“Yükseköğretim Kurumları Etik Değer ve İlkeleri” Taslak - Eğitim-Sen

“Yükseköğretim Kurumları Etik Değer ve İlkeleri” Taslak Çalışmasına Dair
Sendikamızın Görüşüdür!
Üniversitelerin her tür baskı ve şiddetin yoğun biçimde yaşandığı, katı disiplin
kurallarıyla yönetilen, ticari ilişkilerin egemen olduğu mekânlar haline getirildiği ve
akademik etiğin siyasal iktidara sadakatle bağlı olmak ve itaat etmek olarak inşa
edilmek istendiği bir dönemde böylesi bir çalışmanın taşıdığı ironikliği vurgulamak
isteriz. Devletin, sermayenin ve kurum içi hiyerarşik iktidar ilişkilerin baskısı altında
üniversiteler, ciddi bir yozlaşma içerisine girmiş, akademik ve etik değerler de erozyona
uğramıştır. Üniversitelerin ve üniversiter değerlerin yozlaşmasına neden olan bu
faktörler ortadan kaldırılmadıkça yüksek öğretim kurumlarında etik değerler inşa
etmenin olanaksız olacağı açıktır. Dolayısıyla, üniversiteyi üniversite olmaktan
çıkaranların söz konusu politikalarını ve bu açıdan taşıdıkları sorumluluğu unutturmak
istercesine, adına “etik ilkeler” dedikleri bir çalışma içerisinde bulunmalarının daha
baştan etik olmayan bir tavır olduğunu belirtmek isteriz! Bu nedenle belirtmek isteriz
ki, 12 Eylül cuntasının ürünü disiplin yönetmeliğini, temel hak ve özgürlükleri
ortadan kaldıracak düzeyde hünerli kullananların, sahip oldukları iktidar ilişkileri
eliyle üniversitelere “etik ilkeler” önermeye çalışması abesle iştigaldir.
Günümüzde üniversiteler katı bir hiyerarşik sistemin egemen olduğu, ast-üst
ilişkilerinin ve üstlere yakınlığın akademik yükseltme ve atamalarda en önemli kriter
olduğu, eleştirel veya muhalif görüşü savunanların soruşturmalar, baskı, mobbing, işten
atma tehdidiyle sınırlandığı yerler haline gelmiştir. Üniversitenin varoluş koşullarını
oluşturan bilimsel özgürlük ve düşünce ve ifade özgürlüğünün böylesine sınırlandığı bir
ortamda “Yükseköğretim Kurumları Etik Değer ve İlkeleri” isimli taslak çalışmasında
yer alan bazı hususların uygulamaya konulması, üstelik burada yer alan ilkelerin ihlali
durumunda yaptırımların uygulanması akademik ve bilimsel özgürlük önünde yeni
bir engel teşkil edecek, hiyerarşik yapıyı ve itaat kültürünü daha da
güçlendirecektir. 2547 sayılı Yasa ve Disiplin Yönetmelikleri ile zaten baskı altına
alınmış olan üniversitelerin yeni ilke ve standartlarla disipline edilmeye değil,
özgürleştirilmeye ihtiyacı vardır.
Halbuki üniversiteler, hakikat arayışının önünde hiçbir sınırlamanın olmadığı, özgür
bilim ve özgür düşüncenin yaşatıldığı mekânlar olmak zorundadır. Bilimsel özgürlüğün
ve yaratıcılığın geliştirilmesi de yaygın ve egemen düşüncenin dışında eleştirel
düşünebilmeyi gerektirir. Üniversitelerin özgür bilim yapabilmesinin en önemli ön
koşulu ise akademik ve kurumsal özerkliktir. Ayrıca kişilerin akademik çalışmaları,
eğitim, topluma hizmet faaliyetleri ve ilişkilerinde bu ilkeleri uygulaması ancak
karşılıklı anlaşma ve uzlaşma yoluyla sağlanacağından, bu ilkelerin oluşturulmasında
demokratik katılımcılığın esas alınması elzemdir. Söz konusu taslağın merkezi bir
şekilde hazırlanıp bütün üniversiteleri bağlayacak bir ilkeler bütünü olarak
yayınlanması, kurumsal özerkliğe aykırılık teşkil ederek üniversiteleri merkezi bir
tarzda yönetmekte ısrar anlamına gelmektedir.
Taslakta yer alan birçok madde ise eleştirel düşünmeyi engelleyen, bilimin ve
eğitimin tektipleştirilmesini destekleyecek bir nitelik taşımaktadır. Taslak çalışmada
yer alan birçok kavramın ve ifadenin muğlaklık içermesinin bu duruma hizmet
edeceğine şüphemiz yoktur.
Taslağın genel ilkeler kısmında yer alan, bilimsel özgürlüğü sınırlayacak, muğlaklık
içeren, standartlaştırmayı pekiştiren ve hiyerarşiyi yeniden üreterek güçlendiren
hususlardan bazılarına örnek verecek olursak;
“3) Sorumluluk ve hesap verebilirlik: Her türlü bilimsel ve akademik
davranış ve faaliyetlerden dolayı kişisel ve mesleki sorumluluğun
üstlenilmesi; üstlenilen görevlerin gerekli nitelik ve nicelikte yerine
getirilmesi, üniversitenin kurumsal kimliği ve itibarının zarara
uğratılmaması; finansal ve maddi kaynaklarının en verimli şekilde
kullanılması, diğer kişi ve birimlerle uyumlu ve etkili şekilde
çalışılması anlamına gelir.”
“Üniversitenin kurumsal kimliği ve itibarının zarara uğratılmaması” ifadesi her türlü
yoruma açık olduğu gibi üniversite çalışanlarının üniversite yönetimlerini eleştirme
hakkını da elinden almaktadır. Üniversite yönetimlerinin yapmış olduğu hak ihlalleri,
hatta uyguladıkları politikalar şiddete ve hakarete başvurulmadıkça her zaman eleştiriye
açık olmalıdır.
“Finansal ve maddi kaynaklarının en verimli şekilde kullanılması” ifadesindeki
verimlilik kavramı açıklanmadığı sürece bir belirsizlik içermektedir. Ayrıca verimlilik
ve performans denetimi kavramlarının ayrılmaz birlikteliği düşünüldüğünde,
üniversitelerdeki emekçilerin “verimlilik” adı altında güvencesizliğe mahkum edilerek
köleleştirileceğine şüphemiz yoktur. Kaldı ki bu durumun örneklerini fazlasıyla
yaşamaktayız.
“Diğer kişi ve birimlerle uyumlu ve etkili şekilde çalışılması” ifadesinde yer alan
“etkili” sözcüğü bir anlam ifade etmemekte, “uyumlu çalışma” deyimi ise her zaman
muhalif düşünenleri “uyumsuz” olarak nitelendirerek dışlamanın ve mobbing
uygulamalarının zeminini oluşturmaktadır.
“4) Temel hakların korunması ve güçlendirilmesi: Yükseköğretim
kurumları, mensuplarının ve toplumun tüm fertlerinin temel insan
haklarını korur ve destekler. Bireyler, eylemlerinin ve kararlarının her
zaman bu hakları güçlendirip desteklediğini garanti etmelidir.”
Bu ilke, birçok uluslar arası sözleşmeyle ifade edilen temel ilkelerin gerisinde bir
ifadedir. Üstelik, temel insan haklarını korumayı ve güçlendirmeyi garanti etme
sorumluluğu kurumlardadır!
“5) Başkalarına saygı: Üniversite insanların farklılıklarına saygı
duyar ve onlara değer verir, ayrımcılık ve taciz gibi davranışlara izin
vermez. Meslektaşlar, çalışanlar, öğrenciler, paydaşlar ve üniversite
dışı birimler ve şahıslara saygı ve nezaketle muamelede bulunmak ve
ilişki içerisinde olunan tüm şahısların onuru ve ihtiyaçlarını dikkate
almak demektir.”
Başkalarına saygı ilkesi içerisinde ayrımcılık ve taciz gibi suç teşkil edecek konuların
yer alması doğru değildir. İkinci cümle eğer başkalarına saygının ne demek olduğunu
tarif ediyorsa (cümlenin öznesi yok), “başkalarına saygı… saygı ve nezaketle
muamelede bulunmaktır” şeklinde totolojik bir tanımlamadır. Bu ilke, yine
üniversitelerdeki biat kültürünü yeniden üreten, bir faaliyette bulunma veya
bulunmamayı kapsayan her davranışın “saygısızlık” olarak nitelendirilmesine yol
açacak bir sakınca taşımaktadır.
Ayrıca taslakta bilimsel özgürlüğü ve eleştirel düşünceyi sınırlayacak, muğlaklık içeren,
standartlaştırmayı pekiştiren ve hiyerarşiyi yeniden üreterek güçlendiren maddeler
bulunmaktadır. Örneğin;
1) Hiyerarşik yapının güçlendirilmesi: Somut olarak hiyerarşik yapının, ast-üst
ilişkisinin, üstlerine biat etmenin vurgulandığı ve kötüye kullanılabileceği maddelerden
bazıları şunlardır:
2.1.a. “İster akademik ister idari sıfatla olsun, meslektaşlarına karşı saygılı ve
adil davranır.”
Buradaki “saygılı” sözcüğü yeterli biçimde tanımlanmadığından yukarıda bahsedilen
sakıncaları içereceğine şüphe yoktur.
2.1.d. “Meslektaşlarının profesyonel gelişimine etkin olarak yardım eder.”
Öğretim üyelerinin araştırma görevlilerini derse sokma, kişisel işlerini yaptırma,
angarya işlerle görevlendirme gibi yükümlülükler altına soktuğu bir ortamda, araştırma
görevlileri üzerindeki baskının daha da artmasına yol açacaktır!
2.1.f. “Meslektaşlarının mesleki hak ve ayrıcalıklarını kullanmalarını kasıtlı
olarak engellemez ya da reddetmez”.
Buradaki ayrıcalık sözcüğü, hiyerarşik düzenin yeniden üretildiğinin bir göstergesidir.
2.3.a. “Üniversite içinde çeşitli düzeydeki komite, komisyon veya
örgütlenmelerde üniversite yönetimine katılıma sorumluluğunu üstlenir.”
Günümüzde akademik personelin isteği ve talebi dışında idari görevlendirmelerle bu tür
kurullarda yer almaya zorlanması, kişilerin aşırı iş yüküne boğulmasına ve muhalif
duruşunu bastırmak amacıyla kullanılmaktadır. Bu maddeyle bu durumun daha da etkili
bir baskı aracına dönüşeceğine şüphemiz yoktur!
2.4.c. “Herhangi bir kamusal söylemde, kendi görüşleri ile üniversitenin resmi
görüşleri arasında ayrım yapmada dikkatli davranır.”
Üniversiteler her türlü fikrin özgürce ifade edilmesi gereken yerler olduğundan, resmi
görüşe sahip yerler olamazlar. Bu nedenle üniversitenin resmi görüşü diye bir görüşten
bahsetmek üniversite kavramıyla bağdaşmamaktadır.
4.1.c. “Ders programında belirlenen yer ve zamanda dersinde bulunur”
4.1.e. “Yetkili makamlardan izin almaksızın veya geçerli mazereti olmaksızın
ders ya da üniversite ile ilgili görevlerinde devamsızlık yapamaz.”
Öğretim elemanları kendi derslerinden sorumludur, gerektiğinde ders saatini
değiştirebilir, yapamadığı derslerin telafisini yapabilir. Böyle bir sınırlayıcı kural
üniversite kavramıyla bağdaşmaz.
2) Bilimsel Özgürlüğün Sınırlanması: Bilimsel özgürlüğü ve eleştirel düşünceyi
sınırlayacak maddelerden bazıları ise şunlardır:
2.2.c. “Diğer disiplinleri kötülemez veya üniversitenin diğer programlarındaki
ve akademik bölümlerindeki öğrencilerin güvenini azaltacak davranışlardan
kaçınır.”
Diğer disiplinler hakkında eleştirel düşünce geliştirmeyi sınırlayan bir ifadedir.
2.2.e. “Yetkin olmadığı alanlarda proje araştırmacılığı ve bilirkişilik; sınav,
tez, atama veya yükseltme jürisi üyeliği yapmaz.”
Yetkinliğin tanımı yapılmadığından ve yetkinlik onayının beraberinde “yeterlilik”
sorgulaması getireceğinden dolayı akademik özgürlükleri kısıtlayıcı bir yaklaşım söz
konusudur! Bu perspektif kişilerin araştırma konularını özgürce seçmesi önünde bir
engel teşkil edecektir.
2.4.c. “Herhangi bir kamusal söylemde, kendi görüşleri ile üniversitenin resmi
görüşleri arasında ayrım yapmada dikkatli davranır.”
Yukarıda açıklandığı gibi üniversitelerde her tür düşüncenin savunulması esas
olduğundan üniversitenin resmi görüşü diye bir görüşten bahsedilemez.
3.1.Bilimsel Araştırma ve Yayın Etiği başlığında yer alan … “yayının
içeriğinin yansız olması, kişisel çıkarlar, kaygılar, politik görüşler ve
inançların yayını etkilememesi”
ifadesi özellikle sosyal bilimciler için bilimsel özgürlüğün tamamen ortadan
kaldırılması anlamına gelmektedir. Yansız, politik görüşten uzak, saf bir sosyal bilim
alanı olduğu iddia edilemeyeceğinden dolayı, özellikle muhalif akademisyenlerin
yapacağı her bilimsel çalışmanın bu ilkeye aykırılık teşkil ettiği iddiası ortaya atılacak
ve “öngörülen yaptırımlar” devreye sokularak akademik özgürlükler yok edilecektir.
5.1.f. “Üniversite dışı etkinliklerde üniversitenin toplum içindeki yerini ve
saygınlığını korur.”
5.1.h. “Dürüstlük ve tarafsızlığını tehlikeye düşürecek etkinliklerden uzak
durur.”
2.3.b. “Kurum dışında, üniversitedeki görev ve
bağdaşmayan profesyonel etkinliklerle meşgul olmaz.”
sorumluluklarıyla
Bu üç madde, öğretim elemanlarının üniversite dışında ifade özgürlüklerini ve
örgütlenme, sendikal hak ve özgürlüklerini ortadan kaldırmak isteyen bir müdahaleyi
amaçlamakta, kişisel hak ve özgürlükleri dahi ortadan kaldıracak ifadeler içermektedir.
3) Standartlaştırma: Bilimsel üretimin ve eğitimin tek tipleştirilmesini,
standartlaşmayı güçlendirecek ilkeler bulunmaktadır. 4.1. bölümü eğitim ve öğretim
sürecinde derslerin içeriklerinden amaçlarına, dersin işleniş biçiminden ders saatlerine
kadar her şeyin standartlaştırılmasını, bunların kurullarca onaylanmasını
öngörmektedir. Bu bölümde bu ayrıntıda düzenlemeler yapılmasının etik ilkelerle
hiçbir bağlantısı yoktur. Üstelik, özgür düşünce ve bilimin gelişebilmesi için bu tür
standartlaştırıcı ve zorlayıcı kurallar koymak yerine öğretim elemanlarının derslerin
içeriklerini ve yöntemlerini kendilerinin belirlediği ve sorumluluğu öğretim
elemanlarına veren bir sistem benimsenmelidir.
4) Muğlaklık: Tanımlanmayan ve açıklanmamış bazı kavram ve konuların yer aldığı
ifadelerden bazıları şunlardır:
2.3.b’de yer alan “kurum dışında üniversitedeki görev ve sorumluluklarıyla
bağdaşmayan profesyonel etkinliklerle meşgul olmaz”,
2.3.n’de yer alan “Hassas konulara değinirken öğrencilerin duygu ve
düşüncelerine saygı duyar”;
5.1.l’de yer alan “Çıkar çatışması konusunda dikkatli davranır”,
5.1.ı’da yer alan “Kamu hizmetlerini belirlenen standartlara ve süreçlere uygun
şekilde yürütür”
ifadelerinde altı çizili terimlerin ne anlama geldiği belli olmadığı gibi, yasakçı ve
sınırlayıcı bir anlayışın ürünü olduğu açıkça görülmektedir.
Sonuç olarak,
En önemli etik ilkelerden birisi olması gereken eşitlik ilkesine çalışmada yer
verilmemiş olması manidardır. Taslak, yukarıda örneklerle açıklandığı gibi bilimsel
özgürlüğü ve eleştirel düşünceyi sınırlayacak, muğlaklık içeren, standartlaştırmayı
pekiştiren ve hiyerarşiyi yeniden üreterek güçlendiren bir nitelik taşımaktadır. Bu
taslağın uygulamaya konulması ve yaptırımlara konu edilmesi durumunda
üniversitelerin varlık nedenini ortadan kaldıran hali hazırdaki uygulamaların üniversiter
yaşama tamamıyla yerleştirileceğine şüphemiz yoktur!
Günümüzde sermaye, devlet ve üniversitenin kurumsal yapısı içindeki iktidar ilişkileri,
üniversitelerin varlık nedeni olan bilme arzusu ve hakikat arayışını sınırlandırmakta,
hatta ortadan kaldırmaktadır. Oysa üniversiteler:
- bilme arzusunun önünde engellerin olmadığı; bilimsel gerçeklik ile
hakikatin çarpıtılmadan herkese karşı ileri sürülebilir ve savunulabilir
olduğu; elde edilen bilginin toplumla özgürce paylaşılabildiği yerlerdir.
- öğrenme ikliminin örgütlenmesinde ve bilginin üretilmesinde öznelerin
eşitliğini, kolektif çalışmayı, paylaşımı ve dayanışmayı esas alır;
farklılıkların her birinin eşitliğini, toplumsal güç dengeleri bakımından
azınlıkta olanın çoğunlukla eşit değerliliğini, herkesin eşitliğini güvence
altına alır.
- çalışanların ve öğrencilerin birbirlerinin hak, özgürlük ve haysiyetlerine
saygılı olduğu yerlerdir.
- iş güvencesi ve örgütlenme özgürlüğü olmadan hakikat arayışı güvence
altına alınamayacağından üniversite olamazlar.
Eğitim Sen, akademik, idari, teknik personel ve tüm yardımcı hizmetlerde hangi statüde
olursa olsun üniversitede çalışanlar ile öğrencilerden oluşan topluluğu üniversite
bileşenleri olarak tanımlar ve tüm bileşenlerin katılımıyla oluşturulacak kurulları esas
alan demokratik özyönetim ve özdenetime dayalı bir üniversite modelini benimser. Bu
nedenledir ki “İnsan, Toplum ve Doğa Yararına Üniversite” için;
Eğitim Hakkı
Bilimsel Özgürlük
Kurumsal Özerklik
Eşitlikçi Özgürlükçü Demokratik Özyönetim ve Özdenetim
Güvenceli Çalışma
Kamusal Finansman
koşulları oluşturulmadan üniversitenin üniversite olamayacağını savunur! Dolayısıyla
kurumsal özerklik, özyönetim ve özdenetim anlayışımızın sonucu olarak, disiplin
yönetmeliklerinin tamamının kaldırılmasını, üniversite bileşenlerinin birlikte yaşama ve
üretmeye ilişkin kural ve tanımları birlikte oluşturup koruyacağı mekanizmaları
savunuyoruz! Bunun önündeki en büyük engel ise bizatihi YÖK’ün kendisidir!
YÖK, toplumsal muhalefetin önemli bir bileşeni olarak gördüğü öğretim elemanlarını
ve öğrencileri kontrol altına almak üzere oluşturulmuş, otoriter, baskıcı yapısı ve
zihniyetiyle tüm yükseköğretimi tahrip eden ve üniversitenin tüm bileşenlerinin devlet
aklına uygun bir biçimde düşünüp davranmalarını öngören bir ilişkiler sisteminin
toplamıdır. Bu merkeziyetçi yapısıyla yükseköğretim, toplumla organik bağ kuramayan,
toplumsal aidiyeti olmayan, yalnızlaşmış, iktidar ve güce tapınan, varlığı koşulsuz
"uyum" sağlamak olan insanları yaratmayı hedeflemektedir. Kuşkusuz bu sürecin temel
taşıyıcısı olan YÖK yalnızca bir üst kurul değildir; üniversitede resmi ideolojinin
yeniden üretilmesini sağlayan, sermayenin çıkarı doğrultusunda yarattığı ilişkiler
sisteminin bir toplamıdır! YÖK eliyle üniversiteler,






Rektörlerinin siyasal iktidara biat açıklamaları yaptığı,
Trajikomik gerekçelere dayanarak üniversite bileşenlerine siyasi ve hukuksuz
soruşturmalarla cezaların verildiği,
Üniversite yönetimlerinin cemaatler arasında pay edildiği,
Polis şiddetinin üniversiteyi yönetmenin temel ilkesi haline getirildiği,
Kadrolaşmanın özgür bilimi tehdit eder boyutlara ulaştığı,
İş güvencesini ortadan kaldırıldığı,
bir kuruma dönüştürülmüş ve üniversite, tabeladaki isime indirgenmiştir. Bizler
biliyoruz ki,






İş güvencesi yoksa akademik özgürlük,
Üniversite bileşenleri yoksa demokratik özyönetim,
Akademik özgürlük ve demokratik özyönetim yoksa kurumsal özerklik,
Kurumsal özerklik yoksa özgür bilim ve eğitim,
Özgür bilim ve eğitim yoksa özgür düşünce,
Tüm bunlar yoksa üniversite YOKTUR.