3 - Ankara Yelken Kulübü

BOZKIR YELKENCİLERİ
OCAK 2014, YIl:4, SAYI: 13
AYK
BOZKIR YELKENCİLERİ
Ankara Yelken Kulübü
Üyeleri için haberleşme forumudur.
üç ayda bir elektronik ortamda
yayınlanır. Para ile satılmaz.
Sahibi
Ankara Yelken Kulübü adına
Adnan Özaslan
Tanıtım, Reklam, Sponsorluk Kurulu
Sermurat KÜÇÜKGÜL (Başkan)
Tanju AKTUĞ
Hadi ATALAY
Miray BAKIR
Himmet BİROL
Cenk CENKÇİ
Mehmet ÖZÇETİN
Murat ÖZDEN
Seçgün ÖZTÜRK
Yeşim TURAN GÜREL
Zafer TÜRKYILMAZ
Ali YETKİN
Bülten Komisyonu
Editör:
Tanju AKtuğ
Üyeler:
Miray Bakır
Nesrin Özaslan
Ercan Çelik
Veysel Mete Elçi
“Yazılar yazarların görüşlerini yansıtır. Yazılardaki görüşler Ankara Yelken Kulübünü bağlamaz”
İçindekiler
Başkanımızdan
Sevgili Arkadaşlar
Başkanımız 2013 yılını değerlendiriyor.
Adnan Özaslan
Ankara Yelken’den
Kulübümüzden haberler.
Ercan Çelik , Tanju Aktuğ
AYK Başkanı Adnan Özaslan ile söyleştik
Kulüp başkanımız ile özellikle yelken yarışları konusunda söyleştik.
Mete Elçi
Ankara Yelken Kulübü 13 yaşında
Ankara Yelken Kulübü’nün yaş günü törenleri.
Nesrin Özaslan
Sarıkamış Deniz Şehitleri
Denizi olmayan Sarıkamış’ta yaşanan faciayı hepimiz biliyoruz.
Peki, Sarıkamış’a destek için denizlerde verdiğimiz şehitleri de
biliyor muydunuz?
Tanju Aktuğ
49er Sınıfı
Olimpiyatlarda yer alan ve kadınların da yarışması için FX adı ile
uyarlaması da olimpiyatlara alınan 49er sınıfını tanıyoruz.
Tanju Aktuğ
Geçmişten Günümüze Seyir Aletleri
Parakete ve Travers tahtası
Açık deniz seyirlerinde hız belirlemek ve gidilen yolu izlemek için
kullanılan araçları tanıyoruz.
Şems Aktuğ
Deniz Filmleri
Balinanın Sırtında - Whale Rider (2002)
İnsan, Deniz ve Balina
Caner Fidaner
Bulmaca
Bu kez üzerinde yüzdüğümüz suların altına iniyoruz.
Tanju Aktuğ
İçimizdeki Çocuk
Derinlere gömmediğinizi umduğumuz, hepimizin içinde saklanan
o sevimli varlığa dair.
Tanju Aktuğ
Kapak ve editörden sayfası fotoğrafları Zehra Nilgün Aruk
2
3/4
5/6/7
8/9
10
11/12
13
14
15
17
Editörden
Değerli okuyucularımız, yeni bir yıla girerken
yepyeni ümitler ve heyecanlar yaşıyoruz. Dpor
dışında yerel seçimlerin heyecanı da ülkeyi
erkenden sardı. Neredeyse sporun da önüne geçti.
Bu sayımızda öncelikle kulübümüzün onüç’üncü
kuruluş yıldönümü ile ilgili haberlere yer verdik.
Yönetim kurulumuz ve üyelerimizin yüce Atatürk’ü
ziyaretleri, akşam yaş günü partisi hepimizi etkiledi.
Başkanımızdan 2013 yılını kulübümüz açısından
değerlendirmesini istedik. Ayrıca Ankara ve yelken
yarışları konusunda kendisi ile yapılan bir söyleşiye
de yer verdik. Neyse ki yerel seçimlerde kendisi
aday değil, yoksa bu sayının kendisin tanıtımına
ayrıldığı suçlaması ile karşılaşacaktık.
Sarıkamış faciası hepimizin içi ürpererek anımsadığı
tarihi bir gerçek. Bu savaş için İstanbul’dan Trabzon’a
malzeme götüren gemilerimizin batırılması
sonucu verdiğimiz şehitleri Kasım ayında andık. Bu
nedenle deniz şehitlerimizi bir de sayfalarımızda
anmak için o konuya yer verdik.
Antik seyir araçlarını tanımaya devam ediyoruz.
Parakete ve travers tahtası bu sayımızın konukları.
Deniz filmlerin de ise Yeni Zelanda’nın efsane ile
gerçek arasındaki öyküsünden yola çıkan bir filmi
tanıyoruz. Centerboard sınıflarını tanıtan dizimiz
bu sayıda 49er sınıfı ile sürüyor.
Bazen biraz fazla ortaya çıkarak bize muziplikler
yaptıran, “yaşının adamı mı” diye çevreye sordurtan
içimizdeki çocuk bu kez yazımızın konusu.
Gündem çocuklar ile bu denli meşgul iken, biz de
başkalarının değil kendi çocuğumuz ile bu sayıyı
kapatalım istedik.
Nice mutlu, huzurlu, sağlıklı yıllara…
Tanju aktuğ
1
Başkanımızdan
Sevgili Arkadaşlar
Klasik bir başlangıç olacak ama iyisi ile, kötüsü ile 2013 yılını da geride
bıraktık. Dostlar kazandık, dostlar yitirdik. Ankara Yelken Kulübü’ne
yeni denizciler katılırken, bazıları ayrıldı, hayat gibi…
2013 yılı içerisinde olağan genel kurulumuzu yaptık. Daha önce “amatör
denizci” olmak için aramıza katılan bir çok arkadaşımız, Ankara Yelken
Kulübü yönetim kadrolarında görev aldılar. Eğitim kurulumuz eğitmen
arkadaşlarımızın sayısını artırdı. Deniz uygulamalarında görev yapan
eğitmen arkadaşlarımızın sayısının artırılması için verilen çabalar sonuç
verdi. Birçok yeni eğitmen arkadaşımız yeni dönemde gerek teorik,
gerekse denizde pratik çalışmalara katıldılar, görevler aldılar.
Ayrıca kulübümüz üyeleri 2013 yılı içerisinde Marmaris, Bodrum ve Sığacık’ta yapılan yarışlara
katılıp, birçok başarıya imza attılar. Ancak bu durum keyifli bir sıkıntıya da neden oldu. Artık
kulüpte kupaları koymak için ayırdığımız bölüme kupalar sığmaz oldu. Yeni yılda bu soruna bir
çözüm bulmamız gerekiyor.
Her yıl olduğu gibi optimist, laser ve pirat sınıflarında çocuklara ve yetişkinlere yönelik eğitim
ve yarış çalışmaları Mogan gölü tesislerimizde sürdürüldü. Laser ve opimist sınıflarında genç
sporcularımız federasyonun düzenlemiş olduğu yarışlara katıldılar, kendilerini de bizi de mutlu
eden sonuçlar aldılar. Keza her yıl düzenlenen yaz okulumuz bu yıl da düzenlendi. 13 çocuğumuz
yelken ile tanıştılar, temel eğitimlerini aldılar.
Bilkent üniversitesi ile düzenlemiş olduğumuz MBA gurup çalışması 5 tekne ve 45 kadar katılımcı
ile başarı ile tamamlanmıştır.
Sosyal etkinler çerçevesinde Göl açılışı, Kuruluş yemeği ve Kulüp binamızın revizyonu sonrasında
yeni yüzü ile açılış yemeği düzenlendi. Bu yıl bir ilk olarak yöneticilerimiz, üyelerimiz ve
sporcularımızla ATA’nın huzuruna, Anıtkabir’e çıktık. İzninizle Anıt kabir defterine yazdıklarımı
sizlerle de paylaşmak isterim
“Ulu Önderimiz,
Ankara Yelken Kulübü olarak kendimize biçtiğimiz görev: yelken sporcusu gençlerimizi
yetiştirirken öğretmiş olduğun cumhuriyet bilincine, ilke ve devrimlerine bağlı kalmaya devam
edeceğiz.
Bir denizci gece yol alırken fenerler onu karşılaşacağı tehlikelerden nasıl korursa, nasıl ona yol
gösterirse; cumhuriyet ışığının da ulusumuzu tüm tehlikelerden koruyacağına olan inancımız
tamdır.
Cumhuriyeti emanet ettiğin gençlerin, Türk bayrağını tüm dünya denizlerine taşımaları için
çıktığımız bu yolda, yol göstericimiz ve ışığımız olmaya aklımızda ve benliğimizde yaşamaya
devam edeceksin”
Geleneksel hale gelen Yunan adaları gezimiz bu yıl da tekrarlandı ve yine eğitimin bir parçası
olarak gördüğümüz Göcek filotillası da oldukça yoğun bir katılımla gerçekleştirildi.
2014‘te bu faaliyet ve etki alanlarımızı genişletmek üzere çaba gösterirken, daha önce yapıp da
bir süredir ara verdiğimiz deniz söyleşilerini tekrar hayata geçirmek öncelikli hedeflerimizden.
“At izi ile it izinin bir birine karıştığı” şu karanlık günleri geride bırakarak, 2014 yılının ülkemiz
insanlarına, AYK ve üyelerine, tüm denizcilik ailesine mutluluk ve başarı getirmesini dilerim.
Adnan Özaslan
Ankara Yelken Kulübü Başkanı
2
Ankara Yelken’den
CENTERBOARD YARIŞLARI
Ankara Yaz Kupası Pirat yarışları
Kulübümüz sporcuları 26 Ekim 2013 tarihinde Ankara Yaz Kupası Pirat yarışları için kulübün
Mogan Gölü Tesisleri’nde toplandılar. İkişer kişiden oluşan 8 yarış için kayıt verdi. Uygun rüzgar
da bulununca zevkli, çekişmeli bir yarış yaşandı.
Ankara İl Birinciliği
27 Ekim 2013 tarihinde Yelken Ankara İl Birinciliği yarışları kulübün Mogan Gölü Tesisleri’nde
gerçekleştirildi. Kulübümüz sporcuları rakip bulamamaktan yakındılar. Yarışma sunucunda
kulübümüz sporcularından dereceye girenler:
Optimist Junior:
1. Duru Yağmur Mantar
2. Ahmet Cahit Özakıncı
3. Barış Elçi
Optimist Genel
1. Duru Yağmur Mantar
2. Ahmet Cahit Özakıncı
3. Boran Seçkin
Başarılı sonuçlar alan sporcularımızı kutluyoruz.
Dizindeki resim 1 ve 2’yi bu haber yakınında kullanlım.
3
YAT YARIŞLARI
AYK BAYK Yarışı
Kulübümüz ve Bodrum Açıkdeniz Yarış Kulübü’nün birlikte düzenlediği AYK BAYK Yarışı bu yıl 7 –
8 Aralık tarihlerinde gerçekleştirildi. Çeşitli sınıflarda 24 teknenin katıldığı yarış iki ayak üzerinden
gerçekleştirildi. İlk gün dört saat, ikinci gün ise 2,5 saatte tekneler parkuru tamamladılar.
Katılımcılara hünerlerini göstermeye yardımcı olan yarış, bu yıl zevkli rüzgarlar ile hoç zamanlar
da yaşattı. Başta derece alanlar olmak üzere, tüm katılımcıları kutluyoruz.
KURULUŞ YILDÖNÜMÜ
Ankara Yelken Kulübü 13^üncü yaş gününü kutladı. Yönetim kurulu ve kalabalık bir üye kitlesinin
Anıtkabir ziyareti ve balo ile ilgili geniş bilgileri ilgili yazılarda bulabilirsiniz.
Ercan Çelik Tanju Aktuğ
4
AYK VE YELKEN YARIŞLARI
Ankara Yelken Kulübü, amatör denizcilik eğitimleri, geziler, filotillalar ve sosyal etkinliklerin
yanı sıra, Türkiye’deki 80 civarındaki yelken ve su sporları kulübü içinde hem centerboard,
hem yelkenli yat kategorilerinde yarışlara katılabilen birkaç yelken kulübünden birisi.
2013 yılında AYK yerel ve ulusal bazda çeşitli yarışlarda temsil edildi ve önemli dereceler
aldı. Yıl içinde katıldıklarımız ve önümüzdeki dönemde katılmayı planladığımız yarışlar
konusunda AYK Başkanı Adnan Özaslan’la bir röportaj gerçekleştirdik:
Sevgili Adnan Başkanımız, AYK’ın 2013
yılı içerisinde gerek centerboard, gerekse
yelkenli yat kategorilerinde katılmış
olduğu yarışlar hakkında bize biraz bilgi
verebilir misiniz?
2013 yılı içinde Centerboard takımımızla
katıldığımız yarışlar:
TYF Ulusal Yarışları
19-23 Nisan 2013 Federasyon Kupası
Optimist Laser Yarışları: Mersinde Yapılan
yarışlara kulübümüz 5 optimist, 4 Laser 4,7
ve 1 Laser Radyal olmak üzere 10 sporcu ile
katıldı.
22-26 Eylül 2013 Optimist Laser Türkiye
Şampiyonası: Bodrum Turgutreis’te yapılan
yarışlara
1 Radyal, 2 Laser 4,7 ve 5 Optimist
sporcumuzla katıldık.
Kulübümüz tarafından Düzenlenen yarışlar
3-5 Mayıs 2013, Üniversitelerarası PiratTürkiye
Şampiyonası: Bu yıl ikincisi düzenlenen
Üniversitelerarası Pirat Türkiye Şampiyonası
yine Kulübümüz ev sahipliğinde ve Gölbaşı
Belediyesinin katkıları ile Mogan Gölünde
yapıldı. Türkiye’nin değişik illerinden 10
üniversiteden 11 takım katıldı. Katılan
Üniversiteler: 9 Eylül Üniversitesi, Düzce
Üniversitesi, İzmir Ekonomi Üniversitesi,
Karadeniz
Teknik
Üniversitesi,
Koç
Üniversitesi, ODTÜ, Özyeğin Üniversitesi,
Sabancı Üniversitesi, Türk Hava Kurumu
Üniversitesi, Yaşar Üniversitesi (2 ekip).
5
Ankara Yelken İl Temsilciliği faaliyet
programında bulunan Kulübümüz Mogan
Gölü yarış parkurunda yapılan yarışlar: 12
yarış planlanmış 7 tanesi yapılmıştır. Ayrıca
Gölbaşı Belediyesi geleneksel Andezit,
Sevgi Çiçeği Festivaline yelken yarışları
düzenlenerek katkı sağlanmıştır.
13 Nisan 2013, Bahar Kupası Optimist Laser
Yarışları: 12 Optimist 8 Laser 4,7 sporcusu
katılmıştır.
14 Nisan 2013, Bahar Kupası Pirat Yarışları: 6
tekne katılmıştır.
1 Haziran Göl Kupası Pirat Teşvik Yarışları:
6 teknede 6sı ilk defa yarışan 12 sporcu
katılmıştır.
22 Haziran Yaz Kupası Pirat Teşvik Yarışları: 5
tekne katılmıştır.
30 Haziran Yaz Kupası Opti-Laser Yarışları:
Laser 4,7 de 5, Optimistte 6 tekne yarışmıştır.
26 Ekim Pirat Ankara İl Birinciliği: 5 tekne
katılmıştır.
27 Ekim Ankara İl Birinciliği Opti-Laser
Yarışları: 7 Optimist tekne katılmıştır
Kulübümüzün ortak olduğu Yat yarışları
8-9 Haziran AYK - EAYK Kecheese Kupası (Yat
Fakat bu başarılar geçen sene sıkıntılı bir
boyutta polemik malzemesi olduğu için
detaylandırmak istemiyorum, sadece emeği
geçen ve yer sıkıntısına neden olacak
kadar çok kupa ve madalya getireren tüm
sporculara AYK adına teşekkür ediyorum.
Centerboard
ve
yelkenli
yat
kategorilerinde kaç sporcumuz var? Nasıl
bir çalışma programı izleniyor?
sınıfı) 13 tekne katılmıştır.
7-8 Aralık AYK-BAYK Kupası (Yat sınıfı) 24
tekne katılmıştır.
Ayrıca yaz döneminde 3 adet Optimist –
Laser kursuna 13 kişi katılmıştır.
Söz konusu yarışlarda nasıl dereceler
alındı? Genel olarak kulüp sporcularını,
ekipleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
19 – 23 nisan Mersin de yapılan federasyon
kupasında en iyi dereceler:
Radyal: 37/40 % 92
4,7: 60/83 % 72
Opti: 198/219 % 90
22-26 Eylül 2013 Optimist Laser Türkiye
Şampiyonası: Bodrum Turgutreis’te yapılan
yarışlarda en iyi dereceler:
Radyal: 30/34 %88
4,7: 59/101 %58
Opti: 222/271 %82 (Bronz grup 9.)
Şeklinde olmuştur.
Yat yarışlarına katılım ise Bodrum kış trofesi
,İzmir sığacık kıştrofesi ve Marmaristeki
yarışlara AYK dan ciddi sayıda sporcu ve tekne
katılmış olup, ciddi dereceler de alınmıştır.
Artmalar ve eksilmelerle birlikte 150’nin
üzerinde kayıtlı sporcumuz var. Geçici lisans
ile yarışan arkadaşları da sayarsak bu sayı
200’ler civarında. Yat sporcuları medarı
iftiharımız, kendi çalışmalarını kendileri
finanse ettikleri gibi, her yarışta kendi
aralarında toplamış oldukları paralar ile
kulüp bütçemize de katkı sağlıyorlar. Zarif
davranışlarından dolayı arkadaşlara teşekkür
ediyorum.
Centerboard
sporcularımız
ise
Antrenörümüz
Şebnem
ATAÇOCUĞU
kontrolünde Mogan parkta, göl donmadığı
sürece, su üstü antrenmanlarını yapıyorlar.
Bozkırda olmanın dezavantajı kış gelince su
üzerindeki çalışmalar yapılamıyor, yine de
sporcularımız antrenör nezaretinde kulüp
merkezinde teorik eğitimler almaya devam
ediyorlar.
Katılınılacak yarışlar nasıl belirleniyor?
Ekipler ya da yarışçılar nasıl belirleniyor?
İsteyen herkes yarışlara katılabilir mi?
Centerboard’ta takvimi federasyon belirliyor.
Kulüpler kendi iç yarış takvimini de hazırlayıp
ayrıca federasyona onaylatıyor ve yarış
takvimi oluşuyor.
Yat sınıfında ise partner kulüplerle yapmış
olduğumuz görüşmeler sonucunda yarış
tarihleri belirleniyor. Onun dışında her kulüp
programını yapıp ilan ediyor.
Centerboard il yarışlarına üyemiz sporcuların
katılması için bir sınırlama yok. Fakat
ulusal yarışlara katılım Komodorluk ve
Antrenörümüzün belirlediği standartlara
6
göre ya bir ön yarış ya da performansların
değerlendirmesi sonucu seçilmiş sporcular
gönderiliyor.
Önümüzdeki dönemde hangi yarışlara
katılınması planlanıyor?
En zor soru! Yanıt Napolyon’dan esinlenerek
“Deniz, deniz ve yine deniz!” Göldeki hava
koşulları tatmin edici değil. Başarılarının
artması için çocukları daha uzun süreli deniz
üzerinde tutmamız lazım. Fakat uzaklık ve
maliyetler, tabiri caizse, canımıza okuyor.
Deniz kamplarıyla bu sorunu çözmeye
çalışacağız.
Sevgili Adnan Başkanımız, ayırdığınız
zaman ve verdiğiniz değerli bilgiler
için size çok teşekkür ediyoruz.
“Bozkırda yelken olur mu” diyenler için
sadece yarışlara katılım konusunda
yaptıklarımızı anlatsak, sanırım bozkırın
yelkencilerinin hiç de yabana atılmayacak
7
bir durumda olduğunu göstermiş oluruz.
Özellikle küçük ve genç sporcularımız,
kulübün geleceğini oluşturuyorlar.
Ankara’dan kalkıp, yaz kış demeden
çeşitli bölgelerde, tüm zahmetine ve
masraflarına rağmen, kulübümüzü
özveri ve başarıyla temsil eden tüm AYK
sporcularımıza yürekten teşekkür ediyor
ve başarılarının devamını diliyoruz.
Mete Elçi
Ankara Yelken Kulübü 13 yaşında
Ankara Yelken Kulübünün 13.yıl kuruluş yıldönümü kutlamaları muhteşem oldu.
Kuruluş yıldönümü törenleri 30 Kasım 2013 günü 14.30’da Anıtkabir ziyaretiyle başladı. AYK
başkanı Adnan Özaslan, Yönetim Kurulu üyeleri, sporcular, çok sayıda kulüp üyesi ve yakınları
yüce Atatürk’ün huzuruna çıktılar. Hep birlikte mozole‘ye çelenk bırakılmasının ardından kulüp
adına başkanımız Anıtkabir özel defterine;
“Ulu Önderimiz,
Ankara Yelken Kulübü olarak kendimize biçtiğimiz görev: yelken sporcusu gençlerimizi yetiştirirken
öğretmiş olduğun cumhuriyet bilincine, ilke ve devrimlerine bağlı kalmaya devam edeceğiz.
Bir denizci gece yol alırken fenerler onu karşılaşacağı tehlikelerden nasıl korursa, nasıl ona yol
gösterirse; cumhuriyet ışığının da ulusumuzu tüm tehlikelerden koruyacağına olan inancımız tamdır.
Cumhuriyeti emanet ettiğin gençlerin, Türk bayrağını tüm dünya denizlerine taşımaları için çıktığımız
bu yolda, yol göstericimiz ve ışığımız olmaya aklımızda ve benliğimizde yaşamaya devam edeceksin”
yazdı.
8
Anıtkabirdeki törenden sonra dağılan Bozkır Yelkencileri, akşam kuruluş yıldönümünü neşe içinde
kutlamak üzere lokalde yeniden bir araya geldiler. Ankara Yelken Kulübü lokalinde düzenlenen
kuruluş balosunda birbirinden şık kıyafetler ile adeta defile yapan hanımlar, smokinden kot
pantolona dek giydiklerini kendilerine yakıştıran beyler buluştular. Grup Bueno güzel şarkıları
ile grubun neşesine neşe kattı. Geç saatlere dek bu güzel müzikler eşliğinde eğlenen kulüp
üyelerinin dans pistindeki ustalıklı figürleri, denizcilikteki ustalıklarını anımsatıyordu.
Nesrin Özaslan
9
Sarıkamış Deniz Şehitleri
1877-1878 yıllarında süren ve “93 Harbi” olarak anılan savaş, Osmanlı İmparatorluğu'nun yenilgisi
ile sonuçlanınca Batum savaş tazminatı olarak Rusya'ya verilmişti. Daha sonra Berlin Antlaşması
ile Sarıkamış, Kars, Ardahan ve Artvin de Rusya'ya bırakılmıştı. I. Dünya savaşının başlaması ile
zamanın sadrazamı Enver Paşa Kafkas cephesindeki kayıpları ani bir çevirme harekatı ile geri
kazanmayı düşler. 1914 Aralık ayında bu hayal uygulamaya sokulur. Doğu cephesindeki 3. ordu
birlikleri kış teçhizatları tam olmasa da, karşılarındaki sayıca ve silahça üstün Rus kuvvetlerine
karşı üç koldan harekata başlarlar.
X. ve XI. kolordular Allahüekber dağlarını aşıp, Sarıkamış’a ulaşmak isterken düşmanın silah
kullanmasına gerek kalmadan, hastalanarak ve soğuk sonucu donarak şehit olurlar. 10 Ocak’ta
harekat ciddi insan ve toprak kaybı ile sonlanır. Türk Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanlığı’na
göre Osmanlı zayiatları 60.000 ve Rus zayiatları 30.000'dir. Bazı kaynaklar ise 90 000 vatan
evladının bu harekatta yitirildiğini öne sürer.
Harekat ile ilgili haber yapılması Enver Paşa tarafından yasaklanmış, basına sıkı sansür
uygulanmış ve bazı ordu kayıtları tahrif edilmiştir. Bu nedenle olay ile ilgili bazı bilgiler tam
kanıtlanamamaktadır.
Enver Paşa’nın ordunun teçhizat ve iaşe eksiğini bildiği, önlem almak için üç gemi dolusu
malzemeyi İstanbul’dan 6 kasım 1914 tarihinde yola çıkardığı saptanmıştır. Ancak bu girişimde
de kendi yaklaşımını uygulayan paşa donanmaya olayı haber vememiş ve gemiler her hangi bir
koruma olmaksızın yola çıkarılmıştır.
Bezm-i alem, Bahr-i Ahmer ve Mithat Paşa isimli yük gemileri 7 Kasım günü Zonguldak açıklarına
geldiklerinde şanssız bir karşılaşma olmuştur. Rus donanmasına ait 10 savaş gemisi Zonguldak
limanından kömür nakliyesini engellemek için bölgeye gelmişler ve limanı topa tutmuşlardı.
Dönüşte kömür yükleyip, limandan ayrılmış bulunan Nikea adlı gemiyi de batırmışlardır. Dönüş
yolundaki Rus gemileri kıyıya yakın seyreden savunmasız Bezm-i alem, Bahr-i Ahmer ve Mithat
Paşa gemilerini de sise rağmen fark etmişlerdir. Her üç gemide açılan ateş ile batırılmıştır.
Gemilerin enkazları olduğu sanılan batıkların görüntüleri araştırmacı Selçuk kolay tarafından
Karadeniz Ereğlisi açıklarında bulunmuştur. Üç gemideki 221 mürettebattan 167’si kurtulabilmiş
ve Rus gemileri tarafından esir alınarak Sibirya’ya sürgüne gönderilmişlerdir. Sibirya’dan
kurtulabilenlerin sayısı tam bilinememektedir.
Sarıkamış Dayanışma Grubu’nun girişimleri ile olay açığa çıkmış, 2007 yılından beri de Ereğli’de yapılan
törenler ile “Sarıkamış Deniz Şehitleri” anılmaya başlanmıştır. Ereğli’de yapılan bir anıt ile yitirilen
denizciler ve Sarıkamış’ta şehit olan 65 Ereğli’li askerin adları anıt üzerinde yerlerini almıştır.
Sarıkamış felaketi Enver Paşa tarafından gizlenmeye çalışılsa da halkın dilinde yaşamış ve acı
deyişler ile dillendirilmiştir.
Erzurum dağları kar ile boran
Aldı yüreğimi dert ile verem
Sizde bulunmaz mı bir kurşun kalem
Yazam arzuhalim yare gönderem
Daha da iyi bilinen ve felaketin
sorumlusunu da anan bir dörtlük ile
tüm şehitlerimizi rahmet ile analım.
Oltu'dan girdik Sarıkamış'a
Akıl ermez yerde yatan üleşe
Askeri kırdıran Enver Paşa
Kitlendi kapılar mekan ağladı.
Tanju Aktuğ
10
49er Sınıfı
49er sınıfı tekneler iki sporcu tarafından kullanılan yüksek performanslı, kayık biçimi gövdeli
centerboard yelkenlilerdir. Dümenci dümeni idare etmek dışında taktik kararlar ile meşgul iken,
ikinci sporcu daha çok yelken kontrollerinden sorumludur. Hafif tekneye göre geniş yelken alanı
nedeni ile her iki sporcu da trapeze çıkmak durumundadır ve seyir sıklıkla “uçarcasına” gerçekleşir.
49er sınıfı tekneler Julian Bethwaite tarafından tasarlanmıştır. Babası da yarış tekneleri
tasarımcısı olan Bethwaite oldukça hızlı ve kolay kullanımlı bir tekne yaratmıştır. Uluslar arası
yelken Federasyonu bir seri denemeden sonra iki sporculu yüksek performanslı tekne olarak
kabul ederek, sınıfı oluşturmuştur. 2000 Sidney olimpiyatları ile 49er sınıfı olimpik arenaya da
katılmıştır.
Sınıf adını tekne boyu olan 4,99m’den alır ve hafif rüzgarda yüksek hıza ulaşabilmesi yan sıra, 20
knot üzeri rüzgarlarda bile kontrol edilebilir. Kolay kontrol edilebilmesi ve rüzgar sağnaklarından
daha az etkilenmesi için direğin üst bölümü arkaya doğru eğimlidir.
30 kadar deneme sonunda günümüzde kullanılan yan kanatlar geliştirilmiştir. Bu kanatların boru
veya file yerine tekne gövdesi gibi fiberglastan yapılmış olması sporculara manevralar sırasında
rahat hareket olanağı verir. Kanatlar çok yüksek olmadıkları için sporcular su yüzeyine yakın
kalırlar ve rüzgardan daha az etkilenirler. Alabora olma durumunda da bu kanatlar ile tekneyi
doğrultma daha kolaydır. Balon yelken olarak asimetrik yelkenin ve tekne burnundan çıkan bir
bastonun seçilmesi hem kulanım kolaylığı, hem
de ciddi hız sağlamaktadır. 2009 yılında daha
uzun bir karbonfiber direk ve üst kısmı düz
anayelken ile tasarım geliştirilmiştir.
11
Teknenin trapez yoğun kullanımı için 145 –
165 kg ağırlığında mürettabat gerekmektedir.
Bu nedenle bayan sporcuların tekneyi verimli
kullanma olanakları olmamaktaydı. Uluslar arası
Yelken Federasyonu sorunu çözmek için aynı
gövdeyi kullanıp, yalnızca armada değişiklikler
yaparak FX sınıfını geliştirdi. Daha kısa direk,
daha küçük yelken alanları ile 120 kg ağırlığında
mürettabat ile 25 knot rüzgarda bile kullanılabilen
tekne kısa sürede geniş ilgi gördü. 2016
olimpiyatlarında bayan sporcuların kullanımı ile
olimpik sınıf olarak yer alması kararlaştırıldı.
FX sınıfı hem basit arma değişimi ile kulüplere
kolaylık sağlar, hem de ağırlığı tam tutmayan
gençlerin 49er sınıfına hazırlanmaları için güvenli
bir tekne görevi görür.
Tanju Aktuğ
Ekip
Tam Boy
Su çekimi
Gövde Ağırlığı
2 (çift trapez)
4,995 m
Kanatlar olamaksızın:
1,75 m
Kanatlar ile:
2,9 m
1,45 m
70 kg
ARMA
49er
FX
Anayelken alanı
Flok alanı
Balon yelken alanı
16,1 m2
5,1 m2
38 m2
13,8 m2
5,8
25,1 m2
Genişlik
12
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE SEYİR
ALETLERİ
Parakete
Denizde mevkiyi en kolay belirleme yöntemi, bilinen
bir mevkiden itibaren rota ve süratin kaydının tutulması
ve geçen süre dikkate alınarak gelinen mevkiin
hesaplanmasıdır. Bu yöntem dead reckoning (DR) veya
parakete seyri olarak adlandırılır. Ancak bu yöntemde
akıntı ve rüzgâr gibi dış etkenlerden dolayı oluşan
hatalar gözlenemez ve süre arttıkça hata miktarı da
artar. Bu nedenle belirli aralıklarla gerçek mevkiin tekrar
belirlenmesi gerekmektedir. Yöntemin uygulanması
için rota pusulayla, sürat ise paraketeyle günümüzde
kolayca belirlenebilmektedir. Pusula gibi parakete de
bugünkü kolay kullanım olanağına kavuşana kadar
uzun bir süreçten geçmiştir.
14. yy. ortalarına kadar teknelerin sürati, geminin
dümen suyuna bakılarak veya geminin baş tarafından atılan tahta parçasının geminin boyunu
kat etme süresiyle bulunurdu. Daha sonra “chip log” yani ilk parakete geliştirilmiştir. Bu parakete,
düğümlerle ölçeklendirilmiş savlo ve buna bağlı üçgen bir tahtadan ibaretti. Tahtanın alt kısmına,
denizde dik durması için ağırlık takılırdı. Sürati ölçmek için tahta denize atılır ve salvoya boş
verilirdi. Suya direnç gösteren tahta atıldığı yerde kalır, bu esnada kum saatiyle süre tutulurdu.
Geminin sürati ise süre ve denize giden savlo boyu esas alınarak hesaplanırdı.
Travers tahtası
Teknelerin gittikleri yön ve süratlerinin geçici olarak kayıt edilmesi için 15. yüzyıldan itibaren
kullanılmaya başlanmıştır. Yelkenli teknelerin orsa seyrinde volta vurulması travers seyrinin
temelini teşkil etmiştir. Travers tahtasının üst kısımda her 32 yön (Kerte) üzerine delinmiş sekizer
adet delik ve sekiz adet pim bulunmaktadır. Vardiyadaki ilk yarım saat sonunda gidilen rota
üzerindeki ilk delik üzerine bir adet pim takılır, aynı şekilde her
yarım saatte bir dıştaki daire üzerinde ve gidilen rota yönündeki
deliğe başka bir pim takılırdı. Ayrıca süratin belirlenmesi için
parakete atılır ve belirlenen sürat yine zaman sırasıyla alt
kısımda bulunan ilgili sürat deliğine pim sokularak kayıt altına
alınırdı. Dört saatin sonunda seyirle ilgili kişi bu tahtayı alarak
gidilen yön ve süratlere göre gelinen mevkii hesaplardı. Travers
tahtası, yelkenli gemilerde kapalı köprü üstü bulunmadığı
ve kötü hava şartları nedeniyle yazılı kayıt tutmanın zorluğu
nedeniyle büyük kolaylık sağlamaktaydı.
Şems Aktuğ
Piri Reis Üniversitesi
13
Deniz Filmleri
İnsan, Deniz ve Balina
Balinanın Sırtında
(Whale Rider, Oyn: Keisha Castle-Hughes,
Rawiri Paratene, Vicky Haughton,
Yön: Niki Caro, 2002)
“Anne ben nasıl dünyaya geldim?”
Çocukluğumuzun bu masum cümlesi,
aslında insanoğlunun kendi kökenine
duyduğu merakı temsil ediyor. Bu merak
o kadar evrensel ki her kavmin, her etnik
grubun masallarından birisi “Nasıl ortaya
çıktık? Bugün yaşadığımız yere nereden
geldik?” sorularına cevap vermeye çalışıyor. Eğer geçmişini arayanlar bir adada yaşıyorsa
atalarının denizden geldiğini düşünmeleri sürpriz olmayacak. İşte, Yeni Zelanda'nın yerlileri olan
Maori'lerin bir efsanesi de atalarının denizlerden geldiğini anlatıyor. Yine efsaneye göre kavim
zora düştüğünde kurtarıcı yine denizden, üstelik bir balinanın sırtında gelecektir. Nasıl her gerçek
hikâye bir yerlerinde bir gizem barındırır ise, her efsanenin içinde de bir gerçek vardır. Maori’lerin
efsanesinin gerçek yanını anlamak için bilimsel araştırmalara bakıyoruz. Görüyoruz ki Yeni
Zelanda'ya ilk yerleşenler Doğu Polinezya'dan denize açılıp, güney batıya doğru seyrederken bu
adalara rastlamışlar ve yerleşmişler. “Ne zaman?” derseniz, eldeki kanıtlar bu ilk yerleşimlerin çok
yeni olduğunu, milattan sonra on üçüncü yüzyıla kadar Yeni Zelanda’nın iki adasında da insan
yaşamadığını gösteriyor.
Homo sapiens muhtemelen beş yüz bin yıl önce doğu Afrika'da ortaya çıkıyor. Epey bir zaman
sonra iklimin değişmesiyle flora ve faunada farklılaşma ortaya çıkıyor, bu yüzden ilk insanlar
daha uygun yaşama alanlarına doğru uzun sürecek bir göçe başlıyorlar. Sonuçta dünyanın farklı
kesimleri homo sapiens ile tanışmış oluyor. On binlerce yıl sürmüş bu uzun yayılma sürecinin
bir yerinde, tahminler doğru ise yetmiş bin (ya da bazılarına göre elli bin) yıl önce insanoğlu
Avustralya'ya erişiyor. Oradan da Okyanusya'nın adalarına dağılıyor. Fakat Yeni Zelanda'nın birisi
kuzey, öbürü güney olarak adlandırılan iki adası daha uzun yıllar bitkilere ve hayvanlara ait bir
kara parçası olarak kalıyor, bu adalarda iskân topu topu 750 – 800 yıl önce başlıyabiliyor. Maori
olarak adlandırılan Yeni Zelanda yerlilerinin o günden bu yana geliştirdikleri kültürde denizin
geniş bir yeri olması şaşırtıcı değil.
Artık filmimizden söz etmeye
başlayabiliriz. Kendisi de Yeni
Zelanda doğumlu olan kadın
yönetmen Niki Caro, “Balinanın
Sırtında” adlı filminde Maori
kültürünün değerleri ile yirmi
birinci
yüzyılın
“modern”
toplumunun değerleri arasındaki
çatışmaları anlatıyor. Fakat bunu
yaparken bunlardan birinin
ötekine üstün olduğunu iddia
etmiyor, her iki tarafı da anlayarak
anlatıyor olayları. Film genç bir
kadının biri kız, biri oğlan ikiz
bebeklerini doğururken ölmesi ile
14
başlıyor. Dedesinin kabilenin reisi olup
gelenekleri sürdürmesini planladığı
erkek bebek de yaşamıyor. Böylece
kız bebek, yani Pai (Keisha CastleHughes) daha yaşamının en başında
ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmış
oluyor. Acılı baba Porourangi (Cliff
Curtis) uzak ülkelere doğru yola çıkıyor,
bu arada yeni doğmuş kızını babası
Koro'ya (Rawiri Paratene) teslim ediyor.
Koro ise kız torunu Pai'ye hiç de sıcak
davranmayacaktır, çünkü kabilenin
geleceğini bağladığı erkek bebeğin
ölümünden onu sorumlu tutacak,
kız olduğu için kabileyi kurtaracak
becerilerinin olmadığını düşünecektir.
Büyüdükçe Pai'nin hayata karşı olumlu tavır aldığını, insani, eşitlikçi değerler ile dedesinin
gelenekçi ısrarını bağdaştırmaya çalıştığını görüyoruz. Böylece tanıtımında yazıldığı gibi, film
boyunca “çağdaş bir aşk, reddedilme ve zafer hikayesi” izliyoruz. Genç Maori kızı Pia erkek
olmadığı için ikinci planda kalması gerektiğini kabul etmiyor, kaderin ona yüklediği sorumluluğu
yerine getirebilmek için mücadele ediyor.
Filmin en önemli kozu Pia'yı büyük bir başarıyla canlandıran ve film çekildiğinde henüz on bir
yaşında olan Keisha Castle-Hughes. Kuşkusuz filmi izlerken Maori gelenekleri hakkında çok
şey öğreniyoruz, bunların arasında Cumhurbaşkanı iken Süleyman Demirel'in önünde yapılan
“Haka Dansı” da var. Meğer o dansı yapanların yüzlerini korkutucu biçimlere sokmalarının amacı,
düşmanı ya da yabani hayvanları kaçırmak imiş.
Konusu hakkında daha fazla ipucu vermek, henüz filmi seyretmemiş olanlar için keyif kaçırıcı
olabilir. Fakat filmde savunulan değerleri hatırlatmamda sakınca yok. Hikâyenin arka planında
insan – doğa çatışması, daha doğrusu insan ile çevresindeki doğanın bir bütün olduğu felsefesi
var. Bu zeminin üzerinde cinsiyet ayrımının insanoğlunu nasıl sınırladığını anlıyoruz. Doğanın
gücünü simgeleyen balinalar ile insanların nasıl yardımlaştıklarını izliyoruz. İnsanın içinde
yetiştiği topluma karşı nasıl sorumluluk duyduğunu görüyoruz. Öyle ki Pia'nın, dünyanın öbür
ucuna gitmiş olan babası bile Maori toplumunun kültürü ile ilgili bir iş yürütüyor. Filmin anlattığı
değerler arasında belki de en önemlisi şu: Bizden farklı olana, bize olumsuz yaklaşana öfke
duymamak, onu olduğu gibi kabul etmek, sonuçta herkesin işine yarar. Film boyunca Pia'nın
ağzından bir slogan halinde birkaç kez şu sözü işitiyoruz: “"Bu kimsenin suçu değil... Ama oldu
işte".
Filmin dayandığı romanın yazarı Witi Ihimaera da bir Maori, fakat New York'ta yaşıyor. Gerçek bir
olaydan, bir balinanın Hudson nehrinde sıkışıp kalmasından sonra çocukluğundan hatırladığı
efsaneleri düşünerek bu romanı kaleme almış. Filmde görünen çifte çeperli büyük kanolar da
muhtemelen yüzlerce yıldır bu bölgede kullanılıyor. Son cümle olarak, her yönüyle dolu dolu
olan bu filmi izlemenizi öneriyorum, özellikle de çocuklarla birlikte.
Caner Fidaner
15
Bulmaca
Bu kez suyun altındayız
Üyelerimiz arasında birçok dalıcının varlığı yanı sıra, üzerinde gezdiğimiz suların altını da
düşünmemiz gerektiğini anımsatmak için bu kez sualtı ağırlıklı bir bulmacamız var
39.
Mitolojik bir enstrüman
40.
Muzikte bir nota
42.
Dünya sağlık örgütü
44.
Hamamda vazgeçilmez
46.
Limandaki tekneleri dalgaların
şiddetinden koruyan yapı
49.
Muzikte bir nota
51.
Denge yeleği
52.Karekter
Yukarıdan aşağıya
Soldan sağa
1.
Kemiklerin yuvarlak ucu
5.
Nazım Hikmet in soyadı
7.
Dalıcının çevre basınçla iç basıncını aynı yapması işlemi
11.
bir bağlaç
12.
Bulunduğu konumda dalış yapıldığını
gösteren, güvenlik amaçlı kullanılan yüzer cisim
13.
Tavlada iki
14.
İçinde diri balık saklanan denizden ayrılmış havuz
16.Ateş
19.
Nazi hücum kıtası
20.Işık
21.
Muzikte bir nota
22.
İzmir'de bir üniversite
24.
Bir ilimiz
25.Türkü
27.
Mısırın güneş tanrısı
29.
Bir haber ajansı
31.Üstün
32.
Alkollü bir içecek
33.
Bebeklerin başlıca besini
34.
Eski dilde su
36.
Büyük metal tepsi
38.
İskambilde birli
2.
Satrançta oyun sonu
3.
Oraya buraya düşüp, sıcaklığı arttırır
4.
Tavlada bir sayı
5.
Tüpe takılan ve nefes
çekildiğinde çalışan düzenek
6.
Her dalıcının dalış sırasında
yanında olması gereken, suda
göz temasını kaybetmeyecek
arkadaşı
8.
Bir göl
9.
Küçük adalardan oluşan, pasifik
okyanusunda ekvatora yakın
dalış cenneti
10.
Eski dilde ayak
11.
İçki mahzeni
15.
Güney Amerikada bulunan sıradağ
17.ilave
18.
Muzikte bir nota
20. Dalıcının yüzeyde, kafası suda
iken nefes almasını sağlayan boru
21. Kalkerden
oluşan
hayvan
kolonisi
23.
Eski dilde bağırsaklar
26.
Bir sayı
28.
Tüpten gelen gazı dağıtır
30.Fasıla
35.
Dalıcılarda da olan mezuniyet plakası
36.
Muzikte bir nota
37.
Duman kiri
41.
Karsta bir ören yer
43.
Bir renk
45.
Dalıcının sırtındaki tüp, BC,
regülatörden ibaret sistemin adı
46.
Kuzu sesi
47.
Bir meyva
48.
Müzikte sus işareti
50.
Mısır’ın plakası
16
İçimizdeki Çocuk
Her ne kadar yetişkin olsak da, her birimizin içinde bir de çocuk gizlidir. Kimimizde biraz derinde,
kimimizde biraz daha yüzeydedir. Öyle de olsa, böyle de olsa durup, durup bizi dürter. Zaman,
zaman eskilere götürür, kimi kez de bugünümüzde umulmayan davranışlarımıza yol açıverir.
Bazen çok minik zamanlarımıza götürür. “Mama, mama” diye ağlamamıza yol açar. “Ağlamayan
bebeğe mama vermezler” dense de, biraz surat asma, olur, olmazı olmaza sürme ile de acıktığımızı
anlatmamızı sağlar “içimizdeki bebek”. Karşımızdakiler de saf değiller ise bize mama vermeleri
gerektiğini anlayıverirler. E çocuk dedik ya, ne doyduğunu bilir, ne durduğunu. Yedikçe, yemeğe
çalışır. Sonuç bazen midenin bozulup, yenilenlerin ortaya dökülmesi ile sonlansa da, zavallı çocuk
duramaz kolayına.
Kimi zaman biraz daha büyük hallerimize döneriz, başlarız oyunlarda Ayşe’ye yaptıklarımızı
yinelemeye:
Kutu kutu pense
Elmamı yerse,
Arkadaşım Ayşe
Arkasını dönse
Zavallı Ayşe arkasını döner, oyunun en zevkli bölümlerini izleyemez. Gerçi o “içimizdeki çocuk”
biraz büyüyünce hece saymayı
öğrenir ve nasıl sıra Ayşe’ye gelince
tekerlemenin bitirileceğini çözer
ve belli bir noktadan başlayarak
“çocuk aklı” ile işi çözer. Aslında
çocuğun unuttuğu iki önemli şey
vardır. Öncelikle er geç Ayşe’de
neden hep kendisine sıra gelince
tekerlemenin bittiğini öğrenir.
Biraz geç olsa da, baştan inanmak
istemese de “oyunu” o da fark eder.
İkinci önemli nokta ise arkaya
dönülünce oyundan tam kopulmaz,
sesler, kokular, kıkırdamalar oyunun
nasıl sürdürüldüğü konusunda
bilgi verir. “Herkes sakız çiğner ama
Ayşe gibi çatlatamaz” diye boşuna
dememişler, gün gelir Ayşe de
“çatlatıverir”.
Biz denizcilerin içindeki çocuk daha
yüzeydedir. Aslında biraz daha
sınırlamak gerekir belki, “denizci”
denince gemi sahibi donatanlar da
akla geliyor. Denize hiç çıkmayan,
yalnızca gemisi orada olanları
saymamak, hatta belki yalnızca
yelkenciler ile sınırlamak gerekir.
Kolay mı, bisiklet hızı ile Ege’yi,
17
Akdeniz’i, okyanusları geçmeye kalkmak.
Mutlaka “içimizdeki çocuk” bizi bisiklet ile
ulaşımımızı sağladığımız günlere götürüyor
ki, birilerinin gemileri yanımızdan hızla
geçerken umursamıyoruz. Dalgalar sallarken,
rüzgar iskele sancak savururken yine de
mutlu oluyoruz.
İçimizdeki çocuğu görenler bizi çocuk yerine
koyup, aldatmaya çalıştıklarında aslında
bizlerin de büyük olduğumuzu anlıyorlar
mı bilemiyorum. Çünkü içimizdeki çocuk
kimi zaman “en iyi aldatma, aldanmış
gözükmedir” diye susmamızı da sağlıyor
galiba. İçimizdeki çocuk ile paralel bir yaşam
sürüyoruz genelde. Kimi kez bu paralellik iyi
sonuçlar veriyor, neşeli, umursamaz, haylaz
günler sürdürüyoruz. Kimi kez de o çocuğun
minik kederleri, hüzünleri bize yaşamı
zorlaştırıveriyor.
Her şeye karşın içimizdeki çocuğu
öldürmemek, derinlere gömmemek iyidir.
Yetişkinlerin acımasız dünyasında arada bir
başını kaldırıp, umulmaz bir karşı çıkış ile
içimizi aydınlatıverir. Kırılmaya, aldatılmaya
alışmıştır, “aldan” emri gelince “korkma, bana
çok yaptılar, ancak başarılı olamadılar” diye moral verir. Sağdan, soldan eleştiriler almamıza yol
açsa da, onun saflığı birçoğunun “iş bilirliğinden” daha değerlidir. Haydi, hep birlikte yeni yıla
girerken içimizdeki çocuğu şımartalım:
Portakalı soydum
Kutulara koydum
Ben bir yalan uydurdum
Duma duma dum..
Tanju Aktuğ
18
milyonlarca insana ulaşmış,
kalite
belgesi ile
standartlarını
onaylatmış olmanın haklı gururunu yaşayan bir firmayız.
ISO 9001
Te k n i k v e A l t y a p ı
Ses ve ışık sistemi
Görüntü Sistemleri
Konstrüksiyon Sistemleri
Özel Show ve Gösteri Ekipmanları
R e k l a m v e Ta s a r ı m
Grafik Tasarım
Kurumsal Kimlik Uygulamaları
Web Tasarımı
Organizasyon
Resmi Törenler
Açılış / Kapanış Organizasyonları
Konserler, Festivaller
Spor / Fuar Organizasyonları
Prodüksiyon
Medya İlişkileri
Film ve Müzik Prodüksiyonları
Stüdyo Kayıt
K o n g r e v e To p l a n t ı
Uluslararası Kongre Organizasyonları
Eğitim Toplantıları
Bayii Toplantıları
Teşvik Gezileri
Lansman Toplantıları
Merkez: Erciyes İşyerleri Sitesi 2. Cad. No:19 Macunköy / Ankara / Turkey
t: +90 (312) 397 56 66
f: +90 (312) 397 58 88
Şube: Barbaros Mah. Uphill Court Residence A Blok D: 106 Ataşehir / İstanbul / Turkey
t: +90 (216) 688 46 41 (pbx)
f: +90 (216) 688 46 42
Ankara Yelken Kulübü
Sancak Mah. 555 cadde No: 1/8 Çankaya / ANKARA
39° 52.010' N - 32° 52.144' E T: 312 495 36 56 F: 312 438 28 83
w w w. o r g a n i z e r. c o m . t r
Biz, yaptığı organizasyonlarla