BOZKIR YELKENCİLERİ OCAK 2014, YIl:4, SAYI: 13 AYK BOZKIR YELKENCİLERİ Ankara Yelken Kulübü Üyeleri için haberleşme forumudur. üç ayda bir elektronik ortamda yayınlanır. Para ile satılmaz. Sahibi Ankara Yelken Kulübü adına Adnan Özaslan Tanıtım, Reklam, Sponsorluk Kurulu Sermurat KÜÇÜKGÜL (Başkan) Tanju AKTUĞ Hadi ATALAY Miray BAKIR Himmet BİROL Cenk CENKÇİ Mehmet ÖZÇETİN Murat ÖZDEN Seçgün ÖZTÜRK Yeşim TURAN GÜREL Zafer TÜRKYILMAZ Ali YETKİN Bülten Komisyonu Editör: Tanju AKtuğ Üyeler: Miray Bakır Nesrin Özaslan Ercan Çelik Veysel Mete Elçi “Yazılar yazarların görüşlerini yansıtır. Yazılardaki görüşler Ankara Yelken Kulübünü bağlamaz” İçindekiler Başkanımızdan Sevgili Arkadaşlar Başkanımız 2013 yılını değerlendiriyor. Adnan Özaslan Ankara Yelken’den Kulübümüzden haberler. Ercan Çelik , Tanju Aktuğ AYK Başkanı Adnan Özaslan ile söyleştik Kulüp başkanımız ile özellikle yelken yarışları konusunda söyleştik. Mete Elçi Ankara Yelken Kulübü 13 yaşında Ankara Yelken Kulübü’nün yaş günü törenleri. Nesrin Özaslan Sarıkamış Deniz Şehitleri Denizi olmayan Sarıkamış’ta yaşanan faciayı hepimiz biliyoruz. Peki, Sarıkamış’a destek için denizlerde verdiğimiz şehitleri de biliyor muydunuz? Tanju Aktuğ 49er Sınıfı Olimpiyatlarda yer alan ve kadınların da yarışması için FX adı ile uyarlaması da olimpiyatlara alınan 49er sınıfını tanıyoruz. Tanju Aktuğ Geçmişten Günümüze Seyir Aletleri Parakete ve Travers tahtası Açık deniz seyirlerinde hız belirlemek ve gidilen yolu izlemek için kullanılan araçları tanıyoruz. Şems Aktuğ Deniz Filmleri Balinanın Sırtında - Whale Rider (2002) İnsan, Deniz ve Balina Caner Fidaner Bulmaca Bu kez üzerinde yüzdüğümüz suların altına iniyoruz. Tanju Aktuğ İçimizdeki Çocuk Derinlere gömmediğinizi umduğumuz, hepimizin içinde saklanan o sevimli varlığa dair. Tanju Aktuğ Kapak ve editörden sayfası fotoğrafları Zehra Nilgün Aruk 2 3/4 5/6/7 8/9 10 11/12 13 14 15 17 Editörden Değerli okuyucularımız, yeni bir yıla girerken yepyeni ümitler ve heyecanlar yaşıyoruz. Dpor dışında yerel seçimlerin heyecanı da ülkeyi erkenden sardı. Neredeyse sporun da önüne geçti. Bu sayımızda öncelikle kulübümüzün onüç’üncü kuruluş yıldönümü ile ilgili haberlere yer verdik. Yönetim kurulumuz ve üyelerimizin yüce Atatürk’ü ziyaretleri, akşam yaş günü partisi hepimizi etkiledi. Başkanımızdan 2013 yılını kulübümüz açısından değerlendirmesini istedik. Ayrıca Ankara ve yelken yarışları konusunda kendisi ile yapılan bir söyleşiye de yer verdik. Neyse ki yerel seçimlerde kendisi aday değil, yoksa bu sayının kendisin tanıtımına ayrıldığı suçlaması ile karşılaşacaktık. Sarıkamış faciası hepimizin içi ürpererek anımsadığı tarihi bir gerçek. Bu savaş için İstanbul’dan Trabzon’a malzeme götüren gemilerimizin batırılması sonucu verdiğimiz şehitleri Kasım ayında andık. Bu nedenle deniz şehitlerimizi bir de sayfalarımızda anmak için o konuya yer verdik. Antik seyir araçlarını tanımaya devam ediyoruz. Parakete ve travers tahtası bu sayımızın konukları. Deniz filmlerin de ise Yeni Zelanda’nın efsane ile gerçek arasındaki öyküsünden yola çıkan bir filmi tanıyoruz. Centerboard sınıflarını tanıtan dizimiz bu sayıda 49er sınıfı ile sürüyor. Bazen biraz fazla ortaya çıkarak bize muziplikler yaptıran, “yaşının adamı mı” diye çevreye sordurtan içimizdeki çocuk bu kez yazımızın konusu. Gündem çocuklar ile bu denli meşgul iken, biz de başkalarının değil kendi çocuğumuz ile bu sayıyı kapatalım istedik. Nice mutlu, huzurlu, sağlıklı yıllara… Tanju aktuğ 1 Başkanımızdan Sevgili Arkadaşlar Klasik bir başlangıç olacak ama iyisi ile, kötüsü ile 2013 yılını da geride bıraktık. Dostlar kazandık, dostlar yitirdik. Ankara Yelken Kulübü’ne yeni denizciler katılırken, bazıları ayrıldı, hayat gibi… 2013 yılı içerisinde olağan genel kurulumuzu yaptık. Daha önce “amatör denizci” olmak için aramıza katılan bir çok arkadaşımız, Ankara Yelken Kulübü yönetim kadrolarında görev aldılar. Eğitim kurulumuz eğitmen arkadaşlarımızın sayısını artırdı. Deniz uygulamalarında görev yapan eğitmen arkadaşlarımızın sayısının artırılması için verilen çabalar sonuç verdi. Birçok yeni eğitmen arkadaşımız yeni dönemde gerek teorik, gerekse denizde pratik çalışmalara katıldılar, görevler aldılar. Ayrıca kulübümüz üyeleri 2013 yılı içerisinde Marmaris, Bodrum ve Sığacık’ta yapılan yarışlara katılıp, birçok başarıya imza attılar. Ancak bu durum keyifli bir sıkıntıya da neden oldu. Artık kulüpte kupaları koymak için ayırdığımız bölüme kupalar sığmaz oldu. Yeni yılda bu soruna bir çözüm bulmamız gerekiyor. Her yıl olduğu gibi optimist, laser ve pirat sınıflarında çocuklara ve yetişkinlere yönelik eğitim ve yarış çalışmaları Mogan gölü tesislerimizde sürdürüldü. Laser ve opimist sınıflarında genç sporcularımız federasyonun düzenlemiş olduğu yarışlara katıldılar, kendilerini de bizi de mutlu eden sonuçlar aldılar. Keza her yıl düzenlenen yaz okulumuz bu yıl da düzenlendi. 13 çocuğumuz yelken ile tanıştılar, temel eğitimlerini aldılar. Bilkent üniversitesi ile düzenlemiş olduğumuz MBA gurup çalışması 5 tekne ve 45 kadar katılımcı ile başarı ile tamamlanmıştır. Sosyal etkinler çerçevesinde Göl açılışı, Kuruluş yemeği ve Kulüp binamızın revizyonu sonrasında yeni yüzü ile açılış yemeği düzenlendi. Bu yıl bir ilk olarak yöneticilerimiz, üyelerimiz ve sporcularımızla ATA’nın huzuruna, Anıtkabir’e çıktık. İzninizle Anıt kabir defterine yazdıklarımı sizlerle de paylaşmak isterim “Ulu Önderimiz, Ankara Yelken Kulübü olarak kendimize biçtiğimiz görev: yelken sporcusu gençlerimizi yetiştirirken öğretmiş olduğun cumhuriyet bilincine, ilke ve devrimlerine bağlı kalmaya devam edeceğiz. Bir denizci gece yol alırken fenerler onu karşılaşacağı tehlikelerden nasıl korursa, nasıl ona yol gösterirse; cumhuriyet ışığının da ulusumuzu tüm tehlikelerden koruyacağına olan inancımız tamdır. Cumhuriyeti emanet ettiğin gençlerin, Türk bayrağını tüm dünya denizlerine taşımaları için çıktığımız bu yolda, yol göstericimiz ve ışığımız olmaya aklımızda ve benliğimizde yaşamaya devam edeceksin” Geleneksel hale gelen Yunan adaları gezimiz bu yıl da tekrarlandı ve yine eğitimin bir parçası olarak gördüğümüz Göcek filotillası da oldukça yoğun bir katılımla gerçekleştirildi. 2014‘te bu faaliyet ve etki alanlarımızı genişletmek üzere çaba gösterirken, daha önce yapıp da bir süredir ara verdiğimiz deniz söyleşilerini tekrar hayata geçirmek öncelikli hedeflerimizden. “At izi ile it izinin bir birine karıştığı” şu karanlık günleri geride bırakarak, 2014 yılının ülkemiz insanlarına, AYK ve üyelerine, tüm denizcilik ailesine mutluluk ve başarı getirmesini dilerim. Adnan Özaslan Ankara Yelken Kulübü Başkanı 2 Ankara Yelken’den CENTERBOARD YARIŞLARI Ankara Yaz Kupası Pirat yarışları Kulübümüz sporcuları 26 Ekim 2013 tarihinde Ankara Yaz Kupası Pirat yarışları için kulübün Mogan Gölü Tesisleri’nde toplandılar. İkişer kişiden oluşan 8 yarış için kayıt verdi. Uygun rüzgar da bulununca zevkli, çekişmeli bir yarış yaşandı. Ankara İl Birinciliği 27 Ekim 2013 tarihinde Yelken Ankara İl Birinciliği yarışları kulübün Mogan Gölü Tesisleri’nde gerçekleştirildi. Kulübümüz sporcuları rakip bulamamaktan yakındılar. Yarışma sunucunda kulübümüz sporcularından dereceye girenler: Optimist Junior: 1. Duru Yağmur Mantar 2. Ahmet Cahit Özakıncı 3. Barış Elçi Optimist Genel 1. Duru Yağmur Mantar 2. Ahmet Cahit Özakıncı 3. Boran Seçkin Başarılı sonuçlar alan sporcularımızı kutluyoruz. Dizindeki resim 1 ve 2’yi bu haber yakınında kullanlım. 3 YAT YARIŞLARI AYK BAYK Yarışı Kulübümüz ve Bodrum Açıkdeniz Yarış Kulübü’nün birlikte düzenlediği AYK BAYK Yarışı bu yıl 7 – 8 Aralık tarihlerinde gerçekleştirildi. Çeşitli sınıflarda 24 teknenin katıldığı yarış iki ayak üzerinden gerçekleştirildi. İlk gün dört saat, ikinci gün ise 2,5 saatte tekneler parkuru tamamladılar. Katılımcılara hünerlerini göstermeye yardımcı olan yarış, bu yıl zevkli rüzgarlar ile hoç zamanlar da yaşattı. Başta derece alanlar olmak üzere, tüm katılımcıları kutluyoruz. KURULUŞ YILDÖNÜMÜ Ankara Yelken Kulübü 13^üncü yaş gününü kutladı. Yönetim kurulu ve kalabalık bir üye kitlesinin Anıtkabir ziyareti ve balo ile ilgili geniş bilgileri ilgili yazılarda bulabilirsiniz. Ercan Çelik Tanju Aktuğ 4 AYK VE YELKEN YARIŞLARI Ankara Yelken Kulübü, amatör denizcilik eğitimleri, geziler, filotillalar ve sosyal etkinliklerin yanı sıra, Türkiye’deki 80 civarındaki yelken ve su sporları kulübü içinde hem centerboard, hem yelkenli yat kategorilerinde yarışlara katılabilen birkaç yelken kulübünden birisi. 2013 yılında AYK yerel ve ulusal bazda çeşitli yarışlarda temsil edildi ve önemli dereceler aldı. Yıl içinde katıldıklarımız ve önümüzdeki dönemde katılmayı planladığımız yarışlar konusunda AYK Başkanı Adnan Özaslan’la bir röportaj gerçekleştirdik: Sevgili Adnan Başkanımız, AYK’ın 2013 yılı içerisinde gerek centerboard, gerekse yelkenli yat kategorilerinde katılmış olduğu yarışlar hakkında bize biraz bilgi verebilir misiniz? 2013 yılı içinde Centerboard takımımızla katıldığımız yarışlar: TYF Ulusal Yarışları 19-23 Nisan 2013 Federasyon Kupası Optimist Laser Yarışları: Mersinde Yapılan yarışlara kulübümüz 5 optimist, 4 Laser 4,7 ve 1 Laser Radyal olmak üzere 10 sporcu ile katıldı. 22-26 Eylül 2013 Optimist Laser Türkiye Şampiyonası: Bodrum Turgutreis’te yapılan yarışlara 1 Radyal, 2 Laser 4,7 ve 5 Optimist sporcumuzla katıldık. Kulübümüz tarafından Düzenlenen yarışlar 3-5 Mayıs 2013, Üniversitelerarası PiratTürkiye Şampiyonası: Bu yıl ikincisi düzenlenen Üniversitelerarası Pirat Türkiye Şampiyonası yine Kulübümüz ev sahipliğinde ve Gölbaşı Belediyesinin katkıları ile Mogan Gölünde yapıldı. Türkiye’nin değişik illerinden 10 üniversiteden 11 takım katıldı. Katılan Üniversiteler: 9 Eylül Üniversitesi, Düzce Üniversitesi, İzmir Ekonomi Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Koç Üniversitesi, ODTÜ, Özyeğin Üniversitesi, Sabancı Üniversitesi, Türk Hava Kurumu Üniversitesi, Yaşar Üniversitesi (2 ekip). 5 Ankara Yelken İl Temsilciliği faaliyet programında bulunan Kulübümüz Mogan Gölü yarış parkurunda yapılan yarışlar: 12 yarış planlanmış 7 tanesi yapılmıştır. Ayrıca Gölbaşı Belediyesi geleneksel Andezit, Sevgi Çiçeği Festivaline yelken yarışları düzenlenerek katkı sağlanmıştır. 13 Nisan 2013, Bahar Kupası Optimist Laser Yarışları: 12 Optimist 8 Laser 4,7 sporcusu katılmıştır. 14 Nisan 2013, Bahar Kupası Pirat Yarışları: 6 tekne katılmıştır. 1 Haziran Göl Kupası Pirat Teşvik Yarışları: 6 teknede 6sı ilk defa yarışan 12 sporcu katılmıştır. 22 Haziran Yaz Kupası Pirat Teşvik Yarışları: 5 tekne katılmıştır. 30 Haziran Yaz Kupası Opti-Laser Yarışları: Laser 4,7 de 5, Optimistte 6 tekne yarışmıştır. 26 Ekim Pirat Ankara İl Birinciliği: 5 tekne katılmıştır. 27 Ekim Ankara İl Birinciliği Opti-Laser Yarışları: 7 Optimist tekne katılmıştır Kulübümüzün ortak olduğu Yat yarışları 8-9 Haziran AYK - EAYK Kecheese Kupası (Yat Fakat bu başarılar geçen sene sıkıntılı bir boyutta polemik malzemesi olduğu için detaylandırmak istemiyorum, sadece emeği geçen ve yer sıkıntısına neden olacak kadar çok kupa ve madalya getireren tüm sporculara AYK adına teşekkür ediyorum. Centerboard ve yelkenli yat kategorilerinde kaç sporcumuz var? Nasıl bir çalışma programı izleniyor? sınıfı) 13 tekne katılmıştır. 7-8 Aralık AYK-BAYK Kupası (Yat sınıfı) 24 tekne katılmıştır. Ayrıca yaz döneminde 3 adet Optimist – Laser kursuna 13 kişi katılmıştır. Söz konusu yarışlarda nasıl dereceler alındı? Genel olarak kulüp sporcularını, ekipleri nasıl değerlendiriyorsunuz? 19 – 23 nisan Mersin de yapılan federasyon kupasında en iyi dereceler: Radyal: 37/40 % 92 4,7: 60/83 % 72 Opti: 198/219 % 90 22-26 Eylül 2013 Optimist Laser Türkiye Şampiyonası: Bodrum Turgutreis’te yapılan yarışlarda en iyi dereceler: Radyal: 30/34 %88 4,7: 59/101 %58 Opti: 222/271 %82 (Bronz grup 9.) Şeklinde olmuştur. Yat yarışlarına katılım ise Bodrum kış trofesi ,İzmir sığacık kıştrofesi ve Marmaristeki yarışlara AYK dan ciddi sayıda sporcu ve tekne katılmış olup, ciddi dereceler de alınmıştır. Artmalar ve eksilmelerle birlikte 150’nin üzerinde kayıtlı sporcumuz var. Geçici lisans ile yarışan arkadaşları da sayarsak bu sayı 200’ler civarında. Yat sporcuları medarı iftiharımız, kendi çalışmalarını kendileri finanse ettikleri gibi, her yarışta kendi aralarında toplamış oldukları paralar ile kulüp bütçemize de katkı sağlıyorlar. Zarif davranışlarından dolayı arkadaşlara teşekkür ediyorum. Centerboard sporcularımız ise Antrenörümüz Şebnem ATAÇOCUĞU kontrolünde Mogan parkta, göl donmadığı sürece, su üstü antrenmanlarını yapıyorlar. Bozkırda olmanın dezavantajı kış gelince su üzerindeki çalışmalar yapılamıyor, yine de sporcularımız antrenör nezaretinde kulüp merkezinde teorik eğitimler almaya devam ediyorlar. Katılınılacak yarışlar nasıl belirleniyor? Ekipler ya da yarışçılar nasıl belirleniyor? İsteyen herkes yarışlara katılabilir mi? Centerboard’ta takvimi federasyon belirliyor. Kulüpler kendi iç yarış takvimini de hazırlayıp ayrıca federasyona onaylatıyor ve yarış takvimi oluşuyor. Yat sınıfında ise partner kulüplerle yapmış olduğumuz görüşmeler sonucunda yarış tarihleri belirleniyor. Onun dışında her kulüp programını yapıp ilan ediyor. Centerboard il yarışlarına üyemiz sporcuların katılması için bir sınırlama yok. Fakat ulusal yarışlara katılım Komodorluk ve Antrenörümüzün belirlediği standartlara 6 göre ya bir ön yarış ya da performansların değerlendirmesi sonucu seçilmiş sporcular gönderiliyor. Önümüzdeki dönemde hangi yarışlara katılınması planlanıyor? En zor soru! Yanıt Napolyon’dan esinlenerek “Deniz, deniz ve yine deniz!” Göldeki hava koşulları tatmin edici değil. Başarılarının artması için çocukları daha uzun süreli deniz üzerinde tutmamız lazım. Fakat uzaklık ve maliyetler, tabiri caizse, canımıza okuyor. Deniz kamplarıyla bu sorunu çözmeye çalışacağız. Sevgili Adnan Başkanımız, ayırdığınız zaman ve verdiğiniz değerli bilgiler için size çok teşekkür ediyoruz. “Bozkırda yelken olur mu” diyenler için sadece yarışlara katılım konusunda yaptıklarımızı anlatsak, sanırım bozkırın yelkencilerinin hiç de yabana atılmayacak 7 bir durumda olduğunu göstermiş oluruz. Özellikle küçük ve genç sporcularımız, kulübün geleceğini oluşturuyorlar. Ankara’dan kalkıp, yaz kış demeden çeşitli bölgelerde, tüm zahmetine ve masraflarına rağmen, kulübümüzü özveri ve başarıyla temsil eden tüm AYK sporcularımıza yürekten teşekkür ediyor ve başarılarının devamını diliyoruz. Mete Elçi Ankara Yelken Kulübü 13 yaşında Ankara Yelken Kulübünün 13.yıl kuruluş yıldönümü kutlamaları muhteşem oldu. Kuruluş yıldönümü törenleri 30 Kasım 2013 günü 14.30’da Anıtkabir ziyaretiyle başladı. AYK başkanı Adnan Özaslan, Yönetim Kurulu üyeleri, sporcular, çok sayıda kulüp üyesi ve yakınları yüce Atatürk’ün huzuruna çıktılar. Hep birlikte mozole‘ye çelenk bırakılmasının ardından kulüp adına başkanımız Anıtkabir özel defterine; “Ulu Önderimiz, Ankara Yelken Kulübü olarak kendimize biçtiğimiz görev: yelken sporcusu gençlerimizi yetiştirirken öğretmiş olduğun cumhuriyet bilincine, ilke ve devrimlerine bağlı kalmaya devam edeceğiz. Bir denizci gece yol alırken fenerler onu karşılaşacağı tehlikelerden nasıl korursa, nasıl ona yol gösterirse; cumhuriyet ışığının da ulusumuzu tüm tehlikelerden koruyacağına olan inancımız tamdır. Cumhuriyeti emanet ettiğin gençlerin, Türk bayrağını tüm dünya denizlerine taşımaları için çıktığımız bu yolda, yol göstericimiz ve ışığımız olmaya aklımızda ve benliğimizde yaşamaya devam edeceksin” yazdı. 8 Anıtkabirdeki törenden sonra dağılan Bozkır Yelkencileri, akşam kuruluş yıldönümünü neşe içinde kutlamak üzere lokalde yeniden bir araya geldiler. Ankara Yelken Kulübü lokalinde düzenlenen kuruluş balosunda birbirinden şık kıyafetler ile adeta defile yapan hanımlar, smokinden kot pantolona dek giydiklerini kendilerine yakıştıran beyler buluştular. Grup Bueno güzel şarkıları ile grubun neşesine neşe kattı. Geç saatlere dek bu güzel müzikler eşliğinde eğlenen kulüp üyelerinin dans pistindeki ustalıklı figürleri, denizcilikteki ustalıklarını anımsatıyordu. Nesrin Özaslan 9 Sarıkamış Deniz Şehitleri 1877-1878 yıllarında süren ve “93 Harbi” olarak anılan savaş, Osmanlı İmparatorluğu'nun yenilgisi ile sonuçlanınca Batum savaş tazminatı olarak Rusya'ya verilmişti. Daha sonra Berlin Antlaşması ile Sarıkamış, Kars, Ardahan ve Artvin de Rusya'ya bırakılmıştı. I. Dünya savaşının başlaması ile zamanın sadrazamı Enver Paşa Kafkas cephesindeki kayıpları ani bir çevirme harekatı ile geri kazanmayı düşler. 1914 Aralık ayında bu hayal uygulamaya sokulur. Doğu cephesindeki 3. ordu birlikleri kış teçhizatları tam olmasa da, karşılarındaki sayıca ve silahça üstün Rus kuvvetlerine karşı üç koldan harekata başlarlar. X. ve XI. kolordular Allahüekber dağlarını aşıp, Sarıkamış’a ulaşmak isterken düşmanın silah kullanmasına gerek kalmadan, hastalanarak ve soğuk sonucu donarak şehit olurlar. 10 Ocak’ta harekat ciddi insan ve toprak kaybı ile sonlanır. Türk Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanlığı’na göre Osmanlı zayiatları 60.000 ve Rus zayiatları 30.000'dir. Bazı kaynaklar ise 90 000 vatan evladının bu harekatta yitirildiğini öne sürer. Harekat ile ilgili haber yapılması Enver Paşa tarafından yasaklanmış, basına sıkı sansür uygulanmış ve bazı ordu kayıtları tahrif edilmiştir. Bu nedenle olay ile ilgili bazı bilgiler tam kanıtlanamamaktadır. Enver Paşa’nın ordunun teçhizat ve iaşe eksiğini bildiği, önlem almak için üç gemi dolusu malzemeyi İstanbul’dan 6 kasım 1914 tarihinde yola çıkardığı saptanmıştır. Ancak bu girişimde de kendi yaklaşımını uygulayan paşa donanmaya olayı haber vememiş ve gemiler her hangi bir koruma olmaksızın yola çıkarılmıştır. Bezm-i alem, Bahr-i Ahmer ve Mithat Paşa isimli yük gemileri 7 Kasım günü Zonguldak açıklarına geldiklerinde şanssız bir karşılaşma olmuştur. Rus donanmasına ait 10 savaş gemisi Zonguldak limanından kömür nakliyesini engellemek için bölgeye gelmişler ve limanı topa tutmuşlardı. Dönüşte kömür yükleyip, limandan ayrılmış bulunan Nikea adlı gemiyi de batırmışlardır. Dönüş yolundaki Rus gemileri kıyıya yakın seyreden savunmasız Bezm-i alem, Bahr-i Ahmer ve Mithat Paşa gemilerini de sise rağmen fark etmişlerdir. Her üç gemide açılan ateş ile batırılmıştır. Gemilerin enkazları olduğu sanılan batıkların görüntüleri araştırmacı Selçuk kolay tarafından Karadeniz Ereğlisi açıklarında bulunmuştur. Üç gemideki 221 mürettebattan 167’si kurtulabilmiş ve Rus gemileri tarafından esir alınarak Sibirya’ya sürgüne gönderilmişlerdir. Sibirya’dan kurtulabilenlerin sayısı tam bilinememektedir. Sarıkamış Dayanışma Grubu’nun girişimleri ile olay açığa çıkmış, 2007 yılından beri de Ereğli’de yapılan törenler ile “Sarıkamış Deniz Şehitleri” anılmaya başlanmıştır. Ereğli’de yapılan bir anıt ile yitirilen denizciler ve Sarıkamış’ta şehit olan 65 Ereğli’li askerin adları anıt üzerinde yerlerini almıştır. Sarıkamış felaketi Enver Paşa tarafından gizlenmeye çalışılsa da halkın dilinde yaşamış ve acı deyişler ile dillendirilmiştir. Erzurum dağları kar ile boran Aldı yüreğimi dert ile verem Sizde bulunmaz mı bir kurşun kalem Yazam arzuhalim yare gönderem Daha da iyi bilinen ve felaketin sorumlusunu da anan bir dörtlük ile tüm şehitlerimizi rahmet ile analım. Oltu'dan girdik Sarıkamış'a Akıl ermez yerde yatan üleşe Askeri kırdıran Enver Paşa Kitlendi kapılar mekan ağladı. Tanju Aktuğ 10 49er Sınıfı 49er sınıfı tekneler iki sporcu tarafından kullanılan yüksek performanslı, kayık biçimi gövdeli centerboard yelkenlilerdir. Dümenci dümeni idare etmek dışında taktik kararlar ile meşgul iken, ikinci sporcu daha çok yelken kontrollerinden sorumludur. Hafif tekneye göre geniş yelken alanı nedeni ile her iki sporcu da trapeze çıkmak durumundadır ve seyir sıklıkla “uçarcasına” gerçekleşir. 49er sınıfı tekneler Julian Bethwaite tarafından tasarlanmıştır. Babası da yarış tekneleri tasarımcısı olan Bethwaite oldukça hızlı ve kolay kullanımlı bir tekne yaratmıştır. Uluslar arası yelken Federasyonu bir seri denemeden sonra iki sporculu yüksek performanslı tekne olarak kabul ederek, sınıfı oluşturmuştur. 2000 Sidney olimpiyatları ile 49er sınıfı olimpik arenaya da katılmıştır. Sınıf adını tekne boyu olan 4,99m’den alır ve hafif rüzgarda yüksek hıza ulaşabilmesi yan sıra, 20 knot üzeri rüzgarlarda bile kontrol edilebilir. Kolay kontrol edilebilmesi ve rüzgar sağnaklarından daha az etkilenmesi için direğin üst bölümü arkaya doğru eğimlidir. 30 kadar deneme sonunda günümüzde kullanılan yan kanatlar geliştirilmiştir. Bu kanatların boru veya file yerine tekne gövdesi gibi fiberglastan yapılmış olması sporculara manevralar sırasında rahat hareket olanağı verir. Kanatlar çok yüksek olmadıkları için sporcular su yüzeyine yakın kalırlar ve rüzgardan daha az etkilenirler. Alabora olma durumunda da bu kanatlar ile tekneyi doğrultma daha kolaydır. Balon yelken olarak asimetrik yelkenin ve tekne burnundan çıkan bir bastonun seçilmesi hem kulanım kolaylığı, hem de ciddi hız sağlamaktadır. 2009 yılında daha uzun bir karbonfiber direk ve üst kısmı düz anayelken ile tasarım geliştirilmiştir. 11 Teknenin trapez yoğun kullanımı için 145 – 165 kg ağırlığında mürettabat gerekmektedir. Bu nedenle bayan sporcuların tekneyi verimli kullanma olanakları olmamaktaydı. Uluslar arası Yelken Federasyonu sorunu çözmek için aynı gövdeyi kullanıp, yalnızca armada değişiklikler yaparak FX sınıfını geliştirdi. Daha kısa direk, daha küçük yelken alanları ile 120 kg ağırlığında mürettabat ile 25 knot rüzgarda bile kullanılabilen tekne kısa sürede geniş ilgi gördü. 2016 olimpiyatlarında bayan sporcuların kullanımı ile olimpik sınıf olarak yer alması kararlaştırıldı. FX sınıfı hem basit arma değişimi ile kulüplere kolaylık sağlar, hem de ağırlığı tam tutmayan gençlerin 49er sınıfına hazırlanmaları için güvenli bir tekne görevi görür. Tanju Aktuğ Ekip Tam Boy Su çekimi Gövde Ağırlığı 2 (çift trapez) 4,995 m Kanatlar olamaksızın: 1,75 m Kanatlar ile: 2,9 m 1,45 m 70 kg ARMA 49er FX Anayelken alanı Flok alanı Balon yelken alanı 16,1 m2 5,1 m2 38 m2 13,8 m2 5,8 25,1 m2 Genişlik 12 GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE SEYİR ALETLERİ Parakete Denizde mevkiyi en kolay belirleme yöntemi, bilinen bir mevkiden itibaren rota ve süratin kaydının tutulması ve geçen süre dikkate alınarak gelinen mevkiin hesaplanmasıdır. Bu yöntem dead reckoning (DR) veya parakete seyri olarak adlandırılır. Ancak bu yöntemde akıntı ve rüzgâr gibi dış etkenlerden dolayı oluşan hatalar gözlenemez ve süre arttıkça hata miktarı da artar. Bu nedenle belirli aralıklarla gerçek mevkiin tekrar belirlenmesi gerekmektedir. Yöntemin uygulanması için rota pusulayla, sürat ise paraketeyle günümüzde kolayca belirlenebilmektedir. Pusula gibi parakete de bugünkü kolay kullanım olanağına kavuşana kadar uzun bir süreçten geçmiştir. 14. yy. ortalarına kadar teknelerin sürati, geminin dümen suyuna bakılarak veya geminin baş tarafından atılan tahta parçasının geminin boyunu kat etme süresiyle bulunurdu. Daha sonra “chip log” yani ilk parakete geliştirilmiştir. Bu parakete, düğümlerle ölçeklendirilmiş savlo ve buna bağlı üçgen bir tahtadan ibaretti. Tahtanın alt kısmına, denizde dik durması için ağırlık takılırdı. Sürati ölçmek için tahta denize atılır ve salvoya boş verilirdi. Suya direnç gösteren tahta atıldığı yerde kalır, bu esnada kum saatiyle süre tutulurdu. Geminin sürati ise süre ve denize giden savlo boyu esas alınarak hesaplanırdı. Travers tahtası Teknelerin gittikleri yön ve süratlerinin geçici olarak kayıt edilmesi için 15. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Yelkenli teknelerin orsa seyrinde volta vurulması travers seyrinin temelini teşkil etmiştir. Travers tahtasının üst kısımda her 32 yön (Kerte) üzerine delinmiş sekizer adet delik ve sekiz adet pim bulunmaktadır. Vardiyadaki ilk yarım saat sonunda gidilen rota üzerindeki ilk delik üzerine bir adet pim takılır, aynı şekilde her yarım saatte bir dıştaki daire üzerinde ve gidilen rota yönündeki deliğe başka bir pim takılırdı. Ayrıca süratin belirlenmesi için parakete atılır ve belirlenen sürat yine zaman sırasıyla alt kısımda bulunan ilgili sürat deliğine pim sokularak kayıt altına alınırdı. Dört saatin sonunda seyirle ilgili kişi bu tahtayı alarak gidilen yön ve süratlere göre gelinen mevkii hesaplardı. Travers tahtası, yelkenli gemilerde kapalı köprü üstü bulunmadığı ve kötü hava şartları nedeniyle yazılı kayıt tutmanın zorluğu nedeniyle büyük kolaylık sağlamaktaydı. Şems Aktuğ Piri Reis Üniversitesi 13 Deniz Filmleri İnsan, Deniz ve Balina Balinanın Sırtında (Whale Rider, Oyn: Keisha Castle-Hughes, Rawiri Paratene, Vicky Haughton, Yön: Niki Caro, 2002) “Anne ben nasıl dünyaya geldim?” Çocukluğumuzun bu masum cümlesi, aslında insanoğlunun kendi kökenine duyduğu merakı temsil ediyor. Bu merak o kadar evrensel ki her kavmin, her etnik grubun masallarından birisi “Nasıl ortaya çıktık? Bugün yaşadığımız yere nereden geldik?” sorularına cevap vermeye çalışıyor. Eğer geçmişini arayanlar bir adada yaşıyorsa atalarının denizden geldiğini düşünmeleri sürpriz olmayacak. İşte, Yeni Zelanda'nın yerlileri olan Maori'lerin bir efsanesi de atalarının denizlerden geldiğini anlatıyor. Yine efsaneye göre kavim zora düştüğünde kurtarıcı yine denizden, üstelik bir balinanın sırtında gelecektir. Nasıl her gerçek hikâye bir yerlerinde bir gizem barındırır ise, her efsanenin içinde de bir gerçek vardır. Maori’lerin efsanesinin gerçek yanını anlamak için bilimsel araştırmalara bakıyoruz. Görüyoruz ki Yeni Zelanda'ya ilk yerleşenler Doğu Polinezya'dan denize açılıp, güney batıya doğru seyrederken bu adalara rastlamışlar ve yerleşmişler. “Ne zaman?” derseniz, eldeki kanıtlar bu ilk yerleşimlerin çok yeni olduğunu, milattan sonra on üçüncü yüzyıla kadar Yeni Zelanda’nın iki adasında da insan yaşamadığını gösteriyor. Homo sapiens muhtemelen beş yüz bin yıl önce doğu Afrika'da ortaya çıkıyor. Epey bir zaman sonra iklimin değişmesiyle flora ve faunada farklılaşma ortaya çıkıyor, bu yüzden ilk insanlar daha uygun yaşama alanlarına doğru uzun sürecek bir göçe başlıyorlar. Sonuçta dünyanın farklı kesimleri homo sapiens ile tanışmış oluyor. On binlerce yıl sürmüş bu uzun yayılma sürecinin bir yerinde, tahminler doğru ise yetmiş bin (ya da bazılarına göre elli bin) yıl önce insanoğlu Avustralya'ya erişiyor. Oradan da Okyanusya'nın adalarına dağılıyor. Fakat Yeni Zelanda'nın birisi kuzey, öbürü güney olarak adlandırılan iki adası daha uzun yıllar bitkilere ve hayvanlara ait bir kara parçası olarak kalıyor, bu adalarda iskân topu topu 750 – 800 yıl önce başlıyabiliyor. Maori olarak adlandırılan Yeni Zelanda yerlilerinin o günden bu yana geliştirdikleri kültürde denizin geniş bir yeri olması şaşırtıcı değil. Artık filmimizden söz etmeye başlayabiliriz. Kendisi de Yeni Zelanda doğumlu olan kadın yönetmen Niki Caro, “Balinanın Sırtında” adlı filminde Maori kültürünün değerleri ile yirmi birinci yüzyılın “modern” toplumunun değerleri arasındaki çatışmaları anlatıyor. Fakat bunu yaparken bunlardan birinin ötekine üstün olduğunu iddia etmiyor, her iki tarafı da anlayarak anlatıyor olayları. Film genç bir kadının biri kız, biri oğlan ikiz bebeklerini doğururken ölmesi ile 14 başlıyor. Dedesinin kabilenin reisi olup gelenekleri sürdürmesini planladığı erkek bebek de yaşamıyor. Böylece kız bebek, yani Pai (Keisha CastleHughes) daha yaşamının en başında ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmış oluyor. Acılı baba Porourangi (Cliff Curtis) uzak ülkelere doğru yola çıkıyor, bu arada yeni doğmuş kızını babası Koro'ya (Rawiri Paratene) teslim ediyor. Koro ise kız torunu Pai'ye hiç de sıcak davranmayacaktır, çünkü kabilenin geleceğini bağladığı erkek bebeğin ölümünden onu sorumlu tutacak, kız olduğu için kabileyi kurtaracak becerilerinin olmadığını düşünecektir. Büyüdükçe Pai'nin hayata karşı olumlu tavır aldığını, insani, eşitlikçi değerler ile dedesinin gelenekçi ısrarını bağdaştırmaya çalıştığını görüyoruz. Böylece tanıtımında yazıldığı gibi, film boyunca “çağdaş bir aşk, reddedilme ve zafer hikayesi” izliyoruz. Genç Maori kızı Pia erkek olmadığı için ikinci planda kalması gerektiğini kabul etmiyor, kaderin ona yüklediği sorumluluğu yerine getirebilmek için mücadele ediyor. Filmin en önemli kozu Pia'yı büyük bir başarıyla canlandıran ve film çekildiğinde henüz on bir yaşında olan Keisha Castle-Hughes. Kuşkusuz filmi izlerken Maori gelenekleri hakkında çok şey öğreniyoruz, bunların arasında Cumhurbaşkanı iken Süleyman Demirel'in önünde yapılan “Haka Dansı” da var. Meğer o dansı yapanların yüzlerini korkutucu biçimlere sokmalarının amacı, düşmanı ya da yabani hayvanları kaçırmak imiş. Konusu hakkında daha fazla ipucu vermek, henüz filmi seyretmemiş olanlar için keyif kaçırıcı olabilir. Fakat filmde savunulan değerleri hatırlatmamda sakınca yok. Hikâyenin arka planında insan – doğa çatışması, daha doğrusu insan ile çevresindeki doğanın bir bütün olduğu felsefesi var. Bu zeminin üzerinde cinsiyet ayrımının insanoğlunu nasıl sınırladığını anlıyoruz. Doğanın gücünü simgeleyen balinalar ile insanların nasıl yardımlaştıklarını izliyoruz. İnsanın içinde yetiştiği topluma karşı nasıl sorumluluk duyduğunu görüyoruz. Öyle ki Pia'nın, dünyanın öbür ucuna gitmiş olan babası bile Maori toplumunun kültürü ile ilgili bir iş yürütüyor. Filmin anlattığı değerler arasında belki de en önemlisi şu: Bizden farklı olana, bize olumsuz yaklaşana öfke duymamak, onu olduğu gibi kabul etmek, sonuçta herkesin işine yarar. Film boyunca Pia'nın ağzından bir slogan halinde birkaç kez şu sözü işitiyoruz: “"Bu kimsenin suçu değil... Ama oldu işte". Filmin dayandığı romanın yazarı Witi Ihimaera da bir Maori, fakat New York'ta yaşıyor. Gerçek bir olaydan, bir balinanın Hudson nehrinde sıkışıp kalmasından sonra çocukluğundan hatırladığı efsaneleri düşünerek bu romanı kaleme almış. Filmde görünen çifte çeperli büyük kanolar da muhtemelen yüzlerce yıldır bu bölgede kullanılıyor. Son cümle olarak, her yönüyle dolu dolu olan bu filmi izlemenizi öneriyorum, özellikle de çocuklarla birlikte. Caner Fidaner 15 Bulmaca Bu kez suyun altındayız Üyelerimiz arasında birçok dalıcının varlığı yanı sıra, üzerinde gezdiğimiz suların altını da düşünmemiz gerektiğini anımsatmak için bu kez sualtı ağırlıklı bir bulmacamız var 39. Mitolojik bir enstrüman 40. Muzikte bir nota 42. Dünya sağlık örgütü 44. Hamamda vazgeçilmez 46. Limandaki tekneleri dalgaların şiddetinden koruyan yapı 49. Muzikte bir nota 51. Denge yeleği 52.Karekter Yukarıdan aşağıya Soldan sağa 1. Kemiklerin yuvarlak ucu 5. Nazım Hikmet in soyadı 7. Dalıcının çevre basınçla iç basıncını aynı yapması işlemi 11. bir bağlaç 12. Bulunduğu konumda dalış yapıldığını gösteren, güvenlik amaçlı kullanılan yüzer cisim 13. Tavlada iki 14. İçinde diri balık saklanan denizden ayrılmış havuz 16.Ateş 19. Nazi hücum kıtası 20.Işık 21. Muzikte bir nota 22. İzmir'de bir üniversite 24. Bir ilimiz 25.Türkü 27. Mısırın güneş tanrısı 29. Bir haber ajansı 31.Üstün 32. Alkollü bir içecek 33. Bebeklerin başlıca besini 34. Eski dilde su 36. Büyük metal tepsi 38. İskambilde birli 2. Satrançta oyun sonu 3. Oraya buraya düşüp, sıcaklığı arttırır 4. Tavlada bir sayı 5. Tüpe takılan ve nefes çekildiğinde çalışan düzenek 6. Her dalıcının dalış sırasında yanında olması gereken, suda göz temasını kaybetmeyecek arkadaşı 8. Bir göl 9. Küçük adalardan oluşan, pasifik okyanusunda ekvatora yakın dalış cenneti 10. Eski dilde ayak 11. İçki mahzeni 15. Güney Amerikada bulunan sıradağ 17.ilave 18. Muzikte bir nota 20. Dalıcının yüzeyde, kafası suda iken nefes almasını sağlayan boru 21. Kalkerden oluşan hayvan kolonisi 23. Eski dilde bağırsaklar 26. Bir sayı 28. Tüpten gelen gazı dağıtır 30.Fasıla 35. Dalıcılarda da olan mezuniyet plakası 36. Muzikte bir nota 37. Duman kiri 41. Karsta bir ören yer 43. Bir renk 45. Dalıcının sırtındaki tüp, BC, regülatörden ibaret sistemin adı 46. Kuzu sesi 47. Bir meyva 48. Müzikte sus işareti 50. Mısır’ın plakası 16 İçimizdeki Çocuk Her ne kadar yetişkin olsak da, her birimizin içinde bir de çocuk gizlidir. Kimimizde biraz derinde, kimimizde biraz daha yüzeydedir. Öyle de olsa, böyle de olsa durup, durup bizi dürter. Zaman, zaman eskilere götürür, kimi kez de bugünümüzde umulmayan davranışlarımıza yol açıverir. Bazen çok minik zamanlarımıza götürür. “Mama, mama” diye ağlamamıza yol açar. “Ağlamayan bebeğe mama vermezler” dense de, biraz surat asma, olur, olmazı olmaza sürme ile de acıktığımızı anlatmamızı sağlar “içimizdeki bebek”. Karşımızdakiler de saf değiller ise bize mama vermeleri gerektiğini anlayıverirler. E çocuk dedik ya, ne doyduğunu bilir, ne durduğunu. Yedikçe, yemeğe çalışır. Sonuç bazen midenin bozulup, yenilenlerin ortaya dökülmesi ile sonlansa da, zavallı çocuk duramaz kolayına. Kimi zaman biraz daha büyük hallerimize döneriz, başlarız oyunlarda Ayşe’ye yaptıklarımızı yinelemeye: Kutu kutu pense Elmamı yerse, Arkadaşım Ayşe Arkasını dönse Zavallı Ayşe arkasını döner, oyunun en zevkli bölümlerini izleyemez. Gerçi o “içimizdeki çocuk” biraz büyüyünce hece saymayı öğrenir ve nasıl sıra Ayşe’ye gelince tekerlemenin bitirileceğini çözer ve belli bir noktadan başlayarak “çocuk aklı” ile işi çözer. Aslında çocuğun unuttuğu iki önemli şey vardır. Öncelikle er geç Ayşe’de neden hep kendisine sıra gelince tekerlemenin bittiğini öğrenir. Biraz geç olsa da, baştan inanmak istemese de “oyunu” o da fark eder. İkinci önemli nokta ise arkaya dönülünce oyundan tam kopulmaz, sesler, kokular, kıkırdamalar oyunun nasıl sürdürüldüğü konusunda bilgi verir. “Herkes sakız çiğner ama Ayşe gibi çatlatamaz” diye boşuna dememişler, gün gelir Ayşe de “çatlatıverir”. Biz denizcilerin içindeki çocuk daha yüzeydedir. Aslında biraz daha sınırlamak gerekir belki, “denizci” denince gemi sahibi donatanlar da akla geliyor. Denize hiç çıkmayan, yalnızca gemisi orada olanları saymamak, hatta belki yalnızca yelkenciler ile sınırlamak gerekir. Kolay mı, bisiklet hızı ile Ege’yi, 17 Akdeniz’i, okyanusları geçmeye kalkmak. Mutlaka “içimizdeki çocuk” bizi bisiklet ile ulaşımımızı sağladığımız günlere götürüyor ki, birilerinin gemileri yanımızdan hızla geçerken umursamıyoruz. Dalgalar sallarken, rüzgar iskele sancak savururken yine de mutlu oluyoruz. İçimizdeki çocuğu görenler bizi çocuk yerine koyup, aldatmaya çalıştıklarında aslında bizlerin de büyük olduğumuzu anlıyorlar mı bilemiyorum. Çünkü içimizdeki çocuk kimi zaman “en iyi aldatma, aldanmış gözükmedir” diye susmamızı da sağlıyor galiba. İçimizdeki çocuk ile paralel bir yaşam sürüyoruz genelde. Kimi kez bu paralellik iyi sonuçlar veriyor, neşeli, umursamaz, haylaz günler sürdürüyoruz. Kimi kez de o çocuğun minik kederleri, hüzünleri bize yaşamı zorlaştırıveriyor. Her şeye karşın içimizdeki çocuğu öldürmemek, derinlere gömmemek iyidir. Yetişkinlerin acımasız dünyasında arada bir başını kaldırıp, umulmaz bir karşı çıkış ile içimizi aydınlatıverir. Kırılmaya, aldatılmaya alışmıştır, “aldan” emri gelince “korkma, bana çok yaptılar, ancak başarılı olamadılar” diye moral verir. Sağdan, soldan eleştiriler almamıza yol açsa da, onun saflığı birçoğunun “iş bilirliğinden” daha değerlidir. Haydi, hep birlikte yeni yıla girerken içimizdeki çocuğu şımartalım: Portakalı soydum Kutulara koydum Ben bir yalan uydurdum Duma duma dum.. Tanju Aktuğ 18 milyonlarca insana ulaşmış, kalite belgesi ile standartlarını onaylatmış olmanın haklı gururunu yaşayan bir firmayız. ISO 9001 Te k n i k v e A l t y a p ı Ses ve ışık sistemi Görüntü Sistemleri Konstrüksiyon Sistemleri Özel Show ve Gösteri Ekipmanları R e k l a m v e Ta s a r ı m Grafik Tasarım Kurumsal Kimlik Uygulamaları Web Tasarımı Organizasyon Resmi Törenler Açılış / Kapanış Organizasyonları Konserler, Festivaller Spor / Fuar Organizasyonları Prodüksiyon Medya İlişkileri Film ve Müzik Prodüksiyonları Stüdyo Kayıt K o n g r e v e To p l a n t ı Uluslararası Kongre Organizasyonları Eğitim Toplantıları Bayii Toplantıları Teşvik Gezileri Lansman Toplantıları Merkez: Erciyes İşyerleri Sitesi 2. Cad. No:19 Macunköy / Ankara / Turkey t: +90 (312) 397 56 66 f: +90 (312) 397 58 88 Şube: Barbaros Mah. Uphill Court Residence A Blok D: 106 Ataşehir / İstanbul / Turkey t: +90 (216) 688 46 41 (pbx) f: +90 (216) 688 46 42 Ankara Yelken Kulübü Sancak Mah. 555 cadde No: 1/8 Çankaya / ANKARA 39° 52.010' N - 32° 52.144' E T: 312 495 36 56 F: 312 438 28 83 w w w. o r g a n i z e r. c o m . t r Biz, yaptığı organizasyonlarla
© Copyright 2024 Paperzz