Polisler de şiddet mağduru Mart 2014 YIL: 16 SAYI: 114 AYLIK HABER VE KÜLTÜR GAZETESİ WWW.BAHAR.DK • 8’DE Türkçe öğrenmek daha kolay olacak DANIMARKA TÜRKÇE AKADEMESI KURULDU Türkçe öğretimi çalışmalarını bir çatı altında birleştirmek, bu alanda çalışan bilim insanları ve öğretmenleri birlik beraberlik altında bir araya getirerek ortak çalışmalar yürütmek ve çeşitli problemlerin çözümüne katkı sağlamak amacıyla Anadolu Dil ve Kültür Merkezi çatısı bünyesinde Danimarka Türkçe Akademisi’nin kuruldu. Yer; Danimarka Parlamentosu. Başbakan Helle Thorning Schmidt ellerini birbirine kenetlemiş karşısındaki milletvekillerinden ardı ardına gelen sorulara cevap vermeye çalışıyor. İçinde bulunduğu durumdan rahatsız olduğu zaman zaman belli olsa da kendinden emin. • 25’TE Türkçe Akademisi Yönetim Kurulu Başkanı Fatih Doğan, Danimarka’da yaklaşık 65 bin Türkçe konuşan olduğunu belirterek, Türkçe öğrenmenin önündeki engellerden dolayı yeni nesilin dilini tam olarak bilmeden büyüdüğünü söyledi. • 10’DA 4 | Bahar Mart 2014 İnanç merkezinde mescit – kilise yan yana olacak BAHAR KOPENHAG Danimarka’nın en büyük hastanelerinden biri olan Herlev Hospital’de, örnek bir proje hayata geçecek. Başkent Bölgesi emcümen üyeleri, A.P. Möller ve Chastine Mc-Kinney Möller Vakfı’nın 8 milyon kron bağışla yapılacak kilise, cami ve diğer dinlerin kullacağı 300 metrekarelik Center for Fordybelse og Tro (CFT) (Tefekkür ve İnanç Merkezi) onayladı. Başkent Bölgesi Başkanı Sosyal Demokrat Partili Sophie Haestorp Andersen, doğum ve ölüm gibi sevinç ve hüznün yaşandığı hastahanelerinde insanların huzur bulacağı mekanlara ihtiyaç olduğunu belirterek, CTF ile bu ihtiyacın giderileceğini söyledi. Başkent Bölgesi’nin tek Türk kökenli encümen üyesi Özkan Koçak, Herlev Hospital’e gelen çok sayıda Müslümanın namaz kılacak yer sıkıntısı yaşadığını, yapılacak küçük mescit ile bu sorunun ortadan kalkmasından dolayı mutlu olduğunu söyledi. 4 bin 500 çalışanı 22 değişik bölümüyle Danimarka’nın en büyük hastahabelerinden biri olan Herlev Hospital, mescit, kilise ve diğer dinler için yapılacak 3 bölümlü Tefekkür ve İnanç Merkezi’ne 2015 yılında kovuşacak. Danimarka tarihinde ilk defa bir hastanede hem kilise hem de mescit birlikte olacak. Herlev Hospital’de 24 saat açık olan kilise bulunuyordu. Fakat başta Müslümanlar olmak üzere diğer dinlerden gerek hasta gerekse de hasta yakınlarının ibadet edecekleri bir mekan bulunmuyordu. Müslümanlar namazlarını hastanenin uygun köşelerinde kılıyordu. Başkent Bölgesi encümen üyeleri Danimarka’nın en zengini A.P. Möller ve Chastine Mc-Kinney Möller Vakfı’nın yaptığı yardımla hayata geçecek mecit, kilise ve diğer dinler için yapılacak 300 metrekarelik Tefekkür ve İnanç Merkezi’ni onayladı. Henning Larsen Mimarlık tarafından çizilen ibadet merkezi projesinde 3 bölümden oluşacak. Mescit ve kilise bölümüne ilaveten hiç bir dini sembolün olmadığı 3. bir bölüm olacak. Bu bölümde diğer din mensupları veya hiçbir dine inanmayanlar tefekkür edip, inancının gereğini yerine getirecek. Projenin 2015 yılında bitmesi planlanıyor. Başkent Bölgesi Başkanı Sophie Haestorp Andersen, hastahanelerde sadece fiziki tedavinin yapılmadığını psikolojik tedavilerinde yerine getirildiğine işaret ederek, ‘Ancak insanlar kendi inanç dünyalarını yerine getirmek için ibadet merkezine ihtiyaç duyuyorlardı. Bu merkez ile bu sorunu ortadan kaldırmış olacağız’ dedi. Danimarka tarihinde bir ilk olacak projeyi onaylayan isimler arasında bulunan Başkent Bölgesi’nin tek Türk kökenli encümeni Özkan Koçak, yıllarca hastanenin bir köşesinde namaz kılmak zorunda kalan Müslümanların rahatça ibadet edecekleri bir mescite kavuşacak olmalarından dolayı son derece mutlu olduğunu söyledi. Özkan Koçak, özellikle ölümcül hastaların manevi ihtiyacının bu merkez sayesinde giderileceğini söyledi. Herlev Hospital’de yapılacak Tefekkür ve İnanç Merkezi’nde bir imam ve papaz görev yapacak. Başkent Bölgesi Meclisi’nde temsil edilen partilerden sadece Danimarka Halk Partisi, mescit ve kilisenin aynı büyüklükte olmasından dolayı projeye karşı çıkarken, diğer tüm partiler projeye evet oyu kullandı. Türkiye 1 øre (1) /dk 95 øre (1) /dk Cep telefonları Sabit hatlar Baǧlantı ücreti 99øre Mevcut müşteriler yukarıdaki fiyatlardan yararlanmak için ACT SAVE yazıp 2525’e mesaj göndermelidirler 5 Şimdi Sadece GB İİnternet (2) 99DKK Satın almak için: 4540 yazıp 3535’e mesaj gönderin /30 gün Her kredi yüklediǧinizde (3) Lycamobile’dan Lycamobile’a SINIRSIZ Bedava ARAMA &SMS ÜCRETSİZ SİM kart ve daha çok bilgi için www.lycamobile.dk ziyaret ediniz veya 70 14 55 56 arayınız Buralarda bulunur (1)Eksisterende kunder skal opt-in ved at sende en sms med ACT SAVE til 2525. De eksisterende kunder som blev tilmeldt før d.08.02.2014 som ikke opt-in vil blive krævet ved standard price. Opkald fra 1 øre/min. Opkaldsafgift: 99 øre.Tilgængelig fra 08/02/14 til 31/03/14. (2)Tilbud: Tilbuddet om Lycamobile data pakker give dig adgang til Mobilt Internet i Danmark i 30 dage fra den dag købet sker. Alle data pakker vil blive automatisk gentegnet efter periodens udløb. Kunden skal sørge for den nødvendige saldo er til rådighed for at aktivere pakken. Data pakken kan købes med en engangsbetaling, som betales fra kundernes optanknings saldo, eller bruge betalings kort via online køb hos www.lycamobile.dk. Forbrug ud over det tilbudte forbrug vil blive opkrævet på 0.39kr/MB.Surf - data pakker Lycamobile Surf (data pakke) giver kunderne mulighed for at få adgang til mobilt internet fra mobiltelefoner, gyldighed i 30 dage inklusive datoen for aktivering. Data pakker kan købes via en engangsbetaling taget fra kundens optanknings saldo. Al anden brug af data vil blive opkrævet af standardsats på 99 øre / MB Vi vil automatisk forny din data pakke. Når den udløber - skal du sørge for at holde saldoen på din konto oppe (vi vil minde dig om at du skal tanke op og giver dig mulighed for ikke at forny din pakke) gebyr for pakken vil blive trukket fra din taletids saldo på tidspunktet for automatisk fornyelse af pakken. Tilgængelig fra 28/01/2014 til 31/03/14. Ring til kundeservice på 3332 for at få hjælp eller for at købe pakken. Dette tilbud kan ikke bruges i forbindelse med eksisterende og eventuelle nye Lycamobile pakke tilbud. (3) Nyd ubegrænset opkald og SMS til alle Lycamobile telefoner i Danmark. For at udnytte dette gode tilbud skal du som minimum tanke op en gang om måneden og så er all opkald Lyca til Lyca gratis til slutningen af måneden.Inkluderet lande: Danmark Lycamobile. Ingen Opkaldsafgift. Tilgængelig til 31/03/14. LM_DEN_266w X370HEIGHT_.indd 1 05/03/2014 09:28 6 | Bahar Türkiye – Danimarka ilişkilerinin tarihi 250 yıllık bir geçmişe sahip. 14 Ekim 1756’da, Sultan III. Osman ve Kral V. Frederick tarafından Dostluk ve Ticaret Antlaşması imzalanmıştır. 1758’de Danimarka, Osmanlı İmparatorluğu’na olağanüstü bir temsilci atamış ve 35 konsolosluk açmıştır. İki ülke arasındaki bu uzun tarihi geçmişe rağmen iki ülke arasında ’devlet başkanı’ sıfatıyla ilk ziyareti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül gerçekleştirecek. Tahta 1972 yılında çıkan Kraliçe Margrethe II’nin ilginç bir özelliği bulunuyor. Kraliçe, bir ülkenin devlet başkanını sadece bir kez ağırlıyor. Yani, Türkiye’den cumhurbaşkanı düzeyinde Danimarka’ya bir ziyaret olması için ya Kraliçe Margrethe II’nin görevde olmaması veya Türkiye’de yönetim sisteminin tamamen değişmesi gerekiyor. Kraliçe Margrethe II için Türkiye’nin ayrı bir önemi var. Kraliçe, 10 Haziran 1967’de Prens Henrik’le evlendikten sonra ’balayı’ için tercihini Türkiye’den yana kullanmış biri. Beş haftalık tatilleri sırasında Kuşadası, Marmaris, Antalya ve Alanya’yı arabayla gezen Danimarka Kraliçesi tatilini, ’Çok şey gördük ama daha görülecek şeyler olduğunu biliyoruz. Genellikle arabayla seyahat ettik, zamanımızın bir kısmını teknede de geçirdik. Büyüleyici bir tatil olduğunu hatırlıyorum. Karı-koca olarak ilk kez birlikte vakit geçirmenin keyfinin ötesinde çok büyüleyiciydi. Çok güzeldi.’ sözleriyle anlatıyor. İki ülke ilişkileri ’ticaret’le başladığından olsa gerek ilişkilerde ticaret daima ön planda Mart 2014 İki ülke ilişkileri ’ticaret’le başladığından olsa gerek ilişkilerde ticaret daima ön planda oldu. Ancak son 10 yılda ticari ilişkiler, siyasi problemlerin gölgesinde kaldı. PKK’nın yayın organı Roj TV’nin yayın lisansını Danimarka’dan almasıyla başlayan süreç oldukça ’sancılı’ geçti. Hasan Cücük [email protected] Ticaretin gücü oldu. Ancak son 10 yılda ticari ilişkiler, siyasi problemlerin gölgesinde kaldı. PKK’nın yayın organı Roj TV’nin yayın lisansını Danimarka’dan almasıyla başlayan süreç oldukça ’sancılı’ geçti. Roj TV’nin gölgesinin düştüğü Türkiye – Danimarka ilişkilerine 30 Eylül 2005’te Jyllands Posten gazetesinde yayınlanan Peygamber Efendimize (sas) hakaret eden karikatürleri bir darbe daha vurdu. Danimarka yönetiminin karikatürlere sahip çıkması krizin derinleşmesini sağladı. Karikatür Krizi, Anders Fogh Rasmussen’in NATO genel sekreteri, Roj TV’nin ise mahkemenin yayın lisansını iptal etmesiyle son buldu. İlişkiler tekrar ilk başladığı ticaret boyutuna taşınmış oldu. Fleks’te çoğunluk sağlandı Sass, Fleks kredi için çoğunluğu sağladı. İş ve Büyüme Bakanı Henrik Sass Larsen, F1 kredilerini kurtaracak planı kabul edilecek. Bakanın geçtiğimiz hafta anlaşma partileri ile yaptığı banka paketleri görüşmesinin ardından bu sonuç çıktı. Sass, çoğunluk oylarını Liberal Parti, Muhafazakar Parti ve Sosyalist Halk Parti ile sağlamış oldu. Henrik Sass Larsen “Danimarka’daki reel kredi kuruluşlarını güvenilir hale getirme konusunda anlaştık. Böylece tüm reel kredi kuruluşlarını yeniden finanse edebileceğiz. Bu aynı zamanda, Danimarka’da daha güvenli konutlar sağlayacağımız anlamına da geliyor” dedi. Danimarka küçük bir ülke olmasına karşılık dünya çapında iş yapan dev firmalara sahip. Lego, Vestas, Maersk, Grundfos, Danfoss ve Novo Nordisk gibi ’küçük ülkenin büyük firmaları’Türkiye’ye hatırı sayılır ihracat yapıyor. 2001’den bu yana her yıl Danimarka’nın Türkiye’ye ihracatı yıllık bazda yüzde 11 oranında artış göstermiş. 2012’de Danimarka, Türkiye’ye 4,1 milyar kronluk ihracat yaptı. 2013 rakamları henüz açıklanmadı ancak veriler bir önceki yıla göre artışın yüzde 15 düzeyinde olacağını gösteriyor. Danimarka için Türkiye hem yeni hem de büyük bir Pazar. Bunda son 10 yılda büyüyen Türkiye ekonomisinin rolü var. Son iki yılda Danimarka’dan yatırım bakanı düzeyinde iki ziyaretin yapılması Türkiye’ye pazarından beklentinin büyüklüğünü gösteriyor. Bakanlara çok sayıda işadamı eşlik etmişti. Geçtiğimiz yıl mart ayında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın beraberinde çok sayıda işadamı ile Danimarka’ya gelmesi iki ülke arasındaki hem siyasi hem de ticari ilişkilerin daha ileriye gitmesini sağladı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ziyaretinde yine ağırlıklı konu ticaret olacak. Cumhurbaşkanı Gül beraberinde 60 işadamıyla gelecek. Danimarka özellikle sağlık ve yeşil enerji konularında Türkiye’ye ürün ve teknoloji satmak istiyor. İki ülke arasındaki ilişkilerinde Danimarka’da yaşayan 60 bin Türkiye kökenlinin önemi büyük. Türkiye’den Danimarka’ya yapılan ihracatta Türkiye kökenlilerin önemli payı var. Danimarka piyasasında satılan kuru gıda, sebze ve meyvede Türk girişimciler rol oynuyor. Ancak, Türkiye kökenlilerin sahip olduğu işyeri sayısının 2 bin 800 civarında olmasına karşılık, ülke ölçeğinde iş yapan büyük firmalara henüz sahip olunmaması, Türkiye – Danimarka ticaretinde ibrenin 5,5 milyonluk ülke lehine olmasına yol açıyor. Kraliçe Margrethe II’nin Danimarka’da yaşayan Türklerin ülkeye çok iyi entegre olduklarını anlattıp “Türkler söz konusu olduğunda benim için en güzel şeylerden biri, bize farklı sebzeler yemeyi öğretmeleri; bizim bilmediğimiz meyveler, sebzeler.” demesi ticarette artık sebze faslını geçmemiz gerektiğini gösteriyor. Mülteci merkezleri kapanıyor Mülteci merkezleri birer birer kapanıyor. Memurların mülteci dosyalarını daha hızlı karara bağlaması ve çoğu mültecinin ülkelerine geri gönderilmesi bir dizi mülteci merkezinin kapatılacağı anlamına geliyor. Giderek daha fazla mülteci merkezinin kapatılmasının nedeni ise, ülke çapındaki mülteci merkezlerine daha seyrek başvuru yapılması. Yabancılar Kurulu, bu sebeple belediyenin Rödby, Skive ve Frederikshavn’daki mülteci merkezlerini en kısa zamanda kapatacak. Ayrıca Kızılhaç’ın Ebeltoft’taki mülteci merkezi, Stevns Sigerslev, Kuzey Sjaelland’teki Auderöd mülteci merkezleri de kapatılmaya hazırlanıyor. Sonuncu mülteci merkezinin kapatılmasının nedeni ise 2011 yılındaki belediye meclisinin anlaşmayı uzatmamasıydı. Söz konusu merkezlere son birkaç ayda daha az başvuru geldi. 2013 yılının ilkbaharında 6.200 başvuru gelirken bugün başvuru sayısı 5.300 civarına düşmüş durumda. Skilte & Reklame YK Skilte & Reklame za Byevenjs919P/ Hizolbæk Tlf. 6065 9166 Robins 99 Tlf. 9999 99 L G r SIratione e DEodeko skilt Aut Gade za s Pizlbæ Byen k Ho svej 919 / Robin 6 Tlf. 6065 916 Cvr. 23000007 ilt sk ys e N V M g Fla r T TO induesdenuko n tio a r o ek De r Bild Roll Up O OG r L - ne G N n I TN Ba er IL SK oration L A ek t er bring i v r er inge BYENS KEBAB & PIZZA Frokost tilbud - 25, 35,- Kl. 0 3.0 -1 Røræg med bacon og cocktailpølser, toast med ost og marmelade, yoghurt med müsli, pandekage med ahornsirup, frisk frugt, rugbrød med ost, brød og smør, vælg mellem kaffe, the eller juice ste ns bed Bye 99,- brunch Vinduesdekorationer BYENS PIZZA .00 10 8 | Bahar Mart 2014 Polisler de şiddet mağduru BAHAR KOPENHAG Toplum hayatında en çok şikayet edilen meslek çalışanlarının başında polisler gelir. Kanunların verdiği yetki çerçevesinde toplumda huzuru sağlamakla görevli olan polisler,görevlerini yaparken çoğunlukla vatandaşın tepkisiyle karşılaşır. Genelde polislerin ‘yanlı’ davrandığı ifade edilir. Devamlı şikayet edilen polislerin, aslında her gün tehdit, hakaret, taciz ve fiziki şiddete maruz kaldıkları ortaya çıktı. Emniyet Genel Müdürlüğü, Polis Federasyonu ile birlikte polislerin maruz kaldıkları olumsuz durumları araştırdı. Ortaya çıkan sonuca göre her gün 4 polis şiddete uğruyor. Emniyet Genel Müdürlüğü ve Polis Federasyonu’nun ortaklaşa hazırladığı rapora göre, 2012 yılında ve 2013 yılının ilk yarısında yaşanan polise şiddet ve taciz vaka sayısı 2 bin 381’i bulmaktadır. Bu olayların her birinde polis ya da savcılık çalışanları tehdit edilmiş, şiddete maruz kalmış, şiddete uğramış ya da bir başka biçimde tacize uğramıştır.Bu oran, her gün dörtten fazla memurun bir başka biçimde tacize uğradığı anlamına geliyor. Emniyet Genel Müdürlüğü İnsan Kaynakları Müdürü Anne Erlandsen yaptığı açıklamada, ‘Bu tür şeylerin oluyor olması kabul edilebilir bir durum değil. Çalışanlarımız, sırf görevlerini yerine getirebilmek adına, taciz, tehdit ve şiddet gibi hususları kabul etmek zorunda değildir. Ne mesai saatlerinde ne de mesaiden sonra’ dedi. Bu konuda ilk defa bu kadar kapsamlı bir araştırma yapılıyor. Birçok polis memuru meslek dergisi Dansk Politi’ye düşüncelerini anlattı. Bu röportajda memurlar, hem mesai saatleri içinde hem de dışında sıklıkla nasıl şiddete ve tacize uğradıklarını anlattı. Kalundborg’lu bir polis memuru bir keresinde neredeyse öldürülmek üzere olduğunu anlattı. Aynı polis memuru on yaşındaki kızının da tehditler aldığını belirterek şunları anlattı: ‘Çete grubu Black Cobra’dan birkaç kişi kızını yolda durdurmuş ve şunları söylemiş; ‘Babanı dümdüz edeceğiz.’ Çete üyeleri kıza daha sonra “zırhlının kızı” sopalının kızı” diye taciz etmiş. Emniyet Genel Müdürlüğü’nde mesai dışındaki tacizler de araştırıldı. Yapılan bu araştırmada, polis memurlarının, mesai dışındaki sürelerde 54 taciz, tehdit ve saldırı vakasıyla karşılaştıklarını ortaya koydu. Mesainin dışında yaşanan tehdit ya da taciz vakalarında, saldırganlar genellikle polis memurunu tanıyor oluyor. Birçok vakada, saldırganlar genellikle bir çeteye üye olduğunu tespit edildi. Bu tür tacizler genellikle, sözlü olarak polis memurunun arkasından bağırma, araçla takip etme, ya da yürüyerek takip etme, dik dik bakma şeklinde meydana gelebiliyor. Mesai dışında yaşanan olayların çoğunda amaç intikam almak ve söz konusu memuru etkilemektir. Özellikle de polis memuru saldırganın karıştığı bir suçu araştırma sürecindeyse bu PARA HAVALESİ Muhasebe ve Tercüme ile ilgili DUYURU Muhasebe ve tercümanlık hizmetlerinin yanı sıra, 25 yıllık mesleki tecrübeleri ve sizlerin güvenine dayanan para havalesi hizmetleri sayesinde Danimarka´nın her köşesinden gönderebileceğiniz, dilediğiniz miktardaki havaleleriniz SADECE 1 SAAT İÇİNDE * 50 kr.´dan başlayan fiyatlarla, tüm Türkiye´ye ulaştırılmaktadır. İrtibat: Pamir Kalkan Serbest Muhasebeci / Yeminli Tercüman ve Mütercim VEPA Revision & Rådgivning / T.A.C. - Transfer And Consulting Trommesalen 1, 1. sal - 1614 København V (v. Hovedbanegården) Tlf. 33 79 33 77 - Fax 33 79 33 37 - Mobil 20 66 20 99 www.muhasebe.dk - www.tercüme.dk - www.havale.dk durum daha sık rastlanır hale geliyor. Yine aynı rapora göre, yapılan tacizlerin çoğu cadde ve şehirlerde, daha küçük bir kısmı ise polis memurunun evinin yakınında meydana geliyor. Bütün bunların haricinde Facebook ve Twitter gibi sosyal ağlar da büyük rol oynuyor. Birçok vakada polis memurların Facebook’ta nefret söylemleriyle hedef gösterildiği de olmuştur. Emniyet Genel Müdürlüğü, şimdi bu grupları kapatıp kapatamayacağına karara bağlayacak. Emniyet Genel Müdürlüğü’nde İnsan Kaynakları Müdürü Anne Erlandsen, ‘Sosyal medyada bu tür grupları nasıl kapatabileceğimize bakacağız. Bu tür şeylerin gelecekte artacağını düşünüyoruz’ dedi. Avukat Kadir Erdoğmuş Avukata gittiğinizde geç kalmış olmayın, her türlü hukuki sorunlarınız için arayabilirsiniz. Vindingevej 7 C • DK 4000 Roskilde Tlf.: + 45 29 72 39 98 • Fax: + 45 59 43 39 98 Mail: [email protected] BAĞLANTI ÜCRETİ YOK! SMS ile satın alın 99kr. 120 Dakika Türkiye konuşma paketi Kontör yükle. TR120 yaz. 5010'a SMS gönder. MOBİL VE SABİT HAT DAHİL + Lebara’dan Lebara’ya sınırsız SMS + Lebara’dan Lebara’ya sınırsız konuşma Aynı zamanda 21 ülke pakete dahil, örneğin: Almanya, İsveç, Norveç, Belçika, Fransa, İsviçre, İngiltere, mobil ve sabit hatlar dahil. SMS ile satın alın - Kontör yükleyin, TR120 yazın 5010'a SMS gönderin Pakete dahil olan yurt dışı konuşma süresi sadece pakete dahil olan ülkelere geçerlidir. Konuşma paketi sadece 30 gün geçerlidir. Pakete dahil olan süre bittiğinde veya 30 günün sonunda paket otomatik olarak yenilenir. Bu nedenle, uygulamadan çıkmak istiyorsaniz ”konuşma kodu*stop” yazıp 5010’a sms göndermeniz gerekir. Örneğin TR120*stop. Konuşma paketinin otomatik olarak yenilenmesi için hatınızda yeterli kredi olması gereklidir. Paket bittikden sonra 7 gün boyunca yenilenmeyi deneyecektir. Sınırsız SMS FairUse policy’e dahildir. Her paketde max 3000 SMS diğer operatörlere ve max 3000 SMS Lebara’dan Lebara’ya gönderebilirsiniz. *Lebara’dan Lebara’ya sınırsız konuşma her kredi yüklediğinizde 30 gün boyunca geçerlidir.Lebara’dan Lebara’ya sınırsız konuşma FairUse policy’e dahildir. Her paketde veya yüklemede max 3000 dakika konuşabilirsiniz. Detaylı bilgi www.lebara.dk. Always by your side DK4759P_3b_Turkish Poster_W266 x H370_060314.indd 1 lebara.dk 06/03/2014 12:30 10 | Bahar Mart 2014 DANIMARKA TÜRKÇE AKADEMESI KURULDU BAHAR KOPENHAG Türkçe öğretimi çalışmalarını bir çatı altında birleştirmek, bu alanda çalışan bilim insanları ve öğretmenleri birlik beraberlik altında bir araya getirerek ortak çalışmalar yürütmek ve çeşitli problemlerin çözümüne katkı sağlamak amacıyla Anadolu Dil ve Kültür Merkezi çatısı bünyesinde Danimarka Türkçe Akademisi’nin kuruldu. Türkçe Akademisi Yönetim Kurulu Başkanı Fatih Doğan, Danimarka’da yaklaşık 65 bin Türkçe konuşan olduğunu belirterek, Türkçe öğrenmenin önündeki engellerden dolayı yeni nesilin dilini tam olarak bilmeden büyüdüğünü söyledi. Fatih Doğan Danimarka Türkçe Akademisi’nin vizyonunun; ‘Danimarka’da bilimsel temellerden beslenen etkin çalışmalar yoluyla Türkçenin eğitim ve öğretim faaliyetlerinin birlik ve beraberlik içinde yürütülmesine ve başarıya ulaşmasına yön ve destek veren bir bilim akademisi olmaktır’ diye tanımladı. Türkçe öğrenmek daha kolay olacak Danimarka Türkçe Akademisi’nin amaçları -Danimarka’da yürütülmekte olan Türkçe öğretimi çalışmalarını bir çatı altında birleştirmek ve bu alanda çalışan bilim insanları ve öğretmenleri birlik beraberlik altında bir araya getirerek ortak çalışmalar yürütmek. -Danimarka’da yürütülmekte olan Türkçe öğretimi çalışmalarına bilimsel ilkeler doğrultusunda yön vermeye ve bilim temelli danışmanlık hizmeti sunmaya yönelik çalışmalar yapmak. -Bilim insanlarının çalışmalarını, güncel gelişmeleri ve alanda ortaya koyulan yenilikleri Türkçe öğretmenleri ve ilgili kişilerle paylaşmak ve onların mesleki gelişimine katkı sağlamak. -Danimarka’da anadili öğretiminin öneminin anlaşılmasına ve ana dili faaliyetlerinin ikidillilik temelinde, bilimsel veriler ışığında yapılandırılmasına destek olmak ve rehberlik etmek. -Avrupa’da ve Türkiye’deki Türkçenin öğretimi ile ilgili çalışma yapan toplulukların ve kurumların etkin bir ortağı olmak. -Danimarka’daki Türkçe öğretimi faaliyetlerinin problemlerinin çözümünde ve aksaklıklarının giderilmesinde etkin görev almak ve Danimarka’daki Türkçe öğretmenlerimizin sesi, kulağı ve temsilcisi olmak. - Danimarka’da ilgili kurumlarla temas halinde olmak ve öğretmenlerimizden gelen talep ve beklentileri yetkililerle paylaşmak. -Yapılması planlanan tüm akademik, sosyal ve kültürel faaliyetlere destek olmak, alanla ilgili projeler hazırlayarak bunların yürütülmesini sağlamak. -Türkçe öğretimi faaliyetlerinin amacına uygun yürütülmesi için gerekli önlemleri almak ve Danimarka Türkçe Akademisi’nin bilimsel ve demokratik yapısını muhafaza etmek. Danimarka Türkçe Akademisi’nin temel görevi Danimarka’da Türkçe eğitiminin bilimsel ilkeler doğrultusunda yürütülmesi ve başarıya ulaşması için, bilim insanları(alan uzmanları) ve öğretmenler (alan uygulayıcıları) ile işbirliği içinde, amaç ve stratejilere hizmet eden bir yaklaşımla; -Danimarka Türkçe öğretimi faaliyetlerine ortak bir çatı altında yön vermek, - Bütün etkileşenlere bilim temelli danışmanlık hizmeti vermek, - Türkçeyi ve anadilini sevdirmek ve gençlerimizi Türkçenin kullanımına özendirmek, - Toplumda Türkçenin anadili olarak önemini benimsetmek, - Türkçenin işbirliği içinde hazırlanan ortak bir müfredatla öğretilmesi için çalışmak, - Ulusal alanda Danimarka’yı temsil ederek uluslararası bilimsel işbirliğini güçlendirmek. Türkçe Akademisi Yönetim Kurulu Fatih Doğan Burak Zeki Denizhan Kübra Yıldırım Kutlu Hatice İlkay Kılıç Derya Çakmak (Danca Eğitim Danışmanı) Cömert Küçükakın (Okul Eğitim Danışmanı) Akdemik Danışmalar Prof. Dr. Cemal YILDIZ (Türkiye – Marmara Üniversitesi) Prof. Dr. Mehmet Ali AKINCI (Fransa – Rouen Üniversitesi) Prof. Dr. Necati DEMİR (Türkiye – Gazi Üniversitesi) Doç. Dr. Birsel KARAKOÇ (İsveç – Upsala Üniversitesi) Y. Ziya YEDİYILDIZ (Türkiye - MEB Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Genel Müdürü) Rana SALEHOVA (Azerbaycan – Bakü TÖMER Merkezi Koordinatörü) Prof. Dr. Havva ENGİN (Almanya – Heidelberg Üniversitesi) Doç. Dr. Gıyasettin AYTAŞ (Türkiye – Gazi Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Gülsüm AKBAŞ (Danimarka – Kopenhag Üniversitesi) Gülşat BİCAN (Danimarka – Kopenhag Üniversitesi) Prof. Dr. Firdevs GÜNEŞ (Türkiye – Bartın Üniversitesi) Prof. Dr. Hayati AKYOL (Türkiye – Gazi Üniversitesi) Doç. Dr. Belma HAZNEDAR (Türkiye – Boğaziçi Üniversitesi) Yrd. Doç. Dr. Gül Banu DUMAN (Türkiye – Bülent Ecevit Üniversitesi) PAYDAŞLAR Fatih Üniversitesi TÖMER Kopenhag Üniversitesi AOF Danmark 12 | Bahar Mart 2014 F E R H AT F I L I K Ç I ’ N I N AV U K AT I : Çocukların sınırdışı edilmesi büyük saçmalık BAHAR KOPENHAG Danimarka’da son haftalarda en çok konuşulan konulardan biri sınırdışı edilecek yabancı kökenli çocuklar. Köge’de oturan 18 yaşındaki Songül Yüksel’den sonra geçtiğimiz hafta içerisinde Ferhat Filikçi’nin de sınırdışı edileceğinin ortaya çıkması tartışmalara neden oldu. Sosyal medya üzerinden tepkilerini gösteren çok sayıda kişi Adalet Bakanı Karen Haekkerup’dan konuya müdahale etmesini ve sınırdışı kararını durdurmasını istedi. Avrupa’da en sert yabancılar yasasına sahip olan Danimarka, sık sık göçmen aileler için birbirinden ağır kararlara imza atıyor. Çok sayıda ailenin mevcut kanunlardan olumsuz etkilendiği belirtiliyor. 24 yaş kuralı yüzünden birçok aile İsveç’e taşınmak zorunda kalırken bazıları da Türkiye’ye döndü. Diğer bir zorluk ta hiç şüphesiz Danimarka’da yaşayanların oturum izinlerinin uzatılmasıyla ilgili. Çok sayıda göçmen oturumlarının ‘keyfi nedenlerle’ uzatılmadığını iddia ediyor. Aslında hem AB kuralları hem de BM sözleşmeleri ailenin korunması ve çocukların anne-babalarından ayırılmaması konusunda son derece açık. Ancak Danimarka, hukuk konularında AB müktesebatına uymak zorunda olmadığı için dilediği kanunu uygulamakta serbest. Bu durum ister istemez göçmenlerin mağdur olmasına neden oluyor. 18 yaşındaki Songül Yüksel ve 15 yaşındaki Ferhat Filikçi bu anlamda önemli örnekler. Zira her ikisinin de ailesinin Danimarka’ya yaşadığı ifade ediliyor. Dolayısıyla Türkiye’ye geri gönderilmeleri halinde zor durumda kalacakları muhakkak. Bu yüzden çok sayıda Danimarkalı da söz konusu sınırdışı kararına karşı çıkıyor. Songül’ün okul arkadaşları sosyal medya üzerinden kampanya başlattılar. Konu, Adalet Bakanı Karen Haekkerup’un gündemine de geldi. Geçtiğimiz hafta içerisinde Ferhat ile ilgili bir açıklama yapan Haekkerup, Köge’de oturan 18 yaşındaki Songül Yüksel’den sonra geçtiğimiz hafta içerisinde Ferhat Filikçi’nin de sınırdışı edileceği ortaya çıktı. Ferhat’ın dosyasının masasına geldiğini, diğer siyasi partilerin temsilcileriyle görüşüp karar vereceğini söyledi. Konuyla ilgili bir açıklama yapan Ferhat Filikçi’nin avukatı Anders Christian Jensen ise, sınırdışı kararı için “felaket” değerlendirmesini yaptı. Çocukların sınırdışı yasalarına dahil edilmemesi gerektiğini vurgulayan Jensen, “Ferhat’ın babası ve 3 kardeşi Danimarka’da yaşıyor. Türkiye’ye dönmesi durumunda ne yapacak; kiminle yaşayacak? Kardeşlerinden 1 yıl sonra ülkeye geldi diye sınır dışı edilmesi büyük saçmalık.” dedi. Bu arada Ferhat’ın sınırdışı edilmesinde Danimarka’ya diğer kardeşlerinden daha geç getirilmiş olmasının etkili olduğu söyleniyor. Mevcut kanunlara göre Danimarka’dan oturma izni alan herhangi bir kişi, 18 yaşın altındaki çocuklarını en geç 2 yıl içerisinde ülkeye getirmek zorunda. SF’in yeni başkanı Pia Olsen Dyhr BAHAR KOPENHAG Eski başkan Anette Vilhelmsen’in Dong Enerji firmasının Amerikalılara satılmasının akabinde SF olarak koalisyon hükümetinden çekildiğini ve kendisinin de başkanlıktan istifa ettiğini açıklamasının akabinde yapılan başkanlık seçiminde SF’in yeni lideri Pia Olsen Dyhr oldu. Seçime rakipsiz olarak giren Dhyr SF kurulduğu günden bu yana ilk kez seçime tek aday olarak girip başkan seçilen ilk kişi oldu. Bu arada Vejle yaşayan genç SF’li Peter Andersen Pia Olsen Dyhr’e karşı rakip olmak istese de aday olmak için partililerden yeterli desteği alamayınca adaylıktan çekilmek zorunda kaldı. Bazı partililerin başkanlık için adı geçse de Pia Olsen Dyhr seçime rakipsiz katıldı ve partinin 7. başkanı oldu. 42 yaşındaki Dyhr’ün ilk görevi hiç şüphesiz son dönemde yaşanan tartışmalardan sonra parti içerisinde yaşanan görüş ayrılıklarını gidermek ve birlik beraberliği sağlamak olacak. 14 | Bahar Mart 2014 Mahkemenin girişinde bir ışıklı panoda o gün görülecek davaların listesi vardı . O gün görülecek 15 davanın 12’sinin karşısında yabancı isimler vardı. Davaların konularını tek tek okudum; başta kavga şiddet, dolandırıcılık,sahtekarlık, hırsızlık, soygun ve uyuşturucu. Hüseyin Araç [email protected] Gayret Danimarka gazetelerinde en fazla ilgimi çeken bölümlerden bir tanesi yüksek okullarını veya sanat okullarını bitirenlerin resimleri ve de isimleri konu eden haberlerdir. Resimde bize benzer birini görünce, hele de resmin altında bizimkilerden birinin adını ve soyadını görünce sevinir mutlu olurum, onun gösterdiği başarıda kendime pay çıkarır, ileriye geleceğimize biraz daha umutlu bakarım.Hatta onları onure etmek için, ailelerini kutlamak için, bunu haberi kendi radyo programımın alır yayınlarım.Bu resimlerde ve isimlerde en fazla kızlarımızın yer aldığını görünce daha da sevinirim. Çünkü bazıları bizlerin kızları fazla okutmaya veya çalıştırmaya taraftar olmadığımızı iddia ederler. Ben şahsen son yıllarda Danimarka’nın sayılı firmalarında örneğin Danfoss, Novo Nordisk, Nordea, A.P Möller, Rigshospitalen, Üniversitet Hospitalen ve buna benzer firmalarda görev alan gençlerimizi gördükçe seviniyor, gurur duyuyorum. Siyasi alanda, ticari alanda, spor alanında başarı gösterenleri görünce göğsüm kabarıyor onlarla gurur duyuyorum. Peki bunlar yeterli mi diye sorarsanız? Cevabım maalesef hayır olacak. Nedenini sorarsanız? Buradaki tarihimize bakarsanız 40 seneyi geçmiş. Artık burada doğan çocukların çocukları yetişti okula gidiyor ve işe hazırlanıyor. Gönül isterki yukarıda sözünü ettiğim gençlerin özel sektörde ve kamu sektöründe sayıları dahada artsın.Bir de şunu hatırlatmak isterim ki; herkesin doktor, mühendis veya politikacı olmasına gerek yok, Danimarka’da artık marangozluk, elektrikçi, duvarcı, otomobil tamircisi saygın birer meslek ve bir doktor kadar para kazanma imkanınız var. Bazı gençlerle konuşuyorum onlar sorunlardan dertlerden, sıkıntılarda, yabancı olmanın verdiği zorluklardan, ayrımcılık olduğundan bahsediyorlar. Bu gençlerin sorunlarını dinliyorum. Tabiki ciddiye alıyorum, ama elinizi vicdanınız üzerine koyun ve cevap verin bu sorunlar hangi ülkede yok veya olmuyorki ? Bir de sevgili gençler ve onların ebeveynleri; hayat mücadele demektir. Evet sorunlar var. Hemde zor ama imkansız değil, üstesinde gelmek için çaba göstermek gerekir. Ayrıca suçu devamlı olarak başkalarında ve sadece Danimarka’ya , Danimarka toplumuna mal etmemek gerekir. Bu olumsuzluklardan bizimkilerin hiçmi kabahati yok ? Bence var. Geçen hafta Aarhus’taki mahkemede jüri üyesi olarak görevliydim. Mahkemenin girişinde bir ışıklı panoda o gün görülecek davaların listesi vardı . O gün görülecek 15 davanın 12’sinin karşısında yabancı isimler vardı. Davaların konularını tek tek okudum; başta kavga şiddet, dolandırıcılık,sahtekarlık, hırsızlık, soygun ve uyuşturucu. Evet, bazen böyle bir tablo ile karşılaşıyoruz ve bu kendini bilmezlerin işlediği suçlardan , çıkan olumsuz haberlerden dolayı bizlerde içinde olmak için tüm yabancılar olumsuz şekilde etkileniyor ve bu haberlerden dolayı hakkımızda olumsuz düşüncelere sahip oluyorlar. Bu maalesef bir gerçek. Diyeceksiniz ki, bunda benim ve bizim suçumuz nedir? Bir suçumuz yok ama insanların ve toplumun bize karşı haraket, tavır ve düşünceleri negatif şekilde değişiyor. Değişmese yabancılara sert tutumları ile tanınan Danimarka Halk Partisi (DF) bu kadar bir yükseliş gösterebilir mi? Bunun çaresi ne kadar zor olursa olsun, basite kaçmamak, mücadele etmek , pes etmemek ve GAYRET göstermektir. Hiçbir şey kolay değil, başarıda zor, ama imkansız değil. Ha GAYRET Hoşça ve dostça kalın Konya usulü Etli ekmek Kopenhag Havalimanı büyüyecek Kastrup Havalimanı, Londra, Barcelona ya da San Francisco gibi uzak yerlere gitmek için oldukça uygun bir havaalimanı. Ancak, gelecekte sunulacak imkanların yanında bugünkü büyüklüğü aslında hiçbir şey. Havalimanı büyütüldüğü takdirde, bugün yılda 24 milyon yolcu taşıyabiliyorken, bu sayı büyümenin ardından 40 milyona ulaşacak. Kopenhag Havalimanı Müdürü Thomas Woldbye ”Tam net bir plan olmamakla birlikte, işbirliği yapılarak bir geliştirme planı söz konusu. Bunun için bugünkü tempomuzda çalışamamızı mümkün kılacak detaylı bir büyüme programı hazırladık” dedi. Çocuk felci riski artıyor Çocuk Felci Derneği; Danimarka’da çocuk felci riskinin giderek artığini ifade etti. Danimarka’daki çocuk felci riski o kadar arttı ki Danimarka’nın yetkilileri, korkulan bu hastalığa karşı önlem alınması gerektiğini duyurdu. Çocuk Felci, Trafik Kazazedeleri Derneği’nin Başkanı Holger Kallehauge bu konuda önlem alınması gerektiğini söyledi. Holger Kallehauge DR Haberleri’ne yaptığı açıklamada “Hem kanalizasyon atıklarında yapılacak ölçümleri artırmalı hem de ebeveynlere çocuk felcine karşı çocuklarına aşı yaptırmaları gerektiğini hatırlatmalıyız” dedi. Dernek Başkanı son gelişmelerin ışığında bu açıklamaları yaptı. Organ bağışı azalıyor 2013 yılı organ nakli bekleyen hastalar için oldukça kötü bir yıl oldu. Organ bağışı için uygun olan hayatını kaybetmiş donörlerin sayısı son 10 yılın en düşük seviyesindedir. Danimarka’da organ bağışlarını koordine eden Organ Bağışı Merkezi’nden Helle Haubro Andersen “Umarım bu giderek artan bir durum olmaz” dedi. Şuan tam 469 kişi böbrek bekliyor. Kalp ve karaciğer gibi organların aksine insanlar iki böbreğe sahip olarak doğuyor. Vücut tek böbrekle hayatına devam edebiliyor. Bu sebeple ailesine, arkadaşlarına ya da tanıdıklarına böbrek vermek isteyenlerin sayısı artıyor. Helle Haubro Andersen “Böbrek alanındaki organ eksikliğimiz konusunda bir şeyler yapmak gerçekten mümkün” dedi. Danimarka Organ Bağışı Merkezi’ndeki bağışlar çoğunlukla hayatını kaybetmiş insanlardan gelse de yine de yeterli değildir. Helle Haubro Andersen “Bu ihtiyacı tamamen karşılamak mümkün olmasa da, hayattaki insanların bağışçı olmasını sağlamanın iyi bir fikir olduğunu düşünüyorum” dedi. Büyük şehirlerde uyuşturucu ölümleri artıyor Uyuşturucu kaynaklı ölümler yalnızca başkent Kopenhag’ın sorunu değil. Politiken’in haberine göre bu 98 belediyeden 93’ünün ortak sorunu. Bölge Merkezleri Derneği LVS ve sosyal bakımdan zor durumda olanların derneği Svid’in 2013 yılına ait raporlarından elde edilen veriler yayınlandı. LVS’de görevli yönetici sekreter Cliff Kaltoft Politiken’e yaptığı açıklamada; “Nüfusa oranla Kopenhag uyuşturucudan ölenlerin listesinde 11. sırada yer alıyor. Uyuşturucudan ölenlerin sayısının çok daha yüksek olduğu şehirler de var” dedi. Gençler arasında antidepresan oranı düştü Artık daha az çocuğa antidepresan veriliyor. Birkaç yıldır çocukların depresyon yaşaması durumunda ilaç verilmesi eğiliminde gerileme olduğu görülüyor. Böylece iki yıl üst üste çocuklarda kullanılan ilaçların oranında da düşüş meydana gelmiş oldu. Sağlık Bakanlığı’ndan elde edilen verilere göre, 2011 yılından 2013 yılına kadar, 18 yaşının altındaki ilaçla tedavi edilen çocukların sayısı 6 bin 127’den 4 bin 966’ya geriledi. Bu gelişmenin en önemli nedeni pratisyen hekimlerin ilaç yazma konusunda daha iyi hale gelmiş olmaları. Ancak aslında çocuk ve genç psikiyatrisinin yazması gereken ilaçların yüzde 37’sini hala pratisyen hekimler yazıyor. Metro inşaatı akşamlarda devam edecek Başkentteki metro çalışmalarının gece ve akşam devam etmesine ilişkin yapılan tartışmalı anlaşmalar, Doğa ve Çevre Şikayet Kurulu tarafından geçersiz ilan edildi. Kurul kararını okuyan Kopenhag Belediyesi, bu durumun metro inşaatını fazla etkilemeyeceğini ifade etti. Kopenhag Belediyesi’nden merkez şefi Hans Christian Karsten “Bu karar, inşaat alanının büyük bir kısmındaki inşaatların devam edeceği anlamına geliyor” dedi. Doğa ve Çevre Şikayet Kurulu, bir karar almadan önce Kopenhag Belediye Meclisinin bir çevre değerlendirme raporu hazırlaması gerektiğini söyledi. Bu raporda, geç saatlerde en fazla ne kadar gürültü yapılmasına izin verildiği konusunda karar verilebilecekti. Ancak Kopenhag Belediyesi bu durumun inşaatı fazla etkilemeyeceğini düşünüyor. Hans Christian Karsten “Bu durumu inşaatı sekteye uğratacak bir şey olarak görmüyorum” dedi. Kopenhag’ın şehir metrosu mevcut plana göre 2018 yılında tamamlanacak. Hastaneler hatalardan ders almıyor Hastaneler hatalarından ders alma konusunda yetersiz kalmaya devam ediyor. 10 yıldır hastaneye yatan hastaların daha güvenli olması için bir dizi çalışma yapılıyordu. Ancak buna rağmen, 2013 yılında hekim ve hemşirelerin geçtiğimiz yıl Hasta Denetimi’ne bildirdiği hataların tıpkı geçtiğimiz yıllarla aynı olduğu ortaya konuldu. Bu da neredeyse dört hastadan birine yanlış ilaç verildiği anlamına geliyor. Sıklıkla yaşanan diğer hatalarsa kaybolan test sonuçları ya da ameliyatlarda beklenmedik durumların meydana gelmesiydi. ETLER E TLE TL ER SİZDEN, SİZDEN, N, HAZIRLAMASI BİZDEN SAHİBİ: MOVINGMEDIA APS LEZZET FARKI HER ÇARŞAMBA VE PERŞEMBE Hamsi günü KARADENİZ USULÜ Diget 30 - 36 • 2600 Glostrup Tlf: 43 44 10 15 • www.hunkar.dk KÜNYE YÖNETİM KURULU BAŞKANI : VEDATOĞUZ YAYIN EDİTÖRÜ: HASAN CÜCÜK ADRES HOLSBJERGVEJ 41 B, 2620 ALBERTSLUND Tel: 70 20 69 70 www.bahar.dk [email protected] DANIŞMAN BahattinKarataş HABER MERKEZİ EmreOğuz KadirErdoğmuş MıyaseBardakçı GRAFİK TASARIM Sebahattin Çelebi REKLAM HasanYıldırım 71 51 43 85 [email protected] [email protected] BASKI OTM AVISTRYK Gazetemizdeyayınlananyazıvehaberlerreferansgösterilerekkullanılabilir.Yayınlananreklamlarıniçeriğindengazetemizsorumludeğildir. Hergün 09:45 18:30 www.irmaktv.com.tr • D Smart Kanal 91 • Tivibu Kanal 130 • Teledünya Kanal 115 • Digitürk Kanal 65 • Frekans 12729 Horizontal 5/6 Symbol Rate: 30.000 facebook.com/irmaktv twitter.com/irmaktv youtube.com/irmaktv 16 | Bahar Bu ülkenin kara lekesi olan, Avrupa’nın en ağır yabancılar yasası, çirkin yüzünü yine gösterdi. Son bir kaç haftadır bir kaç yabancı gencin sınırdıșı edilmesi gündemde. Okuduğu lisede fevkalade çalıșkan olan, arkadașları tarafından sevilen ve tam anlamıyla bu topluma uyum sağlamıș bir genç bayanın ülkeyi terk etmesi gümdemdeyken konu medyaya yansıdı. Bu yansıma üzerine dikkatler bir defa daha bu kara lekeye döndü ve yoğun ilgiden dolayı olsa gerek Adalet Bakanı olaya el attı ve sınırdıșı edilmesini askıya aldı. Benzeri bir çok olay var, ancak herkes dosyasını klasik medyaya - gazete manșetlerine tașıyamıyor. Belkide medya her dosyayı gündeme tașımıyor. Medyanın bir çesit filtresi var sanki, o filtreden geçip gündeme girmeye her dosya uygun değil galiba. Öte yandan dosyalarda olan ince detayları bilmediğimiz için genel bir eleștiri de yerinde olmaz. Her dosyanın kendine has özellikleri olabiliyor ve ona göre farklı kararlar verilebiliyor. Yabancılar yasasında hiç bir șey iki kere iki dört değil diyebiliriz. Bir taraftan șöyle olur, diğer taraftan böyle olur, dıșarıdan bakıldığında birbirine çok benzeyen aynı durumlarda farklı sonuçlar çıkabiliyor. Medyaya yansıyan dosyaların içeriğini bilmediğimiz için her çeșit yoruma açık oluyor ve bazı durumlarda yanlıș temel üzerinde tartıșma, yorum ve eleștiri yapmıș olabiliyoruz. Medyaya yansıyan en fazla sınır dıșı edilme olayları oluyor. İnsanlar zorla gönderilmeden önce en son çareyi gazetelere veya TV kanallarına bașvurup derdini anlatıp çare arıyor. Bazı durumlarda avukatlar sistemli ve bilinçli șekilde medyayı kullanıyor ve müvekkiline yardımcı olmaya çalıșıyor. En sık șahit olduğumuz ve bir çok aileyi çocuğundan ayıran uygulama aile birleșiminde çocukların 18 yaș sınırının 15 yașa indirilmesi ve bunu da uygulamada 6 yașa indirmesinden kaynaklanıyor. Örneğin buradaki anne veya baba Türkiye´deki 15 yașından küçük çocuğunu buraya Danimarka’ya getirmek istiyor. Bu bașvuruya cevap Mart 2014 Son olarak yasanın 22. maddesinde bulunan - kelime anlamıyla - gerçek yurtdıșı edilme (udvisning) maddesi bulunuyor. Buna göre yurtdıșı edilme șartları biraz zor diyebiliriz. Kadir Erdoğmuş [email protected] Sınırdışı rezaleti - eğer çocuk 6 yașından büyük ise - çocuk buraya gelince bașarılı bir uyum (en vellykket integration) sağlayamayacağı bahanesi ile vize verilmiyor. Asıl mağdur eden ve kara leke olan madde ve uygulama burada diyebiliriz. Bu ülkede ikamet eden bir yabancının var olan oturumunu kaybedip sınırdıșı edilmesi ile buraya gelip belli bir süre burada ikamet etmesine rağmen kalıcı oturma izni alamadığı için gitmesine karar verilenler için de sınırdıșı edilme tabiri genel olarak kullanılmakta. Halbuki yasada farklı hukuki terimler bulunmakta, örneğin bunlardan biri oturma izninin düșmesi (bortfald), diğeri oturma izninin alınması/iptali (inddragelse) ve kișinin sınırdıșı edilmesi (udvisning). Bunların herbirinin olușması için farklı șartlar ve sonuçları bulunmakta. Oturma izninin kaybedilmesi/düșmesi ve sonuç olarak ülkeyi terk etmek için yasanın ilgili maddelerinde aranan șartların olușması gerekiyor. En basit kural yabancılar yasasının 18b maddesinde bulunmakta. Buna göre bir yabancının Danimarka vatandașlığına geçmesi ile oturma izni düșer. Burada zorla geri alma veya iptal edilme olmuyor. Bir statü değisikliğinden dolayı var olan bir hak kendiliğinden düşüyor. Diğer bir ana kural 17. madde de, yabancı kișinin buradaki ikametini, bașka bir ülkeye daimi olarak, orada ikamet etmek için tașıyıp gitmesi halinde buradaki oturumu düșer. Aynı madde de belirtilen diğer ana bir kurala göre, bir yabancının 6 ay devamlı olarak yurt dışında kalması halinde oturumu düșer. Bu iki durumda da zorla geri alma veya iptal sözkonusu değil. Eğer kiși 2 yıldan fazla oturma izni ile burada ikamet etmiș ise 12 ay sürekli yurt dıșında kalması halinde oturma izni düșer. Bu süreye askerlik için gidip orada kalmak sayılmıyor. Yani askerlik yapmak için izin alınıp bașka ülkeye gidilir ve sorunsuz geri dönülür. Bașka bir ana kural ise 18 yașından küçük bir çocuğun okuluna ve burada uyum ve yașamına engel olacak șekilde bașka bir ülkede 3 ay sürekli kalırsa, oturumu düșer. Ana kural sayabileceğimiz ve bir çok insanı mağdur eden madde yanbancılar yasanın 19. maddesi. Buna göre, verilen bir geçici oturma izninin verildiği șartlar kaybolursa veya yanlıș bilgi veya șartlara dayalı verilmiș ise o oturum iptal edilir, geri alınır. Bu madde bir çok durumu kapsıyor ve bir dönem en çok mağdur olanları evlilik yapıp buraya gelenlerde görürdük. Süresiz oturum alınamadan ayrılma veya boșanmadan dolayı gelen kișinin oturumu iptal ediliyor ve geri gönderiliyordu, bu halen böyle, ancak eskisi gibi fazla yeni gelen olmadığı için belki sıkça karșılașmıyoruz. Bu durumlarda bir șekilde kișinin çalıșması ile Ankara Antlașması kapsamına dahil edip yinede burada kalmasına imkan olabiliyor. Son olarak yasanın 22. maddesinde bulunan - kelime anlamıyla - gerçek yurtdıșı edilme (udvisning) maddesi bulunuyor. Buna göre yurtdıșı edilme șartları biraz zor diyebiliriz. Burada normal yabancı olarak 9 yıl (bazı hallerde 5 yıl) ikamet etmiș biri veya ilticacı olarak 8 yıl ikamet etmiș olan biri bazı hallerde yurtdıșı edilebilirler. En basit sebep kișinin 1 yıl hapis cezası alması yeterli sebep. Bu uygulamaya göre her davada özel ve somut bir değerlendirme ile mahkeme tarafından karar verilir ve bir çok müstesnai durumlar bulunmakta. Oturma izninin düșmesi ve geri alınmasından dolayı yurtdıșı edilmesi idari kararla Yabancılar Dairesi (Udlændingestyrelsen) tarafından yapılabiliyor. Öyle bir karara ilgili kurumlara itiraz hakkımız var ve son olarak mahkemeye gidilebiliriz. Dolayısıyla gazete, TV ve sosyal medyaya yansıyan yurtdıșı olaylarının detaylarını bilmediğimiz için neden ve hangi sebeplerden dolayı öyle bir karar verildiğini bilemeyiz ve yanlıș yorum yapmıș oluruz. Hukuk devletinde bulunan prensiplere göre idarenin veya bir alt mahkemenin verdiği kararı bir üst idari kuruma veya mahkemeye șikayet/itiraz etme imkanı bulunmakta. Mağdur olduğuna inanan kișiler ilgili yerlere itiraz edebilirler. Bir not: Emekliler için erken yaz tatili yaklașıyor, herkes plan yapıp bilet almakta. Emekliler her yılki sancıyı çekmekteler ve tatilde ne kadar kalabiliriz sorusu derneklerde gündemde. Tekrarlamakta yarar görüyorum, kimseden izin almadan, yalnızca Udbetaling Danmark isimli kuruma bilgi vererek 5 ay 29 gün tatile gidilmesine bir engel bulunma- H I N D I STA N ’DA N DA N I MA R K A’ YA B IR BAŞARI HIK AYESI: Manu Sareen EMRE OĞUZ Ailesi, Manu henüz 3 yaşındayken Punjab’dan ayrılarak Danimarka’ya taşındı. Yıl1970. O yıllarda Danimarka özellikle ekonomide yaşadığı hızlı büyüme sonrasında oluşan istihdam açığının ciddi bölümünü Türkiye’den gelen misafir işçilerden karşılıyordu. Danimarka toplumu kendilerinden neredeyse tamamen farklı bir kültürden gelen bu misafir işçilere, onlar da Danimarka toplumuna adapte olmaya çalışıyordu. Manu Sareen’in ailesi böyle bir ortamda Kopenhag’ın merkezindeki Amager semtine yerleşti. Ailesi eğitime önem veriyordu ve Sareen çalışkan bir öğrenciydi. Timesofİndia Gazetesi’ne verdiği bir röportajda şöyle diyordu: ‘‘Ailem bana her zaman çok sıkı çalışmam gerektiğini söyledi. Aileniz sizin iyi bir eğitim almanız için çalışınca siz de kendinizi bir şekilde bunun karşılığını vermek zorunda hissediyorsunuz.’’ Sareen okul dışında sosyal faaliyetlerde de aktif biriydi. Siyasi çevrele adını ilkkez 1999 yılında Kopenhag Belediyesi’nin Etik Konseyi’ne seçilmesiyle telaffuz etmeye başladı. Danimarka’da sol bloğun nispeten küçük temsilcilerinden biri olan Radikal Parti’ye üye olmuştu. 2002 yılında Kopenhag Belediye Encümenliğine seçildi. 35 yaşındaydı ve bu onun dikkatleri üzerine toplamasına neden oldu. Ancak daha yolun başında sayılırdı. Kopenhag’da yaptığı çalışmalarla bir taraftan Danimarka siyasetinde adından söz ettirmeye başlarken diğer taraftan Radikal Parti içerisindeki konumunu sağlamlaştırdı. 2005 yılı genel seçimlerinde partisi tarafından Vesterbro bölgesinden milletvekili adayı gösterildi. Lone Dybkjær’in ardından en fazla oy alan 2. aday oldu ve adı yedek vekiller listesinin başına yazıldı. 2011 yılındaki genel seçimler öncesinde Lone Dybkjær’in mazeret belirterek vekillikten ayrılmasıyla Danimarka Parlamentosu’ndaki kariyeri resmen başlamış oldu. Seçimler öncesinde Parlamento’da olmak ona etkili bir propaganda yapma şansı verdi. 2011 seçimlerinde aldığı şahsi oylarla o güne kadar hiçbir göçmen kökenli politikacının ulaşamadığı bir başarı sergiledi ve Nörrebro bölgesinden milletvekili olarak seçildi. Seçimlerde Margrethe Vestager liderliğindeki Radikal Parti büyük bir başarı sergilemişti. 10 yıldır devam eden sağ blok hükümeti seçimi kaybetmiş ve iktidardan çekilmek zorunda kalmıştı. Bu Sosyal Demokrat Parti ve Sosyalist Halk Partisi ile koalisyon anlaşması yapan Radikal Parti’ye hükümete girme şansı vermişti. Aslında seçimler öncesinde Manu Sareen’in bakan olup olamayacağı tartışma konusuydu. Ancak aldığı şahsi oylar onun elini güçlendirmişti. Herkes hangi bakanlığın ona verileceğini merak ediyordu. Sosyal Demokrat Parti, Sosyalist Halk Partisi ve Radikal Parti arasında uzun süren koalisyon pazarlıklarının ardından Manu Sareen’in Eşitlik ve Kilise’den Sorumlu Bakanlık görevine getirildiği açıklandı. Sareen’i Danimarka’da göçmen kökenli ilk bakan yapan bu durum kamuoyunda tartışmalara neden oldu. Birçok kişi Hindistan kökenli bir politikacının kiliseden sorumlu bakan yapılmasını anlayamamıştı. Fakat o eleştirilere aldırmadan hızla görevini yapmaya başladı. Konya usulü Etli ekmek ETLER E TLE TL ER SİZ SİZDEN, DEN, N, HAZIRLAMASI BİZDEN LEZZET FARKI HER ÇARŞAMBA VE PERŞEMBE Hamsi günü KARADENİZ USULÜ Diget 30 - 36 • 2600 Glostrup Tlf: 43 44 10 15 • www.hunkar.dk 22 | Bahar Mart 2014 AB Raporu: Yolsuzluk önlenmezse büyür AB’nin yolsuzluk raporu Türkiye’de belirli çevreler tarafından ağır aksak devam eden yolsuzluk operasyonunu etkilemek ve yolsuzluğun kamuoyu tarafından normal birşey olarak kabul edilmesini sağlamak için kullanıldı. Oysa rapor tam tersine yolsuzluğun ülke ekonomileri için ne kadar tehlikeli olduğunu gözler önüne seriyor. EMRE OĞUZ Türkiye son yılların en büyük yolsuzluk iddialarıyla çalkalanırken Avrupa Komisyonu kurulduğu yıldan bu yana hiç yapmadığı birşey yaptı ve geçtiğimiz hafta içerisinde ilk kez “Yolsuzlukla Mücadele Raporu” yayınladı. Birçok uluslararası kuruluş tarafından dünyanın en şeffaf bölgesi olduğu ifade edilen Avrupa’da bu raporun yolsuzluğun ne kadar az olduğunu teyit eder şekilde neticelenmesi beklenirdi. Ancak öyle olmadı. Tam tersine yolsuzluğun birçok AB ülkesinde son derece şaşırtıcı oranda yaygın olduğunu söylüyordu rapor. Düzenlediği basın toplantısıyla sonuçları kamuoyuyla paylaşan Avrupa Birliği’nin İçişlerinden Sorumlu Komisyon Üyesi Cecilia Malmström bu durumu, “Avrupa’da yolsuzluktan arınmış bir bölge yok” sözleriyle ifade etti. Söz konusu rapor Türkiye’de belirli çevreler tarafından ağır aksak devam eden yolsuzluk operasyonunu etkilemek ve yolsuzluğun kamuoyu tarafından normal birşey olarak kabul edilmesini sağlamak için kullanıldı. Oysa rapor tam tersine yolsuzluğun ülke ekonomileri için ne kadar tehlikeli olduğunu gözler önüne seriyor. Türkiye gibi aday ülkeler rapor kapsamında değerlendirilmese de yolsuzlukla mücadele için alınması gereken önlemler konusunda oldukça önemli tavsiyelerde bulunuluyor. Rapora göre Avrupalıların yüzde 76’sı ülkesinde yolsuzluğun yaygın olduğunu düşünüyor. Yolsuzluğun AB ekonomisine yıllık zararı 120 milyar Eurodan fazla. Avrupa’da son yıllarda etkili olan borç krizi yolsuzlukların artmasında önemli bir etken. Avrupalıların yüzde 56’sı da son üç yılda yolsuzluğun arttığını düşünüyor. İtalya, Yunanistan, İspanya ve Litvanya yolsuzluğun en yaygın olduğu ülkeler. Bu ülkelerde hakın yüzde 95’inden fazlası yolsuzluk yapıldığına inanıyor. Avrupa Birliği resmi İstatistik Kurumu Eurobaremetre tarafından yapılan iki farklı kamuoyu anketinin verileri de paylaşıldığı raporda yolsuzlukla mücadele konusunda en sorunlu alanların kamu ihaleleri, siyasi partilerin finansmanı ve yerel yönetimlerin denetimi olduğu belirtiliyor. Avrupa Birliği’nin gayrı safi hasılasının (GDP) yüzde 20’sini oluşturan kamu ihaleleri ve kamu mal ve hizmet alımlarının yolsuzluğa açık olduğunun belirtildiği raporda, daha sıkı denetimlerin ve standartlar getirilmesi tavsiye edilir. Raporda altı çizilen konulardan biri de yolsuzluk ile organize suçlar arasındaki bağlantı. Organize suçların ciddi sorunlara neden olduğu AB üyesi ülkelerde yolsuzluk, söz konusu suçların kolaylaştırılmasına yardım eden bir aracı olarak kullanılıyor. Organize suç örgütleri hem yerel hem de ulusal bazda hedeflerine ulaşmak için siyasi partileri ve politikacıları kullanıyor. Kamu ihaleleri, inşaatlar, bakım ve onarım işleri bu örgütler tarafından üyelerine çıkar sağlamak için kullanılıyor. Europol’e göre AB genelindeki organize suç örgütlerinin sayısı 3 binden fazla. Bunların büyük bir bölümü iş dünyasından siyasete kadar çok gelişmiş ağa sahip. Ülkesinde Yolsuzluğun Yaygın Olduğunu Düşünenler Yunanistan İtalya Litvanya Çek Cumhuriyeti İspanya Hırvatistan Romanya Slovenya Slovakya Portekiz Macaristan Bulgaristan Letonya Malta Polonya İrlanda Kıbrıs Fransa Belçika Avusturya Estonya İngiltere Hollanda Almanya İsveç Lüksemburg Finlandiya Danimarka AB Ortalaması %99 %97 %95 %95 %95 %94 %93 %91 %90 %90 %89 %84 %83 %83 %82 %81 %78 %68 %67 %66 %65 %64 %61 %59 %44 %42 %29 %20 %76 Kaynak: Eurobarametre Söz konusu durum; Avrupa’da faaliyet gösteren firmalar için de son derece tehlikeli. Birçoğu yolsuzluklar yüzünden iş kaybına uğradığına inanıyor. Bu firmaların oranı yüzde 32. Bu durum bir taraftan piyasalardaki güvensizliği arttırırken diğer yandan ekonominin yatırım potansiyelini kısıtlıyor. Avrupa’da yolsuzluklar konusunda İtalya açık ara önde. Geçmişte defalarca yolsuzluk skandallarıyla çalkalanan İtalya’da bir yılda yapılan yolsuzluk bütün AB ülkelerinin toplamının yarısı kadar. Bu durum İtalya’yan firmalarına olan güveni sarstığı gibi genelde AB ekonomisine de ciddi zararlar veriyor. Rapora göre İtalya’da yolsuzluk yılda 60 milyar Euro ile gayri safi milli hasılanın yüzde 4’üne ulaştı. İtalya hükümeti geçtiğimiz dönemde yolsuzlukla mücadele kapsamında bir dizi yasayı hayata geçirmişti. Ancak bu yasaların da beklenen etkiyi yaptığını söylemek çok zor. Zira raporda söz konusu yasaların özellikle zaman aşımı, para aklama, vergi kaçakçılığı gibi suçlarla mücadelede boşluklar bıraktığı dolayısıyla yetersiz kaldığı vurgulanıyor. İtalya’nın eleştirildiği diğer konular ise; siyasi partilerin illegal finansmanı ve para karşılığı oy satın alarak seçimlere hile karıştırmak. AB raporunun açıklanmasının akabinde bir açıklama yapan İtalya Başbakanı Enrico Letta, söz konusu raporu eleştirmediği gibi Brüksel’in yolsuzluk ve yasalara uygunluk konusunda İtalya’nın da dahil olduğu ülkeleri yerden yere vurmasının doğru olduğunu söyledi. Letta, “Bu konuda çalışmalar yapacağız ve birkaç gün içerisinde sonuçlarını göreceksiniz” dedi. Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano ise “İtalya’nın kendi hataları var ancak bunları düzeltmek için atılan adımlar da var” demekle yetindi. Uluslararası Şeffaflık Örgütü Avrupa Bölge Direktörü Anne Koch’a göre ise yolsuzluğun yaygın olması Avrupa’daki siyasi başıboşluğu gösteriyor. Yolsuzluğa bulaşan kamu kuruluşları insanların kamu kurum ve kuruluşlarına olan güvenini tahrip ettiğini belirten Koch, bunun son derece tehlikeli birşey olduğunu vurguluyor. Mart 2014 FOTO: Ayşe Arı 23 | Bahar Aynı sahnede üç kültür buluştu BAHAR KOPENHAG ’Önce insan’ sloganıyla faaliyet gösteren Dialog Forum Derneği, Danimarka’da bir ilke imza atarak Müslüman, Hiristiyan ve Musevi kültürlerini bir sahnede buluşturdu. Danimarka’nın resmi kanalı DR’nin ünlü konser salonunda ’Birlikte Yaşam’ organizasyonunda semazenler, Gospel korusu ve Yahudi müzik grubu Trio Klezmer sahne aldı. Danimarka’da farklı kimlik ve kültürlere yönelik yaptığı faaliyetlerle takdir toplayan Dialog Forum Derneği’nin ’Birlikte Yaşam’ temalı programı büyük ilgi gördü. DR’nin dünyaca ünlü konser salonu ilk kez üç semavi dinin müziklerinin aynı sahnede buluşmasına şahit oldu. Dialog Forum Derneği Başkanı Mustafa Gezen, dernek olarak ’önce insan’ deyip, farklı kültür ve kimlikte olan kişilerle insanlık ortak paydasında buluştuklarını söyledi. Dialog Forum Derneği’nin ’Birlikte Yaşam’ programında ilk olarak Yahudi halk dans grubu Hora –Debka Nirkado sahne aldı. Daha sonra Hıristiyan müzik grubu Gospel korusunun seslendirdiği eserler beğeni topladı. Yahudi müzik grubu Trio Klezmer’in ardından sahneye İstanbul’dan gelen semazen grubu çıktı. Mevlana’nın asırlar öncesinden gelen mesajını Danimarka’da salonu dolduran binlerce kişiye ulaştıran semazen grubunun sema gösterisi binlerce kişi tarafından pür dikkat seyredildi. Semazenlerin gösterisinden sonra salondan adeta alkış tufanı koptu. İstanbul’dan gelen semazen ekibinin Odense ve Arhus’ta yaptığı programlara da ilgi oldukça fazla oldu. Arhus’ta programa Belediye Başkanı Jakob Bundgaard’a katıldı. Tatarlılar Dayanışma Gecesi’nde hasret giderdiler Kopenhag ve çevresinde yaşayan Uşak’ın Tatar kasabasından gelen vatandaşlarımızın kurduğu Tatar Dayanışma Derneği tarafından her yıl geleneksel olarak düzenlenen 25. Tatar Dayanışma Gecesi büyük bir katılımla Kopenhag’daki Nazar Düğün Salonu’nda gerçekleşti. 13 yıldır düzenlenen Tatar Dayanışma Gecesi’ne Odense’den katılan Türk Halk Müziği sanatçısı Leyla Can Dönmez söylediği birbirinden güzel türkülerle renk kattı. Uşaklı sanatçı ‘Arslan Sağdıcım’ Naim Akbaş da gecede sahne alarak söylediği birbirinden güzel türkülere Tatarlı vatandaşlarımıza unutulmaz anlar yaşattı. Danimarka’da 2 bin kadar, Norveç’te ise 400 kadar Tatarlı hemşeh- rilerinin yaşadığını belirten Tatar Dayanışma Derneği Başkanı Aytekin Arık, “25. Dayanışma Gecemiz’e Danimarka’nın farklı yerlerinden gelerek teşrif efen hemşehrilerimize teşekkürlerimizi sunuyorum. Dayanışma Gecemiz ilerleyen yıllarda da geleneksel olarak, sizlerin de teşrifleriyle devam edecektir.” dedi. Programda, Kopenhag Büyükelçiliği Emniyet Müşaviri Cuma Ali Aydın ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Müşaviri Ali Rıza Önay da konuşma yaparak, Tatar Dayanışma Derneği’ni Dayanışma Gecesi’nden dolayı kutlayarak, böyle bir gecenin gerçekleşmesinde emeği geçenlere teşekkür ettiler. Yakında ehliyetler 75 yaşına kadar geçerli olacak Cep telefonu kredi kartlarının yerini alacak Hükümet, 70 yaşına giren ve hala araba kullanmak isteyen herkesin, ehliyetlerinin yenilenmesi için doktor kontrolüne girmesi şartında değişikliğe gidiyor. Hükümete göre, yaşlı sürücülerin ehliyetleri 75 yaşına kadar geçerli olmalı. Sosyal Demokratlar’ın sözcüsü Trine Bramsen, “Günümüzde insan ömrünün daha uzun olduğu gerçeğini göz önünde bulundurmalıyız. Önceki yıllara göre insanlar kendilerine daha iyi bakıyorlar ve bu yüzden ehliyet yenileme yaşı da tabii ki ileriye çekilmeli” dedi. Adalet Bakanlığı kısa süre önce Sağlık Kurumu’ndan hükümetin bu isteğini değerlendirmesini istedi. Sağlık Kurumu onay verdiği takdirde hükümet bu değişikliği yürürlüğe sokacak. Trine Bramsen, “Yaşlı insanları kazaya kurban vermemek adına Sağlık Kurumu’ndan onay almamız şart” dedi. Resmi yazışmalar anlaşılmıyor Belediyelerin resmi yazışma şekli o kadar kötü ki Danimarkalılar, belediyeden gönderilen mesajları anlamakta oldukça zorluk çekiyor. Kamu Hesapları Komitesi, belediyelerin vatandaşlarla iletişim kurma yöntemini tatmin edici bulmuyor. Çünkü birçok durumda insanlar, gönderilen yazılarda kullanılan anlaşılması güç dil ve yazı şekli yüzünden sahip olunan hakları ve sosyal yardım alınmasıyla ilgili hususları anlayamıyor. Kamu Hesapları Komitesi sosyal hizmetlerinin hazırladığı yeni raporda bu durum açıkça belirtiliyor. Danimarkalı uzmanlara göre, gelecekte ödemelerinizi telefonunuzla yapabileceksiniz. Telekomünikasyon analisti ve IT alanında danışman şirketin genel müdürü Torben Rune, “Beklentim, mobil ödeme sisteminin uzun vadede hem nakit hem de kart şeklinde günümüzdeki ödeme sisteminin yerine geçmesi” dedi. Bazı mobil operatör şirketleri, cep telefonu aracılığıyla çalışan yeni bir ödeme şekli olan PAII’yı tanıttı. Bu yöntem ödeme sistemini tamamen değiştirecek. Mobil ödeme sistemi, ödeme konusuna ilişkin yapılan düzenlemelerde kredi kartı ve nakit para yerine kullanlabilecek en iyi çözümdür. 24 | Bahar Mart 2014 Lykketoft’un Gazze ziyaretine İsrail engeli BAHAR KOPENHAG Danimarka Parlamentosu Başkanı Mogens Lykketoft’un Gazze ziyaretinin İsrail hükümeti tarafından engellenmesi kamuoyunda tartışmalara neden oldu. Başta Lykketoft’un kendisi olmak üzere birçok kişi İsrail yönetimini eleştirdi. Öte yandan İsrail yönetimi tarafından yapılan açıklamada Lykketoft’un ziyaretinde Filistinli yetkililerle görüşüp İsrailli yetkililerle görüşmeyecek olması ziyaretin engellenmesine neden olarak gösterildi. Ancak Lykketoft, Danimarka medyasına yaptığı açıklamada İsrail Meclis Başkanı’ndan da ziyaret kapsamında randevu talep edildiğini ancak kendisinin vaktinin müsait olmadığı gerekçesiyle randevu talebini geri çevirdiğini söyledi. İsrail hükümetini eleştiren Lykketoft, kendisi Meclis Başkanı olmasına rağmen İsrail Meclis Başkan Yardımcısı’ndan da randevu talep edildiğini ancak bu talebin de reddedildiğini söyledi. Geçmişte Dışişleri Bakanlığı da yapmış olan ve Sosyal Demokrat Parti’nin önde gelen isimlerinden biri olan Mogens Lykketoft, normalde 9-11 Şubat tarihleri arasında Gazze’ye gitmeyi planlıyordu. Dışişleri Bakanlığı’nın koordinesinde gerçekleştirilmesi planlanan ziyarette Batı Şeria’da Filistin Lideri Mahmud Abbas ile görüşecekti. RSIF’den işadamlarına ‘yenilikçi adımlar’ semineri KOPENHAG BAHAR Danimarka-Türkiye İş Dünyası Federasyonu’nun da (DATİFED) kurucu üyelerinden olan Region Sjælland İværksætter Forening (RSIF), Albertslund’da işadamlara yönelik düzenlediği seminerde Teknoloji Enstitüsü’nden Erik W. Hallgren’i konuk etti. Seminerin konusu firma sahibi olan işadamlarının daha büyük başarılara imza atmaları için yenilikçi adımlar ve fikirler üretmenin önemiydi. Programda açılış konuşması yapan RSIF Genel Sekreteri Ali Kartal, katılımcılara RSIF hakkında bilgi verdi ve derneğin 2,5 sene önce kurulduğundan beri, şimdiye kadar düzenlemiş olduğu programlar hakkında bir sunum yaptı. Prorama katılan Albertslund Belediye Başkan Yardımcısı Mehmet Küçükakın da kısa konuşmasında, Türkiye kökenli işadamlarının Danimarka toplumuna ve ekonomisine verdiği katkıların önemine değinerek, başarıların daha da artamasından hiç şüphe duymadığını ifade etti. Seminere konuşmacı olarak katılan Teknoloji Enstitüsü’nden Erik W. Hallgren, işadamların ilgisini çeken bir sunum gerçekleştirdi. Firma olarak, gelişmek için hangi yenilikçi adımları atmanın, aynı sektörde bulunan diğer firmalar arasında sizi farklı kılmanın ve özelliklerinizin öne çıkması için yeni projeler üretmenin önemini vurgulayarak, bu konularda Teknoloji Enstitüsü kurumu olarak işadamlarının sorunlarını çözmeye ve yardımcı olmaya çalıştıklarını belirtti. 25 | Bahar Mart 2014 Başbakan’dan hesap sormak EMRE OĞUZ Yer; Danimarka Parlamentosu. Başbakan Helle Thorning Schmidt ellerini birbirine kenetlemiş karşısındaki milletvekillerinden ardı ardına gelen sorulara cevap vermeye çalışıyor. İçinde bulunduğu durumdan rahatsız olduğu zaman zaman belli olsa da kendinden emin. Kesin bir dille konuşuyor: ‘‘Sözlerime söz konusu bilgiyi haftalarca sakladığıma dair mesnetsiz suçlamaları tamamıyla redderek başlamak istiyorum. Gizlediğim yada arka plana ittiğim hiçbirşey yok!’’ Geçtiğimiz aylarda patlak veren ve önce Danimarka İstihbarat Teşkilatı (PET) Başkanı Peter Scharf’ın ardından ise Adalet Bakanı Morten Bördskov’u koltuğundan eden istihbarat skandalından bahsediyor. Kendisinin söz konusu skandalın bir parçası olmadığını ve konuyla ilgili herhangi bir bilgisi olmadığını anlatmaya çalışıyor. Onu bu konuda sorularıyla terletenler ise; çoğu muhalif partilere mensup milletvekilleri. Başta PET tarafından yasadışı bir şekilde takip edildiği ve resmi programı üzerinde manipülasyon yapıldığı ortaya çıkan aşırı sağcı politikacı Pia Kjearsgaard olmak üzere bazıları Başbakan Schmidt’in söz konusu yasadışı takiplerin bir parçası olduğunu düşünüyor. Bu yüzden sorular oldukça sert. Kendisinden istifa etmesini isteyenler bile var. Fakat o, buna rağmen sorulan bütün sorulara olanca açıklığıyla cevap vermeye gayret ediyor. Kendisini sorularıyla sıkıştıran milletvekillerini, ‘uluslararası komploların maşası olmakla’ yada ‘paralel devletin uzantıları’ olmakla suçlamıyor. Böyle birşeyin kendisine yarardan çok zarar getireceğinin pekala farkında. Öte yandan ‘gündeminin yoğunluğu, yurt dışı programlarının varlığı ve çalışma süresinin kısıtlı olması’ gibi bahanelerle söz konusu sorgudan kaçmaya da çalışmıyor. Kanunen böyle bir hakkı yok çünkü. O koltuğa oturup karşısındaki milletvekillerinin sorularına cevap vermeye mecbur. ‘Bir ‘parlamento sorgusu’ geçiriyor zira. Verdiği cevaplarla sadece karşısındaki milletvekillerini değil ekranları başında bu ender yaşanan siyasi olayı takip eden izleyicileri de ikna etmesi politik kariyeri açısından oldukça mühim. Vereceği yanlış bir cevap telafisi mümkün olmayan sorunlara yol açabilir. Sorgu, çeşitli televizyonlar tarafından canlı yayınlanıyor. Yürütmenin başı olan Başbakan Schmidt’in böylesine hoyratça sorgulanmasının Danimarka kamuoyunda ciddi bir rahatsızlığa neden olduğunu söylemek çok zor. Tam tersine bundan memnun gözüküyorlar. Her ne kadar kendisi son seçimlerde yüzde önemli bir başarı elde ederek iktidara gelen güçlü bir partinin (Sosyal Demokrat Parti) lideri olsa da halk, böylesi sorguların demokrasi için bir kazanç olduğuna inanıyor. Bu yaklaşım genel olarak medyaya da hakim. Çünkü ertesi ülkenin önde gelen gazetelerinden biri olan Berlingske’nin editöryal yazısında Başbakan Schmidt’in ‘istifa etmesi gerektiği’ savunuluyor. Bir diğeri Politiken, Başbakan Schmidt’in Parlamento tarafından sorgulanmasında herhangi bir sakınca olmadığını yazarken Ekstra Bladet Gazetesi ise işi biraz daha ileri götürerek Başbakan Schmidt’in özel sektörde çalışıyor olsaydı kovulmuş olacağını yazıyor. Başbakan onları ikna edememiş anlaşılan. Esasen bu gazetelerden ikisi Başbakan Schmidt’in başında bulunduğu Sosyal Demokrat Parti çizgisinde yayınlarıyla tanınıyor. Buna rağmen Başbakan’ı istifaya davet etmekten çekinmiyorlar. Türkiye’deki medya yapısını kanıksamış insanlara çok ilginç gelecek ama 0nların bu tavrı da diğer gazeteler tarafından eleştirilmiyor. Başbakan’ı istifaya çağırdıkları için ülkenin birlik ve beraberliğini bozmakla yada vatan hainliğiyle suçlanmıyorlar. Başbakan Helle Thorhing Schmidt hala görevinin başında. Erken seçim olmaması halinde 2015’e kadar da devam edecek. Birçoklarının Mandela’nın cenaze töreninde ABD Başkanı Barack Obama ve İngiltere Başbakanı David Cameroon ile çektiği tartışmalı fotoğraftan hatırladığı Başbakan Shmidt, Danimarka’da Parlamento sorgusuyla karşı karşıya kalan ilk Başbakan değil. Kendisinden önce bu görevi yürüten Lars Lökke Rasmussen ve Anders Fogh Rasmussen de benzer sorgulara muhatap olmuştu. 26 | Bahar Mart 2014 Yoksul Somali’nin ışığı oldular KAMİL ARLI Kara Kıta’nın yoksul ülkelerinden Somali’de bugünlerde terör ve fakirliğin ortasında taze ümitler yeşeriyor. Türk girişimcilerin açtığı okullar ve Kimse Yok Mu Derneği’nin yardımlarıyla ülke halkının yaraları sarılmaya çalışılıyor. Somali’de ilk durağımız başkent Mogadişu. Harabeyi andıran Aden Abdulle Uluslararası Havalimanı’ndan şehir merkezine doğru ilerlerken, halkın yaşadığı yoksulluğa şahit oluyoruz. Bakımsız caddeler ve enkaz haline dönmüş evler sıralanıyor. Şehir merkezine ulaştığımızda ‘Türk Nil Akademisi’ yazısı görülüyor. Somali’de 2011 yılında Anadolu insanının destekleriyle açılmış dört Türk okulu bulunuyor. Bu okullarda 20’nin üzerinde Türk öğretmen görev yapıyor. Okulların etrafında bekleyen eli silahlı askerler dikkat çekiyor. Bu askerlerin güvenlik gerekçesiyle Türk okulları tarafından tutulan Somalili askerler olduğunu öğreniyoruz. Okulları yaklaşık 35 paralı asker koruyor. Öğretmenler okul dışına çıkarken, bir araç dolusu asker onlara eşlik ediyor. Ülkede hemen her gün patlayan bombalar Somali insanı üzerinden büyük bir güvenlik riski oluşturmuş. Ülkede yabancı olarak yaşayan hemen herkes askerlerin koruması altında dolaşıyor. Anadolu insanının Afrika’ya yaptığı gönül yatırımlarını yerinde görmek için gittiğimiz başkent Mogadişu, 20 yıllık iç savaştan yorgun düşmüş bir şehir görünümünde. 9 milyon nüfusa sahip Somali’de kıtlık ve yoksulluk had safhada. İç savaşın 1988’den beri yer yer devam ettiği ülkede hemen her gün bir bomba patlıyor. İstikrarsızlığın en büyük nedeni El-Kaide bağlantılı El-Şabab terör örgütü. El-Şabab en son Türkiye’nin Somali Büyükelçiliği’ne saldırarak bir Türk özel harekât polisini şehit etmişti. Bizler de Somali’deyken iki bombalı saldırıya tanıklık ediyoruz. Örgüt, kandırdıkları insanları belirli bir süre eğitimden geçirdikten sonra canlı bomba olarak kullanıyor. Özellikle cuma günleri bu insanlar camilerde kendilerini patlatarak, orada ölen insanlarla birlikte cennete gideceklerine inanıyor. Güvenlik Türk Lisesi, Kıblenuma İlköğretim Okulu, Kıblenuma Kız ve Somaliland Vifak Türk okullarında modern teknik eğitim imkânlarıyla üç farklı dilde eğitim görüyor. Normal derslerin İngilizce anlatıldığı okullarda öğrenciler Somalice ve Türkçe dersler alıyor. Terör riskinin had safhada olduğu ülkede yaşanan bu gelişmeler yapılan dış yardımların önündeki en büyük engel olarak görülüyor. Hatta bu gelişmelerden dolayı Somalili bazı siyasilerin komşu ülkelerde yaşadığını öğreniyoruz. Somali’de bulunan Türk okulları iki yıl gibi kısa bir süre önce kurulmasına rağmen aldığı madalyalarla adından söz ettiriyor. Somali Nil Eğitim Kurumları, son iki yılda uluslararası olimpiyatlarda 22 madalya kazanmış. Terör ve kıtlık pençesinden kurtulamayan ülkede eğitim sistemi büyük bir çöküntü yaşamış. Devlet okullarında okuyan öğrencilerin çoğu derslik ve sınıf eksikliği dolayısıyla eğitimlerini harabeye dönmüş binalarda ve çadırlarda yapıyor. Somalili çocuklar, Mogadişu Bedir olaylarının eksik olmadığı ülkede kazanılan başarılar Somali halkına moral olurken, bu Kara Kıta ülkesi geleceğe daha umutla bakıyor. Bedir Türk Okulu Genel Müdürü Bilal Köse, Somali’de 2011 yılında 40 öğrenci ve iki tane kiralık binada eğitim öğretim faaliyetlerine başladıklarını söylüyor: “Mogadişu Bedir Türk Lisesi geçen sene Tanzanya‘da 17 ülkenin katıldığı Informatrix Africa 2013 Bilgisayar Olimpiyatları’nda, Kısa Film dalında ‘Her Gün Bir Güneş Doğar’ projesiyle altın madalya kazandı. Elde edilen bu madalya, Somali‘nin uluslararası alanda kazandığı ilk başarıydı.” ‘Kimse Yok Mu, Somali’yi inşa ediyor’ 2011 yılından itibaren toplam 495 öğrencinin Türkiye’de eğitim, ulaşım, barınma ve sağlık giderleri karşılayan Kimse Yok Mu, Başkent Mogadişu’da maliyeti yaklaşık 15 milyon TL’yi bulan bir kompleks içinde tam teşekküllü bir hastaneyi okul, yurt, aşevi, 12 daire ve 3 konut ile birlikte Somalili yardıma muhtaç insanların hizmetine sunmuş. Yaklaşık 2 ay önce hizmete açılan Deva Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde günde yüzlerce hasta muayene ediliyor. Kimse Yok Mu kompleksi içindeki aşevinde ise yıllık 60 bin kişiye sıcak yemek dağıtılması hedefleniyor. Somalili siyasi ve bürokratlar, derneğin faaliyetlerini yakından takip ediyor. Türkiye Somali Büyükelçiliği Eğitim ve Kültür Ataşesi Abdulaziz Abdirahman Hasan, Türkiye’ye gönderilen Somalili çocukların Türkiye-Somali ilişkilerine çok büyük katkı sağlayacağını düşündüğünü belirterek, “Somali’nin geleceğini bu çocuklarda görüyoruz.” diyor. Somali Milletvekili ve eski Denizcilik Bakanı Mualim Ali Adem Adow, Türk insanının ve Kimse Yok Mu’nun Somali’de yaptıkları yardımlarla ülkenin gelişmesine büyük katkı sağladığını anlatıyor: “Kimse Yok Mu Somali’yi tekrar inşa ediyor. Türk yardım kuruluşları ülkemize büyük yardımda bulundu. Somali halkı yardımlarınızı hiçbir zaman unutmayacak.” Mogadişu İl Sağlık Müdürü Osman Omar Abdi ise derneğin Somali’de kıtlık döneminden beri var olduğunu belirterek, “Ülkemizde çok güzel işler yapıyorlar. Bunun en güzel örneği derneğin inşa ettiği Deva Hastanesi. Bu hastane tedavi için yurtdışına çıkmamızı önemli ölçüde azaltacak.” diyor. Kimse Yok Mu ve Türk okulları Somali’nin kalkınmasına yardımcı olmaya aralıksız devam ediyor. Yerli ve yabancı herkesin takdirini kazanan gönül insanları, Somali’nin geleceğine katkı sağlıyor. Somali adına son yıllarda kararan umutlar, Kimse Yok Mu ve Türk okulları sayesinden tekrar yeşeriyor. 27 | Bahar Mart 2014 Yeniden evlenmek sadakatsizlik mi? Eşini kaybeden insanlar hayatlarına devam etmek için bir süre sonra yeni bir yol arkadaşı arayışına çıkar. Ancak bu isteklerini dile getirdiklerinde çoğu zaman toplum ve çocuklarının ciddi boyutlara varan tepkileriyle karşılaşırlar. Bu tepkinin sebebi kimi zaman sahip oldukları mala ortak çıkacağını düşünen evlatlar olur kimi zaman da ‘hatıraya saygısızlık’ gibi görüp ayıplayan toplum. eden eşin hatırasına saygısızlık olarak dönüyor. Kendi hanımı ve çocuklarıyla sefer yalnızlıklarını gidermek, paylaşımda BAHAR KARAMAN APAK vefat düşünülmesi. Evlenmek isteyen kişi hem ilgilenmeye başlayınca anne ya da baba ikinci bulunmak adına onlardan gizli arkadaşlıklar Eşi vefat eden insanların en büyük ikilemidir yeniden evlenip evlenmemek. Hem kendine bir yol arkadaşı ve yeni bir hayat kurmak isterken hem de tekrar bir insana alışabilmek ve çocuklarına iyi bir ebeveyn olup olmayacağı düşüncesi tereddütte bırakır onları. Tüm bunların yanında bir de toplum baskısı eklenir. El âlem ne der, eşimin hatırasına saygısızlık olarak görülür mü vs… ki çoğu zaman da olaylar bu şekilde gelişir. Yeni bir hayat kurma kararı vermiş bir insan önce çocuklarının, ardından toplumun tepkisiyle karşılaşır. Uzman psikolog Ezgi Aydın Bal, bu tepkinin belirleyicisinin evlenmek isteyen kişinin cinsiyeti olduğuna dikkat çekiyor: “Evlenmek isteyen kişi kadınsa evlenmemesi yönündeki toplum baskısı daha çok oluyor. Çünkü kadınların hem kendi işlerini kendisinin yapabilmesi hem de hayatına ikinci bir partneri hiçbir koşulda sokmaması bekleniyor. Ancak evlenmek isteyen kişi erkekse ev işi ve kişisel bakım gibi konularda bir kadın eline ihtiyaç duyduğunun düşünülmesinden dolayı baskının şiddeti biraz daha azalıyor.” Bal, söz konusu çocuklar olduğunda da bu tepkinin sebebini vefat eden anne-babanın hatırasına saygısızlık olarak düşünülmesine ve mal paylaşımı kaygısına bağlıyor. Bu sürecin belki de en hassas konusu çocukları hem de toplum tarafından sık sık bu söyleme maruz kalıyor. Aile danışmanı Fatma Taş bu düşüncenin yanlış olduğunu ancak yeniden evlenmek için de belli bir sürenin geçmesi gerektiğini söylüyor: “Hayat devam ediyor. Bu bir gerçek. O yüzden böyle bir yargıda bulunmak doğru değil. Fakat yeniden evlenmek için de çok acele etmemek gerekir. Eşinin vefatından iki ay sonra evlenenlere de şahit oluyoruz. Anneanne ya da babaanneler torunları ortada kalmasın diye apar topar çocuklarını yeniden evlendirmeye kalkıyor. Ardından hatalı evlilikler yapılıyor. Psikolojide yas sürecini altı ay olarak kabul ediyoruz. Tabii ki kişiye göre bu değişir. Kimisinin bir yıl da sürer. Ardından yeniden biriyle tanışmak onu çocuklara kabul ettirmek derken bu süreç iki, üç yılı bulabiliyor.” ‘Biz sana bakarız’ vaadi zamanla etkisini kaybediyor Anne ya da babasını kaybeden çocuklar dönemin vermiş olduğu duygusallıkla geride kalan aile bireyine yeniden evlenme düşüncesinin gereksizliğinin gereksizliğine ikna edip, ona en iyi şekilde bakabilme vaadi veriyor. Fatma Taş, çoğu zaman bu vaat gerçekleşse de zamanla herkesin kendi kabuğuna çekildiğini anlatıyor: “Kişi zamanla kendi önceliklerine plana atılıyor, bakımı zayıflıyor. Duygusal olarak da yalnız olduğu için bağışıklık sistemi zayıflıyor ve çok çabuk hastalıklara yakalanıyor. Bu sefer evlatlar anne ve babaların sadece hastalıklarıyla ilgilenmek zorunda kalıyor.” Taş, eşi vefat eden bir birey çocukları tarafından ne kadar iyi bakılırsa bakılsın duygusal boşluğunun da dolmayacağı kanaatinde: “Evlenmek isteyenlere evlilik yolunun açılması gerekiyor. Çünkü eş dostluktur, arkadaşlıktır, birlikte büyümek ve birlikte yaşlanmaktır. Eşinizle paylaştığınız çoğu şeyi çocuklarınızla paylaşamazsınız.” Çocukların ve toplumun tepkisiyle karşılaşmamak için de yeniden evlilik sürecinin iyi yönetilmesi gerekiyor. Aile danışmanı Fatma Taş bu süreçte evlenmek isteyen anne ya da babaların çocuklarını karşılarına alıp yumuşak bir dille içinde bulundukları ruh halini anlatmaları gerektiğini söylüyor: “Çocuklara doğru kelimelerle yeniden evlenmek istediklerini, yalnızlığın zor olduğunu anlatmaları gerekiyor. Bu süreci en güzel sizin desteğinizle atlatırım, yanımda olmanızı bana yardımcı olmanızı istiyorum demeleri gerekiyor.” Çocukların da empati kurmaları gerektiğini düşünen Taş, verilen büyük tepkilerin daha kötü sonuçlar doğuracağı görüşünde: “Evlenme konusunda çocuklarından tepki gören bireyler bu kuruyor. Daha sonra bu bir şekilde ortaya çıktığında bu sefer ebeveynler ve çocuklar arasında çok daha aşılmaz problemlere yol açabiliyor. Çocukların buna sebebiyet vermemesi gerekir.” 28 | Bahar Mart 2014 TUĞBA ÖCEK Osmanlı Devleti’nin kozmopolitliği, hoşgörüsü ve adaleti ile birlikte yasaklarını da hatırlayabiliriz: İçki, tütün, kahve yasağı ve sansür hemen herkesin aklına ilk gelen yasaklar arasında. Ama öyle yasaklar da var ki, “Bunun nesi yasakmış?” dedirtecek cinsten. Osmanlı’da meğer sakız çiğnemekten ata binmeye, kız kaçırmadan çoban ihracına kadar birçok ‘vaka’ yasak çerçevesindeymiş. Devlet-i Âl-i Osman’ın bu enteresan ve karanlıkta kalmış yasakları yazar Nermin Taylan’ın “Osmanlı’da Yasaklar” kitabıyla gün yüzüne çıkıyor. Osmanlı Devleti yasakçı bir devlet miydi? Yazar Nermin Taylan’a göre Osmanlı yasakçı bir devlet değil, tam tersine gerekli olduğu için yasaklar koymuş. Taylan, “Yasakçı olmayan bir devlet yoktur. Osmanlı Devleti’nde de toplumun düzenini bozan ve halkın sağlığını etkileyen pek çok şeyi devlet yasaklamıştır. Bunlar arasında bazen trajik, bazen de bizi güldüren yasaklar her daim olmuştur. Ancak bunların büyük bir kısmı, çoğu zaman gereklidir.” diyor. İşte bu yasaklardan bazıları: Sakız: 18. yüzyılın sonlarına doğru devlet sınırları içerisinde her türlü sakız ve sakız cinsinin satışı yasaklanıyor. Hatta mecliste verilen bir karar üzerine halkın ellerinde bulunan sakızın belediyelerce alınıp imha edilmesi için çalışmalar yapılıyor. Dellak bahşiş için müşteriyi göz hapsinde tutmaya: Osmanlı’da hamama giren terler mi bilinmez ama hamamdan çıkanın terlediği kesin. Tellaklar hamamdan çıkan müşteri ücretini öderken gözünün içine bakarmış fazladan bahşiş versin diye. Bu bazı kimseler üzerinde işe yarıyor. Bir dönem sonra değnekçilik gibi zoraki bir mevzuat olmuş ve durum saraya ulaşmış. 1640 yılında yayımlanan bir fermanda dönemin padişahı 1’inci İbrahim hamam kural ve kaidelerini belirtiyor: “Hamama gusül için girenden bir akçe alına, kise için gidenden iki akçe alına, hamamcıya mürüvetten ziyade veren olursa men olunmaz. Müşteri, mürüvetten dellak ve natıra akçe verdik te hamamcı ücretini yine verir. Müşteri bilhassa fukara ve diğer garipleri misafirler mürüvetten akçe vermedikçe, dellak ve natır akçe talep etmeyeler. Dellak müşteriyi tıraş ettik de boynuna peştamal tuta ki, teri müşteri üzerine akmaya. Müşteriye riayet olunup, pak ve kuru peştamal ve silecek verile. Dellak ve natır müşteri çıktık da bahşiş için müşteriyi göz hapsine almayalar…” Kadınlar Eyüp’te kaymakçı dükkânına gitmeye: Eyüp, Osmanlı’da manevi yönü ve tarihi kadar süt ve süt ürünleriyle de bilinirdi. Hatta kaymakçı dükkânları çok meşhurdu. Sevgililerin buluşma mekânı dendiğinde akla gelen kafe, çay bahçesi ve muhallebicinin karşılığı Osmanlı’da bu dükkanlar idi. Eyüp Sultan’ı ziyaret etme bahanesiyle tarihi semte Osmanlı’da ilginç yasaklar Osmanlı’yı nasıl bilirdiniz sorusuna herkesin vereceği cevap farklı. Kimisine göre hoşgörü ve adaletiyle üç kıtaya hükmeden bir devlet. Kimisine göre ise sansürü, baskısı eksik olmayan bir idare. Peki ya Osmanlı’da kadınların kaymakçı dükkanına gitmesi ve imamların nikah kıymasının memnu olduğunu biliyor muydunuz? İşte “Aman bunun nesi yasakmış?” dedirten ilginç Osmanlı yasakları… gelen kadınlar burada sevgilileri ile buluşurdu. Bu durum çabuk fark edilmiş olacak ki 1573 yılında kadı efendiye hitaben gönderilen bir yasağa konu oldu: “Kaymakçı dükkânlarına bazı nisa taifesi kaymak yemek bahanesi ile girip, oturup namahremle cem olup, hilafi şer işleri vardır diye bildirmişsin; bu bapta ihmal caiz değildir. Kadınlar kaymakçı dükkânına gitmeyecektir. Gelen kadınların kaymakçı dükkânlarına alınmamasını dükkân sahiplerine şiddetle tembih et. Tembihini dinlemeyen ve dükkânına kadın müşteri alan dükkân sahibini muhkem cezaya çarptır!” Yağlı kayık: 3’üncü Selim döneminde kadınların yağlı kayığa -dönemin Boğaz’daki yolcu kayığı- binmesi mesele haline geliyor. Çünkü kaymakçı dükkânları gibi yağlı kayıklar da sevgililerle buluşma mekanı. Karşıya geçmek yaklaşık bir, bir buçuk saat sürüyor. Bu gidişin dönüşü de var tabii. Durum saraya kadar gidince bir hatt-ı hümayunla kadınların yanlarında aileden bir erkek olmaksızın kadınların yalnız başlarına yağlı kayığa binmesi yasaklanıyor. Sık sık da Kayıkçılar Kâhyası’na, Bostancıbaşı’ya emirler veriliyor. Yolcuların da evlilik senetlerine bakılıyor. Cuma günü eşeklere yük yüklemek: Tatil kavramının olmadığı zamanlarda Osmanlı topraklarında yaşayan eşekler oldukça şanslıymış. Zira haftada bir gün de olsa devletlüler eşek taifesine izin vermiş. Cuma mübarek gün olduğu için hayvanlara eziyet etmemek istemişler. Çoban ihracı: Bir dönem Osmanlı toprakları dışına şeker ihracı, kahvenin İstanbul dışına çıkması yasaklanıyor. Benzer bir durum 1899 yılında Adana’daki susamın, 1890’da da Diyarbakır’daki zahirenin başına geliyor. 1862’de Yunanistan’a, 1874’te Halep dışına ve 1877’de Mısır dışındaki yerlere hayvan ihracı men ediliyor. Zaman zaman kuraklık gibi sebeplerle üretim ülke içindeki talebi karşılayamadığı zaman ihracata sınırlandırma getiriliyor. Kahve, şeker, zahire normal de çobanlara ihraç yasağı ne oluyor. Çobanların da kuraklıktan etkilenip etkilenmediği bilinmez ama yazar Nermin Taylan’a göre Osmanlı’da “Eve lazım olan camiye haramdır.” anlayışı bulunuyor. Çoban ihracı da buna benziyor. 19. yüzyılda Rumeli’den başka şehirlere çoban ihracı yasaklanıyor. İnsan nereye gitmiş bu Rumeli’nin çobanları da yasak gelmiş diye de merak etmeden duramıyor. Kur’an-ı Kerim’in gramofonla dinlenmesi: 1914 yılında bazı salavatlar, ezan ve Kur’an-ı Kerim surelerinin plaklara dolumu başlıyor. Fakat kahvehaneler ve meyhaneler gibi münasip olmayan yerlerde gelişigüzel bir şekilde dinlenebileceği için Kur’an ayetlerinin plaklara doldurulması ve gramofonla dinlenmesi yasaklanıyor. İmamların nikah kıyması: Osmanlı’da nikahın kadı huzurunda ya da kadının görevlendirdiği bir imam tarafından kıyılması gerekiyor. Taşradaki imamların veya kişilerin nikah kıymasına da izin verilmiyor. Kadı tarafından g ö re v l e n d i r i l e n imam evlenecek kızı ve erkeği karşısına alıp şahitler ve velileri huzurunda nikah akitlerini yapıyor ve nikah akdi senedini veriyor. Günümüzdeki gibi belgede önce kızın sonra erkeğin anne ve babasının ismi, kızın ve erkeğin ismi ve şahitlerin ismi ve imzaları bulunuyor. Osmanlı Devleti de önce kadından başlıyor. Hariçte insanların nikah kıymaları da yasaklanıyor. Taylan, “Kadınların mağdur olmalarının önüne geçilmek istenmiştir. Çünkü şehirde evli olup taşraya gelip tekrar evlenenler oluyor. Hâlbuki şehirde kadı siciline bakıldığı zaman adamın evli olduğu ortaya çıkıyor.” diyor. Ayrıca Taylan’a göre nikah cüzdanının Avrupa’nın çıkardığı zannedilse de temeli Osmanlı’da bulunuyor. En katı cezalar yiyecek ve içecek konusunda: Özellikle yiyecek ve içecek konusunda hiçbir şekilde kadıların afları yok. Uymayanlar kürek ve falaka gibi cezalara çarptırılıyor. Halkın hem ucuz hem de iyi buğdaydan yapılmış ekmek yiyebilmesi için sık sık denetimler yapılıyor. Çünkü ekmek halkın ana gıda maddesi olarak görülüyor. Ayrıca et ve diğer yiyeceklerde muhtesipler esnafın narh fiyatlarına uyup uymadığını denetliyor. Osmanlı Türkçesi dersleri veren Taylan, Osmanlı arşivlerinde diğer kitapları için araştırma yaparken zaman zaman sansür, kadınlara uygulanan yasaklarla karşılaşmış. ‘Başka neler var?’ diyerek başlamış Osmanlı’daki yasakları araştırmaya. Yaklaşık üç yıllık yoğun bir çalışmanın sonucu olarak da arşivde bulunan 170 milyondan fazla belgeden 4 bin 500’ünü taramış. 29 | Bahar Mart 2014 Romatizma yaşlı hastalığı mı? MERVE TUNÇEL Romatizma genelde yaşlı hastalığı olarak bilinir. Oysaki romatizmal hastalıkların ne yaşı var ne de tek çeşidi. Kireçlenme ve iltihaplı türleri olan bu rahatsızlık, çocuklarda bile görülebiliyor. Hastaların sosyal hayatlarını etkiliyor, hatta ömürlerini kısaltabiliyor. Romatizma deyince akla ilkin mütemadiyen dizlerindeki ağrıdan yakınan yaşlı teyze ve amcalar geliyor. Oysa romatizmal hastalıklar tek çeşit değil. Kireçlenme tarzında olabileceği gibi iltihaplı türleri de var. Üstelik gençlerde hatta çocuklarda dahi görülebilen türleri var. Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı ve Romatoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ömer Kuru, romatizmal hastalıkları, “7’den 70’e her yaştan insanda görülebilen ve sebep olduğu belirtiler (ağrı, şişlik...) nedeniyle hastaların sağlıklarını olduğu kadar sosyal hayatlarını önemli ölçüde etkileyen ve hatta yaşam sürelerini kısaltabilen hastalıklar.” olarak tanımlıyor. En sık görülen romatizmal hastalıklardan olan romatoid artrit dışında ankilozan spondilit, sedef romatizması, Behçet hastalığı, ailevi Akdeniz ateşi, sistemik lupus eritematozus (SLE), gut gibi romatizmal hastalıkların tanı ve tedavisi romatologlar tarafından yapılıyor. Bu grup içinde en sık rastlanan romatoid artrit (RA), bağışıklık sisteminin başta eklemler olmak üzere vücuttaki dokularda hasara neden olması sonucu ortaya çıkan ve kalıcı sakatlığa sebep olabilen kronik bir hastalıktır. Eklemlerde ağrı, şişlik, katılık ve hareket kaybına neden olabilir. Görülme sıklığı en çok 30-50 yaşları arasında olmasına rağmen çocuklarda ve hatta gençlerde de görülebiliyor. Yine sık görülen hastalıklardan bir diğeri ankilozan spondilit (AS) yani bel kemiğiyle kalça kemiği arasındaki eklemin iltihaplanmasını ifade eden kronik bir romatizmal hastalık. İstirahatle geçmeyen bel ve boyun ağrıları, sertleşmesi ve halsizlik en önemli belirtilerinden. Romatizma TV yayında! Romatizmal hastalıklar arttıkça bu konudaki kafa karışıklığı da artıyor. Hekime ulaşmayı kolaylaştırmak ve hastalıklar hakkında her türlü detaylı bilgiyi almak için yeni bir internet sitesi var. Siteye www.romatizmatv.com adresinden ulaşmak mümkün. Sitede, 300’e yakın soru çeşitli üniversitelerden öğretim üyeleri tarafından kısa videolar şeklinde yanıtlanıyor. Herkesin erişimine açık ve ücretsiz olan sitenin çıkış öyküsünü Türkiye Romatoloji Derneği Romatizma TV Koordinatörü Doç. Dr. Timuçin Kaşifoğlu şöyle özetliyor: “Ülkemizde sayısı 200’ü geçmeyen romatoloji uzmanına karşılık, milyonlarca romatizma hastası var. Doktora kısıtlı erişimi olabilen bu hastalar internette kafa karıştırıcı ya da doğru olmayan bilgilerle karşılaşıyorlardı. Türkiye Romatoloji Derneği, bu kafa karışıklığını önlemek için Romatizma TV isimli internet sitesini hazırladı.” Bilinmesi gerekenler Kaplıcalar herkese iyi gelir mi? Pek çok termal tesisin ilanlarında veya tesis girişinde iyi geldiği romatizmal hastalıkların listeleri bile bulunuyor. Ancak romatizmayla ilgili sık sorulan soruları cevaplayan Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Romatoloji Bilim Dalı İç Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Timuçin Kaşifoğlu’na göre gerçek tam olarak böyle değil. Özellikle de iltihaplı romatizmal hastalıkları olan hastalar bu tür merkezlere gittiğinde şikâyetleri daha da artabilir. Bu tür termal merkezler kireçlenme olarak da bilinen iltihaplı olmayan eklem romatizmalarının tedavisinde işe yarayabilir. Romatizma öldürür mü? Bazı romatizmal hastalıklar beyin, kalp, akciğer gibi organları etkileyebilir. Tanı ve tedavide gecikildiğinde ciddi sakatlık veya ölüme yol açabilir. Bu nedenle romatizmal hastalıkla ilişkili yakınmaları olan kişilerin romatoloji uzmanlarınca değerlendirilmesi önemli. Her bel ağrısı bel fıtığı mıdır? Dinlenmekle geçmeyen hatta daha kötüleşen ve genç yaşlardaki bireylerde başlayan bel ağrısı bel fıtığı dışındaki nedenlerle ilişkili olabilir. Özellikle genç hastalarda bel ağrısı ankilozan spondilit denilen ve omurgayı etkileyebilen bir hastalığın bulgusu olabilir. Romatizmal hastalıklar genetik mi? Bu sorunun tek bir cevabı yok aslında. Bazı romatizmal hastalıklar açısından ailesel yatkınlık önemli. Ailesel geçişin en belirgin olduğu romatizmal hastalık grubu ankilozan spondilit. Bu hastalıkta bile ailesel risk % 10-30 civarında. Aile bireylerinde romatizmal hastalığı olan birisinin olması, diğer aile fertlerinde küçük bir risk artışına yol açabilir. Tekrarlayan ağız yaraları neyin belirtisi? Behçet hastalığının en önemli yakınmalarından biri aft denilen ağız yaraları. Bu tür ağız yaraları başka hastalıklarda da görülse bile Behçet hastalığının olabileceği unutulmamalı. Çünkü Behçet hastalığı, dünya üzerinde en fazla Türkiye’de görülüyor. Behçet hastalarında ağız yaraları dışında, cinsel organ yaraları, körlüğe yol açabilen göz iltihaplanmaları, damar tıkanıklıkları da görülebilir. 31 | Bahar Mart 2014 Türbülans uçak düşürür mü? gelir. Ayrıca yükseklerde batıdan MUSTAFA GÜN meydana doğuya doğru dünyanın çevresinde hareket ‘Hava boşluğu’ olarak bilinen türbülansı kısaca, ‘gökyüzündeki sıcak ve soğuk havanın yer değiştirmesi ya da rüzgârın etkisiyle bulutlarda meydana gelen hareketlilik’ şeklinde tanımlayabiliriz. Burada havanın hareketi söz konusu olduğundan türbülansa giren uçakta sarsıntı yaşanabilir, kulağımıza rahatsız edici sesler gelebilir ve kanatlar aşağıyukarı esneyebilir. Şiddetli türbülanslarda ise uçakta ciddi hasar da yaşanabilir. Tüm olumsuzluklara rağmen Cumhurbaşkanı Gül’ün de dediği gibi gökyüzünde meydana gelen türbülanslarda düşen uçak kaydı bulunmuyor. Gök gürültülü ve fırtınalı bölgelerdeki türbülanslar, radarlardan fark edilir. Pilot, yolcuların da konforunu düşünerek rotasını değiştiremiyorsa radar sisteminin yardımıyla en az şiddetteki türbülans bölgesinden uçmaya çalışır. Ancak açık hava türbülansı radara yakalanmaz. En tehlikeli olarak bilinen bu tip türbülanslar, genelde havanın dikey şekilde yükseldiği dağ yakınlarında eden jet stream diye bilinen ve saatte 400 kilometre hıza ulaşan rüzgâr da, açık hava türbülansına neden olur. Bir diğer açık hava türbülansı çeşidi, ‘uyanış türbülansı veya girdaptan kurtulma türbülansı’ da, radarda görünmez. Kısa ama etkili türbülanslardır. Kanatlara yakın oturun Türbülans sırasında yaşanan şiddetli sarsıntı, başta uçuş korkusu bulunanların yanı sıra hemen her yolcuyu tedirgin eder. Bu yüzden türbülans sırasında daha az sıkıntı yaşamak istiyorsanız bazı tedbirler almayı unutmayın. Mesela uçağın merkezinde yer alan kanatlara yakın koltuklarda oturun. Diğer bölgeler daha esnek hareket ettiğinden türbülans sırasında daha çok sarsıntı yaşayabilirsiniz. Emniyet kemerinizi bağlı tutun ve ikaz dışında asla çözmeyin. Yaralanmalar, türbülans esnasında sağa sola dağılan eşyalardan da kaynaklanabilir. Bu yüzden çatal-bıçak gibi kesici ve delici aletler, cam şişe ve bardak gibi kırılabilir eşyaların dışında sıcak içeceklerinizi de muhafaza etmeniz gerekir. Şiddetli bir sarsıntıyı dikkate alarak, olası bir çarpmadan korunmak için koltuk tepsinizi de kullanmadığınız müddetçe kapalı tutun. Uçaklardaki klimalardan kaynaklanan kabindeki kuru hava, susuzluğa ve baş ağrısına yol açabilir. Bu da türbülans esnasında sağlıklı düşünemeyip heyecanlanmanıza neden olur. Bu yüzden su içmeyi unutmayın. Panik halindeyken, yavaş ve derin nefes alarak tedirginliğinizi üzerinizden atabilirsiniz. Türbülans sırasında koltuk tutacaklarını sıkıca tutmayın ve vücudunuzu kasmayın. Panik halindeyseniz veya korkuyorsanız, kabin memurlarını izleyin. Onlar sakinse demek ki korkacak bir şey yoktur. Gözlerinizi kapatıp müzik dinleyin. Şarkı sözlerine dikkat etmeye çalışın, kitap okuyun. Arkadaşınızla seyahat ediyorsanız oyunlar oynamaya çalışın. 32 | Bahar Mart 2014 Sadece gerçek olana ağlarım ALİ PEKTAŞ Gökhan Türkmen, özgün tarzıyla dikkat çeken isimlerden. Müzisyen bugüne kadar yapılmış en geniş repertuarlı albüm çalışması ‘En Baştan’ı dinleyicilerle buluşturdu. Yeni albümünü konuştuğumuz Türkmen, ülkemizdeki sanat algısı ve sanata verilen değerden oldukça rahatsız. Yeni albümünüzün adı En Baştan. Bir kinayesi var mı? Bu bir kinaye değil aslında. Benim için gerçekten öyle olduğunu hissettiğim için ismini öyle koydum. Şu zamana kadar yaptığım işlerin her zaman arkasındayım. Bu albümün her şeyi ile kendim ilgilendim. Ve çok iyi bir ekip çalışması oldu. Bu albüm kaygısız ve hiçbir şey düşünmeden kendimiz için yaptığımız bir albüm. Şarkıları çok özenle seçtik. Şu an müzik piyasasına girsem bu albümle girerdim dediğim için adı En Baştan. Gerçek anlamda kendinizi ifade ettiğiniz ilk albüm yani… Evet. Şu zamana kadar öğrendim, tecrübe kazandım, piyasayı tanıdım, nasıl yapılması gerektiğini öğrendim. Tüm bunların hepsi bir araya geldi. Dolu dolu eğitimli ve tecrübeli bir şekilde hazırlandığım ilk albümüm bu aslında. İki yıllık bir düşünce ve hazırlanma altyapısı var. Büyük bir yaşanmışlık var bu çalışmamda. Orkestram ve bütün ekip büyük emek verdi. Şu zamana kadar albümde farklı sahnede farklı bir Gökhan Türkmen vardı. Bu albümde hem sahnede hem albümde aynı adam oldum. Albümün her şeyi canlı. Elektronik hiçbir şey yok. Öte yandan şarkıları özenle seçtik. Bu şarkı çok tutar insanlar çok sever diye bir şarkı koymadık. Her şarkının bir yaşanmışlığı var. Çok hızlı bir tüketimin yaşandığı bir müzik piyasasında böyle bir albüm yapmak risk değil mi? Bu albümdeki 13 şarkının hepsi benim için hittir. Gücümün yettiğince hepsini insanlara ulaştırmaya çalışırım. Bu albümde elimden geldiğince klip çekmeye çalışacağım. Hedefim on klip çekmek. Çok şükür hâlâ ilk yaptığım şarkılar çalınıyor ve klipleri yayınlanıyor. İnsanlar severek ve bıkmadan dinliyor. Ömürlük şarkılar yapmak gerekiyor. Ben bunu yaptığıma inanıyorum. Bu da güzelmiş bunu da albüme koyayım dediğim bir şarkı yok. Bazen şarkı yapıyorum. Bazılarına göre o şarkı çok hittir. Satsam çok para kazanabilirim. Ama ben o şarkıyı kaydetmiyorum bile. Ürettiğiniz müzikte en önemli şey nedir sizin için? Samimiyet. Ben ve ekibim hiçbir zaman sahte olmadık, sahte insanları da sevmedik. Sahte insanları da hemen algıladık. Sahte olanları kendimizden uzaklaştırdık. Bu refleks gibi bir şey aslında. Ama genelde sahte ve sanal bir dünyada yaşıyoruz. Siz kendinizi bu dünyadan nasıl koruyorsunuz? Normal yaşamaya çalışıyorum. Her zaman da öyle yaşayacağım. O yaşantıdan ne kadar koparsanız o zaman üretememeye başlarsınız gibi geliyor bana. İnsanlara ne kadar tepeden bakarsanız o kadar uzaklaşırsınız. Uzaklaşırsanız da insanların yaşadıklarına ortak olamazsınız. Duygulardan uzaklaşır ve kendinizi yaşarsınız. Görmek, yaşamak ve insanları tanımak lazım. Bunlar sizi besleyen şeyler. Bunlar olunca kendinizi sanal ve sahte şeylerden uzaklaştırıyorsunuz. Adınızın önüne hep ‘duygusal ve romantik şarkıların yorumcusu’ sıfatı getiriliyor. Gerçekten böyle bir adam mıdır Gökhan Türkmen? Genelde realist bir insanım. Benim için bir şey gerçek olmalı. İzlediğim bir filmde dahi bir gerçeklik olmalı. Ağlarken bile gerçek olana ağlarım. Her ağlayana ağlamam, gerçekten karşımdaki insan ya da gördüklerim samimi ve gerçekse ona ağlarım. Bu duygusallıktan kazanıyor, hem her yerde geziyor, hayat onun.” diyor. Öyle baktığı zaman onun için inanılmaz bir hayat. Ama benim penceremden bakıldığında belki zor bir hayat. Bu işi yaptığıma hiçbir zaman lanet etmedim. Bu kadar insanın sorum- ziyade duyarlılıkla ilgili bir durum. Samimi bir şey gördüğümde etkileniyorum. Benim için en önemli olan şey samimiyet. Sürekli göz önünde olan bir sanatçı değilsiniz. Bu haliniz bazen insanlara tepeden bakıyormuşsunuz gibi bir his oluşturuyor… Bu birazcık nasıl yaşadığınızla ilgili bir durum. Ben çekingen ve utangaç bir adamım. Karşı taraftaki insanlar bunu algılayamayabilir. Albüm çıkardı havalara girdi gibi bir algı oluşabilir. Bu önyargıyı kırmak gerek. Karşındaki insanın ne yaşadığını bilmiyorsun. Seni yaptığın meslekle bağdaştırıp ne ukala adam dememek gerekir. Belki adam konuşmayı sevmiyor, belki çekingen bir adam. Onu tanımadan ya da sormadan bilemezsiniz. Bu yorumlar aslında biraz ünlenen her kişi için yapılıyor Türkiye’de… Bu bizim meslekte daha da fazla oluyor. İster istemez bir kıskançlık durumu var. “Ne güzel, adam hem güzel bir iş yapıyor, hem para luluğunu taşımak, bu kadar insana kendini beğendirmek işini benim gibi yapan bir insan için çok zor. Çünkü ben işimi çok önemsiyorum. Bir sonraki işim daha iyi olmalı diyorum. Bu büyük bir sorumluluk. Böyle düşündüğüm için benim için zor bir hayat. Ama bundan şikayetçi değilim. Mutluyum. Bu işi yapmak benim için inanılmaz bir şey. Sizin gibi düşünen birinin bu piyasada tutunması zor değil mi? Aslında çok zor bir iş değil ama Türkiye’de çok zor. Çünkü maalesef eğitim seviyemiz çok düşük, sanata olan ilgimiz ve sanatçıya olan saygımız çok zayıf. Bazen çok garip şeylerle karşılaşıyorum. Benimle sohbet edecek kadar yakınımda olup da beni hiç görmüyormuş gibi benim hakkımda konuşup gülüşen insanlara rastlıyorum. Çok saygısızca bir durum. Bazen bu ülkede bu işi yaptığım için üzülüyorum. Keşke bu işi başka bir ülkede sanata değer verilen başka bir yerde yapsaydım diyorum. Bu durumun ortaya çıkmasında sanatçıların da suçu yok mu? Tabii ki vardır. Hayranlarını kandıran çok isim var maalesef. Ama bu benim olduğum bir yerde benimle ilgili saçma sapan bir muhabbet çevirmelerini gerektirmiyor. Ben bir sanatçıyım ve saygı duyulması gerektiğini düşünüyorum. Ben çünkü saygı duyulan bir iş yapıyorum. Herkes gibi yapmıyorum bu işi. Emeğim var, düzgün bir iş yapmaya çalışıyorum, örnek olmaya çalışıyorum. Sorumluluklarımın farkındayım. Ben böyle yaşıyorum bu yüzden saygı duyulması gereken bir insanım. Bu yüzden saygısızca bakışıp gülüşmeleri kaldıramıyorum. Ben bunu hak etmiyorum. Peki bu durumun değişeceğini düşünüyor musunuz? Bizim gibi benim gibi adamaların gerçekten sanat için bir şeyler yapmasıyla değişir. İşimiz sadece ünlü olmak para kazanmak değil diyen insanların çoğalmasıyla değişebilir. Biz öğretmek zorundayız. Sanatın nasıl olması gerektiğini nasıl yapılması gerektiğini, önemli bir şey olduğunu öğretmek zorundayım. Ben bunun için uğraşıyorum. Bir nevi Don Kişot’luk yapıyorsunuz yani… Birilerinin yaptığı bana göre endüstri, sanat falan değil. Birileri bu işi para kazanmak için yapıyor. Ben bu işi birilerine gerçekten sanatsal değeri olan güzel bir şeyler verebilmek için yapıyorum. Benden bir şey alınması için, örnek olmak için yapıyorum. Beni kendine örnek alan genç müzisyenlere taşın altına elimi soktuğumu göstermek istiyorum. Bulduğum şansı düzgün kullanmaya çalışıyorum. Nasıl olsa beni dinlerler diye insanlara istemediğim bir şeyi veremem. Bu benim hayata bakışımla ilgili bir durum. Son zamanlarda toplumsal olaylarla ilgili sanatçıların tutumu eleştiriliyor. Siz de bundan nasibinizi aldınız mı? Twitter’da şarkımı paylaşıyorum. Bu zamanda şarkı mı paylaşılır diye eleştirenler oluyor. Ben ne yapacağım? Konuşsan kabahat oluyor, sussan kabahat oluyor. Siyasi görüşün olsa kabahat, olmasa kabahat. Sonuçta en iyi yaptığım şeyi paylaşıyorum. O yüzden Türkiye’de bu işi yapmak zor. Ne yaparsanız yapın eleştiriliyorsunuz. Hep mesul sizsiniz. Benim zaten hayat adına bir duruşum var. Bunu bilen biliyor. Ben buyum şuyum diye insanların gözüne sokmaya gerek yok ki. Ben zaten şarkı söyleyerek tepkimi veriyorum. Sürekli eleştirme noktasındayız. Benim neye kızdığımı üzüldüğümü biliyor musun? Hakkımda hiçbir şey bilmeden böyle nasıl konuşuyorsun? Sanatçı kanaat önderi görüş bildirmeli midir? Bu memlekette siyasetçiler bir şey yapamıyorken çıkıp ben mi bir şey yapacağım? Ben şarkı yapıyorum. Yapabildiğim en iyi şey ve bunu paylaşacağım. Çıkıp da ülke bir konu hakkında bu böyle olmalı şöyle olmalı diyemem. Aklım ona yetse çıkıp siyasetçi olurdum. İnsanlar benim şarkılarımı dinleyip huzur bulsunlar istiyorum. Bunun için hayata geldiğime inanıyorum. Benim sorumluluğum bu. Protest müzik sanatçısı değilim. Kendi halinde düzgün bir şekilde müzik yapmaya çalışan hümanist bir adamım. Müzik piyasasına atıldıktan bugüne kadar hayatınızda neler değişti? Çok şey değişmedi aslında. Sekiz yıl önce nasılsam şimdi de öyleyim. Aslında sen değil karşı taraf değişiyor. Önyargılar oluşuyor. Yoğunluktan ötürü konuşamadığın zamanlar açamadığın telefonlar oluyor. O an konuşmak istemiyorsun. Yalnız kalmak istediğin anlar oluyor. İnsanlar bunu farklı algılıyor. Onun dışında bir güvensizlik oluşuyor. Yeni tanıştığın birine güvenemiyorsun. Birlikte olduğun insanları daha iyi seçmek zorunda kalıyorsun. 33 | Bahar Krize kalp dayanmıyor MERVE TUNÇEL Mısır’da düzenlenen Uluslararası Tekvando Şampiyonası’nda Türk sporcu Seyithan Akbalık’ın ani ölümü uzun süre konuşuldu. Zira müsabaka esnasında kalp krizi geçiren genç tekvandocu henüz 21 yaşındaydı. İşin garibi fenalaşarak yere yığıldığı esnada hiç kimse kalp krizi geçirdiğini anlamadı bile. Öyle ki o esnada hakem Akbalık’ın rakibini galip ilan etmekte bir mahzur görmedi. Kalp krizi tam da bu olayda olduğu gibi hiç belirti vermeden gelebiliyor. Ancak bazen de çeşitli öncü sinyaller gönderdiğinden önlem almak mümkün olabiliyor. Göğüste ağrı ve yanma varsa… Anadolu Sağlık Merkezi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Gürsel Ateş kalp krizini “kalp atar damarında, aniden gelişen tıkanıklığın neden olduğu kalp kası nekrozu, yani ölmesi” olarak tanımlıyor. En çok 65 yaş ve üstü kadın ve erkekte görülmekle birlikte, daha erken yaşlarda da rastlanıyor. 2013 verilerine göre kalp krizinden ölüm oranı erkeklerde kadınlara göre iki kat fazla. Kalp krizinin en önemli belirtisi göğüste baskı tarzında ağrı, yanma ve ağırlık şikayeti. Bu tabloya huzursuzluk, sol kolda uyuşma, nefes darlığı, baş dönmesi, göz kararması, kusma, sırt ağrısı, çene, boğaz ve kulak ağrıları da eşlik edebiliyor. Hissedilen bu şikayetler kalp kasının beslenmesinin bozulduğunun işareti. Kan alımı bozulan alan 15-20 dk içerisinde tekrar yeterli kan akımına kavuşamazsa kalp kası yavaş yavaş ölmeye başlıyor. Ve nihayetinde kalp krizi gerçekleşiyor. Korku, heyecan ve sinir tetikliyor Kalp krizinin başlıca nedeni damar sertliğinin ilerlemesi. Damar sertliğini artıran başlıca faktörlerse diyabet, hipertansiyon, sigara kullanımı ve kötü beslenme alışkanlıkları. Genetik olarak yatkınlık faktörü de önemli. Kolesterol, şeker, metabolizma ve pıhtılaşma bozuklukları başlıca genetik yatkınlıklardan. Yıllar içerisinde biriken damar sertliğini saran kapsülün yırtılması kalp krizini tetikliyor. Kapsülün yırtılmasına; korku, heyecan, sinirlenmek gibi duygusal stres durumlarının yanı sıra aşırı, ani egzersiz ve hareketler de neden olabiliyor. Kalp krizinde tedavi tıkalı damarın hızlı bir şekilde açılarak kan akımının tekrar sağlanması esasına dayanıyor. En etkili tedavi ilk 12 saat içerisinde tıkalı damarın balon ve stent kullanılarak açılması. Böyle bir imkan olmadığı durumlarda pıhtı eritici ilaçlarla da kan akımı tekrar sağlanabiliyor. Kesin çözümse damar sertliğinin kontrol altına alınması ve plakların çatlama ve yırtılmasının önlenmesi. Bunun için damar sertliği yoğunluğu ölçülerek ilerlemesi önce kontrol altına alınmalı; sonra da durdurulmaya çalışılmalı. Bazen kişi hastaneye saatler hatta günler sonra gidiyor ve kalp krizi geçirdiği sonradan anlaşılıyor. Oysa kalp krizi tedavisi ne kadar erken yapılırsa o kadar kalp hücresinin hayatta kalmasını sağlıyor. 6. saatten sonra damarın beslediği alandaki kalp hücrelerinin çoğunluğu ölmüş oluyor. Kaybın büyüklüğüne bağlı olarak kalp kasılma gücünü kaybediyor. Bu bazen önemli kalp yetersizliğine neden olabilir. Ölmek üzere olan kalp kası bazen ritim problemleri üretebilir, bazen de bütünlüğünü kaybederek kalpte yırtılmalara neden olabilir. Mart 2014 Kriz anında bunları yapın! Olası bir kriz anında yapılması gereken, kriz geçiren kişinin en kısa zamanda aspirin çiğnemesini sağlamak. Hastanın sadece aspirin çiğnemesi bile kalp krizinden ölümleri %22 oranında azaltabiliyor. Daha sonra yapılacak iş, hastayı en yakın sağlık kuruluşuna götürmek. Hasta hiçbir zaman kendi kullandığı araç ile sağlık merkezine gitmeye çalışmamalı, çünkü direksiyon başındayken oluşacak ritim problemi hem kendisini hem de etrafındakileri risk altına sokar. Hasta ritminde bozulma veya kalp atışlarında azalma hissediyorsa güçlü şekilde öksürmesi hastaneye ulaşana kadar ritmi korumasına yardımcı olur. Belirtisiz kriz “gizli kalp’’ Normal bir kalp krizinde görülen göğüs ağrısı, nefes darlığı gibi belirtiler vermeyen, ‘gizli kalp hastalığı’ ani ve beklenmeyen kalp krizlerine neden oluyor. Anadolu Sağlık Merkezi Kardiyoloji Uzmanı Dr. Gürsel Ateş, hastalıkta erken teşhisin önemine dikkat çekerek “teşhis için hiçbir rahatsızlığınız olmasa da düzenli hekim kontrolünden geçin” diyor. Kalp krizinin en önemli belirtisi ağrılarken literatürde ‘‘sessiz iskemi’’ olarak bilinen Gizli Kalp Hastalığı hiçbir belirti vermeden ilerliyor. Hastalığın ilerlemesinde önemli rolü olan diyabet, tansiyon yüksekliği, kolesterol yüksekliği gibi şikayetleri bulunan kişilerin düzenli kontrol altında olması gerektiğini söyleyen Kardiyoloji Uzmanı Ateş’e göre, sigara kullananların ve 65 yaş üzerindeki herkesin risk grubunda olduğunu söylüyor. Diyabet ya da ailesinde kalp hastalığı olan ve sigara kullanan kişiler erken teşhis için mutlaka efor testi, 24 saatlik kalp ritim ve çarpıntı ölçümü, bilgisayarlı tomografi ve stres testi yaptırmalı. Yapılan testler sonucunda ‘sessiz iskemi’ olup olmadığı anlaşılabiliyor. Gizli kalp hastalığının erkeklerde 45 yaşından sonra, kadınlarda ise menopozdan sonra görülme sıklığı artıyor. Ailesinde birinci dereceden erkek yakınlarında 55 yaşından önce, kadın yakınlarında ise 65 yaşından önce kalp krizi geçiren varsa dikkatli olmakta fayda var. Zira bu durum kişide kalp hastalığı riskini artırıyor. Danimarka’da evlilikler azaldı, boşanmalar arttı kadar yükselmesinin ana sebeplerinden biri insan- BAHAR KOPENHAG ların bu işlemi internet üzerinden gerçekleştirebiliyor Danimarka’da aile kurumu alarm vermeye devam ediyor. Danimarka İstatiktik Enstitüsü verilerine göre; 2013 yılında boşananların sayısı bir önceki yıla göre yüzde 20 artış gösterdi. Boşanma sayısında görülen artışta 1 Temmuz 2013’te yürürlüe giren internet üzerinden boşanma imkanıda önemli bir etken oldu. İstatistik verilere göre; 2012’de 30 bin 292 çift evliliklerini sonlandırdı. Bu rakam 2013’te yüzde 20’lik artışla 36 bin 449’a ulaştı. 2012 yılı boşanmaların en yüksek olduğu yıllardan biri olmasıyla dikkat çekmişti. Boşanma rakamları artarken, evlilik rakamlarında düşüş görüldü. 2013’te evlenenlerin rakamı 51 bin 358 oldu. Bu rakam bir önceki yıla göre yüzde 4’lük bir düşüş anlamına geliyor. Danimarka İstatistik Enstitüsü sözcüsü Carsten Ulrik Zangenberg’e göre, boşanma oranlarının bu olmalarıdır. Boşanma avukatı Mette Haulund ise, boşanma oranlarının bu hızlı yükselişi yaşanan mali krizle bağlantısı olduğunu savunarak şunları söyled; ’Birçok insan parasal problemlerini çözüp ekonomik açıdan daha iyi bir hale geldikten sonra bireysel yaşamlarını karşılayabileceklerini düşünüp ayrılıyorlar. Geçtiğimiz günlerde uzunca bir süredir bir aileyi kriz döneminde ayakta tutmaya çalışan bir grup da en sonunda bu çabasından vazgeçti’. Boşanma oranının en çok görüldüğü yer ise Bornholm oldu. Verilere göre 2013 yılında Bornholm’de ikamet eden 275 kişi boşanmış durumda. Bu oran bir önceki yıla göre yüzde 30’lık bir artıuşa tekabül ediyor. 1 Temmuz 2013’de çiftler insanlar 6 aylık ayrılma dönemini es geçebilecekleri NemID sistemi aracılığıyla online olarak boşanabiliyorlar. 34 | Bahar Mart 2014 , l i ğ e d n e t k e b ö g ı r a İnsanl z u r o y ü r ü d l ü g n e d n beyi latan Sürgün İnek’te an ni si ye ka hi in eğ in r bi ığı için sürgün edilen rd kı ü ün st bü rk tü ta yleyecekleri var. A sö a ir t’t da ba Şu ğa lu 28 cu , n un kı oy as B ve i m Cezm r. Baskın’ın fil köyün muhtarını oynuyo Kendi halinde bir aktörüm AYHAN HÜLAGÜ - ÜSAME ARI (FOTO) Bir inekle başrolü paylaşmak nasıl bir deneyimdi? Valla Sarıkız çok güzel oynamış. Bakışları, duruşu, rengi çok güzel. Çok da sevimli. Bir ineği bu kadar seveceğim aklımın ucundan geçmezdi. Kaprissiz bir oyuncu değil mi? Öyle. (Gülüşmeler) Herkes işini yapıyor, kimsenin kimseye kapris yapmaya hakkı yok. Kaprisli oyuncuların psikolojik problemleri olduğuna inanıyorum. Sen de, set çalışanı da işini yapıyor. Kapris kime? Dünyayı kurtaracak bir iş yapmıyoruz ki. Hiçbir zaman tiyatro, sinemayla devrim olmuyor. İnsanların kafalarda birtakım düşünce filizlenmeleri meydana getirebiliyorsak, bir şeyler vererek eğlendirebiliyorsak ne mutlu bize. Sürgün İnek’in figüranını al, diziye başrol olarak koy. Maşallah… Yıldızları sıraya dizmek, bir yerlere dağıtmak yapımcının işi. Reyting meselesi. Ama filmde Filmografiniz komedi filmleriyle dolu. Nedendir? Sinema sektörünün kolaycılığı, yapımcıların riske girmek istemişinden kaynaklanıyor. Aktör her şeyi oynar. Cesaret ve riske ihtiyacımız var. Öyle olursa şaşırtıcılıklar fazlalaşabilir. Bazı rolleri idari maslahat anlamında kabul ediyoruz. Yeter artık komedi oynamak istemiyorum diyecek cesareti gösteremediğimiz oluyor. Bana komedi olmayan roller de verin, görün bakalım Cezmi’nin performansını. Reddettiğiniz projeler nelerdir? Sulu cırtlak bir komedide istemeyebiliyorsun. Sırf afişte ismim olsun diye bana rol veriyorlar. Yerime bana verilen paranın dörtte biriyle sıradan birini oynatabilirler. Öyle olunca Cezmi’nin performansına ihtiyacınız yok diyebiliyorsun. Sadece ciddi filmlerde oynayanlara komedide rol verin performanslarını, sadece sesiyle veya fotoğraf vererek oynayanların o hallerini görelim. Güldürmek ağlatmaktan zordur derler. Neden? Bence ikisi de zor. İnsanın ruhunun derinliklerine inip kendi duygularınızı aktarmak kolay değil. Düşene, yanlış konuşana da gülünüyor ama beyinle güldürmek zor. Türkiye’de bir göbekten gülme var, bir de beyinden. Sadece günlük sıkıntılarını atmak için gülenler göbekten güler, düşünen insan beyniyle algılar, yargılar ve onunla güler. Gülmek, bir beyin fonksiyonudur. Seyirci Sürgün İnek’ten çıktığında “Baskıların insanları nasıl korkaklaştırdığını, toplumun kimyasını nasıl bozduğunu gördüm.” demesi ayrı, herkes mutluymuş gibi kahkahalar atması, hayvan gibi yaşıyorlar, küfürden başka cümleleri yok diye sinemadan çıkıyorsa bu başka bir şey. Mesaj Recep İvedik’e mi? İsimler üzerine gitmiyorum. Türkiye’de hâlâ insanlar fakir fukaraysa, cehaletten ötürü kabalıklar yapıyorsa burada düşünmek gerekirken bu insanın kabalıklarına ve cehaletine gülmek bence cehaletin en büyüğüdür. Dizi sektörünün sömürü üzerine kurulu olduğunu söylüyorsunuz ama sürekli dizilerdesiniz. Bu çelişki değil mi? Evet çelişki. Hepimiz çelişkiler yumağıyız. Artısı, eksisiyle… Bir terziyseniz kupon bir elbise de dikersiniz, konfeksiyon da. Kupon dikecek ekonomik gücü kazanmak için biraz konfeksiyon dikmek gerekiyor. Dizilerden karnımızı doyuruyoruz. Cahil insanlar yaratmak için diziler de yapılıyor, düzgünleri reyting almıyor, bitiyor. Sulu cırtlaklarda oynamıyorum. Bugüne kadar hiç reklam filminde oynamamışsınız. Galiba bende mal satacak surat yok. Ya da o kadar popüler değilim. Kendi halinde işini yapan bir aktörüm. politik, sanatsal reyting yapacak oyuncu yok aslında. Reyting de çok soyut bir kavram. Daha çok magazinde görünürsen, rezaletin varsa, aykırı ve terssen reyting konusu oluyor. Çok hoş değil. Dünyada magazin, kültür sanat etkinliklerini duyurmak için var, biz de ‘kim-nerede-ne yapıyor’la ilgilenmiyor. İnsanı küçültmekten başka bir şeye yaramıyor. Çok dertli konuştunuz. Yaşım, yapım, dünya görüşüm gereği magazinsel biri değilim. Evde yaşıyorum, mümkün olduğunca çirkin duruma düşmemeye çalışıyorum. İnsanlar gazeteye çıkmak için rezaletler yaratıyorlar. Bundan yana değilim. Nasıl muhtar olduğunuzu dinleyelim... Muhtar toplumda hiç fark edilmeyen insanlardan biri. Sıradan insanların ekranda görünmesi, iç dünyalarını yansıtmak bana çok heyecan veriyor. Çünkü zenginlerin, fakirlerin yaşamı çok ekstrem örnekler. Bunları istediğiniz gibi sömürebilirsiniz. Kolay… Görmezden gelinen karakterleri birey olarak sunmak önemli. Muhtarın omurgasızlığı beni 35 | Bahar Mart 2014 “Karadeniz şivesini annemden öğrendim” Bizum Hoca adlı yeni bir filminiz yolda. Karadeniz’de dini para ile terazilemeyen, vicdanı ve tanrı sevgisiyle yaşayan, olaylara objektif bakan bir insanın doğaya yapılan hasarı (HES) önlemek için gösterdiği bir direniş filmi. İnsanın dindar olup olmaması seyircinin nazarında bir şey ifade etmez bence. Karakterimiz hocadan önce insan. Çevre kirliliğine karşı mücadele eden biriyle işimize, cebimize bakalım diyenlerin çelişkisini anlatıyor. Hangi ara çektiniz? Sonbaharda. Dizi olmadığı için bu aralar rahatım. Mizahı yerli yerinde bir film oldu. Çerçeveleri doğru çizilmiş, doğru mesaj veren ve güldüren bir yapım. Karadeniz şivesi cebinizde var mıydı? Annem Karadenizli. O bir avantaj. Anneannemi yıllarca dinledim. Bir yöre insanını oynamak için oralı olmana gerek yok. Gözlem yapıyoruz, yörenin insanını konuşturup öğreniyoruz. Vurgularını, müzikalitelerini dinleyip biçimlendiriyoruz. Büyük yeteneğimden kaynaklanan bir şey değil. Osmanlı’da yaşıyor olsaydık, bütün halkların dillerini kullanmamız gerekiyordu. Sinemamızdaki imam profili üçkâğıtçı, güven duyulmayan kişi. Neden böyle? Dindarların halk üzerinde Allah korkusuyla inşa ettikleri baskı ve Allah korkusu olmayan imamların çoğunluğundan kaynaklanıyor. Gerçek dindarlardan oluşan bir grup olmadığının belirtisi bence. Ali Sürmeli, bunun Cumhuriyet projesi olduğunu söylemişti. Ülkelerin sistem değiştirmesi büyük devrimlerdir. Burada bazı insanların canı yanabilir. Bazı gereksinimler böyle kararlar alınmasına, yöneticileri sevk etmiş olabilir. Padişahlığı devirmeye kalkışıyorsunuz, bu insanlar padişahtan yana tavır alıyorsa o insanların bertaraf edilmesi doğrudur. Bütün devrimlerde böyle olmuştur. Herkesi bir torbaya koyup damgalamayı vicdanınız kabul ediyor mu? çok heyecanlandırdı. Bu detayların kişiselleştirilmesi üzerine kurulu bir oyunculuk yapım var. Karakter oluştururken hayatınıza dokunan kişilerden ne kadar besleniyorsunuz? Gözlemi seviyorum ama gördüğümü de taklit etmem. Yeni karakterler yaratmayı, kendi enstrümanımla o melodiyi çalmayı seviyorum. Muhtar nedir? Köyde yaşayan bir adam. Kıvrımlarını, senaryoya bağlı kalarak zik zaklarını ben yaratmalıyım. Onlar olmazsa karton tipten öteye geçmiyor. Seti konuşunca her daim ‘çok eğlendik, keyifliydi’ diyorlar. Siz ne diyorsunuz? Klişe bunlar. Sinir olduğun biriyle iyi bir dostu oynayabilirsin. Dünya görüşün bir olmayan biriyle arkadaş olur, sevmediğin bir kadına ‘seni çok seviyorum’ deyip onu öpebilirsin. Eğlendik ne demek? 40-45 derecede güneşin altında çalıştık, terledik. Çalışma ortamı orada da aynı, burada da aynı. Hasan Kaçan, yağmur altındaki sahnede o kadar ıslandı ki, ardından iki gün yattı. Bu eğlenmek midir? Çalıştık. İşimizi yapmanın keyfi vardı. Lak lak, şak şak denince, artistler hem çok para Bunun bir ölçeği yok. Laik bir ülke olmanın kararını verdiysek (kararı veren Meclis’te hocalar da vardı) kurunun yanında yaş da yanıyor doğal olarak. Devrimler önce kendi evlatlarını yiyor. Devrim oluyorsa böyle bir durum olacak. Şimdi laikler tu kaka olmuyor mu? Sadece dindarlar doğru düzgün insanlar olarak algılanıyor. Başbakan laikleri ‘başı açık, ahlaken düşük, içki içen vatan hainleri’ olarak nitelendiriyor. Öyle bir şey var mı? Komünisttim, sosyalist oldum 80’lerdeki devrimci profilinizden uzaklaştığınızı düşündüğünüz oluyor mu? Zaman zaman. Eskiden çok az kazanıyordum, şimdi daha büyük bir evde yaşıyorum. Giyimime, kuşamıma daha dikkat ediyorum. Komünizim, bir çocukluk hastalığıdır. Gençken komünist, yaşlandıktan sonra sosyalist olmayana şaşkınlıkla bakmak lazım. Şimdi gerçek bir sosyalistim. Komünizm parayı bulana kadar sürer denir. Öyle değil. Kafanızda eşitlikçi, özgürlükçü değerler varsa para sizi değiştirmez. Parayı bulunca insanlarla paylaşmayı daha çok öğreniyorsun. Yanımızda insanlar çalıştırıyoruz, hakkını vererek sosyalizmimize devam ediyoruz. Lüks yaşamanızı arkadaşlarınız yadırgamıyor mu? Niye yadırgasın. Herkes için aynı yaşam şartları olsun diye sosyalist olduk. Değiştirmek istediğiniz sistemin bir parçası olmuşsunuz. Asla. Sosyalizm dünyadaki en adil ekonomik, iyi yönetim sistemidir. Doğru uygulanırsa. Herkesin eşit olduğu bir dünya için inanırız, onu isteriz. Zenginleşince bir şoför tutma şansın oluyor, bir kişiye daha ekmek veriyorsun. Evinde çalıştıracak bir hanım-bey alıyorsun. Kötü bir şey mi? Şimdi bağcılık yapıyorum, yanımda beş kişi çalışıyor. O bağları alacak kadar param olmasaydı, onların evlerine ekmek götürmesine imkân tanıyamazdım. kazanıyor hem de eğleniyorlar sanıyorlar. Sanki birbirimize sürekli fıkralar anlatıyoruz. Yok öyle. Filmde ustalar da rol aldı, genç kuşak da. Kuşak çatışması yaşandı mı? Benim gibi arada kalan bir kuşak herkesle çok iyi uyum sağlıyor. Abilerle çok güzel diyaloglarda bulundum, hatıralarını dinledim. Gençler eski gençler değil. Gezi öncesi onları okumazlar, esprisizler diye bilirdim ama öyle değil. Çok yetenekliler. Kendilerine has bir dünyaları var, onu çok güzel işlerine yansıtabiliyorlar. Soyut düşüncenin somut hale gelişi konusunda onlardan öğreneceğimiz çok şey var. Ön plana çıkanlar kimler? Biri Fırat (Tanış). Çok güzel, rahat oynamış. Marazi, kasabalı delikanlının sıkıntılarını çok güzel yansıtmış. Düşünsel ve psikolojik olarak rolüne iyi adapte olmuş. Bir filmde hiç tanınmamış bir oyuncunun yıldızlaştığını da görebilirsiniz ama yıldız diyebilmeniz için çok para kazanan, magazinsel, reytingi olması gerekmiyor. Fırat, o yıldızlardan biri. Kendir yağı kansere çare değil sayısı olduğunu açıkladı. 2012 yılından 2013 yılına kadar Danimarka’daki genel doğurganlık oranı, kişi başına 1.73’den 1.67’ye düştü. Bu durum, şu anda doğurganlığın 24 yıldan beri en düşük seviyede olduğunu gösteriyor. BRF Kredit Analist Şefi Mikkel Hoegh, bunun birçok sebebinin olabileceğini söyledi ve rakamlar üzerinde yorum yapmaya devam ederek, “Bu rakamların iki sebebi var. Birincisi, genç jenerasyonun daha az çocuğu olacak ve ikincisi, çocuğu olan kadınlar öncekine göre daha az çocuğa sahip olacaklar” diye yazdı. Mikkel Hoegh, doğum sayısında ekonpmik krizinde etkili olacağına işaret ederek, “Bu olayın sebebi, insanların dünyaya çocuk getirmeye pek istekli olmadığı ekonomik gelişmeler yüzünden olabilir. Benzer oranları geçmişte de görmüştük; ekonominin iyileşmesi ile doğum oranlarında ani artış olabildiği gibi tam tersi durumlar da söz konusu olabiliyor” dedi. Her ne kadar kanıtlanmış olmasa da kendir otu Danimarka’da kanseri tedavi edeceği vaadiyle satılıyor. Son çare olarak, yasa dışı olan kendir yağını kullanan kanser hastalarının sayısı gün geçtikçe artıyor. Ancak P1 Belgesel bilimsel verileri incelediğinde böyle bir belgenin olmadığı ortaya çıktı. Yine de Danimarka’daki kendir yağı üreticilerinden biri olan Henrik Veincenty, ürünü tereddüt etmeden satıyor. P1 Belgesel’in radyo programında şunları söyledi: “Şüphesiz, kanser hücrelerinden kurtulabiliriz. Kendir yağını kullanan insanlarda bunu gözlemlemek mümkün, kendir yağı kanserli hücreleri hızlı bir şekilde yok ediyor.” Kendir yağı, Christiania ve başka küçük dükkânların dışında da yasa dışı olarak satılıyor. Bu dükkanlar ayrıca marihuana yetiştirmek için gerekli malzemeleri de satıyor. Ayrıca internetten kendir yağının kansere karşı iyileştirici etkilerini de okuyabilirsiniz. Allan Frankel 30 yıl boyunca doktorluk yaptı ve resmi olarak 2006 yılından beri hastalarına kendir yağını ilaç olarak öneriyor. Kendisine Amerika’nın “ot doktoru” deniyor, Santa Monica’da bir kliniği var ve kendirin ilaç olarak kullanılması gerektiği fikrini de destekliyor. Ancak kendir yağının kanseri iyileştirebileceği fikrine katılmıyor. Allan Frankel, “Kendir yağının kanseri tedavi edebileceğini iddia edenler kısaca “şarlatanlar”dır. Kendir yağı kullanan hastalardan mümkün olduğunca fazlasını görmelisiniz. Bu yağı yüksek dozda kullanan hastalarla karşılaştım, en başta kendilerini çok iyi hissetseler de sonrasında yaşamlarını yitiriyorlar. Bu kesinlikle kanserin çaresi değil” dedi. Danimarkalılar çocuk sahibi olmuyor Danimarka İstatistik Enstitüsü, 2013’te 55 bin 873 çocuk doğduğunu, bu rakamın 1989 yılından beri görülen en düşük doğum 36 | Bahar Mart 2014 I K AY E S I IŞTE BU FOTOĞRAFIN H REYHAN GÜL “Belediyesporuz ama belediye başkanı hiçbir zaman varlığını hissettirmedi bize. Bizde herkes kendi uzmanlık alanında rahat ve özgür bir şekilde çalışır ve karar verebilir. Yöneticilerin futbola bakışı çok farklı. Yani burada her şey olması gerektiği gibi.” Son yılların en başarılı teknik direktörlerinden biri Hamza Hamzaoğlu. Öyle ya, küme düşme hattındaki Akhisar Belediyespor’u şampiyonluğa taşımakla kalmadı tarihinde ilk defa ikinci ligden Süper Lig’e çıkma mutluluğunu da yaşattı. Ancak Hamza Hoca bu başarıya gölge düşmesin, takıma nazar değmesin diye son derece temkinli. Futbolculara ve hatta kendisine bile basına konuşma yasağı koymuş. Haftalar öncesinden kararlaştırdığımız için bize hayır diyemiyor. Futbolcuları bu durumdan habersiz olduğu için fotoğraf çekimlerinin bile toplu yapılmasını rica ediyor. Röportajı kendisiyle yaptığımız için çekimler sırasında önde durması konusunda ısrarcı oluyoruz, zar zor kabul ediyor ama arkadan futbolcular patlatıyor espriyi. “Hocam hani takımın önüne geçmek yoktu?” Hamza Hoca karizmayı çizdirmemek adına altta kalmıyor ve grup halinde dizilmiş takımın en arkasına geçerek bir poz daha çekmemizi istiyor. Mütevazı takımın mütevazı hocası Hamza Hamzaoğlu ile hiç de mütevazı olmayan başarısını, hedeflerini ve Akhisar’daki hayatını konuştuk. 4-2 sonuçla Trabzonspor’a kendi sahasında Hocam hani ön planda ? n ı t k a c a y a m l o ilk yenilgisini yaşattınız. Geçtiğimiz sezon da 3-0 yendiniz. Nedir bu Trabzon’un Akhisar uğursuzluğu? Bilemiyorum sanırım şansımız tutuyor Trabzonspor’a. Bugüne kadar 4 maç yaptık. Deplasmandaki maç hariç hepsini kazandık. 3 büyükler içinde yalnızca Fenerbahçe’yi yenemediniz demek ki sizin de Fener uğursuzluğunuz var. (Gülüyor) Kazanmak istiyoruz ama iki yıldır nasip olmadı. Önümüzdeki maçta belki ama böyle maçlar zor tabii. 3 yıl önce takımın başına geçtiniz. O sene Akhisar Belediyespor, tarihinde ilk defa Süper Lig’e yükseldi. Şu anda takımın seyrine baktığımızda zirveyi zorluyor. Başarıda da başarısızlıkta da mutlaka herkesin az ya da çok payı vardır. Elimden geldiğince katkı sağlamaya çalışıyorum. Takımın oluşturulmasında, oyuncu transferleri ya da sahaya sürülmesinde etkim büyük. Her takımın teknik direktörünün ne kadar payı varsa benim de o kadar payım var. Takımla iyi entegre olduğumuzu düşünüyorum. Şu anda her şey yolunda. Oyuncularımın hepsinden memnunum. Ya onlar sizden? Bunu onlara sormanız lazım. Bir röportajınızda günün birinde G.Saray’ın başına geçeceğim diyorsunuz. Yakın plandaki hedefiniz bu mu? Geçeceğim diye bir şey söylememişimdir. Tabii ki günün birinde Galatasaray’ı çalıştırmak isterim ama günün birinde yurtdışında bir takımı da çalıştırmak isterim. Hedeflerim ihtiras derecesinde değil. Burada da yapacak çok şey var. Şimdilik bunları hayata geçirmeyi arzu ediyorum. İlerleyen zamanlarda elbette kariyerimi daha iyi duruma getirmek isterim. Mütevazı bir kulüpte çok başarılı olmak mı, büyük bir kulüpte ortalama bir antrenör olmak mı? Daha iyi kulüplerde çalışmak daha iyisini yapmak isterim. Ama yine de mütevazı bir takımı alıp iyi yerlere getirmek beni daha çok mutlu eder. Bu yüzden mi Fatih Terim’in Galatasaray’da yardımcısı olma teklifini kabul etmediniz? Yanlış anlaşılmış. Ahmet abinin (Çakır) röportajında çıktı sanırım. Fatih Hoca o pozisyon için beni düşünmüş ama ben Akhisar Belediyespor ile anlaşınca söylememiş. Yani resmi bir teklif olmadı. Bir görüşmemizde laf arasında dile getirdi. Anlaşma öncesinde teklif edilse sonuç yine aynı mı olurdu peki? Galatasaray sevdam hâlâ devam ediyor ama burada kendi başıma aldığım bir yol var. İyi de gidiyorum. Galatasaray’a gelirsem tek gelirim diyorsunuz yani… Bunu da söyleyemem. Şartlar… Şu anda milli takımda Fatih Hoca’yla beraber çalışıyoruz. Nasıl anlaşabiliyor musunuz? Fatih Hoca anlaşılmayacak biri değil. Çok deneyimli, bilgili. Kendisinden çok şey öğrendiğimi söyleyebilirim. Beraber çalışmaktan da mutluyum. 37 | Bahar Akhisar gibi bir kulüp bulabilmek kolay değil diyorsunuz. Huzurluyum burada. İşime karışan yok. Sorgulayan yok. Kulüp başkanını mı kastediyorsunuz? Evet. Belediyesporuz ama belediye başkanı hiçbir zaman varlığını hissettirmedi bize. Bizde herkes kendi uzmanlık alanında rahat ve özgür bir şekilde çalışır ve karar verebilir. Yöneticilerin futbola bakışı çok farklı. Yani burada her şey olması gerektiği gibi. Böylesi kurumsal bir yapı büyük kulüpler de bile yok. Başkanlar her şeye müdahil ve çok fazla ön planda… Böyle olunca işler rahat bir şekilde yürütülebiliyor. Bu işin sahada kalması için sahada olan insanların ön planda olması gerekiyor. Aziz Yıldırım’ın eline mikrofonu alıp taraftarı azarlama, sahaya inme icraatlarını hatırlayacak olursak… Belki şartlardan ötürü bu şekilde davranmak zorunda kalıyor ama Avrupa’da kulüp başkanları ön planda olmaz. Bana göre de doğrusu bu. Sonuçta yaptığımız iş futbol. Böyle bir başkanla çalışabilir miydiniz? Ben işimi rahat yapmayı severim ve karışılmasından hiç hoşlanmayan bir yapıya sahibim. Karıştırmam da. Bilemiyorum belki biz olsak karışmazlardı. Belki de orada da karışmıyorlardır. İçinde değilim. Büyük kulüplerde farklı dengeler var. Burası gibi olmasını bekleyemeyiz. Abdullah Avcı’nın 18 maçta 6 galibiyet 4 beraberlik alması çok eleştirildi. Size göre bu başarısız bir tablo mu yoksa Avcı sabırsızlığa mı maruz kaldı? Sabırsızlık ülkemizin genelinde var. Başarılı olamayışımızın temel nedeni bu. Ayrıca başarı kriterleri çok farklı. Neye göre başarılı neye göre başarısız. Elimizde her sene Avrupa Şampiyonası’na Dünya Kupası’na katılan bir milli takım mı var? Ne bekliyoruz? Yeni bir düzen zaman istiyor. İnandığınız bir antrenör getirmişseniz sabırlı olmak zorundasınız. Kendisine zaman tanımak ve yardımcı olmak lazımdı ama yapılmadı. Fatih Hoca istediği oyun düzenini sahaya yansıtabildi mi peki? Çok kısa bir dönemdir milli takımın başında olmasına rağmen oynadığımız maçların hepsinde milli takımın farkı ortaya çıktı. Uzun yıllar geçti ama şu sıralar şucu bucu şeklinde yaftalamalar gündemde olduğu için sormak istiyorum. Galatasaray’dan ‘tarikatçı’ olduğunuz gerekçesiyle uzaklaştırıldığınız söylendi. Doğru mu? Bu söylentiler hep oldu ama asıl sebebini hiçbir zaman bilemeyeceğim. Çünkü kimse çıkıp bana seni şu sebepten dolayı gönderdik demedi. Belki de performansımdan memnun değillerdi bilemiyorum.Allah’a inancım sonsuz ancak hiçbir tarikata mensup değilim. Ama bu vatana hizmet eden, -inancı görüşü ne olursa olsun- fiili olmasa da gönülden desteklemeye çalışırım. İnsanların inançlarını özgürce yaşamasından yanayım. Çocukları paylaştık, oğlum benimle kızım annesiyle kalıyor Gümülcine’den Türkiye’ye 7 yaşınızdayken iltica etmişsiniz. İlkokula Türkiye’de mi başladınız? Hayır. Bir sene orada gittim. Yunanca’yı hatırlıyor musunuz? Hiç öğrenmedim ki. Oradaki okul da Türk okuluydu. Ailem de bilmez. Hatta Yunanlılar daha çok Türkçe biliyordu. Yunanca öğrenemezsek Türkçe öğretiriz gibi olmuş… (Gülüyor) Aynen. Osmanlı asırlarca hüküm sürmüş. Onların etkilenmesi normal. İsminiz soy isminizden mi mülhem? Hayır. Yunanistan’dayken soyadımız yoktu. Baba ismini kullanıyorduk. Burada okula kaydolurken öğretmenim soyadımı sordu. Babam olmadığını ve oradayken baba adını kullandığımızı söyledi. Dedemin adı Hamza’ymış babamın Ahmet. Babamı Hamza oğlu Ahmet diye çağırırlarmış. O yüzden bana da Ahmet oğlu Hamza derlerdi. Öğretmen madem dedesinin adı Hamza o halde soyadı Hamzaoğlu olsun dedi. Öyle kaldı. Aileniz de Manisa’da mı yaşıyor? Eşimle çocukları paylaştık. Kızım annesiyle İstanbul’da, oğlum burada benimle yaşıyor. Sık sık gidip geliyoruz. Mart 2014 K A Z A N M AYA K I L I T L I T E K N I K A D A M : Diego Simeone Milli oyuncumuz Arda Turan’ın takımı Atletico Madrid bu sezon ortaya koyduğu başarılı futbolla La Liga’nın zirvesine yerleşti. Başarıda aslan payı Arjantinli teknik adam Diego Simeone’ye ait. BAHAR KOPENHAG Yıllardır Real Madrid’in gölgesinde kalan Altetico Madrid’in teknik direktörlük koltuğuna Arjantinli Diego Simeone oturduğunda tarihler 23 Aralık 2011’i gösteriyordu. Şampiyonluğun Barcelona ile Real Madrid arasında el değiştirdiği La Liga’da Diego Simeone’nin Atletico’nun başına geçmesine çoğu kimse aldırış etmedi. Ancak, Simeone daha imzanın mürekkebi kurumadan iddialı demeçler vermeye başlamıştı. Oyuncu olarak Atletico formasıyla şampiyonluk yaşadığı 1995-96 sezonuna atıfta bulunuyor, ‘Neden aynı günleri yaşamayalım’ diye soruyordu. Ama en ateşli Atletico Madrid taraftarı bile onun hayallerine pek ihtimal vermiyordu. Atletico Madrid, futbol tarihinin nadir gördüğü bir olayın kahramanı. 1974 yılında oynanan Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde Bayern Münih karşısında uzatma devrelerinin 119. dakikasına 1-0 önde girmişlerdi. Maçı kazandık havasına kapılıp kalesini bir taraftarın imza vermek için terk eden Miguel Reina’nın hatasını değerlendiren Bayern Münihli oyuncular için boş kaleye gol atmak zor olmamıştı. O yıllarda geçerli olan kural gereği beraberlik sonucunda yeni bir maç daha oynandı. İki gün sonraki maçı Alman ekibi 4-0 kazanıp kupayı alırken, Atletico Madrid için düşüş başladı. Takımın önadı ‘Atletico’ yerine bu tarihten sonra ‘El pupas’ (Uğursuz kuş) kullanılmaya başlandı. 1987’de işadamı Jesus Gil’in başkan olmasıyla Atletico için yeni bir döneme kapı açıldı. ‘Çılgın kişiliği’ ile dikkat çeken Jesus Gil’in başkanlığında, Teknik Direktör Rodamir Antiç’in yönetiminde Atletico Madrid 1995-96 sezonunda lig ve kupa şampiyonluğunu kazanıyordu. O yıldaki bu başarının mimarlarından biri kaptan Dieogo Simeone’ydi. Uzun yıllar sonra gelen bu şampiyonluğun üzerinden sadece 4 yıl geçtikten sonra A. Madrid ligden düştü. Sonraki yıllarda Fernando Torres, Christian Vieri, David de Gea, Diego Forlan, Sergio Agüero, Maxi Rodriguez ve Simao gibi yıldızları parlatan kulüp bu yıldızları elinde tutmayı başaramadı. 2000’li yıllarda sıradan bir görüntü çizen Alletico’nun sıradışı başarısı 2010 yılında UEFA Avrupa Ligi kupasını kazanarak geldi. Ancak Avrupa’da gelen bu başarı lige yansımadı. Özellikle Real Madrid karşısında 10 yılda oynayan tüm maçların kaybedilmesiyle kulüp başkanı Enrique Cerezo ‘artık değişim zamanı’ diyerek kulübün başına eski kaptanları Diego Simeone’yi getirdi. Açıkçası Başkan Cerezo’nun bu tercihi ‘değişimden’ ziyade alınan kötü sonuçlardan dolayı taraftarın ‘öfkesinden’ kaçma olarak yorumlandı. Altetico taraftarı için Simeone’nin yeri farklıydı. Tribünler eski kaptanlarına büyük saygı duyuyorlardı. Başkan Cerezo, Simeone’ye takımı teslim etmeyi 2006 yılında kafasına koyduğunu çeşitli çevrelerde dile getirdi. Lakin o yıllarda tek engel ‘yaşının genç ve tecrübesiz’ olmasıydı. Simeone, kariyerini ülkesinde sonlandırmak için Arjantin’e dönerken, Başkan Cerezo adım adım onu takip ediyordu. Futbolu bıraktıktan sonra Racing Club’te teknik adamlık eşofmanlarını giyen Simeone’nin başarı grafiği Estudiantes’e 24 yıl sonra kupa kazandırması ve 2008’te River Plate son şampiyonluğunu yaşatmasıyla zirveye çıktı. River Plate’yi şampiyon yaptığı yılın ertesinde sezon başında gelen kötü sonuçlarla kapıya konulan Simeone, köklü kulübün iki sezon sonra lig düşmesinde en çok suçlanan isimdi. San L o r e n z o ’d a geçen kısa süreli teknik adamlıktan sonra Simeone ‘artık Avrupa’ya açılma vakti geldi’ diyerek rotasını İtalya’ya çevirirken, yeni takımın adı Catania’ydı. Ligden düşmesine kesin gözüyle bakılan Catania’yı ligde tutan ve başarılı sonuçlar aldıran Simeone yeniden rüştünü ispat etmeyi başardı. Atletico Başkanı Cerezo, yıllardır kafasında düşündüğü planı hayata geçirerek Aralık 2011’de takımı eski kaptanına teslim etti. Simeone, futbolculuk yıllarında teknik kapasitesinden ziyade hırsı ile dikkati çeken bir isimdi. Sahada 90 dakika boyunca mücadele etmesiyle biliniyordu. Sert futbolu tercih eden Arjantinli’nin zaman zaman rakiplerini ağır şekilde sakatlığı da oluyordu. Athletic Bilbao’lu Julen Guerreros’u feci şekilde sakatlamasıyla uzun süre rakip takımların taraftarlarınca protesto edilmişti. Yine 1998 Dünya Kupası’nda İngiltere ile oynadıkları maçta David Beckham’ı ‘numara’ yapıp oyundan attırmasıyla uzun süre gündeme oturtuştu. Diego Simeone, göreve geldiğinde ‘boşvermişliğin’ hakim olduğu bir takım buldu. Ligin Real Madrid ile Barcelona arasında parsellendiği bir ortamda Atleticolu oyuncuların motive edilmesi oldukça zordu. Öncelikle takıma ‘kazanma ruhunu’ aşılayan Simeone’nin katı kuralı; takım için kendini feda etmeydi. Sahada canını dişine katıp yüzde 100 mücadele etmeyen hiçbir oyuncunun yeri garanti değildi. Fedakarlıkta bulunmayan anlayış göstermeyen Simeone, bu katı oyuncuya kuralı dışında herşeyi oyuncularıyla tartışmaya açan bir anlayışa da sahipti. Atletico Madrid, hem defansta hem de hücumda rakiplerine korku salan bir takım olmayı başardı. Oyuncular arası yardımlaşmanın üst düzey olması dikkatlerden kaçmadı. Saha kenarında oyuncularını sürekli motive eden bir teknik adamın varlığı yıllardır kaybolan özgüvenin tekrar kazanılmasını sağladı. Diego Simeone, başarısının ilk meyvesini 2012’de UEFA Avrupa Ligi finalinde Ahtletic Bilbao takımını 3-0 yenerek alıyordu. Süper Kupa finalinde bu kez Chelsea’yı 4-1 gibi tarihi bir skorla geçen Simeone’nin oyuncuları Real Madrid karşısında 10 yılı aşkındır yaşadıkları hezimete, Kral Kupası finalinde hem de Santiago Bernabeu’da rakiplerini yenerek son verdiler. Atletico Madrid, 2013-14 sezonu başlarken takımın yıldız oyuncusu Radamel Falcao’yu Rus milyarder Dimitri Rybolovlev’in sahibi olduğu Monaca’ya sattı. Avrupa’nın en iyi forvetlerinden arasında adı ilk sıralarda anılan Falcao’nun elden çıkartılması kimilerine göre Atletico Madrid’in ‘şampiyonluk’ iddiasını satması olarak tanımlandı. Ancak unutulan Simeone faktörüydü. Falcao’nun satılmasına evet diyen Arjantinli teknik adam yıldız oyuncumuz Arda Turan’ın satılmasına asla vize vermeyeceğini yönetime net bir şekilde ifade etti. Falcao’dan boşalan boşluğu Diego Costa ve Barcelona’dan alınan David Villa ile dolduran Simeone’nin, bu yeni takımı lige fırtına gibi bir giriş yaptı. Son iki yılda elde edilen başarının mimarı 43 yaşındaki Diego Simeone, bakalım lig sonunda Atletico’yu mutlu sona ulaştırabilecek mi? 38 | Bahar Mart 2014 Efsane teknik adam hayatını kaybetti milli otuncular tatil için değişik ülkelere gittiği Avrupa Şampiyonu olan Ricard Möller Nielsen dolayı bireysel olarak bu listeye kabul edildi. teknik patron Ricard Möller Nieşsen, ’plajdan topladığı’ oyuncular şampiyona kadrosunu kurmuştu. Futbol otoritelerine göre, Danimarka şampiyonanın en zayıf ülkesiydi. Bu duruma sadece otoriteler değil milli oyuncularda inanıyordu. Çoğu oyuncu gruptan çıkamayacaklarına emin olduğu için grup maçları sonunda tatiline kaldığı yerden devam etmek için rezervasyonlarını yaptırmıştı. Ricard Möller Nielsen, plajdan topladığı öğrencileriyle önce gruptan çıkmayı başardı. Ardından yarı finalde Fransa’yı, finalde de Almanya’yı 26 Haziran’da 2-0’lık skorla geçerek ülke tarihinin en büyük başarına imza attı. Plajdan toplama takımla oluyordu. 1995 yılında Kral Fahd Kupası finalinde ise Arjantin’i 2-0 yenerek bir başka kupayı ülkesine getirdi. 1990-96 Danimarka, 1996-99 Finlandiya, 1999-2002 İsrail milli takımlarını çalıştıran Ricard Möller Nielsen, teknik adamlık kariyerine son noktayı 2003’te Kolding takımını çalıştırdıktan sonra koydu. Richard Möller Nielsen ölümünden kısa bir süre önce kendisini çok mutlu eden, Futbolun Onur Listesi’ne bireysel olarak kabul edildiği haberini öğrendi. Ricardo’nun 1992 yılında altın madalya kazandığı Danimarka takımıyla birlikte Onur Listesi’ne üyeliği bulunuyor ancak şimdi Danimarka futboluna yaptığı katkılardan adına ödülünü eski oyuncusu ünlü kaleci Peter Schmeichel alacak. 1934 doğumlu Möller Nielsen 2013 yazında hastalanmasının üzerine Odense Universitesi Hastanesi’ne kaldırıldı. Ardından kanser tedavisine başlandı ancak ne kemoterapi ne de radyoterapi iyileşmesini sağlayamadı. Ricardo’nun ölmesi futbol dünyasında şok etkisi yaptı. 1992 Avrupa Şampiyonası kupasını birlikte kaldırdıkları oyuncular en çok üzülenlerin başında geldi. BAHAR KOPENHAG bir ortamda gelen bu davetle kolları sıvayan artık tüm dünyanın tanıdığı bir teknik adam Ödül törenini görmeden vefat eden Ricardo Danimarka Milli Takımı’nın kazandığı en büyük başarı olan 1992 Avrupa Şampiyonluğu’nun mimarı olan ünlü teknik adam Ricard Möller Nielsen 76 yaşında hayatını kaybetti. Yaklaşık 6 önce rahatsızlanan Möller Nielsen, kaldırıldığı hastanede kanser teşhisi konmuştu. Halk arasında ’Ricardo’ lakabıyla çağrılan Möller Nielsen’in ölümü futbol dünyasını yasa boğdu. İsveç’in ev sahipliği yaptığı 1992 Avrupa Şampiyonası’na katılma hakkı elde eden Yugoslavya çıkan iç savaştan dolayı UEFA tarafından diskalifiye edilince şampiyonun başlamasına sayılı günler kala Danimarka grupta 2. olduğu için katılma hakkı elde etti. Liglerin tatil olmuş, DET KOSTER KUN 3.050 kr.* (taxi) BLIV TAXICHAUFFØR OG TAGER KUN 5 UGER Næste holdstart: DAG (Brøndby): 17/3 og 7/4 AFTEN (Frederiksberg): 24/3 DET KOSTER KUN 3.660 kr.* (bus) OG TAGER KUN 6 UGER Næste holdstart: DAG (Brøndby): 24/3 og 7/4 AFTEN (Brøndby): 17/3 Kontakt os: telefon 43 425 425 eller find os på www.tuc.dk BLIV BUSCHAUFFØR TUC A/S, Kirkebjerg Parkvej 7, 2605 Brøndby Kirkebjerg Parkvej 7, 2605 Brøndby * AMU-mål 40531 Personbefordring med bus og 46927 Personbefordring med taxi, er underlagt den til enhver tid gældende AMU-lovgivning. AMU-tilskuddet er betinget af, at kursisten er i arbejde, og ikke har en videregående uddannelse (enkelte undtagelser - ring for information). Minimums-deltagerantal er 10. Ovenstående uddannelser udbydes i Region Hovedstaden. For målgruppe og yderligere info - se www.tuc.dk
© Copyright 2024 Paperzz