Program Booklet - Bilkent Senfoni Orkestrası

ÇANAKKALE İÇİN
REQUIEM
FOR ÇANAKKALE
Rengim Gökmen
şef | conductor
Esther Yoo
keman | violin
Feryal Türkoğlu
soprano
Asude Karayavuz
mezzo-soprano
Ayhan Uştuk
tenor
Tuncay Kurtoğlu
bas | bass
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı
Ankara Devlet Çoksesli Korosu
Ministry of Culture and Tourism
State Polphonic Chorus
Cemi’i Can Deliorman
koro şefi | chorusmaster
J. Brahms
W.A. Mozart
Keman Konçertosu, Re majör, Op.77
Concerto for Violin in D major, Op.77
Requiem, Re minör, KV.626
Requiem in D minor, KV.626
21 Mart March, 2015
Cumartesi Saturday, 20.00
Bilkent Konser Salonu | Concert Hall
Değerli Dinleyicilerimiz,
Gittikçe artan sayılarla yeni dinleyicilerimizin aramıza katılmasından
mutluluk ve gurur duyuyoruz. İzleyicilerimizin beğenilerini içten
alkışlarıyla sergilemeleri, bizler için paha biçilmez bir destek.
Konserlerimizde ses ve görüntü kaydı yapılmaktadır. Seslendirilen
eserlerin bazıları birkaç bölümden oluşmaktadır. Eserin tümü bittikten
sonra alkışlamanız bizlere kolaylık sağlayacaktır. Aynı nedenle konser
esnasında cep telefonlarınızı tamamen kapatmanızı ve flaşla fotoğraf
çekmemenizi rica ederiz.
Program
J. Brahms
Keman Konçertosu, Re majör, Op.77
Concerto for Violin in D major, Op.77
I. Allegro non troppo
II. Adagio
III. Allegro giocoso, ma non troppo vivace
Dear Listeners,
We are happy and proud to perform to a growing audience. The
applause we receive from the audience is an invaluable expression
of appreciation.
All our concerts are audio-visually recorded. Some of the works
performed by the artists are composed of several parts. It would
be highly convenient if the listeners hold their applause until the
end of the work. For the same reason, we kindly ask our listeners
to turn off their cell phones and not to take any photographs with
flash during the concert.
mybilet.com
ara interval
W.A. Mozart
Requiem, Re minör | in D minor, KV.626
I. Introit: Requiem aeternam
II. Kyrie eleison
III. Sequence No.1: Dies Irae
IV. Sequence No.2: Tuba mirum
V. Sequence No.3: Rex tremendae majestatis
VI. Sequence No.4: Recordare, Jesu pie
VII. Sequence No.5: Confutatis maledictis
VIII.Sequence No.6: Lacrimosa dies illa
IX. Offertory No.1: Domine Jesu Christe
X. Offertory No.2: Hostias et preces
XI.Sanctus
XII.Benedictus
XIII.Agnus Dei
XIV.Communion: Lux aeterna
Zorunlu durumlarda program değişikliği yapılabilir.
Programs may be subject to changes due to reasons beyond our control.
Rengim Gökmen, şef | conductor
Ankara Devlet Konservatuvarı’nda piyano ve kompozisyon
eğitimlerini Prof. Nimet Karatekin, Prof. İlhan Baran, Prof.
A. Adnan Saygun’un öğrencisi olarak yaptıktan sonra Türk
Hükümeti tarafından orkestra şefliği öğrenimi için İtalya’ya
gönderildi.
Roma Santa Cecilia Konservatuvarı’nda, daha sonra Santa Cecilia
Yüksek Müzik Akademisi’nde, ardından Siena’da, Chigiana Müzik
Akademisi’nde Franco Ferrara’nın öğrencisi olarak orkestra şefliği
öğrenimini tamamladı. 1980 yılında San Remo’da Gino Marinuzzi
Şeflik Yarışması’nı kazandıktan sonra Avrupa’nın hemen hemen
bütün büyük merkezlerinde konserler yönetti.
1988 yılında İtalyan Hükümeti tarafından “Cavalliere” (Şövalye)
nişanı, 1999 yılında T.C. Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat
Büyük Ödülü ile onurlandırıldı.
2004 yılında Hacettepe Üniversitesi’nden profesör ünvanı alan
Rengim Gökmen, 2006 yılında kurulan Doğuş Çocuk Senfoni
Orkestrası ile çalışmalarını sürdürmektedir.
Following his piano and composition education with Prof.
Nimet Karatekin, Prof. İlhan Baran, Prof. A. Adnan Saygun at
Ankara State Conservatory, he was sent to Italy by the Turkish
government to receive higher education in conducting.
He completed his orchestral conducting education first at
Rome’s Santa Cecilia Conservatory, then in Santa Cecilia Music
Higher Academy, and lastly at Chigiana Academy of Music in
Siena under Franco Ferrara. After winning the Gino Marinuzzi
Conducting Competition in San Remo in 1980, Gökmen has
conducted concerts at almost all major venues of Europe.
In 1988, he received the “Cavalliere” medal from the Italian
government and was presented with the “Culture and Arts
Award” by the Presidency of the Turkish Republic.
Rengim Gökmen was given the title of professor from
Hacettepe University in 2004. The conductor has been
working with Doğuş Kids Symphony Orchestra since 2006.
Esther Yoo, keman | violin
Kısa bir süre önce BBC’nin Yeni Kuşak Sanatçısı ilan edilen
Esther Yoo, 2010 yılında henüz 16 yaşındayken, 10. Uluslararası
Sibelius Keman Yarışması’nda ödül alan en genç sanatçı olarak
uluslararası alanda ilgi odağı haline geldi. Kore asıllı Amerikalı
kemancı, 2012 yılındaki Queen Elizabeth Yarışması’nda da ödül
alan en genç sanatçılardan biriydi.
Yoo, 2014-15 sezonunda Filarmoni Orkestrası ve Vladimir
Ashkenazy ile birlikte, Mexico City, Rio de Janerio, Sao Paolo,
Lima ve Bogota’yı içine alan kapsamlı bir turneye çıkıyor. Sanatçı,
BBC Senfoni Orkestrası, Halle, Philharmonie Südwestfalen,
Bilkent Senfoni Orkestrası ve Gavle Senfoni Orkestrasıyla (İsveç)
ilk kez sahne alacak olmasının yanı sıra, Birleşik Krallık’taki
Filarmoni Orkestrası’yla da yeniden performans sergileyecek.
Esther Yoo, geçen yıl Filarmoni Orkestrası ve Ashkenazy
ile birlikte Glazunov ve Sibelius konçertolarının kayıtlarını
yaptı. Aynı orkestra ile 2012’de Çin ve Kore turnesinde
birlikte çalıştığı merhum Lorin Maazel yönetiminde Londra
Konçertosu’nu ilk kez seslendiren Yoo, ayrıca yakın geçmişte
Finlandiya Radyosu Senfoni Orkestrası, Helsinki Filarmoni,
BBC İskoç Senfoni Orkestrası, Varşova Filarmoni, Tenerife
Senfoni, Hong Kong Filarmoni, Seul Filarmoni Orkestraları
ve Belçika Ulusal Orkestrası’yla performanslar sergilemiştir.
Sanatçı, Czech Virtuosi Oda Müziği ve Nuove Musiche
Orkestralarıyla düzenli olarak sahneye çıkmaktadır.
Yoo’nun katıldığı festivallerden bazıları, Seul Uluslararası
Müzik Festivali (Bach’ın İki Keman Konçertosu’nu Maxim
Vengerov’la seslendirmiştir), Belçika’da düzenlenen
Kamermuziek Houtland Festivali, Fransa’daki Chateau de
Chambord Festivali ile Dvorak Prag Festivalidir. Yoo, Fransa,
Belçika, Hollanda ve Katar’da resitaller vermiştir.
Amerika Birleşik Devletleri’nde doğup Avrupa’da büyüyen
Esther Yoo, 4 yaşında keman çalmaya başlamış ve ilk
konçertosunu 8 yaşında seslendirmiştir. 2006 yılında
Uluslararası Henryk Wieniawski Keman Yarışması’nın
Çocuklar Bölümünde birincilik ödülü ve Avrupa Birliği’nden de
Genç Müzik Sanatçısı ödülünü almıştır. Yoo, halen Münih’teki
Hochschule für Musik’in üstün bakalorya programında Ana
Chumachenco ile ve Brüksel’deki Queen Elizabeth Müzik
Şapeli’ndeki sanat diploması programında Augustin Dumay
ile çalışmaktadır. Esther’in daha önceki öğretmenlerinden
bazıları, Zakhar Bron, Leonid Kerbel ve Berent Korfker’dir.
Esther Yoo, kendisine cömert bir koleksiyoncu tarafından
hediye edilen, 1704 yapımı, Prince Obolensky Stradivarius
marka bir keman çalmaktadır.
Recently named a BBC New Generation Artist, Esther
Yoo first came to international attention in 2010 when,
aged 16, she became the youngest prize winner of the
10th International Sibelius Violin Competition. In 2012, the
American-Korean violinist was also one of the youngest ever
prize winners of the Queen Elisabeth Competition.
Esther Yoo begins the 2014-15 season performing with the
Philharmonia Orchestra and Vladimir Ashkenazy on a major
tour to Mexico City, Rio de Janeiro, São Paulo, Lima and
Bogota. She also debuts with the BBC Symphony Orchestra,
Hallé, Philharmonie Südwestfalen, Bilkent Symphony
Orchestra and Gävle Symphony Orchestra (Sweden), and
performs again with the Philharmonia in the UK.
Last season, she recorded the Glazunov and Sibelius
concertos with the Philharmonia Orchestra and Ashkenazy.
She also made her London concerto debut with the orchestra
under the late Lorin Maazel, following their collaboration on a
2012 tour to China and Korea. Other recent highlights include
performances with the Finnish Radio Symphony, Helsinki
Philharmonic, BBC Scottish Symphony, Warsaw Philharmonic,
Tenerife Symphony, Hong Kong Philharmonic and Seoul
Philharmonic orchestras, as well as the Orchestre National
de Belgique. She performs regularly with the Czech Virtuosi
Chamber and Nuove Musiche orchestras.
Festival appearances include the Seoul International Music
Festival (featuring Bach’s Double Concerto with Maxim
Vengerov), Kamermuziek Houtland Festival (Belgium),
Festival du Château de Chambord (France) and Dvořák Prague
Festival. Recent recitals include the Flâneries Musicales de
Reims (France) and a number of engagements throughout
Belgium, The Netherlands and Qatar.
Born in the U.S. and raised in Europe, Esther Yoo began
playing the violin at the age of 4 and made her concerto
debut aged 8. In 2006, she was given First Prize in the
Junior Section of the International Henryk Wieniawski Violin
Competition and also the European Union Award for Music
Art for Youth. She is currently a student of Ana Chumachenco
in the Excellence Bachelor Programme at the Hochschule
für Musik und Theater in Munich and of Augustin Dumay in
the Artist Diploma Programme at the Queen Elisabeth Music
Chapel in Brussels. Prior to this, she worked with Zakhar Bron,
Leonid Kerbel and Berent Korfker.
Esther Yoo plays the 1704 “Prince Obolensky” Stradivarius,
generously lent to her by a private collector.
Feryal Türkoğlu, soprano
1987–88 döneminde Ankara Devlet Konservatuvarı ŞanOpera yüksek bölümünden birincilikle mezun oldu. Aynı yıl
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’nde solist sanatçı
olarak göreve başladı.
1994 yılında, Yılın En Başarılı Kadın Sanatçısı seçildi.
Polonya’nın Lodz Operası’nda Perili Köşk, Azerbaycan Bakü
Operası’nda Rigoletto operalarında başrol oynadı. Almanya’nın
çeşitli kentlerinde resitaller verdi. Ankara ve İzmir Senfoni
Orkestralarıyla birçok konser yaptı. 1999 yılında, Devlet
Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü Orkestrası’yla Viyana’da
Konzerthaus Konser Salonu’nda Mehterden Alaturkaya başlıklı
bir konser gerçekleştirdi.
Aspendos Uluslararası Opera ve Bale Festivali’nde; Maskeli
Balo (Oscar), Carmen (Micaela) ve Saraydan Kız Kaçırma
(Konstanze) rollerini seslendirdi; ayrıca 20. Uluslararası
Aspendos Opera ve Bale Festivali’nde Jose Cura ile Gala
Konseri gerçekleştirdi. İstanbul Opera Festivali Gala Konseri’ni
yine Jose Cura ile birlikte yaptı. Aya İrini, Efes Antik Tiyatro
ve Saint Antoine Kilisesi’nde Pergolesi’nin Stabat Mater adlı
eserini İstanbul Senfoni Orkestrası eşliğinde seslendirdi. 2007
yılında Aspendos Uluslararası Opera ve Bale Festivali’nde
Mario Frangoulis ile birlikte Gala Konseri yaptı. 2009 yılında
Adana Valiliği’nce organize edilen Senfoni ile İlahiler konserini
gerçekleştirdi.
Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğünde; Carmen, Yarasa,
Alayın Kızı, La Traviata, Çardaş Prensesi, Saraydan Kız Kaçırma,
Don Giovanni, Sihirli Flüt, Gianni Schicchi, Akıllı Kız, Rigoletto,
Ali Baba ve Kırk Haramiler, Şen Dul, Aşk İksiri, Mahagonny,
Maskeli Balo, Sevil Berberi, Il Trovatore, Tosca, Idomeneo,
Macbeth, Tannhauser adlı opera ve operetlerde başrol oynadı.
Feryal Türkoğlu halen Devlet Opera ve Balesi Genel
Müdürlüğü’nde solist sanatçı ve sanat danışmanı olarak
görevini sürdürmektedir.
Feryal Türkoğlu graduated from the Singing and Opera
Department of Ankara State Conservatory with the highest
degree in 1987-1988 academic year. She started working as a
soloist at the State Opera and Ballet in the same year.
In 1994, Türkoğlu was selected the best artist of the year. She
played the lead roles in The Haunted Manor at Lodz Opera
in Polland and in Rigoletto at Azerbaijan Baku Opera. Giving
a number of recitals in several German cities, Türkoğlu also
performed in concerts with Ankara and İzmir Symphony
orchestras. In 1999, she took to the stage in Vienna’s
Konzerthaus Hall in a concert titled “Mehterden Alaturkaya”
with State Opera and Ballet Orchestra.
As well as singing the roles of Oscar in A Masked Ball, Micaela
in Carmen, and Konstanze in The Abduction from Seraglio at
Aspendos International Opera and Ballet Festival, the artist
performed at the Gala Concert of the 20 th Aspendos Festival
with Jose Cura. With Jose Cura, she also appeared at the Gala
Concert of Istanbul Opera Festival. She performed Pergolesi’s
Stabat Mater with Istanbul Symphony at Hagia Irene, Ephesus
Antique Theatre, and Saint Antoine Church. Besides going
on stage at the Gala Concert with Mario Frangoulis at the
Aspendos International Opera and Ballet Festival in 2007, she
performed at the “Senfoni ile İlahiler” concert organized by
Adana Governor’s Office.
Türkoğlu played the lead role at the State Opera and Ballet in
a number of operas and operettas, including Carmen, The Bat,
The Daughter of the Regiment, La Traviata, The Circus Princess,
The Abduction from Seraglio, Don Giovanni, The Magic
Flute, Gianni Schicchi, The Wise Woman, Rigoletto, Ali Baba
and the Forty Thieves, The Merry Widow, The Elixir of Love,
Mahagonny, The Masked Ball, The Barber of Seville, Il Trovatore,
Tosca, Idomeneo, Macbeth, and Tannhauser, among others.
Currently, Feryal Türkoğlu is a soloist and artistic consultant at
the State Opera and Ballet General Directorate.
Asude Karayavuz, mezzo-soprano
İstanbul Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’nden flüt ve piyano
dallarından mezun oldu. Mimar Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Opera Ana Sanat Dalı’nda
Payam Koryak’ın öğrencisi oldu.
2004 yılında İstanbul Devlet Opera ve Bale’sinde Yekta
Kara’nın sahnelediği Figaro’nun Düğünü’nde ilk kez sahneye
çıktı. 2005’te Siemens Opera Yarışması’nda ikinci oldu ve
Salzburg Mozarteum yaz okuluna gitmeye hak kazandı.
Edith Matis, Kurt Widmer, Edda Moser’in ustalık sınıflarına
katıldı, Mozarteum sahnesinde konserler verdi. 2006’da 4.
Leyla Gencer Uluslararası Şan Yarışması’nda finalist oldu.
Aynı yıl İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde Windsor’un Şen
Kadınları’nda rol aldı. 2007-09 yılları arasında Teatro alla Scala
Akademisi’nin dünyada seçtiği 10 şarkıcıdan biri oldu; Leyla
Gencer, Renato Bruson, Mirella Freni, Luigi Alva, Luciana
Serra, Vincenzo Scalera, Umberto Finazzi, Antonio Albanese
ve Marco Gandini ile çalıştı.
2008’de Teatro alla Scala’da Giovanni Antonini yönetiminde
Mozart’ın Figaro’nun Düğünü operasında Cherubino rolünü
seslendirdi. Bu performansı Teatro alla Scala’da, Scala
Orkestrası ve Korosu ile şef Myung-Whun Chung yönetiminde
Mozart’ın Vesperae Solennes de Confessore eserinin alto
solosunu seslendirdiği Noel Konseri takip etti. Aynı dönemde
Cremona Teatro Ponchielli’de Giorgio Bernasconi yönetiminde
Monteverdi’nin Il Combattimento di Tancredi e Clorinda
eserinde Clorinda’yı ve Salvatore Sciarrino’nun Le Voci di
Sottovetro eserini seslendirdi.
2009’da Scala sahnesine döndü, Donizetti’nin Le convenienze
ed inconvenienze teatrali operasında rol aldı. 2010’da Arena di
Verona’da Carmen operasında rol aldı, Aida operasında yedek
oyunculuğu üstlendi, Valencia Operası Palau de les Arts’da
ilk kez sahneye çıktı. 2010-11 sezonunda Trieste’de Teatro
Verdi’de, La Traviata’da, Salzburg Pfingsten Yaz Festivali’nde
ve Ravenna Teatro Alighieri’de Riccardo Muti yönetiminde
Mercadante’nin I due Figaro operasında rol aldı. Franca’da
Valle d’Itria Festivali’nde sahneye çıktı, Verona Teatro
Filarmonico’da Verdi’nin Rigoletto operasında rol aldı. 2012’de
Riccardo Muti yönetiminde Mercadante’nin I due Figaro
operasını Madrid ve Buenos Aires’te seslendirdi. AlmanyaFreiburg’da Verdi’nin Nabucco operasında rol aldı.
Asude Karayavuz graduated from the flute and piano branches
of Istanbul University Fine Arts High School. She studied in
the Opera Department of Mimar Sinan Fine Arts University
State Conservatory under Payam Koryak. Her debut was in
The Marriage of Figaro staged by Yekta Kara at Istanbul State
Opera and Ballet in 2004. Taking the second place at Siemens
Opera Competition in 2005, she won the right to attend the
Summer School in Salzburg Mozarteum. She participated in
the master classes of Edith Matis, Kurt Widmer, and Edda
Moser and performed on the Mozarteum stage. Karayavuz
qualified as a finalist at the 4th Leyla Gencer International
Singing Competition and performed in The Merry Wives of
Windsor staged at Istanbul State Opera and Ballet in 2006. She
was designated among the 10 international singers by Teatro
alla Scala Academy between 2007 and 2009. She had the
opportunity to work with Leyla Gencer, Renato Bruson, Mirella
Freni, Luigi Alva, Luciana Serra, Vincenzo Scalera, Umberto
Finazzi, Antonio Albanese and Marco Gandini.
In 2008, Karayavuz played the part of Cherubino in Mozart’s
The Marriage of Figaro directed by Giovanni Antonini at Teatro
alla Scala. This performance was followed by the Christmas
Concert featuring Mozart’s Vesperae Solennes de Confessore
where she sang the alto solo with Scala Orchestra and Choir
conducted by Myung-Whun Chung. She also sang the part
of Clorinda in Monteverdi’s Il Combattimento di Tancredi e
Clorinda and in Salvatore Sciarrino’s Le Voci di Sottovetro.
Going back to the Scala stage in 2009, the artist performed
in Donizetti’s Le convenienze ed inconvenienze teatrali opera.
She sang in Carmen and was a cover artist in Aida at Arena
di Verona. After her debut at the Valencia Opera Palau de les
Arts, she performed in La Traviata at Teatro Verdi in Trieste, at
the Salzburg Pfingsten Summer Festival, and in Mercadante’s
I due Figaro conducted by Riccardo Muti at Ravenna Teatro
Alighieri in the 2010-2011 season. She sang at Valle d’Itria
Festival in Franca and in Verdi’s Rigoletto at Verona Teatro.
In 2012, she sang in Mercadante’s I due Figaro conducted by
Riccardo Muti in Madrid and Buenos Aires. She also had a part
in Verdi’s Nabucco staged in Freiburg, Germany.
Ayhan Uştuk, tenor
Müzik eğitimine İzmir’de küçük yaşlarda aldığı özel klasik gitar
dersleriyle başladı. 1986 yılında İzmir Devlet Konservatuvarı
Şan Opera Sanat Dalı’nda Prof. Müfit Bayraşa’nın öğrencisi
oldu. 1988’de Bilkent Üniversitesi’nde Prof. Mustafa Yurdakul
ile çalışmaya başladı. 1990 yılında Bilkent Üniversitesi Müzik
ve Sahne Sanatları Fakültesi’nden “Yüksek Şeref” derecesiyle
bölüm birincisi olarak mezun oldu.
Mezuniyetinden sonra İtalya’da Accademia D’arte Lirica di
Osimo sınavını birincilikle kazandı, lisansüstü eğitimini dört
yıl Milli Eğitim Bakanlığı bursu ile sürdürdü. Bu süre içinde
Sergio Segalini, Rodolfo Celletti, Mario Melani, Alberto Zedda,
Antonio Tonini, Nicola Giusti, Harriet Lowson gibi çok değerli
eğitmenlerle çalışma fırsatı bulan sanatçı, akademik eğitimine
devam ederken Avrupa’nın birçok önemli opera merkezinde
ve festivallerde konserler ve temsiller gerçekleştirdi.
Hollanda’da Dordrect Belcanto Festivali’nin kapanış konseri,
İrlanda’da Wexford Opera Festivali’nde Verdi’nin La Traviata
(Alfredo) ve Tchaikovsky’nin Jean Dark (Raimondo) rolleri, İtalya-
Ancona’da Puccini’nin La Messa di Gloria eseri (Bellini Orkestra ve
Korosu ile), İtalya-Martina Franca Vale D’Itria Opera Festivali’nde
La Donna Caritea’da Corrado rolü ve Pesaro Yaz Festivali’nde
Donizetti’nin Aşk İksiri operasında Nemorino rolü sanatçının
gerçekleştirdiği konser ve temsillerden bazılarıdır. İtalya’da
Martina Franca Opera Festivali’nde Severio Mercadante’nin
eserlerinden oluşan konserin kaydı CD olarak yayınlanmıştır.
Ayhan Uştuk, Angelica Catalani Uluslararası Şan Yarışması’nda
yabancı sanatçılar kategorisinde birincilik, Giuseppe Di Stefano
Şan Yarışması’nda birincilik ödülü ve aynı yerde gerçekleştirilen
opera festivalinde La Boheme’de Rodolfo rolünü seslendirme
hakkını kazanmıştır. Iris Adami Corradetti Şan Yarışması’nda
Katia Ricciarelli Özel Ödülü’ne layık görüşmüştür.
1995 yılından bu yana Ankara Devlet Opera ve Balesi
Genel Müdürlüğü’nde solist sanatçı olarak görev yapmaktadır.
Üç Tenor, Tenor Kardeşler ve Trio Anka konserleri ile de geniş
dinleyici kitlelerine ulaşmaktadır.
Ayhan Uştuk started studying music at an early age through
private classical guitar lessons he took in İzmir. In 1986, he
was admitted to İzmir State Conservatory Opera Singing
Department and worked under Prof. Müfit Bayraşa. Then,
in 1988, he started studying with Prof. Mustafa Yurdakul at
Bilkent University and graduated from the Faculty of Music
and Performing Arts of the University with high honors.
After graduation, he took the exam at the Accademia
D’arte Lirica di Osima in Italy and getting the highest grade,
he completed his graduate education at this school on a
scholarship from the Ministry of Education. Having the
opportunity to study with valuable educators like Sergio
Segalini, Rodolfo Celletti, Mario Melani, Alberto Zedda, Antonio
Tonini, Nicola Giusti, and Harriet Lowson, he performed at
many major opera venues and festivals in Europe.
He performed in the closing concert of Dordrect Belcanto
Festival in the Netherlands, the roles of Alfredo in Verdi’s La
Traviata and Raimondo in Tchaikovsky’s Jean Dark at the
Wexford Opera Festival in Ireland, in Puccini’s La Messa di Gloria
(with Bellini Orchestra and Choir) in Ancona, Italy, the part of
Corrado in La Donna Caritea staged at the Martina Franca Vale
D’Itria Opera Festival in Italy, the role of Nemorino in Donizetti’s
The Elixir of Love at Pesaro Summer Festival, among others.
Uştuk has a concert recording featuring Severio Mercadante’s
works performed at Martina Franca Opera Festival.
The tenor won the first place in the Angelica Catalani
International Singing Competition in the international singers
category, was awarded the first prize in Giuseppe Di Stefano
Singing Competition and qualified to perform the role of
Rodolfo in La Boheme at the opera festival held in the same
venue. He was also given the Katia Ricciarelli Special Award at
Iris Adami Corradetti Singing Competition.
Uştuk has been working as a soloist at Ankara State Opera
and Ballet. He collaborates with Üç Tenor, Tenor Kardeşler,
and Trio Anka ensembles in widely acclaimed concerts.
Tuncay Kurtoğlu, bas | bass
Ankara Devlet Opera ve Balesi solist sanatçısı olan Tuncay
Kurtoğlu 25 yıla yaklaşan sanat hayatı boyunca operalarda
bas karakterleri yorumlamış, yurt içinde ve dışında sayısız
konserler vermiştir. Uluslararası opera yarışmalarında
önemli dereceler kazanmıştır (1. Leyla Gencer, mansiyon,
İstanbul, 1995; 41. Francisco Vinas, üçüncülük, Barcelona,
2004; Tchaikovsky, En İyi Tchaikovsky Romans Performans
Ödülü, Moskova, 2002; 20. Valsesia, ikincilik, İtalya, 2004; 10.
Uluslararası Citta di Alcamo, birincilik, İtalya, 2007).
2004-2006 yılları arasında İtalya’nın önemli operalarında sekiz
prodüksiyonda (Il Trovatore, Luisa Miller, Don Giovanni, G. Verdi
- Requiem, Mozart ve Salieri La battaglia di Legnano, Bellini
- Ultime Luci, Il Viaggio a Reims) rol almıştır. Şili-Santiago’da
Aida, İsviçre-Basel’de İnci Avcıları, Bulgaristan-Sofya’da Sevil
Berberi, Avusturya-İnnsbruck’da Oedipus Rex, Belgrad-Sava
Center’da Mozart - Requiem ve Beethoven - 9. Senfoni,
Brüksel’de Beethoven - 9. Senfoni ve Mass in C, Güney Kore,
Estonya ve Ekaterinburg’da Saraydan Kız Kaçırma operasında
sahneye çıkmıştır. Tuncay Kurtoğlu 2010 yılında “En İyi
Erkek Opera Sanatçısı” ve 2011 yılında Donizetti Klasik Müzik
Ödülleri kapsamında halk oylaması sonucu “Yılın En İyi Klasik
Müzik Sanatçısı” ödüllerine layık görülmüştür. Almanya’nın
önemli opera merkezlerinden Hamburg Staatsoper’de son
iki yıldır Don Carlos Le Grand Inquisiteur ve Falstaff Pistola
rollerinde performanslar sergilemektedir. Sanatçının Bilkent
Senfoni Orkestrası ile gerçekleştirmiş olduğu A.A. Saygun Yunus Emre Oratoryosu ve Kültür Bakanlığı Devlet Çoksesli
Korosu ile A.A. Saygun ve M. Sun Çoksesli Türküler CD
kayıtları bulunmaktadır. Halen Başkent ve Eskişehir Anadolu
Üniversiteleri’nde misafir öğretim görevlisi olarak dersler
vermektedir.
A soloist at the Ankara State Opera and Ballet, Tuncay
Kurtoğlu has interpreted bass characters in operas
and appeared in numerous concerts, both national and
international, throughout his artistic career that spans
almost 25 years. Kurtoğlu has received significant awards at
international opera competitions (Honorable mention at the
First Leyla Gencer Competition in Istanbul in 1995; the third
prize at the 41st Francisco Vinas Competition in Barcelona in
2004; The Best Tchaikovsky Romance Performance Award
in Moscow in 2002; the second prize at the 20th Valsesia
Competition in Italy in 2004; the first prize at the 10 th Citta di
Alcamo Competition in Italy in 2007).
Kurtoğlu appeared in eight productions (Il Trovatore, Luisa
Miller, Don Giovanni, G. Verdi-Requiem, Mozart and Salieri, La
Battaglia di Legnano, Bellini-Ultime Luci, Il Viaggio a Reims) at
the most prestigious opera venues in Italy from 2004 to 2006.
He performed in Aida in Santiago, Chili, The Pearl Fishers in
Basel, Switzerland, The Barber of Seville in Sofia, Bulgaria,
Oedipus Rex in Innsbruck, Austria, Mozart’s Requiem and
Beethoven’s Symphony No. 9 at the Sava Center, Belgrade,
Beethoven’s Symphony No. 9 and Mass in C in Brussels, and
The Abduction from Seraglio in South Korea, Estonia and
Yekaterinburg. Kurtoğlu was designated the Best Male Opera
Singer in 2010 and was selected the Best Classical Music
Artist by a public vote at the Donizetti Classical Music Awards
in 2011. For the last two years, he has been playing the roles
of Don Carlos in Le Grand Inquisiteur and Falstaff in Pistola
staged at Staatsoper, Hamburg, one of the major opera
centers in Germany. The artist recorded A. Adnan Saygun’s
Yunus Emre Oratorio with Bilkent Symphony Orchestra
and Polyphonic Folk Songs of A.A. Saygun and M. Sun with
the Ministry of Culture State Polyphonic Choir. Kurtoğlu is
currently teaching at both Başkent and Eskişehir Anadolu
Universities as a visiting professor.
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı
Ankara Devlet Çoksesli Korosu
Ministry of Culture and Tourism
State Polphonic Chorus
Devlet Çoksesli Korosu Prof. Hikmet Şimşek’in girişimleriyle
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı olarak 1988 yılında
kuruldu ve Türkiye’nin seçkin yapılanmalarından biri oldu. İlk
konserini 1989’da Ahmed Adnan Saygun yönetiminde veren
koro daha sonra uzun yıllar Walter Strauss’la çalıştı. Bujor Hoinic,
İnci Özdil, Ahter Destan, Alessandro Cedrone ve İbrahim Yazıcı
koronun çalıştığı şefler arasındadır. 2010-11 sanat sezonundan
itibaren koronun şefliğini Cemi’i Can Deliorman yapmaktadır.
Koro, repertuvarındaki 1000’i aşkın eserle bugüne kadar yurt
içinde 30 il ve ilçede, yurt dışında Almanya, Vatikan, İsrail, İtalya,
Rusya Federasyonu ve Güney Kore’de 800’ü aşkın konser
vermiştir. Uluslararası basında “Dünyanın en iyi korolarından
biri” olarak nitelendirilen koro, 2010 Andante Müzik ödüllerinde
yılın en iyi vokal topluluğu ödülüne layık görülmüştür.
Koro, acapella konserlerinin yanı sıra Türkiye’nin tüm senfoni
orkestralarıyla konserler vermiş, pek çok eserin Türkiye ve
dünya prömiyerlerini gerçekleştirmiştir. Vatikan’da Papa
II. Jean Paul’un huzurunda verilen “Üç Dinin Buluşması
Konseri”nde Müslüman dünyayı temsilen Pittsburgh Senfoni
Orkestrası ile “J. Harbison – Abraham” adlı eserin dünyada
ilk seslendirilişini gerçekleştirmiştir. Koronun Kurtuluş filmi
müzikleri, Fazıl Say - Nazım Oratoryosu, C.Orff - Carmina
Burana, Mozart - Requiem, A.A. Saygun ve Muammer Sun’un
çoksesli halk türkülerinden oluşan CD’leri bulunmaktadır.
Sosyal yardım amaçlı çeşitli etkinliklerde de yer alan koro,
ülkemizin tanınmış sanatçı ve kurumları ile Kadına Şiddete
Son etkinliğini gerçekleştirmiştir. Koro her sezon eğitim
konserlerinde on binlerce çocuk ve gence ulaşarak çoksesli
müzik kültürünü tanıtmaktadır.
Launched through the initiative of Prof. Hikmet Şimşek under
Turkish Republic Ministry of Culture and Tourism in 1988, the
State Polyphonic Choir has enjoyed considerable prestige in
Turkey since its initiation. Following its first concert under
the baton of Ahmed Adnan Saygun in 1989, the choir worked
with Walter Strauss for a long time. Other conductors of the
choir include Bujor Hoinic, İnci Özdil, Ahter Destan, Alessandro
Cedrone and İbrahim Yazıcı. Since the 2010-11 season, the
choir has been conducted by Cemi’i Can Deliorman.
The choir has a repertoire of more than 1000 works and
has performed in 30 cities and districts, and given more
than 800 concerts in Germany, Vatican, Israel, Italy, Russian
Federation, and South Korea, among others. Described by the
international media as one of the best choirs of the world, the
State Polyphony received the best vocal ensemble award in
Andante Music Awards in 2010.
Besides a cappella concerts, the choir has given concerts with
all symphony orchestras in Turkey and performed the Turkish
and world premieres of a number of works. In the Vatican
concert aimed to foster reconciliation among three religions
and attended by Pope John Paul II, the choir representing
the Muslim world premiered J. Harbison’s Abraham with
Pittsburgh Symphony Orchestra. The choir has several
CDs among which are the recording of the music of the
film Liberation, Fazıl Say’s Nazım Oratorio, C. Orff’s Carmina
Burana, Mozart’s Requiem, and A. A. Saygun and Muammer
Sun’s polyphonic folk songs.
The choir appearing in a variety of social projects performed in
the End the Violence against Women activity attended by the
leading artists and institutions in Turkey. The choir promotes the
polyphonic music culture by meeting with tens of thousands of
children and teenagers at education concerts held annually.
Cemi’i Can Deliorman,
koro şefi | chorusmaster
Müzik eğitimine Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı
Keman Bölümü’nde başladı. 2003’te Avusturya’daki Viyana
Müzik Üniversitesi’nin (Universitaet für Musik und Darstellende
Kunst Wien) Orkestra Şefliği Bölümü hazırlık sınıfına kabul
edildi. Borusan Kocabıyık Vakfı’nın eğitim bursu ile şeflik
çalışmalarına başladı.
Graz Müzik Üniversitesi’nde (Universiteat für Musik und
Darstellende Kunst Graz) Martin Sieghart’ın orkestra şefliği
sınıfından 2008 yılında mezun oldu. Lisans eğitimi süresince
Viyana Singverein Korosu şefi Johannes Prinz ile Koro Şefliği
Bölümü’ne de devam etti. Viyana Filarmoni Orkestrası ve
Singverein Korosu’nun şeflik seminerlerine her yıl katıldı.
Eğitimine Amerika’daki Westminster College of the Arts’da
devam etti. Amerika’nın önde gelen koro şeflerinden Dr.
Joe Miller ve Dr. James Jordan ile sürdürdüğü yüksek lisans
çalışmalarını Graz Müzik Üniversitesi Orkestra Şefliği
Bölümü’nde tamamladı. Amerika’nın en saygın korolarından
“Westminster Symphonic Choir’’ ile Carnegie Hall, Lincoln
Center gibi saygın mekânlarda sahneye çıktı. Amerika’da Kurt
Masur ile Mendelssohn, “Die erste Walpurgisnacht” kantatı,
Pierre Boulez ile Mahler senfonileri üzerine çalıştı.
2012 Akdeniz Müzik Festivali kapsamında konuk şef olarak
İsrail’e davet edildi. Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası,
Sicilya Senfoni Orkestrası, İstanbul Devlet Senfoni, Savaria
Senfoni, Bursa Devlet Senfoni, Antalya Devlet Senfoni,
Anadolu Üniversitesi Akademik Orkestrası, Eskişehir Senfoni,
Çukurova Devlet Senfoni Orkestralarıyla konserler verdi.
conductor of Orkestra Prusart founded in Bursa in 2014,
Deliorman is a visiting professor at Anadolu University State
Conservatory, Ankara University State Conservatory, and
Bahçeşehir University Bauart.
2014 yılında Bursa’da kurulan Orkestra Prusart topluluğunun
daimi şefliğini halen yürüten sanatçı, Anadolu Üniversitesi
Devlet Konservatuvarı, Ankara Üniversitesi Devlet
Konservatuvarı ve Bahçeşehir Üniversitesi Bauart bünyesinde
misafir öğretim görevlisidir.
His book on Mahler’s Resurrection Symphony was published
in Germany by Akademiker Verlag in July 2013. Cemi’i Can
Deliorman is the Artistic Director and permanent conductor
of the State Polyphonic Choir since 2010.
Gustav Mahler’in Diriliş Senfonisi üzerine yazdığı kitap, 2013
Temmuz ayında Almanya’da Akademiker Verlag tarafından
yayınlanmıştır. Cemi’i Can Deliorman 2010 sanat sezonundan
beri T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Çoksesli Korosu
Sanat Yönetmeni ve daimi şefidir.
Cemi’i Can Deliroman started studying music in the Violin
Department of Anadolu University State Conservatory. In 2003,
he was admitted to the Orchestral Conducting Department of
Vienna Music University. He started studying conducting on a
scholarship from Borusan Kocabıyık Foundation.
Deliorman graduated from the orchestra conducting class of
Martin Sieghart at Graz Music University in 2008. During his
undergraduate education, he also attended Choral Conducting
Department of Johannes Prinz, the conductor of Vienna
Singverein Choir. He participated in the conducting seminars
of both Vienna Philharmonic and Singverein Choir annually
during his education. Continuing his education at Westminster
College of the Arts in the United States, he studied with the
leading choral conductors of the U.S., Dr. Joe Miller and Dr.
James Jordan, and completed his graduate studies at Graz
Music University’s Orchestral Conducting Department. He
performed with Westminster Symphonic Choir, one of the
most prestigious American choirs, at major venues such as
Carnegie Hall and Lincoln Center. While in the U.S., he worked
on Mendelssohn’s Die Erste Walpurgisnacht cantata with Kurt
Mansur and Mahler symphonies with Pierre Boulez.
Deliorman was invited to Israel to perform as a guest
conductor at the Mediterranean Music Festival in 2012.
He cooperated with Borusan Istanbul Philharmonic, Sicily
Symphony, Istanbul State Symphony, Savaria Symphony,
Bursa State Symphony, Antalya State Symphony, Anadolu
University Academic, Eskişehir Symphony, and Çukurova
State Symphony orchestras. Appointed as the permanent
Program Notları | Program Notes
Johannes BRAHMS (1833 - 1897)
Keman Konçertosu, Re majör, Op.77
Concerto for Violin in D major, Op.77
Eğer Brahms olmasaydı 19. yüzyıl müzik açısından
belirsizliklerle dolu bir biçimde sona erecekti. Besteci
döneminin müzikal gelişmelerini derinden sorgulamış ve
yazdığı eserlerle 20. yüzyılda meydana gelecek yenilikler için
zemin hazırlamıştı. Ancak yaşadığı dönemde Brahms çok
farklı bir biçimde algılanmıştı. Bunda kariyerine yaptığı sert
başlangıcın önemli bir payı vardır.
Ailesinin geçimine katkıda bulunabilmek için meyhanelerde
müzisyenlik yaparken, 1853 yılında tanıştığı büyük keman
virtüözü Joseph Joachim tarafından Robert Schumann ile
tanıştırılan sanatçı üstün yeteneği ve eserlerindeki özgün
müzik dili sayesinde kendisini kısa sürede kabul ettirdi.
Bu dönemde Wagner ve Lizst’in önderliğini yaptığı “Yeni
Alman Okulu” Leipzig’de çıkan Neue Zeitschrift für Musik
isimli gazete tarafından desteklenmekteydi. Schumann bu
gazetede yayınladığı makalede Brahms’ı, isim vermeden
yüceltti. Fikirlerinin “Yeni Alman Okulu”nun karşısında yer
aldığı bilinen Schumann’ın böylesine överek adeta cephenin en
ön saflarına ittiği Brahms, o günden ölümüne kadar “yenilikçi”
Wagner’in “gelenekçi” karşıt kutbu olarak görüldü.
Ancak arkadan gelen, Mahler ve Strauss’un da dahil olduğu
genç kuşaklar, Brahms’ı serin kanlılıkla değerlendirerek onun
bir cephenin fanatik savunucusu değil döneminin yapısal ve
estetik sorunlarını analiz edip yeni çıkış yolları bulan bir besteci
olduğunu anlamışlardır.
Brahms’ın çok boyutlu dünyasını kavrayabilmek için
öncelikle onun gelenekçiliğinin neo-klasik bir yaklaşıma
sahip olmadığını anlamak gerekmektedir. Brahms’ın müziği
Mendelssohn’un erken dönemlerinde yaptığı gibi geçmişteki
klasik formlarla hesaplaşmak amacıyla yapılmış kompozisyon
çalışmaları değildir. Özellikle Liszt’in senfonik yazısında
gördüğü çıkmazları tespit etmiş ve bu sorunun çözümü aşmak
için farklı kaynaklardan yararlanmıştır.
Wagner’in operalarında Haydn, Mozart ve Beethoven’in
klasisist yapısalcılığına karşı metafizik çağrışımlar içeren
süreklilik anlayışını biçimlendirmişti. Bu sürekliliğin temel
amacı dramatik kurgunun müzik tarafından sınırlandırılmasını
engellemekti. Lizst bu bakış açısını senfoniye uyarladı.
Operadaki dramatik kurguya denk düşecek biçimde, müzikal
yapının belirli bir metinle birebir ilişkilendirildiği senfonik şiir
(poéme symphonique) adını verdiği bir tür üzerine çalışmalarını
yoğunlaştırdı. Lizst’in bu eserleri klasik dönemin yapısal denge
üzerine kurgulanmış salt çalgısal müziğe (absolute music) karşı
yazılmış birer manifestoydu.
Sözel ifadenin çalgısal müzikle ifade edildiği, müzikal jestlerin
birer metafor olarak kullanıldığı, metindeki kurgunun sürekli
armoni ve tempo değişimleri sayesinde elde edildiği senfonik
şiir, Brahms tarafından bir sorun olarak değerlendirildi. Brahms
her ne kadar armonik dönüşümlerle birbirlerine bağlanmış
olsa da, tempo değişimleri ile tanımlanmış farklı bölümlerden
oluşan bu biçimi rapsodi formuna benzetiyor ve senfonik
formun çıkmaza girdiğini düşünüyordu.
Bu çıkmazı aşmak için hem içinde bulunduğu dönemde
yer alan gelişmelerin hem de geçmiş dönem müziklerinin
derinden bir analizini yaptı. Bu bağlamda besteciyi Wagner ve
Schumann’ın armonileri, Mozart, Beethoven ve Schubert’in
form anlayışı derinden etkilese de onun özgünlüğüne en
önemli katkıyı 16. yüzyıl polifonisi üzerine çalışmaları yapmıştı.
1850’li yıllardan itibaren Detmold, Göttingen, Hamburg
ve Viyana’da koro şefi olarak çalışması ve 1860’lı yıllarda
yaptığı araştırmalar sayesinde Rönesans ve erken Barok
dönemlerinin müzikleri üzerine derinleşebilmişti. Brahms
böylelikle müzikte dokunun önemini kavramıştı. Eserlerinde
kullandığı malzemenin gelişimini birbiri ardına sıralanmış farklı
ortamlarla değil, dokunun ve buna bağlı olarak ritmik yapının
çeşitlenmesi ile elde etmişti. Sonuçta Brahms genç nesillere
önemli bir yol açmış, klasik yapısallığın içinde sürekli gelişimin
var olabileceğini göstermişti. Üstelik müziği romantik dönemin
temel özelliklerinden biri olan samimiyet ve öznellikten uzak
değildi. Kurumsallaştırdığı yapısallığı duygularını (örneğin Clara
Schumann’a duyduğu aşkı, insanlardan kaçan içe kapanık
ancak zaman zaman kabalaşmasına yol açacak kişiliğini) ifade
etmek için de kullanabiliyordu.
Brahms’ın 1863 yılında Viyana’daki SingAkademie’ye yönetici
olarak atandığını ve böylelikle bu şehre yerleştiğini belirtmek
gerekmektedir. Böylelikle Hegel’in görüşleri doğrultusunda
müziğin dil temelli gelişmeler etrafında şekillendiği Kuzey
Almanya’dan uzaklaşarak, kozmopolit ve klasikçi geleneğin
başkenti olan bu şehre yerleşme imkanı bulmuştu.
Birinci Senfoni’sinin 1876 yılındaki ilk seslendirmesi Brahms’a
büyük bir şöhret kazandırdı. Bu başarısını Viyana’da bestelediği
tüm diğer eserleri ile perçinledi. Bu eserlerden birisi 1878
yılında tamamladığı, 1879 yılında Leipzig’de ilk seslendirmesi
yapılan Keman Konçertosu’dur; bu seslendirmede solist olarak
dönemin önde gelen ismi Joseph Joachim yer almıştır.
Brahms konçertolarında solistin ustalığını sergilemesini
değil, senfonik yapısallığı merkeze alır. Tıpkı oda müzikleri ve
senfonilerinde olduğu gibi kullandığı materyali kesintisiz bir
süreklilik, devinim ve gelişim çizgisinde çeşitlendirir. Çeşitliliğin
meydana getirdiği geniş figüratif spektrumda geleneklerden
beslenen modellerin tüm olasılıkları açığa çıkarılır; yapısal
nesnellikle duygusal aktarım derinlikli bir noktada birbirine
karışır. Bu bağlamda solistle orkestranın ilişkisi de bu
bütüncül yaklaşımdan payını alır. Solist ne bir kahramandır
ne de orkestraya karşı mücadele verir, bu iki unsur yapıtın
sürekliliği içinde tınısal olarak iç içe geçerler. Ancak bu durum
solist partisinin dönemin diğer virtüöz konçertolarından daha
kolay olduğu anlamına gelmez. Aksine solist hem ustalık
isteyen pasajları seslendirmek, hem de bu çok boyutlu yapıyı
kavrayabilmekle yükümlüdür.
If it had not been for Brahms, the 19th century would have
ended in such an uncertain way in terms of music. Extensively
questioning the musical developments of his time, the
composer paved the way for the innovations of the 20th
century. However, Brahms was perceived quite differently in
him time, largely due to the way he started his musical career.
While he was playing music in taverns to help his family
make ends meet, he met the famous violin virtuoso Joseph
Joachim in 1853 and, through him, he was introduced to
Robert Schumann. Shortly after that he made a name for
himself by using his extraordinary skills and the original
musical language in his works. In those days, the “New
German School” pioneered by Wagner and Liszt was being
promoted by Neue Zeitschrift für Musik, a newspaper
published in Leipzig. In an article published in this newspaper,
Schumann wrote very highly of Brahms, without mentioning
his name. Brahms who was, so to say, pushed to the front
line by being praised as such by Schumann who was known
to oppose to the New German School came to be seen as the
“conservative” opposite of the Wagnerian “innovativeness”.
However, the following generations including Mahler and
Strauss were able to judge him fairly and considered him not a
fanatic supporter of a certain side, but a composer analyzing
the structural and esthetic problems of the period to figure
out new ways out.
In order to have proper grasp of Brahms’ multidimensional
world, it is necessary to know that his conservatism was not
of a neo-classical nature. Brahms’ music cannot be seen as
composition practices intended to reckon with classical forms
of the past, like Mendelssohn did in his earlier times. Brahms
identified the deadlock in Liszt’s symphonic prose and utilized
a variety of sources to resolve it.
In his operas, Wagner formed the understanding of continuity
involving metaphysical associations in opposition to the
classicist structuralism of Haydn, Mozart, and Beethoven. The
principal aim of this continuity was to protect the dramatic
fiction against the limitation imposed by music. Liszt adopted
this perspective to symphony. He focused on a genre he called
the symphonic poem, where musical structure could stand in
a one-to-one relation with a certain text, which corresponded
to the dramatic structure in opera. These works of Liszt’s
constituted a manifesto against the absolute music of the
classical period constructed on structural balance.
Expressing the verbal narration through instrumental music,
using musical gestures as metaphors, achieving the textual
fiction by way of continuous changes in the harmony and
beat, the symphonic poem posed a problem for Brahms.
Brahms was of the opinion that, this form, which consisted
of distinct parts defined by beat changes, although these
were interconnected through harmonic transformations,
resembled the rhapsody form, and the composer surmised
that the symphony form was in a deadlock.
In order to resolve it, he deeply analyzed both the
developments of his own time and the music of the past.
Although he was fundamentally influenced by the harmonies
of Wagner and Schumann, as well as the form conception
of Mozart, Beethoven and Schubert, the major force behind
his originality was his work on 16 th century polyphony. His
experience as a choral conductor in Detmold, Göttingen,
Hamburg and Vienna after 1850s and his research over 1860s
enabled him to steep himself in the music of Renaissance
and early baroque period. Thus, Brahms understood the
significance of texture in music. He based the development
of the material he used in his works not on different
environments sequenced in an array, but on the texture
and the related variation of rhythmic structure. As a result,
Brahms showed an important way to younger generations
and demonstrated that continuous development can exist
within classical structurality. Besides, his music was not
far away from sincerity and originality, which were the
key features of the Romantic period. He could also use the
structurality that he institutionalized to express his emotions
(for instance, his love for Clara Schumann or his shy and
withdrawn personality which sometimes bordered rudeness).
It should be noted that Brahms was appointed as the director
of SingAkademie in Vienna in 1863 and thus moved to
this city. Consequently, he distanced himself from North
Germany where the music was shaped on language-based
developments in line with the Hegelian thought and found
the chance to live in the city considered the capital of the
cosmopolite and classicist tradition.
The premiere of his first symphony in 1876 brought Brahms
significant fame. The success of this symphony was
reinforced by the other works he composed in Vienna. One of
these is the violin concerto which he completed in 1878 and
which was premiered in Leipzig 1879. The premiere featured
the leading soloist of the time, Joseph Joachim.
Brahms’ concertos are centered not on the soloist displaying
their virtuosity, but symphonic structurality. Just like he does
in his chamber music works and symphonies, the composer
adds variety to his material with uninterrupted continuity,
movement and development. All the possibilities offered by
the models nourishing from the wide figurative spectrum
brought about by variety are revealed; structural objectivity
and emotional narration merge at a fundamental point. The
relationship between the soloist and the orchestra is also
shaped by this holistic approach. The soloist is neither a
hero nor do they struggle against the orchestra; these two
elements are tonally intertwined in the continuity of the work.
However, this should not be taken to mean that the soloist’s
part is easier than it is in other virtuosic concertos of the
time. Quite the contrary, the soloist has to both perform the
passages requiring mastery and be able to grasp this multidimensional structure.
Wolfgang Amadeus MOZART (1756-1791)
Requiem Re minör | in D minor, KV.626
İsa’nın son akşam yemeğinin sembolik bir canlandırılması
olan Missa, Katolik törenlerinin önemli bir parçasıdır.
Yahudilikteki dini metinleri şarkılayarak okuma geleneğinin,
Hıristiyanlığın Avrupa’da ilk yayıldığı dönemlerden itibaren
model alınmasının, sonucunda ayinlerde müziğin önemli
bir yeri olmuştur. Bu yüzden, orta sınıfın, dolayısıyla din
dışı düşüncelerin yükselişinin kesin olarak hissedildiği, 17.
yüzyıla kadar müzikteki en önemli gelişmeler dini kurumların
himayesinde gerçekleştirilmiş, missa’lar da bu gelişmelerin
merkezinde yer almıştır.
16. yüzyılın sonuna kadar missa’lar yalnızca koro için yazılırdı.
17. yüzyılın hemen başından itibaren çalgısal müziğin
yükselişinin ve yeni bir müzik türü olan operanın hızla
yaygınlaşmasının yankıları missa’larda görüldü. Palestrina ile
özdeşleştirilen ve stile antico ismi verilen eski üslubun yanı sıra
orkestral eşlik, çalgısal bölümler ve opera tarzındaki aryalar
missa’ların içinde yer almaya başladı.
Özellikle 18. yüzyıla gelindiğinde Napoli’de eski stilde eğitim
görüp, konçerto ve operadaki gelişmeleri takip eden ve
yönlendiren Alessandro Scarlatti gibi besteciler sayesinde
stile antico ile bu yeni stillerin bir arada yer aldığı eklektik
yaklaşım missa’larda kullanılmaya başlandı. Napoli stilinin
hızla yaygınlaştığı önemli bölgelerden birisi de Katolik güney
Almanca dili bölgeleri oldu. 18. yüzyılın ikinci yarısında bu
bölgede aktif olarak çalışan klasik dönem bestecileri Haydn,
Mozart ve Beethoven bu eklektik yaklaşım çerçevesinde
missa’lar bestelemişlerdir.
Ölümün ardından icra edilen missa’lara Requiem ismi verilir.
Requiem’lerde missa’ların genel akışında yer alan Gloria ve
Credo çıkartılıp yerine Das Irae bölümü kullanılır.
Mozart’ın son yıllarında Viyana’nın daha ucuz semtlerine
taşınmış olması ekonomik açıdan düşüş içerisinde olduğunun
bir göstergesidir. Para sıkıntısı çekmiş olmasının çeşitli
sebepleri vardır.
18. yüzyılın son çeyreği Avrupa’nın Fransız Devrimi’nin
arifesinde olduğu dönemde müzikte patronaj ilişkileri
yeniden şekillenmiştir. Besteciler artık nadiren kilise veya
saray gibi kurumlarda düzenli bir maaşla çalışıyorlardı. Bir
bestecinin yaşamını kazanması için opera evlerinden sipariş
alması, yazdığı senfoni, oda müziği veya piyano eserlerini bir
soyluya adayarak ödüllendirilmesi, eserlerinin basımından
telif ücreti kazanması, soylulara veya zenginlere dersler
vermesi, konserler düzenleyip yine kentin ileri gelenlerine
abonman biletleri satması gerekmekteydi. Mozart babasının
tüm ısrarlarına rağmen Başpiskoposla kavga etmesinin
ardından onun emrindeki maaşlı işini bırakarak Viyana’ya
yerleşmiş ve büyük başarılar kazanmasa da yukarıda sayılan
tüm para kazanma yöntemlerini uygulayarak yaşantısını
sürdürebilmişti. Esterhazy, Golitsin gibi önemli prenslerden
yüklü miktarlarda ödüller kazanmış, piyano konçertolarını
seslendirdiği pek çok konserden zaferle ayrılmıştı. Ancak
operalarında Don Giovanni, Figaro’nun Düğünü gibi
aristokrasiyi rahatsız edecek konularda ısrar etmesi, yaylı
dörtlülerini bir soylu yerine besteci dostu Joseph Haydn’a
adaması gibi beklenmedik hareketleri kariyerinin belli bir
düzene oturmasını engellemişti.
Yine de son yıllarındaki ekonomik düşüşün başka sebepleri
de vardı. Öncelikle Avusturya’nın Rusya’nın yanında yer
alarak Osmanlı İmparatorluğu ile 1787-91 yılları arasında
yaptığı savaş ekonomiyi genel anlamda bozmuş, konser
organizasyonlarını önemli ölçüde aksatmıştı. Bunun yanı
sıra İmparator II. Joseph’in ölümünün ardından tahta çıkan
II. Leopold’un müzikteki eğilimlerinin katı bir şekilde İtalyan
olması da Mozart’ın pek çok konudaki şansını azaltmıştı. Bunun
üzerine besteci Viyana dışında fırsatlar aramış, Leipzig, Berlin
ve Dresden’e gidip konserler vermişti. En çok umut bağladığı
girişimi ise Londra’dan bir opera siparişi almaktı, fakat bu
gerçekleşmedi. Eğer müzik endüstrisinin kıta Avrupa’sına göre
çok daha gelişmiş olduğu İngiltere’de çalışma fırsatı bulsa, tıpkı
Haydn gibi, Viyana’da aristokrasinin kısıtlamalarından uzakta
çok daha ferah bir ortamda önemli başarılar yakalayabilirdi.
Mozart’ın yaşamının son yılında bestelediği iki operasından
biri olan Titus’un Merhameti (diğeri Sihirli Flüt) II. Leopold’un
Prag’daki taç giyme törenleri kapsamında sahnelenmişti.
Besteci bu sebeple sık sık seyahat ediyordu ancak sağlığı hiç
iyi değildi. Bu iki operanın yanı sıra 1791 yılının Şubat ayında
Kont Walsegg – Stuppach’tan eşine ithaf edilecek bir Requiem
bestelemesi için sipariş almıştı. Operalarla meşgul olduğu için
bu eserin üzerinde çalışması Ekim ayına kadar ertelendi. Ekim
ayında, yine bir Prag gezisinin ardından, oldukça hasta ve ölüm
ihtimalini düşünerek Requiem üzerinde çalıştı. Kasım sonunda
yataktan çıkamaz durumdaydı, 5 Aralık günü 35 yaşında, son
eserini yarım bırakarak yaşama veda etti. 7 Aralık’taki cenaze
töreninde yalnızca besteciler Salieri ve Süssmayr, yakın dostu
tanınmış diplomat van Swieten ve iki müzisyen arkadaşı
daha vardı. Eşi cenaze masraflarını karşılayamadığı için toplu
mezarlığa gömüldü.
The fact that Mozart moved to the poorer districts of Vienna
in his later years is an indication of his financial problems.
There are several reasons why Mozart was in financial straits.
Cenazeye gelenlerden Franz Xaver Süssmayer, Mozart’ın
eşinin Requiem’in tamamlanması için güvendiği birkaç
besteciden biriydi; eseri bestelediği sırada Mozart’ın yanında
bulunmuştu. Süssmayer’in Requiem’in tamamlanmasında
önemli payı olduğu düşünülür.
In the last quarter of the 18th century, on the eve of the French
Revolution, patronage in Europe was being re-structured. It was
now rare for composers to work at institutions like churches or
courts in return for a regular payment. For a composer to earn
his living, he had to be commissioned by opera houses to write
works, to dedicate his symphonies, chamber music pieces or
piano works to a noble and be rewarded for that, to earn money
from the copyright of his published works, to offer lessons to
the rich and the noble, and organize concerts and sell season
tickets to the leading figures in the city. After having a quarrel
with the Archbishop, Mozart had quit his well-paid job under
him, despite all his father’s efforts to talk him out of the idea,
and moved to Vienna. Although he was not very successful
there, he used all the methods listed above to make a living
and subsisted. He gained substantial rewards from important
princes like Esterhazy and Golitsin and throve on the concerts
where he played his piano concertos. However, his insistence on
themes like those of Don Giovanni and The Marriage of Figaro,
which the aristocracy found distasteful, and his unexpected
moves like dedicating his string quartets to his composer friend
Joseph Haydn, rather than a member of nobility prevented him
from building a good career.
Mozart’ın dehasının önemli göstergelerinden biri
eserlerinde çok farklı stilleri inanılmaz bir uyumla bir arada
kullanabilmesidir. Ancak Requiem’de bu çeşitlilik görülmez.
Yalnızca dini müzik geleneğine ve derinlikli ruhani atmosfere
odaklanılmıştır.
Yard.Doç.Dr. Onur Türkmen.
Missa, a symbolic representation of the last supper of Jesus, is
a crucial part of Catholic rituals. Since the tradition of singing
religious texts in Judaism was adopted in Europe in the early
days of Christianity, music held a significant place in rituals.
Consequently, until the 17th century when the middle class and
non-religious thoughts started to rise, major developments
in music consistently took place under the auspices of
religious institutions and missas had a central part in these
developments.
Until the end of the 16 th century, missas were written
exclusively for choirs. The growth of instrumental music
and the spread of opera as a new musical genre in early 17th
century had repercussions on missas. Along with the old
style associated with Palestrina and called stile antico, missas
started to include orchestral accompaniment, instrumental
parts and opera-style arias.
In the 18th century, composers like Alessandro Scarlatti who
received an old school education in Naples, but followed and
guided developments in concertos and operas introduced an
eclectic style combining stile antico with new styles in missas.
One of the principal venues where the Naples style rapidly
spread was the Catholic, German-speaking regions. Classical
period composers like Haydn, Mozart and Beethoven, who
worked actively in these regions in the second of the 18th
century composed missas adopting this eclectic style.
A missa performed after death is called requiem. The Gloria
and Credo parts that figure in a missa are replaced by Das Irae
in requiem.
Still the economic distress he suffered in his last years had
other causes. The war Russia fought on the side of Austria
against the Ottoman Empire in the years between 1787
and 1791 took a heavy toll on the economy and concert
arrangements fell through. What is more, the insistence
of Leopold II, who succeeded Joseph II after his death, that
musical education should be strictly Italian reduced Mozart’s
chances. Thus, Mozart started looking for opportunities
outside Vienna, and gave concerts in Leipzig, Berlin and
Dresden. He had placed his best hope in being commissioned
to write an opera in London, but this did not happen. If he
had had the chance to work in England where the music
industry was more developed than that in continental Europe,
he could have, like Haydn, achieved considerable success
in a comfortable atmosphere free of the constraints of the
Viennese aristocracy.
One of the two operas Mozart composed in the last year of his
life, The Clemency of Titus (the other is The Magic Flute) was
staged on the occasion of Leopold II’s coronation in Prague.
The composer had to travel extensively for this occasion, but
he was not in good health.
Bilkent Senfoni Orkestrası
Bilkent Symphony Orchestra
Besides these two operas, Mozart was commissioned in 1791
by Count Walsegg-Stuppach to compose a Requiem to be
dedicated to his wife. Since he was busy with the operas,
he could start working on this work only in October. After a
usual visit to Prague, he worked on the Requiem, while he was
seriously ill and preoccupied with the possibility of death. By
the end of November, he was unable to get out of the bed and
passed away on 5 December, when he was 35, leaving his last
work incomplete. His funeral on 7 December was attended
only by composers Salieri and Süssmayer, his close friend and
a well-known diplomat van Swieten, and two other musician
friends. He was buried in a public cemetery, as his wife could
not afford the funeral expenses.
I. Keman | 1st Violin
Toğrul Ganiyev, konzertmeister
Irina Nikotina, konzertmeister yard. | asst.
Suzanna Bezhani
Bahar Kutay
Refik Zamanalioğlu
Adilhoca Aziz
Vseslava Kudinova
Süreyya Defne
Eda Delikçi
Davut Aliyev
Elena Postnova
Arif Möhsünoğlu
Franz Xaver Süssmayer, who was among those attending
the funeral, was one of the few composers Mozart’s wife
depended on for the completion of Requiem, as he was with
Mozart when the latter was composing the work. Süssmayer
is believed to have made a major contribution to the
finalization of the composition.
Among the main signs of Mozart’s genius is his ability to
use different styles in a perfectly harmonious manner in his
works. However, Requiem does not display such a variety.
The primary focus is on the religious musical tradition and the
deep spiritual atmosphere.
Yard.Doç.Dr. Onur Türkmen
II. Keman | 2nd Violin
Feruza Abdullayeva, grup şefi | principal
Rasim Bağırov
Elena Rihsi
Marina Görmüşoğlu
Adelya Ateşoğlu
Nil Cetiz
İskender Okeev
Ferhat Gülmehmet
Seyran Ahundzade
Ferhat Mehmet *
Flüt | Flute
Ebru Aykal
Zita Zempleni
Obua | Oboe
Selçuk Akyol, grup şefi | principal
Viktoriya Tokdemir
Klarnet | Clarinet
Leonid Volkov
Selen Akçora
Fagot | Bassoon
Ozan Evruk, grup şefi | principal
Serkan Alagök *
Korno | Horn
Laszlo Gyarmati, grup şefi | principal
Güloya Altay
Barış Bayer *
Tayfun Avcıoğlu *
Trompet | Trumpet
Julian Lupu, grup şefi | principal
Krassimir Koniarov
Viyola | Viola
Cavid Cafer, grup şefi | principal
Elena Gnezdilova
Sema Hakioğlu
Uluğbek Rihsi
Ece Akyol
Svetlana Simolin
Elif Onay
Barış Simolin
İrşad Mehmet
Trombon | Trombone
Cem Güngör, grup şefi | principal
Peter Körner
Aleksey Medvedev
Viyolonsel | Violoncello
Hayreddin Hoca, grup şefi | principal
Serdar Rasul
Artur Rahmatulla
Adil Babacan
Yiğit Ülgen
Verda Çavuşoğlu
Salim Gayıblı
* Misafir Sanatçı | Guest Artist
Kontrbas | Double Bass
Sergey Margulis, grup şefi | principal
Dritan Gani
Zurab Tsitsuachvili
Burak Noyan
Şalva Gagua
Vurmalı Çalgılar | Percussion
Aydın Mecid, grup şefi | principal
Piyano | Piano
Elif Önal Çubukçu *
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı
Ankara Devlet Çoksesli Korosu
Ministry of Culture and Tourism
State Polphonic Chorus
Soprano
Aylin Akdoğan
Aytül Baktır Uğur
Betül Alpay
Betül Özdemir
Cansever Ersoy
Dilek Atay
Engin Göksu Ünal
Esin Hoşsöyler
Gülay Ateş
Gülben Özışık Çayan
Gülşen Kofoğlu
Fatma Hilal Bilgili
İlknur Tunçdemir
İmren Hacımustafa
Meltem Altun
Nilgün Kavut
Özlem Ercan Sevim
Özlem Şeker
Zehra Aslan
Alto
Bahar Aktalay
Cavidan Coşkun Bayam
Demet Erdem
Dilek Karabudak
Esra Hande Lüleci
Füsun Yargıcı
Gonca Örücü
Gönül Güven Şahin
İpek Seren Başeğmez
M. İnci Tığlı Ayağ
Mehtap Aksu
Nebahat Güven
Necla İlerisoy
Nuran Ener
Sema Baysal
Serap Özdemir
Serenad Bağcan
Tenor
Can Serhat Saygı
Cemal Gürsel Hakan
Ethem Demir
Erdinç Yargıcı
Fikri Hakan Güleç
Hüseyin Alp Akyıldız
Hüseyin Gökçeaslan
İrfan Yüce
Levent Tereci
Mustafa Baysal
Nezih Renda
Nusret Özer
Savaş Sakarya
Şahin Altun
Hüseyin Acun
E. Serkan Saraç
Bas | Bass
Adem Yörümez
Ali Barbaros Erdem
Ali Seçkiner Alıcı
Ali Sinan Gülsen
Bülent Ergin
Cem Hakan Özaslan
Cengizhan Yargıcı
Hüsnü Tokur
Levent Oktay Kaya
Mustafa Yavuz
Özer Öcbe
Turgay Budak
Tolga Salman
Volkan N. Gevrek
Eren Ateşoğlu
Buğra B. Aydınoğlu
S. Erdem Kapusuz
www.bso.bilkent.edu.tr
Bilkent Üniversitesi kültür ve sanat faaliyetidir.
Cultural and artistic activity of Bilkent University.