TIBBİ MAKALE Emk. Prof. Dr. Orhan TERZİOĞLU DEÜ Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji ABD [email protected] EPİGENETİK ve REJENERATİF TIP Son yıllarda rejeneratıf tıp alanında yapılan araştırma ve yayınlarda gözle görülür bir artış yaşanmaktadır. Çünkü yetişkinlerde hasar gören birçok dokuda, rejenarasyonu sağlayan kök hücrelerin (Stem CellCS) varlığı saptandı. Bu konudaki gelişmeleri ve sağlık açısından açılan yeni ufukları özetleyen ilk yazı, dördüncü sayımızda ‘’Dişteki Kök Hücrelerinden Kas, Sinir, Kemik, Deri ve Diş Oluşturulması’’ başlığıyla yayınlandı. Moleküler seviyedeki ölçü ve denge bozulduğunda, normal olmayan erken hücre ölümleri, yeni hücrelerin yapımında gecikme, aşırı çoğalma, dokuya özgü yapı kontrolünün kaybı gibi farklı düzeylerde farklı bozulmalar, dejenerasyonlar ortaya çıkmaktadır. Dişlerdeki dejenerasyonlar, bir dereceye kadar köklerdeki kök hücreleri tarafından rejenere edilebilmektedir. Kök hücreler çoğalmak için bölündüklerinde, biri kök hücre özelliği taşırken, diğerinin dokuya ait farklılaşmış hücreyi oluşturduğu gözlendi. Bu farklılaşmış hücrenin çoğalması ve daha da farklılaşmasıyla dokuda dejenere olan, ölen hücrelerin yerine yenileri gelerek rejenerasyon sağlanıyordu. Örneğin yaz boyunca derinin üst tabakasındaki hücreler, güneş ışınları özellikle de ultraviyole Küresel Sağlık Global Health 26 etkisiyle dejenere oldukça, ölüme giderler. Deri alt tabakasındaki kök hücrelerden yeni hücreler oluşturularak, tamir gerçekleştirilir. Bu yeni bulgu, yerleşik bilgimiz olan, “bölünme sonucu iki eş hücre oluşur” kuralının kök (SC) hücreleri için doğru olmadığını gösterdi. Sağlıklı insanda ve sağlıklı şartlar altında dejenerasyon (bozulma), rejenerasyonla (yenilenme) dengelenmektedir. Doğal beslenme, temiz hava, hareket, duygusal doyum gibi dış etmenler, rejenerasyonu olumlu yönde hızlandırdığına dair literatür sayısı her geçen gün artmaktadır. Moleküler ölçekte bunun mekanizması (epigenetik) son yıllarda anlaşılmış ve epigenetik araştırmalar giderek artmaya başlamıştır. DNA dizisindeki harflerde farklılık olmadan, genetik bilginin ifadesinde gözlenen değişimler, epigenetik mekanizmalardaki değişikliklerle açıklanır. 2000’li yıllardan önce sadece transkripsiyon faktörlerinin farklı kombinasyonlarının, farklı dokularda farklı zamanlarda farklı genetik bilgilerin transkripsiyonunu sağladığı ve farklı proteinlerin işleyişi ile hücresel farklılılıkların oluştuğuna dair bulgular ve yayınlar vardı. DNA paketlenmesinde histonların durumunundaki değişikliklerin ve genlerin düzenleyici bölgesindeki GC adacıklarındaki metilasyonların etkisinin önemi, 2000 sonrası araştırmalarda net şekilde ortaya kondu. Epigenetik mekanizmalardan biri olan metilasyon ve demetilasyonun çevresel etkiler yoluyla düzenlendiği gösterildi. Açarsak, genetik dizide değişiklik olmasa bile, DNA’nın histon proteinleriyle paketlenmesindeki (kromatinin yeniden modellenmesi) düzenlemeler, gelişimde, sağlık ve hastalıkta belirgin farklılıklar oluşturuyordu. Çevresel faktörlerin(farklı kimyasallar) büyük bir kısmı, kromatin paketlenmesini etkiliyordu. Bu paketlenmedeki düzenlenmeler yoluyla gerekli genler, gerektiği süre açılıyor veya kapanıyordu. Transkripsiyon faktörleri tarafından yönlendirilen haberci mRNA sentezi, ancak bu düzenlenmelerden sonra gerçekleşmekteydi. Konuyu daha anlaşılır hale getirebilmek için doğru basılmış bir kitap düşünelim. Bu kitabın sınavla ilgili bölümünü çalışan bir öğrenci sınavda başarılı olacaktır. Ancak öğrenci, yanlış yönlendirmeyle sınav sorularının hazırlanacağı bölüm yerine farklı bir bölümü çalışırsa, o bölüm hakkında bilgili olmasına karşın, okuma hatası dolayısıyla başarılı olamayacaktır. Ayrıca farklı bir durum olarak, doğru bölümde bazı ifadelerin üzeri bir bantla kapatılmış olursa, o bilgileri de okuyamayacağından sınavda oradan soru gelirse cevaplayamayacaktır. Bu tür farklılaşmalar, kitaptaki harf dizininde, temel bilgi dizininde bir farklılık oluşmadan, yanlışlıklara yol açılabileceğine güzel bir örnektir. Metil veya asetil gruplarının takılması ile oluşan epigenetik değişiklikler, kitabın belirli bir bölümündeki bazı paragrafların bantlanmasına benzetilebilir. Bu durumda okumayı engelleyen bantların kaldırılmasını da epigenetik ilaçların etkisi olarak düşünebiliriz. Ancak bütün bu araştırmalarda ciddi bir kritik sorun, sadece hedef protein veya DNA’daki istenmeyen metil veya asetil gruplarının kaldırılmasıdır. Doku farklılaşmasında rol alan veya sağlıklı işleyişi yönlendirmek üzere kritik proteinler üzerine yerleştirilmiş olan gruplar yerinde kalmalıdır. Bu soruna bir çözüm olarak değişime yol açmak üzere bağlanan grubun,bağlandığı amino asit dizisi de dikkate alınmakta ve hedeflenmiş, spesifik inhibitör ilaçlar geliştirilmeye çalışılmaktadır. Kök hücrelerin aktivasyonu ile dejenere dokunun, rejenerasyonu bu hücrelerin bölünme uyarıları veya transkripsiyon faktörü sentezleri, epigenetik modifikasyonla baskılandığında yeni hücre oluşumu engellenmektedir. Bu yenilenmenin olmaması, hücre populasyonunda kanserli hücrelerin yerleşmesine ve çoğalmasına zemin hazırlamaktadır. Proto onkogenlerin onkogene değişimlerinde, tümör baskılayıcı genlerin ifade edilmesinde, çevre faktörlerinin epigenetik mekanizmalar aracılığıyla etkili olduğu deneysel olarak gösterildi. Örneğin 50 yaş üstü erkeklerde sıklıkla görülen prostat kanserinin başlangıç evresinde, histon modifikasyonunda rol alan Histon Deasetilaz (HDAC) enzimlerinde (epigenetik oyunculardan biri) ciddi düzeyde aktivite artışı gözlenir. Bu enzimin aktivitesinin engellenmesi (HDAC inhibitörleri), prostat kanserini yavaşlatmakta bazen de durdurabilmektedir. Epigenetik değişiklikler, sadece proteinler üzerinden değil, aynı zamanda DNA dizisinde yer alan nükleik asit yapısındaki bazlarda da olabilmektedir. Örneğin DNA MethylTransferaz -DNMT özellikle sitozine metil grubu takmaktadır. Bir karbon ve üç hidrojen atomundan oluşan metil grupları, metilasyon enzimi ile DNA dizisinde GC adacıklarında yer alan sitozine veya histon proteinlerindeki lizin aminoasidlerine bağlanarak, genlerin okunup okunmayacağı belirlenmektedir. Ancak sitozine veya lizin amino asidine bağlanan metil grupları, demetilaz enzimi ile kaldırılabilmektedir. Kolon ve mesane tümörlerinde, bu enzim aktivitesindeki artışlar, önemli prognostik faktörler arasında yer almaktadır. Kansere neden olan tümör baskılayıcı genlerden biri, DNA tamir enzimini kodlayan O6- metilguanin- DNA metiltransferazdır (MGMT). MGMT geninin promoter bölgesinin hipermetilasyonu, aktif ve önemli bir tamir enziminin sentezlenmesini engeller. DNA tamir görevi yerine getirilemez ve buna bağlı olarak genomda tamir edilemeyen mutasyonlar artar, dolayısıyla kanser gelişimi olasılığı da artmaktadır. Kanserli hastalardan alınan biyopsi örneklerinde dokuya özgü metilasyon düzeyleri saptanarak, kanser gelişimi ve evresi hakkında kritik bilgiler edinilebilmektedir. Örneğin akciğerden alınan epitel örneklerinde epigenetik değişiklerin düzeyleri, gelecek 10 yıl içersinde kişinin kansere yakalanma riski konusunda önemli bilgiler sağlamaktadır. Ayrıca plazmadan izole edilen serbest DNA’nın metilasyon düzeyi de, kansere yakalanma risk düzeyi hakkında bilgi sunmaktadır. Örneğin yapılan bir çalışmada sigara içmeyenlerde DNA’nın metilasyon düzeyi %13 bulunurken, içenlerde %22 ve akciğer kanserli hastalarda %33 olarak belirlenmiştir. Doğal yaşam içersinde bazı besinlerde bulunan maddelerin zararlı epigenetik değişikleri önlediği veya sildiği yolunda bulgular giderek artmaktadır. Örneğin flavanoidler, DNA metilasyonunda değişikler yaparak, kardiyo vasküler sorunlarla karşılaşma riskini azaltabilmektedir. Bundan dolayı son yıllarda epigenetik mekanizmada rol alan enzimleri veya moleküllere bağlanarak etki gösteren yeni nesil bu ilaçlar, epiilaç grubu adı altında sınıflandırılmaktadır. Epigenetik mekanizmalardaki anormal değişiklikleri engellemede hem asetil hem de metil gruplarını ekleyen veya uzaklaştıran enzimleri hedef alıcı yeni nesil ilaçlar üzerinde çalışılmaktadır. Özellikle genetik paketlenmede yer alan histon proteinlerindeki lizin-K amino asidine metil aktaran (Protein Lysin-K MethylTransferazı bloke eden) PKMT engelleyicileri isimli yeni nesil epi-ilaçlar üzerinde araştırmalar devam etmektedir. Bütün bu moleküler ölçekteki çalışmalardan gündelik hayatımız için çıkaracağımız dersler vardır. Epigenetik perspektifden bakıldığında, sağlıklı yaşam, son derecede hassas, moleküler ölçü ve denge üzerinden sağlanmaktadır. Az kirlenmiş veya kirlenmemiş bir çevrede, doğal besinlerle beslenerek, huzurlu ve aktif bir yaşam sürmek, hücre ölçeğinde epigenetik mekanizmaların sağlıklı işleyişine yardımcı olur. Sistem düzeyinde ise hem dejenerasyon/ rejenerasyon dengesini korumaya, hem de yaşamın sağlıklı olarak sürdürülmesine olumlu tesir eder. 27 Küresel Sağlık Global Health
© Copyright 2024 Paperzz