Tek Numaralı Öğrenciler - İstanbul Üniversitesi | Hukuk Fakültesi

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ HUKUK FAKÜLTESİ
2013-2014 ÖĞRETİM YILI KAMU MALİYESİ VE VERGİ HUKUKU DERSİ
FİNAL SINAVI CEVAP ANAHTARI
(TEK NUMARALI ÖĞRENCİLER İÇİN)
1. Ticari ve zirai kazançların elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;
dava veya icra aşamasında bulunan alacaklar ve yapılan protestoya veya yazı ile bir
defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra
takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar şüpheli alacak sayılır. Şüpheli
alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir.
Bilanço usulüne göre defter tutan ticari ve zirai kazanç sahipleri karşılık ayırmak
suretiyle şüpheli alacaklarını giderleştirebilirler. Ayrıca söz konusu alacağın
teminatsız olması da gerekmektedir (VUK, m.323).
Kazai bir hükme veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsili artık mümkün olmayan
alacaklar ise değersiz alacaktır. Bu alacaklar, değersiz hale geldikleri tarihte tasarruf
değerlerini kaybederler ve mukayyet değerleriyle zarar yazılarak yok edilirler. Ancak
ticari ve zirai faaliyet yürüten mükellefler alacaklarını değersiz alacak olarak zarar
hesabına intikal ettirebilirler.
(M) Anonim Şirketi, Belçika yargı mercileri nezdinde davanın açılması ile (B)
A.Ş.’den olan alacağını pasifte karşılık ayırmak suretiyle şüpheli alacak olarak
giderleştirebilir. Zira (M) A.Ş. her türlü ticaret şirketi gibi birinci sınıf tacir olarak
bilanço esasına göre defter tutmak durumundadır. Dava aşamasında ve teminatsız
olan, ticari nitelikteki söz konusu alacak şüpheli hale gelmiştir.
Yargılama sonucunda, (B) A.Ş.’nin lehine hüküm verilmesiyle, alacak artık değersiz
alacak olarak zarar hesabına kaydedilebilecektir. Çünkü yabancı mahkeme tarafından
verilen alacak talebini reddeden karar, Türkiye’deki bir mahkeme tarafından MÖHUK
hükümlerince tanınması beklenmeden “kanaat verici belge” addedilebilecektir.
2. Kurumların, ortaklarından veya ortaklarla ilişkili olan kişilerden doğrudan veya
dolaylı olarak temin ederek işletmede kullandıkları borçların, hesap dönemi içinde
herhangi bir tarihte kurumun öz sermayesinin üç katını aşan kısmı, ilgili hesap dönemi
için örtülü sermaye sayılır (KVK. m.12).
Kurum, öz sermayesinin 3 katını aşan ve ilişkili kişilerden olan borçlanmalar için öz
sermayenin 3 katını aşan tutara isabet eden faiz ödemelerini giderleştiremez.
Olayda (G) A.Ş.’nin öz sermayesi 200.000 TL’dir. (G) A.Ş., ortağı Bay (T)’den %10
faizle 800.000 TL borç almıştır. Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 12.maddesi uyarınca
öz sermayenin 3 katını aşan borçlanmalarda aşan tutara isabet eden faiz ödemeleri
giderleştirilemeyeceğinden (bir başka deyişle bu ödemeler kanunen kabul edilmeyen
gider niteliğinde olduğundan), 20.000 TL’lik faiz tutarı (öz sermayenin 3 katını aşan
kısım 200.000 TL olup, bu tutara ilişkin faiz ödemesi 20.000 TL’dir) finansman gideri
olarak kurum matrahından düşülemeyecektir.
Ayrıca öz sermayenin üç katını aşan borçlanmalara ilişkin faiz ödemeleri kâr payı
ödemesi olarak kabul olunmaktadır. Burada, faiz ödemesi üzerinden kâr payı
ödemesine kıyasla daha düşük oranlarda stopaj yapılması söz konusudur. Dolayısıyla,
olay bakımından öz sermayenin 3 katını aşan borçlanma tutarları için yapılan faiz
ödemeleri üzerinden yapılmış eksik stopajın tamamlanması gerekmektedir. Bu
bağlamda, öncelikle şirket tarafından sonra da kâr payını elde eden mükellefe ait vergi
beyannameleri üzerinde gerekli düzeltmeler yapılmalıdır.
3. Gelir Vergisi Kanunu’nun 73’üncü maddesi uyarınca, kiraya verilen mal ve hakların
kira bedelleri emsal kira bedelinden düşük olamaz. Bedelsiz olarak başkalarının
kullanımına bırakılan mal ve hakların emsal kira bedeli, bu mal ve hakların kirası
sayılır. Bina ve arazide emsal kira bedeli, Vergi Usul Kanunu’na göre belirlenen
gayrimenkulün vergi değerinin % 5'idir. Ancak boş kalan gayrimenkullerin
muhafazaları maksadıyla bedelsiz olarak başkalarının ikametine bırakılması, binaların
mal sahiplerinin usul, füru veya kardeşlerinin ikametine tahsis edilmesi, mal sahibi ile
birlikte akrabaların da aynı evde veya dairede ikamet etmesi, genel bütçeye dahil
daireler ve katma bütçeli idareler, il özel idareleri ve belediyeler ile diğer kamu kurum
ve kuruluşlarınca yapılan kiralamalarda emsal kira bedeli esası uygulanmamaktadır.
Somut olay açısından değerlendirildiğinde, Bay U’nun kızına ikamet etmesi için
bedelsiz olarak tahsis ettiği daireden gayrimenkul sermaye iradı elde ettiği iddiası
isabetli değildir, zira bu durum yukarıda belirtilen, emsal kira bedeli esasının
uygulanmayacağı haller arasındadır. Bu nedenle söz konusu daire açısından salınan
vergi hukuka aykırıdır. Ancak Bay U’nun kızına ticari faaliyet yürütmesi için bedelsiz
olarak tahsis ettiği dükkân için emsal kira bedeli esası uygulanır. Dolayısıyla Bay U bu
dükkânın emsal kira bedeli kadar gelir elde etmiş sayılacaktır, bu bakımdan salınan
vergi hukuka uygundur.
4. a) Dava, vergiyi tarh eden vergi dairesinin bulunduğu yer vergi mahkemesinde
tarhiyata ilişkin ihbarnamenin tebliğini takip eden günden itibaren 30 gün içerisinde
açılabilecektir.
b) Vergi mahkemesinde ve kanun yolları aşamasında re’sen duruşma yapılabilir. İlk
derece yargılamasında şayet uyuşmazlık konusu tutar kanunda belirtilen belli bir
meblağı aşıyor ise taraflardan birinin talebi üzerine duruşma yapılır (İYUK, m.17/1).
İtiraz ve temyiz aşamasında duruşma yapılması taraflardan birinin talebine ve
mahkemenin kararına bağlıdır (İYUK m.17/2). Kararın düzeltilmesi ve yargılamanın
yenilenmesi istemlerinde duruşma yapılması, görevli daire veya mahkemenin kararına
bağlıdır (İYUK m.55/4).
5. Tarh
zamanaşımı süresi dolduktan sonra meydana çıkarılan vergi hataları
düzeltilemez. Tarh zamanaşımı süresi, vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip
eden yılın başından başlayarak beş yıldır. Bu süre içerisinde tarh edilerek yükümlüye
tebliğ edilmeyen vergi, zamanaşımına uğramış olmaktadır.
Ancak düzeltmeye ilişkin zamanaşımı süresi, yukarıda belirtilen tarh zamanaşımı
süresinin son yılı içinde tarh ve tebliğ edilen vergilerde hatanın yapıldığı; ilan yolu ile
tebliğ edilip vergi mahkemesinde dava konusu yapılmaksızın tahakkuk eden
vergilerde mükellefe ödeme emrinin tebliğ edildiği; ihbarname ve ödeme emri ilan
yoluyla tebliğ edilen vergilerde 6183 sayılı Kanun’a göre haczin yapıldığı tarihten
başlayarak bir yıldan aşağı olamaz (VUK m.126).
6. Vergi hukuku alanında, idarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve
davranışlarına karşı Kamu Denetçiliği Kurumu’na başvuruda bulunulabilir. Kurum’a
başvurunun olumlu ve olumsuz koşulları Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu’nda
belirlenmiştir. Bu koşullar vergi hukuku alanında yapılacak başvurular açısından da
geçerlidir.
Öncelikle Kamu Denetçiliği Kurumu’na gerçek ve tüzel kişiler başvurabilirler.
Kurum’a başvuruda bulunulabilmek için, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda
öngörülen idari başvuru yolları ile özel kanunlarda yer alan zorunlu idari başvuru
yollarının tüketilmesi gerekir. Ancak Kurum, telafisi güç veya olanaksız zararların
doğması ihtimali bulunan hallerde, idari başvuru yolları tüketilmese dahi başvuruyu
kabul edebilir.
Yargı organlarında görülmekte olan veya yargı organlarınca karara bağlanmış
uyuşmazlıklara ilişkin olan; dilekçede bulunması gereken hususları taşımayan; belli
bir konuyu içermeyen; sebepleri, konusu, tarafları aynı olan ve daha önce
sonuçlandırılmış olan başvurular incelenmezler.
Kuruma yapılacak başvuru işlemekte olan dava açma süresini durdurur. Kurum,
inceleme ve araştırmasını başvuru tarihinden itibaren en geç 6 ay içinde sonuçlandırır.
Aksi halde, durmuş olan dava açma süresi kaldığı yerden işlemeye devam eder.
Kurum, inceleme ve araştırma sonucunu ve varsa önerilerini ilgili mercie ve başvurana
bildirir. Kurum, bu noktada, işleme karşı başvuru yollarını, başvuru süresini ve
başvurulacak makamı da başvuruda bulunana gösterir.
İlgili mercii Kurumun önerileri doğrultusunda 2 şekilde hareket edebilir:
1. Kurumun önerileri doğrultusunda işlemi düzelttiğini veya
2. Kurumun önerdiği çözümü uygulanabilir nitelikte görmüyor ise otuz gün
içinde bunun gerekçelerini Kuruma bildirir.
7. Ekonomik yaklaşım ilkesi, vergi yasalarının içeriğinin belirlenmesinde ve belli
olaylara uygulanmasında, olguların biçimsel yapısından çok maddesel ve ekonomik
yapısına ağırlık verilmesi anlamını taşır. Vergi Usul Kanunu’nun 3’üncü maddesi,
vergi yasalarının yorumlanmasında, vergisel olguların nitelendirilmesinde ve ispat
alanında ekonomik yaklaşım ilkesine ağırlık vermiştir. Bu bağlamda, vergiyi doğuran
işlem, olay ve hukuki durumlar sadece dış görünüşleri, hukuki biçim ve isimleri ile
değil, aynı zamanda ve esas olarak ekonomik anlam ve içeriklerine göre
değerlendirilirler. Vergi hukukunda, vergiyi doğuran olaya ilişkin meselelerin
ekonomik boyutu öncelikle göz önünde bulundurulduğundan özün şekle üstünlüğü söz
konusudur. Örneğin bu ilke gereğince vergiyi doğuran olay kanuna, ahlaka, adaba
aykırı olsa dahi vergilendirilir. Vergi hukukunda kıyas yasağı ekonomik yaklaşım
ilkesinin sınırını oluşturmaktadır.
8. Vergi suçları; vergi kaçakçılığı suçları, mükellefin özel işlerini yapma suçu ve vergi
mahremiyetinin ihlali suçudur. Vergi kabahatleri ise vergi ziyaı ve usulsüzlüklerdir.
Vergi suçları ve vergi kabahatleri Vergi Usul Kanunu’nda düzenlenmiş bulunmakta
ise de aralarında temel farklılıklar bulunmaktadır. Ayrıca, Kabahatler Kanunu’nun
genel hükümleri vergi kabahatleri hakkında, Türk Ceza Kanunu’nun genel hükümleri
ise vergi suçları hakkında uygulanır (TCK.md.5, KK, m.3).
Vergi suçları, ceza mahkemesince saptanır ve bunlar hakkında hürriyeti bağlayıcı
ceza uygulanabilir. Vergi kabahatleri ise idari aykırılıklar olduğundan karşılığında
ancak idari yaptırımlar (para cezası) öngörülebilmektedir. Vergi kabahatlerini
oluşturan fiiller ve bunların yaptırımları idari usullerle saptanır. Vergi dairesi
tarafından saptanan fiil için hiçbir yargısal karara gerek olmadan yine vergi dairesince
ceza kesilir.
Vergi Usul Kanunu’nun ilgili hükümlerine göre; (VUK m.359, VUK m.363) bir fiil ile
hem vergi kabahati hem vergi suçu işlenmiş olması durumunda hem kabahatten dolayı
hem de suçtan dolayı ceza verilebilir. Ayrıca tek fiille vergi ziyaı kabahati ve vergi
kaçakçılığı suçu işlenirse vergi ziyaı cezası üç kat olarak uygulanır. Kabahatler
Kanunu’na göre ise (KK, m.15/3); bir fiil hem kabahat hem de suç olarak tanımlanmış
ise, sadece suçtan dolayı yaptırım uygulanabilir. Ancak, suçtan dolayı yaptırım
uygulanamayan hallerde kabahat dolayısıyla yaptırım uygulanır.
Görüldüğü üzere bu husus açısından Vergi Usul Kanunu’nun ve Kabahatler
Kanunu’nun ilgili hükümleri birbiriyle çelişmektedir. Uygulanması gereken kanun;
Kabahatler Kanunu’nun 3’üncü maddesinin ilk fıkrası uyarınca Kabahatler Kanunu
olmalıdır. Zira bu düzenlemeye göre;
a) İdarî yaptırım kararlarına karşı Kabahatler Kanunu’nda yer alan kanun yollarına
ilişkin hükümleri diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanır,
b) Kabahatler Kanunu’nun diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin
kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanır.