KAPAK DOSYASI ARAP DÜNYASI’NDA SU GÜVENLİĞİ ALGISI Arap Dünyası’nın su güvenliği kavramına bakışı, esas olarak sınıraşan sular üzerindeki ihtilaflar yoluyla şekillenmektedir. Arap coğrafyası olarak adlandırılabilecek olan bölgenin yüzeysel su kaynaklarının yarıdan fazlasının Arap ülkeleri dışından kaynaklanıyor olması, Arap ülkelerinin sınıraşan sular konusunda daha hassas davranmalarına yol açmaktadır. Seyfi KILIÇ S uyun insan yaşamı ve ekolojik denge için taşıdığı önem yadsınamaz bir gerçektir. Bunun yanı sıra, su ülkelerin kalkınmasında da oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle yirminci yüzyıl ile beraber insanoğlunun büyük hacimli su depolama yapılarını inşa etmek için gerekli teknik bilgiye ulaşması ile birlikte birden çok devlet ülkesi içinde akan nehirlerin önemi de artmış ve kıyıdaş devletler arasında sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Kıyıdaş ülkeler arasındaki sorunların çözümü için uluslararası bağlayıcılığı da olan sözleşme çalışmalarının yanı sıra, yeni kavramların ve yaklaşımların ortaya çıkarılması uluslararası arenada görülen gelişmelerdir. Bu kavramlardan en yenilerinden biri olan “Su Güvenliği” kavramı da gerek ülkeler arası gerek ülke içi su sorunlarının aşılmasında bir politika aracı olarak öne çıkmaktadır. Güvenlik Kavramı Su güvenliği kavramı ele alınmadan önce uluslararası alanda “güvenlik” kavramının ortaya konması, su güvenliği kavramı ile olan ilişkisini açıklamak bakımından önem taşımaktadır. Kavramın temelinde realizmin devletler arasındaki çatışmaların temel nedeni olarak anarşik nitelikteki uluslararası sistem kaynaklı güvensizliği ele alması yatmaktadır. Güvenlik konusunu kavramsallaştırma yönünde yapılan ilk çalışmalarda güvenlik kazanılan değerlere yönelik bir tehdidin olmaması hali olarak tanımlanmaktadır. Devlet merkezci bir yaklaşım olan realist anlayışa göre devletler çıkarlarına yönelik tehdidi ortadan kaldırabilmek amacıyla askeri güçlerini artırma yoluna giderler. Bu 48 yaklaşımın sonucu olarak da güvenlik çalışmaları askeri gücün uluslararası politikadaki yerine ilişkin bir alan olarak ortaya çıkmaya başlamıştır. Realist yaklaşımın vurguladığı high politics-low politics (yüksek öneme sahip politikalar-düşük öneme sahip politikalar) ayrımı içinde de güvenlik konuları high politics içinde değerlendirilmektedir. Doğal olarak yüksek öneme sahip politikaların, diğerlerinden üstün olduğu düşünülmektedir. Bu yaklaşımın tartışmalı yanı, geniş toplum kesimleri için hangi konuların önemli olacağını dikkate almıyor olmasıdır. Böyle durumlarda ise özellikle yönetici elit tarafından söz konusu alanın güvenlik alanı olarak belirtilerek tartışmaların önüne geçildiği gözlemlenmektedir. Bir sorun güvenlik konusu olarak tanımlandıktan sonra doğrudan önem kazandığı için her kesim kendi konusunun çok önemli olduğunu ileri sürebilmektedir. Realist yaklaşımda genel olarak sıfır toplamlı bir oyun olarak görülen güvenlik, devletleri daha çok rekabete sürüklemekte ve bunun da bir güvenlik ikilemine neden olduğu ileri sürülmektedir. Realist yaklaşımdan farklı olarak güvenlik kavramı, askeri boyutunun yanı sıra ekonomik, sosyo-kültürel ve çevresel alanlarda da ortaya çıkmaya başlamıştır. Diğer bir ifade ile güvenlik çalışmalarında devlet-merkezlilikten insan merkezli bir anlayışa dönüşüm yaşanmıştır. Bir konuyu önemli kılmanın en kısa yolu olarak da değerlendirilebilecek bu tutum sonucunda da farklı güvenlik alanları ortaya çıkmaya başlamıştır. Ekonomik güvenlik, çevresel güvenlik, gıda güvenliği ve su güvenliği akla ilk gelebilen alanlar olmaktadır. Temmuz-Ağustos Cilt: 6 Sayı: 63 Su Güvenliği Su güvenliği kavramı ise yukarıda bahsedilen çerçevenin dışına tamamen kolektif bir güvenlik anlayışı ile ortaya çıkmış bir kavramdır. Birleşmiş Milletler (BM) tarafından yapılan tanımına göre su güvenliğinin temel unsurları şu şekildedir: 1. Hıfzıssıhha ve hijyen de dahil olmak üzere temel ihtiyaçları karşılamak için güvenli ve yeterli içme suyuna uygun fiyatla ulaşım, 2. Geçinme, insan hakları ve kültürel değerlerin korunması, 3. Ekosistemlerin yaşayabilmesi ve fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için su yönetiminde ekosistemlere yeterli suyun tahsis edilmesi, 4. Enerji üretimi, ulaşım, sanayi ve turizm gibi sosyo-ekonomik kalkınma ve faaliyetler için su arzının sağlanması, 5. İnsan hayatının ve çevrenin kirlenmeden korunması için atık suların toplanması ve işlenmesi, 6. Ülke içinde ve ülkeler arasında işbirliğinin ve içme suyunun sürdürülebilirliğini sağlamak amacıyla sınıraşan su kaynaklarının yönetiminde ortak yaklaşımların geliştirilmesi, 7. Taşkın, kuraklık ve kirlenme gibi su kaynaklı tehlikelerle başa çıkabilme yeteneklerinin oluşturulması, 8. Tüm taraflara dönük olarak hesap verilebilirlik sistemlerinin geliştirilmesini kapsamaktadır. Görüldüğü üzere Soğuk Savaş yıllarında ortaya çıkan güvenlik çalışmalarının aksine su güvenliği kavramı, devletler arası bir rekabetten çok işbirliğini ve tüm toplum kesimlerinin ihtiyacının karşılanmasını ve katılımının sağlanmasını öngören bir çerçevede geliştirilmiştir. BM yapısının dışında da su güvenliği tanımlanarak ya da tanımlanmadan bir kavram olarak kullanılmaktadır. BM’nin kurumları ve organları arasında su konusunda işbirliğini sağlamak amacıyla bir platform işlevi görecek şekilde kurulmuş olan UN Water, su güvenliği kavramının üye devletler ve işbirliği içindeki diğer kuruluşlar tarafından ortak bir şekilde anlaşılması amacıyla yukarıda özellikleri sayılan bir tanım oluşturmuştur. Arap Dünyası’nda Su Güvenliği Kavramın yaygınlık kazanması ile birlikte Arap Dünyası’nda da bu kavrama sıklıkla başvurulmaya Temmuz-Ağustos Cilt: 6 Sayı: 63 başlandığı gözlemlenmektedir. Özellikle Arap Birliği’nin bu konudaki çalışmaları ile Mısır’ın Nil nehrine ilişkin tutumunda bu kavramın önemli bir yer işgal ettiği görülmektedir. Yeryüzünün en kurak bölgelerinden biri olarak sayılabilecek olan Arap coğrafyasında BM’nin oluşturduğu tanıma sadık kalındığında su güvenliği ciddi bir tehdit altındadır. Her ne kadar coğrafi ve hidrolojik bir bütünlük içinde olmasa da Arap Dünyası’ndaki 22 ülkeden 18’inde su kıtlığı yaşanmaktadır. Dünya nüfusunun %5’ini barındırmasına rağmen su kaynaklarının sadece %1’i bu coğrafyada bulunmaktadır. Ayrıca uygun olmayan su yönetim şekilleri ile birlikte, belli ülkelerdeki iç çatışmalar sonucu devlet otoritesinin ortadan kalkması da ciddi sıkıntıların yaşanmasına neden olmaktadır. Arap Dünyası’nın su güvenliği kavramına bakışı, esas olarak sınıraşan sular üzerindeki ihtilaflar yoluyla şekillenmektedir. Arap coğrafyası olarak adlandırılabilecek olan bölgenin yüzeysel su kaynaklarının yarıdan fazlasının Arap ülkeleri dışından kaynaklanıyor olması, Arap ülkelerinin sınıraşan sular konusunda daha hassas davranmalarına yol açmaktadır. Ana su kaynakları olan Nil ve Fırat-Dicle nehirleri Arap coğrafyası dışından kaynaklanıp Arap ülkelerine girmektedir. Şeria nehri ise neredeyse tamamen İsrail’in kontrolü altındadır. Bu nedenle Arap ülkeleri söz konusu nehirlere ilişkin ihtilaflarda daha sert bir tutum içindedirler ve su güvenliği kavramının özellikle sınıraşan boyutunu öne çıkarmaktadırlar. Su güvenliği kavramının uluslararası alanda daha sık kullanılmaya başlanması, bu anlamda Arap Dünyası’nın tarihsel olarak takındığı tutuma destek sağlayacak bir araca dönüşmüş durumdadır. Arap Birliği’nin açıklamaları ile Mısır’ın Nil nehrine ilişkin Etiyopya ile arasındaki ihtilafa ilişkin kullandığı dil, su güvenliği kavramının evrensel ölçülerden daha ziyade, realist uluslararası ilişkiler yaklaşımının yansıması olarak değerlendirilmelidir. Etiyopya’nın inşa edeceği barajın, Mısır’ın su güvenliğini tehdit ettiği yönündeki Mısırlı yetkililer tarafından yapılan birçok açıklama, buna örnek olarak verilebilir. Bu tür açıklamalar Mısır’ın uzun yıllardır devam eden tutumunun yeni bir kavram ile ifade edilmesinden başka bir şey değildir. Sınıraşan sular konusunun bir güvenlik alanı haline getirilmesi ise realist yaklaşımın kaçınılmaz bir sonucu olarak yüksek öneme sahip bir devlet politikası seviyesine getirilmesine ve her türlü farklı düşüncenin doğrudan reddine yol açması bakımından sakıncalıdır. Bu nedenle su güvenliği kavramı ele alınırken onu oluşturan tüm faktörleri kapsayacak bir bütün şeklinde ele alınması, oluşan kavramın esas amacı bakımından hayati bir önem taşımaktadır. Dr., Araştırmacı, ORSAM 49
© Copyright 2024 Paperzz