Türkçe konuşma metni için tıklayınız.

1
İSTANBUL BAROSU OLARAK BOYUN EĞMEDİK EĞMEYECEĞİZ. ZULMÜN
ÖNÜNDE EĞİLMEYECEĞİZ. HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ, ADALET VE DEMOKRASİ
TALEBİMİZDEN ASLA VAZGEÇMEYECEĞİZ.
Sayın Başkanlar, değerli meslektaşlarım, üstatlarım, değerli katılımcılar
Bize vermiş olduğunuz bu anlamlı ödül nedeniyle huzurunuzda olmaktan
büyük bir onur ve mutluluk duymaktayım. Yaşamım boyunca şuna inandım ki,
bir insanın çocuklarına bırakacağı en değerli miras, onurlu bir hayattan
ibarettir. Bu çerçevede gerek benim, gerek arkadaşlarımın terekesine
böylesine onurlu ve anlamlı bir değer daha kattığınız için sizlere Barom,
şahsım ve yönetim kurulu üyesi arkadaşlarım adına en içten teşekkürlerimi
sunuyor ve sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Yaşamıma yön verenlerden olan büyük Yunanlı yazar, Atina Hukuk Fakültesi
mezunu meslektaşımız Nikos Kazancakis El Greco’ya Mektuplar’da şunu
söyler: “Önüne iki yol çıkarsa asla düz ve kolay olanından gitme. Yokuş yukarı
tırman ve kanlı ayak izlerini izle…”. Bu benim hayat felsefemi oluşturmakta.
Bu, bir takım değerler adına mücadelenin, gerektiğinde her türlü bedeli
ödemeye hazır olmanın, çile çekmenin, baskı ve zulme karşı onursuzca
susarak yaşamaktansa onurlu biçimde direnmenin ve gerekirse ölmenin çok
özlü bir ifadesi. Bu, tarih boyunca direnerek, acılar çekerek ve bedelleler
ödeyerek günümüzde hepimizin koruyucusu olan bir takım evrensel değerlerin
varolmasında büyük emeği olan o büyük insanların izinde olmanın felsefesi.
İçinde her ırktan, her milletten, her din ve mezhepten, her meslekten
dünyadaşlarımızın olduğu o insanlara saygının felsefesi.
Hukukun üstünlüğü, hukuk devleti, özgürlük, demokrasi mücadelesinde de
henüz her şey bitmedi. Önümüzde tıpkı Kazancakis’in dediği gibi iki yol var: Bu
değerlere karşı saldırılara sessiz kalmak ve boyun eğmek. Ya da bizlere
bunları kazandıran o insanlara ve onların anısına saygı göstererek, kararlılıkla
direnerek bunları korumak, yani o kanlı ayak izlerini izlemek… Seçtiğimiz yol
ikincisidir: Haksızlığa, hukuksuzluğa, zulme karşı direnmek. Ama direnirmiş
gibi görünmek değil, her türlü bedeli göze alarak gereğini yapmak. Kolay yolun
bu olmadığı kesin. Ama onurlu ve değerli olanı bu. Hukukçu olmanın, avukat
olmanın gereği de bu. Gerçekten biz avukatlar, baş eğmeyen, biat etmeyen,
sessiz kalmayan, hak ve adalet savaşı veren bir tarihsel ve evrensel mirası
genlerimizde taşıyoruz.
2
İşte bizler, bu ikinci yolu seçtiğimiz, baskılara, hukuksuzluklara, zulme boyun
eğmediğimiz için şu anda sanık ve şüpheliler olarak huzurunuzda
bulunuyoruz. Ben hukukun her yerinde bulundum. Yoğun avukatlık hayatım
oldu. Askeri savcı olarak kürsünün üstünde bulundum. Üniversitede Ceza
Hukuku öğretim üyesi olarak da halen görev yapmaktayım. Bir tek sanık ve
şüpheli olmamıştım, ne mutlu ki o da oldu ! Gördüğünüz gibi ceza hukukunu
sadece öğretmekle kalmayıp, doktrinin yanı sıra sanık olarak uygulamalı halini
de gerçekleştiriyorum !
Ancak bildiğiniz gibi tarihin bazı dönemlerinde yargılanmak, sanık olmak bir
onurdur. Yargılamak ise ağır bir yük olur. Sokrates’i yargılayanların adını bilen
veya hatırlayan var mı? Dreyfus davasının yargıçlarını hatırlayan, bilen var
mı? Dolayısıyla esasen burada yargılanan bizler değiliz ve olmayacağız. Hep
söylediğimiz gibi yargı aslında kendisini yargılayacak ve kendisi ile ilgili bir
hüküm verecek. Bu hükmü bizler de merak ediyoruz… Bizim hakkımızdaki
gerçek hükmü ise kamuoyu ve tarih verecektir. Bizler herhangi bir suç
işlemedik, yargılanmamız tamamen siyasidir ve gözdağı amaçlıdır.
Hakkımızda dava açan da, yargılayan da siyasi güçtür.
Bu vesileyle şunu da ifade etmek isterim ki bizler Cumhuriyet sevdalısıyız.
Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’e gönülden bağlıyız. Ülkemizi seviyoruz,
devletimizle bir sorunumuz yok. Dolayısıyla size ülkemizi ve devletimizi şikayet
etmek gibi bir düşünce ve amaç içinde de değiliz. Bizler mevcut siyasi iktidar
ve onun uygulamalarından, hukuksuzluklarından şikayetçiyiz ve mücadelemiz
de bununladır.
Bugün Türkiye, hukukun ve hukuk devleti ilkelerinin, anayasanın ayaklar altına
alındığı, yargının tamamen ele geçirilip tutsak edildiği, hak ve özgürlüklerin
gittikçe kısıtlanıp kullanılamaz hale getirildiği, özel hayata müdahale edildiği,
laikliğin yok edilerek devlet düzeninin dini esaslara göre düzenlendiği, her türlü
muhalefetin hukuk dışı yöntemlerle bastırıldığı, ifade özgürlüğünün sadece
iktidarı destekleyenlere tanındığı, devlet gücünün illegal oluşumlarla
paylaşıldığı, iktidar ile ilgili yolsuzluk soruşturmalarının engellendiği ve
örtbas edildiği, hakim ve savcıların baskı altına alınıp tehdit edildiği bir
ülke görünümündedir. Hiç kimsenin hukuk güvenliği kalmamıştır.
3
Bilindiği üzere hukuk ve yargı, adalete, hakka yönelirse özgürlüklerin ve
bireylerin en büyük güvencesi olur. Ancak zulme, baskıya, tasfiyeye yönelen,
vasıta kılınan; bağımlı, şekilli, kurgulu yargı hak ve özgürlüklerin en büyük
düşmanı, iktidarların en büyük silahı haline gelir. Bugün Türkiye’de yaşanan
budur. Ne yazıktır ki, güç ve iktidar savaşlarının arenası haline getirilen,
tamamen siyasi iktidarın denetimine giren yargı artık hak ve özgürlüklerin en
büyük tehdidi haline gelmiştir, getirilmiştir. Eğer hak ve özgürlüklerin güvencesi
olması gereken yargı, bu şekilde hukuksuzluğun vasıtası veya uygulayıcısı
haline gelmişse, getirilmişse bir tasfiye mekanizmasına dönüşmüşse bir
toplum için bundan daha tehlikeli bir şey yoktur. Savunmaya saygı gösteren,
hiç kimsenin ve hiçbir gücün ne yapacağını söyleyemeyeceği bağımsız ve
tarafsız bir yargı, toplumsal düzenin belkemiğidir. Türkiye bu açıdan bugün
omurilik felci olmuştur. Hukuksuzluk bizzat yargı eliyle gerçekleşmekte yahut
meşrulaştırılmakta ise bunun adı demokrasi olamaz.
Kürsünün üstünde olmak, üstün olmak anlamına gelmez. Kanunda savcılara
ve hakimlere verilen yetkiler, içini istedikleri gibi doldurup kullanabilecekleri
birer açık çek değildir. Adil yargılanma birey için hak, adil yargılama yapmak
ise hakimler için görevdir. Biz avukatlar da bunun güvencesi ve takipçisiyiz.
Yargının tamamen denetim altına alınıp amaca uygun tasarımlanmasından
sonra sıranın ayakta kalan yegane güç olan savunmaya, avukata ve onun
örgütlü gücü barolara geldiği anlaşılmaktadır. Meslektaşlarımız fiziki
saldırıların yanı sıra, başta özel görevli mahkemeler olmak üzere
yargılamalarda şekli bir unsur olarak görülmekte, savunmalar kısıtlanmakta,
salonlardan çıkarılmakta, hukuksuz, ölçüsüz yaptırımlara maruz kalmakta,
meslek onurumuza saldırılmaktadır. Bu saldırılar artık mahkeme salonlarında
fiziki boyutlara ulaşmıştır. Gene avukatların mesleki faaliyetleri sorgulanmakta
ve suç olarak nitelenmekte, yoğun bir medya propagandası ile özenle terör
örgütleriyle yan yana getirilip itibarsızlaştırılmaya, mesleğimiz kriminalize
edilmeye çalışılmaktadır.
Oysa bir kez daha hatırlatmak isterim ki;
Biz avukatız, güce tapmayız, zulme ve baskıya boyun eğmeyiz, hiçbir iktidara
biat etmeyiz. Gerekirse kırılırız, eğilip bükülmeyiz. Boynumuzu giyotine
uzatmayız, yapabilirseniz siz boynumuzu zorla oraya koyun. Hiç kimseden
emir almayız, kimsenin kölesi ve emir eri de olmayız. Biz gücümüzü kuvvetten,
4
iktidardan değil, hukuktan, haktan ve halktan alırız. Kutup yıldızımız adalettir,
hep onu ararız. Kimsenin uydusu olmayız.
Biz avukatız. Tüccar değiliz, iş adamı değiliz.
Hak arayıcısı, adalet
savaşçısıyız. Kabul etseniz de etmeseniz de yargının kurucu unsuruyuz.
Varlığımızla yargılamayı adil kılan biziz. Bizi salonlardan çıkarırsanız adaleti
çıkarırsınız. Bize yapılan her saldırı, doğrudan halka, onun hak arama
hürriyetine yapılmaktadır. Çünkü yargılamada halkın temsilcileri bizleriz.
Biz avukatız, göğsümüzü siper ederiz, bizi çiğnemeden hiç kimse, hiçbir güç
kanunların, kürsülerin arkasına gizlenip sığınarak hak ve özgürlükleri
boğamaz, halkın hakkına hukukuna el atamaz. Buna izin vermeyiz, vermedik,
vermeyeceğiz. Yurttaşlarımızın haklarını size çiğnetmeyeceğiz. Hukuku
çiğnemenize, hak ve özgürlükleri boğmanıza izin vermeyeceğiz. İşkencenin,
kötü muamelenin, usulsüzlüklerin üzerine gitmeye, herkesin adil yargılanma
hakkını savunmaya devam edeceğiz. Bu uğurda her türlü bedeli ödemeye
hazırız. Her türlü saldırıya karşı demokratik-meşru meşru müdafaa hakkımızı
kullanacağımızdan
kimsenin
kuşkusu
olmamalıdır.
Mesleğimize,
meslektaşlarımıza, meslek onurumuza yapılan her saldırı hak ettiği cevabı
alacaktır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözü rehberimizdir: “Herhalde alemde bir hak
vardır ve hak, kuvvetten üstündür”
Biz avukatız, baroyuz, İstanbul Barosuyuz. Bizi hukuksuz, mesnetsiz suç
duyuruları ve davalarla, hapis tehditleriyle, sabaha karşı baskın ve gözaltılarla,
soyut suç isnatlarıyla, görevden alma tehditleriyle, özel görevli
mahkemelerinizle, korkutamazsınız, sindiremezsiniz. Biz boyun eğmemek,
yorulmamak üzere yola çıkmış adalet savaşçılarıyız. Birilerinin arzuladığı gibi
mahkeme salonlarından geri geri eğilerek değil, başımız dik çıkarız. Biz
İstanbul Barosuyuz. Gücümüzü 135 yıllık şanlı geçmişimizden, direniş
ruhumuzdan, asker- sivil her türlü darbe ve diktaya, egemenlere,
emperyalizme direnişimizden, evrensel hukuktan, haklılığımızdan ve
halkımızdan alırız. Hukuksuz, dayanaksız, zorlama suç duyuruları, davalar bizi
sindiremez.
Biz avukatız. Aramızda ideolojik farklılıklar, bunun doğal sonucu fikri
mücadeleler olsa da, hukuka, adil yargılanma hakkına, mesleğimize ve
onurumuza yapılan saldırılar karşısında ideolojik olarak körleşir, birleşir,
bütünleşiriz.
Bu vesileyle bize verdiğiniz bu anlamlı ödül için bir kez daha teşekkürlerimizi
sunuyoruz. Bu ödülü, kendim için değil, yönetim kurulu üyesi arkadaşlarım,
5
İstanbul Barosu ve onun üyesi avukatlar ile, Türkiye’de hukuk mücadelesi
veren tüm meslektaşlarımız ve barolar adına kabul ettiğimi ifade etmek isterim.
Bizler konumumuzun ve görevimizin, hukukun gereğini yaptık. Ne olursa olsun
yapmaya da devam edeceğiz. Bu mücadeleyi her ne pahasına olursa olsun
sonuna kadar vermeye de kararlıyız. Yalnız kalsak, hiçbir destek almasak
dahi, doğru bildiğimiz yolda yürümeye devam edeceğiz.
Bununla birlikte, tüm dünya avukatları ve barolarının; dolayısıyla İtalyan
meslektaşlarımızın, saygın bir kuruluş olan İtalyan Savunma
Avukatlarının (Unione delle Camere Penali Italiane) ve onun parçası
Alessandria Savunma Avukatlarının (Camera Penale della Provincia di
Alessandria) desteği bizim için önemli ve değerlidir. Desteğiniz için
hepinize şükranlarımı sunuyorum.
Bir şairimizin dediği gibi, “Tarihin en son yerinde, son sözü hep direnenler
söyler”.
Son söz henüz söylenmedi…
Yaşasın hukukun üstünlüğü. Yaşasın adalet savaşçısı avukatlar ve onun
örgütlü gücü barolar. Ne mutlu direnenlere.
En derin sevgi ve saygılarımla.
Alessandria, 21.02.2014
Av.Doç.Dr. Ümit KOCASAKAL
İstanbul Barosu Başkanı
6