avrupa birliği vatandaşı yabancı futbolcuların hukuki

AVRUPA BİRLİĞİ VATANDAŞI
YABANCI FUTBOLCULARIN HUKUKİ STATÜSÜ
Hacı Can
Dokuz Eylül Üniversitesi
Özet: Giderek önem kazanmaya başlayan spor hukuku, henüz tam anlamıyla açıklığa kavuşmamış birçok konuyu içermektedir. İşte bu sorunlu konulardan biri yabancı
oyuncu sınırlamasıdır. Konuyla ilgili olarak yapılan tartışmalar, genelde Avrupa Birliği vatandaşı yabancı futbolcuların hukuki statüsü üzerinden yürütülmektedir. Öyle
ki bazı spor kulüpleri, yabancı oyuncu sınırlamasının Avrupa Birliği vatandaşı yabancı futbolcular için hak ihlaline yol açtığını öne sürerek, onların özel bir statüden
yararlandırılmasını talep etmektedirler. Fakat bu talepler, Türkiye Futbol Federasyonu’ndan karşılık bulmamıştır. Dolayısıyla, Avrupa Birliği vatandaşı yabancı futbolcuların hukuki statüsünün belirsizliği karşısında ayrıntılı bir incelemenin yapılması
gerekli görünmektedir. İşte bu amaçla hazırlanan bu çalışmada, Avrupa Birliği vatandaşı futbolcuların hukuki statüsü bağlamında ortaya çıkan sorunlara açıklık getirilmek istenmektedir. Bu bağlamda ilgili kesimlerin görüşlerine de yer verilerek, anayasa
ve yabancılar hukukuna ilişkin kapsamlı değerlendirmelerin yapılması amaçlanmaktadır. İnceleme kapsamında, özellikle Türkiye - Avrupa Birliği Ortaklık kurallarının
Türk hukukunda Avrupa Birliği vatandaşı yabancı futbolcular için bir hak dayanağı
oluşturup oluşturamayacağı ve Avrupa Birliği Adalet Divanı içtihatlarının gerekçe
bakımından emsal oluşturup oluşturamayacağı hususları üzerinde durulmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Spor hukuku, Türkiye Futbol Federasyonu, Yabancı futbolcu
sınırlaması, 1/80 sayılı Türkiye/AB Ortaklık Konseyi Kararı, Ayrımcılık yasağı.
Abstract: Nowadays, along with the gaining concern of sport law also creates spaces
of legal issues, which are necessary to be clarified. One of those issues is the limitation
of foreign footballer. Specifically in this paper, the main issue that will be discussed
is the legal status of European Union citizenship’s foreign footballers. It is now undeniable that in some sport clubs, the limitation of European Union citizenship’s foreign footballers leads to infringement of rights therefore some special statuses are
indicated to be necessary. However, the Turkish Football Federation by far has never
responded the legal status of European Union citizenship’s foreign footballers. By
means the legal status of European Union citizenship’s foreign footballers has never
seen to be taken into account by the TFF. In the other place, the uncertainty of the
legal status of European Union citizenship’s foreign footballers is now a serious matter
269
VI. Sosyal İnsan Hakları Ulusal Sempozyumu
that actually necessary to be clarified. The main purpose of this paper is to answer
the legal issues within the legal status of European Union citizenship’s foreign footballer in favour to solve the problems within. In regards to answer the legal issues,
comprehensive analysis of the constitution and the international law will be analysed
by including the opinion of the respective sections. Within this research, the perspective of Turkish Law, the laws between Turkey-European Union and some jurisprudence of Court of Justice of the European Union’s law cases will be analysed to clarify
whether it’s possible or not possible to constitute the basic rights of the European
Union citizenship’s foreign footballer.
Keywords: Sports law, The Turkish Football Federation, Limitation of foreign players,
Decision No 1/80 of the Association Council Turkey/EU, Prohibition of discrimination.
GİRİŞ
270
Avrupa Birliği (AB) vatandaşı yabancı profesyonel sporcuların Türkiye - AB Ortaklık kurallarından kaynaklanan bazı hakları bulunmaktadır. Bu nedenle bunların diğer yabancı sporculara nazaran özel bir statüden yararlanması
gerekmektedir. Fakat bu statünün genel çerçevesi (mahiyeti ve içeriği) henüz açıklığa kavuşturulmamıştır. Özellikle savunulan görüşlerin gerekçelendirilmesinde
önemli eksiklikler göze çarpmaktadır. Bu nedenle, konu aşağıda incelenmeye
alınmaktadır. İnceleme, ilgili tartışmaların genelde futbolcular üzerinden yürütülmesi nedeniyle futbolcular ilişkin olarak yapılacaktır. Bu çerçevede, AB vatandaşı futbolcuların yabancı statüsüne tabi tutulması sorunu ele alınacaktır.
Böylece, Türkiye’de yabancı haklarının korunmasının anayasa hukuku temellerine de genel bir bakış sunulmuş olacaktır.
I. SORUNUN ORTAYA KONULMASI
Yabancı futbolcuların hukuki statüsü, başta UEFA ve FİFA kuralları olmak üzere
çeşitli uluslararası belgelerde ve iç hukuk kurallarında düzenlenmiştir. Fakat bu
düzenlemelerde ulusal futbol federasyonlarının yabancı oyuncu sayısını belirleme yetkilerine açık bir sınır konulmamıştır. Hal böyle olunca da Türk futbol takımlarındaki yabancı futbolcu sayısı, tıpkı birçok ülke federasyonu tarafından da
yapıldığı gibi, Türkiye Futbol Federasyonu tarafından kontenjan sınırlamasına
tabi tutulmuş, son olarak 2014 - 2015 Spor Toto Süper Lig sezonu için 5+3 olmak
üzere toplam 8 olarak belirlenmiştir.1
Getirilen bu sınırlama uyarınca Spor Toto Süper Lig’inde yer alan futbol kulüpleri, en fazla 8 yabancı futbolcu ile sözleşme imzalayabilecekler ve fakat bunların sadece 5 tanesini resmi müsabakalarda isim listesine yazabileceklerdir. Bu
sınırlama, Avrupa Birliği (AB) üye devleti vatandaşı futbolcular da dâhil olmak
üzere tüm yabancı futbolcular için geçerli olacaktır.
1
TFF 2014 - 2015 Sezonu Spor Toto Süper Lig Müsabakaları Statüsü’nin 2. maddesi.
Hacı Can
Fakat bu uygulamanın hukuka uygunluğu konusunda önemli tereddütler söz
konusudur.
Ulusal federasyonların yabancı sporcu sayısını belirleyebilme konusunda tamamen serbest olduğunu söylemek mümkün değildir. Çünkü bu konuda bazı
uluslararası yükümlülükler söz konusu olabilmektedir. Böyle bir yükümlülük örneğin Türkiye - AB Ortaklık kurallarından çıkmaktadır. Nitekim Avrupa Birliği
Adalet Divanı (ABAD), Türk futbolcu Nihat Kahveci’nin hukuki durumuna ilişkin
olarak 25 Temmuz 2008 tarihinde vermiş olduğu bir kararda,2 AB üye ülkelerinin
futbol takımlarında oynayan profesyonel Türk futbolcuların yabancı oyuncu sınırlamasına tabi tutulmasının Türkiye - AB Ortaklık kurallarına aykırı olduğu sonucuna varmıştır (Köse, 2011: 1 vd.). Bu kararla Türk futbolcular, AB üye
ülkelerinde yabancı oyuncu sınırlamasına maruz kalmadan oynama imkânına
kavuşmuşlardır.
Fakat ABAD kararları, uluslararası alanda ülkemizi bağlamadığı gibi iç hukukumuza da herhangi bir bağlayıcı etkisi bulunmamaktadır. Hatta hukuk düzenimizin AB hukuk düzeninden farklı kural ve usuller içermesi nedeniyle bu konuda
tümüyle farklı bir değerlendirmenin yapılması da gerekli olabilir. Bununla beraber, ABAD kararlarının gerekçe yönünden yardımcı bir kaynak işlevi göreceği aşikârdır.
Avrupa Birliği Adalet Divanı kararına konu teşkil eden Türkiye - AB Ortaklık
kuralları Türkiye için de bağlayıcıdır. Bundan dolayı, bu kurallardan AB vatandaşı
futbolcular için özel bir hukuki statünün çıkıp çıkmadığının açıklığa kavuşturulması gerekir.
II. TÜRKİYE’DE İLGİLİ KURUMLARIN YAKLAŞIMLARI
1. Spor Kulüplerinin Yaklaşımları
Bazı spor Kulüpleri, yabancı oyuncu sınırlamasının Türkiye - AB Ortaklık kurallarına aykırı olduğunu iddia ederek, AB vatandaşı oyuncularının resmi müsabakalarda yabancı statüsünde değil, yerli statüsünde oynatılmasını talep
etmektedirler (Köse, 2013).
2. Türkiye Futbol Federasyonu’nun Yaklaşımı
TFF, genel olarak meseleye olumsuz yaklaşmaktadır. Nitekim TFF Yönetim Kurulu, 2004 yılında Beşiktaş Spor Kulübü’nün İtalyan futbolcusu Federico Giunti’nin Türk futbolcu statüsünde oynaması için yaptığı başvuruyu reddetmiştir.
Yine TFF Tahkim Kurulu da, Türkiye - AB Ortaklık kurallarının AB vatandaşı futbolcuların yerli statüsünde oynatılması konusunda dayanak oluşturmayacağı görüşünü paylaşmış ve bu nedenle yapılan itirazı geri çevirmiştir.3
TFF Yönetim Kurulu, daha sonra Fenerbahçe Spor Kulübü’nün 2005 yılında
sözleşmeli oyuncusu olan Nicolas Sebastian Anelka için yaptığı başvuruyu da red2
ABAD, 25.07.2008 tarihli Real Sociedad Futbol Kulübü/Kahveci Kararı, Rs. C-152/08.
3
http://arsiv.sabah.com.tr/2004/06/23/spo120.html.
271
VI. Sosyal İnsan Hakları Ulusal Sempozyumu
detmiştir. Gerekçe olarak, TFF Tahkim Kurulu kararlarının kanun gereği kesin olduğu ve bu nedenle AB vatandaşı futbolcuların yerli statüsünde oynatılmasının
önünün kapatılmış olduğu belirtilmiştir.
Mesele, son olarak, 21 Haziran 2013 tarihinde Galatasaray Spor Kulübü’nün
AB vatandaşı sözleşmeli oyuncuları için yaptığı başvuru ile gündeme gelmiştir.
Galatasaray Spor Kulübü, iptal başvurusunun dikkate alınmayacağını düşünerek,
TFF Yönetim Kurulu’na gitmeden doğrudan TFF Tahkim Kurulu’na başvurmuştur. Başvuru dilekçesinde, 2013-2014 Sezonu Spor Toto Süper Lig Müsabakaları
Statüsündeki düzenlemenin uluslararası anlaşmalar ve sair düzenlemelere aykırı
olduğu ileri sürülmüştür. Ne var ki bu başvuru da bir sonuç getirmemiştir.4 Zira
TFF Tahkim Kurulu, bir yandan itiraz süresinin geçirildiğini, diğer yandan da başvurunun asıl amacının ilgili futbolcuların “yabancı olmadıklarının tespiti” olduğunu, fakat “tespit” talepli başvurunun bu haliyle kendi yargı yetkisinin
kapsamına girmediğini belirtmiş ve bu yüzden başvuruyu reddetmiştir.
272
3. Galatasaray Spor Kulübü’nün
TFF Tahkim Kurulu Kararı’na Reaksiyonu
Galatasaray Spor Kulübü, süre aşımına dayandırılan ret gerekçesine ilişkin itirazlarını saklı tutarak, TFF Tahkim Kurulu’nun konuya ilişkin yetkinin Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde olduğunu kabul ettiğini ve bu nedenle kendisinin
hukuki mücadeleyi bundan sonra devlet mahkemeleri önünde sürdüreceğini bildirmiştir.5
4. Ara Değerlendirme
Aslında burada ortaya çıkan mesele, Spor Toto Süper Lig Müsabakaları Statüsü’nün ilgili hükümlerinin iptal edilip edilemeyeceği ya da AB vatandaşı futbolcuların yerli statüsünde oynayıp oynamadıklarının tespiti değil, 1/80 sayılı
OKK’dan kaynaklanan hakların kullanılmasının engellenip engellenmediğidir.
Yani söz konusu Statü hükümlerinin AB vatandaşı futbolculara uygulanabilir
olup olmadığının hükme bağlanmasıdır. TFF kurulları, yapılan itirazlarda, kontenjan sınırlamasının 1/80 sayılı OKK’nın 10. maddesinde güvence altına alınan
ayrımcılık yasağına aykırı olup olmadığını incelemeli ve ulaştığı sonuca göre söz
konusu sınırlamanın AB vatandaşı futbolcular için hüküm ifade edip edemeyeceğine karar vermelidir. Bir aykırılık durumunda sınırlamanın AB vatandaşı futbolcular için uygulanamaz olduğuna hükmedilmelidir. Fakat TFF kurulları,
burada bir aykırılık görmediklerinden yapılan başvuruları reddetmektedirler.
Her şeyden önce Galatasaray Spor Kulübü’nün başvurusunun usulden reddine
ilişkin kararın gerekçeleri soru işaretleri çıkarmaktadır. Galatasaray Spor Kulü4
TFF Tahkim Kurulu’nun E.2013/187 esas sayılı karar açıklaması için bkz.:
https://www.tff.org/default.aspx?pageID=247&ftxtID=18527.
5
“Galatasaray'a Tahkim Kurulu’nda AB şoku” (http://www.hurriyet.com.tr/spor/futbol/23757178.asp, Erişim: 30 Mayıs 2014).
Hacı Can
bü’nün Statü hükümlerinin uluslararası anlaşmalar ile sair düzenlemelere aykırı
olduğunu ileri sürerek aykırılıkların giderilmesini talep etmesi son derece doğrudur. Fakat TFF Tahkim Kurulu, bu talebi esastan cevaplandırılması gerekirken, her
ne hikmetse başvurunun asıl amacının ilgili futbolcuların “yabancı olmadıklarının tespiti” olduğunu ve bu tür tespit talepli başvurulara bakamayacağını belirtmektedir. Ne var ki bu tutum, işi yokuşa sürmekten başka bir şey değildir. Çünkü
ilgili Statü hükümlerinin uluslararası kurallar ile çatıştığının tespit edilmesi durumunda neticede bir “tespit” kararı değil, çatışma kuralları gereğince o hükümlerin (yabancı oyuncu kontenjanının) AB vatandaşı futbolcular için uygulanamaz
olduğuna karar verilmesi gerekir (“uygulanamazlık” kararı). Kaldı ki, iptal davalarında da ilgili işlem veya hükmün iptaline hukuka aykırılık konusunda bir tespit
yapıldıktan sonra karar verilmektedir. Burada ise ilgili işlem veya hükmün iptaline değil, uygulanmayacağına karar verilmektedir. Dolayısıyla TFF Tahkim Kurulu’nun görev alanına giren bir başvurunun söz konusu olduğu açıktır.
Ayrıca burada Statü hükümlerinin iptal istemi söz konusu olmadığından yedi
günlük itiraz süresinin işlememesi gerekir.
Öte yandan Galatasaray Spor Kulübü’nün TFF Tahkim Kurulu’nun asıl yargı
yetkisinin Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde olduğunu kabul ettiğine ilişkin
savı da doğru gözükmemektedir. Zira TFF Tahkim Kurulu, kendisini bu konuda
tamamen yetkisiz görmemiş, sadece böyle bir tespit başvurusu yapılamayacağını
belirtmiştir.
TFF Tahkim Kurulu kararı, meselenin kesin bir şekilde (esastan) çözümü konusunda herhangi bir katkı sağlamamaktadır. Aksine büyük kulüplerin yabancı
futbolcu transfer etme eğilimlerinin arttığı da dikkate alındığında mesele üzerindeki tartışma ve baskıların daha da şiddetlenerek devam edeceği söylenebilir.
Hatta önümüzdeki dönemde AB vatandaşı yabancı futbolcularla ilgili olarak
TFF’ye yeni bireysel başvuruların gelmesi de kuvvetle muhtemel görünmektedir.
Bu nedenle, sorunun mutlak surette esastan çözülmesi gereklidir.
TFF Tahkim Kurulu’nun “Giunti” kararının söylenildiğinin aksine herhangi
bir olumsuz etkisinin olmaması gerekir. Evvela, esastan ret kararlarının meydana
getirdiği maddi hüküm etkisinin nispi kuvvette olduğu ve sadece taraflara yönelik
olabileceğinin belirtilmesi gerekir. Esastan ret kararlarında reddin sebebi esasa
ilişkin olarak ileri sürülen gerekçelerin yeterli olmadığı fikrine dayanır. Yargı kararları ancak aynı taraflar arasında aynı konuda ve aynı nedenden dolayı yapılan
başvurular için kesinlik arz edebilir, dolayısıyla böyle bir bağlayıcı etkinin diğer
başvurular üzerinde mümkün olmaması gerekir. Belki emsal (örnek) etkiden bahsedilebilir. Fakat böyle bir etkinin herhangi bir hukuki bağlayıcılığının olamayacağı açıktır.
Spor kulüplerinin yaptığı başvurularda aslında TFF Lig Müsabakaları Statüsü
hükümlerinin (düzenleyici işlemin) iptaline ilişkin bir yargı süreci değil, uluslararası belgelerden kaynaklanan hakların ihlal edildiğine ilişkin apayrı yargı süreç-
273
VI. Sosyal İnsan Hakları Ulusal Sempozyumu
274
leri söz konusudur. Dolayısıyla başvurular arasında kesin hüküm kapsamında ele
alınabilecek bir bağlantı yoktur.
Kaldı ki, “Giunti” kararındaki “Türkiye - AB Ortaklık kurallarının bu konuda
dayanak oluşturamayacağı” ifadesi hüküm fıkrasına değil, gerekçe kısmına ilişkindir. Bilindiği ve kabul edildiği üzere, karar gerekçeleri kural olarak kesin
hüküm kapsamında ele alınamaz. Gerçi hüküm fıkrasının açık olmadığı bazı durumlarda karar gerekçelerinin de kesin hüküm kapsamında ele alınması gerektiği
söylenebilir. Fakat burada bunu tartışmanın bir faydası yoktur. Zira “Türkiye - AB
Ortaklık kurallarının bu konuda dayanak oluşturamayacağı” ifadesi, gerekçesi anlaşılamayan alelade bir tespit işlemi (açıklaması) mahiyetinde olup, bu haliyle tek
başına gerekçe teşkil edemez. Hatta böyle bir ifadenin tespit niteliğinin bile olmadığı söylenebilir. Zira burada açıklığa kavuşmuş veya bilinen bir konuya ilişkin
bir durum söz konusu mudur ki tespitten söz edilebilsin. O halde burada söz konusu ifadenin olsa olsa doğruluğu henüz kanıtlanmamış (gerekçelendirilememiş)
bir varsayımdan ibaret olduğu savı esas alınabilir.
Hâlbuki önemli olan kararda belirleyici olan hususların (gerekçelerin) açık ve
anlaşılabilir olarak ortaya konulmasıdır (Aksoylu, 2006). Hükümlerin (ve kararların) gerekçeli olması Anayasa hükmü olduğu kadar, yargı denetimi bakımından
da zorunlu bir husustur. Temyiz mercii kararın doğruluk derecesini, hükmün gerekçesinden (delillerin tartışılmasından) ve gerekçenin dosya içeriğine uygun
olup olmamasından anlayacaktır (Aksoylu, 2006). Gerçi TFF Tahkim Kurulu kararları kesin ve nihaidir. İdari veya yargısal makamların onayına tabi olmadığı
gibi, bu kararlara karşı idari veya yargısal makamlara başvurulamaz.6 Fakat böyle
bir varsayıma istinaden hüküm kurulması, yargı kararlarının gerekçeli olması yükümlülüğünün ihlali bir yana, hak arama özgürlüğünün de ağır bir ihlalini oluşturur. Zira Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Yargı kararlarının gerekçeli olması,
her şeyden önce adil yargılanma hakkının bir gereğidir. Gerekçesiz ya da gerekçesi
anlaşılamayan bir hükmün bu hakkı ihlal edeceği konusunda bir kuşku yoktur.
Ayrıca AB vatandaşı futbolcuların Anayasa’nın 48. maddesinde güvence altına
alınan çalışma ve sözleşme özgürlüklerinin ihlali de söz konusu olabilir. Bu çerçevede mesele Anayasa Mahkemesi önüne taşınabilir ve hatta dönüp dolaşıp tekrar TFF Tahkim Kurulu önüne gelebilir.
Tüm bu nedenlerle, “Türkiye - AB Ortaklık kurallarının bu konuda dayanak
oluşturamayacağı”nı hükme bağlayan “Giunti” kararının en azından üçüncü kişiler üzerinde etki gösterememesi gerekir.
Nihayet burada, TFF Tahkim Kurulu’nun bu konuda bir içtihat değişikliğine
gitmesine herhangi bir engelin de bulunmadığı belirtilmelidir.
6
TFF Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 6. maddesinin 4. bendi ve TFF
Statüsü’nün 62. maddesinin 3. fıkrası.
Hacı Can
III. SORUNUN İNCELENMESİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ
1. Genel Çerçeve
Aşağıda, 2014-2015 Sezonu Spor Toto Süper Lig Müsabakaları Statüsü’nde böyle
bir kontenjan sınırlaması getirilmesinin 1/80 sayılı OKK’da düzenlenen “ayrımcılık” ve “mevcut durumu kötüleştirme” yasaklarıyla bağdaşıp bağdaşmadığı konusu ele alınacaktır. Bu çerçevede ilk önce bu yasakları düzenleyen hükümlerin
iç hukukumuzda yeri ve etkisi açıklığa kavuşturulacak, daha sonra da bu yasaklardan kaynaklanan haklara bir aykırılık durumunun bulunup bulunmadığı saptanacaktır.
2. 1/80 Sayılı Türkiye/AB Ortaklık Konseyi Kararı’nın
10. ve 13. Maddelerinin İç Hukukumuzdaki Yeri ve Etkisi
a. Anayasal Dayanaklar
“Ayrımcılık” ve “mevcut durumunun kötüleştirilmesi” yasaklarından kaynaklanan hakların iç hukukumuzda hüküm ve sonuç doğurabilmesi veya ileri sürülebilmesi, bunları düzenleyen 1/80 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı (OKK)
hükümlerinin iç hukukumuzda uygulanabilir olmasına bağlıdır. Çünkü 1/80 sayılı OKK, kaynağını iç hukukumuzdan değil, başka bir hukuktan almaktadır. Dolayısıyla 1/80 sayılı OKK, bir uluslararası hukuk kuralı olarak, iç hukuk
düzenimizde kendiliğinden veya doğrudan doğruya değil, sadece Anayasa’da öngörülen usul ve esaslar çerçevesinde geçerlilik kazanıp etki gösterebilir (Can, 2009:
6 vd.; Pazarcı, 2003: 19-20; Tunç, 2000: 174-175; Soysal, 1986: 13-17; Çelik, 1988:
1-3; Yüzbaşıoğlu, 2004: 715 ve Gözler, 2000: 9).
Anayasamızda, uluslararası hukuk kurallarının iç hukukumuzda yeri ve etkisini düzenleyen genel nitelikli bir hükme yer verilmemiştir. Bunun yerine bazı
özel hükümler konulmuştur. Bu bağlamda, milletlerarası antlaşmaların iç hukuk
düzenimizde onaylanması sürecini ve etkilerini düzenleyen 90. madde öne çıkmaktadır. Bunun dışında, Anayasa’nın kimi sınırlı konulara ilişkin uluslararası
hukuk kurallarının iç hukukumuzda “ölçü norm” etkisini göstermesine dayanak
sağlayan 15, 16, 42 ve 92. maddeleri göze çarpmaktadır (Pazarcı, 2003: 23). Nihayet konuyla ilgili tartışmalarda, ara sıra Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen
“insan haklarına saygılı olma” ve “hukuk devleti” ilkelerine de başvurulmaktadır.
Bununla birlikte, Anayasa’nın yukarıda belirtilen 16. madde haricindeki hükümlerinin 1/80 sayılı OKK kurallarının iç hukukumuzda uygulanması ve etki
göstermesi konusunda doğrudan bir önemi bulunmamaktadır. Çünkü, örneğin
Anayasa’nın 90. maddesi ele alınacak olursa, Ortaklık Konseyi kararlarının “milletlerarası antlaşma” kavramı altında ele alınıp alınmayacağı meselesi bir yana,
1/80 sayılı OKK’nın şimdiye kadar bir onay işlemiyle iç hukukumuza aktarılması
da söz konusu olmamıştır. Yine Anayasa’nın diğer maddelerinin de 1/80 sayılı
OKK ile doğrudan bir bağlantısı bulunmamaktadır. Nihayet Yabancıların Çalışma
275
VI. Sosyal İnsan Hakları Ulusal Sempozyumu
İzinleri Hakkında Kanun ve bu Kanun’un Uygulama Yönetmeliği hükümleri de
bu tartışma kapsamında uygulama bulamaz. Çünkü AB vatandaşı futbolcuların
yabancı oyuncu sınırlanmasına tabi tutulması sorunu, çalışma izinleriyle değil,
çalışma koşullarıyla ilgili bir sorundur.
276
b. Anayasa’nın 16. Maddesi Üzerinden Uygulanma ve Etki Gösterme
1/80 sayılı OKK’nın 10 ve 13. maddeleri, Anayasa’nın 16. maddesi üzerinden iç
hukukumuzda uygulanabilir ve etki gösterebilir. Bu madde, temel hak ve özgürlüklerin yabancılar için milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabileceğini düzenlemektedir. Ancak bu sınırlamayı iki koşula bağlamaktadır. İlki, bu
sınırlamanın mutlaka bir yasayla yapılması; diğeri sınırlamanın mutlak şekilde
uluslararası hukuka uygun olmasıdır.
Kontenjan sınırlamasında birinci koşulun yerine getirildiği konusunda tereddütler vardır. Çünkü sınırlama, doğrudan bir yasayla yapılmamakta, TFF Yönetim
Kurulu kararına dayanmaktadır. Dolayısıyla evvela bu yönden bir aykırılığın bulunduğu söylenebilir. Gerçi 5894 sayılı Türkiye Futbol Federasyonunu Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanunu’nun 3 (1a). maddesinde Türkiye’deki her türlü futbol
faaliyetini yürütmek, düzenlemek ve denetlemek yetkisinin TFF’ye verilmiş olduğu belirtilerek, bu konuda yasa koşulunun gerçekleştiği iddia edilebilir. Ancak
böyle bir yaklaşım ne hukuk devleti ilkesiyle ne de 16. maddenin ruhu ve amacıyla
bağdaşır. Düzenleme yetkisinin verilmesi, yabancıların temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması yetkisinin de verildiği anlamına gelmez.
“5+3” kuralının 1/80 sayılı OKK’ya uygun olup olmadığı hususu aşağıda ayrıca
inceleneceğinden burada ele alınmayacaktır. Burada daha ziyade OKK hükümlerinin iç hukukumuzda uygulanabilirliği ve etkileri üzerinde durulacaktır.
16. madde, ikinci koşuluyla, uluslararası hukuk kurallarına yollama yaparak
bu kuralların hukuk düzenimizde dikkate alınmasını sağlamaktadır. Bunun için,
ayrıca bir ulusal hukuk işlemiyle iç hukuka aktarılması gerekli değildir. Bununla
birlikte, yapılan yollamayla ilgili milletlerarası hukuk kuralları, hukuk düzenimizde iç hukuk kuralları gibi bağımsız bir norm olarak değil, bilakis yalnızca
temel hak ve özgürlükler alanında ilgili iç hukuk kurallarıyla birlikte sınırlı bir şekilde uygulanabilirlik kazanabilir ve bu çerçevede de yalnızca “ölçü norm” etkisi
gösterebilir. Başka bir ifadeyle; yollama yapılan milletlerarası hukuk kuralları,
hukuk düzenimizde iç hukuk kuralları gibi tek başına uygulanabilirlilik kazanmamakta, yalnızca Anayasa’nın 16. maddesi üzerinden ve yalnızca ilgili iç hukuk
kuralı çerçevesinde uygulanma imkânı bulabilmektedir.
O halde Anayasa’nın 16. maddesinde uluslararası hukuka yapılan yollama,
1/80 sayılı OKK hükümlerinin iç hukukumuzda yalnızca sınırlı ve negatif olarak
etki göstermesine imkân verebilir. Yani, bu hükümler, yalnızca ilgili iç hukuk kurallarının geçerliliğine veya uygulanmasına engel teşkil edebilir (“negatif etki”)
ve bu surette de AB vatandaşı yabancı futbolcuların haklarına getirilen sınırlamaların hükümsüz olmasını sağlayabilir. Ancak bunun ötesinde, bu hükümlerin
Hacı Can
içinde yer alan hak ve yükümlülüklerin kendiliğinden iç hukukumuzda uygulanabilir olması (“pozitif etki”) mümkün değildir. Anayasa’nın 16. maddesi bunun
için yeterli bir dayanak sağlamaz.
Anayasa’nın 16. maddesinin uygulama bulabilmesi için 1/80 sayılı OKK’nın
işçilere tanıdığı hakların temel hak ve özgürlük niteliğinde olması gerekir. Çünkü
bu madde, sadece temel hak ve özgürlüklerle sınırlı olan bir hüküm içermektedir.
1/80 sayılı OKK’nın 10 ve 13. maddelerinin içerdiği hakların ilgililerin temel hak
ve özgürlüklerini değil, yalnızca bireysel haklarını oluşturduğunun kabul edilmesi
halinde, bu maddenin uygulama alanı bulması mümkün değildir. Bu durumda,
1/80 sayılı OKK’nın 10 ve 13. maddelerinin iç hukukumuzda “ölçü norm” şeklinde bir etkisinden bahsedilemez.7
Alman öğretisinde baskın şekilde savunulan görüş, serbest dolaşım kapsamında güvence altına alınan hakların temel hak niteliğinde olmadığı, yalnızca
ilgili kişilerin bireysel haklarını oluşturduğu yönündedir. Yani, serbest dolaşım
ilkeleri kapsamında güvence altına alınan haklar, bu haliyle, temel hak ve özgürlükler olarak değil, sadece “benzer teminatlar” olarak değerlendirilmektedir (Can,
2008: 144 vd.). Ancak bu görüş, temelde, serbest dolaşım ilkelerinin öncelikle iç
pazarın kurulması ve işleyişinin güvence altına alınmasına hizmet ettiği ve bu
çerçevede bireylere bazı haklar verdiği yaklaşımına dayanmaktadır. Yani AB iç pazarının kurulması ve işleyişinin sağlanması serbest dolaşım ilkelerinin asıl amacı
olurken, bireylere tanınan haklar ise serbest dolaşımının gerçekleştirilmesinin
birer aracı olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla bu durum, AB hukukunun özel
yapısından kaynaklanmaktadır.
Hal böyle olsa da aynı değerlendirmelerin iç hukukumuz açısından da yapılacağı sonucuna varılamaz. Çünkü Türkiye her şeyden önce AB’nin üyesi değildir.
Hatta bir üyelik durumu gerçekleşse dahi, öncelikle Anayasamızın temel hak ve
özgürlükler rejimine bakmak gerekecektir. Anayasa’nın 48. maddesinde; herkesin,
dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahip olduğu açıkça hükme
bağlanmıştır. Bu hükme göre çalışma özgürlüğü, genel olarak bir şahsın iş yapma,
ekonomik faaliyete girişme ve seçtiği meslek ve sanatını icra etme konusunda
sahip olduğu özgürlük olarak tanımlanabilir. Kanımızca bu hükümler, son derece
açık olup, yabancı futbolcuların Türkiye’de çalışma ve sözleşme yapma haklarını
da koruma kapsamına almaktadır (Tekinalp, 2003: 120).
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, Türk futbol takımlarındaki yabancı
oyuncu sayısının sınırlandırılmasının 1/80 sayılı OKK’nın 10 ve 13. maddelerinin
koruma kapsamına giren AB vatandaşı futbolcuların haklarına müdahale teşkil
ettiği esas alınabilmesi halinde Anayasa’nın 16. maddesine bir aykırılıktan söz
edilebilir. Böyle bir aykırılık durumunda, ilgili ulusal düzenleme veya kısıtlama
hüküm ifade etmez. Bunun sonucu olarak, hak sahibi AB vatandaşı futbolcular
7
Milletlerarası antlaşmaların ölçü norm olarak uygulanması konusunda bkz.: Anayasa
Mahkemesi kararı, Tarih: 29.01.1980, E. 1979/38, K. 1980/11, Resmi Gazete, 15.5.1980,
Sayı: 16989.
277
VI. Sosyal İnsan Hakları Ulusal Sempozyumu
278
Anayasa’nın 48. maddesinde güvence altına alınan çalışma ve sözleşme özgürlüklerin korumasından faydalanmaya devam ederler. Bu durumda belki Anayasa’nın 13. maddesi çerçevesinde bir sınırlama söz konusu olabilir. Ancak böyle
bir sınırlama yapılırken diğer koşulların yanında elbette Anayasa’nın eşitlik ilkesi
de göz önünde bulundurulur. Kaldı ki tüm futbolcuların çalışma haklarıyla ilgili
böyle bir özel sınırlama da yapılmış değildir.
Burada ayrıca belirtilmelidir ki, Anayasa’nın 16. maddesinde yapılan göndermeyle, ilgili uluslararası hukuk kuralları ile ulusal kanunlar arasında gerçek anlamda bir normlar hiyerarşisi kurulmamaktadır. Çünkü ulusal kanunlar bu
durumda ilgili uluslararası hukuk kuralına aykırılıktan değil, doğrudan doğruya
Anayasa’ya aykırılıktan yaptırıma tabi tutulur. Ayrıca ilgili kanun hükmünün
Anayasa’nın 16. maddesine aykırı olması durumunda “uygulanamazlık” yaptırımına tabi tutulması, Anayasa’nın egemenlik anlayışı açısından daha yerindedir
(Çiçekli, 2004). Çünkü geçersizlik yaptırımının uygulanması, yani ulusal kanun
hükmünün iptal edilmesi ulusal yasama organının yetkisini gereksiz yere sınırlamakla kalmaz, uluslararası düzenlemenin amacını aşan sebepsiz durumlara da
yol açabilir. Öyle ki ilgili uluslararası düzenlemenin kapsamına girmeyen kişiler
de yaptırımın sonuçlarından doğrudan yararlanabileceklerdir. Şu da var ki, öyle
durumlar ortaya çıkabilir ki, “uygulanamazlık” yaptırımın uygulanması sonuçta
ulusal kanun hükmünün zımnen ilgası anlamına da gelebilir. Fakat zımnen ilga
ve geçersizlik durumlarının her zaman aynı şeyleri ifade ettikleri söylenemez.
Acaba bu açıklamalar idari işlemler bakımından da geçerli olabilir mi? Bunun
için evvela bir ayrım yapmak gerekir. Bazı hallerde idari işlemlerin milletlerarası
antlaşmalara aykırılıkları nedeniyle iptal edilmesi gerekir. Çünkü usulüne uygun
şekilde yürürlüğe konulan milletlerarası antlaşmalar, iç hukukumuzda kanun
hükmünde geçerli olup uygulanabildiklerinden, bunların uygulanmasını sağlamak üzere idari işlemlerin yapılması mümkündür. İşte doğrudan milletlerarası
antlaşmalara dayandırılarak yapılan idari işlemlerin bu antlaşmalara aykırı olması
halinde geçersizlik yaptırımına tabi tutulup iptal edilmesi işin doğası gereğidir.
Çünkü idari işlemler, böyle durumlarda geçerliliklerini Anayasa hükmü nedeniyle
milletlerarası antlaşmalardan alırlar. Buna karşılık, doğrudan bir ulusal kanuna
dayandırılarak yapılan bir idari işlemin milletlerarası antlaşmalara aykırı olması
halinde geçersizlik yaptırımına tabi tutulması mümkün olmamalıdır. Böyle bir
durumda aslında söz konusu antlaşma ile idari işleme dayanak oluşturan kanun
arasında bir norm ihtilafı söz konusudur. Konumuz bağlantısında da böyle bir
durum vardır. Böyle hallerde yukarıda da ifade edilen çatışma kuralının uygulanması cihetine gidilmesi gerekir.8 Aksi halde, örneğin TFF Spor Toto Süper Lig Müsabakası Statüsü’nün ilgili hükümlerinin 1/80 sayılı OKK’ya aykırı olduğu
gerekçesiyle iptal edilmesi halinde çok ağır sonuçlar ortaya çıkar. Zira 1/80 sayılı
8
Muhtemelen antlaşma hükmünün daha somut, kanun hükmünün ise daha genel olacağından, antlaşma hükmünün öncelikle uygulanması gerekecektir.
Hacı Can
OKK’nın kapsamına girmeyen yabancı futbolcular (örneğin Brezilyalı futbolcular) ve hatta futbol kulüpleri de bu durumdan faydalanabilirler. Ancak bu durum,
iç hukuk kurallarına tamamen uygun bir kısıtlamanın meşru gayesiyle bağdaşmaz. Görüldüğü üzere, geçersizlik yaptırımının uygulanması, hem ulusal hukukun hem de uluslararası hukukun genel ilkeleri arasında yer alan “orantılılık”
ilkesinin gerekleri açısından ağır bir yaptırım olarak çıkabilir. Bu bağlamda, söz
konusu idari işlemin iptal edilip uluslararası hukuk kuralına uygun olarak yeniden düzenlenebileceği itirazı yapılabilir. Fakat bu durumda, yeni düzenleme yapılıncaya kadar bir koruma söz konusu olmayacağından Türk futbolcuların
mağduriyetlerine yol açılır. Ayrıca koruma sağlayan yeni bir düzenlemenin yapılıp yapılmayacağı ve yapılacaksa hangi kapsamda koruma getireceği de soru işareti olarak çıkmaktadır.
Milletlerarası antlaşmalar dışındaki diğer uluslararası hukuk kuralları ise iç hukukumuzda böyle bir geçerliliğe ve tek başına (doğrudan) uygulanmaya sahip olmadıklarından, bunların uygulanmasına yönelik idari işlemlerin yapılması
mümkün değildir.9 Bunun için mutlak surette yasal bir dayanağa ihtiyaç vardır.10
Anayasa’nın 16. maddesi de bu anlamda yeterli bir dayanak sağlamaz. Çünkü bu
madde, 1/80 sayılı OKK’nın 10 ve 13. maddelerinin iç hukukumuzda “ölçü norm”
olarak etki göstermesinin ötesinde ayrıca tek başına uygulanabilmesi için bir dayanak oluşturmaz. Böyle bir imkân, yalnızca Anayasa’nın 90. maddesinde milletlerarası antlaşmalara ilişkin olarak öngörülmüştür. Fakat yukarıda da
belirtildiği gibi, 1/80 sayılı OKK’nın Anayasa’nın 90. maddesi üzerinden iç hukukumuza aktarılması şimdiye kadar gerçekleşmemiştir.
Anayasamız, milletlerarası antlaşmaların iç hukukta doğrudan uygulanmasını
kabul ederken, diğer uluslararası hukuk kuralları bakımından suskun kalmaktadır. Uluslararası hukuk kurallarının iç hukukumuzda uygulanması kural değil istisnai bir durumdur. Dolayısıyla dar yorumlanır. Sonuç olarak, Anayasamızın
egemenlik anlayışı da dikkate alındığında, iç hukukumuzda diğer uluslararası
hukuk kurallarına böyle bir doğrudan uygulanma imkânı verilmek istenmediği
sonucuna varılabilir.
3. 1/80 Sayılı Türkiye/AB Ortaklık Konseyi
Kararı’nın 10 ve 13. Maddelerinin Türkiye Futbol
Federasyonu’nu Bağlaması
TFF, acaba 1/80 sayılı OKK’nın 10. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen ayrımcılık yasağıyla bağlı mıdır? Buradaki sorun, bu yasaktan TFF’ye ilişkin somut bir yükümlülüğün çıkıp çıkmadığına ilişkindir (Özelçi, 2007: 67 vd.). Eğer TFF, kamu
9
10
İdare, idarenin kanuniliği ilkesi gereğince, Türk hukukunda doğrudan uygulanma
imkânı bulunmayan uluslararası hukuk kurallarına istinaden düzenlemeler yapamaz
veya kararlar alamaz.
İdarenin kanuniliği ilkesi için bkz.: Anayasa, m. 123 ve 127.
279
VI. Sosyal İnsan Hakları Ulusal Sempozyumu
280
tüzel kişisi olarak görülebilirse, bir kamu kuruluşu olarak doğrudan ayrımcılık yasağıyla bağlıdır. Dolayısıyla burada bir sorunla karşılaşılmaz. Ancak asıl sorun,
TFF’nın özel hukuk tüzel kişisi (dernek) olarak ele alınması durumunda ortaya
çıkmaktadır. Bu bağlamda, maddenin lafzına göre ayrımcılık yasağının sadece
devlete (kamu kurum ve kuruluşlarına) yöneldiği, TFF’nın özel hukuk hükümlerine tabi özerk bir kuruluş olması (Küçükgüngör, 1999: 43-45) nedeniyle kamu
kuruluşu statüsünü taşımadığı ve bu nedenle de ayrımcılık yasağının muhatabı
olamayacağı itirazı yapılabilir.
Ancak böyle bir itirazın konumuz bağlantısında önem taşıdığı söylenemez.
Çünkü işçinin iş ilişkisinden doğan hakları egemen durumda bulunan kişi ve kurumların davranışlarıyla da zedelenebilir. O halde ayrımcılık yasağı, tarafların iç
hukukunda geçerli olup uygulanabildiği ölçüde, daha üstün (egemen) konumda
bulunan kişi ve kurumlar karşısında da etki (üçüncü kişilere etki) gösterebilmelidir. Aksi halde, bu tür kişi ve kurumlardan gelen saldırılara göz yumulmuş olacağından, iç hukukta da normatif geçerliliği ve uygulanma kabiliyeti bulunan bir
kuralın sağladığı güvencenin içinin boşaltılmasına zemin hazırlanmış olur ki;
böyle bir durumun normun amacıyla bağdaşması mümkün değildir. Bu nedenle,
ayrımcılık yasağının üçüncü kişiler bakımından da (yatay) etki gösterdiği kabul
edilmelidir (Can, 2008: 187 vd.). Ancak bunun için, 1/80 sayılı OKK’nın iç hukukumuzda normatif geçerliliğe sahip olması gerekir. Yukarıda da izah edildiği
üzere, böyle bir normatif geçerlilik durumu (“ölçü norm” düzeyinde de olsa) söz
konusudur (Can 2010: 191-192).
4. 1/80 Sayılı Türkiye/AB Ortaklık Konseyi
Kararı’nın 10 ve 13. Maddelerinin Profesyonel Futbolcuları
Koruma Kapsamına Alması
AB vatandaşı profesyonel futbolcuların 1/80 sayılı OKK’nın 10 ve 13. maddelerinin korumasından yararlanabilmesi için işçi statüsünü taşımaları gerekir. Zira
Türkiye - AB Ortaklık kurallarında serbest dolaşım işçi olma koşuluna bağlanmıştır. Fakat bu kavrama ilişkin bir açıklık getirilmemiştir (Can, 2006: 34). Bu yüzden,
işçi kavramının ulusal iş kanunlarının uygulama kapsamına giren durumlarla sınırlı bir çerçevede mi ele alınacağı, yoksa ilgililerin hak ve yükümlülüklerine ilişkin objektif ölçütler vasıtasıyla mı tanımlanacağı tartışma yaratmaktadır (Can,
2006).
ABAD, Nihat Kahveci kararında, yerleşik içtihatlarındaki tanım uyarınca profesyonel futbolcuları da işçi statüsüne dâhil etmiştir.
Kanımızca da, profesyonel futbolcuların (sporcuların) işçi statüsünü taşıdığı
kabul edilmelidir. Çünkü profesyonel futbolcuların işçi kavramının dışında tutulması, Türkiye - AB Ortaklığı’nın ruhu, amacı ve pozitif temelleri ile bağdaşmaz.
Ortaklığın işçilerin serbest dolaşımına ilişkin kuralları, üretim faktörlerinden biri
olan bağımlı işgücünün serbest dolaşımının kurulmasına yönelmektedir. Bağımlı
işgücünün kapsam alanının, yani işçi kavramının içeriğinin daraltılması, ekono-
Hacı Can
mik bütünleşmenin temel taşlarından biri olan üretim faktörlerinin serbest dolaşımının gerçekleştirilmesi amacıyla bağdaşmaz. Öyleyse serbest dolaşım bakımından işçinin üretimin emek kısmını sağlayan bir unsur olduğu ve genel olarak
bir başkasının emir ve talimatları çerçevesinde hizmet sunan kimseleri ifade ettiği
anlaşılmalıdır.
Türk hukuku bakımından da profesyonel futbolcuların işçi statüsünde oldukları konusunda herhangi bir tereddüt duyulmamalıdır. Gerçekten de profesyonel
futbolcular, hizmetlerini başkalarının (kulüplerin) emir ve talimatları altında sunduklarından, 22/5/2003 tarih ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun (İK) 2. maddesinde
belirtilen işçi tanımının unsurlarını açıkça yerine getirmektedirler. Fakat profesyonel sporcular İK’nin kapsamı dışında tutulmuşlardır. Yani İK’nin hükümleri
onlara geçerli kılınmamıştır. Çünkü İK’in 4. maddesinde, işbu Kanun hükümlerinin uygulanmadığı iş ve iş ilişkileri arasında profesyonel sporcular da sayılmıştır.
Fakat bu dışta tutma, onların işçi vasfının ortadan kaldırıldığı anlamına gelmez
(Narmanlıoğlu, 1998), aksine bu vasfı teyit eder. Çünkü profesyonel sporcular işçi
vasfını taşımamış olsalardı zaten İK’de yapılan işçi tanımının kapsamına girmeyeceklerdi ve bundan dolayı böyle bir dışlayıcı düzenlemeye mantıken gerek kalmayacaktı. İşte buna gerek duyulmuş olmalı ki, böyle bir düzenleme yapılmıştır.
Ayrıca, işçi kavramının İK’nin kapsamına giren iş ve iş ilişkileriyle sınırlandırılması, ilgili kişiler açısından haksız sonuçlar yaratabilir. Zira İK’nin hükümlerinin
profesyonel sporculara (futbolculara) uygulanmaması, esasen işçi - işveren ilişkilerinin düzenlenmesi bakımından geçerlidir. Hâlbuki işçilerin hukuki durumlarının yalnızca işçi - işveren ilişkileri boyutu yoktur, ayrıca temel haklar, sosyal
güvenlik ve yabancılar hukuku gibi diğer boyutları da vardır (Narmanlıoğlu,
1998). İşçi kavramının İK’nin kapsamına giren iş ve iş ilişkileriyle sınırlı tutulması,
bu alanların gerek ve özellikleriyle bağdaşmaz. Örneğin yabancılar hukukunda,
esas itibariyle (yabancı) birey - devlet ilişkileri ön plandadır. İK’de istisna tutulup,
genel hükümlere veya daha özel kurallara bırakılan iş ilişkileri esas alınarak yapılan bir kavram sınırlandırmasının, (yabancı) birey - devlet ilişkileri açısından haksız sonuçlar doğuracağı ortadadır.
Tüm bu nedenlerle, işçi kavramının sınırlandırılması doğru bir yaklaşım olmayıp, profesyonel sporcuların da bu kapsamda mütalaa edilmesi gerekir.
5. 1/80 Sayılı Türkiye - AB Ortaklık Konseyi Kararı’nın
10 ve 13. Maddelerinin İhlal Durumu
a. Profesyonel Futbolcuların Ücret ve Diğer Çalışma Koşullarında
Ayrımcılığa Maruz Bırakılması Yasağına Aykırılık
aa. Genel Olarak
1/80 sayılı OKK’nın 10. maddesinin 1. fıkrası, ev sahibi devletin kendi iş gücü pazarına dâhil oldukları nizamlara uygun surette kaydedilen göçmen işçilere ücret
ve diğer çalışma koşullarında uyruklukları nedeniyle ayrımcılık yapılmamasını
281
VI. Sosyal İnsan Hakları Ulusal Sempozyumu
hükme bağlamaktadır. O halde bu hüküm, ücret ve diğer çalışma koşullarında vatandaşlık mülahazalarıyla yapılan ayrımcılıklara açık bir yasak getirmektedir. Bu
yasaklayıcı hüküm, başka bir işleme gerek kalmaksızın doğrudan etkili olup, ilgililer için hak ve yükümlülükler yaratmaktadır.11
Bu çerçevede ilgili profesyonel futbolcuların bireysel haklarının oluştuğu konusunda herhangi bir kuşku yoktur. Fakat bu hakkın kapsamı, yani etki alanı çok
açık değildir (Altınordu, 2012: 1 vd.). Dolayısıyla bu hakkın sınırlarının belirlenmesi gerekir.
282
Ayrımcılık yasağından çıkan hakkın etki alanı, yukarıdaki şemada da gösterildiği gibi, şu şekilde açıklanabilir: Hak, yapısal olarak bir daire şeklinde ifade edilecek olursa, hakkın gerçek, yani fiili etki alanının esas itibarıyla (yeşil boyalı yerle)
sınırlı olduğunun belirtilmesi gerekir. Zira hak, açıkça öngörülen nedenlerle
(kamu düzeni, sağlığı veya güvenliği gibi) sınırlandırılabilir. Bunun dışında hakkın geçerlilik/etki gösteremeyeceği bazı negatif alanlar söz konusu olabilir. Bu şekildeki bir etkisizlik alanının açıkça öngörülebileceği veya bu konuda taraflara
yetki tanınabileceği gibi, maddi alanın yapısı gereği kendiliğinden de ortaya çıkabilir. Gerçi bu içsel sınırlar, bazı yargı kararlarında ve literatürde yazılı olmayan
11
ABAD, Waehlergruppe Gemeinsam kararı, Rs. C-171/01, Slg. 2003, I-4301, pn. 57.
Hacı Can
hukuka uygunluk nedenleri olarak değerlendirilmektedir. Ancak burada belirtilmelidir ki, her ne kadar her iki yaklaşım da hakkın sınırlanmasına ilişkin olsa da
haklı kılınması noktasında birbirinden farklılaşırlar.
Bu çerçevede “5+3” kuralının söz konusu hakkı ihlal edip etmediği sorusuna
cevap aranırken metodolojik olarak şu şekilde inceleme yapılmalıdır:
• İlk önce hakka bir müdahalenin olup olmadığı,
• Eğer böyle bir müdahale varsa, bunun hukuka uygun olup olmadığı.
bb. Hakka Müdahale
1/80 sayılı OKK’nın 10. maddesinin 1. fıkrası uyarınca ilgili devlet, kendi işgücü
pazarına nizamlara uygun surette dâhil olan yabancı işçilere (profesyonel futbolculara), ücret ve diğer çalışma koşulları bakımından kendi işçilerine göre farklılık
içermeyen bir rejimi uygulama yükümlülüğü altındadır (Can ve Özen, 2005: 251252). Bu yükümlülüğe aykırı bir davranışın Türkiye’nin uluslararası hukuk sorumluluğunu doğuracağı açıktır (Tekinalp, 2003:186; Tekinalp, 1999: 363, 366.
Aktaş, 2005: 90 – 91).
Görünüşe göre, “5+3” kuralının 1/80 sayılı OKK’nın 10. maddesinin 1. fıkrası
anlamında uyrukluk mülahazalarıyla yapılan bir ayrımcılığa yol açtığı kabul edilebilir. Dolayısıyla bir müdahaleden bahsedilebilir. Çünkü bu sınırlama, çalışma
koşulları bakımından Türk futbolculara göre farklılık içeren bir rejim getirmektedir.
Peki, bu hakkın geçerli olmadığı alanlar var mıdır? İçsel sınırlara ilişkin böyle
bir alan, her şeyden önce kamu idaresi istihdamlarında ortaya çıkar. Zira 1970 tarihli Katma Protokol’ün 59. maddesi uyarınca Türkiye - AB Ortaklık alanlarında
Avrupa Birliği’nin İşleyişine Dair Antlaşma (ABİA) çerçevesinde tanınandan daha
kapsamlı bir rejim söz konusu olamaz. Avrupa Birliği dâhilinde işçilerin serbest
dolaşım hakkı kamu idaresi istihdamını kapsamaz (ABİA md. 45 IV). Dolayısıyla
ayrımcılık yasağı, Türkiye - AB Ortaklığı’nda da kamu idaresi istihdamlarında
(memurluk) uygulama bulmaz.
İçsel sınırlara ilişkin başka bir alanın 1/80 sayılı OKK’nın 12. maddesinden çıktığı belirtilebilir. Zira bu madde uyarınca bir AB üyesi devlet veya Türkiye, kendi
işgücü piyasasında bir bölge, faaliyet kolu veya meslek bakımından, yaşam standardını veya istihdam seviyesini ciddi bir şekilde tehlikeye düşüren olumsuzluklarla karşı karşıya kalır veya kalma tehlikesi geçirirse, 6 ve 7. madde hükümlerini
uygulamaktan kaçınabilecektir.
Görüldüğü üzere bu madde, taraflara hakkın kapsamının bir bölge, faaliyet
veya meslek bakımından sınırlandırılması hatta tümüyle ortadan kaldırılması konusunda yetki tanımaktadır (konulabilir içsel sınırlar). İşte “5+3” kuralının 1/80
sayılı OKK’nın 10. maddesiyle bağdaştırılamadığı durumlarda, aynı Karar’ın 12.
maddesinde düzenlenen korunma hükmüne dayandırılması ve böylece hakkın
bir etkisizlik alanı söz konusu olabilir. “5+3” kuralının korunma hükmü kapsa-
283
VI. Sosyal İnsan Hakları Ulusal Sempozyumu
284
mında değerlendirildiği ölçüde ayrımcılık yasağı ve içerdiği hak ihlal edilmiş olmayacaktır.
Ancak bu korunma hükmünün 1/80 sayılı OKK’nın 10. maddesine ilişkin olarak uygulanıp uygulanamayacağı açık değildir. Zira bu hüküm, 6 ve 7. maddeleri
uygulama zorunluluğundan kaçınma yetkisini verirken, bu madde bakımından
suskun kalmaktadır. O zaman burada şöyle bir soru belirmektedir: 10. madde bu
bakımdan mutlak bir kural niteliğinde midir; yoksa 6 ve 7. maddelerle bağlantılı
olduğundan bu maddelerin uygulanmaması durumunda kendiliğinden işlevini
kaybedecek midir?
Kanımızca, 12. maddede yer alan korunma önlemlerine başvurma çekincesinin kural olarak 10. maddeye doğrudan bir etkisi bulunmamaktadır. Zira bu
hüküm, sadece yabancı işçinin (futbolcunun) çalışma izinlerinin verilmesi, yenilenmesi veya kapsamların genişletilmesi ve göçmen işçilerin aile bireylerine çalışma izinlerinin verilmesiyle ilgili olup; bunun ötesinde, nizami şekilde düzenli
işgücü pazarına dâhil olan yabancı işçilerin (futbolcuların) ücret ve çalışma koşullarına müdahale edilmesine meşruluk yaratmaz. Bu nedenle, çalışma ve ikamet izinlerinin bulunduğu sürece yabancı işçilerin ayrımcılık yasağının
korumasından yararlanabilmesi gerekir. Gerçi böyle durumlarda ev sahibi devletin evleviyetle 10. madenin de uygulanmasından kaçınabilmesi gerektiği; çünkü
6. ve 7. maddelerin işçilerin çalışma haklarını güvence altına aldığını ve bu hakların mevcut olmadığında artık onun bağlamında işlev gören ayrımcılık yasağının uygulama alanı bulmasına gerek kalmadığı ileri sürülebilir. Gerçekten de
korunma hükmüne başvurulmasının 6. veya 7. madde üzerinden dolaylı olarak
10. maddenin ayrımcılık yasağına olumsuz etkiler gösterebileceği durumlar söz
konusu olabilir. Örneğin işçinin ev sahibi ülkede çalışma hakkının hukuki dayanağı doğrudan 6. veya 7. maddeden kaynaklanır ve bu maddelerin uygulanmasının askıya alınması durumunda işçinin çalışması artık nizami olarak
görülemezse, ayrımcılık yasağına dayanılması mümkün olmayacaktır. Fakat böyle
bir durum, AB vatandaşı yabancı futbolcular için en azından şuan için söz konusu
değildir. Çünkü AB vatandaşı işçilerin çalışma izinleri, Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ve Kanun’un Uygulama Yönetmeliği’nde özel olarak düzenlenmiş olup, 1/80 sayılı OKK’nın 6 ve 7. maddelerine gerek kalmamaktadır.
Şu da var ki, serbest dolaşım haklarına kısıtlama getirilirken hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak kazanılmış haklara da saygı gösterilmesi gereklidir. 6 veya
7. madde çerçevesinde veyahut herhangi bir şekilde bir hak kazanılmış olduğunda, değişen koşullar gerekçe gösterilerek artık ona müdahale edilmemesi gerekir. O halde ilgili devletin 1/80 sayılı OKK’nın 12. maddesinden kaynaklanan
yetkisi, 6 ve 7. maddeleri uygulamamak suretiyle yeni hak kazanımlarının engellenmesine yönelik olabilir, yoksa var olanları ortadan kaldırmak değildir.
Yine burada, Katma Protokol’ün 60. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen
genel korunma önlemlerine başvurulması da zor görünmektedir. Zira bu hüküm,
Türkiye’ye ekonomisinin bir faaliyet sektörünü veya dış mali istikrarını tehlikeye
Hacı Can
düşürecek ciddi bozukluklar ortaya çıkar veya bir bölgesinin ekonomik durumunun bozulması şeklinde güçlükler belirirse, gerekli korunma tedbirlerini alabilme
yetkisini vermektedir. En azından böyle bir buhran dönemi şuan itibarıyla ülkemiz için söz konusu değildir.
Nihayet ayrımcılık yasağının içerdiği hakkın niteliğinden kaynaklanan bir etkisizlik alanının, yani açıkça belirtilmeyen içsel sınırlarının bulunup bulunmadığı hususu da (4 no’lu açıklama) sorunlu gözükmektedir. Kanaatimiz, hakkın
böyle bir etkisizlik alanının olabileceği yönündedir. Çünkü eğer 1/80 sayılı
OKK’nın 10. maddesinin ayrımcılık yasağından kaynaklanan hakkı, Anayasa’nın
48. maddesi anlamında çalışma ve sözleşme yapma özgürlüğü kapsamında değerlendirilirse ki bize göre de bu şekilde değerlendirilmelidir, o zaman bütün
temel hak ve özgürlükler için geçerli olan içsel sınırlar (immanente Schranken) bu
hak için de söz konusu olmalıdır. Türk hukuk düzeninde güvence altına alınan
her temel hak ve özgürlük, sınırlarını Anayasa’da düzenlenen diğer temel hak ve
özgürlükler, anayasal ilkeler ve daha üstün menfatlerde bulur. Öyle ki, Anayasa’nın 14. maddesinin 2. fıkrası, Anayasa hükümlerinden hiçbirisinin (bu anlamda 48. madde hükmünün de), devlete veya kişilere Anayasayla tanınan temel
hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamayacağını açıkça belirtmektedir. Buna göre Anayasa’nın 48.
maddesinde güvence altına alınan (yabancıların) çalışma ve sözleşme özgürlüğünün sınırlarını diğerlerinin yanı sıra kişinin beden ve ruh sağlığının geliştirilmesi
hakkında (Anayasa md. 59.) da bulması gerekir.
Kaldı ki 1/80 sayılı OKK, doğrudan spor alanını düzenlememekte, daha ziyade
bu alanın sadece bir yönünü ilgilendirmektedir. Çünkü bu alan, sadece salt ekonomik faaliyetlerin gerçekleştiği bir sektörden ibaret olmayıp, sağlık, sosyal, eğitim, bireysel gelişim ve kültür gibi önemli bazı toplumsal işlevlerle de
donanmıştır (Öztürk, 1998; Engin, 2009). Öyle ki bu durum Anayasa’nın 59. maddesinde şöyle yansımasını bulmuştur: “Devlet her yaştaki Türk vatandaşlarının
beden ve ruh sağlığını geliştirecek tedbirler alır, sporun kitlelere yayılmasını teşvik eder.
Devlet başarılı sporcuyu korur.”
1/80 sayılı OKK hükümlerinin normatif etkisinin spor alanında salt ticari mahiyet arz eden alanlara nazaran daha zayıf olması gerekir. Zira yabancı oyuncu sınırlamasının sadece iktisadi-sektörel açıdan değil, ayrıca toplumsal işlevler
açısından da değerlendirilmesi gerekir. Burada bir yanda sporcuların ve kulüplerin menfaatleri, diğer yanda toplumsal menfaatler olmak üzere iki farklı menfaat
kümelenmesi söz konusu olup bir çatışma ilişkisinde bulunmaktadır. Dolayısıyla
burada, hangi menfaatin üstün tutulacağının tartışılması veya en azından çatışan
bu menfaatler arasında bir dengenin kurulmasına çalışılması gerekir. İlk bakışta,
böyle bir dengenin “5+3” gibi bir kontenjan düzenlemesiyle sağlandığı söylenebilir. Diğer ülkelerde de benzer kısıtlamaların getirilmiş olması da bunu teyit edici
niteliktedir.
285
VI. Sosyal İnsan Hakları Ulusal Sempozyumu
286
Bazı çevreler, “5+3” kuralının sportif başarıya hiçbir katkısının olmadığını, asıl
sorunun alt yapıda olduğunu ileri sürmektedirler (Aksar, 2013; Şenel, 2013). Fakat
bu görüşe karşı burada tek sorunun veya amacın sportif başarının sağlanmasının
olmadığı söylenmelidir. Yukarıda da belirtildiği üzere, spor alanında gerçekleştirilmesi gereken başka toplumsal işlev ve hizmetler de vardır. İşte asıl mesele, yabancı oyuncu sayısının serbest bırakılmasının bu işlev ve hizmetlerin
gerçekleştirilmesinde mazur görülemez bir engelleyici faktör olarak çıkıp çıkmadığı konusunda düğümlenmektedir.
Bu açıklamalar ışığında 1/80 sayılı OKK’nın 10. maddesinde yer alan ayrımcılık
yasağının etkisinin bireysel işlemlerden genel işlemlere doğru zayıfladığı tespitini
yapmak yanlış olmasa gerek. “5+3” sınırlaması genel bir işlem mahiyetinde olduğundan ihlal durumu ihtimalinin epeyce zayıfladığı ifade edilebilir. AB vatandaşı yabancı futbolcu, kulübüyle sözleşme imzalarken bu durumu göz önünde
bulundurup ona göre hareket edebilir ve böylece, hak mağduriyetlerinin ortaya
çıkmasını önleyebilir. Dolayısıyla burada sorumluluk ve sonuçlara katlanma neticede tümüyle kulüplerin üzerine kalmaktadır. Ayrımcılık yasağının koruma kapsamına ilk sırada futbolcular girmektedir. Futbol kulüplerinin bu korumadan
yararlanıp yararlanamayacağı tartışmaya açık olmakla birlikte, neticede etkinin
son derece zayıf olduğu söylenebilir. Dolayısıyla futbol kulüpleri bu durumu göz
önünde bulundurarak ona göre transfer politikası uygulamalıdır. Nihayet, kontenjan kısıtlamasının başarılı bir AB vatandaşı futbolcu bakımından her halükarda ayrımcılık yaratacağı söylenemez.
cc. Hukuka Uygunluk
1/80 sayılı OKK’nın 14. maddesi uyarınca taraflar, kamu düzeni, kamu güvenliği
ve kamu sağlığı nedenlerine (kamusal nedenlere) dayanan kısıtlamalar getirebilirler. Fakat “ 5+3” kuralının 14. madde kapsamında mütalaa edilmesi zor görünmektedir. Çünkü Türk futbolcuların yetişmelerini sağlamak amacıyla yabancı
futbolcu sayısının sınırlandırılmasının, 1/80 sayılı OKK’nın 14. maddesinde belirtilen kısıtlama nedenlerinin hiçbirisiyle doğrudan bir ilgisi bulunmamaktadır.
Belki kamu düzeni ile bir bağlantı kurulabilir. Ancak bu bağlantı çok muğlâk olup,
bağlantı noktalarının kurulmasına imkân vermemektedir.
c. Mevcut Durumun Kötüleştirilmesi Yasağına Aykırılık
1/80 sayılı OKK’nın 13. maddesi, akit taraflara, ülkelerinde yasal olarak ikamet
eden ve istihdam edilen işçiler ve aile bireylerine uygulanan işe girme şartlarında
yeni kısıtlamalar getirmelerini yasaklamaktadır. 2014-2015 TFF Spor Toto Süper
Lig sezonu için uygulanacak yabancı oyuncu sınırlamasında 2013-2014 sezonunda yabancı oyuncu sınırlamasının “6+0+4” şeklinde olup daha lehte görünse
de bu yasağa bir aykırılık durumunun olduğu söylenemez. Çünkü 13. madde sadece işe girişler bakımından bir güvence sunmaktadır. Hâlbuki çalışma koşullarındaki kötüleştirmeler bu kapsama girmez. Bir an bunun aksi düşünülse bile,
yukarıda 1/80 sayılı OKK’nın 10. maddesi bağlamında yapılan açıklamaların burada da geçerli olacağı söylenmelidir.
Hacı Can
SONUÇ
TFF 2014 - 2015 Spor Toto Süper Lig Müsabakaları Statüsü’nde “5+3” şeklindeki
bir yabancı oyuncu sınırlamasının 1/80 sayılı Türkiye - AB Ortaklık Konseyi Kararı’nın 10. maddesini ihlal edip etmediği tartışmaya açıktır. İlk bakışta, kontenjan sınırlaması getirilmesinin AB vatandaşı futbolcular için bir hak ihlaline yol
açtığı söylenebilirse de (pozitif-lafzi bakış), kuramsal değerlendirmeler sonucunda
tümüyle farklı bir yargıya varılması da mümkündür (kuramsal bakış). Dolayısıyla
burada bir hak ihlalinden ancak şeklen bahsedilebilir. Fakat gerçek (maddi) bir
ihlalin bulunup bulunmadığı belirsizdir. Tereddütler, her şeyden önce 1/80 sayılı
Türkiye - AB Ortaklık Konseyi Kararı’nın 10. maddesinde yer alan ayrımcılık yasağının içerdiği hakkın niteliği ve kapsamı (gerçek etki alanı) üzerinde yoğunlaşmaktadır. Hakkın gerçek etki alanının belirlenmesine ilişkin yeni çalışmaların
yapılmasına gerek duyulmakla birlikte, burada en azından hakkın gerçek etkisinin alana göre farklılaştığını ve özelden genele doğru zayıfladığını tespit etmek
mümkün görünmektedir. Buradan hareketle, AB vatandaşı futbolcuların toplumsal menfaatlere dayanan ve ölçülü ve dengeli olan genel sınırlamalara katlanmak
zorunda oldukları, buna karşılık bireysel olarak karşılaştıkları ayrımcılıklar karşında korunmalarının gerektiği sonucuna varılabilir. Yabancı oyuncu kontenjan
kısıtlamasının bu gerekleri karşılayıp karşılamadığı üzerinde ayrıca durulmalıdır.
KAYNAKÇA
Akşar, Tuğrul (2013) “Diğer Liglerde Yabancı Sınırlaması Ne Durumda?”
(http://www.dunya.com/diger-liglerde-yabanci-sinirlamasi-ne-dur umda152849yy.htm; Erişim Tarihi: 30 Mayıs 2014).
Aksoylu, İlter (2006) “İdari Yargı Kararlarının Gerekçelerinin Bağlayıcılığı”, Askeri
Yüksek
İdare
Mahkemesi
Dergisi,
(21)
(http://www.msb.gov.tr/ayim/Ayim_makale_detay.asp?IDNO=70; Erişim Tarihi: 30
Mayıs 2014).
Aktaş, Ebru (2005) “Yabancıların Türkiye’de Çalışma Hakları”, Kazancı Dergisi, (10).
Altınordu, Fazıl (2012) Ayrımcılık Yasağı ve Türk Hukukunda Gelişimi, Ayrımcılık Yasağı
ve Türk Hukukunda Gelişimi, Ankara: Adalet Yayınevi.
Can, Hacı (2010) “Türk Futbol Takımlarında Oynayan Avrupa Birliği Vatandaşı Yabancı
Profesyonel Futbolcuların Yabancı Statüsüne Tabi Tutulması Sorunu – 1/80 Sayılı
Türkiye-Avrupa Topluluğu Ortaklık Konseyi Kararı Çerçevesinde Bir İnceleme”, TİSK
Akademi Dergisi, 5 (9).
Can, Hacı (2009) “Türk Hukuk Düzeninin Uluslararası Hukuka Açıklığı”, Yasama Dergisi,
(12).
Can, Hacı (2008) Avrupa Birliği İç Pazar Hukuku, Ankara: Adalet Yayınevi.
Can, Hacı (2006) Türkiye Avrupa Topluluğu Ortaklık Hukukunda Kişilerin Serbest Dolaşımı,
Ankara: TOBB Yayınları.
Can, Hacı ve Eda Azık (2006) “8 Mayıs 2003 Tarih ve C-171/01 sayılı Waehlergruppe
Gemeinsam Zejedno/Birlikte Alternative und Grüne Gewerkschafterinnen-UG
Kararının Çevirisi”, Hacı Can (der.), Türkiye-Avrupa Topluluğu Ortaklık Hukukunda
287
VI. Sosyal İnsan Hakları Ulusal Sempozyumu
288
Kişilerin Serbest Dolaşımı içinde, Ankara: TOBB Yayınları.
Can, Hacı ve Çınar Özen (2005) Türkiye Avrupa Topluluğu Ortaklık Hukuku, Ankara: Gazi
Kitabevi.
Çelik, Edip (1988) “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Türk Hukukundaki Yeri ve
Uygulaması”, İdare Hukuku ve İlimleri Dergisi, 9 (1-3).
Çiçekli, Bülent (2004) Yabancıların Çalışma İzinleri, Ankara: TİSK Yayınları.
Engin,
Fevzi
(2009)
“Sporun
toplumsal
işlevi
ve
devletin
rolü”
(http://www.bolugundem.com/yazigoster.php?id=8128; Erişim Tarihi: 30 Mayıs 2014).
Gözler, Kemal (2000) “İnsan Hakları Normlarının Anayasaüstülüğü Sorunu”, Türkiye’de
İnsan Hakları, Ankara: TODAİE Yayını (www.anayasa.gen.tr/insan.htm; Erişim Tarihi:
14 Nisan 2014).
Köse, Hüseyin Alpay (2013) “Avrupa Vatandaşı Futbolcular ve Yabancı Kısıtlaması”
(http://www.futbolekonomi.com/index.php/haberler-makaleler/genel/283-huseyinalpay-kose/2659-avrupa-vatanda-futbolcular-ve-yabanc-kstlamas.html; Erişim Tarihi:
30 Mayıs 2014).
Köse, Hüseyin Alpay (2011) Avrupa Birliği Hukuk Sisteminin Spor Hukukuna Etkileri, İstanbul: Legal Yayınevi.
Küçükgüngör, Erkan (1999) “Türk Hukukunda Sporcuların Hukuki Durumu”
(www.ankarabarosu.org.tr/siteler/ankarabarosu/tekmakale/1999-1/4.pdf;
Erişim
Tarihi: 30 Mayıs 2014).
Narmanlıoğlu, Ünal (1998) İş Hukuku - Ferdi İş İlişkileri, İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Yayınları.
Özelçi, M. Aytaç (2007) Türk Spor Yönetiminde Kendine Özgü Bir Yapılanma Olarak TFF,
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: İstanbul Kültür Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü.
Öztürk, Füsun (1998) Toplumsal Boyutlarıyla Spor, Ankara: Bağırgan Yayınevi.
Pazarcı, Hüseyin (2003) Uluslararası Hukuk, 1. Bası, Ankara: Turhan Kitabevi.
Soysal, Mümtaz (1986) “Anayasaya Uygunluk Denetimi ve Uluslararası Sözleşmeler,”
Anayasa Yargısı, (2).
Şenel, Tolga (2013) “Drogba'ya Tüyo! Federasyon'a Değil Mahkemeye”
(http://www.sporx.com/futbol/superlig/drogbaya-tuyo-federasyona-degilmahkemeyeSXHBQ333161SXQ?utm_source=Google. uğrul AKŞAR, Erişim Tarihi: 30
Mayıs 2014).
Tekinalp, Gülören (2003) Türk Yabancılar Hukuku, Yenilenmiş 8. Baskı, İstanbul: Beta
Basım Yayım.
Tekinalp, Gülören (1999) “Yabancı Gerçek Kişilerin Antlaşmalar Açısından Türkiye’de
Çalışma Şartları”, Prof. Dr. Nihal Uluocak’a Armağan, İstanbul: İstanbul Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Yayını.
Tunç, Hasan (2000) “Milletlerarası Sözleşmelerin Türk İç Hukukuna Etkisi Ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinin Türkiye İle İlgili Örnek Karar İncelemesi”, Anayasa Yargısı, (17).
Yüzbaşıoğlu, Necmi (2004) “Mayıs 2004’te Anayasanın 90’ncı Maddesine Eklenen
Hükmün Türk Anayasallık Blokuna Etkileri Üzerine Bir Değerlendirme”, Prof. Dr. Bülent
Tanör’e Armağan, İstanbul: Legal Yayınevi.