Münasebet İlmi ve Kur`an Tefsirindeki Önemi

‹slâmî ‹limler Dergisi, Y›l 1, Say› 2, Güz 2006 (219-245)
MÜNASEBET ‹LM‹ VE KUR’AN TEFS‹R‹NDEK‹ ÖNEM‹
Nureddîn ITIR1 (Çev. Eyüp YAKA2)
Tefsir alimleri; her sûrenin bir önceki sûre ile aras›ndaki münasebet ve irtibat yönünün aç›klanmas›na; bir konudan bahseden ayet grubuyla, baflka
bir konudan söz eden bir önceki ayet gruplar› aras›ndaki iliflkinin izah edilmesine özen göstermifllerdir. Böyle bir bak›fl aç›s›, Kur’ân tefsirine ait yap›lan araflt›rmalarda önemli ve hakketti¤i yeri alm›flt›r. Hatta baz› müfessirler,
bu konuyla yeterince ilgilenmeyenleri ay›plam›fllar ve Kur’ân’daki münasebeti aç›klamay›, bir müfessirin tefsirde takip etmesi gereken önemli ad›mlardan
saym›fllard›r. Nitekim ‹mam Suyûtî (ö.911/1505) bu konuda flöyle demektedir: “Alimler ‘müfessire düflen fley, yapt›¤› tefsirde yorumlad›¤› fleyin uygunlu¤unu araflt›rmakt›r’, demifllerdir. Yani, hakiki ve mecazi manay› gözetmek,
sözün söylendi¤i maksat ile manalar›n birbiriyle uyumuna dikkat etmek müfessire düflen önemli bir görevdir.”3 ‹flte Suyûtî’nin bu sözü yani, tümcenin
bir k›sm› ile di¤er k›sm›n›n nas›l uzlaflt›r›laca¤› ve söylendi¤i hedef ile uyumu
gibi hususlar›n tamam›, bahsetti¤imiz münasebet ilmidir.
Münasebetin Tan›m›
Münasebet kelimesi sözlükte; “neseb ve nisbet” kökünden olup “yak›nl›k”
anlam›na gelmektedir. “Falanca falancaya münasiptir” demek; onun nesîbi
yani, yak›n› anlam›na gelmektedir. Mecazi olarak ise münasebet; “müflâkele”
yani “benzeflme, birbirine benzeme”yi ifade etmektedir. “Bu iki fleyin aras›nda bir münasebet var” derken uyum yani, müflâbehet (benzeflme) ve teflâbüh
(benzerlik) vard›r demektir.4 Teflâbüh (benzerlik), ancak iki fleyi birbirine ba¤layan veya yak›nlaflt›ran bir durumun varl›¤› ile tamamlan›r. Tefsir ›st›lah›n-
1
2
3
4
Prof. Dr.,D›maflk Ün. fieria Fak. Ulûmu’l-Kur’ân ve Hadis Bölüm bflk. Ayr›ca, D›maflk-Halep
Üniversitelerinde Hadis ve Tefsir hocas›. Makalenin orijinal ismi: “I’lmü’l-Münâsebât ve Ehemmiyyetühû fî Tefsîri’l-Kur’âni’l-Kerîm”, Mecelletü’l-Külliyyeti’d-Dirâsâti’l-‹slâmiyye ve’l-Arabiyye, el-Câmiatü’l-Ürdüniyye, Say›: 11, Amman -1995.
Dr., Sakarya Ün. ‹lahiyat Fak. Tefsir Anabilim Dal›, [email protected]
Suyûtî, ‹tkân, IV, 198; Ayr›ca bkz. Ulûmu’l-Kur’ân adl› kitab›m›z, 96.
Ez-Zübeydi, Kâmus ve fierhi (Tâcü’l-Arûs), nsb md. , I, 484; ‹bn Manzur, Lisânü’l-Arab, nsb
md. , II, 254-255; el-Mu’cemu’l-Vasît, nsb md. , II, 916.
220
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
da ise münasebet; Kur’ân ayetleri ve sûrelerinin aralar›n› bulan bir durum
vas›tas›yla birbirleriyle olan iliflkisi, yak›nl›¤› ve irtibat›d›r.
Münasebet ‹lmi, el-Bikâî’nin (ö.885/1480) de ifade etti¤i gibi; “Kur’ân
ayetlerinin tertibindeki nedenselli¤in bilindi¤i bir ilim dal›d›r.5 Yahut bir baflka ifadeyle münasebet; ak›llara arzedildi¤inde kabul gören makul bir durumdur.6 Bu durum, münasebetin kabul flart›n› beyan eden önemli bir izaht›r.
Yani onun, ak›l sahiplerince kabul görmesi gerekir ve ayr›ca zorlamas›z (tekellüfsüz) ve yapmac›ks›z olmal›d›r.
Bu ‹lim Dal›n›n Delilleri
Gördü¤ümüz kadar›yla bu ilim dal›; Kur’ân’›n mevsukiyetini, ayet ve sûrelerin uyumundaki o yüceli¤i ispat eden birçok delil ve flahide de sahiptir.
Ki bu deliller son derece aç›k ve fleffaft›r. fiimdi bunlardan birkaç›n› flöyle s›ralayal›m:
1) Allâh Taâlâ Bu Kur’ân’› “Hakîm” ve “Muhkem” S›fatlar›yla Nitelemifltir.
Buna dair birçok ayet vard›r. ‹flte onlardan birkaç›:
“Elif. Lâm. Râ. (Bu sana indirilen), hikmet sahibi (ve) her fleyden haberdar olan (Allâh) taraf›ndan âyetleri sa¤lamlaflt›r›lm›fl, sonra da aç›klanm›fl bir kitapt›r.” 7
“‹flte bu âyetler, hikmet dolu Kitab'›n âyetleridir. Güzel davrananlar için bir hidayet rehberi ve rahmet olmak üzere (indirilmifltir).”8
“Yâsîn, Hikmet dolu Kur'ân hakk› için,”
9
Aralar›nda güzel ve tam bir uyum, birlik ve mana bütünlü¤ü bulunan sözden baflkas› “hikmet” ve “‹hkâm” s›fat› ile tavsif edilmez. Dolay›s›yla bu s›fatlar, Kur’ân’›n sa¤lam bir örgüye sahip oldu¤unu gösterir. Bu hususiyet de,
onun kendi içinde uyumlu ve s›k› bir iliflkiye sahip olmas›n› gerektirir.
2) Allâh Taâlâ, Kur’ân’› fiöyle Nitelemifltir
“Ona önünden de ard›ndan da bât›l gelemez. O, hikmet sahibi, çok övülen Allâh'tan
indirilmifltir.”10
Bikâî, ‹brahim b. Ömer, Nazmu’d-Dürer fi Tenâsübi’l-Âyâti ve’s-Süver, I, 6, Dâiretü’l-Maârifi’lOsmâniyye fi’l-Hind, ts.
6 ez-Zerkeflî, Bedruddîn Muhammed, el-Burhân fî Ulûmi’l-Kur’ân, Dâru ‹hyâi’t-Türâsi’l-Arabiyye,
I, 35, Krfl. Mebâhis fi’t-Tefsîri’l-Mevzûî, 6. Bu ibare, Râzî’ye ait baflka bir söze dayand›r›lm›fl ve
hafliyede de el-Burhân’a atfedilmifltir. Fakat biz orada hafliyenin dayand›¤› sözü bulamad›k.
7 Hûd, 11/1.
8 Lokmân, 31/2-3.
9 Yâsîn, 36/1-3.
10 Fussilet, 41/42.
5
Münasebet ‹lmi ve Kur’an Tefserindeki Önemi
221
Zira Kur’ân’› tenkit etmek imkans›zd›r onun, “ne önünden ne de ard›ndan” hiçbir flekilde itiraz edilebilecek bir yönü yoktur. Dolay›s›yla onun örgüsünde, ayetlerle sûrelerin birbiriyle olan uyum ve münasebetinde herhangi
bir irtibats›zl›¤›n ya da bozuklu¤un bulunmas› asla mümkün de¤ildir. Çünkü o, Allah’tan inmifl ve Allah’›n sözü olmas› itibariyle tekellüften (zorlamadan) ve çirkin nazmdan münezzehtir. O, bir Hamîd’in sözü olarak bütün yönlerden övülmüfltür ve nazm›n›n sa¤laml›¤›, birbirine uyum ve münasebeti de
övülen yönlerinden biridir.
3) Kur’ân’›n Beyânî ‹’câz› (‹fade Yönünden Eflsizli¤i).
Kur’ân’›n, üslûb ve beyân yönlerinden mucize oldu¤u konusunda bütün
ak›l sahipleri icma etmifllerdir. Bu özelli¤i de onun, ayetleri ve sûrelerinin birbirleriyle uyumlu ve irtibatl› olmalar›n› gerektirir. Çünkü belâ¤atç›lar›n sözünü güzellefltiren ve de¤erini yücelten fley, sözdeki uyum ve irtibat›n güzelli¤idir. Fakat tam tersine sözün da¤›n›kl›¤›, ilgi ve irtibat›n›n zay›f olmas› da, onu
s›radan bir söz seviyesine indirir ve sönüklefltirir. O halde Kur’ânî beyan›n,
kendi yüksek icaz›na yak›flan bir irtibat› ve uyumu gözetmesi kaç›n›lmaz olmaktad›r.
4) Her Sûresi ve Her Ayetiyle Kur’ân’›n Tertibi Tevkîfîdir (Vahye Dayan›r)
Kur’ân’›n tertibi, nüzûl s›ras›n›n aksi bir flekilde olmufltur. Yani onun tertibi, nüzûl s›ras›na göre olmam›flt›r. Mesela; Alak sûresi, inifli yönüyle tertibine uymayan Mekkî bir sûredir. Zira bunun bafl taraf›, Kur’ân’›n ilk inen
ayetleridir fakat, Mushaf tertibinin ikinci yar›s›ndaki son cüz olan otuzuncu
cüzde bulunmaktad›r. Yine Mekkî bir sûre olan Müddessir de, Alak sûresinin
ilk ayetlerinden sonra inmifl ve o da 29. cüzde yer almaktad›r. Ayn› flekilde
“Allâh'a döndürülece¤iniz, sonra da herkese hak etti¤inin eksiksiz verilece¤i
ve kimsenin haks›zl›¤a u¤rat›lmayaca¤› bir günden sak›n›n.11”ayeti, Kur’ân’›n
en son inen ve Mushaf tertibinde ise ikinci sûrede bulunan bir ayetidir. Bunun benzerleri daha pek çoktur.
‹flte buradan da ortaya ç›k›yor ki, sûre ve ayetlerin Kur’ân’daki yerleflimi
tevkifidir (vahye dayan›r) ve tabiî ki bunlar›n çeflitli hikmetleri vard›r. Bu hikmetler ise, ayetlerle sûrelerin birbirleri aras›ndaki iliflki (münasebet) yönüyledir. Müfessirlerin ço¤u da bu görüfltedirler ve yapt›klar› tefsirlerde Kur’ân’›n
münasebeti ilmini kendi görüfl çizgilerine göre ele alm›fllard›r. Bu müfessirlerin
aras›nda bahis mevzuu konuya fazla de¤inmeyen, k›smen ele alan ya da derinlemesine görüfl sahibi olan ve ya hiç bilgi sahibi olmayanlar bulunmaktad›r.
11 Bakara, 2/281.
222
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Münasebet ‹lmindeki Problemler
Tabii ki baz› alimlerden “münasebet ilmine dair ne Sahâbe ve ne de Tâbiîn’den herhangi bir rivayet bize ulaflmam›flken bu konuyu derinlemesine
araflt›rmam›z mümkün mü? Aksine bu düpedüz bir zorlamad›r ?” iddias›yla
bu ilim dal›na itiraz ve reddiyeler de mevcuttur. Bu ilim dal›n› red anlam›na
gelen baz› sözler, mütekaddimîn alimlerden ‹zzeddîn b. Abdilazîz b. Abdisselâm (ö.660/1262) ve el-Bahru’l-Muhît adl› tefsirin müellifi Ebû Hayyân el-Endelüsî’den (ö.745/1345) nakledilmifltir. Bu görüflü, kendine ait baz› delillerle
Fethu’l-Kadîr isimli tefsirinde uzun uzad›ya savunan birisi de Muhammed b.
Ali efl-fievkânî (ö.1250/1834)’dir.
‹zzeddîn b. Abdisselâm bu meseleye el-‹flâre ile’l-Îcâz fî Ba’di Envâi’l-Mecâz12 adl› kitab›nda uzunca temas etmifl ve daha sonra da bu fikirleri Zerkeflî (ö.794/1392) Burhân’da, Suyûtî de ‹tkân’da13 ona dayand›rarak özetlemifllerdir. ‹bn Abdisselâm ad› geçen eserinde konuyla ilgili flunlar› söylemektedir: “Sözün güzel yönlerinden birisi de, söylenenlerin birbiriyle irtibatl› ve tutarl› olmas›d›r. Bu husus, ayn› konu ile ilgili söylenen sözde zorunludur. Zira ancak bu flekilde sözün bafl› ile sonu irtibatl› olmufl olur. Ancak söz, farkl› sebeplere matuf olarak söylenmiflse iki ifade aras›nda bir ilginin bulunmas› flart de¤ildir. Farkl› maksatlarla söylenmifl sözler aras›nda ilgi kurmaya çal›flan bir kifli gücünün yetmeyece¤i bir konuda kendini zorlam›fl olur. Zaten,
kurmaya çal›flt›¤› böyle bir ilgi de zay›ft›r ve sonuç olarak da b›rak›n sözün
güzel olmas›n›, normal hali bile kaybolur. Kur’ân ise yirmi küsur y›lda, yasalaflm›fl çeflitli hükümler olarak birbiriyle alakas› olmayan sebeplere matuf
olarak Rasûlullâh’a (s.a.v.) inmifltir. Durum böyle olunca, bu ifadeler aras›nda kolay bir irtibat kurmaya gidilemez. Çünkü sebepler ve illetler farkl› oldu¤u için, yaratan›n yasalar› ile yarat›lan›n hükümleri aras›nda; aynen müftü,
hâkim ve idarecilerin tasarruflar›ndaki gibi bir ba¤ ve irtibat aramak uygun
düflmez. Zira müftü, hâkim ve idarecilerin tasarruflar› farkl› oldu¤u gibi; insan›n kendi tasarruflar›ndan da birbirine benzemeyen, z›t olan veya tam tersine uyuflanlar› bulunmaktad›r. Dolay›s›yla bir kifliden, zamanlar› farkl›, hatta kendileri bile farkl› eylemleri birbiriyle iliflkilendirmesi istenemez.”14
Ça¤dafl müelliflerden biri; Suyûtî’nin, el-Bahru’l-Muhît sahibi Ebû Hayyân’dan aynen ‹zz b. Abdisselâm’›n sözüne benzer bir söz nakletti¤i vehmine
12 ‹stanbul bask›s›, s. 221.
13 Zerkeflî, el-Burhân, V, 37; Suyûtî, el-‹tkân, III, 322-323. Ancak, el-Burhân’daki laf›zlar, ‹tkân’dakilerle çeliflmekte ve üstelik ‹tkân’daki baz› ibarelerde birçok hazifler de mevcuttur. Bkz.
Mebâhis fi’t-Tefsîr’l-Mevzûî, s. 62.
14 Sunulan örneklerden k›salt›larak al›nm›flt›r.
Münasebet ‹lmi ve Kur’an Tefserindeki Önemi
223
düflmüfltür. ‹mam Suyûtî’den yap›lan böyle bir nakil karfl›s›nda gerçekten
dehflete düfltük ve sonra ‹tkân’› iyice gözden geçirdi¤imizde ise, müellifin
nakletti¤i bu sözün orada olmad›¤›n› gördük. Nitekim bu yazar›n, söz konusu meselede bir kar›fl›kl›¤›n oldu¤unu gösteren ne bir ittifaka ne de farkl› bir
görüfle dayand›¤› hiçbir yer bulunmamaktad›r. Ancak biz Ebû Hayyân’a nisbet edilen görüflü her ne kadar do¤ru bulsak da, her iki alimin buradaki görüfllerinin anlafl›lmas›nda bir problem oldu¤unu düflünüyoruz. Zira, ‹zz b.
Abdisselâm’a nispet edilenler, ilk okudu¤umuz anda bizi flafl›rtt› ve araflt›rd›¤›m›zda gördük ki o ve Suyûtî; bu söyledikleri ile, di¤er ça¤dafl müelliflerin
kendilerine izafe ettikleri anlamdan çok daha farkl› bir mana kasdetmifllerdir. O da fludur: Suyûtî; zaman›n ve sebeplerin de¤iflmesi, gerek yöneticilerin
ve gerekse müçtehitlerin görüflleriyle uygulamalar›n›n de¤iflmesi gibi hususlardan bahsetti¤inde biz onun, Kur’ân’›n nüzûlünü gözönüne alarak konufltu¤unu görmekteyiz. Bu ise; “böyle bir anlay›fl gereksiz bir zorlamad›r”, diyerek hiç kimsenin karfl› ç›kmayaca¤› bir husustur. Ayn› zamanda böyle bir fley
ise, Kur’ân ayetleri ve sûrelerinin Mushaf’taki tevkîfî yerleflimine göre birbirleriyle iliflkilendirilmesi, anlam›na da gelmez.
Yap›lan bu nakil do¤ru bile olsa –Allâhuâlem-, Ebû Hayyân’›n murad› budur ve onun, tefsirinde takip etti¤i metodu izah etti¤i mukaddimesinin de bizim söylediklerimizi ifade etti¤ini düflünüyoruz. Zira o, mukaddimesinde; bir
ayetin önceki ile olan münasebet yönünü araflt›rman›n ne kadar önemli oldu¤unu aç›klam›flt›r.15 Ondan nakilde bulunan kifli, sanki konuyu hiç incelememifl veya Ebû Hayyân’›n tefsiri ve içerisindeki aç›kça bahsedilen münasebet çeflitlerine hiç muttalî olmam›fl gibidir. Hatta bu kifli Ebû Hayyân’›n;
Bakara sûresinin tefsirinde gördü¤ümüz örnekte de oldu¤u gibi, -konu uzasa da- her sûrenin bafl› ile sonunu ba¤lad›¤›n› görmemifl gibidir.16 ‹flte ey Allâh’›m ! Kur’ân’daki münasebeti anlamaya bu derece önem veren birisi, nas›l
olur da daha sonra bu iflin inkar›na yönelir? Bu, gerçekten çok acaip bir fley,
böyle bir fley asla mümkün olamaz!.
fievkânî ise Kur’ân’daki münasebet ilmiyle ilgilenmeyi reddetmifl ve hatta büyük tefsircileri bile elefltirip k›namaya yeltenmifltir. O, birçok delil ileri sürerek kendi görüflünü uzun uzad›ya anlatm›flt›r ve bu konuda da hem
ilk, hem de sondur. fievkânî yapt›¤› bu iflle, sanki tefsir ilmini hata ve bozukluklardan kurtarm›fl oluyor ve münasebet ilmi ile u¤raflan tefsircilere
de bir utanç ve ay›p yüklüyor. fievkânî bu görüfllerini tefsirinin bafllar›n-
15 Ebû Hayân, el-Bahru’l-Muhît, I, 4.
16 Bkz. Ebû Hayyân, a.g.e., Bakara sûresi sonunun tefsiri, I, 363-364; Ayr›ca bkz. bizim kendi
kitab›m›z et-Tefsîr Ahkâmu’l-Kur’ân, s. 490.
224
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
da;17 Kur’ân Hz. Adem’den bahsederken söz, birdenbire: “Ey ‹srailo¤ullar›! Size verdi¤im nimetlerimi hat›rlay›n, bana verdi¤iniz sözü yerine getirin ki, ben
de size vâdettiklerimi vereyim. Yaln›zca benden korkun.”18 ayetinde ‹srailo¤ullar›’ndan bahsetmeye geçince söylemifltir. Bu yorumun çok yayg›n olmas›n› da göz önüne alarak fievkânî’nin Münasebet ilmine dair sözlerini kelimesi kelimesine aktaraca¤›z. Ayr›ca onlar›, incelemesi kolay olsun diye paragraflara bölüp her bir paragraf› da özet olarak serdedece¤iz.
A) Münasebet ‹lminin Hiçbir Faydas› Yoktur ve Böyle Birfley,
Kur’ân Hakk›nda Re’ye Dayal› Konuflmakt›r ki,
Bu da Aç›kça Yasaklanm›flt›r
Bu konuda fievkânî diyor ki: “Malumdur ki birçok tefsirci, zorlama ile yapay bir ilim ortaya ç›karm›fllard›r. Böylece, yüzmekle mükellef olmad›klar› bir
denize dalm›fllar ve bütün zamanlar›n› kendilerine faydas› olmayan bir ilme
hasretmifllerdir. Hatta kendilerini, Allâh’›n Kitab› ile ilgili konularda yasak
olan mücerred re’yle konuflmaya sürüklemifllerdir. fiöyle ki; onlar, Mushaf’lardaki mevcut tertibe göre düzenlenmifl Kur’ân ayetleri aras›nda irtibatlardan ve münasebetlerden bahsetmeye yönelmifllerdir.”
fievkânî’nin bu iddias›na flu yönlerden cevap verilebilir:
1) Bu ilim dal›n›n faydas›z oldu¤u iddias›, cidden garip bir iddiad›r. Çünkü biz görüyoruz ki, edebiyat araflt›rmac›lar› devaml› olarak bir kasidenin beyitlerindeki ilgi ve uyumu, birbirleri aras›ndaki amaçlar› (hedefleri), flair ya da
yazar›n sözünü uyumsuzluktan ve zay›fl›ktan kurtaracak bir gayeden di¤erine en güzel geçifl fleklini ortaya ç›karmaya son derece önem verirlerken; nas›l olur da, sözlerin en fasihi ve nazm› en beli¤ olan Allâh Kelam›’nda buna
dikkat edilmez ve önem verilmez? Ayr›ca, Münasebet ilminin birtak›m -ekfaydalar› da vard›r. ‹flte onlardan birisi: Münasebet ilmi, eflit kuvvetteki görüfller aras›nda birini tercih etmede kolayl›k sa¤lar. Böylece iki görüflten birini, ayetin kendi içindeki bölümlerle veya di¤er ayetlerle ilgilendirmek daha
uygun olabilir. Çünkü do¤al olarak ak›l, sözün nazm›na en uygun ve daha
aç›k olan›n› tercih edecektir. Nitekim hâs bir münasebetten sonra -ayet son-
17 fievkânî, Fethu’l-Kadîr, Dâru ‹bn Kesîr, D›maflk, I, 85-87, M›s›r bask›s›, s. 72-73. Bu sözün ayn›s›n› fieyh Muhammed el-Gaznevî de fieyh Muîniddîn Muhammed el-Î’cî’nin Câmiu’l-Beyân fî
Tefsîri’l-Kur’ân adl› kitab›na yapt›¤› taliklerde (Dâru Neflri’l-Kütübi’l-‹slâmiyye, Pakistan ts, I,
13-14) nakletmifltir. O da fievkânî’nin düfltü¤ü çeliflkiye düflmüfl, ayetlerin münasebeti
konusunda aleyhte fikir beyan etmifl ve fievkânî gibi bu konuda zorlamaya girmifltir. (Allâh ikisine de rahmet etsin!).
18 Bakara, 2/40.
Münasebet ‹lmi ve Kur’an Tefserindeki Önemi
225
lar›ndaki birçok zeyillerde oldu¤u gibi- bir âmm gelince; o zaman bu münasebet, okuyucu ve müfessirin dikkatini, hâs münasebetin bu âmm zeyille niçin kuvvetlendirildi¤ine ve buna verilen önemin maksad›n› aç›klamaya çeker.
Örnek: “O, Azîz ve Hakîm’dir” cümlesi genel anlam›yla Allâhu Taâlâ’n›n; kudretine hiçbir fleyin mani olmad›¤›, iradesini gerçeklefltirmesine engel olmaya
kimsenin gücünün yetmeyece¤i bir ⁄alibi Mutlak oldu¤unu ve ayr›ca hükümleriyle fiillerinde son derece isabetli, do¤ru ve sa¤lam oldu¤unu ifade
eder. Neticede ayet flöyledir:
“fiüphesiz, iman edip de güzel davran›fllarda bulunanlar için, nimetleri bol
cennetler vard›r. Orada ebedi kalacaklard›r. Bu, Allâh'›n verdi¤i gerçek sözdür. O, mutlak güç ve hikmet sahidir.”19 Burada ikinci ayet, içindeki va’d manas›n› “Naîm (Cennetin)de ebedi kal›fl” aç›klamas›yla birinci ayet içine yerlefltirmifl ve “Allâh’›n va’di gerçektir” k›sm›yla da desteklemifltir. “Allâh’›n va’di
gerçektir” ifadesinden sonra ise “O, Azîz ve Hakîm’dir” ilavesi gelerek, her iki
ayette geçen va’d ile daha önceki ayetlerde geçen vaî’di vurgulamaktad›r.
Çünkü Allâh Taâlâ; iradesinin önüne hiçbir engelin ç›kamad›¤› ve va’di ile
vaî’dini gerçeklefltiren tek Gâlip’tir. Ayn› zamanda O, Hakim’dir. Kendisine
itaat edenleri mükafatland›rmak, isyan edenleri ise cezaland›rmak O’nun
hikmetinin gere¤idir. Müminlere yard›m (zafer) va’dinden sonra bu ilave gelince bundan murad edilen ilk mana flu olur: Allâh Taâlâ iflinde yegane galip
ve hikmet sahibidir. Dolay›s›yla müminlere izzeti ile yard›m eder. Zira O, Hakîm’dir. Bu ve baflka sebeplerden dolay› Fahreddîn er-Râzî de flunlar› söylemektedir “Münasebet ilmi, Kur’ân’›n birçok güzel mana ve nüktelerini kendisinde bulunduran büyük bir ilimdir. Ayr›ca bu ilim, ak›llara arzedildi¤i zaman kabul gören mant›kl› ve makul bir ifltir.20”
2) Kuflkusuz Münasebet ilmi için, “(u¤rafl›lmas›) yasaklanm›fl mücerred
re’yle konuflmakt›r”, iddias› kabul edilemez. Halbu ki Kur’ân tefsirinde yasaklanan re’y, hevadan kaynaklanan ve makbul delillerden uzak, keyfi re’ydir. Ayr›ca münasebet ilmi de, böyle keyfi sözlerin yasakl›¤›na karfl› ç›kmaz.
Çünkü böyle bir fley ile u¤raflmak zaten caiz de¤ildir. Ancak usul ilmince sa¤lam ve muteber delillere dayanan görüfl ve sözleri; muteber flartlara uygun ve
do¤ru bir araflt›rma mahsulü görüfllerle tefsir yapman›n meflruiyeti ortaya
ç›km›flken, ayn› flekildeki münasebet ilmi neden yasak olsun ki?
19 Lokman, 31/8-9.
20 Bu görüfl, Mebâhisü’t-Tefsîri’l-Mevzûî, s. 60’da Burhân, I, 35’e referans verilmektedir. Ancak,
Râzî’nin bu flekildeki ifadelerini mezkur yerde bulamad›k. Fakat, ayn› eser VII, 1382’de buna
yak›n ifadeler gördük ve bunlar› inflaallâh araflt›rma içinde yeri gelince iktibas edece¤iz.
226
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
B) Müfessirler Kabul Edilemez Zorlamalar Yapm›fllard›r
fievkânî diyor ki: “Müfessirler; insaftan uzak, zorlama ve yanl›fl yorumlara giriflmifllerdir. Allâh’›n sözleri bir tarafa, bela¤atç›lar›n sözleri bile bunlar›n sözlerinden münezzehtir. Bu tekellüf iflinde müfessirlerden müstakil eser
telif edenler vard›r ve hatta bu konuda eser yazmay› kendine as›l gaye edinenler bile olmufltur. el-Bikâî’nin tefsirinin bafl›nda zikretti¤i kendinden öncekiler de bunlardan birkaç›d›r.”21
Bu itiraz› flu flekilde cevapland›rabiliriz: Böyle bir iddia (her fleyden önce)
müfessirlere karfl› yap›lm›fl bir haks›zl›kt›r. Çünkü onlar›n kitaplar›nda do¤ru, gayet güzel, akl›n kabul etti¤i, insana zevk ve coflku veren münasebetler
o kadar çoktur ki !!. Ehlince hakk›nda ictihat yap›lm›fl bir tak›m meselelerdeki baz› hatalar› bünyesinde bulunduran her ilmi reddedecek olursak, o zaman ortal›kta hiçbir ilim kalmaz ve hatta bizzat fievkânî’nin tefsiri bile olmazd›. Nitekim onun, tefsirinde hiç dikkat etmeden ald›¤› zay›f ve uydurma rivayetler de vard›r.22 Netice olarak fievkânî, bu konuda ilmî bir mant›kla konuflmam›fl ve böyle bir dayanakla yapt›¤› iddia da ona hiç yak›flmam›flt›r.
C) Kur’ân, Olaylara Göre Parça Parça ‹nmifltir
Kur’ân, meseleleri ifade ederken çeflitli konular› içine almaktad›r. Dolay›s›yla bunlar›n tamam›n›n birbiriyle münasebettâr olmas›n› ondan bekleyemeyiz. fievkânî’nin sözleri aynen flöyledir: “Bu münasebet ilmi; vahyin Rasûlullâh’a (s.a.v.) inmeye bafllamas›ndan vefat›na kadar, Kur’ân’›n, nüzûlünü
gerektiren hadiselere göre sürekli parça parça indi¤ini bilen bir kiflinin duydu¤u en acaip fley olsa gerektir. Ayr›ca her ak›l sahibi insan –b›rak›n alim olmas›n›-; Kur’ân’›n nüzûlünü gerektiren bu olaylar›n, özü itibariyle de¤iflik oldu¤unda ve hatta bazen birbirine z›t olduklar›nda hiç flüphe etmez. Mesela:
Bir iflin helal iken haram k›l›nmas›, haram iken de helal k›l›nmas›; bir ya da
birden fazla kifliye, kendilerinden öncekiler için olumlu olan bir iflin tam z›dd›n›n yüklenmesi gibi.
Kur’ân’da söz; bazen müslümanlarla, bazen kafirlerle, bazen geçmifltekilerle, bazen flimdikilerle ilgilidir. Zaman zaman ibadet ve muamelât, bazen
ümitlendirme ve korkutma ile, kimi zaman müjdelemek, hatta korkutmak,
kâh dünyevî bir ifl, kâh ahiretle ilgili bir durumdan bahisle devam eder. Bazen de hemen arkas›ndan gelecek teklifler ya da geçmifl k›ssalardan bahsederek devam eder. ‹flte nüzûl sebepleri, son derece farkl› ve uzlaflt›rman›n ko21 fievkânî, Fethu’l-Kadîr, I, 72. Bkz. Bikâî, Nazmu’d-Dürer, I, 10.
22 Mâide: 5/55, 66. ayetlerinde serdetti¤i rivayetler buna bir örnektir. Bkz. Zehebî, Muhammed
Hüseyn, et-Tefsîr ve’l-Müfessirûn, Dâru’s-Saâde, M›s›r ts. , II, 488.
Münasebet ‹lmi ve Kur’an Tefserindeki Önemi
227
lay olmad›¤› bir flekilde birbirinden ayr› olunca ve Kur’ân da (yukar›da geçti¤i flekilde) kendi içinde (konu takdimi yönünden) farkl› olarak bu nüzûl sebeplerine binaen inmifl oldu¤una göre, ak›ll› bir kimse nas›l olur da “kertenkele” ile “nûn”, “atefl” ile “su”, “denizci” ile “deve binicisi” aras›nda bir ba¤ ve
iliflki arayabilir?
fievkânî devamla flunlar› söylemektedir: Bizim söyledi¤imiz ve ehl-i ilmin
de flüphe etmedi¤i bu konuda flüphe eden bir kimse; nübüvvet olaylar›ndan
haberdar olan ve nüzûl sebeplerini bilen alimlerin sözlerine müracaat ederse
sonuçta, gönlü ferahlar ve uzun sûrelere de¤il de sadece orta büyüklükteki
bir sûreye bakarak bile flüphesi ortadan kalkar. Çünkü o, hiç kuflkusuz bu
sûrenin çeflitli konular hakk›nda ve de¤iflik zamanlarda inmifl ayetlerden
olufltu¤unu; bu ayetlerin, nüzûl sebepleri ile sûredeki tertibi aras›nda herhangi bir iliflki ve uyumun bulunmad›¤›n› görecektir. Hatta pek fazla ilmi olmayan bu kifliye sadece; Alak, Müddessir ve Müzzemmil sûrelerinin ilk inen
sureler oldu¤unu bilmek ve bu sûrelerin Mushaf’›n neresinde oldu¤u hakk›nda bilgi sahibi olmak bile yeterli olacakt›r. Durum böyle olunca; Allâh Taâlâ’n›n önce indirdi¤ini kesin olarak bildi¤imiz ama, Mushaf tertibinde sonlarda kalm›fl; ayn› flekilde sonra indirildi¤ini kesin olarak bildi¤imiz fakat,
Mushaf tertibinde bafllarda bulunan ayetler aras›nda bir münasebet araman›n ne anlam› olabilir ki? Sonuçta ise bu, Kur’ân’›n tertibine de¤il, Sahabe’den onun cem’i ile ilgilenenlere ait bir ifltir. Böyle bir çaba ne kadar da k›ymetsiz, faydas›z ve bofl bir fleydir!. Hatta bu, ne söyledi¤ini bilen ve söyleneni de anlayan bir kimse için sadece vakit kayb› ve ne yapana ne de bununla
u¤raflan hiçbir kimseye fayda sa¤lamayan bir zaman israf›d›r.”
Hülasa fievkânî sözü döndürüp dolaflt›rarak flu noktaya getirmektedir:
“Kur’ân, nüzûl s›ras›na göre tertip edilmemifltir ve bu da herkes taraf›ndan
kabul edilen malum bir husustur. Fakat bu mesele ayn› zamanda, flu esasa
da dayanmaktad›r: Kur’ân tertibinde, ayet ve sûreler aras›ndaki ilgi ve münasebet dikkate al›nmam›flt›r. Ayr›ca bu konu asla kabul de görmemifltir.”
Biz de bütün bunlara flöyle cevap veriyor ve diyoruz ki: fievkânî’nin, iddias›n› desteklemek için delil olarak ileri sürdü¤ü bütün veriler asl›nda, kendi
aleyhinde birer kan›tt›r. fiöyle ki: E¤er Kur’ân’›n, flu andaki tertibinde bir hikmet olmasayd›, o zaman tertibi nüzûlüne göre olurdu. Neticede Kur’ân nüzûlünün, Allâh’›n ilmi dahilinde oldu¤u ve tertibinin de vahiyle oldu¤u yakinen
bilinince; Kitab›n tertibinde Allâh’›n bir hikmetinin oldu¤unu da ö¤renmifl
oluruz. Ayetlerle sûrelerin birbiri aras›ndaki münasebet ve yeknesakl›¤›n
sa¤laml›¤›n› gözetmek, bu hikmetin gere¤indendir. Pefl pefle gelen ayetlerin
maksatlar›n›n farkl› oluflu; ayetlerin birbirine yak›n oluflunda bir tak›m hik-
228
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
metler aramaya ve bunlar›n birbiri ard›nca gelmesindeki s›rr› düflünmeye asla engel olmaz. Halbuki insanlar, edebiyatç›lar›n bu konuda yapt›klar›nda biberr = kale övgüye lay›k baz› yönler bulmaktad›rlar. Mesela bir edebiyatç›; “b
bahr: deniz” ve “m
meflr›k: do¤u” ile “m
ma¤rib: bat›” laf›zlar›n›,
ra/toprak” ile “b
aralar›ndaki benzerlik yönünden dolay› bir arada zikreder. Bunu yapan kiflinin duygu dünyas›, belki bunlar›n güzelli¤inden ya da aralar›ndaki irtibat›n
güzelli¤inden etkilenmifl olabilir. Ayn› flekilde peflpefle gelen Kur’ân ayetlerindeki mevzular/konular de¤iflik olabilir fakat, bunlar›n hepsi de kendilerini
biraraya getiren bir münasebete göre varit olmufllard›r. Hatta ayetlerin ihtiva
etti¤i konular›n çeflitlili¤i, aralar›nda bir irtibat kurmak için çok önemli (bir
unsur) olmaktad›r. Böyle çok farkl› fleylerin tek bir siyakta sunulmas›, Allâh’›n hikmetini aç›klamak içindir. E¤er tefsirde genifl bilgi birikimi olanlar,
Kur’ân’›n beyânî hikmetindeki s›rlar›n› keflfedip insanlara aç›klamazlarsa ne
ile temayüz edecekler? Halbuki bu alanda, alimlerin ortaya koyduklar› nice
ibretler ve büyük faydalar mevuttur !.
Zerkeflî de Burhân’da flunlar› söylemektedir:23 “Muhammed b. Ahmed elMelevî diyor ki: “Ayetler aras›nda bir münasebet aranmaz. Çünkü onlar, birbirinden farkl› hadiselere göre gelmifllerdir’, diyen bir kimse gerçekten vehme
kap›lm›fl demektir”. el-Melevî sözünü açarak flöyle devam etmektedir: “Ayetlerin inifli hadiselere göre; tertibi ise hikmete göredir. Vahiy talimat›yla tertib
edilen elimizdeki Mushaf, Kitâb-› Meknûn’daki Mushaf›n bütün ayet ve sûrelerinin tertibine uygun flekildedir. Zaten Allâh Taâlâ da flöyle buyurmufltur:
“Elif. Lâm. Râ. (Bu sana indirilen), hikmet sahibi (ve) her fleyden haberdar
olan (Allâh) taraf›ndan âyetleri sa¤lamlaflt›r›lm›fl, sonra da aç›klanm›fl bir kitapt›r.” 24
D) Münasebet ‹lmi, Zay›f ‹manl› Kalplere fiüphe Sokar
fievkânî bu hususta da flunlar› söylemektedir: “Bu, flüphe kap›lar›n› açmaktan ve kalbinde hastal›k bulunanlara yahut bu hastal›¤› sadece cehalet
veya tembellikten kaynaklananlara flüphe dairesini geniflletmekten baflka bir
fley de¤ildir. Sonuçta böyle bir kifli, ilim ehlinin bütün ayetler aras›ndaki münasebetten bahsettiklerini ve bu konuda da müstakil eserler yazd›klar›n›
zannedecek ve o zaman bu kiflide; bu iflin mutlaka gerekli oldu¤u ve
Kur’ân’›n aç›k bir mucize oluflu, ancak münasebet ilminin gerektirdi¤i yönün
ortaya ç›kmas›yla anlafl›l›r, gibi bir düflünce yerleflecektir. Daha sonra ayetler aras›nda bir tak›m ihtilaflar bulunca da, ayetler aras›ndaki münasebetle
ilgili söz söyleyenlerin dediklerine dönecek ve bu iflin mahza bir zorlama ol23 Zerkeflî, el-Burhân, I, 37. Onun bahsetti¤i hocas›n›n ismini Bikâî, Nazmu’d-Dürer, I, 8’den ald›k.
24 Hûd, 11/1.
Münasebet ‹lmi ve Kur’an Tefserindeki Önemi
229
du¤unu; kendi temiz ve sa¤lam vicdan›nda bunun, aç›kça kötülenen bir sap›kl›k oldu¤unu görecektir. Kur’ân hakk›nda az›c›k bilgi sahibi olan bir kimse bile kesin olarak bilir ki; Kur’ân, elimizdeki Mushaf’›n tertibine göre nâzil
olmam›flt›r.”25 fievkânî, sözlerinin sonuna kadar hep bu paragrafta geçenler
anlam›nda fleyler söylemekte ve sözü uzatmaktad›r. Okuyucu, söylediklerinden dolay› fievkânî’ye flöyle hayretle bir baks›n!!. Çünkü o, meseleyi tersine
çevirmifl, flüphenin tedavisini flüphe hastal›¤› haline ve ilac›n› da flifas›z flekle dönüfltürmüfltür.
Ömrüme yemin ederim ki, nice karmafl›kl›klar›, ayetlerdeki münasebetleri aç›klayarak çözdük ve Kur’ân’›n sa¤lam örgüsündeki Allâh’›n s›rlar›yla nicelerini susturduk!. Hatta alimler flöyle demifllerdir: Gerçekten bu ilim sayesinde, iman kalbe iyice yerleflir ve kökleflir. Nitekim ileride Ömer el-Bikâî’nin
Nazmu’d-Dürer’i konusunda bu mevzudan geniflçe bahsedece¤iz.
H) fiiir Divanlar›ndaki Kasidelerde ve Hatiplerin Hutbelerinde
Münasebet Aranmazken, Kur’ân’da Nas›l Aranabilir?
fievkânî bu konuda da flunlar› söylemektedir: “Sen de bilirsin ki bir ilim
adam›; bir bela¤atç›n›n hutbe, fliir ve risalelerinde söylediklerinin veya bir flairin bazen medh bazen hiciv, bazen aflk veya a¤›t vb. nedenlerle söyledi¤i kasidelerindeki sözlerinde münasebet aramaya kalksa; hatta bunlar›n paragraflar› ile bölümlerini iliflkilendirse; sonra bir külfete daha girip nikah, hac, cihat vb. konularda ayr› ayr› söylenmifl hutbeler aras›nda münasebet aramaya
kalksa bu adam, hiç flüphesiz akl›n› kaç›rm›fl, zaman›n› oyunla ve sermayesi olan ömrünü abesle ifltigal ederek geçirmifl birisi say›l›r. fiu halde, insan
kelam›nda bununla u¤raflmak ahmakl›k say›ld›¤›na göre; acaba durum, Allâh’›n kelam›nda nas›l olur dersin? Ki o Kelam, belâ¤at›yla Arap edebiyatç›lar›n› aciz b›rakm›fl ve fesâhat›yla Arap fasihlerini susturmufltur. Yine alim-cahil herkes bilir ki Allâh Teâlâ, Kur’ân’› Arapça olarak tavsif etmifl ve onu Arap
dili ile indirmifltir. Bu konuda Allâh Teâlâ, Kelam’›nda Araplar›n söz üsluplar›n› kullanm›fl ve hitap ederken de onlar›n hitap tarz›nda ifade buyurmufltur.
Bir Arap hatibi bile bir yerde konuflsa, de¤iflik konulardan bahseder. Baflka bir makam veya makamlarda konuflsa, elbette daha de¤iflik konulardan
farkl› usullerle bahsedecektir. Yani hayat› boyunca bahsetti¤i konular ve
bunlar› ele al›fl yöntemi sürekli de¤iflecektir. Ayn› flekilde flâirler de böyledir.
Alan›nda birçok uzman›n bile tökezledi¤i bu fesat kayna¤›na böylece dikkat
çekmekle yetiniyoruz. Ancak bizim burada bu konuyu zikretmemizin nedeni,
Hz. Adem’den bahsederken sözün dönüp dolaflarak ‹srailo¤ullar›na gelmesi25 fievkânî, Fethu’l-Kadîr, I, 86.
230
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
dir. Manay› zorlayarak münasebet arayan kifli, ‹srailo¤ullar› ile Hz. Adem’den
bahseden ayetler aras›nda nas›l bir iliflki kurulabilir? derse, biz de deriz ki:
Asla mümkün de¤ildir. Zira;
“Çal›nt› (sözü) b›rak, yerinde ç›nlay›p dursun!
(E¤er söyleyeceksen) öncekilerin sözünü de¤il, yeni bir söz söyle!”
fievkânî’nin sözleri bu cümlelerle son buluyor. Son para¤raftaki flüpheye
cevap olarak diyoruz ki:
1) fievkânî iddias›nda; flairlerin kasidelerinde ve hatiplerin de hutbelerinde bir tak›m münasebetlerin araflt›r›l›p aç›klanmas›n› kasdetmiyor. E¤er o;
“Bir Arap hatibi, sözü bir ba¤lamda söylüyorsa hemen bunu de¤iflik sanatlar
ve birbirinden farkl› yollarla ifade eder” sözünde iflaret etti¤i gibi “bir tek hutbe veya kasidenin parçalar› aras›nda münasebet araflt›r›lmaz” anlam›n› kastediyorsa bu, büyük bir hata ve düpedüz fesahatten uzaklaflmak demektir.
Çünkü sözlerin birbiriyle olan irtibat›n›n zay›fl›¤›, söz sanat›nda gerçekten
son derece çirkin ve bir eksikliktir. E¤er fievkânî bu iddias›yla bütün bunlar› kasdetmiyorsa o halde insanlar, niçin parçalar› de¤iflik ve fikirleri farkl›
sözler aras›ndaki irtibat çeflitlerinden bahsederler? Bunlardan sözedenler,
ayr›ca niçin âmm’dan sonra hâss, hâss’dan sonra âmm, va’d’den sonra vaîd
veya tersi gibi en güzel flekilde konu de¤ifltirmekten veya bunlar›n d›fl›nda,
–sözün fesahatini araflt›r›p bilen biri olmas› bir tarafa- sa¤lam zevk sahibi birinin aç›klamaya bile ihtiyaç duymad›¤› di¤er fleylerden bahsederler acaba?
O halde, bütün âlemler için apaç›k bir mucize beyân olan Kur’ân-› Kerim’in
fesahatinin durumu nas›l olur?
2) E¤er fievkânî sadece, çeflitli sebeplerle îrâd edilmifl hutbeler ve farkl›
maksatlarla söylenmifl kasidelerde münasebet aramay› kasdetmiflse; hiç flüphesiz bu onun “Kur’ân ayetleri aras›nda münasebet araflt›r›lmaz”, iddias›na
uygun bir mesnet olmaz. Bunun anlam› fludur: fievkânî’nin, “bir sûrenin
kendinden önceki ile iliflkisini araflt›ramay›z” varsay›m›n›, “bir sûrenin ayetleri aras›ndaki münasebeti; konular›yla pasajlar› aras›ndaki irtibat yönleri
aranmaz” iddias›na dayanak yapmas› hiç uygun olmaz. Zira biz biliyoruz ki;
bir kaside veya hutbedeki sözlerin zay›f irtibatl› veya flumûlünün düzensiz olmas› asla hofl karfl›lanmaz.
3) fievkânî’nin, kasideler ve hutbeler hakk›nda söyledikleri, Kur’ân sûrelerinin durumuna uygulanamaz. Çünkü her kaside, kendine özgü bir maksat için söylenmifltir ve ayn› flekilde her hutbe de böyle îrâd edilmektedir. Ancak Kur’ân-› Kerim’e gelince durum farkl›d›r. Çünkü Allâh Teâlâ’n›n da” (Al-
Münasebet ‹lmi ve Kur’an Tefserindeki Önemi
231
lâh) taraf›ndan âyetleri sa¤lamlaflt›r›lm›fl” 26 fleklinde vasfetti¤i gibi, bütün
sûreleriyle Kur’ân’›n maksad›; kâmil (her yönüyle mükemmel ve tam) ve sa¤lam bir kitap olmas›d›r. Dolay›s›yla da onun, Mushaf’taki tertip flekliyle mevcut olan sûrelerinin aras›nda birçok irtibat›n olmas› kaç›n›lmazd›r.
4) fiairler ve hatipler; aralar›nda herhangi bir münasebet düflünmeksizin
söyledikleri her parçada özel bir maksat gözetseler bile, kasideleri bir divanda veya hutbeleri bir yerde toplad›klar› zaman, onlar›n flu flekilde bir düzenleme yapt›klar›n› görüyoruz: Kaside veya hutbeleri vezn, maksat veya zaman
uyumu gibi iliflki çeflitlerine göre bir araya toplamaktad›rlar. Halbuki sûrelerin tertibinde zaman uyumuna (kronolojiye) riayet edilmemifltir. Çünkü vahyin tertibinde belirleyici olan unsur, manevî irtibat iliflkisidir ve bunu da keflfedip ortaya ç›karan, münasebet ilmidir. Gelin flimdi bu güzel ilim dal›n› inceleyelim.
Kur’ân-› Kerîm’deki münasebetlerle ilgili ilme karfl› olan fikrin, kesinlikle
as›ls›z flüphelere ve yersiz korkulara dayand›¤›n› görmekteyiz. Halbuki münasebet ilminde; zorlama ve art niyetten uzak, en iyi irtibat yönüne riayet etmeyi flart kofltu¤umuz müddetçe, böyle as›ls›z flüphe ve endiflelere asla yer
kalmaz. Çünkü uygun münasebetleri araflt›rmak, Kur’ân’›n ve maksatlar›n›n
aç›klanmas›nda derinlemesine bir çal›flmaya ve ince ba¤lar›n›n ortaya ç›kmas›na vesile olacakt›r. Hatta bu çal›flman›n yegane gayesi olacakt›r ki o da hidayettir. Nitekim fiât›bî de flöyle demektedir: “Kur’ân’daki her sûre, bir tek
k›ssad›r ve Kur’ân’›n tamam› da, bir tek k›ssad›r.” Yani tek bir hükümdür, o
da; do¤ru yola ulaflmad›r.”
Münasebet ilminin Önemi
Kur’ân’daki münasebet ilmine alimler gerçekten büyük önem vermifller,
konu ile ilgili bilgileri bir araya toplayarak bu ilimle ilgilenenler için bir övünç
vesilesi olarak kaydetmifllerdir. ‹mam Zerkeflî bu ilim dal› ile ilgili flunlar› söylemektedir: “‹yi bil ki, münasebet ilmi çok flerefli bir ilim dal›d›r. Söyledi¤i
fleylerde söz sahibinin gücü bununla bilinip tan›n›r ve ak›llar bununla korunur”.27 Baz› alimler ise flöyle demifllerdir: “Sözün güzelliklerinden birisi de,
birbiriyle iliflkili parçalardan oluflmas›d›r ki böylelikle söz da¤›n›k olmaktan
kurtulur. Pek çok faydas› olmas›na ra¤men bu ilim çeflidini birçok müfessir
ihmal etmifltir.” Suyûtî de: “Münasebet ilmi, çok flerefli bir ilimdir. Fakat zor-
26 Hûd, 11/1.
27 ez-Zerkeflî, el-Burhân, I, 36.
232
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
lu¤undan dolay› buna pek az müfessir ilgi göstermifltir”28 demektedir. Fakat
biz, birçok müfessirin bu ilmi ihmal etti¤i fikrini kabul etmiyoruz. Evet onlardan ço¤u, her yerde bu münasebetlerden söz etmezler. Bu da sözü uzatmamak içindir. Özellikle müçtehit müfessirler, bu ilmin hakemli¤ine baflvurman›n kaç›n›lmaz oldu¤u birçok yerde ona ilgi duyup müracaat etmifllerdir. Bu
durum, -rivayet tefsircilerinden olmas›na ra¤men- mesela; ilk müfessirlerden
‹mam Taberî ile sonrakilerden ‹smâil b. Kesir el-Kureflî ed-D›maflkî gibi iki
müfessirde bile aç›kça görülmektedir.
Evet, geniflli¤i, son derece ayr›nt›l› noktalara sahip oluflu ve haz›r bir metodunun olamay›fl› gibi nedenlerden dolay›, özellikle ilk as›rlarda bu ilimdeuzmanlaflm›fl çok az insan bulunmaktad›r. Fahruddîn er-Râzî tefsirinde diyor ki: “Kur’ân’›n inceliklerinin ekserisi; içerisindeki irtibatlara ve tertibine
serpifltirilmifltir.”29 Bu söyledi¤imiz fley, Suyûtî ile Zerkeflî’nin de flu sözleri ile
kasdettikleri fleydir: “Bu ilim çeflidi ile ilgilenen pek az müfessir vard›r. En
çok ilgilenenlerden birisi ‹mam Fahruddîn er-Râzî’dir.”30 Münasebet ilminin
üstünlü¤ünden dolay›, tefsirde sivrilmifl müfessirlerden baflkas› bu ilimde temayüz etmemifltir. Hatta müfessirler, münasebet ilmindeki hatalar›ndan dolay› di¤er alimlere göre daha çok sald›r›lara u¤ram›fllard›r. fieyh Ebû’l-Hasen
efl-fiehrâbânî flöyle demektedir: “Daha önce baflkas›ndan duymad›¤›m›z münasebet ilmini Ba¤dat’ta ilk ortaya ç›karan ‹mam Ebû Bekr en-Neysâbûrî’dir.
Bu zat, din ve edebiyat alan›nda çok genifl birikime sahipti ve kendisine bir
ayet okununca kürsü üzerinde hemen flöyle derdi: Bu ayet niçin flu ayetin yan›na gelmifl ve bu sûrenin flu sûre yan›nda yer almas›n›n hikmeti nedir? Ayr›ca en-Neysâbûrî, münasebet ilmini bilmeyen Ba¤dat’taki di¤er alimleri de
elefltirip onlar› hatal› görürdü.”31
Kâd› Ebû Bekr b. el-Arabî, Sirâcü’l-Mürîdîn’de flöyle demektedir: “Kur’ân
ayetleri birbiriyle o derece irtibatl›d›r ki adeta; manalar› uyumlu ve yap›lar›
düzenli tek bir söz gibidir. ‹flte bu özellik (münasebet ilmi) çok büyük bir ilimdir. Bu ilimle, sadece Bakara sûresini bu yönden inceleyen bir alim ilgilenmifl ve sonra da bu konuda Allâh, bizim ufkumuzu da açm›flt›r. Art›k bu ilimle u¤raflan kimse kalmay›nca ve halk›n da bu hususta bilgisizce konufltu¤unu görünce sonuçta bu ilmin kap›s›n› kapatt›k ve Allâh ile aram›za koyup
O’na geri havale ettik.”32
28
29
30
31
32
Suyûtî, el-‹tkân, III, 322.
A.g e’ler.
A.g.e.’ler, ayn› yerler.
Zerkeflî, el-Burhân, I, 36.
Zerkeflî a.g.e. ; Bikâî, Nazmu’d-Dürer, I, 7.
Münasebet ‹lmi ve Kur’an Tefserindeki Önemi
233
Fahruddîn er-Râzî, Bakara sûresi hakk›nda flunlar› söylemektedir: “Bu
sûrenin nüktelerini ve tertibindeki eflsiz özellikleri düflünen kimse; Kur’ân’›n,
laf›zlar›ndaki fesâhati ve manalar›ndaki yüce flerefi, ayr›ca tertib ve ayetlerdeki düzen aç›s›ndan da bir mucize oldu¤unu anlar. Nitekim “Kur’ân, üslûbu sebebiyle bir mucizedir” diyenler de bunlar› kasdetmifllerdir.”33 fiimdi Münasebet ilminin önemine bir de bu ilmin faydalar›n› ilave ediyoruz. Bu faydalar›n en önemlilerini flöylece zikredebiliriz:
Münasebet ‹lminin Faydalar›
fiüphesiz ki münasebet ilminin faydalar›; nass’›n manas›n›n güzelli¤i veya parlakl›¤› yahut da bu manalar›n birbiriyle olan uyum, ahenk ve alakas›
ile ilgili faydalard›r. Bunlar, Kur’ân’daki mucizevî belâ¤at›n s›rlar›n› ortaya ç›kar›r. Münasebet ilmi, Konulu Tefsir ile Tahlîlî Tefsir’de de önemli bir esast›r.
Münasebet ilminin faydalar› flunlard›r:
1) Sözdeki ‹rtibat› Ortaya Ç›kar›p Aç›klamak.
Münasebet ilmi, “sözün parçalar›n› birbirine yaklaflt›r›p adeta onlar› kucaklat›r ve aralar›ndaki ba¤› daha da güçlendirir. Böylece bu yak›nlaflma ve
uyum halini; parçalar› birbirine tam uymufl, son derece sa¤lam bir bina flekline dönüfltürür.” fiüphesiz ki, bölük-pörçük olmamas› için sözün, birbiriyle
ba¤lant›l› olmas› onun güzelli¤indendir.
2) Bir Sûrenin Önceki Sûre ile veya Âyetlerin Önceki Âyetlerle Münasebetini Aç›klamak: Bu, Kur’ân tefsirinde önemli bir ad›md›r. Bu ad›m, bir sûre
veya ayetin hedef ve maksad›n› ayd›nlat›r ki; bu da bize, sûre veya ayetler
hakk›nda fikir verir.
3) ‹ncelenen Âyetlerin veya Sûrenin, Kendilerinden Öncekilerle ‹liflkisini
Bilmek; Baz› Görüflleri Di¤erlerine Tercih Etmeye Yard›mc› Olur. Çünkü fikirler kuvvette eflit oldu¤u zaman; bir sözün, di¤erleriyle uyumlu (irtibatl›) oluflu, onu tercih etmeye daha lay›k k›lar. Bu ise rivayet tefsirleri dahil bütün
tefsir kaynaklar›nda malum ve aç›k bir husustur.
4) Bu ‹lim, Kur’ân Tefsirindeki Problemleri Çözmeye Yard›mc› Olmaktad›r.
Bu konuda el-Bikâî Nazmu’d-Dürer’inde flöyle demektedir:34 “Kuflkusuz, bu
ilme kapal› olan müfessirlerin ne yapacaklar›n› flafl›rd›klar› baz› ayetlerin manalar›nda, bu ilim sayesinde do¤ruya ulafl›labilir. fiu ayetler, bu tür ayetler-
33 Râzî, Mefâtîhu’l-Gayb, VII, 138.
34 Bikâî, Nazmu’d-Dürer, I, 12.
234
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
dendir: “Yoksa Ya'kub'a ölüm geldi¤i zaman siz orada m› idiniz? O zaman
(Ya'kub) o¤ullar›na: Benden sonra kime kulluk edeceksiniz? demiflti. Onlar:
Senin ve atalar›n ‹brahim, ‹smail ve ‹shak'›n ilâh› olan tek Allâh'a kulluk edece¤iz; biz ancak O'na teslim olmufluzdur, dediler.”35
“Müminlerden -özür sahibi olanlar d›fl›nda- oturanlarla mallar› ve canlar›yla Allâh yolunda cihad edenler bir olmaz. Allâh, mallar› ve canlar› ile cihad
edenleri, derece bak›m›ndan oturanlardan üstün k›ld›. Gerçi Allâh hepsine de
güzellik (cennet) vadetmifltir; ama mücahidleri, oturanlardan çok büyük bir
ecirle üstün k›lm›flt›r. Kendinden dereceler, ba¤›fllama ve rahmet vermifltir.
Allâh çok ba¤›fllay›c› ve esirgeyicidir.”36
5) Münasebet ‹lmi, Kur’ân’›n ‹’câz›na Olan ‹nanc› ‹yice Yerlefltirip Köklefltirir. Çünkü bu ilim; Kur’ân’›n î’câz›n› inceleyeni hayrete düflürüp ve hayran
b›rakan inceliklerini ve s›rlar›n› ortaya ç›kar›r. Nitekim Râzî konuyla ilgili daha önce flunu söylemiflti: “Kur’ân nüktelerinin ço¤u, ondaki münasebetlere
ve tertibine serpifltirilmifltir.” Bu konuda el-Bikâî de flunlar› söylemektedir:
“Bu ilim, manan›n muktezâyi hâle uygunlu¤unu gerçeklefltirmeye yarayan
Belâ¤at’›n s›rr›d›r. Bu ilimde iyi bir mana ç›karmak, bir sûreden murad olunan manan›n bilinmesine ba¤l›d›r ve bu ise, o sûrenin cümlelerindeki maksad› bilmek anlam›na gelir. Bu sebeple münasebet ilmi, son derece önemli bir
ilimdir ve ayr›ca Beyân ilmi, Nahv için ne anlam ifade ediyorsa; bu ilim de,
tefsir için onu ifade etmektedir.”37
Bikâî konuyu detayland›rmak için flunlar› da ilave etmektedir: “Bu ilimle,
kalpteki iman sa¤lamlafl›r ve öze iyice yerleflir. Bu da î’câz›n iki yolu oldu¤unu gösterir: Birincisi; bulundu¤u hal üzere olan her cümleyi terkibe göre düzenlemek. ‹kincisi ise cümleleri, tertibe akarak benzerleriyle düzenlemektir.
Bunlar›n birincisine daha çabuk ulafl›l›r ve daha kolay netice al›n›r. Zira; zeki veya ahmak olsun Kur’ân’› ifliten herkes, onun manalar›ndan etkilenir ve
duydu¤u anda kendisinde, içini ferahlatan bir ürperti ve geniflleme ile birlikte bir korku da meydana gelir. Bu haleti ruhiye, baflka bir metni duyunca
meydana gelmez. Kur’ân’› dinleyen kifli, ifadelerindeki incelikleri anlamada
mesafe ald›kça î’câz›n büyüklü¤ü onda o denli büyür. Bu hal içinde olan kiflinin akl›, her cümleyi öncesiyle ve sonras›yla düflündü¤ü zaman, durum
kendisine son derece kapal› gelir ve cümlelerin yekdi¤erinde çok uzak maksatlar ve hedefler içerdi¤ini görür. Sonuçta da bu cümlelerin tamamen ayr›
olduklar›n› zanneder ve kendisini, hemen Kur’ân’› ilk duydu¤u anda saran fe35 Bakara, 2/133.
36 Nisâ, 4/95-96.
37 Bikâî, a.g.e., I, 6.
Münasebet ‹lmi ve Kur’an Tefserindeki Önemi
235
rahl›kla sars›nt›dan kat kat fazla ›zd›rap ve s›k›nt› sarar. Hatta belki bu durum onu flüpheye sokar ve iman›n› bile sarsar.38 Bu kifli; Kur’ân’›n her türlü
noksanl›ktan münezzeh bir Zat’›n kelam› oldu¤undan dolay› en güzel laf›z,
mana ve en sa¤lam örgüsünün zirvesinde oldu¤una güvendi¤ini, bu noktalarda kendi acizli¤ini ortaya ç›karmas›n› ve düflünme nimetiyle kendine bir
ç›k›fl yolu vermesini Yüce Allâh’tan isterse ve bu yolda devam ederse sonuçta kendisine, bir kap› aç›l›r ve bu kap›n›n ard›ndan o s›rlar›n par›lt›lar› görünür. Daha sonra kendisinden fikirler coflmaya bafllar, flaflk›nl›k ve hayret
içinde Allâh’a flükreder, bunun azameti karfl›s›nda kalbi pervane olur; neticede de iman› flüpheden uzaklaflarak sa¤lamlafl›r ve art›k görür ki Kur’ân’daki mevcut tertipten maksat; kadri yüce, makam› yüksek, örgüsü eflsiz ve çok
mukaddes nitelikteki manalard›r.”39
6) Bir Sûrenin As›l Maksad›n› ve Kur’ân’›n Geneli Etraf›ndaki Dönen Ma na Eksenini Keflfetmek. Münasebet ilmi ile ortaya ç›kan bu durum, ayn› zamanda yeni bir tefsir çeflidi olan Konulu Tefsire de bir temel ve altyap› oluflturmufltur. Bunu flöyle aç›klayabiliriz: Kur’ân’daki bir sûrenin konulu olarak
yap›lan tefsiri, Konulu Tefsir çeflidinin iki k›sm›ndan birini oluflturur ve buna da ancak münasebet ilmi ile ulafl›labilir. Konulu Tefsirin bu çeflidinde ilk
önce sûrenin ana hedefini ve ayetlerin anlam alanlar›n› belirleriz. Böylece sûrenin di¤er bölümlerinin de ifltirak etti¤i toplu genel manay› araflt›rm›fl oluyoruz. Sonuçta ise bu genel mana, o sûrenin esas merkezi olmufl oluyor. Ayn› flekilde bir sûreyi baz› paragraflara ay›r›p, bunlar›n birbirleriyle olan iliflkilerini araflt›r›r›z. Daha sonra ise bu paragraflar›n genel manas›n› arzederiz ve
bu genel manay› da, bafl›ndan sonuna kadar o sûredeki bütün ayetlerin tefsirlerini birbirine ba¤layan unsurlarla iliflkilendiririz. Bu ifllemi ise, o sûrenin
konulu bir tefsirini haz›rlamak için yapar›z. Ayr›ca görüyoruz ki münasebet
ilmi, Konulu Tefsir’in de bir temelidir. Çünkü bu, ayetlerin anlafl›lmas›n› kolaylaflt›r›r ve görüfller aras›nda tercih imkan› sa¤lar. Bir sûrenin konulu tefsirinde en önemli nokta, paragraflar aras› münasebettir. Öyleyse Konulu Tefsir, hiçbir flekilde münasebet ilminden müsta¤ni kalamaz.
Münasebet ‹lminin Tarihi ve Bu ‹lim Dal›na Dair Yaz›lan Eserler
Daha önce de gördük ki ‹mam Ebû Bekr en-Neysâbûrî (ö.324/936), ö¤rencisi Ebu’l-Hasen efl-fiehrâbânî’nin ifadesine göre Ba¤dat’ta münasebet ilmini ilk ortaya koyan kiflidir. Ancak biz, Neysâbûrî’den önce bu ilmi ortaya
38 Bikâî, a.g.e., I, 10-12.
39 Belki fievkânî’nin korkarak söyledi¤i fleylerin sebebi bu cümleler olabilir. Sanki fievkânî kendini ikna edecek ifadeleri, bu sözlerin devam›nda bulamam›fl gibidir.
236
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
ç›karan birini görüyoruz ki, o da ‹mam Cafer et-Taberî (ö.310/922)’dir. O, tefsirinde bu ilme dair küçük fakat önemli fleyler kaydetmifltir. ‹flte bu bilgilere
göre münasebet ilminin tarihi seyrini afla¤›daki flekilde s›ralayabiliriz:
1) Münasebet ilmine dair ilk bilgi k›r›nt›lar›, selef alimlerinin dillerinde dolaflanlard›r. Onlar bu ilme Kur’ân tefsiri ile ilgili özellikle yapt›klar› içtihatlar
ve konuflmalarda temas etmifllerdir. [Münasebet ilmi ile çözülmeye çal›fl›lan
ayetlere] boflanma ile ilgili flu ayetleri örnek olarak verebiliriz: “Ey Peygamber!
Kad›nlar› boflayaca¤›n›zda, onlar› iddetlerini gözeterek boflay›n ve iddeti de
say›n. Rabbiniz Allâh'tan korkun. Apaç›k bir hayas›zl›k yapmalar› hali bir yana, onlar› evlerinden ç›karmay›n, kendileri de ç›kmas›nlar. Bunlar Allâh'›n s›n›rlar›d›r. Kim Allâh'›n s›n›rlar›n› aflarsa, flüphesiz kendine zulmetmifl olur.
Bilemezsin, olur ki Allâh, bundan sonra bir durum ortaya ç›kar›verir.”40 Ayetin zahiri, ric’î veya di¤er talak çeflitlerini içine almaktad›r. Baflta Ömer b.
Hattab (r.a.) olmak üzere bir grup Sahabe, bu manay› kabul etmifllerdir. Bu
konuda Fât›ma b. Kays ve Sahabe’den baz›lar› muhalefet etmifller ve flöyle demifllerdir: Ayet, ric’î olmayan talak hükmünü ifade eder, bunun delili de ayetteki “Bilemezsin, olur ki Allâh, bundan sonra bir durum ortaya ç›kar›verir.”
k›sm›d›r. Fât›ma b. Kays demifl ki: Bunun anlam›; üç talaktan sonra meydana gelen durumdur.41
2) Dirâyet tefsircileri, tefsire dair hacimli eserler yazd›klar›nda, kitaplar›na
münasebet ilmiyle ilgili bir tak›m tespitleri de alm›fllard›r. Bunu özellikle konu ile ilgili farkl› görüfllerden birini tercih durumunda yapm›fllard›r. ‹çerisinde münasebet nükteleri bulunan ve bize kadar ulaflan ilk tefsir, ‹mam Muhammed b. Cerîr et-Taberî’nin “Câmiu’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân”›d›r.
Bundan sonra Ebû Bekr en-Neysâbûrî gelir. O, bu konuyla ilgilenmifl ve cami
derslerinde bu ilimle ilgili aç›klamalar yapm›flt›r. Neysâbûrî’den sonra ise Keflflâf tefsiriyle Zemahflerî (ö.538/1143) gelmektedir. O, bu konuyla Kur’ân’›n belâ¤at zenginli¤ini ortaya ç›kararak ilgilenmifltir. Tefsirinde münasebet ilmine
dair ya öncekilerden baz› tespitler veya az da olsa kendi tespitlerini görmekteyiz. Yaln›z, tefsirinde münasebete de¤inmedi¤i yerler de çoktur. Bunun sebebi ise, öncekilerden bu ilme dair az bilgi gelmifl ve kendisinin de kitab›n› k›sa
tutmak istemifl olmas› olabilir. Ve nihayet imam Fahruddîn er-Râzî
(ö.606/1209) geldi ve o muazzam eseri Mefâtîhu’l-⁄ayb’› yazd›. er-Râzî, eserine çeflitli ilim dallar›n› dercetmifl, dolay›s›yla münasebet ilmiyle de ilgilenmifltir. Hatta kendisinden “bu ilim dal› ile en çok ilgilenen flah›s” fleklinde bahse-
40 Talâk, 65/1.
41 Müslim, Kitâbu’t-Talâk, IV, 197; Ebû Davud, II, 288. Bu hadisin asl› müttefekun aleyhtir. Bkz.
Buhârî, Bâbu K›ssati Fât›ma b. Kays, VII, 57-58.
Münasebet ‹lmi ve Kur’an Tefserindeki Önemi
237
dilmifltir. Biz de onun “bu ilimle en çok ilgilenen hatta bu ilim dal›n›n alan›n›
daha da geniflleten” flah›s oldu¤unu söyleyebiliriz. Çünkü o, ele ald›¤› konunun bir tek yönle yetinmez, ço¤unlukla bir ayetin önceki ayetle, bir sûrenin
önceki sûreyle aralar›ndaki iliflkini de ortaya koymaya çal›fl›r. Böylece Râzî,
münasebet ilmine genifl bir kap› açm›fl, etkisi de kendisinden sonraki tefsirlerde [aç›kça] görülmüfltür. Mesela; Ebû Hayyân el-Endelüsî (ö.745/1344),
Beydâvî’ye (ö.685/1286) yapt›¤› hafliyesinde fiihâbu’l- Hafâcî (ö.741/1340) ve
daha sonra Rûhu’l- Meânî’siyle el- Âlûsî (ö.1270/1854) bunlardand›r.
3) Münasebet ilmine dair telif edilen müstakil eserler son dönemlerde yaz›lm›flt›r. Bu konuda bize kadar ulaflan ilk kitap Ebû Câ’fer b. ez-Zübeyr’in
el-Burhân fî Münâsebeti Tertîbi Süveri’l-Kur’ân adl› çal›flmas›d›r. Bundan
sonra ise Burhâneddîn el-Bikâî gelmektedir. O, münasebet ilmine dair hacimli bir kitap kaleme alm›fl ve bu kitab›nda Kur’ân’›n tamam›n› münasebet
yönünden tefsir etmifltir. Nazmü’d-Dürer fî Tenâsübi’l-Âyâti ve’s-Süver ad›n›
verdi¤i bu hacimli eseri, kendisinden sonrakilerin baflvurdu¤u bir kaynak olmufl ve Hindistan’da 22 cilt fleklinde bas›lm›flt›r. Suyûtî de konuyla ilgili flunlar› söylemektedir: “Kur’ân’›n esrar›na dair yazd›¤›m kitab›m, bu ilmi de içermekte, ayetler ve sûreler aras› iliflkileri içine almaktad›r. Ayr›ca bu kitap,
Kur’ân’daki î’câz yönleriyle belâ¤at üsluplar›n› da ihtiva etmektedir. Bu eserde, sûrelerin münasebetlerine dair bilgileri özel bir cüz içinde özetledim ve
ona Tenâsükü’d-Dürer fî Tenâsübi’s-Süver ad›n› verdim.” Ayr›ca Suyûtî, sûrelerin bafllar›yla sonlar›n›n iliflkisine dair Merâsidü’l-Matâli’ fî Tenâsübi’lMakât›’ ve’l-Metâli’ isimli bir kitap da yazm›flt›r.
Ça¤›m›zda ise Dr. Muhammed Mahmûd Hicâzî, münasebet ilminin derin
bir çeflidi olan Kur’ân’da Konu Birli¤i’ne ilgi duymufl ve el-Vahdetü’l-Mevdûiyye fi’l-Kur’ân isimli bir kitap yazm›flt›r. Sahas›nda ilk çal›flmalardan biri
olan bu kitap, güzel bir eser olup eski alimlerin “Kur’ân, tek bir konudur” iddialar›n› ispatlamaktad›r. Bu eser, yaz›lan baz› tefsir kitaplar›ndan sûrelerin
münasebetiyle ilgili bilgileri, ittifak edilen görüflleri elefltiriye tabi tutmadan
toplam›fl ve bu ilimde derinlemesine bir incelemeye de özen göstermemifltir.
Hulasa; edebiyat› bilenlere kendi ça¤lar›n›n diliyle sesleniyor ve onlar›, münasebet ilmini araflt›rmaya davet ediyoruz. Biz de bu yöndeki baz› araflt›rmalara dan›flmanl›k yap›yoruz.
Rivayet Tefsircilerine Göre Münasebet ‹lmi
Gerek rivayet ve gerekse dirayet olsun eski-yeni tefsir kaynaklar›na bakt›¤›m›zda görüyoruz ki, bu kaynaklar›n hemen hepsi münasebet ilmi ile ilgi-
238
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
lenmifltir. Hatta baz› görüfllerin tercihi noktas›nda bu ilmin hakemli¤ine baflvurmufllard›r. Ancak tefsirler, bu konuyu fazla inceleme ve ilgilenme noktas›nda birbirinden farkl›d›rlar. Bu tefsirlerden kimisi iki sûre aras›ndaki münasebeti veya bir sûrenin iki paragraf› aras›ndaki münasebeti çok fazla incelemifl; kimisi de çok az ve ara-s›ra ilgilenmifltir.
Birinci yol, genifl dirayet tefsirlerinin takip ettikleri yol olup bunlar; Râzî’nin Mefâtîhu’l- ⁄ayb’›, Ebû Hayyân el-Endelüsî’nin el-Bahru’l-Muhît’i ve
Âlûsî’nin Rûhu’l-Maânî’si gibi daha çok Kur’ân üslubunu inceleyen eserlerdir. ‹kici yol ise, daha çok müelliflerinin kendi görüfllerini ortaya koymaya çal›flt›klar› Rivayet Tefsiri yoludur. Mesela; Taberî ve ‹bn Kesîr gibi. Bu yolu ayn› zamanda Zemahflerî’nin Keflflâf’› ve Nesefî’nin Medâriku’t-Tenzîl’i gibi muhtasar rey tefsirleri de takip etmifltir. Münasebet ilmiyle ilgilenen rivayet tefsirlerinden birkaç örnek verelim: “Geriye eli ermez, gücü yetmez çocuklar b›rakt›klar› takdirde (halleri ne olur) diye korkacak olanlar (yetimlere haks›zl›k etmekten) korkup titresinler; Allâh'tan sak›ns›nlar ve do¤ru söz söylesinler.”42
Süddî, Katâde ve bu ikisi d›fl›ndakilerden gelen görüfle göre bu ayet, “ölüm
an› yaklaflm›fl kimsenin kendi mal›ndan bir fleyler infak etmeyi emretmemesi hakk›ndad›r. Yani ayet flunu diyor: Geride bak›ma muhtaç çocu¤u olan biriniz, acaba onlar› mals›z mülksüz b›rakmay› hiç ister mi? O halde (ölüm döfle¤indeki) bu hastaya, kendi nefsiniz ve çocuklar›n›z için hofl görmedi¤iniz
fleyleri emretmeniz hiç uygun de¤ildir.” Taberî bir önceki “Miras taksim edilirken…” ayetine dayanarak bu yorumu tercih etmifl ve ayetteki k›smeti, “vasiyet” olarak tefsir etmifltir. Daha sonra ikinci olarak da, bir önceki ayete dayanarak vasiyet olarak yorumlam›fl ve flöyle demifltir: Burada “….(yetimlere
haks›zl›k etmekten) korkup titresinler” ayetinin, Allâh’›n, kullar›n› vasiyetle
ilgili söyledikleri fleylerle e¤itmek için gelmifl olmas› gerekir. Çünkü bu, vasiyet hükmü hakk›nda bir önceki ayetin hemen arkas›ndan gelmifltir.” Bu konuda ‹bn Abbâs’›n da flöyle dedi¤i vârittir: ‹bn Abbâs ayeti, “yetimleri korumaya bir teflviktir” fleklinde yorumlam›flt›r. Ayet, yetimlerin velilerine; kendilerinin de öldükten sonra fakirlik veya kaybolup gitme gibi korkulan fleylere
maruz kalacak bak›ma muhtaç evlatlar› olsa acaba ne yaparlard›?, hat›rlatmas›n› yapmaktad›r. Böylece, sorumlulu¤u alt›nda yetim bulunan kimseler
bundan ibret als›nlar! 43
Ayetin bu tefsirinin kabul edilmesinin sebebi, kendinden önceki ve sonraki ayetlerle olan güçlü iliflkisidir. ‹bn Kesîr, tefsirinde flöyle demektedir: “Bu,
42 Nisâ, 4/9.
43 Taberî, Câmiu’l-Beyân, II, 194.
Münasebet ‹lmi ve Kur’an Tefserindeki Önemi
239
yetim mal›n› haks›z yere yeme konusundaki tehdidi ihtiva eden ve hemen
sonraki ayetin de destekledi¤i güzel bir sözdür.”44 ‹bn Kesîr bununla flu ayeti kasdetmifltir: “Haks›zl›kla yetimlerin mallar›n› yiyenler flüphesiz kar›nlar›na ancak atefl t›k›nm›fl olurlar; zaten onlar alevlenmifl atefle gireceklerdir.”45
‹flte görüyoruz ki, ilk müfessirlerden Taberî ve sonrakilerden de ‹bn Kesîr
gibi iki rivayet tefsircisi, münasebet ilmine itimat etmifller ve müfessirlerin
görüflleri aras›nda tercihte, münasebeti bir delil olarak saym›fllard›r. Bu konuda bize delil olarak bu iki müfessir yeter. Hatta münasebet ilmine bu kadar karfl› olan] fievkânî’nin bizzat kendisi de tefsirinin birçok yerinde, ayetler
aras›ndaki münasebetlere temas etmifltir. [Karfl› olmas›na ra¤men münasebete baflvurmas›] konu ile ilgili kanaatlerini bilenleri flafl›rtmaktad›r. Onun
özellikle de bu konuya temas etti¤i yerler, birbirine yak›n olan yerlerdir. ‹flte
bunlara birkaç örnek:
“Öyle ise siz beni (ibadetle) an›n ki ben de sizi anay›m. Bana flükredin; sak›n bana nankörlük etmeyin! Ey iman edenler! Sab›r ve namaz ile Allâh'tan
yard›m isteyin. Çünkü Allâh muhakkak sabredenlerle beraberdir.“46 fievkânî
ikinci ayet hakk›nda, birincisiyle aras›ndaki iliflkiyi aç›klayarak flunlar› söylemektedir: “Allâh Taâlâ kullar›n›; kendisini zikretmeye ve O’na flükretmeye
ça¤›rmay› bitirince, hemen akabinde onlar› sab›r ve namaz ile yard›m istemeye yönlendirmifltir. Çünkü Allâh’› zikirle flükrü birlefltiren kimse, Allâh’›n
kendisine emretti¤i vazifede namaz ve sab›r ile yard›m ister, karfl›laflt›¤› zorluklar› aflar, do¤ruya ulafl›r ve hayra muvaffak olur.”47 fievkânî, “‹lâh›n›z bir
tek Allâh't›r. O'ndan baflka ilâh yoktur. O, rahmând›r, rahîmdir. fiüphesiz
göklerin ve yerin yarat›lmas›nda, gece ile gündüzün birbiri peflinden gelmesinde, insanlara fayda veren fleylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allâh'›n gökten indirip de ölü haldeki topra¤› canland›rd›¤› suda, yeryüzünde her çeflit canl›y› yaymas›nda, rüzgârlar› ve yer ile gök aras›nda emre haz›r bekleyen bulutlar› yönlendirmesinde düflünen bir toplum için (Allâh'›n varl›¤›n› ve birli¤ini ispatlayan) birçok deliller vard›r.”48 ayetleri aras›ndaki münasebet hakk›nda da flunlar› söylemektedir: “Allâh Taâlâ, “‹lâh›n›z
bir tek Allâh't›r…” sözüyle tevhidi zikredince hemen akabinde, bunun delilini göstermifltir ki bunlar da, hikmet sahibi bir sanatkar›n en büyük sanat›
olan ifllerdir.”49
44
45
46
47
48
49
‹bn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’ân’il-Azîm, II, 194.
Nisâ, 4/10.
Bakara, 2/152-153.
fievkânî, Fethu’l-Kadîr, I, 183-184.
Bakara, 2/163-164.
fievkânî, a.g.e., I, 188.
240
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
Bundan baflka “Ey iman edenler! Hep birden bar›fla girin. Sak›n fleytan›n
peflinden gitmeyin. Çünkü o, apaç›k düflman›n›zd›r.”50 ayetinin önceki ayetlerle olan iliflkisini de flöyle ifade etmifltir: “Allâh Taâlâ insanlar›n mümin, kafir ve münaf›k olarak üç gruba ayr›ld›¤›n› söyledikten sonra, onlara tek bir
millet yani ‹slâm üzere olmay› emretmifltir.”51 Münasebet ilmine aç›ktan ve
fliddetle yapt›¤› hücumundan sonra bu ilim dal›na müracaat etmesi, fievkânî hakk›nda son derece hayret verici bir husustur. Belki o (bu karfl›t tavr›yla); zorlama ile yap›lan münasebetleri ve nahofl ilgiler kurma çabalar›n› tenkit etmeyi kasdetmifl olabilir. Buna “Ey ‹srailo¤ullar›! Size verdi¤im nimetimi
ve sizi (bir zamanlar) cümle âleme üstün k›lm›fl oldu¤umu hat›rlay›n.”52 ayetinin izah›nda yapt›¤› aç›klamalar delalet etmektedir. fievkânî burada baz›
münasebet yönlerini nakledip bunlar› uzun uzun elefltirmeye çal›flt›ktan sonra flöyle demektedir: “Bizim sana burada anlatt›¤›m›z bu münasebetler, zorlamadan baflka bir fley de¤ildir. Bunu iyi düflün!”53 Fakat aksine onun, “Sana, hilâl fleklinde yeni do¤an aylar› sorarlar. De ki: Onlar, insanlar ve özellikle hac için vakit ölçüleridir. ‹yi davran›fl, asla evlere arkalar›ndan gelip girmeniz de¤ildir. Lâkin iyi davran›fl, korunan (ve ölçülü giden) kimsenin davran›fl›d›r. Evlere kap›lar›ndan girin, Allâh'tan korkun, umulur ki kurtulufla erersiniz.”54 ayetinin iki parça aras›nda ilgi kurarak derin münasebetler araflt›rd›¤›n› da görüyoruz. Bu ayet hakk›nda diyor ki: “hilallerin ne oldu¤u sorusu”
ve buna “onlar›n, insanlara hac için zaman ölçüsü oldu¤u” cevab› aras›nda
flöyle bir iliflki vard›r: Ensâr, haccederken evlerine kap›lar›ndan girmiyorlard›. Ebû Ubeyde bunun bir darb-› mesel oldu¤unu söylemifltir. O zaman mana flöyle olur: Cahillere bir fleyler sorman›z iyilik (birr) de¤ildir. Bilakis iyilik,
takvad›r ve o halde alimlere sorunuz!. Nitekim sen de flöyle dersin: “Bu ifli,
kendine has yoldan yapt›m.” Baflka bir görüfle göre evlere kap›lar›ndan girme, bir darb-› meseldir. Bu da, kad›nlara cima hususunda arkadan de¤il, önden yaklafl›lmas› emridir. Daha baflka manalar da zikredilmifltir.55 Bu sözün
bir zorlama oldu¤u ve ayetin her iki taraf› aras›nda güzel bir iliflki kurmaktan da uzak oldu¤u aç›kt›r. Nitekim alimler daha önce bunu tenkit etmifllerdir. ‹bn At›yye demifl ki: “el-Mehdevî ve Mekkî’nin ‹bnü’l-Enbârî’den nakletti¤i: “Bu ayet, kad›nlara cima konusunda bir darb-› meseldir” yorumu, hakikatten uzak ve sözün ak›fl›n› bozan bir yorumdur.”56
50 Bakara, 2/208.
51 fievkânî, a.g.e. , I, 241. Fakat kendi tefsiri s. 236-237’deki sözünde “müminler”, s. 238’de de
“münaf›klar”dan baflkas› geçmemifltir.
52 Bakara, 2/122.
53 fievkânî, a.g.e. , I, 159.
54 Bakara, 2/189.
55 fievkânî, Fethu’l-Kadîr, I, 218.
56 fievkânî, a.g.e. , II, 138. (Katar bask›s›).
Münasebet ‹lmi ve Kur’an Tefserindeki Önemi
241
Münasebet, Tefsirin en Baflta Gelen Unsurlar›ndand›r
Münasebet ilminin öneminden dolay› müfessirler; ayet ve sûrelerin tefsirini yaparken sözlerinin bafl›nda ayetler aras›ndaki münasebeti zikretmifllerdir. Bu konuyu Zerkeflî Burhân’›n›n giriflinde etrafl›ca anlatm›fl ve flunlar›
söylemifltir “Bir tefsire önce sebeb-i nüzûlü zikrederek bafllamak, müfessirlerin bir gelene¤i olmufl ve bazen konu; hangisinden bafllamak daha uygundur,
noktas›na bile gelmifltir. Yani konuya, sebebin müsebbebe takdimi ile mi yoksa, münasebeti zikrederek mi bafllamal›? Çünkü münasebet, sözün nazm›n›
düzene koyar ve dolay›s›yla nüzûlden önce gelir. Do¤rusu ise; münasebet yönünü, sebeb-i nüzûle ba¤l› olarak aç›klamakt›r. Mesela; “Allâh size, mutlaka
emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar aras›nda hükmetti¤iniz zaman
adaletle hükmetmenizi emreder. Allâh size ne kadar güzel ö¤ütler veriyor!
fiüphesiz Allâh her fleyi iflitici, her fleyi görücüdür.”57 ayetinde oldu¤u gibi.
Burada sebeb-i nüzûlün önce zikredilmesi gerekir. Zira bu; vas›talar›n maksatlardan önce zikredilmesi kabilinden bir fleydir. Burada her ne kadar zorunluluk olmasa da en uygun olan›, münasebet yönünün önce zikredilmesidir.”58
Lafz›n Umumili¤i ve Münasebetin Hususili¤i
Özel bir konuya, âmm (bir laf›z) ilavesi (tezyîl) veya bir âmm (lafz›n) illetini (sebebini) beyân etmek (ta’lîl) suretiyle bir ilave (tezyîl) yap›lmas› Kur’ân’da
çokça bulunmaktad›r. Bu ta’lîl veya tezyîl için getirilen âmm laf›z ise, (anlat›lan) mesele veya hükmün ya kabulü için, ya reddi için, ya da delil konumunda zikredilmifltir. Bu (üslub), içinde ayet fas›lalar›n›n bulundu¤u cümlelerde
daha çoktur. fiimdi Kur’ân’daki bu ilave (tezyîl) ve ta’lilleri, münasebetin husûsili¤i anlam›nda m› yorumlayal›m; yoksa lafz›n›n delaletine göre yani
“umûm” veya “mutlak” manada m› yorumlayal›m?
Bunun fas›lalardaki örne¤i flu ayettir: “Ey ak›l sahipleri! K›sasta sizin için
hayat vard›r. Umulur ki suç ifllemekten sak›n›rs›n›z.”59 Burada “…sak›n›rs›n›z.”
lafz› mutlak olarak gelmifltir. Bu laf›z, bütün emirleri yapmay› ve bütün nehiyleri de terketmeyi ihtiva eder. “Adam öldürmekten kaç›nmak” da bu kabildendir ve cümle, ta’lîl (sebebini beyân) için söylenmifltir. Dolay›s›yla bu kelimeyi
flimdi, “öldürmekten kaç›nma” olarak m› yoksa Takvâ’n›n umûmî manas›yla m›
57 Nisâ, 4/58.
58 Zerkeflî, el-Burhân, I, 34. Ayr›ca bkz. Suyûtî, el-‹tkân, IV, 198; Zehebî, et-Tefsîr ve’l-Müfessirûn, I, 278.
59 Bakara, 2/179.
242
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
tefsir edelim? Fas›las›z ayetlerdeki münasebete ise flu ayeti örnek verebiliriz:
“Allâh'›n geçiminize dayanak k›ld›¤› mallar›n›z› akl› ermezlere (reflit olmayanlara) vermeyin; o mallarla onlar› besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.”60
Bunu takiben flu ayet gelmifltir: “Kad›nlara mehirlerini gönül r›zas› ile (cömertçe) verin; e¤er gönül hofllu¤u ile o mehrin bir k›sm›n› size ba¤›fllarlarsa onu da
afiyetle yiyin.”61 Bu ayet, yetimlere zulmün yasak oldu¤unu bildirmek için gelmifltir. “Akl› ermeyen kimseler” kelimesi de belirlilik tak›s› ile cemi olarak gelmifl ve bu da umûm ifade eden laf›zlardand›r. fiimdi bu kelimeyi münasebetin
husûsî manas› olan “kad›nlar veya kad›nlarla yetimler” olarak m› tefsir edelim,
yoksa; “mal›nda kötü tasarruf eden herkesi –ki bu s›fat› alan kad›nlar ve yetimler de bunlardand›r-” içine alan umumi manas›yla m› tefsir edelim?
Muhakkiklerin ço¤u bu lafz›, umumi manas›yla tefsir etmifller ve k›sas
ayetindeki “leallekum tettekun” … cümlesine de flu anlam› vermifllerdir:
“Umulur ki emirleri yapar, nehiylerden de –ki bunlar›n bafl›nda adam öldürme gelmektedir- sak›n›rs›n›z.” Bu alimler, ayetteki “Sefihler” hakk›nda flunlar› söylemektedir: “Sefihlere vermeyiniz” Yani, mal› çarçur eden tutars›zlara
kendi mallar›n› vermeyin. Yoksa onu saç›p savurur ve yok ederler. Bu “sefih”
kelimesinin içine “küçük çocuk” ve “mal›nda tasarruf etmeyi bilmeyen kad›nlar” da girer. Muhakkik müfessirlerin kabul etti¤i bu görüfl, en uygun ve tercih edilenidir. Bu (anlam verilirken), lafza göre ve lafz›n da s›ygas› ile delaletine göre tefsir edilmesi ilkesine dayan›lm›flt›r. Bu alimler, özel (hâss) sebebe
göre inmifl âmm nass hakk›nda da flunu demifller: “Sebebin husîsili¤ine de¤il, lafz›n umûmili¤ine itibar edilir.” Bununla birlikte sebep, münasebetten
daha kuvvetli bir etkiye sahiptir. O halde en uygunu flöyle olmas›d›r: Münasebetin husûsili¤ine de¤il, lafz›n umûmili¤ine itibar edilir. Burada lafz›n husûsili¤inden ilk anlafl›lan fley, münasebet manas›d›r ve lafz›n, umumi veya
mutlak manan›n d›fl›na ç›kar›lmas› caiz olmaz. Fakat bu mana; umumi mana olmakla beraber, ilk kastedilen ile birlikte bulunur ve ayr›ca umumili¤in
içine baflkas›ndan önce dahil olur. Bundan dolay› insan sanki, baflkas›n›n
de¤il de umimi manan›n kastedildi¤ini zanneder.
Belki umumi laf›zlar› münasebetin hususili¤iyle tefsir edenler, bunlar›n
âmm anlam›n› hâss manaya tahsis etmeyi de¤il; aksine, ibarenin delalet etti¤i fleye dikkat çekmeyi kasdetmifllerdir. Bunu yapan müfessirlerden birçok
kifli vard›r ve özellikle selef, bu önemli manaya dikkat çekmifltir. Hem sonra
nüzûl sebebinin, mutlaka ayetin maksudunda bulunmas› gerekir ve onu (sebeb-i nüzûlü) flu iki nedenden dolay› tahsis ile, ayetin maksudundan ç›kar60 Nisâ, 4/5.
61 Nisâ, 4/4.
Münasebet ‹lmi ve Kur’an Tefserindeki Önemi
243
mak caiz de¤ildir: Birincisi: Böyle yapmak, aç›klamay› vaktinden sonraya b›rakmay› gerektirir. Bu ise caiz de¤ildir. ‹kincisi: Bu iflte, soru sormaktan imtina etmek vard›r. fiöyle ki; sorudan kaç›nmak; meseleyi kar›flt›r›p anlamamak demektir ki böyle bir fley ise, flâri’ hakk›nda caiz de¤ildir.62 Münasebet,
nüzûl sebebinden daha zay›ft›r ve delalet hususunda nüzûl sebebine eriflemez. “Çünkü bazen münasebetle, söylenmeyen fleyler de kastedilebilir.”63
Sebebe Benzeyen Münasebet
Bütün bunlardan baflka bir de, içerisinde münasebetin kuvvetli oldu¤u
âmm nass’›n yan›nda hâss sebebe benzeyen bir çeflit daha vard›r. Yani alimlerin64 de zikrettikleri gibi bazen, bir tak›m ayetler özel sebepler üzere iner ve
Kur’ân’daki tertipte de, kendisiyle iliflkisi olan âmm ayetlerle birlikte yerlerini
al›rlar. Bunun sebebi ise, “Kur’ân’›n nazm›na, siyak›n›n güzelli¤ine ve ayetlerin uyumuna (irtibat›na) riayet etmektir. Böylece bu hâss ayet, âmm’›n içerisinde kesin olarak bulundu¤u için sebebe daha çok benzer. ‹mam Sübkî de
Cem’u’l-Cevâmi’de bunu, mücerredin üstünde fakat sebebin de alt›nda bulunan ortada bir mertebe olarak tercih etmifltir.65 Örne¤i ise flu ayetlerdir: “Kendilerine Kitap'tan nasip verilenleri görmedin mi? Putlara ve bât›la (tanr›lara)
iman ediyorlar, sonra da kâfirler için: "Bunlar, Allâh'a iman edenlerden daha
do¤ru yoldad›r" diyorlar! Bunlar, Allâh'›n lânetledi¤i kimselerdir; Allâh'›n rahmetinden uzaklaflt›rd›¤› (lânetli) kimseye gerçek bir yard›mc› bulamazs›n.”66
Bu iki ayet Ka’b b. Eflref ve onun gibi Yahudi bilginler hakk›nda inmifltir.
Bunlar Bedir’den sonra Kureyfl’i, Rasûlullâh’› (s.a.v.) öldürmeye ve O’ndan öç
almaya teflvik etmek için Mekke’ye gelmifllerdi. Ka’b b. Eflref, Ebû Süfyân b.
Harb’in evine gelmifl ve o da onu misafir etmiflti. Di¤erleri ise Kureyfl’li evlere
gittiler. Ebû Süfyân, Ka’b’a dedi ki: “Sen mukaddes kitab› okuyan ve bilen birisin. Biz ise ümmî (okuma-yazama bilmeyen) kiflileriz ve biz mi do¤ru yolday›z yoksa Muhammed mi bilmiyoruz? Bu konuda ne dersin?” Ka’b flöyle cevap verdi: “Muhammed ve yandafllar› sizin dininizden yüz çevirdiler.” Ebû
Süfyân ise kendilerinin baz› faziletlerinden bahsetti. Bunun üzerine Ka’b da
flöyle dedi: “Allâh’a yemin olsun ki siz, Muhammed ve ashâb’›n›n bulundu¤u
yoldan daha do¤ru bir yoldas›n›z!!” Halbuki (gerçe¤i) bilmesine ra¤men bunu
62 Zerkeflî, Burhân, I, 23.
63 Suyûtî, ‹tkân, I, 87. Bu konuyu hocam›z Muhammed Ebû fiehbe, el-Medhal li Dirâseti’lKur’âni’l-Kerîm adl› kitab›nda (s. 163-165) incelemifltir.
64 Zerkeflî, Burhân, I, 25; Suyûtî, ‹tkân, I, 87; Muhammed Ebû fiehbe, el-Medhal, s. 162-165.
65 Bunu Suyûtî, a.g.e., I, 87’de ondan nakletmifltir.
66 Nisâ, 4/51-52.
244
‹SLÂMÎ ‹L‹MLER DERG‹S‹
söyleyen Ka’b ve yan›ndaki Yahudiler flunlar› iyi biliyorlard›: Kitaplar› Tevrat’ta, ahir zamanda gönderilecek Arap ve ümmî peygamberin s›fatlar›ndan
baz› fleyler vard›. Ayr›ca kendilerinden, bu peygambere inanmalar›, onu tasdik etmeleri ve s›fatlar›n› gizlememeleri konusunda söz de al›nm›flt›. Çünkü
bunlar, kendilerine verilen bir emanetti ve bunu yerine vermeleri, üzerlerine
vazife idi. Neticede ise Ka’b b. Eflref ve onu destekleyenlerin o sözü, kendilerine verilen ve vakti gelince yerine teslim etmeleri emredilen bu emanete bir
ihanettir. Allâh Taâlâ, bu ihanetleri sebebi ile onlar› k›nad› ve va’dlerinden
döndükleri için de lanetledi. Böylece onlar, ihanetlerinin karfl›l›¤›nda bu lanet ve ac› azab› haketmifllerdir.
Buradaki konu, özel emanetin edas›d›r. Ki bu, ellerindeki Tevrat’ta devaml› yaz›l› olarak bulageldikleri Hz. Peygamberin s›fatlar›n› aç›klamakt›r. Nitekim onlar Rasûlullâh’›, kendi o¤ullar›n› tan›d›klar› gibi, hatta daha da iyi
tan›yorlard›. Bu ayetten sonra ise, flu ayette âmm olarak emanetlerin edas›
emri gelmifltir: “Kim iyi bir ifle arac›l›k ederse onun da o iflten bir nasibi olur.
Kim kötü bir ifle arac›l›k ederse onun da ondan bir pay› olur. Allâh her fleyin
karfl›l›¤›n› vericidir.”67 Gerçekten buradaki münasebet gayet aç›k, alaka ise
son derece sa¤lamd›r ve ayr›ca konular aras› geçifl de gayet güzeldir. Çünkü
emanet ayeti, bütün emanetler hakk›nda âmm’d›r ve emanetle ilgili önceki
ayet ise, özel emanet hakk›nda gelmifltir. Yani âmm, Mushaf’ta hemen
hâss’›n arkas›ndan gelmifl, nüzûl bak›m›ndan ise sonra gelmifltir. ‹flte bu
münasebet, hâss’a delalet eden fleyin, âmm içine öncelikle dahil olmas›n› gerektirir. Bu aynen, bir olay nedeniyle inmifl lafz›n içinde kati olarak bulunan
ve d›flar› ç›karman›n da icma ile caiz olmad›¤› bir sebep gibidir. ‹mam ‹bn
Sübkî bu çeflit münasebeti, sebebin alt›nda mücerredin ise üstünde bir yerde orta bir mertebe saym›flt›r. Ancak sebebin alt›nda olmas›n›n nedeni; birincinin, ›st›lah olarak ikincinin içerisinde bir sebep olmamas›d›r. Mücerredin
üstünde olmas› ise, hâss ile âmm aras›nda kuvvetli bir münasebetin bulunmas› ve birincinin ikinci içerisine girmifl olmas›d›r.
Bu söylediklerimize; “ikinci ayet, birinciden alt› y›l sonra inmifltir” fleklinde cevap verilemez. Çünkü zaman, münasebette de¤il; ancak nüzûl sebebinde flart koflulur. Zira bundan maksat; ayetin, kendisine uygun bir yere konulmas›d›r. Zira ayetler, sebeplere göre iniyor ve Rasûlullâh da (s.a.v.) onlar›, Allâh’›n bildirdi¤i yerlere konulmas›n› emrediyordu.68 Hocam›z fieyh Mu-
67 Nisâ, 4/58.
68 Suyûtî, ‹tkân, I, 87-88; Muhammed Ebû fiehbe, el-Medhal, s. 163-165. Ebû fiehbe bu bilgiyi,
‹tkân’a dayanarak ve ifadeyi düzelterek vermifltir. Biz de burada ona dayand›k. Ancak konunun
asl› Zerkeflî, el-Burhân, I, 25-32’dedir.
Münasebet ‹lmi ve Kur’an Tefserindeki Önemi
245
hammed Ebû fiehbe flöyle demiflti: “‹bn Sübkî’nin söyledi¤i ve Suyûtî’nin de
‹tkân’da ondan nakletti¤i bu söz, tam yerinde ve güzel bir sözdür. Ayetler aras›ndaki bu eflsiz münasebete ‹mam Kurtubî de tefsirinde dikkat çekmifl ve
flöyle demifltir: “Geçen ayetteki nazm›n flekli flöyledir: Allâh Teâlâ burada;
Ehl-i Kitab’›n, Rasûlullâh’›n (s.a.v.) s›fat›n› gizlediklerini ve ayr›ca müflriklerin do¤ru yolda oldu¤unu söylediklerini haber vermifltir ve bu da onlar›n bir
ihaneti olmufltur. Böylece bu olay, bütün emanetlerden söz etmeye sebep olmufltur.”69
Netice olarak bu çal›flmadan anl›yoruz ki Kur’ân’daki münasebet ilmi, gerçekten çok büyük bir ilimdir. Bunun ilmî de¤erine Allâh Teâlâ’n›n, kendi kitab›n› hikmet ve mevsukiyetle vasfetmesi delalet eder. Ayn› flekilde buna,
Kur’ân’›n üslub ve beyan›ndaki i’câz’› da iflaret etmektedir. Nitekim bu ilme
itiraz edenlerin delillerinin güçlü olmamas›, hatta kendileriyle çelifltikleri ortaya ç›km›flt›r. Çünkü bunlar, bu ilmi inceleyenlere itiraz etmelerine ra¤men,
bir anda kendilerini Kur’ân’›n münasebetlerini araflt›rmakta bulmufllard›r.
Bu ilmin yüceli¤ine delalet edenlerden birisi de; Kur’ân nazm›n›n tabiat›n›n,
kendisini inceleyene bu yüce özelli¤ini de araflt›rmay› farz k›lmas›d›r. Nitekim
daha önce bu ilmin, Kur’ân’›n yorumlanmas›ndaki önemine, onu güzel anlamada bu ilmin yard›m›na, hatta çeflitli görüfller aras›nda tercih yapmadaki
ehemmiyetine dikkat çekmifltik. Ayr›ca bu ilim, sahas›na girmesi beklenmeyen ve hatta tahmin bile edilemeyen rivayet tefsircilerinin bile yan›nda önem
kazanm›flt›r. Münasebet ilmi, b›rak›n tefsirdeki hikmetler olarak görülmeyi;
günümüzde çok önemli bir mevkiye sahip Konulu Tefsir’e bile bir as›l ve temel olarak kabul edilmifltir. Bundan baflka, münasebet ilmi; Metodik ve Tah lîlî Tefsir’in de kayna¤› olmufltur. Zira ayet veya sûrenin tefsirine bununla
bafllan›r ve nass’a ›fl›k tutar. Ayr›ca Kur’ân’› okuyan›n ilmî derinli¤ini artt›r›r
ve Allâh’›n yüce kitab›n› incelerken ona ufuklar açar.
69 Muhammed Ebû fiehbe, a.g.e. , s. 165.