T.C. KARA HARP OKULU SAVUNMA BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ GÜVENLİK BİLİMLERİ ANABİLİM DALI SOSYAL KONTROLÜN YENİ BİÇİMİ OLARAK ÖZEL GÜVENLİK BİRİMLERİ: SİTE YERLEŞİMLERİNDE YAŞAYANLAR ÜZERİNDE KARŞILAŞTIRMALI BİR ANALİZ, ANKARA ÖRNEĞİ YÜKSEK LİSANS TEZİ Hazırlayan Per. Yzb. Mustafa DEYAN Tez Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Ayça GELGEÇ BAKACAK ANKARA - 2014 TEZ TANITIM FORMU TEZİN TARİHİ : TEZİN TİPİ : Yüksek Lisans Tezi TEZİN BAŞLIĞI : Sosyal Kontrolün Yeni Biçimi Olarak Özel Güvenlik Birimleri: Site Yerleşimlerinde Yaşayanlar Üzerinde Karşılaştırmalı Bir Analiz, Ankara Örneği TEZİN YAPILDIĞI BİRİM : Kara Harp Okulu Savunma Bilimleri Enstitüsü Güvenlik Bilimleri Anabilim Dalı SPONSOR KURULUŞ : - DAĞITIM LİSTESİ : Kara Harp Okulu Savunma Bilimleri Enstitüsü Tez Hazırlama, Onay, Dağıtım ve Muhafaza Esasları Kılavuzunda Belirtilen Yerlere TEZİN ÖZETİ : Özel güvenlik hizmeti, devletin tarihsel süreçteki evrimi sonucunda kamusal devredilmesiyle ortaya olmayan alanlarda çıkmıştır. Bu güvenliğin araştırma ile gerçek site kişilere şeklindeki yerleşkelerde yaşayan bireylerin özel güvenlik görevlilerini nasıl algıladıkları ve site girişlerinde yapılan kontroller neticesinde bireylerde meydana gelen davranış değişiklikleri sosyal kontrol teorisi çerçevesinde ele alınarak ortaya konulmuştur. Böylelikle sitelerde çalışan özel güvenlik görevlilerinin bireyler üzerinde oluşturduğu kontrol algısının ne düzeyde olduğunun tespit edilmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla katılımcılardan görüşme tekniği ile elde edilen verilerin betimsel analizi yapılarak çeşitli bulgulara ulaşılmıştır. ANAHTAR KELİMELER : Sosyal Kontrol, Özel Güvenlik Görevlileri, Site Yaşamı, İktidar ve Güvenlik, Kentleşme, Küreselleşme. SAYFA SAYISI : 161 GİZLİLİK DERECESİ : Tasnif Dışı T.C. KARA HARP OKULU SAVUNMA BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ GÜVENLİK BİLİMLERİ ANABİLİM DALI SOSYAL KONTROLÜN YENİ BİÇİMİ OLARAK ÖZEL GÜVENLİK BİRİMLERİ: SİTE YERLEŞİMLERİNDE YAŞAYANLAR ÜZERİNDE KARŞILAŞTIRMALI BİR ANALİZ, ANKARA ÖRNEĞİ YÜKSEK LİSANS TEZİ Hazırlayan Per. Yzb. Mustafa DEYAN Tez Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Ayça GELGEÇ BAKACAK ANKARA - 2014 KARA HARP OKULU SAVUNMA BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ MÜDÜRLÜĞÜNE Mustafa DEYAN’ın, “Sosyal Kontrolün Yeni Biçimi Olarak Özel Güvenlik Birimleri: Site Yerleşimlerinde Yaşayanlar Üzerinde Karşılaştırmalı Bir Analiz, Ankara Örneği” konulu tez çalışması, jürimiz tarafından GÜVENLİK BİLİMLERİ AnaBilim Dalında YÜKSEK LİSANS tezi olarak kabul edilmiştir. Başkan ----------------------------------------------Doç.Dr. Aslıhan ÖĞÜN BOYACIOĞLU Üye ---------------------------------------------- (Danışman) Yrd. Doç.Dr. Ayça GELGEÇ BAKACAK Üye ----------------------------------------------Yrd. Doç.Dr. Rahşan BALAMİR BEKTAŞ ONAY Yukarıdaki imzaların, adı geçen öğretim üyelerine ait olduğunu onaylarım. ... / ... / 2014 Önder Haluk TEKBAŞ Prof.Dr.Y.Müh.Alb Enstitü Müdürü TEŞEKKÜR Tez çalışmasına başlayabilmem için 2011 yılında geçirdiğim beyin kanaması, devamında kısmi felç ve sonrasında teşhis edilen hastalığımın tespit ve tedavisinde insanüstü gayretlerini esirgemeyen sırasıyla Gazi Üniversitesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü, TSK Rehabilitasyon ve Bakım Merkezi ve Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hastanesinin tüm çalışanlarına ve bu süreçte beni yalnız bırakmayan tüm arkadaş ve tanıdıklarıma; Tez çalışmasında; her şeyden ve herkesten önce, değerli fikirleri ve yapıcı eleştirileriyle beni yönlendiren tez danışmanım Yrd. Doç. Dr. Ayça GELGEÇ BAKACAK’a; başta Kara Harp Okulu Komutanı Tümgeneral Yılmaz UYAR, Savunma Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof.Dr.Y.Müh.Alb. Önder Haluk TEKBAŞ ve başta Güvenlik Bilimleri Anabilimdalı Başkanı Yrd.Doç.Dr.Öğ.Alb. Ertan EROL olmak üzere tüm Enstitü çalışanlarına; tezimi baştan sona birkaç kez okuyarak hatalarımı gideren ve düzeltmelerle devamlı destek veren Topçu Yzb. Ali KAHYA’ya; büyük bir özveriyle, kısa zamanda tez çalışmamı okuyarak savunma yapmamı sağlayan jüri üyelerine; anlattıkları derslerle, askerlik hayatımda farklı bir dönem geçirmemi sağlayan bütün hocalarıma; tüm sınıf arkadaşlarıma; değerli vakitlerinden fedakarlık yaparak benimle mülakat yapmayı kabul eden ve görüşlerini paylaşan tüm katılımcılara; Beni bugünlere getiren, yaşamımın her anında beni destekleyen, kararlarıma her zaman saygı duyan ve bana huzurlu bir ortamı sağlayan, emeklerini ömrüm boyunca ödeyemeyeceğim Annem’e ve Babam’a; yoğun çalıştığım dönemlerde beni anlayışla karşılayan ve çalışmalarım boyunca benden yardım ve desteğini bir an olsun esirgemeyen, her ne kadar kendisini ihmal etmiş olsam da beni asla ihmal etmeyen, bana karşı sınırsız özveride bulunan ve sabır gösteren, çalışma stresiyle gerildiğim anlarda beni sükunetle karşılayan ve üzerimdeki yükleri hafifletmek için elinden gelenin fazlasını yapan sevgili Eşim Şefika DEYAN’A ve dünyanın en sevimlisi olan biricik Oğlum Harun’a teşekkürlerimi sunarım. i T.C. KARA HARP OKULU SAVUNMA BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ GÜVENLİK BİLİMLERİ ANABİLİM DALI ANKARA 2014 SOSYAL KONTROLÜN YENİ BİÇİMİ OLARAK ÖZEL GÜVENLİK BİRİMLERİ: SİTE YERLEŞİMLERİNDE YAŞAYANLAR ÜZERİNDE KARŞILAŞTIRMALI BİR ANALİZ, ANKARA ÖRNEĞİ YÜKSEK LİSANS TEZİ Mustafa DEYAN ÖZET Devletin ortaya çıkışıyla başlayan ve günümüze kadar süren değişime, devletin toplumu kontrol altına almak amacıyla kullandığı güvenlik güçleri de maruz kalmıştır. Neo-liberal politik iklimde müdahaleci kimliğinden sıyrılan devlet, toplumsal düzeni sağlama işlevinin bir bölümünü özel sektöre devretmiştir. Devletin yetkilerini devretmesi olarak görünen özel güvenlik hizmeti, aslında kamusal alanda yapılan gözetleme ve kontrol uygulamalarının özel alanda kesintiye uğramasından dolayı bulunan çözüm yoludur. Özel güvenlik görevlileri özel alanların gözetlenememesinden kaynaklanan kör noktaları görünür hale getirmektedirler. Bunun yanı sıra yaptıkları kontrollerle düzenin devamlılığını sağlamaktadırlar. Özel güvenlik hizmeti, devletin özel alanlarda güvenlik hizmetini girişimcilere bırakmasıyla ortaya çıkmış ve zamanla toplum tarafından kabul görmüştür. Devletin en önemli görevi olan güvenlik hizmetinin özel sektöre ii devredilmesinin toplum tarafından kolayca kabul edilmesi ilgi çekicidir çünkü devletin esas görevi toplumu korumaktır. . Küreselleşen kentlerde meydana gelen aşırı nüfus artışı ve güvencesiz ortam, artan suça maruz kalma korkusu nedeniyle güvenlik adına topluma sunulan çözümlerin kabul edilmesini kolaylaştırmıştır. Toplumun çoğunluğu tarafından benimsenen normların kabulü esnasında kullanılan parametreler, sosyal kontrol teorisinin araştırma alanına girmektedir. Olayların topluma açıklanmasında kullanılan kavramlar, önem arz etmektedir. Kısacası algı yönetimi sosyal kontrol teorisinin merkezinde yer almaktadır. Araştırma, özel güvenlik görevlilerinin görev yaptığı alanlardan biri olan site şeklindeki yerleşkelerde yapılmıştır. Bireylerin kendini en çok güvende hissettikleri mekan olarak tanımladıkları ev, araştırmanın önemini ortaya koymaktadır. Araştırmada, nitel araştırma yöntemlerinden tanımlayıcı/betimleyici analiz (yöntem) kullanılmıştır. Katılımcılarla yapılan görüşmeler sonucunda, özel güvenlik görevlilerinin görev yaptıkları sitelerde düzeni sağladıkları ve yaptıkları kontrollerde bireylerde davranış değişiklikleri meydana getirdikleri sonucuna ulaşılmıştır. Özel güvenlik görevlilerinin devletin ulaşamadığı noktalara ulaşabilen ve düzen sağlayan yeni kontrol araçları oldukları sonucuna ulaşılmıştır. Özel güvenlik hizmeti, bireyler tarafından düzen sağlayıcı olarak tanımlanmalarından ve toplumda var olan suça maruz kalma korkusunu azalttığından dolayı talep edilmektedir. Bu araştırmanın, özel güvenlik hizmetinin değerlendirilmesi amacıyla yerel yönetimlere ve özel güvenlik şirketlerine katkı sağlayacağı değerlendirilmektedir. Anahtar Kelimeler : Sosyal Kontrol, Özel Güvenlik Görevlileri, Site Yaşamı, İktidar ve Güvenlik, Kentleşme, Küreselleşme. Tez Yöneticisi : Yrd. Doç. Dr. Ayça GELGEÇ BAKACAK Sayfa Sayısı : 161 iii T.R. TURKISH MILITARY ACADEMY DEFENSE SCIENCES INSTITUTE SECURITY SCIENCES DEPARTMENT ANKARA 2014 PRIVATE SECURITY UNITS AS A NEW TYPE OF SOCIAL CONTROL: COMPARATIVE ANALYZE ON GATEDCOMMUNITY RESIDENTS, ANKARA SAMPLE MASTER’S THESIS Mustafa DEYAN ABSTRACT Change that began from the time of occurrence of the state to the present day, security forces that state used to control society has been also subjected. With politics of neo-liberalism, the state assigned some tasks private entrepreneurs about private security service so that welfare-state identity finished. Private security service seems as if state handing own authority, but in fact it is a solution for blockage of surveillance and control practices in private areas. Private security guards supervise blind spots where can not be supervised because of private property. In addition to that, they sustain order by checking. When state handed security task to entrepreneurs in private areas, private security service occured and accepted by society in time. Easily acceptance of handing security task from state to entrepreneurs by society is remarkable because security is the most important task of the state. The parameters, which used for adopting norms to the most of the society, are in the study field of social control theory. The concepts, used for iv explaining events, are very important. Shortly, perception management is at the center of the social control theory. This study has been done at the gated-communities where one of the sector private security guards works for. Individuals identify their homes as the safest space, because of this reason study is becoming more important. In the study, descriptive method, one of the qualitative research methods, has been used. As a result of interviews with participants, private security guards sustain order in guarded-gated-communities and enforce individuals change their behaviours. Private security guards are new control mechanisms that maintain order and reach the points that state can not afford. Individuals identify private security service as a key factor to maintain order and decreasing fear of crime, so that they demand it. This study may be useful private security companies and municipalities to evaluate private security service. Keywords : Social Control, Private Security Guards, Gated- Communities Lifestyle, Authority and Security, Urbanization, Globalization. Advisor : Assist. Prof. Ayça GELGEÇ BAKACAK Number of Pages :161 v İÇİNDEKİLER TEŞEKKÜR ......................................................................................................İ ÖZET .............................................................................................................İİ ABSTRACT ...................................................................................................İİİ İÇİNDEKİLER .............................................................................................. İV KISALTMALAR LİSTESİ ............................................................................ Xİİİ ÖN SÖZ ...................................................................................................... XİV GİRİŞ .............................................................................................................1 BİRİNCİ BÖLÜM ARAŞTIRMANIN KAPSAMI VE YÖNTEMİ 1. ARAŞTIRMANIN KONUSU .......................................................................4 2. ARAŞTIRMANIN AMACI ...........................................................................4 3. ARAŞTIRMANIN ÖNEMİ ...........................................................................5 4. ARAŞTIRMANIN SORULARI ....................................................................5 5. ARAŞTIRMANIN KAPSAM VE SINIRLILIKLARI .......................................6 6. ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ ......................................................................7 a. Katılımcılar.............................................................................................8 b. Veri Toplama ve Değerlendirme Tekniği................................................8 İKİNCİ BÖLÜM GÜVENLİĞİN EVRİMİ 1. DEVLET, OTORİTE VE GÜVENLİK İLİŞKİSİ ..........................................11 a. Devlet ve Güvenlik .............................................................................11 b. Devlet, Güvenlik ve Rıza ....................................................................14 c. Devlet ve Güvenlik Gücünün Evrimi ...................................................16 (1) Geleneksel Devlet ve Güvenlik .....................................................16 (2) Modern Devlet ve Güvenlik ...........................................................18 (3) Liberal Devlet ve Güvenlik ............................................................20 (4) Refah Devleti ve Güvenlik.............................................................22 vi (5) Neo-liberal Devlet ve Güvenlik ......................................................24 2. POLİSTEN ÖZEL GÜVENLİĞE ...............................................................27 a. Devletin Güvenlik Hizmetini Devri ......................................................27 b. Özel Güvenliğin Gelişimi ....................................................................29 c. Gözetleme ve Özel Güvenlik ..............................................................34 ç. Özel Güvenlik Görevlileri ve Kameralar..............................................36 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM GÜVENLİK VE KENTLEŞME 1. KENTLEŞME ...........................................................................................39 a. Küreselleşmenin Kentleşmeye Etkisi..................................................40 b. Kentleşme ve Güvenlik.......................................................................44 c. Kentleşme ve Suç Korkusu ................................................................47 2. KENTLEŞME VE GÜVENLİK ÇERÇEVESİNDE GÜVENLİKLİ SİTELER………………..................................................................................50 a. Sitenin Mekan Olarak Değerlendirilmesi ............................................51 b. Sitenin Davranışlara Etkisi .................................................................54 c. Site ve Sosyal İlişkiler.........................................................................55 ç. Siteler ve Toplumsal Ayrışma .............................................................57 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM SOSYAL KONTROLÜN YENİ BİÇİMİ OLARAK ÖZEL GÜVENLİK BİRİMLERİ: SİTE YERLEŞİMLERİNDE YAŞAYANLAR ÜZERİNDE KARŞILAŞTIRMALI BİR ANALİZ, ANKARA ÖRNEĞİ VERİLERİN ANALİZ EDİLMESİ 1. GÜVENLİK KAVRAMI, SİTE YAŞAMI VE ÖZEL GÜVENLİK GÖREVLİSİ ALGISI ..........................................................................................................61 a. Güvenlik .............................................................................................62 (1) Güvenlik Kavramının Tanımlanması .............................................62 (2) En Güvenli Yer ..............................................................................64 (3) Evde Yalnız Olmak .......................................................................64 (4) Evde Karşılaşılabilecek En Kötü Durum ve Hırsızlık .....................66 vii (5) Güvenlik için Ücret Ödeme .......................................................... 68 b. Site Yaşamı ........................................................................................70 (1) Sitede Yaşamanın Farkı ...............................................................70 (2) Risk ve Sitenin Risklerden Uzaklaştırması ....................................74 c. Özel Güvenlik Görevlisi Algısı ............................................................77 (1) Özel Güvenlik Görevlisinin Fiziksel Tarifi ......................................77 (2) Güvenlik Görevlilerinin Üniforma Giymeleri ..................................78 (3) Güvenlik Görevlilerinin Cinsiyeti....................................................80 (4) Güvenlik Görevlilerinin Yetkileri Hakkında Sahip Olunan Bilgi ......82 (5) Polis ve Zabıtanın Yetkileri Hakkında Sahip Olunan Bilgi .............84 (6) Güvenlik Görevlileri ve Polisin Yetkilerinin Karşılaştırılması .........85 (7) Özel Güvenlik Görevlilerinin Silah Taşıması .................................88 (8) Güvenlik Görevlilerinin Devleti Temsil Etmesi ...............................91 (9) Yaşanan Evin Seçilmesinde Özel Güvenlik Görevlilerinin Varlığının Etkisi ………..................................................................................................92 (10) Güvenlik Görevlilerinin Caydırıcılığı ............................................95 (11) Özel Güvenlik Görevlisi Olmama Durumu ..................................98 (12) Özel Güvenlik Görevlilerinin Sitede Çalışma Şekli .................... 101 (13) Güvenlik Görevlilerinin Görevli Olmadığı Yerlerde Yarattığı Güven Hissi ………..………………………………………………………………104 2. ÖZEL GÜVENLİK GÖREVLİSİ KONTROLÜ VE ÖZEL HAYATA MÜDAHALE ................................................................................................ 106 a. Güvenlik Görevlilerinin Kontrolü ....................................................... 106 (1) Rahatsız Olma ............................................................................ 107 (2) Çeki-Düzen Verme...................................................................... 108 (3) Hoşlanma .................................................................................... 110 (4) Sıradan Bir Uygulama ................................................................. 111 b. Ayrıntılı Arama ................................................................................. 112 (1) Rahatsız Olma ............................................................................ 112 (2) Güvenliği Sağlar.......................................................................... 115 c. Kimlik Bilgilerinin Kayıt Edilmesi ve Özel hayata Müdahale ............. 116 (1) Özel Hayata Müdahale Değil ...................................................... 116 (2) Fişleme ....................................................................................... 117 ç. Veri Tabanından Sabıka Kaydının Kontrol Edilmesi ......................... 119 viii d. Çocukların Güvenlik Görevlileri Tarafından Gözetlenmesi ............... 124 e. Çat Kapı Ziyaretler ........................................................................... 126 3. ÖZEL GÜVENLİK GÖREVLİLERİ VE KAPALI DEVRE KAMERA SİSTEMLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI..................................................... 129 a. Kameraların Takibi ve İzlenme Endişesi .......................................... 130 b. Kameraların Binadaki Konumu ve Ses Kaydetmesi ......................... 132 c. Kameraların Caydırıcılığı.................................................................. 135 ç. Güvenlik Görevlileri ve Kameraların Kıyaslanması........................... 137 BEŞİNCİ BÖLÜM SONUÇ VE DEĞERLENDİRME KAYNAKÇA ................................................................................................ 151 EKLER ........................................................................................................ 161 ix KISALTMALAR LİSTESİ AVM : Alış-Veriş Merkezi MOBESE : Mobil Elektronik Sistem Entegrasyonu ÖGG : Özel Güvenlik Görevlisi SSCB : Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği T.C. : Türkiye Cumhuriyeti TSK : Türk Silahlı Kuvvetleri x ÖN SÖZ Güvenlik ihtiyacı, insanın dünya üzerinde var olmasıyla birlikte ortaya çıkan en temel ihtiyaçların başında gelmektedir. Bu temel ihtiyacı karşılayabilmek adına, toplumlar çoğu zaman özgürlüklerini feda etmek zorunda kalmışlardır. İlk devletin kuruluşundan günümüze kadar geçen süreçte, devlet yapısında özellikle ekonominin etkili olduğu değişimler yaşanmıştır. Devlet modelindeki değişimler, doğal olarak güvenlik güçlerinin yapısına ve toplumla olan ilişkilerine de yansımıştır. Söz konusu değişim sürecine paralel olarak toplumun yaşam alanları değişime uğramış ve şehir yaşamı ortaya çıkmıştır. Şehirlerin nüfusunun artması, belirsizlik ortamına neden olmuş ve yeni güvenlik sorunları ortaya çıkarmıştır. Kalabalık ve karmaşık olan şehirler, devletin tüm noktaları kontrol altında tutmasını zorlaştırmıştır. Bu durum yeni risk tanımlamalarını ve yeni güvenlik önlemlerinin alınmasını zorunlu hale getirmiştir. Devletin kamusal alanda her noktayı gözetleyebilmesine karşın, özel alanları gözetleyememesi, yine devlet tarafından güvenlik açığı olarak değerlendirilmiştir. Devlet, bu karmaşayı çözmek amacıyla, uyguladığı politikalarla toplumun gelir düzeyine göre tabakalaşmasını desteklemiştir. Toplumsal tabakalaşmanın en çarpıcı göstergesi gelir durumuna göre farklılaşan yerleşim birimleridir. Site şeklindeki yerleşimler toplumsal ayrışmanın doruk noktasıdır. Ancak devlet tarafından gözetlenememektedir. Bu sorun özel güvenlik görevlileri tarafından yapılan kontrollerle aşılmaktadır. Özel güvenlik görevlileri devletin ulaşamadığı özel alanlara nüfuz edebilen yeni sosyal kontrol aygıtları olarak belirmektedir. xi GİRİŞ Güvenlik ihtiyacı, insanoğlunun tarih sahnesinde belirmesiyle birlikte ortaya çıkmıştır. İnsanoğlunun kendinden başkaları ile birlikte yaşamaya başlamasıyla güvenlik ihtiyacı, toplumun devamlılığı için temel şart olma konumunu korumuş ancak devlet tarafından toplumu kontrol etmek için kullanılmıştır. Devletin üç temel öğesinden biri olan toplum, güvenliği sağlandığı sürece devletin egemen gücüne itaat etmektedir. Devlet ve birey arasındaki ilişkinin belirleyicisi olan güvende olma ihtiyacı, zamanla devlet tarafından farklı boyutlarda kullanılmıştır. Bireyin özgürlüğü ve devletin bekası arasındaki seçim yapma durumunda karar vericinin devlet olması aslında söz konusu denklemin sonucunu daha baştan ortaya koymaktadır. Devletin tarih içindeki evrimi, temelde ekonomi eksenli olmuştur. Devletin ekonomiyi yönetme şekli, devletin güvenlik güçleri kanalıyla toplumu kontrol etme biçimiyle benzeşmektedir. Müdahaleci devlet müdahaleci güvenlik güçlerini, liberal devlet toplumu uzaktan izleyen güvenlik gücünü ortaya çıkarmıştır. Kısacası devlet, güvenlik güçlerinin topluma nasıl müdahale edeceğine karar verirken, bireyin devlet ekonomisindeki rolünü göz önüne almaktadır. İdeal devleti kurma serüveninde, toplumda kabul gören normların nasıl oluşturulduğu konusu, sosyal kontrolün ilgi alanına girmektedir. Yani sosyal kontrol, bireylerin toplumda ortaya koydukları istekleri gerçekten kendi istedikleri midir, yoksa başkaları tarafından mı o şekilde istemeleri sağlanmaktadır sorusunun cevabını aramaktadır. Sosyal kontrol, özellikle şehirde oluşan karmaşık toplum yapısını kontrol altına almak adına ortaya konan eylemleri incelemesiyle birlikte ilgi odağı haline gelmiştir. Gün geçtikçe daha da artan dünya nüfusu özellikle şehirlerde yoğunlaşmaktadır. Nüfusun bu şekilde şehirlerde yoğunlaşması ise beraberinde barınma, iş ve en önemlisi güvenlik sorunlarını getirmektedir. Sayıca kabaran toplumda bireyler, kendilerine benzeyenlerle beraber olmayı 1 tercih eder hale gelmektedirler. Benzeme ölçütü olarak sosyal statü, ırk veya harcama düzeyi gibi unsurlar başı çekmektedir. Şehirlerde ortaya çıkan site şeklindeki yerleşkeler, içinde oturanların birbirine benzediği “düzen adacıkları” meydana getirmektedir. Sitelerin fiziksel yapısına ek olarak istihdam edilen özel güvenlik görevlileri izolasyonun doruğa oluşmasına neden olmaktadır. Kendi başına kontrol mekanizması olan kazandırılmakta ve sitelere, site özel güvenlik içindeki görevlileriyle homojen yapının yeni boyut devamlılığı hedeflenmektedir. Özel güvenlik görevlisi, sosyal kontrol mekanizması olarak sitenin düzenini korumakta ve site dışındaki “tehlikeli dünya”dan gelebilecek tehditleri engellemektedir. Bu araştırmada, sitede yaşayan bireylerin güvenlik algıları, site yaşamının farklılığı, özel güvenlik görevlisi algısı, özel güvenlik görevlisinin yaptığı kontroller esnasındaki davranış değişiklikleri sosyal kontrol teorisi ışığında ortaya konulmaya çalışılmıştır. Böylelikle sitelerde görev yapan özel güvenlik görevlilerinin bireyler üzerinde oluşturduğu kontrol algısının düzeyinin tespit edilmesi amaçlanmıştır. Araştırmanın birinci bölümü, araştırmanın kapsam ve yöntemine ayrılmıştır. Bu bölümde; araştırmanın konusu, amacı, önemi, araştırma soruları, kapsam ve sınırlılıkları ile katılımcılar ve veri toplama ve değerlendirme tekniği hususları açıklanmıştır. İkinci bölümde devletin ortaya çıkışı ve günümüze kadar geçirdiği evrim süresince güvenlik konusunun değişimine yer verilmiştir. Bu kapsamda, devletin esas görevi olan toplumun güvenliğini sağlama işlevinin toplumdaki yansımaları irdelenmiştir. Devlet tekelinde bulunan güvenlik hizmetinin neo-liberalizmin etkisiyle bazı alanlarda özel güvenlik görevlilerine devredilmesinin gerekçeleri açıklanmıştır. Son olarak özel güvenlik görevlilerinin gözetleme görevi üzerinde durulmuştur. Araştırmanın üçüncü bölümünde, kentlerin meydana gelişi ve küreselleşmenin etkisiyle birlikte kimi zaman devletlerin önüne geçmesi sonucu oluşan kaos ortamını düzenlemek amacıyla yapılan girişimler sosyal 2 kontrol anlayışına göre ele alınmıştır. Ayrıca toplumsal tabakalaşmanın sonuçlarından biri olan siteler konusu detaylandırılmıştır. Araştırmanın dördüncü bölümü saha araştırmasına ayrılmıştır. Güvenlikli sitede ve güvenlik görevlisi olmayan sitelerde yaşayan farklı yaş, eğitim, gelir gruplarından katılımcılardan yarı-yapılandırılmış görüşme tekniği ile toplanan veriler betimsel analize tabi tutularak çeşitli bulgulara ulaşılmıştır. Analiz kapsamında, özel güvenlik görevlilerinin katılımcılar üzerinde oluşturduğu kontrol algısı ortaya konulmuştur. Son olarak beşinci bölümde, elde edilen bulgular ve literatür araştırması ışığında ulaşılan sonuçlar özetlenerek genel bir değerlendirme yapılmıştır. Yapılan çalışma neticesinde ulaşılan sonuçlara göre, öncelikle yaşanan sitelerin başlı başına bir sosyal kontrol aracı olduğu, ancak istenen izolasyonu tam olarak sağlayamadığı, bu nedenle istihdam edilen özel güvenlik görevlilerinin söz konusu ayrışmayı tamamladığı sonucuna ulaşılmıştır. Benzer kişilerle beraber yaşama arzusunun yanında en baskın itici güç olan suça maruz kalma korkusunun kişileri sitelerde yaşamayı tercih etmeye ittiği ve özel güvenlik görevlilerinin site girişlerinde yaptığı kontrollerin bu sebeplerle kolaylıkla kabul gördüğü sonucuna ulaşılmıştır. En ilgi çekici nokta olarak, güvende olma adına katılımcıların siteye girmek isteyen yabancıların “sabıka kaydı sorgulaması”nı kabul etmeleri öne çıkmaktadır. Bu araştırma sonucunda elde edilen bulguların ve yapılan değerlendirmelerin, yeni bir kolluk gücü olan özel güvenlik görevlilerinin kontrol mekanizması olarak belirmesinden kaynaklanan durumun yerel yönetimler ve resmi kolluk güçleri açısından katkıda bulunabileceği değerlendirilmektedir. 3 BİRİNCİ BÖLÜM ARAŞTIRMANIN KAPSAM VE YÖNTEMİ 1. ARAŞTIRMANIN KONUSU Araştırmanın konusunu, sosyoloji bilimi ışığında; sitelerde görev yapan özel güvenlik görevlilerinin bireyler üzerinde oluşturduğu kontrol etkisinin analiz edilmesi oluşturmaktadır. Özel güvenlik görevlileri günlük yaşamın birçok noktasında gözle görünür hale gelmekte ve ne derece etkili oldukları tartışılmaktadır. Özel güvenlik görevlilerinin görev yaptıkları alanların niteliği, bireyler üzerindeki etki derecesini oldukça etkilemektedir. Halka açık parkta görevli olan güvenlik görevlisi ile havaalanı girişlerinde görev yapan güvenlik görevlileri arasında tartışmasız bir etki farkı bulunmaktadır. Devletin resmi kolluk gücü olan polis için aynı durum söz konusu olmazken özel güvenlik görevlisi açısından oluşan bu fark, özel güvenlik görevlisinin tetiklediği kontrol algısının mekansal farklılığını ortaya koymaktadır. Bireylerin kendini en çok güvende hissetmek istediği mekan evidir. Bu noktadan hareketle, site çevresinde görev yapan özel güvenlik görevlilerinin oluşturduğu güven hissi ve site içinde oluşan kontrol önem kazanmaktadır. 2. ARAŞTIRMANIN AMACI Bu araştırma ile sitelerde görev yapan özel güvenlik görevlilerinin bireylerde tetikledikleri güven duygusu ve site içinde kurulan düzenin devamlılığındaki rolü hakkında genel bir değerlendirme yapılmıştır. Devletin toplumun devamlılığını sağlamak amacıyla, tekelinde bulundurduğu güvenlik hizmetini bazı alanlarda devretmesiyle ortaya çıkan özel güvenlik hizmeti, görüntü olarak devletin egemen gücünü paylaşması gibi görünürken, aslında özel güvenlik görevlileri toplumda düzeni devam ettiren yeni aktörler olarak ortaya çıkmıştır. Sitelerin başlı başına sosyal kontrol araçlarından biri olması ve özel güvenlik görevlilerinin tamamlayıcı etkisi sosyal kontrol yaklaşımı çerçevesinde ele alınmıştır. Elde edilen bulguların değerlendirilmesi sonucunda özel güvenlik görevlilerinin sosyal kontrol işlevlerinin ne şekilde 4 gerçekleştiğinin ortaya konması ve böylelikle de çalışmanın, özel güvenlik hizmetinin kullanımına dair geri besleme sağlayıcı nitelikte olması amaçlanmıştır. 3. ARAŞTIRMANIN ÖNEMİ Devlet, toplumun huzur ve güven içinde yaşayabilmesinin teminatı olarak görülmektedir. Devlet söz konusu güven ortamını sağlayabilmek amacıyla bazı güvenlik birimlerini kullanmaktadır. Polis, çok uzun yıllardan beri bu birimlerin başında gelmiş ve zamanla değişimlere maruz kalmıştır. Devletin zaman içinde bazı alanlarda güvenliği gerçek kişilerin kurduğu özel güvenlik şirketlerine bırakması devletin varoluş mantığı açısından aykırılık teşkil ediyor gibi görünmektedir. Öte yandan gözetleme, devletin toplumda güvenliği sağlamak amacıyla kullandığı araçlardan bir diğeri olarak belirmektedir. Kamusal alanlarda gözetleme çeşitli araçlarla kesintisiz olarak devam etmektedir. Ancak özel alanlarda bu durum kesintiye uğramaktadır. Bu bağlamda, zaman içinde kalabalık hale gelen ve kontrolü zorlaşan şehirlerde ortaya çıkan toplumun tabakalaşmasının sonuçlarından biri olan sitelerde güvenliğin sağlanması önem kazanmaktadır. Sitelerin tercih edilmesinde başrol oynayan etkenlerden bir diğeri de suça maruz kalma korkusudur. İşgal ettiği alan ve barındırdığı nüfus bakımından birbirine benzeyen bireylerin meydana getirdiği sitelerin gözetlenememesi, devlet için kör nokta teşkil etmektedir. Devlet, kör noktayı aydınlatılabilmek için suça maruz kalma motivasyonundan faydalanarak özel güvenlik çözümünü sunmuştur. Özel güvenlik hizmeti, her ne kadar başında “özel” kelimesi bulunsa da aslında devletin devam ettirmek istediği toplum düzeninin sağlanması için faydalanılan bir aygıt olarak belirmektedir. Bu nedenle, özel güvenlik görevlilerinin sitelerde meydana getirdiği kontrol algısının önemli olduğu değerlendirilmektedir. 4. ARAŞTIRMANIN SORULARI Araştırmanın yanıt aradığı en temel problem, sitelerde görev yapan özel güvenlik görevlilerinin bireyler üzerinde meydana getirdiği kontrol 5 algısının ve davranış değişikliklerinin ortaya konmasıdır. Bu temel araştırma problemi çerçevesinde belirlenen sorular şu şekildedir: a. Güvenlik nasıl tanımlanmaktadır? Site yerleşimi bireylere kendini sitede oturmayanlardan farklı hissettiriyor mu? Sitede yaşayan bireyler özel güvenlik görevlisini nasıl algılamaktadır? b. Özel güvenlik görevlisinin site girişinde yaptığı kontroller esnasında bireylerde davranış değişikliği meydana geliyor mu? Bireyler özel güvenlik görevlisinin yaptığı kayıt işlemlerini özel hayata müdahale olarak değerlendiriliyor mu? c. Özel güvenlik görevlileri ile güvenlik kameraları arasında nasıl bir kıyaslama yapılıyor? 5. ARAŞTIRMANIN KAPSAM VE SINIRLILIKLARI Bu araştırmada güvenlikli sitede ve güvenliği olmayan sitede oturan bireylerin özel güvenlik görevlisi algısı ve özel güvenlik görevlisi kontrollerinin meydana getirdiği davranış değişiklikleri sosyal kontrol teorisine göre analiz edilmiştir. Araştırma, özel güvenlik görevlilerinin sitelerde yaşayan bireylerde meydana getirdikleri kontrol algısı olmasından dolayı sadece sitede yaşayan kişiler katılımcı olarak seçilmiştir. Katılımcılar farklı gelir, eğitim ve statü gruplarından oluşmakta, ancak güvenlikli sitede ve güvenliksiz sitede yaşayan katılımcılar kendi aralarında gelir bakımından benzeşmektedir. Araştırmada görüşlerine başvurulan katılımcıların tümü şu an itibariyle Ankara merkezinde ikamet eden ve kentli statüsündeki bireylerdir. Yani araştırma Ankara ilini kapsamaktadır. Güvenlikli sitede yaşayan katımcıların yaşadıkları siteler, sahip oldukları çocuk parkı, spor alanları gibi kolaylık tesisleri ve ek aidat ücretleri nedeniyle çevresindeki yerleşimlerden ayrılmaktadır. Güvenlik görevlisi olmayan siteler ise çevresindeki sitelere kira ücreti ve dizayn olarak benzeyenlerin arasından seçilmiştir. 6 Seçim ölçütünün bu şekilde belirlenmesindeki maksat, güvenlikli sitelerin farklılığını net olarak ortaya koymaktır. Araştırmada, katılımcıların bulunması veya görüşmelerin kayda alınması gibi hususlarda önemli derecede bir sorunla karşılaşılmamıştır. Katılımcıların tümü görüşmelerin kayda alınmasına rıza göstermişlerdir. 6. ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ Bu çalışmada, nitel araştırma yöntemlerinden mülakat tekniği aracılığıyla tanımlayıcı/betimleyici analiz (yöntem) kullanılmıştır. Bireylerin özel güvenlik görevlilerinin kendilerinde meydana getirdiği sosyal kontrol etkisini ortaya koymak adına öncelikle güvenlik kavramını nasıl tanımladıkları ve yaşadıkları sitenin kendilerinde hissettirdiği farklılıkları belirtmeleri amaçlanmıştır. Böylelikle bireylerin güvenlik hakkındaki bilgi düzeyleri ölçülmüştür. Araştırmada seçilen katılımcılardan güvenlikli sitede oturanların yaşadığı siteler, çevresine göre daha maliyetli olmasından kaynaklı oluşan izolasyondan faydalanılarak katılımcılara bu farklılık hakkında detaylandırıcı sorular yöneltilmiştir. “Lüks” olarak nitelendirilen sitelere karşın, güvenlik görevlisi olmayan siteler çevresine benzer maliyette olanlardan seçilerek toplumsal farklılaşmanın derecesi katılımcılar üzerinden ortaya konmaya çalışılmıştır. Tez üç aşamadan oluşmaktadır. Birinci safhada sosyal kontrol teorisi hakkında literatür taraması yapılmış ve bu konuda ağırlıklı olarak yabancı kaynaklar gözden geçirilmiştir. Kaynakların taranmasından sonra tespit edilen problem sahalarına ilişkin araştırma soruları oluşturulmuştur. Bu sorularla çalışmanın çerçevesi belirlenmiştir. Ardından sosyal kontrol teorisi çerçevesinde; güvenlik ve kontrol, suç korkusu, küreselleşme, gözetleme ve toplumsal ayrışma gibi kavramlar tanımlanmıştır. Sosyal kontrol teorisinin tarihsel gelişimi ayrı bir bölüm olarak ele alınmamıştır. Bunun yerine söz konusu kavramların, sosyal kontrol teorisinde tanımlanması yoluna gidilmiştir. Tüm bu kavramsal bilgiler 7 ışığında araştırma soruları oluşturulmuş ve katılımcılara yöneltilecek soruları içeren görüşme formu hazırlanmıştır. İkinci safhada alan çalışması yapılmıştır. Bu safhada sitelerde oturan katılımcılardan yarı yapılandırılmış görüşme tekniği ile bilgi toplanmıştır. Görüşmeler esnasında katılımcıların beyanlarına göre yönlendirici sorular sorulmuştur. Üçüncü ve son safhada ise, görüşmeler sonucu elde edilen veriler, betimsel analize tabi tutulmuş ve bulgulardan elde edilen sonuçların değerlendirilmesi yapılmıştır. a. Katılımcılar Araştırma konusuyla ilgili yeterli çalışma yapılmadığından dolayı, katılımcılardan elde edilecek birincil veriler önem arz etmektedir. Bu nedenle araştırmacının kendisinin yönettiği görüşme tekniği kullanılmıştır. 20 katılımcı ile derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Katılımcılar farklı yaş, eğitim, meslek, gelir gruplarından seçilerek sosyo-demografik farklılıkların analize katılması sağlanmıştır. Katılımcılara ulaşmada herhangi bir sorunla karşılaşılmamıştır. Katılımcıların tümü Ankara ilinde ikamet etmektedir. Katılımcılara ait ayrıntılı bilgiler EK-B’de sunulmuştur. b. Veri Toplama ve Değerlendirme Tekniği Özel güvenlik görevlilerinin çalıştığı alanlardan biri olan sitelerin seçilmesindeki maksat, güvenliğin en çok istenen mekanlardan birinin ev olmasıdır. Evlerin güvenliğini sağlayan özel güvenlik görevlileri çoğunlukla site şeklindeki yerleşkelerde çalışmaktadır. Güvenliği olmayan sitelerde yaşayan katılımcıların seçilmesinin nedeni, kendilerinin özel güvenlik görevlisinden neler beklediklerini ortaya koymaktır. Katılımcıların tamamı sorulara samimi ve tarafsız olarak yanıtlamışlardır. 8 Araştırmacının da sitede yaşıyor olması, katılımcılara sorulan soruların detaylandırılmasında ve durumsal soruların yöneltilmesinde katkıda bulunmuştur. Araştırma esnasında gerçekleştirilen görüşmelerin sonucunda elde edilen bulguların benzer ve farklı yönlerinin ortaya çıkarılarak karşılaştırma yapabilmek ve bunun sonucunda saptamalarda bulunabilmek amacıyla yarıyapılandırılmış görüşme formundan istifade edilmiştir. Görüşme formu, katılımcıların düşüncelerini kısıtlamalara maruz kalmadan özgürce ifade edebilmeleri maksadıyla açık uçlu sorulardan oluşmaktadır. Görüşme formu, 18 kişisel bilgi ve 23 konuyla ilgili açık uçlu sorudan ibarettir. Demografik bilgileri ortaya koymak adına sorulan 18 soru, daha önce yapılmış sosyolojik araştırmaların soru örneklerinden faydalanılarak elde edilmiştir. Araştırmacı tarafından hazırlanan sorular yapılan pilot görüşmelerle denenmiş ve sonrasında son hali verilmiştir. Araştırma Ankara kent merkezinde yer alan sitelerde yaşayan sosyodemografik farklılıklara sahip 20 katılımcı ile gerçekleştirilmiştir. Katılımcıların seçiminde nitel araştırma yöntemi gereği sosyo-demografik özelliklerinin farklı olmasına dikkat edilmiştir. Araştırmanın saha bölümü 14 Kasım - 28 Aralık 2013 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Görüşmeler, katılımcıların müsaadesi alınarak ses kayıt cihazına kaydedilmiştir. Her görüşme yaklaşık 30 dakika ile 45 dakika arasında sürmüştür. Katılımcıların anlayamadığı veya cevap vermekte zorlandığı durumlarda araştırmacı tarafından sorular daha açık halde anlatılmış bazen de örnekler verilerek pekiştirilmiştir. Katılımcıların görüşme esnasındaki tavırları, jestleri gözlem notları şeklinde tutulmuş ve bu notlar analiz safhasında değerlendirilmiştir. Görüşmelere başlamadan önce tüm katılımcılara araştırmanın yazımında isimlerinin kullanılmayacağı, araştırmacı tarafından cinsiyetlere uygun olarak farklı isimler verileceği ve kaydedilen ses dosyaları ile gözlem 9 notlarına herhangi bir kimse tarafından ulaşılamayacağı hakkında güvence verilmiştir. Böylece katılımcıların cevap verirken daha rahat olmaları sağlanmıştır. Ses kayıtları bizzat araştırmacı tarafından metne çevrilmiştir. Ses kayıtlarında yer alan kelime ve cümleler aynen metne aktarılmış ve düzeltme yapılmamıştır. Her bir kaydın çözümlenmesi yaklaşık 4 saat almıştır. Ses kayıtlarının yazılı metin haline getirilmesinden sonra analiz etmek amacıyla nitel araştırma yöntemiyle ilgili kaynaklardan faydalanılmıştır. Karşılaşılan sorunlarda tez danışmanının görüş ve önerilerine başvurulmuştur. Bu çalışmada elde edilen veriler, araştırmacı tarafından betimsel analiz tekniği ve “Atlas.ti Nitel Veri Analiz Programı” kullanılarak analiz edilmiştir. Veri analizi yapmak amacıyla tematik çerçeve oluşturulmuştur. Verilerin hangi kategoriler ve temalar altında düzenleneceği belirlenmiştir. Görüşme kayıtları tematik çerçeveye göre düzenlenmiş ve daha da ayrıntılandırılarak kodlar oluşturulmuştur. Son olarak tanımlanan bulgular sosyal kontrol teorisiyle ilişkilendirilmiştir. Araştırma sonucunda katılımcıların özel güvenlik görevlisi algıları ve site girişi kontrolleri esnasında yaşadıkları davranış değişiklikleri sosyal kontrol teorisine göre analiz edilmiştir. 10 İKİNCİ BÖLÜM GÜVENLİĞİN EVRİMİ 1. DEVLET, OTORİTE VE GÜVENLİK İLİŞKİSİ a. Devlet ve Egemenlik Devlet, birkaç bin yıl öncesinde ortaya çıkmış, toplumsal bir olgudur. Devletin ilk ortaya çıkışı ve sonrasındaki gelişimi ile ilgili birçok teori ortaya konmuştur. Devletin nasıl ortaya çıktığıyla ilgili değişkenlik gösteren teorilerin ortak noktasına göre devlet, belirlenmiş kurallara göre toplumsal ilişkileri işleyen ilerleyebilmesi organizasyondur. maksadıyla, Toplumsal kişilerin toplum hayatın içinde düzen içinde sergileyebileceği davranışlar devlet tarafından belirlenmiştir. Bu tanımda yer alan “düzenin devamını sağlamak” önermesi devletin sahip olduğu iktidar, güç, otorite, mülk, adalet gibi olguların gerekliliğini ortaya koymaktadır (Claessen ve Skalnik, 1978: 4). Devlet, toplumsal hayatı düzenleyen ve toplumun devamlılığını sağlayan kurumdur. Düzenin devamlılığını sağlamak için yaptırım gücünü kullanmaktadır. Devletin toplum üzerindeki yaptırım gücü, egemenlik kavramıyla açıklanmaktadır. Devlet ve egemenlik kavramları birbirleriyle özdeşleşmiş kavramlardır. Devletin egemenliği kullanma hakkı önde gelen vasıflarından biridir. Ortaçağa kadar egemenliğin mutlak olarak tanrıya ait olduğu düşünülmekteydi. Ortaçağda, merkeziyetçi devletlerin kurulmasıyla birlikte egemenliği kullanma hakkı devlete geçmiştir. Devlet, toplumu egemenlik yetkisini kullanarak şekillendirmektedir. Devlet, düzeni sağlamak amacıyla norm oluşturmakta ve toplumu bu norma uymaya zorlamaktadır (Beriş, 2008:75). Egemenlik kavramını, ilk olarak Jean Bodin kullanmıştır. Bodin, egemenliği ‘mutlak ve sürekli güç’ olarak tanımlamakta ve egemenliğin hiçbir suretle sınırlandırılamayacağını vurgulamaktadır. Örneğin; bir ülkenin kralı ülke toprakları içindeki bir bölgenin yönetim sorumluluğunu bir aileye 11 verdiğinde, bu ailenin egemen olduğundan söz edilemez. Çünkü kral bu yetkiyi istediği zaman geri alabilir. Yetkilerini kaybeden aile ise yöneticilikten tebaaya döner. Gerçek egemen güç, zaman olarak sınırlandırılamaz ve başka bir kurum tarafından denetlenemez. Örneğin kralın verdiği kararlar başka bir kurul tarafından denetleniyorsa, o kral egemen değildir. Egemen gücün üstünde başka otoriter bir güç kabul edilemez (Bodin, 1955: 25). Bodin’in tanımladığı mutlak egemenlik, uygulama aşamasında özgünlüğünü yitirmemesi adına tanrıya atfedilmiştir. Egemenliğin kaynağının, tanrıdan insana geçişini ilk ortaya koyan yazarlardan biri Thomas Hobbes’tur. Hobbes, devletin ortaya çıkmasında temel neden olarak “doğa durumu”ndaki tehlikeyi göstermektedir. Hobbes, bu tehlike durumunu ‘İnsan insanın kurdudur’ sözüyle açıklamaktadır. Devletin kurulmasındaki temel hedef, güvenliği sağlamaktır. Korku, güvenlik endişesi taşıyan bireyleri birbirlerine yaklaştırmaktadır. Bireyler, korkudan kurtularak güven ortamı içinde yaşama maksadıyla, toplumsal sözleşme (consensus) yapmışlardır. Korkunun harekete geçirdiği bireyler, sözleşmeyle birlikte en güçlü yapı olan devleti meydana getirmişlerdir (Schmitt, 1996: 33). Hobbes, egemenlik kavramının tanrıya ait olmadığını, insanlar arasında ihtiyaçtan kaynaklandığını ortaya koymuştur. Bu görüşe temel sebep olarak korku ve güvenlik ihtiyacını göstermiştir. İnsanlar, güvenlik ihtiyacını karşılamak amacıyla, özgürlüklerini kısıtlayarak, kendi oluşturdukları egemen güç olan devlete boyun eğmeyi tercih etmektedir. Eserinde boyun eğilen otoriteyi Leviathan adında güçlü ve korku duyulan bir yaratık olarak simgelemektedir (Schmitt, 1996: 35). Hobbes’un tanımladığı devlette, toplumun yapısı doğa kanunlarına göre şekillenmektedir. Alt tabakalarda yaşayan insanların eşitlik istekleri doğaya aykırı olarak nitelendirilmiştir. Üst tabakadaki insanların mevcut konumlarının sebebi olarak da doğa gösterilmiştir. Toulin, Hobbes’un devlet kurgusunu, çekirdeğinde Leviathan’ın olduğu basit atom modeline benzetmektedir. Bireyler kendi istekleri doğrultusunda hareket ederse, merkezden ayrılır ve düzen bozulur. Bu nedenle bireyler sürekli olarak 12 merkezdeki otorite tarafından kontrol edilirler. Yaptıkları tüm eylemlerde otoritenin kuşatıcı varlığını gölge gibi hissederler (Toulin, 1992:192). 15 ve 16’ncı yüzyıllarda devam eden uzun din savaşlarından sonra devlet modeli değişime uğramıştır. Toulin, bu değişime gerekçe olarak bireylerin devletten beklentilerinin değişmesini göstermektedir. Bireyler sadece güvenlik değil, düzen ve istikrar da istemektedir. Savaşlar sonucu yapılan anlaşmalarla, devletin şekli tek merkezli atom modelinden birkaç merkezden oluşan güneş sistemi modeline dönüşmüştür. Bu modelde devlet, kendi sınırları içinde düzeni sağlarken, diğer devletlerle olan ilişkilerini de istikrar içinde devam ettirmektedir. Devletin kendi sınırları içinde mutlak egemenliği ve toplumun bu duruma uyum zorunluluğu devam etmektedir (Toulin, 1992:192). Locke da, Hobbes gibi yöneten ve yönetilenler arasında sosyal sözleşme yapıldığını öne sürmektedir. Yapılan sözleşmenin şartları biraz farklıdır. Bireyler, sözleşmeye taraf olurken, otoriteye boyun eğme zorunluluğundan değil, kendi hür iradeleri doğrultusunda davranmaktadır. Bireyler, daha düzenli toplumda yaşamak amacıyla sözleşmeye taraf olmaktadır. Sözleşme, toplumda ortaya çıkabilecek karmaşadan kurtulmak amacıyla yapılmaktadır. Locke da, mutlak egemen gücü savunmaktadır. Locke, Hobbes’tan farklı olarak devleti yöneten otoritenin paylaşılması gerektiğini savunmaktadır. Mutlak güç sahibi, halkına zarar veren uygulamalar yaparsa, halk saygı kuralları içinde yöneticilere baş kaldırma hakkına sahiptir. Otoriteye saygı vardır ancak halk hakkını savunmak için egemen gücü kısıtlayabilir (Cohen, 2001:75). Engels, devletin ortaya çıkışını toplumsal sözleşmeye dayandırmamaktadır. Devlet, toplumun zaman içinde ortak yaşamak zorunda kalmasından ortaya çıkan bir üründür. Ticaretin gelişmesiyle birlikte toplumda gelir farklılıkları oluşmuştur. Gelir farkı toplumu oluşturan bireyler arasında kutuplaşmaya ve tabakalaşmaya neden olmuştur. Toplumdaki tabakaların birbirlerini yok etmelerini engellemek ve düzen sağlamak amacıyla bir güce ihtiyaç duyulmuştur. Devlet, toplumun içindeki çatışmadan doğan ve gittikçe 13 onu ortaya çıkaran topluma yabancılaşan güçtür. Devletin bu gücünü kullanmadaki en büyük aracı silahlı birlikleri olmuştur (Engels, 2003:167). Tilly, Avrupa’daki devletlerin ortaya çıkışına kaynak olarak güçlenen şehir devletlerini göstermektedir. Şehirler ticaretin ve paranın yoğunlaştığı yerlerde kümelenen toplum tarafından meydana getirilmektedir. Gelişen şehirler, güçlü devletlerin yanında yer almaktadır. Buna gerekçe olarak Tilly, devletin egemen gücünü göstermektedir. Devletler sahip olduğu askeri güçle şehirlerdeki hayatı düzenlemektedir. Tilly, devletin egemen gücünü kullanmasında gerekçe olarak ticareti göstermiştir (Tilly,1990: 44). Devlet, sahip olduğu egemen güce dayanarak toplumun yaşam şeklini belirlemektedir. Bu gücün tanrıya ait olduğu görüşü zamanla terk edilmiştir. Egemen güç, toplum tarafından düzen sağlanması amacıyla devlete verilmiştir. Merkeziyetçi devletler halk üzerinde mutlak egemen olmuşlardır. Merkezi devletlerin neden olduğu uzun savaşlar ve yoksulluk halkta huzursuzluklara neden olmuştur. Bu nedenle halk, taleplerinin yönetim kademesinde yankı bulması amacıyla, devletin yönetim şeklinde söz sahibi olabileceği yeni yönetim biçimleri için taleplerde bulunmuştur. Dokunulamaz mutlak egemen güç zamanla evrime uğrayarak dokunulabilir ve ulaşabilir hale gelmiştir. Fakat devlet sistemindeki değişimler devletin egemen gücünü ortadan kaldırmamıştır. b. Devlet, Güvenlik ve Rıza Güvenlik, devletin var olabilmesi için ilk ve temel ihtiyaçtır. Güvenlik, halk için ihtiyaç iken devlet için halka müdahale etmeye imkan sağlayan çıkış noktasıdır. Dillon, güvenliğin insanları düzen içinde tutmada en önemli unsur olduğunu vurgulamaktadır. Bireyler güvenlik isteklerini sadece bu dünyada değil ölümden sonra da devam ettirmektedir. Kilise, takipçilerini bir arada tutmak maksadıyla, güvenlik kavramından faydalanmıştır. Bu dünyadaki acılardan kurtularak, ölümden sonra kurtuluşa ermek ve güvende olmanın yolu kiliseden geçmektedir. Kiliseyi takip etmeyenlerin kurtuluşa eremeyeceği ileri sürülmektedir. Modern dünyada da devlet güvenliğin tek sağlayıcısı olarak kabul edilmektedir. Devlet ve güvenlik 14 birbirlerinin neden ve sonucudur. Devletin olmadığı yerlerde insanların güvende olmaları olanaksızdır (Dillon, 2003:13). Foucault, aydınlanma ile birlikte toplumun yaşamında aklın hakim olmaya başladığını vurgulamakta ve aklın belirleyiciliği üzerinde durmaktadır. Aklın, günlük yaşamda güçlenmesiyle birlikte, bireyler toplum içinde kendilerine karşı olan tehditlerden kuşkulanmaya başlamıştır. Kuşkular kaygılara sebep olmuştur. Bireyler bu kuşkulardan kurtulmak amacıyla güvenlik ihtiyacı duymuşlardır. Güvenliği sağlayabilecek kurum olarak devlet belirmektedir. Devlet, geçen zamanda giderek kontrolü elinde daha fazla tutarak hayatta kalmıştır (Foucault: 2011a:30). Foucault, kutsal metinlere dayandırdığı devleti, eski çağlardaki sürünün selametini sağlamakla görevli çobana benzetmektedir. Tanrı yaratıcıdır ve temsilcisi olarak gönderdiği elçileri çobandır. Çobanın iyiliği ve kötülüğü halk tarafından tartışılmamaktadır. Çünkü çobanın varlığı sürünün varlık sebebidir. Çoban sürüyü sürekli gözetlemek ve şefkatle davranmak zorundadır. Foucault da devletin varlık sebebi olarak toplumun güvenliğini sağlamak olarak göstermektedir (Foucault: 2011a:30). Devlet ve güvenlik kavramlarından hangisinin çıkış noktası hangisinin sonuç olduğunun belirlenmesi noktasında karmaşıklık göze çarpmaktadır. Güvenliğin vazgeçilemeyecek bir ihtiyaç olması ve toplumun düzen içinde yaşama arzusu devletin egemenliğinin toplum tarafından kabulünü kolaylaştırmaktadır. İktidarın sahip olduğu egemenliği kullanmak adına, toplum hayatının düzen içinde devam etmesi isteğini suistimal edip etmediği konusu, sosyal kontrolün araştırma konularının başında gelmektedir. Örneğin toplumda düzeni sağlamak adına gece belirli bir saatten sonra sokağa çıkmayı kanunlarla yasaklamak veya toplumda eşitsizlik yaratıyor iddiasıyla bazı ürünlerin ülkeye girişini yasaklamak iktidarın elindedir. İktidar, bu iki uç örneği ancak olağanüstü şartlarda yasalar yoluyla uygulamaya koyabilmektedir. Fakat toplumun algılarının kontrol altına alınmasıyla kanuna gerek kalmadan 15 toplumun bu iki uç durumu kendi kendine “olması gereken” şeklinde kabul etmesi sağlanmaktadır. Toplum içinde medya gibi kanallarla beslenen suç korkusu, gece belirli bir saatten sonra insanların sokağa çıkmalarını zorunlu olmadıkça engellemekte ya da onları bazı bölgelerden uzak tutmaktadır. Bu engellemede devletin gözle görünen bir etkisi yoktur. Ancak yürüttüğü politikalarla toplumun istediği düzlemde hareket etmesini sağlamakta ve iktidar görünmezliğini korumaktadır (Foucault, 2011a:75). Toplumun devlet tarafından uygulanan kurallara uyum göstermesi vaat edilen düzene giden tek yoldur. Toplumda düzeni sağlayacak olan yaptırım gücünün devletin elinde olması, düzen uğruna koyulacak kurallara uymayı zorunlu kılmaktadır. Yani boyun eğme kaçınılmaz olmaktadır. Devlet, düzen ve boyun eğme şeklinde ortaya çıkan denklemin toplum tarafından aynı şekilde anlaşılması için algıları kontrol altında tutmaktadır. Böylelikle de düşünceleri eğilip bükülüp istenen şekle sokulan bireylerin, kurallara uyumluluğu daha fazla olmaktadır. İktidarı simgeleyen devlet tarafından konulan kurallara sorgusuz sualsiz rıza gösteren bireylerin kontrolü kolaylaşmakta ve kontrolün derecesi istenilen seviyelerde tutulabilmektedir (Rose, 1998:11). c. Devlet ve Güvenlik Gücünün Evrimi (1) Geleneksel Devlet ve Güvenlik Geleneksel devlet, günümüzdeki modern devlet yapısından farklı olarak sınıfların yönettiği devlet biçimidir. Geleneksel devletin topraklarının hudutları günümüzdeki gümrük kapıları veya harita üzerinde çizilmiş sınır taşları ile belirlenmemiştir. Devletin sınırları, sınır birliklerinin bulunduğu mevziler veya kale surları ile kendini göstermektedir. Geleneksel devlet yapısı merkezi otoriteden öte şehir devletlerini anımsatmaktadır. Otorite merkezin değil, şehirleri yöneten sınıfların elinde bulunmaktadır (Giddens, 1985:2-35) 16 Geleneksel devlet, modern devletin ortaya çıkışından önce varolmuş devlet biçimidir. Ancak belirgin bir şekli yoktur. Biçimsel farklılıklarına rağmen geleneksel devletlerin iki ortak özelliği vardır. Bunlar dinsel düşünüş ve devletin teşkilatlanma bakımından zayıf olması olarak sıralanmaktadır (Haspolat, 2012:44). Geleneksel devletler, şimdiki manada anlaşıldığı gibi devleti yönetmekten uzaktır. Merkezdeki yönetimin şehirlerdeki yöneticilerle olan iletişim eksikliğinden dolayı şehirlerdeki yöneticiler merkez adına otoriteyi simgelemektedir. Bu durumun doğal sonucu olarak merkezdeki yöneticinin ordusu, düzen adına hem koruyucu hem de otoritenin merkezde olduğunu göstermek üzere tehdit olarak güçlü olmak zorundadır (Giddens, 1985:58). Merkezde bulunan hükümdar ile şehirlerdeki halk arasında ara yüz görevi gören şehir yöneticileri devletin gücünü temsil etmektedir. Ancak şehirlerin büyümesi, devlet içindeki bölgelerde ekonomik farklılıklara neden olmuştur. Ekonominin meydana getirdiği farklılaşma, toplumsal yaşamda da farklılaşmalara neden olmuştur. Şehirlerin ekonomik olarak gelişmeleriyle birlikte daha önce merkezde bulunan dini yöneticiler tarafından ortaya konan kurallara uymak yerine, kent yöneticileri kendi kararlarını kendileri almaya başlamışlardır. Şehirlerin zenginleşmesiyle başlayan nüfus artışı ve karmaşa sonucunda aylakların arttığı ve düzensizliğin hüküm sürdüğü bir devlet yapısı ortaya çıkmıştır. Bu düzensizlikler geleneksel devlet yapısını kemiren ve zayıflatan sebepler olmuştur (Neocleus, 2006:3). Geleneksel devlet, değişen toplum yapısına ve ekonomiye uyum gösteremediği için tarih sahnesinden inmek zorunda kalmıştır. Toplumda güvenlik algısının yerleştirilememesi sonucu etkinliğini kaybeden devlet, dönüşerek günümüzdeki devletin ilk yansıması olan modern devleti ortaya çıkarmıştır. Geleneksel devletin sonlanması iktidar hakkında çok önemli ipuçları barındırmaktadır. Merkezi yönetimin iletişim kaynaklarının yetersizliğinden dolayı toplum içinde görünürlüğünü yitirmesi sonucunda iktidarı da sonlanmıştır. Yani güçlü ordunun tehdit olarak merkezde bulunması, şehir halkında beklenen kalıcı etkiyi yaratmamış, düzensizliklere 17 neden olmuştur. Bu sonuç iktidarın sürekliliği için merkezde bekleyen ordu yerine toplum içinde görünür olan polisin gerekliliğini ortaya koymuştur. (2) Modern Devlet ve Güvenlik Modern devlet, geleneksel devletin toplumun ihtiyaçlarına yeterince cevap verememesinden dolayı ortaya çıkmıştır. Modern devlet, teşkilatlanma bakımından daha ileri derecede olan bir devlet biçimidir. Modern devletin altyapısal olarak gelişmişliği üç ana esastan kaynaklanmaktadır: gözetleme, denetleme ve polis-ordu yaptırım gücüdür. Bu üç esasın devlet yapısında toplanması devletin otoriterliğini artırmakla kalmamış, vatandaşlarının günlük yaşamlarını belirleme gücünü de sağlamıştır (Jessop, 1994:107). Vatandaşının günlük yaşamını belirleme gücüne sahip modern devlete kapitalist devlet de denmektedir. Kapitalist devlet, toplum yapısında köklü değişikliklere neden olmuştur. Cohen’e göre, toplumda ekonomik gelişmelerin ortaya çıkardığı işçi sınıfı, kapitalist düzende sürekli gözetim ve baskı altında tutularak kontrol altına alınmaktadır. İşçilerin düzenlenen yasalarla çalışma saatlerinin, çalışma şartlarının belirlenmesi ve bu belirlenen kurallara uymaya zorlanmasıyla birlikte toplum, kontrol altına alınmış “işgücü”ne dönüştürülmüştür. Gözetlenen, baskılanan ve kurallara uymayanların cezalandırıldığı toplum bir çeşit disipliner mekan olan açık hapishaneye dönüştürülmüştür (Cohen, 2007:22-23). Ekonomik amaçlarla uygulamaya konulan kurallar, toplumu düzenleyen kurallara dönüşerek, toplumu yöneticilerin kontrolü ele almalarını sağlayan bir yapıya dönüştürmüştür. Geleneksel devlet yapısında pasif görünen devlet, modern devlet yapısında çok güçlü bir kontrol merkezine dönüşmüştür. Devletin tam manasıyla baskı kuran bir mekanizmaya dönüşmesinin temelinde toplumun gerçek bilgiden mahrum bırakılması yatmaktadır. Ne olup bittiği hakkında hiçbir zaman tam ve doğru bilgiye ulaşamayan vatandaş, büyük resmi görememekte ve devletin kontrolünde akan yaşama uyum sağlamaktadır (Cohen, 2007:23). 18 Gerhard Oestreich’e göre, modern devlet yapısında var olan toplumun tüm noktalarına nüfuz etme yetkisi, mutlakiyetçiliğin benimsenmesini kolaylaştırmıştır. Modern devletin ortaya çıkışıyla geleneksel devlet döneminde politika üzerine yoğunlaşan devlet, artık toplum düzenine yönelmiştir. Bireyin ruh hali, ahlaki değerleri ve psikolojisi toplumun disiplin altına alınmasıyla birlikte tamamen değişmiştir. Bu değişim toplumsal disiplini sağlayarak mutlakiyetçiliğin başarılı bir şekilde uygulanmasını sağlamıştır (Oestreich, 1982:265). Modern devletin baskılarının günlük yaşamda yansımalarını toplum çok çeşitli şekillerde hissetmiştir. Modern devlet toplumdaki varlığını hissettirmek amacıyla kolluk gücü olan polisin yetkilerini oldukça genişletmiştir. Bu yetkiler; toplum içindeki düzeni korumak, pazar yerlerinin kontrolüne, yiyecek ve içeceklerin üretimlerinin kontrolüne hatta hizmetçilerin efendilerine nasıl davranacağına kadar uzanmakta toplumun tüm noktalarına nüfuz etmekteydi. Devletin toplumdaki düzeni korumak adına dönüşümü polise de meşruiyet kazandırmıştır (Neocleus, 2006:6-14). Modern devletin toplum hayatında düzeni sağlamak amacıyla yaptığı ileri teşkilatlanma, iktidarın her yerde olma arzusundan kaynaklanmaktadır. Yöneticilerin toplumun tüm bireylerini o günkü şartlarda gözetlemesi imkansız olduğundan bu hizmeti polis sağlamıştır. Polis, iktidarın toplumu düzenlemek amacıyla gören gözü, duyan kulağı olarak kullanılmıştır. Toplumun tüm noktalarına nüfuz edebilen polis, devletin topluma müdahalesi için araç haline gelmiştir (Foucault, 2011a:120). Neocleous, Foucault’un bireylerin bedenlerinin gözetleme veya kapatılma yollarıyla pasifleştirildiği görüşüne karşı çıkarak aslında bedenlerin muktedir hale getirilerek emek gücünün daha yararlı hale getirildiğini savunmaktadır. Ona göre böylelikle de, aylak gezen veya başıboş kişiler ekonomiye kazandırılmış olmaktadır. Polis, aylak gezenleri çalışmaya zorlayarak tüm toplumun çalışan ve ekonomiye katkı sağlayan bireylerden oluşmasına hizmet etmiştir. Polisin bu şekilde toplumu yönlendirmesi işçi sınıfının ortaya çıkmasını sağlamıştır. Emek, polis gücüyle mobilize edilerek zenginliğin denetimi sağlanmış ve tarihte devlet yöneticilerinden farklı yeni 19 yönetici sınıfı ortaya çıkmıştır. Çalışmanın topluma empoze edildiği ve yeni yöneticilerin ortaya çıktığı bu yeni düzen liberal devlet düzeni olarak adlandırılmaktadır (Neocleus, 2006:35). (3) Liberal Devlet ve Güvenlik Liberal devletin ana felsefesi olan liberalizm düşüncesi ilk defa 17’nci yüzyılda Locke tarafından ortaya atılmış, 18 ve 19’uncu yüzyıllarda gelişim göstermiştir. Liberalizm, İngilizce “liberty”1 kelimesinden türemiştir ve özgürlük anlamına gelmektedir. Liberalizm düşüncesi, ortaya çıktığı ülkelere (Amerika, İngiltere, Almanya gibi) göre ve tarihsel sürece (klasik, sosyal, neo-liberal) göre farklılaşsa da bireycilik, özgürlük, piyasa ve sınırlı devlet müdahalesi kavramları ortak noktalardır (Tayyar ve Çetin, 2013: 110). Lock’un tanımladığı liberal devlet yapısında, bireylerin sahip olduğu doğal haklar net olarak açıklanmamakta ancak devletin egemenliği sınırlandırılmaktadır. Bireyler sahip oldukları iradelerini devlete aktarmakta, devlet de düzeni sağlamak amacıyla bireylerden topladığı gücü kullanmaktadır. Devlet bireylerin izin verdiği ölçüde güç kullanabilmekte böylece devletin yetkileri sınırlandırılmaktadır (Hasnas, 2005:143). Liberal devletin günümüzdeki manasıyla tanımlamasını Adam Smith yapmıştır. Smith (1978:6), devletin varlığını sürdürebilmesi için zenginliğin gerekliliğini ortaya koyarken, zenginliğin korunması için de polisin varlığını şart koşmuştur. Smith (1978:332) polisin görevlerini sayarken en önemli madde olarak piyasadaki malların ucuz ve bol olarak dağıtılmasını sağlamayı göstermektedir. Liberal devlet, ekonomik açıdan piyasaya müdahale etmekten uzak duran, güvenlik açısından ise müdahaleci kimlikten sıyrılarak koruyucu bir profil izlemektedir. Liberal devlet, vaat ettiği bireysel özgürlüklerle sahip olduğu hukuksal egemenliği arasında uzlaşma arayan bir yapı sergilemektedir (Malachuk, 2005:77). Cohen, liberal devletin ekonomik canlılığını koruması için ihtiyaç 1 Liberty kelimesi özgürlük, istediğini yapma durumu olarak açıklanmıştır.(Merriam Webster Sözlük, [Web], 20.03.2014.) 20 duyduğu işgücünden vazgeçemeyeceğini, bu nedenle işçilerin kontrol altında tutulması gerektiğini öne sürmüştür. İşçi sınıfının kontrol altına alınabilmesi için devletin sağlık, eğitim, refah, suç kontrolü gibi konulardaki müdahaleleri kaçınılmaz olacağı için özgürlükler sadece görünürde olacaktır (Cohen, 2007:104). Foucault (2008:46) da iktidarla bireyin çıkarları çakıştığı zaman kimin çıkarlarının önde tutulacağı sorusunu kendine sorduğunda cevap olarak; bireyin özgürlüklerinin sınırlandırılacağını vermektedir. Liberal devletin ana felsefesi olan özgürlük düşüncesinin yansıması olan yetkileri kısıtlanmış devlet düşüncesi, aslında tam olarak gerçeği yansıtmamaktadır. Eski devlet şekillerinde olan ezilen halk tabakası bu defa işçi sınıfı olarak kodlanmakta aynı hayat şartlarında yaşamaya devam etmektedir. Burjuvazi, liberal devlet yapısında özgürleşmekte ve kontrol mekanizması olarak ortaya çıkmaktadır. Feodalizmin yıkılmasıyla efendisiz kalan halka “sermaye” yeni efendi olmuş ve sermaye sahipleri de iktidar olmuşlardır (Neocleus, 2006:69). . Polis, liberal devletten önce toplumsal hayatı devlet adına düzenleyen kurum iken şimdi bu görevi sermaye almıştır. Sermayenin kurduğu toplum düzeninin devamlılığı için güvenli bir ortama ihtiyaç vardır. Polisin liberal devletteki görevi sınıflara ayrılmış toplumun devamlılığını sağlamak kaydıyla güvenliği tesis etmek olmuştur (Neocleus, 2006:72-77). Liberal devlet, toplumu yöneticiler için şekillendiren yapıdan sermayenin kurduğu sınıfsal tabakalaşmanın devamını sağlayan koruyucu güce dönüştürmüştür. Örneğin 1789 Fransız İhtilali’nden önce kanun kaçaklarını, vergi vermeyenleri krala ait birlikler takip ederken, ihtilal sonrasında polis teşkilatı kurulmuştur. Bu teşkilatın görevi, toplumsal olaylar olmadan önce bilgi toplayarak engelleme ve mevcut düzeni korumak olmuştur. İhtilal öncesindeki güvenlik güçleri toplumda şekillendirici rol oynarken, liberal devletle koruyucu kimliğe bürünmüştür (Tilly, 2004:109). Liberal düşüncenin yansıması olan müdahaleci olmayan devlet modelinde polis, toplumu gözetleyen ve suçu önleyen kurum olarak belirmiştir. Fakat uygulama safhasında toplumun kendi kendine düzeni 21 korumasını beklemek hayal olarak kalmıştır. Toplumun yöneticiler tarafından istenen düzene uymamasının sebebi olarak, işçi sınıfının kurallara uymaması gösterilmiştir. İşçi sınıfının yaşam şekli ve ahlak anlayışı yöneticiler tarafından suçla ilişkilendirilerek ötekileştirilmiştir. İşçi sınıfının bu şeklide etiketlenmesi liberal devletin yetersiz olduğu ve daha müdahaleci olan refah devleti modeline geçişin gerekliliğini ortaya çıkarmıştır (Neocleus, 2006:97108). (4) Refah Devleti ve Güvenlik Devletin yönetim biçimi tarihsel süreç içinde mutlakiyetçilikten seçkin sınıf yönetimine ve sonrasında halkın seçtiği iktidarlara doğru değişime uğramıştır. Fransız İhtilali halkın isteklerinin yönetim kademesinde yankılanmasının dönüm noktası olmuştur. Sonrasında ortaya çıkan sanayi devrimi ve işçi sınıfı toplum yapısını yeniden şekillendirmiş ve yeni sorunlar ortaya çıkarmıştır. Karl Marx’ın sınıf eşitsizliklerine olan vurgusu ve mutlak eşitlik çağrısı devlet yönetimlerinde etki gösterse de Prens Bismarck’ın işçi sınıfının taleplerini durdurmak için “rüşvet” mahiyetinde vaat ettiği sosyal güvenlik projesi refah devleti kavramının dünya sahnesine çıkmasına neden olmuştur (Buchanan, 1998:45). Refah devletinin toplumdaki eşitsizlikleri ortadan kaldırmak adına sağladığı katkılar bir bakıma “müdahale” anlamına gelmektedir. Toplum yararına yapılan yardımlara karşı yüksek gelirli kesimden yükselen itiraz sesleri dikkat çekmektedir. Devletin yaptığı yardımlar; maddi durumu devlet tarafından belirlenen standartların altında olanlara yapılan sosyal güvenlik yardımı, büyüme amacı güden işletmelere sağlanan vergi indirimi ve hibe krediler, çevre güvenliği, pozitif ayrımcılık şeklinde sıralanabilir. Refah devleti, zenginden alan fakire dağıtan devlet biçimini simgelemektedir (Wegner, 2008:20). Refah devletinin çıkış noktası, sosyal güvenlik yardımlarıyla yoksulluğun ortadan kaldırılmasıdır. Yoksullara yapılacak yardımların miktarı, yoksulların devlete karşı olabilecek 22 tepkilerini dindirmek amacıyla kullanılmaktadır. Ancak teori ile uygulama arasındaki fark refah devleti düşüncesinde de ortaya çıkmıştır. Refah devletinin güçlenmesiyle birlikte sosyal yardımları gerçekleştirme kapasitesi artacak ve söz konusu yardımlar ihtiyaç sahiplerine ulaştırılarak toplumda huzur tesis edilecektir. Böylece yoksulların hayatı devlet tarafından düzen altına alınacaktır. Ancak yapılan araştırmalar ekonomik gücü artan devletlerde yaşayan yoksulların daha fazla ötekileştirildiğini ortaya koymaktadır (Davey, 1995:20). Refah devletinin yoksul vatandaşlara yapacağı yardımlara esas teşkil edecek kriterin belirlenmesi ayrı bir sorundur. Kime, ne kadar yardım edileceğini belirleyecek kriter netlik kazanmamıştır. Yardımın miktarını “vatandaşın beyanı” veya “devletin belirleyeceği öncelikler”in tayin etmesi konusundaki açmaz, sosyal güvenlik uzmanlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Ancak uzmanın da hala neye göre seçim yapacağı karmaşıktır. Devletin çıkarları ve vatandaşın refahı arasındaki seçimde devlet tarafından atanan bürokratların tarafsız olmasını beklemek biraz hayalciliktir (Buchanan, 2000:127-128). Refah devletinin yaptığı sosyal güvenlik yardımlarının maksadı, toplumdaki eşitsizlikleri ortadan kaldırmaktır. Bu düşüncenin tamamen hayal ürünü olduğunu savunan Nicos Poulantzas (2008:67), refah devletinin toplumdaki sınıflar arasındaki sınırları keskinleştirdiğini öne sürmüştür. Toplum tabakaları arasındaki ayrışmayla beraber devletin toplum üzerindeki kontrolü daha kolay hale gelmektedir. Tabakaların ayrışmasıyla birlikte sosyal yardımlar, sosyal kontrol mekanizmasına dönüşmüştür. Sosyal yardım adı altında yapılan yardımlar, aslında işçi sınıfının çalışarak meydana getirdikleri toplam sermayeden bir miktarının onlara “sus payı” olarak geri verilmesidir. (Poulantzas, 2008:318). Böylece şikayet etmeyen bir tabaka haline dönüştürülen işçi sınıfı, devlet tarafından belirlenen hizmetleri almakta ve devlete karşı eylemlerden de uzak tutulmaktadır. Sosyal güvenlik yardımları, sosyal kontrol araçları haline dönüşmektedir (Davey, 1995:160). Neocleous’a (2006:112) göre sosyal güvenliğin asıl amacı, toplumun ihtiyaçlarını karşılamaktan ziyade, polisin toplumla kaynaşmasını sağlayarak toplumsal düzenin devamlılığını sağlamaktır. Devletin toplumda düzen 23 sağlamak amacıyla gerçekleştirdiği sosyal yardımlar, devleti temsil eden polisin daha “sevimli” algılanmasını sağlamıştır. Sosyal güvenlik ekonominin güvenliğini sağlayarak devlete karşı muhtemel halk hareketlerini önlemek için kullanılmıştır. Polisin toplum düzeninin devamını sağlamak adına yeni görevi “suç önleme” olarak tanımlanmıştır. Polis artık suç odaklı çalışmaya başlamıştır. 1829 yılında İngiltere’de kurulan ilk modern polis teşkilatı üniforması, talimatları ve görev tanımıyla “modern” polis kavramına uyan ilk teşkilat olarak kabul edilmektedir. Polis, modern olarak tanımlansa da uygulama safhasındaki işlevi, toplumdaki yoksulların kontrolü olmuştur. Modern polis, toplumu bizzat şekillendiren kurum olmaktan çıkarak, yöneticiler adına çalışan kurum kimliği kazanmıştır (Neocleous, 2006:113). Gilling’e (1997:51) göre polis, refah devletinde suç önleme politikalarının kuramsallaşmış göstergesi haline gelmiştir. Devlet, suç önlemeyi politikaya dönüştürerek polis, hapishaneler ve yeni cezalarla toplumu şekillendirmek istemiştir. 1960’larda Amerika’da çıkan sokak olayları esnasında yapılan bütçe analizinde, devletin yoksullara yaptığı yardımın sekiz katını hapishanelere aktardığı ortaya çıkmıştır (Davey, 1995:160). Hapishanelere yapılan yatırımlar, gözaltı sürelerin uzatılması, çocuk suçluluğunun önlenememesi gibi durumlar, polisin suçu önleme girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlanmasına neden olmuştur. Refah devletinin temel düşüncesi olan müdahaleciliğin yöneldiği hedef kitle, yoksul halk tabakası olmuştur. Devlet tarafından yapılan sosyal güvenlik yardımlarının altında yatan asıl neden zenginlerin mallarını korumaktır. Toplumun bir kesiminin bu şekilde ötekileştirilerek kriminalize edilmesi, doğal olarak polisin “suç önleme” girişimlerinin hedefi olmuştur. Polis, refah devletinde zenginler ile yoksullar arasındaki sınırları bekleyen bekçi görevini görmüştür (Neocleous, 2006:145). (5) Neo-Liberal Devlet ve Güvenlik Neo-liberal devlet, refah devletinin aşırı müdahaleci olmasından dolayı, topluma hakim olan aşırı kontrolden kaynaklanan 24 toplumsal olaylar ve ekonomik krizlerin sonucunda 1970’lerde ortaya çıkmıştır. 1974-1975 yıllarında dünya ekonomisinde yaşanan durgunluk ve sonrasında gelen işsizlik ve düşük işçi maaşları, toplumda krize neden olmuştur. Refah devletinin müdahaleci yaklaşımı, krizin tek sorumlusu olarak devletin gösterilmesine neden olmuştur (Dumenil ve Levy, 2004:13-14) Krizlerin sebep olduğu toplumsal olaylar ve devlet ekonomisinin bu krizlerden etkilenmesinden dolayı devletin daha az müdahaleci olduğu yeni bir devlet yapısı olan neo-liberal devlet yapısı oluşturulmuştur. Neo-liberal devlette ekonominin itici gücü olan büyük şirketler, bankalar ve sermaye gruplarının oluşturduğu finans merkezleri, daha özgür hale gelmişlerdir. Devletten bağımsız kurulan merkez bankaları ve serbest girişimcilerin oluşturduğu finans merkezleri, toplumun çoğunluğunu oluşturan çalışanların ücretlerinin taban-tavan belirlemesinde söz sahibi olarak, toplumu şekillendiren yeni aktörler olarak ortaya çıkmışlar; ayrıca devlet ve toplum arasında tampon görevi görmeye başlamışlardır (Dumenil ve Levy, 2004:1516). Neo-liberal devletin özünde serbest ticaretin özgürleştirilmesi ve devletin minimum seviyede müdahalesi söz konusudur. Girişimcilerin özgürleşmesiyle, ticaretin gelişmesi böylece ülkenin refah seviyesinin artması hedeflenmektedir. faaliyetleri Özgürlük devlet ortamında tarafından teknolojik araştırma geliştirme desteklenerek üretimin artması hedeflenmektedir. Böylece yoksulluk tamamen ortadan kalkacaktır (Harvey, 2007:65). Bauman’a göre neo-liberal devletin getirdiği özgürlük ve yoksulluğu bitirme vaadi, aslında işçi sınıfını finans merkezlerinin insafına bırakmaktan başka bir şey değildir. Finans merkezleri daha fazla kar etmek amacıyla ucuz işgücü arayışına koyulmuştur. Küreselleşen dünyanın ortadan kaldırmaya başladığı gümrük kapıları, ucuz işçilerin dünyanın her noktasına kolaylıkla girebilmesini sağlamıştır. Çünkü zenginleşen ülkelerin inşaat, garsonluk, hizmetçilik gibi istenmeyen ve zorlu iş kollarını yapacak işçilere ihtiyacı doğmaktadır. Ucuz işçilerin “köle” gibi çalıştırılması ve haklarını yok sayılması neo-liberal ekonominin en büyük çıktılarıdır (Bauman, 2004:103). 25 Alev Özkazanç da Bauman gibi neo-liberal devlet yapısının sanal özgürlükler vaat ettiğini öne sürmektedir. Toplumun yapısını müdahalelerle bozan refah devleti yerine özel ve güçlü siyasi figürlere ihtiyaç duyulmuş ve neo-liberalizm ortaya çıkmıştır. Neo-liberalizm, bireyi girişimci olarak tanımlarken, toplumu rekabet alanı olarak kabul etmekte, böylece bireyleri yalnızlaştırmaktadır. Bireylerin sürekli rekabet halinde olduğu toplumun çözülmesi ve kontrol altına alınması daha kolay hale gelmektedir (Özkazanç, 2005:5). Neo-liberalizmle birlikte yalnızlaşan bireyler, çevrelerine karşı olan duyarlılıklarını da kaybetmektedirler. Bireyler, toplum içinde meydana gelen yanlışlıklar karşısında sessiz kalarak tolerans sergilemektedir. Ancak bazı davranışlar ve kişiler tolere edilemeyecek dereceye gelince, devlet baskıcı yasal tedbirler almak zorunda kalmıştır (Garland, 2001:102). Bireylerin içine düştüğü “serbest piyasa ortamı”, toplumda zenginfakir, çalışan-işsiz (evsizler, dilenciler) gibi tabakalaşmaya neden olmuştur. Toplumda ekonomik olarak dezavantajlı durumda olan bireylerin oluşturduğu tabakayla uyuşturucu kullanımı, şiddet suçları gibi suçlar özdeşleştirilmeye başlanmıştır. Suçla birlikte kodlanan “alt tabaka” tehlikeli olarak etiketlenerek toplumdan tamamen ayrıştırılmaya çalışılmıştır. Farklılaşan tabakaya karşı devlet tarafından uygulanan baskıcı kontrol teknikleri, toplumun geri kalanı tarafından desteklenmiştir. Neo-liberal devlet, piyasa kurallarına uyum gösteren bireylere karşı özgürlükçü ve az müdahaleci olurken, nispeten yoksul olanlara karşı rehabilite etmek yerine Hobbes’un Leviathan’ı gibi baskıcı bir canavar gibi davranmaktadır (Garland, 2001:102). Toplum hayatında düzenin kurulması ve devamlılığını sağlamak amacıyla, devletin kullanacağı güç hakkında yapılacak tartışmalarda polisten bahsetmemek neredeyse imkansız hale gelmektedir. Polis, devletin toplum üzerindeki otoritesinin görünen yüzü olmaktadır (Neocleous, 2006:210). Polis, toplum içindeki varlığıyla bireylere sürekli olarak müdahalelerde bulunarak, toplumu yönetmektedir (Foucault, 2011a:118). Böylece polis, toplumda meydana gelebilecek muhtemel olayları önlemek veya izin vermek kaydıyla toplumu şekillendirmektedir (Foucault, 2011a:75) 26 Devletin toplumu kontrol etmek amacıyla kullandığı aygıtların başında gelen polis, neo-liberal politikaların etkisiyle özel alanlarda kısıtlı hale gelmiştir. Polisin kamusal alanla sınırlandırılması, devletin düzeni devam ettirme toplumunda daha güvenli olma ihtiyacının kesişme noktası olan yeni bir aracı, özel güvenlik hizmetini ortaya çıkarmıştır. 2. POLİSTEN ÖZEL GÜVENLİĞE Devlet, sahip olduğu egemen güce dayanarak toplumu polis aracılığıyla kontrol altında tutmaktadır. Tarih boyunca devlet şekilleri değişse de kontrolün devam ettiği önceki bölümde açıklanmaya çalışılmıştır. Egemen güç olan ve kontrolü elinden bırakmayan devlet, bazı alanlarda güvenlik hizmetini özel güvenlik şirketlerine devretmiştir. Güvenlik adı altında toplumda yaratılan kontrol etkisinin sivil kurumlara devri dikkat çekmektedir. a. Devletin Güvenlik Hizmetini Devri 1980’lerden itibaren ortaya çıkan neo-liberal devlet yapısında girişimci merkezli ve ekonomi tabanlı yönetim biçimi, devleti küçülmeye itmiş böylece topluma sunulan hizmetlerde değişikliklere neden olmuştur. Devlet, 1980 sonrasında, ekonominin planlanan şekilde ilerlemesini sağlamak için sadece küçük müdahalelerde bulunmak kaydıyla müdahaleci devlet kimliğinden sıyrılmıştır. Toplum hayatının düzen içinde devam etmesi için yapılan yatırımlarda yeni bir yol izlenerek; eğitim, sağlık, güvenlik gibi kamu hizmeti olarak kabul edilen konularda, devlet “tekel” olma vasfını bırakmıştır. Kamu hizmetleri de bu süreçte farklılaşmaya başlamış ve bazı hizmetler özel sektöre devredilmeye başlamıştır. Böylece refah devleti döneminde kamu hizmetleri vatandaş tarafından “hak” olarak kabul edilirken, 1980 sonrasında bu hizmetler özel sektörden ekonomik gücü yetenlerin sahip olabildiği ayrıcalık haline gelmiştir (Eser ve diğerleri, 2011:212). Haspolat (2012:94), daha fazla özgürlük parolasıyla ortaya konan neo-liberal devlet biçiminin vaat ettiği özgürlükleri vermek bir yana toplumu daha da baskı altına aldığını öne sürmektedir. Ayrıca devletin temel görevlerinden biri olan güvenlik hizmetinin 1980 sonrasında bazı alanlarda 27 özel güvenlik şirketlerine devrine ve sonrasında günlük hayatın hemen her yerinde görünen güvenlik görevlilerine2, artan hapishane yatırımlarına ve gelişen teknoloji sayesinde artan gözetlemeye vurgu yapmaktadır. Yani daha fazla özgürlük parolası daha fazla güvenlik tedbirine dönüşmektedir. Bütün bunlara gerekçe olarak; devlet kendi yarattığı “güvensizlik iklimi”ni göstermektedir. Foucault (2011c:164-165), devlet ve halk arasındaki ilişkinin “güvenlik anlaşması” esaslarına göre şekillendiğini öne sürmektedir. Eskiden devlet, halkın toprağının güvende olmasını ve sınırların güvenliğini sağlayarak görevini yerine getirmekteydi. Ancak günümüzde devletin halka önerdiği şey: “Güvence altında olacaksınız.” Bu güvence kaza, zarar, risk her şeyi kapsamaktadır. Yani eski devlet düzeninde olduğu gibi kanunlar güvence sağlamak için yetersiz kalmaktadır. Bu durum devletin günlük hayata sürekli müdahale etmesini gerektirmektedir. Bu durum devlete yasalar dışında da her an topluma müdahale serbestliğini sağlamakta ve toplumda kaygıların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Her an her yerde yardıma ihtiyaç duymaya neden olan kaygı, iktidarın her yerde olmasını sağlamaktadır. Eskiden güvence veren devlet, kaygıların hakim olduğu toplumsal hayatı “güvencesizleştiren” siyasi eylemlerle yeni bir forma dönüşmüştür. Wacquant’a güvencesiz hale (2009:303-304) getirirken gelir göre, durumu neo-liberal ve devlet kapatma toplumu kurumlarını kullanmaktadır. Polis ve mahkemeler, toplum düzenini kanunlara göre kontrol eden kurumlar olmaktan çıkarak, toplumda istenmeyen veya gelir durumu düşük olduğu için dışlanan kişileri, yöneticilerin istediği forma sokmak için kullandığı araçlar haline dönüşmektedirler. Ayrıca neo-liberalizm halk tarafından değil, “üst tabaka” tarafından uygulamaya geçen bir düşünce olduğundan dolayı, alt tabakalarda çıkabilecek huzursuzluklara verilecek tepki, kapatma ve cezalandırma olacaktır. 2 2014 yılı şubat ayında Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği tarafından yayınlanan 2012 yılı Türkiye Özel Güvenlik Hizmetleri Meclis Raporuna göre; özel güvenlik görevlisi kimliğine sahip olan 639812 kişi, halihazırda çalışmakta olan özel güvenlik görevlisi sayısı ise 213718 olarak açıklanmıştır (Türkiye Özel Güvenlik Hizmetleri Meclis Raporu, [Web], 10.04.2014). 28 Neo-liberalizm, toplumdaki tabaklaşmayı artırdığı gibi düşük gelirli bireylerden oluşan tabakayı iyice kriminalize etmektedir. Bu şekilde oluşan algılar, toplum içinde ayrışmayı körüklerken yeni bir kontrol kültürü meydana getirmektedir. Suçla ilişkilendirilen ve bu şekilde toplumda algıların oluşmasını sağlayan yöneticiler, toplumda suç ve suça maruz kalma korkularının yaygınlaşmasını sağlamaktadır. Böylece güvencesiz dünyaya dönüşen toplum hayatı, bu durumu tersine çevirecek tüm uygulamaları kolaylıkla kabul etmektedir (Garland, 2001). Sonuç olarak, neo-liberal devlet öncelikle ortaya çıkardığı güvenliksiz ortam ve yine kendisinin “suçlu” etiketiyle marjinalleştirdiği düşük gelirli tabaka güvenlik algılarında değişikliklere neden olmuştur. Toplumdaki gelir farklılıkları, kişilerin yaşam biçimlerine yansıyarak alışveriş tercihleri, boş zamanların değerlendirme biçimleri ve hatta kullanılan ulaşım yollarına kadar farklılaşmaya neden olmaktadır. Gelir grubu aynı olan kişilerin hayatlarını geçirdikleri mekanların benzeşmesinden dolayı, doğal olarak toplumdaki tabakalaşma daha da keskin hale gelmektedir (Rose, 2004:259). Neoliberalizmin getirdiği bu çarpık toplumsal yapı, üst gelir grubunda olanlarda güvende olma hissini artırmak amacıyla arayışlara yöneltmiştir. Bu arayışların cevabı, “serbest piyasa” parolasıyla ortaya çıkan neo-liberal devlet düzeninde ücretini karşılayabilenler için özel güvenlik kapılarını açmıştır. Özel güvenlik her ne kadar toplum tarafından talep edilen bir olgu gibi görünse de, aslında devletin meydana getirdiği güvencesizliğin sonucu olduğu değerlendirilmektedir. b. Özel Güvenliğin Gelişimi Özel güvenliğin doğuşu eski Roma’ya kadar dayanmaktadır. Vigiles olarak adlandırılan güvenlik grubu, ordudan farklı olarak şehir içinde polis gibi düzeni sağlamakta ve gece olunca yangın gözcülüğü yapmaktaydı. Vigiles, şehir içinde kurduğu istasyonlarla teşkilatlanmış, şehirde düzeni koruyan, gece süresince nöbet tutan ve savaşma görevleri olmayan ordudan bağımsız bir teşkilattır (Bohec, 2001: 42). 29 Orta çağda şehir içinde görevlendirilen bekçiler (watchman), devriye dolaşarak düzeni şehir içinde süzeni korumakla görevlendirilmiştir. Orta çağ şehirlerinin mimari yapısının temeli olan şehir surları, izolasyon sağlayarak düzenin korunmasında bekçilere yardımcı olmuştur. 18’nci yüzyıla gelindiğinde sanayi devrimiyle birlikte günlük yaşamın tüm alanlarında değişim yaşanmıştır. Küçük atölyelerde çalışan insanlar, büyük fabrikalarda işçi olarak çalışmaya başlamıştır. Toplumda meydan gelen hareketli yaşam kontrolün sağlanması amacıyla, polis teşkilatlarının güçlendirilmesi ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Ancak güçlü polis teşkilatı da düzenin sağlanması için eterli olamamıştır (Hess, 2009:8-9). 19’ncu yüzyıla kadar güvenlik hizmetleri polis tekelinde yürütülmüştür. 1800’lü yıllarda Amerika’da yapılan demiryollarının güvenliğini sağlamak amacıyla, demiryolu şirketlerinin istihdam ettiği demiryolu polisi adı altında özel güvenlik görevlileri çalıştırılmıştır. Demiryolu polisi sadece demiryolunun güvenliğini sağlamamış iç savaşta da belirleyici rol oynamıştır. Bu haliyle özel güvenlik tarihinin bilinen ilk uzman örneğidir. 1853 yılında elektrikle çalışan yangın alarmlarının yapılması da özel alan güvenliğinde gelişme sağlamıştır. 1950’li yıllarda evler, işyerleri ve fabrikalar özel güvenlik görevlileri tarafından korunmaya başlanmıştır. Bu yıllardan itibaren özel güvenlik şirketleri Amerika’da ekonomik olarak çok değer kazanmıştır. Amerika’daki bu değişimin benzeri Avrupa’da da yaşanmıştır (Hess, 2009:1013). Türkiye’de ise özel güvenlik, günümüzdeki manasıyla 1970’li yılların sonrasında ortaya çıkan terör olaylarına tedbir almak amacıyla, 12 Eylül 1980 ihtilalinden sonra 2495 Sayılı “Bazı Kurum ve Kuruluşların Korunması ve Güvenliklerinin Sağlanması Hakkında Kanun”27.07.1981 tarihli ve 17410 sayılı Resmi Gazete ile yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Ancak söz konusu kanun ilerleyen yıllarda ihtiyaçları karşılamaması üzerine, 10.06.2004 tarihinde 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun kabul edilmiş ve halen yürürlüktedir. Türkiye’deki özel güvenliğin çıkış sebebi terör olayları olmasıyla dünyadan farklılaşmakta ancak günümüz koşullarında verdiği hizmet açısından önemli bir farkı görünmemektedir (Haspolat, 2012:173194). 30 Devletin modernleşmeye başlamasıyla birlikte şehir düzenini koruma ve düzenin devamlılığını sağlama görevi polise yüklenmiştir. Devletin geleneksel yapıdan neo-liberal yapıya geçerken uğradığı değişim, polisin işlevlerinde de olmuştur. Polis, devletin otoriter rejiminde otoriter, müdahaleci rejiminde müdahaleci, az müdahaleci rejiminde de az müdahaleci profil çizmiştir (Neocleous, 2006). Polisin evriminin yanı sıra devletin mülkiyet hakkındaki tutumu, güvenlik ilişkilerinde belirleyici olan diğer önemli bir faktör olarak belirmektedir. Devletin nüfuz edeceği noktanın sınırları, yani özel ve kamusal alanın belirlenmesi konusundaki belirleyici etken, devletin biçimine göre değişmektedir. Tanrının tüm mülklere sahip olmasından, krallara geçen mülkiyet, sonrasında burjuvaziyle özel alanın öne çıkması ve en son olarak neo-liberalizmle birlikte bireylerin mülke sahip olmasıyla özel-kamusal alan sorunsalı genelden özele doğru evrime uğramıştır. Devlet merkezli güvenlik hizmeti, mülkün bireylere geçmesiyle birlikte özelleşmeye başlamıştır (White, 2010:24-28). Bayley ve Shearing (2001:3-10), devletin güvenlik hizmetini bazı alanlarda özel sektöre devretme sebebini beş maddede açıklamaktadır. Birincisi; devletin güvenliği sağlamak amacıyla yaptığı yatırımların artması nedeniyle gün geçtikçe artan borç yükü, yani “ekonomik” nedenlerdir. Güvenliğin özel şirketlere devredilmesiyle birlikte hem masraflar azalmakta hem de bu şirketlerden elde edilen vergi gelirleri ilave kazanç sağlamaktadır. İkincisi; bireylerin yaşamayı tercih ettikleri “yerleşim yerleri”nin gelir farklılıkları nedeniyle değişkenlik göstermesi ve güvenlikli sitelerin ihtiyaç haline gelmesidir. Güvenlikli sitede yaşayan bireyler, ücretini ödeyerek istihdam ettikleri güvenlik görevlileriyle güvenliklerini kendileri sağlamış ve devlete yük olmadan gönüllü olarak düzen içine girmektedirler. Üçüncüsü, “bazı dini ve etnik gruplar” koruma görevlisi olarak belirledikleri gençlerle, kendi güvenliklerini sağlamaktadırlar. Böylece kültürel olarak toplumun genelinden radikal derecede farklı olan gruplar kendi güvenliklerin sağlamakta, devlete sorun çıkarmamaktadırlar. Bu duruma devlet de göz yummaktadır. Dördüncüsü; “bireysel” ihtiyaçlardan kaynaklanan daha fazla güvende olma isteğidir. Suça maruz kalma korkusu artan bireyler, kendilerini 31 veya ailelerini korumak için koruma görevlisi (bodyguard) istihdam etmektedir. Beşincisi; “devlet”in özel güvenliği düzeni korumak adına desteklemesidir. Güvenlik adına bireylerin, grupların çaba harcaması devletin güvenlik için harcayacağı enerjiyi azaltmakla birlikte devletin devam ettirmek istediği düzenin başkaları tarafından desteklenmesini sağlamaktadır. Devletin neo-liberalizmle birlikte uyguladığı serbest piyasa ekonomisi güvenlik hizmetlerinde kendini özel şirketleriyle göstermiştir. 1980’li yıllarda ortaya çıkmaya başlayan özel güvenlik şirketleriyle birlikte, güvenlik görevlileri günlük hayatın her alanında gözle görünür hale gelmiştir. Bireyde ve toplumda artmaya başlayan güvenlik konusundaki “bilinç”, güvenliğin devlet tekelinden özel şirketlere geçişini kabul etmede başlangıçta zorluklar yaşatmış ancak bu zorluklar aşılmıştır. Güvenlik görevlisinin hemen her yerde görülmesi toplumda güvenlik görevlilerinin gerekliliği hakkında bilinç oluşturmuş, böylece daha güvenli hissetmek için güvenlik görevlisine ihtiyaç olduğu algısı yaratılmıştır (Jones ve Newburn, 2006:9). Güvenliğin el değiştirmesinde toplumun yaşadığı tereddüt, Foucault’ya (2011c:165) göre devletin kendisinin meydana getirdiği “güvencesizlik”ten kaynaklanmakta ve toplum özel güvenlik çözümüne razı olmaktadır. Devletin güvenlik hizmetini devretmesiyle birlikte, toplumun kabullenmekte zorlandığı ancak daha sonra talep eder hale geldiği özel güvenlik hizmeti, akla “Devlet kontrolü kaybediyor mu?” sorusunu getirmektedir. Bu sorunun cevabını özel alanda da devlet otoritesinin devamlılığını savunan düğüm noktası şeklinde yönetişim (nodal governance) teorisi “hayır” şeklinde yanıtlamaktadır. Bu teoriye göre neo-liberalizmle birlikte küçülen devlet, topluma hatta küreselleşmeyle birlikte dünyaya nüfuz edebilmek için düğüm noktaları kullanmaktadır. Devlet, düğüm noktaları ve bu noktalar arasındaki yollardan oluşan şebekeyi kullanarak toplumu yönetmektedir. Düğüm noktaları, devletin özel alanlara nüfuz etmesi için kullandığı sıçrama noktalarını temsil etmektedir. Devletin toplum hayatına tesir ettiği en belirgin düğüm noktalarını güvenlikli siteler oluşturmaktadır. Güvenlikli sitelerin kendi içindeki yönetim şekli ve izolasyonu devletin hedeflediği düzene hizmet etmektedir (Johnston ve Shearing, 2003:149). 32 Devletin özel güvenlik şirketlerini toplumsal hayata müdahale amacıyla üs olarak kullanması hiç şüphesiz Foucault’un (1978:25) iktidarın her yerde olduğu ve gözetlemenin sürekli devam ettiği tezini doğrulamaktadır. Sadece devlet iktidarı simgelememekte, devleti meydana getiren her birey aslında iktidarı temsil etmektedir. İktidar, her yerde ve şeklini değiştirmekte, bazen polis bazen de okuldaki öğretmenle ete kemiğe bürünmektedir. Özel güvenlik görevlileri de görev yaptıkları özel alanlarda iktidarı temsil etmektedir. Özel güvenlik görevlisi, suça teşebbüse yol açacak güvenlik zafiyetlerini ve fırsatları engellemek amacıyla görevlendirilmektedir. Görevli oldukları yerlerdeki fırsatları engelleme misyonu güvenlik görevlilerinin gözetleme ve kontrollerde elini güçlendirmektedir. Güvenlik görevlileri, devletin giremediği kamuya açık olmayan özel bölgelerde gözetlemenin devamını sağlamaktadır. Yani gözetlemeyi genişletmektedir (Wood ve Shearing, 2007:24-25). Sosyologların gözetleme ve iktidar çerçevesinde değerlendirdikleri özel güvenlik görevlilerinin ayrıca toplum tarafından görünen yüzü de bulunmaktadır. Özel güvenlik görevlilerinin yaygınlaşması hatta bazı yerlerde polis gücüne tercih edilir hale gelmesine gerekçe olarak polisin halktan uzak, kurallara aşırı bağlı ve bürokratik işlemlerle dolu olması gösterilmektedir. Özel güvenlik görevlileri ise daha pratik ve çözüme direkt giden yapısıyla tercih sebebi olarak varlıklarını devam ettirmektedirler. Deyim yerindeyse kullanıcı yanlısı olan güvenlik görevlilerinin sayısı gün geçtikçe artmaktadır (Marquis, 2003:231) Sonuç olarak özel güvenlik şirketleri ortaya çıkmasından günümüze kadar olan süreçte varlığını kuvvetlendirerek sürdürmüştür. Neo-liberalizmle birlikte güvenlik hizmetinin devlet tarafından bazı alanlarda devredilmesiyle ihtiyaç haline gelmiştir. Kuruluşundan günümüze kadar devlet yasalarına göre oluşturulan ve devlete vergi veren özel güvenlik şirketleri özel alanlarda güvenliği sağlamakta ve düzeni korumaktadır. 33 c. Gözetleme ve Özel Güvenlik Gözetleme, “hakkında veri toplananları etkileme veya idare etme amacıyla tanımlanmış ya da tanımlanmamış herhangi bir kişisel veri toplanması ve işlenmesidir” (Lyon, 2006:13). David Lyon’un gözetleme tanımında dikkat çeken “etkileme ve idare etme” vurgusu, Daniel Neyland’ın (2006:1) gözetleme tanımında birey ve grupların “bir sonraki adımlarını belirleme” olarak şekillenmektedir. Gözetlemenin bireylerin davranışları üzerindeki etkilerini, Foucault’un (1995:200) Jeremy Bentham’dan etkilenerek geliştirdiği panoptikon tasviri açıkça ortaya koymaktadır. Panoptikon, merkezinde gözetleme kulesi bulunan, çevresinde ise halka şeklindeki binada kapıları olmayan hücrelerde kalan mahkumların yaşadığı hapishane modelidir. Panoptikonda mahkumlar gözetleyeni hiçbir zaman görememektedir. Gözetleyenin “görünmez” konumu mahkumları “devamlı kontrol” altında tutmaktadır. Gözetleme faaliyetinin panoptikondaki gibi kesintisiz devam etmesi için toplumdaki gözetlemeye engel olan engellerin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Gözetlemenin devamlılığı, iktidarın devamlılığı için olmazsa olmaz şartlarından biri olarak belirmektedir. Ancak toplumun hayatının büyük bölümünün geçtiği ev ve işyerlerinin kapalı kapılar ardında olması gözetleme için büyük engel teşkil etmektedir. Bu engellerin ortadan kaldırılması için tek çare gözetlemenin yaygınlaştırılmasıdır. Bu maksatla 17 ve 18’nci yüzyıldan itibaren bireylerin devamlı kontrol altında tutulabilmesi amacıyla gözetleme sistematik olarak yaygınlaştırılmıştır (Foucault, 1995:209). 17’nci yüzyılda Avrupa’da gözetleme kanalıyla toplum ayrıştırılmakta ve bu işlem devlet eliyle yapılmaktaydı. Devlet, güvenlik görevlilerini kullanarak belirli bölgeleri sürekli olarak gözetim altında tutmakta ve toplum tarafından “istenmeyen” kişilerin bu bölgelerde kurulu düzeni bozmalarını engellemekteydi. Böylece istenmeyen kişiler, gözetlendiğini bildiği bölgelere girmekten kaçınmakta, sadece gözetlenmeyen diğer bir deyişle göz ardı edilmiş kenar mahallelerde istedikleri gibi hayatını devam ettirebilmekteydiler. 34 Kısacası devlet, toplumdaki sınıfsal farklılaşmayı mekansal olarak gözetleme kanalıyla tırmandırmıştır (Bauman, 1989:44). 19’ncu yüzyılda işçilerin kontrol altında tutulması amacıyla devam eden gözetleme, önceki dönemlerdeki gibi direk müdahale şeklinde değil, daha çok uzaktan kontrol şeklinde devam etmiştir. İşe giriş-çıkış saatlerinin kontrolü ve işçilere ait bilgilerin kaydedilmesi şeklinde yürütülen gözetim, emeğin disiplin altına alınmasını hedeflemektedir (Lyon, 1997:43). Gözetleme, bireyi ve toplumu kontrol altına almak amacıyla kullanılmaya başlanmasıyla birlikte tek taraflı (asimetrik) hale bürünmüş ve günümüze kadar bu şekilde devam etmiştir. Tek taraflı gözetleme, iktidar adına gözetleme işlemini yapacak uzman gözetleyicilere ihtiyacı ortaya çıkarmıştır. Gözetleyici, yaptığı işlem nedeniyle toplum genelinden ayrılmakta, fiziksel ve zihinsel olarak sadece gözetlemeye yoğunlaşan kişi olarak belirmektedir. Gözetlemenin profesyonel bir iş olarak kabul edilmesinden sonra bu işi yapacak kişilerin toplumun kalanını kontrol altına alabilmesi için belirli araçlara ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Bunların başında bilgi gelmektedir. Bu bilginin en temel özelliği, sadece toplumu gözetleyenlerin hakim olabilmesidir (Bauman,1989:47). Kamusal alanda gözetleyici rolünü üstlenen devletin özel alanlarda gözetleme kabiliyetini yitirmesi, kontrolü kaybetmesi anlamına gelmektedir. Özel güvenlik görevlileri devlet tarafından devam etmesi istenen düzenin devamlılığını sağlayan gözetleyiciler olarak belirmektedirler. Kamusal alan olmayan mekanlarda (site, alışveriş merkezi gibi) gözetlemeye razı olmanın temelinde, 20’nci yüzyılda neo-liberal devlet yapısının güvenlik politikaları önemli bir yer tutmaktadır. Devletin özgürlük adına daha az müdahaleci olma yönündeki politikaları, güvencesiz bir dünya yaratmakta ve toplumu daha güvenli olmak için çözüm arayışına itmektedir. Güvenlik kameraları ile özel alanların kayıt altına alınması, bu çözümlerden en çok başvurulanlardan birisi olmaktadır. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte gözetleme imkanı artmakta ve bu imkan yelpazesi dijital kartlı bina girişlerinden yüz tanıyan kapalı devre kamera sistemlerine kadar uzanmaktadır (Monahan, 2010:81-84). 35 Özel güvenlik görevlileri, kamusal alanın bittiği özel alanlarda yaptıkları gözetleme göreviyle, kör nokta olarak tanımlanabilecek mekanların da gözetlenebilir hale gelmesini sağlamaktadır. ç. Özel Güvenlik Görevlileri ve Kameralar İletişim ve bilişim teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte bireylerin gözetlenmesiyle ilgili mahremiyet, doğruluk ve gözetleyenlerin bu bilgileri depolama ve kullanma yöntemleri hakkında sorular artmaya başlamıştır. Veri tabanı üzerinden bireyler takip edilirken geleceğe yönelik kararlarına da müdahale edilmektedir. Var olanı gözetlemenin ötesine geçen bu gözetleme şekli “süperpanoptikon” olarak tanımlanmaktadır (Lyon, 2006:231). Bireylerin kendisi olmaktan çıkarak veri tabanları üzerinden yönetilmesi düşüncesi her ne kadar korku ütopyası gibi görünse de mevcut teknolojiye bakarak imkansız olmadığı ortadadır. Güvenlik kameraları ise bireyler adına karar vermekten öte fiziksel olarak görüntülemektedir. Böyle bir karşılaştırma yapıldığında güvenlik kameraların toplum tarafından kabulü kolaylaşmaktadır. Hatta ekonomik kazanımları korumak adına arzu edilir hale gelmektedir. Ancak kayıt etme özelliği olan kameralar aslında o kadar da masum değildir. Bireyler hakkındaki görüntüler depolanarak o kişi hakkında anlamlandırılabilir bilgiler oluşturulmaktadır. Kısacası toplum dosya toplumu (dossier society) haline dönüşmektedir (Nelkin ve Andrews, 2003:108). Güvenlik kameraları ile gözetleme halka açık alanlarda mahremiyetin çok az olmasından dolayı kolaylıkla kabul edilmektedir. Ancak gelişen teknoloji ile kalabalık içindeki kişilerin yüzleri ayırt edilebilmekte, araç plakaları okunabilmekte kısacası kalabalık değil kişiler gözetlenebilir hale gelmektedir.3 etmesi Kameraların kalabalık içinde kişileri seçerek kimlik tespit mahremiyet tartışmalarını gündeme getirmektedir. Güvenlik kameraları tarafından yüzü tespit edilen kişi, güvenlik kayıtlarındaki yüzlerle karşılaştırılarak suçlu olup olmadığı tespit edilmeye çalışılmaktadır. Bu andan 3 17 Mart 2010 tarihinde, nevruz kutlamalarında meydana gelebilecek muhtemel toplumsal şiddet olaylarını kast ederek internet üzerinden yapılan haber şu şekildedir: 4026 kamerayla izlenen İstanbul'da yeni kameralar yüz tanıyabiliyor ve HD kalitesinde görüntü veriyor. 'Zoom' yapabilme özelliğine sahip kameralarla fotoğraf da çekilebiliyor. Polis, İstanbul'daki 4026 kameradan 24 saat boyunca İstanbul'u görüntüleyebiliyor. Araç takibi yapılıyor, plakalarını, çalıntı, hacizli veya aranan araç olup olmadığını kontrol edebiliyor (NTVMSNBC Web Sitesi, 08.04.2014). 36 itibaren kişinin yüzü ve bedeni sayısal bir imge haline gelmekte ve kim tarafından ve nasıl kullanılacağı bilinmemektedir. Bütün bu eşleştirmeler kamu yararı adına suçu önlemek amacıyla yapılsa da “bilgi mahremiyeti” sorunsalını ortaya çıkarmaktadır. Kısacası kişilerin kimliğini ortaya çıkaran verilerin kim tarafından ve hangi sınırlarda kullanılabileceği sorunsalı, mekansal olarak tartışılan kamu-özel alan problemini sayısal alan üzerine taşımaktadır (Lyon, 2006:47). Giddens (1985:14), gözetleyenlerin gözetlenen topluluk üzerinde otorite sahibi olduklarını ifade etmektedir. Genelin göremediğini gören gözetleyiciler doğal olarak kontrol gücüne de sahip olmaktadırlar. Güvenlik görevlileri çalıştıkları yerlerde, kamera görüntülerini inceleyerek “risk değerlendirmesi” yapmakta, gündüz ve gece de devam etmek üzere gün boyu “kurulu düzeni” tehdit edebilecek durumları takip etmektedirler. Kamera işletmenleri istedikleri kamera görüntüsünü seçebilmekte hatta yakınlaştırma özelliğiyle istedikleri kişileri teşhis edebilmektedir. Tüm bu işlemler boyunca güvenlik görevlisi görünmezliğini korumaktadır. Bu durum panoptikon tasvirinin günümüzdeki görünümünü yansıtmaktadır (John ve Smith, 2009:127). Foucault (1995:30),“Ruh bedenin hapishanesidir.” önermesiyle kapalı kapılar ardında toplumu gözetleyen güvenlik görevlilerinin görünmeden de kontrol etkisi oluşturabileceğini ortaya koymuştur. Görünmeyen iktidar tarafından yönetilen toplumda kontrol içselleştirilmektedir. Böylece güvenlik kameralarının toplum üzerindeki etkisi kolaylıkla kabul edilmekte ve çok tesirli olabilmektedir. Kameraların kişi üzerindeki etkisi öncelikle utanma ardından özgüvenini kaybetme şeklinde kendini göstermektedir (Koskela, 2003:301). Sonuç olarak özel güvenlik görevlileri sorumlu oldukları bölgelerde kamera görüntülerini takip ederek olabilecek olumsuz durumlara müdahale etmektedirler. Gözetleme işleminin doğasında var olan kontrol algısı, özel güvenlik görevlilerinin sahip oldukları iktidarı güçlendirmektedir. Güvenlik görevlileri güvenlik kameralarıyla birlikte daha etkili ve caydırıcı kimliğe bürünmektedir. 37 Devletin ulaşamadığı kör noktalara ulaşabilen özel güvenlik görevlileri, toplumun çoğunluğunun yaşadığı kentlerde, devletin devam ettirmek istediği düzen için yeni bir araç olarak ortaya çıkmaktadır. Özel güvenlik görevlileri, kalabalık nüfus ve hareketli günlük yaşamın neden olduğu riskli kent yaşamına karşı kentli bireylere sunulan bir çözüm önerisi olarak belirmektedir. Bu çözüm kentin karmaşıklaşan yapısında düzeni devam ettirmek isteyen devlet için yeni bir aygıt olurken, bireyler için ise riskli kent yaşamı için kolayca kabul edilen güvenlik önlemi olmuştur. 38 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM GÜVENLİK VE KENTLEŞME 1. KENTLEŞME Henri Pirenne, kentleşmeyi nüfus hareketleriyle ilişkilendirmektedir. Onuncu yüzyıla kadar Avrupa’da kentler, dini tören merkezleri olarak kullanılmalarının yanında yönetim birimi olarak da kullanılmaktaydı. Pirenne, kentlerin ortaya çıkmasında ticaretin önemli bir faktör olmadığını öne sürmektedir. Kentliler, istilalara karşı kalın duvarların arkasında yaşamaktaydılar ve üretim toplumundan ziyade tüketim toplumu niteliği taşımaktaydılar. Onuncu yüzyılın yarısından sonra ticaret, kentlerin yapısını tamamen değiştirmiştir. Kentler böylece ticaret merkezleri haline gelmiştir (Pirenne, 1937: 41). David Harvey (1973:216) kent tanımlamasını ekonomik kavramlarla yapmaktadır. Kentler, içinde yaşayanların ihtiyaçlarından daha fazlasının üretildiği coğrafi bölgelerdir. Harvey’in fazla ürün vurgusunun nedeni, sermaye sahipleri tarafından kentlilerin kıtlık kavramından uzaklaştırılarak bolluk içinde yaşadıkları düşüncesinin telkin edilmesidir. Yani kentli ihtiyacı olduğundan dolayı değil, çoğu zaman ihtiyacı olmadığı halde harcama yapmaktadır. Harvey de, kent toplumunun üretimden uzak olduğunu vurgulamakta ancak Pirenne’den farklı olarak kentlerin malların el değiştirdiği merkezler olması sebebiyle yeni üretim formu oluşturduğunu öne sürmektedir. Üretilen mallar kentlerde küçük değişikliklerle pazarlanmakta böylece yeni bir üretim şekli ortaya çıkmaktadır. Kentlerde yaşayan kalabalık nüfus, ekonomik güçlenmenin esas unsuru olarak ortaya çıkmaktadır (Harvey, 1973:216). Sermaye sahipleri, diğer sosyal grupları ahlaki, siyasi ve ekonomik yönden etkilemek için kentleri kullanmaktadır. Sermaye sahipleri yatırımlarını yönlendirirken aslında kentin içinde hangi bölgenin kalkınacağına da karar vermektedir (Harvey, 1973: 224). Kentleşme amaç olarak değil araç olarak kullanılmaktadır. Bu araç, sermaye sahipleri tarafından kullanıldığı için 39 kentleşme birçok problem ortaya çıkarmaktadır. Kent, bireylerin toplum içindeki davranışlarını etkilemektedir. Kentin, kentte yaşayan insanları özgürleştirdiği iddia edilmektedir. Bu konuda bir Alman atasözü “Kent havası insanı özgür kılar.” şeklindedir. Ruşen Keleş, kentin insanları özgürleştirmesi hakkında üç saptama yapmaktadır. Birincisi, insanlar düşüncelerini özgür olarak ortaya koyabilmelidir. Düşüncelerini açıklaması yasaklanan insan, özgür değildir. İkincisi, kentlilerin özgürlüğü ait olduğu toplumun özgürlüğüyle doğru orantılıdır. Özgür olmayan toplumun, bireyleri de özgür değildir. Son olarak, küreselleşmenin etkisiyle ilgi odağı olan kentlerde, nüfusun yoğunlaşmasıyla birlikte çok yönlü tahribat olmaktadır (Keleş, 2006: 13). Küreselleşme ile birlikte kentler, devletlerden daha çok ön planda olmaya başlamışlardır. Bunun en önemli sebebi ekonomidir. Ekonominin güçlü olduğu kentler, cazibe merkezi olmaktadır. Bu cazibe, sadece ülke sınırları içinde değil, uluslar arası boyutta da olmaktadır. Ülke içinden ve ülke dışından bu cazibeye kapılan sayısız insan göç etmektedir. Nüfusun artması kentlerde yeni sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Kentlerdeki sosyal tabakalar yeniden şekillenmektedir. Böylece kentlerde sınıf farklılıkları ve her sınıfın kendine has istekleri ortaya çıkmaktadır. Ortak kaygıların başında güvenlik gelmektedir. Küreselleşme, kentleri ekonomik olarak birinci sıraya koyarken, kentlerde yaşayan toplumu kontrol edilemeyen risklerle karşı karşıya bırakmaktadır. Kentlerde yaşayan toplum yeni risk ve belirsizliklerle baş etmek zorunda kalmaktadır. Kontrol güçlüğü ve risk, toplumda güvenlik kaygıları yaratmaktadır. a. Küreselleşmenin Kentleşmeye Etkisi Küreselleşme, son zamanlarda sosyal bilimlerin en gözde kavramlarından biri haline gelmiştir. Ulusal kültürün ve ekonominin etkilerini kaybettiği küresel bir süreç yaşanmaktadır. Dünya ekonomisi, kontrol edilemeyen güçler tarafından yönlendirilmekte ve uluslararası şirketlerin 40 verdiği kararlar ulusal ekonomilere zorla kabul ettirilmektedir. Bu tanım, ekonomiden sosyolojiye tüm alanlarda, kültür çalışmalarında ve uluslar arası ilişkilerde kabul edilmektedir (Du Gay, 1999: 78). Küreselleşmenin en önemli ayağı hiç şüphesiz ekonomidir, ancak tek ayağı ekonomi değildir. Kongar’a göre küreselleşme, üç bölümden oluşmaktadır. Bunlar siyasal, ekonomik ve kültürel bölümlerdir. Küreselleşmenin kaynağını ise ikiye ayırmaktadır. Birincisi, teknolojik kaynak, yani iletişim bilişim teknolojileridir. Her an her saniye herkes her istediği yere ulaşabilmektedir. İkincisi, siyasi bir olayı SSCB’nin yıkılmasını göstermektedir. Soğuk savaşın bitmesiyle, dünya yeni bir döneme girmiştir (Kongar,1997). Castells’e göre küreselleşmenin anlaşılabilmesi için ekonomik boyutlarına bakmak gerekmektedir. Küresel ekonomi, tüm dünya üzerinde tek birim gibi faaliyet gösteren yapıdır. Küresel şirketler, birbirleriyle bağlantılı çalışmakta, birçok ülkede yatırımlar yapmakta ve dünya borsalarıyla ilişki içinde bulunmaktadırlar. Küresel ekonomi, değerli olan ve kar getiren bölgeleri küreselleşen dünya içine alırken, değersiz bölge ve insanları dışında tutmaktadır. Küresel şirketler, bilim ve medyayı kullanarak toplumu şekillendirmektedir. Bunu yaparken dünyanın her yerine yayılmış olan bilişim teknolojilerinden faydalanmaktadır (Castells, 1999:4). Ekonominin küreselleşmesi, sermayenin ülke sınırlarını aşarak hareketli hale gelmesine ve sınırların önemini yitirmesine neden olmaktadır. Bu nedenle küresel ekonominin temel birimi ülkeler değil, kentler olmaktadır. Günümüzde artık kentler gücünü ülkelerden değil, ülkeler güçlerini kentlerden almaktadır (Topal ve Akyazı, 1997:13). Friedmann, küreselleşen dünyada giderek ön plana çıkan kentleri ‘dünya kenti’ olarak adlandırmakta ve bu tezini yedi maddede ortaya koymaktadır. Birincisi, kentin dünya ekonomisiyle bütünleşme biçimi ve dünya ekonomisinde üstlendiği görev, kentte meydana gelebilecek yapısal değişikliklerde belirleyici olacaktır. Bu durum kente olan göç miktarını, ulusal ekonomi politikalarını ve toplumsal yapıyı etkilemektedir. Kent dünya 41 ekonomisi için ne kadar önemliyse, kentte yaşayan toplumun yapısı da o kadar değişkenlik göstermektedir. İkincisi, dünyada bazı önemli kentler küresel ekonomi açısından dayanak noktaları olarak tanımlanmaktadır. Bu kentler, mallar ve piyasalar arasında güçlü köprüler kurmaktadır. Üçüncüsü, dünya kentleri ortaya koydukları üretim ve istihdamla küresel ekonomiyi kontrol etmektedirler. Dördüncüsü, dünya kentleri uluslar arası sermayenin toplandığı yerler olmaktadırlar. Beşincisi, dünya kentleri hem uluslar arası hem de ulusal göçlerin cazibe merkezleri haline gelmişlerdir. Göçler, kentlerde toplumsal çıkarmaktadır. yapının Altıncısı, barındırmaktadır. Bu yeniden dünya kentlerde kentleri düzenlenme büyük tam anlamıyla ihtiyacını tezatları kutuplaşma da ortaya içinde meydana gelmektedir. Büyük gelir uçurumları yaşanmaktadır. Bunun nedeni olarak mesleklerin evrimleşmesi gösterilmektedir. Yönetici olarak çalışan kişilerle, uzmanlık gerektirmeyen işlerde çalışan işçiler arasında çok büyük gelir farklılıkları olmaktadır. Bu durum, sosyal yapının bozulmasına neden olmaktadır. Yedinci ve son olarak, dünya kentlerinin büyüme eğrileri, bulundukları ülkelerin büyüme eğrilerinden daha yukarıdadır. Bu kentlere olan hızlı göç, sosyal yapının yeniden düzenlenmesini gerektirmektedir. Barınma, eğitim, sağlık ve belirli bir refah seviyesi ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Bu durumda devlet ekonomik olarak gücünün yettiği kadar yardım sağlayabilmektedir. Sonuç olarak düşük gelirli bireyler, şehirlerin belirli bölgelerinde toplanarak hayatta kalmaya çalışmaktadır. Haklarını aramaya kalktıklarında ise, her yerde polis baskısıyla karşılaşmaktadırlar (Friedmann, 1986:69). Hardt incelemişlerdir. ve Negri, küreselleşmeyi Marxçı yaklaşım açısından “İmparatorluk” adlı eserlerinde modernliği emperyalizmle eşleştirmektedirler. İmparatorlukta, bilinmeyen küçük gruplar büyük çoklukları yönetmektedir. Üçüncü dünya ülkelerindeki insanlar, birinci dünya ülkelerine göç etmekte ve burada farklı bir yaşam şekli ortaya çıkmaktadır. Göç eden insanlar gecekondu ve gettolarda yaşamaktadır. Ekonomik ve politik coğrafya belirsiz hale gelmekte ve sınırlar akışkanlık kazanmaktadır. Yani toplum düzenini ülke yöneticileri değil küresel sermaye disipline etmektedir (Hardt ve Negri, 2003: 268). 42 Küreselleşme, tanımlardan anlaşılacağı gibi ulus-devlet yapısına en büyük tehditlerden biridir. Çünkü devlet, ekonomisini yönlendirecek kararları alırken bağımsızlığını kaybetmektedir. Küresel boyutta yaşanan olaylar, devletin işleyişini kolaylıkla etkileyebilmektedir. Ayrıca küreselleşmenin teknolojik boyutu, toplumun algılarını kolaylıkla yönlendirebilmektedir. Devletin vatandaşı üzerindeki kontrolü küreselleşme nedeniyle azalmaktadır. Held’e göre küreselleşme devletin kontrolünü azaltmakta ancak sona erdirmemektedir. Devlet yönetimi tarihsel süreçte olduğu gibi bu dönemde de şekil değiştirmektedir. Giderek güvensiz ve düzensiz hale gelen dünyada, devlet politikaları daha küresel ve ulus ötesi olmakta, siyasi gücün bölgesel ve küresel olarak kullanılması normalleşmektedir (Held, 2004:166). Küreselleşme, kentleri devlet kontrolünden uzaklaştırmaktadır. Kentlerde yaşayan toplum, kente özgü kurallara göre yaşamaktadır. Leones’e göre kentte yaşayan toplumların bazı ortak özellikleri vardır. Kentler, farklı inanç ve davranış kalıplarını içeren heterojen bir yapıya sahiptir. Kentlerde yaşayan grup üyeleri arasındaki farklılıklar, bireylerin kendilerine has ihtiyaçlarıyla sınırlı olmaktadır. Kentlerde giderek artan hareketlilik ve kalabalığın içinde kaybolma vardır. Kentte yaşayan insanlar; ırk, etnik köken, yaş ve inanç bakımından farklıklar göstermektedir (Leones, 2006:133). Devletin kişi üzerinde etkisini kaybettiği ve bireyin çıkarlarının ön planda olduğu devlet şekline neo-liberal devlet yapısı denmektedir. Bu yapıda bireyler serbest piyasada, istedikleri şekilde ticaret yapabilmektedir. Devlet, piyasadaki kurumlar ve bireyler arasındaki hukuksal altyapıyı hazırlamakla görevlidir. Birey devletin hukuksal koruması altındadır. Ekonominin gelişmesi için bireysel girişimciler kilit rol oynamaktadır (Harvey,2005:166). Küreselleşme, kentlerin başta ekonomik olmak üzere yapılarında değişikliklere neden olmuştur. Bu değişiklikler, ekonominin güçlenmesi ve refah seviyesinin artması nedeniyle çabuk kabul görmüş ancak bazı beklenmedik sonuçları da gün yüzüne çıkarmıştır. Bu sonuçların başında güvenlik gelmektedir. Küreselleşmeyle 43 birlikte ekonominin devlet kontrolünden çıkarak bireylere devredilmesiyle, kentlerdeki nüfusun kontrolü de kaybedilmiştir. Kentlerin cazibe merkezi olmaları nedeniyle gerçekleşen göçlerin temelinde “kısa zamanda zengin olma hayalleri” yatmaktadır. Ancak kent ne kadar ekonomik olarak özgürleşse ve gelişse de her bir bireyin hayallerini gerçekleştirebileceği mekan olmaktan uzaktır. Artan nüfusun getirdiği güvenlik zafiyeti, kentlerde yeni ve zor bir sorun olarak ortaya çıkmış ve varlığını günümüzde de sürdürmektedir. b. Kentleşme ve Güvenlik Kentlerin sahip olduğu imkanlar ve bireylerin bu imkanlara olan ihtiyacı kentlerdeki nüfusu artırmaktadır. Nüfusun artmasıyla birlikte kent içinde var olan karmaşa daha da artmaktadır. Belirsizlikler kentte yaşayan toplumda güven kaygılarına sebep olmaktadır. Kentleşme ülkelerde farklı sonuçlara neden olabilmektedir. Bunun başlıca nedeni o ülkede yaşayan toplumun değerleridir. Kentleşmenin Türkiye’deki etkisi ise şu şekilde olmaktadır. İlk olarak, kentlerdeki sanayileşme ve kapitalist gelişme insanları bencilleşmesine neden olmakta ve rant arayışına itmektedir. İkincisi, kentin insanı özgür kılması, her istediğini yapabilmesi anlamına gelmemektedir. Son olarak küreselleşme insanlarda bazı değerlerde bozulmalara sebep olabilmektedir. Kentlerde kısa yoldan zengin olma yollarını deneyen insan sayısı artmaktadır (Keleş, 2006: 13). Kentleşme bireyde ve toplumda davranış değişikliklerine neden olmaktadır. Kentlerin insanları özgürleştirmesi genellikle davranışların başkaları tarafından daha az kontrol edilmesi anlamına gelmektedir. Örneğin insanlar başkalarına dik bakarlar ancak görmezden gelirler. Bazen de hiç orada değilmiş gibi davranırlar. Bu durum Goffman tarafından “uygar kayıtsızlık” olarak tanımlanmaktadır. Sokakta dolaşan insanlar birbirlerine doğru yaklaşırlarken kısa mesafelere kadar bakarlar ancak tanımazlar. Tanımak için çaba harcamazlar (Goffman, 2010: 85). Kentlerdeki davranış değişiklikleri, mekanlara göre de değişkenlik göstermektedir. Kent, yaşayanların homojen olarak dağıldığı bir mekan değildir. Kentlerdeki mekansal farklılaşmalardan bahsedildiğinde, akla ilk 44 olarak gettolar gelmektedir. Getto kelimesi, tarihte Yahudilerin şehir içinde yaşadıkları yerler için kullanılmaktaydı. Kelime yaklaşık beş yüz yıldır kullanılmaktadır. Kaynağı tam olarak bilinmese de, şehir içinde genel nüfustan farklı kültüre sahip insanların yaşadıkları yeri tarif etmek için kullanılmaktadır. Günümüzdeki kullanımında belirli bir ırk veya grup kastedilmemektedir (Wirth, 1969:5). Gettolar genellikle şehrin en fakir ve geri kalmış yerleridir. Gettolar şehirden uzaklaştırılmış ve izole edilmiş mekanlardır. Kültür bakımından farklılığa, mekansal farklılığın eklenmesiyle farklılaşma son noktaya ulaşmaktadır. Bu durumdan gettoda yaşayanlar ve diğer kalan genel toplum memnundur. Bu durum iki grup arasında yapılmış bir çeşit de facto mutabakattır. Gettoda yaşayanlar kendi kültürünü muhafaza ederken, diğer kentliler de kent kültürüne göre yaşamaktadır. Kent yönetimi, gettoların varlığını kontrolü kolaylaştırdığı için desteklemektedir (Wirth, 1969:5). Kent, mekansal farklılaşmalar yaratarak bireylerin davranışlarını etkilemektedir. Kentler kültür, mekan ve güç arasındaki ilişkilerden yola çıkarak sosyal yapıyı anlamayı sağlamaktadır. Örneğin, kentin belirli bölgelerine girişler kısıtlanmaktadır. Kentlerin bazı bölgelerinde kurulan sitelerin girişleri güvenlik görevlileri tarafından kontrol edilmektedir. Güvenlik görevlileri siteye girmeye çalışan kişilerin kimlik kontrolünü yapmakta ya da site sakinlerine ulaşarak teyit etmektedir. Böylece izole edilmiş alanlara sadece belirli insanlar girebilmektedir. Bu şekilde korunan sitelere dış görüntüsünden dolayı girişi engellenen kişiler olabilmektedir. Engellenen insanlar toplum tarafından dışlanan sapkın olarak tanımlanan insanlardır. Güvenlik görevlileri, çocuk ve kadınları toplum tarafından istenmeyen kişilerden korumak maksadıyla, bazı mekanların girişlerini kontrol etmektedir. Bazı bölgelerde yüksek fiyat uygulamaları ile güçlüler güçsüzlerden ayrılmaktadır. Kültür faktörü ise görünmeyen ama en güçlü ayrıştırıcıdır. Bu ayrım, batıda etnik bakımdan olurken doğuda daha çok davranış kalıplarına göre olmaktadır (Knox ve Pinch, 2010: 46). Kentin bazı bölgelerindeki evlerde, yüksek fiyatlandırma nedeniyle, sadece belirli gelir seviyesinin üstündeki kişiler yaşayabilmektedir. Kişinin 45 evinin adresi, sosyo-ekonomik durumunun göstergesi olabilmektedir. Gettolarda yaşayan insanların durumuna benzer olarak, pahalı bölgelerde oturan kişiler arasında farklılaşmış kültür ve güç ilişkileri ortaya çıkmaktadır. Lüks diye tanımlanabilecek yerlerde yaşayan insanlar, şehrin genelinden farklı bir kültüre sahiptir. Bu farklılık tüketim alışkanlıklarından, boş zamanda yapılan faaliyetlere kadar hissedilmektedir. Para ve güç denklemiyle doğru orantılı olarak, güvenlik ihtiyacı da üst sınırlarda olmaktadır. Bu şekilde yapılanmış yerleşim yerleri; etrafı yüksek ve kalın duvarlarla çevrili, kapalı devre kamera sistemiyle devamlı gözetlenen ve güvenlik görevlileri tarafından girişleri kontrol edilen izole mekanlardır. Kontrol unsurlarının fazlalığı ve gözetim altında olmak buralarda yaşayan insanlarda güvenlik hissini artırmaktadır (Gottdiener ve Hutchison, 2011:156). Kentler, sahip olduğu ekonomik güç ve sunduğu fırsatlardan dolayı nüfus olarak yoğun mekanlar haline gelmişlerdir. Kentlerin ekonomik olarak güçlenmeleri ve neredeyse devlet yapısından özerk hale gelmeleri kente özgü sorunları ortaya çıkarmıştır. Bu sorunların başında kalabalık kent toplumunun güvenlik içinde hayatını devam ettirmesi gelmektedir. Nüfus yoğunluğu, kontrolü zorlaştırdığından dolayı güvenlik için başlıca sorunlardan biridir. Ayrıca kentlerdeki nüfusun farklı tabakalardan oluşması güvenliğin sağlanmasını zorlaştırmaktadır. Tabakaları gelir durumlarına göre kent içinde yerleşmesi beraberinde sorunlar getirmektedir. Toplumdaki bireylerin birbirlerinden kesin çizgilerle ayrışması, bu durumun kutuplaşmaya gitmesine neden olmaktadır. Kutuplaşan kentlerde, bireylerin birbirlerine besledikleri güven hissi oldukça azalmaktadır. Güven duygusunun azalması, toplumda huzursuzluklara neden olmaktadır (Musterd ve Ostendorf, 1998:7). Kent güvenliği 1980’lerin sonlarında ön plana çıkmaya başlamıştır. Kentte işlenen organize suçlar, suç korkusu, şiddet, evsizler, madde bağımlıları gibi toplumu genel işleyişine aykırı durumlar nedeniyle meydana gelen düzensiz şartlar; politik, ekonomik ve sosyal söylemlerin ana konusu olmuştur. 21’nci yüzyılda bu duruma terör de eklenmiştir (Frevel, 2006: 2). 46 Kent güvenliği, merkezi hükümet ve yerel yönetimler için başlıca görevdir. Güvenliği sağlamak için suç önleme çalışmaları artmaktadır. Suç önleme kapsamında halka açık alanlarda teknik kontroller arttırılmaktadır. Güvenlik kontrollerin yapılmasından maksat sadece suçu önleme değil, ek olarak güvenliğin hissettirilmesidir (Frevel, 2006: 2). Günümüzde 11 Eylül saldırılarından sonra uluslar arası sahada da başlayan suçlu arayışı tüm toplumda tedirginliğe ve güvensizliğe neden olmuştur ki, bireyler devlet açısından risk teşkil etmeye başlamıştır. Bu süreç Beck’in (1992) ortaya koyduğu, sanayi devrimi sonrasında oluşan risk toplumu kavramını yeniden ortaya çıkarmıştır. Bunun doğal sonucu olarak devletin toplum üzerindeki kontrol ve otoritesi son derece artmıştır (Beck ve diğerleri, 2003:17). c. Kentleşme ve Suç Korkusu Kent güvenliğinin sağlanmasıyla kentte yaşayan bireyler kendini güvende hissetmektedirler. Güvende hissetme duygusunun karşıtı güvensizlik yani suça maruz kalma korkusudur. Bireyler suça maruz kalmaktan korktuklarından dolayı tedirgin olmaktadır. Suç korkusu, 1960’lı yıllardaki çalışmalarda yer almaya başlamıştır. Savaş karşıtı gösteriler, siyahların haklarını savunmaya başlaması ve kadın haklarının iyileştirilmesi için ortaya çıkan tepki hareketleri Amerika’da gündemi oluşturmuştur. Protestolar sırasında ortaya çıkan şiddet, suç oranlarını artırmıştır. Suçun yaygınlaşması toplum içinde güvensizlik ve suç korkusunu ortaya çıkarmıştır (Loo, 2008: 12). Suç korkusu, sadece suçtan korkma şeklinde olmamaktadır. Bu korku, aynı zamanda toplum düzenine aykırı olan hareketlere karşı da olmaktadır. Toplum düzenini tehdit eden kişiler ve davranışlar da suçu simgeledikleri için korkuya neden olmaktadır. Bireylerin toplumu değerlendirme şekli, sahip oldukları suç korkusunu şekillendirmektedir. Bu değerlendirmeyi; suç korkusunu tetikleyen kişilerin toplum düzenine tehdit oluşturması, güvenilirliği ve toplum tarafından kabul edilmeyen bir gruba üye olmasına göre yapmaktadır. Bu üç kıstas bireylerin toplum düzenine olan 47 uyumlarını ölçmektedir. Sosyal kontrole maruz kalan bireylerden uyum gösteremeyenler dışlanmakta ve uyum gösterenler tarafından tehdit olarak kabul edilmektedirler (Jackson, 2008:145). Kentlerde güvenlik hissinin azalmasının sebeplerinden biri de komşuluk ilişkilerinin azalmasıdır. Bursik ve Grasmick’e göre, komşuluk ilişkileri suç korkusu ve güvenlik hissi üzerinde etkilidir. Hızlı nüfus artışı ve toplumun farklı tabakalarından meydana gelen mahalleler komşular arası sosyal kontrolün azalmasına neden olmaktadır. Komşular arasındaki kontrolü azaltan diğer önemli bir faktör ise, komşuların kısa zamanda taşınmasıdır (Snell, 2001: 5). Kentte yaşayan toplumun alışkanlık haline getirdiği hızlı yaşam, kişiler arasındaki ilişkilerin muhteviyatını değiştirmekte ve güvenlik algılarını yeniden şekillendirmektedir. Güvenlik ile ilgili algıları etkileyen en önemli etkenlerin başında suça maruz kalma korkusu gelmektedir. Bu korku komşuluk ilişkilerinden yaşanan evin mimarisine kadar uzanmaktadır. Kısacası suça maruz kalma korkusu, kentte yaşayanların birbirleriyle olan ilişkilerinde belirleyiciliğini sürdürmektedir. Suça maruz kalma korkusunun davranışları belirlemesi, sosyal kontrolün günlük hayattaki yansıması olmaktadır. Toplumun kontrolünü sağlamak amacıyla suçun tanımlanması ayrıca önem arz etmektedir. Bireylerin gelir farklılıklarından dolayı meydana gelen toplumsal tabakalaşma, devletin kontrolü devam ettirmek amacıyla desteklediği bir durum olarak ortaya çıkmaktadır. Suç, söz konusu düzeni bozmak isteyen kişilerle ilişkilendirilerek, suçun devlete karşı değil bireylerin mal varlıklarına karşı olduğu algısı oluşturulmaktadır. Böylece, toplumun devlet tarafından belirlenen sınırlar dışında hareket edenlerin cezalandırılmasını onaması kolaylaştırılmaktadır. Suçlu, refah devleti tarafından tam olarak sosyalleşmeyi başaramayan, ekonomik, sosyal ve psikolojik şartları taşımayan kişi olarak tanımlanmıştır. Yani suçlu devletin kurallarına uyan vatandaşın çıkarlarına karşı olan kişi olmaktadır (Garland, 2001:15). Foucault (1991:102) devletin 48 bireyleri kendi istediği forma dönüştürmesine iktidar söylemi (govermentality) olarak tanımlamaktadır. Devletin iktidar söylemine tutunarak bireylerin bedenleri üzerindeki egemenliği, günümüze kadar ayakta kalmasını sağlamıştır. İktidar söylemi, devlete toplum için faydalı ve zararlı olanları belirleme yetkisini sağlamıştır. Bireyler adına karar alan devlet, bireylere iyi ve kötüyü tanımlayarak devreden çıkmakta, sanki kararlarını kendileri alıyormuş algısını yaratmaktadır. Böylece devlet ve toplum arasında çatışma yaşanmasının önüne geçilmektedir. Suç ve suçlunun devlet tarafından tanımlanması toplumda suça karşı ortak algılar yaratmaktadır. Yalnız suç korkusunu tetikleyen etki sadece suçlular değildir. Ayrıca toplum tarafından kabul edilen normlara uymayanlara “sapkın” (deviant) etiketi yapıştırılmaktadır. Sapkın olarak etiketlenen kişilerin etrafta olması da suç korkusunu beslemektedir. Devletin toplumda yarattığı etiket, sadece kanunlar ve kurallar yoluyla değil medya tarafından da desteklenerek perçinlenmektedir. Sapkın olarak etiketlenen kişiler öyle olduklarından dolayı değil toplum tarafından dışlandıkları için davranışları değişkenlik göstermektedir. Toplum normlarına uymayan kişilerin etiketlenmesi, o kişileri daha da farklılaştırmakta ve neredeyse suça itmektedir (Cohen, 2002:8-9). Suçla ilişkilendirilen yani kriminalize edilen kişilerin şehirlerdeki varlığı, devletin kanunlarla ve medyayla oluşturduğu sapkın profili, toplumda şehrin belirsizliğinden kaynaklanan suç korkusunu beslemekte ve güncel olarak hafızalarda tutmaktadır. Bu korku, kentte yaşayan toplumu daha güvenli olmak için önlerine sürülen seçeneklere yönelmesini ve boyun eğmesini kolaylaştırmaktadır. Foucault (2011a:75), bu durumu iktidarın görünmezliği olarak tanımlamaktadır. Yani devlet direkt olarak vatandaşlarına çözüm önermekten kaçınmakta, ancak oluşturduğu bilgi düzleminden başka bir yere kaçmasını da engellemektedir. Vatandaşlar, suç korkusuna maruz kalmamak için yazılı olmayan ama herkes tarafından kabul edilen; hava kararınca zorunlu olmadıkça dışarı çıkmamak, ışıklandırılmış yolları kullanmak hatta bazı semtlere hiç gitmemek gibi kurallara kendiliğinden uymaktadır. Bir bakıma toplum, kendi kendini kontrol altına almaktadır. Yazılı olmayan ama toplum tarafından kabul edilen çözümlerden biri olarak da site 49 şeklinde dışarıya kapalı yerleşim biçimini tercih etmek gelmektedir (Garland, 2001:162). 2. KENTLEŞME VE GÜVENLİK ÇERÇEVESİNDE GÜVENLİKLİ SİTELER Küreselleşmeyle birlikte ekonomik olarak güçlenen kent, kalabalıklaşan nüfusu ve hızlı hayat temposuyla belirsizlikler tablosu haline gelmiştir. Kentin belirsizliklerinden kurtulmak amacıyla kentlerde yaşayanlar, kendileri gibi olanların “benzerleri”nin etrafında olmasını arzulamaktadır. Bu durumun doğal sonucu olarak, kentlerde gözle görülür şekilde tabakalaşma ortaya çıkmaktadır. Bauman (2003:25) şehrin belirsizliklerinin ortadan kalkmasıyla birlikte şeffaflaşması ve güvenli hale gelmesini “ideal şehir” olarak tanımlamıştır. Yaşayanların birbirlerine dostça davrandıkları ve güven içinde yaşadıkları ideal şehir ütopyasının gerçekleşmemesi sonucu, şehirde yaşayanlar kendilerini ya evlerinin kilitli kapıları arkasına saklamakta ya da koruyucu kalkanların arkasında yaşamaktadır. İdeal şehri güvenlik ile ilişkilendirilen Bauman (2003:25), şehirde yaşayanların birbirinden uzaklaşma isteğinin temelinde de güvende olma isteği olduğunu vurgulamıştır. Güvende olma hissinin karşısında, suça maruz kalma korkusu yatmaktadır. Kilitli kapılar arkasında kilitli olmanın yetmediği durumlarda daha güvenli olmak amacıyla koruyucu kalkan gibi görünen site şeklindeki yerleşkeler tercih sebebi olarak ortaya çıkmaktadır. Siteler, suça maruz kalma korkusunun mimari bir yansımasıdır. Siteler mimari yapıları bakımından; etrafı duvarlarla çevrili, duvarların üstünde tel çitler bulunan, hatta bazı sitelerde tel çitlerin üzerinde dikenli teller bulunan, kapalı devre kamera sistemleriyle donatılmış, kendine özel uzaktan kumandalı otoparkları olan, manyetik okuyuculu bina girişleri bulunan ve bazılarında güvenlik görevlileri tarafından korunan yerlerdir. Özellikler alt alta sıralandığında Bauman’ın (2003:25) kalkan tanımından öteye geçerek kaleye benzemektedir. Sitelerin koruyucu özellikleri siteleri cazip hale getirmektedir. Sitelerin 50 tercih edilmesinin çeşitli nedenleri vardır. Bu gerekçelerin başında suç korkusu ve güvende olma ihtiyacı vardır. Diğer gerekçeler: Sadece site sakinleri tarafından kullanılan otopark, çocuk oyun alanı gibi ortak kullanım alanları, Yaşayanların kendilerini özel hissetmelerini sağlaması ve saygınlık, Güvenli yatırım olarak görülmesi ve site içindeki kişilerin benzer ekonomik güce sahip olması, Site içindeki çevre düzenlemesinin devlet kontrolünden bağımsız olması sayesinde sağlanan daha özel hizmetler, Sitenin sakinlerine kimlik kazandırması olarak sıralanabilir (Frantz, 2006: 69-71). a. Sitenin Mekan Olarak Değerlendirilmesi Oscar Newman, site şeklindeki yerleşkeleri savunulabilir mekan olarak tanımlamaktadır. Savunulabilir mekanın en önemli özelliği, mekanın oturanlar tarafından savunulmasıdır. Buradaki savunma, herhangi bir silahla korumadan öte, yaşanan mekanın inşa edilmeden önce güvenlik kriterleri göz önüne alınarak planların yapılması ve bu planlar ışığında inşa edilmesidir. Savunulabilir mekanlar, sahip oldukları mimari özelliklerden dolayı suçu ve suçluları dışarıda tutma amacı gütmektedir. Devletin bu savunmada herhangi bir işlevi söz konusu değildir. Tamamen o mekanda oturanlar tarafından kontrol edilecek olan ortak alanlar, bir bakıma komşular arasında oluşan sosyal kontrol projesidir (Newman, 1996:9) Site, yaşam alanı olmasının yanında fiziksel özellikleri bakımından savunulabilir bir mekandır. Site sakinleri maruz kaldıkları suç korkusundan uzaklaşmak amacıyla sitede oturmayı seçmektedir. Sitede oturmayı seçmenin tek sebebi, güvenlik değildir. Ancak güvenlik en önemli etkendir. Sitelerin en önemli tercih sebebi olan güvenlik ihtiyacını sitelerin fiziksel yapısı yani kapalılığı sağlamaktadır. Sitelerin kapalılığı nedeniyle içine 51 giren kişi sayısı sınırlı olmaktadır. Kamuya açık olan mahallelerden geçen kişiler, herhangi biri olarak algılanmasına rağmen, site sınırlarına giren kişiler, yabancı ise daha fazla dikkat çekmektedirler. Yani mekanın kapalılığı, içinde dolaşan kişilerin daha belirgin olmasını sağlamaktadır. Siteler kalabalık olsalar dahi kamuya açık olan yerlere göre daha belirgin mekanlardır. Mekan, suçun işlenmesinde belirleyici faktörlerden biridir. Suçu işleyen kişinin tamamen bilinçli olarak suça teşebbüs ettiğini kabul eden fırsatçılık teorisinde üç yaklaşım ön plana çıkmaktadır. Birincisi saldırı suçlarını açıklayan rutin faaliyetler yaklaşımıdır. Bu yaklaşımda suç; saldırgan, uygun hedef ve suça engel olabilecek güvenlik görevlisinin olmadığı mekandan oluşmaktadır. Hedefin uygunluğu saldırganın ele geçirirken sağladığı kolaylıkla ölçülmektedir. Mekanın uygunluğu ise güvenlik görevlisi veya suçu haber verebilecek kişilerin varlığı ve kullanım şekline göre belirleyici olmaktadır (Felson ve Clarke, 1998:4-5). Suç işleyecek kişiler daha çok kullananlar tarafından rutin olarak kabul edilen ve herhangi bir farkındalık yaratmayan mekanları tercih etmektedirler. Rutin mekanlar; otobüs durakları, metrolar gibi kullananların etrafına dikkat etmedikleri yerler olmanın yanında, sabah çıkış ve dönüş saati sabit olan müstakil evler de olabilmektedir. Siteyi farklılaştıran durum, kamusal alandan ayıran duvarları, kameraları ve varsa güvenlik görevlileri olmaktadır (Brantingham ve Brantingham, 2004:269). Sitelerin mimarisinde bina girişlerinin diğer binalar tarafında görülebilecek şekilde yapılması da rutin mekan kavramından uzaklaştırmaktadır. Mekan ve suçu ilişkilendiren ikinci teori suç çizgisi teorisidir (crime pattern theory). Bu teoride kişilerin yaşadığı mekanlar ve bu mekanlar aralarında kullandıkları yollar rutin hale geldiğinde; okuldan eve, evden okula gibi suça teşebbüs edecek kişilere fırsat doğmaktadır. Kişilerin yaşamını geçtiği bölge “sınır”, yolculuk yaptığı durak ve istasyonlar “düğüm noktası” olarak tanımlanmaktadır. Saldırı suçları ve mala karşı suçlar birbirini tanımayan insanların karşılaştığı bu sınırlarda daha fazla ortaya çıkmaktadır. Suçun belirsizliğin olduğu noktalarda arttığını savunan bu teori, suç oranlarının azaltılmasına yönelik çözüm olarak şehir planlamasının daha 52 “izlenebilir” şekilde yapılmasını öne sürmektedir (Felson ve Clarke, 1998:6). Suç ve mekanı ilişkilendiren üçüncü yaklaşım, suçlunun tamamen aklıyla suç işlediğini ortaya koyan rasyonel seçim perspektifidir. Bu yaklaşımda suçlu eylemin sonucunda elde edeceği getiri ile gireceği tehlikeyi hesaplamakta ve kararını bu değerlendirme sonucunda vermektedir. Örneğin bilgisayar çalacak bir hırsız gireceği evi seçerken, evlerin yapısına, çevresine, girişin zorluğuna ve kaçış yollarına bakarak karar vermekte ve kolay olanı seçmektedir (Felson ve Clarke, 1998:7). Sitenin fiziksel yapısı ve sahip olduğu özellikler değerlendirildiğinde, suç işlemeye karar veren kişiler için “elverişli hedef” kavramına pek de uymadığı ortaya çıkmaktadır. Çünkü sitelerin mimari yapısı karmaşadan öte sadelik ve görülebilirlik üzerine kurulmuştur. Ayrıca gözetleme sistemleriyle desteklenen siteler daha güvenli hale gelmektedir. Bu durum “sitelerde hırsızlık olamaz” gibi bir çıkarsamaya götürmekten ziyade suç işleyenler için daha zor bir hedef olarak algılanmasını sağlamaktadır. Mekan ve suç ilişkilendirilmesi yapıldığında sitelerin daha güvenilir olarak çıkması, siteleri talep edilen yerler haline getirmektedir. Bir şeyi istemek için kişinin içinde oluşan arzunun nasıl olduğu veya nasıl ifade edildiği araştırmanın kapsamı dışındadır. Suça maruz kalma korkusu ve suçlular için engel teşkil edebilecek fiziki özelliklerinden dolayı siteler daha güvenli bir yaşam için çıkış yolu olarak görünmektedir. Güvenlik sorunsalının sebepleri ve çözümünün ortak olarak bulunması, güvenliğe dair algıların yönetildiğini ortaya koymaktadır. Karar verecek kişilerin düşünceleri şekillendirilerek istenilen çözümü onların da çözüm olarak görmeleri sağlanmaktadır. Toplum içinde yaşayan bireylerin seçme özgürlüğü ortadan kaldırılarak, iktidar tarafından belirlenen normlara uymaları sağlanmaktadır. Uymayanlar cezalandırılmakta veya ötekileştirilmektedir. Böylece bireyler neyi beğeneceklerine dahi kendileri karar verememekte ve sosyal kontrole maruz kalmaktadır. Bireylerin ruhu şekillendirilmekte ve istenen kıvamda kalmalarıyla kontrol sağlanmaktadır (Rose, 2004:240). 53 b. Sitenin Davranışlara Etkisi İnsan, kendini ifade etmek ve ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla davranışlar sergiler. Bu davranışlarının anlam kazanmasını sağlayan faktörlerin başında insanın çevresi gelmektedir. Bir kişinin spor karşılaşması seyrederken bulunduğu yerde zıplaması normalken, sinema seyrederken sessizliğini koruması beklenen bir davranış olmaktadır. Çevrenin insan davranışlarına etkisi çok büyüktür. Ancak çevrenin belirleyiciliği, o anda o mekanda yaşayan kişi tarafından fark edilemez. Çevre davranışı belirleyen gizli bir parametredir (Bonnes ve Bonaiuto, 2002: 29). Davranışlarda etkili olan mekanın etki derecesi her yerde aynı değildir. Etkinin derecesi kişilerin başka kişilerle olan temasına, maruz kaldığı kontrole ve sosyal konumuna göre değişmektedir. Örneğin hastanedeki doktorla, hastanın davranışları veya evin içinde ev sahibi ve misafirin davranışları farklılık göstermektedir. Mekanın sahipleri olarak tanımlanabilecek ev sahipleri veya çalışanları ile misafirler arasındaki davranışsal farklılıkların temelinde, mekanın kullanımı yatmaktadır. Ev sahibi evinin tüm odalarını kullanabilirken, misafirler sadece müsaade edilen yerlerde bulunabilmektedirler (Peponis ve Wineman, 2002:283). Mekanın davranışlara olan etkisini mimari yapısı artırmaktadır. Bunun başında kapalılık gelmektedir. Kapalı ve başkaları tarafından gözetlenen mekanlar kişiler üzerinde kontrol algısını artırmaktadır. Sitelerin fiziksel yapısı da, Foucault’un (1995:142) tasvir ettiği disipliner mekanlar olan hastane ve fabrikaya benzemektedir. Site elbette hapishane değildir, ancak mimari yapısı göz önüne alındığında kontrollü girişleri, duvarları ve kameralar göz önüne alındığında disipliner mekan kavramına uyum göstermektedir. Sitelerin mimari yapısının sakinleri üzerinde yarattığı kontrol etkisi misafirlere göre daha azdır. Ancak site dışındaki davranışlarla site sınırları içindeki davranışların farklılaşmaktadır. Bu farklılığı artıran en önemli öğe kapalılık özelliğidir. 54 c. Site ve Sosyal İlişkiler Sitede yaşayanların siteleri tercih etmelerinin sebeplerinden birisi saygınlık ve kendine benzeyenlerle yaşama arzusudur. Saygınlık veya kendini özel hissetme olarak tanımlanabilecek bu durumu bazı sitelerin mimarisi sağlamaktadır. Büyük giriş kapıları, üniformalı güvenlik görevlileri ve çevre düzenlemeleri ile eski kraliyet dönemini anımsatmaktadır (Frantz, 2006: 69-71). Kendini özel hissetme duygusunu besleyen siteler doğal olarak sakinleri arasındaki ve site dışındakilere karşı davranış değişikliklerine de sebep olmaktadır. Sitede yaşama gerekçesi benzeşen kişilerin oluşturduğu küçük topluluk kendi içlerinde homojenlik sağlamaktadır. Bauman, siteleri yasakçı (interdictory) mekan olarak tanımlamakta, sınırlarının tamamen ayrıştırıcı olduğunu vurgulamaktadır. Site sınırları dışında kalanlar yüksek duvarlar ve güvenlik görevlileri sayesinde içeri ancak izinle girebilmektedir. Bunun sonucunda site sakinleri dışarıdakilerden soyutlanmanın ve kendini özel hissetmenin hazzını yaşamaktadır. Böylece şehirde yaşayanlardan farklılaşmakta ve ruhlarını özgürleştirmektedirler (Bauman, 2003:31). Sitelerde birbirine benzeyen insanların yaşaması, onları kendileri gibi olmayanları yabancı veya dışarıdakiler şeklinde etiketlemeye itmekte ve güvenlikleri için tehdit olarak görmektedirler. Bunun nedeni içeridekilerin daha güvenli hissetmelerini sağlamak amacıyla, sitenin kapalı mimarisini haklı gösterme ve dışarıdakileri tehlikeli olarak nitelemektir. Dışarıdakilerin tehdit olarak algılanması sağlanarak kapalı sitedeki insanlarda hayali bir düşman yaratılmakta ve böylece güvenlik kavramının gölgesinde kontrol altına alınabilmeleri kolaylaşmaktadır (Innes, 2003:96). Bauman’a (1997:13-18) göre, bir grup tarafından yabancı olarak nitelenen kişilerin, o grupla ilk iletişim kurma çabaları esnasında ne kadar iyi davranırlarsa davransınlar grup tarafından kabul edilmeme ihtimali bulunmaktadır. Küçük gruplar ve yabancılar arasında var olan bu ilişki düzlemi makro olarak nitelendirilebilecek devlet ve toplumu arasında da 55 vardır. Devletin vatandaşlarının tüm yaptıklarını öğrenme gayretiyle yürüttüğü çalışmalar bireyleri devlet karşısında şeffaf hatta çıplak bırakmaktadır. Bu şeffaflığı sağlamayan kişiler toplum tarafından da devlet tarafından da yabancı olarak tanımlanmaktadır. Yabancıların tehlike olarak algılanması ve bilinmeyen olması, toplumda kendine benzeyen kişilerle beraber olma isteğini ortaya çıkarmaktadır. Herkesin birbirine benzediği yerlerde yaşama arzusu ortaya çıkmaktadır. Yaşayanların tümünün birbirine benzediği ütopik mekanları Cohen “arındırılmış şehir” (purified city) olarak tanımlamaktadır. Arındırılmış şehir hayalinde her bireyin birbirine benzediği, yabancılara yer olmayan ve böylece karmaşadan uzak düzenin hakim olduğu mekan arzusu yatmaktadır (Cohen, 2007:230). Farklılıkların tehlike olarak düşüncelere kodlanması, toplumun kontrolünü de kolaylaştırmaktadır. Birbirine benzeyen kişilerin bir araya gelerek meydana getirdikleri “yaşam adacıkları”, yabancıları dışarı tutarak içerideki düzenin devamlılığını vaat etmektedir. Site sınırlarında kalan düzen ve belirginlik, sakinleri arasındaki davranışlara da yansımaktadır. Düzeni koruma uğruna, site sakinleri belirlenen kurallara tam itaat göstermek zorunda bırakılmaktadır. Foucault’a göre bu durum iktidarın toplum üzerindeki dolaylı müdahalesidir. Düzeni arzulayan toplumlar, yöneticilerin müdahalelerine gerek kalmadan belirlenmiş kurallara itaat etmektedir (Foucault, 2011a:75). Kişisel tercihlerin ötesinde topluluğun aldığı kararlara uyum gösterme eğilimi sergileyen bireyler, daha kolay kontrol altına alınabilmektedir. “Toplumsal şuur”, “kollektif bilinç” gibi kavramlarla bireyler, bireyselliklerini yitirerek topluluğun aldığı kararlara boyun eğmeyi ve uyumlu vatandaş çizgisini korumayı tercih etmektedir. Toplumun parçası olma eğilimi kontrolü kolaylaştırmaktadır. Devlet, toplumu bir noktaya yönlendirmek istediğinde “zorlamak” yerine karar verme sürecine onları da katarak “esinlenmek” veya “yönlendirmek” fiillerini yapmaktadır. Yani devlet, toplumu istediği noktaya 56 getirmek için toplumu karar verme sürecine katarak “kendi kararıymış gibi” algılanmasını sağlamaktadır. Böylece devlet kontrolünü devam ettirirken, vatandaş karar verici olduğunu zannetmektedir (Van Vugt ve diğerleri, 2000:25). Site yönetiminin aldığı kararlar da küçük toplantılar sonucu ortaya çıkmaktadır. Tüm site sakinlerinin görebileceği yerlere asılan bu kararlar düzeni sağlamaktadır. Karar verme sürecinde katkıda bulunan veya bulunmayan tüm site sakinleri kurallara uymaktadır. Site sakinlerinin güvenlikli kapılar ardında özgürleşmesi ya da hayali tehditlere karşı daha güvenli olmak arzusuyla tüm kontrol uygulamalarına boyun eğmesi ikileminin çözümü net değildir. Ancak kapalı sitelerin toplumda ayrışma yarattığı açıkça ortadadır. ç. Siteler ve Toplumsal Ayrışma Ekonominin güçlü olduğu şehirde kalabalıklaşan nüfusun yerleşim yeri seçme veya seçtirilmesinde çeşitli faktörler etkili olmaktadır. Bu faktörlerin başında kendi gibi olanın yanında olma yani “benzeşme” gelmektedir. Benzeşme de çeşitlilik göstermektedir. Benzeşen grupların beraber yaşadıkları yerler, bazen görünen bazen de görünmeyen sınırlarla “korunmaktadır”. Şehrin içinde bazı bölgelere girmek için o bölgeden olmak gibi görünmez kurallar vardır. Şehir içinde yabancıların giremediği bölgeler; çetelerin hakim olduğu bölgeler, etnik veya dini kökenler bakımından benzeşenlerin birleştiği bölgeler ve son olarak güvenlikli siteler olmak üzere çeşitli şekillerde olabilmektedir (Atkinson ve Flint, 2004: 876). Güvenlikli sitede yaşayan kişilerin seçtiği ayrışma, diğer ayrışmalardan “gönüllü” olarak seçilmesiyle farklılaşmaktadır. Güvenlikli siteler sayesinde belirli derecede gelir seviyesine sahip olanlar, toplumun geneliyle aralarına bariyerler koymaktadır. Gelir farklılığının temel ayırıcı olduğu güvenlikli siteler, toplumdan tamamen ayrı bir hayat sunmaktadır. Güvenlikli siteler yerel yönetimler tarafından da desteklenmekte böylece toplumun kontrolünü daha kolay hale getirilmektedir (Stenson, 2007:54). 57 Gelir seviyesinin neden olduğu ayrışma yönetimler tarafından yatırımlara da yansımaktadır. Şehir içinde yapılan altyapı çalışmalarında gelir seviyesi gözetilmektedir. Gelir seviyesi yüksek olan yerlere yapılan çalışmalarla, o bölgeler cazip hale getirilirken, gelir seviyesi düşük olan bölgeler bu imkanlardan daha geç yararlandırılarak ayrışma körüklenmektedir. Sahip olduğu imkanlarla toplumun genelinden ayrılan yüksek gelirli gruplar, kullandıkları internetin hızı, evlerine giderken kullandıkları yollar, su ve elektrik hizmetleriyle dahi farklı bir kimlik kazanmaktadırlar. Yüksek gelirli grupların harcamaları ve ihtiyaçlarının da farklılaşmasından dolayı, alışveriş yaptıkları marketlerdeki ürün çeşitliliği ve kalitesi de farklılaşmaktadır (Graham ve Marvin, 2001:33-237). Gelir seviyesinin yol açtığı farklılaşmayı Wirth (1969:153), belli meslek gruplarından olanların belirli bölgelerde yaşamayı seçerek toplumda ayrışmaya sebep olarak göstermiştir. Yönetici kademesinde olanlar ile işçi olarak çalışanların farklı yerlerde yaşamaları karmaşıklaşan şehir hayatında düzen sağlamak adına atılan adımlardan biridir. Toplumsal tabakalaşmanın bir sonucu olarak ortaya çıkan güvenlikli siteler, suça maruz kalmaktan kaçınanlar için çıkış yolu olarak görünmektedir. Suçun belirli düğüm noktalarından hareketlerle belirli çizgiler boyunca işlendiğini açıklayan suç çizgisi yaklaşımına göre; market, bar gibi ortak yaşam alanları kurbanların seçildiği düğüm noktalarıdır. Ücretlerin yüksek olduğu lokantalar, süpermarketler veya otellere sadece bu ücreti karşılayabilecek kişiler gidebilmektedir. Ücretlere sağlanan bu izolasyonun doğal sonucu olarak, yüksek gelir grubunda olanların suça maruz kalma ihtimalleri de azalmaktadır (Atkinson ve Flint, 2004: 887). Güvenlikli siteler, suça maruz kalma korkusundan dolayı toplumda arzulanan bir yaşam şekli olarak pazarlanmaktadır. Toplumun tabakalaşması yöneticilerin yatırımlarını belirlerken, ekonomi aktörleri içinde belirleyici bir unsur olmaktadır. Emlak satışlarında güvenlik görevlileri pazarlama aracı olarak sunulmaktadır. Güvenliğin sonuç, suç korkusunun sebep olduğu bu denklemde suç korkusuna dikkat etmek gerekmektedir. Suç korkusunun kontrolü kolaylaştırması toplum tarafından algılanma şeklini de önemli hale 58 getirmektedir. Suç korkusu ne kadar pompalanırsa, güvende olma ihtiyacı da o kadar artacaktır. Toplumu kontrol etmek amacıyla “güvenlik” gölgesindeki talimatlar veya “suç kurbanı” olma korkuları daha kolay kabul görecektir (Garland, 2001:163). Güvenlikli siteler toplumsal ayrışmanın sebebi olmaktan öte sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Güvenlikli sitede yaşama isteğinin gerekçeleri çok çeşitlense de, ortak amaç daha huzurlu bir hayat sürmektir. Hayatını daha konforlu şekilde sürme isteği çok masum bir istektir. Ancak bu isteğin iktidar ve ekonomi aktörleri tarafından kontrol edilmesi de kaçınılmaz bir gerçektir. Cazip hale getirilen güvenlikli sitelerin toplumda ayrışmalara sebep olmalarından dolayı vazgeçilmesi günümüz şartlarında pek de mümkün görünmemektedir. Şehrin karmaşıklaşan yapısı, risk algılarının ve suç korkusunun yönlendirilmesi sonucunda hayatını iktidar tarafından belirlenen sınırlar içinde devam ettirmek zorunda kalan toplumda, güvenlikli siteler sadece güvenlik denkleminin bir sonucudur. Güvenlikli sitelerin talep edilen yerler haline gelmesiyle birlikte toplum içinde bu ayrıcalığa sahip olma yarışı başlamıştır. Güvenlikli site sayısının kısıtlı olması ve söz konusu sitelerde yaşamak isteyen kişilerin sayıca fazla olmasından dolayı, sadece gelir durumu yeterli olanlar bu ayrıcalığa sahip olabilmektedir. Kısacası toplumsal tabakalaşma devlet tarafından kontrolü devam ettirmek amacıyla desteklenmektedir. Güvenlikli sitelerin sınırları dışındaki dünyanın riskli ve tehlikeli olarak tanımlanması sağlanamadığı aslında toplumun sonucunu ortaya büyük çoğunluğunun çıkarmaktadır. güvenliğinin Devlet, güvenliği sağlanmayan büyük kısım için çareler aramak yerine, ayrışmayı destekleyen politikalarla düşük gelirli vatandaşlarını suçla ilişkilendirerek ötekileştirmektedir. Böylece yüksek gelirliler izole ve korunaklı yaşamına devam ederken, düşük gelirliler istenmeyen kesim olarak etiketlenmektedir. Sonuç olarak, önemli olan güvenlikli siteler gibi izole alanların artırılmasından ziyade güvenlikli sitelerin dışındaki büyük kalabalığın yaşadığı dünya daha güvenli hale getirildiğinde toplumsal bütünleşmenin 59 sağlanması daha kolay olacağı ortadadır. 60 DÖRDÜNCÜ BÖLÜM SOSYAL KONTROLÜN YENİ BİÇİMİ OLARAK ÖZEL GÜVENLİK BİRİMLERİ: SİTE YERLEŞİMLERİNDE YAŞAYANLAR ÜZERİNDE KARŞILAŞTIRMALI BİR ANALİZ, ANKARA ÖRNEĞİ VERİLERİN ANALİZ EDİLMESİ Devlet, güvenlik hizmetini vermekle yükümlü olmasına rağmen neoliberal politikaların işleyişi çerçevesinde, güvenliğini sağlamakla sorumlu olduğu bazı bölgelerde sorumluluğu özel sektöre devretmiştir. Devrettiği güvelik hizmetini kendi kolluk gücüyle bürokratik yollarla kontrol etmektedir4. Özel güvenlik şirketleri, devletin sorumlu olduğu güvenlik hizmetini ücret karşılığında talep eden bireylere sunmaktadır. Özel güvenlik hizmetinin yoğunlaştığı bölgeler, genellikler sahip olduğu karmaşık yapıdan dolayı şehirlerdir. Şehirlerin tarih içindeki ekonomik gelişimi ve cazibe merkezi olması nedeniyle yaşanan nüfus artışı, riskli bölgeler olarak belirmesine neden olmuştur. Şehrin risklerle dolu yapısı, güvenlik sorununun neden kısmını oluştururken, devletin güvenlik hizmetini özel şirketlere devretmesiyle ortaya çıkan özel güvenlik görevlileri çözüm olarak belirmektedir. Söz konusu denklemde, parametrelerin ve çözümün devlet tarafından belirlendiği çok açık şekilde görünmektedir. Bu anlamda da çalışmanın bu bölümünde bireylerin özel güvenlik görevlilerine ilişkin tutumları, bireylerde meydana getirilen algılar ve kabuller ortaya konurken sosyal kontrolün yeni biçimi anlaşılır kılınmaya çalışılacaktır. 1. GÜVENLİK KAVRAMI, SİTE YAŞAMI VE ÖZEL GÜVENLİK GÖREVLİSİ ALGISI Bireyler, günlük hayatta karşılaştıkları sorunların üstesinden gelebilmek amacıyla başvurdukları çözümlerde, toplumun geneli tarafından 4 Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde Özel Güvenlik Denetleme Başkanlığı bulunmaktadır. Söz konusu daire özel güvenlik şirketlerinin kontrol ve takip etmekle görevlendirilmiştir.Ayrıntılı bilgi için bkz: http://www.ozelguvenlikdenetleme.pol.tr/Sayfalar/default.aspx. 61 kabul edilen normlara göre hareket etmeyi seçmektedirler. Hatta toplumun kabul ettiği normlara uyum göstermeyen bireyler, toplum tarafından suçla ilişkilendirilerek ötekileştirilmektedir (Garland, 2001:15). Toplum tarafından kabul edilen kurallara uyum göstermek ve farklı olmamak toplum içinde huzurlu yaşamanın reçetesi olarak sunulmaktadır. Bireylerin yaptıkları tanımlar, aslında toplum tarafından onlara yüklenen bilgileri tekrar etmeleri şeklinde olmaktadır. Araştırmaya katılan katılımcılardan güvenlik kavramını tanımlamaları istenmiş, site yaşam tarzının farklılığı ve özel güvenlik görevlilerini5 nasıl algıladıkları hakkında kendilerine sorular yöneltilmiştir. Elde edilen veriler genel olarak değerlendirildiğinde katılımcıların tanımlamaları yaparlarken toplum normlarının sınırları içinde kaldıkları ancak bunu farklı şekillerde ifade ettikleri gözlemlenmiştir. a. Güvenlik Çalışmada öncelikle katılımcıların “güvenlik” kavramından ne anladıkları ortaya konmaya çalışılmıştır. Bu amaçla araştırmaya katılan 20 katılımcıya; güvenlik kavramı, kendilerini en çok nerede güvende hissettikleri, güvenlik için ekstra ücret ödeme, evde yalnız olmanın yarattığı davranış değişiklikleri, varsa yaşadıkları hırsızlık olayları hakkında sorular yöneltilmiştir. Katılımcıların çoğunluğunun (n=11) güvenlik kavramını tanımlarken “ev” konumuna vurgu yaptıkları görülmüştür. Bu tanımlama çerçevesinde de en çok güvende hissedilen yer sorusuna katılımcıların çoğu (n=18) ev cevabını vermiştir. (1) Güvenlik Kavramının Tanımlanması Araştırmaya katılan katılımcılardan güvenlik kavramını tanımlamaları istenmiştir. Katılımcılardan 11’i emniyetli bir durumdan, 5’i huzur hissinden, dördü güvenlik görevlisinden, ikisi de koruma sistemlerinden bahsetmiştir. 5 Buradan itibaren güvenlik görevlisi kelimesi, özel güvenlik görevlisi yerine kullanılacaktır. 62 Katılımcılardan öğretmen ve kreş işletmecisi olan Emine güvenliği; “Güvenlik sonuçta yani. Evinizde, çocuğunuzla ailenizi bırakıp da gözünüzün arkada kalmadan gidebileceğiniz durumdur güvenlik” şeklinde ifade etmiştir. Emekli memur olan Muzaffer ise güvenliği huzur duygusuyla eşleştirmiştir. Katılımcılardan bir kamu kurumunda memur olan Selim, güvenliği: “İçinde kendimi rahat hissedebildiğim yer. Mesela akşam evimde rahat uyuyabilmek. Kafamın rahat olması. Benim için en önemli önceliklerinde biridir güvenlik. Yaşamın ön koşullarından biri; yeme, içme, güvenlik gibi. Maslow’un hiyerarşisindeki gibi. Güvenlik hayatta olmazsa olmaz bir şey.” (Görüşme sırası:11, Oturduğu Site: Güvenlikli, Yaş: 32)6 şeklinde ifade etmiştir. Güvenlik kavramını olmazsa olmaz şekilde tanımlayan Selim, bunu yaparken de güvenliğin fizyolojik ihtiyaçlardan sonra gelen ikinci önemli ihtiyaç olduğunu vurgulayan ilk psikolog olan Harold Maslow’un (1989:23) ihtiyaçlar hiyerarşisine atıfta bulunmuştur. Katılımcılardan sigorta şirketi sahibi olan Cihan, güvenliği dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı koyabilecek bir sistem olarak tanımlamıştır. Benzer şekilde Salih, güvenliği giriş-çıkış güvenliği, site içi güvenliği ve dış güvenlik unsurlarından oluşan bir sisteme benzetmiştir. Katılımcılardan dördü güvenlik kavramını, güvenlik görevlisi ile özdeşleştirmiştir. Güvenlik görevlisinin kim olduğu sorulduğunda dört katılımcı da polis, asker ve güvenlik görevlilerini sıralamıştır. Güvenliğin ancak bu kişilerle sağlanabileceğini ifade etmişlerdir. Katılımcıların güvenlik kavramı hakkındaki görüşleri göz önüne alındığında; kendileri açısından güvenliğin, canlarının ve mallarının emniyette olması sonucu hissettikleri huzur ve korunma duygusu olduğu ortaya çıkmaktadır. Ek olarak bu emniyet durumunu sağlayan sistem ve kişiler, katılımcılara güvenlik kavramını çağrıştırmaktadır. 6 Buradan itibaren G11, Güvenlikli Sitede Oturanlar: B Güvenliği Olmayan Sitede Oturanlar: A, Yaş:32 şeklinde olacaktır. Katılımcıların isimleri cinsiyetleri dikkate alınarak yeniden kodlanmıştır. 63 (2) En Güvenli Yer Katılımcılara kendilerini en çok nerede güvende hissettikleri sorulduğunda, büyük çoğunluğu (n=18) kendilerini en çok evlerinde güvende hissettiklerini beyan etmişlerdir. Ev, tarih boyunca, en güvenilen yer olmuştur. Ev, ailenin bir parçası olarak görülmüştür. Evin içine tarih boyunca hiçbir yönetim hakim olamamıştır. Katılımcılar, özgürlüğün sonuna kadar yaşandığı mekan (Kuban, 1984:3) olarak nitelendirilen evde aileleriyle birlikte iken daha çok güvende olduklarını da ifade etmişlerdir. Bu tanımlamadan farklı olarak emekli işçi olan İclal, en güvenli yeri: “Yanımda güvenlik görevlisi olunca, polis olunca, asker olunca kendimi güvende hissediyorum. Evde onlar yok biliyorum mesela. Ama onların yanında kendimi daha çok güvende hissederim.” (G4, A, 50) şeklinde ifade etmiştir. Sadık da güvenlik görevlisinin yanında kendini daha fazla güvende hissettiğini belirtmiştir. İki katılımcı da sonraki sorularda evde yalnız kalmaktan son derece rahatsız olduklarını ifade etmişlerdir. Bu durum, suça maruz kalma korkusu olan kişilerde, güvenlik görevlisini görmenin verdiği rahatlama duygusu ile açıklanmaktadır (Taylor, 2001:99). (3) Evde Yalnız Olmak Katılımcılardan evde yalnız kaldıklarında yaşadıkları duyguları ifade etmeleri istenmiştir. Katılımcıların tümü (n=20) gündüz tedirginlik hissetmediklerini ancak geceyi evde yalnız geçirme halinde kapı ve pencereleri birkaç kez kontrol ettiklerini belirtmişlerdir. Katılımcıların çoğu (n=15) gece olunca, eğer evde yalnızlarsa huzursuz olduklarını vurgulamışlardır. Selim, evde yalnız kaldığı zamanı: “Tedirginlik yaratır. Gece normal zamandan daha çok tedbirli olmaya çalışırım. Kapıyı mutlaka kilitlerim. İki defa kilitlerim. Anahtarı üzerinde bırakırım. Odaları dolaşırım yatmadan önce. Teker teker bi bakarım. Işığı açarım. Kapının arkasından bir bakarım. En son kapatır, yatak odasında yatar ve yatak odasını da kilitlerim. İçeriden mutlaka kilitlerim. Normal zamanda 64 kilitlemem ama gece yalnızsam, mutlaka yatak odasını da kilitler o şekilde yatarım.” (G11, B, 32) şeklinde ifade etmiştir. Selim, bu kadar tedirginlik hissetmesinin sebebini daha önce başına gelen üç hırsızlık olayını anlatarak açıklamıştır. Emine de evine hırsız girene kadar evde gece yalnız kalmakta problem yaşamadığını, ancak başından geçen hırsızlık olayından sonra tedirgin olduğunu belirtmiştir. Kamu kurumunda müdür olan Fatma, yaşadığı tedirginliği güvenlik görevlisi olan sitede yaşamanın azalttığını, ancak komşularının evine hırsız girmesinden sonra bu güven duygusunun biraz zedelendiğini dile getirmiştir. Komşularının çözüm olarak alarm taktırdıklarını ve kendisinin de bu uygulamaya sıcak baktığını ifade etmiştir. Ömeroğlu (2012:331), suça doğrudan maruz kalan veya suça maruz kalanların yakınında bulunan katılımcıların bu ruh halinin, söz konusu kitlenin toplumun büyük çoğunluğuna göre tekrar suça hedef olmaktan daha fazla korkmalarından kaynaklandığını vurgulamaktadır. Katılımcılardan kamu kurumunda memur olan Yunus, evde yalnız olduğunda yaşadığı tedirginliğe “… medyada yer alan haberlerde, soygun hırsızlık haberleri ya da gasp haberleri ister istemez insanda etkisi olduğunu düşünüyorum.” ifadesiyle medyayı sebep göstermiştir. Yavuz da hırsızlıkla hiç karşılaşmadığını ancak akşam televizyonda haberlerde seyrettiği hırsızlık haberlerinin kendisini diken üstünde tutmaya yettiğini ifade etmiştir. Katılımcılar, başta hırsızlık olmak üzere suça dair sahip oldukları bilgilerin kaynağı olarak televizyon haberlerini işaret etmektedirler. Nitekim Callanan (2005:99), bu durumla ilgili olarak ana akım medyanın suçla ilgili haberleri sunma şeklinin ve ön planda tutma eğiliminin, toplumda suç korkusunu beslediğine vurgu yapmıştır. Katılımcılardan öğretmen olan Seda ve apartman görevlisi olan Salih, evde yalnız olduklarında aydınlatmaların neredeyse tamamını yaktıklarını, televizyon veya radyo açarak evde ses olmasını sağladıklarını ifade etmişlerdir. Katılımcılar bu davranışlara gerekçe olarak, korkunun ve yalnızlık hissinin azalmasını öne sürmüşlerdir. 65 Kamu kurumunda veznedar olan Berke ise, diğer katılımcılardan farklı olarak evde yalnız kalmaktan hoşlandığını, bazen eşini başka bir yere gönderdiğini ve böylelikle evde kafasını dinlediğini ifade etmiştir. Diğer dört katılımcı yaşamlarında bir değişiklik olmadığını beyan etmiştir. (4) Evde Karşılaşılabilecek En Kötü Durum ve Hırsızlık Evde karşılaşılabilecek en kötü durum olarak katılımcıların 16’sı hırsızlığı, dördü ise yangın ve depremi göstermişlerdir. Katılımcılardan yangın ve depremi en kötü durum olarak belirtenler, ardından hırsızlığın da çok kötü olduğunu eklemişlerdir. Büro personeli olarak çalışan Ecrin, bir defasında hırsızla evde burun buruna geldiğini ve hırsızın birden pencereden atlayarak kaçtığını ifade etmiştir. Ancak kendisinin yangından çok korktuğunu vurgulamıştır. Katılımcıların çoğu (n=15), yaşadıkları hırsızlık olaylarının ev güvenliği hakkındaki fikirlerini değiştirdiğini ifade etmiştir. Emine, başından geçen hırsızlık olayını ve alarm sistemi taktırma nedenini şu şekilde ifade etmiştir: “Eve bir geldik. Görünüş olarak kapıda hiçbir şey yok. Kapı sabah bıraktığınız gibi. Kapının kilidini açmaya çalıştığınız an itibariyle anlıyorsunuz. Bu işi de artık çok ustaca yapıyorlar. Oturduğumuz bina, daha önce hiçbir hırsızlık olayı yaşanmamış bir bina. Neyse anahtarı soktum içeriye, açtım. Çevirmeden açıldı. Eşim neden kilitlemeden gittiğimi sordu. Ben de kilitlediğimi söyledim. Çok eminim diyorum ama o hayır kilitlemeden gitmişsin dedi. Neyse içeri giriyorsunuz gene hiçbir şey yok. Birden böyle sağıma bir döndüm baktım ışıklar açık. O ana zaten böyle film koptu. Kapı açık ışıkları da ben açıp gitmiş olamam. Burada bir şey var ben giremiycem buyur sen gir dedim eşime. Girişte hiçbir iz bırakmıyorlar size. Diğer noktalarda iz bırakıyorlar. Çelik kapıya güveneceğiz diye bir şey yok. Her şeyi açabiliyorlar. Bu talihsizliği yaşadıktan sonra alarm sistemine geçtim. Taktırdıktan sonra içim biraz daha rahatladı.” (G1, A, 31) Sadık ise, komşusunun başından geçen hırsızlık olayından bahsetmiş ardından da komşusunun güvenlik görevlisi olan siteye taşınma nedenini şu şekilde anlatmıştır: 66 “Bu sitede oturan bi komşumuz daha önceki evine hırsız girmiş. Hanımı çok korkmuş. İşe gidince çocuklar da korkuyormuş. Komşu ordaki kendi evini kiraya verdi. Buraya kiraya geldi. Adamın işi şehir dışında falan da oluyor o yüzden. Eşi de hırsızlık olayından sonra evde yalnız kalamamış zaten. Güvenlikli siteye geldiler o yüzden. 150 lira fazla veririm ama benim gözüm arkada kalmaz dedi.”(G16, B, 59) Selim, İstanbul’da çalışırken iki farklı evde oturduğunu ve ikisine de hırsız girdiğini ifade etmiştir. Ev sahibine tedbir olarak çelik kapı taktırmayı önerdiğini ancak ev sahibinin olumsuz tavrı karşısında evi değiştirmek zorunda kaldığını belirtmiştir. Hırsızlıklardan sonraki ruh halini anlatırken: “ … Birinin girdiğini hissettim. Çok farklı bir duygu yani. Böyle biri mi girmiş acaba n’apmış?... İlk şok, garip bir şey oldu. İlk yarım saat daha mantıklıydım. Sonrasında bir kızgınlık oldu. Neden bir insan gelir benim evime, böyle basar, kirletir. Eve tecavüz edilmiş. Çalınan şeylerden ziyade yabancı bir insanın benim odama, benim yanıma kadar gelmesi o beni çok rahatsız etti.” (G11, B, 32) ifadelerini kullanmıştır. Selim, bu olaylardan sonra Ankara’ya tayin olduğunda ilk işinin güvenlik görevlisi olan bir sitede ev tutmak olduğunu ifade etmiştir. Hırsızın eve girmesi ve ev sahibinden izinsiz olarak mahremine müdahil olması, ev sahiplerini en çok rahatsız eden durumların başında gelmektedir. İnsanlar, kendilerini tanımlarken başkalarıyla olan farklılıklarını kullanırlar. Bu farklılıklar, kimi zaman davranışlar ve değer yargılarıyla olurken kimi zaman sahip oldukları eşyalarla ortaya çıkmaktadır. Hırsızın eve girmesi ve karıştırması, kişinin benliğine müdahaledir. Hırsızın evden çaldığı eşyalar, aslında ev sahibinin vücudunun uzuvlarını temsil eder. Evden çalınan eşyalar, ev sahibinin kimliğini temsil eder ve sahibine kimliğinin çalındığı hissini yaşatır(Gadd ve Jefferson, 2008:140). İşletme sahibi Umut, evlenmeden önce ailesiyle yaşarken evlerine hırsızın girdiğini ve bu durumu annesi ile kız kardeşinin atlatamaması nedeniyle evlerini değiştirmek zorunda kaldıklarını ifade etmiştir. Seda, arkadaşına cinsel istismar amacıyla bir kişinin evi zorladığına şahit olduğunu ifade etmiş, bu durumdan oldukça etkilendiğini ve o evden 67 taşınmak zorunda kaldıklarını eklemiştir. Kadınlara yönelik işlenen cinsel suçlar, kadınların suça maruz kalma korkusunu beslemektedir. Kadınlar, cinsel şiddet suçlarına erkeklere nazaran daha fazla maruz kalmaktadır. Kadınların suç korkusuna daha fazla maruz kaldığı Carly Hillinski ve arkadaşlarının yaptığı alan çalışmasında ortaya konmuştur(Hillinski ve diğerleri, 2011:125). Berke, güvenlik görevlisi bulunan sitede otururken evine hırsız girdiğini ve eşinin bu durumu zor atlattığını ifade etmiştir. Berke, hırsızlığın olduğu sırada kameraların çalışmadığını ve hırsızlığa bu durumun sebep olabileceğini dile getirmiş ve ev güvenliği için kameraların çok etkili olduğunu bu olaydan sonra tespit ettiğini ifade etmiştir. Katılımcılardan herhangi bir hırsızlık olayı anlatanlardan Emine ve Berke hariç tamamı, güvenlik görevlisi olması durumunda başlarına bu tür hırsızlık olayı gelmeyebileceğini ifade etmişlerdir (5) Güvenlik İçin Ücret Ödeme Katılımcıların çoğu (n=15), oturduğu sitenin güvenliğinin sağlanması için site sakinlerinin ücret ödemesi gerektiğini ifade etmiştir. Beş katılımcı ise güvenliğin devletin görevi olduğunu ve devletin bunu sağlaması gerektiğini dile getirmiştir. Cihan, oturduğu evin güvenliğini kendi sağlaması gerektiğini şu şekilde ifade etmiştir: “Ekstra ücret ödenmeli bence. Sonuçta devlet tutup da sitelere, evlere tek tek güvenlik, polis koyamaz ki. Biz böyle gördük yani. Bugün baktığınız zaman başbakanın özel güvenliği var. İşte bakanların ya da milletvekillerinin evlerinde bazı görevliler bekliyor. Bunun haricinde, ben hiç görmedim. Mesela görmüşsünüzdür Ankara’da oturan bakanın evinin önünde bir tane bekliyor. Onun haricinde ben hiç görmedim. Normal vatandaşın bunu yapabilmesi için para ödemesi gerekiyor. Sistem o şekilde” (G5, A, 31) Ecrin, güvenliğe ücret ödemenin çok normal olduğunu: “…Sonuçta herkesin başına tek tek adam vererek onların güvenliğini sağlamak 68 diye bir şey söz konusu olamaz. Devlet hiç birini karşılayamaz zaten. Nasıl merdivenlerin silinmesine ücret ödüyorsak, çöplerin alınmasına ücret ödüyorsak, güvenlik sonuçta bu yani…” (G6, A, 32) şeklinde ifade etmiştir. Kamu kurumunda memur olan Yavuz, güvenliğe ücret ödemeye sebep olarak, evlerdeki alarmın da güvenlik maksatlı olduğunu ve bunun ücretinin de devlet tarafından karşılanmaması durumunu örnek göstermiştir. İsa, devletin yeterli güvenliği sağlayamadığı için ücret ödenmesi gerektiğini ifade etmiştir. Yunus, özel güvenliği arz- talep ilişkisi içerisinde değerlendirerek, daha fazla güvende olma ihtiyacı duyanların daha fazla ücret ödemesi gerektiğini ifade etmiş ve bu düşüncesini: “Malumunuz devletin ne kadar güvenlik hizmeti sağladığı da ortada. Yetersiz olduğu daha doğrusu. Yani sonuçta özellikle kentlerde suç oranında ve suç çeşitlerindeki çeşitlilikten dolayı ilave güvenlik ihtiyacı var. Parası olan parayla bu hizmeti bi şekilde alıyor” (G2, A, 32) sözleriyle gerekçelendirmiştir. İclal, güvenlik ücretinin devlete yüklenmemesi gerektiğini, devletin her şeye yetişemeyeceğini bir miktar fazla para vererek bu sorunun çözülebileceğini ifade etmiştir. Güvenlik ücretinin devlet tarafından karşılanması gerektiğini ifade eden katılımcılar, devletin çok fazla iş yükü olduğu ve evlerin güvenliği için görevlendirilecek görevlilerin ücretlerinin devlete ekstra yük getireceğini düşünmektedirler. Katılımcılar, devletin güvenliği sağlamak için yeterli tedbirleri alamamasını eleştirmekte, fakat çözüm olarak sunulan yollardan biri özel güvenlik görevlilerinin ücretlerinin devlete yüklenmesine karşı çıkmaktadırlar. Devlet, katılımcılar tarafından korunmaya çalışan bir varlık haline dönüşmektedir. Katılımcılar tarafından devletin görevlerinden birinin güvenliği sağlamak olduğunu bilinmesine rağmen, devleti kutsallaştırma 69 eğilimi gözlenmektedir. Bu durum Kemal Görmez’in kutsal devlet7 (Görmez, 1999:18) tanımıyla uyum göstermektedir. b. Site Yaşamı (1) Sitede Yaşamanın Farkı Katılımcıların yaşadıkları sitelerin ortak özellikleri şunlardır; Sitenin etrafı duvarlarla çevrilidir. Duvarların üstünde tel örgüler mevcuttur. Sitenin otopark girişleri uzaktan kumandalıdır. Site içindeki binaların giriş kapısı manyetik anahtarlıdır. Site girişleri kamera ile donatılmıştır Bina girişlerinde diafon sistemi vardır. Site içinde oyun parkı vardır. Katılımcılara bu özelliklere sahip bir sitede yaşamanın, mahallede yaşamaktan farkı sorulmuştur. Katılımcıların tümü (n=20) sitede oturmanın farklı olduğu ifade etmiştir. Katılımcılardan bazıları (n=6), farklılıktan kasıtlarının elitlik olmadığını eklemişlerdir. Ancak apartman görevlisi olan Salih: “Farklılık olan var. Olabiliyo. Kendini yüksek gören var. Herkes değil ama var. İnsanlar küçümseme gibi, aşağılayıcı hareketlerde ve tavırlarda. Temizlik durumunda olsun, bina temizliğinde, çevre temizliğinde aşağılayıcı hareketlerde davranabiliyorlar. Kendilerini böyle davranarak bizden farklı, üstün görüyorlar bence.” (G12, A, 45) cümlesiyle çalıştığı sitede oturanların farklılığı kendine karşı takındıkları tavırla ortaya koymaya çalıştıklarını ifade etmiştir. Murat, yaşadığı sitenin sağladığı imkanlardan dolayı kendisine göre normal olduğu ancak dışarıdakilerin farklı gördüğünü ifade etmiştir. Murat sitede oturmayanları “dışarıdakiler” olarak tanımlamıştır. Murat, sitede ikamet 7 Kemal Görmez (Görmez, 1999:18), Kutsal devlet kavramını şu şekilde açıklamaktadır: Vatandaşlar, devletin aldığı kararların sonuçlarını “doğru” veya “yanlış” olarak değerlendirmek yerine, gurur duymakta hiçbir şekilde şikayet etmemektedir. Kısacası kutsal devlet, eleştirilmez, şikayet edilmez. Sadece devletin yaptıklarıyla gurur duyulabilir. 70 etmenin yaşadığı sitenin sağladığı imkanlardan dolayı kendisine göre normal bir durum olduğunu ancak “dışarıdakiler” şeklinde tanımladığı insanların sitelerde yaşayan insanları farklı gördüklerini ifade etmiştir. Nitekim Bauman, dışarıdakiler veya diğerleri gibi tanımların insanları birbirlerinden uzaklaştırdığını ve izolasyona sebep olduğunu, emlak satıcılarının da dışarıdakileri uzak tutma düşüncesinden hareketle yüksek duvarlara veya 7/24 girişte duran güvenlik görevlilere sahip olan site evlerinin daha güvenli olduğu gibi bir algı yaratma peşinde olduklarını öne sürmektedir (Bauman, 2003:29). Katılımcılar, sitede yaşamanın farklılığını açıklarken, 19 katılımcı “daha güvenli” tabirini kullanmıştır. Sitelerin, sakinlerine güven vermesi tercih sebeplerinden biridir. Blakely ve Snyder (1999:3), işte sitelerle ilgili insanlardaki bu algının sitelerin kendileri açısından tercih sebebi olmasında etkili olduğuna işaret etmişlerdir. Güvenlik görevlisi olmayan sitede oturan katılımcılar, sitenin fiziki yapısından kaynaklanan imkanlarından dolayı mahalleye göre daha güvenli olduğunu ifade etmiştir. Ecrin sitenin sağladığı avantajı: “Mahalleden muhakkak daha farklı. Mahallede oturuyorsan, bir yere giderken evini komşuya emanet ediyorsun. Biz bir yere gidiyoruz. Bizim eve bir haftalığına bakalak olun diye. Park edecek yerde sıkıntı yaşıyorsun. Ama sitede oturduğun zaman o tarz bir şeyle karşı karşıya kalmıyorsun. En azından araba park yerinde sıkıntı yaşamıyorsun. Sitede olduğu zaman, sonuçta tel örgülerle çevrili, giren çıkan kontrol ediliyor. Ya kamera sistemiyle kontrol ediliyor ya güvenlik oluyor farklı yani.” (G6, A, 32) cümleleriyle dile getirirken Yunus: “Sitede oturmak sahip olduğu imkanlardan dolayı farklı hissettirdiği yönleri var. Dip dibe apartmanların olduğu yerlerden farklı imkanlar var sitemizde. Oyun parkı var mesela, çocuğumuz gözümüzün önünde oynayabiliyor. O yönden içimizde bi rahatlık hissi oluyor. Otoparkımıza herkes giremiyor. Bu duruma elitlik diyemeyiz ama sağladığı avantajlar güzel.” (G2, A, 32) ifadeleriyle tanımlamaya çalışmıştır. Cihan, halen yaşadığı sitenin imkanlarının yetersiz olduğunu 71 belirtmiş, daha rahat olacağını düşündüğü için güvenliği olan bir siteye taşınacağını ve bunun için para biriktirdiğini ifade etmiştir. Güvenlikli sitede oturan Umut sitede yaşamanın farkını: “sitede oturmak daha farklı geliyor. Yani daha böyle çevresi geniş oluyor. Güvende hissediyoruz kendimizi güvenliği olduğu için. Rahatlığı var. Rahat derken, asansörü otoparka kadar iniyor. Evine kadar çıkabiliyosun eşyaların ağırsa taşıyabiliyosun. Günümüzün bütün lüksünü bize sunan bir yer.” (G17,B,31) sözleriyle açıklamıştır. Selim, yaşadığı sitenin farkını anlatırken, sitenin sahip olduğu özellikleri ve güvenlik görevlisini birer bariyer olarak nitelendirmiş ve kendini daha güvende hissettiğini ifade etmiştir. Selim, “dışarıdaki insanla aynı moddaydım” diyerek kendini elit hissetmediğini vurgulamak istemiştir. Emlakçı olan Sedef, yaşadığı sitenin farklılığını anlattıktan sonra: “Siteler biraz daha özel ve maliyetli oluyor. Kiraları ve aidatları biraz daha fazladır. Sitede oturan bir kişinin verdiği kiralar belli. Aidatları var, güvenliğe ayrı aidat veriyor. En azından belirli bir gelir düzeyinin üzerindeki insanlar ancak oturabiliyor.” (G19, B, 32) sözleriyle belirli gelir düzeyinde olanların güvenlikli sitelerde oturabildiğini vurgulamıştır. Siteler, içinde yaşayan insanlara sunduğu imkanlar ve fiziksel yapısı göz önüne alındığında, içinde yaşayanların yaşam şekillerini önemli ölçüde etkilemektedir. Etkinin derecesi kişilere göre değişmekle birlikte sitede yaşıyor olmak, neredeyse tüm katılımcılara güven ve farklılık hissi yaratmaktadır. Siteler, sadece bir mekan olarak algılanmamakta, aynı zamanda içinde yaşayan insanlara bazı kuralları getiren ve belirleyen vicdanı haline gelmektedir (Adugit, 2013:7). Siteler, sadece Türkiye’de değil, dünyada da benzer nedenlerle tercih edilmektedir. Sitelerin tercih sebepleri ile ilgili Amerika’da (Blakely ve Snyder, 72 1999:3), Güney Amerika’da (Salcedo ve Torres, 2007:590) ve Avrupa’da (Atkinson ve Flint, 2004: 889) yapılan çalışmalar benzer sebepleri ön plana çıkarmaktadır. Bu sebeplerin başında güvenlik ihtiyacı gelmektedir. Güvenlik ihtiyacını suç korkusu, elit yaşam tutkusu, benzer statüde kişilerle yaşama isteği ve saygınlık izlemektedir. Emine, yaşadığı sitenin sahip olduğu fiziksel özelliklere, diğer katılımcılara nazaran daha farklı yaklaşmaktadır. Bu konudaki düşüncelerini: “Aslında soğuk geliyor. Yani işin açığı o. Ama soğuk. Bizler böyle iç içe yaşayıp geldiğimiz için çocukluğumuzdan beridir böyle bir düzene girmek çok soğuk geliyor. Ama ele geçene bakınca diyosunuz evet lazım olan bir şey. Ee nesilde öyle bir şey yok bizim gibi yetişemiyor.” (G1, A, 31) şeklinde ifade etmiştir. Kreş sahibi olan Emine, sitelerin insanları toplumdan uzaklaştırdığını, zorla bir düzenin içine ittiğini ve çocukların kapalı yerlerde büyümelerini istememesine rağmen, güvenlik için bu duruma razı geldiğini eklemiştir. 19 katılımcı sitelerin giriş ve çıkışlarının belli noktalardan olmasını avantaj ve düzen olarak kabul ederken, Emine bu düzeni ret etmektedir. Dışa kapalı mekanlar, bireylerin belirlenmiş olan kurallara uyumunu artırmaktadır. Kapalı mekanlarda bireyler itaatkar hale gelmektedir. Etrafı yüksek duvarlarla çevrilmiş yapılarda, bireyler verilen emirlere daha fazla uymaktadır. Sitelerin fiziksel yapısı da, Foucault’un (1995:142) tasvir ettiği disipliner mekanlar olan hastane ve fabrikaya benzemektedir. Katılımcıların büyük çoğunluğunun (n=19) sitenin içindeki düzeni arzu etmeleri, iktidara itaati göstermektedir. Ancak bu itaatin derecesi aklın bir tarafa bırakılarak robotlaşma şeklinde değil, toplumdan ayrışma şeklinde yansımaktadır. Foucault’a göre siteler yoluyla kontrol altına alınan toplumun davranışları iktidar tarafından belirlenmektedir ve bu yapılırken şiddet veya zor kullanılmamaktadır. Çünkü şiddet, karşı koyma duygularını tetiklemektedir. Bireyler toplum tarafından kabul edilen normlara itaat etmekte ve itaat etmeyenler ise dışlanmakta veya itaate zorlanmaktadır. Yani iktidar istediklerini direkt müdahale şeklinde değil, dolaylı olarak yapmaktadır ve bireyler bu duruma rıza göstermektedirler (Foucault, 2011a:75). 73 (2) Risk ve Sitenin Risklerden Uzaklaştırması Katılımcılardan 11’i risk tanımlaması yapmıştır. Katılımcılar riski; tehlike, kaza, evden çıkamamak ve korkuyla yaşamakla tanımlamıştır. İclal’in risk tanımlaması şu şekildedir: “Risk deyince, evden çıkamamak. Hep evde oturmak zorunda kalmak geliyor aklıma. Yani eve tıkılı kalmak zorunda kalmak bana göre risktir.” (G4, A, 50) Yavuz da riski, korkuyla yaşamaya ve bir yerde tıkılı kalmayla tanımlamıştır. Risk söylemleri iktidarın, bireyler üzerindeki tahakkümünü artırmakta ve bireyin hareket özgürlüğünü kısıtlamaktadır. Katılımcıların tasvir ettiği risk korku ütopyasını anımsatmaktadır. Şehirlerin karmaşıklaşan yapısı ve devamlı artan nüfusu nedeniyle evinin dışını riskli olarak tanımlayan katılımcılar, güvenli yer olarak evlerini işaret etmektedirler. Bireylerin, bu şekilde korkuyla pasifize edilmesi, George Orwell’in (2000). Bindokuzyüzseksendört romanındaki sürekli gözetim altında tutulan ve her hareketi kontrol edilmesinden dolayı sadece belirlenen kurallara göre hayatını sürdüren korku ütopyası toplumunu anımsatmaktadır Şehirde yaşamanın tamamen risk olduğunu belirten Emine: “…şehirde yaşamak riskli tabi. Adım attığınız anda o riskin içine dalıyorsunuz. Çünkü artık o kadar güvenlik kamerası arasından çocuk kaçırıyorlar hastaneden..” sözleriyle Beck’in risk toplumu (Beck, 1992: 16) kavramını adeta açıklamıştır. Katılımcılardan bazıları (n=4), riskin hayatları boyunca devam ettiğini ve sürekli olduğunu beyan etmiştir ve devamlı olan riski kaza ve tehlike ile eşleştirmişlerdir. Tehlike ve kaza ile riski özdeşleştiren Selim: “Risk, karşıma çıkacak tehlikeler. Günlük yaşamda karşımıza çıkabilecek mesela araba kullanırken kaza ya da birinin bana çarpması gibi. Aslında hayatta hep bir risk var. Riskin paydası önemli. Büyük mü küçük mü o önemli. Burada oturarak riski azaltıyorum. Araba kullanırken emniyet kemeri takıyosun, hava yastıklı araba alıyosun. Risk, hayatta olmazsa olmaz bir parçası. Önemli olan o riski yaşanabilir seviyede tutmak.” (G11, B, 32) şeklinde ifade etmiştir. Risk, hayatın her anında vardır. Günümüzde risk 74 tehlike ile özdeşleştirilmektedir (Douglas, 1994:38). Risk tanımlamalarından sonra katılımcılar, sitede yaşamanın kendilerini risklerden uzak tutma durumunu değerlendirmişlerdir. Güvenlikli sitede oturan katılımcılardan(n=10) dokuzu yaşadıkları sitenin kendilerini günlük yaşamın risklerinden uzaklaştırdığını ifade etmişler ve bu duruma gerekçe olarak site girişinde yapılan kontrolleri göstermişlerdir. İsa, eski oturduğu evin altında bir marketin bulunduğunu, bazı yabancıların markete geldikten sonra, apartmana girdiklerini ve hırsızlık için keşif yaptıklarını söylemiştir. Ancak güvenlikli siteye taşınmayla birlikte, bu durumun ortadan kalktığını ifade etmiştir. Güvenlikli sitede oturan ve farklı düşünce dile getiren Berke ise, sitenin riski uzaklaştırmamasına sebep olarak, daha önce güvenlikli sitede oturmasına rağmen başından geçen hırsızlık olayını göstermektedir. Şehir hayatının karmaşa olarak tanımlanması ve riskli olarak değerlendirilmesi, katılımcıları daha düzenli ve güvenli olarak nitelendirdikleri sitelere yerleşmeye itmiştir. Sitelerin daha güvenli olarak tanımlanmasının nedenlerinden biri giriş-çıkışların kontrollü olmasıdır. Böylece sitenin içindeki sosyal yapı ve düzen çok fazla bozulmamaktadır. Sitelerin dışarıya kapalılığı, siteleri dış dünyadaki düzensizliklerden arıtılmış mekanlara dönüştürme çabasının doğal sonucudur. Cohen, farklılıkların ortadan kaldırıldığı ve herkesin birbirine benzediği toplumları arıtılmış şehir (purified city) olarak tanımlamaktadır. hayali Arıtılmış şehir hayali, tüm bireylerin aynı özelliklere sahip olduğu, aldatıcı bir toplum arzusudur. Bu toplumda, farklı olanlar (sınıf, ırk, ahlaki değerler) dışlanmaktadır. Toplum, kendi gibi olmayanları tehdit olarak görmekte ve bozguncu olarak tanımlamaktadır. Şehirlerde site yapılanmalarıyla birlikte bireyler, beklenmeyen durumları ortadan kaldırarak, kontrolü ve düzeni devamlı olarak sağlamak istemektedir. Kuralları ve oturanları belli olan site şeklindeki yerleşmeler, oturanlara daha şeffaf ve düzenin hakim olduğu bir hayat vaat etmektedir. Mevcut fiziksel yapısı nedeniyle uzun duvarlarıyla çevrili siteler, arıtılmış şehir ütopyasını simgelemektedir (Cohen, 2007:230). Güvenlik görevlisi olmayan sitede oturan katılımcılar(n=10), sitenin 75 günlük yaşamdaki risklerden uzaklaştırma durumunu değerlendirmiştir. Katılımcılardan ikisi sitelerin günlük yaşamdaki risklerden uzaklaştırdığını, üçü kısmen hırsızları engellediğini, beş katılımcı ise uzaklaştırmadığını ifade etmiştir. Muzaffer, oturduğu sitede güvenlik görevlisi bulunması halinde, risklerin engelleyebileceğini ancak bu haliyle sitenin tehlikeye açık olduğunu ifade etmiştir. Halil site ile mahalle arasındaki risk durumunu: “Mahalle daha güvenli. Sitede giren çıkan belli olmaz. Ama mahallede komşun bilir. Nasıl bilir? Orada kimin oturduğunu, o eve gireni çıkanı daha iyi bilir. Ama bu binada kırk daire var. Kim olduğunu kim bilecek? Sarı çizmeli Mehmet ağa. Bilemezsin yani. Çalışan görevli harici diğer komşular tanıyamaz, bilemez.” (G13, A, 35) sözleriyle karşılaştırmış ve sitelerdeki kalabalığın güvenliği zayıflattığını ifade etmiştir. Bu hususla ilgili olarak Şensoy ve Karadağ, 680 katılımcıyla toplu konutlardaki komşuluk ilişkilerine yönelik Ankara’da gerçekleştirdikleri alan araştırması sonucunda, sitede yaşayanların birbirlerini tanımamalarının karşılıklı güven derecelerini düşük seviyelerde tuttuğu ve sitede yaşayan insanların birbirlerine karşı iki yabancı gibi davrandıkları yönünde bulgulara ulaşmışlar ve sitelerde yaşayanların komşularını daha az tanıdıklarını tespit etmişlerdir (Şensoy ve Karadağ, 2012:287). Toplumun büyük çoğunluğunun hala polisin kontrol ettiği halka açık alanlarda yaşamaya devam etmesinden dolayı belirli bir gelir düzeyinin üzerinde olmanın ve güvenlik görevlilerinin gözetiminde yaşamanın toplumda var olan suç oranlarını düşürmek için bir çözüm olamayacağını savunan Garland, siteler içindeki yabancılaşma boyutunun ötesinde site sınırları dışında kalan dünyanın tehlike ve suçla özdeşleştirilerek marjinal hale getirilmesinin daha sakıncalı olduğunu vurgulayarak site yaşam biçimine eleştiri getirmektedir. Çünkü ona göre güvenlikli sitelerde yaşamak, suça maruz kalma riskini azaltıyor gibi görünse de aslında toplumdaki ayrışmayı tetiklemektedir (Garland, 2001:204). 76 c. Özel Güvenlik Görevlisi Algısı (1) Özel Güvenlik Görevlisinin Fiziksel Tarifi Katılımcıların tümü, güvenlik görevlisinin fiziksel tarifini yapmışlardır. 13 katılımcı tarif ederken, güvenlik görevlilerini giydiği üniformadan söz etmiştir. İsa, üniforma tarifini detaylandırarak, göğsünde yıldızı, omzunda taşıdığı güvenlik amblemini ve taktığı siyah şapkayı tarif etmiştir. Güvenliği olmayan sitede oturan katılımcıların yarısı (n=5), güvenlik personelinin fiziksel tasvirini yaparken kelepçe, cop ve silahtan bahsetmiştir. Katılımcılardan bazıları (n=10), güvenlik görevlisinin vücut özelliklerinden bahsetmiştir. Uzun boylu, güçlü kuvvetli, sakal tıraşını olmuş şeklinde tasvir etmişlerdir. Selim güvenlik görevlisini: “… Dış görünüş için böyle dikkatli, biraz fit, çok yaşlı olmayan, genç veya orta yaşlı, algıları açık birisi olması.” (G11, B, 32) cümleleriyle, Halil: “Güvenlik görevlisi iç açıcı olmalı. Eli yüzü temiz olmalı. Ne bileyim tutup da oraya at hırsız gibi birini koyarlarsa, hiç bi işe yaramaz yani.” (G13, A, 35) Umut: “…kıyafeti düzgün, ütülü, sakal tıraşını saç tıraşını düzgün olmuş, insanlara karşı saygılı olması geliyor aklıma.” (G17, B, 31) ifadeleriyle tanımlamıştır. Katılımcıların fiziksel özelliklerdeki olumlu yanları diğer konular için referans göstermesine “hale etkisi (halo effect)”8 denmektedir. Katılımcılar, güvenlik görevlisinin dış görünümünün düzgün, boyunun uzun olması ve güçlü görünmesi gibi durumlarda güvenlik hizmetini de iyi yapacağını düşünmektedir. Dış görünümün diğer insanlar tarafından beğenilmesi, o kişilere fiziksel çekicilik kazandırmaktadır ve fiziksel çekiciliğe sahip olan kişilerin, çekici olmayan kişilerden daha başarılı olacağı düşünülmektedir. Toplum nezdinde fiziksel olarak çekici bulunan kişilerin, 8 Bir kişinin iyi bir özelliğinden dolayı, diğer işleri de iyi yapacağı kanısına varılmasına “hale etkisi (halo effect)” denmektedir. Hale etkisini ilk defa ortaya koyan Edward Thorndike olmuştur (Bordens ve Horowitz, 2008:331). 77 diğer bütün konularda da başarılı olacağı düşünülmektedir (Bordens ve Horowitz, 2008:331). (2) Güvenlik Görevlilerinin Üniforma Giymeleri Sitelerde çalışan güvenlik görevlilerinin üniforma giymeleri hakkında katılımcıların tümü görüş beyan etmiştir. Katılımcıların çoğu (n=18) üniforma giymeleri gerektiğini ifade etmiştir. Güvenlik görevlisinin üniforma giymesi gerektiğini düşünen katılımcıların tümü, giyilecek üniformanın güvenlik görevlisini belli etmesi gerektiğini, bu durumun daha caydırıcılık sağlayacağını düşünmektedir. Bu konuda Ecrin: “Üniforma bende polisi anımsatıyor mu derseniz evet anımsatıyor. Üniformanın caydırıcılığı var, giymeliler. Normalde dışarıda, insanlar sivil polis olsa bile, sivil polisle konuşurken bile pervasızca hayt huyt yaparak üzerine yürüyor. Üniformalı olduğu zaman ise daha farklı davranıyorlar. Bu durumda bile fark ediyorsa, sitede çalışan kişinin üniforması, siteye girecek insanları caydırır.” (G6, A, 32) cümleleriyle, Cihan da eğer üniforma giymezlerse, site dışından gelen birinin güvenlik görevlisine “Sen kimsin? Sana ne oluyor?” şeklinde sorularla hesap sorabileceğini ve üniformaya farklı bir saygı olduğunu ifade etmiştir. Selim, güvenlik görevlilerinin üniforma giymesi hakkındaki düşüncelerini: “Daha önce bekarken oturduğum bir site de güvenlik görevlisi vardı. Emekli bir ya da iki şahıstı sanırım. Gece ve gündüz duran. Onlar çok böyle yerinde kalkmaz, çok da şey yapmazdı. Çok da güvenlik sağladığı söylenemezdi. Fakat üniforma giymesi daha ayırt edici olur. Dışarıdan gelen birisi için de daha çok ciddiye alınmasını sağlar. Benim için de öyle. Güvenlik görevlileri sürekli değişiyor. Ama üniforma giydiklerinde onların güvenlik görevlisi olduğunu anlıyorum. Dışarıdan gelen biri de bunu anlıyor. Mantıklı.” (G11, B, 32) cümleleriyle dile getirirken, Umut da Selim’e paralel olarak: “Üniforma giymeli. Karşıdaki risklere karşı bir disiplin hissettiriyor karşı tarafa. Normal günlük kıyafetini giyse bence karşı taraftaki insan onu saymayabilir. 78 Ama düzgün bir kıyafeti olursa, resmi bir kıyafeti olursa, copu falan olur, illaki kullanması gerekmez ama bir nevi karşı tarafı caydırır.” (G17, B, 31) şeklinde ifade etmiştir. Kişilerin giydikleri kıyafetler toplumsal yapı içindeki yerlerini belirlemekte ve simgelemektedir. Üniformalar kişilerin toplum içinde belirginleşmesini sağlarken bir iletişim aracı haline de dönüşmektedir (Guiraud, 1994:105). Guiraud gibi benzer şekilde Gençtürk de üniformayı sözlü iletişim aracı olarak görmekte ve alıcı tarafından istenmese de algılandığını ve toplum içinde kimlik inşa edilmesinde kolaylık sağladığını vurgulamaktadır. Üniforma, katılımcıların “belli olmasını sağlar” şeklinde ifade ettikleri gibi toplumun genelinden ayrılarak öteki olmayı kolaylaştırır (Gençtürk, 2003: 66). Güvenlik görevlilerinin giydiği üniforma iletişim aracı olmasının yanında, bir otorite simgesidir. Üniforma, toplum tarafından kişilere verilmiş otoritenin simgesidir. Bu simge kimi zaman mübaşirin zinciri, kimi zaman trafik polisinin üniforması olabilmektedir (Dağ,2012:12). Üniformayı tamamlayan kelepçe ve cop gibi aksesuarlar otorite duygusunu güçlendirmektedir. Philip Zimbardo’nun 1971 yılında Stanford Üniversitesi’nde yaptığı hapishane deneyi9, bu konudaki önemli örneklerden biridir. Zimbardo, üniversite öğrencilerinden habersiz ve rastgele seçtiği iki gruptan birini gardiyan diğer grubu ise tutuklu olarak belirlemiştir. Deneyde gardiyanlar üniformalı, ayna gözlüklü, kelepçeli ve copludur. Üniformalar askeri üniformalara benzetilmiş ve tutukevinde saatleri belirleyen düdük dışarıdan görünecek şeklide konumlandırılmıştır. Gardiyan olarak belirlenen öğrenciler, daha önce bu konuda hiç eğitim almamışlardır. Üniforma, gardiyanların yaptırım gücünü artırmıştır. Ayrıca tek tip olarak giyilen üniforma öğrencileri kişiliklerini silerek yeni bir karaktere bürünmelerine neden olmuştur. (Zimbardo ve diğerleri, 2004: 24). Bu deneyde otoriteyi sağlayan tek etken elbette üniforma değildir. Ancak üniforma, gardiyanlık ve tutukevi ile ilgili hiçbir bilgisi olmayan öğrenciler açısından, otoriteye boyun 9 Altı gün süren deney boyunca, rastgele gardiyan olarak belirlenen öğrenciler, rastgele tutuklu olarak belirlenen öğrencilere otoritelerini kabul ettirmek amacıyla, çeşitli işkenceler yapmışlardır. Bu deneyde, toplumda masum gibi görünen her bireyin, aslında işkenceci bir gardiyana dönüşebileceği elde edilmiştir (Zimbardo ve diğerleri, 2004:19). 79 eğme ve eğdirme hususunda etkili olmuştur. Güvenlik görevlilerinin siteler korumak amacıyla giydikleri üniformalar, toplumda düzeni sağlamakla görevli asker, polis ve zabıtanın giydiği üniformaları anımsatmaktadır. Güvenlik görevlilerinin giydiği üniformalar, sitede oturanların kurallara uymasını ve dışarıdan gelen ziyaretçilerin güvenlik görevlisi tarafından verilen talimatlara uymasını kolaylaştırmaktadır. Katılımcılardan Berke ve Emine diğer katılımcılardan farklı olarak, güvenlik görevlilerinin üniforma giymelerine gerek olmadığını ifade etmişlerdir. Berke, güvenlik görevlisiyle birbirlerini tanıdıklarını ve bunun yeterli olduğunu belirtmiştir. Farklı bir bakış açısıyla hırsızın onu üniformasından hemen tanıyarak, bu duruma göre önlem alacağını eklemiştir. Emine ise, güvenlik görevlisinin sitedeki varlığını başkalarına hissettirmesine gerek olmadığını söylemiştir. İki katılımcı, sonraki sorularda, güvenlik görevlilerini caydırıcı bulmadığını ifade etmişlerdir. (3) Güvenlik Görevlilerinin Cinsiyeti Katılımcıların tümü, güvenlik görevlisinin cinsiyeti hakkında fikir beyan etmiştir. Katılımcılardan 17’si güvenlik görevlisinin erkek olmasının daha iyi olacağını, bir katılımcı kadın olmasının iyi olacağını, iki katılımcı ise cinsiyetin önemli olmadığını ifade etmiştir. Katılımcılardan erkek olması yönünde görüş beyan edenler(n=17), erkeğin fiziksel yapısını ön plana çıkararak güvenliğin güçle sağlanabileceğini vurgulamışlardır. Mehmet, erkek güvenlik görevlisini savunurken bu husustaki düşüncelerini: “Bence erkek daha iyi olur. Ya şimdi bi bayanın erkeğe yapacağı hareket farklı, erkeğin yapacağı şey daha fazla yani. Erkek daha fazla güçlü. Çünkü şey mesela, atıyorum; güvenlikten korkması lazım. Karşıdaki kişinin onun benden yüksek olduğunu düşünmesi lazım. Bayan olduğu zaman, icabında ben bayanı dövebilirim veyahut da ondan daha güçlüyüm diyebilir. Güç davası yüzünden erkek olması daha iyi.” (G3, A, 50) şeklinde dile getirmiştir. Güvenlik görevlisinin erkek olmasını ifade eden katılımcılar, siteye dışarıdan girebilecek kötü niyetli kişilere karşı, erkeğin 80 karşı koyma becerisinin daha fazla olduğunu belirtmişlerdir. Aynı katılımcılar, durumu örneklendirirken, dışarıdan tehlike yaratmak amacıyla gelen kişiyi erkek, ona karşı koymaya gücü yetmeyen güvenlik görevlisini ise kadın olarak tasvir etmişlerdir. Cihan, kadınları etkisiz hale getirmenin daha kolay olduğunu, Seda ise kadının yaradılış itibariyle erkek kadar güçlü olmadığını vurgulamıştır. Erkek güvenlik görevlilerinin daha caydırıcı olduğunu ifade eden site yöneticisi Sadık, kadın güvenlik görevlisi istihdamı sonrasında yaşadıklarını şu şekilde ifade etmektedir: “Kadınlar pek caydırıcı olmuyor. Biz burada denedik. İki kişiyi aldık. Şimdi burada kat malikleri erkek güvenlikçilere çok hakaret ediyordu. Sen ne biçim güvenlikçisin şudur budur diye hakaret ediyordu. Biz de dedik ki bunları bi de bayanlardan tutalım. Bi şey değişecek mi acaba diye. İnsanlar daha saygılı olur mu diye. Bu sefer de daha fazla gençler rahatsız etmeye başladı. Dışarıdan biri gelse sarhoşun teki içeri kaçıyor. Ama bi erkeğin vermiş olduğu cesaret var. Bayan farklı. Bana göre bayanlar güvenlik kapılarında faydalı değil.” (G16, B, 59) Kadın güvenlik görevlisinin karşılaşacağı herhangi bir durumda hiçbir şey yapamayacağını ifade eden Halil: “…en fazla bağırır çağırır. Başka bi şey yapamaz. Haa kadını da var. Kavgayı döğüşü daha iyi bilen. O şekilde olsa olur. Dövüş tekniklerini bilse olur yani. Ama onun haricinde kara güreş edersen adam iki tokatta serer, çeker gider. Ama erkeğin dayancağı kadar dayanamaz.” (G13, A, 35) sözleriyle erkek güvenlik görevlisi tercihine açıklık getirmiştir. Katılımcıların kadın güvenlik görevlisini bu şekilde tasvir etmesinin temelinde ataerkil toplum yapısı yatmaktadır. Kadına ilişkin kültürel tanımlamalar, aile ve toplum tarafından şekillendirilmektedir. Böylece kadının yaşam alanı sınırlanmaktadır. Kadının anne ve ev kadını rolü öne çıkmakta ve toplum içine dahil olması zorlaşmaktadır. Bu durum kentleşme ile birlikte yavaş da olsa aşılmaya başlanmıştır. Kadın hayatın farklı yerlerinde belirleyici rolleri üstlenmeye başlamıştır. Ancak ataerkil toplumlarda değişim oldukça yavaş olmakta ve kadının özgürleşmesi zaman almaktadır(Aktaş, 81 2013:57). Berke diğer katılımcıların aksine kadın güvenlik görevlisinin daha etkili olduğunu belirtmiştir. Berke, kadınların dikkatli olmasına dikkat çekerek: “Kadın olmasını ben daha tercih ederim. Çünkü onlar daha şey; ince, işine sadık oluyorlar. Takip ediyorlar ve her şeyi sorabiliyorlar. Kadın güvenlik görevlisi bir iki bir şey sorduktan sonra, hemen çatışmaya başlıyor zaten. Sen niye soruyorsun, bana böyle şeyler yapıyorsun falan diye. Tanık oldum birkaç defa.” (G7, B, 49) şeklinde ifade etmiştir. Güvenlik görevlisinin cinsiyetinin önem arz etmediğini belirten iki katılımcıdan Murat, kadın güvenlik görevlilerine karşı site sakinlerinin daha nazik davrandığını ve muhatap olurken kendilerine çeki-düzen verdiklerini ifade etmiştir. Murat’ın bu beyanında da kadın ve erkek eşitliğinden ziyade, kadının daha nazik ve kırılgan olduğu vurgusu bulunmaktadır. (4) Güvenlik Görevlilerinin Yetkileri Hakkında Sahip Olunan Bilgi Katılımcıların büyük çoğunluğu (n=18), güvenlik görevlilerini kanuni yetkilerini tam olarak bilmediklerini ifade etmişlerdir. Aynı katımcılar, güvenlik görevlilerinin yetkilerini günlük hayatta kurdukları ilişkiler kadar bildiklerini beyan etmişlerdir. Emine, güvenlik görevlilerinin hiç bir şey yapmadıklarını düşündüğünden dolayı kanuna da bakma ihtiyacı duymadığını dile getirmiştir. Günlük hayattaki tecrübelerine dayanarak kısaca tarif yapan Mehmet: “Çalıştıkları yerlerde mesela içki gibi şeylerin içilmesini engeller. İnsanlara zarar verecek şeyleri önlediği için önemli. Hiç kanuna bakmadım.” şeklinde ifade etmiştir. Benzer şekilde İclal bu konudaki düşüncelerini: “Hastaneleri korumak için, binaları korumak için okulları korumak için var. Mesela elektrik su yatırdığımız yerlerde hırsızlık, kap-kaç olmaması için bankalarda olsun. Var zaten çoğunda, her yerde olsun isterim. Korumaktır görevi. Kanunları öyle tam olarak bilmiyorum.” (G4, A, 50) 82 şeklinde ifade etmiştir. Salih, güvenlik görevlilerinin yetkilerini bilmeme gerekçesi olarak, güvenlik görevlilerinin amirlerinin verdiği emirlere göre hareket etmek zorunda olduklarını ifade etmiştir. Bu durumun da ufak-tefek istisnalarının olduğunu ve bunun kişilerin kendilerinden kaynaklandığını eklemiştir. Salih, güvenlik görevlilerinin amirlerinin durumu kontrol etmesini yeterli görmektedir. Uygulamada ortaya çıkabilecek problemleri de katlanabilir olarak nitelendirmektedir. Güvenlik görevlerinin yetkilerini bilmeden uyum davranışı gösterilmesi, bilgisizce otoriteye razı gelme davranışını ortaya koymaktadır. Katılımcılar, güvenlik görevlisinin talimatlarına uymakta ancak bunun kaynağı olan kanun hakkında yeterli bilgi sahibi olmamalarına rağmen araştırma ihtiyacı da duymamaktadırlar. Stanley Milgram 1974 yılında yaptığı deneyle10, bilgi sahibi olmayan kişilerin otoritenin verdiği talimatlara itaat derecesini ölçerek ortaya koymuştur (Milgram, 1974:44). Sitelerin güvenliğini sağlayan güvenlik görevlilerinin yetkilerini, günlük hayatta karşılaştıkları diğer güvenlik görevlilerinin uygulamalarıyla karşılaştırarak, kendilerine göre oluşturdukları ortak norma uyum sağlayan katılımcılar, bu durumu sorgulamamakta ve razı olmaktadırlar. Katılımcılardan Yunus ve Sadık, güvenlik görevlilerine dair kanunu okuduklarını ve bilgi sahibi olduklarını ifade etmişlerdir. Sadık kanunu bilmesine gerekçe olarak; apartman yöneticisi olmasını, güvenlik görevlilerini işe kendisinin almasını ve sözleşmelerini hazırlamasını göstermiştir. Yunus bu konuda: “Yetkilerini biliyorum. En temel yetkisi olarak da, sadece sorumlu olduğu bölgede; bu işte hastane olur, okul olur, avm olur, site olur sadece o bölgede yetkisi olduğundan haberim var. Onun dışında silah taşıma ile ilgili kısıtlamaları olduğunu biliyorum. Bu saydığım yerlerde silah taşıma yetkisinin olmadığını biliyorum. Silah taşıma yetkisi olan yerlerde, tabi biz onları pek görmüyoruz da, barajlar bankalar gibi kritik yerlerde veya savunma sanayisinin kritik tesislerinde çalışanlar silah taşıma yetkisi var.” (G2, A, 32) 10 Milgram deneyi olarak bilinen bu deneyde denekler, otorite olarak simgelenen beyaz önlüklü biyoloji öğretmeni tarafından verilen komutlarla, görmedikleri ancak sesini duydukları kişiye elektroşok uygulamaktadır. Elektroşok seviyesi yükseldikçe sesler yükselmekte ve belirli bir seviyeden ölümü simgeleyecek şeklide ses kesilmektedir. Deneklerden yarısından çoğu (26/40) son seviyeye kadar gitmişlerdir. 83 şeklinde düşüncelerini ortaya koymuştur. Güvenlik görevlilerinin yetkileri katılımcılardan sadece iki kişi tarafından bilinmesi, görev yaptıkları yerde otorite sağlamaları konusunda yardımcı olmaktadır. Ancak bu durum bilinçli olarak yapılan bir eylem değildir. Otorite sağlamak amacıyla yetkiler gizlenmemektedir. Katılımcılar bu duruma kayıtsız kalmakta ve bu durumdan şikayet etmemektedirler. (5) Polis ve Zabıtanın Yetkileri Hakkında Sahip Olunan Bilgi: Katılımcılara, özel güvenlik görevlilerinin yetkilerinin yanında günlük hayatın düzenini sağlayan polis ve zabıta gibi kolluk güçlerinin yetkileri sorulmuştur. Katılımcıların tamamına yakını(n= 19), polis ve zabıtaların yetkilerini bilmediklerini ifade etmişlerdir. Yunus, güvenlik görevlilerinin yetkilerini bilen iki kişiden biri olmasının yanında polisin kanuni yetkilerini bilen tek kişidir. Katılımcılar polisin ve zabıtanın yetkilerini günlük hayattan edindikleri tecrübelere dayanarak bildiklerini beyan etmişlerdir. Hatta Mehmet, bu konuda kendisinin suç işleyen biri olmadığını, suçla ilgili olmayan birinin kanunu bilmesine gerek olmadığını, polisin de suçu olmayan kişiye müdahale etmeyeceğini ifade etmiştir. Halil bu konuda, polisin yetki genişliğini vurgulamak maksadıyla; “Polis her şeye geliyor, yukarda Allah var şimdi. Her şeye koşuyor kediye de kuşa da.” ifadesini kullanmıştır. Cihan ve Emine polise güvenmediklerini ve bu nedenle yetkilerini bilmeye gerek duymadıklarını ifade etmişlerdir. Cihan, bu konudaki düşüncelerini: “Çok iyi bilmiyorum polis ve zabıtanın yetkilerini de. hiçbir işe yaramıyorlar, hiçbir yetkileri yok. Üst komşuyla başım dertte, geliyorlar sadece uyarıyorlar gidiyorlar. Hiçbir yetkimiz yok biz bir şey yapamayız diyorlar. Mesela geçen gün kaldırıma bir araba park etti. Adamla biraz münakaşa ettik. Sonuçta engelli vatandaşlar için adam oraya kaldırım yapmış. Adam tuttu, tam o sarı çizgilerin (görme engellilerin yürümesini kolaylaştıran kılavuz yollar) üzerine park etti. Gel bak garajımıza gir dedik. Yok dedi. Neyse biraz münakaşa ettik. Ben polisi 84 çağırdım. Polis geldi. Gelen polis bizim aramızı yapmaya çalışıyor. Polisin görevi bu kadar yani.” (G5, A, 31) şeklinde dile getirmiştir. Emine, polisin sahip olduğu yetkilerin toplum düzenini sağlamak için yetersiz olduğunu ve bunun doğal sonucu olan toplumdaki düzensizlikleri çözemeyen polisin yetkilerini bilmeye gerek olmadığını ifade etmiştir. Katılımcılar, güvenlik görevlilerinde olduğu gibi toplum hayatının düzenini sağlamakla görevli olan diğer kolluk güçlerinin de yetkilerini bilmemektedir. Bu konuda herhangi bir rahatsızlık hissetmemekte hatta konuyu derinleştirmek amacıyla sorulan sorularda yeni bir merak uyanmadığını ve kanuna bakmayacaklarını ifade etmişlerdir. Georg Simmel, kent insanının etrafında olanlara karşı kayıtsızlığını “Metropol ve Tinsel Hayat” denemesinde ortaya koymuştur. Simmel, kent insanı ve taşrada yaşayan insanlar arasındaki farkı ortaya koyduktan sonra, kent insanının etrafına olan kayıtsızlığından söz etmiştir. Kent hayatının, taşra hayatına göre çok daha fazla uyarıcıya sahip olması, kent insanını kendini korumaya, yalnızlaşmaya ve kayıtsız kalmaya itmektedir. Kent insanı, etrafında yaşanan dünyaya kayıtsız kalarak öncelikle etrafındakileri duygularıyla değil akıl yoluyla değerlendirmekte, etrafındakilere kendisine sağladığı faydasına göre değer vermekte, buna göre de bazılarına antipati duymakta, bazılarına ise kayıtsız kalmaktadır. Etrafındakilere kayıtsız kalan kent insanı, oluşturduğu bu mesafe sayesinde özgürleşmektedir (Simmel,1950:409). Katılımcılar güvenlik görevlilerinin görevlerini bilmenin kendine fayda sağlamayacağını değerlendirdiklerinden dolayı kayıtsız kalmaktadır. Ancak kent insanının kayıtsızlığı, onu dış dünyada var olan düzenden sıyrılarak kendisi olmaya yönelten bir özgürleşme aracı değil, aksine düzeni sorgulamadan kabul eden bireye dönüştürmektedir. (6) Özel Güvenlik Görevlileri ve Polisin Yetkilerinin Karşılaştırılması Güvenlik görevlileri ve polisin yetkilerinin karşılaştırılmaları hakkında katılımcıların tümü, görüş beyan etmiştir. 85 Katılımcılardan 18’i karşılaştırma yaparken, polisin yetkilerinin daha çok olduğunu, iki katılımcı ise hem polisin hem de güvenlik görevlilerinin yetkilerinin çok sınırlı ve aynı seviyede olduğunu ifade etmişlerdir. Katılımcılardan bazıları(n=9) polisin yetkilerini anlatırken “devletin polisi” kavramını vurgulamışlardır. Polisi devletle özdeşleştiren katılımcılar, polisi kutsamaktadırlar. Hatta aynı katılımcılardan ikisi polisin görev esnasında hayatını kaybetmesi durumunda “şehit” olacağını ifade etmişlerdir. Ancak güvenlik görevlilerinin benzer durumla karşılaştıklarında, sadece hayatlarını kaybettiklerini dile getirmişlerdir. Şehitlik, toplumda önem verilen bir makamdır. Kamu kurumunda memur olan Ahmet, şehitlik kavramının polislere, daha cesur ve gözü kara davranmaları açısından, motivasyon kaynağı olduğunu, ancak güvenlik görevlileri için tek motivasyonun ekmek parası kazanmak olduğunu ifade etmiştir. Halil, polisler için devletin polisi kavramını kullanmış ve onlara kimsenin dokunamayacağını dile getirmiştir. Polis, bu katılımcılar tarafından devlet ile özdeşleştirilirken, dokunulmazlık ve şehitlik gibi kavramlarla da kutsanmıştır. Güvenlik görevlileri için böyle kutsal atıflarda bulunan katılımcı olmamıştır. Dört katılımcı yetki farkını açıklarken, güvenlik görevlilerinin herhangi bir olay karşısında yapacakları müdahalenin sadece polisi çağırmak ve mevcut durumu muhafaza etmek olduğunu ifade etmişlerdir. Sedef, bu durumu “alarm düğmesi”ne benzetmektedir. Yunus polis ve güvenlik görevlileri arasındaki farkı, medyadan takip ettiği haberlere dayandırarak bu husustaki düşüncelerini: “Birkaç kere ekrana da yansıdı. Hastanenin birini bastılar mesela. Güvenlikçi hemen kendisini sağlama almak için kapıyı açtı. Acilde bir odaya daldı artık bilmiyorum hangi oda olduğunu ama kapıyı kendi üstüne kilitledi.” (G2, A, 32) cümleleriyle, Sadık ise: “Bir polis kadar geniş yetkilere sahip değil özel güvenlik maalesef. Var bi kanun çıkmış da. Bizim insanımız özel güvenliği bi polis kadar önemsemiyor. Bir polis tabanca çektiği zaman normal karşılıyor, ama bi güvenlik çektiği zaman hemen dikkatini çekiyor. Yani bi de güvenlik çok az eğitim alıyor. Gidiyor, şurda iki ayda 86 eğitim grubunda eğitim görüyor. Polis, bi hiç olmazsa, en kötü şartlarda bir yıl eğitim alıyor. Devletin eğitimi.” (G16, B, 59) demek suretiyle bu hususta en ayrıntılı görüş bildiren katılımcı olmuştur. Muzaffer, polis ve güvenlik görevlilerinin yetkilerini karşılaştırırken, polisin yetkilerinin çok fazla olmadığını vurgulayarak, güvenlik görevlerinin polise göre daha az yetki sahibi olduğunu ifade etmiştir. Muzaffer, bu tespiti yapmasına sebep olarak, toplumun polise olan saygısının azalmasını göstermektedir. Bu görüş, polis ve güvenlik görevlileri yetkileri arasında fark göremeyen Emine ve Cihan tarafından da benimsenmektedir. Üç katılımcı da, polisin toplum içinde var olan saygınlığını ve gücünü son zamanlarda kaybettiğini dile getirmişlerdir. Polis ve güvenlik görevlileri arasında farklılık olduğunu düşünen katılımcılar (n=18), yetki farklılıklarını ifade ederken, devlet güvencesi faktörünü, yaptırım gücünü, eğitimi ve kutsal değerleri ön plana çıkarmışlardır. Aksini ifade eden iki katılımcı ve Muzaffer ise, polisin toplum içindeki yetkilerinin azaldığını bu nedenle güvenlik görevlilerinden farklarının da kalmadığını dile getirmişlerdir. Polisin devletle aynı çizgide görülmesinin nedeni, polisin tarihte ortaya çıkışında yatmaktadır. Polis, devletin toplum içinde düzeni sağlaması için kullandığı en güçlü birimdir (Neocleus, 2006: 2). Günümüzdeki demokratik sosyal hukuk devletinde, polis güvenliği sağlamanın yanında, bireylerin temel hak ve özgürlüklerini kullanabilmelerinin teminatıdır. Polis sadece topluma değil bireye de hizmet etmektedir. Bu nedenle polis insanların huzur içinde yaşayabilmesi için sigortadır (Hafızoğulları,1995:569). Katılımcılar, güvenlik ihtiyaçlarını karşılayan devletin, bu ihtiyacı karşılamak amacıyla kullandığı birimlerden biri olan polise, devlet güvencesi şeklinde bakmasının nedeni burada yatmaktadır. Polisi yetkilerini, güvenlik görevlileriyle aynı seviyede olduğunu vurgulayarak, azaldığını ifade eden katılımcılar, artırılmasını istemektedirler. Bunun gerekçesi, polisin yetkilerinin daha fazla özgürlük değil, daha fazla kontrol istemeleridir. İki katılımcı da başlarına gelen adli olaylarda, 87 polisin tatmin edici çözüme ulaşamadığını, bu soruna çare olarak; daha fazla yetkilerle donatılmış polis gücünün oluşturulmasını göstermişlerdir. Polisin yetkilerinin artırılarak, suç korkusu taşıyan bireylerin rahatlatılması düşüncesi 1970’li yıllarda ortaya çıkmıştır. Daha öncesinde, suçluyu ıslah etmeye çalışan devlet, bu yıllardan itibaren ceza sistemini sertleştirerek toplumdaki suç korkusu oranlarını azaltmayı hedeflemiştir. Toplumdaki suç korkusu, ağırlaşan cezaların itici güç kaynağı olmuştur. Ancak beklenenin aksine toplumdaki suça maruz kalma korkusunu azatlamanın çaresi olarak bulunan ağırlaştırılmış cezalar, suçluların suça yönelmelerini engellememiştir (Garland, 2001:10). Polis gücü, hapishaneler, mahkemeler, akıl hastaneleri, rehabilitasyon merkezleri gibi kurumlar, devletin toplum düzenini sağlamak amacıyla, belirlediği kurallara uymayanları “sapkın” olarak etiketlemeye yarayan kurumlardır. Devlet bu kurumlar aracılığıyla toplumun günlük yaşamına direkt olarak müdahil olmaktadır. Devlet eliyle yapılan kontrol formal kontrol olarak adlandırılmaktadır (Meier:1982:47). Formal kontrolün ete kemiğe bürünmüş hali olan polisler, katılımcıların çoğu tarafından saygı sözcükleriyle betimlenirken, güvenlik görevlileri “şirket personeli” olarak tanımlanmıştır. (7) Özel Güvenlik Görevlilerinin Silah Taşıması Katılımcılara, güvenlik görevlilerinin siteyi korumak amacıyla kullanması gerektiğini düşündükleri silah çeşitleri; biber gazı, elektroşok silahı ve tabanca olarak çeşitlendirilerek sorulmuştur. Katılımcıların yarısı (n=10) tabanca, elektroşok silahı ve biber gazını taşımasını, altı katılımcı sadece biber gazı taşımasını, dört katılımcı ise silah taşımasının gereksiz olduğunu ifade etmiştir. Güvenlik görevlilerinin silah taşıması gerektiğini düşünen katılımcılar, gerekçe olarak güvenliklerinin daha iyi seviyede sağlanacağını ifade etmişlerdir. 88 Güvenlik görevlisinin silah taşımasına gerekçe olarak diğer bir sebep de; güvenlik görevlisinin karşılaşabileceği zor durumlar olarak açıklanmıştır. Bu durumları örneklendiren katılımcılardan Mehmet, güvenlik görevlisi hırsızla karşılaştığında silahı korkutmak amacıyla kullanması gerektiğini ifade etmiştir. İclal bu konudaki görüşlerini: “En önce silah taşımalı. Hırsız giriyor adam mecbur ne yapcak. O, ona sıkıyor. O, ona tabanca atana kadar o, ona atsın. Bence silah taşısın yani. İsterim tabanca her özel güvenlikte olsun. Güvenliği sağlamak için silah şart.” (G4, A, 50) şeklinde açıklamıştır. Halil, iki veya üç hırsızla aynı anda karşı karşıya kalan güvenlik görevlisinin mecburen silah kullanması gerektiğini dile getirmiştir. Silah taşınmasını uygun gören katılımcılardan Umut: “Silah falan hepsini taşısın. Süper olur bence. Önemli yani bu. Silah deyince hemen korkuyoruz. Şöyledir, böyledir diye ama apartmanda kim oturuyor? Bilmiyoruz. Apartmanda hırsızlık olduğunda, adam başka amaçla da girebilir. Gelir, Allah korusun evimizin içine girer. Paramı alacağım diye benim canıma, çoluğuma-çocuğuma da kast edebilir. Ya da tinerci olur, bilmem ne olur. Çocuk çıktı, dışarıda oynuyor mesela. Herhangi bir tinerci falan müdahale etti. Ne olacak? Tabi ki de bir silahın, güvenlik aletinin olması her zaman için iyidir, caydırıcıdır. Adam onu gördüğü zaman, ateşlemesine bile gerek yok, gördüğü anda bile bir geri adam atabilir.” (G17, B, 31) demek suretiyle silahın caydırıcılık sağlayabileceğini savunmuştur. Güvenlik görevlisinin siteyi korumak amacıyla, silah taşımasının daha caydırıcı olacağını ifade eden katılımcılar, en güvenli yer olarak tanımladıkları evlerinin çevresinde silahla dolaşan güvenlik görevlisine razı olmaktadırlar. Güvenlik görevlisinin taşıdığı silahı kullanma şekli ve eğitimi konusunda sorgulama yapmadan kabul edilmesi dikkat çekicidir. Katılımcılardan bazıları (n=6), güvenlik görevlilerinin sitelerin güvenliğini sağlamak amacıyla biber gazı kullanmasının yeterli olacağını ifade etmişlerdir. Muzaffer biber gazı ile ilgili: “Biber gazı olabilir, caydıracak şekilde. Hem korumasını istiyoruz hem de kötü kişilere karşı koruyabilecek bir şeyleri olmalı. Silahı olmasına gerek yok. Devletin polisi var. Polisin ulaşabileceği yerlerde yaşıyoruz. Güvenlik görevlisi 89 ilk müdahale yapabilir. Biber gazı ilk etapta saldırıya karşı caydırıcılık için olsun. Karşısındaki daha kuvvetli ise, o anı kurtarmak için kullanabilir. Polis gelene kadar, durumu kurtaracak kadar. Silah falan olmamalı.” (G9, A, 57) ifadelerini kullanmıştır. Biber gazını uygun gören katılımcılardan Cihan, elektroşok silahının durdurucu amaçla olursa kullanabileceğini yoksa “kuru copla bu iş olmaz” diyerek güvenliği sağlamak için ekstra malzemelere ihtiyaç olduğunu dile getirmiştir. Katılımcılardan dördü, güvenlik görevlilerinin silah taşımasına karşı çıkmaktadır. Murat ve Sadık bu duruma gerekçe olarak güvenlik görevlilerinin yeterli eğitim almamış olmalarını göstermiştir. Murat, güvenlik görevlilerinin polis gibi eğitim almadığını, Sadık ise silah kullanmak için ciddi eğitime ihtiyaç olduğunu ama mevcut güvenlik görevlilerinin bu eğitimi almadıklarını ifade etmiştir. Emine ise güvenlik görevlilerinin insanlara zarar vermemesi gerektiğinden dolayı silaha karşı olduğunu belirtmiştir. Katılımcıların yarısının silahı desteklemesi ve bunun için hiçbir ön şart koşmamaları dikkat çekicidir. Güvenlik görevlisinin belinde silahın görünmesinin bireylerin ruh hallerinde meydana getirdiği değişikliğe dair yapılan araştırmalar bulunmaktadır. Bu konuyla ilgili Leonard Berkowitz ve Lepage’ın yaptığı deneyde ve sonrasında yapılan saha araştırmalarında, silahı gören insanlarda şiddet eğiliminin arttığı gözlemlenmiştir (Bushman, 2013). Güvenlik görevlilerinin silah taşıması isteği, katılımcılarda müdahale aracı olarak değerlendirilmekte ancak sonrası veya müdahalenin nasıl olacağı ile ilgili bir açıklama bulunmamaktadır. Katılımcılar, yaşadıkları sitede düzen ve güvenlik için, çocuklarının da silah taşıyan güvenlik görevlileriyle iç içe olmalarından sakınca görmemektedir. Katılımcıların silah hakkındaki görüşlerini açıklarken izledikleri yol, silahın güvenliği sağlayacağı yönünde olmuştur. Katılımcılar silahın olumsuz etkilerinden bahsetmemişlerdir. Toplumda kontrol altında tutulmak istenen bireyler görüşlerini, iktidar tarafından belirlenen iktidar-bilgi düzleminde, ortaya koyarlar. İktidar böylece görünmezliğini korur ve toplumda iktidarın varlığı tükenmez. Bireyler iktidarı kabul etmekte ancak tümüyle boyun eğmemekte, çareler aramaktadır. Tamamen boyun eğme halinde, iktidardan söz edilmez. Mücadele gibi 90 görünen çare aramalar, bireylerin iktidara olan uyumunu artırmaktadır (Foucault, 2011a:61). Sitenin güvenli duvarları dışındaki dünyanın tehlikeli olarak tanımlanması ve bu güvenli dünyayı güvensizliğe sürükleyecek yabancılara karşı kullanılacak silahın, normal ve çare olarak görünmesi, iktidar tarafından bireylere kabul ettirilen bilgi düzleminin yansımasıdır. (8) Özel Güvenlik Görevlilerinin Devleti Temsil Etmeleri Katılımcıların tümü güvenlik görevlilerinin devleti temsil edip etmedikleri hususunda görüş bildirmişlerdir. Katılımcıların çoğu (n=16), güvenlik görevlilerinin devleti temsil etmediğini ifade etmiştir. Devleti temsil etmediğini ifade eden katılımcılar, güvenlik personelinin “özel şirket personeli” olduğunu vurgulamışlardır. Mehmet, bu konudaki: “devleti polis askerden başka kimse temsil etmez bu güvenlik muhabbetinde. Sadece asker ve polis.” ifadesi ile özel güvenliğin devletle ilgisi olmadığını vurgulamıştır. Dört katılımcı güvenlik görevlilerinin devleti temsil ettiğini vurgulamıştır. Bu dört katılımcıdan üçü özel güvenlik kanununu bilen katılımcılardır. Kanunu bilmelerine rağmen, devleti temsil ettiğini ifade etmeleri düşündürücüdür. Murat, devleti temsil etmesini polisle aynı görevi yapmasına, Sadık ise bu durumun kanunda yer almasına bağlamıştır. Yunus bu konudaki görüşlerini: “Yürüttüğü hizmet sonuçta devlet işi. Güvenlik hizmeti sonuçta, kamu hizmetidir. Kısmi olarak temsil ettiklerini düşünüyorum. Sonuçta devlet bir mevzuatla, kanunla yerleştirmiş oraya. Bu görevi vermiş, üniforma giymesine izin vermiş. Tam anlamıyla kamu personeli olmasa da, kısmi olarak kamu personeli. Sonuçta hizmet ettiği insanlar kamunun kendisi. Mesela hastaneyi düşünelim. Orada tüm kamuya hizmet ettiğini düşünüyorum. Ama site gibi yerlerde hizmet edilen insan sayısı daha az ve devleti temsil daha az diye düşünüyorum.” (G2, A, 32) diyerek güvenlik görevlilerinin hizmet ettiği hedef kitlenin kamunun kendisi olduğundan dolayı, devletle özdeşleştirmiştir. 91 (9) Yaşanılan Evin Seçilmesinde Özel Güvenlik Görevlilerin Varlığının Etkisi Katılımcılardan güvenlikli sitede oturanlara (n=10), halen oturdukları evi alma veya kiralamalarında, güvenlik görevlisinin ne derece etkili olduğu sorulmuştur. Güvenlikli sitede oturan katılımcıların çoğu (n=8), güvenlik görevlisinin önemli bir etken olduğunu ifade etmiştir. Umut, Sedef ve Fatma güvenlikli siteyi seçmelerine sebep olarak, küçük çocuklarının olmasını göstermişlerdir. Fatma, evi aldıkları sırada, çocuklarının küçük olduğunu ve eşiyle birlikte çalıştıklarından dolayı, çocukların evde yalnız kaldığını bu nedenle güvenlikli siteyi tercih ettiklerini ifade etmiştir. Selim, güvenlikli site seçim sebebini: “İki hırsızlık olayı benim hayata bakış açımı değiştirdi. Ondan sonra güvenlikli siteye taşındık. Bu olaylardan sonra benim için özellikle büyükşehirlerde, İstanbul Ankara gibi, kozmopolit dediğimiz kalabalık şehirlerde güvenlikli ve iyi bir sitede oturmak benim için birinci şart oldu. Evlendik hem şimdi. Eşim evde yalnız da olabilir. Sorumluluğumuz arttı. Çocuk olabilir. Maldan ziyade cana bir şey olmaması, benim için en önemlisi. Bu hırsızlık olaylarından sonra benim için önemi daha da öne çıktı. Yoksa ben bilmezdim güvenlikli site falan. İki tecrübe beni buraya yönlendirdi.” (G11, B, 32) şeklinde ifade etmiştir. Şehir yaşamını güvensiz ve karmaşık olarak tanımlayan Selim, çözüm olarak güvenlikli siteye yönelmiştir. Suç korkusundan dolayı, evini taşıyan bireylerin amacı daha güvenli olan yerlerde hayatlarına devam etmektir. Ancak yaşam alanının sık değiştirilmesi, bireyler arasındaki iletişimi ve tanışıklığı azaltmaktadır. Bunun doğal sonucu olan yabancılaşma da suç korkusunu artıran diğer bir neden olarak karşımıza çıkmaktadır. Güvenlik amacıyla taşınan bireylerin artması toplumda güvensizliği tetiklemektedir. Ayrıca daha güvenli hissetmek için taşınanlar, kendilerine benzeyenlerle aynı yerde oturma arzusu güttüğünden dolayı bu durum, toplumdaki ayrışmayı hızlandırmaktadır (Taylor, 1995:28). Şehirlerin kalabalık ve karmaşık yapıları ile yüksek suç oranlarına 92 sahip olmaları, kamusal alan olarak tanımlanan ve her bireyin rahatlıkla girebildiği yerleri, riskli hale getirmektedir. Bundan dolayı bu riskten kaçmak isteyen bireyler, daha güvenli olduğu kabul edilen, dışarıya kapalı ve güvenlikli siteleri tercih etmektedir. Böylece belirli bir gelir düzeyinin üzerinde olanlar, nispeten düşük gelirlilerle aralarına duvarlar çekerek daha güvenli ve suçtan uzak kalmaktadır (Barak ve diğerleri, 2010:70). Güvenlikli sitede oturanlardan Berke, oturduğu evi seçmesinde tek ölçütünün ekonomik durum olduğunu ifade etmiştir. Seda ise evi seçerken eşinin güvenliğe dikkat ettiğini, ancak kendisinin mutfağın güzelliğine, evdeki dolapların sayısına ve kullanışlı olmasına baktığını daha sonra güvenliğin olmasından dolayı memnun olduğunu ifade etmiştir. Güvenliği olmayan sitede oturanlara (n=10), bir sonraki ev seçiminde güvenlikli siteyi tercih etme durumları sorulmuştur. Katılımcılardan dokuzu bir daha ev değiştirmek durumunda kalırlarsa, güvenlikli sitede oturmak istediklerini ifade etmişlerdir. Maddi durum olarak kötü ve orta seviyede olan dört katılımcı, güvenlikli sitede oturmak istediklerini, ancak bunun için maddi güçlerinin yetmediğini ifade etmişlerdir. Güvenlikli sitede oturma arzusu toplumun çeşitli gelir tabakalarındaki bireylerde kendini göstermekte ancak maliyet faktörü bu arzuyu engellemektedir. Sitelerin çevrelerini sınırlayan duvarlar ve tel örgüler kimi zaman maliyet faktörüyle daha da yükselerek izolasyonu artırmaktadır. Katılımcılardan Cihan şu anda oturduğu evi, ilk defa ev sahibi olmasından dolayı sadece kullanışına bakarak aldığını ve sitenin durumuna ve komşulara dikkat etmediğini ifade etmiştir. Ancak maddi durumunun iyileşmesi sonucunda, oturduğu bölgeye yakın en yüksek fiyata sahip olan siteye yerleşeceğini ve komşularını araştıracağını ve güvenlik görevlisi olmasını önemsediğini dile getirmiştir. Ecrin bu konudaki görüşlerini: “Burayı kiralarken güvenlik görevlisini, önemli bir ölçüt olarak değerlendirmedik. Ama şöyle bir çevreye baktığımda, güvenlikli sitelere baktığımda, keşke güvenlikli bir sitede otursaymışız diyorum. En azından bir miktar daha fazla para 93 verirdik ama daha emniyetli olsaydı. Çocuğumuz daha rahat aşağıya inebilseydi. Şu an oturduğumuz yerde bir blokta 40 daire var. Sitede 160 daire var. Çocuğu parka indirirken bile, mutlaka camda bir şekilde gözetlemek zorunda kalıyorum. Herhangi birinin evine girse, bulamayacağım hissi yaşıyorum. En azında bir güvenlik görevlisi olsa, daha rahat olacağımı düşünüyorum. Ama bende biraz kontrol hissi güçlü galiba. Yine kontrol ederim ama biraz daha rahat olurum. Sonuçta çocuğum küçük, bir şekere kanabilecek yaşta.” (G6, A, 32) şeklinde ifade ederek, halihazırda oturduğu evle güvenlikli siteleri karşılaştırmıştır. Ecrin ve Cihan’ın ifadeleri de maddi durumu yetersiz olan katılımcılarla örtüşmektedir. Özellikle Cihan ve Ecrin güvenlikli sitelerde güvenliğin varlığından ve oturanların maddi durumlarından kaynaklanan farklılığın komşuluk ilişkilerine de yansıyacağını düşünmektedirler. İki katılımcı da, oturdukları sitelerdeki komşuların düzensizliklerinden rahatsız olduklarını dile getirmişlerdir. Katılımcıların komşularına olan bakış açılarındaki değişikliğin ve çocuklarını yetiştirirken aşırı korumacı olmalarının altında, toplumu yeniden şekillendirmek için pompalanan suç kokusu, ya da suç farkındalığı yatmaktadır. Güvenlik ihtiyacı ve emlak satış karlarının aynı düzlemde birleşmesi, güvenlikli siteleri tek çözüm olarak topluma dayatmaktadır (Garland, 2001:163). Katılımcılardan güvenlikli sitelerde oturanlar, bu yaşam tarzını çocuklarının ve ailelerinin daha güvende olması ve suçtan uzaklaşma gibi nedenlerle tercih ettiklerini vurgulamışlardır. Güvenlikli sitede oturmayanlar ise maddi durumlarının uygun hale gelmesinden sonra güvenlikli sitede oturmak istediklerini ifade etmişlerdir. Bu da gösteriyor ki, güvenlikli siteler, katımcıların büyük çoğunluğu (n=19) tarafından tercih edilmektedir. Güvenlik görevlisinin verdiği güven ve sitenin sunduğu konfor çekiciliğini korumaktadır. Ecrin ve Cihan, güvenlikli sitelerde komşularıyla ilişkilerinin daha iyi olacağını ifade ederek, aslında Atkinson ve Flint’in (2004: 889) üzerinde durduğu güvenlikli sitelerin sunduğu mekansal farklılaşmayı vurgulamışlardır. Bauman’a göre bireylerin kendilerine benzeyenlerle beraber güvenlik içinde yaşama arzusu, devletlerin toplumları kontrol atına alabilmek için kullandıkları önemli etkenlerden biridir. Bireyler, kendilerini sadece kendi gibi 94 olanlarla mutlu olacakları zannının yaratılması, sitelerin sunum şekline de yansımıştır. “Komşunu kendin seç” şeklinde reklam cümleleriyle pazarlanan siteler, toplum içinde tabakalaşmayı da artırmaktadır. Bauman’a göre, devlet, suça meyilli olan tabakaların mekansal olarak ayrıştırmasıyla, toplum hayatında kontrolü daha kolay sağlayabilmektedir. Belirli gelir grubunda olanlar değil, belirli seviyede harcama yapanların toplandığı siteler, güvenliğin yanında benzeşen topluluklar yaratmaktadır (Bauman, 1997:40). (10) Özel Güvenlik Görevlilerinin Caydırıcılığı Katılımcılara güvenlik görevlilerinin caydırıcılığı11 hakkında sorular yöneltilmiştir. Katılımcıların büyük çoğunluğu (n=19) güvenlik görevlilerini caydırıcı bulduklarını ifade etmişlerdir. Caydırıcı olduğunu beyan eden katılımcılardan bazıları (n=6) caydırıcılık durumunu denetim, kamera ve işini kurallara göre yapma gibi faktörlere bağlamışlardır. İsa, Yunus ve Yavuz güvenlik görevlisinin site dışından görünmesinin dahi caydırıcılık sağlayacağını ifade etmişler ama bu durumun “korkuluk” gibi değerlendirilmemesi gerektiğini vurgulamışlardır. Devamında güvenlik görevlisinin çalıştığı şirket tarafından yapılacak düzenli kontrollerle daha verimli olabileceğini açıklamışlardır. Halil, güvenlik görevlisinin caydırıcılığının kameralar sayesinde olduğunu vurgulayarak: “Bence kameralardan gördüğü kadar. Onun haricinde kulübede oturuyo, duruyo. Pek bi şeyi yok. Kamera sayesinde yoksa gözüyle göreceği pek şey yok. Orda oturduğu yerden kameradan takip eder. Caydırır. Şimdiki hırsızlar kameraya da alışkın ama. Adam dört dörtlük kameraya bakarak kasayı götürüyor, soyuyor. Her şeyi yapıyor. Aslında caydırıcı ama çok da değil. Tabi güvenlikli olan siteye girene kadar adam güvenliksiz siteyi soymayı tercih eder.” (G13, A, 35) cümleleriyle caydırıcı olduğunu ifade etmiştir. Fatma güvenliğin hiçbir zaman yüzde yüz sağlanamayacağını 11 Caydırmak kelimesi Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre bir işi yapmaktan vazgeçirmek anlamına gelmektedir (Büyük Türkçe Sözlük, [Web], 05.02.2014). 95 belirtmiştir. Güvenlik görevlilerinin de insan olduğundan dolayı uyku durumlarının olabileceğini ekleyerek, güvenliğin kimi zaman zafiyete uğradığını vurgulamıştır. Katılımcılardan güvenlik görevlisinin varlığının caydırıcı olduğunu ifade edenler, hiç olmamasına göre daha güvenli olduğunu ifade etmiştir. Sedef: “…hırsızın alarmı olan arabaya bakışıyla, olmayan arabaya bakışı gibi bir şey. Hiç yoktan iyidir.” diyerek güvenlik görevlisinin varlığının birçok tehlikeyi uzaklaştırdığını ifade etmiştir. Berke, caydırıcılığa karar verecek kişinin hırsız olduğunu ve bu sorunun hırsıza sorulması gerektiğini dile getirdikten sonra, güvenlik görevlilerinin kısmen caydırıcı olduğunu eklemiştir. Emine diğer katılımcılardan farklı olarak, güvenlik görevlisinin hırsız için engellerden sadece biri olduğunu ve gireceği evi hesaplarken mevcut duruma göre değerlendirdiğini ifade etmiştir. Emine, hırsızların tamamen rasyonel hareket ettiğini ve güvenlik görevlilerinin bu durumu değiştiremeyeceğini vurgulamıştır. Hırsızlık veya diğer maksatlarla evlere girmek isteyen kişilerin aşması gereken birçok engel bulunmaktadır. Bu engeller; duvarlar, kapı kilitleri, yüksek balkonlar, kameralar, güvenlik görevlileri şeklinde uzayan bir liste haline getirilebilir. En güvenli yer olan eve girmek maksadıyla çaba harcamak zorunda kalan hırsızın yapması gereken işlemler oldukça zahmetli ve bilgi birikimi gerektirmektedir. Hırsızın bu kadar çok zahmete girmesini gerektiren işlemlerden sonra, onu bu karardan vazgeçirmek için alınan önlemlerin yeterliliği hiçbir zaman yüzde yüz olmayacaktır. Hırsızı veya diğer amaçlarla giren suçluyu suç işleme kararını almaya sevk eden faktörlerin tamamen rasyonel olduğunu öne sürmek sadece bir iddiadır. Bu noktadan hareketle suçlunun suç işlerken daima rasyonel davrandığı ve niyetinin eyleme dönüşmesinde tek etkenin akıl olduğunu öne sürülemez. Sadece akıl motivasyonu ile hareket eden suçlular olsaydı, ceza sistemleri tarih boyunca yenilenme ihtiyacı duymazdı. 96 Günümüze kadar suçluları işleyecekleri suçtan caydırma yöntemi, suçluları ceza sistemlerinde belirlenen ağır cezalarla işlemeye karar verdikleri suçtan vazgeçirmeye yöneliktir. Ancak bu yöntemin günümüze kadar pek başarılı olduğu söylenemez. Bu yöntemde esas, suçlunun rasyonel olarak davrandığıdır. Ancak suçluların suç işlerken, sadece akıllarıyla rasyonel karar vermedikleri tespit edilmiştir. Suçluları, suça iten başka etkenlerin varlığı ortaya koyulmuştur. Kısacası, suçlu kimi zaman karar verici olurken, kimi zaman da suça itilen özne olabilmektedir (Dolu ve Büker, 2009:6). Suçluyu işleyeceği suçtan caydırabilecek sebepler ortaya çıktığında, suçlu suç işlemekten caymaktadır. Suçlunun cayması, suçun yer değiştirmesine neden olmaktadır. Suçun yer değiştirmesi; mekansal veya coğrafi bölge olarak, zamansal boyut olarak, hedefin değişmesiyle, suç işleme yönteminin değişmesiyle ve son olarak suç işleme şeklinin değişmesiyle mümkün olmaktadır (Felson ve Clarke, 1998:25). Suçun yer değiştirmesine sebep olan mekansal boyutlardan biri, savunulabilir mekanlar inşa etmektir. Savunulabilir mekanlarda devletin eliyle yapılan girişim yoktur. Bu mekanlarda oturanlar, suç oranlarını düşürmek ve suçluları uzak tutmak amacıyla, aralarında kurdukları kontrol mekanizmalarıyla düzeni sağlarlar. Savunulabilir mekanların özellikleri; halka açık alanların yerine sadece o bölgede oturanların kullandığı yollar ve araba parklarının olması, aydınlatmanın yeterliliği, binaların birbirlerinin girişlerini görebilecek şekilde yapılması ve son olarak Güvenlik görevlileri tarafından kontrol edilen giriş-çıkışlardır (Newman, 1996:9-26). Katılımcıların oturdukları siteler, savunulabilir mekan tanımına uymaktadır. Sitelerin fiziksel yapısı ve kamera, güvenlik görevlileriyle desteklenmiş güvenliği Newman’ın (1996:9-26) savunulabilir mekanlar tanımına uymaktadır. Sitelerde yaşayan kişi sayısının fazla olması oturanların birbirlerini tanımalarını güçleştirmektedir. Aslında bir bakıma güvenlik görevlileri yabancılaşmanın getirdiği güvensizliği ortadan kaldırmak amacıyla istihdam edilmektedir. Savunulabilir mekan tanımına uyan sitelerde oturan katılımcılardan 97 19’u güvenlik görevlilerini caydırıcı olduğunu ifade etmiştir. Güvenlikli sitede oturanlar güvenlik görevlisinden duydukları konforu dile getirirken, güvenliği olmayan sitede oturanlar ise güvenlik görevlisinin yokluğunun verdiği rahatsızlığı ortaya koymuşlardır. Sahip oldukları fiziksel özellikler sayesinde güvenliği sağlayan sitelerde, güvenlik görevlisi sitenin daha güvenli olması için önemli bir rol oynamaktadır. (11) Özel Güvenlik Görevlisi Olmaması Durumu Katılımcılara sitelerinde güvenlik görevlisi olmaması durumunda neler hissedecekleri sorulmuştur. Güvenliği olmayan sitede oturanlara güvenlik görevlisi olmamasından dolayı evlerinin güvenliğini artırmak maksadıyla buldukları çareler, güvenliği olan sitelerde oturanlara ise yaşadıkları siteden bir anda güvenlik görevlilerinin iş bırakması durumunda ne olabileceği hakkında sorular yöneltilmiştir. Güvenlikli sitede oturan katılımcıların tümü (n=10) ortak olarak “Giren-çıkan kontrol edilmez.” şeklinde cevap vermiştir. Siteye giren-çıkan kişilerin kontrol edilmesi katılımcılarda güven hissini beslemektedir. Site girişindeki kontrolü katılımcılar çok önemsemekte ve Murat bu konuda: “Siteye giren çıkan belirsiz olur. Bariyerler kalkmış olur. Yabancılar da arabaları da girebilir. Her şey olabilir.” cümleleriyle vurgulamaktadır. “Bariyer” olarak tabir ettiği dış dünya ile olan izolasyonun ortadan kalkması, kendince güvensizliği getirmektedir. Site dışındaki güvensiz dünyadan sıyrılma arzusu, güvenlik görevlileriyle sağlanmaktadır. Fatma güvenlik görevlisinin işi bırakması durumunu, çocuğunun okulunda yaşadığı olayı örnek vererek ortaya koymuştur. Fatma: “Kızım ortaokulda okuyor. Okul aile birliğinin herhangi bir bütçesi yok. Ailelerden aldığı ücretle güvenlik görevlisi tutuyor. Tutamadılar, güvenlik görevlisi de yoktu bir ara. Çocuk dışarı çıkıyor karda. Kartopu atıyor arabanın birisine. Arabadan çıkan kişi çocuğa kızıyor. Alıyor çocuğu, arabayla çocuğu okula en az 10 km. uzaklıktaki AVM’ye bırakıyor. Çocuk oradan artık kendi imkanlarıyla mı geliyor nasıl geliyor okula aile birliğinin anlatmasıyla. Bunlar hemen tutuşuyorlar. En ucuz ihaleyi veren güvenlik görevlisi şirketine ihaleyi veriyorlar. Bu günden itibaren güvenlik görevlisi tuttular. Onun için gerçekten caydırıcı oluyor. Hırsızın 98 olsun, aklına bir şey yapmayı koyan insan olsun caydırıcı oluyor. Okulda da gerçekten çok önemli mesela. Geçen sene vardı. Biz biliyoruz ki, güvenlik görevlisine söylemeden okulun kapısından dışarı çıkmıyor. Ama şimdi kontrol yoktu. Artık var.” (G8, B, 41) cümleleriyle yaşadığı olaydan çok etkilendiğini ve bu durumun okulda aileler arasında büyük korkuya yol açtığını ifade etmiştir. Güvenlik görevlisinin işe başlamasından sonra ailelerin rahatladığını vurgulamıştır. Sadık yaşadığı sitenin kalabalık olmasından dolayı güvenlik görevlisi olmasının zorunlu olduğunu ifade etmiştir. Devamında Sadık: “Böyle siteler güvenlik olmadığı zaman daha tehlikeli oluyor. Çok kalabalık olduğundan, insanlar birbirini tanımıyor. Şimdi altı dairedeki bi insan birbirini daha iyi tanır. Ama 253 dairedeki bi adam tanıyamaz. Belki 30 daireyi anca tanır. Dışarıdan gelen adamı tanıyamaz, ayıramaz. Burada güvenlik olması şart. Bu sitede 1000 kişi yaşıyor. Dokuz senedir buradayım. Tanımadığım bir sürü insan var. Çok tanıyamam, hiç karşılaşmadığım kişiler var iş saatlerinin farklı olmasından dolayı.” (G16, B, 59) cümleleriyle fiziki olarak güvenli görünmesine rağmen, güvenlik görevlisi kontrolü olmadan güvenliğin tam sağlanamama nedenlerini açıklamıştır. Güvenlikli sitede oturan katılımcılar güvenlik görevlilerin olmaması durumunda yaşadıkları sitenin kontrolsüz, düzensiz ve en önemlisi güvensiz bir yere dönüşeceğini düşünmektedirler. Katılımcıların tasvir ettiği tablo, karmaşa, kaos ve belirsizlik tablosudur. Bu düğümden kurtaracak en önemli anahtar, güvenlik görevlisidir. Katılımcılar için güvenlik görevlisinin bu derecede önemli hale gelmesi düşündürücüdür. Çünkü aynı şehirde yanı başlarında güvenliği olmayan hatta site bile olmayan birçok ev vardır. Katılımcılar sahip oldukları düzenden ve izolasyondan vazgeçmek istememektedirler. Katılımcıların dışarıdan gelebilecek müdahalelere karşı bariyer veya kontrolör olarak tanımladığı güvenlik görevlileri, sitenin düzenini sağlayarak orada oturanların bir bakımdan izolasyonunu sağlamaktadır. Katılımcıların, kontrollü ve dışarıdan ayrılmış hayatları, onları başkalarından ayıran bir özellik haline dönüşmektedir. Güvenlik görevlisi, güvenlik görevi yanında 99 ötekilerden ayıran kimlik unsuruna dönüşmektedir. Bireyler, dış müdahalelerden en az seviyede etkilenerek, toplumda sahip olduğu “haklı ve güvenli” statüsünü korumakta ve bu şekilde kimliğini tanımlamaktadır. Böylelikle de güvenlikli sitede oturmak, belirleyici bir unsur olmaktadır (Bauman, 1997:26). Güvenliği olmayan sitelerde oturan katılımcıların çoğu (n=9) bu durumu bir zafiyet olarak nitelemiş ve kendi başlarına buldukları çarelerden bahsetmişlerdir. Cihan, güvenlik görevlisi olmadığından dolayı zili çalan kişiye kim olduğunu sorduğunda, bazen cevap vermediğini ama yine de açtığını, bundan rahatsız olduğunu ve tek çarenin güvenlik görevlisi olduğunu vurgulamıştır. Ecrin uzun seyahatlere çıkarken aldığı tedbirleri: “En azından 10-15 günlük izinlerde, giderken bile acaba eve bir şey olur mu diye her yerini kontrol ediyoruz. Camlarını kapılarını üç kere dört kere kilitliyoruz. Hani bize kalsa sabit oturuyor olsak, belki de alarm taktıracağız. Ya da komşulara söylüyoruz. Eve göz kulak olun diye. Aşağıdaki komşuya söylüyoruz biz evde yokken evde bir tıkırtı falan olursa dikkat edin diye. Gelince kapılarını çalıp, biz geldik diyoruz.” (G6, A, 32) cümleleriyle, Yavuz ise dışarı çıkarken aldığı tedbirleri: “Mesela bizim ev halkı olarak, akşam bi yere giderken yaptığımız taktik var. Salonun ışıklarını açık bırakıyoruz. Ev dolu görünsün diye. Hoş şimdi hırsızlar zili çalıyormuş kontrol için. Taktik savaşı yani. Güvenlik olsa böyle şeyler yapmak zorunda kalmayız.” (G14, A, 32) şeklinde açıklamıştır. Muzaffer, güvenlik görevlisi işe başlayana kadar en azından alarm taktırabileceğini ifade etmiştir. Mehmet, çelik kapı taktırarak güvenliği sağlayabildiklerini; İclal birinci katta oturan ev sahiplerinin demir korkuluk yaptırdığını belirtmiştir. Halil, güvenlik görevlisi olmadığından dolayı olabilecekleri: “Olmazsa şarapçısı da girer, ötesi de girer. Çünkü ben otoparkın orda önceden 100 gençlerin oturup bahçeye attıklarını da gördüm. Üç beş çakal geliyor oraya oturuyor. İçtiğini çöpe atmıyo da, bahçenin içine atıyor. Güvenlik görevlisi olsa uyarır, daha şey etmezse polisi çağırır.” (G13, A, 35) şeklinde ifade etmiştir. Güvenliği olmayan sitede oturan katılımcılar, kendilerini güvende hissetmek için aldıkları tedbirleri anlatırken, güvenlik görevlisi olursa bunlara gerek kalmayacağını dile getirmişlerdir. Hatta Mehmet: “…kapımı penceremi daha çok kilitlerim.” diyerek, sanki güvenlikli sitede oturanların kapılarını kilitlemeseler dahi güvende olduğunu vurgulamak istemiştir. Katılımcıların büyük çoğunluğunun (n=19) güvenlik görevlisinin olmaması durumunu ifade ederken tasvir ettikleri dünya; kontrolsüz, tehlikeye açık, riskli ve belirsizliklerin hakim olduğu dünyadır. Güvenlik görevlilerinin işlerini düzgün yapması durumunda tüm sorunların çözüleceğini düşünmektedirler. Bu düşüncelerin temelinde yaşadıkları siteler fiziksel olarak etrafı duvarlarla çevrili, otomatik kapıları yerler olsa da kamuya olan açıklığını tam manada engelleyen varlık güvenlik görevlileridir. Yaşanan yerin genel kullanımdan kurtarılarak özel hale getirilmesi, yaşayanları daha güvende hissettirmektedir (Newman, 1996:9-26). Bu durum en güvenli yer olarak tabir edilen evin sınırlarının genişlemesi gibidir. Sadece belirli insanların girebildiği siteler kişileri daha güvenli hissettirmektedir. (12) Özel Güvenlik Görevlilerinin Sitelerde Çalışma Şekli Katılımcılara, güvenlik görevlilerinin sitede giriş-çıkış kontrolü yapılan kulübe durmalarının yeterliliği ve devriye dolaşması hakkında sorular yöneltilmiştir. Katılımcılardan 16’sı güvenlik görevlilerinin site etrafında devriye dolaşmaları gerektiğini, dördü ise site girişinde durmasının yeterli olacağını ifade etmiştir. Devriye dolaşması gerektiğini savunan Umut, sitenin etrafında kameraların göremediği kör noktaların olduğunu ve güvenlik görevlilerin ancak devriye dolaşarak kör noktaları görebileceğini ifade etmiştir. Murat ise 101 devriye faaliyetinin faydalarını “Devriye dolaşınca herhangi bir yerden atlıyanı olur, tinercisi olur, psikopatı olur, hırsız olur. Hiç olmazsa onları görür.” şeklinde belirtmiştir. Ahmet, güvenlik görevlilerinin tek noktada sabit kalmaları durumunda güvenliğin tamamen kameralara emanet edilmesi anlamına geleceğini dile getirmiş, ayrıca hareketsizliğin uyku getirdiğini vurgulamıştır. Seda da devriye dolaşan görevlilerinin uyuklamayacağını ve etrafta olan biten hakkında bilgi sahibi olacağını ifade etmiş ve bilgi sahibi olmak için her yere ayak basması gerektiğini vurgulamıştır. Apartman yöneticisi olan Sadık daha teknik bir açıklamayla: “Ben dolaşmasını isterim şahsen. Birer kişi kapıda durduğunda bir kişide devriye dolaşabiliyor. Elinde tom cihazı12 var. On noktada devriye güzergahı belirledik. Oraları dolaşıyor. Sabahları tom cihazının kayıtlarını kontrol ediyorum. Çapraz devriye dolaştırıyorduk bir de. Noktalar arasındaki zaman farkından devriyeyi adam gibi atmış mı diye kontrolünü yapıyorum. Onları uyarıyorum.” (G16, B, 59) güvenlik görevlilerinin devriye dolaşması gerektiğini açıklamıştır. Sadık, devriye dolaşan güvenlik görevlilerinin kontrolünü bazen kamera kayıtlarından kontrol ettiğini ve olumsuz durumlarda “hesap sorduğunu” vurgulamıştır. Fatma sitede devriye faaliyetinin saat başlarında olduğunu, güvenlik görevlilerinin dolaştıklarını gördüğünde rahatladığını dile getirmiştir. Yavuz devriye dolaşması gerekliliğini açıklarken: “dolaşsın tabi bir tanesi. Kulübede görüyorum ben böyle demlik, ısıtıcı, gazeteler, kamera ekranı falan. Sadece kulübe olmaz. Adamın uykusu gelir bi de her yeri göremez. Dolaşınca ses de duyar bakınır. İyi olur. Sadece hırsız değil başka durumları da görür.” (G14, A, 32) 12 Güvenlik arz eden yerlere monte edilen güvenlik noktalarını belirlediğiniz zamanda, saatte bir ya da yarım saatte bir güvenlik görevlisi akıllı kalem ile dolaşır noktaları dolaştığını belirtebilmesi için noktaya 5-7 cm yaklaştırır. Yaklaştırdığı anda kelem üzerindeki ışığını yakarak ve “bip” sesi çıkararak görevliye noktayı okuduğunu ve hafızasına kaydettiğini belirtir. Görevli kendisine verilmiş talimat çerçevesinde turuna aynı şekilde devam edip tamamlar. Bilgisayara kurulan programlarla devriyenin zamanlaması kontrol edilebilmektedir (Personel Devam Kontrol Teknoloji Sistemleri,[Web], 09.03.2014). 102 cümleleriyle kulübede oturan güvenlik görevlisinin fiziksel ortamını tasvir etmekte ve bu durumun güvenliği zafiyete uğratabileceğini vurgulamıştır. Site girişindeki kulübelerde giriş-çıkış kontrolü ve kameralarla site etrafını gözetlemenin yeterli olduğunu beyan eden katılımcılar(n=4) devriye faaliyetini gereksiz olarak tanımlamaktadır. İsa bu konuda, sitenin girişinin iyi kontrol edilmesiyle içinin de düzenli olacağını ifade etmiştir. Güvenlik görevlilerinin site içinde devriye dolaşmasını talep eden katılımcılar, sitenin etrafında kameralarla görünmeyen kör noktaların kontrolünün sağlanabileceğini böylece dışarıdan girmeye çalışacak kişilerin önlenebileceğini beyan etmişlerdir. Devriye faaliyetinin gereksiz olduğunu düşünenler ise girişin iyi kontrolünü yeterli görmektedir. Sitelerin etrafındaki duvarlar ve üstündeki tel çitler yetersiz kabul edilmektedir. Daha fazla güvenlik anlayışıyla aşılmaz duvarlar isteği olduğu ortaya çıkmaktadır. Yaşanan siteyi kaleye dönüştürmek ve surlarına nöbetçi dikme ihtiyacı, katılımcıların dış dünyayla irtibatlarını kesmek için her türlü önlemi kabul edeceklerini göstermektedir. Katılımcıların güvenlik görevlilerinin silah kullanması konusundaki beyanları da kale içinde yaşama düşüncesini desteklemektedir. Güvende olma ihtiyacı yadsınamaz bir gerçektir. Ancak güvenlik için bu derece önlem almak ve özgürlüğünden vazgeçmek günümüz şehir insanı açısından normal hale gelmiştir. Cohen’e göre, şehirlerin ilk kuruluşunda daha fazla özgürlük düşüncesi hakimdir. Ancak zaman içinde suç oranlarındaki artış, şehirlerde devlet eliyle sosyal kontrol sağlamasını zorunlu hale getirmiştir. Ya da devlet bu durumu otoritesini güçlendirmek amacıyla kullanmıştır. Suçlular hapishanelerde toplumdan izole edilerek gözlem altına alınmış ve mimari, toplumda düzeni sağlamak için araç olmuştur. Toplumda istenmeyenlerin gözden kaybolmasını sağlayacak şekilde inşa edilen kapatma yerleri, toplumdaki düzen isteğini beslemiştir (Cohen, 2007: 205-208). Günümüz şehir insanının düzen ve kontrol istekleri, 19’ncu yüzyıldaki hapishane düşüncesine benzer şekilde etrafı duvarlarla çevrili, kameralar 103 ve/veya güvenlik görevlileriyle donatılmış sitelerde yaşamaya itmektedir. Eskiden toplumdan uzaklaşmak ceza kapsamında iken günümüzde bu durum ayrıcalık olarak kabul edilmektedir. Bu duruma iten en büyük sebebin suç korkusu olduğu katılımcıların beyanlarından anlaşılmaktadır. Suç oranlarının artması kamuya açık alanların özelleştirilmesine neden olmaktadır. Sitelerde, alışveriş merkezlerinde ve otoparklarda yer alan güvenlik görevlileri ve kameralarla girişler kontrol edilmekte ve özel alan hale getirilmektedir. Güvenlik görevlileri girişleri kontrol ederek görevli olduğu bölgelerin halka açık olan alanlardan farklılaşmasını sağlamaktadır. Böylece istenmeyen kişilerin girişleri engellenerek filtreleme yapılmaktadır. Filtrelemenin en üst düzeyde yapıldığı yerler ise en güvenli yerler olan evlerdir (Young, 1999:18). Güvenlik kaygısı ve suç korkusu gibi sebepler, bireylerin özgürlüklerinden vazgeçerek gözetim altında ve özgürlüklerinden feragat etmelerine ve bunların sonucunda rahatlamalarına neden olmaktadır. Kalenin içinde gözetlenerek yaşamayı, surların dışında tehlikelere açık olmaya tercih etmelerinden dolayı katılımcılar, günümüz koşullarına göre rasyonel olan seçimi yaptıklarına inanmaktadır. (13) Özel Güvenlik Görevlilerinin Görevli Olmadığı Yerlerde Yarattığı Güven Hissi Katılımcılara güvenlik görevlilerinin görev yerinde olmadığı zamanlarda, örneğin metroda veya dolmuşta işinden dönen bir güvenlik görevlisini gördüklerinde şeklinde örneklendirilerek sorulmuştur. Katılımcılardan güvenlikli sitede oturanlardan altısı ve güvenliği olmayan sitede oturanlardan ikisi güven hissi yarattığını diğerleri ise olumsuz cevap vermiştir. Katılımcılardan Ecrin: “ Evet bende yaratıyor. Herhangi bir yerde güvenlik görevlisini gördüğümde, sonuçta güvenlik ile ilgili olduğu için orada bir şey olsa, başıma bir şey gelse, bayanız sonuçta taciz edilsem ya da bir kavga olsa ittirme kaktırma olsa müdahale edeceğini düşündüğüm için ya da bende öyle bir his uyandırdığı için 104 kendimi daha güvende hissediyorum.” (G6, A, 32) Berke ise: “Herhalde müdahale eder diye düşünüyorum. Öyle güvenlik görevlisinin yanımda durması tabi ki beni daha da güvenli hissettirir. Hani dağ başı mı burası derler ya. Dağ başı olmadığını gösterir herhalde güvenlik.” (G7, B, 49) ifadeleriyle güvenlik görevlilerinin görevli olmasalar da her yerde güvenliği sağlayacağını dile getirmişlerdir. Güven hissi yaratmasına gerekçe olarak, katılımcılar resmi elbise giymesini göstermişlerdir. Hatta İclal ve Murat, üzerinde üniforması varsa müdahale edeceğini dile getirmiş ve bunun görevi olduğunu vurgulamıştır. Üniformanın güven verici olmasının sebebi; üzerindeki özel işaretler, armalar ve giyen kişinin saç-sakal tıraşındaki düzendir. Üniforma üzerindeki işaret ve armalar giyen kişiye kimlik kazandırmaktadır. Bütün bu sembolleri barındıran üniforma, etraftakilere uzaktan da olsa güven hissi vermektedir. Üniformanın verdiği güven hissi, toplum kurallarına bağlı kişilerde daha yoğun olmaktadır (Offe, 1994:64-65). Güvenlik görevlisinin görev yeri dışında güven hissi vermediğini beyan eden katılımcılar, polisle karşılaştırma yaparak açıklamaya çalışmışlardır. Sadık, milletin güvenlik görevlilerine polis kadar değer vermediğini ifade ederken, Muzaffer biraz daha vurgulayarak: “…hem kimse polisi bile karıştırmıyor eskisi gibi. Şimdi millet eskisi gibi değil. Durumlar değişti. Vazifen var mı kardeşim, sen görevli misin diyebilir.” cümleleriyle şartların değiştiğini dile getirmiştir. İsa benzer şekilde güvenlik görevlisinin kamu güvenliğini çağrıştırmadığını belirtmiştir. Güvenlik görevlileri, 5188 sayılı Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanunun 9’ncu maddesine göre sadece görevli oldukları bölge sınırları içinde güvenliği sağlayabilirler. Görev bölgeleri dışında, sade vatandaştan farkları yoktur. Ancak buna rağmen, katılımcıların yarısına yakını güven hissi duyduklarını ifade etmişlerdir. Bu güven hissini yaratan en büyük etken giydikleri üniformadır. 105 Güvenlik görevlilerinin görev alanı dışında, meydana gelen asayiş olaylarına müdahale etmesinin sorulmasının maksadı, katılımcıların güvenlik görevlilerini kamu düzenini sağlayan polis, jandarma gibi kolluk güçleriyle karşılaştırmalarını ölçmektir. Bu soruya evet cevabı veren katılımcılar, daha önce güvenlik görevlilerinin yetkileri hakkındaki soruya “sadece sorumluluk alanında yetkileri geçerlidir” şeklinde yanıtlamışlardır. Katılımcıların yarıya yakınının asayişi sağlamak için sorumluluk alanı dışında olan güvenlik görevlilerinden müdahale etmesini beklemeleri dikkat çekici bir sonuçtur. Çünkü katılımcıların büyük çoğunluğu güvenlik görevlilerinin devleti temsil etmediğini beyan etmiştir. Güvenlik görevlilerinin devletin resmi kolluk güçleri gibi düzen sağlayan kişiler olarak kabul edilmesi, güvenlik görevlilerini yeni bir kontrol mekanizması haline getirmektedir. Bu kabulün sebebi kanunu ayrıntılı olarak bilmemek değildir. Çünkü katılımcılar, bu konuda yeterli bilgiye sahiptir. Devletin kamusal alanda sağladığı güvenliğin sınırlı oluşu ve toplumun daha fazla güvende olma ihtiyacı, bazen sorgulamadan sadece giydiği üniforma ve taşıdığı işaretlere anlamlar yükleyerek aslında özel şirket çalışanı olan güvenlik görevlilerinden kamusal alanda da etkili olmalarının beklenmesine yol açmaktadır. Bu durum çok çarpıcıdır. Foucault’a göre, güvenliği sağlama görevi olan devletin işini tam anlamıyla yerine getirememesi, toplumda suç korkusunu ve güvensizlik hissini beslemekte ve öne sürülen iktidar araçlarına uyma konusunda zorunlu kabuller meydana getirmektedir. İktidarın dolaylı olarak müdahalesi tekrar sahne almakta ve görünmezliğini korumaktadır (Foucault, 2011a:75). 2. ÖZEL GÜVENLİK GÖREVLİSİ KONTROLÜ VE ÖZEL HAYATA MÜDAHALE a. Güvenlik Görevlilerinin Kontrolü Güvenlik görevlilerinin sitelere gelen misafirlere yaptıkları uygulamalarda standart bir uygulama olmadığı katılımcıların beyanlarından anlaşılmaktadır. Gelen misafire hangi daireye geldiği ve isminin sorulması ortak uygulamalardır. Misafir araçlarının site içine alınmaması veya sadece 106 misafir otoparkına alınması gibi uygulamalar mevcuttur. Misafirliği kabul eden kişinin olumlu yanıtı üzerine siteye kabul edilen misafirler bu süre zarfında site girişinde beklemek zorunda kalmaktadır. Kendini tanıtma, telefon görüşmeleri, kayıt işlemleri ve bekleme esnasında oluşan duygular, katılımcılara yöneltilmiştir. Katılımcılardan güvenlikli sitede oturanlardan 6, güvenliği sitede oturmayanlardan 4 kişi olmak üzere toplam 10 katılımcı güvenlik görevlisi kontrolünden geçerken rahatsız olduklarını, 7 katılımcı bu durumdan memnuniyetini 3 katılımcı ise herhangi bir şey hissetmediğini beyan etmişlerdir. (1) Rahatsız Olma Güvenlik görevlisi ile karşılaşma ve misafirliğe geldikleri arkadaşlarının telefonla kabul etmesi arasında geçen bekleme süresini ve işlemleri rahatsız edici bulan katılımcılar, bu işlemi “kontrol” olarak tanımlamışlardır. Güvenlik kontrolünde rahatsızlığını beyan eden Yunus, kontrol esnasındaki duygularını: “Kontrolden geçmek işin aslı beni rahatsız ediyor. Ben kendimi düşündüğümde, işinde gücünde normal bir devlet memuruyum. Suça karışmak istemeyen, suça kaygısı olmayan, sula ilgisi olmayan bir kişiliğim var. Kendimi otomatik olarak azılı bir suçlu yerine konmuş gibi hissediyorum. O düzenekten şeyden kontrolden geçmek rahatsız ediyor beni.” (G2, A, 32) cümleleriyle, Yavuz: “Benim arkadaşım var güvenlikli sitede oturuyor. Misafirliğe gittiğimde aklıma geliyor. İsmimizi falan soruyor. Telefon ediyor müsait misiniz içeri alalım mı diye. O sırada bi garip duygu oluyor tabi. Güvenlik için iyi bi şey. Ama ben pek sevmiyorum bu kontrol işini. Rahatsız oluyorum.” (G14, A, 32) cümleleriyle ortaya koymuştur. Seda, rahatsızlığını en çarpıcı ifadeyle “Uyuz oluyorum. Kapıda bekliyoruz. Hoşuma gitmiyor benim bu şeyler.” şeklinde vurgulamıştır. Umut ise güvenlik görevlilerinin yaptığı kontrole misafirlerinin maruz kalmasından rahatsız olduğunu ifade etmiştir. 107 Katılımcılar kontrole maruz kalmaktan hoşlanmamalarına rağmen, boyun eğmektedirler. Güvenlik görevlileri tarafından verilen “nazik” talimatlar, siteye girmek isteyenler tarafından “uysal” bir şekilde kabul edilmektedir. Güvenlik görevlisinin talimatlarına uymanın gerekçesi, siteye girme arzusudur. Site ve misafir arasındaki engel olan güvenlik görevlisi, sorumlu olduğu bölgede iktidar sahibidir. Güvenlik görevlisinin sahip olduğu güç, site yönetimi tarafından verilmektedir. Güvenlik görevlileri yaptıkları kontrollerle sadece “izin verilen” kişilerin sitelere girmesine izin vermekte, izin verilmeyenleri dışarıda tutmaktadır. Böylece güvenlikli sitede yaşayanlar belirli bir harcama düzeyine sahip olduklarından benzeşmelerinin yanında (Bauman, 1997:40) sadece kendilerinin izin verdiği kişilerin ziyaret edebildiği özel alanlar haline gelmektedir. İzin verilmeyen kişileri dışarıda tutan güvenlik görevlisi iktidarın ete kemiğe bürünmüş halidir. Güvenlik görevlisi yaptığı iş nedeniyle, bulunduğu bölgede iktidar sahibidir. Bu iktidar; devletin toplumu kontrol etmek için bedenleri kullanarak dolaylı olarak tahakkümünü simgeleyen mikro-iktidardır. Sitede oturanlar ve güvenlik görevlisinin sağladığı düzen aslında, devletin toplumda kurduğu düzenin yansımasıdır. Toplumun birbirinden kolaylaştırmaktadır. ayrılması Devlet, sitelere devletin güvenlik kontrol görevlisi sağlamasını görevlendirerek toplumu kontrol etmek yerine, bedenler üzerinden toplum üzerindeki otoritesini devam ettirmektedir.(Foucault, 2011b:110). (2) Çeki - Düzen Verme Katılımcılardan “çeki-düzen vermek” zorunda kaldığını ifade edenler (n=4) olmuştur. Katılımcıların çeki-düzen vermekten davranışlarını kontrol etmeyi yani kontrol altına alınmayı kast ettikleri anlaşılmaktadır. İsa, güvenlikli sitelere gittiğinde hissettiklerini şu şekilde dile getirmektedir: “Mesela bizim bir arkadaşa gittik. Rezidans tarzı bir yerde. Tek bina ama çok yüksekti. Onun yanına gittiğimizde ciddi ciddi soruyorlar. Bambaşka bir kontrol oluyor. İnsan kontrolden geçtiğini hissediyor. Başka bir siteye güvenlik görevlisi olan marketine gitmiştim oranın. Neden geldiğimi sordu güvenlik ben de 108 markete girip çıkacağım dedim. İnsanda bir kontrol hissi oluşuyor tabi. Çeki düzen veriyo insan kendine.” (G10, B, 37) Murat ise davranış değişikliğini daha açık bir şekilde: “Polisle aynı hisleri duyuyorum. Kendine bi çeki düzen veriyon. Sokakta yürüdüğün gibi yürümüyon. Güvenlik yanına geldiğin zaman acaba bakıyo mu ediyo mu bi şey sorcak mı diye aklına geliyo insanın.” (G15, B, 63) cümleleriyle vurgulamıştır. Sadık da güvenlik görevlisinin dışarıdan gelen insanlara çeki-düzen verdiğini ifade etmiştir. Sedef güvenlikli bir ziyarete gittiğinde, sitenin önünde bekleme esnasında hareketlerine daha fazla dikkat gösterdiğini, sanki gözlem altındaymış gibi olduğunu ifade etmiştir. Güvenlik görevlilerinin kontrolü esnasında oluşan kontrol algısı, katılımcıların davranışlarına yansımaktadır. Murat’ın “sokakta yürüdüğün gibi yürümüyon” şeklinde vurguladığı durum, kişilerin üzerinde hissettiği baskıyı özetlemektedir. Katılımcılar günlük yaşamlarında olduklarından farklı davrandıklarını ifade etmişlerdir. Bu durum kısa süreli de olsa davranış değişikliği olarak tanımlanmaktadır. Davranış değişikliği, kişilerin çocukluk çağında aldıkları eğitimlerle düzenli hale getirilmeye çalışılmaktadır. Okullarda uygulanan çeşitli davranış modelleri uygulanmaktadır13. Bu modellerin ortak maksadı; çocuğun istenen şekilde davranmasını ve okula uyumunu sağlamaktır (Boyacı, 2013:1-63). Kurallara itaat konusunda çocukluktan itibaren desteklenen bireyler, aslında otoriteye itaati öğrenmekte ve disiplin altına alınmaktadır. Okul, sosyalleşme yolunda kişileri kurallara uymayı öğreten, kurallara uymayanların sistemin dışına atılacağını gösteren kurumlardan biridir (Lemert ve Branaman, 1997:60). Çocukluktan itibaren kurallara uyanların ödüllendirildiği, uymayanların dışlandığı toplum yapısında, yeni kuralları benimsemek daha 13 Anadolu Üniversitesi internet sayfası, Sınıf Yönetimi ders notlarında söz konusu modeller ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. <http://home.anadolu.edu.tr/ ~aboyaci/ders/ syonetimi/ disiplin.pdf>, 09.03.2014. 109 kolay olacaktır. Toplumun tümünü aynı kurallara uymaya sağlayan şey disiplindir (Foucault, 1995:218). Günümüzde kişilere dayatılan kurallarla uyumlu vatandaş figürü yaratılmaktadır. Toplum sürekli gözetim altında tutularak disiplin altında tutulmaktadır (Foucault, 1995:227). Sitelerin kamusal alandan ayrılmış yapıları ve girişlerindeki yapılan kontroller, girmek isteyen kişilerde verilen talimatlara uyma motivasyonunu beslemektedir. Katılımcılarda meydana gelen davranış değişikliği, güvenlik görevlilerinin “kontrol mekanizması” olduğunu ortaya koymaktadır. (3) Hoşlanma Katılımcılardan bazıları (n=5) site girişinde yapılan kontrollerin güvenlikleri için yapıldığını ve bu durumdan hoşlandıklarını beyan etmişlerdir. Güvenlik görevlisinin yaptığı kontrollerin sitenin içindeki düzeni sağlayacağı ve düzeni koruyacağından dolayı yapılması gereken bir işlem olarak değerlendirmişlerdir. İclal, güvenlik kontrolünü: “Aklımdan geçer ama bir şey olmaz ki. Daha sağlıklı geçişim olur hiç olmazsa.” cümleleriyle dile getirmiştir. İclal herkese yapılacak kontrolün güvenliği sağlayacağını ve böylece kimsenin aklında şüphe kalmayacağını vurgulamıştır. Mehmet de İclal’e paralel olarak “Adam şüphelendiyse bakmak zorunda.” ifadesiyle kontrolü kabullenmekte ve olması gerektiğini savunmaktadır. Güvenlik kontrolünün olmasını savunan Salih: “Olması gereken bir şey. Çünkü ordaki güvenlik görevlisinin kontrol etmesi lazım. Kime geldin, kaç numaraya geldin, arayıp sorması lazım. Telefon ediyor şu şu kişi sizinle görüşmek istiyor. Gönder diyor ev sahibi. Yoksa göndermiyor. Daha güvenli, olması güzel bi şey. Güven de verir, hoşuma da gider.” (G12, A, 45) şeklinde dile getirmiştir. Halil de güvenlik kontrolünün “daha iyi olduğunu ve güvenliği sağladığını ifade etmiştir. Dört katılımcı da siteye girmeden önce yapılan işlemlerin güvenlik amacıyla yapıldığından dolayı hoşlandıklarını dile getirmişlerdir. Hatta böylece kendilerini daha da güvende hissettiklerini 110 vurgulamışlardır. Dört katılımcının güvenlik görevlisinin yaptığı kontrole bakış açısı, kış başlamadan grip aşısı olmaya benzemektedir. Aşı olmanın verdiği küçük acı, kış boyunca grip olmama isteğinin yanında mutluluğa dönüşmektedir. Cihan ise güvenlik kontrolü sayesinde, misafirliğe gittiği arkadaşlarının telefonla aranması sonucunda haberleri olduğunu ve baskın yapmış gibi olmadığından dolayı hoşuna gittiğini ifade etmiştir. (4) Sıradan Bir Uygulama Katılımcılardan bazıları güvenlik görevlisinin kontrolünü sıradan bir uygulama olduğunu beyan etmiştir. Kontrolleri sıradan olarak tasvir eden katılımcılardan bazıları kontrol esnasında herhangi bir duygu ve davranış değişikliği olmadığını beyan ederken, Emine amaçsız olduğunu beyan etmiştir. Fatma, oturduğu sitede görev yapan güvenlik personelini gördüğü zaman selam verdiğini ve aileden biri gibi gördüğünü, başka güvenlikli bir sitede oturan arkadaşına gittiğinde de kontrolü olağan karşıladığını ifade etmiştir. Berke ve Muzaffer site girişinde yapılan kontrollerde kendilerini rahat hissettiklerini, olması gereken bir uygulama olduğunu ve tedirginlik hissetmediklerini vurgulamışlarıdır. Emine, verdiği yanıtlarla diğer katılımcılardan ayrılmaktadır. Güvenlik görevlilerinin hiçbir işe yaramadığını düşünen Emine, güvenlik kontrolü esnasında hissettiklerini: “Bana sitelerdeki güvenlik görevlisi sadece ön sekretermiş gibi geliyor. Neden? Şu şekilde; mademki sitenin güvenliğini korumaya çalışıyoruz, gidiyorsunuz mesela Park Oran’a gittik. Arabanız kontrol edilmiyor. İçeri alıyorsun arabayı, madem güvenliksin, ciddi anlamda güvenliksen arabayı ciddi anlamda kontrol et. Bi bak bagajına bak. Arabayı kontrol et, kişiye bi bak. Ondan sonra bi konuş. Belki hani çarpıcı bir şeyler söyleyebilir. Sitelerde tek şey ön sekreter gibi geliyor. Çünkü “hoş geldiniz, nereye geldiniz”, “şu daireye şu kişiye geldim” isim soy isim tabi bi saniye deyip arayıp misafiriniz gelmiştir deyip sizi 111 yönlendiren kişidir diye düşünüyorum güvenliği.” (G1, A, 31) cümleleriyle dile getirmiştir. Emine, güvenlik görevlilerinin yaptığı kontrollere karşı olmadığını, ancak daha titiz yapılması gerektiğini vurgulamaktadır. Emine devamında ciddiyetsiz yapılan kontrollerin göstermelik olduğunu ve sahte bir düzen kurulduğunu ifade etmiştir. Güvenlik görevlilerinin sadece “güvenliymiş gibi” algısını yarattığını vurgulamıştır. Katılımcıların tümünün tutumları değerlendirildiğinde, güvenlik kontrollerinin güven ve düzeni sağladığı için gerekli olduğunu ifade etmişlerdir. Güvenlik görevlisi kontrolünü işe yaramaz olarak niteleyen Emine, kontrollerin ayrıntılı yapıldığında etkili olacağını dile getirmiştir. Sonuç olarak tüm katılımcılar kontrollerin gerekli olduğunu vurgulamaktadır. Sitenin girişinde yapılan kontroller, site içindeki yaşamın düzenini korumaktadır. Böylece site içinde kullanılan ortak alanlarda düzensizlikler kontrol altına alınmış olmaktadır. Kontrolden geçen katılımcılar, “dışarıdakiler” kavramından kurtulmakta ve kendilerinin de girdikleri sitede yaşayanlara benzediğini ve tehdit olmadıklarını belgelemekte ve bunun huzurunu yaşamaktadır. Site içinde yaşayanlar arasında sağlanan düzen, dışarıdan gelenlerin kontrol edilmesiyle bozulmamakta ve devam etmektedir (Innes, 2003: 96). b. Ayrıntılı Arama Katılımcılara site girişlerinde yapılan kontrol esnasında, güvenlik görevlileri tarafından ayrıntılı sorular sorulması veya arama yapılması durumunda verecekleri tepkiler sorulmuştur. Sorunun etkisini artırmak amacıyla, katılımcıya güvenlik görevlisi tarafından ayrıntılı sorular sorulduğunda başkalarının yanından geçip gittiği şeklinde bir mizansen yaratılmıştır. (1) Rahatsız Olma Katılımcıların çoğu(n=14) güvenlik görevlileri tarafından ayrıntılı sorular sorulmasından veya arama duyacaklarını ifade etmişlerdir. 112 yapılmasında rahatsızlık Katılımcılarda 4’ü ayrıntılı aramanın kendilerinde yarattığı rahatsızlık hissinin yanında, kendilerini suçlu gibi hissedeceklerini vurgulamışlardır. Umut bu konudaki düşüncelerini: “Bana güvenmediği anlamına gelir, beni başka bir sıfata koyduğu anlamına gelir. Beni rencide eder. Her zaman da etmiştir. Başıma geldi daha önce. Güvenliği sağlamak için yapıyor ama ayrıntıya girmek biraz rahatsız edici. Ailece gittiğimiz zaman bir yere adımın soyadımın sorulması, şöyle miydi böyle miydi falan diye sorulması beni rahatsız ediyor.” (G17, B, 31) şeklinde, Seda “…Çok rahatsız olurum. Sanki ben suçluymuşum gibi muamele edildiğini düşünürüm. Bu rahatsızlığımı da dile getiririm. Tepki gösteririm…” şeklinde dile getirmiştir. Selim, ayrıntılı soruları sormayı gerektirecek durumun oluşabilmesi için önce güvenlik görevlisinin şüphelenmesi gerektiğini, ama şüpheye neden olarak sadece görünüşün esas alınmasının mesnetsiz olduğunu dile getirmiştir. Yunus da rahatsızlığını açıklarken filmlerdeki suçluların yakalanma sahnelerine atıfta bulunarak, “ifşa olmuş” gibi hissedeceğini vurgulamıştır. Kişilerin dış görünüşlerine göre suçlu olduğuna karar verilmesine yönelik ilk çalışmaları Cesare Lombrosso yapmıştır. Bazı insanların doğuştan suça yatkın olduğu iddiası, zamanla geçerliliğini yitirmiştir. Kişilerin dış görünüşlerine, dövmelerine, vücut yapılarına göre suça eğilimli olarak değerlendirilmesi fiziksel olarak etiketlemek anlamına gelmektedir (Taylor ve diğerleri, 1973:42). Ecrin alışveriş yaparken başından geçen olayı: "Alışveriş yaptım. Çıkarken kapıda alarm ötmeye başladı. Alışveriş merkezindeki bütün güvenlik görevlileri tepeme doldu. Buna müdürleri de dahil. “Hanımefendi durur musunuz çantalarınızı arayacağız” dediler. İnanılmaz derecede rahatsızlık duydum. Ücretini ödedim, her şeyi aldığım halde. Ama çıkarken fark ettik ki poşetlere ordan bir tane elbise askısı takılmış. Benimle birlikte çıkmaya çalışan şey oymuş. Fark edildi ama çok rahatsız oldum.” (G6, A, 32) 113 şeklinde anlatmıştır. Ecrin rahatsızlık duyduğu durumun etraftaki insanların bakışları olduğunu vurgulamıştır. Site girişlerinde de aynı durumun insanları rahatsız edeceğini ancak sorularla herhangi bir çözüme ulaşılamayacağını ifade etmiştir. Katılımcılardan Berke ve Yunus ayrıntılı soru ve aramadan rahatsız olduklarını açıklarken, aslında bu işlemlerin güvenliği sağlamak için yapıldığını dile getirmişlerdir. Aramaya kendileri maruz kaldığında rahatsız olan katılımcılar, başkalarına yapılmasını “güvenlik için” kabul etmektedir. Berke yaşadığı ikilemi: “Ben güvenliğin yoğun olduğu devlet kurumlarına da gidiyorum. Oraları da özel güvenlik görevlileri kontrol ediyor girişleri. Orada daha bir sıkı kontrol ediyorlar. Durduruyorlar, arıyorlar, kimlik kontrolü falan baya bir teferruatlı bir kontrol oluyor. Girerken bekliyorsun, çıkarken bekliyorsun falan. O hoş olmuyor tabi ki rahatsız hissediyorum. Tabi ki güvenlik için yapılan şeyler bunlar. Yapılmasını istiyorum ama bana yapılması hoşuma gitmiyor. İkilem tabi ki ama böyle işte.” (G7, B, 49) şeklinde ifade etmiştir. Katılımcıların yaşadığı ikilem ve rahatsızlıklar, kontrolün derecesini ortaya koyacak ölçü açısından önemlidir. Aynı ikilemi Murat, Sadık ve Sedef; önceki soruda başkalarının siteye gelirken kontrolden geçmelerinin gerekliliğini çeki-düzen verme şeklinde tanımlarken, kendilerinin ayrıntılı sorulara muhatap olmalarını “aşırı” ve “rahatsız edici” olduğunu ifade ederek ortaya koymuşlardır. Sitede oturanların güvenliğini sağlamak amacıyla görevlendirilen güvenlik görevlileri, yapacakları kontrollerde dikkat edecekleri hususlar, soracakları sorular ne kadar detaylı olacağı konusu henüz netlik kazanmamıştır. Ayrıntılı sorular sorulması güvenliği sağlarken, kişilerin yaşam alanlarına olan müdahale rahatsız edici ve aşırıya kaçmaktadır. Ancak sitelerin kuruluş amacı olan toplumsal ayrıştırmaya hizmet ettiği aşikardır. Site girişlerindeki kontroller, site dışındaki dünyada yaşayanları gözeten, geniş kitleleri barındıran hapishaneye dönüştürmektedir. Siteye girenlerin güvenliğini sağlamak için toplumun geri kalanının tamamının kontrollerle içeri alınması site dışındaki her yeri güvensiz ve kontrolsüz olarak algılanmasına sebep olmaktadır (Garland, 2001:163). 114 (2) Güvenliği Sağlar Katılımcılardan altı kişi, ayrıntılı sorgulamanın güvenliği sağlayacağını ve bu durumdan memnun olacaklarını beyan etmişlerdir. Emine, daha önce verdiği cevaplara paralel olarak site girişlerinde yapılacak ayrıntılı kontrollerin “tam anlamıyla” güvenliği sağlayacağını beyan etmiştir. İclal, Mehmet, Salih ve Halil önceki soruda güvenlik kontrolünden hoşlandıklarına dair beyanlarını bu soruda ayrıntılı arama ve soruları güvenliği için sorulduğunu ve bundan memnuniyet duyacaklarını ifade etmiştir. Dört katılımcı güvenlik kontrollerini sonuna kadar desteklediklerini ve böylece daha güvenli bir hayat süreceklerini vurgulamışlardır. İclal, bu konudaki görüşlerini: “Güvenliğim için soruyor çünkü. Mesela benimkinde olmaz öbür geleninkinde olur. Herkese baksın. Bana ayrıca sorular sorsa da sorun yapmam. Problem değil. Şüphelendiyse sorsun.” (G4, A, 50) Halil ise: “Hiç tedirginliğim olmaz. Adam akşama kadar dünya kadar adamla karşılaşıyo. Adam soracak in misin cin misin diye. Sormadan nerden bilsin ki? Güvenliği sağlar sorular. Daha iyi arasın sorsun.” (G13, A, 35) cümleleriyle güvenlik kontrolünün gerekliliğini ortaya koymaya çalışmıştır. Salih adliyeye gittiğinde güvenlik kapısından geçerken üzerindeki metalleri çıkarmasına rağmen defalarca kapının ikaz verdiğini, her seferinde tekrar geçtiğini ve son olarak ayakkabısındaki demir plakadan kaynaklandığını tespit etmeleri üzerine sorunun çözüldüğünü anlatmıştır. Devamında: “İnsan kendinden emin olduğu için herhangi bir şüphem olmadı. Güvenlik için yapılıyor, normal karşılarım.” cümlesiyle kontrollerden memnun olduğunu vurgulamıştır. Güven arayışı ve suç korkusu, kişilerin hayata bakışlarını değiştirirken yaşam tarzlarını da hiç kuşkusuz etkilemektedir. Ayrıntılı sorular sorulması veya arama yapılması hiç kuşkusuz rahatsız edici olması 115 gerekirken, memnuniyetle kabul edilmesi güvenlik için özgürlüklerin kolaylıkla kısıtlanabileceği gözler önüne sermektedir. Gece boş sokaklarda yürümeme, her yere şahsi arabayla gitme, toplu ulaşım araçlarını kullanmama bunlardan sadece birkaçıdır. Kamuya açık alanlarda gerçekleşen suçlar ve bu suçların medya kanalıyla veriliş biçimi, toplumda “daha güvenli” olarak tanımlanan belirli sayıda kişilerin girebildiği güvenlikli sitelere, şahsi araç kullanımının artmasına ve tenha yerlerden uzak durmaya itmektedir (Feeley ve Simon, 2007:50). c. Kimlik Bilgilerinin Kayıt edilmesi ve Özel Hayata Müdahale Özel hayat, kişilerin toplumdan sıyrılarak yalnız başına kalabildikleri, istedikleri şekilde düşünüp davrandıkları ve istedikleri kişilerle görüşebildiği alan ve haktır. Özel hayatın en belirleyici özelliği karar vericinin bizzat kişinin kendisi olmasıdır (Yüksel, 2003:183). Özel hayat alanında kişilerin karar verici olması ve özgür olması nedeniyle mahremiyeti oldukça önemlidir. Özel hayatın mahremiyetini tehdit eden unsurlardan biri gözetlemedir. Gözetleme, hayatın her yerinde var olan sosyal kontrol araçlarından biridir (Yüksel, 2003:186). Güvenlik görevlileri sitelerin girişlerinde yaptıkları kontrollerle siteye girenleri gözetlemektedir. Katılımcılara güvenlik kontrolleri ve özel hayata müdahale ilişkisi sorulmuştur. (1) Özel Hayata Müdahale Değil Katılımcılardan 11’i güvenlik kontrollerinin özel hayata müdahale olmadığını beyan etmiştir. Özel hayata müdahale olmadığını savunan katılımcılardan Mehmet: “Ben kendimden şüphelenmedikçe, yani herhangi bir sıkıntı görmüyorum baksın. Bizim abdestimizden şüphemiz yok ki, namazımızdan şüphemiz olsun. Benim kime geldiğim bence güvenlik görevlisini ilgilendirir. Çünkü sen ona yetki vermişsin. Yetki verdiğin için görevini yapması lazım.” (G3, A, 50) cümleleriyle yapılan kontrollerin güvenlik amacıyla verilen yetkiye dayanarak yapıldığını vurgulamıştır. Murat, kontrollerin herhangi bir adli olay olduğunda 116 geriye dönük bilgiler sağlayacağından dolayı faydalı olduğunu dile getirmiştir. Sadık, güvenlik kontrollerinin sağladığı faydaları şu şekilde anlatmıştır: “Kayıt altına alması özel hayata müdahale değildir. Adam dışarıdan geliyor, nereye gidiyorsun diye soruyor. Arıyor ev sahibini tanıyorsa alıyor. Tanımıyorsa, zaten geri çeviriyor. Deftere de gelen kişinin bilgilerini, geliş saatini yazıyor. Telefonda kime sorduğunu da yazıyor deftere. Ama buna karşı çıkanda oluyor. Misafirlerden de beni daha tanımadın mı diyor. Belki adam kanlısıdır, düşmanıdır. Bunu telefonla sormak lazım. Sözleşme gibi, mutabakat sağlanıyor. Ondan sonra güvenlik sağlanıyor. Gelen kişiyi kabul ediyor ev sahibi.” (G16, B, 59) Sadık, apartman yöneticisi olmasından dolayı anlattığı ayrıntılı kontrol kayıtları ilgi çekicidir. Siteye giren kişilerin kimlik bilgilerinin defter gibi bir yerde kayıt altına alınması ve bu durumun normalleştirilmesi kontrolün geldiği boyutları gözler önüne sermektedir. Özel hayata müdahale olmadığını ifade eden katılımcılar, kontroller sayesinde güvenliğin daha iyi sağlandığını dile getirmişlerdir. Emine, güvenlikli sitede oturmayı seçenlerin, kontrolleri kabul etmek zorunda olduklarını vurgulamıştır. Özel hayatın ve mahremiyetin en yoğun yaşandığı mekan evdir. Evler kimliklerini içinde yaşayanlar ve ziyaretçileri ile kazanırlar. Ev sahiplerinin misafirleri, onların özel hayatının parçalarıdır. Misafirler eve gelen ve giden kişiler olmaktan ziyade bazen evin içinde fikrine danışılan kişiler olabilmektedir (Peponis ve Wineman, 2002:283). Daha güvenli hissetmek amacıyla, ziyarete gelen kişilerin bilgilerinin bir yerde depolanmasını kabul etmek ve bu durumdan memnun olmak şaşırtıcıdır. (2) Fişleme Güvenlik görevlilerin yaptıkları kontrolleri, özel hayata müdahale olarak kabul eden dokuz katılımcıdan altısı bu durumu “fişleme” olarak nitelendirmişlerdir. Bu konudaki görüşlerini Ecrin: 117 “Şu anki fişlemenin daha farklı versiyonu. Kayıt altına alınmak evet rahatsız edici bir durum. Sonuçta onlar oraya her geleni gideni niye geldiniz diye değil, hırsızlar için var. Her gelene niye geldiniz, kime geldiniz, geçmişte şunu yaptınız mı diye sorular sormak için durmuyor. Sormuyorlar ama benim adımı soyadımı bile sormamalı. Sadece telefon açıp misafiriniz geldi demek için söylemeliyim.” (G6, A, 32) şeklinde dile getirmiştir. Ahmet, yaşadığı evin kendisine ait olduğunu ve evine gelen misafirlerin kendisine özel olduğunu, kimlik bilgilerinin alınmasının hem kendini hem de misafiri fişlemek anlamına geleceğini ifade etmiştir. Güvenlikli sitelerde yapılan kontrollerin hiç kuşkusuz güvenlik amacıyla yapıldığını ancak kimlik bilgilerinin kayıt altına alınmasını “…tüylerim ürperiyor.” şeklinde ifade eden Yavuz, bu işleme karşı olduğunu vurgulamıştır. Siteye giriş yapan kişilerin bilgilerinin kayıt altına alınması, ev sahibi hakkında bilgilerin depolanması anlamına gelmektedir. Ev sahibine gelen ziyaretçiler, ev sahibinin özel hayatı hakkında ipuçları barındırmaktadır. Aslında bir bakıma suçtan korunmak amacıyla özel hayata dair bilgilerin kayıt altına alınmasını kabul etmek, kontrolün ulaştığı boyutları göstermektedir. Suçtan korunma duygusunun davranışa yansıma biçimi, iktidarın duygulara nüfuzunu sergilemektedir. İktidarın kişilere uyguladığı gözetim ve kontrol onları normalleşmeye, uysallaşmaya ve değişmeye zorlamanın yanında düşüncelerini ve duygularını da kontrol altına almaktadır. Duygu ve düşünceleri kontrol altına alınan bireylerin artık dışarıdan müdahale edecek bir iktidar odağına ihtiyaçları kalmamaktadır. Kendilerini gözetim ve kontrol altında tutmak amacıyla, kendileri çareler üretmektedirler (Rose, 1998:11). Site girişlerinde yapılan kontroller devlet zoruyla yapılmamaktadır aksine site sakinlerinin talepleri doğrultusunda icra edilmektedir. Daha güvenli evde oturma düşüncesi, bireylerin özel hayatları hakkındaki bilgilerin kayıt edilmesini normal olarak algılamasına neden olmaktadır. İktidar, gücünü bireylerin duygularında göstermektedir. Duyguları değişen kişilerin hem benlikleri hem de dünyayı algılama biçimleri değişmektedir. İktidar, kontrol gücünü dışarıdan müdahale şeklinde değil değişime uğrayan benlik üzerinde 118 kendini göstermektedir. Değişen benliğe sahip olan modern bireyler, istenilen şeklide düşünmekte, üzülmekte veya mutlu olmaktadır (Rose, 1998:80). ç. Veri Tabanından Sabıka Kaydının Kontrol Edilmesi Katılımcıların, site girişlerinde yapılan kontrollerde siteye girmek isteyenlerin kimlik bilgilerinin veri tabanına girilerek sabıka kaydı kontrolü yapılması hakkındaki görüşleri sorulmuştur. Halihazırda site girişlerinde veri tabanı gibi bir uygulama bulunmamaktadır. Bu uygulama, tamamen araştırmacı tarafından kurgulanmıştır ve bu durumdan katılımcılar haberdar edilmiştir. Katılımcıların büyük çoğunluğu (n=13) bu hususla ilgili soruya ilk aşamada kesin bir şekilde hayır cevabı vermiştir. Bu derece ileri kontrol uygulamasının özel hayata müdahale olacağını ve aşırıya kaçmak olacağını vurgulamışlardır. Araştırmacı, katılımcıların site girişinde yapılan kontrollerdeki limitlerini ölçmek amacıyla bir kurgu anlatarak bu hususla ilgili derinlemesine cevaplar almak maksadını gütmüştür. Söz konusu kurgu kapsamında: Amerika’da çocuklara cinsel istismarda bulunan suçluların hapisten çıktıktan sonra da takip edildikleri, taşındıkları mahallede oturanlara bu kişi hakkında bilgi verildiği, hatta o kişinin kapısına levha asıldığı bilgisi verilmiştir. Bundan maksat katılımcılarda etrafta dolaşan azılı suçluların varlıkları hakkında farkındalık yaratmaktır. Araştırmacının açıklamalarından sonra 10 katılımcı, ilk aşamada kesinlikle “aşırı” veya “özel hayata müdahale” şeklinde nitelendirdikleri veri tabanı uygulamasını kabul etmişlerdir. 10 katılımcı da varsayılan veri kontrolü uygulamasının misafirlerine uygulanmasını istememişlerdir. Bu kontrollerin daha çok siteye sipariş üzerine malzeme getiren sucu, tüpçü, pizzacı gibi kişilere yapılmasını talep etmişlerdir. Fatma önce “yooo gerek yok bence” demiş, açıklama sonrasında ise: “Bize gelen misafirler falan değil de. Yani siteye giren satıcıların, kamyoncuların falan incelenmesi iyi olur güvenlik açısından. Bazılarına bakılsın. Site sakinlerine değil de, diğerlerine bakılabilir. Azılı suçlulara 119 bakılabilir. Ben çocuğum için sürekli tedirginlik duyuyorum. Anne asansördeyim diyor telefonda, eve girdin mi diyorum. Yani sürekli bir tedirginlik var. Tanımadığınız insanlar tehdit yani.” (G8, B, 41) cümleleriyle birdenbire tanımadığı insanları “tehdit” olarak tanımlamıştır. Bu hususla ilgili olarak Bauman, bireylerin tanımadığı kişilere duyduğu yabancılaşma ve ötekileştirme duygusunu, bir yeri temizlerken göze çarpan lekeyi temizlemek için harcanan çabaya ve lekenin temizlenmesi sonunda hissedilen rahatlamaya benzetmektedir. Yabancılar ya ortadan kaldırılmalı ya da kendine benzetilerek silinmelidir (Bauman,1997:8). Fatma, tanımadığı insanların sitedeki, asansör gibi kapalı yerlerde tehlikeli olabileceğini vurgulamıştır. Fatma, güvenli yer tanımlamasını iyi bildiği ve o mekanı kullananların benzeştiği “arındırılmış mekanları” (Bauman,1997:6) kapsadığını işaret etmektedir. Murat önce “o kadar da ileri gidilmez” diyerek karşı çıktığı veri tabanını sonrasında: “Misafirlerden ve site sakinlerinden öte satıcılar için olabilir. Çok da iyi olur. Adam belki sucu kılığına girer, çiğ köfteci kılığına girer, sabıkalıdır, gangasterdir, hırsızdır bilmem nedir, psikopattır bi şeydir yani. Adam o kılığa girer, burada bi cinayet işleyebilir. Hırsızlık yapabilir. Her şey olabilir. Adam su getiriyom, pizza getiriyom der, girer iki-üç tane daireye her şeyi yapabilir yani. Ama o anda düğmeye basıp kontrolü olsa bu adam kim? Sabıkalı, psikopat, tinerci bilmem neci. O zaman almasın tabi.” (G15, B, 63) ifadeleriyle savunmuştur. Diğer dokuz katılımcı da benzer ifadelerle veri tabanı gibi uç seviyede bir uygulamaya razı olmuşlardır. Kontrolde siteye girecek olan satıcıların sabıka kaydına bakılması aslında özel hayata müdahale niteliği taşımaktadır. Ne tuhaftır ki önceki sorularda kimlik bilgilerinin kayıt altına alınmasını “fişleme” olarak tanımlayan beş katılımcı, veri tabanı uygulamasını kabul etmişlerdir. Bu durum da dikkat çekici başka bir nokta olarak karşımıza çıkmaktadır. 10 katılımcı da veritabanı kontrollerinin misafirlerine uygulanmasına razı olmamışlardır. Tanımadıkları kişilerin veya dışarıdan gelen satıcıların veritabanı üzerinden kontrol edilmesi yoluyla bu kişilerden kaynaklanabilecek 120 güvenlik zafiyetlerinin önüne geçilmesinin katılımcılara kendilerini daha güvende hissettirdiği sonucuna ulaşılmaktadır. Ancak katılımcılar yapılacak veri tabanı kontrolü sonrasında nasıl bir hareket tarzı uygulanması gerektiği hususunda tam açıklık getirememişlerdir. Ortaya çıkabilecek böyle bir durum karşısında Selim: “…Sabıkası olana özellikle hırsızlık sabıkası olanın ardından gidebilir. Bu durum siteye girdiğinde ardından gidebilir. Sabıkanın cinsine bağlı. Taciz gibi suçlular alınmayabilir. Adamın suçlu durumda olmasında biz n’apcaz zor bir durum.” (G11, B, 32) cümleleriyle uygulamayı desteklemekte ancak olası bir sabıkalı ile karşılaşılması halinde ne yapılması gerektiği hususunda kararsız olduğunu dile getirmiştir. Veri tabanı uygulamasını açıklamaya gerek kalmadan, yedi katılımcı kabul etmiştir. Bu katılımcılardan altısı daha önce sorulan güvenlik görevlisi kontrollerinin tümünü kabul etmiş ve uygun görmüştür. Ancak Umut’un diğer katılımcıların aksine önceki sorularda kontrollerin tümüne karşı çıkmasına rağmen, veri tabanı kontrolünü kabul etmesi dikkat çekicidir. Satıcının evin kapısında iken yaratabileceği tehlikeyi ayrıntılı şeklide tasvir eden Umut: “Misafirleri tanıyoruz, o yüzden onlara bakılmasın. Ama dışarıdan gelenlere bakılsın. Adam suçluysa ona göre alınmasın. Biz gündüz evde yokuz. Ailemizin içine giriyorlar. Suyu bırakıp, kapılar açık. Tam güvenliğin sıfır olduğu noktada bulunuyorlar. Kontrol olması onların T.C kimlik numaralarından bakılması tabi ki iyi. Aynı kişilerin getirmesi de iyi. Kimlik numarasını getiren adam işten çıkmış, başka bi vatandaş gelmiş. Herkesin bakılsın. Her gelen siparişçinin bakılsın yani. Gelen adam nedir, ne değildir diye aklıma geliyor. Kolunda dövme var, kesik var mesela. İnsanda şüphe de kalmıyo değil. Biz evdeyken neyse de, biz evde yokken tehlike arz edebilir yani.” (G17, B, 31) cümleleriyle “tehlikeli satıcı” kavramına yeni bir boyut eklemiştir. Kolunda olabilecek “dövme, kesik” izlerini ekstradan tehlike olarak tanımlayan Umut, aslında zihninde oluşturduğu siteye girmesini istemediği kişileri belli eden etiketi ortaya koymuştur. Kişileri dış görünüşlerine göre kategorize etmek ve onlara bir takım anlamlar yüklemek etiketleme teorisinin ilgi alanına girmektedir. Etiketleme teorisinin öncülerinden Howard Becker’e (1963:9) 121 göre, bir grup tarafından belirlenmiş kurallara ve değerlere uymayan veya farklı olarak görünenler “sapkın” olarak etiketlenmektedir. Nitekim Umut, siteye dışarıdan gelen ve site sakinleri tarafından tanınmayan kişileri, sahip oldukları yara izleri veya sabıkalardan dolayı tehlikeli olarak etiketlemektedir. Bu bakış açısı sadece Umut’a özgü değildir. Veri kontrolünü kabul eden 17 katılımcının tümü, misafirlerini veri tabanı kontrolünden muaf tutarak, aslında Becker’in (1963:9) dışarıdakiler (outsiders) tanımına atıfta bulunmakta ve diğer tüm siteye girecek satıcıları ötekileştirme yoluna gitmektedir. Satıcıların suçlu olmaları için yapmaları veya yapmamaları gereken şeyler belirsizdir. Ancak onlar ne yaparlarsa yapsınlar, katılımcılar için potansiyel olarak tehdit niteliği taşımaktadır. Veri tabanından faydalanılarak yapılacak kontroller, söz konusu sürede hala aranmakta olan suçluların yakalanmasında kolluk kuvvetlerine yardımcı olunmasını sağlayabilir. Ancak geçmişte işlediği bir suçtan dolayı, insanların ötekileştirilmesi üzerinde durulması gereken ve hala üzerinde tartışılan bir konudur. Etiketleme yaklaşımında ötekileştirme, tepki olarak ortaya çıkmaktadır. Ötekileştirdiği kişileri tehlikeli ve kontrol altına alınması gereken kişiler olarak gören katılımcılar böylece kendilerini “normal” kategorisine sokmakta ve izolasyonu artırmaktadır (Balamir ve Bakacak, 2009:40). Ötekileştirmeyi tetikleyen duygu, hiç kuşkusuz suça maruz kalma korkusudur. Ancak bir kere dahi olsa suça karışan kişilerin sürekli olarak ötelenmesi veya sıkılaştırılmış kontrollerle dışarıda tutulması, şüphesiz bu durumu ortadan kaldırmamakta, sadece üstünü örtmektedir. Çözümün “öteki” kavramını yaratan koşulların düzeltilmesi yoluyla mümkün olabileceğini savunan Bauman, toplumda düzeni korumakla görevli olan devletin bireyler arasındaki farklılıkları ortadan kaldırdığına işaret etmektedir. Devletin her birey için eşit fırsatlar yaratmasını, suça maruz kalma korkusunu ortadan kaldıracak çözüm olarak görmek elbette zordur. Ancak yine ona göre devletin kontrolü elde tutmak için toplumdaki ayrışmayı körüklemek yerine söz konusu ayrışmayı ortadan kaldırması, ötekileştirme ve etiketleyerek kötüleme durumunu ortadan kaldıracaktır (Bauman, 1989:55). Öte yandan veri tabanı kontrolünü üç katılımcı kabul etmemiştir. Cihan, araştırmacının anlattığı kurguya benzer bir durumun başından 122 geçtiğini ifade ederek bu durumun sorunlara sebep olabileceğini dile getirmiştir. Cihan konu hakkındaki görüşlerini: “O kadar detaya gerek yok diye düşünüyorum. Mesela bir örnek vereyim. Böyle çok iyi korunan bir yerde arkadaşım vardı devlette çalışan. Evden çamaşır makinesi çıkaracaktık. Kamyonet tuttuk. Kamyonetin sahibinin güvenlik soruşturması olumsuz çıkmış. İçeri almadılar. Şimdi gittim başka kamyonet bulmak zorunda kaldım. Adam bir sürü mırın kırın etti, vay efendim beni buraya kadar getirdin diye. Hoş olmadı yani. Bir sürü sıkıntılar doğurabilir bu durum. Ben adamın siteye gelmesini istiyorsam, kabul etmişimdir. Kefilimdir o adama.” (G5, A, 31) şeklinde dile getirmiştir. Sadık da Cihan’a benzer şekilde, telefonla sorulduğunda onaylanan satıcının bir daha kontrol edilmesini gereksiz olarak nitelendirmiştir. Ecrin ise diğer katılımcılardan farklı olarak insanların geçmişte hata yapabileceğini, bu durumun onları potansiyel suçlu yapmayacağını vurgulayarak veri tabanı uygulamasına karşı çıkmıştır. Katılımcılara veri tabanı gibi ileri derecede bir kontrolün uygulanması hakkında soru yöneltilmesinin amacı, arzu ettikleri kontrolün derecesini ölçmek ve güvenlik görevlilerine teslim edilecek kişisel bilgilerin sınırlarını ölçmektir. Katılımcıların büyük çoğunluğunun (n=17) söz konusu uygulamayı kabul etmesi dikkat çekicidir. Kişilerin geçmişte karıştığı adli vakaları gösteren sabıka kaydı sorgulaması, özel hayatın tam merkezinde yer almaktadır. Çünkü geçmişe dair fotoğraflar, mektuplar veya eşyalar kişinin kimliğine dair bilgileri içermektedir. Sabıka kaydı gibi hem resmi hem de kişiye özel bilgiler ise bu gibi eşyaların yanında en özel ve en gizli şeylerin başında yer almaktadır. Kişiyi tanımlayan bilgiler ve nesneler, o kişinin kimliğinin ipuçlarını barındırmaktadır. Stuart Hall (1997:42), kimliği tanımlarken bireyin diğerlerine göre olan farklılığını vurgulamakta ve kişinin kendine ait olan bilgi ve değerleri saklaması ve gizlemesinin kendi varlığının biricikliğinin garantisi olarak göstermektedir. Geçmişe dair yapılacak güvenlik sorgulamalarının ifşa olması, kişilerin kendilerine ait gizliliğin kontrolsüz olarak başkaları 123 tarafından ele geçirilmesine neden olacaktır. Böylelikle de kendine ait gizli şeyleri açığa çıkan kişiler, kimliklerini de kaybedecektir. Sabıka kaydı gibi kişisel bilgileri ortaya çıkarabilecek güce sahip olan kişiler, diğerleri üzerinde şüphesiz kontrol sahibi de olacaktır. Güvenlik görevlilerinin site ulaşabilmesinin, girişinde kontrolsüz yapacakları güce neden kontrollerde olacağı bu bilgilere açıktır. Foucault (2011b:35), bilgi ve iktidar konusunda, bilginin iktidar tarafından biriktirildiği, işlendiği ve kullanıldığına dikkat çekmektedir. Güvenlik görevlileri de sahip olacakları bu bilgilerle, satıcılar veya diğer siteye girmek isteyen kişiler üzerinde iktidarın gözü olmaktadır. d. Çocukların Güvenlik Görevlileri Tarafından Gözetlenmesi Katılımcılara site içinde oyun oynayan çocukların güvenlik görevlileri tarafından gözetlenmesinin kendilerinde rahatlama hissi oluşturup oluşturmadığı sorulmuştur. Dokuz katılımcı bu durumun kendilerini rahatlatacağını, yedi katılımcı rahatlatsa da yine de çocuklarını kendilerinin kontrol edeceklerini, üç katılımcı site içi düzenin sağlanması için bunun gerekli olduğunu, bir katılımcı ise böyle bir uygulamadan dolayı rahatsız olacağını beyan etmiştir. Katılımcılardan çocuğunun güvenlik görevlisi tarafından gözetlenmesinden memnun olacağını beyan edenlerin ortak noktası, güvenlik görevlisinin çocukların sitenin dışına izinsiz çıkmasına engel olmasıdır. Söz konusu katılımcılara göre çocuk, izinsiz olarak site dışına çıkamayacak böylece güvende olacaktır. Umut bu konudaki görüşlerini: “Evi seçerken de ona göre seçmiştik. Duvarlarının yüksek olması, demirlerinin yüksek olması, güvenlik olmasına baktık. Çocuğun bi yere çıkmaması, birinin onu gözetlemesi iyi bir şey.” (G17, B, 31) cümleleriyle, Emine: “Bana tek mantıklı gelen güvenlik konusunda. Tek benim mantığıma uyan ama işte dediğim gibi yeterli bilgiye sahip güvenlik görevlisi var ise, çocuğumu dışarıya gönderdiğimde evet orda birisi var en azından. Ben ona güvendiysem, gerçi böyle insanlar da kalmadı.” (G1, A, 31) 124 şeklinde dile getirmiştir. Çocuklar, ailelerin yaşamlarında en çok değer verdiği unsurların başında gelmektedir. Ernest Becker (1973:110) çocuklara verilen değerin büyüklüğünü, çocukların aslında her bireyin dünyadaki devamlılığını simgeleyen “ölümsüzlük projesi” olmasına bağlamaktadır. Çocuklar ailelerinin geleceğe dair en önemli yatırımlarıdır. Bu ve daha birçok nedenden dolayı çocukların korunması ebeveynler için önem arz etmektedir. Yedi katılımcı, çocuklarının bulunduğu bir ortamda güvenlik görevlilerinin varlığının kendilerini rahatlatacağını ancak tam anlamıyla yeterli olmayacağını ifade etmişlerdir. Bu duruma gerekçe olarak, çocuklarını kimseye emanet edemeyeceklerini göstermişlerdir. Katılımcılardan Ecrin ve Sedef anne olduklarını vurgulayarak “gözümün önünden ayıramam” şeklinde kendi kontrollerinin de devam edeceğini ifade etmişlerdir. Katılımcılar, güvenlik görevlisinin var olduğu ortamı “daha güvenli” olarak algıladıklarından dolayı memnuniyetlerini dile getirmişlerdir. Güvenlik görevlilerinin herhangi bir olumsuzluğa karşı müdahale edeceğinin farkında olmak aileleri rahatlatmaktadır. Çocukların güvenlik görevlileri tarafından gözetlenmesi ile ilgili soruya üç katılımcının site içindeki düzenle bağdaştırmaları dikkat çekicidir. Bu üç katılımcı, güvenlik görevlilerinin çocukları gözetleyerek sitenin demirbaşlarına zarar vermelerine engel olduklarını vurgulamışlardır. Yani güvenlik görevlileri çocukları değil sitenin mallarını gözetlemektedir. Fatma bu konudaki görüşlerini: “…çocuklar çevreye şeylere, dışarıda makine türü şeyler var jeneratör çıkışları falan. Onların üzerinde hopluyorlar, zarar veriyorlar. Akşamları gürültü yapıyorlar. Benim de bazen güvenliği aradığım oluyor. Uyarın çocukları diye, saat geç oldu diye.” (G8, B, 41) şeklinde ifade etmiştir. Selim, yaşadığı sitede güvenlik görevlilerinin çocukları parkta oynarken gözetlediğine şahit olduğunu ve bu durumdan memnun olduğunu ve yönetime bildirdiğini beyan etmiştir. Yönetimden aldığı cevabı şu şekilde dile getirmiştir: “Ben onu geçen bizim yönetime de sordum onu. Güvenlik elemanı görüyorum 125 parkta, çocuklar oynarken gözetmesi güzel bi şey dedim. O da çocuklar bir şeyleri kırmasın diye duruyor dedi. Biraz hayal kırıklığı oldu tabi. Gülüyor. Çocuklar işte lambaları kırmasın diye falan. Çocuklardan siteyi koruyor. Ama olsun o amaçla bile orda olsa çocuklara bakıyor. Çocuklar kavga ederse ayırır, dışarıdan biri girerse müdahale eder. Dolaylı olarak yapıyor yani.” (G11, B, 32) Güvenlik görevlilerinin site içindeki malzemeleri çocukların vereceği zararlardan korumaları veya çocukların gürültü yapmalarını engellemeleri, site içinde polis veya zabıtalık yaptıklarının göstergesidir. Güvenlik görevlilerinin güvenliği sağlamalarının yanında çocukların oyunlarında kısıtlayıcı rol oynamaları dikkat çekicidir. Burada dikkat çeken bir diğer husus da güvenlik görevlilerine çocuklara müdahale için bizzat site sakinleri tarafından talimat verilmesidir. Üç katılımcının cevabı, daha önceki sorularda güvenlik görevlilerinin yaptığı kontrollerin tamamına razı olan katılımcılarda ortaya çıkan suça maruz kalma korkusundan farklı olarak yeni bir faktörü net olarak ortaya çıkarmıştır. Bu faktör; sitenin içindeki düzenin sağlanmasıdır. Site sınırları dışında polis tarafından sağlanan düzenin, site içinde güvenlik görevlileri tarafından daha az yetkilerle devam ettirilmesi, kontrolün merkezden dağılımı (control hub) olarak nitelendirmektedir. Güvenlik görevlisi, polisin daha az yetkilendirilmiş hali olmakla birlikte kamusal olmayan alanlarda düzeni sağlayarak bir bakıma sosyal kontrolü sağlamaktadır (Innes, 2003:77). e. Çat Kapı Ziyaretler Güvenlikli sitelere misafirler olarak gelenler önce ziyarete geldikleri ev sahibinin adını ve biliyorlarsa daire numarasını güvenlik görevlisine bildirmekte, güvenlik görevlisinin ev sahibiyle iletişime geçmesinden sonra siteye girmektedirler. Girişte yapılan bu kontrol, aslında ev sahibine toparlanmak için zaman kazandırmaktadır. Böylelikle de güvenlikli sitede oturan kişilerin misafirleri tarafından habersiz yakalanmaları engellenmektedir. Katılımcılara haber vermeden gelmek anlamına gelen çat kapı ziyaretlerin güvenlik görevlileri tarafından engellenmesi hakkında görüşleri sorulmuştur. Katılımcıların büyük çoğunluğu (n=19) çat kapı ziyarete karşı 126 olduklarını beyan etmişlerdir. Çat kapı ziyarete karşı olan katılımcılardan yedi kişi, çat kapı ziyaretlerin eskide kaldığını ve günümüz kent yaşamına uygun olmadığını vurgulamışlardır. İki katılımcı ise çat kapı ziyaretlerin maddi durumlarında meydana getirdiği zorluklardan bahsetmiştir. Güvenlik görevlilerinin telefon ederek zaman kazandırmasından duyduğu memnuniyeti Salih: “Çat kapıya karşıyım. İyi oluyor engellemesi. Bırakın misafiri oğlum bile gelse, haber verilsin. Gelişi güzel oturuyorsan düzenlersin, giyinirsin. İçki falan içiyorsan, torun beni böyle görmesin dersin.” (G12, A, 45) cümleleriyle, aktarırken Umut da “…misafir geldiğinde telefon edilip bize söylenmesi durumunda biz bir şekilde kendimizi ayarlıyoruz. Kültürümüzde var ama zaman sağlıyor.” diyerek ifade etmiştir. Katılımcıların evlerini düzenlemek ve kıyafetlerini düzenlemek için zaman kazanma isteği, kendilerine özel olan evlerinin başkaları tarafından düzensiz olarak görünmesini istememelerinden kaynaklanmaktadır. Bireyler, evlerinin dekorasyonunu yaparken kendilerini anlatan veya beğendikleri eşyaları seçmekte ve evlerini bu eşyalarla döşemektedirler. Ancak tek ölçüt, kendi beğenileri olmamakta, eve gelen misafirlerin beğenileri de dekorasyon yapılırken hesaba katılmaktadır. Misafirlerin varlığı ve tutumları, ev sahiplerinin davranışlarından ev dekorasyonlarına kadar etkili olmaktadır (Werner ve diğerleri, 2002:207-208). Katılımcılar, evlerinin misafirler tarafından her zaman düzenli olarak görülmesini istemektedir. Bunun nedenlerinden biri de katılımcıların misafirleri ile olan ilişkilerine verdikleri önemdir. Diğer bir ifade ile ev dekorasyonu, ev sahibinin sosyal ilişkilerinde oldukça etkili olmaktadır. Kent yaşamının doğasında var olan farklılıklardan dolayı çat kapı ziyaretlerin olamayacağını beyan eden katılımcılar (n=7), artık bu şekilde ziyaretlerin eskide kaldığını dile getirmişlerdir. görüşlerini: 127 Yunus, bu konudaki “…kent yaşamından dolayı zaman daha da değerli hale geldi. Plansız ve randevusuz iş yürütmek mantıklı gelmiyor. Sonuçta misafirliğe gideceğiniz kişinin de kendine göre planları vardır.” (G2, A, 32) şeklinde, Selim de benzer olarak: “Çat kapı ziyaret apartmanlarda eski müstakil evlere göre olmuyor. Ordaki mahalledeki mahalle kültürü, bu da apartman kültürü. İnsanlar daha soğuk daha uzak. Site içinden daha bizim kapımızı kimse çalmadı zaten. Site dışından gelenler için de iyi oluyor.” (G11, B, 32) Cümleleriyle beyan etmişler ve kent yaşamının komşuluk ilişkilerini değiştirdiğini vurgulamışlardır. Mekanlar, insan ilişkilerinde belirleyici rol oynamaktadır. İnsanların birbirlerine ne söyleyeceklerine veya söylemeyeceklerine dair mekanın yarattığı algı, önemli yer tutmaktadır (Bourdieu ve Wacquant, 1992:257). Kentin fiziksel yapısı, kentte yaşayanların ilişkilerinde belirleyici faktör olmaktadır. Kentin kalabalık olması ve yaşananların çok çabuk olup bitmesinden dolayı zaman çok önemli hale gelmiştir. Yoğun iş yaşamı ve uzun çalışma saatleri kentte yaşayan katılımcıların kendilerine ayıracakları zamanın habersiz gelen komşular tarafından işgal edilmesi, katılımcılar tarafından rahatsız edici olarak tanımlanmıştır. İki katılımcı, diğer katılımcıların aksine, çat kapı ziyaretlere olan özlemlerini dile özdeşleştiren getirmişlerdir. katılımcılar, Çat kapı günümüzde ziyaretleri böyle samimi duyguların olmakla yitirildiğini vurgulamışlardır. Yaş olarak en yaşlı olan iki katılımcı da bu konudaki görüşlerini açıklarken duygulanarak fikirlerini ortaya koymuştur. Bu konuda Murat: “Çat kapı hiç haber vermeden gelinir aile toplanır. Komşum ben geldim çat kapı. Sende o sırada ne varsa ikramın yaparsın yani. O anki ikramın çayın varsa çay, kahven varsa kahve, meşrubat varsa meşrubat. Güzeldi. Özel güvenliğin bunu engellemesi bi yerde iyi, bi yerde iyi değil. Eski şeylere bakarak iyi değil. Kültürümüzü öldürüyo yani.” (G15, B, 63) Muzaffer de Murat’a paralel şekilde: “Çat kapı ziyaret bitti maalesef. Haberi olmadan gelme, uzaktan bir akraba 128 gelmiş mesela. Eskiden öyle değildi. Eskiden şimdiki gibi eşya yoktu. İki tane somya vardı. Hemen eliyle somyanın üstünü eliyle düzeltince, ev toplanırdı. Şimdi hakikaten, yeni nesil misafir kabul edemiyor. İşimiz var diyor, yorgunuz diyor. Hatta eve gelen akrabalar yatıya da gelirdi. Hafta sonları geceleri kalmaya gidilirdi. Şimdi sıkıysa haber vermeden git.” (G9, A, 57) demek suretiyle eskiye olan özlemlerini dile getirmişlerdir. Çat kapı ziyaretlere karşı çıkan apartman görevlileri Salih ve Halil, gerekçe olarak maddi durumlarının kötü olmasını göstermişlerdir. Bu konuda Salih: “Çat kapı iyi değil. Engellenmesi güzel bi şey. Çat kapı olunca, insan müsait olmuyor. Haber vermeden bi insan çat kapı gelemez. Benim çat kapı misafirlerim oluyor. Yakalanıyoruz. Mesela geliyolar, yemek hazırla. Evde var mı yok mu? Çay! Evde var mı çay? O, sorun olduğu için iyi değil. Güvenlik uyarması iyi. Vakit kazanılır. Hazırlık olur. Gelemezler.” (G12, A, 45) cümleleriyle maddi yetersizliklere vurgu yaparken, Halil de benzer şekilde “Burası köy yeri gibi değil ki. Her şey para. Gelen adam halden anlamıyosa yandın.” şeklinde maddi durumu vurgulamıştır. İki katılımcı da, güvenlik görevlisinin varlığıyla birlikte, habersiz misafirlerin tamamen engelleneceği bir hayat kurgulamışlardır. Güvenlik görevlileri, ev sahiplerine telefon açtığında misafiri kabul edip etmediklerini sormakta ve onay sonrası misafirleri içeri almaktadır. İki katılımcının da güvenlik görevlisinin varlığının çat kapı ziyaretleri tamamen keseceğini düşünmesi dikkat çekicidir. 3. ÖZEL GÜVENLİK GÖREVLİLERİ VE KAPALI DEVRE KAMERA SİSTEMLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI Katılımcıların tümünün yaşadığı sitelerde kapalı devre kamera sistemi14 bulunmaktadır. Katılımcılardan güvenlik görevlilerinin ve kameraların caydırıcılıklarını karşılaştırılmaları istenmiş ve kameralarla ilgili olarak kameraları kimin izlediği, izlenme endişesinin olup olmadığı, kameraların ses kaydetmesi, binalardaki konumu ve caydırıcılığı hakkında sorular yöneltilmiştir. 14 Buradan itibaren kapalı devre kamera sistemi yerine kamera kelimesi kullanılacaktır. 129 a. Kameraların Takibi ve İzlenme Endişesi Katılımcılara öncelikle oturdukları sitelerde mevcut olan kameraların kimler tarafından seyredildiğine dair soru yöneltilmiştir. Güvenlikli sitede oturanların tümü güvenlik görevlilerinin seyrettiğini, güvenlik görevlisi olmayan sitede oturanlar ise yöneticilerin seyrettiğini ifade etmişlerdir. Berke, İsa ve Yunus oturdukları sitelerde ayrıca merkezi yayında bir kanalın kamera görüntüleri için ayrıldığını ve istediklerinde buradan takip edebildiklerini belirtmişlerdir. Ecrin’in diğer katılımcılardan farklı olarak kameraların takibi hakkında görüşleri şu şekildedir: “Onu çok merak ediyorum ben de. Yöneticiler bakıyorlar mı izliyorlar mı çok merak ediyorum. Hatta yöneticiye de sorucam. Kim izliyor bu görüntüleri diye. İzlenmiyorsa da sadece 1 yıl kayıt altına alınıp sadece hırsızlık durumunda mı sadece bakılıyor.” (G6, A, 32) Katılımcılara kameralar tarafından kayıt altına alınmanın meydana getirebileceği endişe hissi sorulmuştur. Katılımcıların büyük çoğunluğu (n=18) bu durumdan dolayı hiçbir şekilde endişe ve rahatsızlık hissetmediklerini, iki katılımcı ise aksine rahatsızlık duyduklarını beyan etmişlerdir. İzlenme endişesi taşımayan katılımcılar, kameraların artık hayatın bir parçası olduğunu vurgulamışlardır. Kamu kurumunda müdür olan Fatma işyerindeki görüntüleri takip eden kişi olarak görüşlerini: “Mesela ben de işyerinde kameraların görüntülerini yanımdaki ekrandan seyrediyorum. Aksayan bir durum olduğunda hemen personelin yanına giderek müdahale ediyorum.” (G8, B, 41) şeklinde ifade etmiştir. Seda, izlenmenin normalleşmesini “…evimin içi izlenmiyor. Umuma açık yerlerde anormal davranmıyorum. Sorun yok.” cümleleriyle, Umut da gülerek “hoşuma gidiyor kamera olması, endişe yok.” şeklinde vurgulamışlardır. İclal, izlenme hakkında “Bana da bakcak, girene çıkana herkese 130 bakacak belki yabancı biri giriyo. Baksın iyi bir şey.” cümleleriyle Ecrin, Muzaffer ve Yavuz da “Her yerde kamera var.” ifadesiyle kameralar tarafından izlenmenin hayatın bir parçası olduğunu dile getirmişlerdir. Katılımcılar arasında izlenme endişesi taşımayanların çokluğu (n=18) ve izlenme hakkında görüşlerini açıklarken gösterdikleri rahatlık, gözetlenmenin normalleştiğini ortaya koymaktadır. Günümüz toplumu için gözetleme, artık günlük hayatın sıradan parçalarından biridir. Gözetleme, günlük hayatın geçtiği okullar, yollar, alışveriş merkezleri ve kamuya kapalı yerlerde “uzak mesafeden” teknoloji ürünü olan kameralarla yapılmaktadır. Gözetlenen toplum, kameraların varlığından haberdardır. Ancak kameralar uzaktan kayıt yaptığı için gözetleme, kaygı verici olmayan bir durum olarak algılanmaktadır (Innes, 2003:114). Gözetlemenin normalleşmesi ve hatta farkında bile olunmaması kontrol aracı olmadığı anlamına gelmemektedir. Gözetleme ile insanların hareketleri izlenerek uzaktan kumanda ile kontrol edilmemektedir. Ancak gözetlemenin gücü, bireyler üzerinde, sıkı kontrolden gevşek tavsiyeye uzanan geniş bir bantta hissedilmektedir. Gözetlemenin günlük hayatta etkisi değişmektedir. Elektronik denetim sistemi uyarı levhası olan trafik ışıklarında sürücüler kurallara sıkı bir şekilde riayet ederken, site girişlerindeki kameraların sadece varlığı hissedilmektedir. Işıklardaki sert tokat, site girişinde gevşek bir tavsiyeye dönüşmektedir. Ancak iki uç arasında gel-git yaşayan bireylerin toplum düzenine uyumunu gözetlemenin gücü sağlamaktadır. (Lyon, 2006:113). Gözetlenmekten rahatsız olan iki katılımcıdan biri olan Salih, apartman görevlisi olarak çalışırken kameralarla sürekli gözetlenmenin verdiği rahatsızlığı dile getirmiştir. Bu konudaki görüşlerini: “İzlenmek rahatsız eder. Birisinin sanki gözü sürekli üzerinde gibi. Her yaptığın hareketten hani bi şey olacakmış gibi. Bi iş yaparsın, rahat yaparsın. Ama patronun amirin başında olursa sen rahatsız olmaz mısın? Bu da öyle yani.” (G12, A, 45) şeklinde ifade etmiştir. Salih, sürekli gözetim altında olduğundan dolayı 131 yapacağı işleri rahat yapamadığını vurgulayarak, Foucault’un (1995:200) gözetleyenin görünmediği ve gözetlenen kişilerin ne zaman gözetlendiğini bilmeden sürekli olarak gözetlendiğini düşündükleri bir yapı olan Panoptikon tasvirine atıfta bulunmaktadır. Salih’in diğer katılımcılardan farklı görüşte bulunmasının sebeplerinden biri de diğerlerinin evi olan sitelerin, onun için aynı zamanda işyeri olmasıdır. İşçilerin çalıştıkları yerlerde gözetlenmeleri, disiplin altına alınmaları ve iktidara boyun eğmeleri anlamına gelmektedir (Lyon,1997:43). Salih, kendisinin görmediği bir yerden sürekli olarak gözetleniyor olmaktan rahatsızlığını dile getirmiş ancak gözetime boyun eğmekten başka çaresinin olmadığını da vurgulamıştır. b. Kameraların Binadaki Konumu ve Ses Kaydetmesi Katılımcılara kameraların binalarda nerede durması ile ilgili görüşleri sorulduğunda; 14 katılımcı girişte olmasının yeterli olacağını, altı katılımcı ise binanın bütün katlarında olması gerektiğini ifade etmişlerdir. Kameraların sadece girişte olmasının yeterli olacağını ifade eden 14 katılımcıdan 10’u, ara katlara yerleştirilen kameraların özel hayata müdahale olacağını vurgulamışlardır. Yunus, her katta kamera olursa hayatının “Truman Show gibi” olacağını dile getirmiştir. Selim, bu konudaki görüşlerini: “Her katta olmasını, asansörde olmasını istemem. Eve yaklaştıkça rahatlık artıyor. İçeri giriyorsun daha da artıyor. Şahsi konuları konuşuyor olabilirim ben. Kayıt altına alınmasını istemem. Ben nereye hangi kata girdim, hangi eve gittim. İzlenmek gibi. Bilinmesini istemem nereye gittiğimin.” (G11, B, 32) şeklinde dile getirirken, en mahrem yer olan evine yaklaşırken, gittikçe daha mahrem olan halkaların varlığını vurgulamıştır. Bireylerin yaşam alanları iç içe geçmiş halkalardan oluşmaktadır. Merkezde yer alan evde dış çevreye doğru mahremiyet ve özgürlük azalmakta, diğer kişilerin varlığı ve ilişkiler nedeniyle kontrol algısı artmaktadır (Peponis ve Wineman, 2002:283). Kameralar ve diğer teknoloji ürünleriyle yapılan gözetlemeler, bireylerin etrafındaki mahremiyet dairelerini şeffaflaştırmaktadır. Kişinin 132 kendine özel bilgilerin ifşa edilmesi, kişinin toplumla arasındaki sınırları belirleyen çizgilerin yok olmasına neden olmaktadır. Kendine özgü bilgilerin öğrenilmesi, bireyleri otoriteye boyun eğmeye itmektedir (Marx, 1996). Altı katılımcı, kameraların bütün katlarda olmasının daha güvenli olacağını ifade etmişlerdir. Bu konuda Emine, “bütün sitenin, hatta bütün katların, mesela 12 katlıysa bütün 12 katına da kamera sistemi koyun.” cümleleriyle kameraların her katta olmasıyla sitenin güvenlik görevlisi olmadan da güvenli olabileceğini vurgulamıştır. Sadık, “Her katta olsa iyi olur. Özel yaşantıya biraz müdahale oluyor ama komşu komşuya kapıdan konuşuyor.” demek suretiyle özel hayat çekincesi taşıdığını ancak çok önemsemediğini vurgulamaktadır. Katılımcıların yaşadıkları sitelerdeki kameralar, sadece giriş ve çevre güvenliği için yerleştirilmiştir ve katlarda bulunmamaktadır. Katılımcıların çoğu (n=14) kameraları özel hayata girdiğinden dolayı ara katlarda istemediğini ifade ederek, özel hayat sınırlarını çizmişlerdir. Altı katılımcının bu durumu kabul etmeleri ve sakınca görmemeleri dikkat çekicidir. Bu durum araştırmanın özünü oluşturan kontrolün ulaştığı boyutları göstermesi açısından önemlidir. Katılımcılara, yaşadıkları sitelerdeki kameraların konumundan sonra ses kaydetmesinden duyacakları memnuniyet veya rahatsızlık sorulmuştur. Bu sorunun maksadı, kameralarla gözetlenen ve kayıt altına alınan katılımcıların görüntülerinin üstüne ses kayıtlarının da eklenmesi halinde gösterecekleri tepkiyi ölçmektir. Katılımcıların çoğunluğunun (n=13) kameraların ses kaydetmesini olumlu karşılamıştır. Katılımcılardan kameraların ses kaydetmesinin daha iyi olacağı yönünde görüş bildiren İclal, düşüncesini “Ne konuşacak kapıda. Kapıyı aç, geldim diyecek. Mahremiyet evde olur.” Şeklinde ifade etmiştir. Ecrin de: “Ses kaydetmeli. Koridorda, sitede ne konuşabilirsin ki sonuçta. Günlük hayattan konuşabilirsin, özel hayatı evde konuşursun. Ben bu evi soymaya geldim demezsin herhalde.” (G6, A, 32) 133 cümleleriyle benzer biçimde kameraları özel hayatına yönelik tehdit olarak görmediğini belirtmiştir. Kameraların ses kaydetmesinden rahatsız olan katılımcılar (n=7), ses kaydını abartılı bulduklarını ve özel hayata müdahale olacağını vurgulamışlardır. Halil, bu konuda “ O biraz özel hayata müdahale. Çocuğa koridorda öte git falan dersin. İnsanın özeli buralar.” cümleleriyle ses kaydına karşı olduğunu belirtmiştir. Kameraların binalardaki konumlandırılması ve ses kaydetmesi ile ilgili sorularda, katılımcılar tarafından verilen destek ve çekincelerin ortak noktasını özel hayat sınırları teşkil etmektedir. Kameraların ara katlarda olmasını ve ses kaydetmesini uygun gören katılımcılar, özel hayat sınırlarının evlerinin kapısında bittiğini dile getirirken, karşı olanlar ise özel hayat sınırlarını apartman girişlerine kadar uzatmaktadır. Site sınırları, apartman girişi, kat koridorları ve evin kapısı şeklinde fiziki sınırlar çizilecek olursa, dışarıdan içeriye doğru girildikçe özel hayat ve mahremiyet kavramları yoğunlaşarak artmaktadır. Kameraların konumları ve ses kaydetmeleri hiç şüphesiz özel hayata müdahale etmektedir. Çünkü kameralar, insanlar üzerinde kontrol algısını artırmaktadır. Kontrol altına alınmış davranışlar sergileyen bireylerden oluşan toplum arzusu varsa, kameralar bu amaca hizmet etmektedir. Ancak özgürleşme ve kendi gibi davranan birey arzusu varsa, kameraların varlığı bu kavramlara açıkça tehdit olmaktadır. Evin sınırları dışına çıktıktan ve diğer insanlarla olan etkileşim başladıktan sonra davranışların kontrol altına alınmasını Habermas (1991:27), kamusal alan kavramıyla açıklamıştır. Kamusal alanda, sivil toplumla devlet karşı karşıya gelmektedir. Yani karşılıklı etkileşim başlamaktadır. Ev, kamusal alandan kurulmak amacıyla sığınılan kutsal bir sığınaktır. Ancak gelişen teknolojiyle birlikte gözetim evin içine kadar girmiştir. Kutsal sığınak gelişen teknolojik araçlarla yapılan gözetleme metotlarıyla gizliliğini kaybetmektedir (Lyon 1997:32). Foucault (1991:103), birey ve toplum arasındaki etkileşimin belirleyicisinin devlet olduğunu vurgulamaktadır. Ona göre bireyin toplum içindeki “özgürlük sınırları” devlet tarafından belirlenmekte ve sınırlandırılmaktadır. Devlet bireyin sınırlarını 134 güvenlik kaygılarına göre belirlemektedir. Kamusal alan ve özel alan arasındaki belirsizleşen sınırlar, bireylerin özgürlüklerini kısıtlamakta ve iktidar tarafından gözetleme gibi büyük bir araçla kontrol altına alınmasını sağlamaktadır. Bireylerin özgürlük ve düzen kavramları arasında yaşadıkları gel-gitler daha kolay kontrol altına alınmalarını sağlamaktadır. c. Kameraların Caydırıcılığı Katılımcılara yaşadıkları sitelerde bulunan kameraların caydırıcılığı hakkındaki görüşleri sorulmuştur. Katılımcıların büyük çoğunluğu (n=18) kameraları caydırıcı bulduğunu beyan etmiştir. Katılımcılardan kameraların caydırıcı olduğunu belirtenler, kameranın kaydetme özelliğinden dolayı siteye girmek isteyen kişilere engel teşkil ettiğini ve nasıl olduğu bilinmeyen olayların kayıtlardan kontrol edilerek açığa kavuşturulduğunu vurgulamışlardır. Kameraların kayıt altına aldığı görüntülerin çözümlenerek faili meçhul kaza ve suçların ortaya çıkması, kameralara olan güveni artırmaktadır. Bu konuda Cihan: “…bir tane arkadaşım güvenlikli bir sitede oturuyor, hem de kamera sistemi var. Sıfır araba alıyor. Arabasına bisiklete binen çocuğun bir tanesi kaputun üzerine düşüyor, kaçıyor. Kamera sistemi olmasa, bu çocuğun kim olduğunu bulamayacak. Kamera sisteminden bakıyor. Çocuğun babasını da çağırttırıyor. Ondan sonra gerekeni yaptırıyor. Gel diyo polis çağırcam, kamera kaydı var diyo. Adam arabayı yaptırmak zorunda kalıyor.” (G5, A, 31) cümleleriyle , Mehmet de: “Kamera çok caydırıcı. Hırsızların yakalandığını görüyoruz. Çok faydası var. Arabasından, insanından kameraların çok yerli yerinde olduğunu düşünüyorum. Her şey kamerayla çözülüyor. Kameralar sayesinde çok yakalananlar oldu. Suçluların izi sürülüyor.” (G3, A, 50) cümleleriyle kameraların kayıt özelliğinin faydalarını vurgulamışlardır. 135 Kameranın kayıt altına aldığı görüntülerden iz sürülmesinin yanında varlığı da caydırıcı etki yaratmaktadır. Bu konuda Muzaffer, “Kamera olan yerde kötü bir şey yapacak adam deşifre olacağını biliyor. Ya gözünü karartarak giriyor ya da girmiyor.” şeklinde, Selim de “Orda kamera var. Kayıt altındasın. Işığı yanıyor. Bir yerden atlasan falan kaydediyor. Elektronik göz gibi.” cümleleriyle kameranın varlığının suçluları vazgeçireceğini dile getirmişlerdir. İki katılımcı, kameranın caydırıcılığıyla ilgili site içindeki düzene katkıda bulunduğu yönünde görüş bildirmişlerdir. Bu konuda Murat, “Adam sitenin yanından geçerken bile kameraları gördüğünde burada kamera var deyip tedirgin geçiyor. Arabasını park ederken daha dikkatli ediyor.” ifadesiyle Sadık, “Nasıl MOBESE’lerin önünde duruyorsa beyaz çizgiyi geçmiyor öyle de site için iyi.” şeklinde düzen vurgusu yapmışlardır. Katılımcılardan kameraları caydırıcı bulmayan İclal, her an bozulma ihtimali olduğunu ifade ederken Salih, kameralara güvenmediğinden dolayı caydırıcı olmadığını dile getirmiştir. Kameraların katılımcıların büyük çoğunluğunda güven duygusunu artırdığı ifadelerden anlaşılmaktadır. Kameralar, katılımcılarda faili bilinmeyen olaylarda geçmişe dönük kayıtların incelenerek faillerin bulunmasını sağladığından suça maruz kalma korkusunu azaltmaktadır. Kameraların meydana gelen olayı engelleyebilme özelliği yoktur. Ancak geriye dönük kayıtların varlığı dahi güvende olma hissini beslemektedir. Kameranın sadece kayıt özelliğini Yavuz: “…kameraların caydırıcı özelliği var ama tabi bi yere kadar. Adam onu göze alıp geliyorsa yapcak bi şey yok. Kamera sonuçta sadece görüntü alıyor. Hırsıza müdahale edemiyor. Kolundan tutup atamıyor yani.” (G14, A, 32) cümleleriyle çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Kameraların toplumsal alanda kullanılmaya başlanmasında amaç suçluyu caydırmak ve suça maruz kalma korkusunu azaltmaktır (Innes, 2003:120). Katılımcıların beyanlarından kameraların bu işlevi yerine getirdiği anlaşılmaktadır. Hatta kameralar kamusal alandan bir adım daha ileri giderek özel alanlarda da benzer 136 amaçlarla kullanılmaktadır. Kameralar sitede yaşayanların daha güvende hissetmelerini sağlamakta ve düzen arzusunu da yerine getirmektedir. Sitede yaşayan kişilerin arabalarını nasıl park ettikleri sitedeki ortak kullanım alanlarının eşit paylaşılması açısından önemlidir. Ancak arabanın park edilme şekline dahi kamera görüntüleri ile müdahale edilmesi düşündürücüdür. Ayrıca katılımcıların beyanlarından yola çıkarak, faili belli olmayan site içindeki küçük masraflı kazalarda dahi kamera kayıtlarına başvurulması ilgi çekicidir. Sitede yaşayanlar birbirlerine karşı olan güven duygusu minimum seviyede olduğu, söz yerine görüntü kayıtlarının muteber olduğu ortaya çıkmaktadır. Örneğin küçük bir kaza olduğunda kişilerin ifadelerine güvenmek yerine kamera kayıtlarına başvurmak, kişiler arasındaki diyalogun geldiği seviyeleri göstermektedir. Siteler, içinde yaşayan bireylerin ortak kullanım alanları olmalarından dolayı yarı kamusal alan niteliği taşımaktadırlar ve site sakinleri evlerinin dışında sitenin sürdürmektedir. sınırları Site içindeyken sakinleri, belirli ortak bir kullanım grupla ortak alanlarında yaşam birbiriyle rastlaşmaktadır. Yani site dışındaki toplumun geneline göre daha fazla göz göze gelmekte ve zaman geçirmektedir. Buna rağmen site sakinlerinin birbirlerine besledikleri güven duygusunun zayıf olduğu gözlemlenmektedir. Site sakinlerinin belirsiz bir olay karşısında birbirlerini dinlemek yerine kamera kayıtlarına başvurmaları teknolojinin imkanlarından faydalanmak olarak değerlendirilebilir. Ancak bu durum gözetimin kanıksandığını ve iletişimin azaldığını ortaya koymaktadır. Gözetimin yaygınlaşması, ilişkilerin azalmasının bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. ç. Güvenlik Görevlileri ile Kameraların Kıyaslanması Katılımcılardan yaşadıkları sitelerin güvenliğini sağlamak amacıyla kullanılan kameralarla güvenlik görevlilerinin güvenliğe olan etkilerini kıyaslamaları istenmiştir. Katılımcıların büyük çoğunluğu (n=17) kameralarla güvenlik görevlilerinin beraber kullanılmasını daha caydırıcı bulurken, üç katılımcı kameraların daha caydırıcı olduğunu ifade etmişlerdir. 137 Kamera ve güvenlik görevlilerinin beraber kullanılmasının daha güvenli olacağını ifade eden katılımcılar, kamera ve güvenlik görevlilerinin birbirlerini tamamladığını ifade etmişlerdir. Bu konuda Sadık: “Güvenliğin de dikkatli olması şart. Korkuluk gibi durmayacak. En azından biri zarar verip çıkmışsa da kameralar da ikinci güvenliği sağlıyor. Ne oluyor, polis geliyor kamera kaydını tarıyor. O insanları kameradan bakınca haa diyor. Bu daha önceden de yapmıştı falan diyor. Fotoğraflarından falan buluyor.” (G16, B, 59) cümleleriyle İsa: “ikisinin yeri de ayrı. Beraber tamamlayıcı bunlar. Kamera engelleyen bir cihaz değil. Olaydan sonra devreye giriyor. Güvenlik görevlisi anında müdahale ediyor.” (G10, B, 37) şeklinde beyanı kullanılmasının ile güvenlik daha uygun görevlisi olacağını ve kameranın vurgulamışlardır. beraber Yunus kameranın güvenlik görevlilerini de kontrol ettiğini: “Bence kameralar güvenlik görevlilerinin kontrolünü sağlıyor. Güvenlik kamerasından kontrol edildiğini biliyor güvenlik görevlisi. Herhangi bir durumda müdahalede bulunmazsa kameraya bakılarak sorumlu tutulacağını biliyor. Motivasyon sağlıyor. Pekiştireç oluyor bence. Kamera çalışmıyor sadece lambası yanıyor. Dışarıdan birisi bilemez çalışma durumunu caydırıyor bence.” (G2, A, 32) cümleleriyle dile getirmiştir. Kameralar ve güvenlik görevlileri sitelerde ortak olarak kullanılmaktadır. Sitelerde daha güvenli bir ortam sağlamak amacıyla teknoloji ürünü olan kameralarla desteklenen güvenlik görevlileri, siteleri gözetim altında tutmakta ve düzeni korumaktadır. Üç katılımcı, kameraları güvenlik görevlilerinden daha caydırıcı olduğunu belirtmişlerdir. Bu konuda Berke: “Ben kameralara daha çok güveniyorum. Güvenlik görevlisi her zaman gözünden kaçırabilir. Ama kamera her saniyesini alıyor yani. Hatta işyerinde paraların sayışını kontrol etmek için çalıştığım odadaki kameranın yerini 138 değiştirdim. Ona daha çok güveniyorum yani. Mesela kasam açıkken bile bazen bırakıp gidiyorum. Kamera var diyorum çok rahatım.” (G7, B, 49) ifadeleriyle; Cihan ise “Kameralar olmalı mutlaka. Sonuçta geçmişe dönülebilmesi için kamera kayıtları önemli diye düşünüyorum. Kameralar derim. Kesinlikle kameralar.” cümlesiyle kameralara olan güvenini ortaya koymuşlardır. Güvenlik görevlileri yaptıkları kontrollerle sitede düzeni sağlamaktadırlar ve bu kontroller kamera kayıtları ile güçlendirilmektedir. Bu şekilde yapılan kontroller, katılımcıların büyük çoğunluğunda daha güvende olma hissini tetiklemektedir. Siteler, fiziksel yapılarının sağladığı izolasyona ek olarak güvenlik görevlisi ve kameralarla gözetlenmesiyle tamamen kapalı hale getirilmektedir. Sitenin içinde sadece site sakinleri ve site sakinlerince “onaylanan” kişiler dolaşabilmektedir. Rose (2004:253), devletin kamusal alanda düzeni sağlamakla görevli resmi güvenlik gücü olan polise benzeyen ama tamamen sivil olan güvenlik görevlileri sayesinde, özel alanların kontrol altına alındığı ve kontrollü girişler sayesinde kişilerin sadece kendine benzeyen kişilerle karşılaştığını öne sürmektedir. Sitede oturan kişilerinde kontrollere ve gözetime razı olmasının temelinde yatan sebeplerden biri kendine benzeyen kişilerle yaşama arzusudur. Gözetim ve kontrollere razı olmaya iten sebeplerden diğeri de suça maruz kalma korkusudur. Suça maruz kalma korkusu toplumda insanları çeşitli çareler aramaya itmiştir. Bu çarelerden biri de güvenlikli sitelerdir (Garland, 2001:162). Kontrollü girişleri olan sitelerde yaşamak, tehlikeli olarak değerlendirilen dış dünyayla araya sınır çekmek, bariyer koymak anlamına gelmektedir. Bu nedenle 7/24 kayıt yapan kameralar ve güvenlik kontrolleri daha güvenli olmak için arzu edilmektedir. 139 BEŞİNCİ BÖLÜM SONUÇ VE DEĞERLENDİRME Güvenlik, insanın dünya üzerinde varoluşundan günümüze kadar önemini hiçbir zaman yitirmemiştir. Hayatın en önemli parçalarından biri olan güvende olma ihtiyacı, kamusal alanda devlet tarafından polis, jandarma ve zabıta gibi kolluk güçleri tarafından yerine getirilmektedir. Kamusal alanda sağlanan güvenlik hizmetinin özel alanlarda da devam etmesi gerekmektedir. Çünkü güvende olma duygusu, süreklilik arz eden ve karşılanmadığında toplum düzenini olumsuz yönde etkileyebilecek hayati bir gereksinimdir. Güvende olma hissinin toplumda rutin hayatın devam etmesini sağlayan önemli yapı taşlarından biri olması, düzen algısı altında kontrolü kolaylaştırmaktadır. “Toplumun güvenliği için” uygulamaya konulan yöntemler, toplum tarafından daha kolay kabul edilmekte ve itaat gösterilmektedir. Kısacası güvende olma ihtiyacı toplumun yumuşak karnıdır. Güvende olma hissinin karşıtı olarak karşımıza suça maruz kalma korkusu çıkmaktadır. Bu korku bireyleri devletin aldığı önlemlere mutlak itaate zorlarken, aynı zamanda kendine göre önlemler almaya da itmektedir. Önlemler bazen davranış değişikliklerinde bazen de tercihlerde kendini göstermektedir. Suça maruz kalma korkusu şehirlerde kendini daha fazla göstermektedir. Şehirlerin gittikçe artan nüfusundan dolayı karmaşa artmakta ve karmaşanın getirdiği yeni kurallar ortaya çıkmaktadır. Örneğin gece belirli bir saatten sonra dışarı yalnız çıkmamak, sadece aydınlatılmış yolları kullanmak veya belirli semtlerden uzak durmak gibi toplumun tümü tarafından kabul edilen yazılı olmayan kurallar bunlardan sadece birkaç tanesidir. Şehir insanın kimliğini değiştirmektedir. Şehrin tetiklediği suç korkusu, şehirde yaşayanların üzerinde taşıdığı eşyalara da yansımaktadır. Çantada biber gazı taşımak veya cep telefonları aracılığıyla “imdat butonu” uygulamaları normalleşmektedir. Yanında koruyucu alet taşımaktan bireysel silahlanmaya kadar uzanan değişiklikler “zorunlu” olarak algılanmaktadır. 140 Suça maruz kalma korkusunu besleyen kanalların başında medya gelmektedir. Suça dair haberlerin basılı, görsel ve internet ortamında veriliş şekli bireylerin haber alma ihtiyacını karşılamaktan öte tedirgin edecek şekilde olmaktadır. Her gün, her saat başı haber yapılan taciz, şiddet ve cinayet haberleri en çabuk ve etkili olan türleridir. Bu haberlerden farklı, daha masum bir örnek şu şekildedir: Ana haberlerde “Şimdi tacizciler düşünsün!” başlığıyla yakın savunma sanatlarını tanıtan haberler yapılmaktadır. Haberlerde genellikle kadınların da bu dövüş sanatını yapabileceği vurgulandıktan sonra kap-kaç mizanseniyle haber tamamlanmaktadır. Bu haberin seçilmesindeki maksat suça maruz kalma korkusunun ulaştığı boyutları göstermektir. Birincisi suçtan kaçmak neredeyse imkansızdır. İkincisi, devlet güvenliği sağlamakta yetersizdir ama bu normal karşılanmalıdır. Üçüncüsü, kadınlar hedef sıralamasında başı çekmektedir. Basit bir analizin ardından çözüm olarak; evinin dışına gerekmedikçe çıkmayan özellikle geceleri evde kalan kadın vatandaş olarak belirmektedir. Düzeni sağlamakla görevli olan devlet, çözüm bulmak yerine vatandaşın bu korkuyla yaşamaya alışmasını veya kendi başının çaresine bakmasını beklemektedir. Devlet, toplumu kontrol altında tuttuğu sürece, toplumda istediği düzeni sağlayabilmektedir. Şehir yapısının karmaşıklığı ve kalabalık olması düzeni korumayı güçleştirmektedir. Gün boyu yaşayan şehirler, gece de durmamakta, yavaş da olsa hareketliliğini korumaktadır. Sürekli akım halinde olan toplumu devlet tarafından istenen düzen içine sokmak güçleşmektedir. Bu nedenle büyük kalabalığın günlük hayatta olup biten olayları aynı şekilde algılamasını sağlamak “tektipleştirmek” kontrolü kolaylaştıracaktır. Toplumda genel olarak meydana getirilecek “iyi, kötü, normal, anormal” gibi etiket kavramlarla her bireyin aynı olaydan aynı şeyi anlaması sağlanacak kısacası düşünceler kontrol altına alınmış olacaktır. Karmaşıklaşan şehir yapısı, medya aracılığıyla suç korkusunun körüklenmesi, şehirde yaşayan toplumun güvende olma ihtiyacı ve son olarak devletin toplumu kontrol altına alma isteği birleştiğinde formal ve informal kontrolün ulaşabileceği boyutları tahmin etmek güçleşmektedir. 141 Şehir yaşamında var olan suç korkusu, toplumun yaşadığı evlerin biçimini ve şehir içindeki konumunu da etkilemektedir. Şehrin bazı semtleri düşük gelirli vatandaşlar tarafından tercih edilirken, bazı semtleri yüksek gelirli vatandaşlar tarafından tercih edilmektedir. Ancak bu durum semtlerdeki toplum yapısını tamamen homojen hale getirmeye yetmemektedir. Semtlerin içinde de çeşitli gelir gruplarına ait vatandaşlar benzerlerine yakın olarak oturmaktadır. Bunun başlıca nedenlerinden biri emlak ve kira ücretlerinin neredeyse mahallelere göre değişkenlik göstermesidir. Aynı semtte bazı mahallelerde kira ücretleri yüksek iken, bazı mahallelerde oldukça düşüktür. Şehir, semt ve mahalle coğrafi alan ne kadar küçülse de tüm oturanların birbirine benzediği toplulukların oluşması neredeyse imkansızdır. Çünkü bu şekildeki yerleşim yerlerinde oturmak için gereken belirgin bir ölçüt yoktur. İsteyen istediği evi seçerek oturabilmektedir. Site yerleşimi, bu farklılıkları tamamıyla olmasa da büyük çoğunluğuyla ortadan kaldırmaktadır. Site şeklinde olan yerleşim yerlerinde yaşamak, mahallelerde yaşamaya nazaran ekstra maliyetlere katlanmak anlamına gelmektedir. Sitenin meydana getirdiği homojen yapı sitenin sınırları içinde geçerli olmaktadır. Yani orta gelirli kişilerin oturduğu bir sitenin yanında yüksek gelirlilerin oturduğu site bulunabilmektedir. Sitelerin kendi içindeki maliyet benzeşmesi, site sakinleri arasında gelir farklılıklarını da ortadan kaldırmaktadır. Site sakinlerinin birbirlerine benzeşmesi, oturdukları site kimliklerinin parçası haline getirmektedir. Sitelerin maliyet farklılıklarına ek olarak fiziksel yapısından kaynaklanan kapalılık özelliği, kamera sistemleri ve güvenlik görevlileri tarafından daha da belirgin hale gelmektedir. Güvenlik görevlisi bulunan sitelerin aidatları diğer sitelerden daha fazla olduğundan dolayı gelir seviyesi olarak da güvenliği olmayan sitelerden farklılaşmaktadır. Araştırmamızda güvenlik görevlilerinin sitede yaşayanlar üzerinde yarattığı kontrol etkisini ölçmek amacıyla, katılımcıların yarısı güvenlikli sitede oturan kişilerden, yarısı da güvenlik görevlisi olmayan sitede oturan kişiler arasından seçilmiştir. 142 Güvenlikli sitede oturan katılımcılar, gelir düzeyi olarak güvenliksiz sitede oturanlardan ayrılmaktadır. Bu farklılık, güvenlik görevlisi olmayan sitede oturan katılımcılarla yapılan görüşmede söz konusu katılımcı grubunun büyük çoğunluğunun (n=9) maddi durumları yeterli olduğunda güvenlikli siteye yerleşmek istediklerini beyan etmeleriyle de kendini göstermektedir. Sadece bu beyan dahi sitelerin neden olduğu ayrışmayı ortaya çıkarmaktadır. Katılımcılar arasında en belirgin fark gelir farkıdır. Katılımcılar arasında ayrıca eğitim düzeyi açısından da fark vardır ancak bu durumun site seçiminde etkili olmadığı gözlemlenmiştir. Araştırmamızda ilk olarak katılımcıların güvenlik kavramını nasıl tanımladıkları, yaşadıkları sitenin güvenlik bakımından kendilerinde yarattığı farklılık hissi ve güvenlik görevlilerinin kendileri tarafından nasıl algılandığını ortaya konulmaya çalışılmıştır. Katılımcıların güvenlik tanımlamaları farklılık göstermemekle birlikte büyük çoğunluğu (n=18) evini en güvenli yer olarak tanımlamıştır. Güvenliğin en çok arzu edildiği yer olan evin seçiminde site şeklindeki yerleşimin ne kadar dikkate alındığı sorulduğunda güvenlikli sitede oturan katılımcılar, diğerlerinden farklılaşmaktadır. Güvenlikli sitede oturan katılımcılar, yaşadıkları siteyi seçme sebebini güvenlik görevlisi ve daha güvende olma isteği olarak beyan etmişlerdir. Güvenliği olmayan sitede oturanlar ise maddi durumlarının halihazırda oturdukları evi karşılamaya ancak yettiğinden dolayı, yakın gelecekte maddi durumlarının elverişli olması halinde güvenlikli siteye geçmek istediklerini ifade etmişlerdir. Karmaşıklaşan şehir hayatı ve artan suça maruz kalma korkusundan dolayı site içindeki bir evde oturmak cazip hale gelmektedir. Ancak bunu sağlamak için sitede oturmak yetersiz kalmakta ve güvenlik görevlisi gibi ilave kontrol mekanizmalarına ihtiyaç ortaya çıkmaktadır. Katılımcıların büyük çoğunluğu siteyi daha güvenli olarak tanımlamıştır. Güvenlikli sitede oturan katılımcılar, yaşadıkları sitenin günlük yaşamın risklerinden uzaklaştırdığını beyan ederken, bu durum, güvenliği olmayan sitede yaşayanlar için farklılaşmaktadır. Güvenliği olmayan sitede oturanlar, güvenlik görevlisi olması durumunda risklerin daha uzak olacağını beyan etmiştir. 143 Katılımcılar, şehri risklerle dolu bir mekan olarak tanımlarken, siteyi koruyucu olarak gördüklerini ancak güvenlik görevlisinin de bulunması halinde tam bir koruyucu kalkana dönüşebileceğini ifade etmişlerdir. Güvenlik görevlisi katılımcıların büyük çoğunluğunda (n=19) güvenliği sağlayan ve arzu edilen bir faktör olarak ortaya çıkmaktadır. Güvenlik görevlilerinin daha fazla güvenlik için istenmeleri, buna rağmen yetkilerinin sadece üç katılımcı tarafından bilinmesi dikkat çekicidir. Daha fazla güvende olmak için istenen güvenlik görevlisinin yetki sınırlarının bilinmemesi, suça maruz kalma korkusunun toplumu şekillendirmek amacıyla istenilen şekilde kullanılabileceğini ortaya koymaktadır. Kontrol görevi icra edecek olan güvenlik görevlisinin yetkilerinden bihaber olmak ve bu durumdan rahatsızlık duymamak, katılımcıların büyük çoğunluğunda hakimdir. Katılımcılara görüşmeden sonra güvenlik görevlerinin yetkileri hakkında meraklanıp inceleme yapıp yapmayacakları sorulduğunda tümü “hayır” cevabını vermiştir. Bu durumun sağlamasını yapmak amacıyla toplumun düzenini sağlamakla görevli resmi kolluk güçleri olan polis ve zabıtanın yetkileri hakkında bilgi düzeyleri sorulmuş ancak aynı yanıt alınmıştır. Güvenlik ve kontrolü sağlamak amacıyla işe alınması talep edilen güvenlik görevlilerinin yetkilerini bilmemek hatta merak hissi duymamak, frene basınca ne kadar mesafede duracağı bilinmeyen bir arabayı sürmeye benzetilebilir. Sorgulamadan kontrol altına girmeyi kabul etmek dikkat çekicidir. Toplumda veya sitede güvenliği ve düzeni sağlaması beklenen polis, zabıta ve güvenlik görevlilerinin talimatlarına tam uyum gösterilirken yetkileri sorgulanmamaktadır. Güvenlik için yapılan uygulamalar, sorgulamadan kabul edilmektedir. Kabul eden katılımcıların eğitim ve gelir durumları arasındaki farklılıklar bu durumu değiştirmemektedir. Güvenlik ve düzen uğruna razı olunan durumun sınırlarını göstermesi amacıyla katılımcılara, güvenlik görevlilerinin silah taşımaları ile ilgili düşünceleri sorulmuştur. 12 katılımcı güvenlik görevlisinin silah taşımasını, dört katılımcı ateşli silah olmasa da elektro-şok tabancası taşımasını uygun bulmuş, dört katılımcı ise silah taşınmasına karşı çıkmıştır. En güvenli yer olarak tanımlanan evin etrafında daha güvende olmak uğruna yetki sınırları bilinmeyen silahlı güvenlik 144 görevlisine razı olmak, suça maruz kalma korkusunun boyutlarını ve düzen arzusunu ortaya koymaktadır. Güvenlik görevlisinin katılımcılar üzerinde oluşturduğu güven hissini ortaya koymak adına, güvenlik görevlisinin sorumluluk bölgesi dışında katılımcılar üzerinde güven hissi oluşturup oluşturmadığı sorulmuştur. Bu soruya evet cevabı veren sekiz katılımcıdan altısı güvenlikli sitede oturanlardandır. 20 katılımcı arasından sekiz katılımcının bu soruya olumlu yanıt vermesi ve gerekçelendirmesi, geçmişi çok ötelere dayanmayan güvenlik görevlilerinin artık yavaş yavaş da olsa toplum tarafından düzen sağlayan aktörler olarak kabul edilmeye başlandığını göstermektedir. Çünkü olumlu yanıt veren katılımcıların eğitim ve gelir durumlarında farklılıklar vardır. Güvenlikli sitede oturanlara güvenlik görevlisinin olmaması durumunda hissedecekleri duygular sorulduğunda, ortak olarak kontrolün olmayacağını dile getirmişlerdir. Güvenlik görevlisi, koruyucu bariyer görevi görmekte, olmaması karmaşaya götüren bir durum olarak tasvir edilmektedir. Katılımcıların bu soruyu yanıtlarken takındıkları tavır, sanki hayatlarından önemli bir parçanın yokluğundan bahseder şekilde olmuştur. Ev güvenliği için güvenlik görevlisi olmazsa olmaz bir ölçüt olarak değerlendirilmiştir. Bu şekildeki değerlendirmeler, güvenlikli sitede oturanlar tarafından güvenlik görevlilerinin varlığının çok önemsendiğini ve onların vazgeçilmez olarak kabul gördüklerini ortaya koymaktadır. Ancak toplumun tamamı sitelerde yaşamadığı gibi sitelerin tamamı da güvenlikli değildir. Güvenlikli olmayan sitedeki katılımcılar tarafından talep edilen güvenlik görevlileri güvenlikli sitede oturanlar için vazgeçilmez bir ihtiyaç haline gelmiştir. Güvenlik görevlisinin olmazsa olmaz derecede kabul edilmesinde algıların kontrolü öne çıkmaktadır. Bu durumun tek suçlusu olarak devleti işaret etmek, elbette insaflı bir eleştiri olmayacaktır. Güvenlik görevlisinin bu derecede önemsenmesinin temelinde düzeni koruma eğiliminin yanında ekonomik faktörler de yatmaktadır. Emlak satışlarında, güvenlikli siteler ayrıcalık olarak tanıtılmakta ve özendirilmektedir. Toplumda bu şekilde oluşturulmaya çalışılan algı, herhangi 145 bir sorgulama süzgecinden geçirilmeden kabul edilmektedir. Sorgulamayan bireylerden oluşan toplumların kontrolü ve yönlendirilmesi daha kolay olmaktadır. Kısacası güvenlik görevlisi ekonomi aktörleri için “araç”, devlet adına da “kontrol mekanizması” olmaktadır. Devlet, site biçimindeki yerleşimde ve güvenlik görevlilerinin sitelerde çalışmasında “görünmez” bir aktör konumunda bulunmaktadır. Araştırmada ikinci olarak özel güvenlik görevlilerinin yaptıkları kontroller sırasında katılımcılardaki davranış değişiklikleri ve bu kontrollerin özel hayata müdahale derecesi ortaya konulmaya çalışılmıştır. Güvenlik görevlileri, çalıştıkları sitelerin girişlerinde siteye girmek isteyen misafirleri durdurarak ziyaretine geldikleri site sakininin bilgilerini kendilerine sormakta ve ev sahibinin kabul etmesi durumunda içeri girmelerine izin vermektedir. Tümünde olmasa da bazı sitelere gelen misafirlerin kimlik bilgileri defterlere kayıt edilmektedir. Bekleme, kimlik bilgilerinin sorulması, kaydedilmesi ve site sakinine telefon edilmesinden oluşan işlemler katılımcılar tarafından “kontrol” olarak tanımlanmıştır. Güvenlik kontrolü esnasında oluşan duygularla ilgili olarak; güvenlikli sitede oturan katılımcılardan sekizi yapılan kontrollerden dolayı rahatsız olduğunu ve kendine çeki düzen verdiğini ifade ederken güvenliği olmayan sitede oturanlardan beş kişi yapılan kontrollerin hoşlarına gittiğini, üç kişi ise rahatsız olduğunu ifade etmiştir. Güvenlik kontrolünden hoşlanan katılımcıların dördünün ilkokul mezunu olması ve gelir durumlarının düşük olması dikkat çekicidir. Aynı katılımcılar site girişinde yapılacak ayrıntılı arama ve sorular sorulmasını güvenliği sağlamak amacıyla yapıldığını belirtmişlerdir. Eğitim ve gelir durumundan kaynaklanan farklılık elbette tek kriter olmamaktadır. Nitekim lisans mezunu katılımcıların tamamına yakınının kontrolden rahatsız olmaları, kontrole karşı sahip olunan tutumda eğitim derecesinin etkili olduğunu göstermektedir. Lisans mezunları, güvenlik görevlilerinin yaptığı kontrollere daha eleştirel yaklaşmaktadır. 146 Aile ziyaretlerinden önce yapılan güvenlik kontrolünün özel hayata müdahale derecesi sorulduğunda katılımcılardan 11’i söz konusu kontrolleri özel hayata müdahale olarak algılamadıklarını beyan etmiştir. Öte yandan güvenlikli sitede oturanlardan altı, diğer gruptan üç kişi; kontrollerin özel hayata müdahale olduğunu vurgulamıştır. Kontrollerin özel hayata müdahale olduğunu ifade eden katılımcıların tümü lisans mezunudur. Hatta altı katılımcı, kontrolleri fişleme olarak tanımlamıştır. Katılımcıların site girişlerinde yapılan kontrollerde razı olacakları sınırları tahlil etmek amacıyla farazi bir durum yaratılarak siteye gelenlerin veri tabanı üzerinden geçmişe yönelik güvenlik soruşturmalarının yapılması hakkındaki görüşleri sorulmuştur. Bu soruda güdülen maksat, kişinin en mahrem bilgilerinden biri olan güvenlik kayıtlarının siteye girmek ve daha güvenli olmak uğruna ifşa edilmesi durumuna katılımcıların bakış açısını ölçmektir. Ev, en güvenli yer olarak tanımlanmaktadır. Ancak kale değildir. Daha güvende olmak amacıyla maruz kalınan güvenlik kontrolünün ulaşabileceği seviyeyi ölçmek için sorulan bu soruya tereddütsüz olarak yedi kişi evet cevabını vermiştir. Araştırmanın temelini oluşturan ve karmaşıklaşan şehir yapısında devletin kontrolünün azalması nedeniyle ortaya çıkan güvenlik görevlilerinin kontrollerinin ve suça maruz kalma korkusunun ulaştığı boyutları göstermesi açısından veri tabanı sorusu oldukça önemlidir. 10 katılımcının anlatılan kurgu sonrası fikrini değiştirmesinde, araştırmacının anlattığı kurgu etkili olmuştur. Bir anda karşı oldukları uygulamayı benimsemekle kalmayıp bu husustaki düşüncelerini “misafirlere yapılmasın ama” şeklinde detaylandırmışlardır. Bu sorunun cevabında sitenin tipi, eğitim veya gelir durumu etkili olmamıştır. Sadece tereddütsüz kabul eden yedi katılımcının dördünün ilkokul mezunu olması ve bu dört katılımcının tüm kontrol sorularına olumlu cevap vermeleri dikkat çekmiştir. Suç korkusu, toplumda gelir durumu, eğitim düzeyi farkı gözetmeksizin insanların tümüne etki etmektedir. Alınan tedbirin radikalleşmesi ve özel hayatın sınırlarını yok etmesi, güvenlik için olduğunda göz ardı edilmektedir. Bu durum toplumu şekillendirmek amacıyla, topluma 147 dayatılmak istenen uygulamaların güvenlik kılıfında rahatça kabul ettirilebileceğini ortaya koymaktadır. Güvenlik görevlilerinin yaptığı kontrollerin oluşturduğu davranış değişikliği, katılımcıların yaşadıkları sitenin tipine göre değişkenlik göstermemektedir. Ancak eğitim seviyesine göre değişkenlik arz etmektedir. Eğitim seviyesi arttıkça kontrollere karşı eleştirel bir tutumun sergilendiği ortaya çıkmaktadır. Katılımcılar onaylasa da eleştirse de güvenlik görevlileri sitelerde kontrol işlevi görmektedir. Siteye girenlere yaptıkları kontroller, site içinde düzeni sağlamakta ve bu durum, katılımcılar tarafından memnuniyetle karşılanmaktadır. Güvenlikli sitede oturan katılımcılar, bu durumdan memnun olmakta, diğer grup da bu türden kontrollerin kendi sitelerinde de uygulanmasını talep etmektedir. Kontrol esnasında oluşan “rahatsızlık, çekidüzen verme, hoşa gitme” ifadeleri güvenlik görevlilerinin sorumlu oldukları siteye girmek isteyen kişileri davranış değişikliğine ittiklerini göstermektedir. Araştırma, yapılan kontrollerin gerekliliği veya “iyi-kötü” olması üzerine değil, kişiler üzerinde oluşan kontrol algısı ve düzen üzerinedir. Bundan dolayı kontrollerin gerekliliği veya aşırılığı tartışılmamıştır. Kamusal alanda polis, jandarma ve zabıta gibi kolluk güçleriyle sağlanan düzen ve kontrol, evlerin kapılarında sona ermektedir. Ancak sitelerin girişlerindeki güvenlik görevlileri sitenin içindeki ortak yaşam alanlarında yani “yarı-kamusal” olarak nitelendirilebilecek alanda devam etmektedir. Özel güvenlik görevlileri, devlet tarafından görevlendirilmemiş olsalar bile, toplumda var olan kontrolü devam ettirmektedirler. Hatta siteye gelen misafirlerin kimlik bilgilerinin kaydedilmesi, kontrolün evin kapısının içine kadar girdiğini göstermektedir. Özel hayata müdahale olarak nitelendirilebilecek bu durum, zorla kabul ettirilmeye çalışılmamaktadır. Toplum tarafından kabul edilmekte, hatta talep edilmektedir. Bu durum katılımcıların beyanlarından da anlaşılmaktadır. İnsanın doğasına aykırı olan kontrol edilme ve boyun eğme davranışına iten etkinin cevabı razı olma kararında etkili olan değişkenlerin sunulma biçimidir. Yani rıza göstermek matematiksel bir sonuçsa, eşittir işaretinin diğer tarafındaki parametreler önem kazanmaktadır. Buradaki kontrole razı olmaya iten parametreler; suça maruz kalma korkusu ve riskli şehir yaşamıdır. Bu parametrelerin algılanış 148 şekli sonucu belirlediğinden dolayı, devlet bu iki parametrenin algılanmasında aktif olarak rol almakta ancak sonuç olarak ortaya çıkan ayrıştırıcı site şeklinde yaşamda görünmezliğini korumaktadır. Araştırmada son olarak güvenlik görevlilerinin sağladığı düzenin güvenlik kameralarıyla kıyaslanması ve gözetlemenin katılımcılar üzerinde yarattığı etkiler ortaya konulmaya çalışılmıştır. Katılımcıların güvenlik görevlileri tarafından yapılan kontrollere gösterdikleri tepkilerin, kameralara karşı daha yumuşak hatta uyumlu olduğu ortaya çıkmıştır. Hatta altı katılımcı, yaşadıkları binaların tüm katlarında kamera olmasını uygun bulduklarını ifade etmişlerdir. Kameraların özel hayata müdahalesi, izlenme endişesi ve caydırıcılığı ilgili sorulara katılımcıların verdikleri cevaplar homojen olarak dağılmıştır. Oturdukları siteler, gelir durumları ve eğitimleri bu konuda bir farklılık göstermemiştir. Kameraların özel hayata müdahalesi konusunda farazi olarak ses kaydetmesinden dolayı oluşabilecek hisler sorulduğunda sadece yedi katılımcı, rahatsız olacağını ifade etmişlerdir. Kameralar güvenlik amacıyla sitelerin etrafına yerleştirilmektedir ve katılımcıların büyük çoğunluğu (n=18) tarafından caydırıcı olarak tanımlanmıştır. Ancak sadece üç katılımcı tarafından kameraların güvenlik görevlilerinden daha etkili oldukları ifade edilmiştir. Söz konusu katılımcılar sitelerin güvenliğinin sadece kameralarla sağlanamayacağı ancak güvenlik görevlilerinin güvenliği sağlamasında yardımcı olabileceğini ortaya koymuşlardır. Güvenlik görevlileri, çalıştıkları yerlerde teknolojik aletlere tercih edilmekte ve şimdilik kontrolü en iyi sağlayan aktör olarak varlığını korumaktadır. Sonuçta sitelerin izolasyonunun güvenlik görevlileriyle zirveye taşınması toplumdaki tabakalaşmayı ve ayrışmayı tetiklemektedir. Ayrışan tabakaların kontrolü de devlet için kolaylaşmaktadır. Çünkü suç oranlarının arttığı bölgeler ve gelir düzeyi yüksek vatandaşların oturduğu ve “daha sakin” olarak nitelendirilebilecek bölgeler ortaya çıkmaktadır. Böylece yöneticiler, hangi bölgeye ne kadar polis veya jandarma gücü ayıracaklarını ve yapacakları yatırımların çeşitlerini belirlemek elastikiyetine sahip olabilmektedirler. Yani birbirine girmiş parçalarla uğraşmak yerine suç 149 korkusunun neden olduğu ayrılmış parçaları kontrol altında tutmak daha kolay hale gelmektedir. Bu nedenle güvenlik görevlileri ve site yerleşimi devlet ve ekonomik aktörler tarafından desteklenmektedir. Devletin desteklemesinin altında yatan nedenlerin başında kontrol altına almanın kolaylığı yatmaktadır. Sonuç olarak, güvenlik görevlileri görev yaptıkları sitelerde düzeni sağlayan ve site girişlerindeki kontrollerle siteye girmek isteyenlerde davranış değişikliği yaratan ve talimatları genellikle kabul gören aktörlerdir. Site gibi küçük toplulukların homojen yapısını koruyan ve güvende olma hissi yaratan güvenlik görevlileri son yıllarda ortaya çıkan yeni bir sosyal kontrol mekanizmasıdır. Görev yaptıkları yer ve görevlendiren otorite bakımından incelendiğinde informal, gerçekleştirdikleri güvenlik hizmeti açısından formal kontrol mekanizması olmalarından dolayı melez bir konuma sahiptirler. Araştırmanın temel sorusu olan kontrol işlevleri muhatap oldukları kişilerin eğitim ve gelir derecesine göre değişkenlik göstermektedir. Güvenlikli sitede oturanlar tarafından memnuniyetle karşılanan güvenlik görevlileri, diğerleri tarafından ulaşılmak istenen hedef olarak görülmektedir. Güvenlik görevlileri icra ettikleri kontrolün yanında, görev alanlarının fiziksel yapısına müdahaleci bir eleman olarak katılmakta ve izolasyonun tamamlanmasına önemli derecede katkı sağlamaktadırlar. 150 KAYNAKLAR ADUGİT, Yavuz. “Göreli Mekanlarda Ahlaki Kayıtsızlık”, FLSF Dergisi, Ankara, 2013 Bahar, Sayı:13, 1-24. AKTAŞ, Gül. “Feminist Söylemler Bağlamında Kadın Kimliği: Erkek Egemen Bir Toplumda Kadın Olmak”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Ankara, 2013, Cilt:30, Sayı:1, 53-72. ATKINSON, R. ve J. Flint. “Fortress UK? Gated Communities, The Spatial Revolt Of The Elites And Time-Space Trajectories Of Segregation”, Housing Studies, Londra, Cilt:19, Sayı:6, 2004, 875-892. BALAMİR R. B. ve A. G. BAKACAK. “Modernitenin Sosyal Kontrol Söyleminin Değişen Görünümleri”, Edebiyat Fakültesi Dergisi, Ankara, Cilt 26, Sayı:1, 2009, 33-48. BARAK, Gregg ve diğerleri. Class, Race, Gender and Crime: The social Realities of Justice of America, Lanham, Rowman and Littlefield Publishers, 2010. BAUMAN, Zygmunt. City of Fears, City of Hopes, Londra, Goldsmith College, 2003. BAUMAN, Zygmunt. Europe Unfinished Adventure, Cambridge, Polity Press, 2004. BAUMAN, Zygmunt. Legislators and Interpreters: On Modernity, PostModernity and Intellectuals, Cambridge, Polity Press, 1989. BAUMAN, Zygmunt. Postmodernity and its Discontents, Cambridge, Polity Press, 1997. BAYLEY D. H ve C. D. SHEARING. “The New Structure of Policing: Description, Conceptualization and Research Agenda”, National Institute of Justice Research Report, Washington, 2001. BECK, Ulrich, W. BONSS, C. LAU. “The Theory of Reflexive Modernization: Problematic, Hypothesis and Research Programme”, Theory, Culture & Society, Nottingham, Sage Publications, Sayı: 20, 2003. BECK, Ulrich. Risk Society, Londra, Sage Publications,1992. BECKER, Ernest. Denial of Death, New York, The Free Press, 1973. BECKER, Howard S. Outsiders: Studies in the Sociology of Deviance, New York, The Free Press, 1963. BERİŞ, H. Emrah. “Egemenlik Kavramının Tarihsel Gelişimi ve Geleceği Üzerine Bir Değerlendirme”, Ankara Üniversitesi Siyasi Bilimler Dergisi, Ankara, Cilt:63, Sayı:1, 2008. 151 BLAKELY, E. J. ve M. G. SNYDER. Fortress America Gated Communities in the United States, Washington, Brookings Institution, 1999. BODIN, Jean. Six Books of the Commonwealth, (Çev. M. J. TOOLEY), Oxford, Basil Blackwell Oxford, 1955. BOHEC, Yann Le. The Imperial Roman Army, Londra, Routledge, 2001. BONNES M. ve M. BONAIUTO. “Environmental Psychology: From SpatialPhysical Environment to Sustainable Development”, Handbook of Enviromental Psychology, R.R. BECHTEL ve A. CHURCHMAN(Ed.), New York, John Wiley and Sons Inc., 2002. BORDENS, K. S. ve I. A. HOROWITZ. Social Psychology, Minnesota, Freeload Press, 2008 BOURDIEU P. ve L. J. D. Wacquant. An Invitation to Reflexive Sociology, Chicago, The University of Chicago Press, 1992. BOYACI, Adnan. Sınıf içi Disiplin ve Disiplin Modelleri, <http://home.anadolu.edu.tr/~aboyaci/ders/syonetimi/disiplin.pdf>, 09.03.2014 BRANTINGHAM P. L. ve P. J. BRANTINGHAM. “Enviroment, Routine and Situation”, R.V. Clarke ve M. FELSON (Ed.), Routine Activity and Rational Choice, New Jersey, Transaction Publishers, 2004. BUCHANAN, James M. “The Fiscal Crises in Welfare Democracies with Some Implications for Public Investment ”, H. SHİBATA ve T. IHORİ (Ed.), The Welfare State, Public Investment, and Growth, Tokyo, Springer, 1998. BUCHANAN, James M. The Limits of Liberty Between Anarchy and Leviathan, Indianapolis, Liberty Fund, 2000. BUSHMAN, Brad. “The Weapos Effect”, Psychology Today, 2013, Ocak Sayısı. CALLANAN, Valerie J. Feeding the Fear of Crime, New York, LFB Press, 2005. CASTELLS, Manuel. “Information Technology, Globalization and Social Development”, UNRISD Discussion, Sayı:114, 1999. CLAESSEN, H. J. M. ve P. SKALNIK. “The Early State: Theories and Hypotheses”, H. J. M. CLAESSEN,, P. SKALNIK ve P. DE GRUYTER (Ed.), The Early State, Londra, Mouton Publishers, 1978. COHEN, Martin. Political Philosophy From Plato to Mao, Londra, Pluto Press, 2001. COHEN, Stanley. Folk Devils and Moral Panics: The creation of the 152 Mods and Rockers, Londra, Routledge, 2002. COHEN, Stanley. Visions of Social Control, Cambridge, Polity Press, 2007. DAĞ, Nilgün. “Yapılandırmacılık Bağlamında Otorite Olgusuna İlişkin Tespitler”, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Dergisi, Ankara, 2012, Cilt 45, Sayı:2, 1-14. DAVEY, Joseph Dillon. The New Social Contract America's Journey from Welfare State to Police State, Westport, Praeger Publishers, 1995. DILLON, Michael. Politics of Security, New York, Routledge Press, 2003. DOLU, Osman ve Hasan BÜKER. “Caydırıcılığın Sınırları: Caydırıcılık Eksenli Suç Önleme Ve Mücadele Politikalarına Eleştirel Bir Yaklaşım”, Polis Bilimleri Dergisi, Ankara, Cilt 11, Sayı:3, 2009, 1-22. DOUGLAS, Mary. Risk and Blame, Londra, Routledge, 1994. DU GAY, Paul. “In the Name of Globalization: Enterprising Up Nations, Organizations and Individuals”, Peter LEISINK (Ed.), Globalization and Labour Relations, Massachusets, Edward Elgar Publishing, 1999. DUMENİL, G. ve D. LEVY. Capital Resurgent Roots of Neoliberal Revolution, Harvard, University of Harvard Press, 2004. ENGELS, Freidrich. Ailenin Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, (Çev. Kenan Somer), Ankara, Eriş Yayıncılık, 2003. ESER, H. B., D. MEMİŞOĞLU ve G. ÖZDAMAR. “Sosyal Siyasetin Üretilmesi Sürecinde Refah Devletinden Neo-Liberal Devlete Geçiş: Devletin Kamu Hizmeti Sunma İşlevinin Değişimi”, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2011, Cilt 16, Sayı:2, 201-217. FEELEY, M. M. ve J. SIMON. “Folk Devils and Moral Panics: an Appreciation from North America”, Crime, Social Control and Human Rights, D, Jones, P. ROCK, C. CHİNKİN ve C. GEARTY(Ed.), Portland, Willian Publishing, 2007. FELSON, M. ve R. V. Clarke. “Opportunity Makes the Thief: Practical Theory for Crime Prevention”, Police Research Series, 1998, Sayı:98, 1-36. FOUCAULT, Michel. “14 February 1979 Conference”, Michel SNELLART (Ed.), The Birth of Biopolitics Lectures at the College De France 197879, New York, Palgrave Macmillan Press, 2008. FOUCAULT, Michel. “Govermentality”, G. BURCHELL, C. GORDON, P. MILLER (Ed.), The Foucault Effects: Studies in Govermentality, Chicago, The University of Chicago Press, 1991. FOUCAULT, Michel. Dicipline and Punish, New York, Vintage Books, 1995. 153 FOUCAULT, Michel. Özne ve İktidar, (Çev. Işık ERGÜDEN ve Osman AKINBAY), İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2011a. FOUCAULT, Michel. İktidarın Gözü, (Çev. Işık ERGÜDEN ve Osman AKINBAY), İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2011b. FOUCAULT, Michel. Entellektüelin Siyasi işlevi, (Çev. Işık ERGÜDEN ve Osman AKINBAY), İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2011c. FOUCAULT, Michel. The Birth of Biopolitics Lectures at the Collège De France, 1978–79, Michel SENELLART (Ed.), New York, Palgrave Macmillan, 2008. FOUCAULT, Michel. The History of Sexuality: An Introduction Vol. 1, New York, Pantheon Books, 1978. FRANTZ, Klaus. “Private Gated Neighbourhoods: a Progressive Trend in US Urban Development”, G. GLASZE, C. WEBSTER ve K. FRANTZ (Ed.), Private Cities Global and Local Perspectives, Londra, Routledge, 2006. FREIDMANN, John. “The World City Hypothesis”, Development and Change, Sayı 17, 1986. FREVEL, Berhard. “Urban Safety”, German Policy Studies, Cilt 3, Sayı: 1, Westphalia, 2006. GADD, D. ve T. JEFFERSON. “Anxiety, Defesiveness and the Fear of Crime”, S. FARRALL ve M. LEE (Ed.), Fear of Crime Critical Voices in an Age of Anxiety, New York, Routhledge-Cavendish, 2008. GARLAND, David. The Culture of Control: Crime and Social Order in Contemporary Order in Society, Chicago, The University of Chicago Press, 2001. GENÇTÜRK, Senem. “Bir İletişim Aracı Olarak Moda: Modusun Sırları” İletişim Araştırmaları Dergisi, 2003, Cilt 1, Sayı:1, 65-86. GIDDENS, Anthony. The Nation State and Violence Vol:2, California, The University of California Press, 1985. GILLING, Daniel. Crime prevention: Theory, Policy and Politics, Londra, Routledge, 1997. GÖRMEZ, Kemal. “Türkiye’de Siyasal Yapı ve Siyasal Kültür”, Gazi Üniversitesi İİBF Dergisi, Ankara, Sayı:1, 1999, 13-19. GRAHAM, S. ve S. MARVIN. Splintering Urbanism: Networked Infrastructures, Technological Mobilities and the Urban Condition, Londra, Routledge, 2001. GUIRAUD, Pierre. Göstergebilim, (Çev. Mehmet YALÇIN), Ankara, İmge Kitabevi, 1994. 154 HABERMAS, Jurgen. The Structural Transformation of the Public Sphere, (Çev. Thomas BURGER), Cambridge, The MIT Press, 1991. HAFIZOĞULLARI, Zeki. “İnsan Hakları, Polis Görevi ve Yetkisi”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Ankara, 1995, Cilt 44, Sayı:4, 565585. HALL, Stuart. “Old and New Identities, Old and New Ethnicities”, Anthony D. KING (Ed.), Culture, Globalization and World System: Contemporary Conditions of Representing Identities, Mınnesota, University of Minnesota Press,1997. HARDT, M. ve A. NEGRİ. İmparatorluk, Çeviren Abdullah Yılmaz, İstanbul, Ayrıntı Yayınları, 2003. HARVEY, David. A Brief History of Neo-liberalism, New York, Oxford University Press, 2005. HARVEY, David. Social Justice and The City, Oxford, Blackwell Publishers, 1973. HASNAS, John. “Toward a Theory of Empirical Natural Rights”, P. FRANKEL, F. D. MİLLER, Jr. ve J. PAUL (Ed.), Natural Rights Liberalism From Locke to Nozick, Cambridge, Cambridge University Press, 2005. HASPOLAT, Evren. Neoliberalizm ve Baskı Aygıtının Dönüşümü: Türkiye’de Özel Güvenliğin Gelişimi, Ankara, Nota Bene Yayıncılık, 2012. HELD, David. A Globalizing World? Culture, Economics, Politics, Londra, Routledge Press, 2004. HESS, Karen M. Introduction to Private Security, Belmont, Wadsworth, 2009. HILLINSKI, Carly J., E. KINDSEY, P. NEESON ve, H. Andrews. “Explaining the Fear of Crime Among College Women, in their own Words”, Southwest Journal of Criminal Justice Dergisi, Cilt 8(1), 2011, 112–127. INNES, Martin. Understanding Social Control: Deviance, Crime and Social Order, Berkshire, Open University Press, 2003. JACKSON, Jonathan. “Bridging the Social and the Psychological in the Fear of Crime”, S. FARRALL ve M. LEE (Ed.), Fear of Crime Critical Voices in an Age of Anxiety, New York, Routhledge-Cavendish, 2008. JOHNSTON L. ve C. D. SHEARING. Governing Security Explorations in Policing and Justice, New York, Routledge, 2003. JESSOP, Bob. “Capitalism, Nation-States and Surveillance”, D. HELD ve J. B. THOMPSON (Ed.), Social Theory of Modern Societies: Anthony Giddens And His Critics, Cambridge, Cambridge University Press, 1989, 103-129. 155 JOHN, G. ve D. SMITH. “Empowered Watchers or Disempowered Workers? The Ambiguities of Power within Technologies of Security”, K. F. AAS, H. O. GUNDHUS ve H. M. LOMELL (Ed.), Technologies of InSecurity, Londra, Routledge-Cavendish, 2009. JONES T. ve T. NEWBURN. “Understanding plural policing”, JONES T. ve T. NEWBURN (Ed.), Plural Policing A Comparative Perspective, Londra, Routledge, 2006. KELEŞ, Ruşen. “Kent ve Kültür Üzerine”, Mülkiye Dergisi, Cilt 20, Sayı: 246, Ankara, 2006. KNOX, P. ve S. PINCH, Urban Social Geography, Londra, Pearson Education, 2010. KONGAR, Emre. Home Page, “Küreselleşme, Mikro Milliyetçilik, Çok Kültürlülük, Anayasal Vatandaşlık”, 1997, <http://www.kongar.org /makaleler/mak_kum.php>, 10.04.2014. KOSKELA Hille. “Cam Era – the Contemporary Urban Panopticon”, Surveillance & Society, 1(3), 292-313, <http://www.surveillance-andsociety.org>, 09.04.2013. KUBAN, Doğan. “Çağdaş Koruma, Tasarım ve Planlama İlişkilerine Kuramsal Yaklaşım”, Mimarlık Dergisi, Sayı:201, 1984. LEMERT C. ve A. BRANAMAN, The Goffman Reader, Masachusetts, Blackwell Publishers, 1997. LEONES, S. V. C. “The Current Situation of Crime Associated with Urbanization: Problems Experienced and Countermeasures Initiated in the Philippines”, United Nations Asia and Far East Instutue for the Prevention of Crime and the Treatment of Offenders(UNAFEİ) ,Research Material Series; Cilt 68, Tokyo, 2006. LOO, Dennis. “The Moral Panic That wasn’t Sixties Crime Issue in the US”, S. FARRALL ve M. LEE (Ed.), Fear of Crime Critical Voices in an Age of Anxiety, New York, Routhledge-Cavendish, 2008. LYON, David. Elektronik Göz Gözetim Toplumunun Yükselişi, (Çev. Dilek HATTATOĞLU), İstanbul, Sarmal Yayınevi, 1997. LYON, David. Günlük Hayatı Kontrol Etmek Gözetlenen Toplum, (Çev. Gözde SOYKAN), İstanbul, Kalkedon Yayıncılık, 2006. MALACHUK, Daniel S. Perfection, the State, and Victorian Liberalism, New York, Palgrave Macmillan, 2005. MARQUIS, Greg. “Private Security and Surveillance: From the “Dossier Society” to Database Networks”, David LYON (Ed.), Surveillance as Social Sorting Privacy, Risk, and Digital Discrimination, Londra, Routledge, 2003. 156 MARX, Gary T. Home Page. Privacy and Technology, Telektronik , Ocak 1996, <http://web.mit.edu/gtmarx/www/privantt.html>, 25.02.2014. MASLOW, Harold. “A Theory of Human Motivation”, Readings in Managerial Psychology, Chicago, The University of Chicago University Press, 1989. MEIER, Robert F. “Perspectives on the Concept of the Social Control”, Annual Reviews, 1982, Sayı:8, 33-55. MERRİAM-WEBSTER İngilizce Sözlük, <http://www.merriam-webster.com/ dictionary/liberty>, 20.03.2014. MILGRAM, Stanley. Obedience to Authority an Experimental Wiew, Londra, Tavistok Publications, 1974. MONAHAN, Torin. Surveillance in the Time of Insecurity, New Jersey, Rutgers University Press, 2010. MUSTERD, S. ve W. OSTENDORF. Urban Segration and the Wellfare State, Londra, Routledge, 1998. NELKIN, D. ve L. ANDREWS. “Surveillance Creep in the Genetic Age”, David LYON (Ed.), Surveillance as Social Sorting Privacy, Risk, and Digital Discrimination, Londra, Routledge, 2003. NEOCLEOUS, Marc. Toplumsal Düzenin Yeniden İnşası: Polis Erkinin Eleştirel Teorisi, (Çev. Ahmet BEKMEN), İstanbul, Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi, 2006. NEWMAN, Oscar. Creating Defensible Space, Washington, U.S. Department of Housing and Urban Development Office of Policy Development and Research, 1996. NEYLAND Daniel. Privacy, Surveillance and Public Trust, New York, Palgrave Macmillan, 2006. NTVMSNBC İnternet Sitesi. HD Görüntüsüyle Yüz Tanıyan Kameralar Haberi, <http://www.ntvmsnbc.com/id/25070586>, 10.04.2014. OESTREICH, Gerhard. Neostoicism and the Early Modern State, Cambridge, Cambridge University Press, 1982. OFFE, Claus. “How Can We Trust Our Fellow Citizens?”, Martin E. WARREN (Ed.), Democracy and Trust, Cambridge, Cambridge University Press, 1999. ORWELL, George. Bindokuzyüzseksendört, İstanbul, Can Yayınları, 2000. ÖMEROĞLU, Ömer. “Suç Korkusu, Cezanın Caydırıcılığı ve Küçük Suçlar”, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 17,Sayı 4, 2012, 329-370. 157 ÖZKAZANÇ Alev. Türkiye’nin Neo-Liberal Dönüşümü ve Liberal Düşünce, Tartışma Metinleri, Haziran Sayısı No:85, 2005. PEPONIS, J. ve J. WINEMAN. “Spatial Structure of Enviromental Behavior”, R. R. BECHTEL ve A. CHURCHMAN (Ed.), Handbook of Enviromental Psychology, New York, John Wiley and Sons Inc., 2002. PERKOTEK Personel Devam Kontrol Teknolojileri ve Güvenlik Sistemleri Ticari Web Sitesi. <http://www.perkotek.com/guard-tour-proximity-bekci- devriye-tur-kontrol-sistemi>, 10.04.2014. PİRENNE, Henry. Economic and Social History of Medieval Europe, New York, Harcourt and Brace Company, 1937. POULANTZAS, Nicos. The Poulantzas Reader Marxism, Law and the State, James MARTIN (Ed.), New York, Verso, 2008. ROSE, Nikolas. Governing the Soul The Shaping of the Private Self, Londra, Free Association Books, 2004. ROSE, Nikolas. Inventing Ourselves Psychology, Power Personhood, Cambridge, Cambridge University Press, 1998. and ROSE, Nikolas. Powers of Freedom Reframing Political Thought, Cambridge, Cambridge University Press, 2004. SALCEDO, R. ve A. Torres. “Gated communities in Santiago: Wall or frontier?”, Housing Policy Debate, Cilt 18, Sayı:3, 2007, 577-606 SCHMITT, Carl. The Leviathan in the State Theory of Thomas Hobbes, Londra, Greenwood Press, 1996. SCOTT, Alan. “Risk Society or Angst Society”, B. ADAM, U. BECK ve J. LOON (Ed.), The risk Society and Beyond, Londra, Sage Publications, 2005. SIMMEL Georg. “The Metropolis and Mental Life”, Kurt H. WOLFF (Ed. ve Çev.), The Sociology of Georg Simmel, Illinois, The Free Press, 1950. SMITH, Adam. Lectures on Jurisprudence, R. L. MEEK, D. D. RAPHAEL ve P. G. STEIN (Ed.), Indiana, Oxford University Press, 1978. SNELL, Clete. Neighborhood Structure, Crime and Fear of Crime, Testing Bursik and Grasmick’s Neighborhood Control Theory, New York, LFP Scholarly Publishing, 2001. STENSON, Kevin, “Framing the Governance of Urban Space”, Rowland ATKINSON, Gesa HELMS (Ed.), Securıng an Urban Renaissance Crime, Community, and British Urban Policy, Bristol, Policy Press, 2007. ŞENSOY N. ve A. A. KARADAĞ, “Sosyal Etkileşimin Komşuluk Düzeyinde 158 Geliştirilmesine Yönelik Bir Araştırma”, İnönü Üniversitesi Sanat ve Tasarım Dergisi, 2012, Cilt 2, Sayı:6, 279-289. T.C. Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayını Genel Müdürlüğü Resmi sitesi. <http://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5188.pdf>, 09.04.2014. TAYLOR, I., P. WALTON ve J. YOUNG. The New Criminology: for a Social Theory of Deviance, New York, Routhledge Publishers, 1973. TAYLOR, Ralph. “The Impact of Crime on Communities,” The Annals of the American Academy of Political and Social Science, Cilt 539, 1995, 28-45. TAYLOR, Ralph. Breaking Away From Broken Windows, Colorado, Westwiew Press, 2001. TAYYAR A. ve B. ÇETİN, “Liberal İktisadi Düşüncede Devlet”, Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, Cilt 14, Sayı 1, 2013, 107120. TILLY, Charles. Coercion, Capital and European States AD 990-1990, Cambridge, Basil Blackwell Publishing, 1990. TILLY, Charles. Contention and Democracy in Europe, 1650–2000, Cambridge, Cambridge University Press, 2004. TOPAL, K. ve H. AKYAZI, “Yeni Küresel Ekonomik Sistem ve Ulusal Kalkınmada Kentlerin Önemi”, Çağdaş Yerel Yönetimler, Cilt: 6, Sayı:4, 1997. TOULMIN, Stephen. Cosmopolis: The Hidden Agenda of Modernity, Chicago, The University of Chicago Press, 1992. Türk Dil Kurumu. Genel Türkçe Sözlük, http://www.tdk.gov.tr, 07.02.2014. Türkiye Özel Güvenlik Hizmetleri Meclisi. Türkiye Özel Güvenlik Hizmetleri Meclisi Sektör Raporu, <www.tobb.org.tr>, 10.04.2014. VAN VUGT, M., A. BIEL, M. SNYDER ve T. TYLER. “Perspective on cooperation in modern society: Helping the self, the community, and society” M. VAN VUGT, A. BIEL, M. SNYDER ve T. TYLER (Ed.), Cooperation in modern society: Promoting the welfare of communities, states, and organizations, Londra, Routledge, 2000. WACQUANT, Loic. Punishing the Poor: The Neoliberal Government of Social Insecurity, Londra, Duke University Press, 2009. WEGNER Gerhard. Political Failure by Agreement Learning Liberalism and the Welfare State, Cheltenham, Edward Elgar Publishing Limited, 2008. WERNER C.M., B. B. BROWN ve I. ALTMAN. “Transactionally Oriented Research: Examples and Strategies”, R. R. BECHTEL ve A. CHURCHMAN 159 (Ed.), Handbook of Enviromental Psychology, New York, John Wiley and Sons Inc., 2002. WHITE Adam. The Politics of Private Security Regulation, Reform and Re-Legitimation, New York, Palgrave Macmillan, 2010. WIRTH, Louis. “Urbanism as a Way of Life”,Richard SENNET (Ed.), Classic Essays on the Culture of Cities, New York, Meredith Corporations, 1969. WIRTH, Louis. Ghetto, Chicago, The University of Chicago Press, 1969. WOOD J. ve C. SHEARING. Imagining Security, Oregon, Willian Publishing, 2007. YOUNG, Jock. The Exclusive Society: Social Exclusion, Crime and Difference in Late Modernity, Londra, Sage Publications, 1999. YÜKSEL, Mehmet. “Mahremiyet Hakkı ve Sosyo-Tarihsel Gelişimi”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Ankara, Cilt 58, Sayı:1, 2003, 181-213. ZİMBARDO, P., C. HANEY ve C. BANKS. “A Study of Prisoners and Guards in a Simulated Prison”, Michael BALFOUR (Ed.), Theatre in Prison, Portland, Intellect Books, 2004. 160 EKLER EK-A : GÖRÜŞME FORMU EK-B : GÖRÜŞME GRUBUNA AİT BİLGİLER 161 EK- A GÖRÜŞME FORMU Araştırma Sorusu: Sitelerde Görev Yapan Özel Güvenlik Görevlileri Bireyler Üzerinde Kontrol Etkisine Neden Oluyor mu? Yer……………………… Tarih ve saat (başlangıç-bitiş)……………. Görüşmeci………… GİRİŞ Merhaba benim adım……………… ve …………….’nda görev yapmaktayım. Özel güvenlik görevlilerinin sosyal kontrol işlevi hakkında araştırma yapmaktayım. Bu görüşmede amacım, özel güvenlik görevlilerinin günlük yaşamda davranışlarımızda değişikliğe sebep olup olmadığı, varsa ne kadar etkili olduklarını öğrenmektir. Özel güvenlik görevlilerinin etkilerini ortaya koymak amacıyla, güvenlikli siteler ve güvenlik görevlisi olmayan sitelerde yaşayan kişilerle görüşme yapıyorum. Bu iki grubun farklı görüşler ortaya koyarak, konunun anlaşılmasında fayda sağlayacağını umuyorum. Bu araştırma sonuçlarının sitelerin güvenliğinde kullanılan yöntemlerden biri olan güvenlik görevlerinin kontrol işlevlerini açıklamakta yardımcı olacağına inanıyorum. Bu nedenle sizinle görüşme yapmak istiyorum. Bana görüşme süresince söyleyeceklerinizin tümü gizlidir. Bu bilgileri araştırmanın dışında herhangi birinin görmesi mümkün değildir. Ayrıca, araştırma sonuçlarını yazarken, görüştüğüm bireylerin isimlerini kesinlikle rapora yansıtmayacağım. Başlamadan önce, bu söylediklerimle ilgili belirtmek istediğiniz bir düşünce ya da sormak istediğiniz bir soru var mı? Görüşmeyi izin verirseniz kaydetmek istiyorum. Bunun sizce bir sakıncası var mı? Bu görüşmenin yaklaşık ….. dakika süreceğini tahmin ediyorum. İzin verirseniz sorulara başlamak istiyorum. GÖRÜŞME SORULARI Görüşmecinin sosyo-demografik özelliklerine ilişkin sorular; 1. Cinsiyetiniz: 1 ( ) Erkek 2 ( ) Kadın 2. Yaşınız: 1( ) 18 yaş 2( )19-25 5( ) 40-46 6( )47-53 3( )26-32 7( )54-60 4( )33-39 8( )60+ yas 3. Doğum Yeriniz: 1( ) Büyükşehir – Metropol 2( ) Şehir 3( ) İlçe 4( ) Köy 4. Eğitim Durumunuz: 1( ) Okur-yazar değil 2( ) Okur-yazar ama herhangi bir okul bitirmemiş 3( ) İlkokul mezunu 4( ) Ortaokul mezunu 5( ) Lise mezunu 6( ) Üniversite mezunu 7( ) Lisansüstü eğitim A-1 EK- A’NIN DEVAMI 5. Medeni Durumunuz: 1( ) Hiç evlenmemiş 2( ) Evli 3( ) Esi ölmüş 4 ( ) Boşanmış 6. Herhangi bir iste çalışıyor musunuz? (Hayır ise 8. soruya geçiniz) 1( ) Evet 2( ) Hayır 7. Hangi iş kolunda çalışıyorsunuz? 1( )İlmi ve teknik meslekler serbest meslek sahipleri ve ilgili diğer meslekler (mühendis, müteahhit, teknisyen v.b.) 2( )İdari personel ve Benzeri çalışanlar (memur, kütüphaneci, müdür, v.b.) 3( )Ticaret ve satış personeli (tüccar, esnaf, kasap, kuaför v.b.) 4( )Hizmet islerinde çalışanlar (bekçi, şoför, santral amiri, ebe, v.b.) 5( )Tarımcı, hayvancı, ormancı, balıkçı ve avcılar 6( )Tarım dışı üretim faaliyetlerinde çalışanlar (isçi v.b.) 7( )Ev hanımı 8( )Diğer……………………………………………………. 8. Geçiminizi nasıl sağlıyorsunuz? 9. Ekonomik durumunuzu nasıl tanımlarsınız? 10. Bu yaşınıza kadar yaşamınızı en çok nerede geçirdiniz? 1( ) Büyükşehir – Metropol 2( ) Şehir 3( ) İlçe 4( ) Köy 11. Çocukluğunuz hep aynı yerde mi geçti? 1( ) Evet 2( ) Hayır 12. Kaç yıldır Ankara’da yaşıyorsunuz? 13. Daha önce de sitede mi oturuyordunuz? 14. Evde kimlerle yaşıyorsunuz? 15. Eviniz kira mı? Ev sahibi misiniz? 16. Çocuğunuz var mı? 17. Yaşadığınız sitede güvenlik sistemi olarak hangi sistemler kullanılmakta? 1 ( ) Kapalı devre kamera sistemi 2 ( ) Özel Güvenlik Görevlisi 3 ( ) Alarm sistemi 4 ( ) Yok 18. Güvenlik sistemleri için ekstra ücret ödüyor musunuz? Görüşmecinin güvenlik görevlileri ile ilgili düşüncelerine ilişkin sorular: 19. “Güvenlik” kavramı size ne ifade ediyor? Kendinizi en çok ne zaman güvende hissediyorsunuz? Evde yalnız olmak, gece/gündüz gibi durumlarda sizde güvensizlik hissi yaratıyor mu? 20. Güvenlik devletin görevidir. Sizce güvenlik için ekstra ücret ödenmeli mi? Sitenin güvenliği için para ödemek hakkında ne düşünüyorsunuz? A-2 EK- A’NIN DEVAMI 21. Siteler; sınırları tel örgülerle çevrili, uzaktan kumandalı otopark girişleri olan ve manyetik okuyucularla bina girişi yapılan yapılardır. Bu şekildeki bir sitede oturmak sizi farklı hissettiriyor mu? 22. Sitede oturmak sizi günlük yaşamdaki risklerden uzaklaştırıyor mu? Riskleri açıklar mısınız? 23. Evinizde güvenlik açısından başınıza gelebilecek en kötü şey nedir? 24. Oturduğunuz evi alırken/kiralarken ÖGG olması sizin için önemli bir ölçüt müdür? 25. ÖGG(özel güvenlik görevlisi)nin fiziksel olarak tarifini yapabilir misiniz? Üniforma giymeleri hakkında ne düşünüyorsunuz? 26. ÖGGlerinin yetkilerini biliyor musunuz? Günlük hayatınızda kontrol görevi olan zabıta, polis gibi görevlilerin yetkilerini hiç araştırdınız mı? 27. ÖGG/polis arasındaki fark nelerdir? Siteleri koruyan ÖGGleri biber gazı, elektroşok tabancası, silah taşımalı mı? 28. ÖGG nerede çalışmalı? Sitelerin girişinde kulübede olmaları sizce yeterli mi? Devriye dolaşmaları gerekir mi? 29. ÖGG güvenliği sağlıyor mu? Caydırıcı olduklarını düşünüyor musunuz? 30. ÖGG olmasa ne olurdu? Örnek verebilir misiniz? 31. ÖGG devleti temsil eder mi? 32. ÖGG cinsiyeti sizi etkiler mi? Güvenlik görevlisinin cinsiyeti caydırıcılığı etkiler mi? 33. Geçmişte herhangi bir güvenlik problemi yaşadınız mı? Evinize hırsız girdi mi? 34. Siteye gelirken/giderken ÖGG kontrolünden geçmek aklınıza geldi mi? 35. ÖGG kontrolü esnasında bekletilmek ve üzerinizin ayrıntılı olarak aranması sizde hangi duyguları tetikler? Kontrol esnasında ayrıntılı soruların sorulması sizce güvenliği sağlar mı? 36. ÖGG sorumluluk bölgesinde olmadığında örneğin otobüste, metroda iken sizde güvenlik hissi yaratıyor mu? 37. ÖGGlerin misafirleriniz sizi ziyarete gelirken/giderken kontrol etmesi sizce özel hayata müdahale midir? Size gelen kişilerin kayıt altına alınması rahatsız edici mi? Çat kapı ziyaret kültürümüzün bir parçasıdır. Bunun engellenmesinden memnun musunuz? 38. Sitede çocukların oyun oynarken ÖGGleri tarafından gözetlenmesi sizi rahatlatır mı? 39. Siteye giriş yapan misafirlerin “veri tabanı” üzerinden sabıka kayıtlarının incelenmesini ister misiniz? 40. Sitede yer alan güvenlik kameraları kimler tarafından inceleniyor? Biliyor musunuz? İzlenmek sizde endişe yaratıyor mu? 41. ÖGG mi kapalı devre kamera sistemi mi? Kapalı devre kamera sistemlerinin caydırıcı olduğunu düşünüyor musunuz? Kameralar ses kaydetmeli mi? A-3 3 EK-B GÖRÜŞME GRUBUNA AİT BİLGİLER Meslek Medeni Durum Hane Halkı Sayısı Güvenlik için ücret ödüyor mu? Ev sahibikiracı Önceki Evi Grup Çok iyi Kreş sahibi Evli 3 Hayır Kiracı Site A Lisans İyi Memur Evli 3 Hayır Kiracı Müstakil apartman A B.şehir İlkokul Orta Emekli işçi Evli 2 Hayır Kiracı Müstakil ev A Köy B.şehir ilkokul Orta Emekli işçi Evli 2 Hayır Kiracı Müstakil ev A 31 B.şehir B.şehir Lise İyi Sigortacı Evli 3 Hayır Ev sahibi Site A 26-32 32 B.şehir B.şehir Lisans İyi Büro personeli Evli 3 Hayır Kiracı Müstakil apartman A E 47-53 49 Köy B.şehir Yüksekokul İyi Memur Evli 4 Evet Ev sahibi Site B Fatma K 40-46 41 B.şehir B.şehir Lisans Çok iyi Kamuda müdür Evli 4 Evet Ev sahibi Site B 9 Muzaffer E 54-60 57 B.şehir B.şehir Yüksekokul İyi Emekli memuresnaf Evli 3 Hayır Ev sahibi Müstakil ev A 10 İsa E 33-39 37 Şehir B.şehir Lisans Çok iyi Memur Evli 3 Evet Ev sahibi Müstakil apartman B Yaşamın Geçtiği Yer Öğrenim Durumu Gelir Durumu B.şehir B.şehir Lisans 32 B.şehir B.şehir 47-53 50 Köy K 47-53 50 Cihan E 26-32 6 Ecrin K 7 Berke 8 Görüşme Sıra Nu. Yaş Çocukluğun Cinsiyet Yaş Aralığı Geçtiği Yer Ad 1 Emine K 26-32 31 2 Yunus E 26-32 3 Mehmet E 4 İclal 5 B-1 EK-B’NİN DEVAMI GÖRÜŞME GRUBUNA AİT BİLGİLER Meslek Medeni Durum Hane Halkı Sayısı Güvenlik için ücret ödüyor mu? Ev sahibikiracı Önceki Evi Grup Çok iyi Memur Evli 2 Evet Kiracı Site B İlkokul Kötü Apartman görevlisi Evli 5 Hayır Kiracı Müstakil ev A B.şehir İlkokul Kötü Apartman görevlisi Evli 4 Hayır Kiracı Müstakil ev A Şehir B.şehir Lisans İyi Memur Evli 3 Hayır Kiracı Site A B.şehir B.şehir ilkokul Çok iyi Emekli esnaf Evli 2 Evet Ev sahibi Müstakil apartman B Evli 5 Evet Kiracı Müstakil apartman B Yaşamın Geçtiği Yer Öğrenim Durumu Gelir Durumu B.şehir B.şehir Lisans 45 Köy B.şehir 33-39 35 Köy E 33-39 32 E 60+ 63 Görüşme Sıra Nu. Yaş Çocukluğun Cinsiyet Yaş Aralığı Geçtiği Yer Ad 11 Selim E 26-32 32 12 Salih E 40-46 13 Halil E 14 Yavuz 15 Murat 16 Sadık E 54-60 59 Şehir B.şehir Lise İyi Emekli bankacısite yöneticisi 17 Umut E 26-32 31 Şehir B.şehir Lise Çok iyi Esnaf Evli 3 Evet Ev sahibi Müstakil apartman B 18 Seda K 26-32 28 Köy B.şehir Lisans Çok iyi Öğretmen Evli 2 Evet Kiracı Site B 19 Sedef K 26-32 32 B.şehir B.şehir Lise Çok iyi Emlakçı Evli 3 Evet Ev sahibi Müstakil apartman B 20 Ahmet E 33-39 35 Şehir B.şehir Lisans İyi Memur Evli 3 Evet Kiracı Site B B-2
© Copyright 2024 Paperzz