Nurcamal ERMEKBAEVA - KMÜ Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar

KMÜ Sosyal ve Ekonomı̇ k Araştırmalar Dergı̇ si 16 (Özel Sayı II): 78-81, 2014
ISSN: 2147 - 7833, www.kmu.edu.tr
Çatlama Adlı Küçürek Öyküsünde Düalizm
Nurcamal Ermekbaeva
Ardahan Üniversitesi, Çağdaş Türk Lehçeleri , Yüksek Lisans Öğrencisi
Özet
“Küçük olan güzeldir” fikrini öne süren modern çağ zamanın hızına yetişmek için her şeyin küçüğünü, püf noktasını tercih eder. Modern çağnın ürünü
olan küçürek öyküler de kısa fakat yoğun düşünceler gizleyen eser türleridir. Küçürek öyküler bu çağdaki olumsuz görünüşleri yansıtmakla bu olumsuzlukları
dile getiren yazarın bir çığlığı olarak kabul edilir. Bir anlık zaman dilimini yansıtan öyküler karakterleri (genelde 1 ve 3 karakterden oluşur) açımlamaya,
öğütte bulunmaya gücü yetmez, dolayısıyla küçürek öyküdeki tamamlanmamışlık olabilirliklere kapı açar.
Şeza Bargus’un Çatlama küçürek öyküsü başlık dahil 22 sözcük, 4 tümceden oluşan düalist unsurlar barındırdığı öyküdür. Düalizm en genel anlamıyla
birbirine bağlı fakat iki karşıt bir unsur, prensipdir. Öyküdeki düalizm de ikililiğe ve zıtlığa işaret ettiği gibi, birbirine bağlı iki karşı değerlerin bütünüdür.
Bütünün, aslın ikiye bölünmesi, asıl olanın ortadan kalkmasıdır. Asıl olanın yok olması, hiçliğin veya sahteliğin ortaya çıkmasıdır. Dolayısıyla öyküdeki
düalizm: a) Modernleşen insanın modernleşmekle gelenek ve göreneklerine, insanlık özelliklerine, ve kendine yabancı kalması; b) Anne karnındaki çocuğun
kararsızlığı ve dünyaya gelmekte tereddütte ve ikililikte bulunması şeklinde çözümlenebilir.
Anahtar Kelimeler: küçürek öykü, düalizm, modernizm, ötekileşme.
Düalizm in Çatlama Short Story
Abstract
The modern world suggesting the idea of “Small is beautiful” trying to keep up with the speed of time, prefers the point of everything. Short stories are the
product of modern era that are short but includes intense thoughts. Problems in this age are reflected in short stories, thus short stories are considered like a call
of the author. Short stories reflected a momentory period of time do not advice and explain characters, therefore the incompleteness opens the door to
possibilities.
The Çatlama short story by Şeza Bargus consists of 22 words with the title, and 4 sentences that included dualistic elements. Dualism is a factor that
connected to each other, but the two oppising principles. The dualism in the story points out to duality and antinomy, thus the dualism is totality of
interdependent two opposite values. Dividing of original means disappearing of original. Consequently, the dualizm of the story is explained further: a) By
modernizing human stay away from traditions and customs, human characteristics and himself. b) Indecision of the unborn child and hesitation to come to this
world.
Key Words: Short story, dualism, modernism, otherness
“Çatlama
O şehirde kapıların tuhaf bir özelliği var.
Đçlerinden biri, kapıya anahtarı soktuğunda iki kişiye
bölünüyor;
biri dışarıda kalıyor, öteki içeri giriyor.”
1.
Giriş
“Küçük olan güzeldir” fikrini öne süren modern çağ
(Toffler, 2008: 330) zamanın hızzına yetişmek için her şeyin
küçüğünü, püf noktasını tercih eder. Modern çağnın ürünü
olan küçürek öyküler de kısa fakat yoğun düşünceler gizleyen
eser türleridir. Küçürek öyküler bu çağdaki olumsuz
görünüşleri yansıtmakla bu olumsuzlukları dile getiren
yazarın bir çığlığı olarak kabul edilir. Bir anlık zaman
dilimini yansıtan öyküler karakterleri (genelde 1 ve 3
karakterden oluşur) açımlamaya, öğütte bulunmaya gücü
yetmez, dolayısıyla küçürek öyküdeki tamamlanmamışlık
olabilirliklere kapı açar.
Şeza Bargus’un Çatlama adlı küçürek öyküsü başlık dahil
22 sözcük, 4 tümceden oluşan düalist unsurlar barındırdığı
öyküdür. Düalizm birbirine bağlı fakat iki karşıt unsur,
prensiplerdir. Düalizm en temel anlamıyla, -düalizmin önde
gelen temsilcileri- Platon ve Descartes’in beden ve ruh, zihin
ve maddecilik ilkeleridir. Platon ve Descartes’in düalizmi
insanın maddi yönünün yanı sıra bir de maddi olmayan bir
yanının olduğunu savunur. Descartes ve Platon’a göre zihin
insanın maddi olmayan tarafıdır yani ruh maddi yapıda
değildir, dolayısıyla zihin de ruha aittir. Böylece insanın
beden ve ruhtan meydana geldiğini düşünmekle zihin ile
bedenin etkileştiğini de ileri sürerler. Ne var ki bu etkileşimi
açıklamazlar. Düalizmin öncüleri Platon ile Descartes’ın
dışında tüm düalist filozofların düşünceleri, bu iki filozofun
düşünceleri çerçevesinde gelişir.
Çin felsefesinde Yin ve Yang sembolü de bu tür
zıtlıkların bütünüdür. Gecenin içinde aydınlık ve sıcağın;
gündüzün içinde de soğuk ve gölge bölgelerin bulunması,
dişi bölgede erkek görünümü ve erkek bölgede dişi
görünümün olması olumluluk ve olumsuzlukların birbiri
olmadan var olamadığını, birine diğerinden ayrı
79
N. Ermekbaeva/ KMÜ Sosyal ve Ekonomı̇ k Araştırmalar Dergı̇ si 16 (Özel Sayı II): 78-81, 2014
bakılamayacağını gösterir. Öyküdeki düalizm de ikililiğe ve
zıtlığa işaret ettiği gibi, birbirine bağlı iki karşı değerlerin
bütünüdür. Düalizm bir açıdan bir aslın/orijinalin değerinin,
bütünlüğün kaybolmasıdır. Aslın ortadan kalkması asıl
olmayanın yüzeye çıkmasıdır. Dolayısıyla düalizm bir
sorunun, tehlikenin, iyi olmayanın simgesidir. Öyküdeki
düalizm bir insanın ikiye bölünmesi olarak simgelenir:
içlerinden biri kapıya anahtarı soktuğunda iki kişiye
bölünüyor, biri dışarıda kalıyor, öteki içeriye giriyor.
Öyküdeki düalizmi iki aşamada değerlendirilebilir:
1.
2.
Anne karnındaki çocuk ve dünya
Modernizm ve ötekileşme
2.
Öyküdeki imgeler
Öyküdeki bir diğer simgesel anlamdaki unsurlar kapı ve
anahtardır. Öyküdeki kapı kapalı, açılması gereken bir
kapıdır. Kapının kapalı olması sırların gizliliğine işaret eder.
Bilinmeyen herşey sırdır. Sırların açımlanması ancak kapının
açılmasıyla gerçekleşir. Sırların ortaya çıkması için anahtar
niteliği taşır. Anahtar bir yeniliğe kavuşmanın -genelde
olumlu anlamda- ufukların açılmasının simgesidir.
Kapıya anahtarın sokulmasıyla açılan kapıda kişi ikiye
bölünür. Bu da kapının tuhaf bir özelliğidir. Biri dışarıda
kalıyor, ötekisi içeriye giriyor. Kapı anahtarla açılmakla
kolaylıkla bir durumdan ikinci bir duruma geçişi
simgelemekle; ayrıca bir kurtuluşu ve geçmiş düşüncelerin,
sorunların unutulmasını temsil eder. Öte yandan öyküde
kapıdan giren kişinin zihninde bir çatlama, kararsızlık, ikililik
vardır. Yarısı dışarıda kalır. Yani kişinin yeniliğe (öyküde ise
modernizme ve bu dünyaya) eksik girmesidir.
3.
Anne karnındaki çocuk ve dünya düalizmi
Đnsan nasıl insan olmalıdır.
(C. Aytmatov)
Sadece modern çağda değil, insanlar geçmişten beri
hegemonisini kanıtlama çabası içinde olmuşlardır. Son 2 bin
500 yılın yalnızca 230 senesi barış içinde geçmiştir (Wright,
2007: 4). Bu durum insanlığın vahşi, ihtiraslı ve acımasız
yönünü ortaya koyar niteliktedir. Bu toplumun değil insanın
iktidara olan hırsı, üstün olma isteğinden kaynaklanmıştır.
Yani “krallar arasındaki savaşlar bitmiş, milletler arasındaki
savaşlar başlamıştır” (Huntington, 2006: 24). Diğer bir
ifadeyle, milletler kültürü, geçmişi, dili ve özellikle dini
açısından birbirinden farklılaşır; artık millet olarak şekillenen
toplum, yeniden üstün olma isteğine kapılır. Çünkü toplum
insanlardan oluşur. Fakat modern çağın insanı kendi sırlarını
bulmaya çalışan insan değil, kendini yaratmaya çalışan
insandır. Modern çağ insanı özgürleştirmez, onu kendini
geliştirme zorunluluğuyla baş başa bırakır. Modern çağın
insanı olmak karmaşık ve zor bir sürecin nesnesi olmaktır
(Foucault, 2011: 183,184). Modern çağda ister din kaynaklı
çatışmalar ister silahlı savaşlar olsun, dünyanın korkunç bir
mekan haline gelmesi henüz anne karnında şekil almamış
embriyoların bile bu dünyaya gelme isteğini törpüler
(Aytmatov, Kassandra Damgası). Embriyoların kainatta
bulunmak istememesi metaforik anlamda kainatın kirlenmiş,
bozulmuş, insanlıktan çıkmış varlıklarını uyandırmaktır.
Bütün bu savaşlarda dinin bile etkisi kalmamış, aksine din
yüzünden toplumlar savaşmaya devam etmiştir. Aytmatov
bugünün dininin bugünkü şartlarına uyamadığını, bütün
dinlerin birleşmesiyle savaşların bitmesini istemektedir
(Söylemez, 2010: 24).
Đkinci olarak dinde, geleneksel anlayışta ve doğa
standartları dışında çocukların dünyaya gelmesi, daha
doğmamış çocukların ve insanların kaderinin insanlar
tarafından yazılması Huxley, Orwell ve Rand’da olduğu gibi
aklın imanı geçmesi kişilikleri silinmiş, yarı insanların ortaya
çıkmasının nedenidir.
Üçüncü olarak, modern çağ akıl almaz hızda teknolojik
açıdan oldukça faydalı ürünler üretmekle doğanın dengesini
bozmaktadır. Aşırı rekabet insanların insanlıktan çıkmasına,
ruhsuzluğun, sevginin kaybolup gitmesine neden olmaktadır.
Đnsanlar böyle sistemler üretmekle bugünün tanrısı olarak
kendilerini seçmektedir. Öyleyse insanlar ne zaman insan
olur.
Öyküde de kapının tuhaf olması, şehrin tuhaflığına işaret
eder. Şehir şehir olmaktan çok huzur vermeyen, acımasız,
kaotik, insanı yutabilecek canavar bir dünya olarak algılanır.
Dolayısıyla anne karnındaki çocuk dünyaya gelmekte
tereddüt eder. Çocuk doğmadan önce geleceği mekanın
düzelmesini ister. Anne karnı yani içerisi güvenilir bir yerdir.
Saflığın simgesidir.
4.
Modernleşme ve ötekileşme düalizmi
Modern çağ özellikle bu devrin ikinci dalgası duyguların
arka plana, zekanın ön plana çıktığı bir devirdir. Đnsan hiç,
akıl her şeydir. Geleneksel olandan kopuş, yalnızlaşma,
pragmatizm, parçalanmış hayat, umutsuzluk, aile sisteminin
bozulması ve rekabet modern çağın başlıca özellikleridir.
Bugün kesinlikle bir şey ters gidiyor diyen fütürist Toffler
oldukça doğru tasnifte bulunur. Modern çağın hızına ayak
uydurmaya çalışan insan parçalanmakta, yalnızlaşmakta, aile
sistemi tanınmaz hale gelmektedir. Yalnızlaşan insan o
yalnızlığı gidermek için uyuşrurucu, alkol kullanmakta ancak
kendinden geçme durumunun sona ermesiyle tekrar yalnızlık
hissini yaşamaktadır. Modern çağda yalnızlıktan kurtulmanın
diğer yolu da cinsel ilişkide bulunmaktır. Bu da aynı alkol ve
uyuşturucunu etkisi gibi bir anlıktır (Fromm, 1995: 20).
Yalnızlıktan kaçmak için insan toplum gibi olmaya
çalışmaktadır. Kendisi olmamakta, öteki gibi olmaktadır.
Kendisi değil toplum gibi davranmaktadır. Fakat topluma
uyduklarının farkında değildir modern insan. Peki modern
çağın yalnızlaştırdığı insan hangi sebepler yüzünden
ötekileşmektedir (insanlıktan çıkarlar). Fromm çalışma
düzenine dikkat çekmektedir. Modern çağın insanına
üniforma giydirilmiş gibidir. Çünkü kendi seçimlerinde özgür
değildir. Fromm modern çağda insanların farkına varmadan
robot rolünü oynadıklarını, aslında insanların tam anlamıyla
özgür olmadıklarını dile getirmektedir:
“Hepsi
yönetmeliğin
kararlaştırdığı
görevleri,kararlaştırılan bir hızla, kararlaştırılan yolda
yürütürler. Duygular bile ısmarlamadır: Neşe, anlayış, güven,
tutku, kimseyle çatışmadan geçinebilme. Böylesine zorlayıcı
yollarla olmasa da eğlenme düzeni bile önceden
belirlenmiştir. Kitapları kitap kulüpleri, filmleri filmcilerle
sinemacılar ve bunların parayla yazdırdıkları reklamlar
kararlaştırır; bunlardan artakalanlar da tekdüzedir hep:
Arabayla pazar gezintisi, televizyon saati, kağıt oyunları,
toplantılar. Doğumdan ölüme, pazartesinden pazartesiye,
sabahtan akşama her şey sıraya dizilmiş, önceden
belirlenmiştir. Böylesine düzenlenmiş sıralı işler ağına düşen
kişi, insan olduğunu, tek bir birey olduğunu, umutları, umut
80
N. Ermekbaeva/ KMÜ Sosyal ve Ekonomı̇ k Araştırmalar Dergı̇ si 16 (Özel Sayı II): 78-81, 2014
kırıklıkları, üzüntüleri, korkuları, sevgi özlemi, hiçlik ve
yalnızlık korkusuyla yaşama olanağının eline yalnız bir kez
geçtiğini nasıl olur da unutamaz?” (Fromm, 1995: 24).
Metropollerin bulunduğu ülke modernleşen ülkedir ve bu
şehirlerde insanlar trafik beklerken, bilgisayarda sorun
oluştuğunda veya internetin kopması durumunda bile sinir
krizi geçirmesine yetiyor. Gelişmiş ülkelerde insanların beyin
çatlamaları veya psikolojik sorunları ciddi şekilde toplumu
işgal eder. Alkol ve uyuşturucu bağımlılığının artması, intihar
oranının yükselmesi, böylesi modernleşen toplumlarda daha
fazla görülmektedir. Modernleşmek insanları kendileri
olmaktan çok ötekileşmeye, insana haz özelliklerden
kopmasına neden olur. “Ötekileş(tir)ilen kişi, bilerek veya
bilmeyerek yaşa(tıl)dığı bu süreçte, düşünce ve
eylemlerindeki kendi’ne özgu’lüğü yitirmiş; başkaya
dönüşmüş
veya
başkada
batmış,
kaybolmuş
Ben’dir”(Korkmaz, 2008: 18). Modern insan bilime,
aydınlığa erişmekle aynı anda ruhi özelliklerinden,
insanlıktan çıkmaktadır.
Geleneksel ülkelerde (ise) modernleşme farklı etkiler
gösterir. Modernleşmenin Batı’da ortaya çıkmış olmasıyla
modernleşme yolunda olan toplumların da Batılılaşmasına
neden olmaktadır. Modernleşmekle geleneksel olandan
kopma toplumun parçalanmışlığına, arada kalmışlığa,
yabancılaşmaya sürüklemektedir. Yabancılaşma, öznenin bir
başkasının
isteği
çerçevesinde
farkına
varmadan
değişmesidir. Çeşitli isteklerden dolayı, başkaları tarafından
seçilmiş tepkisiz kimlik’leri kabul etmektir. Diğer yönden
sosyal hafızanın, toplumun tinsel doğumunu sağlayan
kaynakların artık toplum hafızasından bilgisayar hafızasına
aktarılması bu kaynaklar toplum aklında canlıyken pasif hale
gelir (Toffler, 2008: 226). Dolayısıyla, geleneksel
toplumlarda modern mankurt, ötekileşen toplumların ve
bireylerin ortaya çıkması söz konusudur. “Dünya çapındaki
sosyal değişme ve ekonomik modernleşme süreçleri, insanları
çok eski mahalli kimliklerinden koparmaktadır. Bunlar aynı
zamanda, bir kimlik kaynağı olarak milli devleti zayıflatır”
(Huntington, 2006: 27). Geleneksel olandan kopuş bir
milletin otorite ve milli zenginliklerini yitimesiyle bu milletin
başka milletlerin kültürü içerisinde kaybolup gitmesi halidir.
5.
Đçeridelik ve dışarıdalık diyalektiği
Dışarıda kalmak mı iyi içeriye girmek mi, ontolojik
anlamda dışarısı dışarı mıdır, içerisi içerisi midir. Bir yerin
sınırlarını belirten sadece yürektir (Kundera, 2012: 122).
Đçerdelik ve dışardalık birer göstergedirler, varlığın nerede
içeride mi yoksa dışarıda mı bulunduğunu ancak insan
belirtebilir o anki ruhi durumuna göre içerisi ve dışarısının
sıfatını belirlenebilir. Đçerisi ve dışarısı ancak niteleyici
sözlerdir (Bachlard, 2008: 308). Đçerdelik ve dışardalık
dialektisi bir araya geldi mi olumlu ve olumsuzluğu da
çağrıştırır. Neden hem içerisi, hem dışarısı aynı anda iyi veya
kötü olamaz. Neden bu ikisi zıtlığı oluşturur? Öyküdeki
anahtar yeniliğe kavuşma, sırların açılmasını sağlayan
unsurdur. Anahtarla kapının açılıp içeriye girilmesi bir
yeniliğe ulaşmak olarak algılanır. Dışarıda kalan ise bu
yeniliğe ulaşamayandır. Dolayısıyla içerisi modernizmi
simgeler, dışarısı da yabancılaşmayı. Đçerisi kapalı bir alan
olduğu için bir koruma, ocak ve genelde ev olarak algılanır,
dışarısı yurtsuzluğu, terkedilimişliği simgeler. Böylece
içerdelik hem anne karnındaki çocuklar için, hem çağdaş
insanın güvenilir açık bir mekanıdır. Öyleki bu mekanda
insan aydınlanır, yeniliğe kavuşur. Yani insanların
dünayadaki sırları keşvettiği aklın saygı kazandığı mekandır.
Dışarısı geleneksel olandan koptuğu için labirentleşmekte ve
karmaşıklaşmaktadır.
Yani
insanların
umutsuzlaştığı
geleneksel olandan koptuğu kapalı mekandır.
Đnsanın modernleşmesi ve aydınlanması aynı zamanda
ötekileşmesine neden olmaktadır: (a) özgün olamama, toplum
gibi olma, (b) insan olamama, insansızlaşma ve
insansızlaştırma (c) milli olamama, yabancılaşma.
6.
Sonuç
Sonuç olarak öyküde düalizm yani ikilik olumlu bir
anlama işaret etmez. Modernizm ve ötekileşme, anne
karnındaki çocuk ve dünya düalizmi, Çin felsefesinde olduğu
gibi Yin ve Yang, Platon ve Descartes’in ruh ve beden
anlayışının etkileşiminin gölgesidir. Đki karşıt unsur biri
diğeri olmadan yaşaması zor olan, aynı anda birbirine karşı
gelen değerlerdir. Aynı anda ikililik bir bütünün
kaybolmasıdır. Bütünün, aslın ikiye bölünmesi, aslın ortadan
kalkmasıdır. Asıl olanın yok olması, hiçliğin veya sahteliğin
ortaya çıkmasıdır. Bu da öyküde modernleşen insanın kendi
gelenek ve göreneklerine, insanlık özelliklerine ve kendine
yabancı kalması; anne karnındaki çocuğun kararsızlığı ve
dünyaya gelmekte tereddüt etmesi şeklinde çözümlenir. Kapı
ve anahtar bu iki unsurun iletişimine kolaylık sağlayan,
öyküdeki gizliği aydınlatan, hakiki durumu yakalamaya
yardımcı olan birer sembollerdir. Kapı, modernizm ile
ötekileşme arasında kalan topluluğun bir durumdan ikinci bir
duruma, çocuğun anne karnından dünyaya geçişini sağlayan
unsurdur. Anahtar gizlerin açılmasında kolaylık sağlayarak
öyküde modernliğe ve aydınlanmaya kolayca geçebilmesine
imkan tanır. Ancak bu toplum geleneklerine bağlı kalmakta
zorlanır.
Đçerdelik ve dışardalık dialektisi öyküdeki düalizmi
açımlar. Đçerisi aydınlık, açık bir mekandır, çünkü anahtar
sırların açılmasını simgeler. Dolayısıyla bölünen kişinin
birinin kapıyı anahtarla açarak girebilmesi sırları keşfettiğini
ve aydınlığa ulaştığına işaret eder. Ötekisi ise içeriye
girememiş, bu sırları keşfedememiş tarafıdır. Bu anlamda
dışarısı kapalı bir mekandır. Metaforik açıdan kişinin ikiye
bölünmesi, kişinin beynindeki çatlama, kararsızlık, yeniliği
tamamıyla kabul edemediğini ve ayrıca eksik yönlerinin
mevcut olduğunu gösterir.
Böylece Çatlama küçürek öyküsünün, yazarın geçmişi
boyunca izlediği dünyada oluşmuş sorunlara dönük bir
haykırışı olduğu söylenebilir.
Kaynaklar:
Bachlard, G., (2008), Uzamın Poetikası (çev. Alp
Tümertekin), Đthaki Yay., s. 308, Đstanbul.
Bargus, Ş., (2008), Şeza Bargus’tan Dört Kıpkısa Öykü
(çev. Đbrahim Demirci), Hece Öykü, 27, Haziran-Temmuz.
Foucault, M., (2011), Özne ve Đktidar (çev. Işık Ergüden,
Osman Akınhay), Ayrıntı Yay., s. 183-184, Đstanbul.
Fromm, E., (1995), Sevme Sanatı (çev. Yurdanur
Salman), Payel Yay., s. 20, 24, Đstanbul.
Korkmaz, R., (2008), Aytmatov Anlatılarında Ötekileşme
Sorunu ve Dönüş Đzlekleri, Grafiker Yay., s. 18, Ankara.
Kundera, M., (2012), Roman Sanatı (çev. Aykut
Derman), Can Yay., s. 122, Đstanbul.
P. Huntington, S., (1995), Medeniyetler Çatışması, Vadi
Yay., s. 24,27, Ankara.
81
N. Ermekbaeva/ KMÜ Sosyal ve Ekonomı̇ k Araştırmalar Dergı̇ si 16 (Özel Sayı II): 78-81, 2014
Söylemez, O., (2010), Cengiz Aytmatov: Tematik
Đncelemeler, Atatürk Kültür Merkezi Yay., s. 24, Ankara.
Toffler, A., (2008), Üçüncü Dalga (çev. Sevim Yeniçeri),
Koridor Yay., s.226, 330, Đstanbul.
Wright, R., (2007), Đlerlemenin Kısa Tarihi (çev. Zarife
Biliz, Barış Baysal), Versus Yay., s. 4, Đstanbul.