EMPATİ Empati veya eşduyum, bir başkasının yaşadığı duyguları, davranışlarının nedenlerini ve içinde bulunduğu durumu anlamak ve içselleştirmek demektir. Empati, bir insanın, kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlamasıdır. Empati sayesinde insan ilişkileri gelişir. İnsanlar arasındaki kavgalar azalır ve zamanla yok olur. Bebekler üzerinde yapılan incelemelere göre, empati doğuştan varolan bir yeteneğimiz olmakla birlikte, uygun şartlar oluştuğunda da hızla kaybedebildiğimiz bir yeteneğimizdir. Empati yeteneğini sonradan tekrar kazanabilmenin yolu ise; açık uçlu sorular sormak, yavaş hareket etmek, yorumda bulunmak, hızlı yargılara varmaktan kaçınmak, kendi davranış ve düşüncelerimizi anlamaya çalışmak, geçmişten ders almak, olayları akışına bırakmak kendimiz ve karşımızdakilerin davranışları için belli sınırlar oluşturmaktır. Empati olumlu amaçlar için kullanıldığında işbirliği, üretkenlik, refah ve mutluluğu arttıran, kötü amaçlar için kullanıldığında manipülasyonculuk şeklini alan bir yeteneğimizdir.. AİLE İÇİ EMPATİ Aile içi empati, aile bireylerinin karşısındaki insanı kendi yerine koymasıdır. Bu sayede bireyler karşındakinin ne tepki vereceğini bilir ve ona göre davranır. Empatinin tam olarak gerçekleşmesinin üç kuralı vardır; 1. Bir insanın kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak, olaylara onun bakış açısıyla bakmak, 2. Karşıdakinin duygu ve düşüncelerini doğru olarak anlamak ve hissetmek, 3. O kişiyi anladığını ona ifade etmek. BİR İNSANLA EMPATİ NASIL KURULUR? Bir insanın karşısındaki bir kişiyle empati kurabilmesi için gerekli olan bu öğeleri şöyle sıralayabiliriz. a.) Empati kuracak kişi, kendisini karşısındakinin yerine koymalı, olaylara onun bakış açısıyla bakmalıdır. Eğer bir insanı anlamak istiyorsak dünyaya onun bakış tarzıyla bakmalı, olayları onun gibi algılamaya ve yaşamaya çalışmalıyız. Bunu gerçekleştirmek için de empati kurmak istediğimiz kişinin rolüne girmeli, onun yerine geçerek adeta olaylara onun gözlüklerinin gerisinden bakmalıyız. Karşımızdaki kişinin rolüne girerek empati kurduğumuzda, o kişinin rolünde kısa bir süre kalmalı, daha sonra bu rolden çıkarak kendi yerimize geçebilmeliyiz. Aksi halde empati kurmuş sayılmayız. Karşımızdaki ile özdeşim kurmak (ona benzemek) ya da sempati kurmak farklı şeylerdir. Bir insana sempati duymak demek, o insanın sahip olduğu duygu ve düşüncelerin aynısına sahip olmak demektir. Karşımızdaki kişiye sempati duyuyorsak, onunla birlikte acı çekeriz ya da seviniriz. Empati kurduğumuzda ise karşımızdakinin duygu ve düşüncelerini anlamak esastır. Kendimizi sempati duyduğumuz kişinin yerine koymamız ve anlamamız şart değildir; sempatide ‘yandaş’ olmak esastır. Empati kurduğumuzda ise karşımızdaki kişiyle aynı duyguları ve görüşleri paylaşmamız gerekmez; sadece onun duygularını ve düşüncelerini anlamaya çalışırız. Bir insanı ‘anlamak’ başka şeydir, ona ‘hak vermek’ başka şeydir. Empatide anlamak, sempati de ise anlamış olalım ya da olmayalım, karşımızdakine hak vermek söz konusudur. b) Empati kurmuş sayılmamız için karşımızdaki kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru anlamamız gereklidir. Karşımızdakinin yalnızca düşüncelerini ya da yalnızca duygularını anlamamız yeterli değildir. Çünkü karşımızdakinin rolüne girerek onun ne düşündüğünü anlamamız, bilişsel nitelikli bir etkinlik (bilişsel rol alma/bilişsel perspektif alma), karşımızdakinin hissettiklerinin aynısını hissetmemiz ise, duygusal nitelikli bir etkinliktir (duygusal rol alma/duygusal perspektif alma). Bilişsel rol alma, duygusal rol almanın ön şartı sayılabilir. Empatinin bileşenlerinin neler olduğu konusunda araştırmacılar arasında, bazı görüş farklılıkları vardır. Örneğin Hoffman’a (1978) göre; empatinin bilişsel, duygusal ve güdüsel (motivasyonel) olmak üzere üç bileşeni vardır. Bazı araştırmacılar empatinin bilişsel yönünü, bazıları ise duygusal yönünü vurgulamaktadır. Fakat çoğunluğun üzerinde uzlaştığı görüş, empatinin bilişsel ve duygusal bileşenlerden oluştuğu yolundadır. c) Empati tanımındaki son öğe, empati kuran kişinin zihninde oluşan empatik anlayışın, karşıdaki kişiye iletilmesi davranışıdır. Karşımızdaki kişilerin duygularını tam olarak anlasak bile, eğer anladığımızı ona ifade etmezsek empati kurma sürecini tamamlamış sayılmayız. Araştırmacılar, insanların zihinlerinde kurdukları empatiyle, karşılarındaki kişiye ilettikleri empati arasında farklılıklar bulunduğunu belirtmektedir Bu farkın özellikle çocuklarda daha belirgin olması söz konusudur. Borke’ ye (1971) göre çocuklar, karşılarındaki kişilerin duygularını ve düşüncelerini doğru anlasalar bile, bu durumu iletmekte başarılı olmayabilirler. Biz yetişkinlerde zaman zaman, karşımızdakinin düşüncelerini ve duygularını doğru anlasak bile, uygun empatik tepki vermekte, yani içimizdekini ifade de güçlük çekeriz. Örneğin üzüntülü olan bir insanın sıkıntısını kendi içimizde hissedebiliriz, fakat bu durumu ona ifade etmeye geldiğinde ise hiçbir şey yokmuş gibi gülümseyerek ‘takma kafanı’ diyebiliriz. Eğer böyle yaparsak yüzümüzdeki ifadeyle ve söylediğimiz sözle içimizdeki duygular arasında çelişki var demektir. Böyle yaptığımızda doğru empati kurmuş, fakat bunu karşıdakine yeterince iletmemiş oluruz. Karşımızdaki insanlara empatik tepki vermenin başlıca iki yolu vardır: Yüzümüzübedenimizi kullanarak onu anladığımızı ifade etmek ve sözlü olarak onu anladığımızı ifade etmek. Empatik tepki vermenin en etkili yolu ikisini birlikte kullanmaktır.
© Copyright 2024 Paperzz