EYLÜL 2014 DÖNEMİ 2. DENEME SINAVI KLİNİK BİLİMLER TESTİ SORU VE AÇIKLAMALARI Bu metinde sırasıyla Dahili Bilimler, Pediatri, Cerrahi Bilimler, Kadın Doğum soruları ve açıklamaları bulunmaktadır. Doğru cevap: (B) Primer adrenokortikal yetmezlik 121.Tip 2 diabetes mellitus tedavisinde kullanılan inkretinlerin etkileriyle ilgili olarak aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur? Kolay bir Endokrinoloji vaka sorusudur. A) Pankreastan glukagon salgısını azaltırlar. B) Kortizol salgısını azaltırlar. C) İnsan pankreas Langerhans adacıklarında apoptozisi artırırlar. D) Gastrik boşalmayı hızlandırırlar. E) Glikozdan bağımsız bir şekilde etki gösterir. • Halsizlik, kilo kaybı, hipotansiyon, aksiller pubik kıllarda azalma, hiperpigmentasyon, hiponatremi, hiperkalsemi ile tipik primer adrenal yetmezlik bulguları verilmiştir. Tüberküloz öyküsünün de bulunması, adrenal yetmezliğinin etiyolojisi açısından yol gösterici olmaktadır. Bu hastada olası tanı, primer adrenal yetmezliktir. Kesin tanı koymak için de ACTH uyarı testi yapılmalıdır. Doğru cevap: (A) Pankreastan glukagon salgısını azaltırlar. Son dönemin en popüler ajanı, inkretinlerle alakalı bir bilgi sorusudur. İnkretinler pankreastan insülin salıverilmesini artırırlar. Glukagon salıverilmesini baskılarlar. • Tip 2 poliglandüler otoimmün sendromda, adrenal yetmezlikle beraber otoimmün bir tiroid hastalığı ve tip 1 diabetes mellitus görülür. Vakada bu özellikler verilmemiştir. İNKRETİNLER • Adrenokortikal karsinomlar bizim karşımıza genellikle Cushing sendromu olarak çıkarlar. • Tip 2 diabetes mellitus tedavisinde gastrointestinal (inkretin) hormonlar ve bunların inhibitörleri üzerinden endojen insülin sekresyonunu artıran ajanlar mevcuttur. Bunlar: Ø İnkretin mimetikler: GLP – 1R (glucagon like peptide -1 reseptör) agonistleri (exenatide, liraglutid) Ø GIP (glucose independent peptide) analogları Ø DPP – IV (dipeptidil peptidaz – IV) inhibitörleri (vildagliptin, sitagliptine) • Conn sendromu, primer hiperaldosteronizme sebep olan bir patolojidir. Hasta hipertansiyon ile başvurur. • Ektopik ACTH sendromunda da hiperpigmentasyon görülür, fakat Cushing tablosu vakada beklenilir. 123. Hipofiz bezi hasarında hormonların en fazladan en aza doğru etkilenme sırası aşağıdakilerden hangisinde doğru olarak verilmiştir? • GLP – 1: İnsülinotropik etkili olup, bağırsak mukozasındaki L – hücrelerinden salgılanır. Etkisini postprandiyal hiperglisemi üzerine gösterir. Glukozun insülin salgılatıcı etkisini artırır. Glukoza bağımlı etki gösterdikleri için hipoglisemiye sebep olmazlar. İnsülin sekresyonunu ve yapımını artırır. İnsülin sekresyonunu artırması ve glukagon salıverilmesini baskılaması glukoza bağımlıdır. Beta hücre çoğalmasını artırıcı ve apopitozu önleyici etkisi vardır. Subkutan olarak kullanılır. Kilo kaybı sağlar. Bu grup ilaçlarda en önemli yan etki bulantıdır. A) ACTH, FSH-LH, GH, TSH B) GH, TSH, FSH-LH, ACTH C) GH, ACTH – LH, TSH, FSH D) FSH – LH, ACTH, TSH, GH E) GH, FSH-LH, TSH, ACTH Doğru cevap: (E) GH, FSH-LH, TSH, ACTH Dahiliye Yandal Uzmanlık Sınavı (YDUS)’nda daha önce vurgulanan bir bilgidir. • DPP – IV inhibitörleri: Endojen inkretinlerin (GLP-1, GIP) yıkılmasını önler. Kilo açısından nötr etkilidir. Progressif hipopituitarizmde öncelikle büyüme hormonu (en çok etkilenen) ve gonadotropinler (en sık bulgu) daha sonra TSH ve ACTH eksilir (GH>FSH-LH>TSH>ACTH>PRL). 122. Tüberküloz nedeniyle iki yıl önce tedavi edilen 39 yaşında bir erkek hasta son 6 aydır devam eden halsizlik, kilo kaybı ve bulantı şikâyetleriyle Dahiliye polikliniğine başvuruyor. Yapılan fizik muayenede kan basıncı 90/ 60 mmHg, aksiller ve pubik kıllanmada azalma, ağız mukozasında pigmentasyon artışı saptanıyor. Laboratuvar incelemelerinde serum sodyum, klor ve bikarbonat değerleri normalden düşük, kalsiyum yüksek olarak bulunuyor. Hem çocukta hem de yetişkinde en çok etkilenen büyüme hormonudur. Yetişkinlerde büyüme hormonu eksikliğinin belirtileri silik olduğu için ilk belirtiler hipogonadizme aittir. 124. Graves hastalığı nedeniyle takip edilen bir hastada aşağıdaki semptom ve bulgulardan hangisi diğerlerine göre daha az görülür? Bu hasta için en olası tanı aşağıdakilerden hangisidir? A) Diyare B) Hepatomegali C) Kilo kaybı D) Tiroid bezinde üfürüm E) Dispne A) Tip 2 poliglandüler otoimmün sendrom B) Primer adrenokortikal yetmezlik C) Adrenokortikal karsinom D) Conn sendromu E) Ektopik ACTH sendromu Doğru cevap: (B) Hepatomegali 48 ATRİYAL FİBRİLASYON RİSK FAKTÖRLERİ: Hastalıklarda görülen bulguların görülme sıklıklarıyla ilgili son dönemde sorular yer almaktadır. Graves hastalığı ile ilgili bir yorum sorusu… • İleri yaş • Kapak hastalıkları(MS, MY) Tirotoksikozlu bir hastada görülen semptom ve bulguların görülme sıklıkları tabloda verilmektedir. En sık semptom sinirlilik, en sık bulgu taşikardi ve diffüz guatrdır. • Kalp yetmezliği • Hipertiroidizim • Diabetes mellitus, hipertansiyon Tablo (Soru 124): Tirotoksikozlu hastalarda semptom ve fizik bulguların sıklığı Klinik olarak hastaların hepsi semptomatik değildir. Hastalar semptomatik olduklarında genellikle çarpıntı, terleme, halsizlik, hafif nefes darlığı gibi şikâyetlerle başvururlar. Semptomlar Tanı amaçlı olarak EKG ve EKO yapılır. EKG da düzensiz ritim vardır. P dalgaları gözlenmez, R-R aralıkları eşit değildir. EKO da kalp boşlukları değerlendirilir. Sinirlilik....................................%99 Terlemede artışı ......................%90 Sıcağa aşırı hassasiyet...........%90 Çarpıntı ...................................%90 Yorgunluk................................%90 Kilo kaybı ................................%85 Dispne.....................................%75 İştah artışı ...............................%65 Göz şikayetleri ........................%55 Bacaklarda şişme ...................%35 Hiperdefekasyon.....................%30 Diyare .....................................%20 Anoreksia................................%10 Konstipasyon ..........................%5 Kilo alma .................................%2 Atriyal fibrilasyonlu hastalarda komplikasyon arteriyel embolidir. gözlenen en önemli Tedavide akut AF ile gelen bir hastada hız kontrolü sağlanmalıdır. Hız kontrolü ile birlikte antikoagülan tedavi açısından değerlendirme yapılmalıdır. Eğer hastanın AF’si 48 saatten daha uzun süreli var ve stroke açısından risk faktörleri taşıyorsa IV heparin ile antikoagülasyon tedavisi başlanmalı, sonrasında INR 2-3 arasında olacak şekilde warfarin tedavisi eklenmelidir. Akut AF’yi sonladırmak için farmakolojik ya da nonfarmakolojik kardiyoversiyon işlemi yapılır. Farmakolojik kardiyoversiyon için ibutilid tedavisinin, amiodarone ve prokainamide göre daha etkili olduğu gösterilmiştir. Fizik Bulgular Digoksin, akut AF’de tek başına antiaritmiklere ilaveten eklenmektedir. Taşikardi..................................%100 Guatr.......................................%100 Deri değişiklikler......................%95 Tremor ....................................%95 Tiroid üzerinde üfürüm............%75 Göz belirtileri...........................%70 Atriyal fibrilasyon.....................%10 Splenomegali ..........................%10 Jinekomasti.............................%10 Hepatomegali..........................%5 kullanılmaz; diğer 126. Yirmi bir yaşında futbol oynayan erkek hasta efor sonrası açığa çıkan göğüs ağrısı şikâyeti ile başvuruyor. Hastanın ara ara baş dönmesi ve senkop ataklarının olduğu öğreniliyor. Fizik muayenede aort odağında kreşendo dekreşendo tarzında 2/6 dereceden sistolik ejeksiyon üfürüm alınıyor. Üfürümü valsalva manevrası ile artıyor; boyna yayılım göstermiyor. Bu hastada en olası tanı aşağıdakilerden hangisidir? 125. Akut atriyal fibrilasyonu sinüs ritmine çevirmede aşağıdaki ajanlardan hangisi en etkilidir? A) Aort stenozu B) Mitral yetmezliği C) Ventriküler septal defekt D) Hipertrofik obstrüktif kardiyomiyopati E) Aort koarktasyonu A) Amiodaron B) Propafenon C) İbutilid D) Prokainamid E) Digoksin Doğru cevap: (D) Hipertrofik obstrüktif kardiyomiyopati TUS’un vazgeçilmez konusu İHSS yeni ismiyle hipertrofik obstruktif kardiyomiyopati (HOKMP). Doğru cevap: (C) İbutilid YDUS’de sorulan zor bir soru… HOKMP’de aort stenozundakine benzer klinik ve fizik muayene bulguları vardır. Aort stenozundan farklı olarak sistolik ejeksiyon üfürüm boyna yayılmaz. Venöz dönüşü azaltan manevralar ile üfürüm şiddetlenir. Diğer sistolik ejeksiyon üfürümü yapan hastalık aort koarktasyonudur. Bu hastalarda arcus aortada sol subklavian arterin distalinde bir darlık vardır. Bundan dolayı bu hastalarda tansiyon-nabız farkı vardır. Ayrıca sistolik ejeksiyon üfürümü sırta yayılır. VSD ve mitral yetmezliğinin üfürümü pansistolik üfürüm. Atriyal fibrilasyon (AF) en sık gözlenen kronik aritmidir. Hızlı, düzensiz atriyal aktivasyon vardır. Hızlı atriyal aktivasyona ventrikül yanıtı da oldukça düzensizdir. Kalp hızı dakikada 120-160 arasında değişmekle beraber bazı hastalarda dakikada 200 ve üzerine çıkabilmektedir. AF görülme sıklığı yaşla beraber artmaktadır. 49 127. Aort yetmezliğine bağlı gelişen mitral stenoz üfürümü aşağıdakilerden hangidir? 128. Miyokard infarktüsü geçiren bir hastanın kanında en erken yükselen enzim aşağıdakilerden hangisidir? A) Kreatin kinaz-MB B) Yağ asidi bağlayıcı protein C) Kardiyak troponin-I D) Kardiyak troponin-T E) Miyoglobin A) Carey-Coombs üfürümü B) Austin Flint üfürümü C) Dock üfürümü D) Gibson üfürümü E) Rytand üfürümü Doğru cevap: (B) Austin Flint üfürümü Doğru cevap: (A) Kreatin kinaz-MB Özel üfürümlerle ilgili güzel bir soru. TUS’ta her zaman üfürümler spot olarak sorulabiliyor. Muhtemel soru olarak da Austin Flint üfürümünü söyleyebiliriz. Dikkat gerektiren güzel bir soru. Soruda enzim denmiş… Bu soru da benzer bir şekilde TUS’ta sıkça sorulan sorulardan bir tanesi... • Triküspid darlığı üfürümü: 4-5. interkostal aralığın sternal kenara yakın kısmında duyulur. MİYOKARD İNFARKTÜSÜNDE ARTAN BELİRTEÇLER • Carey-Coombs üfürümü: En iyi apekste işitilir. Akut romatizmal ateşte duyulan mitral valvulitisine bağlı Carey-Coombs üfürümü de middiyastolik rulman özelliğindedir. 1) Kreatin kinaz (CPK): İnfarktüsten 4- 6 saat sonra yükselir. 48-72 saatte normale döner. Miyokard infarktüsü için en spesifik enzim kreatin kinaz-MB (CK-MB)’dir. Ø CPK - MM: İskelet kası Ø CPK - MB: Kalp kası Ø CPK - BB: Beyin ve böbrekte • Austin Flint üfürümü: Normal, fakat erken kapanan kapaktan kan akımının geçmesini ifade eder. Aort yetmezliğinde mitral kapak erken kapanır, devam eden AV akım daralmış açıklıktan geçer ve bu üfürüme Austin Flint üfürümü denir. 2) AST veya SGOT: 12 saat sonra yükselir. 72-96 saatte normale döner. • Rytand üfürümü: AV tam blokta duyalan diyastolik üfürümdür. 3) Laktat dehidrogenaz (LDH): 24 saat sonra yükselir. 7 gün sonra normale döner. Ø LDH1 / LDH2: Miyokard zedelenmesi lehine bir bulgudur. Ø LDH1: daha çok kalpte Ø LDH2: eritrositlerde, meninkslerde ve kaslarda Ø LDH3: akciğerlerde Ø LDH4: kaslarda ve karaciğerde Ø LDH5: sadece karaciğerde • Dock üfürümü: Sol anterior desendan koroner arterin yüksek dereceli darlığına bağlı 2-3. interkostal aralıkta duyulan diyastolik üfürüme verilen isimdir. • Brahman belirtisi: AV fistüllerde fistül üzerine basılınca nabız hızındaki yavaşlamaya denir. • Mens-Lerman belirtisi: Hipertiroidili hastalarda duyulan çıtırtı sesidir. • Gibson üfürümü: AV fistül ve PDA’da duyulan devamlı üfürümün adıdır. 4) Troponinler (Troponin T ve I): Troponinlerin, miyokard infarktüsü tanısında üstünlüğü, küçük akut MI’de, CKMB normal iken artmasıdır. Küçük infarktları göstermek açısından daha güvenilirdir. Troponinlerden tropoin I troponin T’ye göre kalbe daha özgündür. 5) Miyoglobin: MI’da ilk yükselen belirteçtir. İlk saatte yükselir. Şekil (Soru 128): İnfarkt sonrası saatler 50 129. Aşağıda verilen nabız tiplerinden hangisi atriyal fibrilasyonun özgün bulgusudur? 131.Latent tüberküloz infeksiyonu tanısında kullanılan yeni testler aşağıdaki sitokinlerden hangisinin ölçümü ile ilişkilidir? A) Pulsus alternans B) Pulsus paradoksus C) Pulsus defisit D) Corrigan nabız E) Pulsus celer et altus A) TNF-alfa B) İnterferon-gama C) İnterlökin-10 D) İnterlökin-2 E) İnterferon-alfa Doğru cevap: (C) Pulsus defisit Doğru cevap: (B) İnterferon-gama • Pulsus celer: Aort yetmezliği, hipertiroidi, PDA Tüberküloz basili ile karşılaşmayı gösteren yeni bir tanı yöntemi olan Quantiferon Kan Testi güncel olması nedeniyle beklenen sorudur… • Corrigan nabız: Aort yetmezliği, AV blok, sinüs bradikardisi • Pulsus bisferiens: Hipertrofik kardiyomiyopati, hiperkinetik durumlar QUANTİFERON KAN TESTİ: • Dikrotik nabız: Dilate kardiyomiyopati, tamponad, hipovolemik şok Latent Mycobacterium tuberculosis infeksiyonunun teşhisinde in-vitro olarak kullanılan bir tam kan testidir. Mycobacterium tuberculosis’e maruz kalarak sensitize olan T hücrelerinin salgıladıkları interferon – gama (IFN-γ)’nın ölçümüne dayanmaktadır. Latent tüberküloz infeksiyonunu en iyi gösteren tanı testidir. Aktif infeksiyonu göstermede kullanılmaz. • Pulsus defisit: Atriyal fibrilasyon • Pulsus paradoksus: Kalp tamponadı, konstriktif perikardit, aşırı şişmanlık, gebelik, emboli, şok 130.Aşağıdakilerden hangisinde bronkoalveoler sıvıda CD4/CD8 oranı azalmıştır? A) Sarkoidoz B) Tüberküloz C) Asbestoz D) Lenfanjiyomiyomatozis E) Hipersensitivite pnömonisi 132. Aşağıdakilerden hangisi KOAH fizyopatolojisinde ön planda yer almaz? A) CD8 T hücreler B) Nötrofiller C) Bronş mukoza hiperplazisi D) Fibroblastlar E) Makrofajlar Doğru cevap: (E) Hipersensitivite pnömonisi Bronkoskopik değerlendirme sırasında bronkoskoptan 150200 mL sıvı verilerek distal hava yollarından aspire edilen bu sıvının sitopatolojik değerlendirilmesi, bronkoalveoler lavaj olarak tanımlanır. Lavaj sıvısında normalde %95 makrofaj, % 5-10 lenfosit, % 1-5 civarında nötrofil saptanır. Bu dağılımda değişikliklerin saptanması, akciğeri tutan hastalıklar hakkında önemli ipuçları verebilir. Örneğin interstisyel akciğer hastalıklarında CD8 T lenfositler artarken, sarkoidozda CD4 T lenfositlerin artışı ayrıcı tanıda yardımcıdır. Hipersensitivite pnömonisinde CD4/CD8 oranı azalmıştır. Doğru cevap: (D) Fibroblastlar KOAH fizyopatolojisinde ve oluşan inflamasyonda ön planda ve ilk aşamada rol alan hücreler şunlardır: • CD8 T hücreler • Nötrofiller • Bronş mukoza hiperplazisi • Makrofajlar KOAH‛taki kaşeksiden sorumlu en önemli sitokin TNF-α‛dır. KOAH patogenezindeki en önemli sitokinler interlökin-6 ve interlökin-8‛dir. Tablo (Soru 131): Lenfositik alveolitle giden akciğer hastalıklarında ayırıcı tanı CD4/CD8 ARTAN DURUMLAR • Sarkoidoz • Berilyoz • Asbestoz • Crohn hastalığı • Romatoid artrit CD4/CD8 NORMAL Fibroblastlar daha çok interstisyel akciğer hastalığı ileri evresinde ön plandadırlar. CD4/CD8 AZALMIŞ • Tüberküloz • Hipersensitivite • Lenfanjiyolei pnömonisi omiyomatozis • Bronşiolitis obliterans organize pnönmoni (BOOP) • Slikozis • İlaca bağlı interstisyel akciğer hastalığı • HIV infeksiyonu 133. Aşağıdakilerden hangisi kompresyon atelektazisinin en sık sebebidir? A) Pulmoner emboli B) Kalp yetmezliği C) Akciğer kanseri D) Pnömoni E) Mediastinit Doğru cevap: (B) Kalp yetmezliği 51 ATELEKTAZİ En sık konjestif kalp yetmezliğinde meydana gelir. Akciğerin kollabe olan bölümü 1/10’a ulaşıncaya kadar dansite artışı görülmez. Özellikle pnomotoraksa bağlı olan olgularda artan radyolusensinin de katkısı vardır. Bronşlarda kollaps olmadığından dolayı hava bronkogramları görülür. Alveoler yapının kollabe olması sonucunda hava boşluklarında genişleyebilme yeteneğinin azalması ile ilişkilidir. Alveoler ventilasyon kaybının yanı sıra perfüzyon defekti de eşlik eder; sonuçta hipoksi meydana gelir. MİKROATELEKTAZİ (ADEZİV ATELEKTAZİ) Atelektazi etiyolojik nedenleri ve yapısal olarak dört ana başlık altında ele alınır. Mikroatelektazi (non-obstrüktif atelektazi) sürfaktan yetersizliği sonucunda akciğerin periferik hava yollarında ve alveollerde meydana gelir. Yenidoğan RDS, akut radyasyon pnömonisi, viral pnömonilerde ve bazen de koroner by-pass cerrahisi sonrası meydana gelir. Özellikle diyafragmaya paralel lineer dansiteler şeklinde karşımıza çıkar. Sıklıkla akciğer bazallerinde meydana gelir. REZORBSİYON ATELEKTAZİSİ (OBSTRÜKTİF ATELEKTAZİ): Pulmoner emboli sonucunda ventilasyon devam ederken perfüzyon defekte uğrar (ölü boşluk ventilasyonu). Ventilasyon/perfüzyon uyumsuzluğu hipoksinin en önemli nedenidir. Tip 2 pnömositler etkilendiğinde sürfaktan sentezi azalır ve mikroatelektazi ortaya çıkar. KONTRAKSİYON ATELEKTAZİSİ (SKATRİZASYON ATELEKTAZİSİ): Şekil (Soru 133/1): Rezorbsiyon atelektazisi Hava yolu obstrüksiyonu sonucunda havanın distal hava yollarına ulaşmasının engellenmesi sonucunda meydana gelir. Genellikle cerrahi operasyonlardan sonra meydana gelen mukus veya mukopürülan tıkaçlar sonucunda meydana gelir. Bu durumda distal hava yollarındaki hava absorbe olur ve yavaş yavaş akciğerler kollabe olur. Hava distal hava yollarından 18-24 saat sonra absorbe edilir. KOMPRESYON ATELEKTAZİSİ: Şekil (Soru 133/3): Kontraksiyon atelektazisi Atelektaziler genel kural olarak reversibl akciğer lezyonlarıdır. Ancak bu durumun tek istisnası, kontraksiyon atelektazisidir. Lokalize veya generalize olabilir. Lokalize form tüberkülozda akciğer apeksinde meydana gelir. Genaralize form ise akciğerin tümünü kapsamaktadır. Generalize form sıklıkla idiopatik pulmoner fibrozise eşlik eder. 134. Ateş, öksürük ve solunum sıkıntısı nedeni ile değerlendirilen bir ilik nakli hastasının akciğer tomografisinde üç adet nodül tespit ediliyor. Serum ve bronkoalveoler lavajında bakılan galaktomannan antijen testleri pozitif bulunuyor. Bu aşamada hastaya başlanması gereken en uygun tedavi aşağıdakilerden hangisidir? Şekil (Soru 133/2): Kompresyon atelektazisi A) Flukonazol C) Meropenem Pasif atelektazi olarak da adlandırılır. Plevral aralıkta sıvı, kan veya havanın birikimi ve bunun sonucunda akciğer parankiminin basıya uğraması sonucunda meydana gelir. B) Vankomisin D) Vorikonazol E) Asiklovir Doğru cevap: (D) Vorikonazol 52 • Özefagus grafisinde mideden geriye doğru baryum kaçağının gösterilmesi tanıda yardımcıdır. İmmün sistemi baskılanmış bir hastada nodül şeklinde akciğer infiltratları, özellikle etrafında buzlu cam görünümü de mevcutsa, ön planda invazif aspergillozu düşündürür, bunu destekelmeye yönelik yapılacak en spesifik test ise galaktomannan antijen testidir. Test hastamızda pozitif bulunmuştur. Hastada kesin tanı ancak biyopsi ile konulabilecektir; ancak nodüler görüntü ve galaktomannan antijen pozitifliği yüksek olasılılıkla hastada aspergillozu desteklemektedir. • Gastroözefagiyal sintigrafi radyoaktif işaretli bir maddeyi besinlerle vererek, daha sonra özefagusta bu maddenin tutulumunu araştıran ve reflü tanısı için kullanılan bir testtir. • Bernstein testi (asit-perfüzyon testi) özefagus alt ucuna nazogastrik tüp ile asit damlatılarak semptomların reflü kaynaklı olup olmadığını araştıran basit bir testtir; ancak pratikte kullanılmamaktadır. İnvaziv aspergillozda ilk tercih olarak vorikonazol ya da amfoterisin-B kullanılır. Flukonazolun Aspergillus gibi küf mantarlarına etkinliği yoktur. • Manometri ile alt özefagus sfinkteri ölçülerek reflü tanısında faydalı veriler elde edilebilir. • Reflü tanısında en duyarlı yöntem özel olarak geliştirilmiş kateterler yardımıyla özefagus alt uç pH’sının ölçülmesi ve izlenmesidir. Ancak pratik bir test değildir ve belli merkezlerde uygulanabilir. 135.Ventilatör ilişkili pnömoni nedeni ile karbapenem ve kinolon kombinasyonu almakta olan hastada yeniden ateş, solunum parametrelerinde bozulma, sekresyon artışı ve akciğer grafisinde yeni infiltratlar saptanıyor. • Endoskopi direkt olarak reflüyü göstermez, ancak özefagus alt uç sfinkteri hakkında indirekt fikir verir ve reflüye bağlı mukozadaki değişiklikleri göstererek tanıda yardımcı olur. Alınan solunum sekresyonu örneklerinde Acinetobacter baumannii kompleks üremesi bildirilen hastanın empirik tedavisinde en uygun seçenek aşağıdakilerden hangisidir? @ Bentiromid testi pankreas yetersizliği tanısı için en kolay ve spesifik testtir. Bentiromide, paraaminobenzoik asit ve sentetik peptidin bileşimidir. Aradaki bağ sadece pankreatik kimotiripsin ile yıkılır. Azlığı pankreas ekzokrin yetmezliğini düşündürür. Bentiromid testinin reflü ile bir ilişkisi yoktur. A) Kolistin intravenöz ve inhaler B) Almakta olduğu tedaviye tobramisin inhaler eklenir. C) Piperasilin/tazobaktama geçilir. D) Trimetoprim/sülfametoksazol eklenir. E) Tedavi değişikliği yapmaya gerek yoktur. Doğru cevap: (A) Kolistin intravenöz ve inhaler Günümüzde yoğun bakımlarda Acinetobacter türlerine bağlı pnömoni çok sık görülmektedir ve genelde geniş spektrumlu beta laktam antibiyotiklere dirençlidir. En etkili ajan kolistindir, genelde yanına beta laktam ya da aminoglikozit eklenmesi sinerjistik etki göstermektedir. Dirençli olsa da meropenemin kolistinin yanına eklenmesi önerilen bir başka kombinasyondur. 137.Kronik pankreatit tanısında kullanılan, duyarlılığı ve özgüllüğü yüksek olan test aşağıdakilerden hangisidir? A) Fekal elastaz tayini B) Fekal kimotripsin tayini C) Sekretin stimülasyon D) Kantitatif fekal yağ miktarı tayini E) Serum tripsinojen düzeyi tayini 136.Kırk yaşında bir erkek hasta son 3 aydır günde 3-4 defa olan substernal yanma ve regürjitasyon yakınması ile başvuruyor ve fizik muayene normal saptanıyor. Doğru cevap: (C) Sekretin stimülasyon KRONİK PANKREATİT Kronik pankreatit asıl olarak orta yaşlı alkolik erkekleri etkiler. Hemen bütün hastalarda karın ağrısı vardır. Hastaların %50’sinde akut pankreatit atakları görülür ve her atak pankreas hasarının biraz daha artmasına neden olur. Ancak hastaların %35’inde akut atak olmaksızın yavaşça artan kronik ağrı olur. Geri kalan kısmında ise ağrı yoktur, ancak diyare vardır. Ağrının nedeni, pankreatik kanallardaki basınç artışı veya direkt olarak pankreatik ve peripankreatik sistemlerin inflamatuvar prosesinden etkilenmesidir. Ağrı öne eğilmekle azalır. Hastaların yaklaşık 1/5’i kronik olarak opiat analjezik kullanırlar. Aşağıdaki yöntemlerinden hangisi bu hastanın araştırılmasında seçilecek bir tanı yöntemi değildir? A) Bernstein testi B) Bentiromid testi C) Baryumlu özefagus grafisi D) Manometri E) Gastroözefageyal sintigrafi Doğru cevap: (B) Bentiromid testi Klinik olarak güncel olduğu için tekrar gündeme getirdiğimiz ve klinik yaklaşımın sorulduğu bir soru... Hastanın tipik reflü ile uyumlu yakınmaları vardır. Gastroözefagiyal reflü hastalığından şüphelenilen bir vakada öncelikle özefagus grafisi çekilmesi önerilir. Ayrıca, çok basit bir dikkat gerektiren sorudur: Bentiromid mi? Bernstein mi? Kilo kaybı sıktır ve iştahsızlık postprandiyal ağrı nedeniyle yemekten kaçınma, malabsorbsiyon ve/veya diyabet ile birlikte görülür. Ekzokrin dokunun %90’ından fazlası hasara uğradığında steatore görülür. Protein malabsorbsiyonu ise ancak çok ilerlemiş vakalarda görülür. Hastaların %30’u diyabetiktir, fakat kronik kalsifik pankreatitli olanlarda bu miktar %70’e yükselir. Hastaların az bir kısmında splenik ven trombozu ve buna bağlı gastrik varisler görülebilmektedir. 53 TANI: 139.Aşağıdaki hastalıklardan hangisi zoonotik bir infeksiyon değildir? 1. Sekretin ve kolesistokinin provakasyon testi: En sensitif testtir. Sekretin ve kolesistokinin verilince pankreas enzim sekresyonu artmıyorsa kronik pankreatit lehine önemli bir bulgudur. A) Bruselloz B) Kırım Kongo Kanamalı Ateşi C) Lyme hastalığı D) Lejyoner hastalığı E) Batı Nil Ateşi 2. Bentiromid testi: Pankreas yetmezliğinde tanı koydurucu bir testtir. Sadece pankreas yetmezliğinde bozulur. Doğru cevap: (D) Lejyoner hastalığı 3. Serum lipaz ve amilaz: Tanı değeri yoktur. Düşük veya normaldir. Zoonoz hayvanlardan insanlara bulaşan hastalıklar için kullanılan terimdir. 4. Schilling testi: Evre 4 Schilling testinde bozukluk vardır. • Bruselloz: Koyun, keçi ve sığır sütünden bulaşan Brucella türlerine bağlı olarak gelişir. 5. Direkt grafi: Kalsifikasyon görülebilir. • Kırım Kongo Kanamalı Ateşi: Kene ısırması ile bulaşır. • Lyme hastalığı: Kene ısırması ile bulaşır. 138.Gebelik kolestazı tanısında aşağıdaki testlerden hangisinin yükselmesi tanısaldır? • Lejyoner hastalığı: Legionella pneumophila’ya bağlı atipik pnömoni etkenidir. Bekletilmiş suların inhalasyonuyla bulaşır. Hayvanlardan ya da insanlardan bulaşmaz. A) Gama glutamil transferaz (GGT) B) Alkalen fosfotaz (ALP) C) 5’ nükleotidaz D) Alanin transaminaz (ALT) E) Laktat dehidrogenaz (LDH) • Batı Nil Ateşi: Kargalarla taşınır, Culex pipiens sivrisinekleri tarafından bulaştırılır. Doğru cevap: (A) Gama glutamil transferaz (GGT) 140. Bartter sendromlu bir hastada aşağıdakilerden hangisi görülmez? Bu soru ile, bu sınavın 50. sorusunda vermek istenen bilgiyi de pekiştirmiş oluyoruz. • Alanin transferaz (AST) ve aspartat transaminaz (ALT): Transaminazlar içerisinde karaciğere özgün olan ALT’dir. ALT sitoplazmik bir enzimdir. Plazmada yükselmesi karaciğer hasarının göstergesidir. A) Dehidratasyon B) Hipopotasemi C) Üriner sistem taş hastalığı gelişimine yatkınlık D) Metabolik alkaloz E) Renin-anjiyotensin-aldosteron sistemi aktivasyonuna bağlı hipertansiyon • Laktat dehidrogenaz (LDH): LDH’nın 5 izoenzimi vardır. LDH-5 karaciğere özgüdür. Hepatosit hasarı ile giden durumlarda LDH artar. Doğru cevap: (E) Renin-anjiyotensin-aldosteron sistemi • Alkalen fosfataz (ALP): Değişik organ ve dokulardan kaynaklanabilir. Bunlar: Ø Hepatobiliyer sistem: Hepatosit, safra kanalikülleri, safra kanalı epitelinde bulunur. Ø Kemik (osteoblast): Kemik kaynaklı ALP yüksekliğinin en sık nedeni kemiğin Paget hastalığıdır. Ø İnce bağırsak mukoza hücreleri: İskemik bağırsak hastalıklarında artar. Ø Plasenta: Gebelerde yüksektir. Ø Lökosit: KML ve paroksismal noktürnal hemoglobinüride düşer. Diğer lökositozlarda artar. Ø Böbrek proksimal tüp epiteli: Metabolize olmadığı için kronik böbrek yetmezliğinde artar. Multipl miyelomda Fanconi sendromu geliştiği zaman da artabilir. aktivasyonuna bağlı hipertansiyon Tübüler patolojiler içinde önemli bir lezyon olan Bartter sendromunun klinik ve laboratuvar özelliklerinin hatırlanmasını gerektiren bir bilgi sorusu. Bartter sendromu, Henle kulpunun çıkan kolunda yer alan Na-2Cl-K transport sisteminin genetik, konjenital defektidir. Bu transport sisteminin bozulan fonksiyonu, medulla hipertonisitesinin kaybına ve şiddetli poliüri ve renal tuz ve sıvı kaybına yol açmaktadır. Eşlik eden diğer anormallikler, hipopotasemi, metabolik alkaloz, hipomagnezemi, hipokalsemi, hiperkalsiüri ve buna bağlı nefrolitiazis, renal PGE2 ve PGI2 sentezinde artış ve renin-anjiyotensinaldosteron sistemi aktivitesinde belirgin artışa rağmen paradoksik olarak normotansiyon varlığıdır. • Gamaglutamil transferaz (GGT): Kolestazın en sensitif göstergesidir. Gebelik kolestazında seviyesi yüksektir. Normal gebelikte diğer kolestaz testleri zaten yüksek olabilir. • ALP ve 5’ nükleotidaz: Gebelikte yükselir, bu nedenle kolestaz göstergesi olarak kullanılamazlar. 54 141.Uzun yıllardır devam eden kronik bronşit ve tip 2 diabetes mellitus sorunları olan hasta dispne, siyanoz, şuur bulanıklığı sorunları nedeniyle hastaneye yatırılıyor. Oda havası solurken alınan ilk arteriyel kan gazı örneğinde pH: 7,25, pCO2: 67 mmHg ve HCO3: 22 mEq/L olarak bulunuyor. Çocuk yaş grubunda nefrotik sendromun en önemli nedeni minimal değişiklik hastalığı olduğundan ve bu lezyon glukokortikoidlere çok iyi cevap verdiğinden, bu yaş grubunda nefrotik sendrom kliniğinin belirlenmiş olması ilk anda bir renal biyopsi endikasyonu ortaya koymamaktadır. Olguda glukokortikoid cevapsızlığı belirlenmesi ise renal biyopsi endikasyonu olarak değerlendirilmektedir. Hastada mevcut asit-baz bozukluğu aşağıdaki seçeneklerden hangisinde doğru olarak verilmiştir? Benzer şekilde, klasik öykü ve klinik özellikleri ile gelişen nefrit tablosuna eşlik eden geçirilmiş streptokok infeksiyonu serolojik kanıtları, ilk olası tanı olarak akut poststreptokoksik glomerülonefriti işaret ettiğinden ve bu hastalıkta %99 1 – 2 ay içinde spontan rezolüsyon kural olduğundan (en iyi prognozlu glomerülonefrit), bu olgularda da inisiyal olarak böbrek biyopsisi endikasyonu bulunmamaktadır. 1 – 2 aylık süre içinde, klinik ve laboratuvar iyileşme belirlenmediği ve/ veya kompleman düzeyleri normale dönmediği takdirde renal biyopsi endikasyonu oluşmaktadır. A) Kompanse respiratuvar asidoz B) Kompanse respiratuvar alkaloz C) Dekompanse respiratuvar asidoz D) Dekompanse respiratuvar alkaloz E) Dekompanse metabolik asidoz Doğru cevap: (C) Dekompanse respiratuvar asidoz Asit – baz metabolizması ile ilgili temel kavramların ve KOAH alevlenmesinin klasik olarak ortaya çıkardığı AKG ve asit – baz metabolizması anormalliklerinin hatırlanmasını gerektiren bir olgu sorusu. 143.Aşağıdaki sıvı-elektrolit ve asit-baz anormalliklerinden hangisi akut böbrek yetmezliğinin oligürik-anürik döneminin özelliklerinden değildir? Olgunun pH değerinin 7,25 oluşu (N: 7,35 – 7,45) bir asidozu, pCO2 basıncının 67 mmHg olarak tespit edilmiş olması (N: 37 – 45 mmHg) respiratuvar bir asidozu ve HCO3 konsantrasyonunun 22 mEq/L olması (N: 22 – 26 mEq/L) mevcut respiratuvar asidoz için beklenen metabolik (renal) kompansasyonun gerçekleşmemiş olduğunu (dekompanse respiratuvar asidoz) ortaya koymaktadır. Ağır KOAH alevlenmeleri sırasında arteriyel kan gazı analizi tipik olarak hipoksi, hiperkapni ve respiratuvar tipte bir asidozun varlığını göstermektedir. A) Hipermagnezemi B) Anyon açığı normal metabolik asidoz C) Hipokalsemi D) Hiperpotasemi E) Hiponatremi Doğru cevap: (B) Anyon açığı normal metabolik asidoz Akut böbrek yetmezliğinin klasikleşmiş sıvı-elektrolit ve asit-baz anormalliklerinin hatırlanmasını gerektiren bir bilgi sorusu. 142.Aşağıda verilen klinik durumlardan hangisinde öncelikli olarak böbrek biyopsisi yapma zorunluluğu yoktur? AKUT BÖBREK YETMEZLİĞİ DURUMUNDA BELİRLENEN KLASİK SIVI-ELEKTROLİT VE ASİTBAZ ANORMALLİKLERİ: A) Sistemik lupus eritematozus tanılı hastada idrar sediment anormalliğinin belirlenmesi B) Transplante böbrekte ortaya çıkan fonksiyon bozukluğu C) İdrar sediment anormalliği ile hızlı ilerleyen renal fonksiyon bozukluğu beraberliği D) Erişkin hastada nefrotik sınırda proteinüri varlığı E) Çocuk hastada nefrotik sendrom gelişmesi 1) Hipervolemi ve eşlik eden hiponatremi 2) Hiperpotasemi 3) Hiperfosfatemi ve hipokalsemi 4) Hipermagnezemi 5) Anyon açığı artmış metabolik asidozdur. Aynı anormallikler, kronik böbrek hastalığının gerektiren son döneminde de mevcuttur. Doğru cevap: (E) Çocuk hastada nefrotik sendrom gelişmesi Böbrek biyopsisi endikasyonlarının ve glomerüler hastalıklar olmalarına rağmen klasik olarak ilk anda renal biyopsi endikasyonunun bulunmadığı iki patolojinin hatırlanması gereken bir bilgi sorusu. diyaliz 144.Akut faz reaktanları, klinikte daha çok hangi amaçla kullanılmaktadır? BÖBREK BİYOPSİSİ ENDİKASYONLARI: A) Tedaviye yanıtın belirlenmesinde B) Komplikasyonları saptamada C) Ayırıcı tanıda D) Tanı koymada E) Prognozun belirlenmesinde 1) Serolojik olarak teşhis edilemeyen hızlı ilerleyen glomerülonefrit (RPGN) tabloları (C seçeneği) 2) Sebebi bilinmeyen nefrotik sendromlar (erişkin hasta) (D seçeneği) 3) Transplante böbrekte rejeksiyon tanısı (B seçeneği) Doğru cevap: (A) Tedaviye yanıtın belirlenmesinde 4) Sebebi açıklanamayan ve/veya 4 haftadan uzun süren akut böbrek yetmezliği 5) Tübülointerstisyel hastalık Daha önce Dahiliye Yandal Uzmanlık Sınavı’nda sorgulanmış, direkt günlük pratiği sorgulayan bir sorudur. 6) Sistemik hastalıklarda (SLE, vaskülitler vb.) böbrek tutulumu (A seçeneği) Akut faz reaktanlarının, klinikte en fazla yarar sağladığı nokta tedaviye yanıtın takibidir. 55 ROMATOLOJİDE KULLANILAN AKUT FAZ REAKTANLARI kaşıntı ve sarılıktan oluşmaktadır. Primer sklerozan kolanjit özellikle inflamatuvar bağırsak hastalığı varlığında kronik kolestazlı olgularda düşünülmelidir. Yüksek serum ALP düzeylerien önemli laboratuvar bulgusudur. Transaminazlar normalin 3-4 katından daha az olarak hemen daima yüksektir. • Pozitif akut faz reaktanları: İnflamasyon anında serum seviyeleri nonspesifik olarak yükselir. • Negatif akut faz reaktanları: İnflamasyon anında serum düzeyleri nonspesifik olarak azalır. Hastalığın tanısı değil, takibinde kullanılır. Tablo (Soru 145): Primer biliyer siroz ve primer sklerozan kolanjitin karşılaştırılması POZİTİF AKUT FAZ REAKTANLARI: Primer biliyer siroz 1. Eritrosit sedimantasyon hızı 2. C-reaktif protein Primer sklerozan kolanjit 3. Fibrinojen Yaş 40 50 4. Ferritin Cinsiyet Kadın Erkek En sık semptom Kaşıntı Sarılık Labaratuvar ALP, AST, ALT bilirubin düzeyleri artmış ALP, AST, ALT bilirubin düzeyleri artmış Otoantikor AMA p-ANCA 5. Serum amiloid A 6. Alfa-1 antikimotiripsin 7. Haptoglobin 8. Alfa 1 antitripsin 9. Seruloplazmin NEGATİF AKUT FAZ REAKTANLARI 1. Albümin Görüntüleme Normal 2. Prealbümin 3. Retinol bağlayıcı globülin İlişkili 4. Transferrin Hashimoto tiroiditi RA, SLE Karakteristik tesbih tanesi görünümü Ülseratif kolit Ursodeoksikolikasid Kortikostroid Tedavi 145.Yirmi sekiz yaşındaki erkek hastaya kortikosteroid tedavisine bağımlı, kronik sürekli seyirli ülseratif kolit tanısıyla kolektomi yapılıyor. Operasyondan bir yıl sonraki rutin kontrolü sırasında AST: 48 U/L, ALT: 76 U/L, ALP: 271 U/L, GGT: 85 U/L; anti-HBs (+), anti-HBe (+), anti-HBc (+), anti-HCV (-), protrombin zamanı 12 saniye, serum albümin düzeyi 4.8 g/dL olarak saptanıyor. Kortikosteroid? Rifampisin Siklosporin 146.Elli beş yaşında bir kadın hasta yüzünde şişme yakınmasıyla başvuruyor. Yapılan fizik muayenede yüzünde ödem ve juguler venlerinde dolgunluk saptanıyor. Hastanın çekilen akciğer grafisinde üst mediastende belirgin genişleme olduğu ve toraks bilgisayarlı tomografisinde mediastende bulunan bulunan konglomere lenf nodlarının vena kava superiora bası yaptıkları belirleniyor. Hafif halsizlik dışında yakınması bulunmayan bu hasta için en olası tanı aşağıdakilerden hangisidir? A) Kronik hepatit B B) Kronik hepatit C C) Primer biliyer siroz D) Primer sklerozan kolanjit E) Nonalkolik steatohepatit Bu hastaya bundan sonraki aşamada en uygun yaklaşım aşağıdakilerden hangisidir? A) Pozitron emisyon tomografisi ile görüntüleme B) Mediastendeki lenfadenopatilerden ince iğne aspirasyonu C) Toraks magnetik rezonans dinamik incelemesi D) Mediasten bölgesine hemen radyoterapi başlanması E) Galyum 67 ile bütün vücut sintigrafisi Doğru cevap: (D) Primer sklerozan kolanjit Ülseratif kolit tanısı olan bir hastada karaciğer fonksiyon testlerinden kolestaz enzimlerinin ön planda yüksek olduğu durumlarda ilk akla gelmesi gereken patoloji primer sklerozan kolanjittir. Doğru cevap: (B) Mediastendeki lenfadenopatilerden ince Primer sklerozan kolanjit, primer biliyer siroza benzeyen bir kolestatik hastalık olup sıklıkla portal hipertansiyon komplikasyonları ile siroza ilerler. Bu hastalığın karakteristik patolojik özelliği intra ve ekstrahepatik safra kanallarını ortadan kaldırıcı fibrozis ile birlikte olan inflamasyondur. Primer sklerozan kolanjit, sıklıkla kronik ülseratif kolit ile daha az sıklıkta da Crohn kolitiyle birliktelik gösterir. iğne aspirasyonu Soruda verilen hastanın yüzünde şişme, fizik muayenede yüz ödemi ve juguler ven dolgunluğu, toraks BT tetkikinde ise tipik LAP ve mevcut LAP’ların vena kavaya bası yaptığından bahsediyor. Yani tipik bir superior vena kava sendromu (SVKS)’ndan söz ediliyor. Yaklaşık hastaların %70’inde genellikle primer sklerozan kolanjit gelişiminden önce başlamış olan kronik kolit vardır. Karaciğer hastalığı proktokolektomiden sonra bile gelişebilir. Hastaların %60-70’i erkektir. Semptomlar ilerleyici yorgunluk, Süperior vena kava sendromu sıklıkla bir tümörün vena kava superior’a dışarıdan basısı sonucunda gelişmesine 56 rağmen, kanser hastalarında malign olmayan nedenlerden de kaynaklanabilir. En sık akciğer kanserine (özellikle küçük hücreli ve squamöz hücreli) bağlı olarak açığa çıkmaktala beraber, lenfoma hastalarında ve mediastene metastaz yapmış kanserlerde de gözlenebilir. Hastalar sıklıkla baş boyun bölgesinde özellikle göz etrafında şişlik, nefes darlığı öksürük, baş ağrısı ve nazal konjesyon gibi şikayetlerle başvururlar. En önemli fizik muayene bulgusu boyun venlerinde dolgunluk ve göğüs ön duvarında kollaterallerin sayısının artmasıdır. Laringeal ve/veya serebral ödem semptomve bulguları nadir olarak gözlenmekle beraber, kötü prognostik faktörlerdir. humoral paraneoplastik sendrom (PTH benzeri peptid salıverilmesi) ya da tümörün fokal kemik destrüksiyonuna (osteolitik etki) yol açmasına bağlı olarak çığa çıkmaktadır. Lenfomalarda ise D vitamininin anormal sentezine bağlı olarak açığa çıkmaktadır. TEDAVİ: Hızla yapılmazsa ölümle sonlanabilir. Hiperkalsemi tedavisi sıklıkla kombinasyon şeklinde uygulanır. İlk olarak poliüri nedeniyle oluşan dehidratasyonu düzeltmek amacıyla serum fizyolojik infüzyonu uygulanmalıdır. Hiperkalsemi tedavisinde loop diüretikleri diğer etkin tedaviler arasındadır. Furosemide bağlı natriürez üriner kalsiyum ekskresyonunu arttırır. Volüm kaybı serum fizyolojik infüzyonu ile düzeltildiğinde diüretikler hipervoleminin ve hiperkalseminin kontrolünde faydalı olabilirler. Soruda, hastaya bir sonraki aşamada en uygun yaklaşım nedir, diye sorulmuş. Burada kritik nokta, SVKS’nin tanısında altta yatan nedeni ortaya koymaktır. Çünkü bazı maligniteler özel tedavilere diğerlerinden daha duyarlıdır. Vakaların çoğunda tanı klinik muayene temelinde yapılır. Göğüs filmi, bronkoskopi, sınırlı torakotomi veya torakoskopi, kontrast ve radyonüklid venografi, CT ve MRI tanıya yardımcı yöntemlerdir. Ancak kesin tanı lenfadenopatilerden ince iğne aspirasyonu yapmak ve tanıyı kesinleştirip hızla tedaviye geçmektir. Bifosfonat, hidroksiapatit kristallerine bağlanır ve kemik rezorbsiyonunu inhibe eder. Pamidronat ve zolendronik asit en sık kullanılan bifosfonattır. Lenfoma ve hormon duyarlı meme kanserlerinde steroidin direkt antitümör etkisi olabilir. Ayrıca steroid bağırsaklardan kalsiyum emilimini de engellemektedir. Etkinin başlama süresi 3-5 gündür. Prednizon dozu 10-100 mg/gün arasında değişir. Tedavide; radyoterapi, kemoterapi, trombolitik tedavi, antikoagülan tedavi, genişletici stentler, balon anjiyoplasti, cerrahi by-pass ve çeşitli tedavi önlemlerini içerir. Çoğu hasta diüretik ve steroid tedavisi gibi ajanlarla tedavi edildiği zaman obstrüktif semptomlardan kurtulabilir. Kalsitonin osteoklasttaki reseptörlerine bağlanarak kemik yıkımını inhibe edebilir. direkt olarak Pliamycin (mitramisin) direkt osteoklast inhibitör etkiye sahiptir ve paratroid hormon veya vitamin D etkilerini de bloke edebilir. • A seçeneği: Tutulan yerleri göstermesi dışında bir özelliği yoktur. • B seçeneği: Tedaviye hızla gitmek için kesin tanı amaçlı olarak zaman yitirilmeden yapılmalıdır. Seçenekler arasında yer alan tiazid grubu diüretkler ise kontrendikedir. Çünkü bu ilaçların en önemli yan etkisi hiperkalsemidir. • C seçeneği: İlave bir katkı sağlamaz. • D seçeneği: Belki de en çeldirici cevaptır. Belki, “Bu hasta onkolojik; acil hızla tanı konulup tedavi edilmesi gerekir”, düşüncesiyle D seçeneği işaretlenebilir. Açıkcası bu seçenek nedeniyle tartışmalı bir soru görünümünde. 148.Multipl miyelom nedeniyle takip edilen hastaya allojenik kemik iliği transplantasyonu yapılmıştır. Takip eden 45. gününde hastada aniden başlayan ishal şikayeti başlamış ve yapılan tetkiklerde AST: 780 mg/dL ALT: 978 mg/dL, total bilirubin: 4,7 mg/dL, direkt bilirubin: 2,3 mg/dL olarak saptanmıştır. Boyundan başlayıp umbilikusa kadar uzanan döküntüsü gelişmiştir. • E seçeneği: Yaygın tutulumu göstermesi dışında tanıya katkısı yoktur. 147. Maligniteye bağlı hiperkalsemisi olan hastalarda aşağıdakilerden hangisi kontrendikedir? Mevcut bulgularla hastada öncelikle düşünülmesi gereken hastalık aşağıdakilerden hangisidir? A) Glukokortikoidler B) %0.9 NaCI intravenöz infüzyonu C) Tiazid grubu diüretikler D) Bifosfonatlar E) “Loop” grubu diüretikler A) Akut hepatit B) Toksik hepatit C) Graft versus host hastalığı D) Primer sklerozan kolanjit E) Sepsis Doğru cevap: (C) Tiazid grubu diüretikler Maligniteye bağlı hiperkalsemi, önemli bir onkolojik acildir. Hiperkalsemi kanserlilerde en sık görülen metabolik acildir. Hastaların %10-20’sinde gelişebilir. Doğru cevap: (C) Graft versus host hastalığı Bir klinik sorusu olarak graft versus host hastalığı… Uzunca süredir TUS’ta sorulmamış bir konu olduğundan hatırda tutmak amaçlı sorulmuş bir sorudur.. MALİGNİTEYE BAĞLI HİPERKALSEMİ KEMİK İLİĞİ TRANSPLANTASYONU KOMPLİKASYONLARI ETİYOLOJİ: Maligniteye bağlı hiperkalsemi meme kanseri, multiple myelom, lenfoma, akciğer kanseri (epidermoid tümörlerde küçük hücrelilerden daha çok) ve baş boyun kanserlerinde sıklıkla gözlenmektedir. Malignitiye bağlı hiperkalsemi genellikle • Erken komplikasyonlar: Bulantı, kusma, mukozit, diyare, hemorajik sistit, kemik iliği aplazisi ve buna bağlı 57 TRİPTAN (SELEKTİF 5HT1B/1D AGONİSTLERİ): infeksiyon, kanama, alopesi, parotit, interstisyel pnömoni, hepatik veno-oklüzif hastalık, kardiyomiyopatİ • Spesifik selektif 5HT1B/1D agonistleridir. Orta ve ağır şiddetteki migren ataklarında kullanılırlar • Geç komplikasyonları: Gonadal yetmezlik, çocuklarda büyüme bozuklukları, katarakt, sekonder maligniteler, hipotiroidi • Günümüzde birçok farklı triptan bulunmaktadır. Triptanların, klinik etkinliklerindeki farklılıklar farmakokinetik özelliklerinden kaynaklanmaktadır. • Graft Versus Host Hastalığı (GVHH): Ø Donör T lenfositlerinin hastaya ait hücrelerin histokompatibilite antijenlerini tanıyarak reaksiyon vermesiyle ortaya çıkan ve bazen öldürücü olabilen klinik tablonun adıdır. Tip IV hücresel hasara bağlıdır Ø Bir anlamda donör kemik iliğinin hastayı reddetmesi reaksiyonudur. Donör ve hasta arasındaki HLA antijen sayısındaki farklılık arttıkça GVHH gelişme ihtimali artar. İki tipi vardır. Ø Akut GVHH: İlk 100 günde ishal, karaciğer fonksiyon testlerinde bozulma ve döküntü görülür. Ø Kronik GVHH: Genellikle 100 günden sonra ortaya çıkan ve skleroderma benzeri klinik tablo ile karakterizedir. Ø Tedavide steroid, siklosporin ve metotreksat kullanılır. GVHD gelişimini önlemek için kan ürünleri ışınlanmalıdır. • Atakların ve hastanın özelliklerine göre triptan ve uygulama yolu seçilir. Belirli bir triptan formundan yanıt alınmazsa diğerleri denenebilir. • Triptanlar, yüksek koroner arter hastalığı riski olanlarda kullanılmamalıdır. • Triptanların doz, yan etkileri ve kontrendikasyonları Tablo’da verilmiştir. 151. Aşağıdaki baş ağrısı tiplerinden hangisi sık olarak otonomik özelliklerle ilişkilidir? A) Egzersiz baş ağrısı B) SUNCT sendromu C) Hipnik baş ağrısı D) Gerilim baş ağrısı E) Trigeminal nevralji Doğru cevap: (B) SUNCT sendromu 149.Mikrositer anemi nedeni ile değerlendirilen 45 yaşındaki alkolik hastada demir parametreleri bakılmış ve serum demiri, transferrin satürasyonu ve ferritin yüksek bulunmuştur. Orta zorlukta bir Nöroloji sorusu… SUNCT SENDROMU Mevcut bulgular değerlendirildiğinde hastada en olası anemi nedeni aşağıdakilerden hangisidir? • Tek taraflı göz yaşarması ve kızarmasının eşlik ettiği kısa süreli nevraljiform ağrılar A) Kronik hastalık anemisi B) Beta talasemi minör C) Kronik böbrek yetmezliği D) Herediter sferositoz E) Sideroblastik anemi • Ortalama görülme yaşı 50’dir. Erkeklerde daha sık görülür. • Ağrının yapısı şiddetli, yakıcı, oyucu, elektrik çarpmış gibidir. Doğru cevap: (E) Sideroblastik anemi • Ağrı 5 – 240 saniye süren paroksizmler halinde gelir, bir saatte 5-6 atak (günde 3-200 atak) görülür. Demir eksikliği anemisi laboratuvar değerleri; azalmış serum demiri, yükselmiş serum demiri bağlama kapasitesi, azalmış ferritin düzeyi, azalmış transferrin satürasyonu ve azalmış depo demiri şeklindedir. Kronik hastalık anemisinde serum demiri düşük diğer parametreler demir eksikliğinin tersi yönde beklenir. • Baş ağrısıyla birlikte burun tıkanıklığı, burun akıntısı, göz ödemi gibi belirtilere de rastlanır. • Ataklar genelde gündüz olur, bazı olgularda ataklar trigeminal veya boyun gibi bölgelerde basınç, çiğneme veya hareketle tetiklenebilir. • Tedavide denenen ilaçların çoğu başarısızdır. Bütün laboratuvar değerleri demir eksikliği anemisinin tam tersi olan iki hastalık: Talasemiler ve sideroblastik anemi. Sideroblastik anemi etiyolojisinde en önemli faktörler alkolizm veya izoniazide bağlı B6 vitamin eksikliği, kurşun zehirlenmesi, bakır eksikliği. • En çok antiepileptik ilaçlardan (Lamotrigin 200-400 mg, topiramat 50-300 mg, gabapentinle kombinasyonlar) yararlanabilir. • Sekonder SUNCT sendromu gösteren birçok olgu sunumu vardır ve daima arka çukur lezyonları ile ilişkilidir. Bu durum, hastalara MRG incelemesi yapılmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır. 150.Migren tedavisinde kullanılan triptanlar aşağıdaki 5-HT reseptörlerinden hangisinin agonistidir? 152. Aşağıdaki ifadelerden hangisi dissosiyatif füg için doğru değildir? A) 5-HT1A B) 5-HT2A C) 5-HT1D D) 5-HT2C E) 5-HT3 A) Semptomlar ani başlangıçlıdır. B) Davranışlar düzenli ve organizedir. C) Amnezi içinde olduklarının farkında değildir. D) Hem psişik hem de fiziksel travmalardan sonra görülebilir. E) Borderline, histriyonik ve şizoid kişilik bozuklukları bozukluğun gelişiminde yatkınlaştırıcıdır. Doğru cevap: (C) 5-HT1D Nöroloji altında sorulmuş zor bir ilaç sorusu… 58 Tablo (Soru 150): Triptanların özellikleri Doz mg/gün İlaçlar Maksimum Doz/gün Yan etkiler Kontrendikasyonlar Ateş basması, halsizlik, sersemlik, baş dönmesi, bulantı, parestezi, ağız kuruluğu, disfaji Baziler tip migren, hemiplejik migren, serebrovasküler vs periferik arter hastalığı, prinzmetal anjinası, kontrolsüz hipertansiyon, gebelik. son 24 saat içinde ergotamin kullanımı Oral Preparatlar Almotriptan 6.25-12.5 25 Eletriptan 40-80 80 Frovatriptan 2.5 5 Naratriptan 2.5 5 Rizatripten 5-10 30 Sumatriptan 50-100 200 Zolmitriptan 2.5-5 10 Sumatnptan 5-20 40 Zolmilriptan 2.5 10 6 12 Nazal sprey Ek olarak tad alma duyusunda bozulma Ek olarak nezle, gribal enfeksiyon, sinüzit Subkutan Sumatriptan Ek olarak enjeksiyon yerinde lokal reaksiyonlar AKUT GUT ARTRİTİ Doğru cevap: (B) Davranışlar düzenli ve organizedir. • Romatolojinin tek acilidir. Zor ama beklediğimiz bir Psikiyatri sorusu… • En sık nedeni hipoksantin fosforibozil transferaz aktivitesindeki kısmi yetersizliktir. DİSOSİYATİF FÜG • Gutlu hastaların %90’ından fazlası orta–ileri yaşta erkektir. • Kişi kendisini birden, nasıl geldiğini bilmediği bir yerde bulur. Aradan geçen sürede olanları hatırlamamaktadır. • Akut atak, genellikle tek bir eklemde ani ve şiddetli ağrıyla başlar. • Dakikalar, saatler, ya da günler sürebilen böyle bir füg dönemi sırasında her zamankinden farklı bir kimlik edinmiş gibi davranır, karmaşık işlevleri yerine getirebilir ve çevresindekilerce durumundaki olağan dışılık fark edilmeyebilir. • En sık tutulan eklem tipik olarak birinci metatarsofalangeal eklemdir (Podogra ayağı). • Atak çoğu kez aşırı yemek, alkol alımı, infeksiyon, miyokard infarktüsü, travma, ameliyat veya aşırı fiziksel yorgunluk gibi hazırlayıcı bir olaydan sonra gelişir. • Evden, iş ortamından, beklenmeyen biçimde uzaklaşma, seyahat etme ve yeni bir iş, kimlik edinme vardır. • Hastalığın nedeni sodyum ürat kristallerinin dokuda birikerek inflamatuvar olayı başlatmasıdır. • Hasta bu durumun farkında değildir. • Füg sırasında geçmişi hatırlamaz. • Atak genellikle sabaha karşı şiddetli ağrı ile başlar. Daha sonra hızla ağır bir artrit tablosu gelişir. • İyileşme döneminde füg sırasında olanları hatırlamaz. • Tutulan eklem üzerindeki deri gergin, parlak, kızarık, sıcak ve aşırı derecede ağrılıdır. 153.Akut gut artritinin tedavisinde aşağıdaki ilaçlardan hangisi etkili değildir? • Atak sırasında sıklıkla ateş, lökositoz ve sedimentasyon hızında artma görülür. A) Kolşisin B) Allopürinol C) İndometazin D) Prednizolon E) Diklofenak • Kesin tanı eklem sıvısında hücre içinde iğne şeklinde monosodyum ürat kristallerinin gösterilmesi ile konur. • Gut hastalığında tofuslar deride en sık olekranon ve kulak memesinde iç organ olarak en sık böbrekte görülmektedir. • Gut atağında ürik asit yüksek, düşük, normal olabilir. Doğru cevap: (B) Allopürinol TEDAVİ: Gut artritinin akut ve uzun dönem tedavisindeki çapraz ilişki iyi bilinmelidir. • Akut atağın tedavisinde tutulan eklem istirahate alınır ve dış etkilerden korunur. 59 • Kolşisin: Birinci tercihtir. • Diğer Özellikler: Ø Mükemmeliyetçi olduklarından başarılıdırlar. Ø Genellikle beraberinde depresyon da vardır. • NSAİİ: İndometasin vb. • İntraartiküler veya sistemik steroid tedavisi gerekli olgulara uygulanmalıdır. • Tedavi: Ø Etkili bir tedavisi yoktur. Ø En fazla umut veren siproheptadindir. Ø Depresyon varsa antidepresanlar verilir. • Pürinden fakir diyet verilmelidir. • Alkol alınımının kısıtlanması ve tiazid grubu diüretikler başta olmak üzere ürik asit düzeyini artıran ilaçlardan sakınılmalıdır. • Seyir: %10 ölümle sonuçlanır. • Allopürinol ve probenesid: Akut gut atağı geçtikten sonra başlanır. Gut atağında allopürinol ve aspirin kontrendikedir BLUMIA NERVOSA: • Epidemioloji: Ø 16-18 yaşlarında pik yapar. Ø Bayanlarda 10 kat daha fazla görülür. 154.Aşağıdakilerden hangisi anorexia nervosa’nın tanı kriterleri arasında yer alan tıbbi komplikasyonlardan biridir? • Etyoloji: Sosyal (mükemmelliyetçi başarılı kişilerde sıktır) • Tanı: DSM IV’e göre kriterler: A) Serum T3 düzeyinde düşme B) Uzamış QT intervali C) Hipokalemik alkaloz D) Amenore E) Lökopeni Ø Çok daha fazla yeme ve yemeyi kontrol edememe Ø Kilo almayı engellemek için kusma, laksatif kullanma veya aşırı eksersiz yapma Ø En az 3 ay haftada 2 kez bu epizodların olması • Diğer özellikleri: Doğru cevap: (D) Amenore Ø Anoreksik hastalara göre daha sinirli ve dürtüseldirler. Ø Çok yemelerine rağmen normal kiloda veya zayıf olabilirler. Ø Depresif özellik anoreksiden daha belirgindir. Gelişmiş toplumların önemli bir sorunu olan yeme bozukluklarından anorexia nervosa ve bulumia nervosa önemli birer sağlık problemidir. Tanının doğru konulması ve uygun tedavisi ile ölümcül olabilen bu hastalıklar tedavi edilebilmektedir. YEME BOZUKLUKLARI 155.Tarsal tünel sendromunda sıkışarak klinik tabloyu ortaya çıkaran sinir aşağıdakilerden hangisidir? ANOREXIA NERVOSA: A) N. suralis B) N. peroneus superficialis C) N. peroneus profundus D) N. saphenous E) N. tibialis • Anorexia nervosa; aşırı ağırlık kaybı, vücut ağırlığı ve görünüm ile aşırı ilgilenme ve vücut imajının algılamasındaki bozukluklar ile karakterize olup, alışkanlıkların tamamen kilo kaybetmeye yönelik olduğu bir hastalıktır. Doğru cevap: (E) • Bu bireyler; kilo almaktan ve yağlanmaktan aşırı korkmakta, şişmanlıktan tiksinmekte, mutsuzluk ve endişeye çok fazla kapılmaktadır. Çok fazla karşımıza çıkmayan Ortopedi ve Fizik Tedaviyi ilgilendiren klinik bir durumla ilgili zor bir soru… • Epidemiyoloji: Ø Hastaların %95’i kızdır. Ø 12-20 yaşları arasında pik yapar. TARSAL TÜNEL SENDROMU • Ayakta ağrıya yol açan sorunlardan biridir. • Etiyoloji: Sosyokültürel faktörler, meslek (balerinlerde fazla) etkilidir. • Tarsal tünel sendromu ilk tanıda çoğu kez gözden kaçabilen bir sorun olmaktadır. • Tanı: DSM-IV’e göre anorexia nervosa tanı kriterleri • Bunun nedeni olarak sendromun ayak hastalıklarında ayırıcı tanıya göreceli olarak daha az katılması gösterilmektedir. Ø Ağırlığın yaşa ve boya göre %15 veya daha altında olması veya birey ergenlik öncesi dönemde ise, büyüme döneminde beklenen miktarda kilo alamaması Ø Ağırlığın düşük olmasına karşın, kilo alma ve şişmanlamaktan aşırı korkma Ø Beden imgesinin bozulması ve ağırlığın düşük olmasına karşın, hastanın vücudunun veya bazı bölgelerinin şişman olduğunu düşünmesi Ø Kızlarda menarşın gecikmesi (primer amenore) veya daha önce düzenli olan adetlerin en az 3 ay kesilmiş olması (sekonder amenore), erkeklerde libido azlığı Ø Hastalığın kabul edilmemesi ve doktora gidilmemesi • Tarsal tünel fleksör retinakulumun medial malleolden kalkaneusa doğru uzanırken oluşturduğu fibroosseöz bir tüneldir. • Tünelden fleksör hallusis longus ve fleksör digitorum longus tendonları ve damarsal yapılarla birlikte posterior tibial sinir geçer. • Tibial sinir seyri boyunca kalkaneal ve daha sonra lateral ve medial plantar dallarını verir. • Kalkaneal dallar saf duysal, plantar olanlar ise hem motor hem de duysal sinirlerdir. 60 ATELEKTAZİ • Tünelin distal veya ön alt bölgesi en dar bölge olduğundan posterior tibial sinir en çok burada sıkışmaya uğrar. • Atelektazinin doğrudan röntgen bulguları; kollobe kesimin havalanmasının azalmasına bağlıdır. • Kırık sonrası oluşan kemiksel deformiteler, alçılamaya bağlı oluşan bası, fleksör retinakulum bağında veya abduktor hallusis kasında hipertrofi, fleksör tenosinovit, sinovyal kistler, ganglionlar, diabetes mellitus ve romatoid artrite bağlı proliferatif sinovit tarsal tünel sendromu nedeni olabilir. • Hacim kaybı olan segmentte yoğunluk artışı • Bronş-damar yapılarının bir araya toplanması • Fissürlerde yer değişikliği • Atelektazinin dolaylı röntgen bulguları; hacim kaybına bağlıdır • Klinik beliritler sıkışmanın düzeyine ve posterior tibial sinirin hangi dalının tutulduğuna bağlı olarak değişir. • Kollabe kesimde diyafragmada yükselme • Hasta çoğunlukla ayak parmaklarında, topukta veya ayak tabanında yanıcı ağrı ve parestezilerden yakınır. • Kollabe kesime doğru kalp ve trakeanın yer değiştirmesi • Ağrı hastayı gece uyandırabilir ve baldıra vurabilir. • İnterkostal mesafelerde azalma • Hasta kalkıp yürüdüğünde biraz rahatladığını söyler. • Hiluslarda yer değişikliği • İç malleol arkasında sinire direkt palpasyonla hassasiyet saptanması fizik muayenede sık bulunan bir bulgudur. • Kompansatuvar olarak fazla havalanan akciğer dokusuna bağlı lüsensi artışı ve akciğer herniasyonu • Yine bu bölgede fusiform şişlik olabilir. • Diğer bulgular tarsal tünel üzerinde pozitif Tinel bulgusu, vazomotor değişiklikler, başparmak fleksiyonunda ve ayağın intrensek kaslarında güçsüzlüktür. 157.Alkol ile pankreas kanseri ilişkisinin incelendiği bir kohort araştırmasında, alkol kullanan 400 kişiden 80’inin, alkol kullanmayan 800 kişiden de 20’sinin izleme süresi içerisinde pankreas kanserine yakalandığı belirlenmiştir. • Ayırıcı tanıda: tarsal kemiklerde artrit, plantar fasit, damarsal yetersizlik ve sistemik periferik nöropatiler akla getirilmelidir. • Sendrom, lumbosakral radikülopatilerle de karışabilir. Yukarıda verilen çalışmada pankreas kanseri için rölatif risk kaçtır? • Özellikle koşucularda akılda tutulması gereken diğer bir durum abdüktör hallusis kasının hipertrofisidir. A) 0,20 B) 0,25 C) 0,50 D) 4,00 E) 8,00 • Ancak bu kişilerde plantar sinir basısı fleksör retinakulum bağının distalinde oluşur. • Hastalığın tanısının doğrulanmasında elektrodiagnostik çalışmalar (EMG tetkiki) oldukça yararlıdır. • Bu testte sinir ileti hızları çoğunlukla düşmüş olarak bulunur ve distal motor latanslarında anormallikler saptanır. Doğru cevap: (E) 8,00 Kolay ama dikkat gerektiren bir halk sağlığı sorusu… • Tedavide; lokal steroid enjeksiyonları, basit ağrı kesiciler ve ortez tedavilerinden oluşan birçok konservatif yöntem kullanılmış ancak etkili bulunamamıştır. Alkol kullanan grupta pankreas kanseri insidansı 80/400’dür. Alkol kullanmayan kontrol grubunda ise pankreas kanseri insidansı 20/800’dür. • Hastalığın standart tedavisi birçok hastada çok iyi sonuç veren cerrahi dekompresyondur. Bizden istenen rölatif risktir ve etken (+) grubun insidansının etken (–) grubunkine bölünmesi ile elde edilir: 800/400 =8 20/800 156. Aşağıdakilerden hangisi atelektazinin radyolojik bulgularından biri değildir? KOHORT ARAŞTIRMALARI A) Volüm kaybı B) Trakeal deviasyon C) Hava bronkogramı D) Diyafragma yüksekliği E) Kot aralıklarının daralması • Çok ayrıntılı, büyük ekip ve çabaları gerektiren analitik araştırmalardır. • Prospektif, insidans araştırmaları gibi adlar da verilir. Doğru cevap: (C) Hava bronkogramı • Elde edilen en önemli hız insidanstır. • Etkenden hastalığı araştırırız Orta zorlukta bir Radyoloji sorusu… Havanın oluşturduğu negatif kontrast etkisi nedeniyle geri plandaki opak-havalanmayan-konsolide akciğer içinde hava dolu bronşların dallanan tübüler yapılar şeklindeki görünümü hava bronkogramı olarak adlandırılır ve başlangıçta tipik olarak pnömoni ve diğer benign pulmoner konsolidasyonlarda tariflenmiştir. Ödem, alveoler kanama, sarkoidoz, parankimal fibrozis gibi benign süreçlerin yanı sıra bronşiyoloalveoler karsinom, lenfoma gibi malign hastalıklarda da görülebilir Rölatif risk: Etkenin (+) grup insidansı Etken (-) grup insidansı Atfedilen risk: Etkenin (+) grup insidansı Etken (-) grup insidansı Korunabilirlik hızı: 61 Atfedilen risk Etken (+) insidans KOHORT ARAŞTIRMALARININ YARARLARI: • Bir etken konakçıya girer ve yerleşirse, bu duruma infeksiyon denir. Hastalığa ait herhangi bir belirti yoksa ve etken yüzeyel kalmış ise buna kolonizasyon denir (Örnek: nazal mukozadaki Stahyhlococcus aureus). Bir sonraki aşamada ise etken çeşitli reaksiyonlara neden olur. Ancak etken daha ürememiştir. Bu duruma subklinik infeksiyon denir. Bir süre sonra etken üremeye başlar ve klinik belirtiler ortaya çıkar. Yani etkenin vücuda girip, üreyip hastalık belirtileri vermesine infeksiyon hastalığı denir. Etken ile konakçı arasındaki ilişkilerin gösterildiği diyagrama ise Venn Diyagramı denir. • En güvenilir gözlemsel araştırma yöntemidir. • İnsidans, rölatif risk, atfedilen risk elde edilir. • Kohort araştırmalarında hafıza faktörü, selektif ölüm, selektif göç gibi metadolojik sorunlar en az düzeydedir. • Toplumda sık görülen, latent dönemi kısa olan hastalıkların etiyolojilerinin araştırılmasında en uygun yöntemdir. KOHORT ARAŞTIRMALARININ SINIRLILIKLARI: • Maliyet, zaman, personel niteliği ve sayısı yönünden pahalı araştırmalardır. • Eğer bir kişi yaşam boyu taşıyıcı olarak kalırsa bu tip kişilere kronik taşıyıcı denir. Toplumda infeksiyon hastalığını yayan en önemli kaynaktır. • En önemli sorun, araştırmaya katılanların zaman içinde azalması, çeşitli nedenlerle araştırmayı terk etmeleridir. • İnkübasyon taşıyıcıları ise bir hastalığı hastalığın inkübasyon süresi kadar taşırlar. Bu taşıyıcılar genellikle hastalık belirtileri vermeye başlayınca fark edilebilirler. • İzlem süresi uzadıkça araştırmayı yürütmekle sorumlu olan kişiler zaman içinde başka göreve atanabilirler, araştırma fonları azalabilir veya tamamen kesilebilir. • Konvalesan taşıyıcılar ise hastalık sonrası iyileşme döneminde hastalık etkeni taşıyıp yayabilen kişilerdir. Bünyesinde mikroorganizma barındıran herkese taşıyıcı denilmez. (Örneğin PPD (+) olan kişilerin vücudunda tüberküloz basili olduğu halde bunların hepsi tüberküloz yaymaz.) • İzleme dönemi içinde çevrede ve toplumda meydana gelebilecek değişiklikler (savaşlar, açlık, çevre kirlenmesi, doğal afetler) inceleme konusu olan neden-sonuç ilişkilerini etkileyebilir. 159. Bir kentte 2013 yılı içinde 1.000 canlı doğum ve 30 ölü doğum gerçekleşmiştir. Canlı doğan bebeklerin 20 tanesi 1 yaşını dolduramadan ölmüş, bu ölümlerin de 7 tanesi de doğumdan sonraki ilk hafta içinde gerçekleşmiştir. 158. Etkenin konakçının dokularında meydana getirebildiği değişiklikler aşağıdakilerden hangisi ile ifade edilir? A) İnfektivite B) Virülans C) Fatalite D) Atak hızı E) Patojenite Yukarıda verilen verilere dayanarak bu kent için, 2013 yılına ait bebek ölüm hızı binde kaçtır? A) 7 B) 30 C) 23 D) 20 E) 50 Doğru cevap: (E) Patojenite Bulaşıcı hastalıklar son yılların popüler TUS sorusu ve tabii ki, tanımlar… Doğru cevap: (D) 20 BULAŞICI HASTALIKLARIN ÖNEMİ Kolay bir Halk Sağlığı sorusu; ancak dikkat etmemiz gereken nokta, soruda ölü doğumlar verilmiş, ama bu bizim işimize yarayan bir bilgi değil… UNUTMAYINIZ, ÖLÜ DOĞUMLAR SADECE PERİNATAL MORTALİTE HESABINDA KULLANILIRLAR!!! Bulaşıcı hastalıkların epidemiyolojisi, olağan koşullarda hastalığın nasıl oluştuğunu inceler. Yani konakçı, çevre ve etkene ait özellikler değerlendirilir. Bu özellikler göz önüne alınarak oluşan döngüye infeksiyon zinciri denir. İnfeksiyon zincirinde etken, bulaşma yolu ve konakçı arasında ilişkiler mevcuttur. İlk yıl içinde ölen bebek sayısı 20 ve canlı doğum sayısı 1000 ise bebek ölüm hızı 20/1000’dir. • İnfektivite: Etkenin sağlam kişiye ulaşabilme ve dokulara yerleşip üreyebilme özelliğidir. Etkenin bu özelliğinin ölçümünde en sık Sekonder Atak Hızı kullanılmaktadır. BEBEK ÖLÜM HIZLARI: • Bebek ölümü diyebilmek için bebek öncelikle canlı doğmalıdır. • Virülans: Etkenin insanda oluşturacağı hastalığın şiddetini tanımlar. Laboratuvar deneylerinde LD50 (deney hayvanlarının %50 sini öldüren mikroorganizma sayısına minimal latal doz denir) diye ölçülür. • Hiçbir canlılık belirtisi yoksa bu ölü doğumdur ve bunlar pay ve paydada yer almaz. • Bir toplumdaki sağlık, özellikle çocuk sağlığı düzeyinin en önemli göstergesi, bebek ölüm hızıdır. • Patojenite: Etkenin konakçının dokularda meydana getirebildiği patolojik reaksiyonlardır. Patojenite; etken ile karşılaşan kişiler arasında hastalık belirtisi gösteren kişilerin oranıdır. 62 Toplam bebek ölüm hızı: Bir yılda ölen bebek (0-365 günlük) sayısı Bir yılda meydana gelen canlı doğum sayısı Erken yenidoğan (neonatal) bebek ölüm hızı: Geç yenidoğan (neonatal) bebek ölüm hızı: Yenidoğan sonrası (postneonatal) ölüm hızı: x1000 Bir yılda 0-7 günlük iken ölen bebek sayısı Bir yılda meydana gelen canlı doğum sayısı Bir yılda 8-28 günlük iken ölen bebek sayısı Bir yılda meydana gelen canlı doğum sayısı x1000 x1000 Bir yılda 29-365 günlük iken bebek ölüm sayısı Bir yılda meydana gelen canlı doğum sayısı 160. Yirmi sekiz yaşında bir erkek hasta, zaman zaman öfkesini kontrol edememe şikâyetiyle başvuruyor. Bu öfkelerinin ufacık bir stres ile bile başladığını söylüyor. Böyle zamanlarda ne yaptığını bilemediğini, insanlara veya eşyalara zarar verdiğini ancak sonra yatıştığını ve pişmanlık duyduğunu belirtiyor. Daha önce başka bir rahatsızlığı olmadığı, ilaç ya da madde kullanmadığı öğreniliyor. x1000 • Tanı öyküde kontrol kaybıyla birlikte birçok agresif patlamaların tespit edilmesiyle konmalıdır. Tek bir epizod tanıyı koydurmaz. Öyküde çocuklukta alkol bağımlılığı, şiddet ve emosyonel dengesizliğin ortasında kalma tipiktir. Hastanın çalışma öyküsü zayıftır. İş kayıpları, evlilik sorunları ve yasal sorunlar vardır. • Yaşamın herhangi bir döneminde çıkabilmekle beraber genellikle ikinci veya üçüncü on yılda başlar. Çoğu vakada orta yaşın başlamasıyla şiddeti azalır. Farmakolojik ve psikoterapötik tedavi yaklaşımlarının kombinasyonu en yüksek başarı şansını sağlar. Bu hasta için en olası tanı aşağıdakilerden hangisidir? A) Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu B) Aralıklı patlayıcı bozukluk C) Antisosyal kişilik bozukluğu D) Şizofreni E) Borderline (sınır) kişilik bozukluğu 161. Aşağıdakilerden hangisi, beta hemolitik streptekoklar tarafından oluşturulan deri ve deri altı dokusunun bir infeksiyonu olup, genellikle yüze ve alt ekstremiteye yerleşen ve ağrı, ateş titremeyle karakterize, sınırları keskin ve deriden kabarık lezyonları olan bir pyodermidir? Doğru cevap: (B) Aralıklı patlayıcı bozukluk Aman dikkat… Antisosyal kişilikte öfke sonrası pişmanlık olmaz. Bunlar öfke ve agresyonlarını insanları yanıltarak kendilerine avantaj sağlamak amacıyla kullanırlar A) Follikülit B) Ektima C) Erizipel D) Sellülit E) İmpetigo ARALIKLI PATLAYICI BOZUKLUK • Ciddi saldırılar ya da mülke zarar vermeyle sonuçlanan agresif dürtülerin denetim kaybıyla, atakları gösteren kişilerde bulunur. Doğru cevap: (C) Erizipel Erizipel, beta hemolitik streptokokların deri ve deri altı dokusunun bir infeksiyonu olup, genelde yüzde görülür. • Saldırganlık, epizodun herhangi bir stres faktörüyle açıklanmasına izin vermeyecek kadar büyüktür. Hasta tarafından nöbet ya da atak olarak tanımlanabilen semptomlar, dakikalar ya da saatler içinde belirir, ne kadar sürdüğünden bağımsız olarak kendiliğinden ve hızla normale döner. Her epizod genellikle pişmanlık ya da kendini suçlama izler. ERİZİPEL (YILANCIK): • Beta hemolitik streptokoklar ve nadiren S.aureus infeksiyonudur. • Ağrı, yüksek ateş, titreme şikâyetleri vardır. • Erkeklerde kadınlardan daha sık görülür. Erkekler daha çok islah kurumlarında, kadınlarsa psikiyatri ortamlarında bulunur. • Sınırları keskin ve deriden kabarık lezyondur. • Lenfatik tutulum yapar. • Alt bacaklar ve yüz en sık tutulan yerdir. • Çocukluktaki predispozan faktörler arasında perinatal travma, infantil nöbetler, kafa travması, ensefalit, minimal beyin disfonksiyonu ve hiperaktivite vardır. • Tedavisi lokal pansuman ve penisilin tedavisidir. • Tipik hastalar fiziksel olarak büyük fakat maskülin özdeşim hissi zayıf bağımlı erkeklerdir. İşe yaramaz ve iktidarsız, ortamı değiştirmekten aciz olma duygusu sıklıkla fiziksel şiddet epizodunu başlatır. 63 Doğru cevap: (A) Biotin - Pellegra 162. I. Birinci dakika Apgar skoru 4 olan bebek II. Konjenital diyafragma hernisi olan ve solunumu başlamamış bebek III. Mekonyumlu deprese bebek IV. Pierre Robin Sendromlu bebek V. Antenatal tanı almış büyük arter transpozisyonu olan bebek Pellegra Niasin eksikliğinde görülür. Vitaminlerin eksikliklerinde görülen tablolar ü A vitamini eksikliği: Gece körlüğü (ilk bulgu), folliküler hiperkeratoz, Kseroftalmi, konjuktiva ve korneada kuruluk, kornea ülserleri ve körlüğe kadar varan lezyonlar. Keratomalazi en ağır formudur. Konjuktivada oluşan lekelere Bitot lekesi denir. Eksikliğinde tekrarlayan üst solunum yolu infeksiyonları, ürogenital sistem bozuklukları, epitelüri, piyüri, hematüri ve kemik büyümesinde duraklama ve büyüme geriliği (çocuklarda) görülür. Yukarıdaki durumların hangisinde bebeğin doğar doğmaz hemen entübe edilmesi gereklidir? A) I, II, III C) II, III E) I, III, IV B) I, II, IV D) II, III, V ü D vitamini eksikliği: Kroniotabes, el bileklerinde genişleme (Raşitizm), Osteomalazi. Doğru cevap: (C) II, III ü E vitamini eksikliği: İrritabilite, ödem, hemolitik anemi, eritrosit yarı ömründe azalma, trombositoz ve kreatinüri en sık görülen bulgulardır. Ataksi, arefleksi, oftalmopleji ve spinoserebellar dejenerasyonda izlenir. Prematüre bebeklerde hemoliz görülür. E vitamini, antisterilite faktörü olarak tanımlanmıştır. Yenidoğanın canlandırma işlemleri sırasında iki durumda doğumdan hemen sonra entübasyon gerekir: • Diyafragma hernisi olan bebeklerde eğer solunum desteği gerekirse bunun mutlaka entübe ederek yapılması gerekir. Maske balon ile yapılan ventilasyon desteği sırasında özefagustan mideye kaçan hava toraks boşluğundaki mideyi şişirerek akciğer ekspansiyonunu engeller. ü K vitamini eksikliği: Yenidoğanın hemorajik hastalığı ve diğer bazı kanamalı hastalıklar. Protrombin zamanı uzaması, yüksek PIVKA. ü C vitamini eksikliği: Skorbüt (Kas, eklem ve kemik ağrıları; şişkin ve kanamalı dişetleri; periost altı kanama ve perifolliküler peteşi tarzında kanamalarla karakterize), sinirlilik, subperiostal kanama, ikter, ödem, konvülsiyon, hipotansiyon, anemi ve ateş görülür. • Mekonyumlu deprese bebekte ise trakea içine kadar ilerlemiş mekonyumun ilk inspirasyonla daha ileri gitmesini engellemek için aspirasyon amacıyla entübasyon yapılması gerekir. ü Niasin eksikliği: Pellegra (Dermatit, diyare, demans). Dermatit; yüz, boyun, el ve ayak sırtları gibi dışa açık bölgeleri tutar. Bunun yanında, çok küçük prematüre bebeklerde de, hem surfaktan ihtiyacı nedeniyle, hem de bebeğin boyutlarının balon-maske ile resusitasyona uygun olmaması ve uygun resusitasyon şansının düşük olması nedeniyle de direk entübasyonla resusitasyon önerilmektedir. ü Tiamin (B1 vitamini) eksikliği: Tiamin eksikliği kronik alkoliklerde ve gelişmemiş ülkelerde sıktır. Sinir ve kardiyovasküler sistem bulgularını kapsar. Eksikliğinde; Ekstremitelerdeki baldır hassasiyeti ve kasların atrofisiyle sonuçlanan periferik nöropati ile karakterize kuru beriberi, yüksek atım hacimli kalp yetmezliği ile karakterize yaş beriberi, konfüzyon, ataksi ve oftalmopleji (Wernicke üçlüsü) ve belirgin hafıza kaybı ile aşırı konuşma ile karakterize Wernicke-Korsakoff Sendromu görülür. 163. Aşağıdakilerden hangisi fetal alkol sendromunun bulgularından birisi değildir? A) Organomegali C) Kalp defektleri B) Fasiyal anomaliler D) Mental retardasyon E) Gelişme geriliği ü Piridoksin eksikliği: Hipokrom mikrositer anemi, kusma, diyare, gelişme geriliği, ilgisizlik, hiperirritabilite ve konvülsiyonlar, idrarda ksantürenik asit artışı, oksalüri. Doğru cevap: (A) Organomegali ü Riboflavin (B2 Vitamini) eksikliği: Keylozis (ağız mukozasında çatlaklar), seboreik dermatite benzer cilt lezyonları (özellikle nazolabial, skrotal ve vulvar sebore) ve glossit; magenta dili, korneada vaskülarizasyon artışı, fotofobi, lakrimasyon, normokrom normositer anemi. FETAL ALKOL SENDROMU Majör Bulgular: Pre ve postnatal yavaş büyüme, mental retardasyon, mikrosefali, karakteristik yüz görünümü (Geniş burun köprüsü, kısa palpebral fissürler, pitozis ve belirgin filtrum), konjenital kalp defektleri, doğuştan kalça çıkığı, diğer eklem/ekstremite anomalileri, zayıf motor koordinasyon şeklindedir. Bebek intrauterin büyüme geriliği ile doğduğu için herhangi bir organomegali görülmez. ü Vitamin B12 eksikliği: Halsizlik, yorgunluk, egzersiz dispnesi, istem dışı hareketler, demans bulguları, periferik nöropati, posterior nöropati, postero-lateral spinal kord hastalığı, vitiligo, anemi, retikülositopeni, makrositoz, anizositoz, poikilositoz, lökositlerde hipersegmentasyon görülür. İdrarda metilmalonik asit artar. ü Folik asit eksikliği: Büyüme geriliği ve megaloblastik anemi, pansitopeni, nötrofillerde hipersegmentasyon, epiteloid hücre değişikliği, nöral tüp defektleri. Gebelik öncesi folik asit desteği, nöral tüp defekti insidansını azaltır. Folat eksikliğinde histidin kataboliti formimino glutamat (FIGLU) birikir. Keçi sütünde eksiktir. 164. Aşağıdakilerden hangisinde verilen vitaminin eksikliği, karşılığında belirtilen hastalığa yol açmaz? A) Biotin - Pellegra B) Tiamin - Beriberi C) Vitamin B12 - Pernisiyöz anemi D) Folik asit - Megaloblastik anemi E) Vitamin C - Skorbüt ü Biotin esikliği: Saç dökülmesi, dermatit, hipotoni, ölüm görülebilir. Çiğ yumurta yenmesiyle ortaya çıkabilir. 64 165. Aşağıda soy ağacı çıkarılmış olan ailede bulunan hastalık aşağıdakilerden hangisi olabilir? sulu, pürülan olmayan akıntı vardır ve 24 saat içinde düzelir. • Neisseria gonorrhoeae: Doğum kanalından geçerken anneden bebeğe bulaşır. Genellikle ilk 24 saat içinde başlayan, sıklıkla bilateral, hafif inflamasyon ve seröanjinöz bir akıntı ile başlar. Akıntı 24 saat içinde koyu, pürülan özellik kazanır. Göz kapaklarında ödem ve belirgin kemozis vardır. Tedavi gecikirse infeksiyon konjunktiva ve korneanın derin tabakalarına ilerleyerek kornea ülserasyonu ve perforasyonuna yol açabilir. İridosiklit, anterior sineşi ve nadiren panoftalmi gelişebilir. Genellikle sistemik hastalığa eşlik etmez. • Chlamydia trachomatis: Gonokoklar gibi, kolonize ya da infekte doğum kanalından bebeğe bulaşır. İnkübasyon dönemi 5-14 gündür. Annelerinde Chlamydia trachomatis’e bağlı servikal veya pelvik inflamatuvar hastalık olan bebeklerin %50’sinde görülür. Genellikle 1. haftanın sonuna doğru ve 2. haftada belirir. Başlangıçta bazen unilateral, daha sonra genellikle bilateraldir. Erken dönemde sulu, daha sonra pürülan akıntı görülür. Epidemiyolojik çalışmalar 2-4. aylarda klamidyal konjuktiviti olan bebeklerin %20-50’sinde aynı zamanda klamidya pnömonisi de geliştiğini göstermiştir. A) Kistik fibrozis B) Herediter sferositoz C) Orak hücreli anemi D) Duchenne musküler distrofi E) Incontinentia pigmenti Doğru cevap: (B) Herediter sferositoz Bu soy ağacında hastalığın hem erkek hem de dişi bireylerde ve ailenin her kuşağında ortaya çıktığı görülüyor. Ebeveynlerden birisi hasta ise çocuklarının yarısının hasta yarısının da sağlam olduğu bu genetik geçiş otozomal dominant kalıtımla uyumludur. Seçeneklerden otozomal dominant geçen hastalık herediter sferositozdur. Kistik fibrozis ve orak hücreli anemi otozomal resesif, Duchenne musküler distrofi X’e bağlı resesif ve incontinentia pigmenti ise X’e bağlı dominant şekilde kalıtılırlar. • Diğerleri: Diğer bakteri ve virüslerle oluşan konjunktivit, yenidoğan döneminde herhangi bir zamanda gelişebilir. Nozokomiyal infeksiyona bağlı konjunktivit herhangi bir zamanda gelişebilir. Geç başlayan veya tekrarlayan konjunktivit, lakrimal kanalın tıkalı olduğu durumlarda daha sıktır. Staphylococcus aureus, Pseudomonas auroginosa ve diğer bakterilerle oluşan konjuktivitin kliniği, klamidya kliniğine benzer ve genellikle tek taraflıdır. 166. Neonatal konjunktivitin ortaya çıkış zamanına göre etkenlerin erkenden geçe doğru sıralandığı seçenek hangisidir? 167. On iki yaşındaki erkek çocukta yapılan fizik muayenede, en iyi sırtta duyulan 2-3/6 sistolik ejeksiyon üfürümü saptanıyor. Sağ kol nabazanları güçlü ve sıçrayıcı, sol kol ve alt ekstremite nabazanları zayıf ve aynı olarak alınıyorsa aşağıdakilerden hangisi en olasıdır? A) Gonokokal - kimyasal - klamidyal - dakriyostenoz B) Kimyasal - gonokokal - dakriyostenoz- klamidyal C) Kimyasal - gonokokal - klamidyal - dakriyostenoz D) Dakriyostenoz - klamidyal - gonokokal - kimyasal E) Gonokokal - kimyasal - dakriyostenoz - klamidyal A) Valvüler aort darlığı B) Jukstaduktal aort koarktasyonu C) Takayasu arteriti D) Preduktal aort koarktasyonu E) Postduktal aort koarktasyonu Doğru cevap: (C) Kimyasal - gonokokal - klamidyal dakriyostenoz Doğru cevap: (D) Preduktal aort koarktasyonu NEONATAL KONJUNKTİVİT Orta zorlukta bir soru. Aort koarktasyonunun tiplerini tanımamız isteniyor. ETİYOLOJİ: Aort koarktasyonu, aort arkının lokalize darlığıdır. Aort koarktasyonunda üst ekstremite nabazanları güçlü ve sıçrayıcı, alt ekstremite nabazanları zayıf ve cılızdır. Aort koarktasyonun 3 tipi vardır: jukstaduktal, preduktal, postduktal. Yenidoğanda konjunktivit en sık gonokoksik oftalmiyi önlemek için damlatılan gümüş nitratın irritan etkisine bağlıdır. En önemli diğer infeksiyon etkenleri; Neisseria gonorrhoeae, Chlamydia trachomatis ve Staphylococcus aureus’tur. Daha az sıklıkla A ve B grubu streptokoklar, Pseudomonas auroginosa, Haemophilus influenzae ve Herpes simpleks tip 2, Echovirüs 11 gibi bakteri ve virüslerde konjunktivit nedeni olurlar. Koarktasyonların %98’i jukstaduktaldir, sol a.subclavia’nın aort arkından çıkış yerinin altında ve duktusun tam karşısındadır. Jukstaduktal koarktasyonda sağ, sol kol nabazanları güçlü ve sıçrayıcı, femoral nabazanlar ise zayıf ve cılızdır. KLİNİK BULGULAR: Preduktal aort koarktasyonu infantlarda jukstaduktalden sonra 2. sıklıkta görülür. Sağ kol nabazanları güçlü sıçrayıcı, sol kol nabazanları ve femoral nabazanları ise zayıf ve cılızdır. • Gümüş nitrat: Doğumdan sonra damlatılan gümüş nitratın neden olduğu inflamasyonun başlangıcı, genellikle ilk 6-8 saat içindedir. Bebeklerin %90’ında 65 168. Aşağıdakilerden hangisi konstitüsyonel büyüme geriliği olan hastalarda görülen özelliklerden birisi değildir? A) Doğum boyları normaldir. B) Puberte sonrası boy normaldir. C) Kemik yaşı geridir. D) Hastalarda geç dönemde insülin direnci gelişir. E) Ailede benzer vakalar vardır. Doğru cevap: (D) Hastalarda geç dönemde insülin direnci gelişir. KONSTİTÜSYONEL (YAPISAL) BÜYÜME GECİKMESİ Takvim Yaşı (TY) > Boy Yaşı (BY) ≥ Kemik Yaşı (KY) • Aile öyküsü (+). • Doğumda boy ve kiloları normaldir. Şekil (Soru 167/1): Preduktal aort koarktasyonu • Fizik muayene bulguları normaldir. • İlk 1-2 yılda büyüme temposu normaldir. Postduktal aort koarktasyonunda femoral nabazanlar zayıf ve cılızdır. Üst ekstremite nabazanları ise güçlü ve sıçrayıcıdır. Koarktasyon duktusun sonrasında geliştiğinden tedavide prostaglandin infüzyonundan yararlanılmaz. • Büyüme hızları 3-5 yaşlar arasında azalır ve boyları 3 persentilin altına iner. • Puberte gecikir, ama ergenlik belirtileri ve puberte süresi normaldir. • Sonuçta geç olarak erişkin boyları normale ulaşırlar. • Bu hastaların endokrin gelişimleri ve ergenlik belirtilerinin başlaması ve gelişmesi KY’na uygundur. • Uyarı testlerine GH yanıtları düşüktür. • Tedavi gereksizdir (Normal erişkin boyuna gecikerek de olsa ulaşırlar). Ancak psikolojik sorunun büyük olduğu durumlarda 6 aylık geçici bir süre için testosteron veya anabolik steroid kullanılabilir. 169. Çocuklarda görülen Giardia infeksiyonları hakkında aşağıdaki ifadelerden hangisi doğru değildir? A) Çocuklarda malnütrisyonun en sık infeksiyöz nedenidir. B) Eozinofiliye neden olmaz. C) Daha çok duodenum ve ileuma yerleşir. D) Tedavisinde metronidazol kullanılır. E) Bol miktarda, soluk renkli, kokusuz bir dışkıya yol açar. Şekil (Soru 167/2): Postduktal aort koarktasyonu Doğru cevap: (E) Bol miktarda, soluk renkli, kokusuz bir Valvüler aort darlığında nabız basıncı daralmıştır, nabızlar darğın derecesine göre zayıf, küçük ve geçtir (pulsus parvus et tardus). Femoral nabazanlar ile üst ekstremite nabazanlar arasında farklılık yoktur. dışkıya yol açar. Giardia intestinalis, kronik ishal ve malabsorbsiyonun en sık paraziter nedenidir. Duodenum ve jejunum mikrovilluslarına yapışır. İshal tekrarlayıcı, bol sulu, yağlı, kötü kokuludur. Gelişme geriliğine neden olur. Taze dışkıda parazitin trofozoit şeklinin gösterilmesi veya ince bağırsak biyopsisi ile tanı konur. Eozinofili görülmez. Tedavisinde metronidazol ya da furazolidin kullanılır. Takayasu arteriti ise genellikle daha geç yaşlarda görülür. Büyük arterleri tutar ve nabızsızlık görülür. Sorudaki yaş grubunda görülmesi beklenmez. 66 Doğru cevap: (A) Nöbet süresi ortalama 10 dakikadır. 170. Yirmi dört günlük bir bebek beslendikten sonra fışkırır tarzda ağlamaları nedeniyle getiriliyor. Öyküsünden kusmalarının onuncu günden itibaren başladığı ve giderek şiddetlendiği öğreniliyor. Fizik muayenesinde doğum ağırlığının üzerine çıkamadığı gözleniyor. Abdominal distansiyonu olmayan bebeğin ikterik görünümü de dikkati çekiyor. Absans epilepsisi (petit mal epilepsi) 10-20 saniyeden az süren, ani, motor aktivitede ve konuşmada durma ve kısa bilinç kaybı, tipik sabit bakış epizodu ile karakterize nöbetlerdir. Kızlarda daha fazladır. Genetik yatkınlık vardır. • Klinikte, karakteristik olarak hasta kısa süreyle çevre ile ilişkisini kaybeder. Bazı otomatizma hareketleri gözlenebilir. Bu bebeğin kesin tanısı hangi yöntemle konabilir? A) Direkt karın grafisi B) Baryumlu lavman C) Rektal biyopsi D) Sadece rektal tuşe E) Abdominal ultrasonografi • %25 olguda fokal nörolojik bulgu saptanır. • Okul başarısında düşme önemli bir bulgudur. • Genellikle 5-8 yaş arası başlar, 25 yaşından sonra sık rastlanmaz. • Karakteristik EEG bulgusu, frontal lob lokalizasyonlu 3-Hz diken dalgadır. Doğru cevap: (E) Abdominal ultrasonografi • Hiperventilasyon ve ışık uyarısı, konvulsiyonu provake eder. KONJENİTAL PİLOR STENOZU • Parsiyel kompleks konvulsiyon ile ayırıcı tanıya girer. Ø Parsiyel kompleks konvülsiyonda postiktal dönem var, absansta yoktur. Ø Absans, gün içinde çok sayıda tekrarlayabilir. Kompleks parsiyel nöbet çok daha az sayıda tekrarlar. İnguinal herniden sonra, hayatın ilk 2 ayında cerrahi gerektiren en sık 2. nedendir. Midenin en sık rastlanan konjenital anomalisidir. Erkek çocuklarda daha sık görülür ve %13 hastada pozitif aile öyküsü mevcuttur. • Miadında veya preterm bebeklerde, doğumu takiben 2-4. hafta içinde başlayan kusma, en belirgin şikâyettir. • Tedavide etosüksimid ve valproik asit kullanılır. • Kusmaları projektil karakterde, safrasızdır. Kusmadan hemen sonra çocuk açlık hisseder. • Hastalarda kabızlık, dehidratasyon, tartı kaybı diğer klinik bulgulardır. 172.Sekonder trakeobronkomalazinin en sık nedeni aşağıdakilerden hangisidir? • Hastalarda bazen sarılık görülebilir. Bunun nedeni enterohepatik sirkülasyonun artmasıdır. A) Trakeoösofagial fistül B) Pulmoner sekestrasyon C) Vasküler ring D) Larengo-trakeal yarıklar E) Kistik fibroz Fizik muayenede kosta kenarı ile sağ rektus kasının kesiştiği bölgenin palpasyonunda, zeytin çekirdeği büyüklüğünde hipertrofik pilor (Olive belirtisi) hissedilir. İnspeksiyonda midenin soldan sağa hareket eden peristaltik dalgalarının (midenin dansı) görülmesi tipiktir. Doğru cevap: (C) Vasküler ring TANI: Trakeobronkomalazi trakea veya ana bronşların kondromalazisidir (havayolu açıklığını sağlamak için yeterli kıkırdak olmaması). • Hastalarda hipokalemik, hipokloremik metabolik alkaloz gözlenir. • Metabolik asidoza karşılık paradoksal asidüri ve dehidratasyon vardır. Ancak normal serum elektrolitleri pilor stenozunu ekarte ettirmez. • Bebeklerde sık nedenlerindendir. görülen hışıltılı solunum • Primer nedenler, sekonderlerden daha sık görülür. Sekonder vakalarda kondromalazi, komşu bir yapı tarafından kompresyona (örneğin vasküler halka) veya trakeoözofageal fistüle bağlıdır. • Kesin tanı ultrasonongrafi ile konur. Hayatın ilk 48 saatinde hiç mekonyum çıkışı olmayan bebeklerde akla ilk olarak Hirschprung hastalığı gelir. Rektal tuşede ampullanın boş olması ve tuşe sonrasında bol mekonyum çıkışı tanıyı destekler. Ancak kesin tanı rektal biyopsi ile konur. Sekonder trakeobronkomalazinin en sık sebebi vasküler ringlerdir. Vasküler ringler arasında ise aberran innominate arter anomalisi en sık trakeobronkomalaziye yol açar. 171. Aşağıdakilerden hangisi absans epilepsinin özelliklerinden değildir? 173. Romatizmal kapak hastalığı öyküsü olan 8 yaşındaki hastada diş çekimi yapılması gerekmektedir. A) Nöbet süresi ortalama 10 dakikadır. B) Postiktal dönem yoktur. C) EEG’de 3Hz’lik diken-dalga kompleksleri tanı için patognomoniktir. D) Nöbet sırasında hasta yere yıkılmaz. E) Dalma şeklinde nöbetler çoğunlukla hiperventilasyon ile ortaya çıkarlar. Penisilin alerjisi olan bu hastada infektif endokardit profilaksisinde en uygun oral ilaç aşağıdakilerden hangisidir? A) Sefazolin C) Seftriakson B) Gentamisin D) Klindamisin E) Vankomisin Doğru cevap: (D) Klindamisin 67 Orta zorlukta bir sorudur. İnfektif endokardit profilaksisi sınavlarda soru olarak gelmektedir. Orta zorlukta bir soru. Periyodik ateş sendromları sınavda istenilen bir bilgidir. Standart genel profilakside amoksisilin, işlemden 1 saat önce verilmelidir. Çocuklara 50 mg/kg (maksimum 2 gr), penisilin alerjisi olanlara sefaleksin, klindamisin veya azitromisin (ya da klaritromisin), işlemden 1 saat önce verilmelidir. Hiperimmünglobülin D ateş sendromu otozomal resesif geçişlidir, 12q24 kromozomunda bulunan mevolanat kinaz geninde mutasyon sonucu ortaya çıkar. Rekürren kısa süreli ateş atakları ( >14 gün), servikal LAP, abdominal ağrı, artrit/ artralji, splenomegali, serum IgD artışı, akut faz reaktan artışı görülür. 174.Şaşılık nedeniyle başvuran 8 yaşında kız hastanın vücudunda çok sayıda café-au-lait lekeleri saptanmıştır. 176. Hiperpotaseminin tedavisinde aşağıdakilerden hangisi kullanılmaz? Yapılan kranyal MRI’da optik gliom görülen hastanın göz muayenesinde aşağıdaki bulgulardan hangisi görülebilir? A) Bikarbonat B) Kayeksalat C) Kalsiyum glukonat D) Beta bloker E) İnsülin + glükoz A) İriste hamartomlar B) Brushfield lekeleri C) Kaiser Fleisher halkası D) Bulber konjunktivit E) Telanjiektazi Doğru cevap: (D) Beta bloker Doğru cevap: (A) İriste hamartomlar Çocuklarda akut böbrek yetmezliğinde hızla ortaya çıkan hiperkalemi, kardiyak aritmilere neden olabilir. Bu nedenle hastalara, böbrek fonksiyonu düzelene kadar potasyum kısıtlaması ve kayekselat uygulaması yapılmalıdır. Cevap vermezse ve potasyum düzeyi > 7 mEq/L ve EKG değişiklikleri varsa, kalsiyum glukonat, bikarbonat, dekstroz+insülin uygulanır. Bütün bu önlemlere rağmen hiperkalemi kontrol altına alınamaz ise diyaliz yapmak gerekir. Bu soruda en sık görülen nörokutanöz hastalık olan tip 1 Nörofibromatozisin klinik özellikleri soruluyor. Café au lait lekeleri ve optik gliomu olan vakada akla hemen tip 1 nörofibromatozis gelir. Bu hastalıkta göz muayenesindeki başka bir bulgu da iristeki hamartomlardır (Lisch nodülleri). NÖROFİBROMATOZİS (NF) TİP 1 TANI KRİTERLERİ: 1. Çocuklarda 5 mm’den, erişkinlerde 15 mm’den daha büyük altı veya daha fazla cafe-au-lait lekeleri. 177. Çocuklarda steroid dirençli nefrotik sendromun en sık nedeni aşağıdakilerden hangisidir? 2. Aksiller ve inguinal bölgede çillenme. 3. İki ya da daha fazla Lisch nodülü bulunması (iris hamartomu). A) Membranoproliferatif glomerülonefrit B) Membranöz nefropati C) Fokal segmental glomerüloskleroz D) IgA nefropatisi E) Hemolitik üremik sendrom 4. İki ya da daha fazla nörofibrom ya da 1 tane pleksiform nörofibrom. 5. Kemik lezyonları (sfenoidal displazi, kortikal kalınlaşmalar). Doğru cevap: (C) Fokal segmental glomerüloskleroz 6. Optik gliomlar. Çocukluk çağında nefrotik sendromların %90’ını “idiyopatik nefrotik sendrom”, diğer %10’luk kısmını ise “sekonder nedenler” oluşturmaktadır. 7. Ailede NF-1 öyküsünün pozitif olması. Tanı için bu bulgulardan ikisinin pozitif olması istenir. İDİYOPATİK NEFROTİK SENDROM: 175.Yaklaşık 6-7 gündür devam eden tekrarlayan ateş, karın ağrısı, ishal ve kusma atakları ile getirilen 3 yaşındaki bir kız çocuğun muayenesinde servikal lenfadenopati ve gövdesinde döküntüler saptanıyor. Yapılan laboratuvar tetkiklerinde lökosit sayısı 25.000/mm 3 , eritrosit sedimentasyon hızı 58 mm/saat ve mevalonat kinaz aktivitesi düşük olarak bulunuyor. • Minimal lezyon hastalığı (en sık) • Fokal segmental glomerüloskleroz (2. en sık): Steroide dirençli nefrotik sendromun en önemli nedenidir. • Membranoproliferatif glomerülonefrit • Membranöz glomerülonefrit SEKONDER NEFROTİK SENDROM: Bu çocuk için en olası tanı aşağıdakilerden hangisidir? • Amiloidoz • Postinfeksiyöz glomerülonefrit A) Hiperimmünoglobülin D sendromu B) Ailevi Akdeniz ateşi C) Tümör nekrozis faktör ilişkili periyodik sendrom D) Muckle-Wells sendromu E) Marshall sendromu • SLE • Henoch Schönlein purpurası • İnfeksiyonlar: HBV, HCV, HIV (sıklıkla fokal segmental glomerüloskleroza yol açar), malarya, şistozomiyazis, lepra ve TORCH grubu infeksiyonlar. Doğru cevap: (A) Hiperimmünoglobülin D sendromu • Maligniteler (en sık Hodgkin hastalığı ve minimal lezyon hastalığına yol açar) 68 İZOLE BÜYÜME HORMONU (GH) EKSİKLİĞİ • İlaçlar: 1. Penisilamin, kaptopril, altın tuzları, NSAİD → Membranöz glomerülopati 2. Probenesid, etosüksimit, metimazol, lityum → Minimal lezyon hastalığı 3. Prokainamid, klorpropamid, fenitoin, trimetadion → Proliferatif GN İzole büyüme hormonu eksikliğinin en sık nedeni idiyopatiktir. Edinsel nedenler içerisinde radyoterapi, menenjit, histiyositoz ve travma sayılabilir. Edinsel hipopituitarizmin en sık nedeni kranyofaringeomadır. GH SALIVERİLMESİNİ ARTIRANLAR: GENETİK NEDENLİ NEFROTİK SENDROM: • • • • • • • • • Fin tipi konjenital nefrotik sendrom (Nefrin mutasyonu) • Fokal segmental glomerüloskleroz (Podocin, alfa-actinin 4 mutasyonu) • Diffüz mezangial skleroz (Laminin beta2 mutasyonu) • Denys Drash sendromu (WT1 mutasyonu) • Nail-patella sendromu (LMX1B transkripsiyon faktör mutasyonu) GH SALIVERİLMESİNİ AZALTANLAR: • • • • • • • 178. Islak bezi gün ışığında; hava ile temas ettirildiğinde siyaha dönüşmesinden dolayı hastaneye getirilen bebeğin fizik muayenesi normal bulunuyor. İdrarda redüktan madde pozitif saptanıyor. Bu hastalığa yol açabilecek en olası enzim defekti aşağıdakilerden hangisidir? A) Homogentisik asit oksidaz B) Fenilalanin hidroksilaz C) L-histidin amonyum-liaz D) Ketoasit dekarboksilaz E) İzovalerik-CoA dehidrogenaz Somatostatin Obezite Hiperglisemi Hipotiroidi Glukokortikoid artışı Psikososyal baskı Beta adrenerjik tonus artışı 180. Aşağıdaki durumlardan hangisi difteri-boğmaca tetanoz (DBT) aşısının yapılması için kontrendikasyondur? A) Bir önceki DBT aşısı dozundan 3 gün sonra ensefalopati gelişmiş olması B) Bir önceki DBT aşısı dozundan 3 gün sonra bebeğin 40.5 °C ateşinin çıkmış olması C) Ailede febril konvülsiyon öyküsünün olması D) Çocuğun immün yetmezliği olması E) Bir önceki DBT aşısı dozundan 3 gün sonra bebeğin üç saatten uzun süren ağlamasının olması Doğru cevap: (A) Homogentisik asit oksidaz ALKAPTONÜRİ (HOMOJENTİSİK ASİDÜRİ) • Otozomal resesif geçer. • Homojentisik asit oksidaz eksiktir ve vücutta biriken homojentisik asit klinik bulgulardan sorumludur. • Homojentisik asit ve oksidatif ürünleri idrar ile atılır. Hastanın idrarı bekletilince homojentisik asidin oksidasyonu ve polimerizasyonu ile idrar rengi siyahlaşır ve bezleri siyaha boyar. Kıkırdak ve diğer mezenkimal dokularda homojentisik asidin siyah polimerlerinin birikimi ile yanak, burun, sklera ve kulak renginde siyahlaşma görülür (Okronozis). İlk olarak 20-40 yaş arası bulgu verir. En önemli bulgusu ilerleyici artropatilerdir. Osteoartrit benzeri radyolojik bulgulara neden olur. Hastaların idrarı NaOH ile siyah renk alabilir. Doğru cevap: (A) Bir önceki DBT aşısı dozundan 3 gün sonra ensefalopati gelişmiş olması DBT aşısının kontraendikasyonları sınavda soru olarak karşımıza çıkar. DBT AŞISININ MUTLAK KONTRENDİKASYONLARI: 1. Bir önceki dozda veya aynı dozda anafilaksi varlığında aşı bir daha yapılamaz. 2. Önceki dozdan sonraki ilk 7 gün içerisinde gelişen ensefalopati varlığı halinde boğmaca komponenti yapılmaz. • Kalpte kapak disfonksiyonu ve kalsifikasyonları görülebilir. • Tanı: İdrarda homojentisik asit atılımı artışı ile konulur. • Tedavi: Hastalığın etkin bir tedavisi yoktur. Nitisinon ve antioksidan etkisi için C vitamini verilir. 181. Atopik dermatitin çocukluk çağı klinik bulguları ile ilgili olarak aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur? A) Bebeklerde yanaklarda görülür. B) Adolesanlarda ekstensör bölgelerde ekzema görülür. C) Kronikleşmez. D) Kaşıntısızdır. E) Aile öyküsü ile ilişkili değildir. 179.Çocukluk çağında izole büyüme hormonu eksikliğinin en sık nedeni aşağıdakilerden hangisidir? A) Kranyofaringeoma C) Travma Egzersiz Uyku (non-REM evre 3-4) Stres Hipoglisemi Seks steroidleri Alfa-2 agonistler (klonidin, lofeksidin) L-dopa Ghrelin B) Hidrosefali D) Astrositom E) İdiyopatik Doğru cevap: (A) Bebeklerde yanaklarda görülür. Doğru cevap: (E) İdiyopatik 69 Kolay bir sorudur. bilinmesi isteniyor. 183. Tip-1 diabetes mellitus tanılı çocuklarda insülin tedavisinin en sık gözlenen yan etkisi aşağıdakilerden hangisidir? Atopik dermatitin tanı kriterlerinin Tablo (Soru 181): Atopik dermatit tanı kriterleri MAJÖR MİNÖR - Kaşıntı - Deride kuruluk (Kserozis) - Tipik yerleşim - Deri infeksiyonu • Yüz ve ekstansör bölgelerde egzama (infant-çocuk) - El-ayakta nonspesifik dermatit Fleksural egzama (adölesan) - Beyaz dermografizm - Serum IgE artışı - Anterior subkapsüler katarakt, keratokonus - İktiyoz, avuç içi çizgi artışı, keratozis pilaris - Deride pozitif erken aşırı duyarlılık testi - Erken başlangıç - Denie-M organ gözaltı çizgileri - Yüzde eritem ve solukluk - Meme başı egzaması - Çevresel ve emosyonel faktör varlığı • - Kronik ve tekrarlayıcı dermatit - Çocuk ve ailesinde atopik hastalık öyküsü A) Ürtiker B) İnsüline karşı antikor C) Hipoglisemi D) Lipohipertrofi E) Lipoatrofi Doğru cevap: (C) Hipoglisemi ÇOCUKLARDA DERİALTI İNSÜLİN GENEL KOMPLİKASYONLARI: TEDAVİSİNİN 1) Hipoglisemi: En sık görülen komplikasyondur. 2) Lipohipertrofi: Sürekli aynı yere yapılan insülin sonucu yağ dokusundaki sertleşmedir. 3) Dawn (şafak) fenomeni: Sabaha karşı artan büyüme hormonunun neden olduğu hiperglisemiye karşı, insülin gereksiniminin karşılanamaması nedeniyle ortaya çıkar. Sabah hiperglisemi ile beraber ketonemi vardır. Sabah saat 03.00’da bakılan kan şekeri normaldir. Akşam saat 19.00’da yapılan NPH dozu artırılır veya insülinin dozu saat 23.00’e kaydırılır. 4) Somogy fenomeni: Özellikle gece yarısından sonra oluşan hipoglisemiye karşı, insülin karşıtı hormonların artışına bağlı ortaya çıkar. Sabah hiperglisemi ile beraber glukozürisiz ketonüri vardır. Saat 03.00-04.00 civarında bakılan kan şekeri düşüktür. Hipoglisemiye bağlı gece terlemeleri, kâbuslar ve gece korkuları olur. Tedavide akşamki NPH dozu azaltılır. Atopik dermatit bebeklerde yanaklarda görülür, kaşıntılıdır, kronikleşir, tekrarlayıcıdır ve aile öyküsü vardır. 5) İnsülin direnci: Yüksek titredeki insülin antikorlarının varlığına bağlıdır. 6) İnsülin allerjisi 182. Aşağıdakilerden hangisi mikrositik anemilerden biri değildir? A) Orotik asidüri B) Atransferrinemi C) Kurşun intoksikasyonu D) Sideroblastik anemi E) Bakır eksikliği 184.Kilo alımında azlık ve uzun süredir ishal öyküsü olan 6 aylık erkek çocuk kusma nedeniyle getiriliyor. Fizik muayenede letarji ve toksik görünüm var. Laboratuvar incelemede hemoglobin 7.2 g/dL, lökosit 3500/mm3, trombosit 105.000/ mm3, MCV 99 fL, kan pH:7.25, bikarbonat 8 mmol/L, AST: 345, ALT: 480 kemik iliğinde ring sideroblast saptanıyor. Doğru cevap: (A) Orotik asidüri Bu hastadaki en olası tanı aşağıdakilerden hangisidir? Kolay bir sorudur. A) Pearson Sendrom B) Diamond Blackfan Sendromu C) Fanconi aplastik anemisi D) Paroksismal nokturnal hemoglobinüri E) Shwachman Diamond Sendromu Hipokrom mikrositik anemiler hemoglobinin üç yapı taşı olan demir (demir eksikliği anemisi), globülin (talasemi) veya porfirinden (sideroblastik anemi ve kurşun zehirlenmesi) birinin eksikliğine bağlı olarak gelişebilir. Kronik hastalık anemisi de çoğunlukla hipokrom mikrositerdir. Orotik asidüri megaloblastik anemi yapar. Doğru cevap: (A) Pearson Sendrom MİKROSİTİK ANEMİ NEDENLERİ: Orta zorlukta bir sorudur. tanınması istenmektedir. 1. Demir eksikliği anemisi (en sık) 2. Talasemi sendromları (beta Talasemi majör, minör, alfa Talasemi) Pearson Sendromunun Pearson Sendromu; konjenital sideroblastik aneminin makrositer özellikteki bir varyantı olarak kabul edilir. Anemi genellikle 1-6 ay arasında belirgin olur. Ekzokrin pankreas yetmezliği de eşlik eder. Oksidatif fosforilizasyon bozukluğu nedeniyle gelişen laktik asidoz önemlidir. Kemik iliğinde eritroid prekürsör hücrelerde çekirdek etrafında halka yapan demir yüklü mitokondriler (ring sideroblast) vardır. Yenidoğan döneminden itibaren makrositer anemi vardır. 3. Kronik hastalık anemisi 4. Sideroblastik anemiler 5. Bakır eksikliği 6. Kurşun ve alüminyum intoksikasyonu 7. Atransferrinemi 8. HbC ve E hastalıkları 70 185.Bir önceki (184 numaralı) sorudaki hastada bulgulardan sorumlu temel bozukluk aşağıdakilerden hangisidir? 188. Sık yineleyen infeksiyonu olan bir çocukta immün yetmezlik araştırması yapılması istenmektedir. Aşağıdaki testlerden hangisi B - hücre yetmezliklerinin ilk taraması için kullanılabilir? A) Tirozin kinaz gen defekti B) Beta integrin gen mutasyonu C) Mitokondriyal DNA delesyonu D) CD 40 ligand defekti E) PIG-A gen mutasyonu A) Mutlak lenfosit sayısı B) CH50 düzeyi C) İzohemaglütininler D) Candida albicans intradermal testi E) Respiratuvar “burst” paneli Doğru cevap: (C) Mitokondriyal DNA delesyonu Doğru cevap: (C) İzohemaglütininler Orta zorlukta bir sorudur. Tanı Pearson sendromudur ve Pearson sendromunda temel bozukluk mitokondriyal DNA delesyonudur. Orta zorlukta bir sorudur. İmmün yetersizliklerin tanı koyma yöntemlerinin sınavda sorulma olasılığı fazladır. Tirozin kinaz gen defekti hümoral immün yetmezlik olan Bruton hastalığındaki, beta integrin gen mutasyonu nötrofil defekti olan lökosit adezyon defektindeki, CD 40 ligand defekti hiperimmünglobülin M sendromundaki, PIG-A gen mutasyonu paroksismal noktürnal hemoglobinürideki temel defekttir. B hücreli yetmezliklerin (hümoral değerlendiren) tanısında kullanılan bulguları: immüniteyi laboratuvar • Serum immünglobülinleri ( G, A, M, D, E) düşüktür • İmmünglobülin G düzeyleri normal ve antikor yetmezliği kliniği var ise subgrup defekti 186. Aşağıdaki metabolik hastalıklardan hangisi kız çocuklarında hipogonadizm ile seyreder? • İzohemaglütininler, eritrositlerde A ve B grubu polisakkarit antijenlerine karşı gelişmiş IgM tipindeki antikorlardır A) Fenilketonüri B) Galaktozemi C) Biotinidaz eksikliği D) Hurler sendromu E) Akondroplazi • Difteri, tetanoz, Hib, konjuge pnömokok aşısına karşı oluşan antikorların düzeyi Doğru cevap: (B) Galaktozemi • CD19, CD20, CD21 monoklonal antikorlar B hücre sayısını gösterir. CD19-CD20 B lenfositlerinin yüzeyinde bulunur ve aktivasyonundan sorumludur, CD21-CR2 komplemanın bağlanmasından, EBV’nin hücreye tutunmasından sorumludur. Klasik galaktozemi infertiliteye neden olan tek metabolik hastalıktır. Özellikle kız çocuklarında ovaryen yetmezlikle hipergonadotropik hipogonadizme neden olur. • Geç hipersensitivite testleri, Candida albicans intradermal testi, mutlak lenfosit sayısı hücresel immuniteyi değerlendirmede kullanılan testlerdir. • Respiratuvar “burst” paneli fagositer sistem hastalıklarının tanısında kullanılan testtir. 187. Aşağıdaki çocukluk çağı döküntülü hastalıklarından hangisinin seyrinde ensefalit gelişme olasılığı en yüksektir? 189. Aşağıdakilerden hangisi uzun QT sendromu için doğru değildir? A) Kızamık B) Suçiçeği C) Kızamıkçık D) Roseola infantum E) Eritema infeksiyozum A) Miyokardın repolarizasyonunu düzenleyen iyon kanallarının bir bozukluğudur. B) Refrakter periyodun miyokardın her bölgesi için eşit dağılım göstermemesidir. C) Senkop ve ani ölümlerle beraber olabilir. D) Ailede ani ölüm hikâyesi olabilir. E) Sağırlık bütün tiplerde görülür. Doğru cevap: (A) Kızamık Orta zorlukta bir sorudur. Pediatri yan dal sınav sorusudur. Doğru cevap: (E) Sağırlık bütün tiplerde görülür. Akut ensefalit gelişme riski en yüksek olan döküntülü çocukluk çağı hastalığı kızamıktır. Geç dönemde ortalama 5-15 yıl sonrasında ise SSPE gelişebilir. Kızamıkta ensefalit genellikle döküntünün ortaya çıkmasından sonraki 1 hafta içinde görülür. Baş dönmesi, ataksi, kusma, konvülsiyonlar ve daha nadir olarak koma görülebilir. Orta zorlukta bir sorudur. • QT intervalinin konjenital uzaması nadirdir. Genellikle bu bozukluk senkop veya kompleks polimorfik VT (Torsade de Pointes) ve ventriküler fibrilasyonun neden olduğu ani ölüm ile görülür. Ventriküler refrakterliğin nonhomojenitesine neden olan sağ ve sol satellit ganglionların dengesizliğine bağlanmıştır. Subakut sklerozan panensefalit (SSPE), beynin yavaş kızamık virüs infeksiyonudur ve daha önce infekte olmuş çocuklarda yıllar sonra ortaya çıkar. Miyoklonik jerkler ve tipik EEG bulguları (diazepamla baskılanamayan epileptik deşarjlar) ile karakterizedir. Genellikle 6-12 ayda ölümle sonuçlanır. Serum ve BOS’ta kızamık antikorları çok yüksek titrededir. • Refrakter periyodun miyokardın her bölgesi için eşit dağılım göstermemesi ve beklenenden uzun olması ile açıklanmıştır. • Miyokardın repolarizasyonunu düzenleyen iyon kanallarının bir bozukluğudur. 71 • • Spazmodik krup: Üç ay-3 yaş arasında gece aniden dispne, öksürük ve inspiratuvar stridorla uyanan çocukta ateş yoktur ve nemli hava uygulanması semptomları geriletebilir. Çocuklarda aynı gecede veya daha sonraki 3-4 gecede tekrarlayan ataklar olabilir. Uzun QT sendromunun kriterleri; QTc süresi, Tdalga çentiklenmesi, senkobun varlığı, T dalga alternansı, konjenital sağırlık, ailede kesin uzun QT sendromunun varlığı, 30 yaş altında ani ölüm öyküsünün olması puanlanarak değerlendirilir. OD tipi senkop ve ani ölümlerle giden Romano-Ward sendromu, OR geçen senkop, sağırlık ve ani ölümlerle giden Jervelle- LangeNielsen sendromu. • Bakteriyel trakeit: Kızamık, influenza veya diğer viral üst solunum yolu infeksiyonu sonrasında, trakeanın bakteriyel süperenfeksiyonu sonunda gelişir. Çoğunlukla viral krupun komplikasyonu olarak görülür. En sık etken S. aureus ve kapsüllü bakterilerdir. 190. Üç yaşındaki bir çocuk iki gündür süren solunum sıkıntısı ve köpek havlar tarzda öksürük şikâyetleri ile getiriliyor. Çocukta inspiratuvar stridor, takipne ve orta derecede solunum sıkıntısı tespit ediliyor. Ateşi 37,2°C olarak ölçülüyor. Ani başlayan ateş, stridor, metalik öksürük, genel durum bozulmasıyla karekterizedir. Hasta toksik görünümde ve dispneiktir, herhangi bir pozisyonla rahatlamaz. Krupta uygulanan tedaviden yarar sağlanmaz, trakeadan koyu materyelin aspirasyonu ile geçici rahatlama sağlar. Bu hasta için “en olası tanı – en olası etken” eşleştirmelerinden hangisi en doğrudur? 191.Aşağıdakilerden hangisi yenidoğanda hiperbilirubinemi tedavisinde kullanılmaz? A) Viral krup – Parainfluenza B) Epiglottit – Haemophilus influenzae C) Bakteriyel trakeit – Staphylococcus aureus D) Retrofaringeal abse – Aneorobik bakteriler E) Peritonsiller abse – A grubu streptokoklar A) Fototerapi B) Kan değişimi C) Bol sıvı vermek D) Fenobarbital E) Yüksek dozda K vitamini Doğru cevap: (A) Viral krup – Parainfluenza Doğru cevap: (E) Yüksek dozda K vitamini Orta zorlukta bir sorudur. İnspiratuvar stridor ile köpek havlar tarzda öksürük nöbetleri aklımıza krupları getirmelidir. Yenidoğanlarda indirekt bilirübinin toksik düzeye ulaşmasını engellemek için ilk yapacak tedavi fototerapidir. Buna yanıt vermeyen aşırı yüksek bilirübin düzeylerinde kan değişimi yapılabilir. Özellikle hayatın ilk günlerinde yeterli beslenemeyen bebeklerde görülen indirekt hiperbilirübinemilerde bol sıvı vermek tedaviyi kolaylaştırır. Criggler Najjar Tip 2 sendromunda da bilirubinin konjugasyonunu hızlandırmak için fenobarbital tedavisi kullanılabilir. Krup, çocukluk çağının sık rastlanılan orta solunum yolu hastalığıdır. Küçük çocuklarda kaba kalın ses, havlama şeklinde kuru öksürük, inspiratuar stridor ve kısa zamanda gelişen solunum sıkıntısı ile kendini gösterir. • Viral krup: En sık 6 ay-3 yaş arasında ortalama, 18 ayda görülür. Çocukluk çağında en sık etken parainfluenza tip 1’dir. Üst solunum yolu infeksiyonları prodromal dönemi ile başlar, havlama şeklinde öksürük ve stridor ile kendini belli eder. Ateş ya yoktur veya hafiftir. Toksik görünüm yoktur. Anteroposterior boyun ve göğsü içine alan grafide, kalem ucu gibi subglottik daralma görülebilir. 192.Hangi elektrolit bozukluğunun hızla düzeltilmesi ile serebral demiyelinizasyon gelişebilir? A) Hipernatremi B) Hiponatremi C) Hipokalemi D) Hiperkalemi E) Hiperkalsemi • Epiglottit (bakteriyel krup): Epiglotun akut olarak şişmesi, giderek artan solunum güçlüğü ve aniden hayatı tehdit edecek hava yolu tıkanmasına yol açabilen bir tablodur. Bir pediatrik acildir. En sık 2-6 yaş arasında görülür. Hastalığın seyri kısadır ve prodromal belirtileri yoktur. En sık etkeni H. influenzae tip B’dir. Doğru cevap: (B) Hiponatremi Hiponatreminin tedavisi iyi bilinmeli, tabii ki tedavi komplikasyonlarını da… Tipik olarak, prodromal bir dönem olmaksızın ani ateş yükselmesi, disfaji, boğaz ağrısı, inspiratuvar retraksiyonlar, siyanoz, stridor ve hastalığın süresi ile orantısız bir halsizlik görülür. Hasta düz yatamaz. Ağızda bol salya ve disfaji vardır. Yutmada zorluk ve boğuk ses ve boyunda hiperekstansiyonlu oturma postürü karakteristiktir. İltihap, epiglot ve aritenoid kıkırdak seviyesinde olduğu için seste boğuklaşma vardır ama ses kısıklığı olmaz. Epiglotitte öksürük olmaz. Tripod pozisyonu: Çocuk elleriyle arkadan destek alarak oturur ve çene önde, boyun hiperekstansiyon durumunda, ağız açık, dil önde nefes almaya çalışır. Direkt muayene ve laringoskopi ile şiş ve ödemli epiglotun görülmesi ile konur. Yan boyun grafisinde ödemli epiglotun görüldüğü tipik “başparmak izi” (thumb sign) belirtisi vardır. HİPONATREMİ TEDAVİSİ Öncelikle hiponatreminin gelişmemesi için önlemler alınmalıdır. Sıvı fazlalığına bağlı hiponatremi varsa, asıl tedavi sıvı alımının kısıtlanmasıdır. Eğer sodyum kaybı varsa bu açık hesaplanarak yerine konmalıdır. Hafif ve orta dereceli hiponatremilerin tedavisinde %0.9 NaCl yeterlidir. Şiddetli hiponatremilerin tedavisinde % 3-5 NaCl kullanılmalıdır. Aşırı ve hızlı replasmandan kaçınmalıdır. 72 Hızlı replasman uygulandığında (sodyum konsantrasyonunu saatte 3 mEq/L’den daha fazla yükseltecek şekilde) santral pontin miyelinozis geliştiği bildirilmiştir. Bu tabloda flask paralizi, yüz kaslarında zayıflık, konuşma ve yutma bozukluğu, ağrılı uyaranlara yanıt azlığı görülür. • İntestinal hücrelerin ölümü ile mukoza bütünlüğü bozulmakta ve bakteriyel ve endotoksin translokasyonu şok döneminde portal sistemde görülmektedir. • ATP azalması ile hücre içinde metabolik ürünler ve toksik maddeler birikir. @ Sodyum günde yükseltilmelidir. en fazla 12 mEq/L hızında 194. Semptomatik hiperkalsemide ilk tedavi ne olmalıdır? A) Mitramisin B) Kalsitonin C) Hidrasyon-diüretik D) Zoledronik asit E) İntravenöz fosfor Hızlı düzeltme: Pontin miyelinozis 193.Hipovolemik şokta, hücrede gelişen hipoksi aşağıdakilerden hangisine neden olur? Doğru cevap: (C) Hidrasyon-diüretik Hiperkalsemi tedavisi, özellikle de acil tedavisi, bilinmesi gereken önemli bir elektrolit konusu… A) Hücresel ATP’nin artmasına B) Hücre membran potansiyeli ve hücre hacminin değişmesine C) Membran Na+-K+ ATPaz aktivitesinin artmasına D) K+ nın hücre içinde birikmesine E) Na+ nın hücre dışına kaçmasına İlk adım hücre dışı sıvı volumünü arttırmaktır. İntravenöz hidrasyon uygulanır. Hem dilüsyonla kalsiyum düzeyi azalırken hem de kalsiyumun renal klirensi artar. Ayrıca furosemid verilerek bu etki arttırılabilir. Doğru cevap: (B) Hücre membran potansiyeli ve hücre hacminin değişmesine Oral veya intravenöz inorganik fosfatlar kullanılabilir. Ancak yumuşak doku ve kemiklerde kalsiyum fosfat olarak birikebilirler. Hiperfosfatemi veya böbrek yetmezliği olanlarda kontrendikedir. Şok konusu ile ilgili hazırlanmış, hücresel değişikliklerle ilgili bilinmesi gerekli temel bir soru… HİPOVOLEMİK ŞOKUN HÜCRESEL ETKİLERİ: Kortikosteroidler kemikten kalsiyum resorbsiyonunu ve Vitamin D’nin bağırsaktan absorbsiyonunu azaltabilirler. Ancak etki akut değildir. 1-2 haftada görülmeye başlar. • Aerobik solunumun hücredeki sorumlu organeli olan mitokondriya yetersiz oksijenden ilk etkilenen organeldir. Mitramisin sitotoksik bir ilaçtır. Kemik resorbsiyonunu inhibe ederek, 24-48 saat içinde serum kalsiyum seviyesini düşürür. • Oksijen basıncı düştükçe ATP üretimi önce düşer sonrasında durur. Kalsitonin geçici bir azalma yapar. • Ciddi oksijen düşüklüğü olduğunda mitokondriyal solunum sağlanamaz ve bu durum disoksi olarak adlandırılır. Bifosfonatlar kemik tümörüne bağlı hiperkalsemilerin tedavisinde kullanılabilir. Kemikten osteoklasta bağlı kalsiyum salınmasını azaltırlar. Bifosfonatlar pirofosfat analoglarıdır. Osteoklastik aktiviteyi etkin biçimde 1 aya kadar inhibe ederler. Kanser hiperkalsemilerinde pamidronat (90 mg iv) veya zoledronik asit (4 mg iv başlangıç dozu, tekrar dozu 8 mg) çoğu hastada serum kalsiyumunu normale getirir. Tek doz pamidronat kalsiyum seviyesini normale indirse de son verilere göre etkisi hızlı başladığı için ve etkinlik süresi iki kattan daha uzun olduğu için tercih edilen bifosfonat zoledronik asittir. • Oksidatif fosforilasyon azaldıkça anaerobik glukoliz başlar ve artar. • Glikoliz sonucunda oluşan pirüvat TCA döngüsüne girmek yerine laktata dönüşür. • Laktik asit birikimi ve inorganik fosfor birikimi intraselüler pH’nın düşmesi ile sonuçlanır. • Azalan pH hücresel enzimlerin aktivitesinde değişikliğe hücresel gen ekspresyonlarında değişikliğe ve hücresel iyon konsatrasyonlarında değişikliğe neden olur. Hemodiyaliz glomerüler filtrasyon hızının düşük olduğu hastalarda kullanılmalıdır. • Hücresel ATP azaldıkça Na+/K+-ATPaz yavaşlar ve hücrenin polarizasyonu ve hücre hacmi bozulur. • Sodyum hücre içinde birikir ve hücre dışına potasyum kaçışı olur. 195.İnterlökin-10’un (IL-10) aşağıdakilerden hangisidir? • Net kazanç hücre içinde sodyumun artışı olduğu için hücrede şişme meydana gelir. esas fonksiyonu A) Monosit ve makrofajlardan proinflamatuvar sitokin üretimini arttırır. B) Ateşe neden olur. C) Apoptozisi arttırır. D) Monosit ve makrofajlardan proinflamatuvar sitokin üretimini azaltır. E) Yara iyileşmesinde anjiogenezisi arttırır. • Hücre içine sıvı kaçışı ile ekstraselüler sıvıda azalma meydana gelir. • Endoplazmik retikulum şişmesi hipoksik hücredeki görülen ilk değişikliktir. • En son olarak lizozom gibi organellerin de zarar görmesi ile hücre nekroza ve ölüme gider. • Yapılan deneylerde lenfosit ve intestinal hücrelerde apoptozis geliştiği gösterilmiştir. Doğru cevap: (D) Monosit ve makrofajlardan proinflamatuvar sitokin üretimini azaltır. 73 IL-4, IL-13 ve özellikle de IL-10 esas olarak antiinflamatuvar sitokinlerdir. Her üçü de T-helper 2 hücrelerinde üretilirler. Monosit ve makrofajlardan TNF-α ve IL-1 gibi proinflamatuvar sitokinlerin üretiminin düzenlenmesinde rol oynamaktadırlar. Yara iyileşmesi bozan etkenler arasındaki malnütrisyon söz konusu olduğunda infeksiyon ve yara iyileşmesi sorunlarının çözümünde en iyi yol, enteral veya parenteral beslenme ile, pozitif nitrojen dengesinin korunmasıdır. 196.Aşağıdakilerden hangisi hipovolemik şok cevabı sırasında hipotalamusla ilişkili olarak salgılanmaz? Askorbik asit (vitamin C) insanlarda yara iyileşmesi için vazgeçilmez bir vitamindir. Eksikliği yara iyileşmesinde bozukluğun en sık sebebidir. Kollajen sentezindeki en önemli aşama prolinin hidroksilasyonudur. Prolin hidroksilaz enziminin kofaktör olarak kullandığı C vitamini ve oksijen eksikliği kollajen sentezinin bu aşamasını bozarak yara geriliminde yetersizliğe neden olur. A) Arjinin vazopressin (AVP) B) Adrenokortikotropik hormon (ACTH) C) İnsülin D) Growth hormon (GH) E) Aldosteron Doğru cevap: (C) İnsülin İnflamatuvar hücrelerin yara içine göçünde A vitamininin rolü vardır. İnflamasyon fazında glukokortikoidlerin veya insülin eksikliğinin meydana getirdiği inhibitör etki A vitamini ile antogonize edilebilir. Travmaya endokrin ve metabolik yanıt sınavlarda çok sevilen bir konu olduğunu unutmamak gerekir… E vitamini membran yapılarını stabilize ettiği için kollajen sentezini inhibe eder. Hipovolemik şok sırasında direkt uyarımla hipotalamustan ACTH, AVP ve GH salıverilmesinde artış olur. ACTH da adrenal korteksten aldosteron salıverilmesini uyarır. Travma hastalarında aldosteron salıverilmesi için en güçlü uyaran ACTH’dır. B1 (tiamin) ve B2 (riboflavin) eksikliğine bağlı da yara iyileşmesi bozulur. Vitamin B6 (piridoksin) eksikliği de kollajen çapraz bağlarını inhibe eder. 199.Aşağıdakilerden hangisi enteral beslenmenin parenteral beslenmeye göre avantajlarından biri değildir? 197.Alt ekstremitesinde %25’lik bir bölgede 3. derece yanık nedeniyle yanık servisine yatırılan hastaya öncelikli olarak aşağıdakilerden hangisinin yapılması gerekli değildir? A) Daha fizyolojik olması B) Daha basit ve ucuz olması C) İnfeksiyonun daha az görülmesi D) Aspirasyonun daha az görülmesi E) Bakteriyel translokasyonun daha az olması A) Sıvı tedavisi B) Tetanoz profilaksisi C) Mide mukoza koruyucu tedavi D) Sistemik antibiyotik tedavisi E) Fasyotomi Doğru cevap: (D) Aspirasyonun daha az görülmesi Aspirasyon, enteral nutrisyonun en sık ölüm sebebidir. Parenteral nutrisyonda aspirasyon görülmez. Doğru cevap: (D) Sistemik antibiyotik tedavisi ENTERAL NUTRİSYONUN AVANTAJLARI: Travmalı hastaya yaklaşım temel olarak öğrenilmesi gereken bir konu, bu da travmanın özel bir konusuna yaklaşım… • Daha fizyolojiktir. • Uygulanma tekniği daha basittir. Hastaneye yatırılan yanık hastalarında profilaktik antibiyotik kullanılmaz. Etkeni izole edilen infeksiyonlar tek antibiyotik ile tedavi edilirler. Uygun sıvı tedavisi, tetanoz profilaksisi, erozif lezyonların gelişimini önlemek için antiasit tedavi ve üçüncü derece yanıklarda eskarotomi veya fasyatomi mutlaka yapılmalıdır. • Maliyeti düşüktür. • Daha iyi tolere edilir. • GİS duvar bütünlüğünün korunmasını sağlar ve bakteriyel translokasyonu azaltır. • Hem bakteriyel translokasyon hem de kateter sepsisi olmadığı için infeksiyon komplikasyonları daha az görülür. 198. C avitaminozu, yara iyileşmesinde aşağıdakilerden hangisini engeller? 200. Acil koşullarda ameliyata alınması gereken ve masif kanaması olan bir hastada transfüzyona bağlı infeksiyon riski olmaksızın oksijen taşıma kapasitesinin düzeltilmesi ve volüm resüsitasyonu için aşağıdakilerden hangisi verilmelidir? A) İnflamasyon B) Epitelizasyon C) Kollajen sentezi D) Fibroblast migrasyonu E) Akyuvar migrasyonu A) Banka kanı B) Taze kan C) Donmuş eritrosit süspansiyonu D) Taze donmuş plazma E) Polimerize insan hemoglobini Doğru cevap: (C) Kollajen sentezi Yara iyileşmesini etkileyen faktörler bu konuyla ilgili en önemli soru kaynağıdır… Doğru cevap: (E) Polimerize insan hemoglobini 74 Künt karın travmasının tanısında abdominal tomografi kullanımı önemli ölçüde artmıştır. Oldukça zor, detay bilgi sorgulayan, infeksiyon riskinin olmaması sözü ile yanıtı çıkarılabilecek bir soru… • Karaciğer, dalak ve böbrek yaralanmaları tomografiyle büyük bir doğrulukla saptanabilmektedir. TAM BANKA KANI: • Retroperitoneal travmaların değerlendirilmesini de sağlar. • Endikasyonu çok nadirdir. • Trombositler ve FV, FVIII yeterli düzeyde bulunsa da spesifik ürünlerdeki kadar fazla değildir. • Tomografi primer olarak hemodinamik olarak stabil olup, konservatif tedaviye aday hastalarda endikedir. ERİTROSİT SÜSPANSİYONU: • Ayrıca hemodinamik olarak stabil ama fizik muayene bulguları güvenilir olmayan hastalarda veya başka bir nedenle (kafa travması gibi) tomografi çekilmesi gereken hastalarda da tomografi endikasyonu vardır. • Ekonomiktir. • Plazması ve trombositleri başka hastalara verilebilir. • Yıkanıp da konursa antijenite özellikleri azalır. • Allerjik reaksiyonlar minimal olur. • Volümü azdır. Bu nedenle kalp ve böbrek yetmezliği olan hastalarda rahatlıkla kullanılabilir. 202. Aşağıdaki lezyonlardan hangisi invazif meme kanseri için rölatif riski 4-5 kat arttırır? A) Şiddetli epitelyal hiperplazi B) İn situ duktal karsinoma C) İntraduktal papilloma D) Atipik lobüler hiperplazi E) Hafif epitelial hiperplazi DONMUŞ ERİTROSİT SÜSPANSİYONU: • ATP ve 2,3 DPGA düzeyleri daha iyi korunur. • Acil durumlarda kullanmaya uygun değildir. • Önceden sensitizasyonu bulunan hastalar için kan saklamak amacı ile kullanılır. Doğru cevap: (D) Atipik lobüler hiperplazi TAZE DONMUŞ PLAZMA: HİSTOLOJİK İNCELEME SONUÇLARINA GÖRE İNVAZİF MEME KANSERİ RİSKLERİ • Faktörler için kullanılır. • İnfeksiyon geçiş riski tam kan veya eritrosit süspansiyonu ile hemen hemen aynıdır. RİSKİ ARTTIRMAYAN LEZYONLAR: KRİYOPRESİPİTAT: • Kistler ve apokrin değişiklikler • Uzun süre saklanabilir. • Duktal ektazi • Sklerozan adenozis ALBÜMİN VE FAKTÖR KONSANTRELERİ: • Papillom • Albümin konsantrelerinin önemli avantajı hepatit riskinin olmamasıdır. • Hafif epitelyal hiperplazi AZ RİSKLİ LEZYONLAR (1.5-2 KAT): İNSAN POLİMERİZE HEMOGLOBİN (POLYHEME): • Florid (belirgin derecede) hiperplazi • Tam kan veya eritrosit süspansiyonu verilemiyorsa hızlı ulaşılabilen, • Orta riskli lezyonlar (4-5 kat) • Atipik duktal hiperplazi • Hastalık riski olmayan oksijen taşıyan resüsitasyon sıvısı olarak insan polimerize hemoglobin başarı ile kullanılır. • Atipik lobüler hiperplazi YÜKSEK RİSKLİ LEZYONLAR (8-10 KAT): • Lobüler karsinoma in situ (LKİS) 201.Aşağıdakilerden hangisi bir travma hastasında karın bilgisayarlı tomografisi çekmek için kontrendikasyon oluşturur? • Duktal karsinoma in situ (DKİS) A) Duodenum veya pankreas yaralanması şüphesi B) Normal fizik muayene C) Künt travmaya maruz kalınmış olması D) Hemodinamik olarak stabil seyretmesi E) Ajitasyonunun olması 203. Aşağıdaki mamografi bulgularının hangisinde meme biyopsisi için endikasyon yoktur? A) Büyük kaba, geniş makrokalsifikasyon B) Santimetrekare başına 5 veya daha fazla mikrokalsifikasyon kümesi C) Yıldız şeklinde meme kitlesi D) Sınırları belirsiz kitle E) Pleomorfik mikrokalsifikasyonlar Doğru cevap: (E) Ajitasyonunun olması Travma ile ilgili temel sayılabilecek bir soru… Hemodinamik olarak unstabil veya ajite hastalara BT çekilmesinin endikasyonu yoktur… Doğru cevap: (A) Büyük kaba, geniş makrokalsifikasyon Meme görüntüleme yöntemlerinden en önemlilerinden biri olan mamografi ile ilgili klasik bir soru. 75 Doğru cevap: (B) Anaplastik tiroid kanseri Palpabl olmayan fakat mamografik olarak şüpheli lezyonlar son yıllarda meme kanseri ile iyi bir korelasyon gösterdiklerinden biyopsi endikasyonu olmuşlardır. Anaplastik tiroid kanseri, genellikle iyot eksikliği olan bölgelerdegörülür. Nüks guatr zemininde gelişir. En agresif malignitelerdendir; 6 aydan fazla yaşayan sadece birkaç hasta vardır. Bütün tiroid kanserlerinin %1’ini oluşturur. Kadınlarda erkeklerden 1.5 kat fazla görülür. MEME BİYOPSİ ENDİKASYONLARI: • İki mm’den küçük kalsifikasyonlar • Nokta şeklinde, lineer, kümeleşmiş kalsifikasyonlar Tümör çok hızlı büyür; çevre dokuları hızla invaze eder. Lenf düğümü tutulumu sıktır. İyot tutmazlar. En sık uzak metastaz akciğerlere olur. • Yıldız şeklinde lezyonlar • Sınırları belirsiz veya nodülarite gösteren kitleler • Düzgün sınırlı büyük kitleler veya meme yapısını bozan oluşumlar Makro kalsifikasyonlar benign kalsifikasyonlar adlandırılır ve biyopsi endikasyonu yoktur. Hastalar tipik olarak uzun zamandır guatrı olan, ancak kısa süre içinde kitlede büyüme ve ağrı tanımlayan yaşlı kadınlardır. Disfaji, dispne ve disfoni gibi bası semptomları ön plandadır. olarak Her tür tedavi hayal kırıklığı ile neticelenir. Bası bulgularını gidermek için tümör rezeke edilmeye çalışılır. 204. Aşağıdaki tiroid neoplazmlarının hangisi radyoaktif iyodu tutar? 206. Asemptomatik primer hiperparatiroidi hastasında aşağıdakilerden hangisi ameliyat endikasyonudur? A) Hürthle hücreli karsinom B) Folliküler karsinom C) Medüller karsinom D) Anaplastik karsinom E) Tiroid lenfoması A) İdrar kalsiyum atımının 100 mg/dL olması B) Kreatinin klirensinde %10’luk azalma C) Serum kalsiyumunun üst sınırdan 0.5 mg/dL daha yüksek olması D) Hastanın 60 yaşında olması E) Kemik mineral dansitometrisinde t-skorunun - 2.5’in altında olması Doğru cevap: (B) Folliküler karsinom • Tiroid kanserlerinin %90-95’ini folliküler hücrelerden gelişen papiller, folliküler ve Hürthle hücreli kanserler oluşturur. Bunlar iyi diferansiye kanserler olarak sınıflandırılır. Hürthle hücreli kanserler folliküler kanserlerin bir alt grubu olarak düşünülür. Bunların diğer bir özelliği de Hürthle hücreli kanser haricinde radyoaktif iyot (RAI) tutarlar ve tedavisinde RAI kullanılır Doğru cevap: (E) Kemik mineral dansitometrisinde t-skorunun - 2.5’in altında olması Asemptomatik hiperparatiroidide ameliyat endikasyonlarını mutlaka bilmek gerekiyor… • Medüller kanserler, tiroid kanserlerinin yaklaşık %5’ini oluştururken, kötü prognozlu bir kanser olan anaplastik kanserler yaklaşık %1’ini oluşturur. Anaplastik kanserler esas olarak iyot eksikliği görülen bölgelerde gelişir. ASEMPTOMATİK HİPERPARATİROİDİDE AMELİYAT ENDİKASYONLARI: • Belirgin hiperkalsemi (Normalin ≥ 1mg /dL üzerinde olması) • Diferansiye tiroid kanserlerinin cerrahi tedavisini takiben radyoaktif iyot üç amaçla kullanılır: • Belirgin hiperkalsiüri (≥ 400 mg/gün) 1. Ameliyat sonrası geride kalan tiroid dokusunu yok etmek (ablasyon) için • Kreatinin klirensinde ≥ %30 azalma 2. Tam olarak çıkarılamayan primer tümörü veya çevreye olan metastazlarını tedavi etmek için • Direkt grafide böbrek taşlarının bulunması • Kemik mineral dansitesinin azalması (lomber vertebra, kalça veya distal radius’ta) (normal kemik kitlesinden > 2.5 SD’dan fazla azalma olarak belirlenir) (t-skor < -2.5) 3. Uzak metastazları tedavi etmek için • Yakın takibin yapılamayacak olması 205. Yetmiş beş yaşında bir kadın hasta boyunda şişlik, nefes darlığı ve ses kısıklığı yakınmaları ile doktora başvuruyor. Fizik muayenede boyun orta kesimde sert, lobüle bir kitle ele geliyor. Özgeçmişte hastanın otuz yıl önce multinodüler guatr nedeniyle bilateral subtotal tiroidektomi ameliyatı geçirdiği, ameliyattan sonra guatrın nüks ettiği öğreniliyor. • Cerrahi tedavi isteyen hasta • < 50 yaş hastalar 207.Kırk altı yaşında bir kadın hastada hipertansiyon, poliüri ve kas güçsüzlüğünün yanı sıra serum sodyum düzeyi 148 mEq/L, potasyum düzeyi 2 mEq/L olarak saptanıyor. Bu hastada en olası tanı aşağıdakilerden hangisidir? Bu hastada en olası tanı aşağıdakilerden hangisidir? A) Riedel tiroiditi B) Anaplastik tiroid kanseri C) Folliküler tiroid kanseri D) Tiroid lenfoması E) Hashimoto tiroiditi A) Karsinoid tümör B) Adrenal hiperplazi C) Feokromositoma D) Hipofiz tümörü E) Hiperaldosteronizm 76 Doğru cevap: (E) Hiperaldosteronizm 210.Gastrointestinal stromal tümörlerde hangi onkogen pozitiftir? Hastada sodyumun artmış olması, hipertansiyon bulunması, hipokalemi ve bununla ilşkili kas güçsüzlüğü ve poliüri hiperaldosteronizmi düşündürüyor. A) RET protoonkogen B) BRCA 1 C) PNET D) VEGF E) c kit Feokromositomada da hipertansiyon ve poliüri, polidipsi olabilir, ancak sodyum ve potasyum düzeylerinde değişiklik beklenmez. Doğru cevap: (E) c kit Hipofiz tümörü ve buna bağlı gelişebilecek adrenal hiperplazide hiperaldosteronizmin yanı sıra hiperkortizolizm semptom ve bulgularının da olması gerekir. MALİGN GASTROİNTESTİNAL STROMAL TÜMÖR (GİST) Bütün malign mide tümörlerinin %1’ini oluşturur. Gastrointestinal sistem malign stromal tümörlerinin ise 2/3’ü midede gelişir. 208. Akut rejeksiyonla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi doğrudur? A) T hücreleri ile ilişkili olarak gelişir. B) Sitotoksik antikorlarla ilişkili olarak gelişir. C) En sık ilk 5 gün içinde görülür. D) Tedavi edilemez. E) Transplantasyon öncesi cross-match yapılarak önlenebilir. GİST’ler yavaş büyüyen, submukozal tümörlerdir. Çoğu midenin korpusunda yerleşir, hemen daima tek lezyon olarak bulunurlar. Lenfatik yayılım nadiren görülebilirse de esas yayılım yolu hematojendir ve bu yolla sıklıkla karaciğer ve/ veya akciğer metastazları gelişir. Küçük lezyonlar genellikle tesadüfen saptanırlar. Daha büyük tümörler kilo kaybı, karın ağrısı, dolgunluk, erken doygunluk ve kanamaya neden olabilir ve karında palpe edilen kitle oluşturabilirler. Doğru cevap: (A) T hücreleri ile ilişkili olarak gelişir. Akut rejeksiyon primer olarak T hücrelerinin sorumlu olduğu, günler ile haftalar arasında değişen süreçte gelişen rejeksiyondur. Ameliyattan sonraki ilk 5 günden sonraki herhangi bir zamanda gelişebilir. Fakat en sık ilk 6 ay içinde gelişir ve T hücrelerine yönelik immünsüpresif tedavi kullanılmadıkça allotransplantların kaçınılmaz bir sonucudur. Graft’ın T hücreler ile yoğun infiltrasyonu ve fonksiyonlarının kaybı ile sonuçlanır. Başarılı bir tedavi sonrası graft fonksiyonları olguların %90-95’inde geriye döner. Tedavi cerrahidir. GİST’lerde c-kit protoonkogeni genellikle bulunur. Bu genin tirozin kinaz ürününün aktivitesini bloke eden kemotöropatik ajan olan imatinib metastatik veya cerrahi olarak çıkarılamayan gastrointestinal stromal tümörlerde kullanılır. Prognoz tümör boyutu ve mitoz sayısına bağlıdır. 211. Aşağıdakilerden hangisi enterokutan fistüllerin spontan kapanmasını engelleyen faktörlerden değildir? 209.Paraözefageal herni ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi doğrudur? A) Özefagusun alt uç sfinkterinin intratorasik basınç altında olması önemlidir. B) Semptomlar reflüye ikincildir. C) Barrett özefagusu sıklıkla eşlik eder. D) Cerrahi tedavi tanı anında endikedir. E) Özefagus divertikülleri sıklıkla beraberdir. A) Distalde obstrüksiyon B) Fistül yolunun 2,5 cm’den uzun olması C) Radyasyon enteriti D) Aktif inflamatuvar bağırsak hastalığı E) Debinin günde 500 mL’den fazla olması Doğru cevap: (B) Fistül yolunun 2,5 cm’den uzun olması Doğru cevap: (D) Cerrahi tedavi tanı anında endikedir. Fistül konusunun belki de en önemli soru kaynağı, kapanmasına etki eden faktörlerdir… Reflü olsun ya da olmasın paraözefageal hernilerde disfaji ve postprandiyal dolgunluk, hematemez, respiratuvar komplikasyonlar görülür. Paraözefageal herniler asemptomatik veya nadiren semptomatik olmasına rağmen aşırı kanama, volvulus nedeniyle akut gastrik obstrüksiyon veya iskemi gibi katastrofik olaylara neden olabilirler. Bu nedenle paraözefageal herni saptandığında elektif olarak ameliyat edilmelidir. Çünkü hastalığın doğal seyrinde % 25 oranında kanama, perforasyon, nekroz gibi yaşamı tehdit edici komplikasyonların gelişme riski vardır. Enterokutan fistüllerin yönetimi; drenaj kontrolunu, sepsisi engellemeyi, cildin korunmasını, sıvı elektrolit ve beslenme desteğini içerir. Genellikle 4-6 hafta içinde de spontan kapanırlar. Ama şu durumlarda spontan kapanma mümkün değildir: • > 500 mL / 24 saat (debi) • Kanser • Aktif inflamatuvar hastalık • Radyasyon enteriti • Distalde tıkanıklık • Fistül yolunun 2,5 cm’den kısa olması • Fistül yolunun epitelize olması 77 HEMOROİDLERDE OPERATİF TEDAVİ ENDİKASYONLARI: 212.Altmış beş yaşında uzun zamandır kabızlık öyküsü olan bir erkek hasta sol alt kadran ağrısı şikâyeti ile başvuruyor. Fizik muayenede hafif ateş, abdominal distansiyon ve sol alt kadranda rebound hassasiyet saptanıyor. Dışkıda gizli kan negatif olup, tam kan sayımında lökositoz tesbit ediliyor. 1. Internal hemoroid prolapsusu 2. Ağrı 3. Trombüs ve kanama 4. Diğer anal malformasyonlarla birlikte görülen büyük hemoroidler Bu hastada en olası tanı aşağıdakilerden hangisidir? @ A) Kolon kanseri B) İrritabl bağırsak sendromu C) Akut divertikülit D) Ülseratif kolit E) İskemik kolit Cerrahi tedavinin en sık komplikasyonu postoperatif dönemde görülen üriner retansiyondur. Doğru cevap: (C) Akut divertikülit 214. Aşağıdakilerden hangisi hipertansiyon nedenidir? • Bu hastadaki tablo akut divertikülit ile uyumludur. Klinik olarak akut apandisiti taklit eder; ancak sol alt kadranda lokalizedir. Divertikülit tanısını koyarken abdominal BT yararlıdır. Tedavide ampisilin, tetrasiklin veya amoksisilin klavulanat oral olarak verilebilir. Pentazosin ağrı tedavisinde yararlıdır. Eğer semptomlar düzelmezse ameliyat endikasyonu vardır. prehepatik portal A) Şistozomiyaz B) İzole splenik ven trombozu C) Budd-Chiari sendromu D) Konjestif kalp yetmezliği E) Wilson hastalığı • Ülseratif kolit en sık genç erişkinlerde görülür; kanlı diyare ve rektal kanama ile prezente olur. Doğru cevap: (B) İzole splenik ven trombozu • İrritabl bağırsak sendromunda bağırsak motilitesi bozuktur ve sıklıkla stresle ilişkilidir. Hasta birbirini izleyen diyare ve konstipasyon şikayetleri ile birlikte kramp tarzında abdominal ağrı, tenezm ve dışkıda mukus ile prezente olur. Portal hipertansiyon sorulmakta….. etiyolojisinden sorular sık Tablo (Soru 214): Portal hipertansiyonun etiyolojik faktörlerinin sınıflandırılması • Divertikülozis olduğu bilinen bir hastada bağırsak hareketlerinde değişiklik veya kilo kaybı varsa kolon kanserinden şüphelenilmelidir. Bu durumda kolonoskopi endikedir. Prehepatik • İskemik kolitte kanlı diyare öyküsü vardır. 213. Hemoroidektomi sonrası en sık gözlenen komplikasyon hangisidir? İntrahepatik presinüzoidal A) Perianal abse B) Kanama C) Geçici sfinkter yetmezliği D) Derin ven trombozu E) Üriner retansiyon Doğru cevap: (E) Üriner retansiyon HEMOROİD TEDAVİSİ 1. Konservatif tedavi: Hastaya posalı yiyecekler, laksatifler ve sıcak oturma banyoları önerilir. Acılı, baharatlı yiyecekler vazodilatasyon yaptığından diyetten çıkarılır. 2. Elastik ligasyon 3. Fotokoagülasyon • • • • Portal ven trombozu Splenik ven trombozu Hepatik arteriyel-portal venöz fistül Splenik arteriyo-venöz fistül • • • • Şistozomiyaz Konjenital hepatik fibrozis İdiyopatik portal fibrozis İnfiltratif lezyonlar (sarkoidoz, Gaucher) • Kronik aktif hepatitler • Nodüler rejeneratif hiperplazi • Graft-versus-host hastalığı İntrahepatik sinüzoidal • • • • Siroz Alkolik hepatitler Hemokromatozis Wilson hastalığı İntrahepatik postsinüzoidal • Veno-oklüzif hastalık • Siroz Posthepatik • Budd-Chiari sendromu • Konstriktif perikardit • Konjestif kalp yetmezliği 4. Skleroz 5. Kriyocerrahi ve koterleme 215. Balıkgözü şeklinde ampulla Vateri’den müsinöz sekresyon geldiğinin görülmesi aşağıdaki hastalıkların hangisi için patognomoniktir? 6. Eksizyonel hemoroidektomi: 3. ve 4. derece internal hemoroidler için 7. Trombektomi ve eksizyon: Tromboze hemoroidlerde trombus çıkartılabilir, ama tekrarlama riski yüksek olduğundan genel anestezi altında ve lokal anestezi altında hemoroidektomi yapılması tercih edilir. Pleksuslar tam çıkartılırsa, nüks olmaz. A) Müsinöz kistadenom B) Seröz kistadenom C) Müsinöz kistadenokanser D) Kronik pankreatit E) İntraduktal müsinöz papiller tümör 78 Doğru cevap: (E) İntraduktal müsinöz papiller tümör • Kronik otitlerde ise P.aeruginosa ve Staphylococcus aureus gibi multipl bakteriler söz konusudur. Pankreasın çok sık görülmeyen tümörlerinden biri olan intraduktal musinöz papiller tümörlerin en önemli özelliğini sorgulayan bir soru. • Tüm komplikasyonlarda en sık görülen bakteri H.influenzae tip B’dir. Tablo (Soru 217): Otitis media komplikasyonları Pankreasta ana pankreatik kanalda müsin salgılayan, papiller tarzda büyüyen tümöre verilen isim, intraduktal müsinöz papiller tümördür. Bu tümörlerin salgıladığı müsin sekresyonu ampulla Vateri’den duodenum 2. kıtaya dökülür. Bu müsinöz sekresyonun ampulla Vateri’den balıkgözü şeklinde görülmesi patognomoniktir. 1. İntratemporal komplikasyonlar a) Mastoiditis (otitin en sık komplikasyonu) - Subperiosteal abse 1. Bezold absesi: Sternokleidomastoid kas bölgesi 2. Citelli absesi: Digastrik arka karnı 3. Luc absesi: Zigomatik bölge 216.Safra kesesi duvarında (intramural) gaz görülen bir hastada aşağıdakilerden hangisinin olma olasılığı en fazladır? - Derin boyun infeksiyonu b) Petrözit c) Labirentit d) Fasyal paralizi (akut otitin 2. en sık intratemporal komplikasyonu) A) Amfizematöz kolesistit B) Akalkülöz kolesistit C) Kolanjiohepatit D) Sklerozan kolanjit E) Safra taşı ileusu 2. İntrakranyal komplikasyonlar a. Ekstradural abse/granülasyon (kronik otitin en sık intrakranyal komplikasyonu) b. Sigmoid sinüs trombusu c. Beyin absesi d. Otitik hidrosefali e. Menenjit ( akut otitin en sık intrakranyal komplikasyonu) f. Subdural abse Doğru cevap: (A) Amfizematöz kolesistit Amfizematöz kolesistit, safra kesesi lümeni ve duvarı içinde gaz varlığı ile karakterize, daha çok yaşlı (> 60 yaş), diyabetik erkek hastalarda görülen, bütün kolesistitlerin yaklaşık %1’ini oluşturan, özel bir kolesistit formudur. Etken olarak başta Clostridium perfringens olmak üzere E.coli, Klebsiella’yı da içeren çok sayıda bakteri saptanır. Anaerobik metabolizma sonucunda duvarda gaz birikimi gerçekleşir. Bu nedenle de duvardaki amfizemi gösterebilen tomografi en doğru tanı yöntemidir. Direkt karın grafilerinde hava görülmesi tanıda yardımcıdır. Ancak direkt grafide hava safra taşı ileusu, biliyoenterik fistül, biliyoenterik anastomoz, sfinkterotomi veya inkompetan oddi sfinkterine bağlı olarak da gelişebilir. Bunlardaki hava bağırsak lümeninden safra kesesi ve yollarına geçen havadır; lümen içindedir, duvarda hava yoktur. PETRÖZİT: • Retroorbital ağrı vardır. • Eğer ağrıyla birlikte abducens felci ve akut/kronik otitis media (akıntılı kulak) varsa buna Gradenigo sendromu denir. 218.Superior orbital fissür sendromunda aşağıdakilerden hangisi görülmez? A) Orbital ağrı C) Görme kaybı 217.Aşağıdakilerden hangisi otitis media’nın intrakranyal komplikasyonlarından birisi değildir? A) Menenjit B) Subdural ampiyem C) Epidural apse D) Otitik hidrosefali E) Petrözit E) Pitozis B) Fotofobi D) Miyozis Doğru cevap: (D) Miyozis Orta zorlukta sorusu… bir KBB maksillofasiyal yaralanma FRONTAL KEMİK FRAKTÜRLERİ Doğru cevap: (E) Petrözit Frontal kemik, frontal sinüs ve supraorbital bölgeyi içeren kırıklardır. Diğer yüz bölgelerine göre daha az görülen kırıklardır. Çoğunlukla intrakranyal yaralanma ile beraber oldukları için, Beyin Cerrahisi ve Plastik Cerrahi beraber değerlendirmelidir. Sıklıkla pnömosefali ve rinore ile birliktedir. Supraorbital kırık, frontal kemiği ve supraorbital rimi içerir. Basit bir rim kırığından, frontal kemiğin bir kısmını içeren lateral frontoorbital kırık olarakta isimlendirilen kırığa kadar görülebilir. Supraorbital rim kırığının bulguları arasında lokal laserasyon, periorbital hematom, kemik ve glob çöküklüğü sayılabilir. Frontal kemik arkaya ve aşağıya doğru yer değiştirmiş ise orbitayı sıkıştırır ve globu öne ve aşağıya doğru iter. Levator kasın hasarına bağlı pitoz olabilir. Superior rektus kasında felç olabilir. Eğer kırık orbitanın çatısına doğru ise superior orbital fissür sendromu gelişebilir. Petrozitis bir intratemporal komplikasyondur, intrakranyal değil!!! OTİTİS MEDİA KOMPLİKASYONLARI • Komplikasyonlar subakut ve kronik infeksiyonlarda daha sık görülür. • Sadece menejit ve bazende fasyal paralizi akut otitis media komplikasyonudur. • İki haftadan fazla süren infeksiyonlar için subakut infeksiyon denilebilir. • Akut otite daha sık sebep olan bakteriler Streptococcus pneumoniae ve Haemophilus influenzae’dir. 79 SUPERİOR ORBİTAL FİSSÜR SENDROMU: DEĞİŞİCİ EPİTEL HÜCRELİ KARSİNOM: sinirler • Tüm mesane kanserlerinin yaklaşık %90’ı değişici epitelyum hücreli karsinomlardır. • 3. , 4. ve 6. kranyal sinirlerde ve 5. kranyal (trigeminal) sinirin oftalmik dalında felç meydana gelir. • Bu tümörler en büyük sıklıkla papiller, ekzoftik lezyonlar halinde görünür. Bu bölgeden hasarlanmaktadır. geçmekte olan kranyal • Kranyal sinirin felci sonucunda levator kas, superior rektus ve inferior rektus kaslarında felç gelişmesi sonucunda pitoz gelişir ve bazı göz hareketleri yapılamaz. DEĞİŞİCİ EPİTEL HÜCRELERİ İÇERMEYEN KARSİNOMLAR: • Adenokarsinom: Bütün mesane kanserlerinin %2’sinden azını oluştururlar. Mesanenin primer adenokarsinomları öncel sistit ve metaplaziyle kendilerini gösterebilirler. Mesanede adenokarsinom görüldüğü zaman akla gelmesi gereken önemli patolojilerden biri de mesanenin anomalileridir, özellikle ekstrofi vezika ve urakus zemininden gelişebilirler. • Kranyal sinirin felci sonucunda superior oblik kas felç olur. • Kranyal sinirin felci sonucunda lateral rektus kasında felç meydana gelir. • Sinirin oftalmik dalının felci sonucunda kaşta, üst göz kapağında, üst-orta burun bölgesinde ve ipsilateral frontal bölgede anestezi gelişir. • Yassı epitelyum hücreli (skuamöz) karsinom: ABD’de bütün mesane kanserlerinin %5-10’unu oluşturur ve sıklıkla kronik infeksiyon, mesane taşı veya kronik kateter kullanım öyküsüyle ilişkilidir. • Tüm bunların sonucunda hareketsiz glob gelişir. • Bu semptomlarla beraber körlük de gelişirse superior orbital fissürle beraber optik foramenin de etkilenmiş olduğu düşünülür. Bu duruma Orbital Apeks Sendromu denilmektedir. Bu durumda cerrahi ve medikal tedaviye vakit kaybetmeden başlanmalıdır. Medikal tedavi olarak steroid başlanır. Tanıda bilgisayarlı tomografi birinci sırada kullanılmalıdır. MESANENİN ANOMALİLERİ: • Ekstrofi vezika: Ø Ürogenital sinüsün komplet ventral defektidir. Ø Beraberinde en sık epispadias görülür. Ø Zemininde adenokarsinom gelişebilir. 219.Mesane ekstrofisinde en sık görülen tümör tipi aşağıdakilerden hangisidir? • Kalıcı urakus: Ø Urakusun, mesanenin kaudale inmemesi nedeniyle kalıcı olmasıdır. Ø Urakus kistinden adenokanser gelişebilir. A) Adenokarsinom B) Rabdomiyosarkom C) Ürotelyal karsinom D) Küçük hücreli karsinom E) Skuamöz hücreli karsinom 220.Spinal anestezi uygulamalarında aşağıdakilerden hangisi spinal blokun seviyesini yükseltmez? Doğru cevap: (A) Adenokarsinom A) Enjeksiyon volümünün fazla olması B) Hastanın boyunun uzun olması C) Enjeksiyonun hızlı yapılması D) Solüsyonun yoğunluğu E) Barbotaj yapılması Mesanede her zaman değişici epitel hücreli karsinom sorulmaz. Diğer tipleri de bilmeliyiz… MESANE KARSİNOMLARI İNSİDANSI: Doğru cevap: (B) Hastanın boyunun uzun olması • Mesane kanseri genitoüriner yolun en sık görülen ikinci kanseridir. Zor bir Anestezi sorusudur. Direkt bilgi ölçüyor… SPİNAL ANESTEZİNİN SEVİYESİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER: RİSK FAKTÖRLERİ VE PATOGENEZ: • Sigara içimi erkek ve kadınlarda olguların sırasıyla %50 ve %31’inden sorumludur. • Solüsyonun volümü: Uygulanan volüm arttıkça analjezi seviyesi yükselir. • Etiyolojik ajanın sigara kullananlarında idrarıyla atılan alfa veya beta naftilamin olduğu düşünülmektedir. • Lokal anestetiğin dozu: Konsantrasyon arttıkça anestezi seviyesi yükselir. • Yapay tatlandırıcıların alınmasının da bir risk faktörü olduğu ileri sürülmüştür. Ancak birkaç çalışma herhangi bir ilişkiyi kanıtlayamamıştır. • Enjeksiyon hızı: Hızlı enjeksiyon ve barbotaj yapılması (BOS ve lokal anestetiğin tekrar aspire edilerek verilmesi) blokun yükselmesini sağlar. • İnfeksiyon, enstrümantasyon ve taşların indükte ettiği fiziksel travma malignite riskini arttırmaktadır. • Lomber ponksiyonun yeri: Enjeksiyon noktası yükseldikçe anestezi seviyesi de yükselir. HİSTOPATOLOJİ: • Solüsyonun yoğunluğu • Hastanın pozisyonu • En çoğu değişici epitelyum hücreli karsinomlar (TCC’ler) olmak üzere bütün mesane kanserlerinin %95’i epitelyal malignitelerdir. 80 • Diğer: Toplumda sık görülen hastalıklar TUS’ta soru olarak karşımıza çıkıyor. Hangi seviyedeki diskal herni hangi semptoma neden olur? Bunu mutlaka bilmek gerek… Ø Hastanın yaşı artıkça ilacın dağılımı artarak blok seviyesi yükselebilir. Ø Şişman hastada, epidural yağ dokusu fazlalığı, BOS miktarındaki azalmaya ve ilacın yükselmesine neden olabilir. Ø Karın içi basıncının artığı durumlarda aynı volümde ilaçla daha yüksek anestezi düzeyi sağlanır. LOMBER DİSK HERNİASYONU Vertikal kolon 33 vertebradan oluşmuştur. C2 ve S1 vertebralar arasında 23 adet disk bulunur. İntervertebral disk, iki vertebra korpusu arasında yerleşmiştir ve üç tabakadan oluşur. Ortada yumuşak, jelatin kıvamında nucleus pulpozus, etrafında sert annulus fibrozis ve vertebra korpusu yüzeyinde kartilaginöz plate ile sınırlanmıştır. Disk Hernisi; annulus fibrosus’un yırtılması ve nucleus pulposus’un dışarıya doğru çıkmasıdır. Genellikle orta yaşlarda (40-50 yaş) görülür. 221.Aşağıdakilerden hangisi intramedüller yerleşimli bir medulla spinalis tümörüdür? A) Kordoma B) Ependimom C) Nörofibrom D) Osteokondrom E) Osteoblastom En sık L5-S1, ikinci sırada ise C5-6 disk hernisi görülür. Genç yaşlarda daha fazla miktarda su ihtiva eden ve daha elastik olan disklerde yaş ilerledikçe su içeriği azalır ve elastikiyeti kaybolur. Bu dejeneratif değişiklikler, vertebraların en fazla hareket eden ve yük binen bölgeleri olan alt servikal ve üst lomber bölgelerde bulunur. Anterior ve posterior longitudinal ligamentler, diske sıkıca yapışarak destek sağlarlar. Anterior longitudinal ligament çok güçlüdür. Posterior longutidinal ligament ise, ortada biraz güçlüdür, yanlarda daha zayıftır. Bu nedenle en sık herniasyon posterolateral yönde olur. Daha az sıklıkta santral, forminal, çok nadiren de ektraforaminal herniasyon görülebilir. Gençlerde en sık nedeni mikro ve makro travmalardır. Yaşlılarda ise, en sık nedeni dejenerasyondur. L4 -L5 disk hernisinde siyatik germe testi (Laseque testi) pozitif bulunur. Doğru cevap: (B) Ependimom Kolay bir Beyin Cerrahi sorusu… Medulla spinalis tümörleri önemli bir soru başlığıdır ve mutlaka bilinmelidir. Tablo (Soru 221): Medulla spinalis tümörleri Erişkinler Çocuklar EKSTRADURAL (%78) EKSTRADURAL (%18) Metastaz 118 Metastaz 1 Miyelom 19 Lenfoma 1 Nörofibroma 15 Lenfoma 14 Diğerleri 7 İNTRADURAL (%18) SEMPTOMLAR: 1) Bel ve bacak ağrısı: Ø İlk semptom, lokalize bel ağrısıdır. 2-3 hafta sürer. Ø Çok uzun süre herhangi bir pozisyonda kalmak, öksürmek, hapşırmak, defekasyon ve ıkınmakla ağrı şiddetlenir. İNTRADURAL (%64) Meningiom 22 Dermoid/epidermoid 6 Schwannoma 13 Diğerleri 1 Diğerleri 4 İNTRAMEDÜLLER (%4) Astrositom 8 Diğerleri (Ependimom) 1 Ø Diz ve kalçayı flexiona getirmekle ağrı azalır. Ø Ağrı sinir trasesi boyuncadır. Ø L5-S1 (N. ischiadicus): Belden kalçaya ve uyluk arkasına vuran ağrı olur. Ø L2-L4 (N. femoralis): Belden kalçaya, buradan inguinal bölgeye ve oradan da uyluk anteromedialine yayılan ağrı olur. İNTRAMEDÜLLER (%18) Astrositom 2 2) Motor, duyu ve/veya refleks değişiklikleri ve uyuşukluk: L3: Diz kapak üzerinde, medialde yuvarlak bir alan L4: Diz kapak altı, medialde L5: Diz kapak altı, kateralde, ayak dorsali S1: Ayağın altı ve laterali S2: Bacak arkası Nörojenik kladikasyon: Sıklıkla 5. dekaddan sonra başlar.Yürüme ile unilateral veya bilateral, kalça, uyluk veya bacakta ağrı, karıncalanma ve uyuşmanın artması, bazen kuvvet kaybı, oturma, çömelme veya yatma ile semptomların hafiflemesi görülür. Ø Mesane belirtileri: Azalmış mesane duyusu en erken bulgudur. Üriner sıkışma, miksiyon sonrası rezidüyü içeren “irritatif” belirtiler. Radikülopatide, daha az sıklıkla enürezis ve damlama inkontinansı tarif edilir. Ø Ø Ø Ø Ø Ø 222.L3-4 seviyesinde sol posterolateral disk herniasyonu tanısı konan hastada duyu kaybı beklenen lokalizasyon aşağıdakilerden hangisidir? A) Sol diz medial kesim B) Sol gluteal bölge C) Sol bacak lateral kesim ve başparmak D) Sol bacak arka yan kesim ve topuk E) Sol inguinal bölge Doğru cevap: (A) Sol diz medial kesim 81 223.Kırığın iyileşme evrelerinden olan fibröz kallus evresi aşağıdakilerin hangisinde doğru olarak tanımlanmıştır? A) Kalsifikasyon rezorbe olur ve ossifikasyon gelişir. B) Kırık uçları arasında yumuşak doku şişliği mevcuttur. C) Kemiğin stres çizgilerine ve daha önceki biçimine göre şekillenmesi sağlanır. D) Endosteal ve periosteal yüzlerden gelişir, önce fibroz kallus üzerine kalsiyum fosfat çöker. E) Kırık uçları arasında fibröz bir bağ ortaya çıkar ve kemik yapılarda gittikçe artan bir radyolüsensi izlenir. 224. Perthes-Calve Legg hastalığı ile ilgili aşağıdaki bilgilerden hangisi yanlıştır? Doğru cevap: (E) Kırık uçları arasında fibröz bir bağ A) Etkilenen epifizde küçülme saptanır. B) En sık 15 ile 20 yaşları arasında görülür. C) Direkt grafide femur epifizinde düzensizlik ve skleroz izlenir. D) Çocukluk çağında görülen femur başı epifizinin aseptik nekrozudur. E) Erken aşamada direkt grafilerin yetersiz olduğu durumlarda MRG tanı koymamızı sağlar. ortaya çıkar ve kemik yapılarda gittikçe artan bir radyolüsensi izlenir. Orta zorlukta bir Ortopedi sorusu… Kallus / fibröz kallus ayrımına dikkat… KIRIK VE ÇIKIKLAR • Kırıklar; kemiklerin bozulmasıdır. anatomik İmmobilizasyon Kemik cinsi, (spongioz kemik daha kolay iyileşir) Kemik kayıp derecesi Avasküler nekroz gelişimi Malignensi varlığı (kötü) İnterpozisyon (kemik uçları arasına yumuşak doku girmesi) (kötü) Ø Ø Ø Ø Ø Ø bütünlüklerinin Doğru cevap: (B) En sık 15 ile 20 yaşları arasında görülür. • Dış ortamla ilişkilerine göre açık, kapalı, kırık çizgisinin durumuna göre komplet ve inkomplet olmak üzere 2’ye ayrılır. Çocuk kırıkları, fizyolojik ve anatomik olarak erişkin kırıklarından farklılıklar gösterir: Çocuklarda büyüme plakları kıkırdak yapıda olduğundan, grafide görüntü vermez, tanı koyabilmek için sağlam tarafından grafisini alıp karşılaştırmak gerekir. Orta zorlukta bir Ortopedi sorusu… Perthes hastalığı 4-9 yaş arası sık gözükür… PERTHES-CALVE LEGG HASTALIĞI ETİYOLOJİ: • Femur başının (epifizinin) aseptik nekrozudur. • Periost kalındır ve kırık hızlı kaynar • • Kemiklerin eğrilebilme özellikleri fazla olduğundan, torus ve yeşil ağaç kırığı sık izlenir. • • Epifiz kırıklarında değişik deformiteler gelişebilir. Etiyolojide en sık travmanın rol aldığı düşünülür. Erkeklerde, 4-8 yaşlarında daha sık görülen bir hastalıktır. KLİNİK: KIRIK İYİLEŞMESİ: • Üç evre vardır. • İnflamatuvar dönem: Ø Kırıkta, endostern, periost ve çevre yumuşak dokular parçalanır. Kan, eksuda ve lenf birikir (kırık hematomu). Ø İki gün içinde kırık uçlarında nekroz gelişir. • Kalça ve dizde ağrı ve topallamayla başlayan şikâyetlere, kalçada abdüksiyon ve internal rotasyon kısıtlılığı eklenir. Uyluk kaslarında atrofi ve kısalma gelişebilir. RADYOLOJİK BULGULARI: • Sinovit evresi: Dört hafta süren eklem kapsülünde şişlik, medial eklem mesafesinde artma (Gözyaşı veya U belirtisi) ve subkondral litik çizgi (hilal belirtisi) görülür. • Tamir dönemi: Ø Hematom organize olur ve çevreden fibroblast infiltrasyonu başlar (fibröz kallus). Primer kallusun radyolojik görünümü atılmış pamuk manzarasıdır. Ø Bir hafta içinde osteoblast kondroblastlar kollajeni salgılayıp üzerine Ca +2 salar ve kemik dokusu oluşmaya başlar (kallus). Ø Eğer kemik uçları bir kuvvetle birbirine bastırılıyor ve internal fiksasyon kullanılmış ise, kallus oluşmadan korteksten kortekse direkt iyileşme olur. • Avasküler nekroz dönemi: Altı ay devam eder. Femur başında dansite artışı, epifizde yassılaşma, metafizde kistik görünüm vardır. • Fragmantasyon (rejenerasyon) dönemi: 1-2 yıl sürer. Epifizde sklerotik ve litik (fragmante) görünüm söz konusudur. Boyun kısalır ve yassılaşır, epifiz daha fazla yassılaşır, asetabulum dışarı çıkar. Metafizoepifizyal bileşkede kist (GOGE belirtisi) vardır. • Remodeling: Ø Bir taraftan kemik yapılırken bir taraftan da rezorbe olur ve böylece yeni kemik oluşur. • Rezidüel evre: Femur başı yassı ve geniştir (koksa plana). Asetabulumdan taşacak kadar büyümüştür (koksa magna). Bazı durumlarda asetabulum derinliği azalır. KIRIK İYİLEŞMESİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER PROGNOZ: • Kırık iyileşmesini, yaş (gençlerde daha çabuktur), lokal faktörler, hormonlar, mineraller ve vitaminler etkiler. • Ne kadar küçük yaşta başlarsa o kadar iyidir (En önemli faktör). • Lokal faktörler: En önemlilerindendir. Ø Kırığı çevreleyen yumuşak dokunun kanlanması Ø İnfeksiyon varlığı (kötü) • Femurun başı ne kadar az tutulmuşsa o kadar iyidir. 82 • Şişmanlık kötü prognostik faktördür. Bilgi kullanımının ön planda olduğu orta zorlukta bir göz sorusu… • Eklem hareketlerinde sertlik ve fleksiyon kontraktürünün oluşumu kötü prognoz göstergesidir. Optik nöropatili hastalarda ağrılı göz hareketleri, ani ve ağır şekilde görme bozukluğu, santral skotom ve renkli görmede bozulma başlıca semptomlardır. Ama aynı semptomlar ve ilaveten mikropsi, makropsi ve metamorfopsiye maküla hastalıklarında rastlanır. • Grafide, lateral kalsifikasyon, geniş metafizyal kist, median eklem mazofaride artma varsa RİSKLİ BAŞ görünümünden söz edilir ve kötü prognostik faktördür. TEDAVİ: OPTİK NÖROPATİ • Konservatif: Hastanın yaşı küçük, femurun başında parsiyel tutulum varsa yapılır. Amaç femur başını asetabuluma yönlendirip, kalça üzerine yük vermektir. Yatak istirahati, NSAİD, traksiyon ve abduksiyon cihazları kullanılır. Optik nevrit ikiye ayrılır: • Papillit: Çocukluk çağında en sık görülen optik nevrit tipidir. Papil ödemi, mum alevi kanamalar görülür. • Retrobulber nevrit: Optik sinirin göz arkası bölümünün iltihabıdır. VEP (vizüel uyarılmış potansiyeller) uzamıştır. En sık eşlik eden hastalık multipl sklerozdur. Retrobulber nevrit için; “Doktor da görmez hasta da görmez”, denir. • Cerrahi: > 5 yaş, riskli baş ve boyun total tutulumu varsa yapılır. Amaç, kanlanmayı arttırmak ve interosseöz basıncı azaltmaktır. Vorus osteotomisi, Salter osteotomisi, Chiarj osteotomisi ve Cheileetomi yapılır. ANTERİOR İSKEMİK OPTİK NÖROPATİ: 225.Mesane travmaları ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi yanlıştır? • Arteritik anterior iskemik nöropati: Ø Temporal arterit ve SLE’de görülür Ø Tedavide steroid kullanılır A) Mesane travmaları genellikle eksternal etki sonucu ortaya çıkar. B) Sıklıkla pelvis kemiklerindeki fraktür tabloya eşlik eder. C) Mesane dolu olduğu zaman travmaya predispozan durumdadır. D) Travma sırasında idrarın infekte olup olmaması prognoz yönünden önemlidir. E) İdrar infekte ise ürinomalar görülür. • Non-arteritik anterior iskemik nöropati: Ø Hipertansiyon ve diyabette sık Ø Steroid faydasız • Toksik optik nöropati: Ön (anterior) toksik nöropatide genel olarak iki taraflı optik diskte şişme ve kör noktayı tutan skotomlar vardır. Ø Kloramfenikol Ø Etambutol Ø İzoniazid Ø Kurşun Doğru cevap: (E) İdrar infekte ise ürinomalar görülür. Ürogenital sistem travmaları ile ilgili zor bir Üroloji sorusu… • Retrobulber toksik optik nöropati: Progressif, bilateral, skotomlar ve optik diskin temporal kısmının solukluğu vardır. Ø B vitamin eksikliği Ø Malabsorbsiyonlar Ø Sigara-alkol müptelaları (tütün-alkol ambliyopisi) Ø Antipirin Ø Dijital Ø Kinin Ø Streptomisin MESANE YARALANMALARI • Mesane travmaları en büyük sıklıkla dıştan gelen darbeler sonucu oluşur ve sıklıkla pelvis fraktürleriyle birliktedir. • Kemik pelvis mesaneyi çok iyi korur. Künt travma sonucu kırığı oluştuğunda kırık parçacıkları mesaneyi delebilir. • Pelvis kırığı olguların %90’ında mesane rüptürüne neden olur. • İdrar infekte ise ve ekstraperitoneal konumlu bir travma varsa, derin pelvik abse ve pelvik inflamasyon ortaya çıkar. • Optik nevrit: Ø Başlangıç şikayeti ağrı Ø Birkaç gün sonra görme azalması ve renkli görme bozulur Ø Derinlik hissi azalır Ø Tipik olarak multiple sklerozda spor yaparken veya vücut ısısı artınca görme bozulur – uhtoff işareti. • İdrar infekte değil ise, idrar ekstravazasyonuna bağlı ürinomalar görülür. 226. Aşağıdakilerden hangisi optik nöropatili hastalarda rastlanan başlıca semptomlardan bir tanesi değildir? A) Ağrılı göz hareketleri B) Ani ve ağır şekilde görme bozukluğu C) Renkli görmede bozulma D) Metamorfopsi E) Santral skotom 227.Aşağıdakilerden hangisi aort disseksiyonunda ortaya çıkan klinik bulgulardan birisi değildir? A) Periferik nabız kaybı B) Parapleji C) Aort odağında darlık üfürümü D) Vokal kord paralizisi E) Horner sendromu Doğru cevap: (D) Metamorfopsi 83 Doğru cevap: (C) Aort odağında darlık üfürümü Temel bilgiyi sorusudur… ölçen bir Kalp-Damar 229.Vulvar kaşıntı için kortikosteroid kullanan ancak fayda görmeyen hastada muayenede patolojik görünüm saptanmamıştır. Cerrahisi Bu hastada vulvar biyopsi amacıyla aşağıdakilerden hangisi kullanılır? Aort diseksiyonunda sıklıkla hipertansiyonun eşlik ettiği aniden şiddetli göğüs ağrısıyla ortaya çıkan klinik bir durum söz konusudur. A) Schiller testi B) Toluidin mavisi C) Yeşil ışık D) Musikarmin E) Vimentin Aortun intima tabakasında yırtık, intima ile media arasında kan göllenmesi vardır. Şok bulguları, santral sinir sistemi değişiklikleri, basıya bağlı olarak vokal kord paralizi, Horner sendromu, spinal damarların obstrüksiyonuna bağlı parapleji ve periferik nabızlarda kayıp görülebilir. Doğru cevap: (B) Toluidin mavisi VULVAR BİYOPSİ Aort odağında darlık üfürümü duyulmaz. Aort yetmezlik üfürümü duyulur. Lezyon görülüyorsa direkt lezyondan biyopsi yapılır. Lezyon yok, ancak semptom varsa vulvaya Collins Toluidin mavisi uygulanarak koyu renkte boyanan bölgelerden biyopsi alınır. 228.Konjenital diyafragma hernisinde mortaliteyi artıran en önemli faktör aşağıdakilerden hangisidir? • Schiller testi: Lugol boyası ile matür skuamöz epitelin koyu renk dönüşümü saptanır • Yeşil ışık: Kolposkopide damar yapılarının daha iyi görünmesini sağlar A) Patent duktus arteriozus B) Pulmoner hipoplazi C) Ventriküler septal defekt D) Mediastinal kayma E) Karın içi basınç artımı • Vimentin: Adenokarsinomda endometrial orijini tanımlar • Musikarmin: Paget hastalığını melanomdan ayırır. Doğru cevap: (B) Pulmoner hipoplazi Temel bilgiyi ölçen bir Çocuk Cerrahisi Sorusu… Konjenital diyafragma hernileri önemli soru başlıklarından biri. 230.Endometriozise bağlı ağrının tıbbi tedavisinde kullanılan gestrinon ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi yanlıştır? Konjenital diyafragma hernisinde solunum desteği gerektiren akciğer problemleri (en önemlisi hipoplazik akciğer) sebebiyle mortalite oldukça yüksektir. Bu hernide tanı göğüs filmi ile konur. Toraksta hava ile dolu bağırsak ansları tipik bir görüntü verirler ve mediastinal şift olabilir. A) Serum östradiol seviyelerini azaltır. B) Serum LH seviyelerini azaltır. C) Serum SHBG seviyelerini azaltır. D) Serum testosteron seviyelerini azaltır. E) Serum FSH seviyelerini azaltır. KONJENİTAL DİYAFRAGMA HERNİLERİ: Doğru cevap: (D) Serum testosteron seviyelerini azaltır. Konjenital diyafragma hernileri üç noktadan olur: Gestrinon; androjenik, antiprogestajenik, antiöstrojenik ve antigonodotropik özellikleri olan bir 19-nortestosteron derivesidir. • Posterolateral (Bochdalek) herniler en sık görülenidir (%85-90) ve yaklaşık %90’ı sol posterolateraldedir. • Serbest testosteronu arttırır • İkinci sıklıkta retrosternal (Morgagni) hernileri görülür. • SHBG‛yi azaltır (androjenik etki) • Üçüncü tipte hiatal hernilerdir. • Serum östradiol düzeyini azaltır (antiöstrojenik etki) Mortalitesi yüksek bir hastalıktır (%30-60). Mortaliteyi belirleyen en önemli faktör, akciğer hipoplazisidir. Hastalarda cerrahi öncesi pulmoner hipertansiyon ve akciğer hipoplazisi mutlaka azaltılmalıdır. • LH seviyesini azaltır • LH ve FSH salıverilmesini bloke eder (antigonadotropik etki) Akciğer hamartomu ve konjenital kistleri, diyafragma evantrasyonu, hemo-pnömotoraks ayırıcı tanıda düşünülmelidir. 231.Yirmi iki yaşında G2 P1 olan, 30 haftalık gebe rutin kontrol için başvuruyor. Daha önceki takiplerinde patolojik bulgu saptanmamış olan hastaya yapılan ultrasonografide 8x6 cm’lik myoma uteri tespit ediliyor. Bu hasta, mevcut miyom sebebiyle aşağıdakilerden hangisi için en fazla risk altındadır? A) Malprezentasyon B) Gestasyonel diabet C) Gebeliğin indüklediği hipertansiyon D) Plasenta accreata E) Tek umbilikal arter 84 Doğru cevap: (A) Malprezentasyon 233. Aşağıdaki patolojik durumların hangisi, gebelikte folik asit eksikliğine bağlı olarak en az beklenebilir? MİYOM VE GEBELİK A) Megaloblastik anemi B) Nöral tüp defekti C) Plasenta previa D) Preeklampsi E) Ablasyo plasenta Gebeliklerin %5’inde uterusta miyom vardır. Miyomların gebelikteki seyri değişkendir ve önceden belirlenememektedir. Ancak, miyomların çoğunun çapı gebelik sırasında artmaz. Miyomların %30’u gebelik esnasında büyür ve bu büyüme ilk 10 hafta içinde en fazladır. Doğumdan 4 hafta sonra büyüyen miyomlar eski haline geri gelmektedir. Büyük boyutta açabilirler: olduklarında şu komplikasyonlara Doğru cevap: (C) Plasenta previa @ yol Folik asit eksikliğinde görülebilecek bozukluklar 1. Megaloblastik anemi 1. Abortus 2. Nöral tüp defekti 2. Erken gebelik kanamaları 3. İntrauterin gelişme geriliği 3. Preeklampsi 4. Preterm eylem 4. Ablasyo plasenta 5. Plasental yerleşim anomalileri 6. Malprezantasyon 7. Erken membran rüptürü 234. İlk antenatal muayenede aşağıdaki infeksiyon ajanlarından hangisinin taranmasına gerek yoktur? 8. Plasenta dekolmanı 9. Postpartum atoni kanamaları A) Rubella B) Toksoplazmoz C) Sifiliz D) Hepatit B E) HIV taraması 10.Nadiren miyomun mekanik basısına bağlı fetal hasar görülebilmektedir. (tortikolis vb) 232. Perine yüzeyel kompartman kaslarından hangisi perineal cisim yapısına katılmaz? Doğru cevap: (B) Toksoplazmoz A) Musculus sphincter ani externus B) Musculus transversus perinei superficialis C) Musculus bulbocavernosus D) Musculus ischiocavernosus E) Musculus transversus perinei profundus @ • Genetik, medikal, obstetrik ve psikososyal faktörler için risk analizi Doğru cevap: (D) Musculus ischiocavernosus @ • Tahmini doğum tarihinin hesaplanması (Naegele formülü: ay-3, Gün+7) PERİNEAL CİSMİN YAPISINA KATILAN ADALELER: • Genel fizik ve obstetrik muayene • Hematokrit veya Hemoglobin 1. Musculus bulbocavernosus • Kan grubu ve Rh 2. Musculus sphincter ani externus • İndirekt coombs ile antikor taraması (gerekenlerde) 3. Musculus transversus perinei superficialis @ İlk antenatal vizitte uygulanacaklar 0-14. haftalar) • Pap smear • İdrarda protein ve idrar kültürü YÜZEYEL PERİNEAL KOMPARTMAN KASLARI: • Klamidya kültürü • Rubella, sifiliz, hepatit B, HIV taraması 1. Musculus transversus perinei superficialis (ürogenital trigon) 2. Musculus ischiocavernosus (ürogenital trigon) Fetal anöploidi taraması hastaya önerilmelidir 3. Musculus bulbocavernosus (ürogenital trigon) Kistik fibrozis taraması hastaya önerilmelidir 4. Musculus sphincter ani externus (anal trigon) Gonokok kültürü uygulanmalıdır) M. transversus perinei profundus, perinenin daha derin kompartmanında yer alan urogenital diyafragma kasıdır. 85 (11-14.haftalar (yüksek riskli arası) hastalarda 235.Yirmi bir yaşında, 39. gebelik haftasında olan gebe, acil servise bel ağrısı şikayeti ile başvuruyor. Muayenede; servikste 2 cm. açıklık, %40 efasman, membranlar intakt, ve baş “0” seviyesinde saptanıyor. Anaplastik transformasyon ve buna bağlı uzak metastazlara yol açtığından radyoterapi kesin kontrendikedir. Fetal monitorizasyonda 2-3 dakikada bir uterin kontraksiyon ve fetal kalp atımlarının 145 ile 155 atım/ dakika arasında olduğu gözlenen hastada, bundan sonra izlenecek en uygun yaklaşım aşağıdakilerin hangisidir? 237.Otuz yedi yaşında, 1 çocuklu hasta, menometroraji şikayeti ile başvuruyor. Yapılan endometrial biyopsinin sonucu; kompleks atipik hiperplazi olarak geliyor. Bu hasta için en uygun tedavi hangisidir? A) Histerektomi B) Ovulasyon indüksiyonu C) Endometrial ablasyon D) Siklik östrojen - progesteron tedavisi E) Progesteron tedavisi A) Oksitosinle indüksiyon B) Analjezik tedavi C) Tokoliz D) Eylemin spontan takibi E) Sezaryen Doğru cevap: (D) Eylemin spontan takibi Doğru cevap: (E) Progesteron tedavisi Tarif edilen gebede patolojik bir durum söz konusu değildir ve eylemin spontan takibi uygundur. ENDOMETRİAL HİPERPLAZİDE TEDAVİ: Tedavide progesteron kullanılır. Progestinler atipisiz hiperplazilerde oldukça etkili iken atipililerde daha zayıf kalırlar. Medikal tedavi 3 ay sürdürülür, sonrasında 3-4 hafta beklenip endometrial biyopsi tekrarlanır. Özellikle atipili hiperplazi için tedavi edilen hastalarda %40-50 tanısı konulmamış endometrial kanser mevcudiyeti, %29 kansere progresyon ve tedaviden sonra nüks oranı yüksek (%50) olduğu için periyodik endometrial biyopsi veya transvajinal ultrasonografi yapılmalıdır. 236. Buschke-Loewenstein dev kondilomuna benzeyen vulvar tümör aşağıdakilerden hangisidir? A) Verrüköz karsinom B) Bazal hücreli karsinom C) Adenoskuamöz karsinom D) Paget hastalığı E) Melanom Atipili kompleks hiperplazi olgularında, fertilite beklentisi yoksa HİSTEREKTOMİ önerilir ve postmenopozal atipili hiperplazilerde histerektomi yapılmalıdır. Doğru cevap: (A) Verrüköz karsinom VULVAR VERRÜKÖZ KARSİNOM 238. Aşağıdakilerden hangisi hirşutizm tedavisinde kullanılan steroidogenik enzim inhibitörüdür? Skuamöz hücreli karsinomun bir varyantıdır. HPV 6 ve 11 ile ilişkilidir. En sık oral kavitede gözlenir. Ancak skuamöz epitelle örtülü bütün dokulardan kaynaklanabilir. Gross olarak karnıbahar görünümü vardır. A) Metformin B) Flutamid C) Ketokonazol D) Glukokortikoidler E) Finasterid Makroskopik ve mikroskopik olarak Buschke – Loewenstein dev kondilomuna benzer. Genellikle postmenopozal kadınlarda olur, yavaş büyür fakat lokal destrüksiyon gösterir (kemiğe kadar invaze olabilirler). Nadiren metastaz yaptıklarından prognozları çok iyidir. Doğru cevap: (C) Ketokonazol Tedavide; radikal lokal eksizyon uygulanılır. Lenf nodlarında metastaz saptanırsa, radikal vulvektomi ve bilateral inguinofemoral lenf nodu diseksiyonu yapılmalıdır. Tablo (Soru 238): Hiperandrojenemide kullanılan ajanlar Overde Yapımın Azaltılması Adrenalde Yapımın Azaltılması Androjen Yıkımının Arttırılması Androjen Reseptör Blokajı 5α redüktaz inhibisyonu KOK (P4) Glukokortikoid Spironolakton Spironolakton KOK Depo MPA Spironolakton Siproteron Siproteron Spironolakton GnRH analogu Siproteron Simetidin Finasterid Spironolakton Ketokonazol Flutamid Siproteron Ketokonazol 86 SHBG Arttırılması KOK (E2) 239. Aşağıdaki steroid hormonlardan hangisi kortizol taşıyıcı protein (transkortin) en fazla bağlanır? A) Östrojen B) Testosteron C) Dehidroepiandrosteron D) Androstenedion E) Progesteron Doğru cevap: (E) Progesteron 240. Aşağıda verilen kontraseptif yöntemlerin hangisinde pelvik inflamatuvar hastalık üzerindeki etki diğerlerinden farklıdır? A) Kombine oral kontraseptif B) Kondom C) Bakırlı rahim içi araç D) İmplanon E) Depo MPA Doğru cevap: (C) Bakırlı rahim içi araç Genital traktüste progestajenik etkili olan bütün yöntemlerde servikal mukusun koyulaşması kadını pelvik inflamatuvar hastalıktan korur. Ayrıca bariyer yöntemler de cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve dolayısıyla pelvik inflamatuvar hastalıklardan koruyucudur. RAHİM İÇİ ARAÇ (RIA) VE PELVİK İNFLAMATUVAR HASTALIK (PIH)’LAR: Bakırlı RİA kullanımı, uzun dönemde, özellikle monogamik yaşayan çiftlerde, PİH riskini arttırmaz. Eğer RİA takılımı sırasında hastada infeksiyon varsa, PİH riski takıldıktan sonraki ilk 20 günde artar. Bunu takiben PİH gelişme riski genel popülasyona benzerdir (1,6/1000). İnfeksiyon yönünden riskli hastalara RİA takılmadan 1 saat önce peroral 200 mg doksisikin veya 500 mg azitromisin verilmelidir. Tablo (Soru 239): Steroid hormonların taşınması Serbest (%) Albümin (%) SHBG (%) Transkortin (%) Östrojen 1 30 69 - Testosteron 1 30 69 - DHEA 4 88 8 - Androstenedion 7 85 8 - DHT 1 71 28 - Progesteron 2 80 <1 18 Kortizol 10 15 - 75 87 88
© Copyright 2024 Paperzz