Kas İğcikleri


Tüm canlıların yaşamlarını sürdürebilmek için, iç
ve dış ortamdaki değişiklikleri fark edip bunlara
karşı tepki göstermesi, aynı zamanda iç
ortamını da değişmeyecek şekilde tutmaları
gerekmektedir. Ancak bunu sağlayabilmesi için
öncelikle bu değişiklikleri algılaması gerekir.

Duyum (algı), dış ortamda meydana gelen
çeşitli fiziksel ve kimyasal değişikliklerin (enerji
değişikliklerinin) canlının ya bütün yüzeyi ya da
herhangi bir kısmı tarafından anlaşılması
olayıdır.

Algı, iki başlıkta incelenebilir; özel duyular,
genel-somatik (visseral) duyular.

Canlıda duyuma neden olan etkene uyaran
denir. Uyaran, sadece organizmanın dış
ortamından gelmez, iç bünyesinden de gelebilir.

İç uyaranlar, organların kontrolünü;

Dış uyaranlar ise canlının dış çevresi ile olan
ilişkilerinin düzenlenmesini sağlar.

Sinir sistemi bu görevini duysal
reseptörler aracılığı ile yerine getirir.

Reseptörler ya bir sinir lifinin sonlanma
ucu ya da bu sinir lifi ile ilişkide olan bir
hücre grubudur.

Yani bu reseptörler ya serbest olarak ya
da kapsüllü olarak sonlanır.

Akson sonlanma uçlarına Reseptör adı
verilir.

Somatik duyular, vücuttan gelen duysal bilgileri
toplayan sinirsel mekanizmalardır.

Bu duyular; görme, işitme, koku, tat ve denge ile ifade
edilen özel duyulardan farklılık gösterir.

Somatik duyular 3 fizyolojik tipe ayrılırlar:
1- Vücudun bazı dokularının mekanik olarak yer
değiştirmesi ile uyarılan, dokunma ve pozisyon
duyularını içeren mekanoreseptif somatik duyular,
2- Sıcak ve soğuğu algılayan termoreseptif duyular,
3- Dokularda hasar yapan herhangi bir faktör
tarafından aktive edilen ağrı duyusu.
Duysal uyaranların sinir
impulslarına çevrilmesi
Reseptör potansiyeli

Bütün duyu reseptörleri hangi tip uyaranla uyarılırsa
uyarılsın, ilk etki reseptörün membran potansiyelinin
değişmesidir. Buna reseptör potansiyeli denir.
Reseptör potansiyeli;
-Reseptörün mekanik deformasyonunun membranı
gererek iyon kanallarını açmasıyla,
-Kimyasal bir maddenin membrana uygulanması
sonucu iyon kanallarını açmasıyla,
-Membranın sıcaklığının değişmesi sonucu membran
geçirgenliğinin değişmesiyle,
-Reseptöre düşen ışık gibi elektromanyetik
radyasyonların etkisiyle, doğrudan ya da dolaylı olarak
membran karakteristiklerinin değişmesi suretiyle
membran kanallarından iyon akışı sağlanır.
• Reseptör potansiyeli reseptörün bağlı
bulunduğu sinir lifinde aksiyon
potansiyeli yaratacak eşik değerin
üstüne çıktığı zaman aksiyon
potansiyeli gelişir.
• Potansiyel eşik değerin üstünde daha
fazla yükseldikçe aksiyon
potansiyelinin frekansı artar.
• Böylece reseptör potansiyeli duysal
sinir lifini uyarır.

Reseptör potansiyelinin, sinir aksiyon
potansiyeli yaratmasında 10 mv’luk değişim
yeterlidir ve sinir hücrelerinin aksonlarında
Ranvier boğumlarının olması da çok önemlidir.

Çocukluğun ilk dönemlerinde Ranvier
boğumları oluşmadığı için bazı algılamalar
gerçekleştirilemez.

Örneğin, ayağının altı gıdıklanan küçük
çocuklar gıdıklanmazlar.
• Paccini cisimciklerinde reseptör
potansiyeli
(reseptör fonksiyonunu açıklayan bir örnek)
• Paccini reseptörleri büyük oldukları
için kolayca incelenebilen kapsüllü,
basınca duyarlı bir reseptördür.
• Ortasında bir sinir lifi vardır.
• Etrafında bağ dokusundan yapılı
konsantrik dizilmiş lameller dizisi
bulunur, lameller arasında
ekstraselüler sıvı (ECF) vardır.
Kapsülün içerisindeki merkezi lifin uç kısmı
miyelinsizdir, ancak lif periferik duyu sinirine
ulaşmak üzere cisimden ayrılmadan hemen
önce miyelinlenir.
 Viskoelastik yapıda olan cisimciğe
uygulanan bir basınç ile iyon kanalları açılır
ve Na iyonları lifin içine difüze olur.
 Bu olay lifin içinde pozitifliğe neden olur ve
ranvier boğumu ile deforme olan alan
arasında lokal devre meydana gelir.
 (+) ve (-) kutuplar arasındaki lokal devre
reseptör potansiyelidir. Aksiyon potansiyeli
değildir.


Paccini cisimciğinde reseptör potansiyeli ile duysal sinirin
uyarılması
Bu reseptör potansiyelinde YA HEP YA HİÇ
KURALI YOKTUR.
 Voltajı uyarının şiddetine bağlı olarak 0-100 mV
arasında değişir.
 Reseptör potansiyeli, sumasyona uğrayabilir
(birikim).
 Aksiyon potansiyeli gibi iletilmez ve lokal olarak
iletilir.
 Sinir lifinde ilerlemez.
 Reseptör potansiyeli (jeneratör potansiyeli)
doğurgandır. Ancak belirli bir seviyeye ulaşınca
aksiyon potansiyelini oluşturabilir.

UYARAN ŞİDDETİ İLE RESEPTÖR
POTANSİYELİ ARASINDAKİ İLİŞKİ

Tüm reseptörler uyarıldıktan sonra sinyalin şiddetine
bağlı olarak oluşan aksiyon potansiyelleri sinir
sistemine ulaşır.

Yani Eşik değeri aşmış olması şartı ile zayıfta olsa,
kuvvetlide olsa uyaran aksiyon potansiyeli şeklinde
iletilir.

Reseptör potansiyeli yani uyarı şiddeti arttıkça, oluşan
aksiyon potansiyelinin frekansı (sayısı) artmaktadır.

Kısaca sinyalin şiddeti, gelen impulsun frekansı ile
anlaşılır. Eğer impulslar sık aralıklarla geliyorsa bu
kuvvetli bir uyarandır.
Yukarıdaki şekilde uyarının şiddetinin artışı
reseptör potansiyelini artırmaktadır.
 Ancak bu artış başlangıçta hızlı olmakta ama
yüksek uyaran şiddetinde hız gittikçe
azalmaktadır.
 Bunun nedeni yoğun stimülasyonun aksiyon
potansiyellerinin sayısının artmasında gittikçe
daha az etkin olmasıdır.
 Bu hemen hemen bütün duysal reseptörler için
kullanılan önemli bir prensiptir.


Bu prensip reseptörün zayıf duysal deneyime
karşı daha duyarlı olmasını fakat yine de
duysal deneyim aşırı olana kadar maksimum
ateşleme hızına ulaşmamasını sağlar.

Bu da reseptörün çok zayıftan çok şiddetliye
kadar geniş bir cevap aralığının olmasını
sağlar.
RESEPTÖRLERİN ADAPTASYONU
Bütün reseptörler, sabit şiddetteki bir uyaranla
sürekli olarak uyarılırlarsa, başlangıçta o
reseptör uyarana hızlı ve yüksek cevaplar
verir.
 Daha sonra giderek verdiği cevapların şiddeti
azalır. Buna RESEPTÖRLERİN
ADAPTASYONU diyoruz.


Her reseptör aynı hızda adapte olamaz. Bu
nedenle, adaptasyon hızına göre reseptörler 2
gruba ayrılırlar.

Hızlı adaptasyon gösteren reseptörlere FAZİK
RESEPTÖRLER (hız reseptörler=hareket
reseptörleri) denir. Bunlar hızlı değişiklik
gösteren reseptörlerdir. Mekanoreseptörlerin bir
kısmı bu tiptendir. Böyle reseptörler sadece
uyaran şiddeti değiştiğinde uyarılırlar bu yüzden
sürekli sinyal yayamazlar.

Yavaş adapte olan reseptörler ise MSS’ne
sürekli sinyal ilettikleri için (başlangıçta hızlı,
sonraları azalsa bile) TONİK RESEPTÖRLER
adı verilir.

Fotoreseptörler, kemoreseptörler ve
termoreseptörlerin genellikle yavaş adapte
olduğu bilinmektedir. Uyaran bulunduğu sürece
impulsları beyne göndermeye devam eder.
Uyarıyı saatlerce iletebilirler.

Tonik reseptörlerin sinyali kesilmez, uyaranın
durumunu sürekli olarak bildirirler. Böylece
beyin vücudun durumu ve çevresiyle olan
ilişkisinden sürekli olarak haberdar olur.

Örneğin, kas iğcikleri ve golgi tendon
apareyleri MSS’ne her an için kasların
kontraksiyon durumunu ve tendonlar
üzerindeki yükü bildirirler.

Fazik yani hız reseptörlerinin “önceden sezme
yetenekleri vardır. Bu nedenle bir sonraki
hareketin ne olacağını tahmin ederek sinir
sistemine bildirirler.

Koşarken, eklem reseptörleri sayesinde ikinci
adımın nereye ulaşacağı tahmin edilebiliyor,
böylece koşma rahatlıkla gerçekleşip denge
sağlanmış oluyor (cerebellumla birlikte. Denge
ve önceden sezme fonksiyonu).
Adaptasyon, reseptör tipine göre değişir.
Bazıları milisaniyeler içinde (paccini), bazıları
daha geç, bazılarıda hiç adaptasyon
göstermezler.
 Dokunma reseptörleri özellikle paccini
cisimcikleri çok çabuk adapte olurken,
 ağrı reseptörleri, baroreseptörler ve
kemoreseptörler hemen hiç adaptasyon
göstermezler.


Aslında baroreseptörler basınç sabit olursa
1-2 gün içinde adapte olurlar, ancak kan
basıncındaki günlük değişimler buna imkan
tanımaz (açlık,tokluk,hareket
vb..durumlarda basınç değiştiği için)

Yani ancak basınç 1-2 gün sabit ise adapte
olurlar.

Kaslardaki sinir liflerinin %40 kadarı duysal fonksiyonla ilgilidir
ve reseptör görevi görürler. Kaslarımızın duysal reseptörleri kas
iğcikleri ve golgi tendon organlarıdır.

3 tip reseptör organ vardır:
1) Kas İğcikleri: Fibriller veya tendonlara yapışık haldedirler.
Görevleri;
a) Aktif veya pasif şekilde kasta oluşan gerilim değişimlerini
santral sinir sistemine iletmek.
b) Özel reflekslerin ortaya çıkmasına yardımcı olmaktır.
2) Golgi Tendon Organı: Kastaki aşırı gerilmeleri önleyicidir.
3) Serbest Sinir Uçları: Kasın derin palpasyonu ve tendonun
sıkılması sırasındaki ağrının oluşmasında rol oynayan ve kan
damarlarıyla birlikte bulunan sinir uçlarından ibarettir.
İskelet Kası Refleks Duyu Reseptörleri:
“Proprioseptörler”
Kas İğcikleri
• Kaslarda “intrafuzal” lifler (Kasın Boyu)
Kas Boyundaki Değişim Hızı
Gerilmeyi algılarlar
 Golgi tendon organı
• Tendonlara yakın konumdadır (Tendondaki gerim)
• Kasa uygulanan kuvveti algılar (Gerimdeki değişim hızı)
 Eklem reseptörleri
• Basıncı hissederler
• Pozisyon algısı
 Bu iki sistem kasın otokontrolüne hizmet eder.
 Aynı zamanda aldıkları bilgiyi: spinal kord, serebellum ve
serebral kortekse iletirler.


Kas iğcikleri ve Golgi tendon organları (GTO),
kasların ve tendonların primer afferent
reseptörleridir.

GTO, kas içindeki gerginliği tespit eder ve bir
kasın hem kontraksiyonuna hem de
gerilmesine yanıt verir.

GTO afferentinin uyarılması ile kas gevşemesi
sağlanır.

Diğer taraftan kas iğciği, kasın gerilmesine yanıt
verir.

Afferentinin uyarılması kasta kontraksiyona
sebep olur.

Bu yapıların uyarılması aynı zamanda zıt
yöndeki kaslarda ve sinerjistlerde fasilitasyona
sebep olarak hedeflenen hareketin
başarılmasına yardımcı olurlar.
KAS İĞCİKLERİ

Kas iğcikleri, hemen hemen bütün iskelet
kaslarımızın orta kısımlarına yerleşmiş, 3-10 mm
uzunluğunda mekik (iğ) şeklindeki yapılardır.

Her iğcik, uçlarında sivrileşen ve kendilerini saran
extrafüzal liflerinin glikokaliksine tutunan 3-12 tane
kadar küçük intrafüzal kas lifinden yapılmıştır.

Kas iğciklerinin sayıları, antigravite (vücudu
yerçekimine karşı dik tutan kaslar) kaslarında daha
fazladır.

Kas liflerine extrafüzal lifler,

Kas İğciğindeki liflere de intrafüzal lifler denir.

İntrafüzal liflerde de Aktin ve Miyozin’ler
vardır. Ama bunlar sadece kasın sivri olan uç
kısımlarında bulundukları için sadece uç yani
sivri kısımları kasılabilmektedir.

Orta kısım ise hemen hiç kasıcı filamentler
(aktin ve miyozin) içermez. Bu yüzden bu
bölgelerde kasılma olmaz.

Ancak bu orta bölge RESEPTÖR GÖREVİ
yapar.
Kas iğciğinin yapısı ve motor fonksiyonu
2 tip intrafüzal lif vardır:

1- Çekirdek Torbası lifler (ÇTL): Daha kalın
ve ortası şişman olan liflerdir. Çok sayıda
nükleus ortada toplanmıştır.

2- Çekirdek zinciri lifler (ÇZL): Daha ince
ve düz olan liflerdir.
Kas iğciklerinin duysal innervasyonu
Kas İğciğinin İnnervasyonu:
Alfa-Koaktivasyonu
Alfa (α) motor nöronlar – Ekstrafuzal liflere
 Gama (γ) motor nöronlar – İntrafuzal
liflere
 Beta (β) motor nöronlar – Her iki tip - ?

Her iğcikte 1-3 tane ÇTL, 3-9 tane de ÇZL
bulunur. Bu lifler hem MOTOR, hem de
DUYSAL informasyonlar alır.
 Motor sinyalleri , medulla spinalisin ön
boynuzundaki gama motor nöronların
aksonları ile gelir. Bunlar intrafüzal liflerin
UÇLARINDA sonlanır.
 Duysal sinyalleri, reseptör görevi yapan orta
kısımdan alınır. Bu duysal innervasyonda 2
şekilde olur.

a- Primer sonlanma: Grup l a lifleri ile sinyal
alınır. Bunlar myelinli oldukları için sinyalleri
hızlı iletirler.
Grup I a lifleri hem ÇTL hem de ÇZL ‘ni innerve
eder. Primer sonlanmaya ANNÜLOSPİRAL
SONLANMA da denir.
b- Sekonder sonlanma: Grup II lifleri ile sinyal
alınır. ÇZL’ni innerve eder.
Kas lifi gerildiğinde, çekirdek kese ve çekirdek
zincir liflerindeki primer duysal sonlanmalar
uyarılır.
 Fakat her life ait impuls yanıt kalıpları
birbirinden farklıdır.
 Çekirdek kese alanında sonlanan primer
duysal afferentler dinamik yanıt karakterine
sahiptir.
 Bunlar kas boy değişiminde çok hızlı, sabit
gerimdeki boyda ise daha yavaş deşarj
oluştururlar.

Çekirdek zincir liflerindeki primer duysal
sonlanmaların sinirleri statik yanıt verirler.
 Örneğin, bunlar kasın tüm gerimi süresince
artmış bir hızda deşarj yaparlar.

 Primer
duysal sonlanmalar hem kas
boyundaki, hem de kas gerimindeki
değişimlere yanıt verirler.

Kas iğciklerinin fonksiyonunu “gerilme reflexi”
üzerinde açıklarsak;

Patella reflexinde olduğu gibi patella
tendonuna vurduğumuzda kas liflerinin ve kas
iğciğinin boyu uzar.

Böylece iğciğin orta kısmı (reseptör bölgesi)
gerilir.

Reseptör uyarılarak, kalkan sinyaller M.
spinalisin arka köklerine gelir.

Arka boynuza gelen sinyal ARA nörona
taşınmıyor. Doğrudan doğruya ön boynuzdaki
MOTOR nöronlara taşınarak iskelet kasının
kasılmasını sağlıyor.

Bu mümkün olan en kısa gecikme ile
gerçekleştiriliyor.

Bu şekilde refleks arkında tek bir sinapsın
olduğu reflekslere monosinaptik refleks denir.
Aynı zamanda miyotatik, fazik reflex olarak ta
bilinir.

Görüldüğü gibi kas iğcikleri kas
kontraksiyonunun kontrolünde görev alırlar.
Yani kas kontraksiyonlarının düzgün
olmasını sağlarlar.

Beyinden medulla spinalise istemli bir hareket
ile ilgili sinyaller geldiği zaman bu sinyaller
sadece α-motor nöronlara aktarılmakla kalmaz,
aynı zamanda γ-motor nöronlara da aktarılır. γmotor nöronlar ise aksonlarını kas iğciklerinin
uçlarına gönderirler.
Gama lifleri de 2 tiptir:
1- Dinamik γ lifleri: Çekirdek torba liflerini
innerve ederler.
 2- Statik γ lifleri: çekirdek zincir liflerini
innerve ederler.
Kas iğcikleri ile ilgili 2 tip reflex vardır:
- Statik gerilme reflexi
- Dinamik gerilme reflexi
Kas iğciklerinin duysal innervasyonu

Bir kas iğciğinin boyu ani olarak hızlı bir şekilde
uzatılırsa Grup I a ‘lar şiddetli sinyaller verir ve
hem ÇTL hemde ÇZL’ ni innerve ederler. Daha
sonra sinyalin şiddeti giderek azalır. Bu sinyal
kasın boyu ani olarak değiştiğinde ortaya çıkar.
İşte bu DİNAMİK CEVAP’ tır.

Kasın boyu uzatılmış durumda bir süre tutulursa
dinamik cevap zayıflar ve ortadan kalkar. Bu defa
grup II liflerinden (sadece ÇZL yi innerve ederler)
sinyaller çıkmaya başlar. Kas boyu bu şekilde
uzatılmış olarak kaldığı sürece bunlar deşarjlarına
devam ederler.

Bu reflex, kasın boyunun ne kadar
değiştiği ile ilgili bilgileri bildirir. Ama
dinamik reflex kas boyundaki değişimin
hızını bildirir.
MSS’nin bu 2 bilgiye de ihtiyacı vardır.

Yani beyin, istemli hareket için emir
göndereceği kasın ne kadar kasıldığını,
boyunu ne kadar olduğunu bilmek
zorundadır. Aksi takdirde hareketler amaca
uygun olmazdı.

Kısaca Kas iğciklerinin İSTEMLİ MOTOR
faaliyetlerde önemi büyüktür.
Kas iğcikleri;
 Hareketlerin SIÇRAYICI olmasını sağlar,
böylece kasların DÜZGÜN kasılmalarını
sağlar.
 Kas iğciklerinin servo-yardımcı fonksiyonu
vardır. Bu fonksiyonda çıkış sinyalleri giriş
sinyalleri ile değil, bir başka devre ile
kontrol edilmektedir.


Örneğin; bir araba direksiyonu çevrilirken
tekerlek bir dirençle karşılaştığında ve
dönmekte zorlandığında servo-yardımcı sistem
devreye girer yani ek bir kuvvet uygulayarak
sürücüye yardım eder ve direksiyonun kolay
dönmesini sağlar.

Bir şahıs çok ağır bir yükü kaldırmak istiyorsa, Beyin
kortexi motor alanından bu istemli hareketle ilgili
kaslara gidecek sinyaller, hem alfa hem de gama
motor nöronlara iletilir.

Ancak burda intrafüzal kaslar ekstrafüzal kaslardan
daha fazla kasılırlar.

Bu kas iğciklerinin reseptör fonksiyonunu artırır.

Kas iğciklerinin uçları kasıldıkça reseptör kısmın
duyarlılığı artar.

Burdan duysal sinyaller sadece medulla
spinalise ulaştırılmaz, aynı zamanda
sinyaller beyne ulaştırılarak beyin
korteksinden daha fazla sinyalin alfa motor
nöronlara ulaştırılması sağlanır.

Böylece kasılmanın şiddeti artırılır.

İşte bu SERVO-YARDIMCI sistemdir.

Beyinden alfa motor nöronlara sinyal iletilirken
aynı sinyaller gama motor nöronlara da iletilir

Bu α ve β motor nöronlar eş zamanlı olarak
uyarılırlar.

Böylece kas iğcikleri de extrafüzal liflerle
beraber kasılırlar.

Bu Kas iğciklerinin servo-yardımcı
fonksiyonlarını yerine getirmelerini sağlar.

Eğer kas iğciği ekstrafüzal liflerle beraber
kasılmazsa ne olur?
Bunun 2 sakıncası vardır:
1- Servo-yardımcı fonksiyonları ortadan kalkar
2- Eğer ekstrafüzal lifler kasılırken intrafüzal lifler
kasılmaz ya da az kasılırsa; o zaman intrafüzal
lifler ekstrafüzal liflerinde kasılmalarına engel
olacak ve aralarında bir direnç oluşacaktır.
Medulla spinalisteki Gama motor nöronları
kontrol eden beyin alanları;

M.sp. Motor kortexten sinyaller alır.

Medulla oblangata (bulbus) dan direk olarak
kolaylaştırıcı sinyaller alır.

Dolaylı olarakta Cerebellum, bazal ganglionlar
ve cerebral kortexten sinyallerini alır.
Bu sinyaller ;

Hem kas tonusunun düzenlenmesini

Hem de vücut pozisyonunun stabil hale
getirilmesini, dondurulmasını sağlarlar.
GOLGİ TENDON ORGANI
 İskelet kaslarının tendonlarında bulunurlar.
 Kapsüllü yapılardır.
 Duysal innervasyonları Grup I b lifleriyle
olmaktadır.
 Kasın gerimi ve gerimindeki değişmenin hızı
hakkında sinir sistemine bilgi taşırlar.
 İletiyi hızlı iletirler.
 Uyarıldıklarında kasın çalışmasını inhibe
ederek aşırı kas kasılmasını önlerler.

Grup I b lifleri, sinyallerini M.sp. in arka
boynuzlarına götürürler.
 Ancak ilettikleri ara nöron İNHİBİTÖR ara
nörondur.
 Bu inhibitör ara nöronda sinyalini alfa-motor
nörona iletir.
 Bundan anlaşılıyor ki; Golgi tendon organı
refleksi İNHİBİTÖR REFLEKS’ tir.


Eğer bir iskelet kası çok aşırı kasılmışsa, bu
organdan M.sp. e çok şiddetli uyarılar gider ve
inhibitör ara nöronlar vasıtasıyla α-motor nöron
inhibe edilir; ve kasın kasılması azaltılır veya
durdurulur.

Golgi tendon organının 2 önemi vardır;
-- Kas lifini yırtılmaktan korur.
-- İskelet kasında bulunan kas liflerinin
derecelerini eşitler.
Yani zayıf ve kuvvetli kasılan lifler arasında
eşitlik sağlar. Kuvvetli kasılanları inhibe
ederek diğerlerinin seviyesine getirir ve kasa
binen yükü eşit olarak dağıtarak homojeniteyi
sağlar.
Golgi tendon refleksi
golgi tendon organı kas gerimine yardım eder
Golgi tendon organı ve Golgi
tendon refleksi (Ib inhibisyonu).
KASTAKİ DUYU CİSİMLERİ
 Eksite edici post sinaptik potansiyellerin
(EPSP) sumasyonu ile aksiyon potansiyeli
elde edilir. Sumasyon 2 türlü olur:
 1-Zamansal (temporal-successivefrekans):Sarsı süresinin üzerindeki frekansta
uyarıyla tetani olması
 2-Uzaysal (simultan-spatial-multiple):Sarsı
süresinin altında olan uyarılarla birçok lifin aynı
anda depolarizasyonudur.(Güce ait özelliktir)
Şiddet artarsa (frekans değil) büyük kas lifleri
kasılır.

Bu alana lifin reseptif alanı adı verilir. Alanın
merkezinde uçların sayısı büyük olduğu
halde, çevreye doğru azalır.
 46-7’deki şekilde aynı zamanda, sinir lifleri
dallarının öteki ağrı liflerinin dallarıyla üst üste
gelişi de görülmektedir.
 Böylece iğne batışı genellikle birçok ağrı
liflerini eşzamanlı olarak uyarır.
 İğne belirli bir ağrı lifinin reseptif alanının
ortasına battığı zaman bu lifin uyarılma
derecesi, iğne reseptif alanının periferine
battığında olduğundan daha büyüktür.


Şekil 46-7’nin alt bölümde deri alanından gelen
sinir demetinde enine kesitin üç farklı
görüntüsünde solda zayıf bir uyaranla yalnız
ortadaki tek sinir lifinin kuvvetle uyarıldığı (içi
dolu yuvarlak), komşu liflerin ise zayıf olarak
uyarıldığı (yarı dolu yuvarlaklar) belirtilmiştir.

Öteki iki enine kesitte, sırasıyla orta şiddette ve
şiddetli uyaranlarla gittikçe daha çok sayıda lifin
uyarıldığı görülmektedir. Böylece sinyaller
güçlendikçe daha çok life yayılırlar. Bu spasyal
sumasyon olayıdır.

TEMPORAL SUMASYON. Sinyalin gittikçe
artan şiddetini iletmek için ikinci yol da, her bir
lifteki sinir impulsları frekansını yükseltmektir,
buna temporal sumasyon denir.

Şekil 48-8 bunu göstermektedir. Şeklin üst
bölümünde şiddeti değişen bir sinyal, alt
bölümünde de sinir lifiyle iletilen impulslar
görülmektedir.