İCRA İFLAS HUKUKU FİNAL SINAVI CEVAP ANAHTARI (ÇİFTLER

İCRA İFLAS HUKUKU FİNAL SINAVI CEVAP ANAHTARI (ÇİFTLER, 08.05.2014)
OLAY:
1) Bu soruda ilamlı icra, adi haciz yoluyla takip ve kambiyo senedine müstenit takibe ilişkin
hükümlerin yetki açısından ayrı ayrı göz önünde bulundurulması gerekir.
İlamlı icra İİK’da, para ve teminat dışındaki borçlar hakkında ilamların icrası (m. 24 vd.) ve
para alacağı ve teminat verilmesi hakkındaki ilamların icrası (m. 32 vd.) olmak üzere ikiye
ayrılarak düzenlenmiştir.
İlamların icrası için hükmün kesinleşmesine gerek yoktur. Hüküm kesinleşmeden de bu yola
müracaat edilebilir. Ancak gayrimenkul ve buna ilişkin ayni haklara, aile ve şahsın hukukuna
ilişkin ilamlar (nafaka hükümleri hariç) kesinleşmedikçe icra olunamaz (HUMK m. 443).
Somut olayda para alacağı söz konusu olduğu için hüküm kesinleşmeden de ilamlı icra yoluna
başvurulabilir.
İİK’nın 34. maddesine göre ilamların icrası Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisindeki
herhangi bir yer icra dairesinden talep edilebilir. İlamlı icra takibinin başlamasından sonra
alacaklı yerleşim yerini değiştirirse takibinin yeni yerleşim yerinin bulunduğu icra dairesine
havalesini isteyebilir (m. 34/1, c. 2).
Alacaklının dava açmayıp alacağını haciz yoluyla takip etmesi de mümkündür (İİK m. 42).
Zira takip edilmek istenen alacak para alacağıdır. Alacaklı bu durumda ya adi haciz yoluna ya
da kambiyo senedine müstenit takip yoluna başvurabilir. Adi haciz yoluyla takip yapılması
durumunda yetkiye ilişkin şunlar söylenebilir:
İlamsız icrada yetkili icra dairesi, İİK’nın 50. maddesinin HMK’ya yaptığı atıf neticesinde
HMK’nın yetkiye ilişkin hükümlerine göre belirlenir. Genel yetkili icra dairesi borçlunun
yerleşim yeri icra dairesidir. Taraflar arasında bir sözleşmenin mevcut olması durumunda
HMK m. 10 gereği sözleşmenin ifa edileceği yer icra dairesi de yetkili olur. İfa edilecek yerin
sözleşmede belirtilmemesi durumunda para borcu açısından ifa yeri alacaklının ödeme
sırasındaki ikamet yeri olması sebebiyle (TBK m. 89) bu icra dairesi de takip bakımından
yetkili olacaktır. İİK m. 50 hükmü gereği sözleşmenin yapıldığı yer icra dairesi de yetkili
bulunmaktadır. HMK’nın yetki sözleşmesine ilişkin şartlarının mevcut olması durumunda
taraflar yetkili icra dairesini de belirleyebilir. Somut olayda her iki taraf da tacir olduğu için,
diğer şartların da bulunması durumunda, tarafların yetkili icra dairesini belirlemeleri
mümkündür. Yetkiye ilişkin hükümler kural olarak kamu düzeninden bulunmadığı için
yetkisiz bir icra dairesinde başlatılan takip neticesinde gönderilen ödeme emrine süresinde ve
usulüne uygun bir şekilde yetki itirazı yapılmazsa yetkisiz icra dairesi de yetkili hâle gelir.
Somut olayda elinde bir bono bulunan alacaklı kambiyo senetlerine özgü takip yolunu da
kullanabilir. Ancak bu noktada kambiyo senedinde yer alan “teminattır” ibaresinin o senedin
geçerliliğine etki edip etmeyeceğinin tartışılması da gerekir. Zira kambiyo senedi geçerli
olmazsa bu takip yoluna ilişkin yetki kurallarının da uygulama alanı kalmayacaktır. Yargıtay
senette “teminat senedidir” ya da bu anlama gelecek soyut ifadeler kullanılmışsa bunun
senedin kayıtsız şartsız ödeme durumunu etkilemeyeceğini; dolayısıyla senet vasfının
zedelenmeyeceğini belirtmiştir. Aksi durumda kambiyo senedine müstenit takip yapılamaz.
Somut olayda kambiyo senedinin geçerli olduğu varsayımında yetkiye ilişkin şu hususlar
söylenebilir: Kambiyo senetlerine özgü takip yolunda yetki özel olarak düzenlenmediği için
adi haciz yoluyla takipteki hükümlerden burada da yararlanılacaktır (İİK m. 50/1). İİK yetki
noktasında HMK hükümlerine atıf yapmaktadır.
İlk olarak genel yetkili icra dairesinin borçlunun yerleşim yeri icra dairesi olduğu söylenebilir
(İİK m. 50/1, HMK m. 6). (Somut olayda Tekirdağ)
Paranın ödeneceği yer icra dairesi de ayrıca yetkilidir (HMK m. 10). Bonoda ödeme yeri
gösterilmemişse senedin düzenlendiği yer ödeme yeri sayılır (TTK m. 777/3). Bu bakımdan
bononun düzenlendiği yer icra dairesi de yetkili bulunmaktadır (İİK m. 50/1, c. 2).
Bonoda bir yetki şartı varsa bu şartın geçerliliği HMK’nın ilgili hükümlerine göre belirlenir
ve tarafları tacir veya kamu tüzel kişisi olmayanların yetkili icra dairelerini kararlaştırmaları
mümkün değildir (HMK m. 17). Somut olayda her iki taraf da tacir olduğu için, diğer şartların
da bulunması durumunda, yetkili icra dairesinin belirlenmesi mümkündür.
Yetkiye ilişkin hükümler kural olarak kamu düzeninden bulunmadığı için yetkisiz bir icra
dairesinde başlatılan takip neticesinde gönderilen ödeme emrine süresinde ve usulüne uygun
bir şekilde yetki itirazı yapılmazsa yetkisiz icra dairesi de yetkili hâle gelir. (10 PUAN)
2) Olayda alacaklı üç farklı takip türüne başvurabileceğinden her takip türü için ayrı cevap
verilecektir.
a) Olayda bir ilam söz konusudur. İlam nedeniyle alacaklı ilamlı icra yoluna başvurabilir.
Para alacağına ilişkin ilamlı icrada, borçlu icra emrini tebellüğ ettiği tarihten itibaren 7 gün
içinde takip konusu borcu ödemez ve icranın geri bırakılmasına dair bir karar da getirmez ise,
icra emri kesinleşip cebri icra belgesi halini alır. İlamlı icrada icra emrine itiraz, ilamlı takibin
yapıldığı icra dairesinin tabi bulunduğu icra mahkemesine yapılır. İtiraz, icra emrinin
tebliğinden sonraki bir dönemde, borcun itfa edilmiş veya ertelenmiş olduğu iddiası varsa her
zaman yapabilir. Tebliğden önceki bir dönem ise tebliğden itibaren 7 gün içinde itiraz
yapılabilir. İlamlı icrada itiraz sebepleri, itfa, imhal ve zamanaşımıdır (İİK m.33). Olayda
borcun olmadığı itirazı yapılamayacaktır.
Fatura ve irsaliyenin söz konusu olduğu ihtimalde, alacaklı adi haciz yoluyla takibe
başvurabilir. Adi haciz yoluyla takipte borçlu, borcum yoktur şeklinde itiraz edebilir. Bu itiraz
ödeme emrinin tebliğinden itibaren 7 gün içinde yazılı veya sözlü olarak takibin yapıldığı icra
dairesine ya da o icra dairesine gönderilmek üzere gerekli harç ve masrafları da vermek
suretiyle herhangi bir icra dairesine yapılabilir. İtiraz, takibi yapan icra dairesinden başka bir
daireye yapıldığı takdirde, bu daire gereken masrafı itirazla birlikte alarak derhal yetkili icra
dairesine gönderir. Alınmayan masraftan memur şahsen sorumludur. Borçlunun ödeme
emrine karşı icra dairesi yerine icra mahkemesine yapacağı itiraz geçerli olmayıp reddedilir.
Usulüne uygun şekilde yapılan itiraz, icra müdürünün kararına gerek olmaksızın kanun
hükmü gereği takibi kendiliğinden durdurur. Borçluya itiraz ettiğine ilişkin bir belge verilir.
Bononun olduğu ihtimalde ise, alacaklı kambiyo senedine mahsus ilamsız takip yoluna
başvurabilir. Borçlu bu takip türünde borcum yoktur şeklinde itiraz edebilir. Bu halde, borçlu
itirazın kaldırılması duruşmasında ancak alacaklının dayandığı kambiyo senedi metninden
anlaşılan itiraz sebeplerini ileri sürebilir. Kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takipte
ödeme emrine itiraz, takibin yapıldığı icra dairesinin bulunduğu icra mahkemesine yapılır.
Borçlunun icra mahkemesine yaptığı bu itiraz dava değildir. Borçlunun borçlu olup
olmadığını tespit edilmesine yarar. Ödeme emrine itiraz süresi usulüne uygun tebliğden
itibaren beş gündür. Ödeme emrine itiraz satıştan başka icra takip işlemlerini durdurmaz.
Borçlunun mallarının haczedilmesi mümkündür. Ancak icra mahkemesinin itiraz hakkındaki
kararı kesinleşinceye kadar borçlunun malları satılamaz. İcra mahkemesi hâkimi, borçlunun
itiraz dilekçesine ekli olarak ibraz ettiği belgelerden borcun itfa veya imhal edildiği veya
senedin metninden zamanaşımına uğradığı veya borçlunun borçlu olmadığı yahut icra
dairesinin yetkili olmadığı kanaatine varırsa, daha evvel itirazın esası hakkındaki kararına
kadar icra takibinin muvakkaten durdurulmasına karar verebilir.(10 PUAN)
b) Alacaklının ilamlı icrada borcum yoktur şeklinde itirazda bulunamayacağını a şıkkında
belirttik. Eğer itiraz itfa veya imhal iddiasına dayansaydı borçlu, bu iddiasını yetkili
mercilerce re’sen yapılmış veya usulüne göre tasdik edilmiş yahut icra dairesinde veya icra
mahkemesinde veya mahkeme önünde ikrar olunmuş senetle ispat etmesi gerekirdi.
Adi haciz yoluyla takipte borcum yoktur şeklindeki itirazının etkili olması için borçlunun
itirazını ispat etmesi gerekmez. Kanun hükmü gereği takip kendiliğinden durur. Borca itiraz
takibi kendiliğinden durduracağından alacaklının itirazı hükümden düşürmesi gerekir.
Hükümden düşürme iki şekilde olur. Birinci şekle göre, alacaklı itirazın kendisine tebliğinden
itibaren 6 aylık hak düşürücü süre içerisinde, icra takibinin yapıldığı icra dairesinin bağlı
olduğu icra mahkemesine yazılı veya sözlü olarak başvurup itirazın kaldırılmasına karar
verilmesini talep eder. İcra mahkemesinde ilk ispat külfeti alacaklıda olup, alacaklı bu
külfetin gereğini yerine getiremez ise itirazın kaldırılması talebinin reddine karar verilir.
Alacaklı takip konusu alacağın varlık ve miktarını İİK m.68 normuna uygun belgelerle ispat
ederse borçlu da kendi itiraz sebebini aynı şekilde ispat etmelidir. Bir belgenin 68 normuna
uygun belge olması için, alacaklının elinde kayıtsız şartsız belirli miktar para borcu ikrarını
haiz senet olması ve ayrıca bu senet altındaki imzanın borçlu tarafından ikrar edilmiş veya
noterlikçe tasdik edilmiş ya da kanun hükmü gereği o takip bakımından borçludan sadır
sayılmış bulunması gerekir.
Kambiyo senedine mahsus haciz yoluyla takipte ödeme emrine itiraz satıştan başka hiç bir
icra takip işlemini durdurmadığı için borçlu, mallarının haczini veya haczedilen paranın
alacaklıya ödenmesini önlemek için, icra mahkemesinden icra takibinin geçici olarak
durdurulmasına karar verilmesini isteyebilir. İcra mahkemesin, kendiliğinden de icra takibinin
geçici olarak durdurulmasına karar verebilir. Olayda borca itiraz söz konusudur. İcra hâkimi,
borçlunun itiraz dilekçesine ekli olarak verdiği belgelerden (veya kambiyo senedinin
üzerindeki ve arkasındaki yazılardan) borcun itfa edildiği veya ertelendiği veya kambiyo
senedinin metninden alacağın zamanaşımına uğradığı veya borçlunun borçlu olmadığı
kanısına varılırsa, duruşmadan önce itirazın esası hakkındaki kararına kadar, icra takibinin
geçici durdurulmasına karar verebilir. Borçlu itirazın esas hakkındaki incelemesinde, itirazını
resmi bir belge veya imzası alacaklı tarafından ikrar edilmiş bir adi belge ile de ispat edebilir.
Borçlunun ibraz ettiği adi belge altındaki imza alacaklı tarafından inkâr edilirse, icra hâkimi
imza inkârını İİK m.68/a’daki usule göre inceler. Borçlu itirazının ispatını kambiyo senedinin
üzerindeki veya arkasındaki yazı ile de (bu yazının altında alacaklının imzası bulunmasa bile)
ispat edebilir. (10 PUAN)
3) Alacaklı şirket lehine takip kesinleşip haciz isteme hakkının doğduğu aşamada borçlu Betül
vefat etmiştir. Medeni yargılamadaki taraf ehliyeti icra takiplerinde de aynen geçerlidir ve
maddi hukuktaki hak ehliyetine tekabül eder. Davanın açılmasından sonra veya takibin
başlatılmasından sonra vefat eden birisi aleyhine dava açıldığı veya takip yapıldığı anlaşılırsa
taraf eksikliği sebebiyle davanın veya takibin devamı mümkün değildir.
Takibin başlamasından sonra borçlunun vefatı halinde İİK m.53 gereği takip öncelikle üç gün
tehir edilir. İİK m.53/f.2’deki şartlar mevcutsa alacaklı isterse başlamış olan takibi aynen
terekeye karşı devam ettirebilir. İcra ve İflas Kanunumuzun 53. Maddesinin 2. Fıkrası
uyarınca, İcra takibi sırasında borçlu öldüğünde tereke henüz taksim edilmemiş veya resmi
tasfiyeye tabi tutulmamış yahut mirasçılar arasında aile şirketi tesis olunmamışsa borçlu
hayatta olsaydı hangi usul tatbik olunacak idi ise terekeye karşı ona göre takip devam eder.
Takibin mirasçıya karşı devam edebilmesi ancak rehinin paraya çevrilmesi veya haciz
yollarıyla kabildir (İİK m. 53/f.3).
Olayımız bakımından değerlendirdiğimizde, borçlunun sağlığında başlayan takip ölümü
halinde terekenin bütünlüğünün korunması şartıyla terekeye karşı devam edecektir. Terekenin
tüzel kişiliği bulunmadığından mirası reddetmeyen tüm mirasçılar takibin borçlu tarafında yer
alacaklardır. Bunların terekeyi temsilen takibe devam etmeleri zorunludur. Tereke takibi
sözkonusu olduğundan alacak sadece terekedeki mal ve alacaklardan karşılanacaktır.
Mirasçıların şahsi malvarlıklarına ise başvurulamayacaktır.
Eğer bu şartlar mevcut değilse veya alacaklı terekeyi takip etmek istemezse, daha sonra
mirasçıların mirası kabul edip etmediği belirlenir. Eğer mirasçılar mirası reddetmemişlerse ve
alacak bir para ise, murisin para borçlarından mirasçıların müteselsilen mesul olmalarından
dolayı, alacaklı isterse mirasçılardan birini, birkaçını veya tamamını takip edebilir. Alacak
paradan başka bir şey ise, bu defa mirasçılar arasında bu şey üzerinde iştirak halinde hak
sahipliği olduğundan alacaklının, mirasçıların tamamını birlikte takip etmesi gerekir.
Olayımızda ise bir para borcu söz konusu olduğundan, mirasçıların bu borçtan müteselsil
sorumluluğu söz konusu olur ve alacaklı isterse mirasçılardan birini, birkaçını veya tamamını
takip edebilir. (10 PUAN)
4) Olayımızda borçlunun mirasçısı ve eşi Bülent vefat eden eşinin böyle bir borcunun
bulunmadığına ilişkin bu aşamada bir dava açmayı düşünmektedir. Davacının, davalının para
alacağının hiç doğmadığını veya sonradan sona erdiğinden artık mevcut olmadığını iddia
ederek davalıya karşı bir borcunun mevcut bulunmadığının tespitini talep ettiği davalara
menfi tespit davaları denir. Menfi tespit davaları; icra takibinden önce açılan menfi tespit
davaları ve icra takibinden sonra açılan menfi tespit davaları olarak ikiye ayrılır. Olayımızda
ise icra takibinden sonra açılan bir menfi tespit davası söz konusudur.
Kural olarak menfi tespit davası borçlu olduğu iddia edilen kimse tarafından açılır. Borçlu,
icra takibinden sonra da borçlu olmadığının tespiti için menfi tespit davası açabilir (İİK
m.72/1). Olayımızda borçlu Betül vefat etmiştir. Bu nedenle 3. Soruda da açıkladığımız
şartlarla takibe mirasçılara veya terekeye karşı devam edilebilmesi mümkündür. Bu nedenle
borçlunun mirasçısı ve eşi Bülent, ilgili takipte borçlu tarafında yer alabilecektir. Menfi tespit
davasının açılabilmesi için borçlunun hukuki yararın bulunması gerekir. Hukuki yararın
bulunduğunun kabul edilebilmesi için, borçlunun, alacaklının cebri icra tehdidi altında
bulunması gerekir. Ancak bir hususa dikkat etmek gerekir ki, Takibin mirasçıya karşı devam
edebilmesi ancak rehnin paraya çevrilmesi veya haciz yollarıyla kabildir (İİK m. 53/f.3). Bu
nedenle, haciz yoluyla takip ya da rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip dışındaki hallerde,
takip mirasçıya karşı devam edilemeyeceğinden, artık menfi tespit davası açmakta hukuki
yarar bulunmayacaktır. Zira, bu hallerin dışındaki hallerde, murisin mirasçılarına karşı en
baştan takibe girişilmesi gerekeceğinden, ilk takibe onlara karşı devam edilmesi mümkün
olmayacaktır.
İcra takibinin kesinleşmesi ve borçlunun mallarının haczi yoluna gidilebilecek olması
durumunda, borçlunun takip konusu alacaktan dolayı borçlu olmadığına ilişkin menfi tespit
davası açması gerekmektedir. İcra takibinin sırasında menfi tespit davası takip konusu para
alacaklıya ödeninceye kadar açılabilir. Takip konusu para alacaklıya ödenmişse, menfi tespit
davası değil istirdat davası açılması söz konusu olur.
İcra takibinden sonra açılan menfi tespit davası sonucu takip kendiliğinden durmaz. Menfi
tespit davasına bakan mahkeme de ihtiyati tedbir yolu ile dahi icra takibinin durdurulmasına
karar veremez (İİK m.72/3, c.1). Alacaklı, alacağını tahsil edinceye kadar takibe devam
edebilir. Ancak bu durumda borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın %
15’inden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir
yoluyla icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini isteyebilir (İİK m.72/3, c.2).
Takip sırasında alınan ihtiyati tedbir kararı takibin devamına engel olmayacağından,
alacaklının talebi üzerine haciz yapılıp genel talep üzerine mallar paraya çevrilir ve mahcuz
mal bedeli icra dairesinin banka hesabına yatırılır. İhtiyati tedbir kararı sadece bu paranın icra
dairesinin banka hesabından alacaklının banka hesabına aktarılmasını önler.
Kural olarak, icra takibinin açılmasından sonra menfi tespit davası açan borçlu, alacaklının
gecikmeden doğan zararlarını karşılamak ve takip konusu alacağın %15’inden aşağı olmamak
şartıyla göstereceği teminat karşılığında ihtiyati tedbir yolu ile mahkemeden ancak icra
dairesinin banka hesabına giren paranın alacaklıya verilmemesini isteyebilmekle birlikte,
mallarının haczedilmesini ve satılmasını önlemek için, alacağın tamamını karşılayacak parayı
icra dairesine ödeyip, bu paranın alacaklıya verilmemesi için menfi tespit davasına bakan
mahkemeden ihtiyati tedbir kararı almak da isteyebilir. Borçlunun mallarının haczedilmesinin
veya satılmasının ihtiyati tedbir nedeniyle durdurulabilmesi için, alacağının tamamını
karşılayacak miktarda parayı nakit olarak icra dairesine yatırılması gerekir. Banka teminat
mektubundan veya paradan başka bir teminat gösterilerek, haczin veya satışın durdurulması
sağlanamaz; ancak ihtiyati tedbir kararı alabilmek için gerekli olan % 15’lik teminat için para
dışında da teminat gösterilebilir. Uygulamada bu şekilde alacağın tamamının karşılanması ve
%15’lik teminatın da yatırılması durumunda (%100 + %15), borçlunun mallarının haczinin ve
satılmasının durdurulmasına karar verilmektedir. (10 PUAN)
5) Sorunun ilk kısmında borçlu Betül’ün emekli maaşlarının yatırıldığı (A) Bank hesabındaki
50.000 TL’nin onun vefatından sonra haczinin mümkün olup olmadığı sorulmaktadır. SSK,
Bağ-Kur ve Emekli Sandığını tek çatı altında düzenleyen 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 93. maddesine göre; bu Kanun gereğince sigortalılar ve
hak sahiplerinin gelir, aylık ve ödenekleri 88. maddeye göre takip ve tahsili gereken alacaklar
ile nafaka borçları dışında haczedilemez. Bu düzenlemeye göre haczi yasaklanan gelir, aylık
ve ödeneklerin haczedilmesine ilişkin talepler, borçlunun muvafakati bulunmaması halinde,
icra müdürü tarafından reddedilir. Söz konusu düzenlemeden anlaşılacağı üzere 5510 sayılı
Kanun kapsamına giren emeklilerin aldıkları aylık ve ödenekler borçlunun açıkça muvafakati
olmadıkça haczedilemez. Ancak sorumuzda borçlu Betül’ün hesabındaki paranın ölümünden
sonra haczedilip haczedilemeyeceği sorulmaktadır. Takibin seyri sırasında borçlunun ölümü
halinde takibin konusunu teşkil eden borç tereke ile birlikte mirasçılara intikal eder. Takibin
seyri sırasında borçlunun ölümü halinde 3 gün (İİK m. 53/I) ve 3 aylık (TMK m. 606) talik
sürelerinin geçmesinden sonra alacaklı mirası kabul eden mirasçılara karşı takibe kaldığı
yerden devam edebilir ya da isterse mirasçılar yerine sadece terekeye karşı da takibe devam
edebilir. Betül’ün ölmesi ile banka hesabındaki para artık terekeye dâhil olarak mirasçılarına
geçeceğinden haczi mümkün olacaktır.
Borçlunun bankada mevduat hesabında bulunan parasının haczinde İİK m. 89 prosedürü takip
edilmelidir. Bu durumda icra müdürü, bankaya birinci haciz ihbarnamesi gönderir. Bu
ihbarnamede bankanın bundan böyle borcunu ancak icra dairesine ödeyebileceğini ve takip
borçlusuna yapılan ödemenin muteber olmadığını veya taşınır malı ancak icra dairesine teslim
edebileceğini, takip borçlusuna vermemesini, aksi takdirde malın bedelini icra dairesine
ödemek zorunda kalacağını bildirir. Üçüncü şahıs borcu olmadığı, malın yedinde
bulunmadığı, ihbarnamenin tebliğinden önce borç ödenmiş olduğu gibi iddialarını haciz
ihbarnamesinin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde icra dairesine yazılı veya sözlü
olarak bildirmelidir (İİK m. 89/II). Bu şekilde itiraz etmezse mal yedinde veya borç
zimmetinde sayılır ve kendisine ikinci haciz ihbarnamesi gönderilir. Bu ihbarnamede itiraz
etmediği için malın yedinde veya borcun zimmetinde sayıldığı bildirilir. Ayrıca üçüncü şahsa
ihbarnamenin kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde itirazda bulunmazsa zimmetinde
sayılan borcu icra dairesine ödemesi veya icra dairesine teslim etmesi istenir. İtiraz etmeyen
ve parayı icra dairesine yatırmayan teslim etmeyen üçüncü şahsa on beş gün içinde parayı icra
dairesine ödemesi veya yedinde sayılan malı teslim etmesi yahut menfi tespit davası açması
aksi takdirde zimmetinde bulunan borcu ödemeye veya yedinde sayılan malı teslime
zorlanacağı bildirir. Üçüncü şahıs haciz ihbarnamesine müddeti içinde itiraz ederse alacaklı
üçüncü şahsın verdiği cevabın aksini icra mahkemesinde ispat ederek üçüncü şahsın İİK m.
338/I’e göre cezalandırılmasını ve ayrıca tazminata mahkûm edilmesini isteyebilir.
Üçüncü şahıs, haciz ihbarnamesine müddeti içinde itiraz ederse, alacaklı, üçüncü şahsın
verdiği cevabın aksini icra mahkemesinde ispat ederek üçüncü şahsın İİK 338. maddeye göre
cezalandırılmasını ve ayrıca tazminata mahkûm edilmesini isteyebilir. İcra mahkemesi
tazminat hakkındaki davayı genel hükümlere göre halleder.
Birinci ve ikinci haciz ihbarnamelerine karşı müracaat haklarını süreyi geçirmek suretiyle
kaçırmış üçüncü şahıslara, üçüncü bir bildirimle menfi tespit davası açma hakkı
tanınmaktadır. Buna ilaveten İİK’nın 89. maddesinin üçüncü fıkrasına göre açılacak olan
menfi tespit davalarının maktu harca tabi olması benimsenmiştir.
Üçüncü şahıs, kusuru olmaksızın bir mani sebebi ile müddeti içinde haciz ihbarnamesine
itiraz etmediği takdirde İİK’nın 65. madde hükmü uygulanır. Her halde, üçüncü şahıs borçlu
ile kötü niyetli alacaklıya karşı dava açarak ödemek zorunda kaldığı paranın veya teslim ettiği
malın iadesini isteyebilir.
Haciz ihbarnamesi şubeye tebliğ edilmişse beyanda bulunma mükellefiyeti de yalnız
ihbarnameyi tebellüğ eden şubeye aittir. Ancak haciz ihbarnamesi borçlunun hak ve
alacaklarının bulunduğu bir tüzel kişinin veya müessesenin tüm şubelerini kapsayacak şekilde
merkezine tebliğ edilmişse, söz konusu merkez tüm şubeleri veya birimlerini kapsayacak
şekilde beyanda bulunmakla yükümlüdür (İİK m. 89/VII). (10 PUAN)
6) Türk Hukuku’nda İİK m.43’e göre, borçluya karşı iflas yoluyla takip yapabilmek için,
borçlunun iflasa tabi kişilerden olması gerekir. Hukukumuzda kural olarak tacirler iflasa
tabidir ve kimlerin tacir sayılacağı ise TTK’da düzenlenmiştir. İflas yolu ile takip, TTK
gereğince tacir sayılan veya tacirler hakkındaki hükümlere tabi bulunanlar ile özel kanunlara
göre tacir olmadıkları halde iflasa tabi bulundukları bildirilen gerçek ya da tüzel kişiler
hakkında yapılmaktadır. TTK 18. maddeye göre, tacir her türlü borcu için iflasa tabidir. Söz
konusu olayımızda Betül ticari iletmesi dolayısıyla tacir sayılacağından iflas yoluyla takip
edilebilecektir.
İflas yolu ile takipte yetkili merci borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yer icra
dairesidir (Tekirdağ) (İİK m. 154/I). Borçlu ile alacaklı yetkili icra dairesini yazılı anlaşma ile
tayin etmişlerse o yerin icra dairesi dahi iflas takibi için yetkili sayılır. İflas davası için yetkili
merci ise borçlunun muamele merkezi asliye ticaret mahkemesidir (Tekirdağ). İflas davaları
için yetki sözleşmesi yapılamaz ve iflas davası mutlaka borçlunun muamele merkezinin
bulunduğu yer ticaret mahkemesinde açılır (İİK m. 154/II).
Borçlusunu kambiyo senetlerine mahsus iflas yolu ile takip etmek isteyen alacaklı, bu takip
yolunu seçtiğini takip talebinde açıkça belirtmelidir. Elinde kambiyo senedi bulunan alacaklı
iflasa tabi olan borçlusunu kambiyo senedine dayanan iflas yoluyla takip etmek zorunda
olmayıp, genel iflas yoluyla da takipte yapabilir.
Alacaklının takip talebi üzerine icra dairesi borçluya bir ödeme emri gönderir.
Borçlu kendisine gönderilen ödeme emrine adi iflas yolu ile takip için yedi, kambiyo senedine
dayanan iflas yolu için beş gün içinde itiraz edebilir. Borçlu ödeme emrine müddeti içinde
itiraz etmemişse alacaklı bir dilekçe ile borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yer asliye
ticaret mahkemesinden borçlunun iflasına karar verilmesini isteyebilir.
Borçlu ödeme emrine müddeti içinde itiraz etmişse takip durur. Bu takdirde alacaklı itirazın
kaldırılması ile borçlunun iflasına karar verilmesini bir dilekçe ile borçlunun muamele
merkezinin bulunduğu yer ticaret mahkemesinden isteyebilir.
Alacaklının iflas talebi üzerine ticaret mahkemesi icra dosyasını celp eder ve basit yargılama
usulüne göre duruşma yaparak iflas talebini ve itirazları tetkik eder ve sonuçlandırır.
İflas davasına bakacak olan mahkeme resen veya talep üzerine alacaklıların haklarının ihlal
edilmesini önlemek için koruyucu tedbirleri alır.
Borçlu ödeme emrine karşı itiraz etmemiş veya itiraz etmiş olup da itirazları mahkemece
kaldırılmışsa mahkeme yedi gün içinde faiz ve icra masrafları ile birlikte borcunu ifa veya o
miktar meblağın mahkeme veznesine depo edilmesini borçluya emreder. Borçlu depo emrini
ifa etmekten imtina ederse ilk oturumda iflasına karar verilir. İflas, mahkemenin verdiği
hükümle açılır. Mahkemece bu konuda verilen nihai karar, tebliğinden itibaren on gün içinde
temyiz edilebilir.
İflas kararı iflas dairesine bildirilir. Daire kararı kendiliğinden ve derhal tapuya, ticaret sicil
memurluğuna ve diğer gelen yerlere bildirir. Daire ayrıca kararı yurt içindeki tirajı en yüksek
beş gazeteden biri ile birlikte iflas edenin muamele merkezinin bulunduğu yerdeki bir
gazetede ve ticaret sicil gazetesinde ilan eder.
İflas kararı ile borçlunun cebri icraya tabi olan bütün mameleki bir özel mamelek teşkil eder.
Buna, “iflas masası” denir.
İflasın açılması kararı kendisine tebliğ olunur olunmaz iflas dairesi, müflisin mallarının
defterini tutmaya başlar ve bu malların muhafazaları için lazım gelen tedbirleri alır. Defter
tutma işleminden sonra iflas dairesi tasfiyenin adi şekilde yapılıp yapılmayacağına karar verir.
İİK’nın 208. maddesine göre; iflas dairesi iflas kararının kendisine tebliğinden itibaren en geç
üç ay içinde tasfiyenin adi veya basit şekilde yapılacağına karar vermek zorundadır (İİK m.
208/III). Tasfiye adi şekilde yapılacaksa, iflas dairesi İİK 208. maddeye göre vereceği karar
tarihinden itibaren en geç on gün içerisinde keyfiyeti İİK 166. maddenin ikinci fıkrasındaki
usul ile ilan eder (İİK m. 219/I, c.1). İlanda, alacaklılar bu ilandan itibaren on gün içinde
toplanmak üzere toplantıya çağrılacaktır.
İİK m. 177 vd. maddelerinde doğrudan iflas halleri düzenlenmiştir. Doğrudan iflas hali söz
konusu olduğunda alacaklı doğrudan ticaret mahkemesine başvurup borçlunun iflasını
isteyebilir. Bu hallerden birisi borçlu hakkında ilama müstenit bir takip yapılmış yani icra
emri gönderilmiş ve süresi içinde ödememiş ise bunun için de alacaklı doğrudan mahkemeye
müracaat ederek borçlu hakkında iflas kararı verilmesini talep edebilir. Ancak bunun için
borçlunun İİK m. 36 gereğince Yargıtay’dan icranın durdurulması kararı almamış olmalıdır.
(10 PUAN)
7) Bilindiği üzere, borçlu ilamsız icra yoluyla takipte takibe itiraz etmiş işe, bildirmiş olduğu
itiraz sebepleri ile bağlıdır. Yani, itirazın kaldırılması davasında yeni sebepleri ileri süremez.
Ancak, iflas yoluyla takipte borçlu ödeme emrine itiraz etmiş ancak bir sebep göstermemişse,
daha sonra asliye ticaret mahkemesinde açılan iflas davasında bu sebepler ile bağlı değildir.
Burada akla gelebilecek bir diğer soru, eğer borçlu iflas yoluyla takipte hiç itiraz etmemişse,
acaba iflas davasına bakan mahkemede ödeme emrinden önceki itiraz sebeplerini ileri
sürebilecek midir? Burada soruyu ikiye ayırarak cevaplandırmak gerekir. Eğer bu itiraz
sebepleri ödeme emrinin tebliğinden önce var olan itiraz sebepleri ise, bu defa iflas davasında
bunları ileri sürememesi gerekir, aksi takdirde borçlunun itiraz etmesi ile etmemesi arasında
fark olmayacaktır. Ancak, ödeme emrinin tebliğinden sonra ortaya çıkan itiraz sebepleri varsa
borçlu, iflas davasında bunları ileri sürebilmelidir.
Bu açıklamalar doğrultusunda olayımıza dönecek olursak borçlu daha önce takip aşamasında
ödeme emrine itiraz etmiş fakat “borcun ödendiğine ilişkin savunmalar” da bulunmamışsa
daha sonra asliye ticaret mahkemesinde açılan iflas davasında bu itirazını ileri sürebilir.
Ancak borçlu takip aşamasında hiç itiraz etmemişse borcun ödendiğine ilişkin itirazlarını, bu
itiraz sebebi ödeme emrinin tebliğinden sonra ortaya çıkmışsa, iflas davasında bunları ileri
sürebilmelidir.
İflas açılma anı, hükümlerini doğurması açısından önemli olduğu için kanundaki düzenleme
ve Yargıtay’ın kararlarına göre saatine varıncaya kadar bu husus açıkça ifade edilmelidir.
Burada akla gelen bir soru ‘’acaba bu hususta ihmal gösterilmiş ise mesela açılma anı saat
olarak belirtilmemişse bunun hukuki sonuçları nelerdir?’’. Alman Hukuk’unda, eğer iflas
açılma anı saat olarak gösterilmemişse, kararın verilme tarihi belli olduğu için o günün öğle
saati (12:00) iflasın açılma anı olarak kabul edilecektir. Bizim kanunumuzda ve mehaz İsviçre
İcra ve İflas Kanunu’nda böyle bir hüküm yoktur. Türk Hukuku’nda, Yargıtay’ın kararında
bozma sebebi olarak gösterilmiştir ki kanaatimizce, sırf bu sebeple kararın bozulması ağır bir
müeyyidedir. Dolayısıyla, Alman Hukuku’na benzer bir diğer bir durum olması gereken
hukuk açışından veya Yargıtay kararları ile kabul edilebilir. (10 PUAN)
8) İcra İflas Kanunu’nun 164. maddesine göre, ticaret mahkemesinin vereceği iflas kararına
karşı 10 gün içinde kanun yoluna müracaat edilebilir. Ancak, karara karşı kanun yollarına
müracaat iflas kararının ilanı ile iflas masasının teşkiline engel değildir. Sadece iflas kararı
kesinleşmedikçe ikinci alacaklılar toplantısı yapılamaz. Her ne kadar kanun koyucu iflas
kararı için temyiz kanun yoluna ilişkin süreyi düzenlemiş, tashihi karara ilişkin süreyi
düzenlenmemiş olsa da, bu karara karşı karar düzeltme imkânının bulunduğunda tereddüt
etmemek gerekir. Burada ki diğer bir soru, tashihi karar süresinin ne kadar olacağıdır. Kanun
koyucu bu hususu düzenlememiş olsa da, Yargıtay uygulamasında temyiz süresine paralel
olarak, bu halde de sürenin 10 gün olduğu yönünde kararlar mevcuttur.
Hükmün icrası açısından soruyu inceleyecek olursak; bu karara karşı İİK m. 36 anlamında
tehiri icra kararı istenip istenemeyeceği hususunda her iki yönde de fikir söylenebilir. Çünkü
İİK m. 164 yapılabilen ve yapılamayan işlemleri zikrettiği için borçlunun kendi aleyhine
olacak bir kısım işlemleri engelleyebilmek bakımından tehiri icra kararı istenebileceği
söylenebilir. Kanun’un açıkça men etmemesi ise, bu fikre kuvvet verir. Diğer taraftan kanun
koyucunun yapılamayacak işlemleri zikretmesi ve iflas kararının inşai özellikleri tehiri icra
istenmesinin engel olduğu fikrine kapı açmaktadır. Kanaatimizce, iflas yargılaması, kendine
mahsus özellikleri, kanundaki özel düzenleme, iflas kararının niteliği bu hususta tehiri icra
kararının istenmesine engel olduğu şeklinde yorumlanmalıdır. Ayrıca, iflas davası takibin bir
devamıdır ve verilen iflas kararı takiben devamına cevaz verir niteliktedir. Bu aşamadan sonra
genel hükümlere bir atıf bulunmadığı için genel düzenleme olan 36. Maddeyi burada
uygulamamak gerekir. (10 PUAN)
METİN SORULARI:
1) İcra iflas hukuku şekli hukukun bir parçasıdır. Günlük hayatta şekli hukuk devamlı
karşımıza çıkmaz. Ancak günlük hayatta şekli hukukla karşılaşmamamız, bu hukuk alanıyla
hiçbir zaman karşılaşmayacağımız anlamına gelmez. Maddi hukuktan kaynaklanan ihtilafın
çözümü için gerekli olan kurumları ve uyulması gereken usulü şekli hukuk düzenler. Borcunu
kendi rızası ile ifa etmeyenler veya sözleşmeye dayanan ilişkilerde borcun niteliği ve
miktarına ilişkin ihtilaflar her zaman bulunabilir. Herkese karşı ileri sürülebilen ayni bir hakka
tecavüz söz konusu olabilir. Bu durumlarda ihtilafların çözümü ve borçlular karşısında
alacaklıların haklarını kanun çerçevesinde korumaya ihtiyaç vardır. İhlal edilen hukuk
kuralına riayet ve hakkın kanun çerçevesinde himayesi, şekli hukukun devreye girmesini
gerektirir. Çünkü bir hakkın yerine getirilmemesi veya ihlali halinde özel hukuk çerçevesinde
düşünülen yaptırım, belli kriterlere bağlı kalınarak cebri icranın devreye konulmasıdır.
Bugün gelinen noktada, Türk Hukuku’nda usul hukukçuları ile maddi hukukçular, çalışma
konuları arasında sanki kesin bir ayırım varmış gibi birbirlerinin çalışma alanına yeterli ilgi
göstermemektedirler. Şekli hukukçular mecburen, kısmen de olsa maddi hukuku incelemek
zorunda kalıyor olsa da, bu şekilde kesin bir ayrım doğru değildir. Nitekim diğer hukuk
sistemlerinde, özellikle Alman Hukuku’nda, usul hukukçuları usul hukuku kadar, maddi
hukukta da ihtisas sahibidirler. Yine bu hususu doğrular şekilde, bazı hukuk sistemlerinde,
maddi hukukta, hukuki işlemlerde avukat ile temsil mecburiyeti aranılmaz veya bu kural bazı
önemli işlemlerle sınırlı tutulurken, şekli hukukta, usuli işlemlerde birçok konuda avukatla
temsil mecburiyeti kabul edilmiştir.
İflas hukukundaki düzenlemeler çeşitli şekillerde yapılmaktadır. İsviçre’de ve ülkemizde, İcra
kanunu ile beraber külli tasfiyenin de aynı kanun içerisinde yer alması söz konusudur. Alman
hukukunda külli tasfiyenin cüzi takip usullerinden ayrı olarak düzenlemesi mevcuttur.
Amerika’da da ABD İflas Kanunu yanında, küçük işletmeler için yeni basit bir usul
düzenlenmiştir. İcra İflas Kanunumuzda değişiklikler yapılmıştır. Hüküm sonrası tasfiye
işlemlerinde arzu edilen sonuçlar için yeterli düzenlemeler bulunmamaktadır.
Cebri İcra Hukukunun Problemleri:
*İcra hukukumuzun en önemli problemlerinden biri icra teşkilatı içinde en önemli yere sahip
olan icra organlarının yeterince tanımlanmamış olmasıdır. Bunun başında en önemli icra
organı olan icra dairleri ve memurlarının hak ve yetkilerinin yeterince tanımlanmadığıdır.
Hatta adli teşkilat içinde sayıları ve yaptıkları önemli işlerine rağmen yeterli bir idari
düzenlemeye kavuşturulmamıştır. Özellikle mesleğe kabulleri, tayin ve terfileri,
yetiştirilmeleri, aranılması gereken nitelikleri bu gün hala yeterli şekilde düzenlenmiş
değildir.
*İcra mahkemelerinin görev, yetki, yargılama usulü ve bu mahkemenin verdiği kararların
etkileri ve bu kararlara karşı kanun yollarının yeterince açık ve net olarak düzenlenmemiştir.
*Yargıtay kararlarında çokça tartışılan ve icra hukukumuzun diğer bir önemli problemi ise
haczi kabil mallar ve haczin icrası usulüdür. Bunlardan en önemlisi, devlet mallarının haczi,
teferruatın bağımsız olarak haczi ve haline münasip evin haczidir.
*Bir diğer problem ise cebri icra imkânlarının nereye kadar genişletebileceği hususudur.
Takibi mümkün olduğu kadar çabuk ve emniyetle neticelendirmek gerekir. İcra
sözleşmelerinin hangi hallerde ve hangi şartlarla geçerli olacağının belirlenmesi gerekir ki bu
duruma göre, icra takip ve tazyikinin kullanılma sınırlarının belirlenmesinde taraf iradelerinin
etkisini bilebilmek mümkün olsun.
İflas Hukukunun Önemli Problemleri:
* Bizde ve İsviçre’de borç ödenmezse devam eden duruşmada iflasa karar verilirken (şekli
iflas sebebi), Alman hukukunda borçlunun iflasına karar verebilmek için borçlunun gerçekten
aciz halinde bulunup bulunmadığına ilişkin yargılama yapılır (maddi iflas sebebi).
*Tasfiye prosedürü çok uzun sürmektedir.
* İflas kararı verilip dosya iflas dairesine indirilince genellikle hemen İİK m. 120’ye göre
müflisin faaliyeti tamamen durdurulmaktadır. Hâlbuki dünya genelinde faaliyetlerin
durdurulması değil, işletmelerin çalıştırılması sağlanmaktadır.
*Müflisin malvarlığının satışı kül olarak yapılmaktadır. Hâlbuki iktisadi bütünlük
bozulmadan kül olarak satış esas olmalıdır.
*Tasfiye usullerinin tek bir elde toplanması gerekmektedir.
* Birinci ve ikinci alacaklılar toplantısının sıkıntıları vardır.
* İflastan sonra işletme ile ilgili mali ve vergisel yükümlülükler ve özellikle vergi
beyanlarının durumu açık değildir.
* Sıra cetvelinin tanzimi konusunda, rüçhanlı alacaklar ve kamu alacaklarının hem
mahiyetleri hem de bunlara ilişkin muhalefet yolları göz önünde bulundurulup yeni bir
düzenleme yoluna gidilebilir.
*İİK.m.363 vd. temyizi kabil kararlar sayıldığı için temyiz denetiminden geçmeyen işlemler
için yer yer farklı uygulama sonuçları ortaya çıkmaktadır.
*Uzun süren sıra cetveli, kayıt kabul ve istihkak ve diğer hukuk ve idari davalar sonucu
tasfiye işlemleri bekletilmektedir.
*Külli tasfiye sürecinde taşınmazların değerlendirilmesi veya bilanço hesabının yapılması
hususlarında eksiklikler bulunmaktadır. Bu konularda Sermaye Piyasası Kurulu veya
bağımsız denetim kurumları gibi uzman kurum ve kuruluşlara yetki verilmelidir.
*Külli tasfiyede takip yolları ilamsız icrada olduğu gibi iflas yoluyla takipte de ayrı ayrı
düzenlenmiştir. Bu takip çeşitleri çok az farklılıklarla çeşitlendirilmiştir. Halbuki hem cüzi
hem külli icrada bunlar birleştirilebilir. Yine bunun gibi külli bir yapılanma usulü olan
konkordato ve yeniden yapılandırma gibi iflas hukuku kurumları şu anda işlemez haldedir. Bu
kurumlar birlikte yeniden ele alınmalı ve işlevsellik kazanacak şekilde yeniden
düzenlenmelidir.
*Cüzi icrada olduğu gibi külli icrada da malvarlığının satışı, kıymet takdiri ve satış
hazırlıkları işlemleri ve satış sonrası ihalenin feshi prosedürleri yeniden ele alınmalı, satış
şekilleri de dahil olmak üzere bütün prosedür yeniden düzenlenmelidir. (5 PUAN)
2) İcra organlarının kararlarına karşı hukuki çareler:
Şikâyet, takibin usulüne uygun yürütülüp sonuçlandırılması maksadı ile icra organlarına
tanınmış yetki ve mükellefiyetlerin hukuka aykırı olarak kullanılması sonucu, icra hukuku
ilkeleri çerçevesinde ilgililerin müracaat ettiği bir hukuki çaredir. Şikâyet, icra müdürünün
veya takipte görevli diğer daimi veya geçici icra organlarının -mesela iflas dairesi
memurlarının, iflas idaresi yetkililerinin, konkordato komiseri gibi- takibin devamında ve icra
ve iflas işlemlerinin inkişafında görev alanların kendiliğinden gözetmeleri gereken bir hususa
uymamaları sonucu yaptığı işlemlerin hukuka uygun hale getirilmesi için müracaat edilen bir
yoldur. Şikâyette konu icra organlarının işlemidir.
Kanunun, hallini mahkemeye bıraktığı istisnalar dışında icra ve iflas dairesinin yaptığı
muameleler hakkında;
- kanuna muhalif olması halinde,
- hadiseye uygun bulunmaması durumunda;
işlemin öğrenildiği tarihten itibaren yedi gün içinde
- bir hakkın yerine getirilmemesinden veya sebepsiz sürüncemede bırakılmasından dolayı; her
zaman (süre sınırlaması olmaksızın)
şikâyet olunabilir.
Taraflardan biri ya da üçüncü şahıs şikâyette bulunabilir. Şikâyet üzerine inceleme yapmaya
yetkili merci icra mahkemesidir. Bu icra mahkemesi, icra dairesinin bağlı bulunduğu yer icra
mahkemesidir.
Şikâyet sebeplerinden icra dairesinin yaptığı işlemin kanuna muhalif olması veya hadiseye
uygun bulunmamasından dolayı şikâyet süresi bu işlemin öğrenildiği tarihten itibaren yedi
gündür. Şikâyet, bir hakkın yerine getirilmemesi veya bir hakkın sebepsiz sürüncemede
bırakılması durumunda süresizdir. Şikâyet konusu işlemin kamu düzenine aykırı olması
halinde de, şikâyet süreye tabi değildir. Bu durumda şikâyetin, süreye bağlı tutulmamasındaki
neden, yapılan işlemin “hükümsüz” olması, yani mutlak butlanla batıl olmasıdır.
Şikâyet üzerine icra mahkemesince ayrıca karar verilmedikçe, şikâyet icra takibini durdurmaz
(İİK m.22).
İtirazda ise, konu icra organlarının işlemleri değil taraf işlemleridir. Taraf işlemleri ise
alacaklı ve borçlu tarafından yapılan işlemlerdir. Hatta genellikle itiraza konu olan işlem
alacaklının işlemidir. İtiraza konu olan en önemli işlem ise borçlunun tebliğ edilen ödeme
emrine karşı ileri süreceği itirazlarıdır. Borçlu, ödeme emrinin kendisine tebliğinden itibaren
yedi gün içinde takibe itirazda bulunabilir. Bu itirazını takibin yapıldığı icra dairesine ya da o
yer icra dairesine gönderilmek üzere başka bir yer icra dairesine yazılı ya da sözlü beyanının
tutanağa geçirilmesi şeklinde ileri sürebilir (İİK m.62/1). İtiraz dilekçesi icra dairesine
verilecek yerde icra mahkemesine verilmişse borçlunun bu itirazı yapılmamış sayılır.
İtiraz usulüne uygun olarak yapılmışsa itiraz üzerine başkaca işlem yapılmasına gerek
kalmaksızın takip durur. Duran takibi harekete geçirmek için artık aktif olması gereken taraf
alacaklıdır. Alacaklı borçlunun itirazının kendisine tebliğinden itibaren altı ay içinde itirazın
kaldırılması için icra mahkemesine müracaat edebilir (İİK m.68) ya da yine itirazın kendisine
tebliğinden itibaren bir yıl içinde itirazın iptali için mahkemede dava açabilir (İİK m.67).
Borçlu ödeme emrinin tebliğinden itibaren yedi gün içerisinde;
a- İcra dairesinin yetkisine,
b- Takip konusu alacağa (alacağın varlığına veya miktarına yahut kabili talep olup
olmadığına),
c- Takip konusu alacağın dayandığı senet altındaki imzaya yönelik itiraz edebilir. Kendisine
ödeme emri tebliğ edilen borçlu, bu itirazlardan birini veya birkaçını birden yapabilir.
Usulüne uyularak yapılan bir itiraz icra müdürünün kararına gerek olmaksızın icra takibini
kendiliğinden durduracaktır. İcra müdürü itirazın yedi günlük hak düşürücü süre içerisinde
yapılıp yapılmadığını re’sen dikkate alacaktır. İtirazın ödeme emrinin tebliğinden itibaren
yedi gün içerisinde herhangi bir icra dairesine yapılması yeterlidir
Alman Hukuku’nda bir ilamsız icra prosedürü yoktur. Yukarıda da izah ettiğimiz şekilde
“Mahnverfahren” olarak adlandırılan ve bizdeki ilamsız icraya benzeyen sistemde ise, İsviçreTürk Hukuku’nda olduğu gibi, itiraz ve şikâyetleri tetkik edecek müstakil bir teşkilat ihdas
edilmeyip bunların tetkiki vazifesi mahkemelere bırakılmıştır.
Alman Hukuku’nda İcra Organlarının Kararlarına Karşı Hukuki Çareler:
a. Şikâyet
Şikâyet ne bir şekle, ne de bir mühlete bağlı değildir. Karar için yetkili merci icra
mahkemesidir.
b. Acele İtiraz (Sofortige Beschwerde)
Acele itiraz icra hukuku prosedürü içinde, duruşma yapılmaksızın verilen kararlara karşı
başvurulan bir yoldur. İcra mahkemesinin şikâyet üzerine verdiği kararlara karşı bu yola
gidilebilir
c. İcraya Karşı Dava
İsviçre’de icra mahkemesine denetim makamı adı verilmektedir. Bu denetim Türk
hukukundaki düzenlemeden daha ileridir. İcra mahkemesi denetim yetkisine dayanarak
şikayet yoluyla bir uyuşmazlık kendisine gelmemişse de kendisi somut olayda bir usulsüzlük
tespit etmişse müdahale ederek işlemi iptal edebilir.Türk hukukundan farklı olarak İsviçre
hukukunda özellikle iki dereceli icra mahkemesinin bulunduğu kantonlarda icra mahkemesi
mahkemeler gibi bağımsız değildir, üst mahkemenin talimatıyla çalışır. Ayrıca, icra
mahkemesine itirazları inceleme, karar bağlama ve istihkak davalarına bakma yetkisi
verilmemiştir.
İcra İflas Hukukundaki icra organlarının kararlarına karşı geçici hukuki himaye çeşitleri:
-Şikayet üzerine takibin durdurulması
-Gecikmiş itiraz üzerine takibin durdurulması
-Menfi tespit davasında alınabilecek ihtiyati tedbir kararları
-İstihkak iddiası ve istihkak davasında ihtiyati tedbirler
-İhalenin Feshi davasında alınabilecek ihtiyati tedbir kararları
-Kambiyo senetlerine dayanan haciz yoluyla takipte ihtiyati tedbir kararları
-İflasın ertelenmesi prosedüründe ihtiyati tedbirler
-İflas dairesinin görevi uyarınca icra mahkemesine müracaatla itiraz ettiği hallerde ihtiyati
tedbirler
-İflasta sıra cetveline itiraz üzerine alınabilecek ihtiyati tedbirler
-Paraların dağıtılması aşamasında alınabilecek ihtiyati tedbirler
-İptal Davalarında ihtiyati tedbirler
-Konkordato Prosedüründe alınabilecek ihtiyati tedbirler
İhtiyati tedbir kararlarına karşı kanun yolları İBK ile kapatılmıştır. (5 PUAN)