SELF-ANALİZ Arş. Gör. Hasan BACANLI ABSTRACT The human being has begun the self-analysis with the beginning of philosophy and today, many people are trying to get optimistic ideas about the life and world by reading the books about self-analysis. Today, psychology and psychotherapy are fast developing. Now, the self-analysis and related issues must be clarified. In this study, at first, the some self-analysis techniques have been reviewed. Then, Karen Horney's Self-analysis, which is unique study on this matter, has been summarized. Finally, it has been tried to conclude. Psikolojinin yanısıra psikoterapinin ve psikolojik danışmanın hızla geliştiği günümüzde iki konunun açıklığa kavuşturulmasında yarar vardır: a) Psikoterapi ve psikoterapinin başka bir kişi (analist veya danışman) yardımı olmaksızın, kişinin kendi kendine çalışmasıyla yapılmasının mümkün olup olmadığı, b) Şimdiye kadar kişilere kendi kendine uygulanabilecek yöntemler olarak sunulan yöntemlerin yapılabilirliklerinin ve sınırlılıklarının ne olduğu ve bu yöntem ve tekniklerin değeri. Burada bu iki soruya cevap aranmaya çalışılacak ve bu amaçla önce self-analizin tanımı, sonra tanınmış self-analiz yöntemlerinden bazılarının incelenmesi ve en sonra da Karen Horney'in bu konudaki çalışmasının özetlenmesi yapılacak ve bir sonuca ulaşmaya çalışılacaktır. Bilindiği gibi, self-analiz (SA) kişinin kendi kendisini inceleyerek, kendi duyguları, düşünceleri, hatta daha derin anlamıyla kendi karmaşaları, endişeleri, uyumsuzlukları,vb. hakkında bilinç kazanması ve kendi davranışlarını daha uygun, daha sağlıklı hale getirebilmesi anlamına gelir. Terimi psikoloji literatürüne sokan kişi, her ne kadar karşı çıkışıyla tanınıyorsa da, Freud'dur. Zaten temelde, SA terimi "psikanaliz" terimine dayalı olarak türetilmiştir. Dolayısıyla SA self-psikanaliz terimini içinde saklar. Literatürde SA ile yakın anlamı paylaşan auto-analiz, bibliyoterapi, gibi kavramlara da rastlanmaktadır. Daha dar anlamıyla, SA bir teoriye dayanmayan pratik psikoloji görüşlerini içerir ve genellikle kitaplar vasıtasıyla öğretilmeye çalışılır (bu anlamda bibliyoterapi ile eş anlamlıdır). "Pratik psikoloji", genellikle kitaplarla öğretilen ve okuyanlara daha sağlıklı bir dünya görüşü kazanma ve daha iyi uyum sağlayabilme yollarını gösteren görüşler için kullanılmaktadır. Her ne kadar pratik psikoloji kitaplarında bir teori ileri sürülmekte ise de, bu teoriler bilimsel teori değil, olsa olsa "pseudo-theory"dirler. İnsanın psikolojik rahatsızlıkları tedaviye başlamasının tarihçesi büyücülerle başlatılmaktadır (Karan, 1981). Hatta günümüz psikoterapisinin (daha çok psikanalizin) büyücülükle ilginç benzerlikleri olduğundan sözedilmektedir (Örn. Levi-Strauss, 1983). İnsanoğlu felsefeyle birlikte bir tür SA'e başlamıştır. "Kendini bil" düsturuyla başlayan kendini bilme olayı, tarih boyunca doğrudan veya dolaylı olarak SA kitaplarının yazılmasını doğurmuştur. Düşünce tarihine göz atıldığında, insanların kendi ahlaklarını, düşüncelerini, davranışlarını ve duygularını bilinçle yönlendirebilmeleri için çeşitli filozoflar ve düşünürler tarafından birçok eserin yazılmış olduğu görülür. Spinoza'nın Etika'sından (1984) Russell'in Mutluluk Yolu'na (1976), Alain'in Mutlu Olma Sanatı'ndan (1980) Andre Maurois'nin Yaşama Sanatı'na (1981), Kınalızade Ali Efendi'nin Ahlak-ı Alai'sinden Ahmet Rıfat'ın Bergüzar-ı Ahlak'ına kadar birçok eserin ismi sayılabilir. Felsefecilerden başka self-analitik kitaplar yazan kişiler de vardır. Bu kişiler Paul C. Jagot gibi bilme yakın kişiler ve Dale Carnegie gibi sağduyu öğütleri veren kişiler olarak iki grupta düşünülebilir. Bugün psikolojinin ulaşamadığı geniş halk kitleleri pratik psikoloji kitapları okuyarak hayat hakkında iyimser görüşler edinmekte ve bazen kendini analiz etmektedirler. Bu kitapların baskılarına bakılacak olursa, oldukça büyük bir kesimin bu kitapları okuduğu ve bu kitaplardan yararlandığı anlaşılmaktadır. SA terimini psikoloji literatürüne sokan Freud, rahatsızlıkların kökeninin genelde ve büyük ölçüde bilinçdışında olması nedeniyle kişinin kendini analiz edemeyeceğini iddia etmiştir. Kuramını geliştirirken kendi rüyalarını analiz eden ve kendi hayatını psikanalize göre irdeleyen Freud, başkalarına SA'i yasaklamıştır. Sağduyu öğütleri veren kitap yazarlarının en meşhurlarından biri Dale Carnegie'dir. Carnegie insanların hayatlarını daha mutlu hale getirebileceğini düşündüğü bazı kurallar tesbit etmiş ve bu kuralları gerçek hayattan alınmış hikayelerle zenginleştirerek bir dizi kitap yazmış, bunları öğretmek için kurslar düzenlemiştir. Carnegie'nin gerek kitapları, gerekse kursları dünya çapında yaygınlaşmış ve öğrencileri tarafından çeşitli ülkelerde kurslar açılmıştır. Carnegie diğer birçok kişiye örnek olmuştur. Türkiye'de bu tür kitap yazan kişiler olarak sağduyu öğütleri veren Mehmet Coşan ve bilimsel kökenli olarak Halis Özgü ve Tuncel Altınköprü sayılabilir. İnsanların kendi kendilerini daha uyumlu ve daha sağlıklı yapabilmeleri için aranan yola bir cevap da Doğu'dan gelmiştir. Yoga'nın klasik türlerinin yanısıra aynı kaynaktan yeni bileşimler de ortaya atılmıştır (Walker, 1979. Ramacharaka, 1983). Bunlardan en meşhur olan Maharishi Mahesh Yogi tarafından kurulan TM: Transandantal Meditasyon (Bloomfield, Cain ve Jaffe, 1979. Maharishi, 1973) ve Sri Aurobindo tarafından kurulan İntegral Yoga'dır (Caudhuri, 1965). Klasik yoga sistemlerinden en çok ilgi gören hathayoga olmuştur. Günümüzde onbinlerce kişi sabah ve akşam amuda kalkmakta, nefesini kontrol egzersizleri ve meditasyon yapmaktadır. BBC'nin yaptığı bir araştırmada 1979 yılında İngiltere'de 7 yaygın meditasyon akımı tesbit edilmiştir (Russell, 1979). Özellikle TM dünyaçapında birçok kuruluşa sahiptir ve birçok bilimsel araştırmaya konu olmuştur. Yoga, psikanaliz gibi konuları bütünleştirerek "Psikoyoga" adlı bir SA yöntemi geliştirmiş olan Dr. B. Edwin (1982) tüm bu analiz yöntemlerinin amacının "olumlu sonuçlara ulaşmak, sağlığın düzelmesi, durumların değişmesi, olumlu davranışları bulmak" olduğunu belirtmekte ve modern psikiyatrinin de "bozuklukları giderme girişiminde, uzun süreli uygulama gerektiren ve çok masraflı olan psikanaliz yöntemi dışında hiçbir çözüm bulamadığını" yazmaktadır (Ancak günümüzde kısa-süreli terapi akımları da gittikçe daha çok yaygınlaşmaktadır. Örnek olarak bkz. Koss, Butcher ve Strupp, 1986). Edwin güdü psikolojisi hakkında bazı bilgiler verdikten sonra, SA için üç ana yöntem olduğunu belirtmekte (Kendi kendini gözlem, serbest çağrışım ve rüya analizi) ve kişinin bazı temel bilgileri aldıktan sonra bu yolla kendini analiz edebileceğini öne sürmektedir. Ancak bu yöntemlerin birleştirilmesinin daha kesin sonuç verebileceğinin de belirtilmesi gerekir. Çünkü kendi kendini analizle kişi yanlış davranışlarını anlar, değiştirmek ise başka tekniklerin yardımıyla mümkündür. SA teknikleri spiritüalistlerin de üzerinde durdukları bir konudur. Kendi kendine hipnoz, kendi kendine telkin gibi yöntemler tüm dünyada metapsişik konulara ilgi duyan kişi ve kurumlar tarafından uygulanmakta ve önerilmektedir. Türkiye'de de Metapsişik Araştırmalar Derneği gerek çıkardığı Ruh ve Madde dergisi, gerekse diğer yayınları ile bu konulara eğilmektedir (Örnek olarak bkz. Sherman, 1962 ve Jagot, 1973). Ancak spiritüalizm belli çevrelerin dışında inanılır olmaktan uzak kalmaktadır. Yeni ve meşhur olan diğer bir SA akımı da Psikosibernetik'dir. Bu yöntem Maxwell Maltz tarafından geliştirilmiştir. Maltz estetik cerrahlığı sırasında insanların fiziki görünüşlerini değiştirdikten sonra da karamsarlıklarından kurtulamadıklarını görmüş ve onların asıl problemlerinin görünüşlerinde değil, içlerinde olduğunu tesbit etmiştir. Bu kişiler onları yanlışlıklar yapmaya, hatalı davranmaya zorlayan gizli self-imajları nedeniyle mutsuz ve başarısız olmaktadırlar. Ayrıca, bu kişiler başarısızlıklarının nedeninin kendi self-imajları olduğunu da bilememektedirler. Dr. Maltz, son zamanlarda ortaya çıkan sibernetik bilminin temeli olan bilgi alışverişi düşüncesini insanın psişik yapısına uygulamış ve kişilerin beyinleriyle sinir sistemleri arasında aynen bilgisayarlarda program ile diğer bilgisayar üniteleri arasında olduğu gibi bir bilgi alışverişi ve dolayısıyla bir yakın ilişki olduğunu ortaya koymuştur. Bu ilişkiye dayanılarak, insanın self-imajının değiştirilmesi o kişinin duygu, düşünce ve davranışlarının değişmesi sonucunu verecektir. Maltz, (1970) ve (1976)'da kişilerin kendi kendilerine uygulayabilecekleri egzersizleri anlatarak, "daha dinç, daha sağlıklı ve daha başarılı" olma yollarını göstermiştir. Şimdiye kadar anlatılan SA teknikleri ya bir teoriye dayanmayan, ya da bir felsefi veya metapsişik teoriye veyahutta bir "pseudo-theory"ye dayanan tekniklerdir. Bunların yanısıra, günümüzde bazı psikolojik danışma akımlarının da bibliyoterapi (bir anlamda SA) tekniğini kullandıkları görülmektedir. Karen Horney ve SA SA konusunu bilimsel açıdan inceleyen Karen Horney gerek kendisinin (bir psikanalist olarak), gerekse hastalarının bazı yaşantılarından etkilenmiş ve "Self-Analysis" adlı bir kitap yazmıştır (1965). Meslekdaşlarınca bazı eleştirilere uğramış olmasına rağmen, Horney'in ulaştığı sonuçlar SA konusuna ışık tutmuş ve onun yapılabilirliğini ve sınırlılıklarını göstermiştir. Aşağıda eserin ilgili bölümleri özetlenmiştir. Yapılabilirliği: Şimdiye kadar SA üzerine yazılan kitaplardan bazıları (Dale Carnegie'nin kitapları gibi) insana kendini tanıma hakkında oldukça az bilgi verir ve problemlerle başa çıkabilmek için az veya çok iyi sağduyu öğütleri içerir. Bazıları da (David Seabury'nin Kendini Keşifte Maceralar'ı gibi) SA'i amaçlar. Fakat bu kitapların en iyileri bile Freud'un ileri sürdüğü teknikten yeterince yararlanamamaktadırlar. Bu yüzden verdikelir bilgiler yetersiz kalmaktadır. Üstelik "Kolayca Yapılan SA" gibi başlıklardan anlaşılmaktadır ki, onlar bu konudaki zorlukları anlayamamışlardır.Bu kitaplar kendini tanımanın kolay bir şey olduğunu iddia etmektedirler.Bu, hüsnü kuruntuya dayanan bir inanç, kesinlikle zararlı bir yanılgıdır. Şüphesiz eğitilmiş kişi eğitilmemiş kişiden daha çabuk ve etkili biçimde bu işi yerine getirebilir, ama bu fark sıksık gererğinden fazla abartılmaktadır. Uzmanlaşmaya olan inanç kolayca kör korkuya dönüşebilir; yeni etkinlik çabalarını boğabilir. SA başkalarını analizden daha az psikolojik bilgi gerektirir. SA'in asıl zorluğu bu alanlarda değil, bilinçdışı güçlere karşı bizi kör eden duygusal faktörlerde yatar. SA'in olası tehlikeleri şunlardır: 1. Birçok kişi içebakışla SA'in artabileceğini düşünecektir. 2. Analiz, kişiyi daha fazla içebakıcı (introspective) yapabilir. Kuşkusuz bir kişinin dağyolunu kendisinin bulması, gösterilen yola koyulmasından daha büyük güçlülük duygusu verir; ortaya konan iş ve sonuç aynı ise de. Occasional SA: Occasional (zaman zaman yapılan) SA'in esas alanı somut ve genellikle akut rahatsızlıklar, kaba belirtilerdir. Amacı da somut rahatsızlığı harekete geçiren faktörleri tanımak ve onları ortadan kaldırmaktır. Bu tür SA için biraz psikolojik bilgi yeterlidir. Hatta bu bilgi sıradan yaşantılarla kazanılmış da olabilir. Gereken tek şey, bilinçdışı faktörlerin tüm kişiliği raydan çıkarabilecek kadar güçlü olabileceklerine inanacak bir gönüllülüktür. Yani, elde hazır olan açıklamalarla yetinmemek gerekir. Uç ve tekyanlı iki tutuma sıklıkla düşülebilir: psişik ögeleri dikkate almamak veya her rahatsızlığı psişik kökenli saymak. Her iki tutum da zorlamalıdır ve en yapıcı tutum ikisinin arasında biryerlerdedir. Zaman zaman çalışmayla kendinde orda-burdaki yalıtılmış bağlantıları yakalamak, bir karmaşada bulunan faktörleri anlamak ve yüzeysel bir belirtiyi ortadan kaldırmak mümkündür. Ancak, esaslı değişimler için tüm yapıyla uğraşmak, yani daha sistematik bir SA yapmak gerekir. Sistematik SA: Sistematik SA Occasional SA'den şu özellikleriyle ayrılır: daha sık çalışma içermesi, süreklilik özelliği göstermesi ve problemin izlenmesi. SA'e girişen bir kişi işe rüyalarını analiz etmekle başlayabilir. Rüyalar önemli bilgi kaynağıdır, ama bilgi kaynaklarından sadece biridir. Rüyalar konusunda iki noktanın hatırdan çıkarılmaması gerekir: l. Rüyalar bizim çabalarımızı, ihtiyaçlarımızı seslendirir ve sıksık o zaman canımızı sıkan çatışmaların çözüm çabalarını temsil ederler. Onlar gerçeklerin ifadesinden çok, duygusal güçlürin bir oyunudur. 2. Bir rüya onu uyaran gerçek dürtüyle onu bağdaştırmadıkça anlaşılamaz. Kendini incelemek isteyen kişi kendine yabancı veya tanıdık görünen tüm rahatsızlıklarla savaşmak için her fırsatı değerlendirmelidir. Gözlemler, çağrışımlar ve onların doğurdukları sorular hammaddedir. Bu hammadde üzerinde çalışmak her analizde zaman alıcıdır. SA'in ömür boyunca uygulanmasının bir yararı yoktur. Çünkü, yaşama süreci analizden daha önemlidir. İnsanın hayatında analiz dönemleri olduğu gibi, analizin geri planda kaldığı dönemler de vardır. SA'de metot, analistle yapılandan farklı değildir. Teknik, serbest çağrışımdır. Hasta aklına geleni analistle çalışırken rapor eder; yalnız çalışırken not alır. Nasıl yaptığı kişisel tercih meselesidir. Kimi yazarken daha iyi düşünür, kimi yazarken dikkatini dağılmış bulur. SA'in Ruhu ve Kuralları: Serbest çağrışımın engelleri kişinin içinden gelir. Bu yüzden, kişinin, sorumluluğun tamamen kendisinde bulunduğunu unutmaması gerekir. Unutmamalıdır ki, gözden kaçan noktaları kendisinden başka araştırıp ortaya koyacak kimse yoktur. Bu bilinç, duyguların ifadesi bakımından önemlidir. Burada hatırlanması gereken iki kural vardır: 1. Kişi kendi standartlarına ve geleneklerine göre hissedildiği farzedilen şeyi değil, gerçekten hissettiği şeyi ifade etmeye çalışmalıdır (Ben bu konuda ne hissediyorum, sorusu). 2. Duygularına mümkün olduğunca geniş bir dağılım vermelidir. Serbest çağrışımın özü kendiliğindenliktir. Onda mantıktan kaçınmak esastır. Kişi çağrışımını kesip onları anlamak için notlarına döndüğü zaman çalışma yöntemini değiştirmelidir. Alıcı ve pasif olmak yerine aktif olmak durumundadır. Bu noktada mantık dışta kalamaz. Ancak bu, süreci entellektüel egzersiz haline getirmemelidir. Yalnız çalışan kişi bir bilimsel şaheser ortaya koyma isteği yerine, ilgileri tarafından yönlendirilmelidir. Problemin seçiminde zekanın yanısıra bu yönlendirmeden de faydalanmak gerekir. Ancak araştırma aşamasında kasıtlı düşünceden kolayca bağlantıların sezgisel kavranışına geçilebilmelidir. Burda bir tuzak vardır: Asla gerçekten inandığınızdan fazlasını kabul etmeyin. Analizin özü dürüstlüktür ve bu yorumların kabul ediliş veya edilmeyişine de şamildir. Uygunsuz yorum yapma tehlikesi dışta tutulamaz, ancak ondan çok fazla da korkmamalıdır. Eğer kişi güçsüzleşmezse ve doğru yolda yürürse, er veya geç önünde daha uygun bir yol açılacak veya kişi kör noktayı farkedecektir. İki noktanın vurgulanması gerekir: 1. Kişinin kendi ilgilerini takip etmesinin önemi, 2. Tam ikna olmadığı şeyleri kabul etmemesinin önemi. Her analizde üç adım vardır: nevrotik eğilimi tanıma, bu eğilimin uygulanışlarını anlama ve onun diğer nevrotik eğilimlerle ilişkilerini keşfetme. Kişi, herşeyden önce, bir kişilik özelliğinin çeşitli kökleri ve çoklu etkileriyle kişiliğin yapısında nasıl yerleştiğini keşfetmelidir. Yani, bir özelliği değiştirmeden önce onun dinamiğini bilmek gerekir. Kişi kendisi hakkında belli bir içgörü kazanma, keşfedilmemiş özelliklerin çeşitli şekillerde nasıl ortaya çıktıklarını, ne gibi sonuçlar doğurduklarını ve kişiliğindeki hangi faktörlerin değerinde olduklarını araştırmalıdır.Problemine böylece bir ilgi kazandıktan sonra, hayatının başka alanlarında benzer güçlüklerin işleyip işlemediğini ve ne biçimlere girdiğini bulmaya çalışacaktır. Yeni bir faktör keşfeden kişi, yaşantı ve duygularını çeşitli yönlerden kasıtlı bir şekilde araştırmaya başlamalıdır. Tıpkı yeni bir heykel bulan bir arkeolog gibi. Ancak, çoğunlukla sadece canlı bir ilgi duyduğu şeyleri görmekle sınırlı olacağı için bir analistin yardımına ihtiyacı olacaktır. Analist hastanın bulgularının anlamını, doğurduğu sorunları ve önceki bulgularla bağlantısını görmesine yardımcı olmalıdır. SA'in belli başlı sınırlılıkları şunlardır: 1. Kökleri derinde olan bir "çekilme" duygusu. Hayatın boş olduğu duygusu şeklinde bilinçli olabilir. Bu gerçeği bilen kişilerden olmanın gururuyla güçlenebilir. Hayattan sıkılma duygusunun ardına gizlenebilir. 2. Eğer nevrotik eğilim, biraz yanlış olarak, "çok başarılı" diyebileceğimiz bir durumsa, (örn.. güç kazanmak için nevrotik ihtiyaç gibi) self-analizin başka tür bir sınırlılığıyla karşı karşıyayız demektir. Bu iddia ("başarılı" iddiası) diğer ihtiyaçlarla çatışma içindedir ve doğru olsun veya olmasın, self-analize engel olur. 3. Yıkıcı (kendine veya başkalarına yönelik olabilir) eğilimlerin yaygınlığı. Bu eğilimler sıklıkla düşmanlık, saygısızlık veya yadsıma tutumlarına dönüşür. 4. Eğer "gerçek benlik" ciddi bir şekilde hasar görmüşse, kişi kendi cazibe merkezini kaybeder ve içerden veya dışardan başka güçler tarafından yönlendirilmeye başlanır. Kendini çevreye uyduru ve "otomaton" durumuna gelir. Burada da "aşırı başarılı" nevrotik eğilimler veya şişirilmiş benlik imajı sözkonusu olabilir. 5. Son sınırlılık güçlü bir şekilde geliştirilen ikincil savunmalardan ileri gelir. Eğer tüm nevroz herşeyin iyi, doğru ve değişmez olduğu inancıyla korunuyorsa, birşeyleri değiştirme dürtüsü zor ortaya çıkabilir. Bu sınırlılıkların SA'e doğrudan engel olduğu söylenemez. Kişinin yapıcı SA şansı "yapabilirim" ve "yapamam" veya "yapacağım" ve yapmayacağım"larının nisbi gücüne bağlıdır. Kişinin çeşitli içgörüler edinmesinden sonra, hiçbir şeyin değişmediğini düşünmesi şevkini kırabilir ve bu durum, gerçekten büyük bir problem oluşturur. Asli sınırlılıklar, SA'in sonucunu başka bir şekilde önceden belirleyebilir: kişi kalan nevrozuna uygun olarak hayatında bazı değişiklikler yapmakla bir tür sahte çözüme ulaşabilirb Bu çözüm getirmede hayatın kendisi bir araç olabilir (örn.. bağımlılık dürtüsünü çözmek için evlenmeye karar verme). Bu çözümler ideal değildir, ama öncekinden daha ileri bir düzeyde denge kurulmuş olur ve bazı çok karışık durumlarda sahte çözümler ulaşılabilecek en iyi çözüm olabilir. Prensip olarak tüm bu sınırlılıklar profesyonel analiz için de sözkonusudur. Fakat bunların SA'de daha önemli olduğuna şüphe yoktur. SA'i profesyonel analizle karşılaştırırken, ikincisi lehine bir sonuca ulaşmış gibi görünüyorsak da, SA'i ideal bir analitik işlemle karşılaştırmak doğru değildir. Biz iki yolda da tedbirli olmak ve uzman yardımı olmaksızın yapılabilecek şeyleri fazla veya az değerlendirmekten kaçınmak zorundayız. SA'in önceden bir analitik yaşantı olmadan yapılabilme imkanına kesin bir cevap verebilmek zordur. Bazı ağır nevrozların uzman yardımına ihtiyaç gösterdiğine şüphe yoktur. Fakat daha hafif nevrozlu kişiler nadiren analistlere gelirler. Fakat güçlüklerini hafife almamak gerekir. Nevrotik zorlukların tabiatı ve onlarla uğraşma yolları hakkında çok daha geniş genel bilgi ile ilerilere götürülemeyeceklerine inanmak için mantıklı bir sebep de yok. Kendilerini analiz edenler bu işi tamamlayabilirler mi? Dokunulmamış ve çözülmemiş noktalar kalmaz mı? Bu sorulara cevabım, hiçbir analizin tam olmadığıdır. Kuşkusuz, ulaşabileceğimiz daha çok özgürlük, daha büyük saydamlık derecesi bizim için daha iyidir. Hayat savaş ve uğraşı, gelişme ve büyümedir ve analiz bu süreçte yardımcı olabilecek araçlardan biridir. Kuşkusuz onun olumlu başarıları önemlidir. Fakat çabanın kendisinin asli bir değeri vardır. Sonuç SA hakkındaki bu görüşler Geçtan (1984)'ün bir notuyla sonuca bağlanabilir: "... insan kendisine karşıt düşen davranışlarını nasıl geliştirdiğini göremedikçe, özgür olabilmek için neyi aşması gerektiğini de bilemez. Ancak böyle bir kitabı okumanın davranışlarda değişikliğe yol açacağı beklentisi de büyük bir yanılgıdır. "... değişme "neden" öyle davrandığımızı görebilmekten çok, o davranışı "nasıl" yaptığımızı anında farkedip oradaki yaşantımızı anlamaya çalışarak gerçekleştirilebilir. Her şeyden önce bir "niyet" ve "kararlılık" sorunudur."(s.9). KAYNAKLAR Ahmet Rıfat. Bergüzar-ı Ahlak. Dersaadet, 1315 (1898). Alain (1980). Mutlu Olmak Sanatı (Çev. Muzaffer Reşit), Yedinci Baskı. İstanbul:Varlık. Ali Efendi, Kınalızade. Ahlak: Ahlak-ı Alai (Haz. Hüseyin Algül). İst: Tercüman. Bloomfield, H.H., Cain, M.P. ve Jaffe, D.T. (1979). TM (Transcendental Meditation) (Çev. Nahit Oralbi). İst: Milliyet. Carnegie, Dale (1977). Söz Söylemek ve İş Başarmak Sanatı (Çev. Ö. Rıza Doğrul). İst: Toker. ------- (1979). Dost Kazanmak Sanatı (Çev. Behzat Tanç). İst: Yağmur. Caudhuri, Haridas (1965). Integral Yoga: The Concept of Harmoniuos and Creative Living. London: Allen and Unwin. Edwin, B. (1982). Psikoyoga (Çev. M. Ali Işım). İst: Say. Geçtan, Engin (1984). İnsan Olmak: Varoluşun Bireysel ve Toplumsal Anlamı. İst: Adam. Horney, Karen (1965). Self-Analysis. London: Lowe and Brydone. Jagot, Pierre C. (1973). Kendi Kendine Telkin ve Ipnoz (Çev. İst: Ruh ve Madde. Gönül Us). Karan, Doğan (1981). "Psikiyatrinin Tarihçesi," Ruh Sağlığı ve Hastalıkları'nda (Ed. Orhan Öztürk). Ankara: Türkiye Ruh ve Sinir Hastalıkları Derneği. ss. 1-21. Koss, M.P., Butcher, J.N. ve Strupp, H.H. "Brief Psychothe- rapy Methods in Clinical Research," Journal of Consult- ing and Clinical Psychology, 54, 60-67. Levi-Straüuss, Claude (1983). Din ve Büyü (Der. ve çev. Güngören). İst: Yol. Ahmet Maharishi Mahesh Yogi (1973). On the Bhagavad-Gita. Penguin. Maltz, Maxwell (1970). The Magic Power of Self-Image PsychoPocket Books. logy. N.Y.: ------- (1976). Psychocybernetics. 30 rd Printing. N.Y.: Pocket Books. Maurois, Andre (1981). Yaşama Sanatı (Çev. Nihal Önol). Üçüncü Baskı. İst: Varlık. Ramacharaka, Yogi (1983). Rajayoga (Çev. Alev T. Sungu ve F. Coşkun). Ankara. Şühin Russell, Bertrand (1976). Mutluluk Yolu (Çev. Nurettin Özyürek). Dördüncü Baskı. İst: Varlık. Russell, Peter (1979). Meditation: Paths to Tranquillity. London: BBC. Sherman, Harold (1962). Saadetinizin Anahtarı (Çev. Aydoğan İst: Ruh ve Madde. Tuncer). Spinoza (1984). Etika (Çev. Hilmi Ziya Ülken). Üçüncü Baskı. İst: Ülken. Walker, Kenneth (1979). The Conscious Mind. London: Rider and Co. Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisinde yayınlanan yazı. Self-analiz, S.Ü. Eğitim Fakültesi Dergisi, 3: 219-228. (1989)
© Copyright 2024 Paperzz