Nörolojide Öne Çıkanlar Neurology News Murat Kürtüncü İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Ana Bilim Dalı, İstanbul, Türkiye Levo-dopaya Bağlı Diskinezide Amantadinin Etkisi Levo-dopaya bağlı diskinezi (LBD) İdiyopatik Parkinson Hastalığı’nın (iPH) ileri dönemlerinde ortaya çıkan, tedavisi bazı durumlarda oldukça zor olan bir sorundur. LBD’nin patofizyolojisinde dopaminerjik yollar kadar nondopaminerjik yolların da rol oynadığı düşünülmektedir. LBD’de kullanılan tek farmakolojik ajan olan ve NMDA/ glutamat reseptörlerini bloke eden amantadinin iPH’da yaşam süresini uzatabildiğini düşündüren kanıtlar vardır (1). Amantadinin anti-diskinetik etkinliği üzerine yapılan çalışmalarda ise çelişkili sonuçlar izlenmektedir. İlacın bu etkisinin birkaç ay içinde azaldığını ve kesilmesinin bir fark oluşturmadığını gösteren çalışmalar mevcuttur (2,3). Ory-Magne ve ark. tarafından planlanmış olan AMANDYSK "Amantadine for diskinesia’’ (AMANDYSK) çalışmasında ilacın kesilmesinin tepe doz diskinezi üzerine etkisi araştırılmıştır (4). Fransız Sağlık Bakanlığı tarafından finanse edilmiş olan bu çalışmaya Fransa’da 8 merkezde takip edilen, en az 6 ay boyunca 200 mg/gün ve üzeri dozda amantadin tedavisi kullanan hastalar alınmıştır. Çalışmaya ayrıca subtalamik derin beyin stimülasyonu uygulanmış hastalar da dahil edilmiştir. Subkuten apomorfin enjeksiyonu, antipsikotik veya kolinesteraz inhibitörleri kullananlar çalışma dışında tutulmuştur. Hastalar çift kör plasebo kontrollü olacak şekilde 1:1 oranında 3 ay boyunca 100 mg/gün dozunda amantadin veya plasebo alacak şekilde randomize edilmiştir. Almakta olduğu amantadin tedavisi kesilen plasebo grubundaki hastaların kullandığı doz iki günde bir 100 mg azaltacak şekilde kesilmiştir. Çalışmanın birincil sonlanım noktası son vizitte bazale göre Parkinson Hastalığı Değerlendirme Skalasının ("Unified Parkinson's Disease Rating Scale"; UPDRS) dördüncü bölümü olan diskinezi alt-skorlarındaki fark olarak belirlenmiştir. Çalışmaya 57 hasta alınmıştır ve gruplar arasında klinik özellikler açısından yaşın amantadin alan grupta biraz daha düşük olması dışında (61,3 karşın 66,4, p=0,01) fark bulunmamıştır. Tedavi denemesini 29 hasta erken sonlandırmıştır ve bu hastalardaki en büyük grubu plasebo grubunda amantadin tedavisi kesildikten sonra LBD’si şiddetlenen hastaların oluşturduğu dikkati çekmektedir. Çalışma sonunda plasebo grubunda izlenen diskinezi skorlarının amantadin alan gruba göre daha yüksek olduğu izlenmektedir. Bu fark amantadinin dozu, tedavinin süresi, diskinezi skoru, yaş ve L-dopa dozuna göre düzeltildiğinde de istatistiksel anlamlığını korumaktadır. Tedaviyi kesen hastalarda UPDRS’nin diskinezi alt-skorlarında ortalama 2.5 puanlık artış olduğu görülmüştür. Anormal İstemsiz Hareket Skalası (‘"Abnormal Involuntary Movement Scale’’; AIMS) skorları da tedaviyi kesen grupta daha yüksektir. Özetle, AMANDYSK çalışması, her ne kadar küçük bir hasta grubunda yapılmış olsa da, LBD’de amantadinin kesilmesinin birkaç gün içinde kötüleşmeye neden olduğunu düşündürmektedir. Bu durum ilacın gerçekten de anti-diskinetik etkisinin olduğunu gösterirken, daha önce yapılmış olan benzer bir çalışma ile tezat oluşturmaktadır (2). Bu farkın nedeni AMANDYSK çalışmasının tepe doz diskinezisi, diğer çalışmanın ise amantadine daha az duyarlı olduğu bilinen bifazik diskinezi üzerinde yoğunlaşılması olabilir. Çalışmanın sonuçlarında iki konu dikkat çekicidir. Bunlardan ilki amantadinin kesilmesine karşın UPDRS’nin motor skorlarında ve off’la geçen sürede bir değişiklik olmadığının izlenmesidir. Bu durum amantadinin iPH’nin kardinal belirtileri üzerine fazla bir etkisinin olmadığını düşündürmektedir. İkinci konu ise; ilacın kronik yorgunluk ve apati üzerine olan etkisidir. İlginç olarak amantadinin anti-apati etkisi hastalardan alınan bilgilere göre izlenmezken, sadece bakıcılardan alınan bilgiler karşılaştırıldığında ortaya çıkmaktadır. Ayrıca amantadinin kronik yorgunluk üzerine etkisi de olabilir. İlacın motor olmayan belirtiler üzerine etkileri önümüzdeki yıllarda araştırılmayı haketmektedir. Kaynaklar 1. Uitti RJ, Rajput AH, Ahlskog JE, Offord KP, Schroeder DR, Ho MM, Prasad M, Rajput A, Basran P. Amantadine treatment is an independent predictor of improved survival in Parkinson’s disease. Neurology 1996;46:1551-1556. 2. Thomas A, Iacono D, Luciano AL, Armellino K, Di Iorio A, Onofrj M. Duration of amantadine benefit on dyskinesia of severe Parkinson’s disease. J Neurol Neurosurg Psychiatry 2004;75:141-143. 3. Wolf E, Seppi K, Katzenschlager R, Hochschorner G, Ransmayr G, Schwingenschuh P, Ott E, Kloiber I, Haubenberger D, Auff E, Poewe W. Longterm antidyskinetic efficacy of amantadine in Parkinson’s disease. Mov Disord 2010;25:1357-1363. 4. Ory-Magne F, Corvol JC, Azulay JP, Bonnet AM, Brefel-Courbon C, Damier P, Dellapina E, Destée A, Durif F, Galitzky M, Lebouvier T, Meissner W, Thalamas C, Tison F, Salis A, Sommet A, Viallet F, Vidailhet M, Rascol O. Withdrawing amantadine in dyskinetic patients with Parkinson disease: the AMANDYSK trial. Neurology 2014;82:300-307. Yaz›flma Adresi/Address for Correspondence: Dr. Murat Kürtüncü, İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroloji Ana Bilim Dalı, İstanbul, Türkiye E-posta: [email protected] 99 TJN 20; 3: 2014 Nöromiyelitis Optika Tedavisinde Yeni Bir Açılım: Tocilizumab Nöromiyelitis Optika (NMO) özellikle optik sinir ve spinal kordu tutan, patogenezinde anti-aquaporin4 (anti-Aqp4) antikoru olan, ön planda humoral immünitenin rol aldığı bir hastalıktır. Birçok çalışmada NMO atakları sırasında BOS ve serumda IL6’nın arttığı gösterilmiştir. Tocilizumab (Actemra®) romatoid artrit tedavisinde onay almış, IL-6 reseptörüne karşı üretilmiş olan monoklonal bir antikordur. Japonya’dan Araki ve ark.’ları bu ilacın NMO üzerindeki etkisini incelemişlerdir (1). Araştırıcılar 7 NMO hastasına steroid veya immünsüpresan tedaviye ek olarak ayda bir kez 8 mg/kg dozunda tocilizumab tedavisi vermiştir. Hastaların hepsi tedavi öncesindeki son bir yılda en az iki atak geçiren aktif hastalardan oluşmaktadır. Tocilizumab tedavisi ile 7 hastanın 5’inin remisyona girdiği görülmüştür. Relaps izlenen hastalarda da relaps şiddetinin hafif düzeyde olduğu ve atakların steroid tedavisi ile tam olarak düzeldiği gözlenmiştir. Tedavi ile hastaların ortalama yıllık relaps hızı 2,9±1,1’den 0,4±0,8’e azalırken, EDSS skorlarında da belirgin bir düşüşün olduğu dikkati çekmektedir (5,1±1,7’den 4,1±1,6’ya). Hastaların radyolojik ve elektrofizyolojik bulgularında tedavi sonrasında bir fark izlenmemesine karşın serum anti-Aqp4 düzeylerinde düşüş olduğu görülmüştür. Çalışmada üst solunum yolu enfeksiyonu, akut enterokolit, piyelonefrit, lökopeni, lenfopeni, anemi ve sistolik kan basıncında hafif bir düşüş dışında ciddi bir yan etki görülmemiştir. Tocilizumab sayesinde hastaların kullanmakta olduğu azatioprin ve steroid tedavi dozları da düşürülebilmiştir. İlginç şekilde NMO hastalarında tedaviye çok dirençli olan ağrı, tocilizumab tedavisi ile azalma eğilimi göstermiştir. Altı ağrılı hastanın üçünde ağrının 12 ay sonunda tam olarak ortadan kalktığı görülmüştür. Bu durum IL-6 reseptörlerinin NMO’da izlenen nöropatik ağrının patofizyolojisinde rol oynayabileceğini akla getirmektedir. Kaynak 1. Araki M, Matsuoka T, Miyamoto K, Kusunoki S, Okamoto T, Murata M, Miyake S, Aranami T, Yamamura T. Efficacy of the anti-IL-6 receptor antibody tocilizumab in neuromyelitis optica: a pilot study. Neurology 2014;82:13021306. Huzursuz Bacakta Pramipeksol ile Pregabalin Tedavilerinin Karşılaştırılması Huzursuz bacak sendromu (HBS) istirahat halinde, sıklıkla geceleri ortaya çıkan huzursuzluğa neden olup, özellikle alt ekstremitelerde hareket isteğinin oluştuğu, sebebi henüz iyi anlaşılamamış olan bir hastalıktır. Batı Avrupa ve Amerika’da toplumdaki sıklığı %2-%3’tür. Hastalığın belirtileri L-dopa ve kısa etkili dopamin agonistleri olan ropinirol ve pramipeksol ile azalmaktadır. Ancak özellikle dopamin agonistleri kullanan hastaların üçte birinde yakınmaların ilerleyen yıllarda artabildiği bildirilmiştir. Nöropatik ağrı tedavisinde yaygın olarak kullanılan ve voltaja bağımlı kalsiyum kanalının α (2)δ alt-birimine yüksek afinite 100 ile bağlanan pregabalinin HBS tedavisindeki etkisi Allen ve ark. tarafından incelenmiştir (1). Araştırıcılar çalışmalarına orta-ağır düzeydeki primer HBS’si olan hastaları 52 haftalık bir tedaviyi alacak şekilde randomize etmişlerdir. Çalışmada 719 hasta 4 gruba ayrılmıştır. Bir gruba pramipeksolun 0,25 mg/gün, ikinci gruba 0,5 mg/gün dozları, üçüncü gruba pregabalinin 300 mg/gün dozu, dördüncü gruba da plasebo verilmiştir. Oniki hafta sonunda plasebo alan grup aktif tedavi alan 3 gruptan birine randomize edilmiştir. Gruplar arası karşılaştırmada Uluslararası HBS Çalışma Grubu Değerlendirme ("International Restless Leg Syndrome Study Group Rating Scale’’; IRLS) ve Düzelmenin Klinik Genel İzlenimi ("Clinical Global Impression of Improvement Scale"; CGI-I) Skalaları kullanılmıştır. Oniki hafta sonunda pregabalin alan grubun IRLS değerlerinde plaseboya göre ortalama 4,5 puanlık bir düşüş olduğu izlenmiştir (p<0,001). Ayrıca klinik olarak düzelen hastaların oranı da pregabalin grubunda plaseboya göre daha yüksektir (%71’e karşı %47, p<0,001). Plasebo alan grup ile 12 hafta sonunda karşılaştırıldığında pramipeksolün 0,5 mg/gün dozunda IRLS skorlarında ve CGI-I değerlendirmesinde düşüş izlenirken, 0,25 mg dozunda anlamlı bir düşüşün olmadığı dikkati çekmektedir. Pramipeksol ve 0,5 mg/gün dozunda pregabalin alan gruplar karşılaştırıldığında ise IRLS skorlarının pregabalin grubunda 12. hafta ve 52. haftada daha düşük olduğu izlenmektedir (p<0,001). Pregabalin alan hastaların %2,1’inde yakınmalarda artış izlenirken, 0,25 mg/gün pramipeksol alan hastaların %5,3’ünde, 0,5 mg/gün dozunda pramipeksol alan hastaların ise %7,7’sinde bu etkinin ortaya çıktığı görülmüştür (p=0,01). Yan etkiler nedeni ile ilacı kesilen hastaların oranı pramipeksol alan grupta pregabalin alan hastalara göre daha azdır (pramipeksol 0,25 mg/gün grubunda %18,5, 0,5 mg/gün grubunda %23,9, pregabalin grubunda %27,5). Ayrıca 300 mg/gün dozunda pregabalinin 12. haftada pramipeksolun her iki dozuna, 52. haftada ise sadece 0,5 mg/gün dozuna göre daha az yakınma artışı ortaya çıkardığı izlenmiştir. Çalışmadan çıkan önemli bir gözlem de yakınmalarda izlenen artışın tedavi ile ilişkili olduğunun ortaya konmasıdır. Bu durumun tedavi gruplarında eşit oranda olmaması da bu teoriyi desteklemektedir. Ayrıca 0,5 mg’lık pramipeksol dozunun 0,25 mg’lık doza göre daha etkin olmasına karşın yakınma artışının daha fazla olması da, bu olayın tedavi ile ilişkili olduğunun başka bir kanıtı olarak alınabilir. Pregabalinin 300 mg’lık dozunun 0,5 mg’lık pramipeksol kadar etkin olmasına karşın yakınma artışının daha az olması da oldukça ilginçtir. Yakınma artışı ayrıca tedavinin süresi ile de ilişkili gibi durmaktadır. Çalışma sonunda 0,25 mg pramipeksol alan hastalarda %6,6, 0,5 mg pramipeksol alanlarda %9, pregabalin alan hastalarda ise %1,7 oranında bu durumun gerçekleştiği izlenmiştir. Dopaminerjik tedavilerin HBS’de kullanımı hastalığın patogenezinde dopaminerjik teorinin var olduğu görüşünü ortaya çıkarmıştır. Buna karşın bu sistem üzerinde hiç bir etkisi olmayan pregabalinin de HBS’de etkin olduğunun bulunması hastalığın patofizyolojisi hakkında yeni teorilerin üretilmesi gerektiğini düşündürmektedir. Pramipeksolun 0,25 mg dozu ile plasebo arasında IRLS ve CGI-I parametreleri açısından bir fark olmaması da çalışmanın ilgi çekici sonuçlarından bir başkasıdır. Kaynak 1. Allen RP, Chen C, Garcia-Borreguero D, Polo O, DuBrava S, Miceli J, Knapp L, Winkelman JW. Comparison of pregabalin with pramipexole for restless legs syndrome. N Engl J Med 2014;370:621-31.
© Copyright 2024 Paperzz