ÇANAKKALE İÇİN REQUIEM FOR ÇANAKKALE Rengim Gökmen şef | conductor Esther Yoo keman | violin Feryal Türkoğlu soprano Asude Karayavuz mezzo-soprano Ayhan Uştuk tenor Tuncay Kurtoğlu bas | bass T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Ankara Devlet Çoksesli Korosu Ministry of Culture and Tourism State Polphonic Chorus Cemi’i Can Deliorman koro şefi | chorusmaster J. Brahms W.A. Mozart Keman Konçertosu, Re majör, Op.77 Concerto for Violin in D major, Op.77 Requiem, Re minör, KV.626 Requiem in D minor, KV.626 21 Mart March, 2015 Cumartesi Saturday, 20.00 Bilkent Konser Salonu | Concert Hall Değerli Dinleyicilerimiz, Gittikçe artan sayılarla yeni dinleyicilerimizin aramıza katılmasından mutluluk ve gurur duyuyoruz. İzleyicilerimizin beğenilerini içten alkışlarıyla sergilemeleri, bizler için paha biçilmez bir destek. Konserlerimizde ses ve görüntü kaydı yapılmaktadır. Seslendirilen eserlerin bazıları birkaç bölümden oluşmaktadır. Eserin tümü bittikten sonra alkışlamanız bizlere kolaylık sağlayacaktır. Aynı nedenle konser esnasında cep telefonlarınızı tamamen kapatmanızı ve flaşla fotoğraf çekmemenizi rica ederiz. Program J. Brahms Keman Konçertosu, Re majör, Op.77 Concerto for Violin in D major, Op.77 I. Allegro non troppo II. Adagio III. Allegro giocoso, ma non troppo vivace Dear Listeners, We are happy and proud to perform to a growing audience. The applause we receive from the audience is an invaluable expression of appreciation. All our concerts are audio-visually recorded. Some of the works performed by the artists are composed of several parts. It would be highly convenient if the listeners hold their applause until the end of the work. For the same reason, we kindly ask our listeners to turn off their cell phones and not to take any photographs with flash during the concert. mybilet.com ara interval W.A. Mozart Requiem, Re minör | in D minor, KV.626 I. Introit: Requiem aeternam II. Kyrie eleison III. Sequence No.1: Dies Irae IV. Sequence No.2: Tuba mirum V. Sequence No.3: Rex tremendae majestatis VI. Sequence No.4: Recordare, Jesu pie VII. Sequence No.5: Confutatis maledictis VIII.Sequence No.6: Lacrimosa dies illa IX. Offertory No.1: Domine Jesu Christe X. Offertory No.2: Hostias et preces XI.Sanctus XII.Benedictus XIII.Agnus Dei XIV.Communion: Lux aeterna Zorunlu durumlarda program değişikliği yapılabilir. Programs may be subject to changes due to reasons beyond our control. Rengim Gökmen, şef | conductor Ankara Devlet Konservatuvarı’nda piyano ve kompozisyon eğitimlerini Prof. Nimet Karatekin, Prof. İlhan Baran, Prof. A. Adnan Saygun’un öğrencisi olarak yaptıktan sonra Türk Hükümeti tarafından orkestra şefliği öğrenimi için İtalya’ya gönderildi. Roma Santa Cecilia Konservatuvarı’nda, daha sonra Santa Cecilia Yüksek Müzik Akademisi’nde, ardından Siena’da, Chigiana Müzik Akademisi’nde Franco Ferrara’nın öğrencisi olarak orkestra şefliği öğrenimini tamamladı. 1980 yılında San Remo’da Gino Marinuzzi Şeflik Yarışması’nı kazandıktan sonra Avrupa’nın hemen hemen bütün büyük merkezlerinde konserler yönetti. 1988 yılında İtalyan Hükümeti tarafından “Cavalliere” (Şövalye) nişanı, 1999 yılında T.C. Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü ile onurlandırıldı. 2004 yılında Hacettepe Üniversitesi’nden profesör ünvanı alan Rengim Gökmen, 2006 yılında kurulan Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası ile çalışmalarını sürdürmektedir. Following his piano and composition education with Prof. Nimet Karatekin, Prof. İlhan Baran, Prof. A. Adnan Saygun at Ankara State Conservatory, he was sent to Italy by the Turkish government to receive higher education in conducting. He completed his orchestral conducting education first at Rome’s Santa Cecilia Conservatory, then in Santa Cecilia Music Higher Academy, and lastly at Chigiana Academy of Music in Siena under Franco Ferrara. After winning the Gino Marinuzzi Conducting Competition in San Remo in 1980, Gökmen has conducted concerts at almost all major venues of Europe. In 1988, he received the “Cavalliere” medal from the Italian government and was presented with the “Culture and Arts Award” by the Presidency of the Turkish Republic. Rengim Gökmen was given the title of professor from Hacettepe University in 2004. The conductor has been working with Doğuş Kids Symphony Orchestra since 2006. Esther Yoo, keman | violin Kısa bir süre önce BBC’nin Yeni Kuşak Sanatçısı ilan edilen Esther Yoo, 2010 yılında henüz 16 yaşındayken, 10. Uluslararası Sibelius Keman Yarışması’nda ödül alan en genç sanatçı olarak uluslararası alanda ilgi odağı haline geldi. Kore asıllı Amerikalı kemancı, 2012 yılındaki Queen Elizabeth Yarışması’nda da ödül alan en genç sanatçılardan biriydi. Yoo, 2014-15 sezonunda Filarmoni Orkestrası ve Vladimir Ashkenazy ile birlikte, Mexico City, Rio de Janerio, Sao Paolo, Lima ve Bogota’yı içine alan kapsamlı bir turneye çıkıyor. Sanatçı, BBC Senfoni Orkestrası, Halle, Philharmonie Südwestfalen, Bilkent Senfoni Orkestrası ve Gavle Senfoni Orkestrasıyla (İsveç) ilk kez sahne alacak olmasının yanı sıra, Birleşik Krallık’taki Filarmoni Orkestrası’yla da yeniden performans sergileyecek. Esther Yoo, geçen yıl Filarmoni Orkestrası ve Ashkenazy ile birlikte Glazunov ve Sibelius konçertolarının kayıtlarını yaptı. Aynı orkestra ile 2012’de Çin ve Kore turnesinde birlikte çalıştığı merhum Lorin Maazel yönetiminde Londra Konçertosu’nu ilk kez seslendiren Yoo, ayrıca yakın geçmişte Finlandiya Radyosu Senfoni Orkestrası, Helsinki Filarmoni, BBC İskoç Senfoni Orkestrası, Varşova Filarmoni, Tenerife Senfoni, Hong Kong Filarmoni, Seul Filarmoni Orkestraları ve Belçika Ulusal Orkestrası’yla performanslar sergilemiştir. Sanatçı, Czech Virtuosi Oda Müziği ve Nuove Musiche Orkestralarıyla düzenli olarak sahneye çıkmaktadır. Yoo’nun katıldığı festivallerden bazıları, Seul Uluslararası Müzik Festivali (Bach’ın İki Keman Konçertosu’nu Maxim Vengerov’la seslendirmiştir), Belçika’da düzenlenen Kamermuziek Houtland Festivali, Fransa’daki Chateau de Chambord Festivali ile Dvorak Prag Festivalidir. Yoo, Fransa, Belçika, Hollanda ve Katar’da resitaller vermiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nde doğup Avrupa’da büyüyen Esther Yoo, 4 yaşında keman çalmaya başlamış ve ilk konçertosunu 8 yaşında seslendirmiştir. 2006 yılında Uluslararası Henryk Wieniawski Keman Yarışması’nın Çocuklar Bölümünde birincilik ödülü ve Avrupa Birliği’nden de Genç Müzik Sanatçısı ödülünü almıştır. Yoo, halen Münih’teki Hochschule für Musik’in üstün bakalorya programında Ana Chumachenco ile ve Brüksel’deki Queen Elizabeth Müzik Şapeli’ndeki sanat diploması programında Augustin Dumay ile çalışmaktadır. Esther’in daha önceki öğretmenlerinden bazıları, Zakhar Bron, Leonid Kerbel ve Berent Korfker’dir. Esther Yoo, kendisine cömert bir koleksiyoncu tarafından hediye edilen, 1704 yapımı, Prince Obolensky Stradivarius marka bir keman çalmaktadır. Recently named a BBC New Generation Artist, Esther Yoo first came to international attention in 2010 when, aged 16, she became the youngest prize winner of the 10th International Sibelius Violin Competition. In 2012, the American-Korean violinist was also one of the youngest ever prize winners of the Queen Elisabeth Competition. Esther Yoo begins the 2014-15 season performing with the Philharmonia Orchestra and Vladimir Ashkenazy on a major tour to Mexico City, Rio de Janeiro, São Paulo, Lima and Bogota. She also debuts with the BBC Symphony Orchestra, Hallé, Philharmonie Südwestfalen, Bilkent Symphony Orchestra and Gävle Symphony Orchestra (Sweden), and performs again with the Philharmonia in the UK. Last season, she recorded the Glazunov and Sibelius concertos with the Philharmonia Orchestra and Ashkenazy. She also made her London concerto debut with the orchestra under the late Lorin Maazel, following their collaboration on a 2012 tour to China and Korea. Other recent highlights include performances with the Finnish Radio Symphony, Helsinki Philharmonic, BBC Scottish Symphony, Warsaw Philharmonic, Tenerife Symphony, Hong Kong Philharmonic and Seoul Philharmonic orchestras, as well as the Orchestre National de Belgique. She performs regularly with the Czech Virtuosi Chamber and Nuove Musiche orchestras. Festival appearances include the Seoul International Music Festival (featuring Bach’s Double Concerto with Maxim Vengerov), Kamermuziek Houtland Festival (Belgium), Festival du Château de Chambord (France) and Dvořák Prague Festival. Recent recitals include the Flâneries Musicales de Reims (France) and a number of engagements throughout Belgium, The Netherlands and Qatar. Born in the U.S. and raised in Europe, Esther Yoo began playing the violin at the age of 4 and made her concerto debut aged 8. In 2006, she was given First Prize in the Junior Section of the International Henryk Wieniawski Violin Competition and also the European Union Award for Music Art for Youth. She is currently a student of Ana Chumachenco in the Excellence Bachelor Programme at the Hochschule für Musik und Theater in Munich and of Augustin Dumay in the Artist Diploma Programme at the Queen Elisabeth Music Chapel in Brussels. Prior to this, she worked with Zakhar Bron, Leonid Kerbel and Berent Korfker. Esther Yoo plays the 1704 “Prince Obolensky” Stradivarius, generously lent to her by a private collector. Feryal Türkoğlu, soprano 1987–88 döneminde Ankara Devlet Konservatuvarı ŞanOpera yüksek bölümünden birincilikle mezun oldu. Aynı yıl Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’nde solist sanatçı olarak göreve başladı. 1994 yılında, Yılın En Başarılı Kadın Sanatçısı seçildi. Polonya’nın Lodz Operası’nda Perili Köşk, Azerbaycan Bakü Operası’nda Rigoletto operalarında başrol oynadı. Almanya’nın çeşitli kentlerinde resitaller verdi. Ankara ve İzmir Senfoni Orkestralarıyla birçok konser yaptı. 1999 yılında, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü Orkestrası’yla Viyana’da Konzerthaus Konser Salonu’nda Mehterden Alaturkaya başlıklı bir konser gerçekleştirdi. Aspendos Uluslararası Opera ve Bale Festivali’nde; Maskeli Balo (Oscar), Carmen (Micaela) ve Saraydan Kız Kaçırma (Konstanze) rollerini seslendirdi; ayrıca 20. Uluslararası Aspendos Opera ve Bale Festivali’nde Jose Cura ile Gala Konseri gerçekleştirdi. İstanbul Opera Festivali Gala Konseri’ni yine Jose Cura ile birlikte yaptı. Aya İrini, Efes Antik Tiyatro ve Saint Antoine Kilisesi’nde Pergolesi’nin Stabat Mater adlı eserini İstanbul Senfoni Orkestrası eşliğinde seslendirdi. 2007 yılında Aspendos Uluslararası Opera ve Bale Festivali’nde Mario Frangoulis ile birlikte Gala Konseri yaptı. 2009 yılında Adana Valiliği’nce organize edilen Senfoni ile İlahiler konserini gerçekleştirdi. Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğünde; Carmen, Yarasa, Alayın Kızı, La Traviata, Çardaş Prensesi, Saraydan Kız Kaçırma, Don Giovanni, Sihirli Flüt, Gianni Schicchi, Akıllı Kız, Rigoletto, Ali Baba ve Kırk Haramiler, Şen Dul, Aşk İksiri, Mahagonny, Maskeli Balo, Sevil Berberi, Il Trovatore, Tosca, Idomeneo, Macbeth, Tannhauser adlı opera ve operetlerde başrol oynadı. Feryal Türkoğlu halen Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’nde solist sanatçı ve sanat danışmanı olarak görevini sürdürmektedir. Feryal Türkoğlu graduated from the Singing and Opera Department of Ankara State Conservatory with the highest degree in 1987-1988 academic year. She started working as a soloist at the State Opera and Ballet in the same year. In 1994, Türkoğlu was selected the best artist of the year. She played the lead roles in The Haunted Manor at Lodz Opera in Polland and in Rigoletto at Azerbaijan Baku Opera. Giving a number of recitals in several German cities, Türkoğlu also performed in concerts with Ankara and İzmir Symphony orchestras. In 1999, she took to the stage in Vienna’s Konzerthaus Hall in a concert titled “Mehterden Alaturkaya” with State Opera and Ballet Orchestra. As well as singing the roles of Oscar in A Masked Ball, Micaela in Carmen, and Konstanze in The Abduction from Seraglio at Aspendos International Opera and Ballet Festival, the artist performed at the Gala Concert of the 20 th Aspendos Festival with Jose Cura. With Jose Cura, she also appeared at the Gala Concert of Istanbul Opera Festival. She performed Pergolesi’s Stabat Mater with Istanbul Symphony at Hagia Irene, Ephesus Antique Theatre, and Saint Antoine Church. Besides going on stage at the Gala Concert with Mario Frangoulis at the Aspendos International Opera and Ballet Festival in 2007, she performed at the “Senfoni ile İlahiler” concert organized by Adana Governor’s Office. Türkoğlu played the lead role at the State Opera and Ballet in a number of operas and operettas, including Carmen, The Bat, The Daughter of the Regiment, La Traviata, The Circus Princess, The Abduction from Seraglio, Don Giovanni, The Magic Flute, Gianni Schicchi, The Wise Woman, Rigoletto, Ali Baba and the Forty Thieves, The Merry Widow, The Elixir of Love, Mahagonny, The Masked Ball, The Barber of Seville, Il Trovatore, Tosca, Idomeneo, Macbeth, and Tannhauser, among others. Currently, Feryal Türkoğlu is a soloist and artistic consultant at the State Opera and Ballet General Directorate. Asude Karayavuz, mezzo-soprano İstanbul Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’nden flüt ve piyano dallarından mezun oldu. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Opera Ana Sanat Dalı’nda Payam Koryak’ın öğrencisi oldu. 2004 yılında İstanbul Devlet Opera ve Bale’sinde Yekta Kara’nın sahnelediği Figaro’nun Düğünü’nde ilk kez sahneye çıktı. 2005’te Siemens Opera Yarışması’nda ikinci oldu ve Salzburg Mozarteum yaz okuluna gitmeye hak kazandı. Edith Matis, Kurt Widmer, Edda Moser’in ustalık sınıflarına katıldı, Mozarteum sahnesinde konserler verdi. 2006’da 4. Leyla Gencer Uluslararası Şan Yarışması’nda finalist oldu. Aynı yıl İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde Windsor’un Şen Kadınları’nda rol aldı. 2007-09 yılları arasında Teatro alla Scala Akademisi’nin dünyada seçtiği 10 şarkıcıdan biri oldu; Leyla Gencer, Renato Bruson, Mirella Freni, Luigi Alva, Luciana Serra, Vincenzo Scalera, Umberto Finazzi, Antonio Albanese ve Marco Gandini ile çalıştı. 2008’de Teatro alla Scala’da Giovanni Antonini yönetiminde Mozart’ın Figaro’nun Düğünü operasında Cherubino rolünü seslendirdi. Bu performansı Teatro alla Scala’da, Scala Orkestrası ve Korosu ile şef Myung-Whun Chung yönetiminde Mozart’ın Vesperae Solennes de Confessore eserinin alto solosunu seslendirdiği Noel Konseri takip etti. Aynı dönemde Cremona Teatro Ponchielli’de Giorgio Bernasconi yönetiminde Monteverdi’nin Il Combattimento di Tancredi e Clorinda eserinde Clorinda’yı ve Salvatore Sciarrino’nun Le Voci di Sottovetro eserini seslendirdi. 2009’da Scala sahnesine döndü, Donizetti’nin Le convenienze ed inconvenienze teatrali operasında rol aldı. 2010’da Arena di Verona’da Carmen operasında rol aldı, Aida operasında yedek oyunculuğu üstlendi, Valencia Operası Palau de les Arts’da ilk kez sahneye çıktı. 2010-11 sezonunda Trieste’de Teatro Verdi’de, La Traviata’da, Salzburg Pfingsten Yaz Festivali’nde ve Ravenna Teatro Alighieri’de Riccardo Muti yönetiminde Mercadante’nin I due Figaro operasında rol aldı. Franca’da Valle d’Itria Festivali’nde sahneye çıktı, Verona Teatro Filarmonico’da Verdi’nin Rigoletto operasında rol aldı. 2012’de Riccardo Muti yönetiminde Mercadante’nin I due Figaro operasını Madrid ve Buenos Aires’te seslendirdi. AlmanyaFreiburg’da Verdi’nin Nabucco operasında rol aldı. Asude Karayavuz graduated from the flute and piano branches of Istanbul University Fine Arts High School. She studied in the Opera Department of Mimar Sinan Fine Arts University State Conservatory under Payam Koryak. Her debut was in The Marriage of Figaro staged by Yekta Kara at Istanbul State Opera and Ballet in 2004. Taking the second place at Siemens Opera Competition in 2005, she won the right to attend the Summer School in Salzburg Mozarteum. She participated in the master classes of Edith Matis, Kurt Widmer, and Edda Moser and performed on the Mozarteum stage. Karayavuz qualified as a finalist at the 4th Leyla Gencer International Singing Competition and performed in The Merry Wives of Windsor staged at Istanbul State Opera and Ballet in 2006. She was designated among the 10 international singers by Teatro alla Scala Academy between 2007 and 2009. She had the opportunity to work with Leyla Gencer, Renato Bruson, Mirella Freni, Luigi Alva, Luciana Serra, Vincenzo Scalera, Umberto Finazzi, Antonio Albanese and Marco Gandini. In 2008, Karayavuz played the part of Cherubino in Mozart’s The Marriage of Figaro directed by Giovanni Antonini at Teatro alla Scala. This performance was followed by the Christmas Concert featuring Mozart’s Vesperae Solennes de Confessore where she sang the alto solo with Scala Orchestra and Choir conducted by Myung-Whun Chung. She also sang the part of Clorinda in Monteverdi’s Il Combattimento di Tancredi e Clorinda and in Salvatore Sciarrino’s Le Voci di Sottovetro. Going back to the Scala stage in 2009, the artist performed in Donizetti’s Le convenienze ed inconvenienze teatrali opera. She sang in Carmen and was a cover artist in Aida at Arena di Verona. After her debut at the Valencia Opera Palau de les Arts, she performed in La Traviata at Teatro Verdi in Trieste, at the Salzburg Pfingsten Summer Festival, and in Mercadante’s I due Figaro conducted by Riccardo Muti at Ravenna Teatro Alighieri in the 2010-2011 season. She sang at Valle d’Itria Festival in Franca and in Verdi’s Rigoletto at Verona Teatro. In 2012, she sang in Mercadante’s I due Figaro conducted by Riccardo Muti in Madrid and Buenos Aires. She also had a part in Verdi’s Nabucco staged in Freiburg, Germany. Ayhan Uştuk, tenor Müzik eğitimine İzmir’de küçük yaşlarda aldığı özel klasik gitar dersleriyle başladı. 1986 yılında İzmir Devlet Konservatuvarı Şan Opera Sanat Dalı’nda Prof. Müfit Bayraşa’nın öğrencisi oldu. 1988’de Bilkent Üniversitesi’nde Prof. Mustafa Yurdakul ile çalışmaya başladı. 1990 yılında Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’nden “Yüksek Şeref” derecesiyle bölüm birincisi olarak mezun oldu. Mezuniyetinden sonra İtalya’da Accademia D’arte Lirica di Osimo sınavını birincilikle kazandı, lisansüstü eğitimini dört yıl Milli Eğitim Bakanlığı bursu ile sürdürdü. Bu süre içinde Sergio Segalini, Rodolfo Celletti, Mario Melani, Alberto Zedda, Antonio Tonini, Nicola Giusti, Harriet Lowson gibi çok değerli eğitmenlerle çalışma fırsatı bulan sanatçı, akademik eğitimine devam ederken Avrupa’nın birçok önemli opera merkezinde ve festivallerde konserler ve temsiller gerçekleştirdi. Hollanda’da Dordrect Belcanto Festivali’nin kapanış konseri, İrlanda’da Wexford Opera Festivali’nde Verdi’nin La Traviata (Alfredo) ve Tchaikovsky’nin Jean Dark (Raimondo) rolleri, İtalya- Ancona’da Puccini’nin La Messa di Gloria eseri (Bellini Orkestra ve Korosu ile), İtalya-Martina Franca Vale D’Itria Opera Festivali’nde La Donna Caritea’da Corrado rolü ve Pesaro Yaz Festivali’nde Donizetti’nin Aşk İksiri operasında Nemorino rolü sanatçının gerçekleştirdiği konser ve temsillerden bazılarıdır. İtalya’da Martina Franca Opera Festivali’nde Severio Mercadante’nin eserlerinden oluşan konserin kaydı CD olarak yayınlanmıştır. Ayhan Uştuk, Angelica Catalani Uluslararası Şan Yarışması’nda yabancı sanatçılar kategorisinde birincilik, Giuseppe Di Stefano Şan Yarışması’nda birincilik ödülü ve aynı yerde gerçekleştirilen opera festivalinde La Boheme’de Rodolfo rolünü seslendirme hakkını kazanmıştır. Iris Adami Corradetti Şan Yarışması’nda Katia Ricciarelli Özel Ödülü’ne layık görüşmüştür. 1995 yılından bu yana Ankara Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’nde solist sanatçı olarak görev yapmaktadır. Üç Tenor, Tenor Kardeşler ve Trio Anka konserleri ile de geniş dinleyici kitlelerine ulaşmaktadır. Ayhan Uştuk started studying music at an early age through private classical guitar lessons he took in İzmir. In 1986, he was admitted to İzmir State Conservatory Opera Singing Department and worked under Prof. Müfit Bayraşa. Then, in 1988, he started studying with Prof. Mustafa Yurdakul at Bilkent University and graduated from the Faculty of Music and Performing Arts of the University with high honors. After graduation, he took the exam at the Accademia D’arte Lirica di Osima in Italy and getting the highest grade, he completed his graduate education at this school on a scholarship from the Ministry of Education. Having the opportunity to study with valuable educators like Sergio Segalini, Rodolfo Celletti, Mario Melani, Alberto Zedda, Antonio Tonini, Nicola Giusti, and Harriet Lowson, he performed at many major opera venues and festivals in Europe. He performed in the closing concert of Dordrect Belcanto Festival in the Netherlands, the roles of Alfredo in Verdi’s La Traviata and Raimondo in Tchaikovsky’s Jean Dark at the Wexford Opera Festival in Ireland, in Puccini’s La Messa di Gloria (with Bellini Orchestra and Choir) in Ancona, Italy, the part of Corrado in La Donna Caritea staged at the Martina Franca Vale D’Itria Opera Festival in Italy, the role of Nemorino in Donizetti’s The Elixir of Love at Pesaro Summer Festival, among others. Uştuk has a concert recording featuring Severio Mercadante’s works performed at Martina Franca Opera Festival. The tenor won the first place in the Angelica Catalani International Singing Competition in the international singers category, was awarded the first prize in Giuseppe Di Stefano Singing Competition and qualified to perform the role of Rodolfo in La Boheme at the opera festival held in the same venue. He was also given the Katia Ricciarelli Special Award at Iris Adami Corradetti Singing Competition. Uştuk has been working as a soloist at Ankara State Opera and Ballet. He collaborates with Üç Tenor, Tenor Kardeşler, and Trio Anka ensembles in widely acclaimed concerts. Tuncay Kurtoğlu, bas | bass Ankara Devlet Opera ve Balesi solist sanatçısı olan Tuncay Kurtoğlu 25 yıla yaklaşan sanat hayatı boyunca operalarda bas karakterleri yorumlamış, yurt içinde ve dışında sayısız konserler vermiştir. Uluslararası opera yarışmalarında önemli dereceler kazanmıştır (1. Leyla Gencer, mansiyon, İstanbul, 1995; 41. Francisco Vinas, üçüncülük, Barcelona, 2004; Tchaikovsky, En İyi Tchaikovsky Romans Performans Ödülü, Moskova, 2002; 20. Valsesia, ikincilik, İtalya, 2004; 10. Uluslararası Citta di Alcamo, birincilik, İtalya, 2007). 2004-2006 yılları arasında İtalya’nın önemli operalarında sekiz prodüksiyonda (Il Trovatore, Luisa Miller, Don Giovanni, G. Verdi - Requiem, Mozart ve Salieri La battaglia di Legnano, Bellini - Ultime Luci, Il Viaggio a Reims) rol almıştır. Şili-Santiago’da Aida, İsviçre-Basel’de İnci Avcıları, Bulgaristan-Sofya’da Sevil Berberi, Avusturya-İnnsbruck’da Oedipus Rex, Belgrad-Sava Center’da Mozart - Requiem ve Beethoven - 9. Senfoni, Brüksel’de Beethoven - 9. Senfoni ve Mass in C, Güney Kore, Estonya ve Ekaterinburg’da Saraydan Kız Kaçırma operasında sahneye çıkmıştır. Tuncay Kurtoğlu 2010 yılında “En İyi Erkek Opera Sanatçısı” ve 2011 yılında Donizetti Klasik Müzik Ödülleri kapsamında halk oylaması sonucu “Yılın En İyi Klasik Müzik Sanatçısı” ödüllerine layık görülmüştür. Almanya’nın önemli opera merkezlerinden Hamburg Staatsoper’de son iki yıldır Don Carlos Le Grand Inquisiteur ve Falstaff Pistola rollerinde performanslar sergilemektedir. Sanatçının Bilkent Senfoni Orkestrası ile gerçekleştirmiş olduğu A.A. Saygun Yunus Emre Oratoryosu ve Kültür Bakanlığı Devlet Çoksesli Korosu ile A.A. Saygun ve M. Sun Çoksesli Türküler CD kayıtları bulunmaktadır. Halen Başkent ve Eskişehir Anadolu Üniversiteleri’nde misafir öğretim görevlisi olarak dersler vermektedir. A soloist at the Ankara State Opera and Ballet, Tuncay Kurtoğlu has interpreted bass characters in operas and appeared in numerous concerts, both national and international, throughout his artistic career that spans almost 25 years. Kurtoğlu has received significant awards at international opera competitions (Honorable mention at the First Leyla Gencer Competition in Istanbul in 1995; the third prize at the 41st Francisco Vinas Competition in Barcelona in 2004; The Best Tchaikovsky Romance Performance Award in Moscow in 2002; the second prize at the 20th Valsesia Competition in Italy in 2004; the first prize at the 10 th Citta di Alcamo Competition in Italy in 2007). Kurtoğlu appeared in eight productions (Il Trovatore, Luisa Miller, Don Giovanni, G. Verdi-Requiem, Mozart and Salieri, La Battaglia di Legnano, Bellini-Ultime Luci, Il Viaggio a Reims) at the most prestigious opera venues in Italy from 2004 to 2006. He performed in Aida in Santiago, Chili, The Pearl Fishers in Basel, Switzerland, The Barber of Seville in Sofia, Bulgaria, Oedipus Rex in Innsbruck, Austria, Mozart’s Requiem and Beethoven’s Symphony No. 9 at the Sava Center, Belgrade, Beethoven’s Symphony No. 9 and Mass in C in Brussels, and The Abduction from Seraglio in South Korea, Estonia and Yekaterinburg. Kurtoğlu was designated the Best Male Opera Singer in 2010 and was selected the Best Classical Music Artist by a public vote at the Donizetti Classical Music Awards in 2011. For the last two years, he has been playing the roles of Don Carlos in Le Grand Inquisiteur and Falstaff in Pistola staged at Staatsoper, Hamburg, one of the major opera centers in Germany. The artist recorded A. Adnan Saygun’s Yunus Emre Oratorio with Bilkent Symphony Orchestra and Polyphonic Folk Songs of A.A. Saygun and M. Sun with the Ministry of Culture State Polyphonic Choir. Kurtoğlu is currently teaching at both Başkent and Eskişehir Anadolu Universities as a visiting professor. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Ankara Devlet Çoksesli Korosu Ministry of Culture and Tourism State Polphonic Chorus Devlet Çoksesli Korosu Prof. Hikmet Şimşek’in girişimleriyle T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı olarak 1988 yılında kuruldu ve Türkiye’nin seçkin yapılanmalarından biri oldu. İlk konserini 1989’da Ahmed Adnan Saygun yönetiminde veren koro daha sonra uzun yıllar Walter Strauss’la çalıştı. Bujor Hoinic, İnci Özdil, Ahter Destan, Alessandro Cedrone ve İbrahim Yazıcı koronun çalıştığı şefler arasındadır. 2010-11 sanat sezonundan itibaren koronun şefliğini Cemi’i Can Deliorman yapmaktadır. Koro, repertuvarındaki 1000’i aşkın eserle bugüne kadar yurt içinde 30 il ve ilçede, yurt dışında Almanya, Vatikan, İsrail, İtalya, Rusya Federasyonu ve Güney Kore’de 800’ü aşkın konser vermiştir. Uluslararası basında “Dünyanın en iyi korolarından biri” olarak nitelendirilen koro, 2010 Andante Müzik ödüllerinde yılın en iyi vokal topluluğu ödülüne layık görülmüştür. Koro, acapella konserlerinin yanı sıra Türkiye’nin tüm senfoni orkestralarıyla konserler vermiş, pek çok eserin Türkiye ve dünya prömiyerlerini gerçekleştirmiştir. Vatikan’da Papa II. Jean Paul’un huzurunda verilen “Üç Dinin Buluşması Konseri”nde Müslüman dünyayı temsilen Pittsburgh Senfoni Orkestrası ile “J. Harbison – Abraham” adlı eserin dünyada ilk seslendirilişini gerçekleştirmiştir. Koronun Kurtuluş filmi müzikleri, Fazıl Say - Nazım Oratoryosu, C.Orff - Carmina Burana, Mozart - Requiem, A.A. Saygun ve Muammer Sun’un çoksesli halk türkülerinden oluşan CD’leri bulunmaktadır. Sosyal yardım amaçlı çeşitli etkinliklerde de yer alan koro, ülkemizin tanınmış sanatçı ve kurumları ile Kadına Şiddete Son etkinliğini gerçekleştirmiştir. Koro her sezon eğitim konserlerinde on binlerce çocuk ve gence ulaşarak çoksesli müzik kültürünü tanıtmaktadır. Launched through the initiative of Prof. Hikmet Şimşek under Turkish Republic Ministry of Culture and Tourism in 1988, the State Polyphonic Choir has enjoyed considerable prestige in Turkey since its initiation. Following its first concert under the baton of Ahmed Adnan Saygun in 1989, the choir worked with Walter Strauss for a long time. Other conductors of the choir include Bujor Hoinic, İnci Özdil, Ahter Destan, Alessandro Cedrone and İbrahim Yazıcı. Since the 2010-11 season, the choir has been conducted by Cemi’i Can Deliorman. The choir has a repertoire of more than 1000 works and has performed in 30 cities and districts, and given more than 800 concerts in Germany, Vatican, Israel, Italy, Russian Federation, and South Korea, among others. Described by the international media as one of the best choirs of the world, the State Polyphony received the best vocal ensemble award in Andante Music Awards in 2010. Besides a cappella concerts, the choir has given concerts with all symphony orchestras in Turkey and performed the Turkish and world premieres of a number of works. In the Vatican concert aimed to foster reconciliation among three religions and attended by Pope John Paul II, the choir representing the Muslim world premiered J. Harbison’s Abraham with Pittsburgh Symphony Orchestra. The choir has several CDs among which are the recording of the music of the film Liberation, Fazıl Say’s Nazım Oratorio, C. Orff’s Carmina Burana, Mozart’s Requiem, and A. A. Saygun and Muammer Sun’s polyphonic folk songs. The choir appearing in a variety of social projects performed in the End the Violence against Women activity attended by the leading artists and institutions in Turkey. The choir promotes the polyphonic music culture by meeting with tens of thousands of children and teenagers at education concerts held annually. Cemi’i Can Deliorman, koro şefi | chorusmaster Müzik eğitimine Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Keman Bölümü’nde başladı. 2003’te Avusturya’daki Viyana Müzik Üniversitesi’nin (Universitaet für Musik und Darstellende Kunst Wien) Orkestra Şefliği Bölümü hazırlık sınıfına kabul edildi. Borusan Kocabıyık Vakfı’nın eğitim bursu ile şeflik çalışmalarına başladı. Graz Müzik Üniversitesi’nde (Universiteat für Musik und Darstellende Kunst Graz) Martin Sieghart’ın orkestra şefliği sınıfından 2008 yılında mezun oldu. Lisans eğitimi süresince Viyana Singverein Korosu şefi Johannes Prinz ile Koro Şefliği Bölümü’ne de devam etti. Viyana Filarmoni Orkestrası ve Singverein Korosu’nun şeflik seminerlerine her yıl katıldı. Eğitimine Amerika’daki Westminster College of the Arts’da devam etti. Amerika’nın önde gelen koro şeflerinden Dr. Joe Miller ve Dr. James Jordan ile sürdürdüğü yüksek lisans çalışmalarını Graz Müzik Üniversitesi Orkestra Şefliği Bölümü’nde tamamladı. Amerika’nın en saygın korolarından “Westminster Symphonic Choir’’ ile Carnegie Hall, Lincoln Center gibi saygın mekânlarda sahneye çıktı. Amerika’da Kurt Masur ile Mendelssohn, “Die erste Walpurgisnacht” kantatı, Pierre Boulez ile Mahler senfonileri üzerine çalıştı. 2012 Akdeniz Müzik Festivali kapsamında konuk şef olarak İsrail’e davet edildi. Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası, Sicilya Senfoni Orkestrası, İstanbul Devlet Senfoni, Savaria Senfoni, Bursa Devlet Senfoni, Antalya Devlet Senfoni, Anadolu Üniversitesi Akademik Orkestrası, Eskişehir Senfoni, Çukurova Devlet Senfoni Orkestralarıyla konserler verdi. conductor of Orkestra Prusart founded in Bursa in 2014, Deliorman is a visiting professor at Anadolu University State Conservatory, Ankara University State Conservatory, and Bahçeşehir University Bauart. 2014 yılında Bursa’da kurulan Orkestra Prusart topluluğunun daimi şefliğini halen yürüten sanatçı, Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuvarı ve Bahçeşehir Üniversitesi Bauart bünyesinde misafir öğretim görevlisidir. His book on Mahler’s Resurrection Symphony was published in Germany by Akademiker Verlag in July 2013. Cemi’i Can Deliorman is the Artistic Director and permanent conductor of the State Polyphonic Choir since 2010. Gustav Mahler’in Diriliş Senfonisi üzerine yazdığı kitap, 2013 Temmuz ayında Almanya’da Akademiker Verlag tarafından yayınlanmıştır. Cemi’i Can Deliorman 2010 sanat sezonundan beri T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Çoksesli Korosu Sanat Yönetmeni ve daimi şefidir. Cemi’i Can Deliroman started studying music in the Violin Department of Anadolu University State Conservatory. In 2003, he was admitted to the Orchestral Conducting Department of Vienna Music University. He started studying conducting on a scholarship from Borusan Kocabıyık Foundation. Deliorman graduated from the orchestra conducting class of Martin Sieghart at Graz Music University in 2008. During his undergraduate education, he also attended Choral Conducting Department of Johannes Prinz, the conductor of Vienna Singverein Choir. He participated in the conducting seminars of both Vienna Philharmonic and Singverein Choir annually during his education. Continuing his education at Westminster College of the Arts in the United States, he studied with the leading choral conductors of the U.S., Dr. Joe Miller and Dr. James Jordan, and completed his graduate studies at Graz Music University’s Orchestral Conducting Department. He performed with Westminster Symphonic Choir, one of the most prestigious American choirs, at major venues such as Carnegie Hall and Lincoln Center. While in the U.S., he worked on Mendelssohn’s Die Erste Walpurgisnacht cantata with Kurt Mansur and Mahler symphonies with Pierre Boulez. Deliorman was invited to Israel to perform as a guest conductor at the Mediterranean Music Festival in 2012. He cooperated with Borusan Istanbul Philharmonic, Sicily Symphony, Istanbul State Symphony, Savaria Symphony, Bursa State Symphony, Antalya State Symphony, Anadolu University Academic, Eskişehir Symphony, and Çukurova State Symphony orchestras. Appointed as the permanent Program Notları | Program Notes Johannes BRAHMS (1833 - 1897) Keman Konçertosu, Re majör, Op.77 Concerto for Violin in D major, Op.77 Eğer Brahms olmasaydı 19. yüzyıl müzik açısından belirsizliklerle dolu bir biçimde sona erecekti. Besteci döneminin müzikal gelişmelerini derinden sorgulamış ve yazdığı eserlerle 20. yüzyılda meydana gelecek yenilikler için zemin hazırlamıştı. Ancak yaşadığı dönemde Brahms çok farklı bir biçimde algılanmıştı. Bunda kariyerine yaptığı sert başlangıcın önemli bir payı vardır. Ailesinin geçimine katkıda bulunabilmek için meyhanelerde müzisyenlik yaparken, 1853 yılında tanıştığı büyük keman virtüözü Joseph Joachim tarafından Robert Schumann ile tanıştırılan sanatçı üstün yeteneği ve eserlerindeki özgün müzik dili sayesinde kendisini kısa sürede kabul ettirdi. Bu dönemde Wagner ve Lizst’in önderliğini yaptığı “Yeni Alman Okulu” Leipzig’de çıkan Neue Zeitschrift für Musik isimli gazete tarafından desteklenmekteydi. Schumann bu gazetede yayınladığı makalede Brahms’ı, isim vermeden yüceltti. Fikirlerinin “Yeni Alman Okulu”nun karşısında yer aldığı bilinen Schumann’ın böylesine överek adeta cephenin en ön saflarına ittiği Brahms, o günden ölümüne kadar “yenilikçi” Wagner’in “gelenekçi” karşıt kutbu olarak görüldü. Ancak arkadan gelen, Mahler ve Strauss’un da dahil olduğu genç kuşaklar, Brahms’ı serin kanlılıkla değerlendirerek onun bir cephenin fanatik savunucusu değil döneminin yapısal ve estetik sorunlarını analiz edip yeni çıkış yolları bulan bir besteci olduğunu anlamışlardır. Brahms’ın çok boyutlu dünyasını kavrayabilmek için öncelikle onun gelenekçiliğinin neo-klasik bir yaklaşıma sahip olmadığını anlamak gerekmektedir. Brahms’ın müziği Mendelssohn’un erken dönemlerinde yaptığı gibi geçmişteki klasik formlarla hesaplaşmak amacıyla yapılmış kompozisyon çalışmaları değildir. Özellikle Liszt’in senfonik yazısında gördüğü çıkmazları tespit etmiş ve bu sorunun çözümü aşmak için farklı kaynaklardan yararlanmıştır. Wagner’in operalarında Haydn, Mozart ve Beethoven’in klasisist yapısalcılığına karşı metafizik çağrışımlar içeren süreklilik anlayışını biçimlendirmişti. Bu sürekliliğin temel amacı dramatik kurgunun müzik tarafından sınırlandırılmasını engellemekti. Lizst bu bakış açısını senfoniye uyarladı. Operadaki dramatik kurguya denk düşecek biçimde, müzikal yapının belirli bir metinle birebir ilişkilendirildiği senfonik şiir (poéme symphonique) adını verdiği bir tür üzerine çalışmalarını yoğunlaştırdı. Lizst’in bu eserleri klasik dönemin yapısal denge üzerine kurgulanmış salt çalgısal müziğe (absolute music) karşı yazılmış birer manifestoydu. Sözel ifadenin çalgısal müzikle ifade edildiği, müzikal jestlerin birer metafor olarak kullanıldığı, metindeki kurgunun sürekli armoni ve tempo değişimleri sayesinde elde edildiği senfonik şiir, Brahms tarafından bir sorun olarak değerlendirildi. Brahms her ne kadar armonik dönüşümlerle birbirlerine bağlanmış olsa da, tempo değişimleri ile tanımlanmış farklı bölümlerden oluşan bu biçimi rapsodi formuna benzetiyor ve senfonik formun çıkmaza girdiğini düşünüyordu. Bu çıkmazı aşmak için hem içinde bulunduğu dönemde yer alan gelişmelerin hem de geçmiş dönem müziklerinin derinden bir analizini yaptı. Bu bağlamda besteciyi Wagner ve Schumann’ın armonileri, Mozart, Beethoven ve Schubert’in form anlayışı derinden etkilese de onun özgünlüğüne en önemli katkıyı 16. yüzyıl polifonisi üzerine çalışmaları yapmıştı. 1850’li yıllardan itibaren Detmold, Göttingen, Hamburg ve Viyana’da koro şefi olarak çalışması ve 1860’lı yıllarda yaptığı araştırmalar sayesinde Rönesans ve erken Barok dönemlerinin müzikleri üzerine derinleşebilmişti. Brahms böylelikle müzikte dokunun önemini kavramıştı. Eserlerinde kullandığı malzemenin gelişimini birbiri ardına sıralanmış farklı ortamlarla değil, dokunun ve buna bağlı olarak ritmik yapının çeşitlenmesi ile elde etmişti. Sonuçta Brahms genç nesillere önemli bir yol açmış, klasik yapısallığın içinde sürekli gelişimin var olabileceğini göstermişti. Üstelik müziği romantik dönemin temel özelliklerinden biri olan samimiyet ve öznellikten uzak değildi. Kurumsallaştırdığı yapısallığı duygularını (örneğin Clara Schumann’a duyduğu aşkı, insanlardan kaçan içe kapanık ancak zaman zaman kabalaşmasına yol açacak kişiliğini) ifade etmek için de kullanabiliyordu. Brahms’ın 1863 yılında Viyana’daki SingAkademie’ye yönetici olarak atandığını ve böylelikle bu şehre yerleştiğini belirtmek gerekmektedir. Böylelikle Hegel’in görüşleri doğrultusunda müziğin dil temelli gelişmeler etrafında şekillendiği Kuzey Almanya’dan uzaklaşarak, kozmopolit ve klasikçi geleneğin başkenti olan bu şehre yerleşme imkanı bulmuştu. Birinci Senfoni’sinin 1876 yılındaki ilk seslendirmesi Brahms’a büyük bir şöhret kazandırdı. Bu başarısını Viyana’da bestelediği tüm diğer eserleri ile perçinledi. Bu eserlerden birisi 1878 yılında tamamladığı, 1879 yılında Leipzig’de ilk seslendirmesi yapılan Keman Konçertosu’dur; bu seslendirmede solist olarak dönemin önde gelen ismi Joseph Joachim yer almıştır. Brahms konçertolarında solistin ustalığını sergilemesini değil, senfonik yapısallığı merkeze alır. Tıpkı oda müzikleri ve senfonilerinde olduğu gibi kullandığı materyali kesintisiz bir süreklilik, devinim ve gelişim çizgisinde çeşitlendirir. Çeşitliliğin meydana getirdiği geniş figüratif spektrumda geleneklerden beslenen modellerin tüm olasılıkları açığa çıkarılır; yapısal nesnellikle duygusal aktarım derinlikli bir noktada birbirine karışır. Bu bağlamda solistle orkestranın ilişkisi de bu bütüncül yaklaşımdan payını alır. Solist ne bir kahramandır ne de orkestraya karşı mücadele verir, bu iki unsur yapıtın sürekliliği içinde tınısal olarak iç içe geçerler. Ancak bu durum solist partisinin dönemin diğer virtüöz konçertolarından daha kolay olduğu anlamına gelmez. Aksine solist hem ustalık isteyen pasajları seslendirmek, hem de bu çok boyutlu yapıyı kavrayabilmekle yükümlüdür. If it had not been for Brahms, the 19th century would have ended in such an uncertain way in terms of music. Extensively questioning the musical developments of his time, the composer paved the way for the innovations of the 20th century. However, Brahms was perceived quite differently in him time, largely due to the way he started his musical career. While he was playing music in taverns to help his family make ends meet, he met the famous violin virtuoso Joseph Joachim in 1853 and, through him, he was introduced to Robert Schumann. Shortly after that he made a name for himself by using his extraordinary skills and the original musical language in his works. In those days, the “New German School” pioneered by Wagner and Liszt was being promoted by Neue Zeitschrift für Musik, a newspaper published in Leipzig. In an article published in this newspaper, Schumann wrote very highly of Brahms, without mentioning his name. Brahms who was, so to say, pushed to the front line by being praised as such by Schumann who was known to oppose to the New German School came to be seen as the “conservative” opposite of the Wagnerian “innovativeness”. However, the following generations including Mahler and Strauss were able to judge him fairly and considered him not a fanatic supporter of a certain side, but a composer analyzing the structural and esthetic problems of the period to figure out new ways out. In order to have proper grasp of Brahms’ multidimensional world, it is necessary to know that his conservatism was not of a neo-classical nature. Brahms’ music cannot be seen as composition practices intended to reckon with classical forms of the past, like Mendelssohn did in his earlier times. Brahms identified the deadlock in Liszt’s symphonic prose and utilized a variety of sources to resolve it. In his operas, Wagner formed the understanding of continuity involving metaphysical associations in opposition to the classicist structuralism of Haydn, Mozart, and Beethoven. The principal aim of this continuity was to protect the dramatic fiction against the limitation imposed by music. Liszt adopted this perspective to symphony. He focused on a genre he called the symphonic poem, where musical structure could stand in a one-to-one relation with a certain text, which corresponded to the dramatic structure in opera. These works of Liszt’s constituted a manifesto against the absolute music of the classical period constructed on structural balance. Expressing the verbal narration through instrumental music, using musical gestures as metaphors, achieving the textual fiction by way of continuous changes in the harmony and beat, the symphonic poem posed a problem for Brahms. Brahms was of the opinion that, this form, which consisted of distinct parts defined by beat changes, although these were interconnected through harmonic transformations, resembled the rhapsody form, and the composer surmised that the symphony form was in a deadlock. In order to resolve it, he deeply analyzed both the developments of his own time and the music of the past. Although he was fundamentally influenced by the harmonies of Wagner and Schumann, as well as the form conception of Mozart, Beethoven and Schubert, the major force behind his originality was his work on 16 th century polyphony. His experience as a choral conductor in Detmold, Göttingen, Hamburg and Vienna after 1850s and his research over 1860s enabled him to steep himself in the music of Renaissance and early baroque period. Thus, Brahms understood the significance of texture in music. He based the development of the material he used in his works not on different environments sequenced in an array, but on the texture and the related variation of rhythmic structure. As a result, Brahms showed an important way to younger generations and demonstrated that continuous development can exist within classical structurality. Besides, his music was not far away from sincerity and originality, which were the key features of the Romantic period. He could also use the structurality that he institutionalized to express his emotions (for instance, his love for Clara Schumann or his shy and withdrawn personality which sometimes bordered rudeness). It should be noted that Brahms was appointed as the director of SingAkademie in Vienna in 1863 and thus moved to this city. Consequently, he distanced himself from North Germany where the music was shaped on language-based developments in line with the Hegelian thought and found the chance to live in the city considered the capital of the cosmopolite and classicist tradition. The premiere of his first symphony in 1876 brought Brahms significant fame. The success of this symphony was reinforced by the other works he composed in Vienna. One of these is the violin concerto which he completed in 1878 and which was premiered in Leipzig 1879. The premiere featured the leading soloist of the time, Joseph Joachim. Brahms’ concertos are centered not on the soloist displaying their virtuosity, but symphonic structurality. Just like he does in his chamber music works and symphonies, the composer adds variety to his material with uninterrupted continuity, movement and development. All the possibilities offered by the models nourishing from the wide figurative spectrum brought about by variety are revealed; structural objectivity and emotional narration merge at a fundamental point. The relationship between the soloist and the orchestra is also shaped by this holistic approach. The soloist is neither a hero nor do they struggle against the orchestra; these two elements are tonally intertwined in the continuity of the work. However, this should not be taken to mean that the soloist’s part is easier than it is in other virtuosic concertos of the time. Quite the contrary, the soloist has to both perform the passages requiring mastery and be able to grasp this multidimensional structure. Wolfgang Amadeus MOZART (1756-1791) Requiem Re minör | in D minor, KV.626 İsa’nın son akşam yemeğinin sembolik bir canlandırılması olan Missa, Katolik törenlerinin önemli bir parçasıdır. Yahudilikteki dini metinleri şarkılayarak okuma geleneğinin, Hıristiyanlığın Avrupa’da ilk yayıldığı dönemlerden itibaren model alınmasının, sonucunda ayinlerde müziğin önemli bir yeri olmuştur. Bu yüzden, orta sınıfın, dolayısıyla din dışı düşüncelerin yükselişinin kesin olarak hissedildiği, 17. yüzyıla kadar müzikteki en önemli gelişmeler dini kurumların himayesinde gerçekleştirilmiş, missa’lar da bu gelişmelerin merkezinde yer almıştır. 16. yüzyılın sonuna kadar missa’lar yalnızca koro için yazılırdı. 17. yüzyılın hemen başından itibaren çalgısal müziğin yükselişinin ve yeni bir müzik türü olan operanın hızla yaygınlaşmasının yankıları missa’larda görüldü. Palestrina ile özdeşleştirilen ve stile antico ismi verilen eski üslubun yanı sıra orkestral eşlik, çalgısal bölümler ve opera tarzındaki aryalar missa’ların içinde yer almaya başladı. Özellikle 18. yüzyıla gelindiğinde Napoli’de eski stilde eğitim görüp, konçerto ve operadaki gelişmeleri takip eden ve yönlendiren Alessandro Scarlatti gibi besteciler sayesinde stile antico ile bu yeni stillerin bir arada yer aldığı eklektik yaklaşım missa’larda kullanılmaya başlandı. Napoli stilinin hızla yaygınlaştığı önemli bölgelerden birisi de Katolik güney Almanca dili bölgeleri oldu. 18. yüzyılın ikinci yarısında bu bölgede aktif olarak çalışan klasik dönem bestecileri Haydn, Mozart ve Beethoven bu eklektik yaklaşım çerçevesinde missa’lar bestelemişlerdir. Ölümün ardından icra edilen missa’lara Requiem ismi verilir. Requiem’lerde missa’ların genel akışında yer alan Gloria ve Credo çıkartılıp yerine Das Irae bölümü kullanılır. Mozart’ın son yıllarında Viyana’nın daha ucuz semtlerine taşınmış olması ekonomik açıdan düşüş içerisinde olduğunun bir göstergesidir. Para sıkıntısı çekmiş olmasının çeşitli sebepleri vardır. 18. yüzyılın son çeyreği Avrupa’nın Fransız Devrimi’nin arifesinde olduğu dönemde müzikte patronaj ilişkileri yeniden şekillenmiştir. Besteciler artık nadiren kilise veya saray gibi kurumlarda düzenli bir maaşla çalışıyorlardı. Bir bestecinin yaşamını kazanması için opera evlerinden sipariş alması, yazdığı senfoni, oda müziği veya piyano eserlerini bir soyluya adayarak ödüllendirilmesi, eserlerinin basımından telif ücreti kazanması, soylulara veya zenginlere dersler vermesi, konserler düzenleyip yine kentin ileri gelenlerine abonman biletleri satması gerekmekteydi. Mozart babasının tüm ısrarlarına rağmen Başpiskoposla kavga etmesinin ardından onun emrindeki maaşlı işini bırakarak Viyana’ya yerleşmiş ve büyük başarılar kazanmasa da yukarıda sayılan tüm para kazanma yöntemlerini uygulayarak yaşantısını sürdürebilmişti. Esterhazy, Golitsin gibi önemli prenslerden yüklü miktarlarda ödüller kazanmış, piyano konçertolarını seslendirdiği pek çok konserden zaferle ayrılmıştı. Ancak operalarında Don Giovanni, Figaro’nun Düğünü gibi aristokrasiyi rahatsız edecek konularda ısrar etmesi, yaylı dörtlülerini bir soylu yerine besteci dostu Joseph Haydn’a adaması gibi beklenmedik hareketleri kariyerinin belli bir düzene oturmasını engellemişti. Yine de son yıllarındaki ekonomik düşüşün başka sebepleri de vardı. Öncelikle Avusturya’nın Rusya’nın yanında yer alarak Osmanlı İmparatorluğu ile 1787-91 yılları arasında yaptığı savaş ekonomiyi genel anlamda bozmuş, konser organizasyonlarını önemli ölçüde aksatmıştı. Bunun yanı sıra İmparator II. Joseph’in ölümünün ardından tahta çıkan II. Leopold’un müzikteki eğilimlerinin katı bir şekilde İtalyan olması da Mozart’ın pek çok konudaki şansını azaltmıştı. Bunun üzerine besteci Viyana dışında fırsatlar aramış, Leipzig, Berlin ve Dresden’e gidip konserler vermişti. En çok umut bağladığı girişimi ise Londra’dan bir opera siparişi almaktı, fakat bu gerçekleşmedi. Eğer müzik endüstrisinin kıta Avrupa’sına göre çok daha gelişmiş olduğu İngiltere’de çalışma fırsatı bulsa, tıpkı Haydn gibi, Viyana’da aristokrasinin kısıtlamalarından uzakta çok daha ferah bir ortamda önemli başarılar yakalayabilirdi. Mozart’ın yaşamının son yılında bestelediği iki operasından biri olan Titus’un Merhameti (diğeri Sihirli Flüt) II. Leopold’un Prag’daki taç giyme törenleri kapsamında sahnelenmişti. Besteci bu sebeple sık sık seyahat ediyordu ancak sağlığı hiç iyi değildi. Bu iki operanın yanı sıra 1791 yılının Şubat ayında Kont Walsegg – Stuppach’tan eşine ithaf edilecek bir Requiem bestelemesi için sipariş almıştı. Operalarla meşgul olduğu için bu eserin üzerinde çalışması Ekim ayına kadar ertelendi. Ekim ayında, yine bir Prag gezisinin ardından, oldukça hasta ve ölüm ihtimalini düşünerek Requiem üzerinde çalıştı. Kasım sonunda yataktan çıkamaz durumdaydı, 5 Aralık günü 35 yaşında, son eserini yarım bırakarak yaşama veda etti. 7 Aralık’taki cenaze töreninde yalnızca besteciler Salieri ve Süssmayr, yakın dostu tanınmış diplomat van Swieten ve iki müzisyen arkadaşı daha vardı. Eşi cenaze masraflarını karşılayamadığı için toplu mezarlığa gömüldü. The fact that Mozart moved to the poorer districts of Vienna in his later years is an indication of his financial problems. There are several reasons why Mozart was in financial straits. Cenazeye gelenlerden Franz Xaver Süssmayer, Mozart’ın eşinin Requiem’in tamamlanması için güvendiği birkaç besteciden biriydi; eseri bestelediği sırada Mozart’ın yanında bulunmuştu. Süssmayer’in Requiem’in tamamlanmasında önemli payı olduğu düşünülür. In the last quarter of the 18th century, on the eve of the French Revolution, patronage in Europe was being re-structured. It was now rare for composers to work at institutions like churches or courts in return for a regular payment. For a composer to earn his living, he had to be commissioned by opera houses to write works, to dedicate his symphonies, chamber music pieces or piano works to a noble and be rewarded for that, to earn money from the copyright of his published works, to offer lessons to the rich and the noble, and organize concerts and sell season tickets to the leading figures in the city. After having a quarrel with the Archbishop, Mozart had quit his well-paid job under him, despite all his father’s efforts to talk him out of the idea, and moved to Vienna. Although he was not very successful there, he used all the methods listed above to make a living and subsisted. He gained substantial rewards from important princes like Esterhazy and Golitsin and throve on the concerts where he played his piano concertos. However, his insistence on themes like those of Don Giovanni and The Marriage of Figaro, which the aristocracy found distasteful, and his unexpected moves like dedicating his string quartets to his composer friend Joseph Haydn, rather than a member of nobility prevented him from building a good career. Mozart’ın dehasının önemli göstergelerinden biri eserlerinde çok farklı stilleri inanılmaz bir uyumla bir arada kullanabilmesidir. Ancak Requiem’de bu çeşitlilik görülmez. Yalnızca dini müzik geleneğine ve derinlikli ruhani atmosfere odaklanılmıştır. Yard.Doç.Dr. Onur Türkmen. Missa, a symbolic representation of the last supper of Jesus, is a crucial part of Catholic rituals. Since the tradition of singing religious texts in Judaism was adopted in Europe in the early days of Christianity, music held a significant place in rituals. Consequently, until the 17th century when the middle class and non-religious thoughts started to rise, major developments in music consistently took place under the auspices of religious institutions and missas had a central part in these developments. Until the end of the 16 th century, missas were written exclusively for choirs. The growth of instrumental music and the spread of opera as a new musical genre in early 17th century had repercussions on missas. Along with the old style associated with Palestrina and called stile antico, missas started to include orchestral accompaniment, instrumental parts and opera-style arias. In the 18th century, composers like Alessandro Scarlatti who received an old school education in Naples, but followed and guided developments in concertos and operas introduced an eclectic style combining stile antico with new styles in missas. One of the principal venues where the Naples style rapidly spread was the Catholic, German-speaking regions. Classical period composers like Haydn, Mozart and Beethoven, who worked actively in these regions in the second of the 18th century composed missas adopting this eclectic style. A missa performed after death is called requiem. The Gloria and Credo parts that figure in a missa are replaced by Das Irae in requiem. Still the economic distress he suffered in his last years had other causes. The war Russia fought on the side of Austria against the Ottoman Empire in the years between 1787 and 1791 took a heavy toll on the economy and concert arrangements fell through. What is more, the insistence of Leopold II, who succeeded Joseph II after his death, that musical education should be strictly Italian reduced Mozart’s chances. Thus, Mozart started looking for opportunities outside Vienna, and gave concerts in Leipzig, Berlin and Dresden. He had placed his best hope in being commissioned to write an opera in London, but this did not happen. If he had had the chance to work in England where the music industry was more developed than that in continental Europe, he could have, like Haydn, achieved considerable success in a comfortable atmosphere free of the constraints of the Viennese aristocracy. One of the two operas Mozart composed in the last year of his life, The Clemency of Titus (the other is The Magic Flute) was staged on the occasion of Leopold II’s coronation in Prague. The composer had to travel extensively for this occasion, but he was not in good health. Bilkent Senfoni Orkestrası Bilkent Symphony Orchestra Besides these two operas, Mozart was commissioned in 1791 by Count Walsegg-Stuppach to compose a Requiem to be dedicated to his wife. Since he was busy with the operas, he could start working on this work only in October. After a usual visit to Prague, he worked on the Requiem, while he was seriously ill and preoccupied with the possibility of death. By the end of November, he was unable to get out of the bed and passed away on 5 December, when he was 35, leaving his last work incomplete. His funeral on 7 December was attended only by composers Salieri and Süssmayer, his close friend and a well-known diplomat van Swieten, and two other musician friends. He was buried in a public cemetery, as his wife could not afford the funeral expenses. I. Keman | 1st Violin Toğrul Ganiyev, konzertmeister Irina Nikotina, konzertmeister yard. | asst. Suzanna Bezhani Bahar Kutay Refik Zamanalioğlu Adilhoca Aziz Vseslava Kudinova Süreyya Defne Eda Delikçi Davut Aliyev Elena Postnova Arif Möhsünoğlu Franz Xaver Süssmayer, who was among those attending the funeral, was one of the few composers Mozart’s wife depended on for the completion of Requiem, as he was with Mozart when the latter was composing the work. Süssmayer is believed to have made a major contribution to the finalization of the composition. Among the main signs of Mozart’s genius is his ability to use different styles in a perfectly harmonious manner in his works. However, Requiem does not display such a variety. The primary focus is on the religious musical tradition and the deep spiritual atmosphere. Yard.Doç.Dr. Onur Türkmen II. Keman | 2nd Violin Feruza Abdullayeva, grup şefi | principal Rasim Bağırov Elena Rihsi Marina Görmüşoğlu Adelya Ateşoğlu Nil Cetiz İskender Okeev Ferhat Gülmehmet Seyran Ahundzade Ferhat Mehmet * Flüt | Flute Ebru Aykal Zita Zempleni Obua | Oboe Selçuk Akyol, grup şefi | principal Viktoriya Tokdemir Klarnet | Clarinet Leonid Volkov Selen Akçora Fagot | Bassoon Ozan Evruk, grup şefi | principal Serkan Alagök * Korno | Horn Laszlo Gyarmati, grup şefi | principal Güloya Altay Barış Bayer * Tayfun Avcıoğlu * Trompet | Trumpet Julian Lupu, grup şefi | principal Krassimir Koniarov Viyola | Viola Cavid Cafer, grup şefi | principal Elena Gnezdilova Sema Hakioğlu Uluğbek Rihsi Ece Akyol Svetlana Simolin Elif Onay Barış Simolin İrşad Mehmet Trombon | Trombone Cem Güngör, grup şefi | principal Peter Körner Aleksey Medvedev Viyolonsel | Violoncello Hayreddin Hoca, grup şefi | principal Serdar Rasul Artur Rahmatulla Adil Babacan Yiğit Ülgen Verda Çavuşoğlu Salim Gayıblı * Misafir Sanatçı | Guest Artist Kontrbas | Double Bass Sergey Margulis, grup şefi | principal Dritan Gani Zurab Tsitsuachvili Burak Noyan Şalva Gagua Vurmalı Çalgılar | Percussion Aydın Mecid, grup şefi | principal Piyano | Piano Elif Önal Çubukçu * T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Ankara Devlet Çoksesli Korosu Ministry of Culture and Tourism State Polphonic Chorus Soprano Aylin Akdoğan Aytül Baktır Uğur Betül Alpay Betül Özdemir Cansever Ersoy Dilek Atay Engin Göksu Ünal Esin Hoşsöyler Gülay Ateş Gülben Özışık Çayan Gülşen Kofoğlu Fatma Hilal Bilgili İlknur Tunçdemir İmren Hacımustafa Meltem Altun Nilgün Kavut Özlem Ercan Sevim Özlem Şeker Zehra Aslan Alto Bahar Aktalay Cavidan Coşkun Bayam Demet Erdem Dilek Karabudak Esra Hande Lüleci Füsun Yargıcı Gonca Örücü Gönül Güven Şahin İpek Seren Başeğmez M. İnci Tığlı Ayağ Mehtap Aksu Nebahat Güven Necla İlerisoy Nuran Ener Sema Baysal Serap Özdemir Serenad Bağcan Tenor Can Serhat Saygı Cemal Gürsel Hakan Ethem Demir Erdinç Yargıcı Fikri Hakan Güleç Hüseyin Alp Akyıldız Hüseyin Gökçeaslan İrfan Yüce Levent Tereci Mustafa Baysal Nezih Renda Nusret Özer Savaş Sakarya Şahin Altun Hüseyin Acun E. Serkan Saraç Bas | Bass Adem Yörümez Ali Barbaros Erdem Ali Seçkiner Alıcı Ali Sinan Gülsen Bülent Ergin Cem Hakan Özaslan Cengizhan Yargıcı Hüsnü Tokur Levent Oktay Kaya Mustafa Yavuz Özer Öcbe Turgay Budak Tolga Salman Volkan N. Gevrek Eren Ateşoğlu Buğra B. Aydınoğlu S. Erdem Kapusuz www.bso.bilkent.edu.tr Bilkent Üniversitesi kültür ve sanat faaliyetidir. Cultural and artistic activity of Bilkent University.
© Copyright 2024 Paperzz