Sabah›n erken saatinde dedesinin haz›rlan›fl›na anlam veremedi Mehmet. Sabah namaz›n› ailece k›lm›fllar ama her zamankinden farkl› olarak dedesi tak›m elbisesini giyerek gelmiflti kahvalt› sofras›na. Normalde bayramlarda, kasabaya gideceklerinde ya da köyde dü¤ün, niflan gibi törenler oldu¤unda böyle giyinirdi dedesi. Acaba babamla kasabaya m› inecekler diye düflündü. Kahvalt›dan sonra dedesi gibi babas›n›n da tak›m›n› giydi¤ini ve beraber gideceklerini anlad›. Günlük kofluflturma ve okula gidifl haz›rl›klar›ndan di¤er kardeflleri iflin fark›na varamam›flt› ama Mehmet fark etti, bahçenin kap›s›nda yetiflti arkalar›ndan. Dedesi gülümsedi, Mehmet’in merak›n› anlam›flt›. - Ne oldu Mehmet’im, ne bu telafl›n? - Kasabaya m› dede? - fiehitli¤e o¤lum, diye cevap verdi dedesi. Geçen y›l sizinle gittik ya. Hat›rlad› Mehmet, yayladaki flehitli¤i. Uzaklafl›rken dedesi ve babas› arkalar›ndan el sallad› ve h›zla haz›rlanmaya devam etti okula gitmek için. Okul yolunda akl› babas› ve dedesinin flehitlik ziyaretindeydi. Geçen y›l kardefllerini de onu da götürmüfllerdi. Çok etkilenmiflti Mehmet. Dedesinin haz›rlan›fl›, en güzel flekilde giyinifli ve flehitlikteki halinden… Daha önce dedesiyle mezar ziyareti yapm›fllard›, yine sayg›l› yine sessiz ve dualarla geçmiflti ama flehitlik ziyareti baflkayd›. Mehmet ilk defa dedesini böyle görmüfltü. Sanki küçük bir çocuk gibi sayg› ve minnettarl›k doluydu bak›fllar›, hareketleri. Oysa Mehmetlerin ailesinde en yafll› kifli dedesiydi ve herkes ona sayg› gösterirdi. ‹lk kez dedesi küçük bir çocuk olmufl; atalar›n›, dedelerini ziyaret ediyormuflças›na farkl›laflm›flt›. Düflüncelere dalm›flt› ki Mehmet, aya¤›n› h›zla bir tafla çarpt› fark etmeden. Can› çok yand›, çömeldi oldu¤u yere. Söylenerek aya¤›n› ovalamaya bafllad› ki bir ses duydu c›l›z ama kararl›. - Neden böyle flaflk›n flaflk›n yürüyorsun evlat? Konuflan kar›ncayd›. Mehmet, kar›ncan›n konuflmas›na flafl›rmad› ama sorusuna bozuldu biraz. - Yok, flehitli¤e giden dedemi düflünüyordum, diye cevap verdi. Kar›nca: - fiehitleri ziyaret, onlar›n büyük fedakârl›¤›n› unutmamak, onlar› ziyaret etmek vefal› olman›n gere¤idir. Çünkü onlara yard›m eden yüce Allah’t›r. Tevbe sûresi 26. âyette okumad›n m›? Mehmet kendinden emin cevap verdi: - Biliyorum, Allah melekleriyle destekler inananlar›. Peygamberine ve arkadafllar›na nas›l yard›m ettiyse inananlara da öyle yard›m etmifl ve ediyor Yüce Allah. Kar›nca, âyeti okudu ve gözden kayboldu h›zla: “Sonra Allah, Rasûlü ile müminler üzerine kendi kat›ndan güven duygusu ve huzur indirdi. Bir de sizin göremedi¤iniz ordular indirdi ve inkâr edenlere azap verdi. ‹flte bu, inkârc›lar›n cezas›d›r.” Mehmet, yürümeye tekrar bafllad›¤›nda, yafllar› küçük de olsa düflmana korkusuzca karfl› koyan büyük büyük dedelerinin, böylesi bir cesarete bu âyette bahsedildi¤i gibi ancak Allah’›n yard›m› ile ulaflt›klar›n› düflünüyordu. Râfi ad›nda küçük bir çocuk vard›. Bu çocuk sürekli Medineli bahçe sahiplerinin hurma a¤açlar›n› tafllay›p kaç›yordu. Ürünleri zarar gören bahçe sahipleri, bu durumdan çok rahats›zd›. Ne kadar çabalasalar da onu bir türlü yakalayamam›fllard›. Bir gün Râfi, yine hurma a¤açlar›n› tafll›yordu. Onu gören bir bahçe sahibi sessizce yaklaflt›. Ani bir hareketle at›l›p bu sefer Râfi’yi yakalad›. Kolundan tuttu¤u gibi Peygamber Efendimizin huzuruna getirdi. Adam çok öfkeliydi. Burnundan soluyordu. Peygamber Efendimize: - ‹flte flu gördü¤ünüz çocuk, sürekli bizim hurma a¤açlar›m›z› tafllay›p kaç›yor, biz bu çocuktan flikâyetçiyiz, dedi. - Çocu¤um, hurma a¤açlar›n› neden tafll›yorsun, diye sordu. Küçük Râfi mahcup mahcup: - Açl›ktan. Karn›m› doyurmak için yap›yorum, diye cevap verdi. Râfi do¤ru söylüyordu. Açt› ve açl›¤›n› giderebilmek için kendince bir yol bulmufltu. Buldu¤u yol yanl›flt› fakat küçük oldu¤undan, ancak bu kadar düflünebilmiflti. Râfi hem çok korkmufl, hem de çok utanm›flt›. Cezaya çoktan raz›yd› fakat Peygamber Efendimizin huzuruna bu flekilde getirilmek onu yerin dibine geçirmiflti. Peygamberimizin yüzüne bakamad›¤›ndan, bafl› önünde öylece kala kalm›flt›. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) Râfi’ye k›zmad›, ba¤›r›p ça¤›rmad›. Büyük bir flefkatle: Adam›n sözü bittikten sonra Peygamber Efendimiz, Râfi’yi yan›na ça¤›rd›. Râfi, ürkek ad›mlarla Peygamberimize yaklaflt›. - Allah’›m! Bu çocu¤un karn›n› doyur, diye dua etti. Peygamberimiz ona, s›cak bir ses tonuyla: - Yavrum, bir daha a¤açlar› tafllama, alt›na dökülenleri toplay›p ye. Allah onlarla seni doyurur, diye nasihat etti. Sonra da flefkatle bafl›n› okflay›p: Bu olaydan sonra Küçük Râfi dersini ald› ve bir daha hurma a¤açlar›na zarar vermedi. Ö¤renciler, yo¤un bir tartıflmanın içinde olduklarından, sınıfa ö¤retmenin girdi¤ini fark etmediler. “Hoca geldi!” diyen bir ö¤rencinin uyarısıyla daldıkları dünyadan çıktılar. Tatlı bir selamlama ile gülümsedi ö¤retmen. “Hayırdır” dedi, “Neyi paylaflamadınız?”, “Matematik sınavından çıktık da hocam…” diye cevapladı soruyu Meral. “Umarım iyi geçmifltir?” diye sordu ö¤retmen. “‹yi sayılır ö¤retmenim.” dedi Mustafa. Hatice, “Yedinci soruda takıldık hocam, cevabını aramızda tartıflıyorduk.” diyerek tartıflmanın içeri¤i hakkında açıklama yaptı. Ö¤rencilerin yedinci soru hakkındaki meraklarının yo¤un oldu¤unu, yerlerine oturmalarına ra¤men, iflaretlerle birbirleriyle iletiflim kurmaya çalıfltıklarını gören ö¤retmen, matematik konusunda sınıfın en iyisi olan Sedat’ı kaldırdı. Soruyu tahtada çözdürdü. Ö¤renciler, tatmin oluncaya kadar tartıfltılar. “fiimdi herkes merakını giderdi mi?” diye sordu ö¤retmen. “Teflekkür ederiz hocam!” cevabını alınca da, “Haydi o halde bugün biraz muhabbet edelim.” dedi ve yavaflça ilerleyerek aralarına oturdu. Uzakta olanlar ö¤retmenlerinin etrafında toplandılar. Herkesin hazır oldu¤unu görünce, ö¤rencilerini dikkatle süzüp, “Haberiniz var mı?” dedi ö¤retmen, “Ölümün çaresi varmıfl!” Kimi flaflkın baktı ö¤rencilerin, kimi meraklı gözlerle “A aa” dedi. “Hadi yaaa!” diyenler oldu, gülümseyerek “Bu bir flaka olmalı!” karflılı¤ını verenler oldu. Ö¤retmen, “Çok ciddiyim!” dedi kendinden emin tavırlarla ve ekledi: “Ancak, herkes ölmemeyi baflaramıyormufl. Bunu baflaranlar da bir daha ölmüyormufl!” Hasan atıldı ve “Dedem anlatmıfltı ö¤retmenim, Hz. Lokman ölümün çaresini bulmufl ama sonra formülünü kaybetmifl.” dedi. Parmaklar kalktı, parmaklar indi; ölümün çaresinin olup olamayaca¤ı tartıflıldı. Tartıflmanın koyulafltı¤ı bir sırada ö¤retmenin, “Kur’ân’da da bu konuda âyet var desem…” sözü ö¤rencilerin merakını daha da artırdı. “Nasıl olur” dedi Hikmet parmak kaldırıp, “Allah Kur’ân’da, ‘Her nefis ölümü tadacaktır’ buyurmuyor mu!”, “Do¤ru” dedi ö¤retmen “Ancak bu çok özel bir yol.” Melahat, “Meraktan çatlamak üzereyim hocam, lütfen anlatın artık, daha fazla dayanamayaca¤ım.” diye seslendi ö¤retmenine. “Peki” dedi ö¤retmen, “Sizi daha çok merakta bırakmayıp okuyorum ilgili ayeti.” ve Âl-i ‹mran sûresinin yüz altmıfl dokuzuncu âyetinin mealini okudu: “Ve sakın Allah yolunda can verenleri ölüler sanma! Aksine onlar hayattadırlar, Rableri katında rızıklandırılmaktadırlar.” Sonra gülümseyerek,“fiimdi söyleyin bakalım ölümün çaresi neymifl?” diye sordu ö¤retmen. “fiehit olmak!” sözleriyle inledi sınıf. Bir varm›fl bir yokmufl diye bafllarm›fl masallar. Ütopya da o masallar›n anlatt›¤› gibi bir varm›fl bir yokmufl. Dünyay› köfle bucak aram›fl seyyahlar, hiçbir yerde bulamam›fllar ütopya ülkesinin izini. Seyyahlar izini bulamasa da varm›fl ütopya diye bir yer. Filozoflar›n hayallerinde tasarlad›klar›, içerisinde yaflamak istedikleri hayali bir ülkeymifl asl›nda. Farabi’nin “Erdemli fiehir” kitab›nda hayallerini sat›rlara döktü¤ü bir hayal ülkesi… ‹yi beslendikleri için hiç hasta olmazm›fl ütopya ülkesinde çocuklar. Sokak aralar›nda yemyeflil oyun alanlar›nda oynarlarm›fl oyunlar›n›, ayaklar› topra¤a basarm›fl. Resim yaparken boyalar› hiç bitmez, yaflamak istedikleri hayal ülkesini resmederlermifl yapraklar› hiç tükenmeyen resim defterlerine. Mutluymufl çocuklar ütopya ülkesinde yaflamaktan. Bilim ve sanatla ilgilenir, düflünmeyi çok severlermifl. Düflünen çocuklar›n kafalar›n›n üzerinde sevimli bulutçuklar ortaya ç›karm›fl. Çocuklar düflündükçe bulutçuklar da büyürmüfl. Sab›rs›zl›kla beklermifl bulutçuklar özgürce gö¤e yükselmeyi… Baz› çocuklar o kadar utangaçm›fl ki, “Acaba bana ne derler ki?” diye endiflelenir, düflüncelerini söylemeye çekinirlermifl. Utangaç çocuklar›n kafas›n›n üzerinde bekleyen bulutlar›n bir süre sonra can› s›k›l›rm›fl. Rüzgâr elinden tutarm›fl can› s›kk›n bulutlar›n, hep birlikte gökyüzünde gözden kaybolur giderlermifl. Düflüncelerini özgürce söyleyen çocuklar›n bulutlar› ise gökyüzüne bir uçurtma gibi yükselirmifl. Fikir ayr›l›klar› da olurmufl ütopya ülkesinde, o kadar çocuk fikirlerini özgürce söyleyince. Bulutlar rahat durur mu hiç, çocuklar›n fikir ayr›l›klar›n› görür görmez bafllarlarm›fl gökyüzünde itiflip kak›flmaya. Hava karar›rm›fl. Çocuklar›n aras›nda fikir ayr›l›klar› o kadar hararetlenirmifl ki bulutlar birbirlerine çarp›verirmifl. Ütopya ülkesine yeni tafl›nan insanlar “Siz düflünmeseydiniz hava kararmaz, bulutlar birbirine çarpmaz ve flimflekler çakmazd›!” diye sitem ederlermifl. Ama kulak asmazlarm›fl çocuklar söylenenlere, düflünmekten hiç vazgeçmezlermifl. Bulutlar birbirlerine çarpar çarpmaz ya¤mur damlac›klar› öpmeye bafllarm›fl çocuklar›n yanaklar›ndan. Çocuklar›n düflünceleri damla damla rahmet olurmufl ütopya ülkesine. Barajlar su ile dolar, a¤açlar›n yanaklar› yemyeflil olurmufl sevinçten. Çiçek kokusu sararm›fl bütün sokaklar›. Ya¤murun ard›ndan bir gök kufla¤› kucaklarm›fl ülkeyi bir uçtan bir uca. Hayat›n bütün renkleri varm›fl o gök kufla¤›nda. Sar› flefkatin rengiymifl, bir günefl gibi flefkatliymifl ütopya ülkesinin hükümdar›. Mavi cömertli¤in rengiymifl, deniz gibi Bütün çocuklar›n hayaliymifl gök kufla¤›n› cömertmifl zenginleri. Yeflil edebin rengiymifl, yakalamak. Bir kez dokunabilmek için gök a¤açlar kadar erdemliymifl gençleri. kufla¤›na, daima düflüneceklermifl… O sabah güneflten önce uyand›m. Kufllar›n c›v›l c›v›l, nefle dolu flark›lar›na ben de kat›ld›m. Son haz›rl›klar›m› tamamlamak üzereyim art›k. Kahvalt› etmesem ne olur ki? Böyle heyecanl› zamanlarda yeme¤i düflünen kim? Ama annem kahvalt›s›z fluradan fluraya ad›m›m› att›rmaz. Yine öyle oldu. Kahvalt› masas› çoktan haz›rlanm›fl, beni bekliyordu. Bu güzel günde annemi k›racak de¤ildim. Zoraki bir fleyler at›flt›rd›m. “Ellerine sa¤l›k anne” deyip, flükrederek kalkt›m kahvalt›dan. Annem masay› toplarken, aynada saçlar›ma bir kez daha bakt›m. Gayet yak›fl›kl›y›m, dedim gülerek. Haz›rl›klar›m tamam görünüyordu. Bilim fuar›n›n aç›lmas›na tam bir saat vard›. Kalbim güm güm at›yordu. Okula annemle beraber gittik. Bahçeye var›nca pencerelerden arkadafllar›m›n tezahüratlar› yükseldi: “Mucit Mustafa, mucit Mustafa! Hofl geldin, getirdin safa” Arkadafllar›ma sevinçle el sallad›m. Annemdeki heyecan da benimkinden az de¤ildi. S›n›f arkadafllar›m›n tezahüratlar› uzun bir süre daha devam etti. “Sa¤olun, varolun. Mucit Mustafa’dan hepinize sevgiler, sayg›lar.” dedim. Ö¤retmenlerimizle bilim fuar›n›n sergilenece¤i salona do¤ru yola ç›kt›k. Fuarda neler yoktu ki? Müzikli yast›k, tencerelerde ›s› kayb›n› önleyen “tenerji”, a¤açlar› daha iyi sulamak için bir baflka bulufl, benim “eringeç mikserim” ve daha neler neler. Fuarda en çok dikkat çeken, benim icad›m “eringeç mikseri” olmufltu. Eringeç mikseri, çal›flma h›z› ayarlanabilir, her tencereye uyum sa¤layabilen, fazla yer kaplamayan bir mutfak eflyas›yd›. Mikserde ç›rp›c› görevi üstlenen, büyük bir yemek kafl›¤› vard›. ‹cad›n tamam› kendi çal›flmalar›m›n eseriydi. Malzeme olarak ahflap ve çelik kullanm›flt›m. Etraf›ma toplananlar böyle bir icada neden gerek duydu¤umu soruyorlard›. Bu s›rada eringeç mikseri, çorba dolu tencerede çal›flmaya devam ediyordu. Asl›nda, dedim, - Bu mikseri anneme hediye olarak düflündüm. Çok sevdi¤im çorbalar›n› kar›flt›rmam için her seferinde benden yard›m istiyordu. Anneme yard›m etmekten hofllan›yordum ama oyunda ya da derste oldu¤um vakitler, ona yard›m edemiyordum. Ne yapabilirim, diye bir süre düflündüm. Çorbalar, böyle bir aletle yard›mc›ya ihtiyaç duymadan güzelce kar›flt›r›labilirdi. Hemen bu düflüncemi harekete geçirdim. Annem; katlanabilir olmas›n›, fazla yer kaplamamas›n› istedi. Onu da bu flekilde ayarlad›m, diyerek kapat›l›fl›n› gösterdim. Sözümü tamamlar tamamlamaz kocaman bir alk›fl koptu. Annem çok heyecanl›, bir o kadar da mutlu görünüyordu. Fuar› ziyaret edenler, bulufllar› hayretle ve hayranl›kla izleyip, mucitlerini tebrik ettiler. Eringeç mikseri, mutfa¤›m›za apayr› bir güzellik katt›. Annem kulland›kça dualar ediyor bana. Bazen, dur anne, diyorum. “Erinmeden, ben kar›flt›ray›m çorbay›.” Annem gülümsüyor; nas›l istersen, diyor. Y›l 2015, Mart ay›. Okulda, çevrede, televizyonda, hemen her yerde bir zafer coflkusu… Çanakkale Zaferi! Elinde, ö¤retmeninin haftan›n önemine dair verdi¤i ve henüz bitirdi¤i bir kitapla uzaklara dald› gözleri. O dönemde yaflayan insanlar› ve yafl›tlar›n› düflündü Enes. ‘Y›l 1915, aylardan Mart. Çanakkale, Gelibolu Yar›madas›… Bundan tam yüzy›l önce! Bu vatanda huzur içinde yaflayabilmemiz için 250 binden fazla gencecik insan›m›z› flehit verdi¤imiz Çanakkale… Babalar, a¤abeyler, amcalar, day›lar hepsi Çanakkale’de. Her üç evden birinde bir “Çanakkale fiehidi” var… fiehit düflen babalar›, a¤abeyleri gibi vatan için can›n› vermeye haz›r, komutandan cepheye gönderilmeyi isteyen nice çocuk…’ Vatan sevgisiyle yanarak ölüme koflan o insanlar› düflünerek gözleri doldu Enes’in. “Onlar bizim imkânlar›m›z›n hiçbirine sahip de¤illerdi. Oyuncaklar› bile yoktu belki. Belki de çaputlar› birbirine dolay›p bir top yapm›fllard›. Onunla da oynama f›rsat› bulabilmifller miydi acaba? En büyük e¤lenceleri neydi? Gece yatt›klar›nda neyin hayalini kurmufllard›?” diye geçirdi içinden. “Bugünkü rahatl›¤›m›z› borçlu oldu¤umuz onlar, babalar› cephede oldu¤u için bir fleyler isteme flans›na bile sahip de¤illerdi.” Gözlerinden bir damla yafl süzüldü Enes’in ve bugünümüzü borçlu oldu¤umuz flehitlerimizi rahmetle and›. Elindeki kitab›n son sayfas›na içinden geçenleri yazd›: “Din için, millet için, bayrak için, ezan için gittiler, Öyle güzeldi ki gittikleri yerler, Geri dönmeyi hiç düflünmediler, Yetim kald› bir nesil! Boynu bükük büyüdüler.” ‹lkbahar›n tatl› rüzgâr› k›vançla esiyordu. Dedesinin elinden tutan O¤uz, denizde köpüklü izler b›rakarak onlar› Çanakkale’ye götüren vapurda heyecanl› bir yolculuktayd›. Çanakkale Zaferi’ni ilmek ilmek iflleyen, bu cennet vatan›n u¤runa can›n› vermekten çekinmeyen aziz flehitlerimizin izlerini sürmeye gidiyordu. Beyaz mart›lar uçuflarak onlara efllik ediyorlard›. O¤uz’un dedesinin askerlik arkadafl› Hakk› amca, Çanakkale’nin flirin bir köyünde yafl›yordu. Onunla beraber gezeceklerdi. Tepeler hep kocaman güllerle bezenmiflti. O¤uz: - Her yer gül bahçesi Hakk› amca, dedi. - Elbette evlad›m, buras› flehitlerin diyar› oldu¤u için her yer güllerle bezeli. Bu aziz vatanda özgürce yaflamam›z› onlara borçluyuz. Birlikte tabyalar›, çetin muharebelerin yafland›¤› tepeleri gezdiler. Hakk› amca a¤›r a¤›r anlat›yordu: - fiimdi Ertu¤rul Koyu’nu kufl bak›fl› görebildi¤imiz bir tepede bulunuyoruz. Buras› 25 Nisan sabah› düflmanlar›n yirmi befl bin kifli ile ilk kez ç›karma yapt›klar› yerdir. 19. Tümen burada büyük kahramanl›k göstererek y›lmadan savaflm›fl, Yahya Çavufl ve arkadafllar› burada flehit düflmüfl, fakat düflmana geçit vermemifllerdir. Türk askerleri bu savaflta inan›lmaz kahramanl›klar göstererek zaferi kazand›lar. O¤uz’un dedesi: - Sizler de büyüyünce bu flanl› destan› anlatacak ve daima hat›rlayacaks›n›z, dedi. Mecidiye Tabyas›’nda Seyit Onbafl›’y› and›lar: - Koca Seyit düflman z›rhl›s›n› bat›ran mermiyi, onca a¤›rl›¤›na ra¤men iflte tam burada kald›rm›fl. Seyit Onbafl›, yenilmez denilen dev donanman›n u¤rad›¤› hezimeti yine buradan izlemifltir. O¤uz: - Nas›l kald›rm›fl onca a¤›rl›¤› dedeci¤im? - ‹man›n›n, inanc›n›n kuvveti ile… Müze ziyaretlerinde ise O¤uz, ilgisini çeken birçok asker eflyas› gördü. Askerlerimizin üzerinden ç›kan Kur’ân-› Kerim’ler, çantalar, dürbünler ve flehitlerimizin ailelerine yazd›klar› mektuplard› bunlar. - Hakk› amcan akflam bize bir flehidimizin ailesine yazd›¤› son mektubu okuyacak, dedi dedesi. Akflam, Çanakkale Destan›’n›n kahraman bir flehidi olan Mehmet Tevfik’in mektubunu onurla ve hüzünle dinlediler… Sevgili Babac›¤›m ve Anneci¤im, Ar›burnu’nda girdi¤im müthifl muharebede sa¤ yan›mdan kurflun geçti, hamdolsun kurtuldum. Fakat bundan sonraki muharebelerden kurtulaca¤›mdan ümidim olmad›¤›ndan, bir hat›ra olmak üzere flu yaz›lar› yaz›yorum. Allah’a flükürler olsun, beni bu rütbeye kadar ulaflt›rd›. Yine Allah’›n takdiri beni asker yapt›. Siz ebeveynim olarak beni, vatan ve millete hizmet etmek üzere yetifltirdiniz. Mutluluk kayna¤›m ve hayat›m oldunuz. Cenâb-› Hakka ve sizlere çok teflekkürler ederim. fiehadet mertebesine ulafl›rsam, Allah’›n sevimli kulu oldu¤uma kanaat edece¤im. ... O¤lum Nezihçi¤imi önce Allah’›n, sonra sizin himayenize emanet ediyorum. Benim taraf›mdan cümlenize hakk›m helal olsun… Ebediyen Allah’a ›smarlad›m. O¤lunuz Mehmet Tevfik. O¤uz’un dedesi “Bütün flehit ve gazilerimizin ruhlar› flad olsun.” dedi. O¤uz akflam melteminin esti¤i pencereden gökyüzüne bakt›. Ay ile y›ld›z ›fl›l ›fl›l parl›yordu. Arkadafllar Merhaba… Bu ay sizlerle Çanakkale Savafl› esnas›nda köyüne gelen mektuplarla ilgilenen Murat’›n hikâyesini ö¤renece¤iz. Murat 10 yafl›ndayd›, okuma yazmay› geçen yaz ö¤renmiflti. Üstelik arkadafllar› aras›nda en h›zl› yaz›p okuyabilen de oydu. O günlerde Çanakkale Savafl› bafllam›flt› ve cepheye sürekli yard›m gidiyordu. Murat, bu zor günlerde nas›l faydal› olabilece¤ini düflünürken, okuma yazma bilmeyen komflular› Hatice teyzeye, cephedeki o¤lu Tahsin’den gelen mektubunu okuyarak yard›mc› olmufltu. O günden sonra kim cepheye mektup yazd›rmak isterse ya da gelen mektubu okumak isterse Murat’› ça¤›r›r olmufltu. Murat, yazd›¤› mektuplar için verilen harçl›klar› kabul etmiyordu. Bir keresinde, gelen mektupta, cephede ifllerin gerçekten zor oldu¤unu, sürekli olarak flehit say›s›n›n artt›¤›n› anlatan sat›rlar› okurken dinleyenlerle birlikte o da a¤lam›flt›. Murat yapt›¤› ifli gururla yap›yor, kalemi ve k⤛d› yan›ndan eksik etmiyordu. Zamanla ad› kâtip Murat olmufltu. Böylelikle o da elinden geleni yapabildi¤i için mutluydu. Murat o güne kadar yazd›¤› bütün mektuplara gelen cevaplar› ailelere yine kendisi okumufltu. Yaln›zca komflular› ‹smail dedenin o¤lu Salih için yazd›¤› mektuba cevap gelmemiflti. ‹kinci kez mektup yazd›lar, aradan 3 hafta geçtikten sonra nihayet cevap gelmiflti. Köy muhtar›, onu ça¤›rm›flt›. Murat, mektubu görünce sevinip do¤ruca ‹smail dede ve Ayfle ninenin evine koflmaya bafllad›. Sonra yavafllayarak, “Ya kötü bir haber varsa!” diye endiflelendi. Ama yine de mektubu sahiplerine ulaflt›rmal›yd›. Murat var›nca “‹smail dede cevap geldi.” diye ba¤›rd›. Ba¤›r›fl›n› duyan komflular bile koflarak eve geldiler. Murat okumaya bafllad›. Ama bu kez mektup Salih’ten de¤il alay komutan›ndan geliyordu. Yüzbafl› önce selam etmifl sonra üzülerek Salih’in flehit düfltü¤ünü yazm›flt›. Murat önce dondu kald› ama herkes merakla bekliyordu. Bu haberi nas›l söyleyecekti. Derin bir nefes al›p mektubu bitirince boynunu büktü, sustu. Odadaki herkes a¤lamaya bafllad›. ‹smail dede yerinden kalk›p Murat’a sar›ld› ve sesi titreyerek “Vatan sa¤ olsun.” diyebildi. Böyle bir haberi okudu¤u için çok üzülmüfltü. ‹fli zordu ama o, kâtip Murat’t›; görevi cepheden haber bekleyen anne ve babalara yard›m etmekti. Baz› gerçekleri bilemeyiz. Bilimci amcalar uzun uzun araflt›r›rlar ve bize de uzun uzun anlat›rlar. Onlar uzun uzun anlat›rlar can›m; biz de¤il. Biz k›saca anlataca¤›z. Bizim salyangoz kardefli tan›rs›n›z. Duymayan›n›z var m›? Sanmam. Salyangoz kardeflle ilgili bir fley ö¤rendim, nas›l flafl›rd›m nas›l flafl›rd›m. fiaflk›nl›ktan küçük dilimi yutacakt›m az kals›n. Yok hay›r yutmad›m dilimi gene de can›m; laf›n gelifli iflte…. Ben öteden beridir en çok ay›lar›n uyudu¤unu; bir k›fl boyunca uyuyabildiklerini bilirdim. Evet yine de öyleymifl; ay›lar bir k›fl boyunca uyuyabilirler. Fakat ay›lardan daha uzun zaman uyku çekebilen hayvanc›klar da varm›fl me¤er. Evet, bizim salyangoz kardefl ne uykucu ne uykucuymufl öyle! Duy da inanma derler ya, onun gibi bir fley iflte. Bir salyangoz üç-dört y›l boyunca uyuyabilirmifl, biliyor muydunuz? Eh be salyangoz kardefl, eh be! Bu ne gaflettir bu ne uykucu olmakt›r böyle. Bir ç›k d›flar›, dolafl, gez, hava al; çocuklara merhaba de. Aflk olsun yani. Hakikaten ben de duyunca çok flafl›rd›m. Ha, daha geçmedi flaflk›nl›¤›m. Bunca zaman uyuyabiliyorlarm›fl, bir de bu uyku zaman› boyunca besine de ihtiyaç duymuyorlarm›fl. Bakar m›s›n›z? Buna da flaflt›m kald›m ben do¤rusu. Anlayaca¤›n›z yani, bizim salyangoz kardefller, yemekten de tasarruf ediyorlar.
© Copyright 2024 Paperzz