Savaş Karşısında Felsefi Tavır Alış

Savaş Karşısında Felsefi Tavır Alış
37
Savaş Karşısında Felsefi Tavır Alış
Hülya İŞLER
Özet
Savaş; nedeni, sonucu, kapsamı, sınırları değişse de tarih sahnesinde varlığını
daima koruyan bir olgudur. 21 yüzyılda savaş meşruluğunu ve şiddetini daha da
arttırarak insan türünü yıkıma sürüklemektedir. Bu çalışmada savaşın neliğinden
yola çıkarak düşünürlerin bu konudaki görüşleri ele alınmaktadır.
Anahtar kelimeler: Savaş, barış, insan, alt etme, çıkar çatışması, pasifizm.
Abstract
Philosophical Attitude Against War
Even its reason, result, extend or boundary has been changed, war is still a fact
that persists its existence in the scene of history. In the 21st century, war destroys
human being by increasing its legitimacy and intensity even more. In this study,
by taking the quiddity of war as starting point, it is emphasized the ideas of
thinkers on the subject.
Key words: War, peace, human being, subordination, conflict of interest,
pacifism.
Felsefe Federasyonu’nun 2002 felsefe günü mesajında; yüzyılımızı acı ve karanlığa
sürükleyen savaş, şiddet, terör karşısında felsefenin rolünün ve öneminin arttığı dile
getiriliyor. Peki küresel şiddete karşı çıkma konusunda insanlar neden felsefeye ihtiyaç
duysun? Yüzyılımızda savaşlar insani sorumluluk ve hak eşitliğinden yoksun; daha
büyük bir güce sahip olmak için her yolun kullanıldığı, pasifizmi ve militarizmi temel
alan yaptırımlar haline geldi. Felsefe bu noktada sorun oluşturan gerçeğin köklerine ışık
tutmalı ve evrensel ahlak, evrensel barış ve insan hakları temelinde, insan olma bilinci
ile ortak bir tepki yaratabilmelidir. Fakat burada gözden kaçırılmaması gereken; ortak
bir tepki geliştirmek için ortak paydalar oluşturmak gerektiğidir. Felsefenin kendine
özgü nitelikleri gereği bu yapılamaz. Fakat ortak bir tepki oluşturamamak, gerçeğin
kökenine ışık tutmamıza engel olmamalıdır. İnsanlığın dünyayı ve kendini yok etme
sürecine yönelen gelecek kaygısı, beraberinde tartışılması gereken konuları ve
kavramları da açığa çıkarır.
Savaş Karşısında Felsefi Tavır Alış
38
Savaş eleştirilse de onaylansa da varlığını daima sürdürdü ve sürdürecek. Neredeyse
insanlıkla yaşıt olan savaş, dünya tarihine baktığımızda her dönemde karşımıza çıkar.
Savaşın bu uzun tarihi süreci savaş kavramını da genişletti. Savaş sanayisi, teknolojinin
nimetlerinden yararlanarak savaşı farklı boyutlara taşıdı. Yüzyılımızda savaş; terör,
sömürü, küresel yıkım gibi kavramları da beraberinde getirdi. Savaş, barışı ortaya
çıkarmak için vardır ya da savaş her zaman yıkıcıdır gibi yorumlara yönelmeden, yani
savaşın içeriğini sorgulamadan önce “Savaş nedir?” sorusunu sormak gerekir. Savaş
için yapılan tanımlar döneme ve yaşanılan ortama göre değişse de, çatışma veya alt
etme kavramları tanımlarda daima yer alıyor. Savaşı; siyasi bir eylem, diğer devletlerin
ekonomik çıkarlarının ele geçirilmesi, insanın doğasındaki saldırganlığın beşeriyete
yansıması ya da nesilden nesile aktarılan alışkanlık olarak tanımlayabiliriz.
Felsefi sistemler içinde; sürekli barışı tasarlayan görüşler olduğu gibi savaşı açıkça
savunan görüşlerde vardır. Hegel, tüze felsefesinde açıkça savaşı meşru kılar. Devlet
öğretisinde temellendirdiği görüşüne göre bir ulusun başka bir ulus tarafından
yenilmesi; yenilen tarafın ‘devlet ideası’nın güçsüzlüğünü ortaya koyar. Bu noktada güç
haktır; ideaların savaşında güçlü olan dava kazanacaktır. İnsanlığın gelişim sürecinde
gerek fiziksel gerekse ahlaki çatışma, ilerlemenin tetikleyicisidir ve bu nedenle güçlügüçsüz devlet ayrımını temel alan görüşünde, barışı, yeteneklerin körleşmesi olarak
yorumlar, dünya hükümeti türünden savaşı önleyici kurumlara da karşı çıkar. Hegel’e
göre savaş ekonomik nedenlere dayandırılamaz; pozitif bir ahlaksal değere sahiptir
(Russell 2000: 94).
Nietzsche Hegel’den de ileri giderek savaşı bir zorunluluk olarak görür.
Nietzsche’nin üstün insan görüşüne göre iyi, “gücü isteme”, kötü, zayıflıktan
kaynaklanan her şeydir. Efendi ahlakı olarak adlandırılan bu görüş; güç istemi
sonucunda zayıf kalanların köle olmasını kaçınılmaz kılar. Güçlünün kendini ifadesi
olarak yorumlanan savaş; yaratıcı, yenileyicidir. “Barış yeni savaşların aracı olarak
sevilmeli... memnuniyet yerine daha fazla güç, barış yerine savaş istenmelidir” görüşü
savaş karşısındaki tutumunu açıkça belirtir. (Veysal 2004: 33).
Ruhun Tanrı’dan gelen bir soluk olduğu görüşü ile insanların eşitliği üzerinde duran
Seneca kendini “dünya vatandaşı” olarak kabul eder. Seneca ve bunun paralelinde
Stoacılar kent veya devlet değil, ortak etik değerlere sahip evrensel bir toplum
düşüncesine sahiptirler. Evreni bir amaca göre düzenlenmiş rasyonel bir sistem olarak
düşünen Stoacılar, insanın da bu bütünün içinde amaca uygun davranması gerektiğini
savunurlar. (Karadayı 2004: 22). Günümüzdeki “vahşi küreselleşmeden” farklı olarak
algılanması gereken evrensel devlet anlayışı, savaşsız bir toplum ve evrensel etik
anlayışını egemen kılar.
Kant Sonsuz Barış Üzerine (Zum ewigen Frieden) eserinde barış sağlayan koşulları
irdeler ve barışı hakim kılmak için yetkin bir siyasal kurumun varlığını öngörür. Devlet
adamlarının sadece toplumsal çıkarlarını değil, evrensel barışı destekleyici tavır almaları
gerektiğini belirtir. Kant ve Hobbes evrensel barış için tek bir dünya devleti fikrinin
ussal bakımdan kavranabilir olduğunu kabul etmişlerdir. Fakat Kant bu yapılanmanın
önce despotizme, son noktada ise anarşiye dönüşmesinin kaçınılmaz olduğunu da ekler.
Hobbes'a göre ise tek bir dünya devleti kavranabilir olmakla birlikte gereksizdir, bu tip
bir yapılanma güvenliği sağlamada yetersiz kalır.
Savaş Karşısında Felsefi Tavır Alış
39
Walter Benjamin’e göre savaş artık kahramanlık boyutundan çıkmıştır ve farklı
boyutlara taşınmıştır. Zaten yıkıcı olan savaşın artık hesaplama ve sayım sorununa
dönüşeceğini vurgulamaktadır. Benjamin’e göre;
“Önümüzde tek savaş bulunmaktadır; insanların, ellerindeki teknoloji aracılığı ile
doğayla kurdukları ilişkiye uygun biçimde, kendi aralarındaki ilişkilerdeki
yanlışlığı düzeltmedeki yetersizliklerin giderilmesi için açılması gereken savaş.
Bu son bir şans tanıyan, korku verici ve son savaştır. Bu düzeltim çabası
başarısızlığa terk edilecek olursa, milyonlarca insan bedeni, çelik ve gazlarla
paramparça edilecek, ezilip yok olacaktır.” (Veysal 2004: 34).
Aslında Benjamin’in son savaş olarak anlatmak istediği insanlık mücadelesidir.
Savaş yıkıcı da olsa tabanında dinamizmi barındırır. Fakat barış idealini savunan
görüşler barış için mücadele etmez ve klişeleşmiş bir pasifizmin tuzağına düşer. Bu
nedenle savaş karşıtları barışı hayal etmekle yetinmeyip, mücadele etmelidir.
Clausewitz'in Savaş Üzerine adlı kitabı savaş ile ilgili ele alınan kitaplar arasında
klasik niteliği taşır. Özellikle kitabın "savaşın niteliği" başlığı altındaki birinci
bölümünde savaşın ne olduğu, amacı, aracı konularında ciddi saptamalara ulaşır.
Clausewitz'in savaş hakkındaki şu sözleri dikkat çekicidir:
"Savaş, çok daha büyük çapta olmak üzere, düellodan başka bir şey değildir... en
yakın amacı hasmını alt etmek, yıkmak, böylece tüm direnişi yok etmektir.
Demek oluyor ki, savaş, hasmı irademizi yerine getirmeye zorlayan bir şiddet
hareketidir. Şiddet, şiddeti göğüslemek için, bilim ve sanatların buluşları ile
silahlanır. Gerçi kaydedilmeye değmez bazı ufak tefek sınırlamaları devletler
hukuku yasaları adı altında kabul eder ama, bunlar uygulamada savaşın aracı
olmaktadır; ereği ise düşmana irademizi zorla kabul ettirmektir.” (1997: 35-40)
Savaşı güçlünün gücü elinde tutmak ya da güç elde etmek için güçsüzü ezmesi
temeline dayandıran Clausewitz'e göre şiddet ve alt etmek savaşın temelinde yatan
kavramlardır. Savaş ile ilgili dikkat çektiği bir diğer nokta, savaşın politikanın başka
araçlarla devamından başka bir şey olmadığı ve tüm savaşlara politik eylemler gözü ile
bakılması gerektiğidir. Her ne kadar savaşı politik bir eylem olarak tanımlasa da, savaşı
çeşitli eğilimleri bakımından enine boyuna irdeler. Ona göre;
"Savaş, gördüğümüz gibi, her somut olayda niteliğini bir ölçüde değiştiren sahici
bir bukalemun olmakla kalmayıp, aynı zamanda bir bütün olarak bakıldığında,
belirgin eğilimleri bakımından üç yanlı şaşırtıcı bir olaydır. Bir yanda, niteliğinin
özünü teşkil eden şiddet, doğal ve kör bir içgüdü sayılması gereken kin ve nefret;
öte yanda, savaşı ruhun özgür bir faaliyeti haline getiren ihtimal hesapları ve
tesadüfler; son olarak da, savaşı salt akla bağlayan bağımlı bir politik araç kimliği.
Bu cephelerden ilki milleti, ikincisi orduyu, üçüncüsü hükümeti ilgilendirir." (a.e.,
35-50).
Keegan’a göre savaş Clausewitz’in iddia ettiği gibi, politikanın devamını sağlayan
bir araç değildir. Aksi halde dünyayı anlamak çok kolaylaşırdı. Savaşın, politikadan
Savaş Karşısında Felsefi Tavır Alış
40
daha fazlasını kapsadığı ve kültürü de içine alan geniş bir alana yayıldığı fikrini savunan
Keegan; savaşın salt politika ile açıklanamayacağı görüşünü, savaşın tarihinin
politikanın tarihinden daha öncelere dayandığı temeli ile açıklar. Aristoteles insanı
politik bir hayvan olarak tanımlarken, Clausewitz bu politik hayvanın savaşan bir
hayvan olduğunu da ekler. Keegan ise insanın düşünen bir hayvan olduğunu ve zekasını
avlanma ve öldürme yeteneklerini yönetmek için kullandığını belirtir. Keegan’a göre
psikanalistlerin ve antropologların da desteklediği gibi, insanın içindeki vahşilik çok
derinlerde değildir. Fakat biz insanı iyiliksever görmeyi tercih ediyoruz, kültür ve
eğitimin etkisini ortaya koyarak insanı aklıyoruz. Keegan devletin şiddet eğilimini de
eleştirir: “devlet vatandaşın şiddet potansiyelini yasa ve gelenek ile sınırlar.” Fakat
devletin daha büyük çaplı şiddet eylemi uygarlaşmış savaş olarak adlandırılır. Buradan
yola çıkarak batı kültürünün şiddet konusunda ulaştığı son noktayı “ortaya çıkışına
itiraz etmek, ama kullanımını yasallaştırmak” olarak tanımlar (Keegan 1995: 15-17).
Savaşı kaçınılmaz, hatta gerekli sayan düşünürlerin yanı sıra, savaşı evrenin ve
insanın özüne aykırı bir tutum olarak kabul eden görüşler de vardır. Temelinde yatan
nedenler ya da süreç farklılaşsa da savaşı reddetmek ya da yok saymak imkansızdır.
Bazı durumlarda savaştan kurtulmak ve barışı hakim kılmak için bile savaşmak gerekir.
Savaş karşıtlığı ile uç noktaları savunan Einstein bile, Nazi yıkımından kurtulmak için
savaşa başvurulmasının gerekliliğini savunmuştur. Şüphesiz ki barış ideal olandır; fakat
barışı daimi kılmak için veya barış ortamında yaşanan ezicilik ve adaletsizlikten
kurtulmak için pasifizmden sıyrılmalı ve hak mücadelesine girişilmelidir. İşte bu
noktada haklı savaş ya da savunma savaşı kavramları ortaya çıkar. Haklı savaş sadece
yurt savunması olarak algılanmamalıdır; buna ek olarak ezilen, bağımlı olan, eşitlikten
yoksun olan devletin; ezici, sömüren devlete karşı mücadelesi de haklı mücadele olarak
görülmelidir. Savaşı destekleyen veya şiddet yolu ile güç elde etmeye çalışan insanlar
veya toplumlar, kazandıklarını düşünseler dahi savaşın yıkımı ayrım yapmayacaktır; iki
tarafı da acı, kayıp, yıkım, yok oluşla karşı karşıya bırakacaktır. Savaşın yıkımı ile
yüzleşmemek için her şeyden önce öznel faaliyetlere girişmek gerekir; insan kendine
dönüp, kendini yeni baştan irdelemelidir. Bu süreç de insan olmanın bilincine
ulaştırmalı ve bilinmelidir ki savaşmak insanın doğasının gerektirdiği bir özellik
değildir. Camus 20. yüzyıl için "korkunun çağıdır; mantıksal cinayetlerin özgürlük
bayrağı altında ve en yüksek insan idesi gibi kavramlarla doğrulanmaya ve meşru
kılınmaya çalışılan 'insani olmayan çağıdır' saptamasını yapar (Camus 2000: 12). 21.
yüzyılda meşruluğunu ve şiddetini daha da arttıran insanı dışılaşma süreci türümüzü
yıkıma sürüklemektedir. Felsefi düşünce, siyasal ve teknolojik bilincin etkisinden
sıyrılıp praksis (iradi bir amaca yönelik eylem) felsefesi kurmalı ve yayılımcı bir
zihniyet oluşturmalıdır.
Kaynakça
CAMUS, Albert (2000) Başkaldıran İnsan, çev. Tahsin Yücel, Can Yayınları, İstanbul.
CLAUSEWITZ, Carl Von (1997) Savaş Üzerine, çev. Şiar Yalçın, Spartaküs Yayınları, İstanbul.
KARADAYI, Aşkın (2004) “Savaş ve Felsefe”, Felsefelogos, s. 22, Bulut Yayınları, İstanbul.
KEEGAN, John (1995) Savaş Sanatı Tarihi, çev. Füsun Doruker, Sabah Kitapları, İstanbul.
Savaş Karşısında Felsefi Tavır Alış
41
RUSSELL, Bertrand (1999) Batı Felsefesi Tarihi-Yeniçağ, çev. Muammer Sencer, Say Yayınları,
İstanbul.
THILLY, Frank (2000) Bir Felsefe Tarihi, çev. Nur Küçük, Yasemin Çevik, İdea Yayınları,
Eskişehir.
VEYSAL, Çetin (2004) “Çağımızın Bazı Düşünürlerinin Savaş Hakkında Düşünceleri ve
Günümüz Savaşlarının Nitelikleri”, Felsefelogos, s. 22, Bulut Yayınları, İstanbul.