global warming and biodiversity

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ve ÇEVRE / 3 / (2010)
Küresel ısınma ve biyolojik çeşitlilik
Küresel ısınma ve biyolojik çeşitlilik
Salih DOĞAN
Atatürk Üniversitesi, Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi, Biyoloji Eğitimi
Anabilim Dalı, Erzurum
Sezgin ÖZÇELİK
Atatürk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Erzurum
Ömer DOLU
Güney Mahallesi, Tuğrul Caddesi, No 46, Kocaeli
Orhan ERMAN
Fırat Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Elazığ
Özet
Çeşitlilik, çeşidi çok olma durumudur. Çeşitlilik, uyum ile beraber işliyorsa onu
barındıran sisteme alternatifler sunar, ona istikrar, güç, canlılık ve zenginlik katar.
Canlıların tür ve sayı bakımından büyüklüğü ise biyolojik çeşitlilik olarak ifade edilir. Günümüzde biyolojik çeşitliliği tehdit eden birçok faktör bulunmaktadır. Bunlardan en dikkat çekici olanı küresel ısınmadır. Küresel ısınmanın canlıların boyutları,
renkleri, beslenme şekilleri, üreme kapasiteleri, çiftleşme davranışları ve yayılışları
üzerine olumsuz etkileri olduğu bilinmektedir. Küresel ısınma, bir bölgede yaşayan
canlı türlerinin yaşadıkları bölgeyi terk etmelerine neden olabileceği gibi bölgeye
özgü olmayan yeni istilacı türlerin yerleşmesine de imkân verebilmektedir. Küresel
ısınmanın günümüzde en dikkat çekici etkilerinden biri de bazı canlı türlerinin dünya
üzerinden yok olmasıdır. Bu çalışmada, küresel ısınma ve biyolojik çeşitlilik konuları
ele alınmış, küresel ısınmanın biyolojik çeşitlilik üzerine olan etkileri incelenmiş ve
biyolojik çeşitliliğin korunması konusu üzerinde durulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Küresel ısınma, biyolojik çeşitlilik, fenolojik değişimler, yayılış değişimleri, yok oluş.
63
64
Salih DOĞAN, Sezgin ÖZÇELİK, Ömer DOLU, Orhan ERMAN
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ve ÇEVRE / 3 / (2010)
Global warming and biodiversity
Abstract
The diversity is being too kind. If the diversity processes with compliance, it
offers some alternatives to the system containing the variety; it brings stability,
strengthens, vitalizes and enriches the system. The number of the species and
the size of individuals of organisms are expressed as biological diversity. Today,
there are lots of factors threatening the biological diversity. From these the
most striking one is global warming. It is known that there are negative effects
of global warming on sizes, colors, feedings, reproductive capacities, mating
behaviors of organisms and their distributions. Global warming may lead to
leave the species inhabited a region from their living regions, also gives the
opportunities implanting in the region new invasive species being non-native.
The one of important effects of global warming at the present time is extinction
of some species living on the world. In this study, global warming matter and
biological diversity issue are under debate, the effects of global warming on biological diversity have been examined and the matter of protection of biological
diversity is emphasized.
Key Words: Global warming, biodiversity, phenological changes, distributional changes and extinction.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ve ÇEVRE / 3 / (2010)
Küresel ısınma ve biyolojik çeşitlilik
Giriş
Biyolojik Çeşitlilik
Biyolojik çeşitlilik (biyoçeşitlilik), genetik farklılıklara sahip canlı türlerinden oluşan, değişik işlevlere sahip çeşitli ekosistemlere dağılmış olan
sayı ve tür bakımından zengin canlılar toplumunun oluşturduğu yaşam dünyalarıdır (IPCC, 2002a; Çepel, 2003). Diğer bir değişle biyolojik çeşitlilik
bir bölgedeki genlerin, türlerin, ekosistemlerin ve ekolojik olayların oluşturduğu bir bütün olarak kabul edilmektedir (Işık, 1997; Uzun, 2004; Özçelik,
2006). Yani biyolojik çeşitlilik bir bölgede bulunan canlıların tür ve sayı
bakımından zenginliğini ifade eder. Biyolojik çeşitliliğin üç temel öğe ile
şekillendiği görülmektedir. Bunlar; genetik çeşitlilik, tür çeşitliliği ve ekosistem çeşitliliğidir (IPCC, 2002a).
Genetik Çeşitlilik
Genetik çeşitlilik, tür içindeki genetik farklılıkları ifade eder. Bir türün
farklı popülasyonları, her popülasyonun da kendisini oluşturan birbirinden
farklı bireyleri bulunur. Bir tür içindeki her birey, türün diğer bireyleriyle
ortak genleri paylaşmasına rağmen, taşıdığı pek çok gen bakımından diğerlerinden farklı bir genetik yapıya (genotip) sahiptir. Modern gen anlayışıyla
sadece protein kodlayan dizi değil, genin uygun bir şekilde okunması için
gereken dizilerin tümü gen tanımına girer. Dolayısıyla gen denildiğinde işlevsel bir protein veya RNA sentezlemek için gerekli DNA dizisinin tümü
anlaşılmaktadır (Açılan, 2009). Bireyler arasındaki farklılıklar, söz konusu
bireylerin, belirli bir karakter için aynı genin farklı çeşidine (alleline) veya
değişik gen kombinasyonlarına sahip olmalarından ileri gelmektedir. Aynı şekilde, bir genin, belirli bir canlı türünün farklı popülasyonları arasında farklı
frekanslarda (sıklıkta) bulunması veya değişik kombinasyonlarda olması, bireyin ait olduğu popülasyonların birbirinden farklı olmasına ve popülasyonlar arası genetik çeşitliliğe yol açmaktadır (Velioğlu, 2008; Çepel, 2003).
Tür Çeşitliliği
Tür çeşitliliği belli coğrafi sınırlar içindeki türlerin toplam sayısı olarak
ifade edilebilir. Bir bölgedeki türlerin sayısı ne kadar fazla ise biyolojik
çeşitlilikte o kadar fazladır. Bir tür birçok iç ve dış özellikleri ve bazı
davranışlarıyla diğer türlerden ayrılır. Her türün kendine has, ortak bir gen
havuzu (bir popülasyondaki tüm bireylerin sahip oldukları genlerin toplamı)
vardır. Türler, sahip oldukları bu genetik mirası ancak kendi gurubuna ait
bireylerle, kuşaktan kuşağa aktaracak şekilde paylaşırlar (Demirayak, 2002;
Velioğlu, 2008).
65
66
Salih DOĞAN, Sezgin ÖZÇELİK, Ömer DOLU, Orhan ERMAN
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ve ÇEVRE / 3 / (2010)
Günümüze kadar yaklaşık 1,8 milyon canlı türü tanımlanmıştır ve bilim
insanlarının çoğu yeryüzündeki canlı türlerinin daha onda birinin keşfedilmiş olduğunu kabul etmektedirler.
Ekolojik Çeşitlilik
Bir ekosistem, canlılar yani bitki, hayvan ve mikroorganizmalar ile içinde yaşadıkları toprak, su hava mineraller gibi cansızların işlevsel olarak
karşılıklı etkileşim içerisinde oluşturduğu bir bütündür (Kışlalıoğlu, 2003).
Yeryüzü üzerinde göl, deniz, orman gibi değişik ekosistem tipleri ile bu
ekosistemler içinde farklı habitat çeşitliliği vardır. Ekosistemler hem fiziksel mekân hem de içindeki canlılar bakımından çeşitlilik arz eder. Buna
ekolojik çeşitlilik veya ekosistem çeşitliliği denir (Velioğlu, 2008). Her bir
ekosistem içerisinde kommüniteler, farklı türlere ait popülasyonlar arasında
kurulmuş etkileşim ağına sahiptir. Bir türün ortamdan kalkması doğal olarak
mevcut çeşitliğin olumsuz olarak etkilenmesine neden olacaktır. Ekolojik
çeşitliliği sadece biyolojik etmenlerin yok olması değil, abiyotik faktörlerin
kaybı da olumsuz etkilemektedir. Su dolaşımı, toprak oluşumu, enerji akışı
gibi süreçlerin aksaması çeşitliliği olumsuz yönde etkileyecektir (Leveque
ve Mounolou, 2004).
Ülkemizin Biyolojik Çeşitliliği
Türkiye, canlı türleri ve genetik özellikleri ile ekosistemlerin çeşitliliği bakımından oldukça zengin bir ülkedir. Bunun başlıca sebepleri kıtalar arasında
yer alması, çok kısa mesafelerde son derece farklı yeryüzü şekillerine sahip
olması ve klimatolojik bakımdan dünyanın en hareketli bölgesini oluşturmasıdır. Bütün bu etkenlere ek olarak göçler ve antropolojik etkiler de Anadolu’daki biyolojik çeşitliliği büyük oranda artırmıştır (Demirsoy, 1996).
Ülkemizin coğrafi yapısının farklılığı, yüksek endemizm ve genetik çeşitlilik sağlar. Türkiye birçok bitkinin gen merkezidir. Anadolu Avrupa’da
bulunan bitki türlerinin %75’ini barındırmakta olup, bunun yaklaşık üçte
biri endemik türlerdir, yani Anadolu’ya özgüdür. Hayvanlar dünyasındaki
tür çeşitliliği bakımından da aynı durum söz konusudur. Avrupa’daki hayvan türlerinin 1,5 katı Anadolu’da yaşamaktadır (Çepel, 2003). Ülkemizde memelilerden 120, kuşlardan 413, sürüngenlerden 93, kurbağagillerden
18, deniz balıklarından 276 ve iç su balıklarından 192 tür tanımlanmış
durumdadır (Turan, 1987). Alageyik ve sülünün anavatanı Anadolu’dur.
Anadolu faunası 80.000’in üzerindeki böcek türü zenginliği ile de dikkati
çekmektedir (Tekeli vd., 2006). Ülkemizin biyolojik zenginlik bakımından
bir diğer ilginç yönü de kelaynaklar (Geronticus eremita) (Şekil 1a), deniz
kaplumbağaları (Caretta caretta ve Chelonia mydas) (Şekil 1b), Akdeniz
foku (Monachus monachus) (Şekil 1c) gibi ender türlerin barınağı olmasıdır
(Çepel, 2003).
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ve ÇEVRE / 3 / (2010)
Küresel ısınma ve biyolojik çeşitlilik
Şekil 1 - (a) Kelaynak (Geronticus eremita) (b) Deniz kaplumbağası (Caretta caretta) (c)
Akdeniz foku (Monachus monachus) (d) Kestane kargası (Garrulus glandarius) (e) Alaycı
kuş (Nesomimus parvulus) (f) Afrika fili (Loxodonta africana) (g) Dağ alası (Salvelinus
alpinus) (h) Keseli fare (Dipodomys simulans) (i) Batı beyaz kelebeği (Pontia occidentalis)
(j) Kaplumbağa (Graptemys sp.) (k) Leylak (Syringa sp.) (l) Hanımeli (Lonicera sp.) (m)
Karınca (Dorylus sp.) (n) Bir deniz yumuşakçası (Abalone sp.) (o) Kızılgeyik (Cervus
elaphus) (p) Yaban koyunu (Ovis gmelinii anatolica) (r) Ceylan (Gazella sp.) (s) Su samuru
(Lutra lutra) (t) Anadolu parsı (Panthera pardus saxicolor) (u) Flamingo (Phoenicopterus
roseus) (v) Dikkuyruk (Oxyura jamaicensis).
67
68
Salih DOĞAN, Sezgin ÖZÇELİK, Ömer DOLU, Orhan ERMAN
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ve ÇEVRE / 3 / (2010)
Biyolojik Çeşitliliğin Kaynağı
Çevremizde gördüğümüz canlılar birbirinin aynısı değildir. Aynı türden
canlılar bile birbirinden oldukça farklıdır. Bir tür içinde, hatta aynı ana babadan olan yavrular arasında boy uzunluğu, saç ve göz rengi, belli vücut
bölgelerinin birbirlerine oranı vb. gibi çok çeşitli morfolojik ve fizyolojik
karakterler bakımından bazı farklılıklar vardır (Özkan, 1988). Peki, bu farklılıklar neden kaynaklanmaktadır? Bu farklılığın sebebi tür içindeki genetik
farklılıklardır. Tür içinde oluşan genetik farklılıklar biyolojik çeşitliliğin temelini oluşturmaktadır. Genetik farklılığın sebeplerini şu şekilde sıralayabiliriz (Hasenekoğlu, 2002; Leveque ve Mounolou, 2004; Karaçay, 2009):
 Mutasyon
 Doğal seçilim
 Genetik sürüklenme
 Gen akışı
 Tercihli çiftleşme
 Epigenetik değişiklikler
Mutasyonlar çeşitliliğin ana kaynağıdır. Mutasyon, canlının kalıtsal yapısında meydana gelen fiziksel veya kimyasal değişiklikler olarak tanımlanabilir (Leveque ve Mounolou, 2004).
Doğal seçilim, dış çevreye uyum konusunda daha elverişli özelliklere
sahip organizmaların, bu elverişli özelliklere sahip olmayan diğer bireylere göre yaşama ve üreme şanslarının daha yüksek olması ve bunun sonucu olarak genlerini yeni kuşaklara aktarabilmeleri yoluyla işleyen evrimsel
mekanizma olarak tanımlanır (Kışlalıoğlu ve Berkes, 2003). Doğal seçilim
popülasyonun içinde bulunduğu çevreye adaptasyonunu sağlar. Ancak yeni
bir çevreye adaptasyon popülasyonda bulunan genetik değişkenliğin imkânları ile sınırlıdır (Hasenekoğlu, 2002).
Genetik sürüklenme bir popülasyonun gen havuzundaki rastgele değişiklikler olarak tanımlanır (Leveque ve Mounolou, 2004). Genetik sürüklenme
“şişe boynu etkisi” ve “kurucu etki” olarak iki şekilde gerçekleşir. Şişe
boynu etkisinde bir popülasyon deprem, sel baskını, hastalık, açlık veya
buna benzer sebeplerle neredeyse yok olacak derecede azalır. Felaketten
sonra hayatta kalan fertlerin çoğalmasıyla popülasyon tekrar büyür, ancak
allellerin frekansı popülasyonun kaynaklandığı bu fertlerin frekansına göre
şekillenmiş ve eski popülasyona göre çok değişmiştir. Kurucu etkide ise
birkaç fert popülasyondan ayrılarak yeni bir popülasyon kurarlar (Hasenekoğlu, 2002). Genetik sürüklenme küçük popülasyonlarda, büyük popülasyonlara göre daha çarpıcıdır. Birçok nesil sonrasında, sürüklenme genetik
çeşitliliğin kaybıyla sonuçlanır (Freeman ve Herron, 2002).
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ve ÇEVRE / 3 / (2010)
Küresel ısınma ve biyolojik çeşitlilik
Gen akışı popülasyonlar arasındaki üreyici fert veya gamet alış-verişidir. Popülasyonların hemen hemen hiçbiri çevrelerinden tamamen izole olmuş değildirler. Gen akışıyla yeni allel alabilir veya allel kaybedebilirler.
Örneğin kestane kargaları (Garrulus glandarius) (Şekil 1d) meşe ve diğer
ağaç popülasyonları arasında gen akışına sebep olabilmektedirler. Yine bir
popülasyona göç yoluyla katılan yeni bireyler popülasyonun gen frekansının değişmesine yol açabilmektedir. Başlangıçta çeşitliliğe neden olan gen
akışları, eğer yeteri kadar devam ederse popülasyonlar arsındaki farklılıkları
azaltarak komşu popülasyonların aynı genetik yapıya sahip bir popülasyon
haline gelmesine neden olabilirler (Kuru ve Ergene Gözükara, 2001; Hasenekoğlu, 2002).
Bir popülasyondaki genlerin eşleşmesi tercihe değil, rastlantıya bağlıdır.
Yani, bir popülasyondaki tüm bireylerin birbirleriyle çiftleşme şansı seçimle
değil, rastgeledir. Buna panmiksis denir (Kuru ve Ergene Gözükara 2001).
Oysa popülasyon üyeleri çiftleşeceği eşi rast gele değil, genellikle yakınlarında bulunan ve fenotipik özellikleri bakımından kendilerine benzeyen
fertler arasından seçerler. Uzakta bulunan fertlerin eş olarak seçilme şansları yakında olanlara göre çok azdır. Tercihli çiftleşmeler popülasyonlarda
homozigot genotiplerin oranının artmasına neden olur (Hasenekoğlu, 2002).
Homozigotluğun artışı resesif allellerin açığa çıkmasına neden olur ve soy
içinde üreme depresyonu şeklinde uyum gücü azalır (Freeman ve Herron,
2002).
Canlının dış dünyasındaki değişen koşullar genlerin çalışmasında önemli
değişikliklerin ortaya çıkmasına neden olabilmekte, bu da çeşitliği etkilemektedir. Geçtiğimiz on beş yıl içerisinde genetik biliminde yapılan keşifler, kalıtımın genler ötesinde yepyeni bir boyutunun olduğunu göstermiştir.
Kalıtımın “epigenetik” adı verilen bu yeni boyutunda, yediklerimizin bile
epigenetik değişikliklere neden olduğu ve bu değişikliklerin yeni nesillere
aktarılabildiği gösterilmiştir (Karaçay, 2009).
Biyolojik Çeşitliliğe Etki Eden Faktörler
Çevremizde gördüğümüz biyolojik çeşitlilik 3,2 milyar yıldan beri devam
eden bir değişimin sonucudur. Türlerin kaybolması her zaman bu sürecin bir
parçası olmuştur. Şimdiye kadar dünyaya gelmiş ve yaşamış canlı türlerinin
%99’unun herhangi bir sebeple yok olduğu kabul edilmektedir (Leveque ve
Mounolou, 2004). Ancak günümüzde türlerin yok oluş şekilleri tamamen
farklıdır. Doğal yolla bir yılda tükenen canlı tür soyu sayısı 1-2 olmasına
rağmen insan etkisinden kaynaklanan tür tüketim miktarı yılda 1000 tane
olduğu tahmin edilmektedir (Çepel, 2003). Doğal evrimin bir parçası olarak
bazen kitle halinde ölümler de meydana gelmektedir. Örneğin 350 milyon
yıl önce deniz canlılarının %75’inin ortadan kalktığı ve trilobitlerin çoğunun yok olduğu bilinmektedir (Leveque ve Mounolou, 2004).
69
70
Salih DOĞAN, Sezgin ÖZÇELİK, Ömer DOLU, Orhan ERMAN
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ve ÇEVRE / 3 / (2010)
Ekosistemlerin sağlıklı yapısına ve işleyişine zarar veren her tür iç ve
dış tehdit biyolojik çeşitliliği doğrudan ya da dolaylı olarak etkiler. Biyolojik çeşitliğe etki eden faktörler oldukça çeşitlidir. Günümüzdeki en büyük
sorun insan etkisidir. Genel olarak tehdit unsurları şu şekilde sıralanabilir
(IPCC, 2002a; Çepel, 2003; AOK, 2006; Akın, 2007; Botkin vd., 2007).
 İnsan etkileri
• Yoğun zirai faaliyetler (hayvancılık/otlatma, tarım alanlarının
genişletilmesi, kimyasal mücadele)
• Turizm faaliyetleri
• Sanayileşme
• Ormancılık (odun gereksinimi, ağaçlandırma çalışmaları)
• Sulak alanlara müdahale (kurutma, kullanma, baraj yapımı)
• Ulusal-uluslararası ticaret/taşınım
• Doğal kaynakların bilinçsiz kullanılması/kontrolsüz avcılık
• Hızlı nüfus artışı
• Şehirleşme
• Çevre kirliliği
• Savaşlar
• Laboratuar çalışmaları/genetik yapıyla oynama, ıslah
 Doğal afetler
 Küresel ısınma ve iklim değişiklikleri
Bu çalışmada biyolojik çeşitliliğe etki eden faktörlerden küresel ısınma
ve iklim değişiklikleri üzerinde durulacaktır.
Küresel Isınma
Endüstri çağının başından itibaren fosil yakıtların kullanımının artmasıyla birlikte atmosferde doğal olarak bulunan ve sera etkisi oluşturan, sera
gazlarının doğal konsantrasyonu değişmeye başlamıştır. Bu ise atmosferin
daha fazla ısı tutmasına neden olmuş ve küresel ısınma olarak adlandırılan
bir süreç görülmeye başlanmıştır. En basit anlatımla küresel ısınma, sera
gazlarının atmosferde ki konsantrasyonunun artması sonucunda yeryüzü
sıcaklığının yapay olarak yükselmesidir. Sera gazları, yerküre yüzeyinden
yansıtılan kızıl ötesi radyasyonu hapsedip, bu ışınların uzaya kaçmasını önleyerek, gezegenin enerji dengesini bozmakta ve yüzey ısısının yükselmesine neden olmaktadır. Sera gazlarının bu etkisine sera etkisi, bu yolla meydana gelen ısınma olayına da küresel ısınma denilmektedir (Doğan, 2005;
Houghton, 2005).
Küresel ısınma ve biyolojik çeşitlilik
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ve ÇEVRE / 3 / (2010)
71
Sera Gazları Nelerdir?
Dünyamız başlıca enerji kaynağı olan Güneşten gelen kısa dalga boylu
radyasyonla ısınır. Dünyamız gelen bu radyasyonun bir kısmını geri yansıtır. Yansıyan bu radyasyonun bir bölümü dünya atmosferinde sera gazları
vasıtasıyla tutulu kalmaktadır. Tıpkı seradaki camlar gibi ısıyı tuttuğundan
bu gazlara "sera gazı" adı verilmiştir. Başlıca sera gazları şunlardır (IPCC,
2001a; Erman, 2009; Zoray ve Pır, 2009):
 Su buharı
 Karbon dioksit (CO2)
 Ozon (O3)
 Metan (CH4)
 Kloroflorokarbonlar (CFC)
 Hidrofloroklorokarbonlar (HFC)
 Diazot monoksit (N2O)
 Kükürt dioksit (SO2)
Sera gazlarının emisyon kaynakları ve insan aktivitesine bağlı olarak artış miktarları Tablo 1 ve 2’de verilmiştir.
Tablo 1 - İnsan aktivitelerine bağlı olarak sera gazlarının artış miktarları
(IPCC 2001a, IPCC 2007).
Sera Gazları
CO2
(ppm)
CH4
(ppb)
C2F6
(ppt)
CFC-12
(ppt)
N2O
(ppb)
Endüstri öncesi atmosferik
konsantrasyon (1750-1800)
280
700
0
0
280
1990 yılı hesaplamalarına göre
atmosferik konsantrasyon
353
1745
3
533
314
Atmosferik birikiminde yıllık
artış (%) (1990’dan sonra)
1,8
0,7
0,08
4,4
0,8
50.200
10
10.000
130
150
Atmosferik ömrü (yıl)
72
Salih DOĞAN, Sezgin ÖZÇELİK, Ömer DOLU, Orhan ERMAN
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ve ÇEVRE / 3 / (2010)
Tablo 2 - Sera gazlarının küresel ısınmaya katkıları ve emisyon kaynakları
(Zoray ve Pır 2009).
Sera Gazları
CO2
CFC
CH4
O3
N2 O
Su buharı
Katkı Oranı (%) Emisyon Kaynakları
Fosil yakıtlar
50
Ormanların yok edilmesi
Spreyler
Buzdolaplarındaki soğutucu maddeler
Elektronik sanayide kullanılan temizleme
22
maddeleri
Klima sistemleri
Pirinç tarlaları
Hayvanların mideleri
Biyokütlenin yakılması
Çöp sahaları
14
Doğal gaz boru hatlarındaki kaçaklar
Maden ocakları
Trafik
7
Termik santrallerdeki yanma olayları
Tropikal ormanların yok olması
Suni gübreler
4
Fosil yakıtlar
Naylon üretimi
Okyanuslar ve denizler
Akarsu ve göller
3
Termal kaynaklar
Bitki ve hayvanların solunum ve terlemeleri
Küresel İklim Değişikliği
İklim değişikliği, günümüzde hemen hemen tüm bilim insanları tarafından kabul gören bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak son yıllarda
iklim değişikliğinin üzerinde yoğun olarak durulmaya başlanmasının nedeni, tüm ekolojik sistemi etkilemeye başlayan bir hal almasından kaynaklanmaktadır. İklim değişikliği genel olarak, küresel ısınma sonucu iklim sistemi üzerinde meydana gelen değişiklikleri ifade etmektedir (Dolu, 2005).
Küresel iklim değişikliği, küresel ısınmaya bağlı olarak yağış, nem, hava
hareketleri, kuraklık gibi iklim olaylarının değişmesidir (Aksay vd., 2005).
Şunu belirtmek gerekir ki iklim değişikliği küresel bir sorundur ancak etkileri itibariyle yerel nitelikler kazanabilmektedir.
Günümüzde canlı yaşamı için en önemli çevresel problem olarak görülen iklim değişikliğine neden olan faktörlere bakıldığında, sera gazı etkisi
oluşturan fosil yakıtların yoğun olarak kullanılmasının ilk sırada yer aldı-
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ve ÇEVRE / 3 / (2010)
Küresel ısınma ve biyolojik çeşitlilik
ğı görülmektedir. Özellikle kömür, petrol ve doğalgazın daha önce sayılan
amaçlarla yoğun olarak kullanılması, ormanların ve diğer ekosistemlerin
bozulması veya hızla yok edilmesi küresel anlamda ısınmaya neden olmakta, bu ise iklimde değişiklikler meydana getirmektedir. Ekosistemin doğal
işleyiş sürecinde meydana gelen bazı gelişmeler de iklim değişikliği üzerinde etkili olabilmektedir. Fakat bu etkiler insan kaynaklı etkilerin yanında
önemsiz kalmaktadır. Yanardağlardaki volkanik patlamalar esnasında, bazı
sera gazlarının ve toz bulutunun açığa çıkmasını bu duruma örnek olarak
vermek mümkündür. Ancak, tüm dünyadaki yanardağların harekete geçme
potansiyeli göz önüne alındığında, bu etkinin insan temelli etkinin yanında
önemsiz kalacağını görmek pek de zor olmayacaktır.
Bu noktada iklim değişikliği konusunda bazı fikir ayrılıklarından da
bahsetmekte fayda vardır. Çünkü iklim değişikliği konusunda bazı çevreler;
gezegende yaşanan bu gelişmelerin doğal süreç içerisinde normal karşılanması gerektiğini ifade etmektedirler. Fakat genel kanı, doğal sera etkisinin
atmosferdeki sera gazı konsantrasyonunun değişmesiyle kuvvetleneceği ve
bunun küresel ısınmayla sonuçlanacağı yönündedir. Bu tezi ilk defa 1896
yılında Nobel ödüllü bilim insanı S. Arrhenius ortaya atmıştır. S. Arrhenius, karbondioksit birikiminin değişmesiyle iklim değişikliği arasında bir
korelasyon olabileceğini öngörmüştür (DPT, 2000).
Ağaç halkaları, polenler, buz örnekleri, mercanlar ve okyanus tabanlarından alınan örneklerle yapılan araştırmalar geçmişte iklimin nasıl olduğu
konusunda önemli ipuçları vermektedir (Sunay, 2008). Genel kabul gören
değerlendirmeler; kimi zaman ısınma, kimi zamanda soğuma eğiliminde
olan dünyamızın artık soğuma eğiliminde olması yönündedir. Ne var ki son
30 yılda yapılan gözlem ve araştırmalar iklimin soğumak ya da var olan
durumunu korumak şöyle dursun giderek ısındığını ortaya koymaktadır (Sunay, 2008). Nitekim Amerikan Uzay ve Havacılık Dairesi’ne (NASA) bağlı
Goddard Uzay Araştırmaları Enstitüsü (GISS) tarafından yapılan açıklamaya
göre, sıcaklıkların bilimsel amaçla kaydedilmeye başlandığı 1880 yılından
bu yana, en sıcak yılın 2005 olduğu belirtilmiştir. 2009 yılı ise son 130
yılın en sıcak ikinci yılı olarak kayda geçmiştir (Voliand, 2010). Son birkaç
on yıllık dönemde buzulların çekilmesinde görülen hız, deniz seviyelerinde
meydana gelen yükselmeler ve en önemlisi de aşırı hava olaylarının meydana gelme sıklığı küresel ısınma olgusunun kanıtları olarak değerlendirilmektedir. 1960’tan beri hava ilişkili felaketler 4 kat, reel ekonomik kayıplar 8
kat ve sigorta kapsamında olan ekonomik kayıplar 12 kat artmıştır (IPCC,
2001b). Hava ilişkili felaketlerin bu dönemde 4 kat artmış olmasına rağmen
reel ekonomik kayıpların 8 kat ve sigorta kapsamında olan ekonomik kayıpların 12 kat artmış olması bu felaketlerin şiddetini göstermesi açısından
önemlidir. Tüm bu gelişmeleri ise küresel ısınma ve iklim değişikliği için
delil olarak nitelendirmek mümkündür.
73
74
Salih DOĞAN, Sezgin ÖZÇELİK, Ömer DOLU, Orhan ERMAN
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ve ÇEVRE / 3 / (2010)
Küresel Isınma ve Biyolojik Çeşitlilik
Küresel ısınmanın biyolojik çeşitlilik üzerine direkt veya dolaylı olarak
birçok etkilerinin olduğu kabul edilmektedir (Botkin vd., 2007). Bu bölümde küresel ısınmanın dünyaya ve üzerinde yaşadığı canlılara olan etkileri
üzerinde durulacaktır.
Küresel Isınmanın Etkileri
Dünyamızın sıcaklığı ortalama 15oC’dir ve geçtiğimiz yüzyılda sıcaklığı 0,6 oC artmıştır (LCCP, 2005). 2100 yılında bu artışın 1,4-5,8 derece olacağı düşünülmektedir (IPCC, 2001c). Küresel ısınmanın etkileri her
yerde sıcaklık artışı şeklinde olmayacaktır. Sıcaklığın artış oranının, orta
enlemlerde ve ekvatorda, kutuplardakinden daha farklı olması beklenmektedir. Ekvatorda, bu artışın, dünya ortalamasının çok altında olacağı tahmin
edilmektedir (Şekil 2).
Şekil 2 - Dünyanın son yüzyıldaki sıcaklık değişimi (IPCC 2002a).
20. yüzyılda yağış miktarı kuzey yarım kürenin orta ve yüksek enlemlerinde %5-10 artmış, bunun aksine tropik altı bölgelerde yağış miktarı %3
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ve ÇEVRE / 3 / (2010)
Küresel ısınma ve biyolojik çeşitlilik
azalmıştır (Şekil 3). Artan hava sıcaklığı ile deniz ve okyanuslar daha fazla
buharlaşarak daha fazla bulut oluşacak, böylece gücünü su buharından alan
kasırgalar artacaktır (IPCC, 2008). Dünyanın bazı yerlerinde kasırgalar artarken bazı yerlerinde uzun süreli kuraklıklar ve çölleşmeler artacaktır (Erman, 2009).
Şekil 3 - Dünyanın son yüzyıldaki yağış değişimi (IPCC 2002a).
Kutup bölgeleri küresel iklim değişiklerinden en çabuk etkilenen bölgelerden birisidir (IPCC, 2008). Dünyadaki tüm buzul kütlesinin % 90’ı, tatlı
suyun da % 71’i Antarktika’da bulunmaktadır. Dolayısıyla bu bölgelerdeki bir erime dünyanın su dengesini bozacaktır. Yapılan araştırmalar Güney
Kutbu’ndaki buzulların hızla eridiğini, buz kütlelerinin %87’sinde erime ve
küçülme görüldüğünü ortaya koymuştur (Erman, 2009).
Yapılan bir araştırmada Bolivya’nın Chacaltaya buzulu incelenmiş 1940
yılında 0,22 km2 olan buzul kütlesinin alanı 2005 yılında 0,01 km2’den daha
küçük bir alana düşmüştür. 5260 m yükseklikteki bu buzul birkaç yıl öncesine kadar dünyanın en yüksek kayak merkezi durumundaydı. 1940 yılında
800 m olan kayak pisti, 1996 yılında 600 metreye düşmüş, 2004 yılından
sonrada kayak yapılamaz hale gelmiştir (Şekil 4). Küresel ısınmanın etkilerinden kabul edilen bu ve benzeri gelişmeler durumun boyutunu çarpıcı bir
75
76
Salih DOĞAN, Sezgin ÖZÇELİK, Ömer DOLU, Orhan ERMAN
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ve ÇEVRE / 3 / (2010)
şekilde göstermekle birlikte bazı çevreler açısından da ilginç tezlerin ortaya
atılmasına neden olmuştur. Örneğin A.B.D çeşitli toplantılarda (COP) küresel ısınma meselesinin iyi taraflarının da olabileceğini öne sürmüş ve Sibirya gibi yüksek rakımlı ve sert iklimli yerlerin küresel ısınmayla birlikte
tarım için elverişli olmaya başlayabileceğini belirtmiştir.
Şekil 4 - Chacaltaya buzulunun (Bolivya) 1940-2005 yılları arasındaki fotoğrafları
(IPCC 2008).
Küresel ısınmanın deniz seviyesi üzerine olan etkilerini belirlemek üzere çalışmalar yürüten bilim insanları deniz seviyesinin her yüzyılda 1 m
yükseleceği uyarısında bulunmaktadırlar (Erman, 2009). Hindistan’daki iki
küçük mercan adasında deniz seviyesinin sadece 0,1 m yükselmesi ile tatlı
su kaynaklarının yüksekliği sırasıyla 36 m’den 28 m’ye ve 25 m’den 10
m’ye düşmüştür (IPCC, 2008).
Küresel ısınma su kalitesini de etkilemektedir. Daha yüksek su sıcaklıkları ve artan yağış oranları tortu, çözülmemiş organik karbon, besin maddeleri, termal kirleticiler, patojenler, pestisitler ve tuz gibi birçok kirleticinin
sularda aşırı miktarda çoğalmasına sebep olmaktadır (IPCC, 2008). Yükselen su sıcaklığı ile muhtemelen göllerde fosfor içeren tortuların artmasından
dolayı oksijen konsantrasyonu düşecektir. Örneğin, yaz aylarında Ontario
gölünde (Kanada) su sıcaklığının 3-4˚C artmasıyla fosfor konsantrasyonunun iki katına çıktığı rapor edilmiştir (IPCC, 2008). Küresel ısınma ile su
kalitesinde her zaman düşme olmamaktadır. Artan su sıcaklığı ile kış/bahar
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ve ÇEVRE / 3 / (2010)
Küresel ısınma ve biyolojik çeşitlilik
dönemlerinde su kalitesi artacaktır. Buzlar daha çabuk eriyeceğinden dolayı
sudaki oksijen konsantrasyonu yükselecek ve kış mevsimindeki balık ölümleri azalacaktır (IPCC, 2008).
Küresel Isınmanın Biyolojik Çeşitlilik Üzerine Etkileri
Küresel ısınma, günümüzde biyolojik çeşitliliği tehdit eden en önemli
faktör olarak kabul edilmektedir (Çıplak, 2008). Küresel ısınmanın tür veya
popülasyonlar üzerine üç muhtemel etkinsinin olduğu söylenebilir (Pamersan vd., 2000; Hampe ve Petit, 2005; FSBI, 2007; Bardakcı, 2007; Çıplak,
2008):
 Fenolojik değişimler
 Yayılış alanlarının değişimi
 Yok oluş
Fenolojik Değişimler
Küresel ısınmanın fenolojik değişimlere neden olduğu bilinmektedir. Fenoloji; çiçek açma, yaprak dökümü, üreme gibi iklime ve çevre koşullarına
bağlı, periyodik biyolojik olayların kaydı ve incelenmesi demektir (Karol
vd., 1998). Her canlı; sıcaklık, rüzgâr, nem, yağış gibi iklim şartlarında
meydana gelen değişimler karşısında farklı tepkiler gösterir. Fenolojik değişimler denilince; canlıların boyutları, renkleri, yuva yapma davranışları,
beslenme davranışları, üreme kapasiteleri ve çiftleşme davranışlarında meydana gelen değişimler akla gelmektedir.
Dulzura (California)’daki keseli farelerin (Dipodomys simulans) (Şekil
1h) boyutları iklim değişikliklerine karşı oldukça hassastır. Küresel ısınma
ile birlikte bu canların boyutlarının daha önceki sezonlardan daha küçük
olduğu görülmüştür (Sullivan ve Best, 2000 akt. Pamersan vd., 2000). Sıcaklık artışının özellikle soğukkanlı hayvanlarda metabolizmanın hızlanmasına, vücut büyüklüğünün artmasına ve popülasyonun genişlemesine sebep
olduğu bilinmektedir (Akbulut, 2000; Çıplak, 2008).
Asya ve Afrika’da sıcaklık artışlarına bağlı olarak sıcak iklim canlılarının sayısı hızla artmakta, yoğun olarak çekirge istilaları yaşanmakta ve
buna bağlı olarak birçok tarım alanı zarar görmektedir (Dolu, 2005).
Poecilimon brandi Türkiye’nin güneybatısında Akdağlar ve Beydağlarında denizden 3000 m yükseklikte yaşayan bir çekirge türüdür. Bu türün biri
ovada diğeri ise dağlık alanda yaşayan iki farklı populasyonu tanımlanmıştır. Bu iki populasyon arasında fenolojik olarak (muhtemelen genetik olarak
da) farklılıklar vardır. Ova popülasyonunda yaşayanlar Nisan ve Mayıs aylarında ortaya çıkarken dağ popülasyonu Haziran sonundan Ağustos başına
kadar olan dönemde ortaya çıkar. Bu faklılığın küresel ısınmadan kaynaklandığı düşünülmektedir (Çıplak, 2008).
77
78
Salih DOĞAN, Sezgin ÖZÇELİK, Ömer DOLU, Orhan ERMAN
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ve ÇEVRE / 3 / (2010)
Galapagos adalarında yaşayan alaycı kuşlarının (Nesomimus parvulus)
(Şekil 1e) ise artan sıcaklıkla beraber üreme davranışlarında azalma görülmüştür (Curry ve Grant, 1989).
Afrika filleri (Loxodonta africana) (Şekil 1f) yıl boyu üreyebilirler, ancak dominant erkekler yağmur sezonlarında, ikincil erkekler ise kurak havalarda üremeyi tercih ederler. Değişen iklim koşulları ile popülasyonun genetik yapısının da değişeceği öngörülmektedir (Poole, 1989 akt. Pamersan
vd., 2000).
Salvelinus alpinus, (Şekil 1g) soğuk sulara çok iyi adapte olmuş bir
alabalık türüdür. Dişiler yaz aylarında yüksek sıcaklıklara maruz kalınca
(≥12˚C) yumurta bırakmasını 4˚C’de yumurta bırakanlara kıyasla 3-4 hafta erteledikleri görülmüştür. 10˚C’nin üzerindeki sıcaklıklar yumurtalar için
ölümcül olmaktadır (Gillet, 1991).
Kuzey Avrupa’da bulunan tatlı su levreğinin (Perca fluviatilis) üreme
döngüsü iklim değişiklikleri ile yakından ilgilidir. Ağustos ayında yumurta
bırakır ve altı ay içerisinde vitellogenezis tamamlanır, ancak artan sıcaklıklarla tatlı su levrekleri yumurtalarını daha erken bırakmaya başlamıştır.
Bunun sonucunda arızalı yumurtalar ortaya çıkmıştır (FSBI, 2007).
Pontia occidentalis (Şekil 1i) türü kelebeklerde bahardan yaza geçişte
artan sıcaklıktan dolayı melanin miktarı artar ve kanatlar daha koyu renk
alır. Kelebekler daha koyu olduklarında radyasyonu daha hızlı emer ve bu
durum onlar için ölümcül olabilir (Kingsolver, 1995).
Birçok sürüngenin cinsiyeti maksimum sıcaklık anındaki kritik embriyonik gelişim fazında belirlenir. Yapılan bir araştırmada Graptemys (Şekil 1j)
cinsi kaplumbağaların 28˚C’nin altında sadece erkek ve 30˚C’nin üzerine
çıkıldığında ise sadece dişi bireyler meydana getirdiği görülmüştür (Bull
ve Vogt, 1979).
Küresel ısınma doğadaki av-avcı ilişkisini de bozmaktadır. Sinekkapan
adı verilen göçmen kuşlar, baharda üreyen tırtıllarla beslenir. Ancak küresel ısınma, milyonlarca yıllık bu döngüyü bozmuştur. Tırtıllar, baharın
daha erken gelmesiyle önceki yıllara göre daha erken üremeye başlamaktadır. Ancak göçmen kuşlar, üreme döneminde tırtılların ritmine ayak uyduramayınca yem bulamamakta ve aç kalmaktadır (Erman, 2009). Son yıllarda
İskoçya’daki bazı deniz kuşlarının birey sayısında da azalma görülmüştür.
Bunun sebebi, bu kuşların yiyeceği balıkları bulmakta zorlanmasına bağlanmış, böylelikle deniz kuşlarının azaldığı belirtilmiştir (Erman, 2009).
Küresel ısınmanın bitkilerin çiçeklenme sürelerine etkileri vardır. Kuzey
Amerika’nın bazı bölümlerinde 1959’dan 1993’e kadar leylakların (Syringa sp.) (şekil 1k) her on yılda 1,8 gün daha erken çiçek açtığı (Schwartz
ve Reiter, 2000), ABD’nin batısında ise hanımelilerin (Lonicera sp.) (Şekil
1l) her on yılda 3,8 gün daha erken çiçek açtığı görülmüştür (Cayan vd.,
2001).
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ve ÇEVRE / 3 / (2010)
Küresel ısınma ve biyolojik çeşitlilik
Meşeler tomurcuk açmak için normalde ilkbahar sonu sıcaklıklarını
beklemektedirler. Hollanda’da meşelerin 1980’den beri sıcaklığın 2˚C artmasından dolayı, tomurcuklarını daha erken açtıkları görülmüştür (Erman,
2009).
Yayılış Alanlarının Değişimi
Küresel ısınmaya bağlı iklim şartlarına bazı canlılar uyum sağlayabilmekte bazıları ise, özellikle göç edebilenleri, yaşam alanlarını hızla değiştirmekte ve kendi yaşam koşullarına uygun alanlara doğru hareket etmektedirler.
Küresel ısınma ile canlıların yaşam alanlarını hem yatay hem dikey yönde değiştirmektedir (Flavin, 1990 akt. Akbulut, 2000). Örneğin 3˚C’lik bir
artışla canlıların yaşam alanları 500 m yükselecek ve dolayısıyla yaşam
alanları oldukça sınırlanacaktır (Akbulut, 2000). Buna karşılık kutup bölgelerinde sıcaklığın artması ve buzulların erimesi ile bu bölgedeki canlıların
yaşam alanlarında genişleme olacaktır. Kuzey Kutup Denizi’ndeki sıcaklık
artışına bağlı olarak, sıcak deniz canlılarının türü hızla artmaktadır (Dolu,
2005).
Halkalı yağmur kuşu gibi bazı balıkçıl türleri artık kışları, İngiltere’nin
batı sahili yerine doğu sahilinde geçirmeye başlamıştır. Eskiden yazları İngiltere’de geçirip, kışları güneye göç eden bazı kuş türleri şimdi, bütün
seneyi İngiltere’de geçirmektedir (Erman, 2009). Bolkar Dağlarında (Niğde)
yapılan çalışmalarda tropikal çöl karıncası olarak bilinen Dorylus karıncalarının, (Şekil 1m) sürekli kuzeye doğru göç halinde oldukları görülmüştür
(Erman, 2009).
Güney Okyanusu’nda, bitkiler daha güneydeki adalarda yetişmekte ve
Antarktika Yarımadası’na doğru yayılmaktadır (Erman, 2009).
Küresel ısınmanın etkisiyle yayılışları sınırlanarak olumsuz etkilenen türlerin yanında, fırsatlar yakalamış türler de olabilmektedir. Hem yayılışlarını
genişleten hem de popülasyonlarını büyüten bu istilacı (egzotik) türler özellikle sıcak seven türlerdir. Yapılan araştırmalar küresel ısınmanın etkisiyle
Akdeniz’de su sıcaklığının 32oC’ye kadar çıktığını, buna bağlı olarak Kızıldeniz kökenli balıkların Akdeniz sularına kadar yayıldığını ortaya koymuştur. Küresel ısınmanın etkisiyle istilacı yabancı türlerin sayısının artmaya
devam ederek yerli türlerin elenmesine neden olması kaçınılmazdır (Dolu,
2005; Özdemir ve Ceylan, 2007; Uysal, 2009).
Nispeten soğuk seven Anadolu türlerinin tarihsel geçmişlerine bakıldığında her buzul çağında popülasyonların aşağı kesimlere indikleri, sonraki dönemlerde ise yukarı kesimlere çıktıkları söylenebilir (Demirsoy, 1996; Çıplak, 2008). Bu iniş-çıkış periyodunda papülasyonların farklılaşmasıyla yeni
türler oluşmuştur. Soğuk dönemlerde alçak kesimlerde yayılmalar olmuş ve
gen havuzunda ciddi hibritleşmeler meydana gelmiştir. Sıcak periyotlarda
79
80
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ve ÇEVRE / 3 / (2010)
Salih DOĞAN, Sezgin ÖZÇELİK, Ömer DOLU, Orhan ERMAN
ise populasyonlar zirvelere cıkmış, şişe boynu etkisi ve genetik kayma ile
populasyonda daralmalar meydana gelmiştir (Çıplak, 2008). Küresel ısınma
ve buzul çağları arasındaki ısınma birbirinden farklıdır. Ancak ikisinin de
biyolojik çeşitlilik üzerine olan etkileri temelde benzerlik göstermektedir
(Çıplak, 2008).
Canlı Türlerinin Yok Oluşu
Biyolojik çeşitliliğin popüler ve politik alanlarda tartışıldığı en önemli
noktalardan biri olan tür çeşitliliği kaybı, tehlike altındaki türler ve tehlike
altına girebilecek türler olarak sınıflandırılmaktadır. Tehlike altındaki türler
yayılış alanının tümünde veya önemli bir kısmında yok olma durumda olan
türler olarak tanımlanır. Gelecekte yayılış alanlarının tümünde veya önemli
bir kısmında yok olma durumunda olan türler ise tehlike altında olabilecek
türlerdir (Campell ve Reece, 2008). Dünyada tehlike altında olan ve tehlike
altında olabilecek omurgalı hayvanların sayısı Tablo 3’te verilmiştir. Küresel ısınma günümüz biyolojik çeşitliliğini tehdit eden en önemli çevresel
değişim olarak kabul edilmekte ve bazı tahminlere göre 2100 yılına kadar
dünyadaki canlı tür sayısının yaklaşık yarısının yok olması beklenmektedir
(Thuiller vd., 2005; Schwartz vd., 2006; Çıplak, 2008).
Tablo 3 - Dünyada tehlike altında olan omurgalı hayvan türlerinin sayısı (IPCC 2002a).
Coğrafi
Bölgeler
Afrika
Asya ve
Pasifik
Avrupa
Batı Asya
Latin
Amerika
K. Amerika
Amfibiler
K
T
O
0
4
13
Sürüngenler
K
T
O
2
12
34
Kuşlar
K
T
O
37 30 140
Memeliler
K
T
O
63 63 163
Toplam
K
T
O
102 109 350
6
18
23
18
24
67
60
95
366
69
163
283 148 300 730
2
0
2
0
8
0
8
2
11
4
10
2
6
2
7
0
40
20
7
3
23
7
59
13
23
7
7
3
17
21
20
35
59
102
192
33
80
150
120 205 394
2
8
17
3
12
20
19
36
39
14
39
41
38
43
11
85
K: Kritik düzeyde tehlikede olan türler, T: Tehlikede olan türler,
O: Tehlikeye girme olasılığı olan türler
Dünyadaki bitki türlerinin en az sekizde birinin yok olma tehlikesi altında olduğu rapor edilmektedir. Güllerin % 14’ü, zambakgillerin % 34’ü,
lalelerin % 14’ü ve palmiyelerin % 29’u risk altındadır (Ergin 1999). Küresel ısınma ile dünyadaki 56 bin endemik bitki türü ve 3700 endemik
omurgalı türü yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır (Malcolm vd., 2005).
Son tahminlere göre, iklim değişikliğine bağlı olaylar nedeniyle, dünyadaki
tüm memeli hayvan türlerinin %25’i, tüm kuş türlerinin %12’sinin nesillerinin tükenmesi tehlikesiyle karşı karşıya olduğu ifade edilmektedir. Deniz
117
35
117
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ve ÇEVRE / 3 / (2010)
Küresel ısınma ve biyolojik çeşitlilik
seviyesinin yükselmesine bağlı olarak 2080 yılında kıyı bölgelerinde yer
alan nemli toprakların %20’sinin kaybolabileceğini iddia eden bir senaryoya göre, deniz seviyesindeki bu yükselme küresel anlamda deniz ve kıyı
ekosistemlerinde önemli kayıplara neden olabilecektir. Bu yükselme, karada
erozyona neden olacak ve birçok kıyı canlısının yok olması ile sonuçlanacaktır (IPCC, 2002b; Özdemir ve Altındağ, 2009).
Kosta Rıka’da yapılan bir araştırma, Montever Bulut Ormanları’nda yaşayan 50 kurbağa türünden 20’sinin neslinin tükendiğini, buna karşın yine
aynı bölgede daha önce görülmeyen 15 kuş türünün olduğunu ortaya koymuştur (Godrej, 2003). Altın kara kurbağası (Bufo periglenes) bir tropik
dağ endemiğidir. Bu türün küresel ısınma ile birlikte nesli tükenmeye başladığı rapor edilmiştir (Schwartz vd., 2006).
Bütün ayıların en büyüğü olan kutup ayıları sadece Kuzey Kutbu’nda
yaşamaktadır ve üremek ve beslenebilmek için buza muhtaçtır. Son yıllarda
küresel ısınmanın etkisiyle buzulların erimesi ayıları zor durumda bırakmıştır (Erman, 2009).
Avrupa’da ki tüm türlerin 700’ünden fazlası ciddi tehdit altındadır. Örneğin, kuşların %4-38’inin nesli tükenmiştir. Akdeniz havzasında endemik
olan 252 tür tatlı su balığının %56’sı ciddi tehditle karşı karşıyadır. Şimdiden o bölgeye özgü yedi balık türünün nesli tükenmiştir (IPCC, 2002a;
EEA, 2007).
Güney Amerika’da iklim temelli olaylar nedeniyle tatlı su balıklarının
%16’sı, somon balıklarının %18’i, memelilerin %24-59’u, kuşların %2840’ı, omurgasız hayvanların %18-80’i yok olmuştur. Amazon yağmur ormanları iklim temelli olaylar nedeniyle biyolojik çeşitliliğinin önemli bir
kısmını kaybetmiştir. Avustralya’da sürüngenlerin %7-14’ü, kurbağaların
%7-10’u, memelilerin %10-15’i yok olmuştur (IPCC, 2002a; EEA, 2007).
İngiliz ve Hollandalı bilim adamları 25 yıl içinde, sulak, çayır ve orman
kelebeklerinin Avrupa genelinde %15 azaldığını ve yaklaşık 35 kelebek türünün göç yolunu değiştirdiğini kaydetmişlerdir (Erman, 2009).
Artan CO 2 oranları ile denizlerde pH seviyesi düşecek ve deniz suyunun
asitliği artacaktır. Bu olay deniz kabuklularını (Crustacea) olumsuz etkileyecektir. Kabuklu hayvanların dış iskeleti CaCO3 içerir ve asitli ortamda
çözünmeye uğrar. Bazı küçük deniz kabuklularının yok olması nedeniyle
deniz tabanında besin zincirinin değişebileceği öngörülmektedir (Özdemir
ve Altındağ, 2009). Su sıcaklığının ve asitlik oranının artması mercanları
da olumsuz etkilemektedir. Ölen mercanlar siyah beyaz bir renk almakta
ve katılaşmaktadır. Karayipler’de 1989-90 yılları arasında deniz sıcaklığının iki derece artması (28-29˚C’den 30-31˚C’ye çıkması) sonucunda birçok
mercan türü yok olmuştur. Mercanların yok olması sadece deniz biyolojik
çeşitliliğini etkilemekle kalmayacak aynı zamanda mercanlarla simbiyotik
yaşayan alglerin yok olmasıyla CO2 emiliminin azalmasına da sebep olacaktır (Muscatine vd., 1991; Pasternak vd., 2006). Uzmanlar bunun so-
81
82
Salih DOĞAN, Sezgin ÖZÇELİK, Ömer DOLU, Orhan ERMAN
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ve ÇEVRE / 3 / (2010)
nucunda küresel bir çöküş olabileceği uyarısında bulunmaktadır (TÜDAV
2007). Diğer taraftan, suların ısınması nedeniyle, bir deniz yumuşakçası
olan üç Abalone türünün (Şekil 1n) ortadan kalktığı da belirtilmiştir (Erman, 2009).
OECD Türkiye Çevresel Performans Değerlendirmesi Raporu’na göre,
ülkemizdeki memelilerin % 20’sinden fazlası tehdit altındadır. Kızılgeyik
(Cervus elaphus), (Şekil 1o) yaban koyunu (Ovis gmelinii anatolica), (Şekil
1p) ceylan (Gazella sp.) (Şekil 1r) ve su samuru (Lutra lutra) (Şekil 1s)
gibi bazı memelilerinin sayısı azalmakta ve yok olma tehlikesi ile karşı
karşıya oldukları tahmin edilmektedir. Anadolu parsının (Panthera pardus
saxicolor) (Şekil 1t) neslinin yok olduğu düşünülmekle beraber izlerinin halen görüldüğü bilinmektedir. Akdeniz foku, iribaşlı deniz kaplumbağası ve
yeşil deniz kaplumbağası yıllardır tehlike altındadır. Yunus ve balinaların
sayıları giderek azalmaktadır. Diğer taraftan, Avrupa’da yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan flamingo (Phoenicopterus roseus) (Şekil 1u) ve dikkuyruk (Oxyura jamaicensis) (Şekil 1v) gibi pek çok kuş türü Türkiye’de
üremektedir (Ertürk, 2009).
Küresel ısınma ile ilgili öngörüler değerlendirildiğinde, Anadolu’da yaşayan canlı türlerinin bulundukları bölgelerdeki daha yüksek kesimlere
çekilerek yayılış alanlarının daralması, bazı popülasyonların güneyden sınırlanarak kuzeye doğru genişlemesi, bu değişen çevre koşullarına uyum
sağlayamayanların ise yok olması muhtemeldir (Çıplak, 2008). Türlerin yok
olması ve azalması her zaman evrim sürecinin doğal bir parçası olmuştur.
Ne var ki günümüzde türlerin yok oluş biçimleri, rahatsız edici bir biçimde
eskisine oranla daha farklıdır (Özcanar, 2005).
Küresel Isınma Hasta Ediyor!
Küresel ısınma insan sağlığını ciddi şekilde tehdit etmektedir (Türkeş,
1996; Tekbaş vd., 2005; Frumkin vd., 2008). Küresel ısınmanın neden olduğu iklim kaymaları, hastalıkların zamanını ve mevsimini değiştirmeye başlamıştır. Sel ve kuraklığa neden olan değişken havanın, bulaşıcı hastalıkların
yeniden ortaya çıkmasına sebep olduğu, bunun da yeni hastalık dalgalarını
beraberinde getirdiği ifade edilmektedir. Küresel ısınma, kuş gribi gibi bazı
hastalıkları tetiklemekte ve salgın hastalıkların daha erken mevsimlerde ortaya çıkmasına sebep olmaktadır.
Küresel ısınma nedeniyle balık ve planktonların azalması sonucunda, sivrisinek ve kenelerin doğal konakları olan kuşlarda azalmalar görülmüştür.
Doğal konakların azalması insan ve evcil hayvanlarda vektörlerle (hastalığı
bir organizmadan diğerine taşıyan kene, sivrisinek, kuş gibi aracı canlılar)
bulaşan hastalıklarda artışa sebep olmaktadır (Şen, 2007).
Mikroorganizmaların genetik yapısının değişen çevre şartlarına bağlı olarak değişmesiyle, birçok hastalık artık daha ölümcül olmaktadır. Son yıl-
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ve ÇEVRE / 3 / (2010)
Küresel ısınma ve biyolojik çeşitlilik
larda Kırım Kongo Kanamalı Ateşi gibi bazı hastalıkların daha önce görülmediği bölgelere doğru genişlemeye başlamasının bir tesadüf olmadığı,
küresel ısınmayla alakalı bir durum olabileceği kanaati hâkim olmaya başlamıştır. Virüslerde genetik değişimi etkileyen faktörlerden biri de küresel
iklim değişiklikleridir. İklim değişiklikleri neticesinde mikroorganizmalar
ile vektörlerinin yaşam biçimi değişmektedir. Ekosistemin değişimi ile taşıyıcı hayvanların yaşam alanları da değişir. Aşırı yağmurlar sonucu oluşan
seller virüslerin bir yerden bir yere taşınmasında etkili olabilmektedir. Tüm
bu faktörlerin etkisiyle virüsler kendilerine uygun ortamı ve canlıyı bulup,
öncelikle yaşayabilme şansını ve daha sonra da genetik değişim şansını
yakalarlar. Bu nedenle gelecek yıllarda küresel ısınmayla beraber özellikle
vektörlerle taşınan virüslerin hem insan hem de hayvan sağlığı yönünden
önemi artacaktır (Yılmaz ve Turan, 2009).
Biyolojik Çeşitliliğin Korunması
Çeşitlilik çeşitlenme demektir; çeşidi çok olma, çeşit çeşit olma durumudur. Çeşitlilik zenginliktir. Yapı ve işlevlerinde çeşitliliğe sahip olanlar ister
bir kişi, ister bir kurum, isterse bir varlık olsun daha renkli, daha güzeldir.
Çeşitlilik, onu taşıyan sistem için bir çeşit sigortadır; ona esneklik sağlar,
ona seçenekler sunar. Çeşitlilik, onu taşıyanlara direnç ve istikrar, güç ve
canlılık, tat ve çeşni kazandırır. Canlılar dünyasını ilgilendiren çeşitlilik de
biyoçeşitlilik adını alır. Çeşitli özelliklere, öğelere ve canlı türlerine sahip
olan bir doğa parçası, tekdüze yapıda bir doğa parçasına göre daha güzel,
daha renkli, daha zengin, daha dirençli, daha istikrarlıdır. Doğada çeşitlilik,
ekosistemlere direnç ve istikrar kazandıran, güç ve canlılık veren, sistemdeki canlıların uyum esnekliğini artıran, canlıların nesillerinin sürdürülebilmesi için farklı seçenekler sunan dinamik bir özelliktir. Bu nedenle türler,
o türlerin taşıdıkları genler ve o türlerin yaşadıkları ortamlar korunmalı ve
sürdürülebilir bir şekilde yönetilmelidir (Işık, 1997; Özcanar, 2005).
Uzmanlar, sadece nüfus artışının engellenmesi ve kaynakların kullanımında şimdiye kadar olduğundan daha akıllıca bir yol izlenmesi ile bunun başarılabileceği konusunda fikir birliği içindedir. Canlılar dünyasının
sunduğu kaynakların akıllıca kullanılması demek, var olan ekosistemleri
korumak, iyice anlaşılabilecekleri ve gerçekten de insan yararına kullanılabilecekleri zamana kadar onları ancak barındırdıkları biyolojik çeşitliliği
kurtaracak kadar mikro düzeyde idare etmek demektir (Wilson, 1999 akt.
Özcanar, 2005).
Biyolojik çeşitlilik kaybının bütünüyle önlenmesi için birçok alanda politika geliştirilmesi ve yaşam alanlarında ve endüstri hayatında davranış değişikliklerinin başlatılması gerekmektedir. IUCN programı, biyolojik çeşitliliğin adil ve sürdürülebilir yönetiminin yerelden genele doğru geliştirilmesi
83
84
Salih DOĞAN, Sezgin ÖZÇELİK, Ömer DOLU, Orhan ERMAN
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ve ÇEVRE / 3 / (2010)
ana hedefi yanında, özellikle 2009-2012 yılları arasında aşağıdaki tematik
konularda da belli hedefler ortaya koymuştur (Ertürk, 2009);
 Biyolojik çeşitlilik unsurlarının ve fırsatlarının iklim değişiklikleri
politika ve uygulamalarına entegre edilmesi,
 Sürdürülebilir ekosistem yönetimi sayesinde geçim kaynaklarının,
çevrenin ve insanın güvenliğinin arttırılması,
 Ekolojik olarak sürdürülebilir, adil ve verimli enerji sistemlerinin
kullanılması,
 Ekosistem koruma değerlerinin ekonomi politikalarına, finans ve pazar
yönetimi sistemine entegre edilmesi.
Tarımsal faaliyetlerin biyolojik çeşitliliği tehdit ettiği gerçeği, tarım alanlarında da biyolojik çeşitliliğin ve kültürel mirasımızın korunmasının önemli olduğu gerçeğini doğurmuştur. Bu bağlamda, Avrupa Birliği’nin benimsemiş olduğu son ortak tarım politikaları kapsamında, biyolojik çeşitliliğin ve
tarım alanlarının korunmasına yönelik olarak “Doğa Değeri Yüksek Tarım
Alanları” olarak adlandırılan bir program geliştirmiştir. Bu programın hedefleri arasında modern tarımın doğaya verdiği zararı azaltmak, doğayı ve
işlenen arazileri korumak ve çiftçilerin bu konuda desteklenmesini sağlamak yer almaktadır (AÇA, 2004). Ülkemizde de doğa değeri yüksek tarım
alanlarının tespit edilmesi ve biyolojik çeşitliliği koruyan tarım yöntemlerinin belirlenmesi konusunda projeler yürütülmektedir.
Biyolojik çeşitliliği koruma adına politikalar geliştirilirken, çeşitliliğin varlığımızın temeli olduğu, korunmasının insanlığın ortak sorunu olarak kabul edilmesi gerektiği ve her devletin kendi biyolojik
zenginliğini belirleyip, korumakla yükümlü olduğu hatırdan çıkarılmamalıdır. Diğer taraftan, koruma programları biyoçeşitlilik sıcak noktalarının (çeşitlilik veya endemizm düzeyi yüksek ve hızla habitat kaybına uğrayan alanlar) tespitini içermelidir. Bunun yapılabilmesi de ancak
geniş çaplı faunistik ve floristik çalışmalara bağlıdır. Böylelikle biyolojik
anlamda zenginlik gösteren ve endemik türleri barındıran alanların belirlenerek koruma altına alınması mümkün olacaktır.
Türkiye toprakları küresel ölçekte belirlenen 25 sıcak noktadan ikisi
içinde yer almakla birlikte, Avrupa düzeyinde belirlenen sıcak noktaları da
barındırması bakımından önemlidir. Ayrıca ülkemiz, Avrupa ve Akdeniz'in
acil olarak korunması gereken 100 orman alanından 9'una ev sahipliği yapmaktadır (Kalem, 2005). Bu bağlamda, ülkemiz için ivedilikle işlevsel olan
çeşitlilik koruma programları geliştirilmeli, koruma faaliyetleri için yeterli
finansal destek sağlanmalı, koruma alanlarının önemi yeterince ortaya konmalı ve doğaya duyarlı ve bilinçli nesiller yetiştirilmesine özen gösterilmelidir.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ve ÇEVRE / 3 / (2010)
Küresel ısınma ve biyolojik çeşitlilik
Sonuç
Küresel ısınma artık bir teori olmaktan çıkmış, günümüz dünyasında
hepimizin yüz yüze olduğu ciddi bir tehlike haline gelmiştir. Önümüzdeki
yıllardan itibaren artık insanların aşırı sıcak geçen bir günün ardından gelen aşırı yağışlı hava ve sellere hazır olmaları gerektiği ve insanoğlu dâhil
tüm canlıların küresel ısınmanın etkilerini daha çok hissedeceği ifade edilmektedir. Küresel ısınmanın yanı sıra, yanlış yapılaşma, hızlı nüfus artışı,
kontrolsüz ve bilinçsiz avlanma, aşırı otlatma, orman kaynaklarının aşırı ve
düzensiz kullanımı, yangınlar, yanlış arazi kullanımı, artan turizm faaliyetleri, ıslah, genetik yapıyla oynama gibi insan kaynaklı faaliyetler önemli
biyolojik kayıplara neden olmaktadır. Canlı türlerin yok oluşu sadece insan
kaynaklı olmayıp doğal yollarla da gerçekleşmektedir. Ancak, insan kaynaklı kayıplar, doğal nedenlerle yok olmayı hızlandırmış ve onu geride bırakmıştır. Bu kayıplar geri dönüşümü olmayan kayıplardır ve bundan doğacak
olumsuz gelişmelerden yine insanın kendisi etkilenecektir (Akın, 2007).
Biyolojik çeşitliliğin bol olduğu, yüksek endemizm oranına ve zengin
yaban hayatına sahip bölgelerin koruma altına alınması, tarım, hayvancılık
ve su ürünlerinde yerli türlerin ve geleneksel üretim biçimlerinin korunması, ulusal sağlık ve kalkınma politikalarının geliştirilmesi biyolojik zenginliğin korunması adına çok önemlidir. Ancak biyolojik çeşitliliğin korunması
bölgesel veya herhangi bir ülkeye ait bir konu olmadığı da hatırdan çıkarılmamalıdır. Çünkü dünya ekosistemi sınır, millet ve kültür kavramlarını
içermemektedir (Uzun, 2004). Bu nedenle uluslararası işbirliğinin en kısa
sürede geliştirilmesi ve küresel ısınmanın önlenmesine yönelik alınan kararların bütün ülkeler tarafından yerine getirilmesi gerekir. Ancak insanoğlunun nedense bu konuda pek acelesi yoktur. Zira 105 ülkenin katıldığı Aralık 2009 Kopenhag çevre toplantısında küresel ısınmayı önleme konusunda
maalesef ortak bir karara varılamamıştır. Işık (2009) bu durumu sessiz krize benzeterek dünyamızın küresel ısınma konusunda çok yavaş davrandığını ifade etmektedir. Işık’ın deyimiyle biz, aslında kurbağa gibiyiz. Kaynar
suya atılınca zıplayıp kurtuluyoruz (ekonomik krizden çıkıyor olduğumuz
gibi), ama ılık bir suya atılıp yavaş yavaş ısıtılınca ölüyoruz (küresel ısınma hakkında rahat olduğumuz gibi).
Kaynaklar
AÇA, (2004). Yüksek doğa değeri olan tarım arazileri. Özellikler, eğilimler ve politik
sorunlar.
Açılan, C., (2009). Biyolojinin dili. Bilim ve Teknik, 42 (505), 44-47.
Akbulut, S., (2007). Küresel ısınmanın böcek popülasyonları üzerine muhtemel etkileri.
Çev-Kor., 36 (9), 25-27.
Akın, G., (2007). Küresel çevre sorunları. C.Ü. Sosyal Bilimler Dergisi, 31 (1), 43-54.
AOK, (2006). Coğrafya-5, MEB Açık Öğretim Yayınları.
85
86
Salih DOĞAN, Sezgin ÖZÇELİK, Ömer DOLU, Orhan ERMAN
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ve ÇEVRE / 3 / (2010)
Bardakcı, F., (2007). Evrim ve işlevsellik: Evrim bilinmeden küresel değişimlerin
etkileri anlaşılamaz! Biyoloji Eğitiminde Evrim Sempozyumu, İnönü Üniversitesi, Malatya.
Botkin, D.B., Saxe, H., Araújo, M.B., Bett, R., Bradshaw, R.H.W., Cedhagen, T.,
Chesson, P., Dawson, T.P., Etterson, J.R., Faith, D.P., Ferrie, S., Guisan, A., Hansen, A.S.,
Hilbert, D.W., Loehle, C., Margules, C., New, M., Sobel, M.J. ve Stockwell, D.R.B.,
(2007). Forecasting the Effects of Global Warming on Biodiversity. Biosince, 57 (3), 227236.
Campbel, N.A. ve Reece, J.B., (2008). Biyoloji. Palme Yayıncılık, Ankara.
Cayan, D.R., Kammerdiener, S., Dettinger, M.D., Caprio, J.M. ve Peterson, D.H.,
(2001). Changes in the onset of spring in the western United States. Bulletin of the
American Meteorological Society, 82, 399-415.
Curry, R.L. ve Grant, P.R., (1989). Demography of the cooperatively breeding
Galapagos mockingbird, Nesominus parvulus, in a climatically variable environment. J.
Anim. Ecol., 58 (2), 441-464.
Çepel, N., (2003). Ekolojik sorunlar ve çözümleri, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları.
Çıplak, B., (2008). The analogy between glacial cycles and global warming for the
glacial relicts in a refugium: a biogeographic perspective for conservation of Anatolian
Orthoptera, in: Fattorini, S. (ed.), Insect Diversity and Conservation, Research Signpost,
Kerala, 135-163.
Demirayak, F., (2002). Biyolojik çeşitlilik-doğa koruma ve sürdürülebilir kalkınma,
TÜBİTAK VIZYON 2023 Projesi. Çevre ve Sürdürülebilir Kalkınma Paneli, Ankara.
Demirsoy, A., (1996). Genel ve Türkiye Zoocoğrafyası “Hayvan Coğrafyası” Meteksan
A.Ş.
Doğan, S., (2005). Türkiye’nin küresel iklim değişikliğinde rolü ve önleyici küresel
çabaya katılım girişimleri.,C.Ü. İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 6 (2), 57-73.
Dolu, Ö., (2005). Kyoto protokolü esneklik mekanizmaları ve kurumsal kapasite
gelişimi. Adnan Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek
Lisans Tezi.
DPT, (2000). Sekizinci beş yıllık kalkınma planı. İklim Değişikliği Özel İhtisas
Komisyonu Raporu, Ankara.
EEA, (2007). Halting the loss of biodiversity by 2010 proposal for a first set of
indicators to monitor progress in Europe. Part I.
Ergin, Ö., (1999). Biyoçeşitlilik Tehlikede! Bilim ve Teknik, 388, 88-89.
Erman, O., (2009). Palandöken dağları (Erzurum) ve Sarıkamış (Kars) çevrelerinde
ekoloji temelli doğa eğitimi-IV. TÜBİTAK, 44-60.
Ertürk, E., (2009). Bin yıl hedefleri ve biyolojik çeşitlilik. Çevre ve İnsan, 77, 34-36.
Freeman, S. ve Herron, C.J., (2002). Evrimsel analiz. Palme Yayıncılık, Ankara.
Frumkin, H., Hess, J., Luber, G., Malilay, J. ve McGeehin, M., (2008). Climate change:
The public health response. American Journal of Public Health, 98 (3), 435-445.
FSBI, (2007). Climate change and the fishes of Britain and Ireland: Briefing Paper
4. Fisheries Society of the British Isles, Granta Information Systems, 82A High Street,
Sawston, Cambridge, CB2 4H, UK,
Gillet, C., (1991). Egg production in an Arctic charr (Salvelinus alpinus L.) brood stock:
effects of temperature on the timing of spawning and the quality of eggs. Aquat. Living
Resour., 4, 109-116.
Hampe, A. ve Petit, R.J., (2005). Conserving biodiversity under climate change: the rear
edge matters. Ecology Letters, 8, 461-467.
Hasenekoğlu, İ., (2002). Evrim. Ders notları.
Houghton, J., (2005). Global warming. Rep. Prog. Phys., 68, 1343-1403.
IPCC, (2001a). Working Group I: The Scientific Basis.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ve ÇEVRE / 3 / (2010)
Küresel ısınma ve biyolojik çeşitlilik
IPCC, (2001b). Third Assessment Report Climate Change 2001: Impacts, Adaptation
and Vulnerability. Cambridge University Press, Cambridge, UK.
IPCC, (2001c). Ready for IPCC-2001: Innovation and change in plans for the IPCC
third assessment report, 459-461.
IPCC, (2002a). Climate change and biodiversity.
IPCC, (2002b). IPCC workshop on changes in extreme weather and climate events.
IPCC, (2007). The Climate system: An overview.
IPCC, (2008). Climate-change and water.
IUCN, (2009-2012). Program, shaping a sustainable future.
Işık, K., (1997). Biyoçeşitlilik. Bilim ve Teknik, 350, 84-88.
Işık, İ., (2009). Ya sessiz kriz. Zaman 25 Temmuz.
Kalem, S., (2005). Doğa korumada sıcak noktalar. National Geographic Türkiye.
Karaçay, B., (2009). Kalıtımın yeni boyutu: Epigenetik. Bilim ve Teknik, 42 (505), 3237.
Karol, S., Suludere, Z. ve Ayvalı, C., (1998). Biyoloji terimler sözlüğü. Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Dil Kurumu Yayınları: 699.
Kışlalıoğlu, M. ve Berkes, F., (2003). Ekoloji ve çevre bilimleri. Remzi Kitabevi
Kingsolver, J.G., (1995). Viability selection on seasonally polyphenic traits: Wing
melanin pattern in western white butterflies. Evolution, 49 (5), 932-941.
Kuru, M. ve Ergene Gözükara, S., (2001). Genetik. Palme Yayıncılık, Ankara.
LCCP, (2005). Adapting to climate change: a checklist for development. Guidance on
designing developments in a changing climate.
Leveque, C. ve Mounolou, J.C., (2004). Biodiversity. John Willey & Son Ltd.
Malcolm, J.R., Liu, C., Neilson, P.R., Hansen, L. ve Hannah, L., (2005). Global
warming and extinctions of endemic species from biodisity hotspots. Conservation Biology,
20 (2), 538-548.
Muscatine, L., Grossman, D. ve Doino, J., (1991). Release of symbiotic algae by
tropical sea anemones and corals after cold shock. Marine Ecology Progress Series, 77,
233-243.
OECD, (2008). Environmental performance peviews of Turkey.
Özkan, M., (1988). Taksonominin prensipleri. Ders notları.
Öznacar, M.D., (2005). İlköğretim fen bilgisi dersi biyolojik çeşitlilik, çevre kirliliği ve
erozyon konularının yapıcı (constructivist) öğrenme kuramına göre öğretiminin, akademik
başarıya ve kalıcılığa etkisi. Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Yayımlanmamış
Yüksek Lisans Tezi.
Özçelik, R., (2006). Biyolojik çeşitliliği korumaya yönelik yapılan (planlama ve
koruma) çalışmalar ve Türkiye ormancılığına yansımaları. SDÜ Orman Fakültesi Dergisi,
2, 23-264.
Özdemir, E. ve Altındağ, A., (2009). The impact of global warming on aquatic life.
Ankara Üniversitesi Çevre Bilimleri Dergisi, 1 (1), 13-21.
Özdemir, G. ve Ceylan, B., (2007). Biyolojik istila ve Karadeniz’deki istilacı türler.
SÜMAE YUNUS Araştırma Bülteni, 7 (3), 1-5.
Pamersan, C., Root, T.L. ve Willing, M.R., (2000). Impacts of extreme weather and
climate on terrestrial biota. Bulletin of the American Meteorological Society, 81 (3), 443450.
Pasternak, Z., Blasius, B., Abelson, A. ve Achituv, Y., (2006). Host-finding behavior
and navigation capabilities of symbiotic zooxanthellae. Coral Reefs, 25, 75-87.
Schwartz, M.D. ve Reiter, B.E., (2000). Changes in North American spring.
International Journal of Climatology, 20, 929-932.
Schwartz, M.W., Iverson L.R., Prasad, A.M., Matthews S.N. ve O'Connor R.J., (2006).
Predicting extinctions as a result of climate change. Ecology, 87, 1611-1615.
87
88
Salih DOĞAN, Sezgin ÖZÇELİK, Ömer DOLU, Orhan ERMAN
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ve ÇEVRE / 3 / (2010)
Sunay, Ç., (2008). Küresel ısınma. Bilim ve Teknik, 490, 10-13.
Şen, E., (2007). Küresel ısınmanın kenelerle taşınan infeksiyonlara etkileri. Türk
Mikrobiyol. Cem. Derg., 37 (3), 176-188.
Tekbaş, Ö.F, Vaizoğlu, S.A., Oğur, R. ve Güler, Ç., (2005). Küresel ısınma, iklim
değişikliği ve sağlık etkileri. Gülhane Askeri Tıp Akademisi Komutanlığı, 58, 1-54.
Tekeli, İ., Güler, Ç., Yerli, S.V., Algan, N., Vaizoğlu, S.A. ve Kaya, A.K., (2006).
Dünya’da ve Türkiye’de biyolojik çeşitliliği koruma. Türkiye Bilimler Akademisi Raporları
13: 174.
Thuiller, W., Lavorel, S., Araujo, M.B., Sykes, M.T. ve Prentice, C., (2005). Climate
change threats to plant diversty in Europe. Proceedings of the National Academy of
Sciences, 102 (23), 8245-8250.
TÜDAV, (2007). Küresel Isınma ve Türkiye Denizleri Raporu.
Türkeş, M., (1996). İklim değişikliği ve ekosistemler üzerindeki olası etkileri. Bilim ve
Teknik, 349, 96-99.
Uysal, İ., (2009). Denizlerimizdeki yabancı türler ve biyolojik istila. Çevre ve İnsan, 77,
26-28.
Uzun, A., (2004). Biyoçeşitlilik ve Türkiye biyoçeşitliliğine genel bir bakış. Sakarya
Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 7, 1-13.
Velioğlu, E., (2008). Biyolojik çeşitlilik.http://www.ekoturizmgrubu.org/biyocesit/
biyocesit.htm
Voiland, A., (2010). 2009: Second warmest year on record; end of warmest decade.
http://www.nasa.gov/topics/earth/features/temp-analysis-2009.html
Yılmaz, H. ve Turan, N., (2009). Domuz gribi virüsü ve genetik değişime yatkın
virüsler. Bilim ve Teknik, 42 (505), 48-55.
Zoray, F. ve Pır, A., (2009). Küresel ısınma problemi: Sebepleri, sonuçları, çözüm
yolları. Yıldız Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü öğrenci semineri.