Sağlıklı Yaşam İçin İlkbahar 2014 / Sayı: 77 Baharda Sağlıklı Kalın Bebeğinizi Beklerken Memorial Dicle Hastanesi Tüp Bebek Merkezi Hizmetinizde Obezite Tedavisinde Ekip Yaklaşımı Memorial Ankara Hastanesi Açıldı Aritminin Dondurularak Tedavisi Sizin İçin tır az H ırlanmış iz in rs Alabili Uğur GENÇ Memorial Sağlık Grubu CEO Türkiye’de 2013 yılı verilerine göre; 25 bin kişi organ nakli için bekliyor ve bu sayı her geçen gün artıyor. Buna rağmen maalesef organ bağışı dünyada ve ülkemizde yeterli sayıda değil. Memorial olarak organ bağışı bilincini artırmak ve daha çok kişiyi organ nakli ameliyatı sayesinde hayata döndürmek için çok çaba harcıyoruz. Memorial Organ Nakli Merkezleri kurulduğu günden bu yana Türkiye’de pek çok ilke imza attı. Memorial Şişli Hastanesi, Mart 2004’de Sağlık Bakanlığı’ndan organ nakli (karaciğer ve böbrek) ve ilgili laboratuvar servisleri için ruhsat alan ilk özel hastane oldu. Dünya’da ilk kez çocuk hastaya aynı anda karaciğer ve böbrek nakli, Türkiye’de ilk kan uyumsuz karaciğer nakli ve göbek deliğinden izsiz böbrek nakli ameliyatı gibi uygulamalar Memorial Şişli Hastanesi’nde gerçekleştirildi. Memorial Ataşehir Hastanesi ise Ekim 2011’den itibaren kansız karaciğer nakli uygulamalarımız ile fark yaratmaya başladı. Memorial Şişli ve Ataşehir Organ Nakli Merkezlerimiz ve Hizmet Hastanesi Böbrek Nakli Ünitemiz ile 2004 yılından bu yana 2078 kişi karaciğer ve böbrek nakli ile yeniden hayata merhaba dedi. 10 yıl önce organ nakli hastaları ameliyat olmak için yurt dışına giderken, Memorial artık başta Balkan ülkeleri ve Türki Cumhuriyetler olmak üzere, ABD ile Avrupa ve Ortadoğu ülkelerinden de organ nakli bekleyen hastalar tarafından tercih edilen bir merkez oldu. Özellikle 2013 yılında hastanelerimizde yaptığımız 233 karaciğer nakli ve 266 böbrek nakli ile dünya çapında bir başarıya imza attık. Memorial Sağlık Grubu yalnızca organ nakil cerrahisinde sağladığı başarıdan değil, dünya çapında doktorlara verdiği eğitimle de adından söz ettiriyor. Özellikle Avrupa ve ABD’den gelen doktorlar, profesörler Memorial’da canlı vericiden nakil alanında eğitim alıyor. Tıpkı organ nakli gibi Memorial Sağlık Grubu tüp bebek alanında da birçok ilke imza atmıştır ve başarılı çalışmalarını bu alanda da sürdürmektedir. Memorial Şişli Hastanesi Tüp Bebek Merkezi Başkanı Prof. Dr. Semra Kahraman, Türkiye’de ilk kez ÖNSÖZ İLKLERE ÖNCÜLÜK EDEN MEMORIAL FARK YARATMAYA DEVAM EDİYOR mikroenjeksiyon yöntemiyle gebelik sağlayarak Türk Tıp Tarihi’ne geçmiştir. Ayrıca Memorial Şişli Hastanesi Tüp Bebek Laboratuvarı TÜRKAK Akreditasyon Kurumu tarafından “ISO 15189 standartları gereği akredite edilen Türkiye’nin İlk ve Tek Tüp Bebek Laboratuvarı” unvanına sahiptir. Bununla birlikte Memorial Antalya Hastanesi Amerikan Embriyoloji Derneği tarafından akredite edilen Türkiye’nin ilk ve tek tüp bebek merkezidir. Ayrıca Memorial Ataşehir, Memorial Kayseri ve bu ay hizmete giren Diyarbakır’daki Memorial Dicle Hastanesi tüp bebek merkezlerindeki alanında uzman hekim kadromuz ve teknolojik altyapımız ile de her yıl daha fazla çifti çocuk sahibi yapabilmek için tüm gücümüzle çalışmaya devam ediyoruz. Tüm bu ilklerimizin yanında Memorial birçok branşta 92 ülkeden yılda 18000 uluslararası hastaya tedavi imkanı sunarak dünyada referans merkezi olarak gösterilmektedir. Bir dünya hastanesi olmanın verdiği sorumlulukla ve sahip olduğumuz bilgi birikimi ile her yıl daha fazla insanı sağlığına kavuşturmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Bize güvendiğiniz ve bu mutluluğu yaşattığınız için sizlere sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Sağlığınız bizim için çok değerli! Uğur GENÇ Memory İlkbahar 2014 3 50 7 28 6 62 İÇİNDEKİLER İLKBAHAR 2014 6. Bahar Hastalıklarından Korunun 7. İlkbahar Çocuklarda Alerjiyi Tetikleyebilir 8. Baharda Işıldayan Bir Cilt İçin 9. Baharda Sağlıklı Beslenme 10-11.Memorial Ankara Hastanesi Açıldı 12. İleri Yaş Gebeliklerinde Sık Kontrollerin Önemi 13. Hamilelikte Sağlıklı Beslenme 14. Gebelikte Özel Bakım Gerektiren Durumlar 15. Hamilelikte Merak Edilenler 16-17.Kanser Belirtileri ve Korunma Yolları 18-19.Obezite ve Tedavisi 20-21.Atrial Fibrilasyon Ablasyon (Dondurma) 22. Ağrı Kesicilerin Sık Kullanımı Mide Kanaması Nedeni 23. 3 Boyutlu Ekokardiyografi 24. Bir Öksürük Yıllarca Sürebilir 4 Memory İlkbahar 2014 37 25. Baş Dönmesine Karşı Önlemler 26. Baş Dönmesi Ciddi Hastalıkların Habercisi Olabilir 27. Ani İşitme Kaybına Dikkat 28. Kapsül Endoskopi 29. Doğru Yaşam Alışkanlıklarının Önemi 30-31.Kişiye Özel Embriyo Transferi 32. Kadınlarda Yumurtlama Takibi 33. Tüp Bebek Hakkında Merak Edilenler 34. Çocuklarda Astım Tedavisi 35. Boğmaca Aşısı Olun 36. Çocuklarda İdrar Kaçırma 37. Çocuğunuz Oynayarak Öğrensin 38-39.Çocuklarda Soluk Yolu ve Yemek Borusuna Kaçan Cisimler 40-41.Bebeklerde Göz Muayenesi 42-43.Diyabet ve Yüksek Tansiyon Böbrek Sağlığını Bozuyor 44-45.Varislerden Kurtulmanın Tam Zamanı 46-47.Hipofiz Hastalıklarında Güncel Tedaviler 48-49.Her Tiroid Nodülü Kanser Değildir 50-51.Kaynamayan Kemik Kırıklarının Tedavisi 52-53.Lazer Liposuction 54-55.Bel Fıtığında Yanlış Uygulamalar 56-57.Laparoskopik Üroloji Ameliyatları 58. Prostat Cerrahisi Sonrası İdrar Kaçırma ve Cinsel İşlev Bozukluğu 59. Vidasız Omurga Kanal Darlığı Ameliyatları 60. Tüp Mide Ameliyatları 61. Safra Kesesi Taşları 62. Çene Kemiği Kayıplarında Yeni Tedavi 63. Aort Diseksiyonu Yaşamı Tehdit Edebilir 64. Memorial Dicle Hastanesi Tüp Bebek Merkezi Hizmetinizde... 66. Kalbi Bebeği İçin Sağlıkla Atıyor 67. 35 Yıllık Evli Çifte Aynı Anda Stent Takıldı 68. Memorial Doğuma Hazırlık Kursları 69. Memorial Sanat Galerileri 70. Bilimsel Çalışmalar 71. Memorial Dijital’den Haberler 72. Memorial Geleneksel Çocuk Resim Yarışması 74. Anlaşmalı Kurumlar 20-21 12 Sahibi Memorial Sağlık Yatırımları A.Ş. adına Turgut Aydın Yayın Sorumlusu Yeliz Soydan ŞENGÜN Medya ve İletişim Koordinatörü Yayın Kurulu Esra Aydemir, Binhan Urfalı, Yasemin Aktaş, Yasemin Gül, Fulya Daldal, Selin Konu, Ahsen Diner, Melis Öztürk, Hatice Yörük, Begüm Kıraç, Elif Çetin, Yılmaz Tarancı, Mustafa Çiçek, Tasarım Ekibi Ceren Yörük, Suna Baykal Köse, İrem İpekbayrak Memory İlkbahar 2014 5 BAHAR REHBERİ BAHAR HASTALIKLARINDAN KORUNUN Uykuya dikkat edilmelidir, uykusuzluk vücut direncini düşürerek daha kolay hastalanmamıza neden olur. Uyku düzeninin yaş, günlük aktivite yoğunluğu ve süresi gibi etkenlere göre iyi ayarlanması gerekir. krampları, şiddetli baş ağrısı, nefes darlığı hatta solunum yetersizliği görülebilir. Yine bu tip virüs enfeksiyonlarının sonucunda hastalık komplikasyonu olarak zatürre, bronşit ve menenjit gibi sağlık sorunları da daha sık görülmeye başlar. Sağlıklı beslenme iyileşmek için önemli Sentetik yerine pamuklu giysiler tercih edin Gerekli önlemler alınmasına rağmen hastalık başladığında erken tedavi çok önemlidir. Erken dönemde ve hafif enfeksiyonlarda yatak istirahati, iyi uyku ve beslenme yeterli olacaktır; ancak bu önlemlere ek olarak ateş düşürücü, ağrı kesici ve vitaminler kullanılabilir. Mevsim şartlarına uygun giyinmek önemlidir; çok sıkı, terletecek naylon içerikli giysiler ya da üşütecek kadar ince giysiler tercih edilmemelidir. Pamuklu, vücudun hava almasını sağlayan, gerektiğinde çıkarılıp yeniden giyilebilecek giysiler tercih edilmelidir. Doktora başvurmak için geç kalmayın Camları ve perdelere açın, evinize bahar havası girsin Grip, nezle ve soğuk algınlığına bir çelme takın Baharda görülen ısı değişiklikleri ile birlikte grip, nezle ve soğuk algınlığı denilen virüs enfeksiyonları çok sık görülmeye başlar. Virüs enfeksiyonu sonrası yalnızca hapşırma, sulu burun akıntısı ve kırgınlık olabileceği gibi; yüksek ateş, öksürük, aşırı halsizlik, kas ağrıları ve 6 Memory İlkbahar 2014 BAHAR REHBERİ İLKBAHAR ÇOCUKLARDA ALERJİYİ TETİKLEYEBİLİR B B Kişi tüm bu önlemleri almasına rağmen kendisini halsiz, yorgun hissediyorsa ya da grip, nezle, soğuk algınlığı belirtileri yaşıyorsa; öksürük, balgam, ateş, nefes darlığı varsa rahatsızlığın kendi kendine geçmesini beklemek yerine doktora görünmeli ve en uygun tedavi planını vakit kaybetmeden uygulamalıdır. Uz. Dr. Abdulkadir Özel- Memorial Dicle Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü ahar mevsimi ile doğada oluşan canlılık en çok çocukları etkiler. Havaların ısınması ile açık havada, ev ortamları dışındaki oyun alanlarında vakit geçirmek isteyen çocuklar alerjenlerle karşı karşıya kalabilir. ahar aylarında hava sıcaklıklarındaki değişkenlikle birlikte hastalıklar da artış gösteriyor. Mevsimsel özelliklere dikkat edip, bu konuda bilinçli olmak bahar hastalıklarından korunmak için yeterli olabiliyor. Vücudunuzun ihtiyacı kadar uyuyun MEMORY AJANDAM MEMORY AJANDAM Uz. Dr. Murat Görgülü - Memorial Etiler Tıp Merkezi Dahiliye Bölümü Bahar aylarında zorunlu olmadıkça kalabalık yerlerde ve kapalı yerlerde kalınmamalıdır. Kapalı ortamlar sıklıkla havalandırılmalı, bol bol temiz hava alınmalıdır. Mevsim meyve ve sebzeleri ile sağlıklı kalın Bol taze meyve ve sebze tüketimi çok önemlidir. Öğünlerde sebze ve meyvenin ölçülü bir şekilde yer almasına özen gösterilmelidir. İyi beslenemeyen kişilerde ya da hamile, çocuk ve yaşlılar ile bazı kronik hastalığı olanlarda vitamin takviyesi yapılmalıdır. İnsan vücudu için suyun gerekliliği unutulmamalı ve yeterli sıvı tüketimine dikkat edilmelidir. Mevsime uygun olarak açık havada yapılabilecek düzenli egzersizler kişiyi hastalıklardan korumaktadır. Bitki ve çiçek polenleri, havadaki tozlar çocuklar için bahar aylarında artan alerjik reaksiyonların nedenidir. Eğer çocuk alerjik bir bünyeye sahipse polenler üst solunum yolunu, gözleri, akciğeri ve deriyi etkileyerek bazı alerjik hastalıkların ortaya çıkmasına neden olabilir. Saman nezlesi yaşam kalitesini düşürür Çocuklardaki alerjik hastalıklar arasında sıklıkla, saman nezlesi olarak adlandırılan “alerjik rinit” görülür. En çok bahar aylarında bitkilerin tozlaşma döneminde ortaya çıkan bu hastalık; burunda akıntı, hapşırma, gözlerde kızarıklık, kaşıntı ile kendini gösterir. Alerjik saman nezleleri dönemsel olarak yorgunluk, uyku hali, okul başarısında azalmaya da neden olabilir. Çocuktaki bu değişimler gözlemlendiği anda mutlaka uzman bir doktora başvurarak vakit kaybetmeden tedaviye başlanmalıdır. İlerleyen şikayetler çocuğun yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilir. Polenler astımı tetikleyebilir Bahar aylarında polenler, çocuklarda astımı tetikler. Astım; öksürük, nefes darlığı ve göğüste hırıltı gibi şikayetlerle ortaya çıkar. Astımın tanısının doğru ve zamanında konulması, tedavinin seyri ve hastanın ilaç kullanımı açısından çok önemlidir. İlerlemiş vakalarda hastalık akciğerlerde ileri derecede hasara neden olabilir. Erken teşhis, çocukların akciğerlerinde hasar oluşmadan hastalığın kontrol altına alınmasını sağlar. Çocukluk döneminde uygulanan aşılar da yaşam kalitesi artırılabilir. Doğru teşhis için çocuğun yaşamı iyi izlenmeli ve şüphelenilen durumlarda mutlaka uzman doktora başvurulmalıdır. Çocuğunuzu alerjilere karşı koruyun • Rüzgarlı havalarda çimen, çiçek, ağaç polenlerinin solunumla alınması daha kolay olduğu için, bebekler ve çocuklar rüzgarsız havalarda parka ve gezmeye çıkarılmalıdır. • Tozlu yerlerde ve çimen üzerinde oynarken çocuklara kapalı, pamuklu, terletmeyecek giysiler giydirilmelidir. Terlemek kaşıntıyı ve alerjiyi şiddetlendirir. • Oyun parkı dönüşü çocuklara sabunsuz ılık duş aldırmak, deriye yapışan toz ve diğer alerjenleri uzaklaştıracağı için yararlıdır. • Güneş banyoları sabah 10.00-10.30 veya öğleden sonra saat 15.30-16.00 arasında ve 5-10 dakika sürelerle yapılmalıdır. • Öğle güneşi alerjiyi artırır ve zararlıdır. Saat 11.00-15.00 arası çocuklar gölgede olmalıdır. • Parka giderken sabah veya öğleden sonraki saatler seçilmeli, bebeğin başı şapka, şemsiye ile korunmalıdır. • Polenlere alerjisi olan çocukların odasında ilkbahar çiçekleri bulundurulmamalı, çocukların çiçekleri koparmasına engel olunmalıdır. • Beyaz tenli bebek ve çocuklar, güneş ışınlarına karşı çok hassas olduklarından güneşten korumaya özen gösterilmelidir. • Bilinen alerji aşıları deri alerjileri için etkisizdir. • Bazı ilaçlar güneşe karşı duyarlığa ve alerjiye neden olabilir. Bunun için herhangi bir nedenle ağızdan, damardan alınan veya deriye sürülen bir ilaç kullanılıyorsa, doktora bu ilaçların güneş ışınlarına duyarlılık yapıp yapmadığı mutlaka sorulmalıdır. Memory İlkbahar 2014 7 BAHARDA IŞILDAYAN BAHAR REHBERİ BİR CİLT İÇİN… S oluk, kurumuş, çatlamış ciltler, matlaşmış ve kurumuş saçlar, kapalı ayakkabılar içerisinde derisi kalınlaşmış ayaklar, alınan kilolarla oluşan selülitler… Kış aylarında soğuk ve kirli havanın etkisiyle yıpranan ciltler sorun oluştururken, doğru çözüm yollarını bulmak önem kazanıyor. Bahar aylarında alınacak önlemlerle, yıpranan ciltleri canlandırmak ve ışıltılı bir cilde kavuşmak mümkün. Cildiniz nemlenmek ister Cildin aşırı kuruması; kaşıntı ve egzamalara neden olabilir. Kuruyan deriye koruyucuların yanı sıra nemlendiriciler de kullanılmalıdır. Nemlendiriciler her kişinin derisine özel olarak yağ bazlı ya da su bazlı olmalıdır. Banyo sonralarında ve daha deri nemli iken uygulanacak nemlendiriciler daha kalıcı ve etkilidir. Yüze sürülen A, C, E vitaminler ile selenyum içerikli nemlendiricilerin hasarları engelleyici rolleri vardır. 8 Memory İlkbahar 2014 Peeling ile ışıltılı ve genç bir cilt Kış boyunca soğuk hava ve çevresel kirlilikten etkilenmiş soluk ciltler için nemlendiriciler yine kurtarıcıdır. Bahar ile birlikte UV ışınlarının hasarlarına maruz kalmamak için filtre içerikli olanlar tercih edilmelidir. Yine meyve asitleri, A,C,E vitaminleri, antioksidan özellikli yüz kremleri yıpranmış soluk görünümü engelleyebilir. Aralıklı olarak yaptırılan peeling (yüz soyma ) yüzün daha canlı, pürüzsüz ve genç görünmesini sağlar. Botoks ile ifade kırışıklıkları yok edilirken, dolgu maddesi enjeksiyonu da genç ve sağlıklı bir görünüm kazandırır. Mezoterapi ve lazer tedavileri ile ciltte dolgun ve parlak görüntü sağlanır. Çatlamış, pullanmış ciltlere en ideal tedavi yöntemi yağ içerikli, üre, lanolin ve gliserin ihtiva eden nemlendiriciler kullanmaktır. Deri tipine uygun nemlendiriciler mutlaka uzman doktor tarafından planlanmalıdır. Selülit korkulu rüya olmasın Baharın gelmesi ile birlikte kadınları rahatsız eden en önemli sorunlardan biri selülitlerdir. Kadınların sıkça sorduğu sorulardan biri kremlerin selülit tedavisinde etkili olup olmadığıdır. Kremlerin selülit tedavisine etkileri çok azdır. Selülit tedavisinde kullanılan en etkili yöntemler lipoliz, mezoterapi ve karboksiterapi’dir. Lipoliz de deri içerisine soyadan elde edilen yağları yakan “lesitin” adlı bir madde injekte edilir. Mezoterapi yönteminde ise cilt altına dolaşımı hızlandıran, ödemi azaltan, yağ hücrelerinde yıkımı hızlandıran maddeler verilir. Karboksiterapide de deri içerisine özel bir cihazla, yine yağları parçalamak için karbondioksit gazı verilir. Doğru ve dengeli beslenerek, metabolizmayı hızlandırmak, tuzlu ve yağlı gıdalardan uzak durmak, bol su tüketmek ve spor yapmak da selülitle savaş için vazgeçilmez bir önem taşır. Bebeksi topuklar için özel tedavi Kalınlaşan el ve ayak derisine uygun tedavi her zaman olumlu sonuçlar verir. Özellikle peeling etkisi yaratarak deriyi soyan, ölü derinin atılmasını kolaylaştıran ve genelde de hazırlanarak elde edilen bu ürünlerle kolaylıkla ince derili topuklara kavuşmak mümkündür ve baharla birlikte tedaviye başlamak gerekir. Yine kalınlaşmış ve sararmış tırnaklar kontrolden geçmeli, mantar hastalığı açısından değerlendirilmelidir. Eğer mantar hastalığı varsa bahar ayları ile birlikte mutlaka tedavi edilmelidir. MEMORY AJANDAM MEMORY AJANDAM BAHAR REHBERİ Uz. Dr. Zerrin Baysal - Memorial Etiler Tıp Merkezi Dermatoloji Bölümü Uz. Dyt. Merve Yüksek - Memorial Şişli Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü BAHAR YORGUNLUĞUNDAN DOĞRU BESLENEREK KORUNUN K ış mevsiminden bahar aylarına geçiş döneminde metabolizmada uyum problemleri görülmektedir. Bu süreçte genellikle kas ağrıları, halsizlik, yorgunluk, mutsuzluk, unutkanlık ile kendini hissettiren bahar yorgunluğu ve mide-bağırsak problemleri görülmekte; bu durum da kişinin iş performansını ve yaşam kalitesini düşürmektedir. Dengeli ve sağlıklı beslenin Bahar aylarına girerken sindirimi kolay ve kalorisi düşük yiyeceklerden oluşan 3 ana ve 1-2 ara öğün tüketilmelidir. Bağışıklık sisteminin güçlendirilmesini sağlayan ve artan vitamin-mineral ihtiyacının karşılanması açısından önemli olan koyu yeşil, sarı, turuncu, kırmızı, mor sebze ve meyveler tercih edilmelidir. Geceleri ağır ve yağlı yemek yememeye özen gösterilmelidir. Kızartılmış, baharatlı, asitli, acılı, salamura besinlerden uzak durulmalıdır. Sıvı tüketimi artırılmalı, sağlıklı bir bağırsak florası için probiyotik (kefir, probiyotik yoğurt) ve prebiyotik (soğan, sarımsak, kurubaklagiller vb.) özellikteki besinler öğünlerden eksik edilmemelidir. Strese karşı B vitaminleri ve Omega-3 Baharda artan stresin olumsuz etkilerinden korunmak için tam tahıllı ekmek, kurubaklagiller, süt ürünleri, kırmızı et, tavuk, yumurta ve yeşil yapraklı sebzeler gibi B grubu vitaminlerinden zengin gıdalar beslenme planında mutlaka bulundurulmalıdır. Omega-3 yağ asitlerinin stres hormonlarını azaltıcı etkisi bulunmaktadır. Haftada 1-2 defa somon balığı tüketilmeli, her gün 2-3 ceviz veya 10-15 fındık ara öğün olarak tercih edilmelidir. Kafeini azaltıp sıvı tüketimini artırın Bahar aylarında yükselen ısı ve nem ile birlikte vücuttan sıvı kaybı artmaktadır. Bu nedenle sıvı tüketimi artırılmalı, günde 2-3 lt (10-15 bardak) su içilmelidir. Yüksek miktarlarda alınan kafein kalp çarpıntısına ve vücutta su kaybına neden olabilir. Kahve, çay, soğuk meşrubatlar, kakao ve benzerleri gibi kafeinli içecekler azaltılmalı, toksinlerden arınmak için bitki çayları tercih edilmelidir. Antioksidanlardan zengin olan yeşil çay ve C vitamininden zengin kuşburnu bağışıklık sistemini kuvvetlendirmektedir. Rezene ve adaçayı mide-bağırsak sistemini rahatlatmakta, hazmı kolaylaştırmaktadır. Melisa ve papatya genel rahatlatıcı özelliği ile stres kaynaklı uykusuzluk durumlarında tercih edilebilir. Ginseng de yorgunluk hissine karşı enerji verici özelliğiyle bahar döneminde tercih edilebilecek bitki çaylarındandır. Posanın olumlu etkileri Posalı yiyecekler bağırsakların düzenli çalışmasını sağlamakta, tokluk süresini uzatmakta ve kansere karşı koruyucu etki göstermektedir. Özellikle mevsim geçişlerinde kabızlık gibi bağırsak problemlerine karşı posalı yiyecekler tercih edilmelidir. Yeterli posa tüketimini sağlamak için öğünlerde mutlaka sebze yemeği veya salata tüketmek, ekmek olarak da tam buğday, çavdar ya da tam tahıllı olanları seçmek önemlidir. Gün içerisinde 5-7 porsiyon sebze-meyve ve haftada 1-3 kez kurubaklagil yemekleri sağlıklı bir beslenme için gereklidir. Düzenli egzersiz ve uyku çok önemli Haftada 3 gün 45 dakika süreyle yapılacak tempolu yürüyüşü içeren aktif bir yaşam tarzı benimsenmelidir. Düzenli egzersiz yapmak vücut ağırlığının dengelenmesine, metabolizmanın hızlanmasına, kişinin kendisini daha sağlıklı ve zinde hissetmesine yardımcı olmaktadır. Özellikle yürüyüş, koşu, bisiklet, yüzme, dans gibi egzersizler tercih edilmelidir. Düzensiz uyku kişinin kendisin daha yorgun hissetmesine neden olacağından, her gün 6-8 saat uyumaya özen gösterilmelidir. Memory İlkbahar 2014 9 MEMORIAL ANKARA’DA Türk sağlık sektörüne yön veren, uluslararası arenada bilimsel ve tıbbi başarıları ile referans merkezi olan Memorial Sağlık Grubu Başkentte… Memorial Ankara Hastanesi; dünyada referans merkezi olarak öne çıkan bölümleri, alanında uzman hekimlerden oluşan akademik kadrosu, hasta odaklı hizmet anlayışı, Türkiye’deki en ileri tıp teknolojisine sahip tanıtedavi üniteleri, modern mimarisi ve yepyeni bir sağlık anlayışı ile bölgenin sağlık üssü olarak hizmet veriyor. Bilimle teknolojiyi birleştiren bir dünya hastanesi Türkiye’nin kalbi, sağlıkta “ilk”lerin öncüsü Memorial’in 10’uncu hastanesi ile Ankara’da atıyor. 42 bin metrekarelik kapalı alan ile başkentin en büyük özel hastanelerinden biri olan Memorial Ankara, üstün teknolojik altyapısıyla da öne çıkıyor. 42’si yoğun bakım ünitelerinde olmak üzere 230 yatak kapasitesi, hastaların görüntüleme işlemleri sırasında kendilerini rahat hissetmeleri için “Ambians teknolojisi” ile hazırlanmış MR ve BT odaları, dünya standartlarındaki Koroner Yoğun Bakım, Genel Yoğun Bakım, KVC Yoğun Bakım ve Yeni Doğan Yoğun Bakım Üniteleri, Dijital Koroner Anjio odası, Anjio servisi, tam donanımlı 11 ameliyathane ve 63 polikliniği ile Memorial Ankara bir dünya hastanesi olarak tasarlandı. En yeni sterilizasyon tekniklerinin uygulandığı uluslararası standartlarındaki ameliyathanelerinde kullanılan led lambalar; ameliyatın niteliğine göre ışık rengini ayarlama ve ısı açığa çıkarmama özelliği sayesinde cerrah ve hastaya büyük ölçüde konfor sunuyor. 256 kesitli Bilgisayarlı Tomografi (BT) cihazı sayesinde hastalar işlem sırasında radyasyondan çok daha az etkileniyor. Standart MR’dan daha geniş olan 70 cm çapındaki son teknoloji ürünü MR cihazı, özellikle kapalı alan korkusu olan hastalara büyük kolaylık sağlıyor. Memorial Ankara Hastanesi’nde ayrıca MR uyumlu anestezi cihazı da bulunuyor. Memorial’ın uluslararası üne sahip bölümleri Ankara’da Memorial Ankara Hastanesi başta Kalp Damar Cerrahisi, İleri Kardiyoloji, Tıbbi Onkoloji gibi Memorial’ın uluslararası üne sahip bölümleri olmak üzere; tüm branşlarda multidisipliner bir anlayışla hizmet sunuyor. Tüp Bebek, Organ Nakli, Kemik İliği Nakli ve Radyasyon Onkolojisi bölümleri de çok yakında hizmet vermeye başlayacak. Memorial hastaneleri arasında tıbbi sinerji Memorial, hastaların yaşam kalitesini artırmak için önemli çözümleri bir arada sunuyor. Memorial Ankara Hastanesi’nde radyolojik görüntüler ve laboratuvar sonuçları dijital olarak saklanıp, ilgili bölümlere aktarılıyor. Hastane bu özelliği sayesinde, Memorial Sağlık Grubu’nun diğer hastaneleri ile entegre çalışabiliyor. Farklı lokasyonlardaki doktorlara aynı görüntü üzerinden hasta konsültasyonu olanağı sunan sistem, hasta için en doğru teşhis ve tedavi olanaklarının planlanmasını sağlıyor. Hastalara yaşam alanları sunan özel tasarımlar Memorial Ankara Hastanesi, hastalara yalnızca kaliteli sağlık hizmeti değil aynı zamanda özel tasarımların teknoloji ile buluştuğu alanlarda tedavi imkanı sunuyor. Özellikle çocuk hastalar için pek çok yeni uygulamayı da hayata geçiriyor. Hasta güvenliği için her ayrıntının düşünüldüğü çocuk sağlığı merkezi hasta ve sağlam (kontrole gelen) çocuklar için iki ayrı poliklinikte hizmet veriyor. Çocuk sağlığına yönelik bu uygulama, Ankara ve çevresi için önemli ilkler arasında yer alıyor. Memorial’da hasta ve yakınlarının her türlü ihtiyacının ve konforunun düşünülerek hazırlandığı hasta odaları ve süitlerin yanı sıra; engelliler için tüm detayların özel olarak tasarlandığı odalar da bulunuyor. Memorial Başkentte de en yakınınızda Memorial Ankara Hastanesi, Konya Yolu üzerinde merkezi konumu açısından stratejik bir noktada yer alıyor. Bu sayede yalnızca Ankara halkı değil; İç Anadolu, Karadeniz Bölgesi ve yurtdışından gelen hastalar rahatlıkla Memorial’a ulaşabiliyor. 10 Memory İlkbahar 2014 Memory İlkbahar 2014 11 İLERİ YAŞ GEBELİKLERDE SIK KONTROLLER İHMAL EDİLMEMELİ T ıbbi olarak “İleri anne yaşı” terimi, 35 yaş ve sonrasında yaşanan gebelikleri ifade etmektedir. Son 20 yılda etkin doğum kontrol yöntemlerinin kullanılması ve infertilite (kısırlık) tedavi yöntemlerinin gelişmiş olması, gebeliğini ileri yaşlarda yaşayan anne adaylarının sayısını önemli ölçüde artırmıştır. 30’lu ve 40’lı yaşlardaki kadınlarda gebelik sırasında oluşabilecek problemler 20’li yaşlardaki gebeliklerden daha yüksektir. Bu nedenle ileri yaş gebelikleri daha yakından takip ve tedavi gerektirir. İleri yaş gebeliklerde risk artıyor 35 yaş sonrası oluşan gebeliklerde, yaşa bağlı ve giderek artan bir risk söz konusundur. Yaş ilerledikçe anne adaylarında diyabet, hipertansiyon gibi kronik hastalıkların ortaya çıkma ihtimali artmaktadır. Bebekte kromozomal anomali yani “Down sendromu” gibi sorunların ortaya çıkma olasılığı, yaş ile direkt ve doğrusal olarak ilişki göstermektedir. Ancak ileri yaşlarda gebelikte ortaya çıkabilecek sorunlar, anne adayının gebeliğe başlandığı anda kendisinde kronik hastalıkların varlığı ya da yokluğu ile ilişkidedir. Bu nedenle özellikle 35 yaşından sonra planlanan gebeliklerden önce rutin muayene yaptırmak çok önemlidir. Kronik hastalığınız varsa gebeliğinizi ertelemeyin Kronik hastalığı olan kişinin gebe kalma yaşı geciktikçe, gebelik esnasında anne ve bebek için de istenmeyen durumların ortaya çıkma olasılığı artmaktadır. Kronik hastalığı olan kadınların gebelik planlarını ertelememeleri 12 Memory İlkbahar 2014 önerilmektedir. Gebelikte genellikle 24’üncü haftadan sonra görülen hipertansiyona “preeklampsi” adı verilir. Hastada preeklampsi gelişmiyorsa gebelik sırasında yaşanan hipertansiyon çok büyük bir risk artışı oluşturmaz. Kronik hastalığı olmayan anne adaylarında da ileri yaş preeklampsi riskini çok fazla artırmaz. Ancak gebelik sonunda tansiyon yüksekliğinin seyri mutlaka takip edilmelidir. Gestasyonel diyabet (gebeliğe bağlı şeker hastalığı) ileri yaşlardaki gebeliklerde yaşla doğru orantılı olarak artmaktadır. Uzun süreden beri var olan ve kontrolsüz seyreden diyabet anne ve bebek için büyük tehlike oluşturabilir. Böbrek, karaciğer, akciğer, kalp-damar hastalıkları ve derin ven trombozu gibi diğer kronik hastalıklar da anne ve bebek için risk faktörüdür. Özel durumlar dışında rutin gebelik takibi yapılmalı İleri yaş gebeliklerinde anne adayları için en önemli tavsiye, gebelik öncesi genel sağlık kontrollerinden geçmeleridir. Genel sağlık durumlarında herhangi bir sorun yoksa bile böbrek fonksiyonları, tansiyon, şeker hastalığı açısından değerlendirilmelidir. Daha önce rahim ve yumurtalıklarla ilgili bir problem izlenmemişse, çok sağlıklı bir gebelik dönemi geçirebilirler. Gebelik öncesinde kullanılması önerilen folik asit ile birlikte yine gebelik süresince vitamin takviyeleri de önemlidir. Anne adayında özel bir durum söz konusu değilse yalnızca kromozom anomali testleri ile gebelikte herhangi bir risk artışının olup olmadığı tespit edilebilir. Bunun için ek olarak bir takım girişimsel testler önerilebilir. BEBEĞİMİ BEKLERKEN BEBEĞİMİ BEKLERKEN Op. Dr. Tolga Atakul - Memorial Kayseri Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü Dyt. Emine Yüzbaşıoğlu- Memorial Ankara Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü HAMİLELİKTE SAĞLIKLI BESLENME BEBEĞİ HAYAT BOYU KORUYOR Hamilelik döneminde bebeğin sağlıklı gelişimi ve konforlu bir doğum süreci geçirmek için doğru beslenme programının belirlenip uygulanması çok önemlidir. Gebelikte kilo alımı 9-15 kilogram aralığında olmalıdır. İdeal kilonun üzerinde hamile kalan kadınlar için bu aralık 7-9’a düşmektedir. Gebelerde dengeli beslenme ve kilo kontrolünü sağlamak için tek yönlü beslenmeden kaçınılmalı, tüm besin gruplarından yeterli miktarda tüketilmelidir. Süt ve süt ürünleri anne ve bebeğin kemik yapısı için çok önemli Bu grupta bulunan besinler süt, yoğurt, ayran ve peynirdir. Süt grubundan günde 3-4 porsiyon tüketilmesi uygundur. Fazla enerji alımını engellemek amacıyla örneğin peynir çeşitlerinde çok yağlı olan tulum, kaşar, koyun peyniri yerine daha az yağlı olan beyaz peynir tercih edilmelidir. Süt ve süt ürünlerinde tercih yarım yağlıdan yana olmalı, pastörize sütler yerine günlük sütler tüketilmelidir. Süt grubunun içerdiği kalsiyum ve fosfor bebeğin kemik yapısını oluşturmayı sağlarken, annenin kemik yapısını korur. Et, yumurta ve kuru baklagiller dengeli bir şekilde tüketilmeli Yumurta, kırmızı et, beyaz et ve kuru bakliyatın oluşturduğu proteinden zengin bu besin grubundan günde 6-7 porsiyon tüketilmelidir. Protein kaybını ve fazla kalori alımını azaltmak amacıyla ızgara, fırınlama, haşlama yöntemleri tercih edilirken, yağda kızartma ve doğrudan ateşte pişirme yönteminden kaçınılmalıdır. Beyin gelişimi için önemli olan Omega-3 yağ asitleri açısından zengin olan balığın haftada 2 gün tüketilmesine özen gösterilmelidir. İçerdiği yüksek posa sebebiyle gebelikte gelişen kabızlığı önlemek amacıyla haftada 2-3 defa kuru bakliyat tüketilmelidir. Bu grubun içeriğinde bulunan demir bebekte hemoglobin yapımını sağlar, kansızlığı önler. Taze sebze ve meyveler bağışıklık sisteminizi güçlendirir Günlük 5 porsiyon yenmesi önerilen meyvelerin, ara öğünlerde tüketilmesi, kan şekeri seviyesini dengelemesi açısından önemlidir. Ana öğünlerin birinde pişmiş sebze tüketilmesi sağlıklı beslenme açısından gereklidir. Sebze ve meyvelerdeki C vitamini doku hasarını önler, annede demir emilimini artırır ve bebeğin bağışıklık sistemini geliştirir. Folik asit ise; plasentanın gelişimine yardımcı olarak doğumsal bozuklukların gelişmesini engeller. En iyi kaynakları koyu renkli yeşil sebzeler, kuru bakliyatlar ve yağlı tohumlardır. Ekmek ve tahıl grubu seçimlerinizde dikkatli olun Günde 6-8 dilim ekmek, 2 porsiyon çorba, 4 yemek kaşığı pilav ya da makarna ideal kilo alımını sağlayacak porsiyon miktarlarıdır. Posa içeriği yüksek olması açısından ekmek çeşidi olarak tam buğday ekmeği, tahıl olarak bulgur tercih edilmesi uygundur. Hayvansal yağlardan çok bitkisel yağlara ağırlık verilmeli Hamilelik döneminde kilo alımından kaçınmak için yağ tüketimi de ölçülü olmalıdır. Fındık, fıstık, badem, ceviz gibi omega-3 yağ asitlerinden zengin olan yağlı tohumlar ara öğünlerde veya kahvaltıda yenebilir. Yağda eriyen vitaminlerin alımı için yağ grubu önemlidir. Hafif ve sütlü tatlılar tercih edilebilir Gebelikte tatlı gereksinimini gidermek için sütlü hafif tatlılar tercih edilmeli, ağır hamur tatlılarından kaçınılmalıdır. Kahvaltılarda tercih edilebilecek sağlıklı seçenekler ise bal ve pekmezdir. Su tüketimini artırın Sağlık için çok önemli olan su, hamilelikte bir kat daha önem kazanmaktadır. Özellikle hamilelikte artan kabızlığın giderilmesi, ciltteki kurulukların ve çatlakların önlenmesi, idrar yolu enfeksiyonlarına yakalanma riskinin azaltılması ve bebeğin sağlığı için önemli olan amnion sıvısının korunmasında su aktif rol almaktadır. Bu sebeple gün içerisinde 2,5-3 litre su tüketilmelidir. Memory İlkbahar 2014 13 ÖZEL BAKIM GEREKTİREN GEBELİKLER Sağlıklı bir hamilelik ve doğum süreci için anne adayının düzenli kontrollerini yaptırması çok önemlidir. Hamilelikte kansızlık çarpıntı, halsizlik ve çabuk yorulma ile kendini gösterebilir Gebelik döneminde kansızlığın sebebi genellikle beslenmeye bağlı demir eksikliğidir. Halsizlik, çarpıntı, çabuk yorulma, avuç içi, tırnak dipleri ve göz diplerinde solma gibi belirtiler görülebilir. Tedavide demir içeriği zengin besinleri tüketmek önemlidir. Gebelik süresinde kansızlık olmasa bile 16. haftadan sonra demir takviyesi yapılması gerekmektedir. Kan uyuşmazlığı aşı sayesinde önlenebilir Annenin kan grubunun Rh negatif, bebeğin kan grubunun ise Rh pozitif olması durumu “kan uyuşmazlığı” olarak adlandırılır. İlk kontrolde annenin kan grubuna bakılarak Rh negatif veya pozitif olduğu belirlenir. Bu durumdan ilk bebek etkilenmez ancak uygun şekilde müdahale edilmediği takdirde sonraki gebeliklerde çeşitli sorunlar ortaya çıkabilir. Gebeliğin 28. haftasında koruyuculuk için aşı yapılmaktadır. Doğumdan sonra ise bebeğin kan grubuna bakılır. Eğer bebek Rh negatif ise tekrar aşı yapılmasına gerek yoktur. Ancak bebek Rh pozitif ise doğumdan sonraki ilk 72 saat içinde anneye tekrar aşı yapılır. Anne adayının en büyük endişelerinden biri düşük tehdidi Genellikle gebeliğin 12. haftasına kadar kanamalar görülebilmektedir. Kanama az ve ağrısız ise düşük tehdidi azdır. Düşük tehdidi durumunda anne adayının ilk yapması gereken şey istirahat haline geçip hemen doktoru ile bağlantı kurmak olmalıdır. Doktor risk olduğunu düşünüyorsa vakit kaybetmeden hastaneye yatış yapılmasını isteyebilir. Gebelik diyabeti kontrol altına alınmalı Şeker hastası olan kadınlarda gebelikten önce kontrollerin başlamış ve şeker seviyesinin normal sınırlara indirilmiş olması gerekmektedir. Bazen de şeker hastalığı gebelik sırasında ortaya çıkar. Tam teşhis için 24-28. haftalar arasında şeker yükleme testi yapılmaktadır. Bu hastaların kan şekeri takiplerinin düzenli olarak yapılması gereklidir. 14 Memory İlkbahar 2014 Op. Dr. Nihal Çetin - Memorial Etiler Tıp Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü HAMİLELİK DÖNEMİ İLE İLGİLİ EN ÇOK MERAK EDİLENLER H amilelikte cilt ve saç bakımı, yolculuk şartları, diş sağlığının korunması gibi konular anne adayları tarafından en çok merak edilen noktalar arasındandır. Doğuma kadar anne ve bebeğin sağlığının korunması için bazı detaylara dikkat edilmesi önemlidir. Hamilelikte yolculuk ederken nelere dikkat edilmeli? Hamilelikte diş bakımı nasıl olmalıdır? Araca binildiğinde emniyet kemerinin kucağa gelen bölümü karnın altından geçecek, omuz bölümü göğüslerin arasına gelecek şekilde yerleştirilmelidir. Günde 5-6 saatten fazla yolculuk yapılmaması önerilir. Bacak damarlarında pıhtı oluşumu ve bacakta şişmeleri engellemek için yolculuk sırasında saat başı ya da 2 saatte bir 10 dakika yürümeye çalışılmalıdır. Riskli bir durum yoksa ( erken doğum riski, tansiyon yüksekliği, kanama, kalp hastalığı) uçak seyahatinde sakınca yoktur. Havalimanlarında kapı ve el dedektörleri metal tipidir ve X-ray içermez. Hamilelik diş çürüklerine yol açmaz ancak var olan çürüklerin daha hızlı ilerlemesine sebep olur. Hamilelikte diş eti kanaması, iltihaplanma, şişme ve kaşınma gibi sıkıntılar sık görülebilir. Doğumdan sonra kaybolur. Gebelikte diş bakımı ve tedavisi yapılmayacağı fikri yanlıştır. Hamilelikte kıyafet seçimi nasıl olmalıdır? Bebekte gelişme geriliğine dikkat! Anne karnındaki bebeğin gelişimi bazı durumlarda gebelik haftasına göre daha az olmaktadır. Bu bebekler düşük doğum ağırlığıyla dünyaya gelir. Sebep genellikle annenin yetersiz beslenmesi, sigara içmesi veya plasentaya yeterli kan gitmemesidir. Gelişme geriliği olan bebeklerin yakından takip edilmesi gereklidir. Çoğul gebelikler yakından izlenmeli Erken doğum, diyabet, preeklempsi (gebelik zehirlenmesi), kansızlık ve bebeğin rahimde ters durması gibi sorunlara çoğul gebeliklerde daha sık rastlanmaktadır. Gebeliğe bağlı yakınmaların tümü, özellikle gebeliğin son aylarında daha rahatsız edici hale gelir. Çoğul gebeliklerde takipler daha dikkatli ve sık yapılmalı Hiç azalmayan şiddetli baş ağrıları, görmede bulanıklık, vajinal kanama, şiddetli ve uzun süren karın ağrıları, vajinadan ılık su boşalması ve bebeğin hareketinin hissedilmemesi durumunda vakit kaybetmeden doktora başvurulması gerekmektedir. BEBEĞİMİ BEKLERKEN BEBEĞİMİ BEKLERKEN Op. Dr. Yeşim Gürel- Memorial Ankara Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü Bu dönemde karnı ve bacakları sıkan dar kıyafetler yerine rahat kıyafetler tercih edilmelidir. Sentetik iç çamaşırı kullanılmamalı, pamuklu olanlar tercih edilmelidir. Sıkı ve sert sütyenlerden kaçınılmalıdır. Yüksek topuklu ayakkabılar düşme riskine neden olacağından bir süre giyilmemelidir. Hamilelikte çatlaklar konusunda ne yapılabilir? Bazı anne adayları hiç bakım uygulamasa da çatlak oluşmazken, bazılarında düzenli bakıma rağmen çatlak oluşumu önlenemez. Ancak düzenli bakım uygulamak riski büyük ölçüde azaltır. Çatlaklar için hazırlanmış yağ ve kremlerden faydalanılabilir. Badem sütü veya yağı da kolay uygulanabilecek çözümlerdir. Vücudun çatlamaması için bol miktarda su tüketilmesi ve aşırı kilo alımından sakınılması gerekir. Hamilelikte saç boyatılabilir mi? Saç bakımında nelere dikkat edilmelidir? Yapılan çalışmalarda hamileyken saç boyamanın bebek üzerinde herhangi bir probleme yol açmadığı gösterilse de, boyanın içerisindeki kimyasal maddeler sebebiyle fetusun oluşum süreci olan ilk 12’nci hafta önerilmez. Bu haftadan sonra da bitkisel içerikli ürünler tercih edilmelidir. Saç nemlendiricisi, saç bakım şampuanı, saç jölesi, köpük ve saç spreyi kullanımının sakıncası yoktur. Hamilelikte cilt bakımı nasıl olmalıdır? Hamilelik sırasında yüzde ve genel olarak vücutta çeşitli yerlerinde( göğüsler ve dış genital organlar) deri renginde koyulaşmalar ve lekeler görülür. Ayrıca karın bölgesinde dikey bir çizgi oluşur. Bu lekeler doğumdan sonra geçer veya hafifler. Cilde uygulanan birçok kremler bu lekeleri önlemez ama şiddetini azaltabilir. Deri üzerine iyi bir nemlendirici krem ya da yağı masaj yapar gibi sürmeniz önerilir. Memory İlkbahar 2014 15 BENİM SAĞLIĞIM Prof. Dr. Şeref Kömürcü - Memorial Ankara Hastanesi Tıbbi Onkoloji Bölüm Başkanı KANSERDEN KORUNMAK İÇİN YAŞAM TARZINIZI DEĞİŞTİRİN Kanser, vücudun bir veya birden çok organ veya bölgesini etkileyen 200’den fazla hastalık grubunu tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Belirli bir doku veya organdaki hasarlı hücrelerin kontrolsüz bir biçimde üreyerek bir kitle veya tümör oluşturmasıdır. Her 7 kişiden biri hayatının herhangi bir döneminde bu hastalığa yakalanmaktadır. Kanser riskini %40 azaltabilirsiniz Araştırmalar kanserle olan savaşta en büyük umudun yaşam tarzı değişikliğine yönelik olduğu sonucunu ortaya koymaktadır. Kanserin önlenmesindeki en önemli iki konu, sağlıklı besinlerin seçimi ve sigara gibi kanserojenlerden uzak durmaktır. Son çalışmalar sebze ve meyveden zengin bir diyet, sigarasız yaşam, düzenli fiziksel aktivite ve sağlıklı vücut ağırlığının korunması ile kanser gelişiminde %40’lara varan bir azalma sağlanabileceğini göstermektedir. Bu da her yıl dünyadaki 3-4 milyon yeni kanser vakasının önlenmesi anlamına gelmektedir. Besinler iyi ve sağlıklı bir yaşam için gerekli olan vitamin, mineral ve lifleri; aynı zamanda koruyucu etkileri olan ve antioksidanlar olarak bilinen biyoaktif molekülleri içerirler. Bunlar vücudu kanser de dahil bir çok ciddi hastalığa karşı korurlar Uyarıcı belirtileri önemseyin Türkiye’de en sık görülen kanserlerin önemli bölümü çok ucuz, etkin ve kolay uygulanabilen halk sağlığı tarama yaklaşımları ile erken fark edilebilmektedir. Örneğin, meme kanseri için memede kitle, rahim ağzı kanseri için cinsel ilişki sonrası kanama, kalın bağırsak kanseri için dışkıda kan, cilt kanseri için deride şekil veya renk değiştiren cilt lekeleri, gırtlak kanseri için iki haftayı geçen ses kısıklığı erken uyarıcı belirtilerdir. Toplumun bu bulgular için duyarlı olması durumunda, ilgili kanserlerin erken tanınması ve tam olarak tedavi edilmesi mümkün olabilmektedir. Kanserden korunmak için çevresel faktörlere dikkat Genetik yapıdan çevresel faktörlere kadar birçok etkenin kanser gelişiminde rolü vardır. Genlerde oluşan kalıtımsal değişiklikler, beslenme düzeni, çeşitli virüs ve bakteriler, asbest ve benzen gibi kimyasal ajanlar, radyoaktif maddelerden ve güneş ışığından gelen radyasyon, hormonlar ve bağışıklık sistemi kanser gelişiminde önemlidir. Bunlardan en önemli ve önlenebilir olanları çevresel faktörlerdir. Bu etkenler vücuttaki normal hücre programını bozarak kanser gelişimine yol açabilirler. Genetik özellikler de çok önemli Genlerin bazı kanserlere karşı yatkınlığa neden olup olmadıkları konusundaki araştırmalar halen devam etmektedir. Kalıtımsal geçiş gösteren kanserler, tüm kanserlerin sadece %5-10’unu oluşturmaktadır. Tümör gelişimini önleyen tümör baskılayıcı genlerdeki bir bozukluğun kalıtımsal olarak aktarılması ve 16 Memory İlkbahar 2014 sigaranın katkısı ile bireyler kansere yatkın bir hale gelebilmektedirler. Meme ve yumurtalık kanserinin kalıtımsal geçişine ait bazı genler tespit edilmiştir. Kalın bağırsakta polip gelişimine genetik bir yatkınlık, kalın bağırsak kanseri gelişim riskini artırmaktadır. Genetik veya çevresel faktörlerin etkisiyle normal hücreyi anormal hücreye, anormal hücreyi de kanser hücresine dönüştüren zincirleme olaylar başlar. Hücredeki değişiklikleri vücudun bağışıklık sisteminin tanımaması ile de anormal hücrenin bölünmesi ve çoğalması ile kanser gelişir. Birçok kanser hücresi oluşumunda, sigara içimi ve sağlıksız diyet gibi yaşam tarzı faktörlerinin rolü olduğuna dair kanıtlar mevcuttur. Karsinojenik etkiler her hücrenin genetik bilgilerini içeren DNA yapısına zarar verir. Bozulmuş genetik yapısı ile vücudun denetiminden çıkan hücre, kontrolsüz olarak bölünmeye başlar. Çoğalan hücreler anormal bir kitle veya şişlik olarak karşımıza çıkar. Gelişim, çevredeki sağlıklı dokulara doğru devam eder, bundan kopan hücreler kan ve lenf sistemi yoluyla vücudun diğer yerlerine yayılarak (metastaz) yaygın kanser tablosu geliştirir. Memory İlkbahar 2014 17 OBEZİTE TEDAVİ EDİLMESİ GEREKEN M BİR HASTALIKTIR etabolizmam çok yavaş”, “Çok az yememe rağmen kilo alıyorum”, “Hiçbir egzersiz işe yaramıyor” gibi şikayetler sizi obeziteye mahkum mu ediyor? Bundan kurtulmak için öncelikle obezitenin genetik, metabolik, fizyolojik, kültürel, psikososyal ve davranışsal etkenlerin etkileşimi ile ortaya çıkan ciddi bir hastalık olduğunu kabul etmeniz gerekir. Obezite yaşamı tehdit eden hastalıkların nedeni Obezitenin en önemli nedenleri; hormonal bozukluklar, enerji alımı ve harcamadaki dengesizlik, fiziksel aktivite azlığı, kalıtım, metabolik bozukluklar, psikolojik bozukluklar ve bazı ilaçların kullanımıdır. Obez kişilerde sıklıkla kalp ve damar hastalıklarına bağlı ölümler, hipertansiyon, şeker hastalığı ve hatta kanser görülmektedir. Özellikle meme, rahim ve kalın bağırsak kanserlerine bu kişilerde daha sık rastlanır. Dilin büyümesi nedeniyle horlama, boğazda reflüden dolayı yanma ve kronik farenjit ile bazen ölümle sonuçlanabilen uyku apne sendromu yani uyurken nefesin durması, bu önemli sağlık sorununun yaşamı tehdit edici sonuçlarından biridir. Bel çevresi ölçüsüne dikkat! Beden kitle indeksi (BKİ) 25kg/m2 üzerinde olan ya da düşük BKİ’ye rağmen bel çevresi artmış olan (erkekte 102 cm, kadında 88 cm üzeri) kişiler kilo kaybı programı için idealdir. 18 Memory İlkbahar 2014 Beden Kitle İndeksi (BKI) nedir? 2 Kilogram olarak vücut ağırlığının m olarak boya bölünmesidir. İdeal BKİ hesaplamasına örnek: : 75 kilogram/1.70 boy*1.70 75 / 2,89=25,95 Toplu(fazla kilolu) Buna göre BKİ 6 sınıfta tanımlanmıştır. Zayıf <18,5 Normal 18,5-24,9 Toplu(fazla kilolu) 25-29,9 (hafif artmış diyabet ve kalp hastalığı riski) Obez 1 30-34,9 (diyabet ve diğer hastalık riskleri giderek artar) Obez 2 35-39,9 Obez 3 >40 (ölümcül hastalıklar açısından risk) Obezite tedavisinde bütüncül yaklaşım önemli Obezite tedavisinde öncelikle endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları uzmanına başvurmak gerekir. Metabolik, hormonal ve diğer parametreler açısından değerlendirilen hasta öncelikle; doğru beslenme ve düzenli egzersiz programları ile yaşam tarzı değişimleri açısından yönlendirilmelidir. Bu aşamada beslenme ve diyet ile psikiyatri uzmanından destek alınmalıdır. Bu şekilde kilo veremeyen, beden kitle indeksi (BKİ) 40’dan yüksek ya da BKİ’i 35’den yüksek olan ve başka hastalığı bulunan kişilerde “bariatrik cerrahi” adı altında ameliyatlar uygulanabilir. Obezite birçok etkenle ortaya çıktığı için tedavisi de aynı bütüncül yaklaşımla yürütülmelidir. Bu yaklaşımla, hastalar Memorial Antalya Hastanesi Kilo Kontrol Merkezi’nde; Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları, Beslenme ve Diyet, Psikiyatri ve Genel Cerrahi uzmanlarınca değerlendirilerek takibe alınmakta, tedavi bir ekip kontrolünde yürütülmektedir. BENİM SAĞLIĞIM BENİM SAĞLIĞIM Uz. Dr. Gökhan Yazıcıoğlu - Memorial Antalya Hastanesi Kilo Kontrol Merkezi Sorumlusu Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Alihan Gürkan - Memorial Sağlık Grubu Antalya Genel Cerrahi Bölüm Başkanı CERRAHİ UYGULAMALAR İLE KALICI KİLO KONTROLÜ Obezite için yapılan ameliyatlarda 3 yöntem izlenmektedir: Birinci yöntem midenin depolama görevinin azaltılmasıdır. Mide küçültme ameliyatları buna örnektir. • Band uygulamalar: Laparoskopik yöntem ile yaklaşık 1 saat gibi kısa bir sürede midenin üst bölümüne ayarlanabilir band ve bu bandın basıncını kontrol eden ünite cilt altına yerleştirilerek uygulanır. Takiplerde hedeflenen kilo kaybına göre band basıncı ayarlanır. %5060’lık yüksek kilo kaybı 3 yıllık takiplerden sonra görülür. En düşük cerrahi komplikasyona sahip yöntem olmakla birlikte bandın hareket etmesinin yol açtığı İkinci yöntem alınan gıdalardan faydalanmayı azaltan bypass ameliyatlarıdır ki, sorunlar nedeniyle, günümüzde az tercih ince bağırsakların bir kısmının devre dışı bırakılması buna örnek olarak verilebilir. edilmektedir. • Roux en Y gastrik bypass: Laparoskopik yöntem ile midenin yemek borusu ile • Sleeve gastrektomi (Tüp mide); birleştiği yerden kesilerek 30-40ml’lik mide parçası oluşturulur. Daha sonra ince Laparoskopik yöntem ile midenin büyük bağırsak uygun olan mesafeden kesilerek mideye uzak olan ince bağırsak bölümü kenarı stapler denilen aletler ile kesilip mide parçasına birleştirilir. Diğer ince bağırsak bölümü de uygun mesafede ince alınır. 150-200 ml’lik tüp mide oluşturulur. bağırsağa birleştirilir. 1 yıl içinde %65’e kadar kilo kaybı görülmektedir. Takiplerde %60-70’lık kilo kayıpları 2 yıllık takiplerde B12 ve demir tedavisi verilmesi gerekmektedir. görülür. Takiplerde B12 ve demir tedavisi Üçüncü yöntem ise her iki işlemin birlikte aynı hastada uygulanmasıdır. verilmesi gerekmektedir. Uz. Dr. Güneş Berk - Memorial Antalya Hastanesi Psikiyatri Uzmanı KİLO KONTROLÜNDE PSİKOLOJİK SORUNLAR DA ÖNEMSENMELİ Yeme davranışı ve fiziksel aktivite tercihi, kişilik özelliklerimiz ve bulunduğumuz ruhsal durumla yakından ilişkilidir. Özellikle ruhsal sıkıntılar yaşadığımız dönemlerde, yeme miktarında artış, yüksek kalorili yiyeceklere eğilim gösterme, alkol kullanma, tıkınırcasına yeme atakları yaşama, gece uykudan uyanarak yemek yeme gibi yeme düzeni bozuklukları aşırı kiloya yatkınlık sağlamaktadır. Yine ruhsal rahatsızlıklara eşlik edebilen, enerjisizlik, isteksizlik hali, fiziksel aktivitelerden uzaklaşmamıza sebep olarak da aşırı kiloya zemin hazırlayabilmektedir. Dolayısıyla kilo kontrolü sağlanırken altta yatan ruhsal sıkıntılara yönelik değerlendirme önemli ve gereklidir. Kilo kontrolünde, hem sebep hem de sonuç olabilecek ruhsal sıkıntıların saptanması ve tedavisi, yeme davranışı ve fiziksel aktivitenin düzenlenmesi, hem kilo kaybı hem de kaybedilen kilonun korunmasında temel öneme sahiptir. Psikiyatrik destek bu noktada, psikoterapiler ve gereğinde ilaç tedavileriyle sağlanmaktadır. Kilo kontrolünde psikiyatrik desteğin de içinde olduğu bir ekip çalışması tedavi başarısı için elzemdir. Dyt. Berna Ertuğ - Memorial Antalya Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü KİLO KONTROLÜNDE DENGELİ VE YETERLİ BESLENME EĞİTİMİ Obezite tedavisinde gerekli ölçümler yapılarak, sonuçlarına göre bireyin yaşam şekli ve beğenileri göz önüne alınıp, kolaylıkla uygulayabileceği, kendini tüm gün tok ve enerjik hissetmesini sağlayacak, sağlıklı ve kalıcı kilo yönetimi programı hazırlanmaktadır. Bireylere “yeterli ve dengeli beslenme” eğitimi verilmekte, düzenli eğitimler ve toplantılarla doğru bildikleri yanlışlar düzeltilmekte, kilo kontrolü sağlanmaktadır. •Metabolizma Hızı Ölçümü: Her bireyin enerji ihtiyacı farklıdır. Metabolizma hızı, parmak izi gibidir. Kişiye özel beslenme programının en temel unsuru ölçülen metabolizma hızı, kişinin oksijen tüketimiyle ölçülmektedir. 15 dakika süren ölçümde, ağız ve burun bir maske ile kapatılır. Tüm solunum tek merkezden yapılır ve kişinin oksijen tüketim kapasitesine göre metabolizma hızı ölçülür. •Detaylı Vücut Analizi: Özel vücut analizi cihazıyla, kişinin vücut ağırlığı, yağ oranı ve miktarı, bölgesel yağ dağılımı, kas ağırlığı, su oranı, kemik mineral oranı, metabolizma yaşı, deri altı ve organ çevresi yağlanması gibi pek çok değer ölçülmektedir. Bu ölçümler her görüşmede yapılarak, kişinin kilo takibi buna göre şekillenmektedir. Memory İlkbahar 2014 19 BENİM SAĞLIĞIM Prof. Dr. Ali Oto- Memorial Ankara Hastanesi Kardiyoloji Bölüm Başkanı KALPTE RİTİM BOZUKLUKLARININ DONDURULARAK TEDAVİSİ Ç arpıntı, kalp atışlarının kişi tarafından normalden farklı olarak hissedilmesi durumudur. Çarpıntı sırasında kalp atışlarında hızlanma, yavaşlama ya da düzensizleşme görülebilir. Ritim bozuklukları arasında sık rastlanılan “atriyal fibrilasyon” yaşam kalitesini olumsuz etkilemekte ayrıca bazı hastalarda inme ve ölüm nedeni olabilmektedir. Görülme sıklığı yaşla birlikte artıyor Dört odacıklı olan kalpte üstteki iki odacığa “kulakçık”, alttaki ikisine ise “karıncık” adı verilir. “Atriyal”, “kulakçıklardan kaynaklanan” anlamına gelirken titreşim olarak bilinen “fibrilasyon” terimi ile bir araya geldiğinde “atriyal fibrilasyon” kalbin üst odalarının kasılma yerine titreştiği anlamını taşımaktadır. Çarpıntıyı oluşturan bazı tetikleyiciler, akciğerden gelen toplardamarların sol kulakçığa açılan bölümündedir. Normalde kulakçıktan çıkan uyarılar dengeli ve düzenlidir. Sol kulakçıktaki kalp kası lifleri bazen toplardamarların ağızlarının etrafını sararlar. Buradan çıkan beklenmedik ekstra uyarılar kulakçıklara yayılınca ritim bozuklukları tetiklenebilir. Atriyal fibrilasyon durumunda, kulakçıkların normalin dışında çok hızlı ve düzensiz olarak uyarılması söz konusudur. Ritim bozulduğunda kalp düzensiz ve genellikle normalden hızlı atar. Bu tetikleyicilerin ortadan kaldırılması atriyal fibrilasyon gelişmesinin önlenmesini sağlar. Bu belirtilere dikkat! Atriyal fibrilasyon bazen hiç bir belirti vermeyebilir. Nabız sayılırken ya da kalp dinlenirken, düzensiz ve hızlı kalp atımı tesadüfen fark edilebilir. Atriyal fibrilasyon çarpıntı, nefes darlığı ve bazen de göğüs ağrısına yol açabilir. Ritim her zaman hızlı değildir ancak atriyal fibrilasyon ile kulakçıkların kasılmaması nedeniyle kalp debisi düştüğünden yüksek kalp hızı ile birlikte, baş dönmesi, göz kararması ve hatta bayılma görülebilir. Ayrıca bu ritim bozukluğunda yorgunluk ve efor kapasitesinde düşme olabilir. Atriyal fibrilasyon hastalarının felç geçirme riski 5 kat artıyor Atriyal fibrilasyon kalp kapak hastalıklarında, yüksek tansiyon, kalp yetersizliği ve şeker hastalarında sık görülmektedir. Aslında doğrudan hayati tehlikeye neden olabilecek bir ritim bozukluğu değildir; ancak çarpıntı sırasında pıhtı atma ve felç gelişme riski yüksektir. Buna bağlı olarak yaşam kaybı görülebilir. Atriyal fibrilasyon görülen hastalarda inme riski en az 5 kat fazladır. Atriyal fibrilasyonda en sık nabız düzensizliği görülür. Kişi bunu kendisi bile anlayabilir. Ancak kesin tanısı EKG ile konulmaktadır. Görülme sıklığı yaşla artar ve 65 yaş üzerinde toplumun % 4-5’inde ortaya çıkmaktadır. 75 yaşından sonra bu sorunu yaşayan hastalarda felç gelişme riski daha da artmaktadır. Dondurma yöntemi ile başarılı sonuçlar alınıyor Atriyal fibrilasyon tedavisinde son yıllarda önemli gelişmeler yaşanmaktadır. Dondurma tedavisi, bu çarpıntı türü nedeni ile iş ve sosyal yaşamı olumsuz etkilenen hastalar için kısa sürede iyileşme sağlayan önemli bir uygulamadır. Hasta uyutulmadan lokal anestezi ile sağ kasıktan girilir. Sağ kulakçıktan sol kulakçığa geçilerek bir ince boru yardımı ile özel bir balon bu toplardamarların ağzına yerleştirilir. İçine cihaz yardımı ile sıvı nitrojen verilir. Bu bölge eksi 40- 50 derecede dondurulur. Böylece balonun ön yarımküresinin donması sağlanıp, o bölgede bir hat oluşturularak tetikleyicilerin kulakçığa geçmesi engellenir. Atriyal fibrilasyonda dondurma yöntemi, yapısal bir kalp hastalığı bulunmayan, nöbetler halindeki çarpıntılar yaşayan özellikle genç hasta grubunda yüksek başarı oranları ile dikkat çekmektedir. İşlemin pek çok avantajı var • İşlem süresi kısadır. • Hasta daha az radyasyon almaktadır • Travma ve komplikasyon riski daha azdır. • Başarı oranları çok yüksektir. • Hastalar sadece 1 gece hastanede yatmaktadır. • İş ve sosyal yaşama ertesi gün dönüş sağlanabilmektedir. 20 Memory İlkbahar 2014 Memory İlkbahar 2014 21 Uz. Dr. Abdullah Özkardeş- Memorial Şişli Hastanesi Nöroloji Bölümü VERTİGOYA KARŞI AĞRI KESİCİLERİN SIK KULLANIMI MİDE KANAMASI NEDENİ Mide kanaması, birçok nedene bağlı olarak oluşabilir. Toplumda sıkça görülen bu önemli sağlık sorunu, kişilere göre farklı belirtilerle ortaya çıkar. Mide mukozasındaki inflamasyona bağlı olarak gelişen, tedaviyle iyileşebilen fakat tekrar nüksedebilen bir hastalıktır. Ciddi sağlık sorunlarına sebep olmaması için mutlaka doktor kontrolünde tedavi edilmesi gerekir. Görülme nedeni bölgesel olarak farklılık gösterir Mide kanamalarının dünyada ve Türkiye’de görülme nedenleri farklıdır. Dünyada mide kanamaları en sık olarak ağrı ağrı kesicilerin kontrolsüz bir şekilde kullanımına bağlı olarak ortaya çıkar. Normalde batı ülkelerinde ve Türkiye’nin batı kesiminde daha az olan hepatit B ve karaciğer sirozuna bağlı mide kanamaları, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde sıklıkla görülmektedir. Mide kanamalarına yol açan nedenler ise genel olarak; ailevi ve çevresel faktörler, kanamaya sebep olacak ilaçların kullanılması, kafa travmaları, stres ve gerginlik, kişilerin zayıf bünye yapısı, çeşitli cerrahi girişimler, tedavi edilmeyen ülser, aşırı miktarda sigara ve alkol kullanımıdır. 60 yaş üzeri kişiler risk altında Ciddi mide- yemek borusu kanaması olan hastalarda; aniden başlayan üşüme ve baş dönmesi, dışkının siyah, cıvık, kötü kokulu, petrol gibi olması ve kan kusma gibi önemli belirtiler görülmektedir. Bu durumda hastaneye kaldırılan hastalarda; yaş, kullandığı ilaçlar ve dozları, kalp hastası ise kan sulandırıcı ilaç kullanıp kullanmadığı, kanamaya neden olabilecek bir başka hastalığının bulunup bulunmadığı göz önünde alınarak tedavi uygulanmaktadır. 60 yaş sonrası, hastalık için risk faktörü oluşturmaktadır. Hazımsızlık, ağrı ve şişkinliğe dikkat… • • • • • • • Karın bölgesinin üst kısmında ağrı ve rahatsızlık duyulması, Midede meydana gelen hazımsızlık ve şişkinlik şikayetleri, Bulantı ve kusmayla birlikte ekşime ve yanma hissedilmesi, Midede doygunluk hissi duyulması, Kusmanın taze kırmızı renkte ya da kahverengi olması, Kahve telvesi görünümünde dışkılama, Makattan kan gelmesi ve halsizlik hissedilmesi gibi belirtiler varsa vakit kaybetmeden doktora başvurulmalıdır. Ameliyatsız tedavi mümkün Mide kanamalarında en güvenilir yöntemlerden biri midedeki kanayan yeri klips ile kapatmaktır. Endoskopi yöntemiyle, ameliyata gerek kalmadan kanayan yer tespit edilerek o bölge klips ile kapatılmaktadır. Bu yöntem şu an dünyada en sık kullanılan ve hastaya konfor sağlan uygulamadır. Takılan klipsler 4-5 gün sonra o bölgede oluşan yara kapandıkça düşer ve hasta dışkılama yoluyla klipsleri dışarı atar. Mide kanamasının iyi bir tedaviden sonra tekrarlama riski çok azdır ve daha önce hiç mide kanaması geçirmemiş bir kişi ile oran aynı seviyededir. Ancak yaşlı ve sık ağrı kesici ve kan sulandırıcı ilaç kullanan hastalar dikkatli olmalıdır. Çünkü bu hasta gruplarında kanamanın tekrarlama ihtimali yüksektir. 22 Memory İlkbahar 2014 BENİM SAĞLIĞIM BENİM SAĞLIĞIM Doç. Dr. Mustafa Yakut - Memorial Diyarbakır Hastanesi Gastroenteroloji Bölümü K ÖNLEMİNİZİ ALIN işinin kendisi veya çevresinin hareket ettiğini düşünme hissi olarak tanımlanan vertigo, son yıllarda sık görülen rahatsızlıkların başında geliyor. Bu durum sersemlik veya baygınlık hali ile karıştırılmakla birlikte; tedavi edilmediği takdirde iş ve sosyal yaşamı durma noktasına getirebiliyor. Baş dönmesine bulantı kusma ve terleme eşlik edebilir Hastalar genellikle vertigo ile ilgili şikayetlerini tanımlarken zorluk çekmektedirler. Vertigonun bulguları, farklı nedenlere bağlı olarak değişebilmektedir. Hasta, çevresinin veya kendinin hareket ettiğini veya döndüğünü ifade eder. Bu duruma bulantı, kusma, terleme ve anormal göz hareketleri eşlik edebilir. Yakınmalar birkaç dakika ile başlayıp, saatlerce sürebilir. Bazen bu şikayetler sabit ve sürekli bazen de atak şeklinde görülebilir. Vertigonun başlangıcı, bir harekete veya pozisyon değişikliğine bağlı olabilir. Vertigo beyin veya iç kulaktaki problemlere bağlı olarak ortaya çıkabilir İç kulak problemlerine bağlı vertigolara “periferik”, beyin hastalıklarına bağlı vertigolara ise “santral vertigo” adı verilmektedir. Vertigonun beyin ile ilgili nedenleri, denge siniri, bu sinirin beyinin alt bölümündeki çekirdeği ve bu yapıların diğer beyin alanları ile olan bağlantılarının bozulmaları ile ilgilidir. Sinirin ve çekirdeğin bağlantıları, “serebellum” denilen beyincikledir. Santral vertigoda, baş dönmesi daha az şiddette olur fakat kısa sürede düzelmez. Beyinin alt bölümünün kanlanmasının azalması vertigoya neden olabilir. Boynun arkasından gelip beyne giden damarlar, diğer yapıların yanında denge ile ilgili bölümleri de kanlandırır. Bu kanlanmada oluşabilecek bozukluklar; güçsüzlük, görme bulanıklığı, çift görme, uyuşukluk, denge bozuklukları, düşme ve konuşma bozukluklarına da neden olabilir. Beyin tümörleri baş dönmesine neden olabilir Beyincik ve beynin alt bölümü arasında gelişen ve “köşe tümörü” denilen oluşumlar %20 oranında vertigoya neden olur. Bu tümörler; ilerleyici işitme kaybı, çınlama ve bazen de dengesizlik yapabilir. Beyinin alt bölümünün içine yerleşen tümörler ve damarlar ile ilgili anormallikler de vertigo nedeni olarak akılda tutulmalıdır. Bununla birlikte denge sinirini etkileyen “nöropati” diye adlandırılan hastalıklar da, vertigoya sebep olabilir. Bazı epilepsi türleri vertigo şeklinde krize yol açabilir. Kafa ve boyun travmaları ile migren de vertigoya zemin hazırlayabilir. Baş dönmesinden sonra genellikle baş ağrısı başlar. Baş dönmesi sınırlı bir zaman süresini kapsar ve zaman zaman aynı atakları tekrarlar. Tedavi vertigonun nedenine göre planlanır Beyne bağlı nedenlerle gelişen vertigonun nasıl seyredeceği, beyindeki hasarın yeri, türü ve boyutuna bağlıdır. Nispeten daha hafif şikayetlerle kendilerini gösterseler de daha uzun sürebilirler. Vertigonun santral nedenleri; beyinin alt bölümünün az kanlanması ve enfarktüsü, bu bölgeyi etkileyen multipl skleroz, köşe tümörleri, denge siniri hastalıkları, beyinin alt bölümünü etkileyen tümörler ve damar anormallikleri, epilepsi nöbetleri, bazı genetik hastalıklar, denge ile ilgili beyin alanlarının doğuştan olan anormallikleri şeklinde sıralanabilir. Beyne bağlı oluşan vertigoda nedene yönelik bir tedavi planlı çizilir. Vertigo ile başa çıkabilmek için alınması gereken önlemler Genel olarak hangi nedenle olursa olsun vertigolar konusunda ilk olarak ilaç tedavisine başvurulur. Bunun dışında beyinsel kaynaklı vertigolarda, şikayetlerin nedenine göre yaklaşım gerekmektedir. Beynin kanlanma bozukluğu sonucunda oluşan vertigolarda, aspirin ve çeşitli ilaçların kullanımı gerekmektedir. İleri derecede büyük damar darlığı olan hastalarda stent veya bypass ameliyatları da düşünülmelidir. Multipl sklerozlu olup vertigo şeklinde atak yapan hastalara ise yüksek doz kortizon verilmektedir. Vertigoya neden olan tümörlerin tedavisi cerrahidir. Vertigo ile seyreden epilepsilerde ise epilepsi ilaçları yardımıyla tedavi yoluna gidilmelidir. Memory İlkbahar 2014 23 BİR ÖKSÜRÜK Ö YILLARCA SÜREBİLİR ksürük, refleks olarak ortaya çıkan güçlü bir savunma mekanizmasıdır. Solunum yollarını salgılardan temizleyip, yabancı maddelerin hava yollarına girişini engellemektedir. Bazı olgularda öksürük 2 aydan 10 yıla kadar değişen sürelerde devam edebilmektedir. Uzun süreli öksürükler kişide uyku bozukluğu, idrar tutamama, öfke, depresyon, göğüs ağrısı gibi şikayetlere neden olarak son derece rahatsız edici bir hale gelebilmektedir. Eğer kişi sigara kullanmıyor ve yapılan rutin tetkiklerde öksürüğü açıklayacak bir sonuca varılamıyorsa öksürük; Sessiz post nazal akıntı ile ilişkili olabilir Post nazal akıntı, boğazın arkasına toplanan burun salgısıdır. Akıntı aşağıya doğru hareket ettikçe öksürük, ses kısıklığı ve boğazda irritasyon hissi gibi şikayetler de görülmektedir. Akıntıya bağlı öksürük, yutak ve gırtlak bölgesindeki öksürüğe duyarlı reseptörlerin akıntı ile uyarılması sonucu ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte kulak burun boğaz muayenesinde post nazal akıntı görülmeyebilir ve üst solunum yolu muayenesi normal olabilir. Bu durum “sessiz post nazal akıntı ile ilişkili öksürük” olarak adlandırılır. Astımın habercisi olabilir Nefes darlığı ve göğüste hırıltı ile birlikte görülen klasik astım, sigara kullanmayan yetişkinlerde en sık rastlanan öksürük sebeplerinden birisidir. Astımlı hastaların bir kısmında öksürük tek bir belirti olarak karşımıza çıkabilir ve bu rahatsızlık “öksürükle seyreden astım” olarak tanımlanır. Öksürükle seyreden astım klasik astımın bir öncüsü olarak kabul edilir ve tedavi edilmez ise %30 oranında klasik astıma dönüşebilir. Çevresel ve mesleki faktörler etkili olabilir Fırıncılık, depolama ya da madencilik gibi meslek gruplarında çalışanlarda ortama bağlı olarak farklı bir bronşit türü gelişebilmektedir. Bu hastalık hava yollarında “eozinofil” adı verilen alerjik hücrelerden zengin iltihabi bir durumdur. Bu olgularda balgamda alerjik hücre sayısının mutlaka araştırılması gerekir. Tedavi olunmadığı takdirde KOAH hastalığı gelişebilmektedir. Bu nedenle erken teşhis ve tedavisi son derece önemlidir. Reflü şikayetleri olmasa da öksürük sessiz reflü ile ilişkili olabilir Reflü ile ilişkili öksürük midenin asit içeriğinin üst solunum yollarına aspirasyonuna bağlı gelişebilmektedir. Öksürük yemek yerken, sıvı gıda alırken, gülerken, telefonda konuşurken veya sabah kalkıldığında ortaya çıkar ve sıklıkla ses kısıklığı ile birliktedir. Gastrointestinal sistem ile ilgili ileri tetkikler hafif düzeydeki asit kaçaklarını göstermekte yetersiz kalabilir. Kullanılan bazı ilaçlara bağlı olabilir Kalp yetmezliği ve hipertansiyon tedavisinde kullanılan bazı ilaçlar, özellikle sigara içmeyen kadınlarda sıklıkla kuru öksürüğe sebep olabilmektedir. Psikolojik bir rahatsızlığa bağlı olabilir Psikojenik öksürük, “alışkanlık öksürüğü” veya “tik öksürüğü” olarak da isimlendirilir. Genellikle çocuk yaş grubunda veya ergenlik döneminde görülür. Kendiliğinden ortaya çıkabilir ve isteyerek yapılabilir. Keyif alınan bir aktivite sırasında ve gece veya gündüz uykularında öksürüğün kaybolduğu gözlenmiştir 24 Memory İlkbahar 2014 BENİM SAĞLIĞIM BENİM SAĞLIĞIM Prof. Dr. Necla Songür - Memorial Şişli Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü Uz. Dr. Arda Şanlı Ökmen - Memorial Ataşehir Hastanesi Kardiyoloji Bölümü KALP HASTALIKLARINDA 3 BOYUTLU TANI VE TEDAVİ K alp hastalıklarının tanı ve tedavisinde her geçen gün yeni teknolojik uygulamalar kullanılmaya başlanıyor. 3 boyutlu, eş zamanlı ekokardiyografi ile artık kalbin gerçek görüntüsü alınabiliyor. Kalbin ses dalgaları yolu ile odacıklarının, kapaklarının ve kalpten çıkan ana damarların yapısını ve fonksiyonlarını inceleyen kardiyolojik bir tanı yöntem olan ekokardiyografi; temelde ultrason prensibine dayanmaktadır. Ekokardiyografi, kalbin hareketli bir organ olması nedeniyle teknolojik açıdan diğer ultrason cihazlarına göre son derece gelişmiş bir yöntemdir. İşlem sırasında ses dalgalarının iletilmesini sağlayan “transduser” adı verilen bir alet kullanılarak göğüs duvarının farklı bölgelerinden görüntüleme yapılmaktadır. Bu sayede kalbe farklı açılardan bakılarak yapısı ve fonksiyonları incelenmektedir. Risk yok ağrı yok 3 boyutlu ekokardiyografi, ultrasonografik bir yöntem olmasından dolayı hasta açısından risk oluşturmamaktadır. Radyasyon içermez ve ağrısız bir işlemdir. Uygulama süresi 20-45 dakika aralığındadır; ancak hastalığa göre değişmektedir. Ekokardiyografinin sağladığı avantajlar • Kardiyoloji muayenesi sırasında saptanan kalp üfürümlerinin değerlendirilmesi • Kalp kapak fonksiyonları ve hastalıklarının tanı ve izlemi • Göğüs ağrısı, nefes darlığı, çarpıntı, bayılma gibi yakınmalar ile başvuran hastalarda kalbin yapı ve fonksiyonlarının değerlendirilmesi • Yapay kalp kapağı takılmış hastalarda kapak fonksiyonlarının değerlendirilmesi • Koroner arterlerine balon veya stent uygulanmış hastaların izlemi • Koroner bypass ameliyatı uygulanan hastalarda kalp fonksiyonlarının ve kalp duvarı hareketlerinin incelenmesi • Ritim bozukluğu hastalarında kalp içinde pıhtı varlığının araştırılması • Kalbin doğumsal hastalıklarının tanısı • Kalp tümörlerinin tanısı • Kalp çevresinde toplanan sıvıların miktarının ve öneminin belirlenmesi • Kalpten çıkan büyük damarların hastalıklarının incelenmesini sağlamaktadır. Kalbin en net görüntüsü alınır Günümüzde kullanılan ekokardiyografi cihazlarının genel olarak iki boyutlu sistemlerdir. Yakın zamanda gelişen teknolojiyle birlikte 3 boyutlu ve 4 boyutlu sistemler geliştirilmiştir. 3 boyutlu ekokardiyografi ile kalbi tıpkı kalp cerrahisi sırasında göğüs kafesinin açılıp, cerrahın gözüyle gördüğü görüntüye benzer renk ve doku kalitesinde görmek mümkün olabilmektedir. Bu yöntem hem daha iyi bir görüntü kalitesi ile inceleme sağlanabilmesini hem de 2 boyutlu ekokardiyografi ile net olarak ortaya konulamayan bazı yapısal bozuklukları ortaya koyabilmektir. Kalp delikleri tanısında önemli 3 boyutlu ekokardiyografi, kalp kapak cerrahisi sırasında tamir uygulanması veya kapak değişimi kararlarının alınmasında önemlidir. Kalp deliklerinin tedavisinin cerrahi olarak mı kateter yoluyla girişimsel olarak mı yapılacağı konusunda da yine 3 boyutlu ekokardiyografinin sonuçlarından yararlanılır. Memory İlkbahar 2014 25 Op. Dr. Murat Koç - Memorial Kayseri Hastanesi KBB Hastalıkları Bölümü ANİ İŞİTME BAŞ DÖNMESİ CİDDİ HASTALIKLARIN BELİRTİSİ OLABİLİR Baş dönmesi bir hastalık değildir. Genellikle denge sistemindeki bir bozulmadan ileri gelir ve ciddi rahatsızlıkların önemli bir belirtisi olabilir. Sıklıkla hastaların ifade ettiği sersemlik, dengesizlik veya bulantı hissi tıbbi olarak gerçek bir baş dönmesi değildir. Kişinin kendisinin veya etrafının döndüğünü hissetmesi ise gerçek bir baş dönmesi durumudur. Baş dönmesinin birçok nedeni vardır Baş dönmesinin; iç kulak hastalıkları, sinir sistemi (denge siniri, beyincik ve beyin sapı) hastalıkları, psikojen (stresin ve sıkıntının dış dünyadaki ifadesi) ve sistemik nedenler (kan şekerinin düşmesi veya yükselmesi, B12 vitaminin eksikliği, tansiyon düşüklüğü veya yüksekliği, kansızlık) olmak üzere değişik sebepleri vardır. En sık baş dönmesi sebebi ise “Pozisyonel vertigo” olup, bunu denge sinirinin iltihabı (vestibüler nörit) ve Meniere hastalığı takip eder. Bunların dışında beyin damar hastalıkları, beyin sapındaki ve beyincikteki iltihabi hastalıklar, MS, tümörler, migren atakları ve sara (epilepsi) nöbetleri baş dönmesine neden olabilir. Baş dönmesine eşlik eden uyuşmaya ve ağrıya dikkat! Tekrarlayan baş dönmesine eşlik eden başka bir bulgu yoksa kişi ya Meniere ya da pozisyonel vertigo hastasıdır. Her iki durumun ayırımı muayene ve işitme testleri ile yapılmaktadır. Meniere için kulak içi basıncını azaltan koruyucu tedaviler, pozisyonel vertigo içinde manevra dışında iç kulaktaki denge organını duyarsızlaştıran denge egzersizleri uygulanır. Eğer baş dönmesi dışında başka bir yakınma söz konusu ise (baş ağrısı, uyuşma, çift görme, peltek konuşma, dengesizlik, güç kayıpları gibi) bu durumda hasta, mutlaka nöroloji uzmanı tarafından detaylı bir şekilde incelenmeli ve nedene yönelik tedavi uygulanmalıdır. Baş dönmesinin tedavisi nedenine göre değişir Baş dönmesinin nedenine yönelik tedavi esastır. En sık baş dönmesi nedeni olan pozisyonel vertigo’nun tedavisinde bir sedye üzerinde hastanın başının belli pozisyonlara çevrildiği epley veya semont manevrası ismi verilen bir tedavi uygulanmaktadır. Bu manevralar baş dönmesine neden olan, yerinden oynamış iç kulak kristallerinin tekrar yerine gelmesini sağlar. Bu tedavi sonrasında hastalardan 24 saat boyunca öne ya da arkaya çok eğilmemeleri ve başın yüksek pozisyonda tutulduğu bir şekilde yatmaları gerekir. Bunu etkin şekilde yapamayacak olan hastalara boyunluk kullanımı da önerilebilir. Bazı hastalarda vertigonun nüksetmesi ihtimali üzerine evde yapılabilecek baş dönmesi egzersizlerinin önerilmesi yararlı olacaktır. Baş dönmesi, beyin kanaması gibi hastalıkların tek bulgusu olabileceğinden beyin damar hastalıkları, MS gibi beyni etkileyen diğer hastalıkların teşhisi ve tedavisi hayati önem arz etmektedir. 26 Memory İlkbahar 2014 BENİM SAĞLIĞIM BENİM SAĞLIĞIM Doç. Dr. Ertuğrul Uzar - Memorial Diyarbakir Hastanesi Nöroloji Bölümü A KAYBINA DİKKAT ni olarak ortaya çıkabilen işitme kayıpları; damar tıkanıklığı, tümörler, darbeler ve immünolojik bozukluklara bağlı olarak gelişebiliyor. Kış aylarında soğuk algınlığına bağlı büyük artış gösteren viral enfeksiyonlar da ani işitme kayıplarının en önemli nedenlerinden biri olarak gösteriliyor. Ani işitme kaybında enfeksiyonlar ve bilinçsiz ilaç kullanımı etkili Tek ya da iki taraflı olan ve aniden ortaya çıkabilen işitme kayıpları, hastaların önemli bir bölümünde saatler hatta dakikalar içinde kendini gösterebilmektedir. Hastada işitme kaybı ile birlikte; yüz felci, baş dönmesi, bulantı ve kusma, dengesizlik, kulakta uğultu gibi şikayetler de bulunabilmektedir. Hastayı birdenbire işitme kaybına götüren sürecin en önemli nedenlerinden biri de enfeksiyonlardır. Soğuk algınlığına bağlı olarak ortaya çıkan üst solunum yolu enfeksiyonları ve bilinçsiz kullanılan antibiyotikler ani işitme kayıplarını tetiklemektedir. 72 saat içinde müdahale edilmeli Hastanın tek kulağında işitme eksikliği hissetmesi ve buna eşlik eden çınlama şikayeti oluşması, vakit kaybetmeden doktora başvurmasını gerektirir. Çünkü ani işitme kayıplarına 72 saat içerisinde müdahale edilmesi ve alınan ilaç tedavisi ile sorunun ortadan kalkma olasılığı %90 oranındadır. Ancak 72 saatten sonra müdahale edilen hastalarda bu oran % 5’e kadar düşmektedir. Bu nedenle işitme kaybına maruz kalan hastaların zaman kaybetmeden 3 gün içinde bir kulak burun boğaz uzmanına başvurması gerekmektedir. Müdahale edilmeyen hastalarda işitme kaybı kalıcı olabilir. şekillenmektedir. Damardan 10 günlük ilaç protokolü uygulamasının yanı sıra hasta ileri yaşta ise basınç tedavisi de uygulanmaktadır. Ani işitme kaybında cerrahi yönteme de başvurulmaktadır. Sorunun büyük ölçüde damarsal kaynaklı olduğu durumlarda, bozulmuş iç kulak kan akımının düzeltilmesi de iyi sonuçlar alınmasını sağlar. Gürültülü ortamdan uzak durulmalıdır Günlük hayatta alınacak bir takım önlemlerle ani işitme kaybı önlenebilmektedir. Ancak öncelikle kişinin işitme duyusunu etkileyecek sistemik bir hastalığı varsa kontrol altına alınmalıdır. Yüksek ses ve sesin aniden yükselebildiği ortamlardan uzak durmak da işitme kayıplarına karşı koruyucu bir önlemdir. Gürültülü ortamlarda çalışmaya maruz kalanların ise kulak tıkacı kullanması gerekir. İşitme kaybının nedeni araştırılmalı Ani işitme kayıplarında hasta klinik ortamda yatırılarak; sigara ve alkol gibi iç kulağın beslenmesini engelleyen unsurlardan uzaklaştırılması sağlanmaktadır. Ender de olsa iç kulağın beyinle birleştiği yerde kendisini gösterebilecek bir tümör varlığına karşı hastaya tahliller uygulanmakta, bu sorunun ortaya çıkışının altında yatan neden araştırılmaktadır. Hastanın diyabet açısından da değerlendirilmesi çok önemlidir. Çünkü şeker hastalarında işitme kaybı, sağlıklı kişilere göre 4 kat daha fazladır. Bazen gizli şeker hastalığı işitme kaybı ile kendini göstermektedir. Tedavi hastanın yaşına ve başvuru süresine göre değişir Tedavide öncelikle kortizondan yararlanılmaktadır. Kortizon tedavisinin yanı sıra hastaya ek ürünler ve kan sulandırıcı ilaçlar verilmektedir. İşitme kayıplarının tedavisi hastanın yaşı ve başvurduğu süreye göre de Memory İlkbahar 2014 27 BAĞIRSAK HASTALIKLARININ TANISINDA KAPSÜL ENDOSKOPİ YÖNTEMİ Teknoloji ile birlikte hastalıkların teşhisinde kullanılan yöntemlerde de önemli gelişmeler yaşanıyor. İnce ve kalın bağırsak hastalıkları ile kanserlerin tespit edilmesinde yaygın olarak uygulanan kapsül endoskopinin kullanımı doktor ve hastaya büyük konfor sağlaması nedeniyle giderek artacak gibi görünüyor. Yutulan kapsül sayesinde binlerce görüntü alınabiliyor Kapsül endoskopi, 12x33 m boyutlarında, üzerinde kamera bulunan kapsülün ağız yoluyla yutularak ince bağırsak ve kolonun incelenmesi yöntemidir. Kapsül, sindirim sisteminde yolculuk yaptıkça binlerce fotoğraf çeker ve bu fotoğrafları kemer üzerine takılan kayıt cihazına aktarır. Yaklaşık 24 saat sonra işlemin sonunda çekilen fotoğraflar alıcıdan bilgisayara indirilir ve imajlar doktor tarafından incelenir. Kapsül dışkılamayla birlikte vücuttan atılır. Son zamanlarda özellikle kolonların görüntülenmesinde kullanılan kapsüller de üretilmiştir. Kapsül endoskopi uygulanmadan önce bağırsaklar, kolonoskopi öncesindeki hazırlıkta olduğu gibi, boşaltılarak temizlenmelidir. Daha sonra bel bölgesine bir kayıt cihazı takılır. Kapsül ağız yoluyla yutulur ve sindirim sistemindeki yolculuğu boyunca binlerce resim çeker. Yaklaşık 10 saat sonra kayıt cihazı çıkarılır ve bilgisayara aktarılarak kaydedilen görüntüler doktor tarafından incelenir. Kapsül endoskopi kolonoskopinin yerine kullanılabilir mi? Kolonoskopi kolonun (kalın bağırsaklar), fleksibl endoskopla incelenmesi yöntemidir. Kapsül endoskopi tanısal amaçla kolon polipleri ve kolon kanseri taramasında kullanılır. Özellikle kolonoskopi işlemini tolere edemeyen hastalarda tanısal amaçla kolonoskopi yerine kullanılabilir. Kolonoskopinin tamamlanamadığı durumlarda kapsül endoskopi yapılabilir. Kapsül endoskopinin en önemli eksikliği biyopsi alamamasıdır. Kolonoskopi işlemi sırasında kuşkulu bir alan görüldüğünde durup yakınlaştırmak, gereğinde yıkamak ve en önemlisi biyopsi almak mümkündür. Kapsül endoskopinin yetersiz olduğu en önemli nokta biyopsi alamamasıdır. Bazı hastalıklı alanları görmeyebilir veya net gösteremeyebilir. Çünkü kapsül hızlı geçebilir veya çekilen görüntüler net olmayabilir. Kapsül endoskopi işlemi sırasında polip ya da kanama saptandığında poliplerin alınması veya kanamanın tedavisi mümkün değildir. Poliplerin ortadan kaldırılması veya diğer tedavi edici işlemler için kolonoskopi yapılmalıdır. Doğru merkez ve uzman seçimi çok önemli Uz. Dr. Feride Ekimler Süslü - Memorial Antalya Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü DOĞRU YAŞAM ALIŞKANLIKLARI ROMATİZMANIN ETKİLERİNİ AZALTIR Romatizmal hastalıklar, hastaya hayat boyu sürebilen ve özellikle de hareket kısıtlılığına neden olması bakımından yaşam kalitesini düşürebilen önemli bir sağlık sorunudur. Hastalık ilerlediğinde, kişilerin zorunlu ihtiyaçlarını bile yerine getirmesini engelleyebilir. Bu nedenle romatizmanın yol açtığı olumsuz etkilerle olabildiğince geç karşılaşmanın yolu, yaşam alışkanlıklarını değiştirmektir. Eklemlerde şişlik ve şekil bozukluğu görülür Kas, kemik ve eklemler ile bu yapıları birleştiren bağlarda ağrı ve hareket kısıtlılığına bazen de şişlik ve şekil bozukluğuna neden olan hastalıklar, “romatizma” olarak adlandırılmaktadır. Romatizmal hastalıklar genel olarak iltihabi olanlar ve olmayanlar şeklinde sınıflandırılır. Bunlardan en sık görüleni ve halk arasında “kireçlenme” olarak isimlendirilen “artroz hastalığı”, iltihabi olmayan romatizmal hastalıktır. Kapsül endoskopi asıl olarak ince bağırsaklardaki hastalıkların tanısında kullanılmaktadır. Ancak, bazen kapsül tümöre ya da yapışıklığa bağlı darlıklarda sıkışıp kalabilir ve tıkanıklığa yol açabilir. Bu durumlarda kapsül ameliyatla alınabilir. Kapsül endoskopinin bu konuda uzman bir ekibin bulunduğu tam donanımlı bir merkezde yapılması gerekmektedir. 28 Memory İlkbahar 2014 basit ağrı kesicilerle geçer. Ancak zamanla daha kısa ve basit aktivitelerle başlayarak uzun sürer hale gelir. Hastalığın ileri evresinde ağrı sürekli olarak kendini hissettirir ve ilaçla kontrol edilemez duruma gelir. Ağrıyla birlikte eklemlerde tutukluk oluşur ve hastaların hayat standardı düşmeye başlar. Kireçlenme ilerledikçe hastalar zorunlu ihtiyaçlarını bile güçlükle giderebilir. Romatizmal ağrılara karşı düzenli egzersiz ve kilo kontrolü önemli Romatizmal hastalıkların neden olduğu olumsuz etkilerle olabildiğince geç karşılaşmak için alınması gereken bazı önlemler şu şekilde sıralanabilir: Ulaşılması zor olan bölgeler incelenebiliyor Kapsül endoskopi, klasik endoskopi ile ulaşılması zor olan ince bağırsakların görüntülenmesini sağlar. Özellikle gastroskopi ve kolonoskopi ile tespit edilemeyen gizli bağırsak kanamalarında, ince bağırsağın Crohn hastalığı, polip ve tümörlerini saptamada, bazı sindirim sistemi hastalıklarının teşhisinde önemli rol oynamaktadır. BENİM SAĞLIĞIM CERRAHİ YÖNTEM Prof. Dr. Yıldıran Songür- Memorial Şişli Hastanesi Gastroenteroloji Bölümü Ağrı yaşam kalitesini düşürür Kireçlenme; kalça, diz, ayak bileği, omuz gibi büyük eklemlerin yanı sıra el parmakları gibi küçük eklemlerde de olabilir. Kadınlarda erkeklere göre daha fazladır. Hastalığın asıl nedeni eklem kıkırdağının zamanla incelmesi, aşınması ve sonunda yırtılmasıdır. Kireçlenmede hastaların öncelikli şikayeti ağrıdır. Ağrı başlangıçta uzun aktiviteler sonrası başlar, dinlenince ve dönemlerde sıcak uygulamalardan kaçınılarak lokal soğuk uygulamaları yapılmalıdır. Kronik dönemde ise sıcak su torbaları ve sıcak havlular yararlıdır. • Diz kireçlenmesini önlemek için, çömelme ve diz çökmeden kaçınmalıdır. Bele binen yükü azaltmak için ağırlık kaldırılmamalıdır. Öne eğilmeyi gerektiren hareketler yapılmamalıdır. Oturuş şekline dikkat edilmeli, el ve omuz kireçlenmesini engellemek için mümkün olduğu kadar titreşimli alet kullanılmamalıdır. Ağırlık tek elle taşınmamalı, baş üstü aktiviteler uzun süre yapılmamalıdır. • Kireçlenmeden korunmak için hafif ve ortopedik tabanlı ayakkabılar giyilmeli, düz ve yüksek topuklu ayakkabı tercih edilmemelidir. • Hastaların ideal kilosunda olması ve bu kiloyu koruması çok önemlidir. Çünkü ideal kilo, ekleme binen yükü azaltır ve hastalığın ilerlemesini engeller. Hastaya uygulanan tedavi yöntemlerinin etkinliğini de artırır. • Eklem kireçlenmesinden korunmak için eklemleri zorlayıcı egzersizlerden kaçınmak gerekir. Bu rahatsızlıkta düşük yoğunluklu egzersiz, yürüyüş, yüzme ve bisiklet gibi aktiviteler önerilir. Ağırlık kullanılarak yapılan sporlar ve uzun mesafe koşuları hasta risklidir. Su, eklemlere binen yükü azalttığı için yüzme ve yürüyüş en uygun sporlardır. Egzersiz de düzenli olarak yapılmalıdır. • Ağrılı durumlarda baston, dizlik ya da korse kullanılmalı, eklem üzerine binen yük bu sayede azaltılmalıdır. • Eklem bölgesinde ısı artışı olduğu Memory İlkbahar 2014 29 Doç. Dr. Cem Demirel - Memorial Ataşehir Hastanesi Tüp Bebek Merkezi AİLEM KİŞİYE ÖZEL EMBRİYO TRANSFERİ TÜP BEBEKTE BAŞARI ŞANSINI ARTIRIYOR B aşarısız tüp bebek denemeleri, çiftler için oldukça stresli bir süreç anlamına gelmektedir. Hatta bu denemeler sonucunda umutlarını kaybeden pek çok çift tedaviyi bırakabilmektedir. Kişiye özel olarak belirlenen embriyo tutunma zamanı ile yapılan transferler, tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı yaşayan çiftler için umut olmaktadır. Tekrarlayan denemelere rağmen gebelik sağlanamamışsa Birkaç kez tekrarlanan tüp bebek denemelerine rağmen gebelik elde edememesine tekrarlayan tutunma başarısızlığı ya da RIF (Recurrent İmplantation Failure) adı verilmektedir. Bu durumun tanımı genelde bir veya iki morfolojik olarak iyi kalitede embriyo transferinin yapıldığı üç başarısız tüp bebek tedavisi şeklinde yapılmaktadır. Bu tabloda hastalara farklı tedavi yaklaşımları uygulanmalıdır. Her birey için en uygun tarih belirlenir Tekrarlayan tutunma başarısızlığı görülen çiftlerde önce standart bir tüp bebek tedavisi uygulanmakta ve elde edilen embriyolar dondurularak saklanmaktadır. Bunu takiben hastanın kendi doğal döngüsü içerisinde yumurtlamayı sağlayan LH hormonunun arttığı gün takip edilmekte ve bu günden 7 gün sonra ya da hormon ile rahim hazırlığı yapılıyorsa rahim zarı 7 mm’yi geçince, progesteron hormonu başlandıktan 5 gün sonra rahim zarından bir doku örneği alınıp ERA testine gönderilmektedir. Tutunma dönemine ait genlerin ortaya konup konmadığı özel bir bilgisayar programı ile değerlendirilmektedir. Kişiye özel transferlerle olumlu sonuçlar alınır Test sonucunda eğer rahim zarı tutunma için uygunsa “reseptif”; yani kabul edebilir; uygun değilse de “nonreseptif”; yani embriyoyu kabul etmez şeklinde rapor gelmektedir. Bu sonuca göre hastanın rahim zarı tutunmaya uygun olan günü belirlenir ve embriyo transferi bir sonraki siklus belirlenen günde gerçekleştirilir. İlk veriler bu test kullanıldığında hastaların bir bölümünde tutunma penceresinin farklı günlere kaydığını ve bu günün tespit edilmesi ile embriyo transferinin kişiselleştirilerek olumlu sonuçlar alınabileceğini ortaya koymaktadır. Tutunma başarısızlıkları neden olur? Tekrarlayan tutunma başarısızlığının nedenleri arasında; rahim içinde embriyoların tutunacağı bölgede bulunan miyomlar, polipler, enfeksiyon, iltihaplanma ve rahim içi yapışıklıkları; tüplerin uç kısımlarının tıkalı olması ve içinin sıvı ile dolması hali olan hidrosalpenks, embriyoların kromozomal bozukluklarının artmış oranda görülmesi; kazanılmış ya da doğuştan gelen pıhtılaşma bozuklukları (trombofililer) bulunmaktadır. Rahim zarı, tutunma için uygun olmalı Araştırmalar, kadında embriyonun tutunacağı rahim zarının tutunma için belirli bir dönemde uygun şartlar taşıdığını göstermektedir. Birçok kez iyi kalitede embriyo transferine rağmen eğer embriyolar tutunmuyorsa bunun altında yatan problem, kadının endometriumun; yani rahim zarının embriyoları kabul edecek dönemde olmamasından kaynaklanmaktadır. Eğer bu dönem embriyoların nakledilmesinden sonra ya da transfer etmeden önce oluşuyorsa ve transfer zamanı bu özelliğini yitirmekteyse bu durumda tutunamama problemi ile karşı karşıya kalınabilmektedir. Bu nedenle, zamanın önceden belirlenip, embriyoların nakledilmesi tutunamama problemine çözüm olabilmektedir. Embriyonun tutunma zamanını belirleyen test Embriyonun tutunma zamanı ortaya çıkan ya da azalan 238 geni tespit etmek için ERA (Endometrial Reseptivite Array) testi kullanılmaktadır. Alınan rahim zarı örneği için kullanılan bu test, bir bilgisayar programı aracılığı ile rahim zarının tutunmaya elverişli ya da elverişli olmadığını ortaya koyabilmektedir. 30 Memory İlkbahar 2014 Tüp bebekte tekrarlayan tutunma başarısızlıklarının tanısı ve kişiye özgü embriyo transferi için “ERA” testi uygulanmaktadır. Memory İlkbahar 2014 31 Op. Dr. Arzu İlknur Özdemir - Memorial Ataşehir Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü T O Adet döngü süresi ortalama 28 gündür. Kadınların %15’inde 28 günde bir regl kanaması görürlerken, %0.5’inde 21 günden daha kısa, %1’inde ise 35 günden daha uzun bir zamanda kanama görülmektedir. Kadınlarda regl dönemi genelde 24-35 gün arasında değişir. Bazı durumlarda daha da uzun sürebilir. Kadınların büyük çoğunluğu adet döneminin 11. ve 21. günleri arasında yumurtlamaktadırlar. Kadın ve erkek kısırlığında tüp bebek tedavisi Tüp bebek tedavileri; kanalların tıkalı olmasına bağlı olarak döllenmenin gerçekleşmediği durumlarda, yumurtlamanın olmadığı ya da yetersiz olduğu genç hastalarda, ileri yaşlarda, açıklanamayan kısırlık, çikolata kisti ve bazı genetik hastalıkları bulunan kadınlarda uygulanmaktadır. Özellikle, tüp bebek tedavilerindeki yeni uygulamalar sayesinde sperm yokluğu olan erkek hastalarda da başarılı sonuçlar alınabilmektedir. Testislerden ince iğne aspirasyonuyla veya Mikro Tese yöntemiyle sperm bulunmakta ve böylece döllenme gerçekleştirilerek çocuk sahibi olma şansı elde edilmektedir. İleri yaşta başarı oranı düşer gelmektedir. Reglinin ikinci döneminin; yani yumurtlama ile adet kanaması arasındaki sürenin 14 gün ve sabit olmaktadır. Yumurtlama takibi nasıl yapılır? Yumurtlama günü bünyeye göre farklılık gösterebilir Pek çok kadın yumurtlama günü hesaplaması konusunda farklı yöntemler kullanmaktadır. Genellikle ovülasyon tahmin kitleri ve bazal vücut ısısı ölçümünden faydalanılır. Bazen regl döneminin ortasında yumurtlama olmasına rağmen, gerçek yumurtlama günü değişebilmektedir. Bu tarihlere yakın günlerde gebelik elde edilme ihtimali daha yüksektir. Yumurta takibi folikül, yumurta hücresini içeren küçük keseciklerdir. Kadın yumurtalıklarında çok sayıda folikül bulunur ve bunlardan her adet döngüsünde bir tanesi büyüyerek çatlar içerisinden yumurta hücresi (oosit) atılır. Folikülometri yani yumurta ölçümü yumurtalıkta büyüyen folikülün aşama aşama boyutlarının ölçülmesidir. Bu ölçümlerin yapılmasının sebebi folikül çapı belli bir büyüklüğe ulaşınca çatlama zamanını belirlemek, zamanlamalı ilişkiyi programlamayı sağlamaktır. Vajinal ultrason yoluyla folikül büyüklüğü ölçülür. Karından yapılan ultrason yoluyla da ölçüm yapılabilir; ancak transvajinal ultrason kadar net görüntü sağlanamaz. Ultrason işlemi basit ve konforlu bir uygulama olmakla birlikte işlev sırasında ağrı hissedilmez. Yumurtlama gününü tespit etmenin en kolay yolu Yumurtlama belirtileri Adetleri düzenli olan kadınlarda yumurtlama, adet kanaması başlamadan yaklaşık 14 gün önce gerçekleşmektedir. Bu, yumurtlama gününü tespit etmenin en pratik yoludur. Bu hesapla adet dönemi 28 gün süren bir kadında yumurtlama adetin 14’üncü günü olur, adet kanamasının başladığı ilk günden sayarak 14’üncü güne denk gelir. Bu günden 2-3 gün önce başlayarak 1 hafta boyunda 2-3 günde bir cinsel ilişkide bulunmak hamile kalma şansını artıracaktır. Adetleri düzenli olarak 30 gün süren bir kadın adet kanamasının başladığı ilk günden başlayarak 16’ncı gün yumurtlama olacağını hesaplamalıdır. Adet kanamaları düzenli 35 günde bir olan kadınlarda yumurtlama günü yaklaşık olarak 21’nci güne denk gelecektir. Regl düzensizliği olanlar nasıl hesaplama yapmalı? Adetleri düzensiz olan kişilerde yumurtlama gününü tahmin etmek daha zordur; ancak her zaman adet kanaması başlamadan ortalama 14 gün önce yumurtlama meydana 32 Memory İlkbahar 2014 GÜNLÜK YAŞAMI OLUMSUZ ETKİLEMEZ üp bebek; çeşitli tedavi yöntemleri ile çocuk sahibi olamayan çiftlere yardımcı üreme teknikleri kullanılarak uygulanan, yumurta ve spermin laboratuvar ortamında döllendirilmesi sonrası embriyo transferi yani bebeğin fiziksel olarak annenin rahmine yerleştirilmesi işlemidir. vülasyon yani yumurtlama dönemi, gebe kalma konusunda en önemli noktalardan biridir. Birçok kadın bu hesaplama ile hamile kalmaya çalışır. Bu nedenle de doğru yanlış pek çok farklı bilgi kimi zaman hamile kalma sürecini zorlaştırmaktadır. Yumurtlama belirli bir yaş ve dönemden sonra her kadının yaşadığı bir durumdur. Yumurtlama süreci; hamilelik için en uygun günlerdir. Ovülasyon sayısının artırılması ve gebe kalınmasının yükseltilmesi sürecini içermektedir. 11 ve 21. gün arası önemli TÜP BEBEK TEDAVİLERİ AİLEM AİLEM KADINLARDA YUMURTLAMA TAKİBİ HAMİLE KALMAYI KOLAYLAŞTIRIR Op. Dr. Uğur Değer - Memorial Dicle Hastanesi Tüp Bebek Merkezi • Vajinal (servikal) akıntıda artış olması ve bunun şeffaflaşması yumurtlama olmadan bir kaç gün önce başlamaktadır. • Yumurtlama ile beraber vücut ısısında artış saptanır. Bu hafif artış genellikle hissedilmez; ama derece ile ölçümde rahatlıkla fark edilir. Özellikle vücut ısısı takibi yapan kadınlar bunu rahatlıkla tespit edebilir. Genellikle yarım derece civarında bir artış olur. • Bu süreç sırasında veya öncesinde kasık ağrısı şikayeti de görülebilir. Tek taraflı (sadece sağda veya solda) kasık ağrısı genellikle yumurtlamanın olduğu gün hissedilir. Ağrı bazen iki taraflı da olabilir. Bazen büyüyen yumurtaya bağlı ağrı yumurtlama olmadan birkaç gün önce başlar, yumurtlamanın olduğu gün artar ve sonra birden kaybolur. Kimi zaman bu ağrıya hafif vajinal kanama da eşlik edebilir. • Memede hassasiyet, dolgunluk ve gerginlik en sık belirtilerdir. • Karında şişkinlik hissi görülebilir. • Libido artışı genellikle yumurtlama olmadan birkaç gün önce başlar. Tüp bebek yönteminde başarı oranı, yaşla ve yumurta kalitesiyle yakından ilişkilidir. Genç hastalarda yumurta rezervi fazla olduğu için tedavi sonrası başarılı sonuç alma şansı yüksektir. 35 yaş sonrası yaş arttıkça başarı oranı da azalmaktadır. Bu nedenle tüp bebek tedavisine ne kadar erken yaşta başlanırsa, sonuç da o kadar iyi olacaktır. Bu nedenle genç çiftler istedikleri halde çocuk sahibi olamadıklarında, vakit kaybetmeden nedeninin araştırılması için mutlaka bir uzmana başvurmalıdır. İleri yaş grubunda bulunan kadınların yumurta rezervi yeteri kadar depolanmadığı için yumurtlama problemleri ortaya çıkar. Bu durumda da 3 aylık bir tedaviye başlanır; ancak hala sonuç alınamıyorsa tüp bebek aşamasına geçilebilir. Tüp bebek tedavisi sonrası doğal bir gebelik süreci yaşanır Tüp bebek tedavi yöntemiyle gebe kalanlar normal bir gebelik süreci yaşar. Yapılan işlem, ilişki sırasında kadının kanalları tıkalı olduğu için karşılaşamayan sperm ve yumurtaları laboratuvar ortamında karşılaştırmaktır. Tüp bebek, doğal bir seyir gösteren gebelik döneminin oluşması için bir takım işlemlerin yapılmasıdır. Yani doğal süreç insan eliyle yürütülmektedir. Başarısız denemenin ardından yeni tedaviye başlanabilir Tüp bebek tedavisi sırasında bazı komplikasyonlar gelişebilir. Örneğin; ender de olsa ilaçların etkisi sonucu yumurtalar aşırı miktarda büyüyebilir, bazen hiç büyümez veya yumurtalar arasında dengesizlik oluşur. Bir yumurtanın büyüyerek istenilen boyuta geldikten sonra bir başka yumurtanın aynı büyüklükte kalması tedavi sürecini olumsuz etkiler. Tedavi sırasında gelişebilecek bu olumsuz durumlar başarısız bir deneme olarak kabul edilmeli ve tedavi sonlandırılmalıdır. Tüp bebek tedavisi günlük yaşama engel oluşturmaz Tüp bebek tedavileri geçmiş yıllara göre teknolojinin gelişmesi ve yeni uygulamaların gündeme gelmesi ile günümüzde hasta için daha tolere edilebilir duruma gelmiştir. Hastalar artık tedavi sürecinde normal yaşantısını devam ettirmektedir. Hastaların yalnızca transfer gününden sonra 1 gün dinlenmesi yeterli olmaktadır. Ayrıca tüp bebek tedavisi sırasında hastanın stres yaşamaması ve kendini rahat hissetmesi oldukça önemlidir. Tüp bebek tedavisini yaptırdığı merkez hastanın kolay ve hızlı bir şekilde ulaşabileceği uzaklıkta olmalıdır. Bu sayede hasta doktoruyla daha yakın temas kurarak kendini güvende hisseder. Memory İlkbahar 2014 33 Uz. Dr. Abdurrahman Yıldırım- Memorial Şişli Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü BOĞMACA AŞISI OLUN AİLEM ASTIM ÇOCUĞUNUZUN YAŞAMINI KISITLAMASIN! Ç ocuklara astım tanısı konulması genellikle anne babaları endişelendiren konuların başında gelmektedir. Çünkü ebeveynler çocuklarının astım nedeni ile normal yaşantılarına devam edemeyeceğini düşünmektedir. Oysaki astımlı çocuklar da yaşıtları gibi spor yapabilir ve çeşitli aktivitelerde bulunabilir. Hırıltılı solunum ve nefes darlığına dikkat Astım, hem dünyada hem de ülkemizde çocuklarda en sık rastlanan hastalıklardandır. Bazı ülkelerde çocuklarda astım sıklığı %30, ülkemizde ise %6-18’dir. Astım semptomları ilk 6 yaştaki çocuklarda sık görülür ancak özellikle egzema, anne ve babada astım varlığı gibi risk faktörleri taşımayan çocuklarda bu şikayetler okul döneminde geçebilmektedir. Astım hastalığının tedavisinde kullanılan son derece etkili ve yan etki açısından da güvenilir ilaçlar mevcuttur. Bu ilaçlar önerilen şekilde kullanıldığında, hastaların yaşadığı öksürük, hırıltı, nefes darlığı gibi şikayetler ile ortaya çıkan atakların sıklığı ve şiddeti azalmaktadır. Alınması gereken önlemler • Çocuklar astım konusunda bilgilendirilmelidir. • İlaçlar düzenli bir şekilde alınmalıdır. • Çocuk acil durumlarda hangi ilaçları kullanacağını ve kimi arayacağını bilmelidir. • Okuldaki öğretmenler ve sorumlu kişiler çocuğun hastalığı ve ilaçları ile ilgili bilgi sahibi olmalıdır. • Çocuğun yaşıtlarının yer aldığı normal günlük aktivasyonlarda yer alması sağlanmalı ve bu sayede kendine güven duyması amaçlanmalıdır. • Çocuklar mümkün olduğunca bu hastalığın yaşamları için bir engel olmadığı konusunda cesaretlendirilmelidir. Astımlı çocuk da spor yapabilir Astımlı çocukların yaşıtlarından ayırılmaması ve sevdikleri aktivitelere ya da sporlara yönlendirilmesi gerekmektedir. Astım hastası çocuklar böylece hem eğlenir hem de aktif yaşam alışkanlığı edinip, obeziteden korunmuş olurlar. Solunum, kasları güçlendiği için egzersizin solunum üzerine olumlu etkisi vardır. Her 6 olimpiyat atletinden birinin aynı zamanda astım olduğu bilinen bir gerçektir. Bu nedenle çocukları için astım tanısı konulan ebeveynlerin üzülmesini gerektirecek bir durum yoktur. ğu kronik ralma ve iltihabın oldu da da rın lla yo va ha , Astım lmesi ve k, göğüsten ıslık sesi ge rü sü Ök ır. ıkt al st ha r bi önemli belirtileridir. nefes darlığı astımın en Çocuğu astım olan ebeveynler bunlara dikkat etmeli • Polen yoğunluğunun olduğu dönemlerde dış ortamda aktiviteden kaçınılmalı (polen alerjisi varsa) • Egzersiz yaparken ağızdan değil, burundan nefes alıp verilmeli • Isınma ve soğuma egzersizleri için yeterli zaman ayrılmalı • Rahatlatıcı ilaçlar hep yanında olmalı • Öğretmen ve spor hocaları hastalık ve ilaçlar hakkında bilgilendirilmeli • Semptom yaşanırsa egzersiz bırakılmalı, rahatlatıcı ilaçlar kullanılmalı ve doktora başvurularak gerekiyorsa ilacın dozu artırılmalıdır. 34 Memory İlkbahar 2014 AİLEM Prof. Dr. Refika Ersu- Memorial Ataşehir Hastanesi Çocuk Göğüs Hastalıkları Bölümü BEBEĞİNİZİ KORUMA ALTINA ALIN B urun akıntısı ve tıkanıklığı, hafif ateş, öksürük, hışıltı, nefes darlığı gibi belirtilerle kendini gösterebilen boğmaca, dünyada her yıl yaklaşık 60 milyon kişiyi etkisi altına almaktadır. Bu vakaların 500 binden fazlası ölümle sonuçlanmaktadır. Çocukları boğmacadan korumanın en etkili yolu ise aile bireylerinin aşılanmasıdır. Boğmaca çocuklara en fazla yetişkinlerden bulaşıyor Günümüzde boğmacanın erişkinlerde görülme sıklığı artmaktadır. Boğmaca vakalarının %10’unun altı aydan küçük bebeklerde yani “süt çocukluğu” olarak adlandırılan dönemde olduğu saptanmıştır. Boğmaca vakalarının yaklaşık %60’ı ise ergen ve erişkin yaş grubudur. Yapılan bazı çalışmalarda, 7 günden daha uzun süre öksüren ergen ve erişkinlerin %13-32’ sinde boğmaca olduğu gösterilmiştir. Süt çocukları ve okul öncesi çocuklar boğmaca mikrobunu en fazla, öksüren ergen ve yetişkinlerden almaktadır. Boğmaca çocuk ve yetişkinlerde farklı belirtiler gösterir Boğmacanın belirtileri; “kataral”, “paroksismal” ve “konvalesan” olarak üç ayrı döneme ayrılmaktadır ve her dönemde farklı belirtiler göstermektedir. -Kataral dönem hastalığın ilk 10-15 günlük süresini oluşturur. Hastalık bu süreçte soğuk algınlığına benzer belirtiler göstermektedir. Hapşırma, öksürük, hafif ateş ve burun akıntısı görülmektedir. -Paroksismal dönem 1.5 aya kadar uzayabilen bir süreyi kapsamaktadır. Günde ortalama 20 kez görülen sert ve yoğun öksürük atakları bu dönemde yaşanmaktadır. Hasta öksürük nöbetleri sonunda oksijensiz kaldığı için çok derin nefes alma ihtiyacı hisseder. Çocuklarda bulantı ve kusma görülebilmektedir. -Hastalığın son ve iyileşme dönemi olan konvalesan adı verilen süreç kişiden kişeye değişse de ortalama 1 ay kadar sürmektedir. Bu dönemde öksürüğün şiddeti ve sıklığı azalmaktadır. Fakat yeniden bir solunum yolu hastalığına yakalanılması öksürük nöbetlerinin tekrarlamasına neden olmaktadır. Koza stratejisi ile bebeklerinizi boğmacadan koruyun Boğmaca solunum yoluyla bulaşır Boğmaca, aksırma ve öksürme ile etrafa saçılan damlacıkların içindeki bakterilerin havada kalması ile insandan insana bulaşmaktadır. Bulaşıcılık, hastalık ortaya çıktıktan yaklaşık 30-40 gün kadar daha devam eder. Boğmaca aşısının yaygın olarak kullanılmaya başlanması ile vakalarda %99’un üzerinde bir azalma olmuştur. ‘Koza stratejisi’ küçük bebekleri korumak için bebekle teması olan annebaba-kardeş, bakıcı ve sağlık çalışanları gibi kişilerin aşılanmasını amaçlayan bir uygulamadır. Bu yaklaşıma göre, yenidoğanların ve henüz aşılanması tamamlanmamış süt çocuklarının çevresindekilere çeşitli aşıların uygulanması önerilmektedir. Özellikle bebek doğmadan önce bebekle temas edecek bireylere aşı yapılmasının daha da yararlı olacağı düşünülmektedir. Bebeklere ise aşı 4 doz şeklinde uygulanmaktadır. İlk doz 2’nci ayda yapılmaktadır. 2’inci ve 3’üncü dozlar ise 2’şer ay arayla uygulanmaktadır. Bebek 1.5 yaşındayken ise son kez aşılanır. 5-6 yaşlarında eğer doktor tarafından gerekli görülürse 5’inci doz da verilebilmektedir. Aşının yorgunluk, ateş yüksekliği, bulantı, kusma gibi yan etkiler ile aşı yerinde kızarıklık, ağrı ve şişlik gibi yan etkileri görülebilmektedir. Bu etkiler üç gün içinde ortadan kalkmaktadır. Memory İlkbahar 2014 35 Uz. Dr. Göktuğ Özdemir - Memorial Kayseri Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Pedagog Dr. Melda Alantar- Memorial Şişli Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü AİLEM HASTALIK HABERCİSİ OLABİLİR Çocukluk çağında sıklıkla görülen idrar kaçırma, nedeni araştırılması gereken önemli bir sağlık sorunudur. Basit gibi görünse de önemli hastalıkların belirtisi olarak ortaya çıkabilir. Hastalığın tedavisi sosyal açıdan da önemlidir. Çünkü idrar kaçırma sorunu ihmal edildiğinde çocuklarda yaşam kalitesinin bozulmasına ve özgüven sorununa yol açabilir. Çocuklarda sosyal ve psikolojik soruna yol açıyor Çocukluk döneminde altını ıslatma sık karşılaşılan bir durumdur. İdrar kaçırma yalnızca gece değil gündüzde görülebilmektedir. Normalde çocuklar gece idrar kontrolünü 4 yaşında sağlar. Gündüz kontrolü ise daha erken yaşta sağlanmaktadır. 5 yaşındaki çocukların % 15 i , 15 yaşındaki çocukların ise % 1 i gece idrar kaçırmaktadır. Gece idrar kaçıran çocukların her yıl % 15’i kendiliğinden, hiçbir tedavi almadan iyileşmektedir. Ancak altını ıslatma problemi bu zaman aralığında çocuk ve ailesinde, sosyal ve psikolojik sorunların ortaya çıkmasına neden olur. Sosyal açıdan önemli olan bu durum, altta yatan önemli bir hastalık olmasa bile, tedavinin gerekliliğini ortaya koymaktadır. İdrar kaçırma sorunu önemsenmeli Çocukluk çağında başlayan idrar kaçırma sorunları, aileler tarafından çoğu zaman ihmal edilmektedir. Ancak bu durum ciddi hastalıkların belirtisi olabilir. Gündüz veya gece idrar kaçırma; böbrek yetmezliği, hormonal bozukluklar, idrar yolu iltihapları, sinir sistemi hastalıkları, şeker hastalığı, mesane çalışması bozukluğu gibi hastalıklarla beraberde görülebilir. Bu nedenle hafife alınmamalı ve nedeni mutlaka araştırılmalıdır. 5 yaşından önce tedavi düşünülmemeli Gece idrar kaçırma sorunu olan bir çocuğun tedavisi, 5 yaşından önce düşünülmemelidir. Tedavi planlanan çocukta bu problemin başka bir hastalığa bağlı olup olmadığı incelenmelidir. İdrar tahlili ve ultrasonografik incelemelerle, idrar yollarına ait anatomik bozukluk veya enfeksiyon olmadığı tespit edildikten sonra gece idrar kaçırma sorunu tedavi edilmelidir. 36 Memory İlkbahar 2014 AİLEM ÇOCUĞUNUZ OYNAYARAK ÖĞRENSİN ÇOCUKLARDA İDRAR KAÇIRMA G ünümüzde çocukluk çağında görülen ruhsal ve psikolojik sorunlar her geçen gün artış gösteriyor. Bir çok anne baba çocuğunun içe kapanık, asosyal olduğundan şikayet ediyor. Çocukların gelişimini olumsuz etkileyen bu sağlık sorunlarının önüne geçebilmenin en etkili ve keyifli yolu ise çocukların kendilerini ifade edebildikleri doğal bir araç olan oyundur. Çocukların duygularını dışa vurmaları teşvik ediliyor Oyun terapisi, davranışsal ve duygusal sorunlar yaşayan çocukların kendilerine yardımcı olabilmeleri için onlara destek veren bir terapi yaklaşımıdır. Oyun terapisinde terapist danışan çocuğa güvenilir bir ortam olan oyun odasında kendi seçtiği araçlarla oynayarak duygularını dışa vurmasına yardımcı olur. Oyun terapisinde kullanılan teknikler ve işlevleri • • • • • • • Yaratıcı hayal kurma - Anlayışın gelişmesini sağlar. Terapötik hikaye anlatımı – Ahlaki ve ruhsal gelişimi destekler. Kuklalar ve maskeler – Sosyal ilişkilerin geliştirilmesini sağlar. Sanat – Yaratıcılığın gelişmesini sağlar. Kum terapisi – Duygusal durumun dışa vurumunu sağlar. Müzik – İletişimin gelişmesine yol açar. Hareket – Fiziksel gelişimi destekler. • Endişe ve saldırganlık azalır, çocuklar psikolojik olarak kendilerini güçlü hissederler. • Çocuklar dünyada güven içinde olduklarını düşünürler. • İlişki kurmayı öğrenirler. • Bağışıklık sistemleri güçlenir. • Düş gücüne dayanan oyunlarda yer alan mecazlar, oyun sırasında beyinde salgılanan kimyasal maddeler yeni nöron bağlantılarının oluşmasına olanak sağlar. • Çocuklar duygusal, davranışsal sorunlarını çözebildikleri için daha iyi öğrenirler. Odaklanma sorunları ortadan kalkar. İngiltere’de yapılan bir araştırmada, 6 seans oyun terapisi gören çocuklarda grup etkinliklerine katılma, iletişim kurma, dinleme ve etkinliklere odaklanma konusunda olumlu gelişim sağlandığı belirtilmiştir. Oyun terapisi ile çocuklar ilişki kurmayı öğrenir Yaşam şekli ve beslenme alışkanlıkları değiştirilmeli İdrar kaçırma da ilaç tedavisi 8 yaşından büyük çocuklar için düşünülmelidir. İdrar kaçırma sorunu olan çocuklarda beslenme ve sıvı alımı düzenlenmelidir. Gün içinde 6-7 kez 250 ml sıvı alımı sağlanmalı, akşamları yatmadan 2 saat önce sıvı alımı kısıtlanmalıdır. Akşam yemeğinden sonra çay ve gazlı içecekler verilmemelidir. Gündüz 3 saat ara ile tuvalete götürülmeli, kabızlık sorunu varsa ona yönelik bir tedavi uygulanmalı, yatmadan önce ve yattıktan 2 saat sonra uyandırılarak tuvalete götürülmeli, gece tuvalete kolay ulaşım sağlanmalı, bez bağlamaktan kaçınılmalı, fizik aktivite düzenlenmeli ve uzun süre oturur pozisyonda kalması engellenmeli, cezadan kaçınılarak özgüven mutlaka korunmalıdır. Geceleri çocuğun altının bağlanmaması çocuk için daha yararlı bir uygulamadır. Çünkü bez bağlama çocuğun gece kalkma ihtiyacını ortadan kaldırır ve tedavi sürecini olumsuz etkiler. Oyun terapisi sıklıkla “konuşma terapisinin” işe yaramadığı durumlarda kullanılır. Oyun terapisi ile; Oyun terapisinin etkili olduğu sağlık sorunları • • • • • • • • • • • • • • • • Kayıplar, ölümler Ayrı yaşayan, boşanmış ebeveynler Akademik, sosyal, kültürel, fiziksel gelişim alanlarındaki yetersizlikler Davranış sorunları İletişim sorunları Otizm İçe dönüklük Travmalar İstismar Kabuslar Gelişim gecikmeleri Devamsızlık Sosyal dışlanma Zorbalık Öfke nöbetleri Dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu Memory İlkbahar 2014 37 Doç. Dr. İbrahim Ötgün - Memorial Ankara Hastanesi Çocuk Cerrahisi Bölümü AİLEM ÇOCUKLARIN SOLUK BORUSUNA YABANCI CİSİM KAÇMASINI ENGELLEMEK ELİNİZDE Ç ocukların soluk borusuna yabancı cisim kaçması (aspirasyon) sık karşılaşılan bir durum olup yaşamı tehdit eder. Çocukların soluk borusuna yabancı cisim kaçması ev kazalarının önemli bir bölümünü ve çocuk ölümlerinin yaklaşık %3’ünü oluşturmaktadır. Aniden başlayan şiddetli öksürük, morarma, hırıltılı solunum, ses değişikliği veya kısıklığı, ıslığa benzer solunum sesi gibi belirtiler, çocuğun boğazına kaçan bir yabancı cismin göstergesi olabilir. Çocukta solunum sıkıntısı belirtilerine ek olarak, korku ve endişeye de neden olan bu duruma, dakikalar hatta saniyeler içinde müdahale edilmesi ve soluk yoluna kaçan cismin doktor tarafından çıkarılması hayati önem taşır. 38 Memory İlkbahar 2014 Çocuğunuza 3 yaşından önce kuruyemiş vermeyin Doğumdan 3 yaşına kadar çocuklarda soluk borusuna kaçan yabancı cisimlerin % 75’i kuruyemiş (fındık, fıstık, ceviz, ayçiçeği çekirdeği, badem, vb.) ve katı gıdalardır. Bunun dışında çocukların soluk borusuna oyuncakların küçük parçaları, kalem kapakları, toplu ve çengelli iğne gibi yabancı cisimler de kaçabilmektedir. Acil müdahale gerektiren bu tür vakaların önlenebilmesi için 3 yaşına kadar çocuklara mümkün olduğunca kuruyemiş ve taneli gıdalar yedirilmemeli ve çocukların küçük oyuncak parçalarından uzak tutulmaları sağlanmalıdır. Özellikle kuruyemişler ve çok katı yiyecekler 3 yaşın altındaki çocuklara; öğütülerek, ezilerek veya diri bir un kıvamına getirilerek, yiyeceklerin içine ya da çorbalarına konularak verilmelidir. Acil müdahale hayati önem taşır Çocuklardaki soluk borusuna kaçan yabancı cisim acil müdahale sonrası mutlaka uzman doktor tarafından çıkarılmalıdır. Yabancı cisimler genel anestezi altında endoskopik yöntemlerle çıkarılabilir. Çok nadiren açık ameliyat gerekir. Soluk yolundaki yabancı cisimler çıkarılmaz veya geç fark edilirse yineleyen akciğer enfeksiyonları sonrası akciğerlerde kalıcı hasar oluşturabilir. Ani morarma ve solunum sıkıntısına dikkat Soluk borusuna yabancı cisim kaçması çocuk tarafından yaşına uygun olmayan gıdalar ile beslenirken ağlaması, düşmesi veya öksürmesi; cismin genze kaçma riskini yükseltir. Bazen de ebeveynlerin çocuğun ağzında gördükleri uygunsuz cisimlere ani ve aşırı tepki vermeleri; ağlama ve aspirasyona neden olabilir. Dolayısı ile bu durumlarda ani tepki vermek yerine çocuğu paniğe sevk etmeden sakince müdahale etmek, yavaşça ve onu korkutmadan cismi ağzından çıkarmak gerekir. Fakat solunum sıkıntısı, öksürük ve morarması olan çocuğa ilk yapılacak müdahale ağzının içini parmakla temizlemek olmalıdır. Buna rağmen solunum yolu açılamamış ise çocuğu yüzüstü ve baş aşağı çevirerek sırtına vurmak, özellikle küçük bebeklerde hayati önem taşır. 3 yaşından büyük çocuklarda ise göğüs kemiğinin alt ucuna hızlıca bastırarak ağzındaki ya da soluk yolundaki cismin dışarı atılabilmesi sağlanabilir. Ancak bu müdahale her zaman yetişkinlerdeki kadar iyi sonuç veren bir yöntem değildir. Bu nedenle çocuğun hemen hastaneye ulaştırılması ve yabancı cismin bir doktor tarafından çıkarılması yaşamsal önem taşımaktadır. Çocukların soluk borusuna yabancı cisim kaçmasını engellemek için bu önlemleri alın • Kuruyemiş (fındık, fıstık, ceviz, vb.) ve kuru gıdalar 3 yaşın altındaki çocuklara yedirilmemelidir. • Kalem kapağı, toplu iğne, çengelli iğne gibi yabancı cisimleri ağzına almasına izin verilmemelidir. • Çocukların yaşına uygun oyuncaklar tercih edilmelidir. • Ucuz ve kolay parçalara ayrılabilen oyuncaklardan sakınılmalıdır. • Ağzında kuru gıdalarla dolaşmasına izin verilmemelidir. • Kuruyemişler ve kuru gıdalar tüketilecek ise öğütülerek uygun hale getirilmelidir. • Çocukların bulundukları ortamın sık temizlenerek yerlerde taneli cisimlerin bulunmamasına özen gösterilmelidir. • Çocuklar delici, kesici, küçük oyuncak parçalarından uzak tutulmalıdır. • Çocuklar sürekli gözetim altında tutulmalıdır. Memory İlkbahar 2014 39 Prof. Dr. Dilek Erkan- Memorial Şişli Hastanesi Göz Hastalıkları Bölümü AİLEM BEBEĞİNİZİN İLK GÖZ MUAYENESİNİ İLK AYLARINDA YAPTIRIN A şırı ışık hassasiyeti, bir nesneye odaklanırken gözlerin kısılması, denge bozukluğu, kaşıntı ve kızarıklık çocuklarda göz hastalıklarının ilk habercileri olabilir. Çocuğun gelişiminde büyük rol oynayan sağlıklı ve iyi gören gözler, okul başarısını da doğrudan etkilemektedir. İlk göz muayenesi çok önemli Çocuklarda göz hastalıkları yenidoğan döneminden itibaren görülebiliyor Erken doğan bebeklerde prematüre retinopatisi, bebeklik ve erken çocukluk çağında doğumsal katarakt ve glokom, kornea denilen gözün saydam tabakasının bulanıklığı, çeşitli genetik ve metabolik hastalıklara bağlı olarak gelişebilen göz problemleri, yaşamı tehdit eden göz içi tümörler ve şaşılık çocuklarda en sık görülen göz hastalıkları olarak sıralanmaktadır. Okul öncesi dönemde en sık rastlanan göz hastalıkları; göz tembelliği, hipermetropi ve astigmatima başta olmak üzere kırma kusurları, iki göz arasında fark olması ve şaşılıktır. Okul çağında görülen göz bozukluklarının başında ise miyopi olmak üzere kırma kusurları gelmektedir. 40 Memory İlkbahar 2014 Bu belirtileri önemseyin Bebeklik ve erken çocukluk döneminde gözlerin sürekli kaşınması, şiddetli ışık hassasiyeti, bir objeye odaklanma ya da bir objeyi takip etme güçlüğü, gözlerin paralelliğinin bozuk ya da kısıtlı olması, gözlerde sürekli kızarıklık ya da tek veya çift taraflı sulanma varlığı ve normalde siyah görünen göz bebeğinde beyaz bir yansıma saptanması bebeklerde göz bozukluğunun belirtisi olarak gösterilmektedir. Okul öncesi çağdaki çocuklarda bir nesneye bakarken başın belirli bir yöne doğru çevrilmesi ya da eğilmesi, gözlerin kısılması veya denge sorunu yaşanması da göz bozukluğundan şüphelenilmesini gerektiren durumlardır. Çocuğunuzun göz sağlığını korumak için dikkat etmeniz gerekenler Görme bozukluğu çocukta vücut ve denge gelişiminin yanı sıra; algılama, iletişim becerileri ve sosyal gelişimi de olumsuz yönde etkileyebilecek çok ciddi bir durumdur. Görme kusurlarının küçük yaşlarda fark edilerek tedavi edilmesi, ileriki yaşlarda sağlıklı bir görme için büyük önem taşımaktadır. Bu da ancak çocuğa yapılacak periyodik göz muayeneleriyle mümkündür. Periyodik göz muayenelerinin yanı sıra; sebze ve meyveden zengin dengeli bir beslenme, kişisel hijyen eğitiminin verilmesi, erken yaşlardan itibaren kaliteli güneş gözlükleriyle çocuğun gözlerinin güneşin zararlı ışınlarından korunması, uygun aydınlatma koşulları, bilgisayar başındayken gözlerle bilgisayarın aynı hizada olması gibi bazı önlemlerin alınmasına da özen gösterilmelidir. Çocuklarda erken göz muayenesi göz problemlerinin erken tanısının yanı sıra; bazı sistemik hastalıklara ait ipuçlarının yakalanabilmesi açısından da önem taşımaktadır. Prematüre bebekler tek veya iki taraflı körlükle sonuçlanabilen çok ciddi ve acil müdahale gerektiren “prematüre retinopatisi” açısından mutlaka göz hekimi tarafından değerlendirilmelidir. Yeni doğan bebeklerde gözlerin saydam ve paralel olması kontrol edilmeli; çocuk doktoru, aile hekimi ya da aile tarafından aksi bir durum fark edilirse göz hastalıkları uzmanına başvurulmalıdır. Tüm bebekler hayatlarının ilk yılında bir göz hekimi tarafından muayene edilmiş olmalıdır. Küçük bebeklerde görme nitelik olarak yalnızca göz hekimi tarafından değerlendirilebilir. Bu ilk muayeneyi takiben tüm çocuklara sırasıyla 3-3.5 yaş civarında, 5 yaşında ve sonrasında da 1-2 yıllık aralıklarla göz muayenesi yapılmalıdır. Çocukluk çağında tedavi edilmeyen göz hastalıkları ileride daha ciddi sorunlara dönüşür Göz tembelliği, şaşılık ve kırma kusurları başta olmak üzere çocukluk çağında tanı konularak tedavi edilmemiş çeşitli göz bozuklukları, ileriki yaşlarda telafisi mümkün olmayan kalıcı görme kayıplarına yol açmaktadır. Göz tembelliği ancak erken yaşlarda tanı konduğunda önlenebilir ve tedavi edilebilir bir durumdur. Göz tembelliğine yol açan başlıca durumlar düzeltilmemiş yüksek kırma kusurları, iki göz arasındaki kırma kusurlarının derecesinin farklı olması ve şaşılıktır. Bu durumların saptanması da ancak çocukluk çağında yapılacak göz muayeneleri ile mümkündür Çocuklara gözlük tedavisi verilebilir Göz doktoru kırma kusuru varlığında çocuğun yaşı, görme keskinliği, şaşılık varlığı, kırma kusurunun derecesi ve göz tembelliği riski gibi çeşitli faktörleri dikkate alarak ne zaman ve ne güçte gözlük vereceğine her hasta için yapacağı ayrı bir değerlendirme sonucunda karar vermektedir. Her yaştaki çocuk gözlük takabilir. Ailelerin büyük kısmında küçük bir çocuğun gözlük kullanamayacağı yönünde endişesi vardır; ancak görme kalitesi artacağından uygun bir çerçeve ve cam seçildiğinde çocuklar gözlüğe beklenenin aksine kolay adapte olmaktadır. Bebeklik ve erken çocukluk döneminde burun kemiklerinin gelişimi henüz tamamlanmamış olduğundan; çerçeve seçilirken hafif ve burun desteği merkezi ağırlığı bir noktaya bindirmeyecek şekilde olanlar tercih edilmelidir. Seçilecek çerçevenin şekli ve büyüklüğü de önemlidir. Çerçevenin büyüklüğü çocuğun görme alanını kısıtlamayacak ölçülerde olmalıdır. Çocuklarda darbelere dayanıklı ve hafif olması nedeniyle plastik gözlük camları tercih edilmelidir. Numaralı cama eklenecek UV filtresi ile çocukların güneşin zararlı ışınlarından korunması sağlanmalıdır. Memory İlkbahar 2014 41 CERRAHİ YÖNTEM Doç. Dr. Burak Koçak - Memorial Şişli Organ Nakli Merkezi’nden Böbrek Nakli Programı Sorumlusu DİYABET VE YÜKSEK TANSİYON BÖBREK SAĞLIĞINI BOZUYOR D ünyada her 10 kişiden birinde çeşitli nedenlere bağlı olarak böbrek hasarı görülüyor. Günümüzde kronik böbrek yetmezliğinin nedenleri arasında diyabet (şeker hastalığı) ve hipertansiyon önemli bir yer tutuyor. Kronik böbrek hastalığı veya yetmezliği, böbreğin tüm işlevlerinin kalıcı ve ilerleyici bir şekilde bozulmasıdır. Böbrekler vücutta oluşan fazla sıvıyı ve atık maddeleri kandan temizlemekte ve bu atıkların idrar ile vücuttan atılmasını sağlamaktadır. Kronik böbrek yetmezliği ileri bir aşamaya ulaştığında hastaya zarar verecek düzeyde aşırı sıvı ve atık vücutta birikebilir. Kronik böbrek yetmezliği ilerleyerek son dönem böbrek yetmezliğine sebebiyet verebilir. Bu durumda hastanın mutlaka diyaliz tedavisi görmesi veya böbrek nakli olması gerekmektedir. Kronik böbrek yetmezliğinin görülme sıklığında son yıllarda önemli bir artış görülmektedir. Yaşam süresinin uzaması, hipertansiyon olarak adlandırılan yüksek tansiyon ve diyabetin yaygınlaşması böbrek hastalığının artmasının başlıca nedenleridir. Obezite ve sigara içimi de diğer risk faktörlerindendir. Türkiye’de son dönem böbrek yetmezliği ile mücadele eden ve diyaliz tedavisi gören hastaların sayısı 53.677 Kronik böbrek hastalığı tahmin edildiğinden daha büyük bir toplumsal sorundur. Türk Nefroloji Derneği tarafından yapılan ve 2009 yılında sonuçlanan CREDİT çalışması, Türkiye’de erişkinlerin %15.7’sinde çeşitli evrelerde kronik böbrek hastalığı olduğunu göstermiştir. Bu oran, basit bir hesapla ülkemizde yaklaşık 7.5 milyon kronik böbrek hastası bulunduğu, yani her 6-7 erişkinden birinin böbrek hastası olduğu anlamına gelmekte ve sorunun boyutunun tahmin edilenin çok üzerinde olduğuna dikkat çekmektedir. Böbrek yetmezliğinin şeker hastalığından sonra en sık sebebi olan hipertansiyonun, bu çalışmaya göre erişkinlerin %32.7’sinde mevcut olduğu bulunmuştur. Başka bir deyişle ülkemizde her 3 kişiden biri yüksek tansiyon hastasıdır. Ülkemizde her 3 kişiden biri obez, her 3 kişiden biri de aktif sigara içicisidir. Şeker hastalığı oranları da hızla artmaktadır. Bu veriler Türkiye’de diyalizdeki hasta sayısının gelişmiş ülkelere göre yıllık olarak neden 2 kat daha hızlı arttığını da ortaya koymaktadır. Kronik böbrek hastalığı ayrıca kalp ve damar hastalıkları için de bir risk faktörüdür. Bu kişilerde kalp hastalıkları, damar sertliği ve felç gibi tablolar da sıklıkla görülebilir. 42 Memory İlkbahar 2014 Böbrek yetmezliği oldukça sinsi bir hastalıktır Böbrek yetmezliği idrar ve kan testleri ile erken saptandığında önlenebilir veya ilerlemesi geciktirilebilir olmasına karşın, erken evrede pek belirti vermediğinden tanısı konulamamakta ve hastalık ileri evre böbrek yetmezliğine ilerlemektedir. Ülkemizde hastalık bu hızla seyretmeye devam ettiği takdirde günümüzde 50 bin civarında olan diyaliz ve böbrek nakli olmuş hastası sayısının 2015 yılında 100 bini aşacağı ve halen 1.5 milyar dolar olan tedavi maliyetinin de 2 katına çıkacağı tahmin edilmektedir. Yaşam tarzınızı değiştirin Kronik böbrek yetmezliğinin en sık görülen iki nedeni diyabet ve yüksek tansiyondur. Tuz kısıtlanması, düzenli egzersiz yapılması ve kilo verilmesi gibi yaşam tarzı değişikliklerinin uygulanması, kan şekerinin ve kan basıncının etkin bir şekilde kontrol edilmesi ve düzenli takip gibi önlemlerle böbrek yetmezliği gelişimini önlemek mümkündür. Kronik böbrek yetmezliği, geliştikten sonra geri dönüşü olan bir hastalık değildir. Ancak yeterli sıvı alınması, hipertansiyonun etkin bir şekilde kontrolü, diyet uygulanması, bazı ilaçların kullanımından kaçınılması ve düzenli kontrol gibi önlemlerle böbrek işlev bozukluğunun ilerlemesi önemli ölçüde yavaşlatılabilir. Bu belirtilere dikkat! Kronik böbrek yetmezliğinin ilk belirtisi çok su içme, sık idrara çıkma ve gece tuvalete kalkmalar şeklinde olabilir. Baş ağrısı, halsizlik, yorgunluk, iştahsızlık, sabahları mide bulantısı, uykusuzluk, ağızda kötü tat, hıçkırık, tende solukluk, görme bozuklukları, bilinç bozuklukları gibi belirtiler de görülebilmektedir. Böbrek yetmezliği hastalarında vücutta yaygın şişlikler oluşur; göz kapakları, akciğer, karın ve bacaklar şişebilir. Son yıllarda diyalize girmekte olan hastaların yüzde 32.5’u diyabet hastasıdır, yüzde 27’si ise hipertansiyonludur. Oysa diyabet ve hipertansiyon erken teşhis edilir ve iyi tedavi edilirse bunların böbrekleri bozması da mümkün olmayacaktır. Diyabeti ve hipertansiyonu olan bireyler ve birinci derece yakınlarında diyabet, hipertansiyon veya böbrek hastalığı olan bireylerin bu iki testi yaptırarak böbrek hasarı açısından taranması önemlidir. Böbrek naklini geciktirmeyin Günümüzde kronik böbrek yetmezliğinin bilinen tek tedavisi böbrek naklidir. Ancak kronik böbrek yetmezliği hastalarının bir kısmı diyaliz seçeneğini kullanmaktadırlar. Diyaliz, böbrek fonksiyonlarının sadece bir kısmını (kısmen) yerine getirebildiği için böbrek nakline alternatif olarak düşünülmemelidir. Üstelik diyalizdeki hastalar için katı diyetler, su kısıtlaması, seyahat engeli, sosyal hayattan soyutlanma, iş veya eğitimden geri kalma, çocuk hastalarda gelişme geriliği gibi birçok olumsuzluk söz konusudur. Diyalizdeki hastalar böbreklerin yerine getirdiği görevlerin çoğundan yoksun olduklarından yoğun olarak ilaç kullanmak zorundadırlar. (Tansiyon, kan yapımı ilaçları vs.) Bu nedenlerden dolayı da böbrek nakli olan hastaların, diyalizdeki hastalara oranla yaşam kaliteleri ve süreleri çok daha iyidir. Hastalar, başarılı bir böbrek nakli ve ameliyat sonrası takip ile sağlıklı bireyler olarak hayatlarını sürdürebilmektedir. Memory İlkbahar 2014 43 CERRAHİ YÖNTEM Prof. Dr. Cem Yorgancıoğlu - Memorial Ankara Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölümü VARİSLERİNİZDEN KURTULMANIN TAM ZAMANI T oplardamarların genişlemesi ve şişmesi olarak adlandırılan, kanın cilt altı damarlarda anormal şekilde toplanmasıyla meydana gelen, mavimsi-mor, şiş ve kıvrıntılı damarlarla ortaya çıkan varis, genellikle bacaklarda, daha sık olarak da baldırda görülür. Variste toplardamar içerisindeki küçük kapakların kanı kalbe doğru itme özelliğini yitirmesi altta yatan en önemli patolojidir. İlerleyen yaşla birlikte görülme sıklığı artar. Örümcek ağı görünümlü varisler ise daha hafif bir formdur. Sıcak ve güneş varis oluşumuna neden olabilir Gebelik, şişmanlık, ileri yaş, artmış karın içi basınç, uzun süre ayakta kalarak, oturarak ya da güneş altında çalışmak, uzun seyahatlere çıkmak, bel bölgesini çok sıkan kıyafetler kullanmak ve kaplıca ile sauna gibi sıcak ortamları sık kullanmak varislerin en önemli nedenleridir. Varis; bacaklarda ağrı, dolgunluk, ağırlık hissi, gece krampları, karıncalanma, uyuşukluk, atmalar, genişlemiş, görünür toplar damarlar, ayak bileklerinde şişlik ve deride renk değişiklikleri ile ciddi vakalarda cilt ülserleri gibi belirtilerle kendini gösterir. Tedavi edilmediğinde; flebit yani toplardamarın iltihabı, bacak ülser oluşumu ve varisli damarın patlaması gibi sorunlara neden olabilir. 44 Memory İlkbahar 2014 Öncelikli tedavi yaşam şekli değişiklikleri Varis tedavisinde öncelikle ağrının giderilmesi ve şikayetlerin önlenmesi hedeflenir. Hastanın genel sağlık durumu, yaşı ve mevcut varislerin şiddetine göre plan yapılır. Tedavi, cerrahi ve cerrahi olmayan şeklinde iki gruba ayrılabilir. Cerrahi olmayan tedavi; uzun süre ayakta durmaktan kaçınma, bacağın kalp seviyesinden yukarıda tutulması, basınçlı varis çorabı uygulaması ve ilaç kullanımıdır. Cerrahi tedavi opsiyonları ise skleroterapi (iğne tedavisi), lazer cerrahi, endovenöz radyofrekans (VNUS) ya da lazer termal ablasyon, cerrahi olarak venin çıkarılması (stripping), endoskopik perforan ven cerrahisi ve diğer çeşitli prosedürlerdir. Bazı hastalarda kombine tedaviler uygulanmaktadır. Varis tedavisinde hastaya uygun seçenekler Cerrahi olarak bacaktaki en büyük yüzeyel damar olan “safen ven” çıkarılabilir. Cerrahi olarak safen ven çıkarılması; yüzeyel venöz yetmezlik varlığı, büyük varislerin bulunması, ağrı, bacakta ağırlık ve yorgunluk hissi, flebit, bacağın görünümünün düzeltilmesi ve lipodermatosklerozis (yüksek venöz basınca bağlı olarak zamanla cilt altı yağ dokusunun sertleşmesi) durumlarında uygulanır. Venin cerrahi olarak çıkarılması 1-1,5 saat sürer. Hasta genel ya da epidural (belden iğne) anestezi ile ameliyat edilir. Biri kasıkta, diğeri ayak bileğinin iç kısmında olmak üzere iki küçük kesi yapıllır. Özel cerrahi bir tel aracılığıyla başka bir kesiye ihtiyaç duyulmadan toplardamar çıkarılır. Hastanın hastanede bir gece yatışı yapılır ve ertesi gün taburcu edilir. 1 hafta içerisinde normal aktiviteye dönülebilir. Skleroterapi Skleroterapi en sık uygulanan tedavi metodlarından biridir. Kimyasal özel bir solüsyonun varisli toplardamar içine enjeksiyonu ve buna bağlı olarak varisli damarın kapanmasıyla kanın sağlıklı toplardamarlara yönlendirilmesi prensibine dayanır. Damar sertleşir ve sonrasında kaybolur. Skleroterapi küçük ve orta çaplı damarlarda uygulanır. Prosedür anestezi gerektirmez. Skleroterapide; toplardamarda irritasyon, tedavi uygulanan toplardamar içinde pıhtı oluşması ve verilen özel sıvının cilt alt dokuya kaçarak renk değişikliği yada nadiren ülser oluşturması gibi ender komplikasyonlar görülebilir. Lazer Termal Ablasyon Lazer varisli damar üzerine uygulanarak varis yok edilir. Varisin çok hafif formları üzerinde etkilidir. Endovenöz Termal Ablasyon Endovenöz Lazer Ablasyon daha büyük varisli venleri yoğun ısı kullanarak yok etmeyi amaçlayan (büyük ya da küçük safen ven), cerrahi olarak toplardamarın çıkarılmasına (Stripping) alternatif, daha yeni ve girişimsel bir yöntemdir. Bu prosedürde, toplardamar içerine oldukça ince bir kateter sokulur ve ucundan damar çeperine ısı uygulanır. Kateter çekildikten sonra ısı toplar damarın kapanmasına ve kanın sağlıklı damarlara yönlenmesine olanak sağlar. Radyofrekans (VNUS) Termal Ablasyon Toplardamarın kapanmasına olanak sağlayan kateter ucundan uygulanan enerji ısı değil radyofrekans dalgalarıdır.Hasta bir kaç gün içerisinde normal aktivitesine döner. Endovenöz Lazer Ablasyon (EVLA) Venöz dokuların termal olarak hasarlanması prensibine dayanır. Çıplak bir lazer fiberi yoluyla toplar damar içerisindeki hastalıklı kısma ulaşılarak lazer enerji verilir. Endoskopik Perforan Ven Cerrahisi Hastada ciddi derecede ilerlemiş cilt ülserleri varlığında endoskopik perforan ven cerrahisi tercih edilir. Küçük bir kesi vasıtasıyla video kamera yerleştirilerek bacakta derinde bulunan toplar damarlarla, cilde yakın bulunan yüzeysel toplardamarlar arasında bağlantı sağlayan perforan venler bağlanır. Bu sayede iki sistem arasındaki iştirak kesilir. Ambulatuvar Flebektomi Bu prosedür sayesinde cilde yapılan küçük kesilerle küçük venler çıkarılır. Bu tedavi yöntemleri oldukça başarılı sonuçlar vermektedir. Ağrı azaltılır ve kozmetik görünüm düzeltilir. Çok düşük olasılıkla zamanla varisin tekrar oluşumu, sinir arazı ve minimal nedbe dokusu oluşumu gözlenebilir. Varis oluşumuna karşı alınması gereken önlemler; • Fırsat buldukça bacakları yukarı kaldırılarak istirahat etmek • Varis çorabı kullanmak • Fazla kilolardan kurtulmak • Uzun süre sabit ayakta kalmamak • Uzun süre sabit oturmamak • Sabah ve akşam soğuk su ile 10-15 dakika masaj yapmak • Düzenli spor yapmak (özellikle yüzme ve tempolu yürüyüşler) • Bol sıvı tüketmek • Yüksek topuklu ayakkabılar kullanmamak. Memory İlkbahar 2014 45 CERRAHİ YÖNTEM Doç. Dr. Gökhan Bozkurt- Memorial Ankara Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü HİPOFİZ HASTALIKLARINDA GÜNCEL TEDAVİ YAKLAŞIMLARI Hipofiz adenomları, insan vücudundaki bir takım hormonların kontrolünü sağlayan hipofiz bezinin ön kısmında yer alan hücrelerden kaynaklanan çoğunlukla iyi huylu tümörlerdir. Atipik adenom ya da hipofiz karsinomu (sistemik veya beyin omurilik sıvısı yoluyla yayılım gösteren) olarak kabul edilen tipleri daha kötü seyirlidir. olan hipogonadizme neden olabilir. Tüm beyin Bunların yanı sıra; birden fazla hormon üreten adenomlar ve hormon tümörlerinin salgılamayan adenomlar da söz yaklaşık % 10’unu konusudur. oluşturan hipofiz Hipofiz tümörlerinin adenomları, büyüklüğünden sıklıkla erişkin yaş kaynaklanan sorunlar grubunda görülür. Hipofiz adenomları boyutlarına göre Hipofiz adenomları boyutlarına ve hormon salgılamalarına göre ayrılıyor Hipofiz adenomlu hastalarda görülen hormonal değişiklikler, aşırı hormon salınımı ya da yetersizliğine bağlıdır. Aşırı prolaktin salınımı kadınlarda memeden süt gelmesi, adet düzensizliği veya adet görememe, cinsel isteksizlik ve kısırlığa; erkeklerde cinsel isteksizlik ve cinsel fonksiyon kaybına neden olur. Aşırı büyüme hormonu salınımı büyüme hastalığına yol açarak erişkinlerde akromegaliye, çocuklarda ise gigantizme yol açar. Adrenokortikotropik hormonun aşırı salınımı ise; obezite, hirşutizm (kıllanma), “ay dede yüz” görünümünün eşlik ettiği Cushing hastalığına neden olur. Nadir olarak görülen tiroid salgılayan adenomlar da tiroid bezinin fazla çalışmasına yani hipertroidiye neden olabilir. Gonadotropin salgılayan adenomlar ise erkekte testis, kadında yumurtalıklar tarafından seks hormonu yapımının yetersizliği 46 Memory İlkbahar 2014 de sınıflandırılmaktadır. 1 cm’den küçük olanlar “mikroadenom”, 1 cm’den büyük olanlar “makro adenom” olarak adlandırılır. Adenomun büyüklüğü arttıkça kitle etkisine bağlı değişiklikler ile hormonal değişiklikler ortaya çıkabilir. Bu nedenle ortaya çıkan baş ağrısı sıklıkla migren ya da gerilim tipi baş ağrısı ile karıştırılır. Kitle etkisine bağlı olarak görme alanının dış kısımlarında görme alanı kaybı ve görme keskinliğinde azalma değişik tipte görme bozuklukları, kranial sinir felçleri ve kafa içi basınç artışı ile ilgili bulgular görülebilir. Bu tip hastalarda tümör hipofizi baskısı nedeniyle hormon salınım yetersizliğine bağlı olarak; halsizlik, düşük kan basıncı, strese karşı dayanıksızlık, cinsel fonksiyon bozukluğu ve tiroid fonksiyonlarında azalma görülebilir. Doğru teşhis için detaylı nörolojik muayene şart Hipofiz adenomlu hastalar, genellikle aşırı hormon salınımı veya hormon salınım yetersizliğine bağlı bulgular ve kitlenin büyük olmasının neden olduğu problemler nedeniyle beyin cerrahisine başvurmaktadırlar. Bu hasta grubunda tedavi şeklinin planlanmasından önce detaylı bir fizik ve nörolojik muayene yapılır. Daha sonra özel kan testleri ile vücuttaki hormon düzeyleri saptanır. Endokrinolojik değerlendirmeden sonra ilaçlı hipofiz MR ile hipofiz bezi ve çevresindeki yapılar görüntülenir. Eğer cerrahi tedavi planlandıysa detaylı inceleme ve yapılacak cerrahiyi kolaylaştırmak için 3 boyutlu beyin tomografisi yapılır. Hipofiz adenomunun kişinin görmesini etkilediği durumlarda göz doktoru tarafından detaylı muayene ve izlem gerekebilir. Belirti vermeyen veya kitle etkisi olmayan küçük boyutlardaki hipofiz adenomları, genellikle başka bir sebepten dolayı tesadüfen yapılan radyolojik incelemelerde yakalanır. Bu tip belirtisiz tümörlerde ameliyat kararı hemen verilmemelidir. Ancak hastalar çok dikkatli bir şekilde izlemde tutulmalı ve uyarılmalıdırlar. Hipofiz adenomlarının cerrahi tedavisi Cerrahi tedavinin amacı, aşırı hormon salınımın ortadan kaldırılması, kontrol altına alınması ve beyinde yer işgal eden lezyonun yarattığı kitle etkisinin ortadan kaldırılarak var olan hasarların ilerlemesinin engellenmesi ya da düzeltilmesidir. Aynı zamanda hipofiz dokusu ve çevresinde yer alan yapıların anatomik olarak korunması ve hipofizin fonksiyonel olarak devamlılığının sağlanması en önemli hedeflerden biridir. Günümüzde sıklıkla karşılaşılan prolaktinomalar dışındaki tüm hipofiz adenomları ve kitle etkisi olan hipofiz adenomlarında ilk tedavi seçeneği cerrahidir. İlaç tedavisinin yetersiz kaldığı, ilaç yan etkilerinin tolere edilemediği veya ilaca direncin geliştiği durumlarda, gebelik düşünen makroadenomlu kadın hastalarda, görme kayıplarının olduğu ya da tümör içi kanama nedeniyle ani hipofizer hormon yetersizliği görülen durumlarda da prolaktinomalar cerrahi yolla tedavi edilmelidir. Akromegali ve Cushing hastalarında ilk olarak düşünülmesi gereken tedavi seçeneği, cerrahi yaklaşım olmalıdır. Ancak kontrol edilemeyen şeker hastalığı, kalp kası bozukluğu kalp yetmezliği, kontrolsüz hipertansiyon ve solunum problemleri nedeniyle anestezi alması sakıncalı olan akromegali hastalarında öncelikle ilaç tedavisi düşünülebilir. Ancak riskin bu tedavi ile azaltıldığı hastalarda cerrahi tedavi planı tekrar ve hızlı bir şekilde yapılmalıdır. Ekip yaklaşımı çok önemli Hipofiz adenomlarının cerrahi tedavisi ile ilgili sonuçlar, son yıllarda gelişen mikrocerrahi ve endoskopik teknikler sayesinde oldukça iyi bir düzeydedir. Ancak bu iyi sonuçların elde edilmesinde en önemli faktör, cerrah ve ameliyat ekibinin deneyimi, endokrinolog, nöropatolog ve radyasyon onkoloğundan oluşan bir ekip ile birlikte çalışmanın devamlılığının sağlanmasıdır. Hipofiz adenomu ameliyatları günümüzde çok büyük oranda (% 95) burun boşluğundan girilerek yapılan “transsfenoidal” adı verilen yaklaşımlarla tedavi edilmektedir. Bu yöntem mikroskop veya endoskop yardımıyla gerçekleştirilmektedir. Daha sınırlı bir hasta grubunda ise kafatası kemiğinin açılması yolu ile yapılan kraniotomi ile adenomlar tedavi edilmektedir. Bu yaklaşımların her birisinin kendi içerisinde tercih edilme sebepleri, avantajları ve dezavantajları vardır. Doğru tanı ve tedavi için tam donanımlı bir merkez tercih edilmeli Hipofiz adenomlarının cerrahi tedavisinde iyi sonuçların elde edilmesinde gelişen teknoloji ile birlikte cerrahın bilgi, beceri ve deneyiminin çok önemli olduğu iyi bilinmelidir. Bu operasyonlar ilgili birimlerin koordineli bir biçimde çalıştığı yüksek donanımlı merkezlerde yapılmalıdır. Memory İlkbahar 2014 47 CERRAHİ YÖNTEM Prof. Dr. Erhan Reis- Memorial Ankara Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü HER TİROİD NODÜLÜ KANSER DEĞİLDİR Tiroid bezinde nodül tespit edilmesi önemli bir sağlık sorunu olabilir. Ancak her nodül biyopsi, her biyopsi yapılan nodül de ameliyat gerektirmez. Tiroid nodülleri toplumun yarısını ilgilendiren bir sorun Tiroid bezi boyunda, “Adem elması” denilen kıkırdağın altında yerleşmiş, yaklaşık 40 gram ağırlığında bir organdır. Vücudun enerjiyi kullanması ve depolamasıyla ilişkili hormonlar üretir ve vücuttaki tüm organların çalışması üzerinde etkisi vardır. Tiroid bezinin her ne nedenle olursa olsun büyümesi “guatr”, bez içerisinde bölgesel bir şekilde oluşan şişlikler ise “nodül” olarak adlandırılır. Erişkin insanlarda muayene ile yaklaşık % 3-8 oranında bu nodüllere rastlanır. Ancak ultrasonografi gibi görüntüleme yöntemleriyle yapılan incelemelerde toplumun % 50’den fazlasında nodül saptanabilmektedir. İyot eksikliği nodül oluşumu sebebi Yaşın ilerlemesi, kadın cinsiyet, baş ve boyun bölgesine iyonize radyasyona maruz kalma ve iyot eksikliği tiroit bezinde nodul gelişimini tetikleyen başlıca faktörlerdir. Ülkemizde de özellikle bol yağmur alan dağlık bölgeler iyot eksikliğine bağlı nodüler guatrın sık görüldüğü bölgelerdir. Kanser şüphesi varsa ameliyat gerekir Genel olarak tiroid bezinde saptanan nodüllerde kanser oranı %5-15 arasında olup bu oran, nodül özelliklerine göre değişir. Nodül saptanan hastalarda ciddi bası bulguları varsa (nefes darlığı, yutma zorluğu, ses kısıklığı…) nodüller hormon salgılıyorsa (zehirli guatr), yapılan biyopside kanser şüphesi varsa veya kanser tanısı almışsa ameliyat gerekebilir. Nodülün yakın zamanda ortaya çıkması, elle sert olarak, hareketsiz ve düzensiz sınırlı olarak hissedilmesi, kısa sürede hızlı büyümesi, ailede tiroid kanseri hikayesi olması, geçmişte baş boyun bölgesine iyonize radyasyon alması (etki genelde 15-20 yıldan sonra), Nodülü olan kişinin 15 yaşından küçük, 60 yaşından büyük olması, uzun süreli ses kısıklığı, nodülle birlikte boyunda ele gelen lenf bezleri kanser şüphesi için uyarması gereken kriterlerdir. 48 Memory İlkbahar 2014 Ameliyatla nodüller ile birlikte tiroid bezi de çıkarılır Tiroid bezinde nodül saptanan bir kişide öncelikle yapılması Tiroid bezinde nodül saptanan bir kişide öncelikle yapılması gereken tiroid bezinin nasıl çalıştığına bakmaktır. Bundan sonra ultrasonografi ( aşırı hormon salınması gibi durumlarda sintigrafi) ile değerlendirme yapılarak risk taşıyan nodüllerden ince bir iğneyle örnekleme yapılır. Sonrasında ameliyat gerekip gerekmediğine karar verilir. Eğer ameliyat gerekiyorsa, yapılacak ameliyat hasta ve nodülün özelliklerine göre değişse de genel prensip, bezin bir veya iki tarafının tamamen çıkarılmasıdır. Bezin bir kısmının veya sadece nodülün çıkarılması durumunda hastalık genelde tekrarlayabilir. Bunun yanında kanser tanısı almış hastalarda eğer boyun lenf bezleri de etkilenmişse, mutlaka çıkarılmalıdır. Ameliyat kararı verilmeden önce mutlaka uzman görüşü alınmalıdır. Memory İlkbahar 2014 49 CERRAHİ YÖNTEM Prof. Dr. Mehmet Kocaoğlu - Memorial Şişli Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Bölüm Başkanı KEMİK KIRIKLARININ KAYNAMA SÜRESİ KISALIYOR K Kaynamamalar başlıca 3 şekilde tedavi edilebilmektedir: 1. Dokunun kemik şekline dönüşüp, kemiğin kaynamaması emik bütünlüğünün patalojik ve travmatik nedenlerle bozulması “kırık” olarak tanımlanır. Kırık sonrası kemiğin iyileşmesi, kaynaması ve vücutta o bölgenin sağlıklı bir şekilde kullanılması modern tedavi yöntemleri ile mümkün olabilmektedir. İyileşmemiş kırık yerinde meydana gelen yalancı eklem yani “psödoartroz” durumu genellikle yetersiz tespit sonucu oluşmaktadır. Eğer bacakta kısalık da mevcut ise, aynı seansta tedavi edilebilmekte bu yalancı eklem hattı günde 0.25 mm uzatma yapacak şekilde ayarlanmaktadır. Kaynamama bölgesinde eğer sadece kırık tespitinin yetersizliği söz konusu ise; kırık parçaları arasındaki yumuşak doku uygun tedavi şartları sağlandığında kemik yapımı aktivitesi ile iyileşebilmektedir. Bu tip kaynamama vakalarında harici cihazlar ile kırık uçlarının günde 0.25 mm birbirinden uzaklaştırılması, aradaki dokunun kemik şekline dönüşmesini ve kırığın kaynamasını sağlamaktadır. Fakat sert yalancı eklemlerde günde 1mm yapılacak bir uzatma ağrıya sebep olabilmektedir. Bazı vakalarda kemik kırıklarında kaynamama sorununa; enfeksiyon, yumuşak doku kaybı, eğrilikler ve kısalık da eşlik edebilmektedir. Kaynamayan kemik uçlarının çıkartılması, damarlı kemik ilaveleri, damarlı kas greftleri ile birlikte içsel tespit uygulamaları, sağlıklı kasın kuvvetlendirilmesi için uygulanan elektrik stimülasyon gibi yöntemler kaynamama tedavilerinde başvurulan seçenekler arasındadır. Fakat bu klasik yöntemler, kısalık ve eğrilik gibi genetik durumlarda, organ ve dokulardaki hastalıklarda, kazalar sonucunda meydana gelen yapısal ve fonksiyonel bozuklukların tedavisinde yetersiz kalmaktadır. Bu yalancı eklem oluşumu durumunun nedeni genellikle kemiğin beslenmesinin bozuk olmasıdır. Bu rahatsızlık akordion tekniği ya da bölgeye kemik grefti (aşısı) konulmasını ile tedavi edilebilmektedir. 50 Memory İlkbahar 2014 2. Kemiğin yeterince beslenememesi sonucu oluşan kaynamama Kemik kırıklarının kaynamaması genellikle 2 ana nedene bağlıdır: • Kırığın tespit edilememesi • Kırık bölgesindeki kemik beslenmesinin yetersiz olması. Kemiğin yeteri kadar beslenememesi ise; • Ateşli silah yaralanmaları, yüksek enerjili travmalar, savaş yaralanmaları gibi kemik etrafı yumuşak dokularda ağır hasar oluşturan yaralanmalar • Cerrahi uygulamada kırık etrafı dokuların aşırı zedelenmesine bağlı hasarlar • Genellikle yaralanma ile oluşan açık kırıklardaki bölgesel enfeksiyon nedeniyle meydana gelebilmektedir. Ortopedi biliminin devrimi: İlizarov 20.yüzyılda ortopedi biliminin devrimlerinden olan İlizarov’un tanımladığı “distraksiyon osteogenezi” yani kırık kemik uçları arasındaki tamire yardımcı dokuyu gererek yeni kemik oluşturma tekniği ve bu kavramla ortaya çıkan uzatma, kemik boşluklarının yeniden yapılandırılması, kaynamama tedavisinin günümüzde ortopedi cerrahisinde kullanılan başlıca çözüm yöntemleridir. İlizarov eksternal fiksatörü adı verilen aletle, uygulanan tamire yardımcı dokuyu gererek yeni kemik oluşturma uygulamaları ile birlikte yapılan kaynamama sahasından akut kısaltma ve aynı kemikteki diğer bölgeden uzatma yapılmaktadır. İlizarov yöntemi ile hastanın günlük aktiviteleri kısıtlanmadan, eklem fonksiyonları korunarak kaynama gerçekleştirilmekte ve eğrilik düzeltilerek uzunluk yeniden sağlanmaktadır. Bu teknik sayesinde kemik boşluklarının kapatılması ve enfeksiyon gibi hastada sakatlığa neden olabilecek diğer yapısal ve fonksiyonel bozukluklar giderilmekte, aynı zamanda kısalık da telafi edilmektedir. 3. Kemikte kaynamama sonucu oluşan boşluklar Bunlar genellikle birden fazla cerrahi müdahale ya da kemik enfeksiyonuna bağlı kemik çıkarılması, nadiren de olsa tümör ameliyatlarına bağlı oluşmuş boşluklardır. Söz konusu boşluklar greft uygulamalarının yanında, İlizarov yöntemi ile de tedavi edilebilmektedir. Günümüzde kaynamama tedavisinde hasta konforu öne çıkıyor Kaynaması güç kemiklerin tedavisinde tedavi süresinin kısa olması hasta konforu açısından çok önemlidir. Bu amaçla geliştirilen kombine tekniklerin kullanılması ile hem harici cihazın avantajlarından yararlanılmakta hem de “eksternal fiksatör” denilen vücudun dışına takılmış kemiğe bağlanan cihazın hastanın üzerinde kalma süresini ortalama yarı yarıya kısaltılmaktadır. Kalça ve kaval kemikleri ile bağlantılı olan kemiklerin uzatmalarında kombine metotlar günümüzde ortopedik cerrahide kullanılmaktadır. Travma sonrası oluşan kısalıklarda intramedüller çivi üzerinden uzatma yapılabilmektedir. İntramedüller çivi ve eksternal fiksatörün birlikte kullanımı da iyileşme süresini kısaltarak hasta konforunu artmaktadır. Bu kombinasyon kısalıklar, kemik boşlukları ve kemik kırıklarının kaynama tedavisinde başarıyla kullanılmaktadır. Memory İlkbahar 2014 51 CERRAHİ YÖNTEM Doç. Dr. Tarık Çavuşoğlu - Memorial Ankara Hastanesi Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Bölümü VÜCUT ŞEKİLLENDİRMEDE YENİ DÖNEM: LAZER LIPOSUCTION S ağlıklı, güzel ve sıkı bir vücuda sahip olmak pek çok insanın hayalidir. Diyet ve spora rağmen fazla yağlarından şikayet eden kişiler için yeni bir dönem başladı. Lazer lipocustion işlemi klasik yağ alma operasyonlarına göre daha fazla yağ kaybı, sıkılaşma oranının yüksekliği ve iyileşme süresinin kısa olması gibi avantajları ile dikkat çekiyor. “Liposuction” egzersize ve diyete direnç gösteren, bölgesel şekil bozukluğuna neden olan yağ dokularının parçalanıp emilerek vücudun şekillendirilmesidir. “lazer liposuction” ise operasyon bölgesindeki yağların lazer ışınları ile parçalanması, kanama ve morluk oluşturabilecek ince damarların ortamdan uzaklaştırılmasının sağlanması ve bu aşamadan sonra yağların alınmasıdır. 52 Memory İlkbahar 2014 Vücutta pek çok bölgeye uygulanabiliyor Cilt altı yağ bulunan her yerde yapılması mümkündür. Karın, bel, sırt, basen, bacaklar, diz içleri, alt bacak, ayak bilekleri, kollar, çene altı (gıdı) uygulama yapılabilen alanlardır. Bunun yanı sıra; erkeklerde jinekomasti (meme büyümesi) tedavisinde çok başarılı bir yöntemdir. Ayrıca daha önce liposuction uygulanmış, düzgün ve yeterli miktarda yağ alınamamış alanlarda da etkin bir şekilde problemleri çözmek için kullanılabilir. Kilo verip yağ aldırmak yerine yağ aldırıp kilo verme imkanı tanıyor Liposuction, özellikle diyet ve sporla giderilemeyen lokalize yağ fazlalıklarını düzeltmede kullanılan bir vücut şekillendirme operasyonudur. 15-16 yaşından sonra uygulanabilir. Liposuction bir kilo verme yöntemi değil, kontur düzeltme yöntemidir. Vücutta bazı bölgeler hamilelik, beslenme, yapısal ya da ailesel sebepler ile diğer bölgelere göre orantısız yağlanabilir. Günümüzde hızla kabul gören yaklaşım ile bu operasyonlar; geçmiş yıllarda kilo verdikten sonra işlem yapılan hastaların bazılarına da uygulanmaya başlamıştır. Zira bu hastalar genellikle bölgesel yağlanmalarından kurtulamama sonucunda umutlarını kaybedip daha fazla yemek yeme kısır döngüsü içerisindedirler. Yeni cihaz ve teknikler ile çok daha güvenli olan bu operasyonlar hastalara yeni bir başlangıç ve motivasyon şansı tanımaktadır. İşlem sonrası elde edilen estetik kazanımları kaybetmek istemeyen hastaların diyetine dikkat ettiği, spora başladığı ve kendi ile barışık ruh haline hızla ilerlediği görülmektedir. İşlem sonrasında vücut kendi kendine yağları parçalamaya devam ediyor Lazer liposuction uygulamaları kol içleri ve gıdı gibi sınırlı bölgeler haricinde genel anestezi altında yapılmaktadır. Önce uçlarından lazer ışınları gönderilen, 2-3 milimetre kalınlığındaki fiberkanüller ile yağlar parçalanır. Katı haldeki yağlar sıvılaştırılarak klasik liposuctiona göre daha ince olan 3-4 milimetrelik kanüller ile negatif basınç altında çekilir. İnce kanüller sayesinde klasik liposuctiona göre daha küçük milimetrik kesiler yapılır, dolayısı ile iz sorunu yaşanmaz. Hastalar ameliyat sonrası alınan yağ miktarına göre bir gece hastanede yatırılabilir. Operasyon sonrası ilk gece ağrı minimal düzeydedir. Hastalar ertesi sabah yürüyerek evlerine gidebilmektedir. Klasik liposuction işlemine göre çok daha az morluk görülür, bu görünüm 10 gün içerisinde ortadan kalkar. Hastalar birkaç gün istirahat ettikten sonra normal yaşamlarına dönerler. Genellikle üç hafta korse giyilmesi önerilir. Hastalarda lazer liposuction yapılan bölgelerde yağ parçalanması işlemi sürer. Parçalanan yağlar vücut tarafından iki ay içinde emilir. Dolayısı ile hastada 2 ay daha yağ parçalanması devam eder. 3’üncü ayda vücut son haline çok yakındır, 6’ncı ayda ödemler tamamen geçmiş olur. Daha fazla miktarda yağ alınabiliyor • Yeni jenerasyon, birden fazla dalga boyu kullanan, güçlü enerjili cihazlar ile “daha fazla yağ alma” imkanı vardır. • Lazer liposuction operasyonu daha kansız bir işlemdir. Lazer ışınları sinirlere zarar vermeyip, kanama ihtimali olan ince damarları ortamdan uzaklaştırır. Klasik yöntemde ancak kan verilerek alınabilen yağ miktarları, lazer liposuctionda kan nakline gerek kalmadan alınır. • Klasik liposuction sonrası sarkan bölgeler, lazer liposuctionun deri sıkılaştırıcı etkisi ile sarkmadan işlem sonrası formunu koruyabilmektedir. Özellikle cildi toparlamak için kullanılan lazer dalga boyları ile kollajen sentezi uyarılarak, yeni bağ dokusu oluşumu sağlanmış olur. Uygulama yapılan ciltte belirgin bir toparlanma ve sıkılaşma elde edilir. Kısa sürede iş ve sosyal yaşama dönüş sağlanıyor Sınırlı bölgelere lazer lipoliz yapıldı ise hasta ertesi gün işine dönebilir. İşlem daha geniş bölgelerde uygulandığı takdirde iş ve sosyal yaşamına birkaç gün içerisinde dönebilir. Lazer liposuction işleminin başarısında iki önemli faktör ön plandadır. Bunlardan birisi, işlem yapılan cihazın gücü ve sahip olduğu dalga boyu seçenekleridir. Bu faktörler de cihazın sahip olduğu teknolojiye paralel olarak gelişme göstermektedir. Diğer önemli etken ise uygun hasta seçimi ve cihazı kullanan doktorun bilgi, beceri ve tecrübesidir. İşlem sonrası hastanın yakın takibi ile diyetisyen danışmanlığı da başarıyı tamamlayan faktörlerdir. Memory İlkbahar 2014 53 CERRAHİ YÖNTEM Doç. Dr. Halit Çavuşoğlu - Memorial Şişli Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Bölümü BEL FITIĞINDA YANLIŞ UYGULAMALAR FELCE NEDEN OLABİLİYOR B el fıtığı bel ve bacak bölgesinde ortaya çıkan ağrılara ek olarak hareket kabiliyetini kısıtlaması nedeni ile günlük yaşamı olumsuz etkileyen hastalıkların başında geliyor. Ülkemizde bu konudaki bilimsellikten uzak ve yanlış uygulamalar nedeni ile hastalar kalıcı hasarlar sonucu sakat kalabiliyor. Ağır kaldırma, aşırı kilolar ve ters hareketler fıtığa neden olabilir İnsanları diğer canlılardan ayıran iki ayak üstünde yürüyebilme özelliğini sağlayan omurga; vücut ağırlığı, yerçekimi ve dış kuvvetlere karşı koymanın yanında hareket fonksiyonunu da sağlamaktadır. Bu nedenle omurga sabit kalmak ve hareketli olmak gibi birbirine zıt iki özelliğe sahiptir. Bu ikili özellik, omurganın bölümlü yapısı ve omurlar arasındaki diskler tarafından sağlanmaktadır. Diskler yaşla belirginleşmek üzere her insanda az ya da çok yıpranmakta, yük emme yetenekleri ve dayanıklılıkları azalmaktadır. Aşırı kilolu olma, ağır kaldırma, ters hareket yapma gibi omurgayı yük altında bırakan etkenler sonucunda diskleri bir arada tutan bağ dokusunda gevşeme ve yırtılmalar sonucu disk kanala doğru yer değiştirmekte ve sinire bası yaparak fıtıklaşma gelişebilmektedir. Mutlaka beyin ve sinir cerrahisi uzmanına başvurulmalı Her bel ve bacak ağrısı fıtık anlamına gelmemektedir. Hayat kalitesini olumsuz etkileyen omurga eklemlerindeki sorunlar çeşitli nedenlere bağlı oluşabilmektedir. Ancak ağrı ve uyuşukluğun sıklaşması ve belirli sürede yatak istirahati ile geçmemesi durumunda mutlaka bir beyin ve sinir cerrahına başvurulması gerekmektedir. Tanı ve tedavi için detaylı öykü alınması ve fiziksel muayenenin önemi büyüktür. Kesin teşhis için MR çektirilir. MR, fıtık ile aynı şikayetleri oluşturabilecek kist, kireçlenme, kemik erimesine bağlı omurga kırıkları, omurilik ve kemik tümörü gibi hastalıkları da göstermektedir. Sert zeminde yatmak ağrıları artırır Öncelikle 2-3 haftalık sıkı yatak istirahati basit fıtıklaşmalarla birlikte olan şikayetleri gidermektedir. Genel kanının aksine, sert zeminde yatmak sırt ve bel bölgesinde ezilmelere ve ağrının artmasına neden olmaktadır. Sinir üzerindeki baskıyı azaltmak ve sinirin kanlanmasını düzeltmek için yarı ortopedik yatakta omurilik kanalının en fazla genişlediği pozisyon olan cenin şeklinde yatılmalıdır. Oturmak disklere dolayısıyla bele daha fazla basınç yüklemektedir. Bu nedenle yatak istirahati sırasında genel ihtiyaçlar (yemek, tuvalet, vs.) için bile 20 dakikadan fazla oturulmamalıdır. Korse kullanılmamalı Omurga kırığı dışında korse takılması önerilmemektedir. Korse bele binen yükü geçici çözüm olarak azaltmasına rağmen, bele destek olan adalelerin zayıflamasına yol açarak, bırakıldığında ağrıların çabuk tekrarlamasına ve bağımlılığa yol açmaktadır. Bel çektirme felce götürebilir Bilimsellik dışı uygulamaların tedavide yeri yoktur. Bunların en tehlikelisi olan bel çektirme, bel fıtığı olan kişilere yapıldığında fıtığın kopmasına ve hasta için bacakların felç olması, idrar ve dışkıyı tutamama, cinsel fonksiyonların sona ermesi riskine yol açmaktadır. Ameliyattan 4 saat sonra taburcu olunabilir Zayıflamak ve egzersiz yapmak bel fıtığı tedavisi için oldukça yararlıdır. İstirahat tek başına yeterli olmadığı takdirde ilaç ya da fizik tedavi yöntemleri kullanılabilmektedir. Bu tedaviler ile sonuç alınamadığında ise hastaya cerrahi yöntem uygulanmaktadır. Son yıllarda “mikrocerrahi tekniği” ile doğal yapıyı en fazla koruyan ameliyatlar öne çıkmış durumdadır. Şikayet oluşturan bel fıtığına yapılan cerrahi tedavinin amacı; omurilik ve buradan çıkan sinirlerin sıkışıklığını giderirken, birçok anatomik yapıyı ve bel omurgasının hem yük taşıyabilme hem de hareket edebilme fonksiyonunu korumaktır. Radyolojik görüntüleme yöntemleri bel fıtığına yol açan yumuşak ve kemik dokuların ayrıntılı tespitinde kullanılmaktadır. Uygulanan mikrocerrahi yönteminde 1,5 cm.lik cilt kesisi ile doğal doku planları kullanılarak disk mesafesine girilir, böylece omurilik ve sinir dokuları rahatlatılır. Omurganın yük taşıyabilme ve hareket edebilme gücü bozulmadığı için hasta ameliyattan 3 saat sonra yürütülür ve ameliyattan 4 saat sonra taburcu olabilmektedir. Yürüme güçlüğü ve dengesizlik görülebilir Bel ağrısından sonra başlayan, genellikle tek taraflı bacak ağrısı belirtisiyle ortaya çıkan bu hastalıkta erken teşhis normal yaşama kısa sürede dönebilmek açısından çok önemlidir. Ağrı uyuşma ile beraber olabilmekte ve ağrının yayıldığı bacakta kuvvet kaybı yaşanmaktadır. Eğer bası ilerlerse veya uzun süre kalırsa sinir görevini yapamaz hale gelir, adalelerde felç başlar, yürüme güçlüğü ve dengesizlik oluşur. Bunlarla birlikte hasta idrarını ve dışkısını tutamaz hale gelebilmektedir. 54 Memory İlkbahar 2014 Memory İlkbahar 2014 55 CERRAHİ YÖNTEM Doç. Dr. Mutlu Ateş - Memorial Antalya Hastanesi Üroloji Bölümü LAPAROSKOPİK AMELİYATLAR SAYESİNDE HIZLI VE AĞRISIZ İYİLEŞME MÜMKÜN B öbrek ve prostat kanseri ameliyatları, böbreğin bir kısmının ya da tamamının alınması, böbrek çıkış darlığının düzeltilmesi gibi üroloji ameliyatlar laparoskopik yani halk arasındaki adıyla “kapalı” yöntemle yapılabilmektedir. Dar alanda sinirler korunabiliyor Kaslar zarar görmüyor Ürolojik ameliyatların açık olarak yapılması, vücutta büyük ameliyat izlerinin oluşmasına neden olmaktadır. Örneğin; böbreğe ulaşmak için yapılan bir açık ameliyatta, bel bölgesindeki kasların çoğu kesilmekte ve hastanın ameliyat sonrasındaki iyileşme süresi buna bağlı olarak uzamaktadır. Laparoskopi ameliyatlarında ise hiçbir kas kesilmesine gerek yoktur. Karın boşluğuna ince tüplerle girilerek kasların arasından onlara zarar vermeden böbrek ameliyatı gerçekleştirilir. Açık ameliyat ile kesilen kaslar sonrasında tam iyileşse bile, her harekette bu kasları kullanmak zorunda olan hastanın yaşam kalitesinde ciddi anlamda düşüş yaşanır. Hasta ağrılı bir iyileşme dönemi geçirir. Yüksek çözünürlükte net görüntü Laparoskopik cerrahide organın büyütülmüş görüntüsüyle ameliyat yapılabilmesi özellikle böbrek ameliyatlarında doktor ve hasta için önemli bir avantaj sağlamaktadır. Böbrek, damarları yoğun ve kanamaya meyilli bir organdır. Böbreğin tam ya da kısmen alındığı ameliyatlarda böbreğe giren-çıkan damarların bağlanması gerekir. Açık cerrahide gözden kaçarak kanamaya neden olabilecek damarlar, laparoskopik cerrahide tam olarak görülebildiğinden bu damarlar çok daha güvenle bağlanabilmektedir. Kapalı cerrahi yöntem ayrıca bu gibi özellikleri ile kanserin tam çıkartılması açısından da birçok avantaj getirmektedir. Estetik kaygı yaşanmıyor Ameliyat sonrasi daha az ağrı Laparoskopik ameliyatlar, karın içi ve leğen kemiğindeki organların ameliyatlarında hastaya çok büyük bir konfor sağlamaktadır. Ameliyatlar, vücutta açılan 0,5 – 1,5 cm’lik küçük deliklerden girilip, vücut içine yerleştirilen teleskopa monte edilmiş yüksek çözünürlüklü kamera sistemi ile bir ekrana yansıtılan ve organın yaklaşık 10-15 kat büyütülmüş görüntüsü eşliğinde yapılmaktadır. Laparoskopik ameliyatlar hasta için daha konforlu, daha az ağrılı ve hastaların daha hızlı bir şekilde normal yaşamlarına geri dönmelerini mümkün kılan özellikte işlemlerdir. 56 Memory İlkbahar 2014 Böbrek çıkışı darlığının düzeltilmesi gereken genç hastalar başta olmak üzere tüm böbrek, prostat ve idrar kesesi ameliyatlarında laparoskopik yöntemin estetik açıdan da hastaya sunduğu ayrıcalıklar bulunmaktadır. Laparoskopik ameliyatlar estetik kaygıları da ortadan kaldırmaktadır. Özellikle böbrek çıkışının darlığı olan genç hastalar, iş hayatında aktif ve sıklıkla kadın hastalardan oluşmaktadır. Bu nedenle ameliyat, vücutta sadece küçük delikler açılarak yapılır. Göbek deliğinden girilerek yapılan işlemde “tek delik” cerrahisi ile vücutta hiçbir iz kalmaması laparoskopik cerrahinin ne kadar ileri bir yöntem olduğunu ortaya koymaktadır. Prostat, anatomik yerleşiminin leğen kemiğinin en alt noktasında olması nedeniyle ameliyatı oldukça zor olan bir organdır. Prostat, leğen kemiğinin en alt bölümünde yerleştiği için prostata uygulanacak açık cerrahilerde bu bölgeye ulaşmak zor olmaktadır. Buna rağmen organa ulaşılsa bile cerrahın elleri o bölgede korunması gereken sinirleri görünmez hale getirebilir. Prostat ameliyatlarında bu sinir dokuları ameliyat sonrası idrar kaçırma ve cinsel fonksiyon bozuklukları gibi sorunların yaşanmaması için korunmalıdır. Laparoskopik ameliyatlarda dar alanda cerrahinin yapılabilmesi dışında görüntünün 10-15 kat büyütülmesi mümkün olduğundan bu sinirler korunabilmekte böylelikle ameliyat sonrası idrar kaçırma ve sertleşme sorunu yaşanmamaktadır. Memory İlkbahar 2014 57 PROSTAT CERRAHİSİ SONRASI CİNSEL İŞLEV BOZUKLUĞU TEDAVİ EDİLEBİLİR P rostat ameliyatları sonrası özellikle de prostat kanserinde uygulanan “radikal prostatektomi” yani kanserli prostat dokusunun tamamen çıkarılması işleminden sonra idrar kaçırma ve cinsel fonksiyon bozuklukları gibi şikayetler çok sık görülebilmektedir. Prostatta sınırlı kalmış ve çevre dokulara yayılmamış kanserlerin cerrahisinde altın standart olan “radikal prostatektomi” sonrası hastaların yaşadığı sorunlar, uygun yöntemlerle tedavi edilmektedir. Ameliyat sonrası cinsel işlev bozuklukları oluşabilir Ameliyat esnasında sinirlerin zedelenmesi, gerilmesi ve/ veya kesilmesi, sinir hasarına bağlı olarak cinsel işlev bozukluklarına yol açabilir. Prostatın tamamen çıkarılması esnasında ereksiyon sağlayan damarlarda zedelenme oluşması, hastanın cinsel yaşamını olumsuz etkilemektedir. Kanser tanısına bağlı olarak da hastaların psikolojik yönden olumsuz etkilenmesi, cinsel işlev bozukluklarına neden olabilir. Cinsel fonksiyonlar korunabilir Kanser saptandığında prostatın tamamen çıkarılması operasyonun birinci amacıdır. Prostatektomi sonrası gelişen cinsel fonksiyon bozuklukları yaşam kalitesini önemli ölçüde etkilemektedir. Cerrahi sonrası hastaların en düşük oranda %26 veya tamamında cinsel fonksiyon bozuklukları görülmektedir. Günümüzde tıp teknolojilerindeki gelişmeler ve yeni ameliyat teknikleri sayesinde bu ameliyatlar sonrası cinsel fonksiyonlar, uygun hasta grubunda çoğu zaman korunabilir. Ancak hızlı gelişmelere rağmen ameliyat olan hastaların neredeyse yarısı, yaşam kalitesini düşüren bu sorunları yaşamaktadır. 58 Memory İlkbahar 2014 Hastaya uygun tedavi için beklentiler sorgulanmalı Prostat kanseri teşhisi konulan hastanın, hastalık öncesindeki yaşam öyküsü detaylı bir şekilde değerlendirilerek, ameliyat edilmeden önce cinsel yaşamına ilişkin beklentileri sorgulanmalıdır. Hastaların taleplerine göre, yaşam kalitesini yükselten uygun tedaviler ameliyatın hemen sonrasında uygulanmaya başlanmalıdır. Amaç cinsel işlevi yeniden kazandırmak Radikal prostatektomi sonrası hastanın cinsel fonksiyonlarını daha erken dönemde geri kazanabilmesi için çeşitli ilaç veya cihazların kullanılması, “penil rehabilitasyon” olarak adlandırılmaktadır. Ameliyat sonrasında bu tedavilerin uygulanmasındaki amaç; ereksiyonu sağlayan kaslarda meydana gelebilecek yapısal değişiklikleri önlemek ve hastanın ameliyat öncesindeki cinsel yaşamını geri kazanmasını sağlamaktır. Ameliyat sonrası ortalama iyileşme süresi 6-36 ay arasında değişmekle birlikte bazı hastalarda 12-24 ay sonra ereksiyon operasyon öncesi seviyeye gelmektedir. Ereksiyon sorununun daha erken dönemde tedavi edilebilmesi için ameliyattan sonra penis rehabilitasyonuna başlanması gerekmektedir. Penil rehabilitasyonun başarısız olduğu hastalarda ise mutluluk çubuğu ile aktif bir cinsel yaşam sağlanabilir. CERRAHİ YÖNTEM CERRAHİ YÖNTEM Doç. Dr. Abdullah Gedik - Memorial Diyarbakir Hastanesi Üroloji Bölümü Prof. Dr. Ahmet Menkü - Memorial Kayseri Hastanesi Beyin Sinir ve Omurilik Cerrahisi Bölümü OMURGA KANALI DARLIĞINDA VİDASIZ AMELİYAT DÖNEMİ O murga kanalının daralması; omurga içinden omurilik ve sinirlerin geçtiği kanalın, kemik ve yumuşak dokular tarafından daraltılması, sıkıştırılması ve buna bağlı olarak omurilik ve sinirlerin beslenmelerinin bozulmasıdır. Günlük yaşamı adeta kabusa çeviren “Omurga kanalı daralması”, artık vidasız ameliyat yöntemi ile de tedavi edilmektedir. Vidasız ameliyatlar iyileşme süresini kısaltarak hastaya ameliyat sonrası konfor sağlamaktadır. Günlük yaşamı kabusa çeviriyor Dar kanal, farklı nedenlere bağlı olarak bel bölgesindeki omurilik kanalının daralması ve kanal içinden geçen sinir liflerinin bası altında kalarak, çeşitli şikayetlere yol açmasıdır. Yaşam konforunu önemli ölçüde etkileyen hastalık; kişinin yol yürüme mesafesini giderek azaltmakta, ayakta dururken ya da otururken her iki kalça ve bacaklara vuran ağrı nedeniyle öne eğilmeye neden olmakta, uzun vadede hastayı yatalak hale getirebilmektedir. Genellikle; hastalarda yol yürüdükçe ağrı, uyuşukluk, ayaklarda kuvvetsizlik, idrar ve büyük abdest yapmada zorluk gibi sorunlar yaşanmaktadır. 50 yaş üzerinde rastlanan omurga kanalının daralması, kemiği ve kası ilgilendiren genetik hastalığı bulunan gençlerde de görülmektedir. Vidalı ameliyatlar yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor Dar kanal ameliyatları, Avrupa’da ve Türkiye’de “lamina” adı verilen kemik yapısı sökülüp yerine vida takılması ile yapılmaktadır. Ancak lamina, omuriliğin çatısıdır. Laminanin çıkarılması ise omuriliği dış etkenlere karşı korumasız hale getirmektedir. Çatı ortadan kalktığı için dışarıdan gelecek travmalar veya kas dokusunda oluşabilecek yapışıklıklar, omurilikte çok ciddi sorunlara yol açabilmektedir. Laminanın yerine konulacak vida ise belde özellikle kişiyi oturup kalkarken, hareket halindeyken rahatsız edebilecek sorunlara yol açmaktadır. Lamina alınmış vida konmuş ve yapışıklıklara yol açmış bu hastalarda gerektiğinde ikinci ve üçüncü ameliyatlar ise önemli sağlık sorunlarına neden olmaktadır. zorlanmakta ve bu durum bel hareketini engellediği için hastada ciddi bel ağrıları oluşmaktadır. Hastanın günlük yaşama dönmesi 3-4 ay sürebilmektedir. Vidasız ameliyat sonrası hastalar ağrı gibi bir sorunla karşılaşmamaktadır. Hastaların, hastanede kalış süresi kısalmaktadır ve vidalı ameliyatlarda olduğu gibi 4-5 gün değil 1 ya da 2 gün sonra taburcu olabilirler. Yine hastalar ameliyattan 1 gün sonra yürüyebilir, 1 ay içinde de araba kullanabilir, eğilip kalkarak günlük işlerini yapabilir. Mikroskop altında vidasız ameliyat konforu Omurgada kanal darlığı ameliyatlarında öncelikli olarak vidasız ameliyatlar tercih edilmelidir. Ameliyat bölgesine küçük bir pencere açılarak mikroskop altında özel bir alet kullanımı ile omuriliğin çevresi kemik dokudan temizlenmektedir. Temizleme işleminin ardından yeniden omurilik kanalı oluşturulmaktadır. İşlem sırasında herhangi bir vida kullanılmamaktadır. Yalnızca işlemin yapılacağı tarafta mikroskop altında küçük bir kesi yapıldığından diğer bölgelerin korunması sağlanmaktadır. İşlemin mikroskobik olarak yapılması omurilik ve sinirlerde oluşacak olası zararı da engeller. Ağrısız bir yaşam Vidalı ameliyatlarda ameliyat süresi uzundur. Kaslarda harabiyet oluşması ve vidalardan enfeksiyon kapma riski vardır. Enfeksiyon durumunda vidaların çıkarılması ve hastanın yeniden ameliyat edilmesi gerekebilir. Özellikle diyabetik ve yaşlı hastalarda vidalı yöntem önerilmemektedir. Vida kullanılarak ameliyat olan hasta grupları, günlük yaşamlarında eğilip doğrulmakta Memory İlkbahar 2014 59 TÜP MİDE AMELİYATI İLE AŞIRI KİLOLARDAN KURTULMAK MÜMKÜN O bezite sorunu yaşayan hastalarda diyet ve egzersiz programlarından yeterli sonuç alınamadığında önemli seçeneklerden biri de obezite cerrahisidir. Laparoskopik tüp mide ameliyatları, kalıcı ve etkin bir şekilde kilo vermek için son yıllarda öne çıkan önemli yöntemlerden biridir. Bu ameliyat sayesinde mide kapasitesi 3’te 2 oranında azalıyor Mide hacmi küçültülerek zayıflama sağlanıyor Laparoskopik tüp mide ameliyatında midenin büyük kenarı dikey olarak kesilip çıkartılarak 150 - 200 ml arasındaki hacme sahip bir mide tüpü oluşturulmaktadır. Bu uygulamada 2 mekanizma ile kilo kaybı olmaktadır. Birinci yöntem mide hacminin küçültülmesi ile mekanik bir kısıtlanma ve mide hareketlerinin azaltılmasına bağlı kilo kaybıdır. İkinci yöntem ise çıkartılan mide bölümünden salgılanan ve açlık hormonu olarak tanımlanan Ghrelin (Midenin fundus denilen üst parçasındaki hücrelerce salgılanan bir peptid proteindir) hormon seviyesinde düşme sağlanarak tokluk hissi oluşumu gerçekleşmektedir. Tüp mide ameliyatında iştah da azaltılarak kilo kaybına katkıda bulunulmaktadır. Demir ve B12 vitamini takviyesi önemli Tüp mide ameliyatı mide hacmini kısıtlayıcı bir işlem olduğu için bağırsaktaki besin emiliminde bir problemle karşılaşılmamaktadır. Ancak bazı vitaminlerin emilimi için mideden aside ihtiyaçları vardır. Dolayısıyla hastaların ameliyat sonrasında demir ve B12 vitamini takviyesi almaları gerekmektedir. Tüm ameliyatlar için geçerli olan kanama, organ yaralanması, solunum problemleri, emboli gibi çok düşük oranlarda komplikasyonlar burada da geçerli olmaktadır. Tüp mide ameliyatına özel komplikasyon ise midenin kesilip dikilen kısmından (zımba hattı) gerçekleşebilen kaçaklardır (sızıntı) ve bazen ikinci bir müdahale gerekebilmektedir. Sıvı ve yüksek kalorili gıdalara dikkat! Tüp mide uygulanan hastaların, 1-2 yıllık dönemde fazla kilolarının %60-70’ni kaybetmeleri mümkündür. Uyumlu hastalarda bu kilo kaybı oranı daha da yükselebilmektedir. Bu ameliyatın esas avantajı kısıtlayıcı etkisi yani gıda alımının azaltılmasıdır. Ancak sıvı ve yüksek kalorili gıdalarla beslenme durumunda etkisi azalabilmektedir. Bu durumda tüp mide ameliyatı Gastrik Bypass veya Duedonal Switch gibi bir başka obezite ameliyatına geçiş yapılması mümkündür. Bu ikinci girişim de yine laparoskopik olarak yapılabilmektedir. 60 Memory İlkbahar 2014 CERRAHİ YÖNTEM CERRAHİ YÖNTEM Op. Dr. Sertaç Demirel - Memorial Şişli Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü Doç. Dr. Halil Coşkun - Memorial Şişli Hastanesi Obezite ve Diyabet Cerrahisi Bölümü HAZIMSIZLIK VE ŞİŞKİNLİK SAFRA KESESİ TAŞI BELİRTİSİ OLABİLİR S afra kesesi hastalıkları arasında en sık ortaya çıkan sorun, safra kesesi taşlarıdır. Taş oluşumunun görülme sıklığı, 20-74 yaş aralığında %10 ila %15’tir. Safra kesesi taşları; ileri yaş, kadın cinsiyeti, obezite, obezite ameliyatları sonrası hızlı kilo verme, genetik yatkınlık gibi nedenlere bağlı olarak gelişmektedir. Hiçbir belirti vermeden check up taramasında tesadüfen belinlenmesinin yanında; bulantı, şişkinlik, hazımsızlık ve ileri evrede sarılık ile kendini gösteren safra kesesi taşları tedavi edilmediğinde önemli hastalıklara neden olabilir. Taş oluşum nedenleri farklılık gösterir Yaş: Safra kesesi taşı yaş ile doğru orantılı olarak artar. Çocuklarda ender olarak görülür. Ancak kan yıkımın olduğu hastalıklarda çocuklarda da safra taşı oluşabilir. Cinsiyet: Kadınlarda erkeklere göre taş oluşma riski 2-3 kat fazladır. Kadınlarda hamilelik ve menopoz sonrası östrojen kullanımı, taş oluşma olasılığını artırır. Obezite ve diyet: Obezite taş gelişimi için önemli bir risk faktörüdür. Aşırı kolesterol içerikli beslenme, taş oluşum yüzdesini artırmaktadır. Bariatrik cerrahi: Obezite ameliyatları olan hastaların %35’ten fazlasında safra çamuru ve taş problemi oluşmuştur. Haftada 1.5 kg’dan fazla kilo verme de çamur ve taş için bir risk faktörüdür. Genetik: Yapılan çalışmalarda safra kesesi taşı oluşan vakaların %30’unda genetik ilişkiye rastlanılmıştır. Karaciğerin aşırı kolesterol salgılaması sonucu oluşan safra salgısında kolesterol yoğunluğunun artışı , safra tuzlarının sentezinin azalması, kolesterol safra tuzu salgı oranının değişimi gensel yapılara göre değişmektedir. Safra kesesinin kasılmasını sağlayan reseptördeki sinyal azalması, az kasılmaya neden olarak safra salgısı yoğunlaşması ve taş oluşumuna neden olmaktadır. Bazı hastalıklar ve ilaçlar: Bazı ilaçlar ve östrojen kullanımı, Crohn hastalığı, ince bağırsağın ileum kesiminin rezeksiyonu da safra kesesi taşı oluşumuna neden olabilir. Sessiz taşlar ilerleyen yıllarda belirti vermeye başlar Check- up ya da herhangi bir nedenle yapılan ultrasonografide safra kesesi taşları tesadüfen tespit edilebilir. Hastalar o güne kadar safra taşlarının olduğuna dair bir belirti hissetmemiş olabilir. “Sessiz taşlar” olarak adlandırılan bu durumun ilerleyen zamanda nasıl sorunlara neden olabileceğini anlamak ve hangi tedavi modelinin seçilmesine karar vermek için bazı çalışmalar yapılmıştır. Bunlara göre; 15 yıl takip edilen bir çalışma sonucunda 5’inci yılda %10, 10’uncu yılda %15 ve 15’inci yılda %18 oranında bu taşlar semptomatik yani belirti verir hale gelmiştir. Başka bir çalışmada ise 10’uncu yıldaki oran %27 olarak saptanmıştır. Ağrı ve bulantıya dikkat Safra kesesi taşları bazı belirtiler sonrası da saptanabilir. Taşların safra kesesi içinde sistik kanalda tıkanıklık oluşturması sonucunda karnın sağ üst tarafında çoğunlukla sırta vuran, şiddeti artıp azalan ağrıya neden olabilir. Buna bulantı ve kusma eşlik edebilir. Komplike olmayan safra kesesi iltihaplarında ateş eşlik etmeyebilir. Safra kesesi taşları ana safra yollarında tıkanıklığa neden olursa sarılık, ateş, titreme ve ağrı gibi belirtiler ortaya çıkabilir. Geğirme, şişkinlik, dolgunluk hissi ya da bulantı gibi dispepsi şikayetleri ile yağlı yiyeceklere tolerans azalması safra kesesi taşlarında olabildiği gibi peptik ülser hastalıkları ya da strese bağlı bağırsak çalışma bozuklukları da görülebilir. Bu şikayetle yapılan kolesistektomi yani safra kesenin alınma işlemi sonrası bazı dönemlerde şikayetler gerilese de her zaman tam sonuç alınamayabilir. Yağlı yemeklere tolerans azalması ile beraber ağrı da eşlik ediyorsa safra kesesi taşının buna neden oluşturma olasılığı en yüksektir. Kapalı cerrahi ile tedavi Safra kesesi taşları alınması gereken hastalara “kolesistektomi” adı verilen “safra kesesi alınması” işlemi yapılır. Bu işlem çoğunlukla laparaskopik yani kapalı cerrahi uygulanarak gerçekleştirilmektedir. Çok az oranda açık cerrahiye başvurulur. Safra kesesi taş ameliyatlarında, taşlar kese ile birlikte çıkarılmaktadır. Memory İlkbahar 2014 61 ÇENEDE OLUŞAN KEMİK KAYIPLARINDA YENİ TEDAVİ YÖNTEMİ S ağlıklı dişlerin kökleri, tıpkı ağaç köklerinin toprağı erozyona karşı koruması gibi çene kemiklerini koruma altına almıştır. Diş çekimlerini takip eden süreçte çene kemiklerinde yatay ve dikey yönde kemik kayıpları olmaktadır. Kemiklerde görülen kayıplar diş çekimlerinden sonra, uzun dönemde karşılaşılan en büyük problemlerden biridir. Diş kayıplarının tedavisi, implant uygulamaları ile giderilmek istendiğinde kemik yüksekliği ve hacmi daha da önem kazanmaktadır. Kemik kayıpları daha sonra yapılacak olan implant ve protezlerin başarısını etkilemekte, bazen de bu işlemlerin yapılmasını imkansız hale getirmektedir. Bu durum kemiklerin eridiği bölgelerde implantların başarılı bir şekilde yapılabilmesi için yeni kemik oluşturulması ve kemik nakli gerekliliğini doğurmaktadır. Erken yaşta kaybedilen diş, çene kemiğinde oluşan azalmanın başlıca nedenidir Günümüzde ağız, diş ve çene cerrahisi ile doğuştan ya da sonradan oluşan bozukluklar başarıyla düzeltilebilmektedir. Hem cerrahi tekniklerin hem de kullanılan cihazların gelişmesi ameliyatların güvenilirliğini de artırmaktadır. Örneğin bireylerdeki diş kaybı, osteoporoz gibi nedenlerle kemik erimeleri ile birlikte oluşan estetik ve fonksiyon kaybını gidererek bireyin günlük yaşantısına geri dönebilmesi için yapılan implantlar artık rutin bir tedavi şekline dönüşmüştür. Erken yaşta diş kayıpları ya da yoğun diş eti iltihabı sonucu kemik hacminde oluşan azalmalar, kemik onarımları ile giderilebilmektedir. Bu onarımlar, hastanın kendi vücudundan alınan kemik dokular ile gerçekleştirilebildiği gibi, farklı materyaller de aynı amaçla uygulanabilmektedir. Çene kemiklerindeki kayıpların tedavisi için gerekli kemik materyali; •Hastaların kendilerinden (çene veya kalça kemiğinden) •Sığırlardan elde edilen blok veya granül şeklindeki kemiklerden •Kadavralardan •Laboratuvarda elde edilen sentetik materyallerden sağlanmaktadır. Türkiye’de ilk kez Memorial’da uygulanan yeni bir yöntem: Bone Builder Bu yöntem kişiye özel insan kaynaklı kemik nakli yöntemi olarak da tanımlanmaktadır. Bone Builder teknolojik ilerlemeler sonucu üretilmiş ileri bir teknik olup, yeni kemik oluşumunu basit ve etkili bir şekilde sağlamaktadır. Avusturya’da bulunan hücre ve doku bankası laboratuvarında kalça protezi veya değişik nedenlerle ortopedik ameliyat olan sağlıklı bireylerin bağışladıkları kemiklerden çene kemiğinin yerine konabilecek uygun kemik üretimi yapılmaktadır. Nakil yapılacak hastanın bilgisayarlı tomografisi alınmakta ve bu bilgiler özel bir yazılım sayesinde ilgili merkeze gönderilmektedir. Bu verilerle üç boyutlu model elde edilerek, bu model üzerinden kemiğin tasarımı yapılmaktadır. Özel bir cihaz sayesinde hastanın eksiklik bulunan bölgesine birebir uyan kemik grefti yapılmaktadır. 62 Memory İlkbahar 2014 Hastanın iyileşme süresi 6 ay Titizlikle steril edilen kemik grefti özel olarak paketlenerek nakil yapılacak merkeze gönderilir. Kemik grefti hastaya nakledildikten sonra hastanın kendi kanı PRF (Plateled Rich Fibrin) adı verilen özel bir işlemden geçirilir. PRF, alınan kandan üretilen organik bir tedavi yöntemidir. Yerleştirilen kemiğin üzeri bu PRF ile örtülmektedir ve 6 ay sonra çeneye yerleştirilen kemik implant yapılabilir hale gelmektedir. Memorial Şişli Hastanesi Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Bölümü’nde titiz bir çalışma ve deneyim gerektiren bu tekniği Dr. Dt. Ali Ekrem CANBAZ başarılı bir şekilde uygulamaktadır. Yöntemin avantajları; •Kemik almak için hastanın ikinci bir bölgesi (kalçası veya çenesi) ameliyat edilmemiş olur. •Gelen kemik insan kaynaklıdır ve bir süre sonra hastanın kendi kemiğiyle yer değiştirmektedir. •Nakledilen kemik vücuda birebir uyum gösterebilir. •Operasyon süresi kısadır. •Lokal anesteziyle yapılabilir. •Hastanın hastanede yatması gerekmez. CERRAHİ YÖNTEM CERRAHİ YÖNTEM Dr. Dt. Ali Ekrem Canbaz - Memorial Şişli Hastanesi Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Bölümü Doç. Dr. Gökhan Özerdem - Memorial Kayseri Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölümü AORT YIRTILMASI YAŞAMI TEHDİT EDEBİLİR 65 yaşın üzerindeki hipertansiyon hastası erkeklerin %10’unda ortaya çıkan aort diseksiyonu (aort yırtılması), hastanın yaşamı ciddi şekilde tehdit eden önemli bir sağlık sorunudur. Aort anevrizmasının yaklaşık yüzde 80’i hipertansiyona bağlıdır. “Aort diseksiyonu”, erkeklerde kadınlara göre iki kat daha fazla görülür. Yaş ilerledikçe hastalığın ortaya çıkma riski de artar. 60-70 yaş arasında görülme sıklığı en fazladır. Aort diseksiyonunun her 100 hastadan 10’unun yaşamını tehdit edici özelliği ve tedavi edilmemiş aort yırtılması vakalarının 4’te 1’inden fazlasının ilk 24 saat içinde hayatını kaybetme riski nedeniyle, hastalığın tek çaresi acil ameliyattır. Aort yırtılması iki şekilde ortaya çıkar A Tipi aort yırtılması daha yaygın görülen ve daha tehlikeli olanıdır. Aortun kalpten çıkan ve yukarı doğru giden kısmında veya yukarı doğru çıkan kısmından, aşağı inen kısmına kadar olan bölgede hatta karna kadar uzanan bölümde görülen yırtıktır. A tipi aort yırtılmalarında tercih edilen tedavi genellikle ameliyattır. B Tipi aort yırtılmasında aortun sadece aşağı inen kısmı etkilenir. Bu yırtık da karna kadar uzanabilir. B tip yırtılması olan hastalar için tedavi ilaç ya da ameliyattır. B tipi aort yırtılmalarında stent uygulaması da yapılabilir. Göğüsteki yırtıcı ağrı en belirgin şikayettir Aort diseksiyonunun en sık görülen şikayeti, %95 oranında ani gelişen ve yırtıcı karakterdeki göğüs ağrısıdır. Ağrının şiddeti farklılılık gösterebilir. Ancak başlangıçtaki ağrı devamlı ve şiddetlidir. Genellikle göğsün ön yüzünden başlayan ağrı, klasik olarak aort yırtığı boyunca ilerlemesi ile yayılım gösterir. Hastalar ağrıyı sıklıkla sırtta, omurga üstünde veya göğüste yırtılıyor gibi şiddetli ağrı olarak tarif eder. Bazı hastalarda, özellikle “Marfan sendromu”nda, aort diseksiyonu ağrısız gelişebilir. Yaşamı tehdit eden belirtiler gösterebilir Ağrı sıklıkla parçalayıcı, yırtıcı ve dayanılmaz olarak tanımlanır. Hasta ölüm korkusu içinde olup, yerinde duramaz. Ağrı göğüs üzerinde başlayıp, sırt, boyun, çene, dişler ve kollara yayılabilir. Ağrı, diseksiyonun izlediği yola göre karın ve sırtta da duyulabilir. Beyin damarlarının etkilenmesi sonucu felç, körlük veya bayılma gelişebilir. Aort yırtılması, atardamarların tıkanmasına bağlı nabızların azalması ya da kaybolmasına neden olabilir. Nefes darlığı, halsizlik ve terleme görülen diğer bulgulardır. Hastalığın en önemli nedeni hipertansiyon Aort diseksiyonu görülen hastalarda hipertansiyon varlığı da söz konusudur. Yüksek tansiyon diseksiyonun temelindeki nedendir ya da şiddetli ağrıya bağlı olarak gelişebilir. Bununla birlikte, aort yırtılması kola giden atardamarlardan birinin kan akımına engel olursa, kollar arasında büyük tansiyon farkı bulunabilir. Teşhis edildiği anda tedaviye başlanmalıdır Aort diseksiyonu ciddi hayati tehlike oluşturan, hasta için acil bir durumdur. Teşhis konulduğu anda hasta yoğun bakım şartlarında tedavi altına alınmalı ve tedavisine hemen başlanmalıdır. Tedavi edilmemiş aort yırtılması hastanın yaşamını tehdit edebilir. Bu vakalarının 4’te 1’inden fazlası ilk 24 saat içinde yaşamını kaybetme tehlikesi altındadır. Hastaların %50’nin üzerindeki kısmı ilk hafta, 4’te 3’ü ilk ay ve %90’nından fazlası da 1 yıl içinde yaşamsal tehlike ile karşı karşıya kalır. Tedavi seçeneği, yırtılmanın aortun hangi bölgesinde yerleştiğine göre değişmekle birlikte öncelikle ameliyattır. Memory İlkbahar 2014 63 GÜNCEL MEMORIAL DİCLE HASTANESİ TÜP BEBEK MERKEZİ HİZMETİNİZDE... D ünyanın pek çok ülkesinde referans merkezi olarak kabul edilen Memorial Tüp Bebek Hizmetleri, “Memorial Dicle Hastanesi Tüp Bebek Merkezi” Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde. Memorial Dicle Hastanesi Tüp Bebek Merkezi, yardımcı üreme teknikleri alanındaki tüm tedaviler için tasarlanmıştır. Gelişmiş laboratuvarı, modern ameliyathanesi, androloji, embriyoloji, embriyo dondurma laboratuvarı ile hayata geçmiştir. Memorial Sağlık Grubu’nun sahip olduğu yüksek deneyim ve dünya standartlarındaki teknolojiyle hizmet veren Memorial Dicle Hastanesi Tüp Bebek Merkezi yalnızca Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne değil; çevre ülkelerden gelecek hastalara da hizmet verecek şekilde konumlandırılmıştır. Afili Bankacılık 14 Mart Tıp Bayramınız Kutlu Olsun! Afili Bankacılık olarak 14 Mart Tıp Bayramınızı kutlar, mesleğinizde başarılarla dolu nice mutlu yıllar dileriz. Afili Bankacılık size ve ailenize özel, çünkü hayat Deniz’de güzel. Ayrıntılı bilgi için www.afilideniz.com’u ziyaret edebilirsiniz. Kısırlık tedavisinde ileri teknikler Tüp bebekte son yıllarda yaşanan hızlı gelişmeler, daha önce çocuk sahibi olmanın mümkün olmadığı düşünülen çiftlere tedavi imkanı sağlamaktadır. Her geçen gün gelişen teknik ve yöntemlerle pek çok hasta, sağlıklı bir gebelik sürecinin ardından çocuk sahibi olmaktadır. Memorial Dicle Hastanesi Tüp Bebek Merkezi, teknik altyapısı ve ileri tanı tedavi yöntemleri ile dünya standartlarında bir donanıma sahip olup, merkezde; kadın ve erkekte çocuk sahibi olmayı engelleyici faktörler ayrıntılı bir şekilde incelenerek kısırlık tedavisinde ileri teknikler kullanılmaktadır. Bu tekniklerin kullanımı ve geliştirilen tedavi yöntemleri ile ortaya çıkan sonuçlar, dünyanın en önemli merkezlerindeki oranları yakalamış durumdadır. Memorial Dicle Hastanesi Tüp Bebek Merkezi’nde; mikroenjeksiyon, lazer hatching yuvalama, tekrarlayan tüp bebek başarısızlıkları ve düşüklüklerde başarının arttırılmasına yönelik uygulamalar, yumurta ve embriyo dondurma işlemleri, mikroskobik büyütme altında mikro cerrahi ile testislerden sperm elde etme, preimplantasyon genetik tanı ve tarama, 5. gün transferi, endometrial co-culture, ilaçsız tüp bebek tedavisi, kanser tedavisi öncesi kadın ve erkekte fertilitenin korunması, aşılama ve yumurtalama tedavileri gerçekleştirilmektedir. Endoskopik üreme cerrahisinde laparoskopik ve histeroskopik işlemlerin gerçekleştirildiği merkezde; ileri tanı ve tedavi yöntemleri de uygulanmaktadır. Erkek kısırlığında özellikli işlemler Spermlerin seçimi için IMSI uygulanması: Spermin özel bir mikroskop altında seçilip yumurtanın içine enjekte edilmesi ile gerçekleştirilmektedir. Normalde mikroenjeksiyon için kullanılan mikroskoplar spermi 400 kat büyütebilmektedir. Ancak IMSI tekniği ile spremler 6600 kat büyütülebilmektedir. Bu şekilde spermin yapısı daha sağlıklı bir şekilde değerlendirilmektedir. Hastalık risklerini önceden belirleyen genetik uygulamalar Embriyoların genetik yapılarına dair incelemelerle kromozom yapıları normal ve sağlıklı olanların seçilmesi sağlanmaktadır. Rahimde tutunma şansı en yüksek olan embriyolar, iyi gelişmiş ve sağlıklı kromozom yapısına sahip olan embriyolardır. Bu yöntemle 39 yaş ve üzeri tüp bebek tedavisi uygulanan kadın hastalarda, düşük riski azalmakta ve Down Sendromu gibi hastalıkların varlığı önceden belirlenmektedir. Daha önce doğumsal anomalisi olan bir bebek dünyaya getirmiş veya tekrarlayan düşük sorunu yaşamış kadın hastalarda, risklerin önceden tespit edilmesini sağlayan önemli bir uygulamadır. 64 Memory İlkbahar 2014 DenizBank bir Sberbank Grubu kuruluşudur. 35 YILLIK EVLİ ÇİFTİN KALPLERİNE SAĞLIKLA ATIYOR AYNI ANDA STENT TAKILDI 7 aylık gebe olan 27 yaşındaki Fatma Zeyrek, yaklaşık bir yıl önce başlayan ve gittikçe artan, göğüs ağrısı, nefes darlığı şikayetiyle hastaneye başvurdu. Burada kalpteki mitral kapakta romatizmal hastalığa bağlı olarak gelişen darlık olduğunu belirlendi. Memorial Diyarbakır Hastanesi’nde daralan mitral kapağa açık cerrahiye gerek kalmadan “innoue balon mitral valvuloplasti” yöntemi uygulandı. İşlemle mitral kapağı genişletilen Zeyrek, sağlığına kavuştu ve ertesi gün taburcu edildi. 2 ay sonra doğum için tekrar hastaneye yatan Zeyrek, sağlıklı bir kız çocuğu dünyaya getirdi. Hem kendi hem de bebeğinin yaşamı tehlikedeydi Kalpteki mitral kapaktaki sorun yüzünden gelişen göğüs ağrısı ve nefes darlığı şikayetiyle Memorial Diyarbakır Hastanesi’ne başvuran Fatma Zeyrek’e Kardiyoloji Uzmanı Doç. Dr. Aziz Karabulut tarafından soruna hemen müdahale edilmesi gerektiği aksi takdirde anne ve bebeğin hayati tehlikesinin oluşacağı uyarısında bulunuldu. Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. Aydın Ilgın’ın kontrolünden sonra işleme alınan Zeyrek’e, Türkiye’de çok az merkezde gerçekleştirilebilen “Innoue balon mitral valvuloplasti” yöntemi uygulandı. Zeyrek’ in kalbindeki sorun ameliyata gerek kalmadan girişimsel olarak giderilerek, mitral kapağı genişletildi. Sağlıklı bir kız çocuğu dünyaya getirdi İşlem sonrası normal yaşantısına geri dönen ve sağlıklı bir gebelik dönemi geçiren Fatma Zeyrek, iki ay sonra tekrar hastaneye, bu kez bebeğini dünyaya getirmek için yattı. Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. Aydın Ilgın tarafından gerçekleştirilen doğum ile sağlıklı bir kız çocuğu dünyaya getiren Zeyrek mutluluğunu, “Bebeğimi sağlıklı bir şekilde kucağıma almaktan çok mutluyum. Her şeyden önce bebeğim için endişeleniyordum ancak hiçbir sıkıntı çıkmadan bu durumu da atlattık. Öncelikle Aziz ve Aydın Bey’e, hastane personeline çok teşekkür ediyorum” sözleriyle anlattı. Bebek işlem sırasında kurşun önlüklerle korundu Müdahalenin anjiyo ünitesinde skopi altında yapılan bir işlem olduğu için hastanın gebeliğinin bazı kısıtlamaları da beraberinde getirdiğini dile getiren Doç. Dr. Karabulut, “Gebeliğin özellikle ilk 4 aylık döneminde hastanın röntgen ışınlarına maruz kalmasının çocuk açısından riskli olabileceği bilinmektedir. Ancak 5’inci aydan itibaren bu risk azalmaktadır. Hastamız hamileliğinin 7’inci ayındaydı. Yine de özellikle çocuğun röntgen ışınlarına maruziyetini azaltmak amacıyla karın bölgesi tam olarak koruyucu kurşun önlükler ile kaplandı. İşlemin süresi EKO desteği de kullanılarak en aza indirildi. Balon yöntemi kullanılarak hastanın kalp kapağına başarılı bir şekilde müdahale edildi. Kalp kapağında yeterli genişletme sağlandı” bilgisini verdi. 1 gün sonra taburcu oldu Fatma Zeyrek, başarılı geçen işlemin ardından bir gün sonra ayağa kalkarak günlük ihtiyaçları karşılayacak duruma geldi ve hastaneden taburcu edildi. Memorial Diyarbakır Hastanesi Kardiyoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Aziz Karabulut, Zeyrek’in, romatizmal kalp kapağı tutulumuna bağlı olarak mitral kapakçığında daralmanın mevcut olduğunu söyledi. Kapak yapısının ameliyatsız yöntemle genişletme için uygun bulunduğunu da dile getiren Doç. Dr. Karabulut, “Normal şartlarda 4-6 cm² olan kapak alanı 1cm²’ye düşmüş ve hastanın hareket kapasitesi de oldukça gerilemişti. Hasta kendi ifadesi ile evindeki bir odadan diğerine giderken nefes nefese kalıyordu. Hastanın nefes darlığının yanında diğer şikayetleri de göz önüne alınarak, kalp kapağının balon yöntemi ile genişletilmesine karar verildi. Böylece açık cerrahiye gerek kalmadan hastamız sağlığına kavuştu” açıklamasında bulundu. 66 Memory İlkbahar 2014 Op. Dr. Aydın Ilgın / Fatma Zeyrek / Doç. Dr. Aziz Karabulut Uygun hastalara ameliyatsız tedavi Doç. Dr. Karabulut, geçirilmiş kalp romatizmasına bağlı olarak kalp kapakçıklarında darlık gelişmesinin oluşabileceğini ifade etti. Doç. Dr. Karabulut, “Kalp kapakçığındaki daralma sonucunda hastalarda nefes darlığı ve kalp yetmezliği bulguları ortaya çıkabilir. Bu durumda söz konusu kalp kapakçıklarına müdahale yapılması gereklidir. Bu müdahale açık kalp ameliyatı veya uygun hastalarda ameliyatsız, balon yöntemi ile yapılabilmektedir” dedi. YENİ HAYATIM YENİ HAYATIM KALBİ BEBEĞİ İÇİN ARTIK 35 yıllık hayat arkadaşı Dr. Ali Has ile ev hanımı eşi Hatice Has, evlenirken “İyi günde de kötü günde de” sözünün gereğini yerine getirdi ve birbirlerini hastalıkta da yalnız bırakmadı. Kalp damarları tıkalı olan çift anjiyoya birlikte girdi. Ali ve Hatice Has’ın tıkalı olan kalp damarları stent ile açıldı. Göğsündeki ağrıların artması sonucu Memorial Kayseri Hastanesi Kardiyoloji Bölümü’ne başvuran Hatice Has ve eşi Dr. Ali Has’ın kalbine de acil olarak stent takılması gerektiği belirtildi. Kardiyoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Namık Kemal Eryol tarafından Hatice- Ali Has’a yapılan başarılı operasyon sonrası çift yeniden sağlığına kavuştu. Eşinin habersiz aldığı randevuyu geri çeviremedi Ali Has ile henüz üniversite yıllarında hayatını birleştiren ve son günlerde artan şiddetli ağrılarına rağmen doktora gitmemekte ısrarcı olan Hatice Has, 35 yıllık hayat arkadaşının kendisinden habersiz aldığı muayene randevusunu geri çeviremedi. Eşinin ısrarcı davranmasıyla muayene olmayı kabul eden Hatice Has’a yapılan anjiyo sonrası kalp damarlarındaki tıkanıklık nedeniyle ameliyat olması gerektiği söylendi. Ancak vücudu kendi kan grubundan olan hiçbir kanı kabul etmeyince, Hatice Has’a da stent takılmasına karar verildi. Sağlık durumunun eskisinden daha iyi olduğunu belirten Hatice Has “Eşimin ısrarları sayesinde tekrar sağlığıma kavuştum. Doktorum anjiyo kararı verdiğinde bile anjiyo yaptırmamak için direndim fakat sonra eşimin kararlı tavrıyla anjiyo oldum. Benim için çok büyük bir sürpriz oldu tekrar sağlığıma kavuştuğum için çok mutluyum” dedi. Göğüs ağrıları tamamen yok oldu 25 yıldır Kayseri’de aile hekimi olarak görev yapan 56 yaşındaki Ali Has’ın, ilk anjiyosunu da 2009 yılında Prof. Dr. Namık Kemal Eryol gerçekleştirdi. 2009 yılında stent takılarak tıkalı damarın açıldığını belirten Ali Has, “Son günlerde göğüs şiddetli göğüs ağrılarım başladı. Merdiven çıkarken ve normal yürüyüş yaparken ağrılarımın arttığını hissettim. Zaman kaybetmeden muayene ve gerekli olan tüm tetkikleri yaptırdım. Prof. Dr. Namık Kemal Eryol / Hatice - Ali Has Yapılan tetkikler neticesinde damarın birinde 35 mm çapında darlık olduğu tespit edildi. Damardaki darlık balonla açılıp stent yerleştirildi. Yapılan işlemlerden sonra ağrılarım tamamen kayboldu. Şu an sağlığım gayet iyi. Bu süreçte bize destek olan doktorumuz Prof. Dr. Namık Kemal Eryol ile ekibine yakın ilgilerinden dolayı teşekkür ederiz” şeklinde konuştu. Ani başlayan göğüs ağrısı ihmal edilmemeli Memorial Kayseri Hastanesi Kardiyoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Namık Kemal Eryol ise Hatice- Ali Has çiftinin başarılı bir operasyonla yeniden sağlıklarına kavuştuğunu ifade etti. Eryol “Hatice Hanım için anjiyo sonrası ameliyat kararı verildi. Fakat kanındaki sorundan dolayı ameliyat edilmesi de riskliydi. Mutlak ameliyat teşhisi konulan hastamızın 2 damarına stent yerleştirerek yeniden sağlığına kavuşmasını sağladık. Şu an hastalarımızın durumu gayet iyi” açıklaması yaptı. Prof. Dr. Namık Kemal Eryol son yıllarda kalp krizinin yaşamı tehdit edici boyutlarda artış gösterdiğine dikkat çekerek, “Ani başlayan göğüs ağrıları asla ihmal edilmemeli. Aksi takdirde kalp krizine bağlı ölümcül sonuçlara kadar yol açabiliyor” dedi. Memory İlkbahar 2014 67 MEMORIAL SANAT GALERİLERİ GÜNCEL GÜNCEL MEMORIAL DOĞUMA HAZIRLIK KURSLARI “İFSAK – Deneysel Fotoğraf Projesi” Sergisi Memorial Sanat Galerileri, İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği (İFSAK) üyeleri Burak Şenbak, Hakan Yaşar ve Serkan Turaç’ın danışmanlığında hazırlanan “Deneysel” Fotoğraf Projesi Sergisi’ne ev sahipliği yaptı. İFSAK fotoğraf sanatçıları Ahmet Kemal Akıncı, Burak Şenbak, Esin Gülinan, Fatma Sarp, Gürol Uysal, Hakan Yaşar, Kayhan Güç, Kemal Kestelli, Kumral Kepkep, Murat Sertan Sağmanlı, Onur Serin ve Serkan Turaç’ın katılımıyla oluşturulan “Deneysel” Fotoğraf Projesi, fotoğrafta “gerçeklik” kavramının sorgulandığı ve “kime göre?”, “nereye kadar?” sorularının cevabının henüz bulunmadığı bir zaman diliminde başladı. “Deneysel” Fotoğraf Projesi Sergisi, 15 Ocak – 10 Şubat 2014 tarihleri arasında Memorial Şişli Hastanesi Sanat Galerisi’nde, 12 Şubat – 11 Mart 2014 tarihleri arasında ise Memorial Ataşehir Hastanesi Sanat Galerisi’nde sergilendi. Memorial Şişli Hastanesi Doğuma Hazırlık Kursu Memorial Ataşehir Hastanesi Doğuma Hazırlık Kursu Başlangıç Tarihi: 08.05.2014 Bitiş Tarihi: 05.06.2014 Gün: Her Perşembe (5 hafta boyunca) Saat: 18:00 – 20:00 Yer: Memorial Şişli Hastanesi Konferans Salonu Başlangıç Tarihi: 08.05.2014 Bitiş Tarihi: 05.06.2014 Gün: Her Perşembe (5 hafta boyunca) Saat: 18:00 – 20:00 Yer: Memorial Ataşehir Hastanesi Konferans Salonu Memorial Antalya Hastanesi Doğuma Hazırlık Kursu “İstanbul’a Mim Koyduk -2” Resim ve Fotoğraf Sergisi Şeli Art Project tarafından düzenlenen Ceylan Dökmen, Hale Eryaman, Hülya Küpçüoğlu, Oğuz Makal, Oğuz Meriç, Tijen Şikar, Rıza Aydan Turak, Mehmet Özcan, Gülay Yüksel ve Şeli Abut Benhabib’in katılımıyla gerçekleşen “İstanbul’a Mim Koyduk-2” adlı resim ve fotoğraf sergisi Memorial Sanat Galerilerinde sergilendi. Başlangıç Tarihi: 03.05.2014 Bitiş Tarihi: 24.05.2014 Gün: Her Cumartesi (4 hafta boyunca) Saat: 14:00 – 16:00 Yer: Memorial Antalya Hastanesi Konferans Salonu “İstanbul’a Mim Koyduk-2” adlı sergi, 11 Şubat – 10 Mart 2014 tarihleri arasında Memorial Şişli Hastanesi Sanat Galerisi’nde, 13 Ocak – 11 Şubat tarihleri arasında ise Memorial Ataşehir Hastanesi Sanat Galerisi’nde ziyaret edildi. Memorial Diyarbakır Hastanesi Doğuma Hazırlık Kursu Memorial Kayseri Hastanesi Doğuma Hazırlık Kursu Başlangıç Tarihi: 03.05.2014 Bitiş Tarihi: 24.05.2014 Gün: Her Cumartesi (4 hafta boyunca) Saat: 14:00 – 16:00 Yer: Memorial Diyarbakır Hastanesi Konferans Salonu Başlangıç Tarihi: 03.05.2014 Bitiş Tarihi: 17.05.2014 Gün: Her Cumartesi (4 hafta boyunca) Saat: 14:00 – 16:00 Yer: Memorial Kayseri Hastanesi Tüp Bebek Merkezi Toplantı Salonu Bilgi ve Kayıt: 444 7 888 / Katılım ücretsizdir. 68 Memory İlkbahar 2014 Memory İlkbahar 2014 69 GÜNCEL Prof. Dr. Emel Ekşioğlu Demiralp - Memorial Şişli Hastanesi İmmünoloji ve Doku Tipleme Laboratuvarı Sorumlusu P DAMAR TIKANIKLIKLARININ NEDENİ MUTASYONA UĞRAMIŞ HÜCRELER OLABİLİR aroksismal Noktürnal Hemoglobinüri (PNH), bağışıklık sitemininde meydana gelen hasar sonucu ortaya çıkan bir kan hastalığıdır. Tromboz denilen damar tıkaçlarının oluşmasına neden olan PNH hastalığına yakalanmış kişilerin %35’i 5 yıl içinde hayatlarını kaybetmektedir. Türkiye’de PNH konusunda en yetkin laboratuvarlardan biri olan Memorial Şişli Hastanesi İmmünoloji ve Doku Tipleme Laboratuvarı Sorumlusu Prof. Dr. Emel Ekşioğlu Demiralp, PNH konusunda çok sayıda ulusal ve uluslararası kursa eğitimci olarak katılmanın yanı sıra; “Akım sitometristleri” yani hastalığın teşhisi için kullanılan testlerin eğitim ve pratik desteğini sağlayan uluslararası bir portalın danışman heyetindeki 10 bilim adamı arasında yer almaktadır. Hastalık 30’lu yaşlardan sonra görülmeye başlar PNH, genetik bir mutasyona bağlı olarak en sık 30’lu yaşlarda görülmektedir. PNH mutasyonu kalıtımsal olmamakla birlikte kadın ve erkekler arasında görülme sıklığı eşittir. PNH’lı kadınların %25’inin tanısı gebelik sırasında konmaktadır. PNH hastalığının en önemli belirtisi idrar ile kan çıkmasıdır. Ancak bozuk olan bağışıklık sistemi belirteci, damar içinde sürekli kan hücrelerinin yıkımına ve tıkaçlar oluşumasına neden olabilmekte, hastalık idrarda kanama olmadan sadece damar tıkanıklıkları ile de kendini gösterebilmektedir. Hastalık bu damar tıkanıklıkları nedeniyle organ yetmezliklerine zemin hazırlayabilir. Nadir olarak çocukluk döneminde de ortaya çıkabilen bu hastalığın diğer belirtileri ise; sürekli yorgunluk hissi, karın ağrısı ya da yutma güçlüğüdür. Damar tıkanıklığına bağlı sağlık problemleri olan kişiler için PNH hastalığı ihtimali akılda tutulmalıdır. Akım sitometri, hücre ve partiküllerin akmakta olan bir sıvının içindeyken karakteristiklerini ölçen önemli bir cihazdır. Özellikle kan kanserlerinin tanısında kullanılan akım sitometri, PNH hastalığı için kesin tanı yöntemidir. Mutasyonun onarılması söz konusu olmasa da birkaç yıldır kullanımda olan ve bağışıklık sistemi tedavileri içinde sınıflanabilecek bir antikor ile hastalıklı klonun zarar vermesini engellemek, kompleman sistemini dizginlemek, hastanın yaşam süresini ve yaşam kalitesini yükseltmek mümkündür. Prof. Dr. Tibet Erdoğru - Memorial Ataşehir Hastanesi Üroloji Bölümü “İSTANBUL TEKNİĞİ” İLE LİTERATÜRE GİRDİ R utin uygulanan jinekolojik ve ürolojik kontrollerini tespit etmede yeterli olamayabildiği pudendal sinir sıkışması hastalıklarında uyguladığı “Laparoskopik-Robotik Pudendal Sinir Dekompresyonu” tedavisi ile Memorial Ataşehir Hastanesi Üroloji Bölümü’nden Prof. Dr. Tibet Erdoğru tıp literatürüne girdi. Dünyaca ünlü tıp dergisi “Surgical Endoscopy”de yabancı doktorlara örnek olarak gösterilerek yayımlanan yöntem “İstanbul Tekniği” ismi ile literatürdeki yerini aldı. Daha önce yapılmamış bir cerrahi teknik Prof. Dr. Erdoğru yaptığı açıklamada, “Pudendal sinir, vücudun en derin bölgesi olarak adlandırabileceğimiz bir yerde; yani leğen kemiği kaslarının içindedir. Bu alana açık bir ameliyat ile sağlıklı şekilde ulaşılması imkansız denecek kadar zor ve travmatiktir. 2008 yılında kadavra üzerinde yapılan bir araştırmada laparoskopik olarak bu sinire ulaşılıp serbestleştirilmesinin mümkün olduğunu gördüm. Bu, daha önce dünyada hiçbir merkezde yapılmamış bir uygulamaydı. Şu ana kadar Türkiye, A.B.D. ve İngiltere başta olmak üzere yurt dışından birçok hastaya bu cerrahiyi uyguladık ve başarılı sonuçlar elde ettik. Hatta “kronik interstisyel sistit” tanısıyla idrar kesesinin alınmasına karar verilen bir Türk bayan hastayı da, idrar kesesinin alınmasına gerek kalınmadan Pudendal sinirindeki baskı giderilerek başarılı şekilde tedavi ettik.” dedi.Daha önce kadavra üzerinde uygulanması mümkün denilen bu cerrahi tekniği kendi hastalarından örnekler göstererek paylaşan Prof. Dr. Erdoğru, “Böylelikle daha önce yapılmamış ve tanımlanmamış bir cerrahi tekniği tanımlamış olduk. Bu çalışmanın bilimsel hakemlerin başkanlığında tüm tıbbi alanlardan bilimsel makalelerin yer aldığı, etki alanı oldukça yüksek bilimsel değere sahip olan Surgical Endoscopy Dergisi’nde yayımlanması çok önemli” dedi. Türkiye’de ve dünyada bundan sonra bu yöntemin “İstanbul Tekniği” olarak literatüre geçtiğini belirten Prof. Dr. Erdoğru, bu tekniği daha önce de Birleşik Arap Emirlikleri ve ABD’de gerçekleşen konferans ve kongrelerde paylaştığını, Almanya’da Heidelberg ve Avusturya Salzburg Üniversiteleri’ne de “Visiting Profesör” olarak davet edilerek bu operasyonu uygulamalı şekilde gösterdiğini ifade etti. 70 Memory İlkbahar 2014 MEMORIAL DİJİTAL’DEN HABERLER Facebook Memorial sağlıklı yaşam bilgi yarışmasına katılın, birbirinden güzel hediyeler kazanın! Memorial Sağlık Grubu tarafından www.facebook.com/MemorialSaglik sayfasında düzenlenen sağlıklı yaşam bilgi yarışmasına siz de katılın, soruları doğru yanıtlayın, sağlıkla ilgili birbirinden güzel ödülleri kazanma şansı yakalayın. Belirli aralıklarla yenilenen yarışmada soruları doğru yanıtlayan 50. 100. 250. 500. ve 1000. kişiler her ay farklı hediyeler kazanıyor. Memorial Sağlıklı Yaşam Bilgi Yarışması yeni sorularla 18.03.2014’den itibaren yayında. Sağlığınız ile ilgili merak ettiğiniz tüm soruların yanıtları memorial.com.tr’de Memorial Sağlık Grubu’nun uzman doktorları tarafından hazırlanan ve sağlığınız ile ilgili birçok sorunun yanıtını bulabileceğiniz güncel sağlık videolarına www.memorial.com.tr adresinde yer alan “Video Arşivi” bölümü yardımıyla ulaşmanız mümkün. Web sitesi içerisinde farklı kategoriler altında gruplandırılan video arşivi ile çocuk hastalıkları, tüp bebek işlemleri, kalp hastalıkları, çocuk sağlığı, cilt sorunları gibi birçok bilgiye kolaylıkla ulaşabilirsiniz. Bebeğinizle fotoğraflarınızı #bebeğimleben etiketi ile Instagram’da paylaşın, hediye kazanma fırsatı yakalayın! Nisan ve Mayıs ayları boyunca bebeğinizin ve sizin #bebeğimleben etiketi ile Instagram üzerinden paylaşacağınız en çok beğenilen fotoğrafları seçiyor ve Memorial takipçileriyle paylaşıyoruz. Ayrıca en çok beğenilen 3 fotoğrafın sahipleri sürpriz hediyeler kazanma şansı yakalıyor. Yapmanız gerekenler ise çok basit… Memorial Sağlık Grubu resmi Instagram hesabı @MemorialSaglik’ı takip edin. Hesabınızın gizliliğini kaldırın(Profili gizli olan kullanıcıların fotoğraflarını etiket koysalar dahi görünmemektedir). Bebeğinizle beraber çekilmiş fotoğrafınızı #bebeğimleben etiketi ile yayınlayın. *Her ay sonunda en çok beğeni alan 3 fotoğraf @MemorialSaglik hesabımızdan takipçilerimize duyurulacaktır. Memory İlkbahar 2014 71 GÜNCEL DOĞAYI KORUYORUM M emorial Geleneksel Çocuk Resim Yarışması başladı. Bu yıl 10’uncusu düzenlenecek olan yarışmada minikler, doğayı nasıl koruduklarını anlatıyor. Memorial Sağlık Grubu’nun çocukların hastane ve doktor korkularını yenmelerine yardımcı olmak ve yaratıcı düşünme becerilerini geliştirerek kişisel yeteneklerini ortaya çıkarmak için düzenlediği resim yarışmasının bu yılki konusu “Doğayı Koruyorum”. C Memorial Geleneksel Çocuk Resim Yarışması’nda bu yıl çocuklar doğayı nasıl koruduklarını anlatıyor. Doğayı korumak için neler yaptığını en güzel şekilde anlatan ve çizgilerle resmeden minikler, birbirinden güzel hediyelerin sahibi olacaklar. Okul öncesi ve ilköğretim kategorilerinde düzenlenecek olan yarışmaya katılım için son gün 15 Nisan. M Y CM MY CY CMY K Yarışma Kuralları • Yarışma okul öncesi ve ilköğretim olmak üzere iki kategoride yapılacaktır. • Resimler, 35 cm x 50 cm ölçülerinde resim kağıdına, pastel boya ile yapılacaktır. • Resimlerin sağ arka köşesine yarışmacının adı soyadı, yaşı, okulu, velisinin adı soyadı ve telefonu yazılmalıdır. Her yarışmacı sadece bir kez yarışmaya katılma hakkına sahiptir. • Yarışmacılar resimlerini en geç 15 Nisan 2014 tarihine kadar, Memorial Şişli Hastanesi, Memorial Ataşehir Hastanesi, Memorial Ankara Hastanesi, Memorial Antalya Hastanesi, Memorial Kayseri Hastanesi, Memorial Diyarbakır Hastanesi, Memorial Dicle Hastanesi, Memorial Hizmet Hastanesi, Memorial Suadiye Tıp Merkezi, Memorial Etiler Tıp Merkezi ve Memorial Lara Tıp Merkezi’ne elden veya posta yoluyla ulaştırabilirler. Ödüller: 1.lik Ödülü: Vestel Cartoon Ekran LED TV 2.lik Ödülü: Vestel Onyx Tablet 10” 3.lük Ödülü: Salcano Bisiklet 4.lük Ödülü: Salcano Bisiklet 5.lik Ödülü: Salcano Bisiklet 6.lık Ödülü: Vestel Onyx Tablet 7” Kazananlar, 21 Nisan 2014 Pazartesi günü www.memorial.com.tr ’den duyurulacaktır. 72 Memory İlkbahar 2014 Memory İlkbahar 2014 73 GÜNCEL ANLAŞMALI KURUMLAR SİGORTA ŞİRKETLERİ (SAĞLIK) Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) SGK (Branş Bazlı) Ak Sigorta Allianz Sigorta Anadolu Sigorta ÖZEL ŞİRKETLER VE KURUMLAR Acıbadem Sigorta Axa Sigorta Demir Hayat Sigorta Ergo Sigorta Eureko Sigorta Güneş Sigorta Groupama Sigorta Inter Partner Asistance (IPA) Mapfre Genel Sigorta CompuGroup Medical (CGM) • Ankara Sigorta • Avivasa Hayat ve Emeklilik Sigortası • Dubai Group Sigorta • Generali Sigorta • Ray Sigorta Yapı Kredi Sigorta Ziraat Sigorta BANKALAR Akbank T.A.Ş Esbank Fortis Bank (Dışbank) Milli Reasürans T.A.Ş Şekerbank T.A.Ş Per. S.S.S Vakfı Türkiye İş Bankası Türkiye Sınai ve Kalkınma Bankası T.C Ziraat ve Halk Bankası T.C Merkez Bankası T.C Ziraat Bankası T.C Halk Bankası E.S.V (Pamukbank) Türkiye Halk Bankası Türkiye Vakıflar Bankası Türk Eximbank Yapı ve Kredi Bankası E.S.V RESMİ KURUMLAR Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) 74 Memory İlkbahar 2014 Anthill Albayraklar Şirketler Grubu Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi Aydın Örme Avea Belbim Beşiktaş Denizcilik Benefit Global BJK Derneği BMS Türkiye Borusan Holding Boyner Holding Darüşşafaka Cemiyeti Dr. Back Up Kart Eczacıbaşı Holding Enka Green Park Has Çelik Havuç Çocuk Evi Borsa İstanbul İstanbul Büyükşehir Belediyesi Johnson Wax Joyfull House Kale Holding Kalenobel Levent Tenis Kulübü Marsh Avantaj Kart Massport Mercedes Benz Türk Merkezi Kayıt Kuruluşu Microsoft Aon Kart Mimaks Middleist Lions İstanbul Yelken Kulübü Shell Türk Telekom Deva Holding Henkel Hürriyet Çalık Holding Nart Club Kart Orka Group (Damat – Tween) Palladium AVM Perfetti Van Melle Perpa Ticaret Merkezi Renault Mais Rotary Kulüp Sermaye Piyasası Kurulu Sinpaş S.O.S THY Turkcell Türk Havak TİM Show Center Türkiye Jokey Kulübü Ulusoy Ülker Ankara Tenis Kulübü Ankara Renewa Club Vakko Vodafone Yataş YKM Kart-YKM Mağazaları Zeck Club Zorlu Center Zorlu Holding DERNEK VE ODALAR Diyarbakır Ticaret Odası Ev Tekstili Sanayici ve İş Adamları Derneği (EVSİAD) İstanbul Sanayi Odası İstanbul Ticaret Odası Kapalı Çarşı Esnaflar Derneği Klavuz Kaptanlar Derneği Tesisat İnşaat Malzemecileri Derneği (TİMDER) Türkiye Bilişim Sanayicileri Derneği (TÜBİSAD) Türkiye Ev Teks. ve San. İşadamları Der. (TETSİAD) Türkiye Genç İşadamları Derneği (TÜGİAD) Türkiye Emekli Subaylar Derneği Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Ataşehir Trabzonlular Derneği Ankara Genç Girişim ve Yönetişim Derneği
© Copyright 2024 Paperzz