Bu Senin Suçun Değil!

Bu Senin Suçun Değil!
Bugünkü ilham kaynağım Nobel ödüllü ekonomist Paul Krugman’ın geçen haftaki yazısı. Krugman, gelişen ülkelerdeki sorunların aslında gelişmiş ülkeler
tarafından yaratıldığını söylüyor. Türkiye’de piyasalarda çok ciddi bir oynaklık var ve bu hepimizi ürkütüyor. Ama asıl kaygı, diğer gelişmekte olan ülkelerle
birlikte Türkiye’den de fon çıkışlarının artarak sürüp sürmeyeceği olmalı...
Krugman’ın yazısını okuyunca aklıma başka bir şey geldi. “Good Will Hunting” filminde bir sahne vardır, bakalım hatırlayacak mısınız: Robin Williams, Matt Damon
ile seanstayken, Damon’a tekrar tekrar “bu senin suçun değil” demeye başlar. Damon ilk başta
ne olduğunu anlamaz, ama sonunda savunması dağılır, Williams’a sarılıp ağlamaya başlar.
(Duygusal sahnelerden sıkılan biriyseniz, bu sahne sizde “ne oldu şimdi yahu” hissi uyandırmış
ve kaçırmış olabilirsiniz, normaldir). “Bu dokunaklı girişin konumuz ile ne ilgisi var” diyeceksiniz.
Çok ilgisi var hem de: Biz geçen hafta ülke olarak piyasanın istediğini yaptık ve faiz artırdık ama
piyasalar hala tatsız. Hala bir şeyi yanlış mı yapıyoruz yoksa bu sefer gerçekten de bizim
suçumuz değil mi?
Geçen hafta gelişen ülke para birimlerinde çok ciddi bir karışıklık ve değer kayıpları vardı.
Aslına bakarsanız, yıl başından bu yana en büyük korkulardan biri, FED’in tahvil alımlarını
azaltmaya devam etmesi ve ABD tahvil faizlerinin yükselerek gelişen ülkelerden çıkışları
tetiklemesi idi. Ama ABD tahvil faizleri düşüyor; yıla %3.03 seviyesinden başlayan 10 yıllık ABD
tahvil faizi bu sabah %2.66 seviyesinde. Yani, teoriye göre, bu düşüş aslında gelişen ülkeler için
iyi olmalı. Ama bu kez ABD tahvil faizindeki düşüş tamamen güvenli liman talebi kaynaklı, zaten
Aralık ayı ortasından bu yana gelişen ülkelerden çıkışlar da hız kazanmış durumda.
Faiz artışı bir ülkeden fon çıkışlarını durdurabilir mi? Bu konuyu Pusula’da daha önce
defalarca işledik, korkarım bir bu kadar daha da işleyeceğiz. Buna çok net bir yanıtımız var:
Akacak kan damarda durmaz misali, gelişen ülkelerde risk azaltma eğilimi bu kadar güçlüyken
faiz artışı tek başına çıkışları durduramaz. Yine Brezilya örneğine bakalım: Brezilya’da hem nominal hem de reel faizler oldukça yüksek, ama Real (BRL) gene de değer
yitiriyor. Çünkü Brezilya’nın yatırımcılara sunacağı yeni bir hikayesi yok. Üstelik büyüme
üzerindeki baskılar da artıyor. Bizim durumumuz da çok farklı değil. Evet, TCMB geçen hafta
geceyarısı yaptığı toplantı ile faizleri artırdı ama TL’de hala değer kazancı yok. Çünkü aynı
Brezilya’da olduğu gibi, Türkiye’de de şimdi yeni konumuz 2014’ün yatırımcılara sunacağı yeni
bir hikayeye sahip olup olmadığı. Maalesef şu anda böyle bir hikayemiz yok, bu yüzden de
“artık girişler başlayacak, TL’de değer kaybının sonuna geldik” diyemiyoruz.
Türkiye için bir başka tatsız konu da son dönemde yurtiçine olan fon akımlarının
kaynağının ağırlıklı portföy yatırımları olması. Bu, mali piyasalarımızın şu anda olduğu gibi,
artan bir global tedirginlik ortamında ne kadar şiddetli bir erozyona uğrayacağının da
göstergesi aynı zamanda. Nitekim geçen hafta açıklanan verilere göre hem tahvil hem de
hisse piyasalarımızda yabancı çıkışları sürüyor.
Bu çıkışlar bize özgü değil, ve yandaki grafiğe bakarsak korkmamız gerek. Societe General’in yaptığı bu çalışmaya göre 2007’den Şubat 2013’e kadar gelişen ülkelere giren
para $220 mlr ile zirve yapmış. 2013 sonuna kadar çıkan para ise sadece $60 mlr. Henüz Ocak ayına dair tüm rakamlar elimizde yok ama farklı yerlerden gördüğümüz, global
ölçekte gelişen ülkelerden kaçışın hız kazandığı. Elbette bu yanda görülen rakamın tümünün çıkacağını düşünmek aşırı kötümser bir yaklaşım ama yine de “çıkışlar artık
bitiyor” demek düşen bıçağı yakalamak ile aynı şey. “Peki, gelişen ülkelerden çıkan para nereye gidiyor?” diye sorabilirsiniz. Kuşkusuz adres bilindik gelişmiş ülkeler (bkz.
ABD tahvil faizleri) ve aslında çok da şaşırtıcı olmayacak şekilde geçen yıl başlarında Avrupa’nın hasta adamları olan İspanya ve İtalya’ya da girişler oluyor.
Gelelim “Türkiye ucuz mu?” sorusuna.. Türkiye’nin temel açıdan ucuz olduğu görüşümüzü bir çok kez paylaştık, bu açıdan ekleyecek yeni bir şey yok. Ama yine
uyarıyoruz: Ucuz göreceli bir kavramdır, piyasaların daha da ucuzlamayacağının hiç bir garantisi yoktur. Bu kadar büyük bir global karmaşaya bakınca kimsenin elinin alıma
gitmemesi de normal. İlk soruyu böylece yanıtlamış oluyoruz: Evet, ama önce önümüzü bir görelim. Piyasalarda dipleri de, zirveleri de yakalamak bir çok faktöre bağlıdır,
böyle bir iddianız yoksa, aşırı risk alma konusunda ısrarcı olmayınız. Ama fiyatların daha da düşmesi halinde piyasalarımıza bir noktada mutlaka alım gelecektir. Şu anda ise
global yatırımcıların hala ve hala gelişen ülkelerde “short” pozisyonda olduklarını hatırlatayım. Ne verilerde ne de algılamalarda iyimser yönde bir değişim gözlüyoruz. Şu
anda yatırımcı gözünde en zayıf ülkeler Brezilya, Güney Afrika, Ukrayna ve maalesef yine Türkiye.
Bu hafta piyasalar iyi mi kötü mü olacak tartışılır ama oynaklığın yüksek olacağı gene açık. ABD’de Cuma günü kritik istihdam verileri açıklanacak. Beklentilerin
üzerinde bir istihdam artışı ABD’ye iyi yansısa bile gelişen ülkelere bir fayda sağlamayacaktır. Avrupa’da ise beklentilerin altında kalan enflasyon verisinin ardından bu haftaki
toplantıda ECB’nin nasıl bir tavır izleyeceğini göreceğiz. Bu aşamada ECB’nin faiz indirmesi ya da yeni bir likidite artırıcı hamle yapması beklenmiyor ama Mart ayına yönelik
bir sinyal bu kez söz konusu gibi görünüyor. ECB’nin böyle bir sinyal vermesi piyasalardaki baskıyı bir nebze olsun azaltıp, gelişen ülke piyasalarının nefes almasını
sağlayabilir. Yurtiçinde ise bugün açıklanacak Ocak ayı enflasyon verilerini izleyeceğiz. TL’de son dönemde yaşanan sert değer kaybı nedeniyle enflasyonun yükseleceği
beklentisi zaten fiyatlanıyor, bu nedenle beklentileri aşan bir enflasyon piyasada çok ciddi bir satışa yol açmayabilir.
Oynaklıkta artış diyoruz ama bu her zaman kötü bir şey değildir. Bir noktada gelişen ülkelere yeniden girişler görmeye başlayacağız, o zaman da oynaklık artacak.
Yapmamız gereken, piyasalardaki çılgın hareketlere aşırı anlam yüklememek ve kendi risk profilimize uygun şekilde pozisyon almak. Sonuçta hiçbirimizin elinde sihirli değnek
yok, tek dokunuşla sisi dağıtalım.
Tufan Cömert
Direktör/Strateji
Garanti Yatırım Araştırma
[email protected]
www.garantiyatirim.com.tr
Burada yer alan yatırım bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti, yetkili kuruluşlar tarafından kişilerin risk ve getiri tercihleri dikkate alınarak kişiye özel
sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler ise genel niteliktedir. Bu tavsiyeler mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Bu nedenle, sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım
kararı verilmesi beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir.
Veri ve grafikler güvenirliliğine inandığımız sağlam kaynaklardan derlenmiş olup, yapılan yorumlar sadece GARANTİ YATIRIM MENKUL KIYMETLER A.Ş.’nin görüşünü yansıtmaktadır. Bu bilgiler ışığında yapılan ve
yapılacak olan ileriye dönük yatırımların sonuçlarından Şirketimiz hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz. Ayrıca, Garanti Yatırım Menkul Kıymetler A.Ş.'nin yazılı izni olmadıkça içeriği kısmen ya da tamamen üçüncü kişilerce
hiç bir şekil ve ortamda yayınlanamaz, iktisap edilemez, alıntı yapılamaz, kullanılamaz. İleti, gönderilen kişiye özel ve münhasırdır. İlave olarak, bu raporun gönderildiği ve yukarıdaki açıklamalarımız doğrultusunda
kullanıldığı ülkelerdeki yasal düzenlemelerden kaynaklı tüm talep ve dava haklarımız saklıdır.