İNSAN İLİŞKİLERİNİN NÖROBİLİMİ Bağlanma ve Sosyal Beynin Gelişimi Louis COZOLINO Çeviri: Mirel Benveniste Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları: 135 İnsan İlişkilerinin Nörobilimi Louis COZOLINO Özgün adı: The Neuroscience of Human Relationships Copyright © 2006 by Louis Cozolino First published in the United States by W.W.Norton & Company, Inc. Türkçe yayın hakları Psikoterapi Enstitüsü’ne aittir. ISBN 978-605-4817-22-1 Birinci baskı: Mayıs 2014 Editör: Tahir Özakkaş Çeviri: Mirel Benveniste Yayıma hazırlayan: Menekşe Arık & Sevgi Akkoyun Baskı: Acar Matbaacılık Prom. ve Yayın. San. ve Tic. Ltd. Şti. Litros Yolu Fatih Sanayi Sitesi No:12/243 Zeytinburnu - İstanbul Tel: 0212 613 40 41 PSİKOTERAPİ ENSTİTÜSÜ EĞİTİM ARAŞTIRMA SAĞLIK ORG. VE DANIŞMANLIK LTD. ŞTİ. Eğitim ve Kongre Merkezi: Fatih Sultan Mehmet Caddesi No:285 Darıca-KOCAELİ Tel : 0262 653 6699 Fax : 0262 653 5345 Merkez: Bağdat Caddesi No: 540/8 Bostancı-İSTANBUL Tel : 0216 464 3119 Fax : 0216 464 3102 www.psikoterapi.com - www.psikoterapi.org - www.hipnoz.com ii İNSAN İLİŞKİLERİNİN NÖROBİLİMİ Bağlanma ve Sosyal Beynin Gelişimi Louis COZOLINO Editör: Uz. Dr. Tahir ÖZAKKAŞ Çeviri: Mirel Benveniste iii iv SUNUŞ P sikoterapi Enstitüsü olarak, öncelikle ruh sağlığı profesyonellerinin ya da ruh sağlığı ile ilgilenen kişilerin ihtiyaç duyacağı teorik bilgileri ve pratik/uygulamaya yönelik deneyimleri paylaşan özgün ve çeviri yayınlar ile literatüre katkıda bulunmayı hedefliyoruz. Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları, Psikoterapi Enstitüsü’nün çalışmaları kapsamında gerçekleştirilen atölye çalışmaları, uluslararası konferanslar ve dünya literatüründen seçkileri içermektedir. Beyin, sosyal bir organizmadır; anneyle, aileyle, maddi ve sosyal çevreyle kurulan etkileşimler yoluyla büyür ve gelişir. Özellikle çocukluk ve ergenlik deneyimlerinin beynin şekillenmesi üzerindeki etkisi son derece karmaşıktır; Prof. Cozolino, sosyal gelişim sürecinin arkasında yatan beyin mekanizmalarını muhteşem bir sadelikle gözler önüne sermeyi başarmıştır. Bölüm aralarına serpiştirilmiş vaka örneklerinde bütün o bilimsel açıklamaların ete kemiğe büründüğü insan hikâyeleri kalbinizde iz bırakmadan geçmeyecektir. Konuya ilgi duyan okuyucuların yanı sıra klinisyenler, psikoterapistler ve araştırmacılar için başvuru kitabı niteliği taşıyan bu yayını sizlerle buluşturmaktan kıvanç duyarız. Tahir ÖZAKKAŞ Psikoterapi Enstitüsü Başkanı v vi Eşim Susan’a sevgi ve şükranla vii viii İÇİNDEKİLER T E Ş E K K Ü R .............................................................................. xi I. KISIM SOSYAL NÖROBİLİMİN DOĞUŞU Giriş Ben-Beni-Benim ................................................................... 3 Bölüm 1 Sosyal Beyin ................................................................................ 12 Bölüm 2 Evrimleşen Beyin ........................................................................ 26 II. KISIM SOSYAL BEYNİN YAPILARI VE İŞLEVLERİ Bölüm 3 Gelişen Beyin .............................................................................. 45 Bölüm 4 Sosyal Beyin: Küçük Bir Taslak .................................................... 61 Bölüm 5 Sosyal ve Duygusal İşlevlerin Yarımkürelere Dağılımı ................ 81 III. KISIM SOSYAL SİNAPS KÖPRÜSÜ Bölüm 6 Deneyime Bağlı Beyin Esnekliği .................................................. 99 Bölüm 7 Refleksler ve İçgüdüler: Bağlanmaya Hızlı Bir Başlangıç ........... 119 Bölüm 8 Aşka Aşık................................................................................... 141 Bölüm 9 Örtülü Sosyal Bellek.................................................................. 159 Bölüm 10 Bağlanma Şekilleri .................................................................. 174 ix IV. KISIM SOSYAL GÖZ: YÜZLERİN DİLİ Bölüm 11 Göz Göze ................................................................................. 193 Bölüm 12 İnsan Yüzlerini Okumak .......................................................... 213 Bölüm 13 Taklit ve Ayna Nöronlar: Maymun Gördüğünü Yapar ............ 235 Bölüm 14 Rezonans, Uyumlanma ve Empati .......................................... 252 V. KISIM SOSYAL BEYİN BOZUKLUKLARI Bölüm 15 Çocuklukta Yaşanan Stresin Etkileri ........................................ 269 Bölüm 16 İlişki Travması ......................................................................... 290 Bölüm 17 Sosyal Fobi: Başkaları Korkuyu Tetikleyince ........................... 306 Bölüm 18 Borderline Kişilik Bozukluğu: Bağlanma Başarısız Olunca ....... 327 Bölüm 19 Psikopati: Antisosyal Beyin ..................................................... 345 Bölüm 20 Otizm: Asosyal Beyin .............................................................. 360 VI. KISIM SOSYAL NÖRAL ESNEKLİK Bölüm 21 Nöronlardan Öykülere ............................................................ 377 Bölüm 22 Şifa Veren İlişkiler ................................................................... 400 Bölüm 23 Sosyal Beyin ve Grup Zihniyeti................................................ 419 KAYNAKLAR .............................................................................. 441 x TEŞEKKÜR K itap yazmak tek kişilik bir iş değil. Bir kitabın hayata geçirilmesi için çeşitli yerlere dağılmış farklı insanlardan oluşan bir kabile gerekiyor. Öncelikle kabilenin şefi olan editörüm Deborah Malmud’a ve W W Norton Professional Books yayınevindeki ekibine bu süreçteki yardımları, rehberlikleri ve sabırları için teşekkür etmek istiyorum. Özellikle hoşgörülü ve nazik kişiliğiyle her an önerilerde bulunup danışmanlık yapmaya hazır olan Andrea Costella’ya ayrıca teşekkürler. Pepperdine Üniversitesi’nden birçok arkadaşım ve meslektaşım bu projenin gerçekleştirilmesinde bana destek olup cesaret verdiler. Robin Aulger, John Baker, Bob deMayo, Monica Nichelson, Ed Shafranske, Tylor Vu ve Margaret Weber’e yıllar boyunca her gün çalışmama bulundukları sayısız katkılar için teşekkür ederim. Ayrıca araştırma asistanlarım Melissa Flannigan, Olivia Hannon, Sharon Hirose ve Susan Sprokay’a da çalışkanlıkları, işlerine bağlılıkları ve ilgi çekici, zorlayıcı, ilham verici ve bazen de oldukça sıkıcı olan projelerde azimle çalıştıkları için minnetle teşekkür ediyorum. Bu metin Pepperdine Üniversitesi’nin en başarılı üyelerinden Brace Singer, Shannon Calde ve Rebekka Helford’un sanatsal editörlüğünden de büyük ölçüde faydalandı. Otis Tasarım Okulu’ndan Linda Hudson ve Christopher Warner’a kitapta kullanılan çizimlerle ilgili yardımları için teşekkür ederim. Ayrıca okulun öğrencisi olan iki sanatçıya, Nathan Frizzell ([email protected]) ve Mototo Kamada’ya (mkamada [email protected]) fikirlerimizi alıp kendi fikirleriyle birleştirerek çıkardıkları mükemmel iş için çok teşekkürler. Carole Urmy’ye kısa hikayesini kullanmama izin verdiği için, Dr. Hiromi Kobayashi ve Dr. Paul Whalen’e de göz morfolojisi ve amigdala aktivasyonuyla ilgili çalışmalarının resimlerini kullanmama izin verdikleri için teşekkür etmek istiyorum. Bilgilerini ve bilgeliklerini benimle paylaşarak ilham kaynağı olan öğretmenlerim, meslektaşlarım ve dostlarım Alex Caldwell, Lennart Heimer, Francine Inbinder, Brendan Maher, Michael McGuire, David Meltzer, Hans Miller, Joe Palombo, Arnold Scheibel, Allan Schore, John Schumann, Renee Schwartz, Sandy Shapiro, John Watkins ve Jeff Weinberg’e saygılarımı ve teşekkürlerimi sunuyorum. Bana, kişilerarası nörobiyoloji alanına ve hayata olan bağlılığıyla benim için her zaman sonsuz bir cesaret ve ilham kaynağı olan arkadaşım Daniel Siegel’e de çok teşekkür ediyorum. Aynı şekilde sevgisi, zekası ve sınır tanımayan öğrenme şevkiyle içsel dünyamın ayrılmaz bir parçası olan arkadaşım John Wynn’e de teşekkürler. Hem Dan hem de John bu kitaba oldukça fazla zaman ayırarak paha biçilmez geribildirimler tedarik ettiler. Son 2 yıldır bu projede fedakarlık ve azimle çalışan Michelle Walker’a özellikle teşekkür etmek istiyorum. Saplantılı nevrozumun detaylarını ve günlük hayatımızda karşımıza çıkan saçma durumları heves, güleryüz, iyilik ve hoşgörüyle karşılamayı bilen biriyle çalışmanın değeri ölçülemez. Bu bir *mitzva ‘dır. * Ç.N. Yahudilik’te “sevap” xii I. KISIM SOSYAL NÖROBİLİMİN DOĞUŞU Giriş Ben-Beni-Benim Mucizevi olan şey şudur ki evren bir parçasını evrenin kalanını incelemesi için yaratmıştır ve o parça kendini incelerken kendi içsel gerçeklerinde evrenin kalanını bulmaktadır. —John Lilly, 1972, s. 219 nsani bilinç kapsamında kendimizi birey olarak algılarız. Çeşitli ilişkilerin “içinde olduğumuzu” düşünsek de, anahtar terim “ben”dir. Ben ilişki kuruyorum, ben arkadaşlarımla plan yapıyorum, ben akrabalarımla temasımı kaybetmiyorum. Dünyayı deneyimleme şeklimiz yalıtılmış bir kendilik kavramına dayanmaktadır, Batılı bilim dünyası da beyni bu bakış açısından incelemiştir. Oysa bireyselliğe çok değer vermemize rağmen bir paradoksun içinde yaşıyoruz çünkü hepimiz birbirimizin içsel biyolojik durumlarını düzenliyoruz (DeVries ve diğ., 2003; Hofer, 1984, 1987). Birbirimize bağımlılığımızın en belirgin olduğu anlar çocukluk dönemi ve yoğun sevgi ve üzüntü durumları olsa da, bu bağ aslında varoluşumuzun ayrılmaz bir parçasıdır. Beyinlerarası bağlantılar bir yana, insan türü olarak beyinlerimizin ne kadar İ karmaşık olduğunu bile daha yeni fark etmeye başladık. Sosyal varlıklar olarak evrimleştiğimizi ve hepimizin biyolojilerinin birbiriyle bağlantılı olduğunu anlamaya daha yeni başlıyoruz. Yarım yüzyıl önce bu içgörüler, sistem kuramcılarını psikoterapinin odağını bireyden aileye kaydırmaya yönlendirdi. Hastanın semptomları yeniden değerlendirilip, ailenin homeostaz [öz denge] elde etmek için verdiği uğraşının bir yan ürünü olarak görülmeye başlandı. Ama insan yaşantısını anlamak için kullanılabilecek en iyi referans çerçevesi aile midir? En iyi resmi yakalamak için ailenin de ötesine mi geçmek gerekir yoksa bireye zum yapılması daha mı faydalı olacaktır? Doğa Ana’ya baktığımızda bir fikri beğendiği zaman ona bağlı kalma eğiliminde olduğunu ve korumak istediği yapıları ve stratejileri çok sayıda karmaşıklık katmanıyla koruduğunu görüyoruz. Bu doğruysa (ki bence öyle), o zaman belli bir referans çerçevesine bağlı kalmayıp resme hem yakından hem de uzaktan bakarak, yani “nöronlardan mahallelere” uzanarak çok şey öğrenebiliriz. Bu şekilde insan hayatını oluşturan birbirine örülü biyolojik, psikolojik ve sosyal süreçlerden oluşan dokumayı çok daha iyi anlayabiliriz. Sosyal Sinaps Gün Işığına Çıkıyor İnsan bedenine yakından bakarsanız birbiriyle bağlantılı son derece karmaşık katmanlar bulursunuz. Her katmanı incelediğinizde farklılaşıp bedenin spesifik yerlerine giden sayısız münferit hücre (sinir sistemindeki nöronlar) olduğunu görürsünüz. Bu hücreler sayısız şekiller alırlar, işlevsel sistemler halinde örgütlenirler, başka sistemlerle birleşirler ve nihayetinde bir birey yaratırlar. Bu süreci kolayca kabul edebiliyoruz, ama ya doğanın bireysel hayvanları (insanları) tür adı verilen daha büyük bir biyolo- 4 İNSAN İLİŞKİLERİNİN NÖROBİLİMİ jik organizma oluşturacak şekilde birbirine bağlamak için aynı stratejiyi kullandığı fikrine ne demeli? Nöronlar birbirinden sinaps adı verilen küçük boşluklarla ayrılır. Sinapslar boş alanlar değildir; ihtiva ettikleri kimyasal maddeler karmaşık etkileşimler yoluyla sinaptik aktarımların gerçekleşmesini sağlarlar. Nöronların yaşamasını, büyümesini ve deneyimlerle şekillenmesini sağlayan da işte bu sinaptik aktarımlardır. Hatta aslında sinapsların dahili faaliyetleri en az nöronların içinde olup bitenler kadar önemlidir. Nöral veya sinaptik aktarımlar evrimleşme süreci içinde gittikçe daha kompleks hale gelen beynin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için gittikçe daha fazla dallanıp budaklanmıştır. Birbirini biyokimyasal habercilerin aktarımı vasıtasıyla aktive edip etkileyen bu kimyasal sinyallerin, nöronların iletişim kurmasını sağladığını biliyoruz. Peki insanlar arasındaki iletişim de, son derece karmaşık olmasına rağmen, temelde aynı yapı taşlarından oluşmuyor mu? Gülümsediğimiz, el salladığımız ve merhaba dediğimiz zaman bu davranışlar görsel ve sesli olarak iletiliyor. Bu elektrik ve mekanik sinyaller duyularımıza ulaşıyor, sinir sistemlerimizin içinde elektro-kimyasal sinyallere dönüştürülüyor ve beynimize gönderiliyor. Elektro-kimyasal sinyaller kimyasal değişimlere, elektriksel aktivasyona ve yeni davranışlara yol açıyor, bunların gönderdiği cevap mesajları da sosyal sinapstan geçiyor. Sosyal sinaps aramızdaki mesafedir; ayrıca aile, kabile, toplum ve insan türü gibi daha büyük organizmalar halinde birbirimize bağlanmamızı sağlayan ortamdır. Hayatlarımızı bu sinapsın sınırlarında yaşadığımız ve iletişimin büyük bölümü bilinçli farkındalık düzeyinin altında otomatik şekilde gerçekleştiği için olup bitenler bize olağan gelir, çoğunu da görmeyiz. Bu kitabın başlıca Giriş 5 odak noktalarından biri sosyal sinapsı gün ışığına çıkarmak ve birçok mekanizmasından bazılarını keşfetmektir. Bu keşif sürecinde insanların da nöronlar gibi birbirlerini nasıl etkinleştirdiklerini, nasıl bağlantı kurduklarını ve nasıl bir araya gelip ilişkiler kurduklarını inceleyeceğiz. Sosyal sinapsın var olma ihtimalini kabul edebiliyorsanız, belki ikinci bir kuramsal sıçrama yapmaya da hazır olabilirsiniz. Nöronlar birinci, ikinci ve üçüncü haberci sistemler adı verilen üç adet sıralı bilgi alış-verişi düzeyine sahiptir. (1) Sinapslardan geçen iletişim (2) hücrenin dahili biyokimyasını değiştirir ve (3) değişen biyokimya mRNA (haberci ribonükleik asit, proteini yeni beyin yapılarına dönüştüren madde) ve protein sentezini etkinleştirerek hücresel yapıyı değiştirir. Beyin, kişinin yaşadığı deneyimlere cevaben işte bu süreçler aracılığıyla değişir. Şimdi biraz daha uzaktan bakıp bir ilişkiler matrisinin içindeki insanları incelersek, orada da bu üç bilgi alış-verişi düzeyinin yaşanıyor olması mümkün olabilir mi? Başka bir deyişle, etkileşim kurduğumuz zaman birbirimizin dahili biyolojik durumunu, dolayısıyla da beyinlerimizin uzun vadeli yapılanmasını etkiliyor olabilir miyiz? Ben aramızdaki etkileşimlerin bu etkiye sahip olduğuna inanıyorum. Keşfettiklerimi sizinle paylaşırken benim için büyüleyici olan bu yolculukta bana eşlik edeceğinizi umuyorum. Beynin Keşfi Dürüst olun, beyninizi en son ne zaman düşündünüz? Arada sırada yaşadığımız baş ağrıları da olmasa bir beynimiz olduğu neredeyse hiç aklımıza gelmeyecek. İyi işleyen bir beyin görünmezdir; herhalde bu yüzden tarihin bu noktasında gezegenlerin hareketleri hakkında beynimizin nasıl çalıştığından daha fazla bilgi sahibiyiz. Hatta yüz yıl kadar önce anatomi uzmanlarıyla hekim- 6 İNSAN İLİŞKİLERİNİN NÖROBİLİMİ ler bilincin kalpte olduğuna, beynin de geçen kanı soğutarak bir nevi vücut kliması işlevi gördüğüne inanıyorlardı. Beyni incelemek çeşitli coğrafi özelliklere, kültürlere ve geleneklere sahip büyük ve eski bir ülkeyi keşfetmek gibidir. Beyinlerimiz basit neden-sonuç ilişkilerinin ve anatomik sınırların ötesine geçmektedir ; karmaşık kültürler gibi, beyindeki etkileşimlerin büyük bölümü de neredeyse görünmez olacak kadar ince ve örtülüdür. Bir kültürü anlamak için içine girmek, çok önemli olabilecek küçük ipuçlarını görebilmek gerekir. Kasaba meydanındaki küçük bir bakışmada bile iki kişinin veya iki ülkenin hikayesi saklı olabilir. İnsan beyninin derinliği bilimcilerin şu ana kadar karşılaştığı her şeyden daha karmaşıktır. Üstelik her beynin kendine özgü ve benzersiz olması da bu karmaşıklığı arttırmaktadır; beynimiz kendimize özgü uzun ve dolambaçlı evrimsel tarihimizle, hayatımız boyunca yaşadığımız milyonlarca beyin şekillendirici kişisel deneyimin birleşiminin ürünüdür. Münferit nöronlardan karmaşık eko-sistemlere kadar bütün yaşayan sistemler gibi beynimiz de hayatta kalabilmek için başkalarıyla etkileşim kurmaya muhtaçtır. Beyinler hayatta kalabilmek, büyümek ve sağlıklı olmak için bakıcılardan ve sevilen insanlardan oluşan bir yapıya bağımlıdır. Öyleyse bildiklerimizden başlayalım: Beyin, yapılarını başkalarıyla kurduğu etkileşimler aracılığıyla inşa eden bir uyumlanma organıdır. Bu durumda belki de bir beynimiz olduğunu unutmamız daha faydalı olacaktır çünkü bu yolculuğun hikayesini yazmak için ilk cümlemiz Münferit beyin yoktur olmalıdır. Beyinlerimiz deneyimle genetik arasındaki o esrarengiz arayüzde oluşur; bu arayüzde doğayla bakım birleşir (Crabbe & Phillips, 2003; LeDoux, 2003). Genler önce beynin örgütlenmesi için Giriş 7 bir şablon işlevi görerek kritik ve hassas dönemleri tetiklerler; daha sonraysa yaşadığımız deneyimlerin genetik yazılımını düzenlerler. Şablon ve gen yazılımının biyokimyasal simyası sayesinde deneyimler bedenlenir, sevgi somutlaşır ve kültürler bir gruptan diğerine aktarılarak sürdürülür. Beynin uyumlanma konusunda bu kadar uzman olması hem iyi hem de kötüdür. İyi tarafı, beklenmedik zorluklarla karşılaştığımızda beynimizin yeni duruma uyum sağlayıp hayatta kalması ihtimalinin yüksek olmasıdır. Yeterince-iyi ebeveynlerle yeterince-iyi genetik programlama birleşince beynimiz bize hayatımız boyunca faydalı olacak biçimde şekillenir. Peki ya kötü tarafı? Kötü tarafı, sağlıksız ortamlara ve patolojik bakıcılara da aynı şekilde uyum sağlayabiliyor olmamızdır. Bu kapasite travmatik bir çocukluk dönemini atlatmamıza yardımcı olabilir ama hayatımızın ilerleyen etaplarında sağlıklı bir şekilde gelişmemizi engeller. Genç beynimizin uyum sağladığı ilk ortam ebeveynlerimiz, ilk gerçeğimiz de onların bilinçdışı zihinleridir. Hayatın ilk birkaç yılında beyin hızla geliştiği için erken dönemde yaşadığımız deneyimlerin nöral sistemlerin gelişimindeki etkisi çok büyüktür. Bu nedenle erken dönemde yaşanan olumsuz kişilerarası deneyimler hayatın ilerleyen etaplarında insanların psikoterapiye ihtiyaç duymasına neden olan semptomların ana kaynağını oluşturmaktadır. Kişilerarası Nörobiyoloji Kişilerarası nörobiyoloji beynin deneyimle şekillenen sosyal bir organ olduğunu varsayar ve çeşitli bilim dallarında yapılan çalışmalarla deneyime bağlı beyin esnekliğinin nasıl işlediğini veya beynin deneyimle nasıl şekillendiğini araştırır. Kişilerarası nörobiyolojinin temelinde bağlanmayı şekillendiren nöral sistemlerin araştırılması yatar; ayrıca bu sistemlerin de ilişkilerden nasıl etki- 8 İNSAN İLİŞKİLERİNİN NÖROBİLİMİ lendiği araştırılır. Nöral yapılarla deneyim arasındaki bu çift yönlü nedensel ilişki nedeniyle, hem beyine hem de sosyal davranışa odaklanmamız ve sürekli olarak bu ikisi arasında gidip gelmemiz gerekmektedir. Kişilerarası nörobiyoloji alanında beynin sosyal yapılanması ve bağlanma ilişkilerinin rolü özellikle önemlidir; ayrıca bilimsel verilerin ebeveynliğe, psikoterapiye ve eğitime uygulanması da temel odak noktalarından biridir (Siegel & Hartzel, 2003). Bu alanda nörobilimden ve psikolojiden elde edilen verilerin yanı sıra psikanaliz, davranış bilimleri, karşılaştırmalı anatomi, genetik ve evrim alanlarındaki araştırma verileri de kullanılır. Sosyal sinapsı incelerken hikayelere ve nasıl anlatıldıklarına, göz temasına, dokunmaya, bağlanma örüntülerine ve beden diline bakabiliriz. Günümüzde henüz kişilerarası nörobiyolojiyle ilgilenenler, bizim gibi nörobilimsel verileri işlerini daha iyi yapmak için kullanan psikoterapistler ve eğitimcilerden ibarettir (Cozolino, 2002; Schore, 1994; Siegel, 1999). Bizler meraklı çocuklar gibi binbir soru soruyoruz. Örneğin: • Sosyal beyin hangi ağlardan oluşur? • Beyin ilişkilerle nasıl tekrar tekrar yapılanmaktadır? • Beyinler an-be-an etkileşimlerde birbirini nasıl düzenler? • Ebeveynler, terapistler ve eğitimciler nöro-plastik süreçleri nasıl etkinleştirmektedir? • İzolasyon, stres ve travmanın sosyal beyin üzerindeki etki- leri nelerdir? • İlişkiler hangi süreçler vasıtasıyla zihinsel hastalıklara ne- den olur ya da onları tedavi eder? Giriş 9 Bakıcılarımızın bize sunduğu bakım, fiziksel ve psikolojik açıdan sağlıklı olmamızı sağlarken, bu bakımın olmadığı ortamlar hastalıkların ve zihinsel sorunların yolunu açar. Kişilerarası deneyimlerle biyolojik gelişim arasındaki bağlantıdan dolayı, sosyal beynin nöral altyapısının oluştuğu erken dönemdeki bakıcı-çocuk ilişkilerinin etkisiyle özellikle ilgileniyoruz. Ayrıca beynin hayatın herhangi bir döneminde değişebilme kapasitesine sahip olduğunu ve sosyal etkileşimlerin beynin düzenlenmesi, büyümesi ve sağlığı için en önemli kaynaklardan biri olduğunu da biliyoruz. Kişilararası nörobiyoloji alanında araştırma yapan bizler arkadaşlık, evlilik, psikoterapi gibi bütün önemli ilişkilerin nöro-plastik süreçleri yeniden etkinleştirebildiğine ve beynin yapısını değiştirebildiğine inanıyoruz. Bu süreçleri düşünmeye başladığımızda ortaya birçok soru çıkıyor: Terapi nasıl işliyor? Ebeveynler bebeklerinin beyninin gelişmesine yardımcı olmak için ne yapmalıdır? Neden bazı insanlar vicdandan tamamen yoksunken bazıları utanç ve suçluluk duyguları altında ezilir? Neden bazı kişiler neredeyse tüm insani etkileşimlerde terk edilme işaretleri görür? Beyin nasıl sağlıklı kalır ve hastalandıktan sonra zihinsel sağlığımızı nasıl geri kazanabiliriz? Kişilerarası nörobiyoloji, sosyal nörobilim (Adolphs, 2003), duygusal nörobilim (Panksepp, 1998) ve sosyo-fizyoloji (Adler, 2002; Gardner, 1997), biyolojik ve sosyal bilimler arasında köprü kurmaya çalışan alanlardır. Hepsinin ortak hedefi bireyleri içine doğdukları, içinde geliştikleri ve devam ettirdikleri ilişkiler bağlamında anlamaktır. Ebeveynler, eğitimciler ve terapistler, yani insan zihnini şekillendirmekle en çok ilgilenmesi gerekenler, genellikle beyne fazla ilgi göstermezler. Psikoterapinin bir sanat olduğunu ve beynin bu 10 İNSAN İLİŞKİLERİNİN NÖROBİLİMİ işle bir ilgisi olmadığını söyleyen terapistlerle karşılaştım. Benim cevabımsa her sanat dalında olduğu gibi burada da malzemelerimizi ve yöntemlerimizi iyi tanımanın becerilerimizi ve yapabileceklerimizi pekiştireceğidir. Beyin nereden geldiğimiz, ne yapabileceğimiz ve davranışlarımızın nedenleriyle ilgili bir bilgi hazinesidir. Kendimizi daha iyi tanıyabilmenin ve psikoterapi uygulamalarımızı, ebeveynlik davranışlarımızı ve eğitim verme şeklimizi iyileştirmenin sırları bu hazinenin içindedir. Ben bir terapist olarak ilişkilerin bir insanın beynini hayatı boyunca nasıl tekrar tekrar yapılandırabildiği konusuyla özellikle ilgileniyorum. Danışanlarımla geçirdiğim onbinlerce saat bana terapinin nasıl işlediğine dair sezgisel bir algı kazandırdı. İlgimin, tutarlılığımın ve dikkatimin çölde rastlanan bir vaha gibi özlemle kabul edildiğini gördüm. Mevcudiyetim entegre edilip bir güvenlik, rehberlik ve duygusal emniyet kaynağı olarak kullanıldıkça karşımdaki kişinin kendine güveninin ve gücünün arttığına şahit oldum. Danışanlarımla yaptığım çalışmalar beni de değiştirdi, bana ilham verdi ve büyümemi sağladı. Beyinlerimiz başkalarıyla birlikte olmanın gücüyle şekillenir. Giriş 11
© Copyright 2024 Paperzz