LUCY MONROE Evlilik Pazarlığı Çeviri Yağmur Ergül HARLEQUIN TÜRKĐYE Mühürdar Cad. Uras Apt. No.83/1 Kadıköy - ĐSTANBUL Tel: (0216) 418 12 72 Faks : (0216) 338 87 12 [email protected] – www.harlequintr.com www.facebook.com/harlequinbeyazdizi twitter.com/harlequintr İngilizce Adı: NOT JUST THE GREEK'S WIFE Türkçe Adı: EVLİLİK PAZARLIĞI ISBN: 978-605-339-034-3 Harlequin High Life-2 Copyright © 2012 by Lucy Monroe SÜRELİ YAYIN Yayının Adı: Harlequin High Life İki Roman Birarada Tüzel Kişiliği: Arlekin Wydawnictwo Harlequin Enterprises sp. z.o.o. Merkezi Polonya Türkiye İstanbul Şubesi İmtiyaz Sahibi ve Uyruğu: Berkant Yıldırım T.C. Sorumlu Müdür ve Uyruğu: H. Rıza Bankoğlu T.C. İdarehane Adresi: Mühürdar Cad. Uras Apt. No:83 D.1 Kadıköy – İstanbul – Türkiye Kapak : Ümit Kara Bu yayın, Arlekin Wydawnictwo Harlequin Enterprises sp. z.o.o. Merkezi Polonya Türkiye İstanbul Şubesi tarafından 2013 yılında yayımlanmıştır. Dünyada Türkçe tüm yayın hakları, Arlekin Wydawnictwo Harlequin Enterprises sp. z.o.o. Merkezi Polonya Türkiye İstanbul Şubesi’ne ait olup, yayımcının izni olmaksızın hiçbir şekilde kullanılamaz ve çoğaltılamaz. Arlekin Wydawnictwo Harlequin Enterprises sp. z.o.o. Merkezi Polonya Türkiye İstanbul Şubesine ait bir yayının, Türkiye’de ve Kıbrıs’da Yaysat A.Ş., Avrupa’da Axel Springer Vertrißes gmbh dışında herhangi bir kuruluş tarafından herhangi bir diğer adla piyasaya sunulması, satılması ve teşhir edilmesi yasaktır, ve kanuni takibe tabidir. ROMANIN KARAKTERLERĐ Chloe Spiridakou Romanın kadın kahramanı Ariston Spiridakou Romanın erkek kahramanı Eber Dioletis Chloe’nin babası Takis Spiridakou Ariston'un büyükbabası Rhea Dioletis Chloe’nin Dioletis Şirketleri’nin müdürü olan kız kardeşi Evlilik Pazarlığı 5 ~ BĐRĐNCĐ BÖLÜM ~ ÜZERĐNE göre dikilmiş olmasına rağmen, Chloe Spiridakou bu takım elbisenin içinde kendini yabancı hissediyordu. Eski kocasının ofisinde, gösterişli bekleme odasında beklerken tam olarak hissettikleri buydu. Bu pembe kalem etek ve blazer ceketi alalı tam iki sene olmuştu ve tıpkı evlilikleri gibi, artık bunlar da üzerine olmuyordu. Stres ve matem, bütün yaşam enerjisini almıştı ve buna biraz daha devam ederse, eskisi gibi narin ama sağlam duruşlu biri olamayacaktı. Yemekle arası hiç iyi olmamıştı ama Yunanistan’dan ayrıldığından beri, Chloe’nin hiç iştahı kalmamıştı. Bazı günler hiç yemek yemiyordu. Ama Rhea, Chloe’nin hayatına girmiş ve gerçek anlamda onun hayatını kurtarmıştı. Chloe kız kardeşini hayal kırıklığına uğratmamaya kararlıydı. Chloe için eski kocası ile görüşmek ne kadar zor olursa olsun bunu yapacaktı. Kendini hiç çekici hissetmiyordu, aksine garip hissediyordu ve bu hisler, şu andaki durumu daha da zorlaştırıyordu. Öncelikle, çok zayıftı; neredeyse sıfır bedendi. Üstelik bu görüşmenin tarihi belirlendiğinden beri iyi uyuyamıyordu ve gözlerinin etrafındaki siyah halkalar bunu kanıtlar vaziyetteydi. 6 Lucy Monroe Gerçi, Ariston onun nasıl göründüğü ile ilgilenecek değildi. Đşin gerçeği, hiçbir zaman Chloe’yi gerçek anlamda tanımaya çalışmamıştı. Chloe kardeşinin onların ilişkisini bir şekilde yanlış anladığını düşünüyordu. Ariston, Chloe evliliklerini bitirmek istediğinden beri onunla görüşmemişti. Hatta bunun sebebini bile sormamıştı. Onlarınki bir ilişkiden ziyade, daha çok tutku ve duygusal mesafe arasında gidip gelen bir şeydi. Kocası kendine göre nazik bir adamdı. Hatta bazen sınırda kişilik bozukluğu davranışları gösterirdi ve inanılmaz bir sevgiliydi ama Ariston her zaman duygularını kendine saklardı. Her zaman. Tüm olanlardan sonra, Chloe eski kocasını bir daha görmek istemediğinden emindi. Kalbinde ne istek olursa olsun, buna kararlıydı. Yine de, işte buradaydı. Bekleme odasında bekliyor ve kendini kusacakmış gibi hissediyordu. Ya da koşarak kaçacakmış gibi. Đkisi de seçenekler dâhilindeydi. “Bayan Spiridakou…” Sekreter Jean daha ilk kelimeyi bitirmeden, Chloe ayağa kalkmıştı bile. Yutkundu. “Evet?” “Bay Spiridakou şimdi sizi görecek.” Jean gülümsedi, Ariston’un hayatındaki ‘gerçek’ olan insanlara ayırdığı bir tepkiydi bu. Chloe hiç de kendini ‘gerçek’ hissetmeyerek, gülümseyerek karşılık verdi ve sesini normal tonda tutmaya çalışarak, “Teşekkür ederim,” dedi. Ariston’un içerdeki ofisine ulaşabilmek için yüksek ahşap kapılardan geçmesi gerekiyordu ve şu anda Chloe’nin kafasındaki karmakarışık düşünceler, başını döndürüyordu. Kalp atışları bile düzensizleşmişti. Yaşlıca bir kadın olan Jean, onun için kapıyı açtı ve yine sıcak bir ifadeyle gülümseyerek ona yolu gösterdi. Chloe ona yine teşekkür ettiğini söylemek isterdi ama boğazı kurumuştu, yapamadı. Bunun yerine eski kocasının alanına girmeden önce ona kibarca başını salladı. Eğer ofisin içine konsantre olsaydı, davranışlarını daha iyi kontrol edebilirdi, çünkü masasında oturuyordu. Evlilik Pazarlığı 7 Ariston’un New York Ofisi, tam da Chloe’nin hatırladığı gibiydi. Koyu ahşap, küçük bir yemek masası büyüklüğündeki masa, tam ortada duruyordu. Önünde, deri sandalyeler ve ortasında bir sehpa vardı. Büyük odanın diğer tarafında, kırmızı şarap rengi, iki tane büyük kanepe karşı karşıya gelecek şekilde konulmuştu. Aralarında ise dört kadının her gün işleyerek altı ayda bitirebildiği, büyük bir Türk kilimi serilmişti. Chloe bu kilimi Ariston’a balayında hediye etmişti ve sonra bunu saklamış olduğuna şaşırmıştı ama sonra şaşırmaması gerektiğini düşünmüştü. Çünkü Ariston hassas bir adam değildi, sadece bu kilim odanın dekorasyonuna çok yakışıyordu. O zamandan şimdiye, tam beş sene geçmişti ve kilimin hâlâ orada olması, sadece dekora uyması yüzündendi. Pencerelerin olduğu köşede duran bu kanepe gurubu, beklenmedik bir toplantı alanı oluşturuyordu. Ariston ona bir keresinde, toplantılarda verimliliği sağlamak ve önemli işleri bağlamak için psikolojik öneriler aldığını söylemişti. Chloe kalın ahşaptan olan tek parça masasından ona bakan bir çift gök mavisi gözün, kendi yeşil gözleriyle çakıştığını görünce biraz da olsa rahatladı. Gerçi, bu minik rahatlama onun dizlerinin bağının çözülmek üzere olmasına bir fayda sağlamadı, Ariston’u iki senedir ilk defa görüyordu. Onu özlemişti. Hem de çok. Đçindeki ağrı gösteriyordu ki, tam yirmi dört aydır onu unutmak için verdiği çabanın pek bir yararı olmamıştı. Psikoloji jargonuna göre zaman her şeyin ilacıydı, fakat Chloe’nin içindeki duygular hâlâ çok tazeydi, hâlâ boşandıkları gün hissettiklerini hissediyordu, aynı o günü yaşıyor gibiydi. Bedenindeki her hücrenin aynı şeyleri tekrardan yaşıyormuş gibi acıdığını hissediyordu ve böyle bir tecrübeyi edinmemiş olmayı dilerdi. Ariston tek kaşını kaldırarak sordu, “Bir kahve içmek ister misin, yoksa sadece görünüp gidecek misin?” Chloe cevap vermek için ağzını açtı ama tek kelime edemeden kapadı. Tüm dikkati karşısındaki adamdaydı. Hiç değişmemişti. Değişmiş olması gerekirdi, değil mi? Chloe değişmişti. 1.60’lık boyuyla, zayıflıktan neredeyse bostan korkuluğu denecek düzeydeydi ve uzun sarı-kumral saçlarını omuzlarına salmıştı. 8 Lucy Monroe Bir keresinde Ariston uzun saçtan hoşlandığını söylemişti ama Chloe’nin saçları evlilik süresince, hep kısa kalmıştı. Şimdi bunu neden yaptığından emin değildi. O zamanlar bu ona bağımsızlıkmış gibi geliyordu. Đş evliliği yaptığı kocasına âşık olduğu için, kendisini mantıklı olmaya zorluyor olabilirdi. Bu bağımsızlık hissi, Ariston’dan uzaklaştığında ortaya çıkmıştı. Chloe bir seçim şansı olmadığını sanıyordu. Üç senelik evliliğin ardından, Ariston’un boşanma belgelerini hazırlattığını keşfetmişti. Anlaşmalarındaki ilk madde olduğu üzere. Yine de, bu keşif onun için büyük bir acı olmuştu, varlığındaki her minik hücre parçalara ayrılmış gibi hissetmişti. Ama gururu ağır basmıştı ve ona ilk hareketi yapmasını söylemişti. Bunu yaparsa, daha çabuk iyileşeceğini ummuştu ama olmamıştı. Sadece yirmi beş yaşındaydı ama acı ve endişe, gözlerinin çevresinde minik çizgiler şeklinde varlığını gösteriyordu. Buna rağmen, Ariston’un yüzünde ne bir stres, ne de bir gülümseme kırışığı vardı. Otuzlarını sürdüğü halde, saçlarında tek bir erken beyazlama belirtisi yoktu. Saçları acı kahverengi, neredeyse siyah kalmıştı. Yunan olduğunun tek belirtisi biçimli saç tıraşının bıraktığı lülelerdi. Ariston yine her zaman olduğu gibi mükemmel görünüyordu. Masasında oturmasına rağmen vücuduna oturan takım elbisesi ve ceketinden bile belirgin olan kaslı kolları ve geniş omuzları ile harika görünüyordu. Đfadesini okumak çok güçtü. Chloe istemediği duygularla karşılaştı. Aynı anda onu istiyor, ihtiyaç duyuyor ve acı çekiyordu, hepsini de öyle güçlü yaşıyordu ki, nefes almak için kendini zorlamak zorunda kalıyordu. Đstediği için gitmemişti. Zorunda olduğu için gitmişti. Bunun üzerinden iki sene geçmesine rağmen, şu andaki hisleri sanki Atina’daki evden dün ayrılmış gibiydi. Uzun boyu ve güçlü bedeni ile karşısındaydı, Chloe onlar evliyken bu bedeni keşfetmeyi çok severdi. Đlk gecelerinde sadece bakire değildi, aynı zamanda cinsel anlamda neredeyse bir rahibe gibiydi. Cinselliği yaşadığı bir adam vardı. O da şimdi karşısındaydı. Bir melek… Bir şeytan… Bu adam ona hissetme becerisi olmadığını sandığı duyguları hissettirmişti. Evlilik Pazarlığı 9 Yine koyu kaşlarını kaldırarak Chloe’ye baktı, dudağının kenarında eğleniyormuş gibi bir ifade vardı ve Chloe henüz sorusuna yanıt vermediğini fark etti. “Hayır, ben… Yani, evet, kahve güzel olur.” Ariston Chloe’nin arkasında Jean’e bir bakış atıp onayladı ve sonra tekrar dikkatini Chloe’ye verdi. “Belki de oturmak istersin?” O anda Chloe hâlâ kapının eşiğinde duruyor olduğunu fark etti. Yanaklarında bir sıcaklık hissetti. “Oh, evet, tabii.” Sandalyelerden birine sakarlık yapmadan oturmayı başardığında, rahatlayarak iç geçirmekte bir sakınca görmedi. Poker gibi oyunlarda her zaman berbat olmuştu. Ne yapıyorsa yapsın ve ne hissediyorsa hissetsin, yüzünden belli olurdu. Rhea neden bunun iyi bir fikir olduğunu düşünmüştü? Oh, evet çünkü Ariston ısrar etmişti. Ve büyük Yunan işadamı Ariston ne isterse, alırdı. Đki sene önce Chloe’yi istememişti. Şimdi ise, anlaşılmaz bir şekilde istiyordu. Ya da en azından onunla görüşmeyi. Aralarındaki sessizlik Jean’ın odaya dönüp kahveleri bırakıp gitmesini de geçerek, uzadıkça uzamıştı, sonunda Ariston sessizliği bozdu. “Ee, bu şerefi neye borçluyum?” “Benimle kedi-fare oyunu mu oynuyorsun?” Onu kınadığını belli etmekte bir sakınca görmedi. “Rhea’ya onunla görüşmeyeceğini söylemişsin.” “Evet, ama bu sadece görüşünü almak içindi.” Oh, bundan keyif alıyordu. Ondan önce hamlesini yapan eski karısının üzerine böyle gelmek, bayağı eğlendirici olmalıydı. Chloe onunla göz göze gelmemek için kahvesini karıştırdı. Çünkü eğer Ariston’a bakacak olursa, kahveyi onun kafasından aşağı boca etmekten korkuyordu. “Gerçekten bunu sorman mı gerekiyor?” “Sanırım, öyle.” “Tamam.” Kahvesinden bir yudum aldı. Tam da onun en sevdiğindendi, vanilya ve tarçın aromalı, Sumatra1 kahvesi. Jean hatırlamıştı. Ona minnet duydu. 1 Sumatra: Sumatra, Endonezya’nın batısında bir adadır. 10 Lucy Monroe Korkakça kaçmayı ya da bu minik oyunları oynamayı istemeden, Chloe kendisini eski kocasına bakmaya zorladı. “Eminim ki neden burada olduğumu çok iyi biliyorsundur ama belki neden gelmemin işe yarayacağını düşündüğümü merak ediyorsundur. Açıkçası, işe yaramayacağından emindim ama şansımı denemeliydim.” Đşte. Bunu kabul edip çenesini kapasa iyi olurdu. Ama kapamadı. Kahretsin, aklı yine ona oyunlar oynuyordu. Dik kafalı düşüncelerinin dizginini yine eline aldı. “Babanın hatırı için geldin.” Ariston’un ses tonu monotondu. Dudağının kenarında onaylamadığına ya da önemsemediğine ilişkin bir ifade vardı. “Baban için her şeyi yaparsın.” Chloe az kalsın dudaklarından kara mizah öğesi küfürler çıkaracaktı! Gerçekten mi? Üç senelik evlilikleri boyunca Ariston hiçbir şeyin farkına varamamış mıydı? Yaşamı boyunca hiçbir zaman babası ile yakınlaşmaya çalışmamıştı, zaten onu hiç görememişti. Babası asla yanında olmamıştı. O kardeşi Rhea gibi babası ile zaman geçirmek için aile şirketine girmemişti. Chloe her zaman sanata meraklı olmuştu. Tıpkı evin her yerine tablolar yapıp asan ve yıllarca o duvarları süsleyen annesi gibi, öldükten sonra bile. “Babamla iki senedir hiç görüşmedim. Ne telefonla, ne de yüz yüze.” Düşündüğünden daha coşkulu bir şekilde iç geçirdi ve Ariston’un masasının arkasında duran orijinal El Greco2 tablosuna baktı. Bu tabloyu her zaman çok severdi ama bu eski şaheser bugün onu teselli edemezdi. Babası onun duygularını hiçe saymış ve onu satarak evlendirmişti. Ve ayrıldıklarında, mantıklı ya da değil, babasını suçlamak için iyi bir bahanesi olmuştu. Belki onu böyle bir kalp kırıklığına sebebiyet verdiği için zamanla affedebilirdi ama sonraki sözlerinden sonra, asla. “Buna inanması güç.” 2 El Greco: El Greco (okunuşu: el greko, Yunan, asıl adı: ∆οµήνικος Θεοτοκόπουλος, Domenikos Teotokopulos) (d. 1541 - ö. 7 Nisan 1614) Maniyerist ressam, heykeltıraş ve mimarı. Evlilik Pazarlığı 11 “Gerçekten mi?” Chloe başını olumsuzca salladı. Ariston’un şu anda bile duyguları karşısında bu kadar ilgisiz olmasına inanamıyordu. Bakışları yine birleşti. Ariston’un bakışlarında değerlendiren bir anlam vardı. Chloe’nin bunu hiç saklamamasına rağmen, babası ile olan ilişkisini, Ariston’un fark etmemiş olması mümkün müydü? Bu iki adamın Chloe’yle babasından daha yakın bir ilişkileri vardı. Chloe, Ariston’un ona babalık yapan diğer işadamını Chloe’den daha iyi tanıdığına emindi. “Eber Dioletis, benim varlığımı sadece dağılmak üzere olan imparatorluğunu toparlamam gerektiği zaman hatırlıyor.” Babası, telefonda ona kocasının boşanma belgelerini hazırlattığını söylerken, sesinde en ufak bir üzgünlük yoktu. Ama zaten Eber’in başka planları vardı, değil mi? “Ben New York’a döneceğimi söylemek için onu aradığımda, ne söyledi biliyor musun?” Birden sustu. Bu küçümseyici olayı hiç kimse ile paylaşmamıştı. Rhea ile bile. “Ne?” Ariston onun ağzından bir şey kaçırdığını fark etmişti. Ariston’un boşanma kararını öğrendikten sonra, içindeki kocaman boşluk ve acıyla, Chloe babasını arayıp eve döneceğini söylemişti. Büyüdüğü eve dönmek istiyordu; tanıdık, sıcak ve güzel anılarla dolu olan eve. Ama böyle olmamıştı. Çünkü babası her zaman soğuk kalpli bir adam olmuştu ve hep de öyle kalacaktı. “Önemli değil.” “Buna katılmıyorum. Konuyu sen açtın.” Evet, Chloe açmıştı. Babası ve Ariston’un aksine, Chloe yalancı değildi. “Boşanma bittikten sonrası için aklında bir şey vardı.” Başka bir evlilik anlaşması onu bekliyordu. Bu seferki yaşlı işadamı, eski kocasının aksine, birkaç milyarlık bir servete sahip değildi ama onda da milyonlar vardı. Eber, bu evliliğin üç sene koşulundan sonra devam etmeyeceğini düşünmüştü ve bu gerçeği bildiği için yeni ayarlamalar yapmıştı. 12 Lucy Monroe Bu güne dek, babasının Ariston’un New York’ta hazırlatıp Yunanistan’a dönerken bıraktığı o boşanma belgelerine nasıl ulaştığı hakkında bir fikri yoktu. Tek bildiği, elinde bir kanıt olmasıydı. Ariston kısa süreli bir iş için Hong Kong’a gittiğinde, babası Chloe’ye boşanma belgelerini fakslamıştı— iki hafta önce Atina’ya gelmeden önce, Ariston tarafından imzalanmış boşanma belgeleri. Henüz dosyalanmamıştı, sadece bir taslaktı ama Chloe kocasının aklındakini gördüğünde, yapabileceği bir şey yoktu. Yapması gerekeni yaptı ve evliliğinin iyi gittiğini ya da iyi gideceğini umarken, bu duruma geldiğini acı ile görerek, ondan önce davrandı. “Bu seni üzdü mü?” Ariston Eber’in B planı hakkında şaşırmış görünmüyordu. Chloe bunu gerçekten bilip bilmediğini merak etti. Babası ve Ariston’un aralarından su sızmazdı. Đş konusunda her şeyi mubah görürlerdi. Hem, evliliklerinin nedeni de bu düşünce değil miydi? “Evet,” dedi. Ariston’un aksini düşünmesine inanamıyordu. Ama sonra, Ariston’un onu tanımadığını anımsadı. O asla Chloe’nin onu tanımaya çalışması gibi, Chloe’yi tanımaya çalışmamıştı. Çünkü asla onu Chloe’nin kendisini sevdiği gibi sevmemişti. Bir süre göz göze gelmekten kaçınmak isteyerek kahvesinden bir yudum daha aldı. “Babam iş ortağının ganimet olarak bir eş istediğini söyledi. Seninle olan evliliğimde geçen üç senede hamile kalamamamın bile bir önemi yoktu çünkü yeni eş adayının zaten üç büyük çocuğu vardı.” Ariston dikkatlice sordu, “Senin doğurganlığında bir sorun olduğunu mu düşünüyor?” “Evet.” Kimseye doğum kontrol hapları aldığından bahsetmemişti, hatta kardeşi Rhea’ya bile. Oysaki en başta ona bunu öneren Rhea olmuştu. Rhea, Chloe bir iş anlaşması yoluyla evlendiği için, hemen anne olmasının dezavantajlarını onunla konuşmuştu. Onu bir kenara çekmiş ve bunun için kendine zaman vermesini özel olarak tavsiye etmişti. Eber bu görüşmeyi öğrenseydi ya da Chloe’nin kardeşinin tavsiyesini dinlediğini bilseydi, sinirden çıldırırdı. “Ve bu yeni evlilik planları senin için kötü bir sürpriz mi oldu?” Ariston sanki gerçekleri değerlendirmek istiyor gibiydi. Evlilik Pazarlığı 13 “Bunu zaten söyledim.” Ariston daha düşünceli davranmaya başladı. “Baban bizim anlaşmamız hakkında hayal kırıklığına uğramıştı ve en iyisini yapmak istiyordu.” “Senin de buna böyle bakmana şaşırmadım. Muhtemelen sen de boşanma görüşmeleri esnasında onunla anlaşmışsındır.” Chloe bu görüşmelerde yoktu ama istekleri sağlanmıştı. “Anlamadım?” “Babam çeki onun adına imzalamamı istiyordu. Bana dedi ki, madem milyarder damadım seninle işini bitiriyor, o zaman bari şirkete son bir faydan olsun.” Sesindeki acıyı ve duygusallığı gizlemek için kahvesinden bir yudum aldı. Ariston sonunda şaşkınlığını gösteren bir ses çıkardı. “Yine de çeki onun ismine imzalamadın, yoksa batı yakasında kendine yeni bir yaşam kuramazdın.” “Hayır. O telefon görüşmesinde, babamın beni sadece yeni iş ortaklılarına bir giriş bileti olarak gördüğünü anladım ve kabullendim,” diye itiraf etti. “Ve bir pazarlık kozu olarak kullanıldığımı fark ettim. Bir daha da ne onunla ne de şirketi ile alakalı bir şey yapmak istedim.” Chloe o zaman o telefonu kapatmıştı ve babasıyla yaptığı son görüşme, oydu. Eber’in çevresinde geçen çocukluğu zaten yeterince acı doluydu. Bunları hatırlamak bile yeterince acı veriyorken, bir de zaten yeterince parçalanmış ruhunu tamir etmeye çalışıyordu. Kendi kararı olsa bile, Chloe hayatının aşkını kaybetmişken, babası Dioletis Şirketi’nin finansal düşüncelerinin peşindeydi. Yine. Sonrasında, Eber’in şirketin durumunu kurtarması için, bu sefer de Rhea’nın mutluluğunu kurban vermesi gerektiğini düşünüyor olmasına, hiç şaşırmamıştı. Chloe bunun olmaması için elinden geleni yapacaktı. Kendi evliliği berbat olmuştu ama kardeşininkini kurtarabilirdi. Tabii eğer Rhea babasının tutumlarından ve batmak üzere olan bu aile şirketinin çatısı altından kendini kurtarabilirse. Üstelik Chloe’den yardım isteyen sadece Rhea değildi. Rhea’nın kocası Samuel, Chloe’ye gelmiş, çaresizce evliliğini kurtarmak istiyordu ve bunun tek bir çıkarı olduğundan emindi. Ama bu çıkarı Rhea’nın kabul edip etmeyeceğinden emin değildi. 14 Lucy Monroe Samuel Dioletis Şirketi’ndeki köpekbalığı kılıklı insanlardan karısını geri istiyordu. Bir aile istiyordu, Rhea’nın da daha öncesinde söylediği gibi… Babası tarafından şirketin genel müdürü olmaya zorlanmadan öncesinde. Şimdi ise, Rhea dağılmak üzere olan şirketi toparlamaya çalışıyordu ve ne kendine ne de ailesine ayıracak zamanı vardı. Chloe tartışmasız biliyordu ki Rhea babasına çok benziyordu. Ve bunun farkında bile değildi. “Bizim evliliğimiz esnasında memnuniyetsizliğini hiç dile getirmemiştin… En azından direkt olarak.” Ariston düzgün New York aksanı ile Yunan olmasının hiçbir izini taşımadan, ağır ağır konuşarak Chloe’nin düşüncelerini böldü. Chloe bakışlarını kaldırdı. “Neden sana bir pazarlık kozu olarak kullanılarak bana bir iş evliliği yaptırılması ile ilgili hislerimi anlatayım ki?” Bu onun problemi değildi ve işin gerçeği, Chloe her zaman onun bunu kale almayacağını düşünmüştü. Ayrıca, işin başında, ikisinin de aynı tarafta olduğunu sanmıştı— onun babası ile Ariston’un büyükbabası onları bu evliliğe zorlamıştı. Chloe’nin babası şirkete iyi bir yatırım ve ortak kazanmıştı, Ariston’un büyükbabası ise iyi bir Yunan kızı ile Ariston’un düzenli bir hayat sahibi olmasını istemişti. Yunandan çok Amerikan olan Ariston, evlat edinildiği topraklarda yetişen bir kadın istemişti. Chloe iki adamın da isteklerine uyuyordu, Yunan genleri ve ailesi ile büyükbaba Spiridakou’ya, Amerikan vatandaşlığı ise Ariston’a hitap ediyordu. Aslında, teoride birlikte mutlu olmamalı için hiçbir sebep yoktu. “Belki de bana borçluydun, ben de bu pazarlığın ve bu evliliğin sonuçlarının diğer tarafındaydım.” “Neşeyle başından savdığın bu evliliğin mi? Bırak şimdi. Hiçbir şey paylaşmadık ve sen de çok net olarak benim kalbimle ilgilenmedin.” Ne yapıyorsa, nasıl olsa Ariston’un hislerinde bir değişiklik olmayacaktı. “Çekip giden ben değildim.” “Dosyalanmaya hazır olan boşanma belgelerin vardı. Belli ki Hong Kong’dayken işleme koymayı düşünüyordun ama ne yazık ki onları Evlilik Pazarlığı 15 New York’ta bırakmıştın.” En azından bunun Ariston’un planı olduğunu bildiğini belli etmişti. Chloe kendine yeni belge hazırlatmamıştı bile, nasıl olsa Ariston’unkilerin her şeyi barındırdığını biliyordu. Đşlemler sırasındaki hız, haklı olduğunun göstergesiydi. “Neden bahsediyorsun?” Ariston’un sesindeki ton, bir yanardağı söndürecek kadar soğuktu. “Kes şunu,” diye azarladı. “Seninle bu oyunları oynayacak değilim.” “Açıkla bunu.” “Senin. Boşanma. Belgelerin. Ortaya. Çıktı,” diyerek kelime kelime ve ağır ağır tekrarladı. “Biz New York’tan Atina’ya döneceğimiz sırada yapmışsın.” Evlilikleri süresince Ariston ve Chloe, dört ayda bir Yunanistan’da kalırlardı. Đş yüzünden çok seyahat olurdu ve Chloe bundan şikâyet etmezdi. Çok uluslu bir kral, Ariston’u o zamanlar betimlemeye yeterdi. Onunla yaşamak böyle bir şeydi. Büyük bir merakla sordu, “Bunu nereden biliyorsun?” en azından inkâr etmeye çalışmamıştı. “Babam bana bir kopyasını fakslamıştı.” “Peki, o nereden bulmuş?” “Hiçbir fikrim yok. Muhtemelen senin de kullandığın yollardandır.” “Ben casuslarla çalışmıyorum.” Ariston alınmış gibi görünüyordu. Chloe bunu umursamıyor gibi davranmak için çok uğraşıyordu. “Nasıl istersen, öyle de.” “Yüksek güvenlikli iş bağlantıları.” “Đyi.” “Yani, boşanma dosyasını işleme vereceğimi düşündüğün için mi gittin?” Bunu sesinde garip bir ifade ile sormuştu. Chloe çığlık atmak istedi, evet, bu doğru ama bunun yerine basitçe omuz silkti. “Gittim, çünkü o anda başka bir seçeneğim yoktu. Evliliğimiz yürümüyordu.” “Ben gayet iyi yürüdüğünü düşünüyordum.” “Sen öyle düşünüyordun.” Buna rağmen boşanma kâğıtlarını ortaya çıkarmıştı çünkü evlilikleri berbattı. 16 Lucy Monroe Chloe hamile kalmamıştı. “Bu ne demek oluyor?” Chloe başını olumsuzca salladı. Ona olan aşkını ve onunla uzak kalmanın acısını her gün daha da fazla yaşadığını ona itiraf edecek değildi. “Farklı şeyler istiyorduk.” “Đşte, bunda sana katılırım.” Yine, o taş gibi soğuk ses. Ama bu sefer içinde minik de olsa bir öfke tınısıyla. Doğru. Evlilikleri ikisinin de istedikleri gibi değildi. Chloe bunu biliyordu. Ariston’un şimdi bunu söylemesi canını yakmamalıydı. Yakıyordu. Ama yakmamalıydı. Kesin olan tek bir şey vardı— hayatına devam etmeliydi. Geri dönmemek üzere. Bunu yaptığını sanıyordu— onu bırakmıştı, hiçbir şeye karışmadan boşanmayı kabul etmişti. Ülkenin diğer ucuna taşınmıştı ve kendine bir galeri açarak, kendi yoluna bakmaya başlamıştı. Ama bu anılar ve duygular ona iyileşmesi için yardım edeceğine, ona hâlâ aynı acıyı yaşatıyorsa, asla ondan kurtulamayacak demekti, Chloe korkarak bunun farkına vardı. Evlilik Pazarlığı 17 ~ ĐKĐNCĐ BÖLÜM ~ ARISTON kendi kahvesinden bir yudum aldı— içtiği Çin porseleni muhtemelen Chloe’nin galerisinde satışını yaptığı tüm sanat eserlerinden daha pahalıydı— ve yüzünü buruşturdu. “Senin şu aromalı kahve sevgini hiç anlayamıyorum.” “Jean eminim ki senin sevdiğin Arap harmanı olan kahveyi getirmiştir.” Chloe onun sevdiği kahvenin Đtalyan kahvesi ekspresso gibi olduğunu bilirdi. Ona göre, ekspresso büyük miktarda süte ve bir sürü aromalı tada aitti. O küçük fincanında, sadece ekspresso içmek, Chloe’nin damak tadına çok sert geliyordu. Ariston elini kaldırıp bunun yanlış olduğunu belirtti. “Onun için iki fincan hazırlamak gerekir, bir değil.” Chloe ona şüpheyle baktı. Eğer Jean’ın ofisinin arkasındaki küçük mutfakta o süslü tek kişilik kahve makinelerinden yoksa buna çok şaşırırdı. Bu da demek oluyordu ki, Jean bilinçli olarak Ariston’a da Chloe’nin sevdiği kahveyi servis etmişti. Neden? “Sen ben gelmeden Jean’e benim sevdiğim kahveyi yapmasını söylemişsindir,” diye tahmin etti. Bir yandan da neden böyle bir şey yaptığını merak ediyordu. Konu işe geldiğinde, Ariston’un biraz entrikacı olduğunu itiraf etmek zorundaydı ama bu Chloe’yi aşardı. Eğer iş konusunda karşı taraf- 18 Lucy Monroe la uzlaşıyor gibi bir tavrı varsa, aslında bunun tam tersini yapıyor olurdu. Belki de Chloe’nin yanlış bir gönül rahatlığı duygusuna kapılmasını sağlamaya çalışıyordu? Ama ne amaçla? Zaten tüm kartlar elindeydi, hem iyi, hem kötü. Üstelik ikisi de bunun bilincindeydi. “Doğal olarak. Sadece nezaketen.” “Eğer öyle diyorsan.” Söyleme tarzının kulağa çok kabaca geldiğini fark etti, oysaki niyeti bu değildi. “Teşekkür ederim.” “Bu bir yana,” diye devam etti, kahve konusunun asıl mevzuyu engellediğini düşünüyordu. “Sanırım böyle bir anlaşma dolayısı ile evlilik yapmak senin için hiç etik değil, değil mi?” Etik mi? Ciddi miydi? Hareket etmeye ihtiyaç duyarak katlı ve en yakın pencereye gitti. Şehre bakmaya başladı. Bu yükseklikten, insanlar ve arabalar minicik görünüyordu. “Gerçekten, sanat okulunu bırakıp bir pazarlık kozu olarak evlilik yapmam fikri ortaya çıktığında, bunu istemediğimi babama belli etmediğimi mi düşünüyorsun? Yani, Ariston ile tanışıp, hayallerini değiştirebileceğini fark etmeden önce. Ariston’un sesi onun hemen arkasından geldi. “Eber büyükbabama, senin de bu evliliği istediğini söylemişti.” Heyecanlanmış olduğuna şaşırmadı çünkü Ariston’un yerinden kalkıp onu takip ettiğini fark etmemişti. Arkasını dönüp ona bakmaya gerek duymadı. “Tabii. Ve ikiniz de ona inandınız. Sana, babamın beni ikna etmek için okulumun ödemelerini kestiğini ve benim tüm hesaplarımı dondurduğunu, böylece beni yurt odamdan mahkeme emri ile çıkartmak zorunda kaldığını hiç anlatmadım.” Aşağıdaki şehre bakarken, anıları gözünün önündeydi. Okuduğu üniversitenin dekanı, olan yaşlı adam, Chloe’yi bu konuda bilgilendirmek zorunda kalmıştı. O esnada dönemin yarısındaydı ve babasının okulun parasını vermeyeceğine emindi. Ama görünen o ki, güçlü adamlar diğer fanilere göre daha çok şey yapabiliyordu. Evlilik Pazarlığı 19 “Sanırım aynı soyadına sahip olduğumuz için tüm hesaplarımı dondurabildiğini de düşünmedin? Hayır, eminim ki bu barbarca pazarlığı neden kabul ettiğimi bile düşünmemişsindir.” “Böyle pazarlıklar hem iş hem de politika dünyasında sık sık olur. Sanki hiçbir söz hakkın yokmuş gibi davranmana gerek yoktu.” Chloe birden ona döndü, yıllar önce içinde kalan o öfkenin yeniden canlandığını hissetti. “Yok muydu? Ben sadece yirmi yaşında bir üniversite öğrencisiydim, Ariston! O zamana kadar sadece hobi için bir sanat galerisinde çalışmıştım. Babam benim hayatımı aldığında, onu geri almak için nereden başlayacağıma dair bir fikrim bile yoktu.” Ariston’un yakışıklı yüzünde okunması olanaksız bir ifade vardı ama Chloe, onun mavi gözlerinde belli belirsiz bir hareketlenme görebiliyordu. “Bana bunların hiçbirini söylememiştin.” “Evlilik planları esnasında babam ve kız kardeşim araya duygusal saçmalıkları soktu.” Ve Chloe yaptıkları yüzünden kardeşi Rhea’yı affetmişti. Rhea’nın aklında sadece şirketin geleceği yoktu; o, bu evliliğin gerçekten Chloe’ye iyi geleceğini de düşünüyordu. Chloe siniri bozularak güldü. “Rhea bana eğer kendisi evli olmasaydı, benim yerimde kendisi olacağını açıkça söylemişti. Üstelik bunun için gönüllüydü de. Söz konusu olan aile şirketimiz ve itibarımızdı. Babam ve kardeşim şirkete böyle bakıyordu, sanki her türlü fedakârlığa ve efora değecek bir canlıymış gibi.” Chloe kardeşini suçlamıyordu. Hem de hiç. Đkisi de duygusuz bir babayla büyümenin acısını çekmişti ve ikisinin de bununla başa çıkmak için başka yolları vardı. Rhea babasının sevgisine aç bir kızdı ve kendini onun en sevdiği yere, aile şirketine dâhil ederek bunu sağlamanın hayalini kurmuştu. Babasının ise hayatında tek sevgi ile bağlı olduğu şey, işiydi. “Farkındayım.” “Sonra seninle tanıştım.” Ve bütün garipliklere ve olasılıklara rağmen, Chloe Ariston’u gördüğü anda ona âşık olmuştu. Ariston’un elleri bedeninin iki yanında yumruk yapılmış bir şekilde duruyordu, sanki ona dokunmak istiyor ama kendini yapmamaya zorluyormuş gibi. “Ve hiçbir endişeni bana anlatmadın.” “Hayır. Sen ve babam planı zaten yapmıştınız ama benim başka umutlarım vardı, bunlardan şikâyetçi olursam işlerin başka yönde ilerler 20 Lucy Monroe diye düşündüm.” Saçma, aptalca gençlik hayallerine kapılmıştı ve bunun böyle olduğunu, şimdi anlıyordu. Başını önüne eğdi, Ariston’un yüzüne bakmak istemiyordu. Ariston, “Bana bak,” dedi, sanki aklını onun aklını okumuş ve okuduklarından hoşlanmamış gibiydi. Onu dinlememeyi düşündü ama neye yarayacaktı? Bu konuşma olmak zorundaydı, buraya bunun için gelmişti. Rhea’nın mutluluğu buna bağlıydı. Ve Rhea mutlu olmayı hak ediyordu. Aslında, Rhea bu konuda Chloe’ye nazaran kendinden daha çok ödün vermişti çünkü çekip gitmemiş, kalmıştı. Chloe başını kaldırdı ve Ariston’un onun bakışlarında gördükleri yüzünden kaşlarını çattı. “Ne umudun vardı?” “Artık önemi yok.” Hiç olmamıştı, en azından Ariston için… Ya da babası için. “Yine de duymayı tercih ederim.” “Hayır.” Bunu çok kesin bir dille söyledi. Söyleyebileceği her şeyi söylemişti. Ariston bakışlarıyla onu süzdü. “Değişmişsin.” “Evet.” Bir adım yaklaştı. “Merak ediyorum, her açıdan mı?” Bu beklenmedik bir yakınlaşmaydı. Chloe libidosunun evliliği ile bittiğini düşünüyordu ama bedeni bunu haksız çıkarmaya başlamıştı. Ariston’u istiyordu. Geri bir adım atmak istedi ama yapamadı. Orada donakalmıştı. Ariston ona adım adım yaklaştıkça, onun erkeksi kokusunu almaya ve sıcaklığını duymaya başladı. Aklı anılarla doldu. Uzun, erkeksi parmaklarını onun boynuna götürdü ve ensesine hafifçe dokunarak başparmağı ile kulağının arkasını okşadı. “Bir zamanlar bu seni çılgına çevirirdi. Hâlâ öyle mi?” Chloe başını olumsuzca salladı, inkâr etmek istiyordu ama konuşabilecek durumda değildi. Ona kendisini bırakmasını, geri çekilmesini söylemek istiyordu. Tanrı aşkına. Ama kelimeler ağzından çıkmadı. Çıkamadı. Evlilik Pazarlığı 21 Çünkü aklı ne söylerse söylesin, içinden geçenler çaresizce ona daha fazlası için yalvarmaktı; daha fazla dokunsun diye, daha fazla yaklaşsın diye, ona dokunsun diye… Ariston başını ona doğru eğdi. “Merak ediyorum,” dedi. “Dudaklarının tadı, hâlâ iki sene önceki kadar tatlı mı?” Chloe’nin verecek bir cevabı yoktu ama bu sorunun karşılığı kafasında dönüp durmaya başladı. Onun tadı güzel miydi? Eskiden olduğu gibi—onu hiç sevmemiş olsa da— tadı aşk gibi miydi? Bu öpücük acıtır mıydı, yoksa iyileştirir miydi? Hayatına devam etme isteğini kolaylaştırır mıydı, yoksa zorlaştırır mıydı? Onu kendinden uzaklaştırmış olmak, belli ki işe yaramamıştı. Buna cevap verebilmek için bu riski alması gerekiyordu ve Chloe asla bir korkak olmamıştı. Ariston başını biraz daha eğdi ve dudaklarını onunkilerin üzerine hafifçe koydu. Dili dudaklarının üzerine hafifçe gezindi, kendine bir yer arıyordu. Chloe’nin zihninde çığlıklar vardı, bu çok tehlikeliydi ama artık çok geçti. Sonunda Chloe de dudaklarını araladı. Bu da Ariston’a istediği fırsatı vermiş oldu. Bedenleri tutku ile kavrulmaya başladı, nefes alışları hızlandı. Ariston bir elini onun sırtına koydu ve bedenleri birbirine kenetlendi. Zevk aldığını gösterircesine inledi. Bu görüşmede Ariston’un onu öpeceği Chloe’nin aklına hiç gelmezdi ya da ona karşı bir şeyleri hâlâ hissettiğine dair bir duygu belirtisi göstereceğini de düşünmemişti. Bu çok fazlaydı. Ama yetmezdi. Chloe’nin bedeni elektrik verilmiş gibiydi ve gerekenlerin saklandığı yerden çıktığını hissetti. Đki sene boyunca bu ayrılığın yasını tutmuş ve yoluna bakmıştı ama onu gördüğü ilk an, yine aynı duygularla dolup taştığını görmüştü. Bunu hak ediyordu. Hatta belki bu son elveda için ihtiyaç duyuyordu ve ilk anda kendisine bunu yapmak için izin vermemişti. 22 Lucy Monroe Acıyı ve kayıp duygusunu yeniden yaşayabilecek kadar güçlü olduğunu biliyordu ama bu kadar acının içinde biraz zevk almaya da ihtiyacı vardı. Bu düşünceyle, Chloe bedenini ona teslim etti ve rahatladı. Ve evet, Ariston da bu işten oldukça zevk alıyordu. Ariston haz duyduğunu gösteren bir ses çıkardı ve onu kucağına alarak kanepeye götürdü. Onu nazikçe kanepeye yatırdı ve geri çekildi. “Hayır.” Chloe ona uzandı; onun da istediğini biliyordu. Ariston’un gözleri tutku ile bakıyordu, “Kapıyı kilitlemeliyim. Jean’ın aniden gelip şoke olmasını istemeyiz.” Bu daha önceden de söylediği bir şeydi. Onlar evliyken, bu ofisteyken ve seks yaparken… Ariston onun cevabını beklemeden kalktı ve çabucak kapıyı kilitleyip geri döndü. Kravatını çoktan çıkarmıştı ve gömleğinin üst düşmelerini çıkarıyordu. Chloe nefes nefeseydi. “Bu kadar becerikli olduğunu unutmuşum.” Ariston buna pek inanmamış gibiydi, “Öyle mi?” “Belki de unutmamışımdır,” diye itiraf etti. “Pek unutulacak bir değilsin.” “Sen de, yineka mou, sen de öylesin.” Eskiden ona hep böyle seslenirdi. Yunanca ‘kadınım’ ya da ‘karım’ anlamına geliyordu. Chloe bundan çok hoşlanırdı. Üstelik Ariston onun da unutulmaz biri olduğunu söylemişti. Bunu duymaktan hiç rahatsız olmadı. Ariston onu kendi elleri ile soymaya başladı, eskiden de bunu severdi. Chloe heyecandan nefes nefeseydi, onu artık içinde istiyordu. Göğüs uçları onun dudakları ile buluşmak için bekliyordu, dikleşmişti. Chloe onu sevmişti. Hiç vazgeçememişti. Ama şimdi? Şimdi sadece onu istiyordu. “Kendinden memnun görünüyorsun.” Chloe omuzlarını silkti. “Daha çok gördüklerimden dolayı memnunum. Vücudunu harika şekle sokmuşsun, Ariston.” Ariston bir yönde değişmişti. Eskiden de muhteşem yakışıklı ve kaslı bir adamdı ama şimdi bedenindeki kasla çoğalmıştı, karnı ve omuzları iyice sertleşmişti. Bir çeşit süper kahraman gibi görünüyordu. “Her gün çalışıyorum. Sabahları kardiyo, akşamları ağırlık.” Evlilik Pazarlığı 23 “Oldukça azimli görünüyorsun.” Eskiden haftanın beş günü, günde bir kere çalışırdı. “Uyumama yardımcı oluyor.” “Senin fazla uykuya ihtiyacın olduğunu hatırlamıyorum.” Ariston buna cevap vermedi ama dizlerinin üzerine çöktü ve Chloe’nin ceketinin düğmelerini açmaya başladı. Yaklaştı ve kulağına fısıldadı. “Seni soymak her zaman bir hediye paketi açmaya benziyor. Bu giysilerin altında, yine aynı mısın?” “Biraz daha zayıfım.” Ariston durdu ve ona baktı. “Verecek fazla kilon olmadığı kesin.” O anda Chloe’nin içini bir korku sardı. Bu günlerde bir seksi olmaktan ziyade bir bostan korkuluğuna benzediği açıktı. Üstelik eskiden de çok kıvrımlı bir vücudu yoktu. Ariston onun korkularının artmasına mani oldu. Her zaman yaptığı gibi, onu öpücükleri ile sakinleştirdi ve bluzunu yavaşça çıkarmaya başladı Chloe onu öperek gülümsedi, “Bunun tek zamanımız olduğunu düşünürsek, belki de acele etmelisin,” dedi. “Böyle mi düşünüyorsun?” “Sen New York’ta yaşıyorsun, tabii bu ülkede olduğunda. Ben ise Oregon’da yaşıyorum. Günlük takılmacalar yapmak için uygun değiliz, bu kesin.” “En azından bu konuda, hemfikiriz.” Bunu söyleyerek ne demek istediğini sormaya şansı olmadı çünkü Ariston ellerini onun göğüslerine koydu. Sonunda. Chloe’nin aklında olan tek şey, bedenin aşağıları ile ilgilenip ilgilenmeyeceğiydi. Ama Ariston kesinlikle onun neresine dokunması gerektiğini hatırlıyordu. Eskisi gibi, ellerini ve dudaklarını kullanarak Chloe’nin kendinden geçmesini sağladı. Chloe onun tarafından kutsandığını hissetti. Geri çekildi, sıcak dokunuşlarını üzerinden çekmemişti. Chloe’nin bedenindeki artçı zevk kasılmalarını gülümseyerek izliyordu. “Sanırım uzun süre olmuş.” Kutsanmış olabilirdi. Hâlâ onu sevebiliyor bile olabilirdi. Ama bu soruya cevap vermesine imkân yoktu. “Seni ilgilendirmez.” “Bedenin yalan söylemez.”
© Copyright 2024 Paperzz