DERLEME Prolaktinoma Dilek GOGAS YAVUZa a Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları BD, Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, İstanbul Yazışma Adresi/Correspondence: Dilek GOGAS YAVUZ Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları BD, İstanbul, TÜRKİYE [email protected] ÖZET Hiperprolaktinemi yetişkinlerde en sık rastlanan nöroendokrin hastalıktır. Fizyolojik nedenler ekarte edilerek patolojik hiperprolaktinemi ve bunun nedeni tespit edilmelidir. Prolaktinoma belirlenirse prolaktin düzeyini normale getirmek, tümör kitlesini küçültmek amacıyla dopamin agonistleri ile medikal tedavi başlanması önerilir. En az 3 yıl Dopamin agonisti altında prolaktin düzeyi kontrol altına alınan ve tümör kitlesi küçülen vakalarda ilaç tedavisi kesilerek izlenebilir. Makroprolaktinomalarda medikal tedaviye cevapsızlık durumunda transsfenoidal cerrahi düşünülebilir. Dopamin agonist direnci olan vakalarda farklı bir dopamin agonisti kullanılması çözüm olabilir. Gebelik mikroprolaktinoma vakaları için çoğunlukla sorunsuz geçer. Mikroadenomların gebelikte büyüme riski düşüktür. Gebelik tespit edildiği durumda dopamin agonisti kesilmelidir. Ancak klinik açıdan yakın takip gereklidir. Anahtar Kelimeler: Prolaktinoma; hiperprolaktinemi; hipofiz hastalıkları ABSTRACT Hyperprolactinaemia is the most frequent neuronedocrine disorder in adults. It is essential to differentiate pathological hyperprolactinaemia Once prolactinoma is established medical therapy is recommended with a dopamine agonist in order to control Prolactin levels levels and reduce tumour size. Responsive patients can be followed at least 3 years under dopamine agonist theraphy. Macroplactinomas unresponsive to medical therapy should be considered for transsphenoidal surgey. During pregnancy most microadenomas tend to be stable. Dopamine agonist therapy should be stopped in case of pregnancy. But close clinic follow-up is indicated in pregnant women with prolactinomas. Key Words: Prolactinoma; hyperprolactinemia; pituitary diseases Turkiye Klinikleri J Endocrin-Special Topics 2014;7(2):16-21 rolaktinomalar hormon salgılanan hipofiz tümörleri arasında en sık rastlanılan formdur. Tüm hipofiz tümörlerinin yaklaşık %40’ını oluştururlar. İnsidans kesin olarak bilinmemektedir. Tahmini prevalans milyonda 100’dür.1 En sık kadınlarda 20-50 yaşlarında görülür. Kadın erkek oranı 10:1 olarak rapor edilmiştir. Elli yaşından sonra görülme sıklığı cinsiyetler arasında benzerdir.1 Otopsi serilerinde prevalans kadın ve erkekte benzer bulunmuştur.2 Kadınlarda prolaktinoma prevalansının yüksekliğini açıklayabilecek bir veri yoktur. Kadınlarda amenore galaktore gibi semptomların hekime erken başvuru konusunda uyarıcı olduğu; erkeklerde impotans ve libido azalmasının genellikle gözardı edildiği şeklinde yorumlanabilir. Copyright © 2014 by Türkiye Klinikleri 16 Multipl endokrin neoplazi (MEN-1) tip 1 vakalarında hipofiz adenomlarından en sık rastlanan histolojik tip prolaktinomalardır. Bu vakalarda prolaktinomaların klinik seyri sporodik olanlara kıyasla daha agresiftir.3 Turkiye Klinikleri J Endocrin-Special Topics 2014;7(2) PROLAKTİNOMA Prolaktinomalar boyutlarına göre sınıflanır. 1 cm’den küçük olanlar mikroadenom, 1 cm’den büyük olanlar ise makroadenom olarak adlandırılır. Prolaktinomaların %90’ı mikroprolaktinomadır. Makroprolaktinomaların erkeklerde görülme sıklığı daha fazladır. KLİNİK Kadınlarda hiperprolaktineminin başlıca klinik semptomları oligo-amenore, infertilite ve galaktoredir. Adetleri düzenli olan kadınlarda luteal faz anomalileri infertiliteye neden olabilir. Estrojen düzeyi düşük olan amenoreik kadınlarda kemik dansitesinde düşüklük ve kırık riskinde artış izlenebilir. Adetleri düzenli olan hiperprolaktinemik kadınlarda kemik dansitesinde değişiklik beklenmez.1,4 Erkeklerde hiperprolaktinemi hipogonadizm, libidoda azalma, erektil disfonksiyon, infertilite ve jinekomastiye yol açabilir. Testosteron eksikliği düşük kemik kitlesi ve anemi oluşturabilir. Makroadenoması olanlarda başağrısı görme defekti en sık başvuru nedenlerindendir. Erkeklerde prolaktinomaların daha agresif bir seyir izlediği hipotezi tam olarak doğrulanabilmiş değildir. Erkeklerde klinik semptomlardaki varyasyon ve tümör kitlesindeki büyüme yanlış tanıya yol açabilir. Klinik çalışmalar erkeklerde hiperprolaktinemi tanısının kadınlardan 10 yıl daha geç konulduğunu göstermektedir. Erkeklerde hiperprolaktinemi erektil disfonksiyon ve anormal spermatogeneze yol açabilir. Testosteron düzeylerinin düzeltilmesi tek başına seksüel ve seminal fonksiyonların düzelmesi için yeterli değildir. Prolak- Dilek GOGAS YAVUZ tin (PRL) düzeylerinin de normal sınırlar içinde tutulması önemlidir. Hiperprolaktinemide sperm sayısı azalır oligo ve azoospermi görülebilir (motilitede azalma, anormal morfoloji, azalmış yaşam süresi). Hiperprolaktinemide hipogonadizm olmaksızın da şiddetli erektil disfonksiyon görülebilir.5,6 Hiperprolaktinemi vücut komposizyonunda değişiklik, yağ kitlesinde artış ile ilişkili bulunmuştur.7 Hiperprolaktinemide artmış insülin direnci ve bozulmuş endotel fonksiyonları hastaların kardiyovasküler riskinin artmış olabileceğine de işaret etmektedir.8 TANI Hiperprolaktinemi serum PRL düzeyinin normalin üstünde olması olarak tanımlanır. Pekçok laboratuvar için serum PRL’nin üst sınırı: Kadınlarda 20-25 µg/L erkeklerde 15-20 ug/L altı sınır ise her iki cinste 5 ug/L’dir. Hiperprolaktineminin en sık nedeni prolaktinomalar olmakla birlikte tanı için fizyolojik ve farmakolojk nedenlerin dışlanması gereklidir (Tablo 1).9 Prolaktinomalarda serum PRL düzeyi tümör kitlesi ile doğru orantılıdır. Makroprolaktinomalarda serum PRL düzeyinin >250 μg/L olması beklenir. Tümör kitlesi ile PRL düzeyleri korele değilse çengel etkisi akla gelmelidir. Çengel Etkisi (Hook effect) çok yüksek serum PRL düzeyinin varlığında izlenen ölçüm artefaktıdır. Serumdaki yüksek PRL düzeyi iki yönlü immunometrik ölçümlerde kullanılan antikorları satüre eder ve ölçüm gerçek düzeyden düşük çıkar. Bu durumda önerilen serum örneğinin 1:100 oranında dilüe edilerek PRL ölçümünün tekrarlanmasıdır.9 TABLO 1: Hiperprolaktinemi nedenleri. A) Fizyolojik: Egzersiz, uyku, stres, gebelik, laktasyon, koitus B) Patolojik: a) Hipotalamik-hipofiz stalk hasarı Granüloma, infiltrasyon, irradiasyon, ratke kisti Travma: Hipofiz stalk kesisi, suprasellar cerrahi Tümörler: Kraniofarengioma, germinoma, metastaz, meningioma, suprasellar hipofizer kitle genişlemesi b) Hipofizer Akromegali, idiopatik, lenfositik hipofizit, parasellar kitle, makroadenom, makroprolaktinoma, plurihormonal adenom prolaktinoma, cerrahi, travma c) Sistemik hastalıklar: Nörojenik göğüs travması, cerrahi, herpes zoster, kronik renal yetmezlik, siroz, epileptik atak, polikistik over hastalığı C) Farmakolojik Anestezikler, antikolvülsanlar, antidepresanlar, antihistaminikler, antihipertansifler, kolinerjikler, dopamin reseptör blokerleri, dopamin sentez inhibitörleri, östrojenler, nöroleptikler, nöropeptidler, opiat ve opiat antagonistleri Kaynak 9’dan uyarlanmıştır. Turkiye Klinikleri J Endocrin-Special Topics 2014;7(2) 17 Dilek GOGAS YAVUZ Genellikle tek PRL ölçümü hiperprolaktinemi tanısı için yeterlidir. Serum PRL düzeyleri uyku durumu, şiddetli egzersiz, emosyonel ve fiziksel stres, meme stimülasyonu, yüksek proteinli beslenme durumlarında yükselebilir. Hafif PRL yüksekliği durumunda serum PRL ölçümleri tekrarlanmalıdır. Hafif PRL yüksekliğinde venöz kanül takılarak 20 dk ara ile ardarda 3 kez serum PRL düzeyinin ölçümü önerilen yöntemlerden birisidir. Serum PRL ölçümünün tarama amaçlı yapılması önerilmez. Hiperprolaktinemi ile ilişkili semptom varlığında serum PRL düzeyi ölçülmelidir. Asemptomatik hiperprolaktinemi durumunda makroprolaktin ölçülmelidir. Makroprolaktin büyük moleküllü etkisiz PRL türevidir. Tedavisi gerekmez. Dikkatli bir anamnez ayırıcı tanıda çok önemlidir. Gebelik tüm premenapozal kadınlarda ekarte edilmelidir. İlaç öyküsü östrojen, antidepresanlar, metoklopropamid, metildopa, reserpin, cimetidine, verapamil kullanımı sorgulanmalıdır. Söz konusu ilaçlardan birinin kullanımı durumunda eğer mümkünse ilaç 1 ay kesildikten sonra PRL düzeyleri tekrar ölçülmelidir. Kronik böbrek yetmezliği, primer hipotiroidi de dışlanmalıdır.9,10 Fizyolojik olmayan hiperprolaktinemi düşünüldüğünde hipofiz MRI ile adenom aranmalıdır. Makroadenomu olanlarda görme alanı değerlendirmesi önemlidir. TEDAVİ Prolaktinomalarda tedavi hedefi, gonadal fonksiyonları ve fertiliteyi düzeltmek, tümörün küçülmesini sağlamaktır.9 Mikroadenomlarda tedavi her vaka için önerilmemektedir. Tedavi endikasyonları: büyüyen mikroadenomlar, infertilite, galaktore, jinekomasti, testosteron eksikliği, oligomenore, veya amenore, akne, ve hirşütizm varlığıdır (Tablo 2). Tedavi endikasyonu olmayan vakalarda semptomlar ve PRL düzeyleri izlenmeli ayrıca adenom boyutu MRI ile kontrol edilmelidir.11,12 MEDİKAL TEDAVİ Dopamin agonistleri mikro ve makroprolaktinomada ilk basamak tedavidir. Bromokriptin ve kabergolin hiperprolaktinemi ve prolaktinoma tedavisinde en sık kullanılan iki dopamin agonistidir. Kabergolin yüksek etkinliği nedeni ile tedavide ilk tercih edilecek ilaç olarak önerilmektedir.9 18 PROLAKTİNOMA TABLO 2: Mikroprolaktinomada tedavi endikasyonları. Kitle etkisi Hipofiz hormon eksikliği Görme alanı defekti Kranial sinir hasarı Başağrısı Hiperprolaktinemi etkisi Rinore Hipogonadizm Adet düzensizliği (amenore, oligomenore) Erektil disfonksiyon, impotans İnfertilite Relatif indikasyonlar Osteoporoz, osteopeni Hirşutizm, galaktore Kaynak 1’den uyarlanmıştır. Bromokriptin: 25 yılı aşkın bir süredir klinik kullanımdadır, yarı ömrünün kısa olması nedeni ile günde 2-3 dozda kullanımı gereklidir. Yan etkileri bulantı, postural hipotansiyondur. Terapötik doz aralığı 2,5-15 mg arasında olmakla birlikte makroadenomlarda 20-30 mg gibi yüksek dozlara ihtiyaç duyulabilir. Bromokriptin tedavisi altında PRL düzeylerinin %80-90 vakada normal sınırlara ulaştığı, %70 vakada tümör kitlesinde küçülme izlendiği klinik çalışmalarda gösterilmiştir. Klinik bulgularda gerileme PRL düzeyi normale gelmeden ilaç tedavisi başladıktan sonraki günler içinde izlenebilir.1,13 Bromokriptin tedavisi ile kadın ve erkek prolaktinomalı hastalarda kemik dansitesinde düzelme, erkeklerde semen kalitesinde iyileşme sağlanır.14,15 Kabergolin: Bromokriptinden daha potent bir dopamin agonistidir. PRL düzeyini vakaların %95’inde normal düzeylere indirir, %80 vakada tümör kitlesini küçültme etkisi rapor edilmiştir.13 Ortalama kullanım dozu mikroprolaktinomada 0,5 mg/hafta, makroprolaktinomada 1 mg/haftadır. Makroprolaktinomada tümör kitlesinde %20’den fazla küçülme izlenebilmektedir. Diğer dopamin agonistleri ile tedavi edilmiş olup kabergolin tedavisine geçen vakaların %60’ında da tümör kitlesinde küçülme izlenmiştir. İlk kez dopamin agonisti ile tedavide Kabergolin yanıtı daha güçlüdür.16 Kinagolid: Non-ergot alkoid yapıda dopamin agonistidir. Günlük tek doz kullanılır. PRL düzeylerinde azalma, tümör kitlesinde küçülme fertilite düzelmesi etkinliği kabergolin ile benzerdir. Avrupada klinik kullanımdadır ancak ABD’de bulunmamaktadır.1 Turkiye Klinikleri J Endocrin-Special Topics 2014;7(2) PROLAKTİNOMA Pergolide: Uzun etkili D2 ve D1 agonistidir. Etkinliği bromokriptin ile benzerdir. Uzun yarı ömrü nedeni ile günde 1 kez kullanılabilir. Tümör kitlesi üzerine etkileri ile ilgili veri yeterli değildir. Kardiyak kapaklar üzerindeki yan etkileri nedeni ile hiperprolaktinemi tedavisinde kullanımda değildir. Dopamin agonistlerinin yan etkileri: Gastrointestinal, kardiyovasküler, nörolojik olarak üç grup altında değerlendirilir. İlk dozdan hemen sonra başlayan semptomlara karşı zamanla tolerans gelişebilir. İlacın yatmadan önce alınması, yemek sonrası alımı ve dozun yavaş arttırılması ile yan etkiler hafifletilebilir. Vakaların %20-30’unda bulantı kusma görülür. Bromokriptinin terapotik dozlarını vakaların %12’si bu nedenle tolere edemez. Bromokriptin postural hipotansiyon ve senkopa yola açabilir. Yüksek dozlarda ağrısız dijital vasospazm gelişebilir. Psikiatrik yan etkiler yüksek dozlarda ender olarak izlenebilir. Parkinson hastalarında kabergolin ve pergolid tedavisi altında kardiak kapak problemleri izlenmiştir.17 Kabergolinin kardiak kapaklarda bulunan 5hydroxytryptamine reseptör 2B affinitesinin yüksek olması söz konusu yan etki ihtimalini düşündürmekle birlikte mevcut klinik çalışmalar hiperprolaktinemili hastalarda kabergolin ve bromokriptin tedavisi altında kardiak kapak regürjitasyonu arasında ilişki rapor etmemişlerdir. Ancak yeterli prospektif, kontrollü, ekokardiyografik çalışmalar bulunmamaktadır. Bununla birlikte yüksek doz dopamin agonist tedavisi alan (2 mg/hafta kabergolin), hipertansiyon gibi kardiyak riski bulunan hiperprolaktinemik kişilerde düzenli (6-12 ay) ekokardiyografi ile izlem önerilmektedir.9,18 TEDAVİ İZLEMİ VE İLAÇ TEDAVİSİNİN SONLANDIRILMASI Dopamin agonist tedavi başlandıktan 1 ay sonra PRL düzeyi ölçülerek ilaç dozu ayarlanmalıdır. PRL normale gelene kadar doz ayarlaması yapılmalıdır. Tedavi başladıktan sonra makroadenomlarda 3. ayda, mikroadenomlarda 1. yıl sonunda MRI ile hipofiz değerlendirmesi yapılması önerilmektedir. Makroadenomlarda görme alanı takibi önemlidir. Ayrıca diğer komorbiditelerin: kemik kaybı, persistan galaktore, diğer hipofiz hormonlarının rezervi de takip edilmelidir.9 PRL düzeyleri genellikle tümör boyutu ile doğru orantlıdır. Hastanın durumu stabil ise ilk 3 yıl boyunca yılda bir sonra 2 yılda bir MRI ile takip önerilmektedir. Turkiye Klinikleri J Endocrin-Special Topics 2014;7(2) Dilek GOGAS YAVUZ Bazı tedavi edilmemiş vakalarda çoğunlukla oligo-amenoreik olanlarda spontan rezolüsyon görülebilir.19 Tedavi edilmemiş mikroprolaktinomalarda spontan remisyon oranları literatürde %32-55 arasında belirtilmektedir.20 Mevcut kılavuzlar, PRL düzeyleri en az 2 yıldır normal sınırlarda seyreden ve MRI incelemede tümör izlenmeyen hastalarda dopamin agonist tedavinin kesilebileceğini önermektedir. Tedavinin kesilmesine düzenli klinik izlem ve laboratuvar sonuçlarına göre karar verilmelidir. Kabergolin kullanan hastalarda tedavi kesildikten sonraki 5 yılda rekürrens oranı mikroadenomlarda %32,6, makroadenomlarda %43,3 olarak rapor edilmiştir. Ancak tümör büyümesi vakaların %10’unda izlenmiştir.21 Kabergolin kullanan prolaktinomalı hastalarda tedaviyi kesme önerileri söyledir: PRL düzeyinin normale gelmesi Tümör kitlesinin tedavi öncesi, boyuta kıyasla %50 küçülmesi. Söz konusu kitle boyutunun küçülmesi tedaviye cevap kriteri olarak önemli bir parametre olmakla birlikte MR görüntülemedeki yanılma olasılığı göz önüne alınarak tedaviye bir yıl daha devam edilmesi önerilmektedir. Rekürrens oranı en düşük olan vakalar tümör kitlesi tedavi altında kaybolan vakalardır. İlaç kesildikten sonra en az 24 ay daha, erken ve geç dönem rekürrensleri açısından takip önemlidir.1 CERRAHİ TEDAVİ 1980’li yılların başına kadar cerrahi prolaktinomalarda ilk tedavi seçeneği idi. Bromokriptin ve ardından kabergolin tedavisinin PRL düzeyi ve tümör kitlesi üzerine etkinliğinin gösterilmesini takiben cerrahi endikasyonlar sınırlanmıştır. PROLAKTİNOMLARDA CERRAHİ ENDİKASYONLAR Pituiter apopleksi: Ani görme kaybı, şiddeli başağrısı, bilinç değişikliği Medikal tedavi yetersizliği (yüksek dozlara rağmen PRL düzeyinin normale inmemesi) PRL düzeyi normal düzeye inmesine rağmen tümör boyutunun artması Tedaviye dirençli prolaktinoma22 Transsfenoidal cerrahi tercih edilen yöntemdir. Cerrahi sonuçlar beyin cerrahının deneyim ve uzmanlığı tümörün çapı ve bazal PRL düzeyleri ile ilişkilidir. Cerrahi remisyon oranları klinik serilerde mikroadenomlar için %38-100, makroadenomlar için %7-80 oranında rapor 19 Dilek GOGAS YAVUZ edilmektedir. Makroadenomlarda bazal serum PRL düzeyi >200 µg/L üzerinde olanlarda cerrahi başarı düşük bulunmuştur.23 DOPAMİN AGONİST (DA) DİRENCİ Prolaktinomaların DA’ne gösterdikleri yanıt tam remisyondan dirence kadar değişen düzeydedir. DA direnci DA intoleransından ayrılmalıdır. DA intoleransı yan etkiler nedeni ile optimal ilaç dozunun alınamamasıdır. DA direnci için kullanılan farklı tanımlamalar vardır. Optimal ilaç dozlarında PRL düzeylerinin normale gelmemesi, PRL düzeylerinin %50’den az azalması, tümör kitlesinde küçülmenin olmaması tanımları kullanılmaktadır. Ancak DA için rezistans denilebilecek bir eşik değer yoktur.24 PRL düzeyleri normale gelmeyen vaka oranı bromokriptin ile %24, kabergolin ile %11 olarak bildirilmiştir. Bromokriptin dirençli vakalarda kabergolin kullanımı etkili olabilmektedir. DA direnci olan vakalarda cerrahi veya sterotaktik radyoterapi kullanılabilir.9,24 GEBELİK VE PROLAKTİNOMA Gebelik öncesi dönemde mikroadenomlar ve intraseller makroadenomlar için bromokriptin veya Kabergolin te- 1. 2. 3. 4. 5. 6. 20 Burgess JR, Shepherd JJ, Parameswaran V, Hoffman L, Greenaway TM. Prolactinomas in a large kindred with multiple endocrine neoplasia type 1: clinical features and inheritance pattern. J Clin Endocrinol Metab 1996;81(5): 1841-5. Greenspan SL, Oppenheim DS, Klibanski A. Importance of gonadal steroids to bone mass in men with hypprolactinemic hypogonadism. Ann Intern Med 1989;110(7):526-31. De Rosa M, Zarrilli S, Di Sarno A, Milano N, Gaccione M, Boggia B, et al. Hyperprolactinemia in men: clinical and biochemical features and response to treatment. Endocrine 2003;20(1-2):75-82. Rehman J, Christ G, Alyskewycz M, Kerr E, davisi önerilir. Gebelik farkedildiği zaman söz konusu ilaçlar hızlıca kesilmelidir. Gebelik boyunca yakın takip gereklidir. PRL düzey ölçümü faydalı değildir. Mikroadenom boyutunun artması ender izlendiğinden bu vakalarda rutin görme alanı yapılması önerilmez. Makroadenomlar ise görme alanı ile takip edilmelidir. Hastada görme problemi veya kitle etkisi geliştiği takdirde MRI incelemesi yapılmalıdır. Kalıcı görme kaybı durumunda transfenoidal cerrahi veya erken doğum gündeme gelebilir.1 İntrasellar makroadenomalar gebelik sırasında büyüyebilirler bu nedenle gebelik boyunca bromokriptin kullanımı gerekebilir. Kabergolinin henüz gebelikte kullanım onayı yoktur.1 Makroprolaktinoması olan vakalarda gebelik sırasında ciddi tümör genişleme riski %15-35 olarak rapor edilmiştir. Bu tür vakalar için tedavi kişisel olarak planlanmalıdır. Eğer mümkünse gebelik öncesi cerrahi olarak tümör kitlesi küçültülmelidir. Fakat cerrahi sonrası gebelik sırasında masif tümör gelişimleri de bildirilmiştir. Gebelik sırasında bromokriptin tedavisi ile izlem denenebilir. Bu konuda yeterli çalışma bulunmamakla beraber zararlı olduğuna dair veri de bulunmamaktadır.25 KAYNAKLAR Colao A. Pituitary tumours: the prolactinoma. Best Pract Res Clin Endocrinol Metab 2009;23(5):575-96. Burrow GN, Wortzman G, Rewcastle NB, Holgate RC, Kovacs K. Microadenomas of the pituitary and abnormal sellar tomograms in an unselected autopsy series. N Engl J Med 1981;304(3):156-8. PROLAKTİNOMA 7. 8. 9. Melman A. Experimental hyperprolactinemia in a rat model: alteration in centrallymediated neuroerectile mechanism. Int J Impot Res 2000;12(1):23-32. Naliato EC, Violante AH, Caldas D, Lamounier Filho A, Loureiro CR, Fontes R, et al. Body fat in nonobese women with prolactinoma treated with dopamine agonists. Clin Endocrinol (Oxf) 2007;67(6):845-52. Yavuz D, Deyneli O, Akpinar I, Yildiz E, Gözü H, Sezgin O, et al. Endothelial function, insulin sensitivity and inflammatory markers in hyperprolactinemic pre-menopausal women. Eur J Endocrinol 2003;149(3):18793. Melmed S, Casanueva FF, Hoffman AR, Kleinberg DL, Montori VM, Schlechte JA, et al; Endocrine Society. Diagnosis and treatment of hyperprolactinemia: an Endocrine Society clinical practice guideline. J Clin Endocrinol Metab 2011;96(2):27388. 10. Chahal J, Schlechte J. Hyperprolactinemia. Pituitary 2008;11(2):141-6. 11. March CM, Kletzky OA, Davajan V, Teal J, Weiss M, Apuzzo ML, et al. Longitudinal evaluation of patients with untreated prolactin-secreting pituitary ad-enomas. Am J Obstet Gynecol 1981;139(7):83544. 12. Jeffcoate WJ, Pound N, Sturrock ND, Lambourne J. Long-term follow-up of patients with hyperprolactinaemia. Clin Endocrinol (Oxf) 1996;45(3):299-303. 13. dos Santos Nunes V, El Dib R, Boguszewski CL, Nogueira CR. Cabergoline versus bromocriptine in the treatment of hyperprolactinemia: a systematic review of randomized controlled trials and meta-analysis. Pituitary 2011;14(3):259-65. 14. Klibanski A, Greenspan SL. Increase in bone mass after treatment of hyperprolactinemic amenorrhea. N Engl J Med 1986;315(9):5426. 15. Di Somma C, Colao A, Di Sarno A, Klain M, Landi ML, Facciolli G, et al. Bone marker and bone density responses to dopamine agonist therapy in hyperprolactinemic males. J Clin Endocrinol Metab 1998;83(3):807-13. Turkiye Klinikleri J Endocrin-Special Topics 2014;7(2) Dilek GOGAS YAVUZ PROLAKTİNOMA 16. Colao A, Di Sarno A, Landi ML, Scavuzzo F, Cappabianca P, Pivonello R, et al. Macroprolactinoma shrinkage during cabergoline treatment is greater in naive patients than in patients pretreated with other dopamine agonists: a prospective study in 110 patients. J Clin Endocrinol Metab 2000;85(6):2247-52. 17. Schade R, Andersohn F, Suissa S, Haverkamp W, Garbe E. Dopamine agonists and the risk of cardiac-valve regurgitation. N Engl J Med 2007;356(1):29-38. 18. Tan T, Cabrita IZ, Hensman D, Grogono J, Dhillo WS, Baynes KC, et al. Assessment of cardiac valve dysfunction in patients receiving cabergoline treatment for hyperprolactinae- mia. Clin Endocrinol (Oxf) 2010;73(3):369-74. 19. Schlechte J, Dolan K, Sherman B, Chapler F, Luciano A. The natural history of untreated hyperprolactinemia: a pro-spective analysis. J Clin Endocrinol Metab 1989;68 (2):412-8. 20. Sisam DA, Sheehan JP, Sheeler LR. The natural history of untreated microprolactinomas. Fertil Steril 1987;48(1):67-71. 21. Colao A, Di Sarno A, Cappabianca P, Di Somma C, Pivonello R, Lombardi G. Withdrawal of long-term cabergoline therapy for tumoral and nontumoralhyperprolactinemia. N Engl J Med 2003;349(21):2023-33. 22. Gillam MP, Molitch ME, Lombardi G, Colao A. Advances in the treatment of prolactinomas. Turkiye Klinikleri J Endocrin-Special Topics 2014;7(2) Endocr Rev 2006;27(5):485-534. 23. Charpentier G, de Plunkett T, Jedynak P, Peillon F, Le Gentil P, Racadot J, et al. Surgical treatment of prolactinomas. Short- and longterm results, prognostic factors. Horm Res 1985;22(3):222-7. 24. Filopanti M, Barbieri AM, Angioni AR, Colao A, Gasco V, Grottoli S, et al. Dopamine D2 receptor gene polymorphisms and response to cabergoline therapy in patients with prolactin-secreting pituitary adenomas. Pharmacogenomics J 2008;8(5):357-63. 25. Molitch ME. Pituitary disorders during pregnancy. Endocrinol Metab Clin North Am 2006;35(1):99-116, vi. 21
© Copyright 2024 Paperzz