Depresyonla Ýlgili Nöroanatomik Çalýþmalar Doç. Dr. Emel ÖZTÜRK*, Prof. Dr. Hamdullah AYDIN** sikiyatrik bozukluklarýn kaynaðý tartýþýlýrken son yýllara kadar biyolojik ve psikolojik faktörler tek tek ele alýnmýþ, tanýmlar bunlara göre yapýlmýþtýr. Giderek etkileþim aðýrlýklý yaklaþýmlar ýþýðýnda yeni bakýþ açýlarý geliþtirilmiþtir. P Bipolar bozukluk baþta olmak üzere prognozu görece iyi olan tablolarda, bazý hastalarýn remisyon ya da iyileþme döneminde bile yeterince iþlevsel olmamalarý, en azýndan bu alt grubun farklý olabileceði düþüncesini gündeme getirmiþtir. Araþtýrma tekniklerindeki geliþmelerle de bazý hastalarýn daha çok organik patoloji taþýdýðý ortaya konmuþtur. Klinisyenler yýllarca santral sinir sisteminde (SSS) lezyonu olan hastalarda duygudurum deðiþmelerine dikkati çekmiþlerdir. Baþlangýçta, hemisferik lateralizasyon üzerinde çok durulmuþ, bu açýdan çalýþmalar yapýlmýþtýr. Bazý organik bozukluklara depresyonun eþlik ettiði farkedildikten sonra, bu patolojilerde, depresyonun, hastalýðýn ön belirtisi olacak kadar önemli olduðu dikkati çekmiþtir. Bu gözlemler sonucu, özellikle frontal alan lezyonlarý ile depresyon arasýnda iliþki olabileceði düþünülmüþtür. * 126 Gülhane Askeri Týp Akademisi Nükleer Týp Anabilim Dalý, ** Psikiyatri Anabilim Dalý, ANKARA Beyinde glikoz kullanýmý, kan akýmý, kan-beyin bariyerindeki deðiþiklikleri ölçen SPECT (single photon emission computerized tomography), PET (pozitron emission tomography) ve yapýsal bozukluklarý ortaya koyan CT (computerized tomography), MRI (magnetic resonance imaging) gibi noninvaziv yöntemler, psikiyatrik bozukluklarýn etiyolojini aydýnlatmada kullanýlmaktadýr. Bu tekniklerle hastalýkla iliþkili olan SSS metabolizmasý ve yapýsal deðiþiklikler görüntülenmektedir. Böylece, bir bozukluðun ortaya çýktýðý zaman dilimi için metabolik deðiþmeler görüntülenebildiði gibi, tedavi öncesi ve sonrasý çalýþmalarýyla sýnýrlar daha iyi çizilebilmektedir. Beyin için enerji kaynaðý olan glukozun kullanýmýný ölçmek için fluorodeoxyglucose F-18 ile iþaretlenerek hastaya verilmekte ve görüntüleme yapýlmaktadýr. Çeþitli moleküllerin iþaretlenmesi ile yapýlan çalýþmalar, genel ve lokal beyin metabolizmasýný, nörotransmitter, reseptör ve nöroendokrin sistem iliþkisini görüntüleme þansý vermektedir. Böylece, bir alanda bozukluk olduðunda, bu bölgedeki nöronal iþlevler deðerlendirilebilmektedir. Duygudurum bozukluklarýnýn beyin metabolik ve kan dolaþýmý bozukluðu ile iliþkili olabileceðini gösteren ipuçlarý þunlardýr: Birincisi, depresif ve manik hastalarda bölgesel glukoz kullanýmý, serebral kan akýmý ve kan-beyin bariyerinde deðiþiklikler bulunmasýdýr. Ýkincisi, tedavi sonunda yukarýda belirtilen deðiþmelerin normale dönmesidir. DEPRESYONLA ÝLGÝLÝ NÖROANATOMÝK ÇALIÞMALAR Öte yandan depresyon biyokimyasýnda, indolamin ve katekolamin sistemlerindeki patolojilerin rolleri tanýmlanmýþ olup yapýsal patolojiler de bu sistemlerle iliþkili alanlarda araþtýrýlabilir. Biyojenik aminler, serebral mikrosirkülasyon ve glukoz tüketimini etkilemektedir. Bu bilgiler ýþýðýnda genel anlamda santral biyojenik amin düzeyi ve reseptörlerdeki deðiþimin, beyin kan akýmýný, metabolizmasýný etkileyerek nöronal disfonksiyona yol açtýðý söylenebilir. Katekolamin ve indolaminlerin beyinde en yoðun bulunduðu alanlar, beyin sapý, amigdala, hipokampus, hipotalamus, mamiller body, nükleus akümbens ve serebral korteks projeksiyonlarýdýr. Bu ana bölgeler ve projeksiyonlar ile duygudurum bozukluklarý ve semptomlar arasýndaki iliþkiler araþtýrýlmaya deðer görünmektedir. Özellikle uyku, iþtah, psikomotor inhibisyon/ajitasyon, ilgi kaybý, dikkat bozukluðu, ölüm düþüncesi ve buna iliþkin davranýþ deðiþiklikleri ile yukarýda anýlan beyin yapýlarý arasýnda bir iliþki varmýþ gibi görünmektedir. Duygudurum düzenlemesinin, limbik sistem, talamus ve kortikal alanlar arasýndaki döngüler içinde oluþtuðu düþünülmektedir. Tüm bu düzenlemelere, prefrontal korteks de yoðun bir þekilde katýlmaktadýr. Görüntüleme teknikleri yetmiþli yýllardan baþlayarak büyük geliþme göstermiþ, noninvaziv yöntemlerle beynin görüntülenmesi saðlanmýþtýr. Bu çalýþmalar, öncelikle þizofrenik bozukluk grubu ile yapýlmýþ, sonraki yýllarda diðer psikiyatrik bozukluklara yönelinmiþtir. Sol hemisfer lezyonlarýnda depresyonun daha sýk görüldüðü, özellikle sol temporal lobla depresif yaþantý arasýnda iliþki olabileceði þeklindeki gözlemler araþtýrmalarla desteklenmiþse de (Gainotti 1972), henüz lateralizasyon ve lokalizasyon konusunda bir uzlaþma saðlandýðý söylenemez. Sað/sol ayýrýmýnda bir önemli nokta, serebral dominans ile iliþkili gibi görünmektedir. Dominans gözetilmeden yapýlan çalýþmalarda farklý sonuçlar ortaya çýkabilmektedir. Son yirmi yýlda tomografinin uygulamaya girmesiyle eþ zamanlý olarak duygudurum bozukluklarýnda görüntüleme çalýþmalarýnýn baþladýðý dikkati çekmektedir (Jacoby ve Levy 1980, Jacoby ve ark. 1981, Jacoby ve ark. 1983, Shima ve ark. 1984, Pearlson ve ark. 1985). Görüntüleme çalýþDUYGUDURUM DÝZÝSÝ 2001;3:126-131 malarý, baþlangýçta þizofrenide ventrikül patolojilerine yönelmiþ olduðu için depresyondaki çalýþmalarýn ilk aþamalarýnda daha çok ventrikül volümü üzerinde durulduðu dikkati çekmektedir. Ýlk bulgular ventrikül geniþlemesine iþaret etmekle birlikte sonraki bazý çalýþmalar bu sonuçlarý desteklerken, bazýlarý da aksi yönde sonuçlara ulaþmýþlardýr. Ýlk sistematik tomografi çalýþmasý yaþlý hastalar üzerinde yapýlmýþ, kontrol grubu ile aralarýnda çeþitli deðiþkenler açýsýndan anlamlý fark bulunmamýþtýr (Jacoby ve Levy 1980). Sonraki çalýþmalarda, ventrikül geniþlemesi olan depresif hastalarda normal ventrikülü olanlara göre tüm alanlarda dansitenin düþük olduðu dikkati çekmiþtir. Normal grupta ise geniþlemiþ ventrikülü olanlar ventrikülleri normal olanlara göre daha yüksek dansite göstermiþtir. Ventrikül geniþlemesi ve düþük dansite bulgularýnýn demans tablolarýndan farklý olduðu öne sürülmüþtür. Bu çalýþmadaki hastalarýn iki yýllýk izleme döneminde, duygudurum bozukluðu olanlarda kontrollere, duygudurum bozukluðu grubunda da ventrikül geniþlemesi olanlarda normal ventrikülü olanlara göre mortalitenin yüksek olduðu dikkati çekmiþtir (Jacoby ve ark. 1981, Jacoby ve ark. 1983). Tomografi çalýþmalarýnda, ventriküllerde geniþleme bulunmakla birlikte bu bulgunun, baþlangýçta duygudurum bozukluðu için spesifik olabileceði düþünülmüþse de sonraki dönemde ventrikül/beyin oraný üzerinde durulmuþtur. Ventrikül/beyin oranýnýn, bipolar hastalarda kontrollerden yüksek olduðu, depresyonu ayýrdetmediði, psikososyal yýkýmla iliþkili olduðu ileri sürülmüþtür (Pearlson ve ark. 1985). Ventrikül geniþlemesi gibi spesifik olmayan bir diðer bulgu da bipolar bozukluðu olanlarda ve yaþlý depresiflerde subkortikal beyaz cevherde fokal hiperintensitenin varlýðýdýr. Ayný görüntülere çeþitli metabolik ve vasküler hastalýklarda da rastlanmakla birlikte genç bipolarlarda da benzer görüntüler saptanýnca duygudurum bozukluklarýyla bu bulgu arasýnda bir iliþki olabileceði düþünülmüþtür. Bulgular, spesifik olmamakla birlikte bir lezyona iþaret etmektedir. Bu lezyon, muhtemelen bazal ganglialarla frontal lob ve limbik sistem arasýndaki döngüde bozukluða yol açmaktadýr. Böylece, duygu düzenlemesinde yeter127 ÖZTÜRK E, AYDIN H. sizlik ortaya çýktýðý, manik ve depresif tablolarýn geliþtiði düþünülmektedir. Bu bakýþ açýsýndan beyaz cevher lezyonlarýnýn çeþitli döngülerde iþleyiþi bozarak psikiyatrik bozukluklarla iliþkisinin anlaþýlmasý mümkün olmaktadýr. Bulgular, özellikle geç baþlangýçlý depresiflerde ventrikül geniþlemesine iþaret etmekle birlikte, depresyon alt tipleriyle ve tedavi yaklaþým farklýlýklarýyla iliþkili görünmeme, taný, tedavi ve prognoz açýsýndan önem taþýmamaktadýr. Bulgular, depresyona özgü olmamakla birlikte, özellikle yaþlý hastalarda demans-depresyon ayýrýmýnda güvenilir niteliktedir. Öte yandan, ventrikül geniþlemesi gösteren hastalarýn prognozu daha kötü gibi görünmektedir. Bu da tedavide en azýndan daha etkin ve uzun süreli izleme programlarýnýn yapýlmasýnýn gerekli olduðunu düþündürmektedir. Ventrikül geniþlemesiyle iliþkili olarak, serebral ya da serebellar atrofiye iþaret eden çalýþmalarda üzerinde uzlaþýlmýþ bulgular olmamakla birlikte, atrofi, kronisite ve tedaviye direncin göstergesi olarak ele alýnmaktadýr. Biliþsel iþlevlerde benzer düzeyde bozulma olan, genel beyin travmasý geçirmiþ hastalarla sol hemisferde iskemik ataðý olanlarýn karþýlaþtýrýlmasýnda, solda iskemisi olan hastalarda depresyon oraný %60'tan yüksek bulunmuþtur. Bu çalýþmada, depresyonun aðýrlýðý ile lezyonun frontal bölgeye yakýnlýðý arasýnda bir iliþkili varmýþ gibi görünmektedir (Robinson ve Sztela 1981). Benzer bir diðer araþtýrmada da sað ve sol iskemik ataðý olan hastalardan, sol anterior lezyonu olanlarda depresyon aðýrlýðý diðerlerinden fazla bulunmuþtur (Robinson ve ark. 1984). Saðda iskemik atak geçirenlerde ise posterior lezyonlarda anteriorlara göre daha fazla depresif tablo dikkati çekmiþtir. Bulgular, lezyon lokalizasyonun duygudurumla iliþkili olduðunu ima etmektedir. Hatta lokalizasyon, depresif durumun aðýrlýðýný belirliyor gibi görünmektedir. Sonraki yýllarda benzer sonuçlara iþaret eden çalýþmalara rastlanmaktadýr (Lipsey ve ark. 1983, de Borris ve ark. 1985). Bu bulgular ýþýðýnda sol hemisfer lezyonlarýnda depresif yaþantýnýn en azýndan daha belirgin olduðu, tablonun derinliði ile lezyon lokalizasyonu arasýnda iliþki olduðu söylenebilir. Sonraki yýllarda nöropsikolojik yaklaþýmlar ýþýðýnda frontosubkortikal döngülerin duygudurum deðiþ128 meleri ile iliþkili olduðu düþüncesi geliþmiþtir. Özellikle prefrontal korteks, amigdala-hipokampus kompleksi, talamus, basal ganglia üzerinde durulmuþtur. Bu bölgeler arasýnda yakýn nöronal baðlantýlar olduðu bilinmektedir. Duygu, düþünce ve davranýþ düzenlemesinde frontal bölgenin katýlýmý aydýnlatýldýkça araþtýrmalar bu alana yoðunlaþmýþtýr. Bu baðlamda bazal ganglia, frontal lob, temporal lob ve limbik lob patolojilerinin depresyonla iliþkisi daha çok araþtýrýlmýþtýr. Beyindeki döngüler için prefrontal alan önemli bir bölgedir. Özellikle medial prefrontal korteksin duygudurum deðiþmeleriyle iliþkili olduðu söylenebilir. Bu bölgenin striatum, globus pallidus ve substantia nigra, mediodorsal talamus ile olan baðlantýlarý temel döngüyü oluþturmaktadýr. Bu alanlarla iliþkili diðer bölgeler de duygudurum düzenlemesine katýlmaktadýr. Bu döngülerin, depresyon patofizyolojisinde temel rolü oynadýðý düþünülmektedir. Buralardaki patolojiler, kolaylýkla depresyon geliþimine yol açabilmektedir. Bu bakýþ açýsý içinde, bireysel farklarýn, metabolik, endokrin, vasküler faktörlerin depresyonla iliþkisi açýklanabilmektedir. Bir faktörün bu döngülerden birisini etkilemesi halinde duygudurum düzenlemesinin bozulacaðý ve depresyonun ortaya çýkabileceði düþünülebilir. Unipolar depresyonda frontal lobun ve basal ganglianýn küçük olduðu, bipolar bozukluklarda ise temporal lob anormallikleri bulunduðu dikkati çekmektedir. Global atrofi üzerinde çok durulmuþsa da bunun genellikle baþka faktörlerle iliþkisi dýþlanamamýþ olduðundan bu bulgu üzerinde uzlaþma saðlanamamýþtýr. Lenze ve arkadaþlarý (1999a) eþleþtirilmiþ 24 kadýn depresif hastada, MRI çalýþmasýnda beyaz cevherde hiperintesite yönünde farklýlýðýn, yaþ ve serebrovasküler hastalýklarla iliþkili olabileceðini, volümetrik ölçümlerin depresyon için daha ayýrdedici olabileceðini ileri sürmüþlerdir. Lenze ve arkadaþlarý (1999b) bir sonraki çalýþmalarýnda, depresiflerde kaudat nükleus ve putamen volümünde eþleþtirilmiþ kontrollere göre fark bulunmadýðýný ortaya koymuþlardýr. Bir grup araþtýrmacý, limbik sistem ile temporal lob üzerinde yoðunlaþmýþlardýr. Normal kontrollere göre bipolar bozukluðu olanlarda temporal lob volümünde azalma (Altshuler ve ark. 1991), bipolar DUYGUDURUM DÝZÝSÝ 2001;3:126-131 DEPRESYONLA ÝLGÝLÝ NÖROANATOMÝK ÇALIÞMALAR erkek hastalarda hipokampus büyüklüðünde azalma eðilimi, bipolar kadýn hastalarda da temporal lob asimetrisinde (normalde sað hafif büyükken) azalma dikkati çekmektedir (Swayze ve ark. 1992). PET ve SPECT çalýþmalarýnda demansta biparietal hipoperfüzyon belirginken depresiflerde sýklýkla frontal hipoperfüzyon dikkati çekmektedir. Depresyondaki frontal hipoperfüzyon, tedavi sonrasýnda düzelirken demanstaki deðiþiklikler kalýcý niteliktedir (George ve ark. 1991). Demansdepresyon ayýrýcý tanýsýnda PET ve SPECT'in oldukça güvenilir yöntemler olduðu söylenebilir. Ayrýca, görüntüleme yöntemleriyle ortaya konan deðiþikliklerin tedavi sonrasýnda düzelmesi de depresyonun metabolik boyutunu destekleyen bir sonuç olarak anlamlýdýr. Bremner ve arkadaþlarý (2000) major depresyonda sol hipokampus volümünde azalma bulmuþlardýr. Hipokampusun glukokortikoidlere duyarlýlýðý ve depresyonda glukokortikoid artýþý ile ortaya çýkmasý olasý bu deðiþikliklerin depresyon için spesifik olabileceði, tekrarlayan depresyonlardan sonra da hipokampusta ortaya çýkan deðiþmelerin bireyi depresyona yatkýn kýlabileceði üzerinde durmuþlardýr. Bremner ve arkadaþlarý (1997) major depresyonda, PET çalýþmasýnda, depresif semptomlarýn þiddeti ile beyin metabolizmasýndaki azalma arasýnda iliþki bulmuþlardýr. Triptofan eksikliði ile oluþturulan depresyonda relaps görülenlerde orta frontal girus (dorsolateral prefrontal korteks), talamus ve orbitofrontal kortekste metabolizmada azalma saptanmýþtýr. Bu bulgularla da bu bölgelerin major depresyonda semptomlarýn ortaya çýkýþýna katýlmýþ olabileceðini ileri sürmüþlerdir. Beyaz cevherde hiperintensite, unipolar depresyonda olduðu kadar bipolar bozukluðu olanlarda da saptanmýþtýr. Yaþlýlardaki depresyonda bu deðiþmelerin daha belirgin olduðu göze çarpmaktadýr. Bu gözlemin yanýsýra, vasküler hastalýklarla ve vasküler hastalýk risk faktörleriyle depresyon arasýnda iliþki tanýmlanmaya baþlanmýþtýr. Böylece de "vasküler depresyon" gibi yeni bir taný kategorisi ortaya atýlmýþtýr. Bu hipotez doðrultusunda, depresyonun, beyinde vasküler patolojilerle iliþkili olduðu, duygudurum düzenlemesinde rol oynayan subkortikal yapýlardaki bozukluklar sonucu düzenlemenin bozularak depresyonun ortaya çýkabileceði ileri sürülmüþtür (Alexopoulos ve ark. 1997, DUYGUDURUM DÝZÝSÝ 2001;3:126-131 Krishnan ve ark. 1997). Bu açýklama, özellikle yaþlý depresifler için oldukça geçerli gibi görünmektedir. Beyin infarktlarýndan sonra geliþen poststroke depresyonlarda da muhtemelen infarkt nedeniyle subkortikal ve frontotemporoparietal alanlardaki nöronal kayýplarla, indolamin ve katekolamin projeksiyonlarýnda bozulmalar, sonunda da depresyon ortaya çýkmaktadýr. Gelecekte PET ve MRI daha fazla kullanýlarak duygudurum bozukluklarýnda ileri nörobiyolojik araþtýrmalar yapýlmasý beklenmektedir. Elde edilen görüntülerle nörotransmitterlerin etkisi, reseptörler ve nöroendokrin etkileþim konusunda yeni bilgilere ulaþýlabileceði umulmaktadýr. Duygudurum bozukluklarý ile iliþkili olduðu düþünülen temel bölgelere göre çalýþma sonuçlarý aþaðýda özetlenmiþtir: Frontal lob: Krishnan ve arkadaþlarý (1992) frontal lobda volüm kaybýna dikkati çekmiþler, Coffey ve arkadaþlarý (1993) da MRI ile, major depresyon tanýsý konmuþ hastalarda, eþleþtirilmiþ kontrollere göre frontal lobda %7 küçülme bulmuþlardýr. Sonraki dönemde, PET çalýþmalarý da frontal lob patolojilerine iþaret etmiþtir. PET çalýþmalarýnda, major depresyonda, frontal lobda kan akýmý ve glukoz metabolizmasýnda azalma dikkati çekmiþtir (Bench ve ark. 1993, Biver ve ark. 1994). Yazýcý ve arkadaþlarý (1992) tedavi görmemiþ unipolar depresif grupta kontrollere göre prefrontal bölgede kan akýmý açýsýndan sol/sað oranýnda azalma bulmuþlardýr. Ito ve arkadaþlarý (1996) ve Vasile ve arkadaþlarý (1996), çalýþmalarýnda, depresiflerde, dorsolateral prefrontal korteks, superior ve orta frontal giruslar, sað anterior singulat, lateral frontal alanda kan akýmýnýn azaldýðýný göstermiþlerdir. Drevets ve arkadaþlarý (1992), birinci derece akrabalarýnda depresyon bulunan depresiflerde hastalýk döneminde sol ventrolateral bölgeden medial prefrontal kortekse doðru olan bölgede kan akýmýnda artýþ bulmuþtur. Ayný grubun, hastalýk dýþýndaki döneminde bu patolojinin ortadan kalktýðýný göstermesi bu alanýn depresyonla iliþkili olabileceði düþüncesini desteklemektedir. Ho ve arkadaþlarý (1996) depresiflerde uyku sýrasýn129 ÖZTÜRK E, AYDIN H. da yaptýklarý çalýþmada, non-REM (NREM) uykuda, özellikle oksipital ve temporal bölgelerde, limbik yapýlarda olmak üzere, kontrollere göre kan akýmýnda artýþ bulmuþlardýr. Bunun yanýsýra, hipofrontaliteye iþaret eden veriler ortaya çýkmýþtýr. Medial talamus, depresiflerde kontrollere göre diðer talamus alanlarýna göre, sað globus pallidus ve bilateral kaudat nükleuslar görece hipometabolik bulunmuþtur. Pons kan akýmý da yüksek bulunmuþtur. Bu bulgular, depresyondaki genel uyarýlmýþlýkla iliþkilendirilmiþ, özellikle limbik ve frontal alanlardaki patolojilere dikkat çekilmiþtir. Çalýþmalarda frontal bölgede ortaya konmuþ olan patolojiler, depresyonda, tanýmlanmýþ döngülerde beklenen bozukluklarla örtüþmektedir. Temporal lob: Temporal lobda volüm azalmasý üzerinde durulmuþsa da araþtýrmalar bunu tümüyle desteklememiþtir. Kan akýmýnda azalmaya iþaret eden çalýþmalar çoðunlukta olmakla birlikte temporal lobda yapýsal patoloji gösterilebilmiþ deðildir. Basal ganglia: Prefrontal korteks, kaudat nükleus, talamus, basal ganglia gibi alanlardan geçen projeksiyonlarla beslenmektedir. Bu nedenle basal ganglia depresyonda iyi çalýþýlmýþ bir bölgedir. Çalýþmalar, major depresyonda basal ganglia yapýlarýnýn volümünde ve glukoz metabolizmasýnda azalma olduðuna iþaret etmektedir (Krishnan ve ark. 1992). Özellikle geç baþlangýçlý tablolarda bu deðiþiklikler belirgindir (Krishnan ve ark. 1993). PET çalýþmalarý, nükleus kaudatus ya da basal ganglianýn depresyonda rolü olduðuna iþaret etmiþ, MRI bulgularý da bunlarý desteklemiþtir (Vasile ve ark. 1996). Kan akýmýnýn azalmasý yönündeki bulgular baþat olmakla birlikte bu deðiþikliklerin unipolar depresif grupta daha süreklilik gösterdiði dikkati çekmektedir. Basal ganglia patolojileri olanlarýn antidepresif ilaç yan etkilerine karþý daha duyarlý olduðu düþünülmektedir (Drevets ve ark. 1992). Hipotalamus: Depresyonda hipotalamo-hipofizo-adrenal aksta duyarlýk artýþý bilinmektedir. Depresyonda MRI çalýþmasý yapýlan bir araþtýrmada hipofizde sinyal yoðunluðu dikkati çekmiþ olmakla birlikte çalýþmanýn eksiklikleri olduðu düþünüldüðünden bulgular genellenememektedir (Rajagopalan ve ark. 1995). Serebellum: Serebellum, limbik sistemle fonksiyonel iliþkiler içinde oluþu nedeniyle depresyonda ele alýnmaktadýr. SPECT çalýþmasýnda unipolar depresyonda kan akýmý patolojisi bulunmamýþtýr (Mozley ve ark. 1996). Otuz yýl içinde, görüntüleme teknikleri, duygudurum bozukluklarýnda volümetrik çalýþmalarla baþlamýþ, giderek, çeþitli beyin yapýlarýnýn iþlevselliðine yönelmiþtir. Gelinen noktada ise özellikle demans-depresyon ayýrýcý tanýsýnda vazgeçilmez araçlar olduðu ortaya çýkmýþtýr. Etiyolojide rol oynayan yapýlar, nörotransmitterler ve reseptörlerin tanýmlanmasýnýn yanýsýra tedavinin deðerlendirilmesi ve yordanmasýnda görüntüleme yöntemlerinin sýklýkla kullanýlmakta olduðu söylenebilir. KAYNAKLAR Alexopoulos GS, Meyers BS, Young RC ve ark. (1997) Vascular depression hypothesis. Arch Gen Psychiatry, 54: 915-922. Altshuler LL, Conrad A, Hauser P ve ark. (1991) Reduction of temporal lobe volume in bipolar disorder: a preliminary report of magnetic resonance imaging. Arch Gen Psychiatry, 48: 482-483. Bremner JD, Innis RB, Salomon RM ve ark. (1997) Positron emission tomography measurment of cerebral metabolic correlates of tryptophan depletion-induced depressive relapse. Arch Gen Psychiatry, 54: 364-374. Bremner JD, Narayan M, Anderson ER ve ark. (2000) Hippocampal volume reduction in major depression. Am J Psychiatry, 157: 115-117. Bench CJ, Friston KJ, Brown RG ve ark. (1993) Regional cerebral lood flow in depression measured by positron emission tomography: The relationship with clinical dimensions. Psychol Med, 23: 579-590. Coffey CE, Wilkinson WE, Weiner RD ve ark. (1993) Quantitative cerebral anatomy in depression. A controlled magnetic resonance imaging study. Arch Gen Psychiatry, 50: 7-16. Biver F, Goldman S, Delvenne V ve ark. (1994) Frontal and parietal metabolic disturbances in unipolar depression. Biol Psychiatry, 36: 381-388. de Borris M, Dellatolas G, Rondot P (1985) Mood disorders in left and right brain-damaged patients: Comparison between ratings and self-ratings on the same adjective mood scale. Psychopathology, 18: 286-292. 130 DUYGUDURUM DÝZÝSÝ 2001;3:126-131 DEPRESYONLA ÝLGÝLÝ NÖROANATOMÝK ÇALIÞMALAR Drevets WC, Videen TO, Price Jl ve ark. (1992) A functional anatomical study of unipolar depression. J Neurosci, 12: 3628-3641. Lipsey JR, Robinson RG, Pearlson GD ve ark. (1983) Mood change following bilateral hemisphere brain injury. Br J Psychiatry, 143: 266-273. Gainotti G (1972) Emotional behaviour and hemispheric side of lesion. Cortex, 8: 41-55. Mozley PD, Hornig-Rohan M, Woda AM ve ark. (1996) Cerebral HMPAO SPECT in patients with major depression and healthy volunteers. Prog Neuropsychopharmacology Biol Psychiatry, 20: 443-358. George MS, Ring HA, Costa DC ve ark. (1991) Neuroactivation and Neuroimaging with SPECT, London, Springer-Verlag. Jacoby RJ, Levy R (1980) Computed tomopraphy in the elderly, 3: Affective disorder. Br J Psychiatry, 136: 270-275. Jacoby RJ, Levy R, Bird JM (1981) Computed tomography and the outcome of affective disorders: A follow-up study of elderly patients. Br J Psychiatry, 139: 288-292. Jacoby RJ, Dolan RJ, Levy R ve ark. (1983) Quantitative computed tomopraphy in elderly depressed patients. Br J Psychiatry, 143: 124-127. Ho AP, Gillin C, Buchsbaum MS ve ark. (1996) Brain glucose metabolism during non-rapid eye movement sleep in major depression. Arch Gen Psychiatry, 53: 645-652. Ito H, Kawashima R, Awata S ve ark. (1996) Hypoperfusion in the limbic system and prefrontal cortex in depression: SPECT with anatomic standardization technique. J Nucl Med, 37: 410-414. Krishnan KR, McDonald WM, Escalona PR ve ark. (1992) Magnetic resonance imaging of the caudate nuclei in depression. Preliminary observations. Arch Gen Psychiatry, 49: 553-557. Krishnan KR, McDonald WM, Doraiswamy PM ve ark. (1993) Neuroanatomical substrates of depression in the elderly. Eur Arch Psychiatry Clin Neurosci, 243: 41-46. Krishnan KR, Hays JC, Blazer DG (1997) MRI-defined vascular depression. Am J Psychiatry, 154: 497-501. Lenze E, Cross D, McKeel D ve ark. (1999a) White matter hyperintensities and gray matter lesions in physically healthy depressed subjects. Am J Psychiatry, 156: 1602-1607. Lenze E, Sheline YI (1999b) Absence of striatal volume differences between depressed subjects with no comorbid medical illness and matched comparison subjects. Am J Psychiatry, 156: 1989-1991. DUYGUDURUM DÝZÝSÝ 2001;3:126-131 Pearlson GD, Garbacz DJ, Moberg PJ ve ark. (1985) Symptomatic, familial, perinatal, and social correlates of computerized axial tomography (CAT) changes in Schizophrenics and bipolars. J Nerv Men Dis, 173: 42-50. Rajagopalan P, Passe TJ, Doraiswamy PM ve ark. (1995) Changes in pitiutary gland signal intensity and morphology as evaluated by magnetic resonance imaging in aging, depression, and by gender. Depression, 2: 303-307. Robinson RG, Szetela B (1981) Mood change following left hemispheric brain injury. Ann Neurol, 9: 447-453. Robinson RG, Kubos KL, Starr L ve ark. (1984) Mood disorders in stroke patients. Importance of location of lesion. Brain, 107: 81-93. Shima S, Shikano T, Kitamura T ve ark. (1984) Depression and ventricular enlargement. Acta Psychiatr Scand, 70: 275- 277. Swayze VW, Andreasen NC, Allinger RJ ve ark. (1992) Subcortical and temporal structures in affective and schizophrenia: a magnetic resonance imaging study. Biol Psychiatry 31: 221-240. Vasile RG, Schawartz RB, Garada B ve ark. (1996) Focal cerebral perfusion defects demostrated by 99m Tc-hexamethylpropyleneamine oxime SPECT in elderly depressed patients. Psychiatry Res, 67: 59-70. Yazýcý KM, Kapucu O, Erbaþ B ve ark. (1992) Assessment of changes in regional cerebral blood flow in patients with major depression using the 99mTc-HMPAO single photon emission tomography method. Eur J Nucl Med, 19: 10381043. 131 ÖZTÜRK E, AYDIN H. 132 DUYGUDURUM DÝZÝSÝ 2001;3:126-131
© Copyright 2024 Paperzz