ilkbahar 2014 - Memorial Hastanesi

Sağlıklı Yaşam İçin
İlkbahar 2014 / Sayı: 77
Baharda
Sağlıklı
Kalın
Bebeğinizi
Beklerken
Memorial
Dicle Hastanesi
Tüp Bebek Merkezi
Hizmetinizde
Obezite
Tedavisinde Ekip
Yaklaşımı
Memorial
Ankara
Hastanesi
Açıldı
Aritminin
Dondurularak
Tedavisi
Sizin İçin
tır
az
H ırlanmış
iz
in
rs
Alabili
Uğur GENÇ
Memorial Sağlık Grubu CEO
Türkiye’de 2013 yılı verilerine
göre; 25 bin kişi organ nakli için
bekliyor ve bu sayı her geçen
gün artıyor. Buna rağmen
maalesef organ bağışı dünyada
ve ülkemizde yeterli sayıda
değil. Memorial olarak organ
bağışı bilincini artırmak ve daha
çok kişiyi organ nakli ameliyatı
sayesinde hayata döndürmek
için çok çaba harcıyoruz.
Memorial Organ Nakli
Merkezleri kurulduğu günden
bu yana Türkiye’de pek çok
ilke imza attı. Memorial Şişli
Hastanesi, Mart 2004’de Sağlık
Bakanlığı’ndan organ nakli
(karaciğer ve böbrek) ve ilgili
laboratuvar servisleri için
ruhsat alan ilk özel hastane
oldu. Dünya’da ilk kez çocuk
hastaya aynı anda karaciğer
ve böbrek nakli, Türkiye’de ilk
kan uyumsuz karaciğer nakli ve
göbek deliğinden izsiz böbrek
nakli ameliyatı gibi uygulamalar
Memorial Şişli Hastanesi’nde
gerçekleştirildi.
Memorial Ataşehir Hastanesi ise
Ekim 2011’den itibaren kansız
karaciğer nakli uygulamalarımız
ile fark yaratmaya başladı.
Memorial Şişli ve Ataşehir Organ
Nakli Merkezlerimiz ve Hizmet
Hastanesi Böbrek Nakli Ünitemiz
ile 2004 yılından bu yana 2078
kişi karaciğer ve böbrek nakli
ile yeniden hayata merhaba
dedi. 10 yıl önce organ nakli
hastaları ameliyat olmak için yurt
dışına giderken, Memorial artık
başta Balkan ülkeleri ve Türki
Cumhuriyetler olmak üzere,
ABD ile Avrupa ve Ortadoğu
ülkelerinden de organ nakli
bekleyen hastalar tarafından
tercih edilen bir merkez
oldu. Özellikle 2013 yılında
hastanelerimizde yaptığımız 233
karaciğer nakli ve 266 böbrek
nakli ile dünya çapında bir
başarıya imza attık. Memorial
Sağlık Grubu yalnızca organ nakil
cerrahisinde sağladığı başarıdan
değil, dünya çapında doktorlara
verdiği eğitimle de adından
söz ettiriyor. Özellikle Avrupa
ve ABD’den gelen doktorlar,
profesörler Memorial’da canlı
vericiden nakil alanında eğitim
alıyor.
Tıpkı organ nakli gibi Memorial
Sağlık Grubu tüp bebek alanında
da birçok ilke imza atmıştır ve
başarılı çalışmalarını bu alanda
da sürdürmektedir. Memorial
Şişli Hastanesi Tüp Bebek
Merkezi Başkanı Prof. Dr. Semra
Kahraman, Türkiye’de ilk kez
ÖNSÖZ
İLKLERE ÖNCÜLÜK EDEN MEMORIAL
FARK YARATMAYA DEVAM EDİYOR
mikroenjeksiyon yöntemiyle
gebelik sağlayarak Türk Tıp
Tarihi’ne geçmiştir. Ayrıca
Memorial Şişli Hastanesi Tüp
Bebek Laboratuvarı TÜRKAK
Akreditasyon Kurumu tarafından
“ISO 15189 standartları gereği
akredite edilen Türkiye’nin İlk
ve Tek Tüp Bebek Laboratuvarı”
unvanına sahiptir. Bununla
birlikte Memorial Antalya
Hastanesi Amerikan Embriyoloji
Derneği tarafından akredite edilen
Türkiye’nin ilk ve tek tüp bebek
merkezidir. Ayrıca Memorial
Ataşehir, Memorial Kayseri ve bu
ay hizmete giren Diyarbakır’daki
Memorial Dicle Hastanesi tüp
bebek merkezlerindeki alanında
uzman hekim kadromuz ve
teknolojik altyapımız ile de her
yıl daha fazla çifti çocuk sahibi
yapabilmek için tüm gücümüzle
çalışmaya devam ediyoruz.
Tüm bu ilklerimizin yanında
Memorial birçok branşta 92
ülkeden yılda 18000 uluslararası
hastaya tedavi imkanı sunarak
dünyada referans merkezi
olarak gösterilmektedir. Bir
dünya hastanesi olmanın verdiği
sorumlulukla ve sahip olduğumuz
bilgi birikimi ile her yıl daha fazla
insanı sağlığına kavuşturmanın
mutluluğunu yaşıyoruz. Bize
güvendiğiniz ve bu mutluluğu
yaşattığınız için sizlere sonsuz
teşekkürlerimi sunarım. Sağlığınız
bizim için çok değerli!
Uğur GENÇ
Memory İlkbahar 2014
3
50
7
28
6
62
İÇİNDEKİLER
İLKBAHAR 2014
6.
Bahar Hastalıklarından Korunun
7.
İlkbahar Çocuklarda Alerjiyi Tetikleyebilir
8.
Baharda Işıldayan Bir Cilt İçin
9.
Baharda Sağlıklı Beslenme
10-11.Memorial Ankara Hastanesi Açıldı
12.
İleri Yaş Gebeliklerinde Sık Kontrollerin
Önemi
13.
Hamilelikte Sağlıklı Beslenme
14.
Gebelikte Özel Bakım Gerektiren
Durumlar
15.
Hamilelikte Merak Edilenler
16-17.Kanser Belirtileri ve Korunma Yolları
18-19.Obezite ve Tedavisi
20-21.Atrial Fibrilasyon Ablasyon (Dondurma)
22.
Ağrı Kesicilerin Sık Kullanımı Mide
Kanaması Nedeni
23.
3 Boyutlu Ekokardiyografi
24.
Bir Öksürük Yıllarca Sürebilir
4
Memory İlkbahar 2014
37
25.
Baş Dönmesine Karşı Önlemler
26.
Baş Dönmesi Ciddi Hastalıkların
Habercisi Olabilir
27.
Ani İşitme Kaybına Dikkat
28.
Kapsül Endoskopi
29.
Doğru Yaşam Alışkanlıklarının Önemi
30-31.Kişiye Özel Embriyo Transferi
32.
Kadınlarda Yumurtlama Takibi
33.
Tüp Bebek Hakkında Merak Edilenler
34.
Çocuklarda Astım Tedavisi
35.
Boğmaca Aşısı Olun
36.
Çocuklarda İdrar Kaçırma
37.
Çocuğunuz Oynayarak Öğrensin
38-39.Çocuklarda Soluk Yolu ve
Yemek Borusuna Kaçan Cisimler
40-41.Bebeklerde Göz Muayenesi
42-43.Diyabet ve Yüksek Tansiyon Böbrek
Sağlığını Bozuyor
44-45.Varislerden Kurtulmanın Tam Zamanı
46-47.Hipofiz Hastalıklarında Güncel Tedaviler
48-49.Her Tiroid Nodülü Kanser Değildir
50-51.Kaynamayan Kemik Kırıklarının Tedavisi
52-53.Lazer Liposuction
54-55.Bel Fıtığında Yanlış Uygulamalar
56-57.Laparoskopik Üroloji Ameliyatları
58. Prostat Cerrahisi Sonrası İdrar Kaçırma ve
Cinsel İşlev Bozukluğu
59.
Vidasız Omurga Kanal Darlığı Ameliyatları
60.
Tüp Mide Ameliyatları
61.
Safra Kesesi Taşları
62.
Çene Kemiği Kayıplarında Yeni Tedavi
63.
Aort Diseksiyonu Yaşamı Tehdit Edebilir
64.
Memorial Dicle Hastanesi Tüp Bebek
Merkezi Hizmetinizde...
66.
Kalbi Bebeği İçin Sağlıkla Atıyor
67.
35 Yıllık Evli Çifte Aynı Anda Stent Takıldı
68.
Memorial Doğuma Hazırlık Kursları
69.
Memorial Sanat Galerileri
70.
Bilimsel Çalışmalar
71.
Memorial Dijital’den Haberler
72.
Memorial Geleneksel Çocuk Resim Yarışması
74.
Anlaşmalı Kurumlar
20-21
12
Sahibi
Memorial Sağlık Yatırımları A.Ş. adına
Turgut Aydın
Yayın Sorumlusu
Yeliz Soydan ŞENGÜN
Medya ve İletişim Koordinatörü
Yayın Kurulu
Esra Aydemir, Binhan Urfalı,
Yasemin Aktaş, Yasemin Gül,
Fulya Daldal, Selin Konu, Ahsen Diner,
Melis Öztürk, Hatice Yörük,
Begüm Kıraç, Elif Çetin,
Yılmaz Tarancı, Mustafa Çiçek,
Tasarım Ekibi
Ceren Yörük, Suna Baykal Köse,
İrem İpekbayrak
Memory İlkbahar 2014
5
BAHAR
REHBERİ
BAHAR HASTALIKLARINDAN
KORUNUN
Uykuya dikkat edilmelidir, uykusuzluk vücut direncini
düşürerek daha kolay hastalanmamıza neden olur. Uyku
düzeninin yaş, günlük aktivite yoğunluğu ve süresi gibi
etkenlere göre iyi ayarlanması gerekir.
krampları, şiddetli baş ağrısı, nefes darlığı hatta solunum
yetersizliği görülebilir. Yine bu tip virüs enfeksiyonlarının
sonucunda hastalık komplikasyonu olarak zatürre, bronşit
ve menenjit gibi sağlık sorunları da daha sık görülmeye
başlar.
Sağlıklı beslenme iyileşmek için önemli
Sentetik yerine pamuklu giysiler tercih edin
Gerekli önlemler alınmasına rağmen hastalık başladığında
erken tedavi çok önemlidir. Erken dönemde ve hafif
enfeksiyonlarda yatak istirahati, iyi uyku ve beslenme
yeterli olacaktır; ancak bu önlemlere ek olarak ateş
düşürücü, ağrı kesici ve vitaminler kullanılabilir.
Mevsim şartlarına uygun giyinmek önemlidir; çok sıkı,
terletecek naylon içerikli giysiler ya da üşütecek kadar
ince giysiler tercih edilmemelidir. Pamuklu, vücudun
hava almasını sağlayan, gerektiğinde çıkarılıp yeniden
giyilebilecek giysiler tercih edilmelidir.
Doktora başvurmak için geç kalmayın
Camları ve perdelere açın, evinize bahar havası
girsin
Grip, nezle ve soğuk algınlığına bir çelme takın
Baharda görülen ısı değişiklikleri ile birlikte grip, nezle
ve soğuk algınlığı denilen virüs enfeksiyonları çok sık
görülmeye başlar. Virüs enfeksiyonu sonrası yalnızca
hapşırma, sulu burun akıntısı ve kırgınlık olabileceği
gibi; yüksek ateş, öksürük, aşırı halsizlik, kas ağrıları ve
6
Memory İlkbahar 2014
BAHAR
REHBERİ
İLKBAHAR ÇOCUKLARDA
ALERJİYİ TETİKLEYEBİLİR
B
B
Kişi tüm bu önlemleri almasına rağmen kendisini halsiz,
yorgun hissediyorsa ya da grip, nezle, soğuk algınlığı
belirtileri yaşıyorsa; öksürük, balgam, ateş, nefes darlığı
varsa rahatsızlığın kendi kendine geçmesini beklemek
yerine doktora görünmeli ve en uygun tedavi planını vakit
kaybetmeden uygulamalıdır.
Uz. Dr. Abdulkadir Özel- Memorial Dicle Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü
ahar mevsimi ile
doğada oluşan canlılık
en çok çocukları etkiler.
Havaların ısınması ile
açık havada, ev ortamları
dışındaki oyun alanlarında
vakit geçirmek isteyen
çocuklar alerjenlerle karşı
karşıya kalabilir.
ahar aylarında
hava
sıcaklıklarındaki
değişkenlikle
birlikte hastalıklar
da artış gösteriyor.
Mevsimsel
özelliklere dikkat
edip, bu konuda
bilinçli olmak bahar
hastalıklarından
korunmak için
yeterli olabiliyor.
Vücudunuzun ihtiyacı kadar uyuyun
MEMORY AJANDAM
MEMORY AJANDAM
Uz. Dr. Murat Görgülü - Memorial Etiler Tıp Merkezi Dahiliye Bölümü
Bahar aylarında zorunlu olmadıkça kalabalık yerlerde ve
kapalı yerlerde kalınmamalıdır. Kapalı ortamlar sıklıkla
havalandırılmalı, bol bol temiz hava alınmalıdır.
Mevsim meyve ve sebzeleri ile sağlıklı kalın
Bol taze meyve ve sebze tüketimi çok önemlidir. Öğünlerde
sebze ve meyvenin ölçülü bir şekilde yer almasına özen
gösterilmelidir. İyi beslenemeyen kişilerde ya da hamile,
çocuk ve yaşlılar ile bazı kronik hastalığı olanlarda vitamin
takviyesi yapılmalıdır. İnsan vücudu için suyun gerekliliği
unutulmamalı ve yeterli sıvı tüketimine dikkat edilmelidir.
Mevsime uygun olarak açık havada yapılabilecek düzenli
egzersizler kişiyi hastalıklardan korumaktadır.
Bitki ve çiçek polenleri,
havadaki tozlar çocuklar
için bahar aylarında artan
alerjik reaksiyonların
nedenidir. Eğer çocuk
alerjik bir bünyeye sahipse
polenler üst solunum
yolunu, gözleri, akciğeri
ve deriyi etkileyerek bazı
alerjik hastalıkların ortaya
çıkmasına neden olabilir.
Saman nezlesi yaşam
kalitesini düşürür
Çocuklardaki alerjik hastalıklar
arasında sıklıkla, saman nezlesi
olarak adlandırılan “alerjik rinit”
görülür. En çok bahar aylarında
bitkilerin tozlaşma döneminde
ortaya çıkan bu hastalık; burunda
akıntı, hapşırma, gözlerde kızarıklık,
kaşıntı ile kendini gösterir. Alerjik
saman nezleleri dönemsel olarak
yorgunluk, uyku hali, okul başarısında
azalmaya da neden olabilir. Çocuktaki
bu değişimler gözlemlendiği
anda mutlaka uzman bir doktora
başvurarak vakit kaybetmeden
tedaviye başlanmalıdır. İlerleyen
şikayetler çocuğun yaşam kalitesini
olumsuz etkileyebilir.
Polenler astımı tetikleyebilir
Bahar aylarında polenler, çocuklarda
astımı tetikler. Astım; öksürük,
nefes darlığı ve göğüste hırıltı gibi
şikayetlerle ortaya çıkar.
Astımın tanısının doğru ve zamanında konulması, tedavinin seyri ve hastanın ilaç
kullanımı açısından çok önemlidir. İlerlemiş vakalarda hastalık akciğerlerde ileri
derecede hasara neden olabilir. Erken teşhis, çocukların akciğerlerinde hasar
oluşmadan hastalığın kontrol altına alınmasını sağlar. Çocukluk döneminde
uygulanan aşılar da yaşam kalitesi artırılabilir. Doğru teşhis için çocuğun
yaşamı iyi izlenmeli ve şüphelenilen durumlarda mutlaka uzman doktora
başvurulmalıdır.
Çocuğunuzu alerjilere karşı koruyun
• Rüzgarlı havalarda çimen, çiçek, ağaç polenlerinin solunumla alınması daha
kolay olduğu için, bebekler ve çocuklar rüzgarsız havalarda parka ve gezmeye
çıkarılmalıdır.
• Tozlu yerlerde ve çimen üzerinde oynarken çocuklara kapalı, pamuklu, terletmeyecek giysiler giydirilmelidir. Terlemek kaşıntıyı ve alerjiyi şiddetlendirir.
• Oyun parkı dönüşü çocuklara sabunsuz ılık duş aldırmak, deriye yapışan toz ve
diğer alerjenleri uzaklaştıracağı için yararlıdır.
• Güneş banyoları sabah 10.00-10.30 veya öğleden sonra saat 15.30-16.00 arasında ve 5-10 dakika sürelerle yapılmalıdır.
• Öğle güneşi alerjiyi artırır ve zararlıdır. Saat 11.00-15.00 arası çocuklar
gölgede olmalıdır.
• Parka giderken sabah veya öğleden sonraki saatler seçilmeli, bebeğin başı
şapka, şemsiye ile korunmalıdır.
• Polenlere alerjisi olan çocukların odasında ilkbahar çiçekleri
bulundurulmamalı, çocukların çiçekleri koparmasına engel olunmalıdır.
• Beyaz tenli bebek ve çocuklar, güneş ışınlarına karşı çok hassas olduklarından
güneşten korumaya özen gösterilmelidir.
• Bilinen alerji aşıları deri alerjileri için etkisizdir.
• Bazı ilaçlar güneşe karşı duyarlığa ve alerjiye neden olabilir. Bunun için
herhangi bir nedenle ağızdan, damardan alınan veya deriye sürülen bir ilaç
kullanılıyorsa, doktora bu ilaçların güneş ışınlarına duyarlılık yapıp yapmadığı
mutlaka sorulmalıdır.
Memory İlkbahar 2014
7
BAHARDA IŞILDAYAN
BAHAR
REHBERİ
BİR CİLT İÇİN…
S
oluk, kurumuş,
çatlamış ciltler,
matlaşmış ve
kurumuş saçlar,
kapalı ayakkabılar
içerisinde derisi
kalınlaşmış ayaklar,
alınan kilolarla
oluşan selülitler…
Kış aylarında soğuk ve
kirli havanın etkisiyle
yıpranan ciltler sorun
oluştururken, doğru
çözüm yollarını
bulmak önem
kazanıyor.
Bahar aylarında
alınacak önlemlerle,
yıpranan ciltleri
canlandırmak ve
ışıltılı bir cilde
kavuşmak mümkün.
Cildiniz nemlenmek ister
Cildin aşırı kuruması; kaşıntı ve
egzamalara neden olabilir. Kuruyan
deriye koruyucuların yanı sıra
nemlendiriciler de kullanılmalıdır.
Nemlendiriciler her kişinin
derisine özel olarak yağ bazlı
ya da su bazlı olmalıdır. Banyo
sonralarında ve daha deri nemli
iken uygulanacak nemlendiriciler
daha kalıcı ve etkilidir. Yüze sürülen
A, C, E vitaminler ile selenyum
içerikli nemlendiricilerin hasarları
engelleyici rolleri vardır.
8
Memory İlkbahar 2014
Peeling ile ışıltılı ve genç bir
cilt
Kış boyunca soğuk hava ve çevresel
kirlilikten etkilenmiş soluk ciltler için
nemlendiriciler yine kurtarıcıdır. Bahar
ile birlikte UV ışınlarının hasarlarına
maruz kalmamak için filtre içerikli
olanlar tercih edilmelidir. Yine meyve
asitleri, A,C,E vitaminleri, antioksidan
özellikli yüz kremleri yıpranmış
soluk görünümü engelleyebilir.
Aralıklı olarak yaptırılan peeling (yüz
soyma ) yüzün daha canlı, pürüzsüz
ve genç görünmesini sağlar. Botoks
ile ifade kırışıklıkları yok edilirken,
dolgu maddesi enjeksiyonu da genç
ve sağlıklı bir görünüm kazandırır.
Mezoterapi ve lazer tedavileri ile ciltte
dolgun ve parlak görüntü sağlanır.
Çatlamış, pullanmış ciltlere en ideal
tedavi yöntemi yağ içerikli, üre, lanolin
ve gliserin ihtiva eden nemlendiriciler
kullanmaktır. Deri tipine uygun
nemlendiriciler mutlaka uzman doktor
tarafından planlanmalıdır.
Selülit korkulu rüya olmasın
Baharın gelmesi ile birlikte kadınları
rahatsız eden en önemli sorunlardan
biri selülitlerdir. Kadınların sıkça
sorduğu sorulardan biri kremlerin
selülit tedavisinde etkili olup
olmadığıdır. Kremlerin selülit
tedavisine etkileri çok azdır. Selülit
tedavisinde kullanılan en etkili
yöntemler lipoliz, mezoterapi ve
karboksiterapi’dir. Lipoliz de deri
içerisine soyadan elde edilen yağları
yakan “lesitin” adlı bir madde injekte
edilir. Mezoterapi yönteminde ise
cilt altına dolaşımı hızlandıran,
ödemi azaltan, yağ hücrelerinde
yıkımı hızlandıran maddeler verilir.
Karboksiterapide de deri içerisine özel
bir cihazla, yine yağları parçalamak
için karbondioksit gazı verilir. Doğru
ve dengeli beslenerek, metabolizmayı
hızlandırmak, tuzlu ve yağlı gıdalardan
uzak durmak, bol su tüketmek ve
spor yapmak da selülitle savaş için
vazgeçilmez bir önem taşır.
Bebeksi topuklar için özel
tedavi
Kalınlaşan el ve ayak derisine uygun
tedavi her zaman olumlu sonuçlar
verir. Özellikle peeling etkisi
yaratarak deriyi soyan, ölü derinin
atılmasını kolaylaştıran ve genelde de
hazırlanarak elde edilen bu ürünlerle
kolaylıkla ince derili topuklara
kavuşmak mümkündür ve baharla
birlikte tedaviye başlamak gerekir.
Yine kalınlaşmış ve sararmış tırnaklar
kontrolden geçmeli, mantar hastalığı
açısından değerlendirilmelidir. Eğer
mantar hastalığı varsa bahar ayları ile
birlikte mutlaka tedavi edilmelidir.
MEMORY AJANDAM
MEMORY AJANDAM
BAHAR
REHBERİ
Uz. Dr. Zerrin Baysal - Memorial Etiler Tıp Merkezi Dermatoloji Bölümü
Uz. Dyt. Merve Yüksek - Memorial Şişli Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü
BAHAR YORGUNLUĞUNDAN
DOĞRU BESLENEREK KORUNUN
K
ış mevsiminden bahar aylarına geçiş döneminde metabolizmada
uyum problemleri görülmektedir. Bu süreçte genellikle kas ağrıları,
halsizlik, yorgunluk, mutsuzluk, unutkanlık ile kendini hissettiren bahar
yorgunluğu ve mide-bağırsak problemleri görülmekte; bu durum da
kişinin iş performansını ve yaşam kalitesini düşürmektedir.
Dengeli ve sağlıklı beslenin
Bahar aylarına girerken sindirimi kolay ve kalorisi düşük
yiyeceklerden oluşan 3 ana ve 1-2 ara öğün tüketilmelidir.
Bağışıklık sisteminin güçlendirilmesini sağlayan ve artan
vitamin-mineral ihtiyacının karşılanması açısından önemli
olan koyu yeşil, sarı, turuncu, kırmızı, mor sebze ve
meyveler tercih edilmelidir.
Geceleri ağır ve yağlı
yemek yememeye
özen gösterilmelidir. Kızartılmış,
baharatlı, asitli, acılı, salamura
besinlerden uzak durulmalıdır.
Sıvı tüketimi artırılmalı, sağlıklı bir
bağırsak florası için probiyotik (kefir,
probiyotik yoğurt) ve prebiyotik
(soğan, sarımsak, kurubaklagiller
vb.) özellikteki besinler
öğünlerden eksik edilmemelidir.
Strese karşı B
vitaminleri ve Omega-3
Baharda artan stresin
olumsuz etkilerinden
korunmak için tam tahıllı
ekmek, kurubaklagiller, süt
ürünleri, kırmızı et, tavuk,
yumurta ve yeşil yapraklı sebzeler
gibi B grubu vitaminlerinden zengin
gıdalar beslenme planında mutlaka
bulundurulmalıdır. Omega-3 yağ
asitlerinin stres hormonlarını azaltıcı etkisi
bulunmaktadır. Haftada 1-2 defa somon balığı
tüketilmeli, her gün 2-3 ceviz veya 10-15 fındık ara öğün
olarak tercih edilmelidir.
Kafeini azaltıp sıvı tüketimini artırın
Bahar aylarında yükselen ısı ve nem ile birlikte vücuttan
sıvı kaybı artmaktadır. Bu nedenle sıvı tüketimi artırılmalı,
günde 2-3 lt (10-15 bardak) su içilmelidir. Yüksek
miktarlarda alınan kafein kalp çarpıntısına ve vücutta su
kaybına neden olabilir. Kahve, çay, soğuk meşrubatlar,
kakao ve benzerleri gibi kafeinli içecekler azaltılmalı,
toksinlerden arınmak için bitki çayları tercih edilmelidir.
Antioksidanlardan zengin olan yeşil çay ve C vitamininden
zengin kuşburnu bağışıklık sistemini kuvvetlendirmektedir.
Rezene ve adaçayı mide-bağırsak sistemini rahatlatmakta,
hazmı kolaylaştırmaktadır. Melisa ve papatya genel
rahatlatıcı özelliği ile stres kaynaklı uykusuzluk
durumlarında tercih edilebilir. Ginseng de yorgunluk
hissine karşı enerji verici özelliğiyle bahar döneminde
tercih edilebilecek bitki çaylarındandır.
Posanın olumlu etkileri
Posalı yiyecekler bağırsakların düzenli çalışmasını
sağlamakta, tokluk süresini uzatmakta ve
kansere karşı koruyucu etki göstermektedir.
Özellikle mevsim geçişlerinde kabızlık
gibi bağırsak problemlerine karşı
posalı yiyecekler tercih edilmelidir.
Yeterli posa tüketimini sağlamak için
öğünlerde mutlaka sebze yemeği
veya salata tüketmek, ekmek olarak
da tam buğday, çavdar ya da tam
tahıllı olanları seçmek önemlidir. Gün
içerisinde 5-7 porsiyon sebze-meyve ve
haftada 1-3 kez kurubaklagil yemekleri
sağlıklı bir beslenme için gereklidir.
Düzenli egzersiz ve uyku çok
önemli
Haftada 3 gün 45 dakika süreyle yapılacak
tempolu yürüyüşü içeren aktif bir yaşam tarzı
benimsenmelidir. Düzenli egzersiz yapmak vücut
ağırlığının dengelenmesine, metabolizmanın hızlanmasına,
kişinin kendisini daha sağlıklı ve zinde hissetmesine
yardımcı olmaktadır. Özellikle yürüyüş, koşu, bisiklet,
yüzme, dans gibi egzersizler tercih edilmelidir. Düzensiz
uyku kişinin kendisin daha yorgun hissetmesine
neden olacağından, her gün 6-8 saat uyumaya özen
gösterilmelidir.
Memory İlkbahar 2014
9
MEMORIAL
ANKARA’DA
Türk sağlık sektörüne yön veren,
uluslararası arenada bilimsel
ve tıbbi başarıları ile referans
merkezi olan Memorial Sağlık
Grubu Başkentte…
Memorial Ankara Hastanesi;
dünyada referans merkezi olarak
öne çıkan bölümleri, alanında
uzman hekimlerden oluşan
akademik kadrosu, hasta odaklı
hizmet anlayışı, Türkiye’deki en
ileri tıp teknolojisine sahip tanıtedavi üniteleri, modern mimarisi
ve yepyeni bir sağlık anlayışı
ile bölgenin sağlık üssü olarak
hizmet veriyor.
Bilimle teknolojiyi birleştiren bir dünya hastanesi
Türkiye’nin kalbi, sağlıkta “ilk”lerin öncüsü Memorial’in 10’uncu hastanesi ile Ankara’da atıyor.
42 bin metrekarelik kapalı alan ile başkentin en büyük özel hastanelerinden biri olan Memorial Ankara, üstün teknolojik
altyapısıyla da öne çıkıyor.
42’si yoğun bakım ünitelerinde olmak üzere 230 yatak kapasitesi, hastaların görüntüleme işlemleri sırasında kendilerini
rahat hissetmeleri için “Ambians teknolojisi” ile hazırlanmış MR ve BT odaları, dünya standartlarındaki Koroner Yoğun
Bakım, Genel Yoğun Bakım, KVC Yoğun Bakım ve Yeni Doğan Yoğun Bakım Üniteleri, Dijital Koroner Anjio odası, Anjio
servisi, tam donanımlı 11 ameliyathane ve 63 polikliniği ile Memorial Ankara bir dünya hastanesi olarak tasarlandı. En
yeni sterilizasyon tekniklerinin uygulandığı uluslararası standartlarındaki ameliyathanelerinde kullanılan led lambalar;
ameliyatın niteliğine göre ışık rengini ayarlama ve ısı açığa çıkarmama özelliği sayesinde cerrah ve hastaya büyük ölçüde
konfor sunuyor.
256 kesitli Bilgisayarlı Tomografi (BT) cihazı sayesinde hastalar işlem sırasında radyasyondan çok daha az etkileniyor.
Standart MR’dan daha geniş olan 70 cm çapındaki son teknoloji ürünü MR cihazı, özellikle kapalı alan korkusu olan
hastalara büyük kolaylık sağlıyor. Memorial Ankara Hastanesi’nde ayrıca MR uyumlu anestezi cihazı da bulunuyor.
Memorial’ın uluslararası üne sahip bölümleri Ankara’da
Memorial Ankara Hastanesi başta Kalp Damar Cerrahisi, İleri Kardiyoloji, Tıbbi Onkoloji gibi Memorial’ın uluslararası üne
sahip bölümleri olmak üzere; tüm branşlarda multidisipliner bir anlayışla hizmet sunuyor. Tüp Bebek, Organ Nakli, Kemik
İliği Nakli ve Radyasyon Onkolojisi bölümleri de çok yakında hizmet vermeye başlayacak.
Memorial hastaneleri arasında tıbbi sinerji
Memorial, hastaların yaşam kalitesini artırmak için önemli çözümleri bir arada sunuyor. Memorial Ankara Hastanesi’nde
radyolojik görüntüler ve laboratuvar sonuçları dijital olarak saklanıp, ilgili bölümlere aktarılıyor. Hastane bu özelliği
sayesinde, Memorial Sağlık Grubu’nun diğer hastaneleri ile entegre çalışabiliyor. Farklı lokasyonlardaki doktorlara
aynı görüntü üzerinden hasta konsültasyonu olanağı sunan sistem, hasta için en doğru teşhis ve tedavi olanaklarının
planlanmasını sağlıyor.
Hastalara yaşam alanları sunan özel tasarımlar
Memorial Ankara Hastanesi, hastalara yalnızca kaliteli sağlık hizmeti değil aynı zamanda özel tasarımların teknoloji ile
buluştuğu alanlarda tedavi imkanı sunuyor. Özellikle çocuk hastalar için pek çok yeni uygulamayı da hayata geçiriyor.
Hasta güvenliği için her ayrıntının düşünüldüğü çocuk sağlığı merkezi hasta ve sağlam (kontrole gelen) çocuklar için iki
ayrı poliklinikte hizmet veriyor. Çocuk sağlığına yönelik bu uygulama, Ankara ve çevresi için önemli ilkler arasında yer
alıyor.
Memorial’da hasta ve yakınlarının her türlü ihtiyacının ve konforunun düşünülerek hazırlandığı hasta odaları ve süitlerin
yanı sıra; engelliler için tüm detayların özel olarak tasarlandığı odalar da bulunuyor.
Memorial Başkentte de en yakınınızda
Memorial Ankara Hastanesi, Konya Yolu üzerinde merkezi konumu açısından stratejik bir noktada yer alıyor. Bu
sayede yalnızca Ankara halkı değil; İç Anadolu, Karadeniz Bölgesi ve yurtdışından gelen hastalar rahatlıkla Memorial’a
ulaşabiliyor.
10
Memory İlkbahar 2014
Memory İlkbahar 2014
11
İLERİ YAŞ GEBELİKLERDE SIK
KONTROLLER İHMAL EDİLMEMELİ
T
ıbbi olarak “İleri
anne yaşı” terimi,
35 yaş ve sonrasında
yaşanan gebelikleri
ifade etmektedir.
Son 20 yılda etkin
doğum kontrol
yöntemlerinin
kullanılması ve
infertilite (kısırlık)
tedavi yöntemlerinin
gelişmiş olması,
gebeliğini ileri
yaşlarda yaşayan
anne adaylarının
sayısını önemli
ölçüde artırmıştır.
30’lu ve 40’lı yaşlardaki kadınlarda
gebelik sırasında oluşabilecek
problemler 20’li yaşlardaki
gebeliklerden daha yüksektir. Bu
nedenle ileri yaş gebelikleri daha
yakından takip ve tedavi gerektirir.
İleri yaş gebeliklerde risk artıyor
35 yaş sonrası oluşan gebeliklerde, yaşa bağlı ve giderek artan
bir risk söz konusundur. Yaş ilerledikçe anne adaylarında
diyabet, hipertansiyon gibi kronik hastalıkların ortaya çıkma
ihtimali artmaktadır. Bebekte kromozomal anomali yani
“Down sendromu” gibi sorunların ortaya çıkma olasılığı, yaş
ile direkt ve doğrusal olarak ilişki göstermektedir. Ancak ileri
yaşlarda gebelikte ortaya çıkabilecek sorunlar, anne adayının
gebeliğe başlandığı anda kendisinde kronik hastalıkların varlığı
ya da yokluğu ile ilişkidedir. Bu nedenle özellikle 35 yaşından
sonra planlanan gebeliklerden önce rutin muayene yaptırmak
çok önemlidir.
Kronik hastalığınız varsa gebeliğinizi ertelemeyin
Kronik hastalığı olan kişinin gebe kalma yaşı geciktikçe,
gebelik esnasında anne ve bebek için de istenmeyen
durumların ortaya çıkma olasılığı artmaktadır. Kronik
hastalığı olan kadınların gebelik planlarını ertelememeleri
12
Memory İlkbahar 2014
önerilmektedir. Gebelikte genellikle 24’üncü haftadan sonra
görülen hipertansiyona “preeklampsi” adı verilir. Hastada
preeklampsi gelişmiyorsa gebelik sırasında yaşanan
hipertansiyon çok büyük bir risk artışı oluşturmaz. Kronik
hastalığı olmayan anne adaylarında da ileri yaş preeklampsi
riskini çok fazla artırmaz. Ancak gebelik sonunda tansiyon
yüksekliğinin seyri mutlaka takip edilmelidir. Gestasyonel
diyabet (gebeliğe bağlı şeker hastalığı) ileri yaşlardaki
gebeliklerde yaşla doğru orantılı olarak artmaktadır. Uzun
süreden beri var olan ve kontrolsüz seyreden diyabet anne
ve bebek için büyük tehlike oluşturabilir. Böbrek, karaciğer,
akciğer, kalp-damar hastalıkları ve derin ven trombozu gibi
diğer kronik hastalıklar da anne ve bebek için risk faktörüdür.
Özel durumlar dışında rutin gebelik takibi yapılmalı
İleri yaş gebeliklerinde anne adayları için en önemli tavsiye,
gebelik öncesi genel sağlık kontrollerinden geçmeleridir.
Genel sağlık durumlarında herhangi bir sorun yoksa bile
böbrek fonksiyonları, tansiyon, şeker hastalığı açısından
değerlendirilmelidir. Daha önce rahim ve yumurtalıklarla ilgili
bir problem izlenmemişse, çok sağlıklı bir gebelik dönemi
geçirebilirler.
Gebelik öncesinde kullanılması önerilen folik asit ile birlikte
yine gebelik süresince vitamin takviyeleri de önemlidir. Anne
adayında özel bir durum söz konusu değilse yalnızca
kromozom anomali testleri ile gebelikte herhangi bir risk
artışının olup olmadığı tespit edilebilir. Bunun için ek olarak bir
takım girişimsel testler önerilebilir.
BEBEĞİMİ BEKLERKEN
BEBEĞİMİ BEKLERKEN
Op. Dr. Tolga Atakul - Memorial Kayseri Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü
Dyt. Emine Yüzbaşıoğlu- Memorial Ankara Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü
HAMİLELİKTE SAĞLIKLI BESLENME
BEBEĞİ HAYAT BOYU KORUYOR
Hamilelik döneminde bebeğin sağlıklı gelişimi ve konforlu bir doğum süreci
geçirmek için doğru beslenme programının belirlenip uygulanması çok önemlidir.
Gebelikte kilo alımı 9-15 kilogram aralığında olmalıdır. İdeal kilonun üzerinde
hamile kalan kadınlar için bu aralık 7-9’a düşmektedir. Gebelerde dengeli
beslenme ve kilo kontrolünü sağlamak için tek yönlü beslenmeden kaçınılmalı, tüm
besin gruplarından yeterli miktarda tüketilmelidir.
Süt ve süt ürünleri anne ve bebeğin kemik yapısı için çok önemli
Bu grupta bulunan besinler süt, yoğurt, ayran ve peynirdir. Süt grubundan günde 3-4 porsiyon tüketilmesi uygundur. Fazla enerji
alımını engellemek amacıyla örneğin peynir çeşitlerinde çok yağlı olan tulum, kaşar, koyun peyniri yerine daha az yağlı olan
beyaz peynir tercih edilmelidir. Süt ve süt ürünlerinde tercih yarım yağlıdan yana olmalı, pastörize sütler yerine günlük sütler
tüketilmelidir. Süt grubunun içerdiği kalsiyum ve fosfor bebeğin kemik yapısını oluşturmayı sağlarken, annenin kemik yapısını korur.
Et, yumurta ve kuru baklagiller dengeli bir şekilde tüketilmeli
Yumurta, kırmızı et, beyaz et ve kuru bakliyatın oluşturduğu proteinden zengin bu besin grubundan günde 6-7 porsiyon
tüketilmelidir. Protein kaybını ve fazla kalori alımını azaltmak amacıyla ızgara, fırınlama, haşlama yöntemleri tercih edilirken,
yağda kızartma ve doğrudan ateşte pişirme yönteminden kaçınılmalıdır. Beyin gelişimi için önemli olan Omega-3 yağ asitleri
açısından zengin olan balığın haftada 2 gün tüketilmesine özen gösterilmelidir. İçerdiği yüksek posa sebebiyle gebelikte
gelişen kabızlığı önlemek amacıyla haftada 2-3 defa kuru bakliyat tüketilmelidir. Bu grubun içeriğinde bulunan demir bebekte
hemoglobin yapımını sağlar, kansızlığı önler.
Taze sebze ve meyveler
bağışıklık sisteminizi
güçlendirir
Günlük 5 porsiyon yenmesi önerilen
meyvelerin, ara öğünlerde tüketilmesi,
kan şekeri seviyesini dengelemesi
açısından önemlidir. Ana öğünlerin
birinde pişmiş sebze tüketilmesi sağlıklı
beslenme açısından gereklidir. Sebze ve
meyvelerdeki C vitamini doku hasarını
önler, annede demir emilimini artırır ve
bebeğin bağışıklık sistemini geliştirir.
Folik asit ise; plasentanın gelişimine
yardımcı olarak doğumsal bozuklukların
gelişmesini engeller. En iyi kaynakları
koyu renkli yeşil sebzeler, kuru bakliyatlar
ve yağlı tohumlardır.
Ekmek ve tahıl grubu seçimlerinizde
dikkatli olun
Günde 6-8 dilim ekmek, 2 porsiyon çorba, 4 yemek
kaşığı pilav ya da makarna ideal kilo alımını
sağlayacak porsiyon miktarlarıdır. Posa içeriği
yüksek olması açısından ekmek çeşidi olarak tam
buğday ekmeği, tahıl olarak bulgur tercih edilmesi
uygundur.
Hayvansal yağlardan çok bitkisel
yağlara ağırlık verilmeli
Hamilelik döneminde kilo alımından kaçınmak
için yağ tüketimi de ölçülü olmalıdır. Fındık, fıstık,
badem, ceviz gibi omega-3 yağ asitlerinden zengin
olan yağlı tohumlar ara öğünlerde veya kahvaltıda
yenebilir. Yağda eriyen vitaminlerin alımı için yağ
grubu önemlidir.
Hafif ve sütlü tatlılar tercih edilebilir
Gebelikte tatlı gereksinimini gidermek için sütlü
hafif tatlılar tercih edilmeli, ağır hamur tatlılarından
kaçınılmalıdır. Kahvaltılarda tercih edilebilecek
sağlıklı seçenekler ise bal ve pekmezdir.
Su tüketimini artırın
Sağlık için çok önemli olan su, hamilelikte bir kat
daha önem kazanmaktadır. Özellikle hamilelikte
artan kabızlığın giderilmesi, ciltteki kurulukların ve
çatlakların önlenmesi, idrar yolu enfeksiyonlarına
yakalanma riskinin azaltılması ve bebeğin sağlığı
için önemli olan amnion sıvısının korunmasında su
aktif rol almaktadır. Bu sebeple gün içerisinde 2,5-3
litre su tüketilmelidir.
Memory İlkbahar 2014
13
ÖZEL BAKIM GEREKTİREN
GEBELİKLER
Sağlıklı bir hamilelik ve doğum süreci için anne adayının düzenli kontrollerini
yaptırması çok önemlidir.
Hamilelikte kansızlık çarpıntı, halsizlik ve
çabuk yorulma ile kendini gösterebilir
Gebelik döneminde kansızlığın sebebi genellikle
beslenmeye bağlı demir eksikliğidir. Halsizlik, çarpıntı,
çabuk yorulma, avuç içi, tırnak dipleri ve göz diplerinde
solma gibi belirtiler görülebilir. Tedavide demir içeriği
zengin besinleri tüketmek önemlidir. Gebelik süresinde
kansızlık olmasa bile 16. haftadan sonra demir takviyesi
yapılması gerekmektedir.
Kan uyuşmazlığı aşı sayesinde önlenebilir
Annenin kan grubunun Rh negatif, bebeğin kan
grubunun ise Rh pozitif olması durumu “kan
uyuşmazlığı” olarak adlandırılır. İlk kontrolde annenin
kan grubuna bakılarak Rh negatif veya pozitif olduğu
belirlenir. Bu durumdan ilk bebek etkilenmez ancak
uygun şekilde müdahale edilmediği takdirde sonraki
gebeliklerde çeşitli sorunlar ortaya çıkabilir. Gebeliğin
28. haftasında koruyuculuk için aşı yapılmaktadır.
Doğumdan sonra ise bebeğin kan grubuna bakılır.
Eğer bebek Rh negatif ise tekrar aşı yapılmasına gerek
yoktur. Ancak bebek Rh pozitif ise doğumdan sonraki
ilk 72 saat içinde anneye tekrar aşı yapılır.
Anne adayının en büyük endişelerinden
biri düşük tehdidi
Genellikle gebeliğin 12. haftasına kadar kanamalar
görülebilmektedir. Kanama az ve ağrısız ise düşük
tehdidi azdır. Düşük tehdidi durumunda anne adayının
ilk yapması gereken şey istirahat haline geçip hemen
doktoru ile bağlantı kurmak olmalıdır. Doktor risk
olduğunu düşünüyorsa vakit kaybetmeden hastaneye
yatış yapılmasını isteyebilir.
Gebelik diyabeti kontrol altına alınmalı
Şeker hastası olan kadınlarda gebelikten önce
kontrollerin başlamış ve şeker seviyesinin normal
sınırlara indirilmiş olması gerekmektedir. Bazen de
şeker hastalığı gebelik sırasında ortaya çıkar. Tam
teşhis için 24-28. haftalar arasında şeker yükleme testi
yapılmaktadır. Bu hastaların kan şekeri takiplerinin
düzenli olarak yapılması gereklidir.
14
Memory İlkbahar 2014
Op. Dr. Nihal Çetin - Memorial Etiler Tıp Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü
HAMİLELİK DÖNEMİ İLE İLGİLİ
EN ÇOK MERAK EDİLENLER
H
amilelikte cilt ve saç bakımı, yolculuk şartları, diş sağlığının
korunması gibi konular anne adayları tarafından en çok merak
edilen noktalar arasındandır. Doğuma kadar anne ve bebeğin sağlığının
korunması için bazı detaylara dikkat edilmesi önemlidir.
Hamilelikte yolculuk ederken nelere
dikkat edilmeli?
Hamilelikte diş bakımı nasıl
olmalıdır?
Araca binildiğinde emniyet kemerinin kucağa gelen
bölümü karnın altından geçecek, omuz bölümü
göğüslerin arasına gelecek şekilde yerleştirilmelidir.
Günde 5-6 saatten fazla yolculuk yapılmaması önerilir.
Bacak damarlarında pıhtı oluşumu ve bacakta şişmeleri
engellemek için yolculuk sırasında saat başı ya da 2
saatte bir 10 dakika yürümeye çalışılmalıdır. Riskli bir
durum yoksa ( erken doğum riski, tansiyon yüksekliği,
kanama, kalp hastalığı) uçak seyahatinde sakınca yoktur.
Havalimanlarında kapı ve el dedektörleri metal tipidir ve
X-ray içermez.
Hamilelik diş çürüklerine yol açmaz ancak var olan
çürüklerin daha hızlı ilerlemesine sebep olur. Hamilelikte
diş eti kanaması, iltihaplanma, şişme ve kaşınma gibi
sıkıntılar sık görülebilir. Doğumdan sonra kaybolur.
Gebelikte diş bakımı ve tedavisi yapılmayacağı fikri
yanlıştır.
Hamilelikte kıyafet seçimi nasıl
olmalıdır?
Bebekte gelişme geriliğine dikkat!
Anne karnındaki bebeğin gelişimi bazı durumlarda gebelik haftasına
göre daha az olmaktadır. Bu bebekler düşük doğum ağırlığıyla
dünyaya gelir. Sebep genellikle annenin yetersiz beslenmesi, sigara
içmesi veya plasentaya yeterli kan gitmemesidir. Gelişme geriliği olan
bebeklerin yakından takip edilmesi gereklidir.
Çoğul gebelikler yakından izlenmeli
Erken doğum, diyabet, preeklempsi (gebelik zehirlenmesi), kansızlık
ve bebeğin rahimde ters durması gibi sorunlara çoğul gebeliklerde
daha sık rastlanmaktadır. Gebeliğe bağlı yakınmaların tümü, özellikle
gebeliğin son aylarında daha rahatsız edici hale gelir.
Çoğul gebeliklerde takipler daha dikkatli ve sık
yapılmalı
Hiç azalmayan şiddetli baş ağrıları, görmede bulanıklık, vajinal
kanama, şiddetli ve uzun süren karın ağrıları, vajinadan ılık su
boşalması ve bebeğin hareketinin hissedilmemesi durumunda vakit
kaybetmeden doktora başvurulması gerekmektedir.
BEBEĞİMİ BEKLERKEN
BEBEĞİMİ BEKLERKEN
Op. Dr. Yeşim Gürel- Memorial Ankara Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü
Bu dönemde karnı ve bacakları sıkan dar kıyafetler yerine
rahat kıyafetler tercih edilmelidir. Sentetik iç çamaşırı
kullanılmamalı, pamuklu olanlar tercih edilmelidir. Sıkı
ve sert sütyenlerden kaçınılmalıdır. Yüksek topuklu
ayakkabılar düşme riskine neden olacağından bir süre
giyilmemelidir.
Hamilelikte çatlaklar konusunda ne
yapılabilir?
Bazı anne adayları hiç bakım uygulamasa da çatlak
oluşmazken, bazılarında düzenli bakıma rağmen çatlak
oluşumu önlenemez. Ancak düzenli bakım uygulamak
riski büyük ölçüde azaltır. Çatlaklar için hazırlanmış yağ
ve kremlerden faydalanılabilir. Badem sütü veya yağı da
kolay uygulanabilecek çözümlerdir. Vücudun çatlamaması
için bol miktarda su tüketilmesi ve aşırı kilo alımından
sakınılması gerekir.
Hamilelikte saç boyatılabilir mi? Saç
bakımında nelere dikkat edilmelidir?
Yapılan çalışmalarda hamileyken saç boyamanın bebek
üzerinde herhangi bir probleme yol açmadığı gösterilse de,
boyanın içerisindeki kimyasal maddeler sebebiyle fetusun
oluşum süreci olan ilk 12’nci hafta önerilmez. Bu haftadan
sonra da bitkisel içerikli ürünler tercih edilmelidir. Saç
nemlendiricisi, saç bakım şampuanı, saç jölesi, köpük ve
saç spreyi kullanımının sakıncası yoktur.
Hamilelikte cilt bakımı nasıl
olmalıdır?
Hamilelik sırasında yüzde ve genel olarak vücutta çeşitli
yerlerinde( göğüsler ve dış genital organlar) deri renginde
koyulaşmalar ve lekeler görülür. Ayrıca karın bölgesinde
dikey bir çizgi oluşur. Bu lekeler doğumdan sonra geçer
veya hafifler. Cilde uygulanan birçok kremler bu lekeleri
önlemez ama şiddetini azaltabilir. Deri üzerine iyi bir
nemlendirici krem ya da yağı masaj yapar gibi sürmeniz
önerilir.
Memory İlkbahar 2014
15
BENİM SAĞLIĞIM
Prof. Dr. Şeref Kömürcü - Memorial Ankara Hastanesi Tıbbi Onkoloji Bölüm Başkanı
KANSERDEN KORUNMAK İÇİN
YAŞAM TARZINIZI DEĞİŞTİRİN
Kanser, vücudun bir
veya birden çok organ
veya bölgesini etkileyen
200’den fazla hastalık
grubunu tanımlamak
için kullanılan bir
terimdir. Belirli bir
doku veya organdaki
hasarlı hücrelerin
kontrolsüz bir biçimde
üreyerek bir kitle veya
tümör oluşturmasıdır.
Her 7 kişiden biri
hayatının herhangi bir
döneminde bu hastalığa
yakalanmaktadır.
Kanser riskini %40
azaltabilirsiniz
Araştırmalar kanserle olan savaşta en
büyük
umudun yaşam tarzı değişikliğine yönelik
olduğu sonucunu ortaya koymaktadır.
Kanserin önlenmesindeki en önemli iki
konu, sağlıklı besinlerin seçimi ve sigara
gibi kanserojenlerden uzak durmaktır.
Son çalışmalar sebze ve meyveden
zengin bir diyet, sigarasız yaşam, düzenli
fiziksel aktivite ve sağlıklı vücut ağırlığının
korunması ile kanser gelişiminde %40’lara
varan bir azalma sağlanabileceğini
göstermektedir. Bu da her yıl dünyadaki
3-4 milyon yeni kanser vakasının önlenmesi
anlamına gelmektedir. Besinler iyi ve
sağlıklı bir yaşam için gerekli olan vitamin,
mineral ve lifleri; aynı zamanda koruyucu
etkileri olan ve antioksidanlar olarak
bilinen biyoaktif molekülleri içerirler.
Bunlar vücudu kanser de dahil bir çok ciddi
hastalığa karşı korurlar
Uyarıcı belirtileri önemseyin
Türkiye’de en sık görülen kanserlerin önemli bölümü çok
ucuz, etkin ve kolay uygulanabilen halk sağlığı tarama
yaklaşımları ile erken fark edilebilmektedir. Örneğin, meme
kanseri için memede kitle, rahim ağzı kanseri için cinsel
ilişki sonrası kanama, kalın bağırsak kanseri için dışkıda
kan, cilt kanseri için deride şekil veya renk değiştiren cilt
lekeleri, gırtlak kanseri için iki haftayı geçen ses kısıklığı erken
uyarıcı belirtilerdir. Toplumun bu bulgular için duyarlı olması
durumunda, ilgili kanserlerin erken tanınması ve tam olarak
tedavi edilmesi mümkün olabilmektedir.
Kanserden korunmak için
çevresel faktörlere dikkat
Genetik yapıdan çevresel faktörlere
kadar birçok etkenin kanser
gelişiminde rolü vardır. Genlerde
oluşan kalıtımsal değişiklikler,
beslenme düzeni, çeşitli virüs
ve bakteriler, asbest ve benzen
gibi kimyasal ajanlar, radyoaktif
maddelerden ve güneş ışığından gelen
radyasyon, hormonlar ve bağışıklık
sistemi kanser gelişiminde önemlidir.
Bunlardan en önemli ve önlenebilir
olanları çevresel faktörlerdir. Bu
etkenler vücuttaki normal hücre
programını bozarak kanser gelişimine
yol açabilirler.
Genetik özellikler de çok
önemli
Genlerin bazı kanserlere karşı
yatkınlığa neden olup olmadıkları
konusundaki araştırmalar halen
devam etmektedir. Kalıtımsal geçiş
gösteren kanserler, tüm kanserlerin
sadece %5-10’unu oluşturmaktadır.
Tümör gelişimini önleyen tümör
baskılayıcı genlerdeki bir bozukluğun
kalıtımsal olarak aktarılması ve
16
Memory İlkbahar 2014
sigaranın katkısı ile bireyler kansere yatkın bir hale gelebilmektedirler. Meme
ve yumurtalık kanserinin kalıtımsal geçişine ait bazı genler tespit edilmiştir.
Kalın bağırsakta polip gelişimine genetik bir yatkınlık, kalın bağırsak kanseri
gelişim riskini artırmaktadır.
Genetik veya çevresel faktörlerin etkisiyle normal hücreyi anormal hücreye,
anormal hücreyi de kanser hücresine dönüştüren zincirleme olaylar başlar.
Hücredeki değişiklikleri vücudun bağışıklık sisteminin tanımaması ile
de anormal hücrenin bölünmesi ve çoğalması ile kanser gelişir. Birçok
kanser hücresi oluşumunda, sigara içimi ve sağlıksız diyet gibi yaşam tarzı
faktörlerinin rolü olduğuna dair kanıtlar mevcuttur. Karsinojenik etkiler her
hücrenin genetik bilgilerini içeren DNA yapısına zarar verir. Bozulmuş genetik
yapısı ile vücudun denetiminden çıkan hücre, kontrolsüz olarak bölünmeye
başlar. Çoğalan hücreler anormal bir kitle veya şişlik olarak karşımıza çıkar.
Gelişim, çevredeki sağlıklı dokulara doğru devam eder, bundan kopan hücreler
kan ve lenf sistemi yoluyla vücudun diğer yerlerine yayılarak (metastaz) yaygın
kanser tablosu geliştirir.
Memory İlkbahar 2014
17
OBEZİTE TEDAVİ EDİLMESİ GEREKEN
M
BİR HASTALIKTIR
etabolizmam çok
yavaş”, “Çok az
yememe rağmen
kilo alıyorum”, “Hiçbir
egzersiz işe yaramıyor”
gibi şikayetler sizi
obeziteye mahkum mu
ediyor? Bundan kurtulmak
için öncelikle obezitenin
genetik, metabolik,
fizyolojik, kültürel,
psikososyal ve davranışsal
etkenlerin etkileşimi ile
ortaya çıkan ciddi bir
hastalık olduğunu kabul
etmeniz gerekir.
Obezite yaşamı tehdit eden
hastalıkların nedeni
Obezitenin en önemli nedenleri;
hormonal bozukluklar, enerji alımı
ve harcamadaki dengesizlik, fiziksel
aktivite azlığı, kalıtım, metabolik
bozukluklar, psikolojik bozukluklar
ve bazı ilaçların kullanımıdır.
Obez kişilerde sıklıkla kalp ve
damar hastalıklarına bağlı ölümler,
hipertansiyon, şeker hastalığı
ve hatta kanser görülmektedir.
Özellikle meme, rahim ve kalın
bağırsak kanserlerine bu kişilerde
daha sık rastlanır. Dilin büyümesi
nedeniyle horlama, boğazda reflüden
dolayı yanma ve kronik farenjit
ile bazen ölümle sonuçlanabilen
uyku apne sendromu yani uyurken
nefesin durması, bu önemli sağlık
sorununun yaşamı tehdit edici
sonuçlarından biridir.
Bel çevresi ölçüsüne dikkat!
Beden kitle indeksi (BKİ) 25kg/m2
üzerinde olan ya da düşük BKİ’ye
rağmen bel çevresi artmış olan
(erkekte 102 cm, kadında 88 cm
üzeri) kişiler kilo kaybı programı için
idealdir.
18
Memory İlkbahar 2014
Beden Kitle İndeksi (BKI) nedir?
2
Kilogram olarak vücut ağırlığının m olarak boya bölünmesidir.
İdeal BKİ hesaplamasına örnek: : 75 kilogram/1.70 boy*1.70
75 / 2,89=25,95 Toplu(fazla kilolu)
Buna göre BKİ 6 sınıfta tanımlanmıştır.
Zayıf
<18,5
Normal
18,5-24,9
Toplu(fazla kilolu)
25-29,9 (hafif artmış diyabet ve kalp hastalığı riski)
Obez 1
30-34,9 (diyabet ve diğer hastalık riskleri giderek artar)
Obez 2
35-39,9
Obez 3
>40 (ölümcül hastalıklar açısından risk)
Obezite tedavisinde bütüncül yaklaşım önemli
Obezite tedavisinde öncelikle endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları uzmanına
başvurmak gerekir. Metabolik, hormonal ve diğer parametreler açısından
değerlendirilen hasta öncelikle; doğru beslenme ve düzenli egzersiz programları
ile yaşam tarzı değişimleri açısından yönlendirilmelidir. Bu aşamada beslenme ve
diyet ile psikiyatri uzmanından destek alınmalıdır. Bu şekilde kilo veremeyen, beden
kitle indeksi (BKİ) 40’dan yüksek ya da BKİ’i 35’den yüksek olan ve başka hastalığı
bulunan kişilerde “bariatrik cerrahi” adı altında ameliyatlar uygulanabilir. Obezite
birçok etkenle ortaya çıktığı için tedavisi de aynı bütüncül yaklaşımla yürütülmelidir.
Bu yaklaşımla, hastalar Memorial Antalya Hastanesi Kilo Kontrol Merkezi’nde;
Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları, Beslenme ve Diyet, Psikiyatri ve
Genel Cerrahi uzmanlarınca değerlendirilerek takibe alınmakta, tedavi bir ekip
kontrolünde yürütülmektedir.
BENİM SAĞLIĞIM
BENİM SAĞLIĞIM
Uz. Dr. Gökhan Yazıcıoğlu - Memorial Antalya Hastanesi Kilo Kontrol Merkezi Sorumlusu
Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı
Prof. Dr. Alihan Gürkan - Memorial Sağlık Grubu Antalya Genel Cerrahi Bölüm Başkanı
CERRAHİ UYGULAMALAR İLE
KALICI KİLO KONTROLÜ
Obezite için yapılan
ameliyatlarda 3 yöntem
izlenmektedir:
Birinci yöntem midenin depolama
görevinin azaltılmasıdır. Mide
küçültme ameliyatları buna örnektir.
• Band uygulamalar: Laparoskopik
yöntem ile yaklaşık 1 saat gibi kısa
bir sürede midenin üst bölümüne
ayarlanabilir band ve bu bandın basıncını
kontrol eden ünite cilt altına yerleştirilerek
uygulanır. Takiplerde hedeflenen kilo
kaybına göre band basıncı ayarlanır. %5060’lık yüksek kilo kaybı 3 yıllık takiplerden
sonra görülür. En düşük cerrahi
komplikasyona sahip yöntem olmakla
birlikte bandın hareket etmesinin yol açtığı İkinci yöntem alınan gıdalardan faydalanmayı azaltan bypass ameliyatlarıdır ki,
sorunlar nedeniyle, günümüzde az tercih
ince bağırsakların bir kısmının devre dışı bırakılması buna örnek olarak verilebilir.
edilmektedir.
• Roux en Y gastrik bypass: Laparoskopik yöntem ile midenin yemek borusu ile
• Sleeve gastrektomi (Tüp mide);
birleştiği yerden kesilerek 30-40ml’lik mide parçası oluşturulur. Daha sonra ince
Laparoskopik yöntem ile midenin büyük
bağırsak uygun olan mesafeden kesilerek mideye uzak olan ince bağırsak bölümü
kenarı stapler denilen aletler ile kesilip
mide parçasına birleştirilir. Diğer ince bağırsak bölümü de uygun mesafede ince
alınır. 150-200 ml’lik tüp mide oluşturulur. bağırsağa birleştirilir. 1 yıl içinde %65’e kadar kilo kaybı görülmektedir. Takiplerde
%60-70’lık kilo kayıpları 2 yıllık takiplerde B12 ve demir tedavisi verilmesi gerekmektedir.
görülür. Takiplerde B12 ve demir tedavisi
Üçüncü yöntem ise her iki işlemin birlikte aynı hastada uygulanmasıdır.
verilmesi gerekmektedir.
Uz. Dr. Güneş Berk - Memorial Antalya Hastanesi
Psikiyatri Uzmanı
KİLO KONTROLÜNDE
PSİKOLOJİK SORUNLAR DA
ÖNEMSENMELİ
Yeme davranışı ve fiziksel aktivite tercihi, kişilik özelliklerimiz ve bulunduğumuz
ruhsal durumla yakından ilişkilidir. Özellikle ruhsal sıkıntılar yaşadığımız
dönemlerde, yeme miktarında artış, yüksek kalorili yiyeceklere eğilim gösterme,
alkol kullanma, tıkınırcasına yeme atakları yaşama, gece uykudan uyanarak yemek
yeme gibi yeme düzeni bozuklukları aşırı kiloya yatkınlık sağlamaktadır. Yine ruhsal
rahatsızlıklara eşlik edebilen, enerjisizlik, isteksizlik hali, fiziksel aktivitelerden
uzaklaşmamıza sebep olarak da aşırı kiloya zemin hazırlayabilmektedir. Dolayısıyla
kilo kontrolü sağlanırken altta yatan ruhsal sıkıntılara yönelik değerlendirme
önemli ve gereklidir. Kilo kontrolünde, hem sebep hem de sonuç olabilecek
ruhsal sıkıntıların saptanması ve tedavisi, yeme davranışı ve fiziksel aktivitenin
düzenlenmesi, hem kilo kaybı hem de kaybedilen kilonun korunmasında temel
öneme sahiptir. Psikiyatrik destek bu noktada, psikoterapiler ve gereğinde ilaç
tedavileriyle sağlanmaktadır. Kilo kontrolünde psikiyatrik desteğin de içinde olduğu
bir ekip çalışması tedavi başarısı için elzemdir.
Dyt. Berna Ertuğ - Memorial Antalya Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü
KİLO KONTROLÜNDE DENGELİ VE
YETERLİ BESLENME EĞİTİMİ
Obezite tedavisinde gerekli ölçümler yapılarak, sonuçlarına göre bireyin yaşam şekli ve beğenileri
göz önüne alınıp, kolaylıkla uygulayabileceği, kendini tüm gün tok ve enerjik hissetmesini sağlayacak,
sağlıklı ve kalıcı kilo yönetimi programı hazırlanmaktadır. Bireylere “yeterli ve dengeli beslenme”
eğitimi verilmekte, düzenli eğitimler ve toplantılarla doğru bildikleri yanlışlar düzeltilmekte, kilo
kontrolü sağlanmaktadır.
•Metabolizma Hızı Ölçümü: Her bireyin enerji ihtiyacı farklıdır. Metabolizma hızı, parmak izi gibidir.
Kişiye özel beslenme programının en temel unsuru ölçülen metabolizma hızı, kişinin oksijen
tüketimiyle ölçülmektedir. 15 dakika süren ölçümde, ağız ve burun bir maske ile kapatılır. Tüm
solunum tek merkezden yapılır ve kişinin oksijen tüketim kapasitesine göre metabolizma hızı ölçülür.
•Detaylı Vücut Analizi: Özel vücut analizi cihazıyla, kişinin vücut ağırlığı, yağ oranı ve miktarı, bölgesel
yağ dağılımı, kas ağırlığı, su oranı, kemik mineral oranı, metabolizma yaşı, deri altı ve organ çevresi
yağlanması gibi pek çok değer ölçülmektedir. Bu ölçümler her görüşmede yapılarak, kişinin kilo
takibi buna göre şekillenmektedir.
Memory İlkbahar 2014
19
BENİM SAĞLIĞIM
Prof. Dr. Ali Oto- Memorial Ankara Hastanesi Kardiyoloji Bölüm Başkanı
KALPTE RİTİM BOZUKLUKLARININ
DONDURULARAK TEDAVİSİ
Ç
arpıntı, kalp atışlarının kişi tarafından normalden farklı olarak
hissedilmesi durumudur. Çarpıntı sırasında kalp atışlarında hızlanma,
yavaşlama ya da düzensizleşme görülebilir. Ritim bozuklukları arasında
sık rastlanılan “atriyal fibrilasyon” yaşam kalitesini olumsuz etkilemekte
ayrıca bazı hastalarda inme ve ölüm nedeni olabilmektedir.
Görülme sıklığı yaşla birlikte artıyor
Dört odacıklı olan kalpte üstteki iki odacığa “kulakçık”,
alttaki ikisine ise “karıncık” adı verilir. “Atriyal”,
“kulakçıklardan kaynaklanan” anlamına gelirken titreşim
olarak bilinen “fibrilasyon” terimi ile bir araya geldiğinde
“atriyal fibrilasyon” kalbin üst odalarının kasılma yerine
titreştiği anlamını taşımaktadır. Çarpıntıyı oluşturan bazı
tetikleyiciler, akciğerden gelen toplardamarların sol
kulakçığa açılan bölümündedir. Normalde kulakçıktan çıkan
uyarılar dengeli ve düzenlidir. Sol kulakçıktaki kalp kası
lifleri bazen toplardamarların ağızlarının etrafını sararlar.
Buradan çıkan beklenmedik ekstra uyarılar kulakçıklara
yayılınca ritim bozuklukları tetiklenebilir. Atriyal fibrilasyon
durumunda, kulakçıkların normalin dışında çok hızlı
ve düzensiz olarak uyarılması söz konusudur. Ritim
bozulduğunda kalp düzensiz ve genellikle normalden
hızlı atar. Bu tetikleyicilerin ortadan kaldırılması atriyal
fibrilasyon gelişmesinin önlenmesini sağlar.
Bu belirtilere dikkat!
Atriyal fibrilasyon bazen hiç bir belirti vermeyebilir.
Nabız sayılırken ya da kalp dinlenirken, düzensiz ve hızlı
kalp atımı tesadüfen fark edilebilir. Atriyal fibrilasyon
çarpıntı, nefes darlığı ve bazen de göğüs ağrısına yol
açabilir. Ritim her zaman hızlı değildir ancak atriyal
fibrilasyon ile kulakçıkların kasılmaması nedeniyle kalp
debisi düştüğünden yüksek kalp hızı ile birlikte, baş
dönmesi, göz kararması ve hatta bayılma görülebilir.
Ayrıca bu ritim bozukluğunda yorgunluk ve efor
kapasitesinde düşme olabilir.
Atriyal fibrilasyon hastalarının felç geçirme
riski 5 kat artıyor
Atriyal fibrilasyon kalp kapak hastalıklarında, yüksek
tansiyon, kalp yetersizliği ve şeker hastalarında sık
görülmektedir. Aslında doğrudan hayati tehlikeye neden
olabilecek bir ritim bozukluğu değildir; ancak çarpıntı
sırasında pıhtı atma ve felç gelişme riski yüksektir. Buna
bağlı olarak yaşam kaybı görülebilir. Atriyal fibrilasyon
görülen hastalarda inme riski en az 5 kat fazladır.
Atriyal fibrilasyonda en sık nabız düzensizliği görülür.
Kişi bunu kendisi bile anlayabilir. Ancak kesin tanısı
EKG ile konulmaktadır. Görülme sıklığı yaşla artar ve 65
yaş üzerinde toplumun % 4-5’inde ortaya çıkmaktadır.
75 yaşından sonra bu sorunu yaşayan hastalarda felç
gelişme riski daha da artmaktadır.
Dondurma yöntemi ile başarılı sonuçlar
alınıyor
Atriyal fibrilasyon tedavisinde son yıllarda önemli
gelişmeler yaşanmaktadır. Dondurma tedavisi, bu
çarpıntı türü nedeni ile iş ve sosyal yaşamı olumsuz
etkilenen hastalar için kısa sürede iyileşme sağlayan
önemli bir uygulamadır. Hasta uyutulmadan lokal
anestezi ile sağ kasıktan girilir. Sağ kulakçıktan sol
kulakçığa geçilerek bir ince boru yardımı ile özel
bir balon bu toplardamarların ağzına yerleştirilir.
İçine cihaz yardımı ile sıvı nitrojen verilir. Bu bölge
eksi 40- 50 derecede dondurulur. Böylece balonun
ön yarımküresinin donması sağlanıp, o bölgede bir
hat oluşturularak tetikleyicilerin kulakçığa geçmesi
engellenir. Atriyal fibrilasyonda dondurma yöntemi,
yapısal bir kalp hastalığı bulunmayan, nöbetler halindeki
çarpıntılar yaşayan özellikle genç hasta grubunda
yüksek başarı oranları ile dikkat çekmektedir.
İşlemin pek çok avantajı var
• İşlem süresi kısadır.
• Hasta daha az radyasyon almaktadır
• Travma ve komplikasyon riski daha azdır.
• Başarı oranları çok yüksektir.
• Hastalar sadece 1 gece hastanede yatmaktadır.
• İş ve sosyal yaşama ertesi gün dönüş sağlanabilmektedir.
20
Memory İlkbahar 2014
Memory İlkbahar 2014
21
Uz. Dr. Abdullah Özkardeş- Memorial Şişli Hastanesi Nöroloji Bölümü
VERTİGOYA KARŞI
AĞRI KESİCİLERİN SIK KULLANIMI
MİDE KANAMASI NEDENİ
Mide kanaması, birçok nedene bağlı olarak oluşabilir. Toplumda
sıkça görülen bu önemli sağlık sorunu, kişilere göre farklı belirtilerle
ortaya çıkar. Mide mukozasındaki inflamasyona bağlı olarak gelişen, tedaviyle
iyileşebilen fakat tekrar nüksedebilen bir hastalıktır. Ciddi sağlık sorunlarına sebep
olmaması için mutlaka doktor kontrolünde tedavi edilmesi gerekir.
Görülme nedeni bölgesel olarak farklılık gösterir
Mide kanamalarının dünyada ve Türkiye’de görülme nedenleri farklıdır.
Dünyada mide kanamaları en sık olarak ağrı ağrı kesicilerin kontrolsüz bir
şekilde kullanımına bağlı olarak ortaya çıkar. Normalde batı ülkelerinde
ve Türkiye’nin batı kesiminde daha az olan hepatit B ve karaciğer sirozuna
bağlı mide kanamaları, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde sıklıkla
görülmektedir. Mide kanamalarına yol açan nedenler ise genel olarak;
ailevi ve çevresel faktörler, kanamaya sebep olacak ilaçların kullanılması,
kafa travmaları, stres ve gerginlik, kişilerin zayıf bünye yapısı, çeşitli
cerrahi girişimler, tedavi edilmeyen ülser, aşırı miktarda sigara ve alkol
kullanımıdır.
60 yaş üzeri kişiler risk altında
Ciddi mide- yemek borusu kanaması olan hastalarda; aniden başlayan
üşüme ve baş dönmesi, dışkının siyah, cıvık, kötü kokulu, petrol gibi
olması ve kan kusma gibi önemli belirtiler görülmektedir. Bu durumda
hastaneye kaldırılan hastalarda; yaş, kullandığı ilaçlar ve dozları, kalp
hastası ise kan sulandırıcı ilaç kullanıp kullanmadığı, kanamaya neden
olabilecek bir başka hastalığının bulunup bulunmadığı göz önünde
alınarak tedavi uygulanmaktadır. 60 yaş sonrası, hastalık için risk faktörü
oluşturmaktadır.
Hazımsızlık, ağrı ve şişkinliğe dikkat…
•
•
•
•
•
•
•
Karın bölgesinin üst kısmında ağrı ve rahatsızlık duyulması,
Midede meydana gelen hazımsızlık ve şişkinlik şikayetleri,
Bulantı ve kusmayla birlikte ekşime ve yanma hissedilmesi,
Midede doygunluk hissi duyulması,
Kusmanın taze kırmızı renkte ya da kahverengi olması,
Kahve telvesi görünümünde dışkılama,
Makattan kan gelmesi ve halsizlik hissedilmesi gibi belirtiler varsa
vakit kaybetmeden doktora başvurulmalıdır.
Ameliyatsız tedavi mümkün
Mide kanamalarında en güvenilir yöntemlerden biri midedeki kanayan yeri
klips ile kapatmaktır. Endoskopi yöntemiyle, ameliyata gerek kalmadan
kanayan yer tespit edilerek o bölge klips ile kapatılmaktadır. Bu yöntem
şu an dünyada en sık kullanılan ve hastaya konfor sağlan uygulamadır.
Takılan klipsler 4-5 gün sonra o bölgede oluşan yara kapandıkça düşer ve
hasta dışkılama yoluyla klipsleri dışarı atar.
Mide kanamasının iyi bir tedaviden sonra tekrarlama riski çok azdır ve
daha önce hiç mide kanaması geçirmemiş bir kişi ile oran aynı seviyededir.
Ancak yaşlı ve sık ağrı kesici ve kan sulandırıcı ilaç kullanan hastalar
dikkatli olmalıdır. Çünkü bu hasta gruplarında kanamanın tekrarlama
ihtimali yüksektir.
22
Memory İlkbahar 2014
BENİM SAĞLIĞIM
BENİM SAĞLIĞIM
Doç. Dr. Mustafa Yakut - Memorial Diyarbakır Hastanesi Gastroenteroloji Bölümü
K
ÖNLEMİNİZİ ALIN
işinin kendisi veya çevresinin hareket ettiğini düşünme hissi olarak tanımlanan
vertigo, son yıllarda sık görülen rahatsızlıkların başında geliyor. Bu durum
sersemlik veya baygınlık hali ile karıştırılmakla birlikte; tedavi edilmediği takdirde
iş ve sosyal yaşamı durma noktasına getirebiliyor.
Baş dönmesine bulantı kusma ve terleme eşlik edebilir
Hastalar genellikle vertigo ile ilgili şikayetlerini tanımlarken zorluk çekmektedirler. Vertigonun bulguları, farklı nedenlere bağlı
olarak değişebilmektedir. Hasta, çevresinin veya kendinin hareket ettiğini veya döndüğünü ifade eder. Bu duruma bulantı, kusma,
terleme ve anormal göz hareketleri eşlik edebilir. Yakınmalar birkaç dakika ile başlayıp, saatlerce sürebilir. Bazen bu şikayetler
sabit ve sürekli bazen de atak şeklinde görülebilir. Vertigonun başlangıcı, bir harekete veya pozisyon değişikliğine bağlı olabilir.
Vertigo beyin veya iç kulaktaki problemlere
bağlı olarak ortaya çıkabilir
İç kulak problemlerine bağlı vertigolara “periferik”, beyin
hastalıklarına bağlı vertigolara ise “santral vertigo” adı
verilmektedir. Vertigonun beyin ile ilgili nedenleri, denge
siniri, bu sinirin beyinin alt bölümündeki çekirdeği ve
bu yapıların diğer beyin alanları ile olan bağlantılarının
bozulmaları ile ilgilidir. Sinirin ve çekirdeğin bağlantıları,
“serebellum” denilen beyincikledir. Santral vertigoda, baş
dönmesi daha az şiddette olur fakat kısa sürede düzelmez.
Beyinin alt bölümünün kanlanmasının azalması vertigoya
neden olabilir. Boynun arkasından gelip beyne giden
damarlar, diğer yapıların yanında denge ile ilgili bölümleri
de kanlandırır. Bu kanlanmada oluşabilecek bozukluklar;
güçsüzlük, görme bulanıklığı, çift görme, uyuşukluk, denge
bozuklukları, düşme ve konuşma bozukluklarına da neden
olabilir.
Beyin tümörleri baş dönmesine neden olabilir
Beyincik ve beynin alt bölümü arasında gelişen ve “köşe
tümörü” denilen oluşumlar %20 oranında vertigoya
neden olur. Bu tümörler; ilerleyici işitme kaybı, çınlama
ve bazen de dengesizlik yapabilir. Beyinin alt bölümünün
içine yerleşen tümörler ve damarlar ile ilgili anormallikler
de vertigo nedeni olarak akılda tutulmalıdır. Bununla
birlikte denge sinirini etkileyen “nöropati” diye adlandırılan
hastalıklar da, vertigoya sebep olabilir. Bazı epilepsi
türleri vertigo şeklinde krize yol açabilir. Kafa ve boyun
travmaları ile migren de vertigoya zemin hazırlayabilir.
Baş dönmesinden sonra genellikle baş ağrısı başlar. Baş
dönmesi sınırlı bir zaman süresini kapsar ve zaman zaman
aynı atakları tekrarlar.
Tedavi vertigonun nedenine göre planlanır
Beyne bağlı nedenlerle gelişen vertigonun nasıl seyredeceği,
beyindeki hasarın yeri, türü ve boyutuna bağlıdır. Nispeten
daha hafif şikayetlerle kendilerini gösterseler de daha
uzun sürebilirler. Vertigonun santral nedenleri; beyinin
alt bölümünün az kanlanması ve enfarktüsü, bu bölgeyi
etkileyen multipl skleroz, köşe tümörleri, denge siniri
hastalıkları, beyinin alt bölümünü etkileyen tümörler ve
damar anormallikleri, epilepsi nöbetleri, bazı genetik
hastalıklar, denge ile ilgili beyin alanlarının doğuştan olan
anormallikleri şeklinde sıralanabilir. Beyne bağlı oluşan
vertigoda nedene yönelik bir tedavi planlı çizilir.
Vertigo ile başa çıkabilmek için alınması
gereken önlemler
Genel olarak hangi nedenle olursa olsun vertigolar
konusunda ilk olarak ilaç tedavisine başvurulur. Bunun
dışında beyinsel kaynaklı vertigolarda, şikayetlerin nedenine
göre yaklaşım gerekmektedir. Beynin kanlanma bozukluğu
sonucunda oluşan vertigolarda, aspirin ve çeşitli ilaçların
kullanımı gerekmektedir. İleri derecede büyük damar
darlığı olan hastalarda stent veya bypass ameliyatları da
düşünülmelidir. Multipl sklerozlu olup vertigo şeklinde
atak yapan hastalara ise yüksek doz kortizon verilmektedir.
Vertigoya neden olan tümörlerin tedavisi cerrahidir. Vertigo
ile seyreden epilepsilerde ise epilepsi ilaçları yardımıyla
tedavi yoluna gidilmelidir.
Memory İlkbahar 2014
23
BİR ÖKSÜRÜK
Ö
YILLARCA SÜREBİLİR
ksürük, refleks olarak ortaya çıkan güçlü bir savunma mekanizmasıdır.
Solunum yollarını salgılardan temizleyip, yabancı maddelerin hava yollarına
girişini engellemektedir. Bazı olgularda öksürük 2 aydan 10 yıla kadar değişen
sürelerde devam edebilmektedir. Uzun süreli öksürükler kişide uyku bozukluğu,
idrar tutamama, öfke, depresyon, göğüs ağrısı gibi şikayetlere neden olarak son
derece rahatsız edici bir hale gelebilmektedir.
Eğer kişi sigara kullanmıyor ve yapılan rutin tetkiklerde öksürüğü açıklayacak bir
sonuca varılamıyorsa öksürük;
Sessiz post nazal akıntı ile ilişkili olabilir
Post nazal akıntı, boğazın arkasına toplanan burun salgısıdır. Akıntı aşağıya doğru hareket ettikçe öksürük, ses kısıklığı
ve boğazda irritasyon hissi gibi şikayetler de görülmektedir. Akıntıya bağlı öksürük, yutak ve gırtlak bölgesindeki öksürüğe
duyarlı reseptörlerin akıntı ile uyarılması sonucu ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte kulak burun boğaz muayenesinde
post nazal akıntı görülmeyebilir ve üst solunum yolu muayenesi normal olabilir. Bu durum “sessiz post nazal akıntı ile
ilişkili öksürük” olarak adlandırılır.
Astımın habercisi olabilir
Nefes darlığı ve göğüste hırıltı ile birlikte görülen klasik astım, sigara
kullanmayan yetişkinlerde en sık rastlanan öksürük sebeplerinden
birisidir. Astımlı hastaların bir kısmında öksürük tek bir belirti olarak
karşımıza çıkabilir ve bu rahatsızlık “öksürükle seyreden astım”
olarak tanımlanır. Öksürükle seyreden astım klasik astımın bir öncüsü
olarak kabul edilir ve tedavi edilmez ise %30 oranında klasik astıma
dönüşebilir.
Çevresel ve mesleki faktörler etkili olabilir
Fırıncılık, depolama ya da madencilik gibi meslek gruplarında
çalışanlarda ortama bağlı olarak farklı bir bronşit türü
gelişebilmektedir. Bu hastalık hava yollarında “eozinofil” adı verilen
alerjik hücrelerden zengin iltihabi bir durumdur. Bu olgularda balgamda
alerjik hücre sayısının mutlaka araştırılması gerekir. Tedavi olunmadığı
takdirde KOAH hastalığı gelişebilmektedir. Bu nedenle erken teşhis ve
tedavisi son derece önemlidir.
Reflü şikayetleri olmasa da öksürük sessiz reflü ile ilişkili
olabilir
Reflü ile ilişkili öksürük midenin asit içeriğinin üst solunum yollarına
aspirasyonuna bağlı gelişebilmektedir. Öksürük yemek yerken, sıvı gıda
alırken, gülerken, telefonda konuşurken veya sabah kalkıldığında ortaya
çıkar ve sıklıkla ses kısıklığı ile birliktedir. Gastrointestinal sistem ile
ilgili ileri tetkikler hafif düzeydeki asit kaçaklarını göstermekte yetersiz
kalabilir.
Kullanılan bazı ilaçlara bağlı olabilir
Kalp yetmezliği ve hipertansiyon tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar,
özellikle sigara içmeyen kadınlarda sıklıkla kuru öksürüğe sebep
olabilmektedir.
Psikolojik bir rahatsızlığa bağlı olabilir
Psikojenik öksürük, “alışkanlık öksürüğü” veya “tik öksürüğü” olarak da
isimlendirilir. Genellikle çocuk yaş grubunda veya ergenlik döneminde
görülür. Kendiliğinden ortaya çıkabilir ve isteyerek yapılabilir. Keyif
alınan bir aktivite sırasında ve gece veya gündüz uykularında öksürüğün
kaybolduğu gözlenmiştir
24
Memory İlkbahar 2014
BENİM SAĞLIĞIM
BENİM SAĞLIĞIM
Prof. Dr. Necla Songür - Memorial Şişli Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü
Uz. Dr. Arda Şanlı Ökmen - Memorial Ataşehir Hastanesi Kardiyoloji Bölümü
KALP HASTALIKLARINDA
3 BOYUTLU TANI VE TEDAVİ
K
alp hastalıklarının tanı ve tedavisinde her geçen gün yeni teknolojik uygulamalar
kullanılmaya başlanıyor. 3 boyutlu, eş zamanlı ekokardiyografi ile artık kalbin
gerçek görüntüsü alınabiliyor. Kalbin ses dalgaları yolu ile odacıklarının, kapaklarının
ve kalpten çıkan ana damarların yapısını ve fonksiyonlarını inceleyen kardiyolojik
bir tanı yöntem olan ekokardiyografi; temelde ultrason prensibine dayanmaktadır.
Ekokardiyografi, kalbin hareketli bir organ olması nedeniyle teknolojik açıdan diğer
ultrason cihazlarına göre son derece gelişmiş bir yöntemdir. İşlem sırasında ses
dalgalarının iletilmesini sağlayan “transduser” adı verilen bir alet kullanılarak göğüs
duvarının farklı bölgelerinden görüntüleme yapılmaktadır. Bu sayede kalbe farklı
açılardan bakılarak yapısı ve fonksiyonları incelenmektedir.
Risk yok ağrı yok
3 boyutlu ekokardiyografi, ultrasonografik bir yöntem olmasından dolayı
hasta açısından risk oluşturmamaktadır. Radyasyon içermez ve ağrısız bir
işlemdir. Uygulama süresi 20-45 dakika aralığındadır; ancak hastalığa göre
değişmektedir.
Ekokardiyografinin sağladığı avantajlar
• Kardiyoloji muayenesi sırasında saptanan kalp üfürümlerinin değerlendirilmesi
• Kalp kapak fonksiyonları ve hastalıklarının tanı ve izlemi
• Göğüs ağrısı, nefes darlığı, çarpıntı, bayılma gibi yakınmalar ile başvuran
hastalarda kalbin yapı ve fonksiyonlarının değerlendirilmesi
• Yapay kalp kapağı takılmış hastalarda kapak fonksiyonlarının değerlendirilmesi
• Koroner arterlerine balon veya stent uygulanmış hastaların izlemi
• Koroner bypass ameliyatı uygulanan hastalarda kalp fonksiyonlarının ve kalp
duvarı hareketlerinin incelenmesi
• Ritim bozukluğu hastalarında kalp içinde pıhtı varlığının araştırılması
• Kalbin doğumsal hastalıklarının tanısı
• Kalp tümörlerinin tanısı
• Kalp çevresinde toplanan sıvıların miktarının ve öneminin belirlenmesi
• Kalpten çıkan büyük damarların hastalıklarının incelenmesini sağlamaktadır.
Kalbin en net görüntüsü alınır
Günümüzde kullanılan ekokardiyografi cihazlarının genel olarak iki boyutlu
sistemlerdir. Yakın zamanda gelişen teknolojiyle birlikte 3 boyutlu ve 4 boyutlu
sistemler geliştirilmiştir. 3 boyutlu ekokardiyografi ile kalbi tıpkı kalp cerrahisi
sırasında göğüs kafesinin açılıp, cerrahın gözüyle gördüğü görüntüye benzer
renk ve doku kalitesinde görmek mümkün olabilmektedir. Bu yöntem hem
daha iyi bir görüntü kalitesi ile inceleme sağlanabilmesini hem de 2 boyutlu
ekokardiyografi ile net olarak ortaya konulamayan bazı yapısal bozuklukları
ortaya koyabilmektir.
Kalp delikleri tanısında önemli
3 boyutlu ekokardiyografi, kalp kapak cerrahisi sırasında tamir uygulanması
veya kapak değişimi kararlarının alınmasında önemlidir. Kalp deliklerinin
tedavisinin cerrahi olarak mı kateter yoluyla girişimsel olarak mı yapılacağı
konusunda da yine 3 boyutlu ekokardiyografinin sonuçlarından yararlanılır.
Memory İlkbahar 2014
25
Op. Dr. Murat Koç - Memorial Kayseri Hastanesi KBB Hastalıkları Bölümü
ANİ İŞİTME
BAŞ DÖNMESİ CİDDİ HASTALIKLARIN
BELİRTİSİ OLABİLİR
Baş dönmesi bir hastalık değildir.
Genellikle denge sistemindeki
bir bozulmadan ileri gelir ve ciddi
rahatsızlıkların önemli bir belirtisi olabilir.
Sıklıkla hastaların ifade ettiği sersemlik,
dengesizlik veya bulantı hissi tıbbi olarak
gerçek bir baş dönmesi değildir. Kişinin
kendisinin veya etrafının döndüğünü hissetmesi
ise gerçek bir baş dönmesi durumudur.
Baş dönmesinin birçok nedeni vardır
Baş dönmesinin; iç kulak hastalıkları, sinir
sistemi (denge siniri, beyincik ve beyin sapı)
hastalıkları, psikojen (stresin ve sıkıntının
dış dünyadaki ifadesi) ve sistemik nedenler
(kan şekerinin düşmesi veya yükselmesi,
B12 vitaminin eksikliği, tansiyon düşüklüğü
veya yüksekliği, kansızlık) olmak üzere
değişik sebepleri vardır. En sık baş dönmesi
sebebi ise “Pozisyonel vertigo” olup, bunu
denge sinirinin iltihabı (vestibüler nörit) ve
Meniere hastalığı takip eder. Bunların dışında
beyin damar hastalıkları, beyin sapındaki ve
beyincikteki iltihabi hastalıklar, MS, tümörler,
migren atakları ve sara (epilepsi) nöbetleri baş
dönmesine neden olabilir.
Baş dönmesine eşlik eden uyuşmaya
ve ağrıya dikkat!
Tekrarlayan baş dönmesine eşlik eden
başka bir bulgu yoksa kişi ya Meniere ya
da pozisyonel vertigo hastasıdır. Her iki
durumun ayırımı muayene ve işitme testleri ile
yapılmaktadır.
Meniere için kulak içi basıncını azaltan koruyucu tedaviler, pozisyonel vertigo içinde manevra dışında iç kulaktaki denge
organını duyarsızlaştıran denge egzersizleri uygulanır. Eğer baş dönmesi dışında başka bir yakınma söz konusu ise (baş
ağrısı, uyuşma, çift görme, peltek konuşma, dengesizlik, güç kayıpları gibi) bu durumda hasta, mutlaka nöroloji uzmanı
tarafından detaylı bir şekilde incelenmeli ve nedene yönelik tedavi uygulanmalıdır.
Baş dönmesinin tedavisi nedenine göre değişir
Baş dönmesinin nedenine yönelik tedavi esastır. En sık baş dönmesi nedeni olan pozisyonel vertigo’nun tedavisinde
bir sedye üzerinde hastanın başının belli pozisyonlara çevrildiği epley veya semont manevrası ismi verilen bir tedavi
uygulanmaktadır. Bu manevralar baş dönmesine neden olan, yerinden oynamış iç kulak kristallerinin tekrar yerine
gelmesini sağlar. Bu tedavi sonrasında hastalardan 24 saat boyunca öne ya da arkaya çok eğilmemeleri ve başın yüksek
pozisyonda tutulduğu bir şekilde yatmaları gerekir. Bunu etkin şekilde yapamayacak olan hastalara boyunluk kullanımı
da önerilebilir. Bazı hastalarda vertigonun nüksetmesi ihtimali üzerine evde yapılabilecek baş dönmesi egzersizlerinin
önerilmesi yararlı olacaktır. Baş dönmesi, beyin kanaması gibi hastalıkların tek bulgusu olabileceğinden beyin damar
hastalıkları, MS gibi beyni etkileyen diğer hastalıkların teşhisi ve tedavisi hayati önem arz etmektedir.
26
Memory İlkbahar 2014
BENİM SAĞLIĞIM
BENİM SAĞLIĞIM
Doç. Dr. Ertuğrul Uzar - Memorial Diyarbakir Hastanesi Nöroloji Bölümü
A
KAYBINA DİKKAT
ni olarak ortaya çıkabilen işitme kayıpları; damar tıkanıklığı, tümörler, darbeler
ve immünolojik bozukluklara bağlı olarak gelişebiliyor. Kış aylarında soğuk
algınlığına bağlı büyük artış gösteren viral enfeksiyonlar da ani işitme kayıplarının
en önemli nedenlerinden biri olarak gösteriliyor.
Ani işitme kaybında enfeksiyonlar ve bilinçsiz
ilaç kullanımı etkili
Tek ya da iki taraflı olan ve aniden ortaya çıkabilen işitme
kayıpları, hastaların önemli bir bölümünde saatler hatta
dakikalar içinde kendini gösterebilmektedir. Hastada
işitme kaybı ile birlikte; yüz felci, baş dönmesi, bulantı
ve kusma, dengesizlik, kulakta uğultu gibi şikayetler
de bulunabilmektedir. Hastayı birdenbire işitme
kaybına götüren sürecin en önemli nedenlerinden biri
de enfeksiyonlardır. Soğuk algınlığına bağlı olarak
ortaya çıkan üst solunum yolu enfeksiyonları ve
bilinçsiz kullanılan antibiyotikler ani işitme kayıplarını
tetiklemektedir.
72 saat içinde müdahale edilmeli
Hastanın tek kulağında işitme eksikliği hissetmesi
ve buna eşlik eden çınlama şikayeti oluşması, vakit
kaybetmeden doktora başvurmasını gerektirir. Çünkü ani
işitme kayıplarına 72 saat içerisinde müdahale edilmesi
ve alınan ilaç tedavisi ile sorunun ortadan kalkma olasılığı
%90 oranındadır. Ancak 72 saatten sonra müdahale
edilen hastalarda bu oran % 5’e kadar düşmektedir.
Bu nedenle işitme kaybına maruz kalan hastaların
zaman kaybetmeden 3 gün içinde bir kulak burun
boğaz uzmanına başvurması gerekmektedir. Müdahale
edilmeyen hastalarda işitme kaybı kalıcı olabilir.
şekillenmektedir. Damardan 10 günlük ilaç protokolü
uygulamasının yanı sıra hasta ileri yaşta ise basınç
tedavisi de uygulanmaktadır. Ani işitme kaybında cerrahi
yönteme de başvurulmaktadır. Sorunun büyük ölçüde
damarsal kaynaklı olduğu durumlarda, bozulmuş iç kulak
kan akımının düzeltilmesi de iyi sonuçlar alınmasını
sağlar.
Gürültülü ortamdan uzak durulmalıdır
Günlük hayatta alınacak bir takım önlemlerle ani işitme
kaybı önlenebilmektedir. Ancak öncelikle kişinin işitme
duyusunu etkileyecek sistemik bir hastalığı varsa
kontrol altına alınmalıdır. Yüksek ses ve sesin aniden
yükselebildiği ortamlardan uzak durmak da işitme
kayıplarına karşı koruyucu bir önlemdir. Gürültülü
ortamlarda çalışmaya maruz kalanların ise kulak tıkacı
kullanması gerekir.
İşitme kaybının nedeni araştırılmalı
Ani işitme kayıplarında hasta klinik ortamda yatırılarak;
sigara ve alkol gibi iç kulağın beslenmesini engelleyen
unsurlardan uzaklaştırılması sağlanmaktadır. Ender
de olsa iç kulağın beyinle birleştiği yerde kendisini
gösterebilecek bir tümör varlığına karşı hastaya tahliller
uygulanmakta, bu sorunun ortaya çıkışının altında yatan
neden araştırılmaktadır. Hastanın diyabet açısından
da değerlendirilmesi çok önemlidir. Çünkü şeker
hastalarında işitme kaybı, sağlıklı kişilere göre 4 kat daha
fazladır. Bazen gizli şeker hastalığı işitme kaybı ile kendini
göstermektedir.
Tedavi hastanın yaşına ve başvuru süresine
göre değişir
Tedavide öncelikle kortizondan yararlanılmaktadır.
Kortizon tedavisinin yanı sıra hastaya ek ürünler ve kan
sulandırıcı ilaçlar verilmektedir. İşitme kayıplarının
tedavisi hastanın yaşı ve başvurduğu süreye göre de
Memory İlkbahar 2014
27
BAĞIRSAK HASTALIKLARININ TANISINDA
KAPSÜL ENDOSKOPİ YÖNTEMİ
Teknoloji ile birlikte
hastalıkların teşhisinde
kullanılan yöntemlerde
de önemli gelişmeler
yaşanıyor. İnce ve kalın
bağırsak hastalıkları
ile kanserlerin tespit
edilmesinde yaygın
olarak uygulanan
kapsül endoskopinin
kullanımı doktor ve
hastaya büyük konfor
sağlaması nedeniyle
giderek artacak gibi
görünüyor.
Yutulan kapsül sayesinde
binlerce görüntü alınabiliyor
Kapsül endoskopi, 12x33 m
boyutlarında, üzerinde kamera
bulunan kapsülün ağız yoluyla
yutularak ince bağırsak ve kolonun
incelenmesi yöntemidir. Kapsül,
sindirim sisteminde yolculuk
yaptıkça binlerce fotoğraf çeker
ve bu fotoğrafları kemer üzerine
takılan kayıt cihazına aktarır.
Yaklaşık 24 saat sonra işlemin
sonunda çekilen fotoğraflar
alıcıdan bilgisayara indirilir ve
imajlar doktor tarafından incelenir.
Kapsül dışkılamayla birlikte
vücuttan atılır.
Son zamanlarda özellikle kolonların görüntülenmesinde kullanılan kapsüller
de üretilmiştir. Kapsül endoskopi uygulanmadan önce bağırsaklar, kolonoskopi
öncesindeki hazırlıkta olduğu gibi, boşaltılarak temizlenmelidir. Daha sonra
bel bölgesine bir kayıt cihazı takılır. Kapsül ağız yoluyla yutulur ve sindirim
sistemindeki yolculuğu boyunca binlerce resim çeker. Yaklaşık 10 saat sonra
kayıt cihazı çıkarılır ve bilgisayara aktarılarak kaydedilen görüntüler doktor
tarafından incelenir.
Kapsül endoskopi kolonoskopinin yerine kullanılabilir mi?
Kolonoskopi kolonun (kalın bağırsaklar), fleksibl endoskopla incelenmesi
yöntemidir. Kapsül endoskopi tanısal amaçla kolon polipleri ve kolon kanseri
taramasında kullanılır. Özellikle kolonoskopi işlemini tolere edemeyen
hastalarda tanısal amaçla kolonoskopi yerine kullanılabilir. Kolonoskopinin
tamamlanamadığı durumlarda kapsül endoskopi yapılabilir. Kapsül
endoskopinin en önemli eksikliği biyopsi alamamasıdır. Kolonoskopi işlemi
sırasında kuşkulu bir alan görüldüğünde durup yakınlaştırmak, gereğinde
yıkamak ve en önemlisi biyopsi almak mümkündür. Kapsül endoskopinin
yetersiz olduğu en önemli nokta biyopsi alamamasıdır. Bazı hastalıklı alanları
görmeyebilir veya net gösteremeyebilir. Çünkü kapsül hızlı geçebilir veya
çekilen görüntüler net olmayabilir. Kapsül endoskopi işlemi sırasında polip ya
da kanama saptandığında poliplerin alınması veya kanamanın tedavisi mümkün
değildir. Poliplerin ortadan kaldırılması veya diğer tedavi edici işlemler için
kolonoskopi yapılmalıdır.
Doğru merkez ve uzman seçimi çok önemli
Uz. Dr. Feride Ekimler Süslü - Memorial Antalya Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü
DOĞRU YAŞAM ALIŞKANLIKLARI
ROMATİZMANIN ETKİLERİNİ AZALTIR
Romatizmal hastalıklar, hastaya hayat boyu sürebilen ve özellikle de hareket
kısıtlılığına neden olması bakımından yaşam kalitesini düşürebilen önemli bir
sağlık sorunudur. Hastalık ilerlediğinde, kişilerin zorunlu ihtiyaçlarını bile yerine
getirmesini engelleyebilir. Bu nedenle romatizmanın yol açtığı olumsuz etkilerle
olabildiğince geç karşılaşmanın yolu, yaşam alışkanlıklarını değiştirmektir.
Eklemlerde şişlik ve şekil
bozukluğu görülür
Kas, kemik ve eklemler ile bu
yapıları birleştiren bağlarda ağrı ve
hareket kısıtlılığına bazen de şişlik
ve şekil bozukluğuna neden olan
hastalıklar, “romatizma” olarak
adlandırılmaktadır. Romatizmal
hastalıklar genel olarak iltihabi
olanlar ve olmayanlar şeklinde
sınıflandırılır. Bunlardan en
sık görüleni ve halk arasında
“kireçlenme” olarak isimlendirilen
“artroz hastalığı”, iltihabi olmayan
romatizmal hastalıktır.
Kapsül endoskopi asıl olarak ince bağırsaklardaki hastalıkların tanısında
kullanılmaktadır. Ancak, bazen kapsül tümöre ya da yapışıklığa bağlı
darlıklarda sıkışıp kalabilir ve tıkanıklığa yol açabilir. Bu durumlarda kapsül
ameliyatla alınabilir. Kapsül endoskopinin bu konuda uzman bir ekibin
bulunduğu tam donanımlı bir merkezde yapılması gerekmektedir.
28
Memory İlkbahar 2014
basit ağrı kesicilerle geçer.
Ancak zamanla daha kısa ve basit
aktivitelerle başlayarak uzun sürer
hale gelir. Hastalığın ileri evresinde
ağrı sürekli olarak kendini hissettirir
ve ilaçla kontrol edilemez duruma
gelir. Ağrıyla birlikte eklemlerde
tutukluk oluşur ve hastaların
hayat standardı düşmeye başlar.
Kireçlenme ilerledikçe hastalar
zorunlu ihtiyaçlarını bile güçlükle
giderebilir.
Romatizmal ağrılara karşı
düzenli egzersiz ve kilo
kontrolü önemli
Romatizmal hastalıkların
neden olduğu olumsuz etkilerle
olabildiğince geç karşılaşmak için
alınması gereken bazı önlemler şu
şekilde sıralanabilir:
Ulaşılması zor olan bölgeler
incelenebiliyor
Kapsül endoskopi, klasik endoskopi
ile ulaşılması zor olan ince
bağırsakların görüntülenmesini
sağlar. Özellikle gastroskopi ve
kolonoskopi ile tespit edilemeyen
gizli bağırsak kanamalarında, ince
bağırsağın Crohn hastalığı, polip
ve tümörlerini saptamada, bazı
sindirim sistemi hastalıklarının
teşhisinde önemli rol
oynamaktadır.
BENİM SAĞLIĞIM
CERRAHİ YÖNTEM
Prof. Dr. Yıldıran Songür- Memorial Şişli Hastanesi Gastroenteroloji Bölümü
Ağrı yaşam kalitesini düşürür
Kireçlenme; kalça, diz, ayak bileği,
omuz gibi büyük eklemlerin yanı sıra
el parmakları gibi küçük eklemlerde
de olabilir. Kadınlarda erkeklere
göre daha fazladır. Hastalığın
asıl nedeni eklem kıkırdağının
zamanla incelmesi, aşınması ve
sonunda yırtılmasıdır. Kireçlenmede
hastaların öncelikli şikayeti ağrıdır.
Ağrı başlangıçta uzun aktiviteler
sonrası başlar, dinlenince ve
dönemlerde sıcak uygulamalardan
kaçınılarak lokal soğuk uygulamaları
yapılmalıdır. Kronik dönemde ise
sıcak su torbaları ve sıcak havlular
yararlıdır.
• Diz kireçlenmesini
önlemek için, çömelme ve
diz çökmeden kaçınmalıdır.
Bele binen yükü azaltmak için
ağırlık kaldırılmamalıdır. Öne
eğilmeyi gerektiren hareketler
yapılmamalıdır. Oturuş şekline
dikkat edilmeli, el ve omuz
kireçlenmesini engellemek için
mümkün olduğu kadar titreşimli alet
kullanılmamalıdır. Ağırlık tek elle
taşınmamalı, baş üstü aktiviteler
uzun süre yapılmamalıdır.
• Kireçlenmeden korunmak için
hafif ve ortopedik tabanlı ayakkabılar
giyilmeli, düz ve yüksek topuklu
ayakkabı tercih edilmemelidir.
• Hastaların ideal kilosunda olması
ve bu kiloyu koruması çok önemlidir.
Çünkü ideal kilo, ekleme binen yükü
azaltır ve hastalığın ilerlemesini
engeller. Hastaya uygulanan tedavi
yöntemlerinin etkinliğini de artırır.
• Eklem kireçlenmesinden
korunmak için eklemleri zorlayıcı
egzersizlerden kaçınmak gerekir.
Bu rahatsızlıkta düşük yoğunluklu
egzersiz, yürüyüş, yüzme ve bisiklet
gibi aktiviteler önerilir. Ağırlık
kullanılarak yapılan sporlar ve
uzun mesafe koşuları hasta risklidir.
Su, eklemlere binen yükü azalttığı
için yüzme ve yürüyüş en uygun
sporlardır. Egzersiz de düzenli
olarak yapılmalıdır.
• Ağrılı durumlarda baston, dizlik ya
da korse kullanılmalı, eklem üzerine
binen yük bu sayede azaltılmalıdır.
• Eklem bölgesinde ısı artışı olduğu
Memory İlkbahar 2014
29
Doç. Dr. Cem Demirel - Memorial Ataşehir Hastanesi Tüp Bebek Merkezi
AİLEM
KİŞİYE ÖZEL EMBRİYO TRANSFERİ
TÜP BEBEKTE BAŞARI ŞANSINI ARTIRIYOR
B
aşarısız tüp bebek
denemeleri, çiftler için
oldukça stresli bir süreç
anlamına gelmektedir.
Hatta bu denemeler
sonucunda umutlarını
kaybeden pek çok çift
tedaviyi bırakabilmektedir.
Kişiye özel olarak
belirlenen embriyo
tutunma zamanı ile yapılan
transferler, tekrarlayan
tüp bebek başarısızlığı
yaşayan çiftler için umut
olmaktadır.
Tekrarlayan denemelere rağmen gebelik sağlanamamışsa
Birkaç kez tekrarlanan tüp bebek denemelerine rağmen gebelik elde edememesine tekrarlayan tutunma başarısızlığı ya
da RIF (Recurrent İmplantation Failure) adı verilmektedir. Bu durumun tanımı genelde bir veya iki morfolojik olarak iyi
kalitede embriyo transferinin yapıldığı üç başarısız tüp bebek tedavisi şeklinde yapılmaktadır. Bu tabloda hastalara farklı
tedavi yaklaşımları uygulanmalıdır.
Her birey için en uygun tarih
belirlenir
Tekrarlayan tutunma başarısızlığı
görülen çiftlerde önce standart bir
tüp bebek tedavisi uygulanmakta ve
elde edilen embriyolar dondurularak
saklanmaktadır. Bunu takiben hastanın
kendi doğal döngüsü içerisinde
yumurtlamayı sağlayan LH hormonunun
arttığı gün takip edilmekte ve bu
günden 7 gün sonra ya da hormon
ile rahim hazırlığı yapılıyorsa rahim
zarı 7 mm’yi geçince, progesteron
hormonu başlandıktan 5 gün sonra
rahim zarından bir doku örneği alınıp
ERA testine gönderilmektedir. Tutunma
dönemine ait genlerin ortaya konup
konmadığı özel bir bilgisayar programı
ile değerlendirilmektedir.
Kişiye özel transferlerle
olumlu sonuçlar alınır
Test sonucunda eğer rahim zarı
tutunma için uygunsa “reseptif”; yani
kabul edebilir; uygun değilse de “nonreseptif”; yani embriyoyu kabul etmez
şeklinde rapor gelmektedir. Bu sonuca
göre hastanın rahim zarı tutunmaya
uygun olan günü belirlenir ve embriyo
transferi bir sonraki siklus belirlenen
günde gerçekleştirilir. İlk veriler bu test
kullanıldığında hastaların bir bölümünde
tutunma penceresinin farklı günlere
kaydığını ve bu günün tespit edilmesi ile
embriyo transferinin kişiselleştirilerek
olumlu sonuçlar alınabileceğini ortaya
koymaktadır.
Tutunma başarısızlıkları neden olur?
Tekrarlayan tutunma başarısızlığının nedenleri arasında; rahim içinde embriyoların tutunacağı bölgede bulunan
miyomlar, polipler, enfeksiyon, iltihaplanma ve rahim içi yapışıklıkları; tüplerin uç kısımlarının tıkalı olması ve içinin sıvı
ile dolması hali olan hidrosalpenks, embriyoların kromozomal bozukluklarının artmış oranda görülmesi; kazanılmış ya da
doğuştan gelen pıhtılaşma bozuklukları (trombofililer) bulunmaktadır.
Rahim zarı, tutunma için uygun olmalı
Araştırmalar, kadında embriyonun tutunacağı rahim zarının tutunma için belirli bir dönemde uygun şartlar taşıdığını
göstermektedir. Birçok kez iyi kalitede embriyo transferine rağmen eğer embriyolar tutunmuyorsa bunun altında
yatan problem, kadının endometriumun; yani rahim zarının embriyoları kabul edecek dönemde olmamasından
kaynaklanmaktadır. Eğer bu dönem embriyoların nakledilmesinden sonra ya da transfer etmeden önce oluşuyorsa ve
transfer zamanı bu özelliğini yitirmekteyse bu durumda tutunamama problemi ile karşı karşıya kalınabilmektedir. Bu
nedenle, zamanın önceden belirlenip, embriyoların nakledilmesi tutunamama problemine çözüm olabilmektedir.
Embriyonun tutunma zamanını belirleyen test
Embriyonun tutunma zamanı ortaya çıkan ya da azalan 238 geni tespit etmek için ERA (Endometrial Reseptivite Array)
testi kullanılmaktadır. Alınan rahim zarı örneği için kullanılan bu test, bir bilgisayar programı aracılığı ile rahim zarının
tutunmaya elverişli ya da elverişli olmadığını ortaya koyabilmektedir.
30
Memory İlkbahar 2014
Tüp bebekte
tekrarlayan
tutunma
başarısızlıklarının
tanısı ve kişiye
özgü embriyo
transferi için
“ERA” testi
uygulanmaktadır.
Memory İlkbahar 2014
31
Op. Dr. Arzu İlknur Özdemir - Memorial Ataşehir Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü
T
O
Adet döngü süresi ortalama 28 gündür. Kadınların %15’inde
28 günde bir regl kanaması görürlerken, %0.5’inde 21 günden
daha kısa, %1’inde ise 35 günden daha uzun bir zamanda
kanama görülmektedir. Kadınlarda regl dönemi genelde 24-35
gün arasında değişir. Bazı durumlarda daha da uzun sürebilir.
Kadınların büyük çoğunluğu adet döneminin 11. ve 21. günleri
arasında yumurtlamaktadırlar.
Kadın ve erkek kısırlığında tüp bebek tedavisi
Tüp bebek tedavileri; kanalların tıkalı olmasına bağlı olarak döllenmenin
gerçekleşmediği durumlarda, yumurtlamanın olmadığı ya da yetersiz
olduğu genç hastalarda, ileri yaşlarda, açıklanamayan kısırlık, çikolata
kisti ve bazı genetik hastalıkları bulunan kadınlarda uygulanmaktadır.
Özellikle, tüp bebek tedavilerindeki yeni uygulamalar sayesinde sperm
yokluğu olan erkek hastalarda da başarılı sonuçlar alınabilmektedir.
Testislerden ince iğne aspirasyonuyla veya Mikro Tese yöntemiyle sperm
bulunmakta ve böylece döllenme gerçekleştirilerek çocuk sahibi olma
şansı elde edilmektedir.
İleri yaşta başarı oranı düşer
gelmektedir. Reglinin ikinci döneminin; yani yumurtlama ile
adet kanaması arasındaki sürenin 14 gün ve sabit olmaktadır.
Yumurtlama takibi nasıl yapılır?
Yumurtlama günü bünyeye göre farklılık
gösterebilir
Pek çok kadın yumurtlama günü hesaplaması konusunda
farklı yöntemler kullanmaktadır. Genellikle ovülasyon tahmin
kitleri ve bazal vücut ısısı ölçümünden faydalanılır. Bazen regl
döneminin ortasında yumurtlama olmasına rağmen, gerçek
yumurtlama günü değişebilmektedir. Bu tarihlere yakın
günlerde gebelik elde edilme ihtimali daha yüksektir.
Yumurta takibi folikül, yumurta hücresini içeren küçük
keseciklerdir. Kadın yumurtalıklarında çok sayıda folikül
bulunur ve bunlardan her adet döngüsünde bir tanesi
büyüyerek çatlar içerisinden yumurta hücresi (oosit) atılır.
Folikülometri yani yumurta ölçümü yumurtalıkta büyüyen
folikülün aşama aşama boyutlarının ölçülmesidir. Bu
ölçümlerin yapılmasının sebebi folikül çapı belli bir büyüklüğe
ulaşınca çatlama zamanını belirlemek, zamanlamalı ilişkiyi
programlamayı sağlamaktır. Vajinal ultrason yoluyla folikül
büyüklüğü ölçülür. Karından yapılan ultrason yoluyla da ölçüm
yapılabilir; ancak transvajinal ultrason kadar net görüntü
sağlanamaz. Ultrason işlemi basit ve konforlu bir uygulama
olmakla birlikte işlev sırasında ağrı hissedilmez.
Yumurtlama gününü tespit etmenin en kolay yolu
Yumurtlama belirtileri
Adetleri düzenli olan kadınlarda yumurtlama, adet kanaması
başlamadan yaklaşık 14 gün önce gerçekleşmektedir. Bu,
yumurtlama gününü tespit etmenin en pratik yoludur. Bu
hesapla adet dönemi 28 gün süren bir kadında yumurtlama
adetin 14’üncü günü olur, adet kanamasının başladığı ilk
günden sayarak 14’üncü güne denk gelir. Bu günden 2-3 gün
önce başlayarak 1 hafta boyunda 2-3 günde bir cinsel ilişkide
bulunmak hamile kalma şansını artıracaktır. Adetleri düzenli
olarak 30 gün süren bir kadın adet kanamasının başladığı
ilk günden başlayarak 16’ncı gün yumurtlama olacağını
hesaplamalıdır. Adet kanamaları düzenli 35 günde bir olan
kadınlarda yumurtlama günü yaklaşık olarak 21’nci güne denk
gelecektir.
Regl düzensizliği olanlar nasıl hesaplama yapmalı?
Adetleri düzensiz olan kişilerde yumurtlama gününü tahmin
etmek daha zordur; ancak her zaman adet kanaması
başlamadan ortalama 14 gün önce yumurtlama meydana
32
Memory İlkbahar 2014
GÜNLÜK YAŞAMI OLUMSUZ ETKİLEMEZ
üp bebek; çeşitli tedavi yöntemleri ile çocuk sahibi olamayan çiftlere
yardımcı üreme teknikleri kullanılarak uygulanan, yumurta ve spermin
laboratuvar ortamında döllendirilmesi sonrası embriyo transferi yani bebeğin
fiziksel olarak annenin rahmine yerleştirilmesi işlemidir.
vülasyon yani yumurtlama
dönemi, gebe kalma konusunda
en önemli noktalardan biridir.
Birçok kadın bu hesaplama ile
hamile kalmaya çalışır. Bu nedenle
de doğru yanlış pek çok farklı bilgi
kimi zaman hamile kalma sürecini
zorlaştırmaktadır.
Yumurtlama belirli bir yaş ve
dönemden sonra her kadının yaşadığı
bir durumdur. Yumurtlama süreci;
hamilelik için en uygun günlerdir.
Ovülasyon sayısının artırılması ve
gebe kalınmasının yükseltilmesi
sürecini içermektedir.
11 ve 21. gün arası önemli
TÜP BEBEK TEDAVİLERİ
AİLEM
AİLEM
KADINLARDA YUMURTLAMA TAKİBİ
HAMİLE KALMAYI KOLAYLAŞTIRIR
Op. Dr. Uğur Değer - Memorial Dicle Hastanesi Tüp Bebek Merkezi
• Vajinal (servikal) akıntıda artış olması ve bunun şeffaflaşması
yumurtlama olmadan bir kaç gün önce başlamaktadır.
• Yumurtlama ile beraber vücut ısısında artış saptanır. Bu hafif
artış genellikle hissedilmez; ama derece ile ölçümde rahatlıkla
fark edilir. Özellikle vücut ısısı takibi yapan kadınlar bunu
rahatlıkla tespit edebilir. Genellikle yarım derece civarında bir
artış olur.
• Bu süreç sırasında veya öncesinde kasık ağrısı şikayeti de
görülebilir. Tek taraflı (sadece sağda veya solda) kasık ağrısı
genellikle yumurtlamanın olduğu gün hissedilir. Ağrı bazen
iki taraflı da olabilir. Bazen büyüyen yumurtaya bağlı ağrı
yumurtlama olmadan birkaç gün önce başlar, yumurtlamanın
olduğu gün artar ve sonra birden kaybolur. Kimi zaman bu
ağrıya hafif vajinal kanama da eşlik edebilir.
• Memede hassasiyet, dolgunluk ve gerginlik en sık belirtilerdir.
• Karında şişkinlik hissi görülebilir.
• Libido artışı genellikle yumurtlama olmadan birkaç gün önce
başlar.
Tüp bebek yönteminde başarı oranı, yaşla ve yumurta kalitesiyle
yakından ilişkilidir. Genç hastalarda yumurta rezervi fazla olduğu için
tedavi sonrası başarılı sonuç alma şansı yüksektir. 35 yaş sonrası yaş
arttıkça başarı oranı da azalmaktadır. Bu nedenle tüp bebek tedavisine
ne kadar erken yaşta başlanırsa, sonuç da o kadar iyi olacaktır. Bu
nedenle genç çiftler istedikleri halde çocuk sahibi olamadıklarında,
vakit kaybetmeden nedeninin araştırılması için mutlaka bir uzmana
başvurmalıdır. İleri yaş grubunda bulunan kadınların yumurta rezervi
yeteri kadar depolanmadığı için yumurtlama problemleri ortaya
çıkar. Bu durumda da 3 aylık bir tedaviye başlanır; ancak hala sonuç
alınamıyorsa tüp bebek aşamasına geçilebilir.
Tüp bebek tedavisi sonrası doğal bir gebelik süreci yaşanır
Tüp bebek tedavi yöntemiyle gebe kalanlar normal bir gebelik süreci yaşar.
Yapılan işlem, ilişki sırasında kadının kanalları tıkalı olduğu için karşılaşamayan
sperm ve yumurtaları laboratuvar ortamında karşılaştırmaktır. Tüp bebek,
doğal bir seyir gösteren gebelik döneminin oluşması için bir takım işlemlerin
yapılmasıdır. Yani doğal süreç insan eliyle yürütülmektedir.
Başarısız denemenin ardından yeni tedaviye başlanabilir
Tüp bebek tedavisi sırasında bazı komplikasyonlar gelişebilir. Örneğin; ender
de olsa ilaçların etkisi sonucu yumurtalar aşırı miktarda büyüyebilir, bazen hiç
büyümez veya yumurtalar arasında dengesizlik oluşur. Bir yumurtanın büyüyerek
istenilen boyuta geldikten sonra bir başka yumurtanın aynı büyüklükte kalması
tedavi sürecini olumsuz etkiler. Tedavi sırasında gelişebilecek bu olumsuz
durumlar başarısız bir deneme olarak kabul edilmeli ve tedavi sonlandırılmalıdır.
Tüp bebek tedavisi günlük yaşama engel oluşturmaz
Tüp bebek tedavileri geçmiş yıllara göre teknolojinin gelişmesi ve yeni
uygulamaların gündeme gelmesi ile günümüzde hasta için daha tolere edilebilir
duruma gelmiştir. Hastalar artık tedavi sürecinde normal yaşantısını devam
ettirmektedir. Hastaların yalnızca transfer gününden sonra 1 gün dinlenmesi
yeterli olmaktadır. Ayrıca tüp bebek tedavisi sırasında hastanın stres yaşamaması
ve kendini rahat hissetmesi oldukça önemlidir. Tüp bebek tedavisini yaptırdığı
merkez hastanın kolay ve hızlı bir şekilde ulaşabileceği uzaklıkta olmalıdır. Bu
sayede hasta doktoruyla daha yakın temas kurarak kendini güvende hisseder.
Memory İlkbahar 2014
33
Uz. Dr. Abdurrahman Yıldırım- Memorial Şişli Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü
BOĞMACA AŞISI OLUN
AİLEM
ASTIM ÇOCUĞUNUZUN
YAŞAMINI KISITLAMASIN!
Ç
ocuklara astım tanısı konulması genellikle anne babaları endişelendiren konuların
başında gelmektedir. Çünkü ebeveynler çocuklarının astım nedeni ile normal
yaşantılarına devam edemeyeceğini düşünmektedir. Oysaki astımlı çocuklar da
yaşıtları gibi spor yapabilir ve çeşitli aktivitelerde bulunabilir.
Hırıltılı solunum ve nefes darlığına dikkat
Astım, hem dünyada hem de ülkemizde çocuklarda
en sık rastlanan hastalıklardandır. Bazı ülkelerde
çocuklarda astım sıklığı %30, ülkemizde ise %6-18’dir.
Astım semptomları ilk 6 yaştaki çocuklarda sık görülür
ancak özellikle egzema, anne ve babada astım varlığı gibi
risk faktörleri taşımayan çocuklarda bu şikayetler okul
döneminde geçebilmektedir. Astım hastalığının tedavisinde
kullanılan son derece etkili ve yan etki açısından da
güvenilir ilaçlar mevcuttur. Bu ilaçlar önerilen şekilde
kullanıldığında, hastaların yaşadığı öksürük, hırıltı, nefes
darlığı gibi şikayetler ile ortaya çıkan atakların sıklığı ve
şiddeti azalmaktadır.
Alınması gereken önlemler
• Çocuklar astım konusunda bilgilendirilmelidir.
• İlaçlar düzenli bir şekilde alınmalıdır.
• Çocuk acil durumlarda hangi ilaçları kullanacağını ve
kimi arayacağını bilmelidir.
• Okuldaki öğretmenler ve sorumlu kişiler çocuğun
hastalığı ve ilaçları ile ilgili bilgi sahibi olmalıdır.
• Çocuğun yaşıtlarının yer aldığı normal günlük
aktivasyonlarda yer alması sağlanmalı ve bu sayede
kendine güven duyması amaçlanmalıdır.
• Çocuklar mümkün olduğunca bu hastalığın yaşamları için
bir engel olmadığı konusunda cesaretlendirilmelidir.
Astımlı çocuk da spor yapabilir
Astımlı çocukların yaşıtlarından ayırılmaması ve sevdikleri
aktivitelere ya da sporlara yönlendirilmesi gerekmektedir.
Astım hastası çocuklar böylece hem eğlenir hem de aktif
yaşam alışkanlığı edinip, obeziteden korunmuş olurlar.
Solunum, kasları güçlendiği için egzersizin solunum
üzerine olumlu etkisi vardır. Her 6 olimpiyat atletinden
birinin aynı zamanda astım olduğu bilinen bir gerçektir. Bu
nedenle çocukları için astım tanısı konulan ebeveynlerin
üzülmesini gerektirecek bir durum yoktur.
ğu kronik
ralma ve iltihabın oldu
da
da
rın
lla
yo
va
ha
,
Astım
lmesi ve
k, göğüsten ıslık sesi ge
rü
sü
Ök
ır.
ıkt
al
st
ha
r
bi
önemli belirtileridir.
nefes darlığı astımın en
Çocuğu astım olan ebeveynler bunlara dikkat
etmeli
• Polen yoğunluğunun olduğu dönemlerde dış ortamda aktiviteden kaçınılmalı (polen alerjisi varsa)
• Egzersiz yaparken ağızdan değil, burundan nefes alıp verilmeli
• Isınma ve soğuma egzersizleri için yeterli zaman
ayrılmalı
• Rahatlatıcı ilaçlar hep yanında olmalı
• Öğretmen ve spor hocaları hastalık ve ilaçlar hakkında
bilgilendirilmeli
• Semptom yaşanırsa egzersiz bırakılmalı, rahatlatıcı
ilaçlar kullanılmalı ve doktora başvurularak gerekiyorsa
ilacın dozu artırılmalıdır.
34
Memory İlkbahar 2014
AİLEM
Prof. Dr. Refika Ersu- Memorial Ataşehir Hastanesi Çocuk Göğüs Hastalıkları Bölümü
BEBEĞİNİZİ KORUMA ALTINA ALIN
B
urun akıntısı
ve tıkanıklığı,
hafif ateş, öksürük,
hışıltı, nefes darlığı
gibi belirtilerle
kendini gösterebilen
boğmaca, dünyada
her yıl yaklaşık
60 milyon kişiyi
etkisi altına
almaktadır. Bu
vakaların 500 binden
fazlası ölümle
sonuçlanmaktadır.
Çocukları
boğmacadan
korumanın en
etkili yolu ise
aile bireylerinin
aşılanmasıdır.
Boğmaca çocuklara en fazla yetişkinlerden bulaşıyor
Günümüzde boğmacanın erişkinlerde görülme sıklığı artmaktadır. Boğmaca
vakalarının %10’unun altı aydan küçük bebeklerde yani “süt çocukluğu” olarak
adlandırılan dönemde olduğu saptanmıştır. Boğmaca vakalarının yaklaşık
%60’ı ise ergen ve erişkin yaş grubudur. Yapılan bazı çalışmalarda, 7 günden
daha uzun süre öksüren ergen ve erişkinlerin %13-32’ sinde boğmaca olduğu
gösterilmiştir. Süt çocukları ve okul öncesi çocuklar boğmaca mikrobunu en
fazla, öksüren ergen ve yetişkinlerden almaktadır.
Boğmaca çocuk ve yetişkinlerde farklı
belirtiler gösterir
Boğmacanın belirtileri; “kataral”, “paroksismal” ve “konvalesan” olarak üç ayrı
döneme ayrılmaktadır ve her dönemde farklı belirtiler göstermektedir.
-Kataral dönem hastalığın ilk 10-15 günlük süresini oluşturur. Hastalık bu
süreçte soğuk algınlığına benzer belirtiler göstermektedir. Hapşırma, öksürük,
hafif ateş ve burun akıntısı görülmektedir.
-Paroksismal dönem 1.5 aya kadar uzayabilen bir süreyi kapsamaktadır.
Günde ortalama 20 kez görülen sert ve yoğun öksürük atakları bu dönemde
yaşanmaktadır. Hasta öksürük nöbetleri sonunda oksijensiz kaldığı için çok derin
nefes alma ihtiyacı hisseder. Çocuklarda bulantı ve kusma görülebilmektedir.
-Hastalığın son ve iyileşme dönemi olan konvalesan adı verilen süreç kişiden
kişeye değişse de ortalama 1 ay kadar sürmektedir. Bu dönemde öksürüğün
şiddeti ve sıklığı azalmaktadır. Fakat yeniden bir solunum yolu hastalığına
yakalanılması öksürük nöbetlerinin tekrarlamasına neden olmaktadır.
Koza stratejisi ile bebeklerinizi boğmacadan koruyun
Boğmaca solunum yoluyla
bulaşır
Boğmaca, aksırma ve öksürme ile
etrafa saçılan damlacıkların içindeki
bakterilerin havada kalması ile
insandan insana bulaşmaktadır.
Bulaşıcılık, hastalık ortaya çıktıktan
yaklaşık 30-40 gün kadar daha devam
eder. Boğmaca aşısının yaygın olarak
kullanılmaya başlanması ile vakalarda
%99’un üzerinde bir azalma olmuştur.
‘Koza stratejisi’ küçük bebekleri korumak için bebekle teması olan annebaba-kardeş, bakıcı ve sağlık çalışanları gibi kişilerin aşılanmasını amaçlayan
bir uygulamadır. Bu yaklaşıma göre, yenidoğanların ve henüz aşılanması
tamamlanmamış süt çocuklarının çevresindekilere çeşitli aşıların uygulanması
önerilmektedir. Özellikle bebek doğmadan önce bebekle temas edecek bireylere
aşı yapılmasının daha da yararlı olacağı düşünülmektedir. Bebeklere ise aşı 4
doz şeklinde uygulanmaktadır. İlk doz 2’nci ayda yapılmaktadır. 2’inci ve 3’üncü
dozlar ise 2’şer ay arayla uygulanmaktadır. Bebek 1.5 yaşındayken ise son kez
aşılanır. 5-6 yaşlarında eğer doktor tarafından gerekli görülürse 5’inci doz da
verilebilmektedir. Aşının yorgunluk, ateş yüksekliği, bulantı, kusma gibi yan
etkiler ile aşı yerinde kızarıklık, ağrı ve şişlik gibi yan etkileri görülebilmektedir.
Bu etkiler üç gün içinde ortadan kalkmaktadır.
Memory İlkbahar 2014
35
Uz. Dr. Göktuğ Özdemir - Memorial Kayseri Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı
Pedagog Dr. Melda Alantar- Memorial Şişli Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü
AİLEM
HASTALIK HABERCİSİ OLABİLİR
Çocukluk çağında sıklıkla görülen idrar kaçırma,
nedeni araştırılması gereken önemli bir sağlık
sorunudur. Basit gibi görünse de önemli
hastalıkların belirtisi olarak ortaya çıkabilir.
Hastalığın tedavisi sosyal açıdan da önemlidir.
Çünkü idrar kaçırma sorunu ihmal edildiğinde
çocuklarda yaşam kalitesinin bozulmasına ve
özgüven sorununa yol açabilir.
Çocuklarda sosyal ve psikolojik soruna yol
açıyor
Çocukluk döneminde altını ıslatma sık karşılaşılan bir
durumdur. İdrar kaçırma yalnızca gece değil gündüzde
görülebilmektedir. Normalde çocuklar gece idrar
kontrolünü 4 yaşında sağlar. Gündüz kontrolü ise daha
erken yaşta sağlanmaktadır. 5 yaşındaki çocukların % 15 i ,
15 yaşındaki çocukların ise % 1 i gece idrar kaçırmaktadır.
Gece idrar kaçıran çocukların her yıl % 15’i kendiliğinden,
hiçbir tedavi almadan iyileşmektedir. Ancak altını ıslatma
problemi bu zaman aralığında çocuk ve ailesinde, sosyal
ve psikolojik sorunların ortaya çıkmasına neden olur.
Sosyal açıdan önemli olan bu durum, altta yatan önemli
bir hastalık olmasa bile, tedavinin gerekliliğini ortaya
koymaktadır.
İdrar kaçırma sorunu
önemsenmeli
Çocukluk çağında başlayan idrar kaçırma sorunları,
aileler tarafından çoğu zaman ihmal edilmektedir. Ancak
bu durum ciddi hastalıkların belirtisi olabilir. Gündüz
veya gece idrar kaçırma; böbrek yetmezliği, hormonal
bozukluklar, idrar yolu iltihapları, sinir sistemi hastalıkları,
şeker hastalığı, mesane çalışması bozukluğu gibi
hastalıklarla beraberde görülebilir. Bu nedenle hafife
alınmamalı ve nedeni mutlaka araştırılmalıdır.
5 yaşından önce tedavi düşünülmemeli
Gece idrar kaçırma sorunu olan bir çocuğun tedavisi,
5 yaşından önce düşünülmemelidir. Tedavi planlanan
çocukta bu problemin başka bir hastalığa bağlı olup
olmadığı incelenmelidir. İdrar tahlili ve ultrasonografik
incelemelerle, idrar yollarına ait anatomik bozukluk veya
enfeksiyon olmadığı tespit edildikten sonra gece idrar
kaçırma sorunu tedavi edilmelidir.
36
Memory İlkbahar 2014
AİLEM
ÇOCUĞUNUZ
OYNAYARAK ÖĞRENSİN
ÇOCUKLARDA İDRAR KAÇIRMA
G
ünümüzde çocukluk çağında görülen ruhsal ve psikolojik sorunlar her
geçen gün artış gösteriyor. Bir çok anne baba çocuğunun içe kapanık,
asosyal olduğundan şikayet ediyor. Çocukların gelişimini olumsuz etkileyen
bu sağlık sorunlarının önüne geçebilmenin en etkili ve keyifli yolu ise
çocukların kendilerini ifade edebildikleri doğal bir araç olan oyundur.
Çocukların duygularını dışa vurmaları teşvik
ediliyor
Oyun terapisi, davranışsal ve duygusal sorunlar yaşayan
çocukların kendilerine yardımcı olabilmeleri için onlara
destek veren bir terapi yaklaşımıdır. Oyun terapisinde
terapist danışan çocuğa güvenilir bir ortam olan oyun
odasında kendi seçtiği araçlarla oynayarak duygularını dışa
vurmasına yardımcı olur.
Oyun terapisinde kullanılan teknikler ve
işlevleri
•
•
•
•
•
•
•
Yaratıcı hayal kurma - Anlayışın gelişmesini sağlar.
Terapötik hikaye anlatımı – Ahlaki ve ruhsal gelişimi
destekler.
Kuklalar ve maskeler – Sosyal ilişkilerin geliştirilmesini
sağlar.
Sanat – Yaratıcılığın gelişmesini sağlar.
Kum terapisi – Duygusal durumun dışa vurumunu
sağlar.
Müzik – İletişimin gelişmesine yol açar.
Hareket – Fiziksel gelişimi destekler.
• Endişe ve saldırganlık azalır, çocuklar psikolojik olarak
kendilerini güçlü hissederler.
• Çocuklar dünyada güven içinde olduklarını düşünürler.
• İlişki kurmayı öğrenirler.
• Bağışıklık sistemleri güçlenir.
• Düş gücüne dayanan oyunlarda yer alan mecazlar, oyun
sırasında beyinde salgılanan kimyasal maddeler yeni
nöron bağlantılarının oluşmasına olanak sağlar.
• Çocuklar duygusal, davranışsal sorunlarını çözebildikleri
için daha iyi öğrenirler. Odaklanma sorunları ortadan kalkar.
İngiltere’de yapılan bir araştırmada, 6 seans oyun terapisi
gören çocuklarda grup etkinliklerine katılma, iletişim
kurma, dinleme ve etkinliklere odaklanma konusunda
olumlu gelişim sağlandığı belirtilmiştir.
Oyun terapisi ile çocuklar ilişki kurmayı öğrenir
Yaşam şekli ve beslenme alışkanlıkları
değiştirilmeli
İdrar kaçırma da ilaç tedavisi 8 yaşından büyük çocuklar
için düşünülmelidir. İdrar kaçırma sorunu olan çocuklarda
beslenme ve sıvı alımı düzenlenmelidir. Gün içinde 6-7
kez 250 ml sıvı alımı sağlanmalı, akşamları yatmadan 2
saat önce sıvı alımı kısıtlanmalıdır. Akşam yemeğinden
sonra çay ve gazlı içecekler verilmemelidir. Gündüz 3
saat ara ile tuvalete götürülmeli, kabızlık sorunu varsa
ona yönelik bir tedavi uygulanmalı, yatmadan önce ve
yattıktan 2 saat sonra uyandırılarak tuvalete götürülmeli,
gece tuvalete kolay ulaşım sağlanmalı, bez bağlamaktan
kaçınılmalı, fizik aktivite düzenlenmeli ve uzun süre oturur
pozisyonda kalması engellenmeli, cezadan kaçınılarak
özgüven mutlaka korunmalıdır. Geceleri çocuğun altının
bağlanmaması çocuk için daha yararlı bir uygulamadır.
Çünkü bez bağlama çocuğun gece kalkma ihtiyacını
ortadan kaldırır ve tedavi sürecini olumsuz etkiler.
Oyun terapisi sıklıkla “konuşma terapisinin” işe yaramadığı
durumlarda kullanılır. Oyun terapisi ile;
Oyun terapisinin etkili olduğu sağlık sorunları
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Kayıplar, ölümler
Ayrı yaşayan, boşanmış ebeveynler
Akademik, sosyal, kültürel, fiziksel gelişim alanlarındaki
yetersizlikler
Davranış sorunları
İletişim sorunları
Otizm
İçe dönüklük
Travmalar
İstismar
Kabuslar
Gelişim gecikmeleri
Devamsızlık
Sosyal dışlanma
Zorbalık
Öfke nöbetleri
Dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu
Memory İlkbahar 2014
37
Doç. Dr. İbrahim Ötgün - Memorial Ankara Hastanesi Çocuk Cerrahisi Bölümü
AİLEM
ÇOCUKLARIN SOLUK BORUSUNA YABANCI CİSİM
KAÇMASINI ENGELLEMEK ELİNİZDE
Ç
ocukların soluk
borusuna yabancı
cisim kaçması
(aspirasyon) sık
karşılaşılan bir durum
olup yaşamı tehdit
eder. Çocukların soluk
borusuna yabancı cisim
kaçması ev kazalarının
önemli bir bölümünü
ve çocuk ölümlerinin
yaklaşık %3’ünü
oluşturmaktadır.
Aniden başlayan şiddetli
öksürük, morarma,
hırıltılı solunum,
ses değişikliği veya
kısıklığı, ıslığa benzer
solunum sesi gibi
belirtiler, çocuğun
boğazına kaçan
bir yabancı cismin
göstergesi olabilir.
Çocukta solunum
sıkıntısı belirtilerine
ek olarak, korku ve
endişeye de neden olan
bu duruma, dakikalar
hatta saniyeler içinde
müdahale edilmesi
ve soluk yoluna
kaçan cismin doktor
tarafından çıkarılması
hayati önem taşır.
38
Memory İlkbahar 2014
Çocuğunuza 3 yaşından önce kuruyemiş vermeyin
Doğumdan 3 yaşına kadar çocuklarda soluk borusuna kaçan yabancı cisimlerin
% 75’i kuruyemiş (fındık, fıstık, ceviz, ayçiçeği çekirdeği, badem, vb.) ve katı
gıdalardır. Bunun dışında çocukların soluk borusuna oyuncakların küçük
parçaları, kalem kapakları, toplu ve çengelli iğne gibi yabancı cisimler de
kaçabilmektedir. Acil müdahale gerektiren bu tür vakaların önlenebilmesi
için 3 yaşına kadar çocuklara mümkün olduğunca kuruyemiş ve taneli gıdalar
yedirilmemeli ve çocukların küçük oyuncak parçalarından uzak tutulmaları
sağlanmalıdır. Özellikle kuruyemişler ve çok katı yiyecekler 3 yaşın altındaki
çocuklara; öğütülerek, ezilerek veya diri bir un kıvamına getirilerek,
yiyeceklerin içine ya da çorbalarına konularak verilmelidir.
Acil müdahale hayati önem taşır
Çocuklardaki soluk borusuna kaçan yabancı cisim acil müdahale sonrası mutlaka uzman
doktor tarafından çıkarılmalıdır. Yabancı cisimler genel anestezi altında endoskopik yöntemlerle
çıkarılabilir. Çok nadiren açık ameliyat gerekir. Soluk yolundaki yabancı cisimler çıkarılmaz veya
geç fark edilirse yineleyen akciğer enfeksiyonları sonrası akciğerlerde kalıcı hasar oluşturabilir.
Ani morarma ve solunum sıkıntısına dikkat
Soluk borusuna yabancı cisim kaçması çocuk tarafından yaşına uygun olmayan
gıdalar ile beslenirken ağlaması, düşmesi veya öksürmesi; cismin genze
kaçma riskini yükseltir. Bazen de ebeveynlerin çocuğun ağzında gördükleri
uygunsuz cisimlere ani ve aşırı tepki vermeleri; ağlama ve aspirasyona neden
olabilir. Dolayısı ile bu durumlarda ani tepki vermek yerine çocuğu paniğe
sevk etmeden sakince müdahale etmek, yavaşça ve onu korkutmadan cismi
ağzından çıkarmak gerekir. Fakat solunum sıkıntısı, öksürük ve morarması
olan çocuğa ilk yapılacak müdahale ağzının içini parmakla temizlemek
olmalıdır. Buna rağmen solunum yolu açılamamış ise çocuğu yüzüstü ve baş
aşağı çevirerek sırtına vurmak, özellikle küçük bebeklerde hayati önem taşır.
3 yaşından büyük çocuklarda ise göğüs kemiğinin alt ucuna hızlıca bastırarak
ağzındaki ya da soluk yolundaki cismin dışarı atılabilmesi sağlanabilir. Ancak
bu müdahale her zaman yetişkinlerdeki kadar iyi sonuç veren bir yöntem
değildir. Bu nedenle çocuğun hemen hastaneye ulaştırılması ve yabancı cismin
bir doktor tarafından çıkarılması yaşamsal önem taşımaktadır.
Çocukların soluk borusuna yabancı
cisim kaçmasını engellemek için bu
önlemleri alın
• Kuruyemiş (fındık, fıstık, ceviz, vb.) ve kuru gıdalar 3 yaşın altındaki
çocuklara yedirilmemelidir.
• Kalem kapağı, toplu iğne, çengelli iğne gibi yabancı cisimleri ağzına
almasına izin verilmemelidir.
• Çocukların yaşına uygun oyuncaklar tercih edilmelidir.
• Ucuz ve kolay parçalara ayrılabilen oyuncaklardan sakınılmalıdır.
• Ağzında kuru gıdalarla dolaşmasına izin verilmemelidir.
• Kuruyemişler ve kuru gıdalar tüketilecek ise öğütülerek uygun hale
getirilmelidir.
• Çocukların bulundukları ortamın sık temizlenerek yerlerde taneli
cisimlerin bulunmamasına özen gösterilmelidir.
• Çocuklar delici, kesici, küçük oyuncak parçalarından uzak
tutulmalıdır.
• Çocuklar sürekli gözetim altında tutulmalıdır.
Memory İlkbahar 2014
39
Prof. Dr. Dilek Erkan- Memorial Şişli Hastanesi Göz Hastalıkları Bölümü
AİLEM
BEBEĞİNİZİN İLK GÖZ MUAYENESİNİ
İLK AYLARINDA YAPTIRIN
A
şırı ışık hassasiyeti, bir
nesneye odaklanırken
gözlerin kısılması, denge
bozukluğu, kaşıntı ve kızarıklık
çocuklarda göz hastalıklarının
ilk habercileri olabilir.
Çocuğun gelişiminde büyük rol
oynayan sağlıklı ve iyi gören
gözler, okul başarısını da
doğrudan etkilemektedir.
İlk göz muayenesi çok önemli
Çocuklarda göz hastalıkları
yenidoğan döneminden
itibaren görülebiliyor
Erken doğan bebeklerde prematüre
retinopatisi, bebeklik ve erken
çocukluk çağında doğumsal katarakt
ve glokom, kornea denilen gözün
saydam tabakasının bulanıklığı,
çeşitli genetik ve metabolik
hastalıklara bağlı olarak gelişebilen
göz problemleri, yaşamı tehdit
eden göz içi tümörler ve şaşılık
çocuklarda en sık görülen göz
hastalıkları olarak sıralanmaktadır.
Okul öncesi dönemde en sık
rastlanan göz hastalıkları; göz
tembelliği, hipermetropi ve
astigmatima başta olmak üzere
kırma kusurları, iki göz arasında fark
olması ve şaşılıktır. Okul çağında
görülen göz bozukluklarının başında
ise miyopi olmak üzere kırma
kusurları gelmektedir.
40
Memory İlkbahar 2014
Bu belirtileri önemseyin
Bebeklik ve erken çocukluk döneminde gözlerin sürekli kaşınması, şiddetli ışık
hassasiyeti, bir objeye odaklanma ya da bir objeyi takip etme güçlüğü, gözlerin
paralelliğinin bozuk ya da kısıtlı olması, gözlerde sürekli kızarıklık ya da tek
veya çift taraflı sulanma varlığı ve normalde siyah görünen göz bebeğinde
beyaz bir yansıma saptanması bebeklerde göz bozukluğunun belirtisi olarak
gösterilmektedir. Okul öncesi çağdaki çocuklarda bir nesneye bakarken başın
belirli bir yöne doğru çevrilmesi ya da eğilmesi, gözlerin kısılması veya
denge sorunu yaşanması da göz bozukluğundan şüphelenilmesini gerektiren
durumlardır.
Çocuğunuzun göz sağlığını korumak için dikkat etmeniz
gerekenler
Görme bozukluğu çocukta vücut ve denge gelişiminin yanı sıra; algılama,
iletişim becerileri ve sosyal gelişimi de olumsuz yönde etkileyebilecek çok
ciddi bir durumdur. Görme kusurlarının küçük yaşlarda fark edilerek tedavi
edilmesi, ileriki yaşlarda sağlıklı bir görme için büyük önem taşımaktadır.
Bu da ancak çocuğa yapılacak periyodik göz muayeneleriyle mümkündür.
Periyodik göz muayenelerinin yanı sıra; sebze ve meyveden zengin dengeli bir
beslenme, kişisel hijyen eğitiminin verilmesi, erken yaşlardan itibaren kaliteli
güneş gözlükleriyle çocuğun gözlerinin güneşin zararlı ışınlarından korunması,
uygun aydınlatma koşulları, bilgisayar başındayken gözlerle bilgisayarın aynı
hizada olması gibi bazı önlemlerin alınmasına da özen gösterilmelidir.
Çocuklarda erken göz muayenesi göz problemlerinin erken tanısının yanı sıra; bazı sistemik hastalıklara ait ipuçlarının
yakalanabilmesi açısından da önem taşımaktadır. Prematüre bebekler tek veya iki taraflı körlükle sonuçlanabilen çok
ciddi ve acil müdahale gerektiren “prematüre retinopatisi” açısından mutlaka göz hekimi tarafından değerlendirilmelidir.
Yeni doğan bebeklerde gözlerin saydam ve paralel olması kontrol edilmeli; çocuk doktoru, aile hekimi ya da aile
tarafından aksi bir durum fark edilirse göz hastalıkları uzmanına başvurulmalıdır. Tüm bebekler hayatlarının ilk yılında bir
göz hekimi tarafından muayene edilmiş olmalıdır. Küçük bebeklerde görme nitelik olarak yalnızca göz hekimi tarafından
değerlendirilebilir. Bu ilk muayeneyi takiben tüm çocuklara sırasıyla 3-3.5 yaş civarında, 5 yaşında ve sonrasında da 1-2
yıllık aralıklarla göz muayenesi yapılmalıdır.
Çocukluk çağında tedavi edilmeyen göz hastalıkları ileride daha ciddi sorunlara dönüşür
Göz tembelliği, şaşılık ve kırma kusurları başta olmak üzere çocukluk çağında tanı konularak tedavi edilmemiş çeşitli
göz bozuklukları, ileriki yaşlarda telafisi mümkün olmayan kalıcı görme kayıplarına yol açmaktadır. Göz tembelliği ancak
erken yaşlarda tanı konduğunda önlenebilir ve tedavi edilebilir bir durumdur. Göz tembelliğine yol açan başlıca durumlar
düzeltilmemiş yüksek kırma kusurları, iki göz arasındaki kırma kusurlarının derecesinin farklı olması ve şaşılıktır. Bu
durumların saptanması da ancak çocukluk çağında yapılacak göz muayeneleri ile mümkündür
Çocuklara gözlük tedavisi verilebilir
Göz doktoru kırma kusuru varlığında çocuğun yaşı, görme keskinliği, şaşılık varlığı, kırma kusurunun derecesi ve göz
tembelliği riski gibi çeşitli faktörleri dikkate alarak ne zaman ve ne güçte gözlük vereceğine her hasta için yapacağı ayrı
bir değerlendirme sonucunda karar vermektedir. Her yaştaki çocuk gözlük takabilir. Ailelerin büyük kısmında küçük bir
çocuğun gözlük kullanamayacağı yönünde endişesi vardır; ancak görme kalitesi artacağından uygun bir çerçeve ve cam
seçildiğinde çocuklar gözlüğe beklenenin aksine kolay adapte olmaktadır.
Bebeklik ve erken çocukluk döneminde burun kemiklerinin gelişimi henüz tamamlanmamış olduğundan; çerçeve
seçilirken hafif ve burun desteği merkezi ağırlığı bir noktaya bindirmeyecek şekilde olanlar tercih edilmelidir. Seçilecek
çerçevenin şekli ve büyüklüğü de önemlidir. Çerçevenin büyüklüğü çocuğun görme alanını kısıtlamayacak ölçülerde
olmalıdır. Çocuklarda darbelere dayanıklı ve hafif olması nedeniyle plastik gözlük camları tercih edilmelidir. Numaralı
cama eklenecek UV filtresi ile çocukların güneşin zararlı ışınlarından korunması sağlanmalıdır.
Memory İlkbahar 2014
41
CERRAHİ YÖNTEM
Doç. Dr. Burak Koçak - Memorial Şişli Organ Nakli Merkezi’nden Böbrek Nakli Programı Sorumlusu
DİYABET VE YÜKSEK TANSİYON
BÖBREK SAĞLIĞINI BOZUYOR
D
ünyada her 10 kişiden birinde çeşitli nedenlere bağlı olarak böbrek hasarı görülüyor.
Günümüzde kronik böbrek yetmezliğinin nedenleri arasında diyabet (şeker hastalığı) ve
hipertansiyon önemli bir yer tutuyor.
Kronik böbrek hastalığı veya yetmezliği, böbreğin tüm işlevlerinin kalıcı ve ilerleyici bir şekilde
bozulmasıdır. Böbrekler vücutta oluşan fazla sıvıyı ve atık maddeleri kandan temizlemekte
ve bu atıkların idrar ile vücuttan atılmasını sağlamaktadır. Kronik böbrek yetmezliği ileri bir
aşamaya ulaştığında hastaya zarar verecek düzeyde aşırı sıvı ve atık vücutta birikebilir. Kronik
böbrek yetmezliği ilerleyerek son dönem böbrek yetmezliğine sebebiyet verebilir. Bu durumda
hastanın mutlaka diyaliz tedavisi görmesi veya böbrek nakli olması gerekmektedir. Kronik böbrek
yetmezliğinin görülme sıklığında son yıllarda önemli bir artış görülmektedir. Yaşam süresinin
uzaması, hipertansiyon olarak adlandırılan yüksek tansiyon ve diyabetin yaygınlaşması böbrek
hastalığının artmasının başlıca nedenleridir. Obezite ve sigara içimi de diğer risk faktörlerindendir.
Türkiye’de son dönem böbrek
yetmezliği ile mücadele eden ve
diyaliz tedavisi gören hastaların
sayısı 53.677
Kronik böbrek hastalığı tahmin
edildiğinden daha büyük bir toplumsal
sorundur. Türk Nefroloji Derneği
tarafından yapılan ve 2009 yılında
sonuçlanan CREDİT çalışması, Türkiye’de
erişkinlerin %15.7’sinde çeşitli evrelerde
kronik böbrek hastalığı olduğunu
göstermiştir. Bu oran, basit bir hesapla
ülkemizde yaklaşık 7.5 milyon kronik
böbrek hastası bulunduğu, yani her
6-7 erişkinden birinin böbrek hastası
olduğu anlamına gelmekte ve sorunun
boyutunun tahmin edilenin çok üzerinde
olduğuna dikkat çekmektedir. Böbrek
yetmezliğinin şeker hastalığından sonra
en sık sebebi olan hipertansiyonun, bu
çalışmaya göre erişkinlerin %32.7’sinde
mevcut olduğu bulunmuştur. Başka bir
deyişle ülkemizde her 3 kişiden biri yüksek
tansiyon hastasıdır. Ülkemizde her 3
kişiden biri obez, her 3 kişiden biri de aktif
sigara içicisidir. Şeker hastalığı oranları
da hızla artmaktadır. Bu veriler Türkiye’de
diyalizdeki hasta sayısının gelişmiş
ülkelere göre yıllık olarak neden 2 kat
daha hızlı arttığını da ortaya koymaktadır.
Kronik böbrek hastalığı ayrıca kalp
ve damar hastalıkları için de bir risk
faktörüdür. Bu kişilerde kalp hastalıkları,
damar sertliği ve felç gibi tablolar da
sıklıkla görülebilir.
42
Memory İlkbahar 2014
Böbrek yetmezliği oldukça sinsi bir hastalıktır
Böbrek yetmezliği idrar ve kan testleri ile erken saptandığında önlenebilir veya ilerlemesi geciktirilebilir olmasına karşın, erken
evrede pek belirti vermediğinden tanısı konulamamakta ve hastalık ileri evre böbrek yetmezliğine ilerlemektedir. Ülkemizde
hastalık bu hızla seyretmeye devam ettiği takdirde günümüzde 50 bin civarında olan diyaliz ve böbrek nakli olmuş hastası
sayısının 2015 yılında 100 bini aşacağı ve halen 1.5 milyar dolar olan tedavi maliyetinin de 2 katına çıkacağı tahmin edilmektedir.
Yaşam tarzınızı değiştirin
Kronik böbrek yetmezliğinin en sık görülen iki nedeni
diyabet ve yüksek tansiyondur. Tuz kısıtlanması,
düzenli egzersiz yapılması ve kilo verilmesi gibi
yaşam tarzı değişikliklerinin uygulanması, kan
şekerinin ve kan basıncının etkin bir şekilde
kontrol edilmesi ve düzenli takip gibi önlemlerle
böbrek yetmezliği gelişimini önlemek mümkündür.
Kronik böbrek yetmezliği, geliştikten sonra geri
dönüşü olan bir hastalık değildir. Ancak yeterli sıvı
alınması, hipertansiyonun etkin bir şekilde kontrolü,
diyet uygulanması, bazı ilaçların kullanımından
kaçınılması ve düzenli kontrol gibi önlemlerle
böbrek işlev bozukluğunun ilerlemesi önemli ölçüde
yavaşlatılabilir.
Bu belirtilere dikkat!
Kronik böbrek yetmezliğinin ilk belirtisi çok su içme,
sık idrara çıkma ve gece tuvalete kalkmalar şeklinde
olabilir. Baş ağrısı, halsizlik, yorgunluk, iştahsızlık,
sabahları mide bulantısı, uykusuzluk, ağızda kötü tat,
hıçkırık, tende solukluk, görme bozuklukları, bilinç
bozuklukları gibi belirtiler de görülebilmektedir.
Böbrek yetmezliği hastalarında vücutta yaygın
şişlikler oluşur; göz kapakları, akciğer, karın ve
bacaklar şişebilir. Son yıllarda diyalize girmekte olan
hastaların yüzde 32.5’u diyabet hastasıdır, yüzde 27’si
ise hipertansiyonludur. Oysa diyabet ve hipertansiyon
erken teşhis edilir ve iyi tedavi edilirse bunların
böbrekleri bozması da mümkün olmayacaktır.
Diyabeti ve hipertansiyonu olan bireyler ve birinci
derece yakınlarında diyabet, hipertansiyon veya
böbrek hastalığı olan bireylerin bu iki testi yaptırarak
böbrek hasarı açısından taranması önemlidir.
Böbrek naklini geciktirmeyin
Günümüzde kronik böbrek yetmezliğinin bilinen
tek tedavisi böbrek naklidir. Ancak kronik
böbrek yetmezliği hastalarının bir kısmı diyaliz
seçeneğini kullanmaktadırlar. Diyaliz, böbrek
fonksiyonlarının sadece bir kısmını (kısmen) yerine
getirebildiği için böbrek nakline alternatif olarak
düşünülmemelidir. Üstelik diyalizdeki hastalar
için katı diyetler, su kısıtlaması, seyahat engeli,
sosyal hayattan soyutlanma, iş veya eğitimden geri
kalma, çocuk hastalarda gelişme geriliği gibi birçok
olumsuzluk söz konusudur. Diyalizdeki hastalar
böbreklerin yerine getirdiği görevlerin çoğundan
yoksun olduklarından yoğun olarak ilaç kullanmak
zorundadırlar. (Tansiyon, kan yapımı ilaçları vs.) Bu
nedenlerden dolayı da böbrek nakli olan hastaların,
diyalizdeki hastalara oranla yaşam kaliteleri ve
süreleri çok daha iyidir. Hastalar, başarılı bir böbrek
nakli ve ameliyat sonrası takip ile sağlıklı bireyler
olarak hayatlarını sürdürebilmektedir.
Memory İlkbahar 2014
43
CERRAHİ YÖNTEM
Prof. Dr. Cem Yorgancıoğlu - Memorial Ankara Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölümü
VARİSLERİNİZDEN KURTULMANIN
TAM ZAMANI
T
oplardamarların
genişlemesi ve şişmesi
olarak adlandırılan,
kanın cilt altı damarlarda
anormal şekilde
toplanmasıyla meydana
gelen, mavimsi-mor, şiş
ve kıvrıntılı damarlarla
ortaya çıkan varis,
genellikle bacaklarda,
daha sık olarak da
baldırda görülür. Variste
toplardamar içerisindeki
küçük kapakların kanı
kalbe doğru itme özelliğini
yitirmesi altta yatan
en önemli patolojidir.
İlerleyen yaşla birlikte
görülme sıklığı artar.
Örümcek ağı görünümlü
varisler ise daha hafif bir
formdur.
Sıcak ve güneş varis oluşumuna
neden olabilir
Gebelik, şişmanlık, ileri yaş, artmış karın
içi basınç, uzun süre ayakta kalarak,
oturarak ya da güneş altında çalışmak,
uzun seyahatlere çıkmak, bel bölgesini çok
sıkan kıyafetler kullanmak ve kaplıca ile
sauna gibi sıcak ortamları sık kullanmak
varislerin en önemli nedenleridir. Varis;
bacaklarda ağrı, dolgunluk, ağırlık hissi,
gece krampları, karıncalanma, uyuşukluk,
atmalar, genişlemiş, görünür toplar
damarlar, ayak bileklerinde şişlik ve deride
renk değişiklikleri ile ciddi vakalarda
cilt ülserleri gibi belirtilerle kendini
gösterir. Tedavi edilmediğinde; flebit
yani toplardamarın iltihabı, bacak ülser
oluşumu ve varisli damarın patlaması gibi
sorunlara neden olabilir.
44
Memory İlkbahar 2014
Öncelikli tedavi
yaşam şekli
değişiklikleri
Varis tedavisinde öncelikle
ağrının giderilmesi ve şikayetlerin
önlenmesi hedeflenir. Hastanın
genel sağlık durumu, yaşı ve
mevcut varislerin şiddetine göre
plan yapılır. Tedavi, cerrahi
ve cerrahi olmayan şeklinde
iki gruba ayrılabilir. Cerrahi
olmayan tedavi; uzun süre ayakta
durmaktan kaçınma, bacağın kalp
seviyesinden yukarıda tutulması,
basınçlı varis çorabı uygulaması
ve ilaç kullanımıdır. Cerrahi tedavi
opsiyonları ise skleroterapi (iğne
tedavisi), lazer cerrahi, endovenöz
radyofrekans (VNUS) ya da lazer
termal ablasyon, cerrahi olarak
venin çıkarılması (stripping),
endoskopik perforan ven cerrahisi
ve diğer çeşitli prosedürlerdir.
Bazı hastalarda kombine tedaviler
uygulanmaktadır.
Varis tedavisinde
hastaya uygun
seçenekler
Cerrahi olarak bacaktaki en büyük
yüzeyel damar olan “safen ven”
çıkarılabilir. Cerrahi olarak safen
ven çıkarılması; yüzeyel venöz
yetmezlik varlığı, büyük varislerin
bulunması, ağrı, bacakta ağırlık
ve yorgunluk hissi, flebit, bacağın
görünümünün düzeltilmesi ve
lipodermatosklerozis (yüksek
venöz basınca bağlı olarak
zamanla cilt altı yağ dokusunun
sertleşmesi) durumlarında
uygulanır. Venin cerrahi olarak
çıkarılması 1-1,5 saat sürer. Hasta
genel ya da epidural (belden iğne)
anestezi ile ameliyat edilir. Biri
kasıkta, diğeri ayak bileğinin iç
kısmında olmak üzere iki küçük
kesi yapıllır. Özel cerrahi bir tel
aracılığıyla başka bir kesiye ihtiyaç
duyulmadan toplardamar çıkarılır.
Hastanın hastanede bir gece
yatışı yapılır ve ertesi gün taburcu
edilir. 1 hafta içerisinde normal
aktiviteye dönülebilir.
Skleroterapi
Skleroterapi en sık uygulanan tedavi metodlarından biridir.
Kimyasal özel bir solüsyonun varisli toplardamar içine enjeksiyonu ve buna
bağlı olarak varisli damarın kapanmasıyla kanın sağlıklı toplardamarlara
yönlendirilmesi prensibine dayanır. Damar sertleşir ve sonrasında kaybolur.
Skleroterapi küçük ve orta çaplı damarlarda uygulanır. Prosedür anestezi
gerektirmez. Skleroterapide; toplardamarda irritasyon, tedavi uygulanan
toplardamar içinde pıhtı oluşması ve verilen özel sıvının cilt alt dokuya kaçarak
renk değişikliği yada nadiren ülser oluşturması gibi ender komplikasyonlar
görülebilir.
Lazer Termal Ablasyon
Lazer varisli damar üzerine uygulanarak varis yok edilir. Varisin çok hafif
formları üzerinde etkilidir.
Endovenöz Termal Ablasyon
Endovenöz Lazer Ablasyon daha büyük varisli venleri yoğun ısı kullanarak yok
etmeyi amaçlayan (büyük ya da küçük safen ven), cerrahi olarak toplardamarın
çıkarılmasına (Stripping) alternatif, daha yeni ve girişimsel bir yöntemdir. Bu
prosedürde, toplardamar içerine oldukça ince bir kateter sokulur ve ucundan
damar çeperine ısı uygulanır. Kateter çekildikten sonra ısı toplar damarın
kapanmasına ve kanın sağlıklı damarlara yönlenmesine olanak sağlar.
Radyofrekans (VNUS) Termal Ablasyon
Toplardamarın kapanmasına olanak sağlayan kateter ucundan uygulanan
enerji ısı değil radyofrekans dalgalarıdır.Hasta bir kaç gün içerisinde normal
aktivitesine döner.
Endovenöz Lazer Ablasyon (EVLA)
Venöz dokuların termal olarak hasarlanması prensibine dayanır. Çıplak bir
lazer fiberi yoluyla toplar damar içerisindeki hastalıklı kısma ulaşılarak lazer
enerji verilir.
Endoskopik Perforan Ven Cerrahisi
Hastada ciddi derecede ilerlemiş cilt ülserleri varlığında endoskopik
perforan ven cerrahisi tercih edilir. Küçük bir kesi vasıtasıyla video kamera
yerleştirilerek bacakta derinde bulunan toplar damarlarla, cilde yakın bulunan
yüzeysel toplardamarlar arasında bağlantı sağlayan perforan venler bağlanır.
Bu sayede iki sistem arasındaki iştirak kesilir.
Ambulatuvar Flebektomi
Bu prosedür sayesinde cilde yapılan küçük kesilerle küçük venler çıkarılır.
Bu tedavi yöntemleri oldukça başarılı sonuçlar vermektedir. Ağrı azaltılır ve
kozmetik görünüm düzeltilir. Çok düşük olasılıkla zamanla varisin tekrar
oluşumu, sinir arazı ve minimal nedbe dokusu oluşumu gözlenebilir.
Varis oluşumuna karşı alınması gereken önlemler;
• Fırsat buldukça bacakları yukarı kaldırılarak istirahat etmek
• Varis çorabı kullanmak
• Fazla kilolardan kurtulmak
• Uzun süre sabit ayakta kalmamak
• Uzun süre sabit oturmamak
• Sabah ve akşam soğuk su ile 10-15 dakika masaj yapmak
• Düzenli spor yapmak (özellikle yüzme ve tempolu yürüyüşler)
• Bol sıvı tüketmek
• Yüksek topuklu ayakkabılar kullanmamak.
Memory İlkbahar 2014
45
CERRAHİ YÖNTEM
Doç. Dr. Gökhan Bozkurt- Memorial Ankara Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü
HİPOFİZ HASTALIKLARINDA
GÜNCEL TEDAVİ YAKLAŞIMLARI
Hipofiz adenomları, insan vücudundaki bir takım hormonların kontrolünü
sağlayan hipofiz bezinin ön kısmında yer alan hücrelerden kaynaklanan
çoğunlukla iyi huylu tümörlerdir. Atipik adenom ya da hipofiz karsinomu
(sistemik veya beyin omurilik sıvısı yoluyla yayılım gösteren) olarak kabul
edilen tipleri daha kötü seyirlidir.
olan hipogonadizme neden olabilir.
Tüm beyin
Bunların yanı sıra; birden fazla
hormon üreten adenomlar ve hormon
tümörlerinin
salgılamayan adenomlar da söz
yaklaşık % 10’unu konusudur.
oluşturan hipofiz
Hipofiz tümörlerinin
adenomları,
büyüklüğünden
sıklıkla erişkin yaş kaynaklanan sorunlar
grubunda görülür. Hipofiz adenomları boyutlarına göre
Hipofiz adenomları
boyutlarına ve hormon
salgılamalarına göre
ayrılıyor
Hipofiz adenomlu hastalarda
görülen hormonal değişiklikler,
aşırı hormon salınımı ya da
yetersizliğine bağlıdır. Aşırı prolaktin
salınımı kadınlarda memeden süt
gelmesi, adet düzensizliği veya
adet görememe, cinsel isteksizlik
ve kısırlığa; erkeklerde cinsel
isteksizlik ve cinsel fonksiyon kaybına
neden olur. Aşırı büyüme hormonu
salınımı büyüme hastalığına yol
açarak erişkinlerde akromegaliye,
çocuklarda ise gigantizme yol açar.
Adrenokortikotropik hormonun
aşırı salınımı ise; obezite,
hirşutizm (kıllanma), “ay dede yüz”
görünümünün eşlik ettiği Cushing
hastalığına neden olur.
Nadir olarak görülen tiroid salgılayan
adenomlar da tiroid bezinin fazla
çalışmasına yani hipertroidiye neden
olabilir. Gonadotropin salgılayan
adenomlar ise erkekte testis,
kadında yumurtalıklar tarafından
seks hormonu yapımının yetersizliği
46
Memory İlkbahar 2014
de sınıflandırılmaktadır. 1 cm’den
küçük olanlar “mikroadenom”,
1 cm’den büyük olanlar “makro
adenom” olarak adlandırılır.
Adenomun büyüklüğü arttıkça
kitle etkisine bağlı değişiklikler ile
hormonal değişiklikler ortaya çıkabilir.
Bu nedenle ortaya çıkan baş ağrısı
sıklıkla migren ya da gerilim tipi baş
ağrısı ile karıştırılır. Kitle etkisine
bağlı olarak görme alanının dış
kısımlarında görme alanı kaybı ve
görme keskinliğinde azalma değişik
tipte görme bozuklukları, kranial sinir
felçleri ve kafa içi basınç artışı ile ilgili
bulgular görülebilir. Bu tip hastalarda
tümör hipofizi baskısı nedeniyle
hormon salınım yetersizliğine
bağlı olarak; halsizlik, düşük kan
basıncı, strese karşı dayanıksızlık,
cinsel fonksiyon bozukluğu ve tiroid
fonksiyonlarında azalma görülebilir.
Doğru teşhis için
detaylı nörolojik
muayene şart
Hipofiz adenomlu hastalar, genellikle
aşırı hormon salınımı veya hormon
salınım yetersizliğine bağlı bulgular
ve kitlenin büyük olmasının neden
olduğu problemler nedeniyle beyin
cerrahisine başvurmaktadırlar.
Bu hasta grubunda tedavi şeklinin
planlanmasından önce detaylı bir
fizik ve nörolojik muayene yapılır.
Daha sonra özel kan testleri ile
vücuttaki hormon düzeyleri saptanır.
Endokrinolojik değerlendirmeden
sonra ilaçlı hipofiz MR ile hipofiz bezi
ve çevresindeki yapılar görüntülenir.
Eğer cerrahi tedavi planlandıysa
detaylı inceleme ve yapılacak
cerrahiyi kolaylaştırmak için 3 boyutlu
beyin tomografisi yapılır. Hipofiz
adenomunun kişinin görmesini
etkilediği durumlarda göz doktoru
tarafından detaylı muayene ve izlem
gerekebilir.
Belirti vermeyen veya
kitle etkisi olmayan küçük
boyutlardaki hipofiz
adenomları, genellikle
başka bir sebepten dolayı
tesadüfen yapılan radyolojik
incelemelerde yakalanır.
Bu tip belirtisiz tümörlerde
ameliyat kararı hemen
verilmemelidir. Ancak
hastalar çok dikkatli bir
şekilde izlemde tutulmalı ve
uyarılmalıdırlar.
Hipofiz adenomlarının cerrahi tedavisi
Cerrahi tedavinin amacı, aşırı hormon salınımın ortadan kaldırılması, kontrol altına alınması ve beyinde yer işgal eden
lezyonun yarattığı kitle etkisinin ortadan kaldırılarak var olan hasarların ilerlemesinin engellenmesi ya da düzeltilmesidir.
Aynı zamanda hipofiz dokusu ve çevresinde yer alan yapıların anatomik olarak korunması ve hipofizin fonksiyonel olarak
devamlılığının sağlanması en önemli hedeflerden biridir.
Günümüzde sıklıkla karşılaşılan prolaktinomalar dışındaki tüm hipofiz adenomları ve kitle etkisi olan hipofiz adenomlarında
ilk tedavi seçeneği cerrahidir. İlaç tedavisinin yetersiz kaldığı, ilaç yan etkilerinin tolere edilemediği veya ilaca direncin
geliştiği durumlarda, gebelik düşünen makroadenomlu kadın hastalarda, görme kayıplarının olduğu ya da tümör içi
kanama nedeniyle ani hipofizer hormon yetersizliği görülen durumlarda da prolaktinomalar cerrahi yolla tedavi edilmelidir.
Akromegali ve Cushing hastalarında ilk olarak düşünülmesi gereken tedavi seçeneği, cerrahi yaklaşım olmalıdır. Ancak
kontrol edilemeyen şeker hastalığı, kalp kası bozukluğu kalp yetmezliği, kontrolsüz hipertansiyon ve solunum problemleri
nedeniyle anestezi alması sakıncalı olan akromegali hastalarında öncelikle ilaç tedavisi düşünülebilir. Ancak riskin bu
tedavi ile azaltıldığı hastalarda cerrahi tedavi planı tekrar ve hızlı bir şekilde yapılmalıdır.
Ekip yaklaşımı çok önemli
Hipofiz adenomlarının cerrahi tedavisi ile ilgili sonuçlar, son yıllarda gelişen mikrocerrahi ve endoskopik teknikler
sayesinde oldukça iyi bir düzeydedir. Ancak bu iyi sonuçların elde edilmesinde en önemli faktör, cerrah ve ameliyat ekibinin
deneyimi, endokrinolog, nöropatolog ve radyasyon onkoloğundan oluşan bir ekip ile birlikte çalışmanın devamlılığının
sağlanmasıdır. Hipofiz adenomu ameliyatları günümüzde çok büyük oranda (% 95) burun boşluğundan girilerek
yapılan “transsfenoidal” adı verilen yaklaşımlarla tedavi edilmektedir. Bu yöntem mikroskop veya endoskop yardımıyla
gerçekleştirilmektedir. Daha sınırlı bir hasta grubunda ise kafatası kemiğinin açılması yolu ile yapılan kraniotomi ile
adenomlar tedavi edilmektedir. Bu yaklaşımların her birisinin kendi içerisinde tercih edilme sebepleri, avantajları ve
dezavantajları vardır.
Doğru tanı ve tedavi için tam donanımlı bir merkez tercih edilmeli
Hipofiz adenomlarının cerrahi tedavisinde iyi sonuçların elde edilmesinde gelişen teknoloji ile birlikte cerrahın bilgi, beceri
ve deneyiminin çok önemli olduğu iyi bilinmelidir. Bu operasyonlar ilgili birimlerin koordineli bir biçimde çalıştığı yüksek
donanımlı merkezlerde yapılmalıdır.
Memory İlkbahar 2014
47
CERRAHİ YÖNTEM
Prof. Dr. Erhan Reis- Memorial Ankara Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü
HER TİROİD NODÜLÜ
KANSER DEĞİLDİR
Tiroid bezinde nodül tespit edilmesi önemli bir sağlık sorunu olabilir. Ancak
her nodül biyopsi, her biyopsi yapılan nodül de ameliyat gerektirmez.
Tiroid nodülleri toplumun yarısını ilgilendiren bir sorun
Tiroid bezi boyunda, “Adem elması” denilen kıkırdağın altında yerleşmiş, yaklaşık 40 gram ağırlığında bir organdır.
Vücudun enerjiyi kullanması ve depolamasıyla ilişkili hormonlar üretir ve vücuttaki tüm organların çalışması üzerinde
etkisi vardır. Tiroid bezinin her ne nedenle olursa olsun büyümesi “guatr”, bez içerisinde bölgesel bir şekilde oluşan
şişlikler ise “nodül” olarak adlandırılır. Erişkin insanlarda muayene ile yaklaşık % 3-8 oranında bu nodüllere rastlanır.
Ancak ultrasonografi gibi görüntüleme yöntemleriyle yapılan incelemelerde toplumun % 50’den fazlasında nodül
saptanabilmektedir.
İyot eksikliği nodül oluşumu sebebi
Yaşın ilerlemesi, kadın cinsiyet, baş ve boyun
bölgesine iyonize radyasyona maruz kalma
ve iyot eksikliği tiroit bezinde nodul gelişimini
tetikleyen başlıca faktörlerdir. Ülkemizde de
özellikle bol yağmur alan dağlık bölgeler iyot
eksikliğine bağlı nodüler guatrın sık görüldüğü
bölgelerdir.
Kanser şüphesi varsa ameliyat
gerekir
Genel olarak tiroid bezinde saptanan
nodüllerde kanser oranı %5-15 arasında
olup bu oran, nodül özelliklerine göre
değişir. Nodül saptanan hastalarda ciddi bası
bulguları varsa (nefes darlığı, yutma zorluğu,
ses kısıklığı…) nodüller hormon salgılıyorsa
(zehirli guatr), yapılan biyopside kanser
şüphesi varsa veya kanser tanısı almışsa
ameliyat gerekebilir. Nodülün yakın zamanda
ortaya çıkması, elle sert olarak, hareketsiz
ve düzensiz sınırlı olarak hissedilmesi, kısa
sürede hızlı büyümesi, ailede tiroid kanseri
hikayesi olması, geçmişte baş boyun bölgesine
iyonize radyasyon alması (etki genelde 15-20
yıldan sonra), Nodülü olan kişinin 15 yaşından
küçük, 60 yaşından büyük olması, uzun süreli
ses kısıklığı, nodülle birlikte boyunda ele gelen
lenf bezleri kanser şüphesi için uyarması
gereken kriterlerdir.
48
Memory İlkbahar 2014
Ameliyatla nodüller ile birlikte tiroid
bezi de çıkarılır
Tiroid bezinde nodül saptanan bir kişide
öncelikle yapılması Tiroid bezinde nodül
saptanan bir kişide öncelikle yapılması
gereken tiroid bezinin nasıl çalıştığına
bakmaktır. Bundan sonra ultrasonografi
( aşırı hormon salınması gibi durumlarda
sintigrafi) ile değerlendirme yapılarak risk
taşıyan nodüllerden ince bir iğneyle örnekleme
yapılır. Sonrasında ameliyat gerekip
gerekmediğine karar verilir. Eğer ameliyat
gerekiyorsa, yapılacak ameliyat hasta ve
nodülün özelliklerine göre değişse de genel
prensip, bezin bir veya iki tarafının tamamen
çıkarılmasıdır. Bezin bir kısmının veya sadece
nodülün çıkarılması durumunda hastalık
genelde tekrarlayabilir. Bunun yanında kanser
tanısı almış hastalarda eğer boyun lenf bezleri
de etkilenmişse, mutlaka çıkarılmalıdır.
Ameliyat kararı verilmeden önce mutlaka
uzman görüşü alınmalıdır.
Memory İlkbahar 2014
49
CERRAHİ YÖNTEM
Prof. Dr. Mehmet Kocaoğlu - Memorial Şişli Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölüm Başkanı
KEMİK KIRIKLARININ
KAYNAMA SÜRESİ KISALIYOR
K
Kaynamamalar başlıca
3 şekilde tedavi
edilebilmektedir:
1. Dokunun kemik şekline dönüşüp, kemiğin
kaynamaması
emik bütünlüğünün
patalojik ve travmatik
nedenlerle bozulması
“kırık” olarak tanımlanır.
Kırık sonrası kemiğin
iyileşmesi, kaynaması
ve vücutta o bölgenin
sağlıklı bir şekilde
kullanılması modern
tedavi yöntemleri ile
mümkün olabilmektedir.
İyileşmemiş kırık yerinde meydana gelen yalancı
eklem yani “psödoartroz” durumu genellikle yetersiz
tespit sonucu oluşmaktadır. Eğer bacakta kısalık
da mevcut ise, aynı seansta tedavi edilebilmekte bu
yalancı eklem hattı günde 0.25 mm uzatma yapacak
şekilde ayarlanmaktadır. Kaynamama bölgesinde
eğer sadece kırık tespitinin yetersizliği söz konusu
ise; kırık parçaları arasındaki yumuşak doku uygun
tedavi şartları sağlandığında kemik yapımı aktivitesi
ile iyileşebilmektedir. Bu tip kaynamama vakalarında
harici cihazlar ile kırık uçlarının günde 0.25 mm
birbirinden uzaklaştırılması, aradaki dokunun
kemik şekline dönüşmesini ve kırığın kaynamasını
sağlamaktadır. Fakat sert yalancı eklemlerde günde
1mm yapılacak bir uzatma ağrıya sebep olabilmektedir.
Bazı vakalarda kemik
kırıklarında kaynamama
sorununa; enfeksiyon,
yumuşak doku kaybı,
eğrilikler ve kısalık da
eşlik edebilmektedir.
Kaynamayan kemik
uçlarının çıkartılması,
damarlı kemik ilaveleri,
damarlı kas greftleri
ile birlikte içsel tespit
uygulamaları, sağlıklı
kasın kuvvetlendirilmesi
için uygulanan elektrik
stimülasyon gibi yöntemler
kaynamama tedavilerinde
başvurulan seçenekler
arasındadır. Fakat bu klasik
yöntemler, kısalık ve eğrilik
gibi genetik durumlarda,
organ ve dokulardaki
hastalıklarda, kazalar
sonucunda meydana gelen
yapısal ve fonksiyonel
bozuklukların tedavisinde
yetersiz kalmaktadır.
Bu yalancı eklem oluşumu durumunun nedeni
genellikle kemiğin beslenmesinin bozuk olmasıdır. Bu
rahatsızlık akordion tekniği ya da bölgeye kemik grefti
(aşısı) konulmasını ile tedavi edilebilmektedir.
50
Memory İlkbahar 2014
2. Kemiğin yeterince beslenememesi
sonucu oluşan kaynamama
Kemik kırıklarının kaynamaması genellikle 2 ana nedene
bağlıdır:
• Kırığın tespit edilememesi
• Kırık bölgesindeki kemik beslenmesinin yetersiz olması.
Kemiğin yeteri kadar beslenememesi ise;
• Ateşli silah yaralanmaları, yüksek enerjili travmalar, savaş yaralanmaları
gibi kemik etrafı yumuşak dokularda ağır hasar oluşturan yaralanmalar
• Cerrahi uygulamada kırık etrafı dokuların aşırı zedelenmesine bağlı
hasarlar
• Genellikle yaralanma ile oluşan açık kırıklardaki bölgesel enfeksiyon
nedeniyle meydana gelebilmektedir.
Ortopedi biliminin devrimi:
İlizarov
20.yüzyılda ortopedi biliminin devrimlerinden olan İlizarov’un tanımladığı
“distraksiyon osteogenezi” yani kırık kemik uçları arasındaki tamire
yardımcı dokuyu gererek yeni kemik oluşturma tekniği ve bu kavramla
ortaya çıkan uzatma, kemik boşluklarının yeniden yapılandırılması,
kaynamama tedavisinin günümüzde ortopedi cerrahisinde kullanılan
başlıca çözüm yöntemleridir. İlizarov eksternal fiksatörü adı verilen
aletle, uygulanan tamire yardımcı dokuyu gererek yeni kemik oluşturma
uygulamaları ile birlikte yapılan kaynamama sahasından akut kısaltma ve
aynı kemikteki diğer bölgeden uzatma yapılmaktadır. İlizarov yöntemi ile
hastanın günlük aktiviteleri kısıtlanmadan, eklem fonksiyonları korunarak
kaynama gerçekleştirilmekte ve eğrilik düzeltilerek uzunluk yeniden
sağlanmaktadır. Bu teknik sayesinde kemik boşluklarının kapatılması
ve enfeksiyon gibi hastada sakatlığa neden olabilecek diğer yapısal ve
fonksiyonel bozukluklar giderilmekte, aynı zamanda kısalık da telafi
edilmektedir.
3. Kemikte kaynamama sonucu oluşan
boşluklar
Bunlar genellikle birden fazla cerrahi müdahale ya
da kemik enfeksiyonuna bağlı kemik çıkarılması,
nadiren de olsa tümör ameliyatlarına bağlı
oluşmuş boşluklardır. Söz konusu boşluklar greft
uygulamalarının yanında, İlizarov yöntemi ile de tedavi
edilebilmektedir.
Günümüzde kaynamama tedavisinde hasta
konforu öne çıkıyor
Kaynaması güç kemiklerin tedavisinde tedavi
süresinin kısa olması hasta konforu açısından çok
önemlidir. Bu amaçla geliştirilen kombine tekniklerin
kullanılması ile hem harici cihazın avantajlarından
yararlanılmakta hem de “eksternal fiksatör” denilen
vücudun dışına takılmış kemiğe bağlanan cihazın
hastanın üzerinde kalma süresini ortalama yarı yarıya
kısaltılmaktadır. Kalça ve kaval kemikleri ile bağlantılı
olan kemiklerin uzatmalarında kombine metotlar
günümüzde ortopedik cerrahide kullanılmaktadır.
Travma sonrası oluşan kısalıklarda intramedüller çivi
üzerinden uzatma yapılabilmektedir. İntramedüller çivi
ve eksternal fiksatörün birlikte kullanımı da iyileşme
süresini kısaltarak hasta konforunu artmaktadır.
Bu kombinasyon kısalıklar, kemik boşlukları ve
kemik kırıklarının kaynama tedavisinde başarıyla
kullanılmaktadır.
Memory İlkbahar 2014
51
CERRAHİ YÖNTEM
Doç. Dr. Tarık Çavuşoğlu - Memorial Ankara Hastanesi Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Bölümü
VÜCUT ŞEKİLLENDİRMEDE YENİ DÖNEM:
LAZER LIPOSUCTION
S
ağlıklı, güzel ve sıkı
bir vücuda sahip
olmak pek çok insanın
hayalidir. Diyet ve
spora rağmen fazla
yağlarından şikayet
eden kişiler için yeni
bir dönem başladı.
Lazer lipocustion
işlemi klasik yağ alma
operasyonlarına göre
daha fazla yağ kaybı,
sıkılaşma oranının
yüksekliği ve iyileşme
süresinin kısa olması
gibi avantajları
ile dikkat çekiyor.
“Liposuction” egzersize
ve diyete direnç
gösteren, bölgesel
şekil bozukluğuna
neden olan yağ
dokularının parçalanıp
emilerek vücudun
şekillendirilmesidir.
“lazer liposuction” ise
operasyon bölgesindeki
yağların lazer ışınları
ile parçalanması,
kanama ve morluk
oluşturabilecek ince
damarların ortamdan
uzaklaştırılmasının
sağlanması ve bu
aşamadan sonra
yağların alınmasıdır.
52
Memory İlkbahar 2014
Vücutta pek çok bölgeye uygulanabiliyor
Cilt altı yağ bulunan her yerde yapılması mümkündür. Karın, bel, sırt,
basen, bacaklar, diz içleri, alt bacak, ayak bilekleri, kollar, çene altı (gıdı)
uygulama yapılabilen alanlardır. Bunun yanı sıra; erkeklerde jinekomasti
(meme büyümesi) tedavisinde çok başarılı bir yöntemdir. Ayrıca daha
önce liposuction uygulanmış, düzgün ve yeterli miktarda yağ alınamamış
alanlarda da etkin bir şekilde problemleri çözmek için kullanılabilir.
Kilo verip yağ aldırmak yerine yağ aldırıp kilo verme
imkanı tanıyor
Liposuction, özellikle diyet ve sporla giderilemeyen lokalize yağ fazlalıklarını
düzeltmede kullanılan bir vücut şekillendirme operasyonudur. 15-16
yaşından sonra uygulanabilir. Liposuction bir kilo verme yöntemi değil,
kontur düzeltme yöntemidir. Vücutta bazı bölgeler hamilelik, beslenme,
yapısal ya da ailesel sebepler ile diğer bölgelere göre orantısız yağlanabilir.
Günümüzde hızla kabul gören yaklaşım ile bu operasyonlar; geçmiş yıllarda
kilo verdikten sonra işlem yapılan hastaların bazılarına da uygulanmaya
başlamıştır. Zira bu hastalar genellikle bölgesel yağlanmalarından
kurtulamama sonucunda umutlarını kaybedip daha fazla yemek yeme
kısır döngüsü içerisindedirler. Yeni cihaz ve teknikler ile çok daha güvenli
olan bu operasyonlar hastalara yeni bir başlangıç ve motivasyon şansı
tanımaktadır. İşlem sonrası elde edilen estetik kazanımları kaybetmek
istemeyen hastaların diyetine dikkat ettiği, spora başladığı ve kendi ile
barışık ruh haline hızla ilerlediği görülmektedir.
İşlem sonrasında vücut kendi kendine yağları
parçalamaya devam ediyor
Lazer liposuction uygulamaları kol içleri ve gıdı gibi sınırlı bölgeler
haricinde genel anestezi altında yapılmaktadır. Önce uçlarından lazer
ışınları gönderilen, 2-3 milimetre kalınlığındaki fiberkanüller ile yağlar
parçalanır. Katı haldeki yağlar sıvılaştırılarak klasik liposuctiona göre daha
ince olan 3-4 milimetrelik kanüller ile negatif basınç altında çekilir. İnce
kanüller sayesinde klasik liposuctiona göre daha küçük milimetrik kesiler
yapılır, dolayısı ile iz sorunu yaşanmaz. Hastalar ameliyat sonrası alınan
yağ miktarına göre bir gece hastanede yatırılabilir. Operasyon sonrası ilk
gece ağrı minimal düzeydedir. Hastalar ertesi sabah yürüyerek evlerine
gidebilmektedir. Klasik liposuction işlemine göre çok daha az morluk
görülür, bu görünüm 10 gün içerisinde ortadan kalkar. Hastalar birkaç
gün istirahat ettikten sonra normal yaşamlarına dönerler. Genellikle
üç hafta korse giyilmesi önerilir. Hastalarda lazer liposuction
yapılan bölgelerde yağ parçalanması işlemi sürer. Parçalanan
yağlar vücut tarafından iki ay içinde emilir. Dolayısı ile hastada 2
ay daha yağ parçalanması devam eder. 3’üncü ayda vücut son
haline çok yakındır, 6’ncı ayda ödemler tamamen geçmiş
olur.
Daha fazla miktarda yağ alınabiliyor
• Yeni jenerasyon, birden fazla dalga boyu kullanan, güçlü enerjili cihazlar ile
“daha fazla yağ alma” imkanı vardır.
• Lazer liposuction operasyonu daha kansız bir işlemdir. Lazer ışınları sinirlere
zarar vermeyip, kanama ihtimali olan ince damarları ortamdan uzaklaştırır.
Klasik yöntemde ancak kan verilerek alınabilen yağ miktarları, lazer
liposuctionda kan nakline gerek kalmadan alınır.
• Klasik liposuction sonrası sarkan bölgeler, lazer liposuctionun deri
sıkılaştırıcı etkisi ile sarkmadan işlem sonrası formunu koruyabilmektedir.
Özellikle cildi toparlamak için kullanılan lazer dalga boyları ile kollajen
sentezi uyarılarak, yeni bağ dokusu oluşumu sağlanmış olur. Uygulama
yapılan ciltte belirgin bir toparlanma ve sıkılaşma elde edilir.
Kısa sürede iş ve sosyal yaşama dönüş
sağlanıyor
Sınırlı bölgelere lazer lipoliz yapıldı ise hasta ertesi gün
işine dönebilir. İşlem daha geniş bölgelerde uygulandığı
takdirde iş ve sosyal yaşamına birkaç gün içerisinde
dönebilir. Lazer liposuction işleminin başarısında iki önemli
faktör ön plandadır. Bunlardan birisi, işlem yapılan cihazın gücü
ve sahip olduğu dalga boyu seçenekleridir. Bu faktörler de cihazın
sahip olduğu teknolojiye paralel olarak gelişme göstermektedir. Diğer
önemli etken ise uygun hasta seçimi ve cihazı kullanan doktorun bilgi,
beceri ve tecrübesidir. İşlem sonrası hastanın yakın takibi ile diyetisyen
danışmanlığı da başarıyı tamamlayan faktörlerdir.
Memory İlkbahar 2014
53
CERRAHİ YÖNTEM
Doç. Dr. Halit Çavuşoğlu - Memorial Şişli Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü
BEL FITIĞINDA YANLIŞ UYGULAMALAR
FELCE NEDEN OLABİLİYOR
B
el fıtığı bel ve bacak
bölgesinde ortaya çıkan
ağrılara ek olarak hareket
kabiliyetini kısıtlaması
nedeni ile günlük yaşamı
olumsuz etkileyen
hastalıkların başında
geliyor. Ülkemizde bu
konudaki bilimsellikten uzak
ve yanlış uygulamalar nedeni
ile hastalar kalıcı hasarlar
sonucu sakat kalabiliyor.
Ağır kaldırma, aşırı kilolar ve ters
hareketler fıtığa neden olabilir
İnsanları diğer canlılardan ayıran iki ayak
üstünde yürüyebilme özelliğini sağlayan
omurga; vücut ağırlığı, yerçekimi ve dış
kuvvetlere karşı koymanın yanında hareket
fonksiyonunu da sağlamaktadır. Bu nedenle
omurga sabit kalmak ve hareketli olmak
gibi birbirine zıt iki özelliğe sahiptir. Bu ikili
özellik, omurganın bölümlü yapısı ve omurlar
arasındaki diskler tarafından sağlanmaktadır.
Diskler yaşla belirginleşmek üzere her
insanda az ya da çok yıpranmakta, yük emme
yetenekleri ve dayanıklılıkları azalmaktadır.
Aşırı kilolu olma, ağır kaldırma, ters hareket
yapma gibi omurgayı yük altında bırakan
etkenler sonucunda diskleri bir arada tutan
bağ dokusunda gevşeme ve yırtılmalar sonucu
disk kanala doğru yer değiştirmekte ve sinire
bası yaparak fıtıklaşma gelişebilmektedir.
Mutlaka beyin ve sinir cerrahisi uzmanına
başvurulmalı
Her bel ve bacak ağrısı fıtık anlamına gelmemektedir. Hayat
kalitesini olumsuz etkileyen omurga eklemlerindeki sorunlar
çeşitli nedenlere bağlı oluşabilmektedir. Ancak ağrı ve
uyuşukluğun sıklaşması ve belirli sürede yatak istirahati ile
geçmemesi durumunda mutlaka bir beyin ve sinir cerrahına
başvurulması gerekmektedir. Tanı ve tedavi için detaylı öykü
alınması ve fiziksel muayenenin önemi büyüktür. Kesin teşhis
için MR çektirilir. MR, fıtık ile aynı şikayetleri oluşturabilecek
kist, kireçlenme, kemik erimesine bağlı omurga kırıkları,
omurilik ve kemik tümörü gibi hastalıkları da göstermektedir.
Sert zeminde yatmak ağrıları artırır
Öncelikle 2-3 haftalık sıkı yatak istirahati basit fıtıklaşmalarla
birlikte olan şikayetleri gidermektedir. Genel kanının aksine,
sert zeminde yatmak sırt ve bel bölgesinde ezilmelere ve ağrının
artmasına neden olmaktadır. Sinir üzerindeki baskıyı azaltmak
ve sinirin kanlanmasını düzeltmek için yarı ortopedik yatakta
omurilik kanalının en fazla genişlediği pozisyon olan cenin
şeklinde yatılmalıdır. Oturmak disklere dolayısıyla bele daha
fazla basınç yüklemektedir. Bu nedenle yatak istirahati sırasında
genel ihtiyaçlar (yemek, tuvalet, vs.) için bile 20 dakikadan fazla
oturulmamalıdır.
Korse kullanılmamalı
Omurga kırığı dışında korse takılması
önerilmemektedir. Korse bele binen yükü geçici
çözüm olarak azaltmasına rağmen, bele destek olan
adalelerin zayıflamasına yol açarak, bırakıldığında
ağrıların çabuk tekrarlamasına ve bağımlılığa yol
açmaktadır.
Bel çektirme felce götürebilir
Bilimsellik dışı uygulamaların tedavide yeri yoktur.
Bunların en tehlikelisi olan bel çektirme, bel fıtığı
olan kişilere yapıldığında fıtığın kopmasına ve
hasta için bacakların felç olması, idrar ve dışkıyı
tutamama, cinsel fonksiyonların sona ermesi
riskine yol açmaktadır.
Ameliyattan 4 saat sonra taburcu
olunabilir
Zayıflamak ve egzersiz yapmak bel fıtığı tedavisi
için oldukça yararlıdır. İstirahat tek başına
yeterli olmadığı takdirde ilaç ya da fizik tedavi
yöntemleri kullanılabilmektedir. Bu tedaviler ile
sonuç alınamadığında ise hastaya cerrahi yöntem
uygulanmaktadır. Son yıllarda “mikrocerrahi
tekniği” ile doğal yapıyı en fazla koruyan ameliyatlar
öne çıkmış durumdadır. Şikayet oluşturan bel
fıtığına yapılan cerrahi tedavinin amacı; omurilik
ve buradan çıkan sinirlerin sıkışıklığını giderirken,
birçok anatomik yapıyı ve bel omurgasının hem yük
taşıyabilme hem de hareket edebilme fonksiyonunu
korumaktır. Radyolojik görüntüleme yöntemleri
bel fıtığına yol açan yumuşak ve kemik dokuların
ayrıntılı tespitinde kullanılmaktadır. Uygulanan
mikrocerrahi yönteminde 1,5 cm.lik cilt kesisi ile
doğal doku planları kullanılarak disk mesafesine
girilir, böylece omurilik ve sinir dokuları rahatlatılır.
Omurganın yük taşıyabilme ve hareket edebilme
gücü bozulmadığı için hasta ameliyattan 3 saat
sonra yürütülür ve ameliyattan 4 saat sonra taburcu
olabilmektedir.
Yürüme güçlüğü ve dengesizlik
görülebilir
Bel ağrısından sonra başlayan, genellikle tek
taraflı bacak ağrısı belirtisiyle ortaya çıkan bu
hastalıkta erken teşhis normal yaşama kısa
sürede dönebilmek açısından çok önemlidir.
Ağrı uyuşma ile beraber olabilmekte ve ağrının
yayıldığı bacakta kuvvet kaybı yaşanmaktadır.
Eğer bası ilerlerse veya uzun süre kalırsa sinir
görevini yapamaz hale gelir, adalelerde felç
başlar, yürüme güçlüğü ve dengesizlik oluşur.
Bunlarla birlikte hasta idrarını ve dışkısını
tutamaz hale gelebilmektedir.
54
Memory İlkbahar 2014
Memory İlkbahar 2014
55
CERRAHİ YÖNTEM
Doç. Dr. Mutlu Ateş - Memorial Antalya Hastanesi Üroloji Bölümü
LAPAROSKOPİK AMELİYATLAR SAYESİNDE
HIZLI VE AĞRISIZ İYİLEŞME
MÜMKÜN
B
öbrek ve prostat kanseri ameliyatları, böbreğin bir
kısmının ya da tamamının alınması, böbrek çıkış darlığının
düzeltilmesi gibi üroloji ameliyatlar laparoskopik yani halk
arasındaki adıyla “kapalı” yöntemle yapılabilmektedir.
Dar alanda
sinirler
korunabiliyor
Kaslar zarar görmüyor
Ürolojik ameliyatların açık olarak yapılması, vücutta büyük ameliyat izlerinin
oluşmasına neden olmaktadır. Örneğin; böbreğe ulaşmak için yapılan bir açık
ameliyatta, bel bölgesindeki kasların çoğu kesilmekte ve hastanın ameliyat
sonrasındaki iyileşme süresi buna bağlı olarak uzamaktadır. Laparoskopi
ameliyatlarında ise hiçbir kas kesilmesine gerek yoktur. Karın boşluğuna ince
tüplerle girilerek kasların arasından onlara zarar vermeden böbrek ameliyatı
gerçekleştirilir. Açık ameliyat ile kesilen kaslar sonrasında tam iyileşse bile,
her harekette bu kasları kullanmak zorunda olan hastanın yaşam kalitesinde
ciddi anlamda düşüş yaşanır. Hasta ağrılı bir iyileşme dönemi geçirir.
Yüksek çözünürlükte net görüntü
Laparoskopik cerrahide organın büyütülmüş görüntüsüyle ameliyat
yapılabilmesi özellikle böbrek ameliyatlarında doktor ve hasta için önemli
bir avantaj sağlamaktadır. Böbrek, damarları yoğun ve kanamaya meyilli
bir organdır. Böbreğin tam ya da kısmen alındığı ameliyatlarda böbreğe
giren-çıkan damarların bağlanması gerekir. Açık cerrahide gözden kaçarak
kanamaya neden olabilecek damarlar, laparoskopik cerrahide tam olarak
görülebildiğinden bu damarlar çok daha güvenle bağlanabilmektedir. Kapalı
cerrahi yöntem ayrıca bu gibi özellikleri ile kanserin tam çıkartılması açısından
da birçok avantaj getirmektedir.
Estetik kaygı yaşanmıyor
Ameliyat sonrasi daha az ağrı
Laparoskopik ameliyatlar, karın içi ve leğen kemiğindeki organların ameliyatlarında hastaya çok büyük bir konfor
sağlamaktadır. Ameliyatlar, vücutta açılan 0,5 – 1,5 cm’lik küçük deliklerden girilip, vücut içine yerleştirilen teleskopa
monte edilmiş yüksek çözünürlüklü kamera sistemi ile bir ekrana yansıtılan ve organın yaklaşık 10-15 kat büyütülmüş
görüntüsü eşliğinde yapılmaktadır. Laparoskopik ameliyatlar hasta için daha konforlu, daha az ağrılı ve hastaların daha
hızlı bir şekilde normal yaşamlarına geri dönmelerini mümkün kılan özellikte işlemlerdir.
56
Memory İlkbahar 2014
Böbrek çıkışı darlığının düzeltilmesi gereken genç hastalar başta olmak
üzere tüm böbrek, prostat ve idrar kesesi ameliyatlarında laparoskopik
yöntemin estetik açıdan da hastaya sunduğu ayrıcalıklar bulunmaktadır.
Laparoskopik ameliyatlar estetik kaygıları da ortadan kaldırmaktadır. Özellikle
böbrek çıkışının darlığı olan genç hastalar, iş hayatında aktif ve sıklıkla kadın
hastalardan oluşmaktadır. Bu nedenle ameliyat, vücutta sadece küçük delikler
açılarak yapılır. Göbek deliğinden girilerek yapılan işlemde “tek delik” cerrahisi
ile vücutta hiçbir iz kalmaması laparoskopik cerrahinin ne kadar ileri bir
yöntem olduğunu ortaya koymaktadır.
Prostat, anatomik
yerleşiminin leğen kemiğinin
en alt noktasında olması
nedeniyle ameliyatı oldukça
zor olan bir organdır.
Prostat, leğen kemiğinin
en alt bölümünde yerleştiği
için prostata uygulanacak
açık cerrahilerde bu bölgeye
ulaşmak zor olmaktadır.
Buna rağmen organa
ulaşılsa bile cerrahın
elleri o bölgede korunması
gereken sinirleri görünmez
hale getirebilir. Prostat
ameliyatlarında bu sinir
dokuları ameliyat sonrası
idrar kaçırma ve cinsel
fonksiyon bozuklukları gibi
sorunların yaşanmaması için
korunmalıdır. Laparoskopik
ameliyatlarda dar alanda
cerrahinin yapılabilmesi
dışında görüntünün 10-15
kat büyütülmesi mümkün
olduğundan bu sinirler
korunabilmekte böylelikle
ameliyat sonrası idrar
kaçırma ve sertleşme sorunu
yaşanmamaktadır.
Memory İlkbahar 2014
57
PROSTAT CERRAHİSİ SONRASI CİNSEL
İŞLEV BOZUKLUĞU TEDAVİ EDİLEBİLİR
P
rostat ameliyatları sonrası özellikle de prostat kanserinde uygulanan “radikal
prostatektomi” yani kanserli prostat dokusunun tamamen çıkarılması işleminden
sonra idrar kaçırma ve cinsel fonksiyon bozuklukları gibi şikayetler çok sık
görülebilmektedir.
Prostatta sınırlı kalmış ve çevre dokulara yayılmamış kanserlerin cerrahisinde altın
standart olan “radikal prostatektomi” sonrası hastaların yaşadığı sorunlar, uygun
yöntemlerle tedavi edilmektedir.
Ameliyat sonrası cinsel işlev bozuklukları
oluşabilir
Ameliyat esnasında sinirlerin zedelenmesi, gerilmesi ve/
veya kesilmesi, sinir hasarına bağlı olarak cinsel işlev
bozukluklarına yol açabilir. Prostatın tamamen çıkarılması
esnasında ereksiyon sağlayan damarlarda zedelenme
oluşması, hastanın cinsel yaşamını olumsuz etkilemektedir.
Kanser tanısına bağlı olarak da hastaların psikolojik yönden
olumsuz etkilenmesi, cinsel işlev bozukluklarına neden olabilir.
Cinsel fonksiyonlar
korunabilir
Kanser saptandığında prostatın tamamen çıkarılması
operasyonun birinci amacıdır. Prostatektomi sonrası gelişen
cinsel fonksiyon bozuklukları yaşam kalitesini önemli
ölçüde etkilemektedir. Cerrahi sonrası hastaların en düşük
oranda %26 veya tamamında cinsel fonksiyon bozuklukları
görülmektedir. Günümüzde tıp teknolojilerindeki gelişmeler ve
yeni ameliyat teknikleri sayesinde bu ameliyatlar sonrası cinsel
fonksiyonlar, uygun hasta grubunda çoğu zaman korunabilir.
Ancak hızlı gelişmelere rağmen ameliyat olan hastaların
neredeyse yarısı, yaşam kalitesini düşüren bu sorunları
yaşamaktadır.
58
Memory İlkbahar 2014
Hastaya uygun tedavi için beklentiler
sorgulanmalı
Prostat kanseri teşhisi konulan hastanın, hastalık öncesindeki
yaşam öyküsü detaylı bir şekilde değerlendirilerek, ameliyat
edilmeden önce cinsel yaşamına ilişkin beklentileri
sorgulanmalıdır. Hastaların taleplerine göre, yaşam kalitesini
yükselten uygun tedaviler ameliyatın hemen sonrasında
uygulanmaya başlanmalıdır.
Amaç cinsel işlevi yeniden kazandırmak
Radikal prostatektomi sonrası hastanın cinsel fonksiyonlarını
daha erken dönemde geri kazanabilmesi için çeşitli ilaç
veya cihazların kullanılması, “penil rehabilitasyon” olarak
adlandırılmaktadır. Ameliyat sonrasında bu tedavilerin
uygulanmasındaki amaç; ereksiyonu sağlayan kaslarda
meydana gelebilecek yapısal değişiklikleri önlemek ve hastanın
ameliyat öncesindeki cinsel yaşamını geri kazanmasını
sağlamaktır. Ameliyat sonrası ortalama iyileşme süresi
6-36 ay arasında değişmekle birlikte bazı hastalarda 12-24
ay sonra ereksiyon operasyon öncesi seviyeye gelmektedir.
Ereksiyon sorununun daha erken dönemde tedavi edilebilmesi
için ameliyattan sonra penis rehabilitasyonuna başlanması
gerekmektedir. Penil rehabilitasyonun başarısız olduğu
hastalarda ise mutluluk çubuğu ile aktif bir cinsel yaşam
sağlanabilir.
CERRAHİ YÖNTEM
CERRAHİ YÖNTEM
Doç. Dr. Abdullah Gedik - Memorial Diyarbakir Hastanesi Üroloji Bölümü
Prof. Dr. Ahmet Menkü - Memorial Kayseri Hastanesi Beyin Sinir ve Omurilik Cerrahisi Bölümü
OMURGA KANALI DARLIĞINDA
VİDASIZ AMELİYAT DÖNEMİ
O
murga kanalının
daralması;
omurga içinden
omurilik ve sinirlerin
geçtiği kanalın, kemik
ve yumuşak dokular
tarafından daraltılması,
sıkıştırılması ve
buna bağlı olarak
omurilik ve sinirlerin
beslenmelerinin
bozulmasıdır. Günlük
yaşamı adeta kabusa
çeviren “Omurga
kanalı daralması”,
artık vidasız ameliyat
yöntemi ile de tedavi
edilmektedir. Vidasız
ameliyatlar iyileşme
süresini kısaltarak
hastaya ameliyat
sonrası konfor
sağlamaktadır.
Günlük yaşamı kabusa çeviriyor
Dar kanal, farklı nedenlere bağlı olarak
bel bölgesindeki omurilik kanalının
daralması ve kanal içinden geçen sinir
liflerinin bası altında kalarak, çeşitli
şikayetlere yol açmasıdır. Yaşam
konforunu önemli ölçüde etkileyen
hastalık; kişinin yol yürüme mesafesini
giderek azaltmakta, ayakta dururken
ya da otururken her iki kalça ve
bacaklara vuran ağrı nedeniyle öne
eğilmeye neden olmakta, uzun vadede
hastayı yatalak hale getirebilmektedir.
Genellikle; hastalarda yol yürüdükçe
ağrı, uyuşukluk, ayaklarda kuvvetsizlik,
idrar ve büyük abdest yapmada zorluk
gibi sorunlar yaşanmaktadır. 50 yaş
üzerinde rastlanan omurga kanalının
daralması, kemiği ve kası ilgilendiren
genetik hastalığı bulunan gençlerde de
görülmektedir.
Vidalı ameliyatlar yaşam
kalitesini olumsuz etkiliyor
Dar kanal ameliyatları, Avrupa’da
ve Türkiye’de “lamina” adı verilen
kemik yapısı sökülüp yerine vida
takılması ile yapılmaktadır. Ancak
lamina, omuriliğin çatısıdır. Laminanin
çıkarılması ise omuriliği dış etkenlere
karşı korumasız hale getirmektedir.
Çatı ortadan kalktığı için dışarıdan
gelecek travmalar veya kas dokusunda
oluşabilecek yapışıklıklar, omurilikte
çok ciddi sorunlara yol açabilmektedir.
Laminanın yerine konulacak vida ise
belde özellikle kişiyi oturup kalkarken,
hareket halindeyken rahatsız edebilecek
sorunlara yol açmaktadır. Lamina
alınmış vida konmuş ve yapışıklıklara yol
açmış bu hastalarda gerektiğinde ikinci
ve üçüncü ameliyatlar ise önemli sağlık
sorunlarına neden olmaktadır.
zorlanmakta ve bu durum bel hareketini
engellediği için hastada ciddi bel ağrıları
oluşmaktadır. Hastanın günlük yaşama
dönmesi 3-4 ay sürebilmektedir.
Vidasız ameliyat sonrası hastalar ağrı
gibi bir sorunla karşılaşmamaktadır.
Hastaların, hastanede kalış süresi
kısalmaktadır ve vidalı ameliyatlarda
olduğu gibi 4-5 gün değil 1 ya da 2 gün
sonra taburcu olabilirler. Yine hastalar
ameliyattan 1 gün sonra yürüyebilir, 1
ay içinde de araba kullanabilir, eğilip
kalkarak günlük işlerini yapabilir.
Mikroskop altında vidasız
ameliyat konforu
Omurgada kanal darlığı ameliyatlarında
öncelikli olarak vidasız ameliyatlar
tercih edilmelidir. Ameliyat bölgesine
küçük bir pencere açılarak mikroskop
altında özel bir alet kullanımı ile
omuriliğin çevresi kemik dokudan
temizlenmektedir. Temizleme işleminin
ardından yeniden omurilik kanalı
oluşturulmaktadır. İşlem sırasında
herhangi bir vida kullanılmamaktadır.
Yalnızca işlemin yapılacağı tarafta
mikroskop altında küçük bir kesi
yapıldığından diğer bölgelerin
korunması sağlanmaktadır.
İşlemin mikroskobik olarak yapılması
omurilik ve sinirlerde oluşacak olası
zararı da engeller.
Ağrısız bir yaşam
Vidalı ameliyatlarda ameliyat süresi
uzundur. Kaslarda harabiyet oluşması
ve vidalardan enfeksiyon kapma riski
vardır. Enfeksiyon durumunda vidaların
çıkarılması ve hastanın yeniden ameliyat
edilmesi gerekebilir. Özellikle diyabetik
ve yaşlı hastalarda vidalı yöntem
önerilmemektedir. Vida kullanılarak
ameliyat olan hasta grupları, günlük
yaşamlarında eğilip doğrulmakta
Memory İlkbahar 2014
59
TÜP MİDE AMELİYATI İLE AŞIRI KİLOLARDAN
KURTULMAK MÜMKÜN
O
bezite sorunu yaşayan hastalarda diyet ve egzersiz programlarından yeterli
sonuç alınamadığında önemli seçeneklerden biri de obezite cerrahisidir.
Laparoskopik tüp mide ameliyatları, kalıcı ve etkin bir şekilde kilo vermek için
son yıllarda öne çıkan önemli yöntemlerden biridir.
Bu ameliyat sayesinde mide kapasitesi 3’te 2 oranında azalıyor
Mide hacmi küçültülerek zayıflama sağlanıyor
Laparoskopik tüp mide ameliyatında midenin büyük kenarı dikey olarak
kesilip çıkartılarak 150 - 200 ml arasındaki hacme sahip bir mide tüpü
oluşturulmaktadır. Bu uygulamada 2 mekanizma ile kilo kaybı olmaktadır.
Birinci yöntem mide hacminin küçültülmesi ile mekanik bir kısıtlanma ve mide
hareketlerinin azaltılmasına bağlı kilo kaybıdır. İkinci yöntem ise çıkartılan
mide bölümünden salgılanan ve açlık hormonu olarak tanımlanan Ghrelin
(Midenin fundus denilen üst parçasındaki hücrelerce salgılanan bir peptid
proteindir) hormon seviyesinde düşme sağlanarak tokluk hissi oluşumu
gerçekleşmektedir. Tüp mide ameliyatında iştah da azaltılarak kilo kaybına
katkıda bulunulmaktadır.
Demir ve B12 vitamini takviyesi önemli
Tüp mide ameliyatı mide hacmini kısıtlayıcı bir işlem olduğu için
bağırsaktaki besin emiliminde bir problemle karşılaşılmamaktadır.
Ancak bazı vitaminlerin emilimi için mideden aside ihtiyaçları
vardır. Dolayısıyla hastaların ameliyat sonrasında demir
ve B12 vitamini takviyesi almaları gerekmektedir. Tüm
ameliyatlar için geçerli olan kanama, organ yaralanması,
solunum problemleri, emboli gibi çok düşük oranlarda
komplikasyonlar burada da geçerli olmaktadır.
Tüp mide ameliyatına özel komplikasyon ise
midenin kesilip dikilen kısmından (zımba hattı)
gerçekleşebilen kaçaklardır (sızıntı) ve bazen
ikinci bir müdahale gerekebilmektedir.
Sıvı ve yüksek kalorili gıdalara
dikkat!
Tüp mide uygulanan hastaların, 1-2
yıllık dönemde fazla kilolarının %60-70’ni
kaybetmeleri mümkündür. Uyumlu hastalarda
bu kilo kaybı oranı daha da yükselebilmektedir.
Bu ameliyatın esas avantajı kısıtlayıcı etkisi yani gıda
alımının azaltılmasıdır. Ancak sıvı ve yüksek kalorili
gıdalarla beslenme durumunda etkisi azalabilmektedir. Bu
durumda tüp mide ameliyatı Gastrik Bypass veya Duedonal Switch
gibi bir başka obezite ameliyatına geçiş yapılması mümkündür. Bu
ikinci girişim de yine laparoskopik olarak yapılabilmektedir.
60
Memory İlkbahar 2014
CERRAHİ YÖNTEM
CERRAHİ YÖNTEM
Op. Dr. Sertaç Demirel - Memorial Şişli Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü
Doç. Dr. Halil Coşkun - Memorial Şişli Hastanesi Obezite ve Diyabet Cerrahisi Bölümü
HAZIMSIZLIK VE ŞİŞKİNLİK SAFRA
KESESİ TAŞI BELİRTİSİ OLABİLİR
S
afra kesesi hastalıkları arasında en sık ortaya
çıkan sorun, safra kesesi taşlarıdır. Taş
oluşumunun görülme sıklığı, 20-74 yaş aralığında
%10 ila %15’tir.
Safra kesesi taşları; ileri yaş, kadın cinsiyeti, obezite,
obezite ameliyatları sonrası hızlı kilo verme, genetik
yatkınlık gibi nedenlere bağlı olarak gelişmektedir.
Hiçbir belirti vermeden check up taramasında
tesadüfen belinlenmesinin yanında; bulantı, şişkinlik,
hazımsızlık ve ileri evrede sarılık ile kendini gösteren
safra kesesi taşları tedavi edilmediğinde önemli
hastalıklara neden olabilir.
Taş oluşum nedenleri
farklılık gösterir
Yaş: Safra kesesi taşı yaş ile doğru
orantılı olarak artar. Çocuklarda ender
olarak görülür. Ancak kan yıkımın
olduğu hastalıklarda çocuklarda da
safra taşı oluşabilir.
Cinsiyet: Kadınlarda erkeklere göre taş
oluşma riski 2-3 kat fazladır. Kadınlarda
hamilelik ve menopoz sonrası östrojen
kullanımı, taş oluşma olasılığını artırır.
Obezite ve diyet: Obezite taş gelişimi
için önemli bir risk faktörüdür. Aşırı
kolesterol içerikli beslenme, taş oluşum
yüzdesini artırmaktadır.
Bariatrik cerrahi: Obezite ameliyatları
olan hastaların %35’ten fazlasında safra
çamuru ve taş problemi oluşmuştur.
Haftada 1.5 kg’dan fazla kilo verme de
çamur ve taş için bir risk faktörüdür.
Genetik: Yapılan çalışmalarda safra
kesesi taşı oluşan vakaların %30’unda
genetik ilişkiye rastlanılmıştır.
Karaciğerin aşırı kolesterol
salgılaması sonucu oluşan safra
salgısında kolesterol yoğunluğunun
artışı , safra tuzlarının sentezinin
azalması, kolesterol safra tuzu salgı
oranının değişimi gensel yapılara
göre değişmektedir. Safra kesesinin
kasılmasını sağlayan reseptördeki
sinyal azalması, az kasılmaya neden
olarak safra salgısı yoğunlaşması ve taş
oluşumuna neden olmaktadır.
Bazı hastalıklar ve ilaçlar: Bazı ilaçlar
ve östrojen kullanımı, Crohn hastalığı,
ince bağırsağın ileum kesiminin
rezeksiyonu da safra kesesi taşı
oluşumuna neden olabilir.
Sessiz taşlar ilerleyen yıllarda
belirti vermeye başlar
Check- up ya da herhangi bir nedenle
yapılan ultrasonografide safra kesesi
taşları tesadüfen tespit edilebilir.
Hastalar o güne kadar safra taşlarının
olduğuna dair bir belirti hissetmemiş
olabilir. “Sessiz taşlar” olarak
adlandırılan bu durumun ilerleyen
zamanda nasıl sorunlara neden
olabileceğini anlamak ve hangi tedavi
modelinin seçilmesine karar vermek
için bazı çalışmalar yapılmıştır. Bunlara
göre; 15 yıl takip edilen bir çalışma
sonucunda 5’inci yılda %10, 10’uncu
yılda %15 ve 15’inci yılda %18 oranında
bu taşlar semptomatik yani belirti verir
hale gelmiştir. Başka bir çalışmada
ise 10’uncu yıldaki oran %27 olarak
saptanmıştır.
Ağrı ve bulantıya dikkat
Safra kesesi taşları bazı belirtiler
sonrası da saptanabilir. Taşların safra
kesesi içinde sistik kanalda tıkanıklık
oluşturması sonucunda karnın sağ
üst tarafında çoğunlukla sırta vuran,
şiddeti artıp azalan ağrıya neden
olabilir. Buna bulantı ve kusma eşlik
edebilir. Komplike olmayan safra kesesi
iltihaplarında ateş eşlik etmeyebilir.
Safra kesesi taşları ana safra yollarında
tıkanıklığa neden olursa sarılık, ateş,
titreme ve ağrı gibi belirtiler ortaya
çıkabilir. Geğirme, şişkinlik, dolgunluk
hissi ya da bulantı gibi dispepsi
şikayetleri ile yağlı yiyeceklere tolerans
azalması safra kesesi taşlarında
olabildiği gibi peptik ülser hastalıkları
ya da strese bağlı bağırsak çalışma
bozuklukları da görülebilir. Bu şikayetle
yapılan kolesistektomi yani safra
kesenin alınma işlemi sonrası bazı
dönemlerde şikayetler gerilese de her
zaman tam sonuç alınamayabilir. Yağlı
yemeklere tolerans azalması ile beraber
ağrı da eşlik ediyorsa safra kesesi
taşının buna neden oluşturma olasılığı
en yüksektir.
Kapalı cerrahi ile tedavi
Safra kesesi taşları alınması gereken
hastalara “kolesistektomi” adı verilen
“safra kesesi alınması” işlemi yapılır.
Bu işlem çoğunlukla laparaskopik
yani kapalı cerrahi uygulanarak
gerçekleştirilmektedir. Çok az oranda
açık cerrahiye başvurulur. Safra kesesi
taş ameliyatlarında, taşlar kese ile
birlikte çıkarılmaktadır.
Memory İlkbahar 2014
61
ÇENEDE OLUŞAN KEMİK KAYIPLARINDA
YENİ TEDAVİ YÖNTEMİ
S
ağlıklı dişlerin kökleri, tıpkı ağaç köklerinin toprağı erozyona karşı koruması gibi çene
kemiklerini koruma altına almıştır. Diş çekimlerini takip eden süreçte çene kemiklerinde
yatay ve dikey yönde kemik kayıpları olmaktadır. Kemiklerde görülen kayıplar diş
çekimlerinden sonra, uzun dönemde karşılaşılan en büyük problemlerden biridir. Diş kayıplarının
tedavisi, implant uygulamaları ile giderilmek istendiğinde kemik yüksekliği ve hacmi daha
da önem kazanmaktadır. Kemik kayıpları daha sonra yapılacak olan implant ve protezlerin
başarısını etkilemekte, bazen de bu işlemlerin yapılmasını imkansız hale getirmektedir. Bu
durum kemiklerin eridiği bölgelerde implantların başarılı bir şekilde yapılabilmesi için yeni kemik
oluşturulması ve kemik nakli gerekliliğini doğurmaktadır.
Erken yaşta kaybedilen diş, çene kemiğinde
oluşan azalmanın başlıca nedenidir
Günümüzde ağız, diş ve çene cerrahisi ile doğuştan ya da
sonradan oluşan bozukluklar başarıyla düzeltilebilmektedir.
Hem cerrahi tekniklerin hem de kullanılan cihazların
gelişmesi ameliyatların güvenilirliğini de artırmaktadır.
Örneğin bireylerdeki diş kaybı, osteoporoz gibi nedenlerle
kemik erimeleri ile birlikte oluşan estetik ve fonksiyon kaybını
gidererek bireyin günlük yaşantısına geri dönebilmesi için
yapılan implantlar artık rutin bir tedavi şekline dönüşmüştür.
Erken yaşta diş kayıpları ya da yoğun diş eti iltihabı sonucu
kemik hacminde oluşan azalmalar, kemik onarımları ile
giderilebilmektedir. Bu onarımlar, hastanın kendi vücudundan
alınan kemik dokular ile gerçekleştirilebildiği gibi, farklı
materyaller de aynı amaçla uygulanabilmektedir.
Çene kemiklerindeki kayıpların tedavisi için gerekli kemik
materyali;
•Hastaların kendilerinden (çene veya kalça kemiğinden)
•Sığırlardan elde edilen blok veya granül şeklindeki
kemiklerden
•Kadavralardan
•Laboratuvarda elde edilen sentetik materyallerden
sağlanmaktadır.
Türkiye’de ilk kez Memorial’da uygulanan yeni
bir yöntem: Bone Builder
Bu yöntem kişiye özel insan kaynaklı kemik nakli yöntemi
olarak da tanımlanmaktadır. Bone Builder teknolojik
ilerlemeler sonucu üretilmiş ileri bir teknik olup, yeni
kemik oluşumunu basit ve etkili bir şekilde sağlamaktadır.
Avusturya’da bulunan hücre ve doku bankası laboratuvarında
kalça protezi veya değişik nedenlerle ortopedik ameliyat olan
sağlıklı bireylerin bağışladıkları kemiklerden çene kemiğinin
yerine konabilecek uygun kemik üretimi yapılmaktadır.
Nakil yapılacak hastanın bilgisayarlı tomografisi alınmakta
ve bu bilgiler özel bir yazılım sayesinde ilgili merkeze
gönderilmektedir. Bu verilerle üç boyutlu model elde edilerek,
bu model üzerinden kemiğin tasarımı yapılmaktadır. Özel bir
cihaz sayesinde hastanın eksiklik bulunan bölgesine birebir
uyan kemik grefti yapılmaktadır.
62
Memory İlkbahar 2014
Hastanın iyileşme süresi 6 ay
Titizlikle steril edilen kemik grefti özel olarak paketlenerek
nakil yapılacak merkeze gönderilir. Kemik grefti hastaya
nakledildikten sonra hastanın kendi kanı PRF (Plateled Rich
Fibrin) adı verilen özel bir işlemden geçirilir. PRF, alınan
kandan üretilen organik bir tedavi yöntemidir. Yerleştirilen
kemiğin üzeri bu PRF ile örtülmektedir ve 6 ay sonra çeneye
yerleştirilen kemik implant yapılabilir hale gelmektedir.
Memorial Şişli Hastanesi Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi
Bölümü’nde titiz bir çalışma ve deneyim gerektiren bu tekniği
Dr. Dt. Ali Ekrem CANBAZ başarılı bir şekilde uygulamaktadır.
Yöntemin avantajları;
•Kemik almak için hastanın ikinci bir bölgesi (kalçası veya
çenesi) ameliyat edilmemiş olur.
•Gelen kemik insan kaynaklıdır ve bir süre sonra hastanın
kendi kemiğiyle yer değiştirmektedir.
•Nakledilen kemik vücuda birebir uyum gösterebilir.
•Operasyon süresi kısadır.
•Lokal anesteziyle yapılabilir.
•Hastanın hastanede yatması gerekmez.
CERRAHİ YÖNTEM
CERRAHİ YÖNTEM
Dr. Dt. Ali Ekrem Canbaz - Memorial Şişli Hastanesi Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Bölümü
Doç. Dr. Gökhan Özerdem - Memorial Kayseri Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölümü
AORT YIRTILMASI
YAŞAMI TEHDİT EDEBİLİR
65 yaşın üzerindeki hipertansiyon hastası erkeklerin %10’unda ortaya çıkan aort
diseksiyonu (aort yırtılması), hastanın yaşamı ciddi şekilde tehdit eden önemli bir sağlık
sorunudur. Aort anevrizmasının yaklaşık yüzde 80’i hipertansiyona bağlıdır.
“Aort diseksiyonu”, erkeklerde kadınlara göre iki kat daha fazla görülür. Yaş ilerledikçe
hastalığın ortaya çıkma riski de artar. 60-70 yaş arasında görülme sıklığı en fazladır.
Aort diseksiyonunun her 100 hastadan
10’unun yaşamını tehdit edici özelliği
ve tedavi edilmemiş aort yırtılması
vakalarının 4’te 1’inden fazlasının ilk
24 saat içinde hayatını kaybetme riski
nedeniyle, hastalığın tek çaresi acil
ameliyattır.
Aort yırtılması iki şekilde ortaya çıkar
A Tipi aort yırtılması daha yaygın görülen ve daha
tehlikeli olanıdır. Aortun kalpten çıkan ve yukarı doğru
giden kısmında veya yukarı doğru çıkan kısmından,
aşağı inen kısmına kadar olan bölgede hatta karna
kadar uzanan bölümde görülen yırtıktır. A tipi
aort yırtılmalarında tercih edilen tedavi genellikle
ameliyattır. B Tipi aort yırtılmasında aortun sadece
aşağı inen kısmı etkilenir. Bu yırtık da karna kadar
uzanabilir. B tip yırtılması olan hastalar için tedavi
ilaç ya da ameliyattır. B tipi aort yırtılmalarında stent
uygulaması da yapılabilir.
Göğüsteki yırtıcı ağrı en belirgin şikayettir
Aort diseksiyonunun en sık görülen şikayeti, %95
oranında ani gelişen ve yırtıcı karakterdeki göğüs
ağrısıdır. Ağrının şiddeti farklılılık gösterebilir. Ancak
başlangıçtaki ağrı devamlı ve şiddetlidir. Genellikle
göğsün ön yüzünden başlayan ağrı, klasik olarak
aort yırtığı boyunca ilerlemesi ile yayılım gösterir.
Hastalar ağrıyı sıklıkla sırtta, omurga üstünde veya
göğüste yırtılıyor gibi şiddetli ağrı olarak tarif eder.
Bazı hastalarda, özellikle “Marfan sendromu”nda, aort
diseksiyonu ağrısız gelişebilir.
Yaşamı tehdit eden belirtiler gösterebilir
Ağrı sıklıkla parçalayıcı, yırtıcı ve dayanılmaz olarak
tanımlanır. Hasta ölüm korkusu içinde olup, yerinde
duramaz. Ağrı göğüs üzerinde başlayıp, sırt, boyun,
çene, dişler ve kollara yayılabilir. Ağrı, diseksiyonun
izlediği yola göre karın ve sırtta da duyulabilir. Beyin
damarlarının etkilenmesi sonucu felç, körlük veya
bayılma gelişebilir. Aort yırtılması, atardamarların
tıkanmasına bağlı nabızların azalması ya da
kaybolmasına neden olabilir. Nefes darlığı, halsizlik ve
terleme görülen diğer bulgulardır.
Hastalığın en önemli nedeni hipertansiyon
Aort diseksiyonu görülen hastalarda hipertansiyon varlığı da söz
konusudur. Yüksek tansiyon diseksiyonun temelindeki nedendir
ya da şiddetli ağrıya bağlı olarak gelişebilir. Bununla birlikte,
aort yırtılması kola giden atardamarlardan birinin kan akımına
engel olursa, kollar arasında büyük tansiyon farkı bulunabilir.
Teşhis edildiği anda tedaviye başlanmalıdır
Aort diseksiyonu ciddi hayati tehlike oluşturan, hasta için
acil bir durumdur. Teşhis konulduğu anda hasta yoğun
bakım şartlarında tedavi altına alınmalı ve tedavisine hemen
başlanmalıdır. Tedavi edilmemiş aort yırtılması hastanın
yaşamını tehdit edebilir. Bu vakalarının 4’te 1’inden fazlası ilk 24
saat içinde yaşamını kaybetme tehlikesi altındadır. Hastaların
%50’nin üzerindeki kısmı ilk hafta, 4’te 3’ü ilk ay ve %90’nından
fazlası da 1 yıl içinde yaşamsal tehlike ile karşı karşıya
kalır. Tedavi seçeneği, yırtılmanın aortun hangi bölgesinde
yerleştiğine göre değişmekle birlikte öncelikle ameliyattır.
Memory İlkbahar 2014
63
GÜNCEL
MEMORIAL DİCLE HASTANESİ
TÜP BEBEK MERKEZİ
HİZMETİNİZDE...
D
ünyanın pek çok ülkesinde referans merkezi olarak kabul edilen Memorial Tüp
Bebek Hizmetleri, “Memorial Dicle Hastanesi Tüp Bebek Merkezi” Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’nde. Memorial Dicle Hastanesi Tüp Bebek Merkezi, yardımcı üreme
teknikleri alanındaki tüm tedaviler için tasarlanmıştır. Gelişmiş laboratuvarı, modern
ameliyathanesi, androloji, embriyoloji, embriyo dondurma laboratuvarı ile hayata geçmiştir.
Memorial Sağlık Grubu’nun sahip olduğu yüksek deneyim ve dünya standartlarındaki
teknolojiyle hizmet veren Memorial Dicle Hastanesi Tüp Bebek Merkezi yalnızca Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’ne değil; çevre ülkelerden gelecek hastalara da hizmet verecek şekilde
konumlandırılmıştır.
Afili Bankacılık
14 Mart Tıp
Bayramınız Kutlu Olsun!
Afili Bankacılık olarak 14 Mart Tıp Bayramınızı kutlar,
mesleğinizde başarılarla dolu nice mutlu yıllar dileriz.
Afili Bankacılık size ve ailenize özel,
çünkü hayat Deniz’de güzel.
Ayrıntılı bilgi için www.afilideniz.com’u ziyaret edebilirsiniz.
Kısırlık tedavisinde ileri teknikler
Tüp bebekte son yıllarda yaşanan hızlı gelişmeler, daha önce çocuk sahibi olmanın mümkün olmadığı düşünülen çiftlere tedavi
imkanı sağlamaktadır. Her geçen gün gelişen teknik ve yöntemlerle pek çok hasta, sağlıklı bir gebelik sürecinin ardından
çocuk sahibi olmaktadır. Memorial Dicle Hastanesi Tüp Bebek Merkezi, teknik altyapısı ve ileri tanı tedavi yöntemleri ile dünya
standartlarında bir donanıma sahip olup, merkezde; kadın ve erkekte çocuk sahibi olmayı engelleyici faktörler ayrıntılı bir
şekilde incelenerek kısırlık tedavisinde ileri teknikler kullanılmaktadır. Bu tekniklerin kullanımı ve geliştirilen tedavi yöntemleri
ile ortaya çıkan sonuçlar, dünyanın en önemli merkezlerindeki oranları yakalamış durumdadır. Memorial Dicle Hastanesi
Tüp Bebek Merkezi’nde; mikroenjeksiyon, lazer hatching yuvalama, tekrarlayan tüp bebek başarısızlıkları ve düşüklüklerde
başarının arttırılmasına yönelik uygulamalar, yumurta ve embriyo dondurma işlemleri, mikroskobik büyütme altında mikro
cerrahi ile testislerden sperm elde etme, preimplantasyon genetik tanı ve tarama, 5. gün transferi, endometrial co-culture,
ilaçsız tüp bebek tedavisi, kanser tedavisi öncesi kadın ve erkekte fertilitenin korunması, aşılama ve yumurtalama tedavileri
gerçekleştirilmektedir. Endoskopik üreme cerrahisinde laparoskopik ve histeroskopik işlemlerin gerçekleştirildiği merkezde;
ileri tanı ve tedavi yöntemleri de uygulanmaktadır.
Erkek kısırlığında özellikli işlemler
Spermlerin seçimi için IMSI uygulanması: Spermin özel bir mikroskop altında seçilip yumurtanın içine enjekte edilmesi ile
gerçekleştirilmektedir. Normalde mikroenjeksiyon için kullanılan mikroskoplar spermi 400 kat büyütebilmektedir. Ancak IMSI
tekniği ile spremler 6600 kat büyütülebilmektedir. Bu şekilde spermin yapısı daha sağlıklı bir şekilde değerlendirilmektedir.
Hastalık risklerini önceden belirleyen genetik uygulamalar
Embriyoların genetik yapılarına dair incelemelerle kromozom yapıları normal ve sağlıklı olanların seçilmesi sağlanmaktadır.
Rahimde tutunma şansı en yüksek olan embriyolar, iyi gelişmiş ve sağlıklı kromozom yapısına sahip olan embriyolardır.
Bu yöntemle 39 yaş ve üzeri tüp bebek tedavisi uygulanan kadın hastalarda, düşük riski azalmakta ve Down Sendromu gibi
hastalıkların varlığı önceden belirlenmektedir. Daha önce doğumsal anomalisi olan bir bebek dünyaya getirmiş veya tekrarlayan
düşük sorunu yaşamış kadın hastalarda, risklerin önceden tespit edilmesini sağlayan önemli bir uygulamadır.
64
Memory İlkbahar 2014
DenizBank bir Sberbank Grubu kuruluşudur.
35 YILLIK EVLİ ÇİFTİN KALPLERİNE
SAĞLIKLA ATIYOR
AYNI ANDA STENT TAKILDI
7 aylık gebe olan 27 yaşındaki Fatma
Zeyrek, yaklaşık bir yıl önce başlayan ve
gittikçe artan, göğüs ağrısı, nefes darlığı
şikayetiyle hastaneye başvurdu. Burada
kalpteki mitral kapakta romatizmal
hastalığa bağlı olarak gelişen darlık
olduğunu belirlendi. Memorial Diyarbakır
Hastanesi’nde daralan mitral kapağa açık
cerrahiye gerek kalmadan “innoue balon
mitral valvuloplasti” yöntemi uygulandı.
İşlemle mitral kapağı genişletilen Zeyrek,
sağlığına kavuştu ve ertesi gün taburcu
edildi. 2 ay sonra doğum için tekrar
hastaneye yatan Zeyrek, sağlıklı bir kız
çocuğu dünyaya getirdi.
Hem kendi hem de bebeğinin yaşamı
tehlikedeydi
Kalpteki mitral kapaktaki sorun yüzünden gelişen göğüs
ağrısı ve nefes darlığı şikayetiyle Memorial Diyarbakır
Hastanesi’ne başvuran Fatma Zeyrek’e Kardiyoloji
Uzmanı Doç. Dr. Aziz Karabulut tarafından soruna hemen
müdahale edilmesi gerektiği aksi takdirde anne ve bebeğin
hayati tehlikesinin oluşacağı uyarısında bulunuldu. Kadın
Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. Aydın Ilgın’ın
kontrolünden sonra işleme alınan Zeyrek’e, Türkiye’de
çok az merkezde gerçekleştirilebilen “Innoue balon mitral
valvuloplasti” yöntemi uygulandı. Zeyrek’ in kalbindeki
sorun ameliyata gerek kalmadan girişimsel olarak
giderilerek, mitral kapağı genişletildi.
Sağlıklı bir kız çocuğu dünyaya getirdi
İşlem sonrası normal yaşantısına geri dönen ve sağlıklı bir
gebelik dönemi geçiren Fatma Zeyrek, iki ay sonra tekrar
hastaneye, bu kez bebeğini dünyaya getirmek için yattı.
Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. Aydın
Ilgın tarafından gerçekleştirilen doğum ile sağlıklı bir kız
çocuğu dünyaya getiren Zeyrek mutluluğunu, “Bebeğimi
sağlıklı bir şekilde kucağıma almaktan çok mutluyum. Her
şeyden önce bebeğim için endişeleniyordum ancak hiçbir
sıkıntı çıkmadan bu durumu da atlattık. Öncelikle Aziz ve
Aydın Bey’e, hastane personeline çok teşekkür ediyorum”
sözleriyle anlattı.
Bebek işlem sırasında kurşun önlüklerle
korundu
Müdahalenin anjiyo ünitesinde skopi altında yapılan bir
işlem olduğu için hastanın gebeliğinin bazı kısıtlamaları
da beraberinde getirdiğini dile getiren Doç. Dr. Karabulut,
“Gebeliğin özellikle ilk 4 aylık döneminde hastanın röntgen
ışınlarına maruz kalmasının çocuk açısından riskli
olabileceği bilinmektedir. Ancak 5’inci aydan itibaren bu
risk azalmaktadır. Hastamız hamileliğinin 7’inci ayındaydı.
Yine de özellikle çocuğun röntgen ışınlarına maruziyetini
azaltmak amacıyla karın bölgesi tam olarak koruyucu
kurşun önlükler ile kaplandı. İşlemin süresi EKO desteği
de kullanılarak en aza indirildi. Balon yöntemi kullanılarak
hastanın kalp kapağına başarılı bir şekilde müdahale edildi.
Kalp kapağında yeterli genişletme sağlandı” bilgisini verdi.
1 gün sonra taburcu oldu
Fatma Zeyrek, başarılı geçen işlemin ardından bir gün
sonra ayağa kalkarak günlük ihtiyaçları karşılayacak
duruma geldi ve hastaneden taburcu edildi. Memorial
Diyarbakır Hastanesi Kardiyoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Aziz
Karabulut, Zeyrek’in, romatizmal kalp kapağı tutulumuna
bağlı olarak mitral kapakçığında daralmanın mevcut
olduğunu söyledi. Kapak yapısının ameliyatsız yöntemle
genişletme için uygun bulunduğunu da dile getiren Doç.
Dr. Karabulut, “Normal şartlarda 4-6 cm² olan kapak alanı
1cm²’ye düşmüş ve hastanın hareket kapasitesi de oldukça
gerilemişti. Hasta kendi ifadesi ile evindeki bir odadan
diğerine giderken nefes nefese kalıyordu. Hastanın nefes
darlığının yanında diğer şikayetleri de göz önüne alınarak,
kalp kapağının balon yöntemi ile genişletilmesine karar
verildi. Böylece açık cerrahiye gerek kalmadan hastamız
sağlığına kavuştu” açıklamasında bulundu.
66
Memory İlkbahar 2014
Op. Dr. Aydın Ilgın / Fatma Zeyrek / Doç. Dr. Aziz Karabulut
Uygun hastalara ameliyatsız tedavi
Doç. Dr. Karabulut, geçirilmiş kalp romatizmasına
bağlı olarak kalp kapakçıklarında darlık gelişmesinin
oluşabileceğini ifade etti. Doç. Dr. Karabulut, “Kalp
kapakçığındaki daralma sonucunda hastalarda nefes
darlığı ve kalp yetmezliği bulguları ortaya çıkabilir. Bu
durumda söz konusu kalp kapakçıklarına müdahale
yapılması gereklidir. Bu müdahale açık kalp ameliyatı
veya uygun hastalarda ameliyatsız, balon yöntemi ile
yapılabilmektedir” dedi.
YENİ HAYATIM
YENİ HAYATIM
KALBİ BEBEĞİ İÇİN ARTIK
35 yıllık hayat arkadaşı Dr. Ali Has ile ev hanımı eşi Hatice Has, evlenirken “İyi günde
de kötü günde de” sözünün gereğini yerine getirdi ve birbirlerini hastalıkta da yalnız
bırakmadı. Kalp damarları tıkalı olan çift anjiyoya birlikte girdi. Ali ve Hatice Has’ın tıkalı
olan kalp damarları stent ile açıldı.
Göğsündeki ağrıların artması sonucu Memorial Kayseri Hastanesi Kardiyoloji Bölümü’ne
başvuran Hatice Has ve eşi Dr. Ali Has’ın kalbine de acil olarak stent takılması gerektiği
belirtildi. Kardiyoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Namık Kemal Eryol tarafından Hatice- Ali
Has’a yapılan başarılı operasyon sonrası çift yeniden sağlığına kavuştu.
Eşinin habersiz aldığı
randevuyu geri çeviremedi
Ali Has ile henüz üniversite yıllarında
hayatını birleştiren ve son günlerde
artan şiddetli ağrılarına rağmen
doktora gitmemekte ısrarcı olan
Hatice Has, 35 yıllık hayat arkadaşının
kendisinden habersiz aldığı muayene
randevusunu geri çeviremedi.
Eşinin ısrarcı davranmasıyla
muayene olmayı kabul eden Hatice
Has’a yapılan anjiyo sonrası kalp
damarlarındaki tıkanıklık nedeniyle
ameliyat olması gerektiği söylendi.
Ancak vücudu kendi kan grubundan
olan hiçbir kanı kabul etmeyince,
Hatice Has’a da stent takılmasına
karar verildi. Sağlık durumunun
eskisinden daha iyi olduğunu
belirten Hatice Has “Eşimin ısrarları
sayesinde tekrar sağlığıma kavuştum.
Doktorum anjiyo kararı verdiğinde
bile anjiyo yaptırmamak için direndim
fakat sonra eşimin kararlı tavrıyla
anjiyo oldum. Benim için çok büyük
bir sürpriz oldu tekrar sağlığıma
kavuştuğum için çok mutluyum” dedi.
Göğüs ağrıları tamamen yok
oldu
25 yıldır Kayseri’de aile hekimi olarak
görev yapan 56 yaşındaki Ali Has’ın,
ilk anjiyosunu da 2009 yılında Prof. Dr.
Namık Kemal Eryol gerçekleştirdi.
2009 yılında stent takılarak tıkalı
damarın açıldığını belirten Ali
Has, “Son günlerde göğüs şiddetli
göğüs ağrılarım başladı. Merdiven
çıkarken ve normal yürüyüş yaparken
ağrılarımın arttığını hissettim. Zaman
kaybetmeden muayene ve gerekli
olan tüm tetkikleri yaptırdım.
Prof. Dr. Namık Kemal Eryol / Hatice - Ali Has
Yapılan tetkikler neticesinde damarın birinde 35 mm çapında darlık olduğu
tespit edildi. Damardaki darlık balonla açılıp stent yerleştirildi. Yapılan
işlemlerden sonra ağrılarım tamamen kayboldu. Şu an sağlığım gayet iyi. Bu
süreçte bize destek olan doktorumuz Prof. Dr. Namık Kemal Eryol ile ekibine
yakın ilgilerinden dolayı teşekkür ederiz” şeklinde konuştu.
Ani başlayan göğüs ağrısı ihmal edilmemeli
Memorial Kayseri Hastanesi Kardiyoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Namık Kemal
Eryol ise Hatice- Ali Has çiftinin başarılı bir operasyonla yeniden sağlıklarına
kavuştuğunu ifade etti. Eryol “Hatice Hanım için anjiyo sonrası ameliyat
kararı verildi. Fakat kanındaki sorundan dolayı ameliyat edilmesi de riskliydi.
Mutlak ameliyat teşhisi konulan hastamızın 2 damarına stent yerleştirerek
yeniden sağlığına kavuşmasını sağladık. Şu an hastalarımızın durumu gayet
iyi” açıklaması yaptı. Prof. Dr. Namık Kemal Eryol son yıllarda kalp krizinin
yaşamı tehdit edici boyutlarda artış gösterdiğine dikkat çekerek, “Ani başlayan
göğüs ağrıları asla ihmal edilmemeli. Aksi takdirde kalp krizine bağlı ölümcül
sonuçlara kadar yol açabiliyor” dedi.
Memory İlkbahar 2014
67
MEMORIAL SANAT
GALERİLERİ
GÜNCEL
GÜNCEL
MEMORIAL DOĞUMA
HAZIRLIK KURSLARI
“İFSAK – Deneysel Fotoğraf Projesi” Sergisi
Memorial Sanat Galerileri, İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği (İFSAK) üyeleri Burak Şenbak, Hakan Yaşar ve
Serkan Turaç’ın danışmanlığında hazırlanan “Deneysel” Fotoğraf Projesi Sergisi’ne ev sahipliği yaptı.
İFSAK fotoğraf sanatçıları Ahmet Kemal Akıncı, Burak Şenbak, Esin Gülinan, Fatma Sarp, Gürol Uysal, Hakan Yaşar,
Kayhan Güç, Kemal Kestelli, Kumral Kepkep, Murat Sertan Sağmanlı, Onur Serin ve Serkan Turaç’ın katılımıyla
oluşturulan “Deneysel” Fotoğraf Projesi, fotoğrafta “gerçeklik” kavramının sorgulandığı ve “kime göre?”, “nereye kadar?”
sorularının cevabının henüz bulunmadığı bir zaman diliminde başladı.
“Deneysel” Fotoğraf Projesi Sergisi, 15 Ocak – 10 Şubat 2014 tarihleri arasında Memorial Şişli Hastanesi Sanat
Galerisi’nde, 12 Şubat – 11 Mart 2014 tarihleri arasında ise Memorial Ataşehir Hastanesi Sanat Galerisi’nde sergilendi.
Memorial Şişli Hastanesi
Doğuma Hazırlık Kursu
Memorial Ataşehir Hastanesi
Doğuma Hazırlık Kursu
Başlangıç Tarihi: 08.05.2014
Bitiş Tarihi: 05.06.2014
Gün: Her Perşembe (5 hafta boyunca)
Saat: 18:00 – 20:00
Yer: Memorial Şişli Hastanesi Konferans Salonu
Başlangıç Tarihi: 08.05.2014
Bitiş Tarihi: 05.06.2014
Gün: Her Perşembe (5 hafta boyunca)
Saat: 18:00 – 20:00
Yer: Memorial Ataşehir Hastanesi Konferans Salonu
Memorial Antalya Hastanesi
Doğuma Hazırlık Kursu
“İstanbul’a Mim Koyduk -2” Resim ve Fotoğraf Sergisi
Şeli Art Project tarafından düzenlenen Ceylan Dökmen, Hale Eryaman, Hülya Küpçüoğlu, Oğuz Makal, Oğuz Meriç, Tijen
Şikar, Rıza Aydan Turak, Mehmet Özcan, Gülay Yüksel ve Şeli Abut Benhabib’in katılımıyla gerçekleşen “İstanbul’a Mim
Koyduk-2” adlı resim ve fotoğraf sergisi Memorial Sanat Galerilerinde sergilendi.
Başlangıç Tarihi: 03.05.2014
Bitiş Tarihi: 24.05.2014
Gün: Her Cumartesi (4 hafta boyunca)
Saat: 14:00 – 16:00
Yer: Memorial Antalya Hastanesi Konferans Salonu
“İstanbul’a Mim Koyduk-2” adlı sergi, 11 Şubat – 10 Mart 2014 tarihleri arasında Memorial Şişli Hastanesi Sanat
Galerisi’nde, 13 Ocak – 11 Şubat tarihleri arasında ise Memorial Ataşehir Hastanesi Sanat Galerisi’nde ziyaret edildi.
Memorial Diyarbakır Hastanesi
Doğuma Hazırlık Kursu
Memorial Kayseri Hastanesi
Doğuma Hazırlık Kursu
Başlangıç Tarihi: 03.05.2014
Bitiş Tarihi: 24.05.2014
Gün: Her Cumartesi (4 hafta boyunca)
Saat: 14:00 – 16:00
Yer: Memorial Diyarbakır Hastanesi Konferans Salonu
Başlangıç Tarihi: 03.05.2014
Bitiş Tarihi: 17.05.2014
Gün: Her Cumartesi (4 hafta boyunca)
Saat: 14:00 – 16:00
Yer: Memorial Kayseri Hastanesi Tüp Bebek Merkezi
Toplantı Salonu
Bilgi ve Kayıt: 444 7 888 / Katılım ücretsizdir.
68
Memory İlkbahar 2014
Memory İlkbahar 2014
69
GÜNCEL
Prof. Dr. Emel Ekşioğlu Demiralp - Memorial Şişli Hastanesi İmmünoloji ve
Doku Tipleme Laboratuvarı Sorumlusu
P
DAMAR TIKANIKLIKLARININ NEDENİ
MUTASYONA UĞRAMIŞ HÜCRELER
OLABİLİR
aroksismal Noktürnal Hemoglobinüri (PNH), bağışıklık sitemininde meydana gelen hasar sonucu ortaya
çıkan bir kan hastalığıdır. Tromboz denilen damar tıkaçlarının oluşmasına neden olan PNH hastalığına
yakalanmış kişilerin %35’i 5 yıl içinde hayatlarını kaybetmektedir. Türkiye’de PNH konusunda en yetkin
laboratuvarlardan biri olan Memorial Şişli Hastanesi İmmünoloji ve Doku Tipleme Laboratuvarı Sorumlusu
Prof. Dr. Emel Ekşioğlu Demiralp, PNH konusunda çok sayıda ulusal ve uluslararası kursa eğitimci olarak
katılmanın yanı sıra; “Akım sitometristleri” yani hastalığın teşhisi için kullanılan testlerin eğitim ve pratik
desteğini sağlayan uluslararası bir portalın danışman heyetindeki 10 bilim adamı arasında yer almaktadır.
Hastalık 30’lu yaşlardan sonra görülmeye başlar
PNH, genetik bir mutasyona bağlı olarak en sık 30’lu yaşlarda görülmektedir. PNH mutasyonu kalıtımsal olmamakla birlikte
kadın ve erkekler arasında görülme sıklığı eşittir. PNH’lı kadınların %25’inin tanısı gebelik sırasında konmaktadır. PNH
hastalığının en önemli belirtisi idrar ile kan çıkmasıdır. Ancak bozuk olan bağışıklık sistemi belirteci, damar içinde sürekli kan
hücrelerinin yıkımına ve tıkaçlar oluşumasına neden olabilmekte, hastalık idrarda kanama olmadan sadece damar tıkanıklıkları
ile de kendini gösterebilmektedir. Hastalık bu damar tıkanıklıkları nedeniyle organ yetmezliklerine zemin hazırlayabilir. Nadir
olarak çocukluk döneminde de ortaya çıkabilen bu hastalığın diğer belirtileri ise; sürekli yorgunluk hissi, karın ağrısı ya da yutma
güçlüğüdür. Damar tıkanıklığına bağlı sağlık problemleri olan kişiler için PNH hastalığı ihtimali akılda tutulmalıdır.
Akım sitometri, hücre ve partiküllerin akmakta olan bir sıvının içindeyken karakteristiklerini ölçen önemli bir cihazdır. Özellikle
kan kanserlerinin tanısında kullanılan akım sitometri, PNH hastalığı için kesin tanı yöntemidir. Mutasyonun onarılması söz
konusu olmasa da birkaç yıldır kullanımda olan ve bağışıklık sistemi tedavileri içinde sınıflanabilecek bir antikor ile hastalıklı
klonun zarar vermesini engellemek, kompleman sistemini dizginlemek, hastanın yaşam süresini ve yaşam kalitesini yükseltmek
mümkündür.
Prof. Dr. Tibet Erdoğru - Memorial Ataşehir Hastanesi Üroloji Bölümü
“İSTANBUL TEKNİĞİ” İLE
LİTERATÜRE GİRDİ
R
utin uygulanan jinekolojik ve ürolojik kontrollerini tespit etmede yeterli olamayabildiği pudendal sinir
sıkışması hastalıklarında uyguladığı “Laparoskopik-Robotik Pudendal Sinir Dekompresyonu” tedavisi
ile Memorial Ataşehir Hastanesi Üroloji Bölümü’nden Prof. Dr. Tibet Erdoğru tıp literatürüne girdi.
Dünyaca ünlü tıp dergisi “Surgical Endoscopy”de yabancı doktorlara örnek olarak gösterilerek yayımlanan
yöntem “İstanbul Tekniği” ismi ile literatürdeki yerini aldı.
Daha önce yapılmamış bir cerrahi teknik
Prof. Dr. Erdoğru yaptığı açıklamada, “Pudendal sinir, vücudun en derin bölgesi olarak adlandırabileceğimiz bir yerde; yani
leğen kemiği kaslarının içindedir. Bu alana açık bir ameliyat ile sağlıklı şekilde ulaşılması imkansız denecek kadar zor ve
travmatiktir. 2008 yılında kadavra üzerinde yapılan bir araştırmada laparoskopik olarak bu sinire ulaşılıp serbestleştirilmesinin
mümkün olduğunu gördüm. Bu, daha önce dünyada hiçbir merkezde yapılmamış bir uygulamaydı. Şu ana kadar Türkiye, A.B.D.
ve İngiltere başta olmak üzere yurt dışından birçok hastaya bu cerrahiyi uyguladık ve başarılı sonuçlar elde ettik. Hatta “kronik
interstisyel sistit” tanısıyla idrar kesesinin alınmasına karar verilen bir Türk bayan hastayı da, idrar kesesinin alınmasına gerek
kalınmadan Pudendal sinirindeki baskı giderilerek başarılı şekilde tedavi ettik.” dedi.Daha önce kadavra üzerinde uygulanması
mümkün denilen bu cerrahi tekniği kendi hastalarından örnekler göstererek paylaşan Prof. Dr. Erdoğru, “Böylelikle daha önce
yapılmamış ve tanımlanmamış bir cerrahi tekniği tanımlamış olduk. Bu çalışmanın bilimsel hakemlerin başkanlığında tüm tıbbi
alanlardan bilimsel makalelerin yer aldığı, etki alanı oldukça yüksek bilimsel değere sahip olan Surgical Endoscopy Dergisi’nde
yayımlanması çok önemli” dedi.
Türkiye’de ve dünyada bundan sonra bu yöntemin “İstanbul Tekniği” olarak literatüre geçtiğini belirten Prof. Dr. Erdoğru,
bu tekniği daha önce de Birleşik Arap Emirlikleri ve ABD’de gerçekleşen konferans ve kongrelerde paylaştığını, Almanya’da
Heidelberg ve Avusturya Salzburg Üniversiteleri’ne de “Visiting Profesör” olarak davet edilerek bu operasyonu uygulamalı şekilde
gösterdiğini ifade etti.
70
Memory İlkbahar 2014
MEMORIAL
DİJİTAL’DEN HABERLER
Facebook Memorial sağlıklı yaşam bilgi yarışmasına katılın,
birbirinden güzel hediyeler kazanın!
Memorial Sağlık Grubu tarafından www.facebook.com/MemorialSaglik sayfasında düzenlenen sağlıklı yaşam bilgi
yarışmasına siz de katılın, soruları doğru yanıtlayın, sağlıkla ilgili birbirinden güzel ödülleri kazanma şansı yakalayın.
Belirli aralıklarla yenilenen yarışmada soruları doğru yanıtlayan 50. 100. 250. 500. ve 1000. kişiler her ay farklı hediyeler
kazanıyor. Memorial Sağlıklı Yaşam Bilgi Yarışması yeni sorularla 18.03.2014’den itibaren yayında.
Sağlığınız ile ilgili merak ettiğiniz tüm soruların yanıtları memorial.com.tr’de
Memorial Sağlık Grubu’nun uzman doktorları tarafından hazırlanan ve sağlığınız ile ilgili birçok sorunun yanıtını
bulabileceğiniz güncel sağlık videolarına www.memorial.com.tr adresinde yer alan “Video Arşivi” bölümü yardımıyla
ulaşmanız mümkün.
Web sitesi içerisinde farklı kategoriler altında gruplandırılan video arşivi ile çocuk hastalıkları, tüp bebek işlemleri, kalp
hastalıkları, çocuk sağlığı, cilt sorunları gibi birçok bilgiye kolaylıkla ulaşabilirsiniz.
Bebeğinizle fotoğraflarınızı #bebeğimleben etiketi ile Instagram’da paylaşın,
hediye kazanma fırsatı yakalayın!
Nisan ve Mayıs ayları boyunca bebeğinizin ve sizin #bebeğimleben etiketi ile Instagram üzerinden paylaşacağınız en
çok beğenilen fotoğrafları seçiyor ve Memorial takipçileriyle paylaşıyoruz. Ayrıca en çok beğenilen 3 fotoğrafın sahipleri
sürpriz hediyeler kazanma şansı yakalıyor.
Yapmanız gerekenler ise çok basit…
Memorial Sağlık Grubu resmi Instagram hesabı @MemorialSaglik’ı takip edin. Hesabınızın gizliliğini kaldırın(Profili
gizli olan kullanıcıların fotoğraflarını etiket koysalar dahi görünmemektedir). Bebeğinizle beraber çekilmiş fotoğrafınızı
#bebeğimleben etiketi ile yayınlayın.
*Her ay sonunda en çok beğeni alan 3 fotoğraf @MemorialSaglik hesabımızdan takipçilerimize duyurulacaktır.
Memory İlkbahar 2014
71
GÜNCEL
DOĞAYI
KORUYORUM
M
emorial Geleneksel Çocuk
Resim Yarışması başladı. Bu
yıl 10’uncusu düzenlenecek olan
yarışmada minikler, doğayı nasıl
koruduklarını anlatıyor.
Memorial Sağlık Grubu’nun
çocukların hastane ve doktor
korkularını yenmelerine yardımcı
olmak ve yaratıcı düşünme
becerilerini geliştirerek kişisel
yeteneklerini ortaya çıkarmak için
düzenlediği resim yarışmasının bu
yılki konusu “Doğayı Koruyorum”.
C
Memorial Geleneksel Çocuk Resim
Yarışması’nda bu yıl çocuklar
doğayı nasıl koruduklarını anlatıyor.
Doğayı korumak için neler
yaptığını en güzel şekilde anlatan
ve çizgilerle resmeden minikler,
birbirinden güzel hediyelerin sahibi
olacaklar. Okul öncesi ve ilköğretim
kategorilerinde düzenlenecek olan
yarışmaya katılım için son gün 15
Nisan.
M
Y
CM
MY
CY
CMY
K
Yarışma Kuralları
• Yarışma okul öncesi ve ilköğretim olmak üzere iki kategoride yapılacaktır.
• Resimler, 35 cm x 50 cm ölçülerinde resim kağıdına, pastel boya ile yapılacaktır.
• Resimlerin sağ arka köşesine yarışmacının adı soyadı, yaşı, okulu, velisinin adı soyadı ve telefonu
yazılmalıdır. Her yarışmacı sadece bir kez yarışmaya katılma hakkına sahiptir.
• Yarışmacılar resimlerini en geç 15 Nisan 2014 tarihine kadar, Memorial Şişli Hastanesi, Memorial
Ataşehir Hastanesi, Memorial Ankara Hastanesi, Memorial Antalya Hastanesi, Memorial Kayseri
Hastanesi, Memorial Diyarbakır Hastanesi, Memorial Dicle Hastanesi, Memorial Hizmet Hastanesi,
Memorial Suadiye Tıp Merkezi, Memorial Etiler Tıp Merkezi ve Memorial Lara Tıp Merkezi’ne elden veya
posta yoluyla ulaştırabilirler.
Ödüller:
1.lik Ödülü: Vestel Cartoon Ekran LED TV
2.lik Ödülü: Vestel Onyx Tablet 10”
3.lük Ödülü: Salcano Bisiklet
4.lük Ödülü: Salcano Bisiklet
5.lik Ödülü: Salcano Bisiklet
6.lık Ödülü: Vestel Onyx Tablet 7”
Kazananlar, 21 Nisan 2014 Pazartesi günü www.memorial.com.tr ’den duyurulacaktır.
72
Memory İlkbahar 2014
Memory İlkbahar 2014
73
GÜNCEL
ANLAŞMALI KURUMLAR
SİGORTA ŞİRKETLERİ
(SAĞLIK)
Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)
SGK (Branş Bazlı)
Ak Sigorta
Allianz Sigorta
Anadolu Sigorta
ÖZEL ŞİRKETLER VE
KURUMLAR
Acıbadem Sigorta
Axa Sigorta
Demir Hayat Sigorta
Ergo Sigorta
Eureko Sigorta
Güneş Sigorta
Groupama Sigorta
Inter Partner
Asistance (IPA)
Mapfre Genel Sigorta
CompuGroup Medical (CGM)
• Ankara Sigorta
• Avivasa Hayat ve Emeklilik Sigortası
• Dubai Group Sigorta
• Generali Sigorta
• Ray Sigorta
Yapı Kredi Sigorta
Ziraat Sigorta
BANKALAR
Akbank T.A.Ş
Esbank
Fortis Bank (Dışbank)
Milli Reasürans T.A.Ş
Şekerbank T.A.Ş Per.
S.S.S Vakfı
Türkiye İş Bankası
Türkiye Sınai ve Kalkınma Bankası
T.C Ziraat ve Halk Bankası
T.C Merkez Bankası
T.C Ziraat Bankası
T.C Halk Bankası E.S.V
(Pamukbank)
Türkiye Halk Bankası
Türkiye Vakıflar Bankası
Türk Eximbank
Yapı ve Kredi Bankası
E.S.V
RESMİ KURUMLAR
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)
Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu
(TMSF)
74
Memory İlkbahar 2014
Anthill
Albayraklar Şirketler Grubu
Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi
Aydın Örme
Avea
Belbim
Beşiktaş Denizcilik
Benefit Global
BJK Derneği
BMS Türkiye
Borusan Holding
Boyner Holding
Darüşşafaka Cemiyeti
Dr. Back Up Kart
Eczacıbaşı Holding
Enka
Green Park
Has Çelik
Havuç Çocuk Evi
Borsa İstanbul
İstanbul Büyükşehir Belediyesi
Johnson Wax
Joyfull House
Kale Holding
Kalenobel
Levent Tenis Kulübü
Marsh Avantaj Kart
Massport
Mercedes Benz Türk
Merkezi Kayıt Kuruluşu
Microsoft
Aon Kart
Mimaks
Middleist
Lions
İstanbul Yelken Kulübü
Shell
Türk Telekom
Deva Holding
Henkel
Hürriyet
Çalık Holding
Nart Club Kart
Orka Group (Damat – Tween)
Palladium AVM
Perfetti Van Melle
Perpa Ticaret Merkezi
Renault Mais
Rotary Kulüp
Sermaye Piyasası Kurulu
Sinpaş
S.O.S
THY
Turkcell
Türk Havak
TİM Show Center
Türkiye Jokey Kulübü
Ulusoy
Ülker
Ankara Tenis Kulübü
Ankara Renewa Club
Vakko
Vodafone
Yataş
YKM Kart-YKM Mağazaları
Zeck Club
Zorlu Center
Zorlu Holding
DERNEK VE ODALAR
Diyarbakır Ticaret Odası
Ev Tekstili Sanayici ve İş Adamları
Derneği (EVSİAD)
İstanbul Sanayi Odası
İstanbul Ticaret Odası
Kapalı Çarşı Esnaflar Derneği
Klavuz Kaptanlar Derneği
Tesisat İnşaat Malzemecileri Derneği
(TİMDER)
Türkiye Bilişim Sanayicileri Derneği
(TÜBİSAD)
Türkiye Ev Teks. ve San. İşadamları
Der. (TETSİAD)
Türkiye Genç İşadamları Derneği
(TÜGİAD)
Türkiye Emekli Subaylar Derneği
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti
Ataşehir Trabzonlular Derneği
Ankara Genç Girişim ve Yönetişim
Derneği