SANSÜR Stj. Av. Onur YAYLACI - Stj. Av. Öykü SARIASLAN S ansür: belki de maruz kaldığımız en şiddetli ceza. O kadar özümsemişiz ki durumu sansür yapıldığının farkına bile varamıyoruz. Bize böyle bir yazı yazmaya iten bir kaç sebep oldu, fakat “internette sansür yasası” gündemimize girmemiş olsaydı belki de bu yazı hiç yazılmayacaktı. Lütfi Ö. AKAD’ın yönettiği “Kardeş Kurşunu” filminde geçen plaj sahnesinin düşmana çıkarma yapılabilecek alan gösterdiği gerekçesiyle sansürlenmesinin üzerinden 60 yıl geçmiş. Bu 60 yıl içerisinde duyduğumda tebessüm ettiğimiz birçok sansür hadisesi var; Leman SAM’ın “Anladım” adlı şarkısında geçen ”Dün gece hiç tanımadığım bir erkeğe sırf sana benziyor diye usulca sokulup merhaba dedim.” sözlerinin Türk kadınının tanımadığı erkeğe gece vakti selam vermeyeceği gerekçesiyle TRT tarafından yasaklanması veya genel ahlaka, milli güvenliğe aykırı bulunarak yasaklanan enstrümantel müzikler bunlardan sadece bir kaçı. Hatta sansürün bir dönem (özellikle 70’li yıllarda) filmlerinde hiçbir olumsuzluk bulunamayan yapımcıların, rüşvet verip filmini sansürlettiği ve sonradan gerekli mercilere itiraz edip, yine rüşvet vererek filmini sansürden geçirdiği ve böylelikle daha fazla izleyiciye ulaşmayı hedeflediklerini biliyoruz. Bu önekler bizim için artık okuyup tebessüm ettiğimiz hadiselerden başka bir şey değil. İlginç olan aradan geçen yıllara rağmen böylesine komik hadiselerle karşılaşıyor olmamız. Giydiği kıyafet yüzünden görevine son verilen sunucu, programa davet edilen konuğun dekoltesi yüzünden RTÜK’ün verdiği ceza ya da canlı yayında buzlanarak gösterilen insanlar, bu gün yaşadığımız hadiseler… 20 yıl sonra halen sansür ile ilgili çalışmalar yapılırsa, bu gün yaşadığımız hadiseler o günlerde alaycı bir şekilde anlatılacaktır. Tabii anlatılanlar daha çok devlet aklının, ahlakçı zihniyetin toplumu yönlendirme çabasının örneği. Peki, gerçekte durum böyle mi, sansür 62 Hukuk Gündemi | 2014/1 sadece devlet tarafından yasalara dayanılarak mı yapılıyor? Okul gazetesi çıkaran öğrencinin yazısının yasaklanması, tuttuğu takımı destekleyen taraftarın marşı, açılan pankartlar nedeniyle verilen cezalar da aslında kontrol altında tutulması gerektiğine inanılan düşüncelerin yasaklanmasıdır. Öyle zannediyorum ki; öğrenci haklarını savunduğu için soruşturma geçiren öğrenci ile akademik özgürlüğü savunduğu için üniversiteden uzaklaştırılan akademisyen, bağlı bulunduğu meslek odasını eleştirmesi nedeniyle disiplin soruşturması geçiren oda mensubu ile hükümetin eleştirildiği haber nedeniyle devlet başkanının gazabına uğrayan haber sorumlusu, aynı zihniyetin mağdurlarıdır. İşte bu durum yönetim ve denetim mekanizması içerisinde olanların, bizlerden daha sağlıklı düşündüğünü düşünmesi durumundan başka bir şey değildir. Şimdi ise bambaşka bir konuyu, internetin sansürlenmesini konuşuyoruz gazete ve televizyonun sermaye sahiplerinin elinde bulunması ve medya patronlarının ticaretin diğer alanlarında da aktif rol alması, medyanın devlet tarafından kontrolünün çok kolay olması sonucunu doğurmaktadır. Devlet aklının kontrol altında tutamadığı medya ayağı ise sosyal medyadır. Sosyal medyada haberin kaynağı da haber almaya çalışanlar gibi maddi beklentisi olmayan bireyler olduğu için ve özellikle de eleştirel, boyun eğmeyen, özgürlükçü vatandaşlar tarafından sık kullanılan alanlar olması sebebiyle, yöneticileri ister istemez rahatsız etmektedir ve bu alanında bir kontrol mekanizması geliştirilmesini zorunlu hale getirmektedir Koca bir dünyayı ve hatta fazlasını parmaklarımızın ucuna indirgemeyi başarabilen internet, çağımızın olmazsa olmazları arasında yerini alıyor. Gelişmiş toplumlarda gücün bilgiden geldiği kanısı, internetin çığır açan yeniliklerle ve sınırsız bilgiyle dolu olduğu inancını doğururken, gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde bu güç devlet aleyhine kullanılabilecek bir silah olarak nitelendiriliyor. İnternetin sunduğu sınırsız dünyanın bilgiye erişim, paylaşım gibi faydaları olduğu gibi, sınırları keskin olmayan özgürlük alanı da devletler açısından korkutucu sonuçlara yol açabiliyor. Devlet politikaları açısından farklı düzenlemelere tabi olan internet kullanımı ülkelerin içinde bulundukları siyasi ve sosyo-ekonomik koşullarına göre farklı sonuçlara yol açabiliyor. 2011 yılında patlak veren Arap Baharının başlamasında rol alan örgütlenmelerin internet üzerinden sosyal paylaşım ağları aracılığıyla gerçekleştirilmesi bunun yakın örneklerinden. Kullanım amacının ne olduğuna bağlı olarak farklı sonuçlara yol açması bakımından, internet kullanımına yönelik düzenlemelerin gerekli olduğu da bir gerçek. İnternette sansür işte tam olarak da bu argümana sırtını dayayarak uygulama alanı buluyor. Toplum düzeninin korunması, sosyal düzen ve devletin bekası minvalinde söylemler ile gözlerimizde yumuşatılarak, boynumuzu büküp, evet sansür şart diyebilmemiz isteniyor. İktidarı elinde bulunduranların yasama gücünü etkili bir biçimde kullanarak çıkardıkları yeni yasa bireyler olarak her birimizi yakından ilgilendiren bir hakla bağdaştırılıyor. Toplum içindeki saygınlıkla ilintili olan kişilik haklarının ihlali iddiası mahkemeler tarafından değerlendirilecekken, özel hayatın gizliliğinin ihlal edilmesi halinde, araya hiçbir yargı otoritesi dahil edilmeden, doğrudan TİB (Telekominikasyon İletişim Başkanlığı) tarafından ihlalin giderilmesi kararı verilebileceği düzenlemesi yapılıyor. Yargıyı devreden çıkaran böylesine bir düzenleme ile ihlal kararlarında keyfiyetin önü açık bırakılıyor. Bir kontrol mekanizması olarak çıkarılan yeni yasa ve buna ek olarak yapılması muhtemel yeni düzenlemeler demokrasinin temel prensiplerinden olan ve anayasayla koruma altına alınan ifade özgürlüğü, bilgi alma özgürlüğü, iletişim özgürlüğü gibi temel prensiplerin kısıtlanması manasına geliyor. İnternet ortamında bireylerin kişisel bilgilerinin güvence altına alınması ve siber-terörün engellenmesi adına belli temel düzenlemelere gidilmek yerine böylesine anti demokratik çözümler sunmak bizi çağdaşlaşmanın çok ötesine bir yere götürüyor. Sınırları belirli olmayan internet ortamında oluşabilecek tehlikeleri ortadan kaldırmak adına ülkemizde olduğu gibi pek çok ülkede de düzenlemeler yapılmaktadır. ABD ve pek çok batı ülkesinde sansür, okullarda ve kamuya açık kütüphanelerde sakıncalı içeriğe erişimin engellenmesi gibi daha liberal şekillerde uygulanırken, Çin, İran ve Suudi Arabistan gibi katı rejimlerle yönetilen ülkelerde internete erişim çok sınırlı seviyelerde seyretmektedir. Bu baskıcı uygulamaların karşısında duran örgütler ve bireyler bilginin çağımızın en önemli gücü olduğu, dolayısıyla bilgiye erişimin sınırları bulunmaması gerektiğinden yola çıkarak seslerini duyurmak için çeşitli yöntemlere başvurmaktadır. Başarılı yazılımcı, yazar ve aktivist Aaron Swartz, çağımızın mutlaka tanınması gereken isimlerinden biri. Kendisi Ocak 2013’te, 26 yaşında hayatına son vermiştir. Vefatından önce ise unutulmayacak bir başarıya imza atmıştır. Bilgi edinme hakkının herkesin hakkı olduğu gerekçesiyle internette belli bir bedel karşılığı ulaşılabilen akademik makaleleri kendi bilgisayarına aktararak halka açık bir hale getirmiştir. Eleştirdiğimiz şey sansürün bizzat kendisi değil elbette, biz kendi bildiklerinden başkasını gözetmeyen, farklılıkları sindiremeyen zihniyetleri kınıyoruz. Farklı düşüncelere tahammülü olmayan dayatmacı güçlerin sindirme politikalarına karşı duruyoruz. Sansürün, tehlikenin kokusunu alanların bir yaptırımı olduğu unutulmamalı ve bunu engellemek için var güçle çalışmalı! 2014/1 | Hukuk Gündemi 63
© Copyright 2024 Paperzz