Burnunun Ucu

Gerçem Altunordu
Burnunun Ucu
Bilimden de, politikadan da, ekonomiden de çok önemli bir şey
var bu hayatta. Felsefe… Hayatı anlama merakıdır felsefe.
Bunun için de sürekli sorular sormaktır. İnsanın önce kendini,
sonra da dünyayı anlamak için yoğun bir çaba göstermesidir
kendince. Toplumsal yaşamın en temel öğesidir; bu yüzden, bir
toplumun gelişmişliğinin de ölçüsüdür, her alanda.
Yaşam standartları yüksek olan toplumlara şöyle bir bakın.
Zamanınızın bir kısmını, “ileri” olarak nitelendirdiğimiz ülkeleri
incelemek için ayırın.
***
Friedrich Hegel ile, Arthur Schopenhauer ile, Martin Heidegger
ile, Albertus Magnus ile, Arnold Ruge ile, Nicolai Hartmann ile
Almanya’yı tanımaya çalışın, mesela.
Roger Bacon ile, George Berkeley ile, Antony Flew ile, John Locke
ile, Thomas Hobbes ile tüm dikkatinizi İngiltere’ye yöneltin.
Michel Foucault ile, Montesquieu ile, Edgar Morin ile, Jean
Jacques Rousseau ile, Rene Descartes ile Fransa’nın ne
olduğunu algılayın, tüm önyargılardan arınmış bir şekilde.
“Düşünüyorum, öyleyse varım.” sözünün manasını, içtenlikle
iliklerinize kadar hissetmeye çabalayın.
Thomas Aquinas ile, Galileo Galilei ile, Niccholo Machiavelli ile
İtalya’yı tura çıkın beyninizle, “Aşk Çeşmesi” turuna çıkmadan
çok önce.
***
Bu adamlar öncelikle hayatı anlamaya çalıştılar. Düşündüler;
doğru düşünmek için çalıştılar. Bu yüzden doğru yolda
ilerlemeyi başardılar… Neyin ne olduğunu anladılar… İyiyi
kötüden,
güzeli
çirkinden
ayırabildiler…
Hataların
tekrarlanmasının, başa gelebilecek en büyük felaket olduğu
sonucuna ulaştılar… Yapılan her yanlışın, muhakkak bir bedeli
olduğunu anladılar.
Kısıtlı ortamları, daha geniş bir şekle nasıl sokarız diye kafa
yordular.
Elverişsiz durumları, var olan tüm güçleriyle daha verimli bir
hale getirdiler.
Yani, dünyada kendilerini daha olması gereken bir yaşama
ulaştıracak olan üç şeyin “düşünmek”, “bilmek” ve “çalışkan
olmak” olduğunu çok ama çok iyi kavradılar.
***
Sense, daha çok şikayet etmeyi seçtin.
Her zaman, çözümden ziyade sorunun bir parçası oldun.
Merak edipte herhangi basit bir soru sormak, senin için
dünyadaki en ağır şey oldu.
Okumaktan ve yazmaktan nefret ettin… İşin kötüsü, okuyandan
ve yazandan daha çok nefret ettin.
Tembelliğin, çalışkanlığının yanında daima açık ara öndeydi.
Dar ortamları daha çok daralttın.
Verimsizlik seni rahatsız etmedi… Aksine, bunu avantaj olarak
bile algıladın, garip bir şekilde.
Bir şeyleri iyileştirmek veya güzelleştirmek adına, azıcık dahi
olsa ilgi göstermedin… Giderek daha da boğucu bir hal aldın,
sıkıcılaştın.
Şimdi anladın mı?
Şu hayatta burnunun ucunu bile neden göremedin?...
Hiç korkmadan kendi kendilerini kritik ettiler… Merak ettiler; bu
sebeple, cevaplamaya bir hayli hevesli oldukları soruları, büyük
bir zevkle sorabildiler… Enerjilerini ve heyecanlarını öğrenmek
ve bilmek uğruna harcadılar… Hiçbir zaman okumaktan ve
yazmaktan nefret etmediler… En önce kendilerine, insanlığa,
doğaya ve tüm dünyaya saygı duymayı öğrendiler.
***
Küçük bir çocuk gibi yakınmanın, hiçbir fayda sağlamayacağını
gördüler.
İmkansızlık varsa, imkanları yaratma yolunda çalıştılar.
http://www.mgkmedya.com
Pazar, Mart 1, 2015 - Sayfa 1 / 1