GELİŞİM PSİKOLOJİSİ ( 1 ) Gelişim Temel Kavramları Gelişim Görevleri ve İlkeleri Bedensel Gelişim Kişilik Gelişimi Maslow’un İhtiyaçlar Piramidi GELİŞİM PSİKOLOJİSİ ( 1) 1. 2. 3. 4. 5. Alpay KÖSE Gelişim Psikolojisi 2 Kapsadığı Konular GELİŞİM TEMEL KAVRAMLAR DEĞĠġME/DEĞĠġĠM GELĠġĠME/ GELĠġĠM DeğiĢim farklılaĢma sürecine iĢaret eder. Bu farklılaĢma istenenen ya da istenmeyen yönde olabilir. Örneğin: Bir çocuğun okula baĢladığında yazı yazabilir hale gelmesi olumlu bir değiĢme iken bir insanın aldığı bir ilaçtan kaynaklı zehirlenip felç olması ise olumsuz bir değiĢmedir. DeğiĢim/ DeğiĢme ; Düzenli, ardıĢık, olgunlaĢma ve öğrenme etkileĢimi ile olabileceği gibi , düzensiz , tesadüfi de olabilir. Organizmanın, büyüme, olgunlaĢma ve öğrenmenin etkileĢimiyle sürekli olarak ilerleme kaydeden değiĢmesidir. YAPI , ÖRGÜT ve ĠġLEYĠġ AÇISINDAN BĠREYĠN ĠLKEL BĠR AġAMADAN DAHA YETERLĠ AġAMAYA GELMESĠDĠR. Organizmanın döllenmeden başlayarak, bedensel, zihinsel, dil, duygusal, sosyal alanlarda belli aşamaları ve şartları olan sürekli ve düzenli değişimlerdir. GeliĢim / GeliĢme: daima sistemli, sürekli, ardıĢık yani yordanabilirdir. GeliĢim tesadüfi olamaz ya da tesadüfi olan durumlar geliĢim sayılmaz Bir değiĢikliğin geliĢme / geliĢim olarak sayılabilmesi için normatif olması gerekmektedir. Yani belli bir kural ve sistematik çerçevesinde oluĢması; büyüme, olgunlaĢma , hazırbulunuĢluk ve öğrenme gibi süreçleri içermesi gerekir. Büyüme OlgunlaĢma Hazırolma Vücudun sadece boy, kilo, Vücut organlarının kendi- Organizmanın; bir davranıĢı hacim olarak artmasıdır. Büyüme değiĢik organlarda değiĢik hızlarda gerçekleĢebilir lerinden beklenen yapabilmesi için gerekli olgunluğa eriĢmesi, o davranıĢı yapabilmek için önbilgiye sahip olması, davranıĢı yerine getirmek için isteklilik ( Motivasyon) ve ilginin olması ve genel sağlık durumunun o davranıĢı yerine getirebilmeye elveriĢli olmasıdır. fonk- siyonu yerine getirebilecek Büyüme yapısal bir artıĢtır. Bendenle ilgili değiĢmelerdir. düzeye gelmesi öğrenme yaĢantılarından bağımsız olarak, için genetik yapının etkisiyle geçirdiği Canlıyı oluĢturan çeĢitli hücreler ve görevlerin büyüyüp çoğalması sonucu yapı ve iĢleyiĢte baĢ gösteren nicelikle ilgili değiĢmeler büyüme anlamına gelir. biyolojik değiĢmedir. Organizmanın türe genetik tarafından önceden plan Büyüme döllenme ile baĢlar. GeliĢim psikolojisi ergenliğin sonuna kadar olan büyümelerle ilgilenir. Örneğin bir obezite hastasının ya da bir alkoliğin 35 yaĢından sonra göbek salması geliĢim psikolojisini ilgilendiren bir büyüme değildir. yapı çıkan HazırbulunuĢluk bir öğrencinin “eğitim pazarına getirdiği tüm ürünlerdir” yaĢanbiyolojik geliĢmeleridir. bir tılardan bağımsız, olarak ortaya Öğrenme bireyin çevresiyle etkileĢimi sonucu meydana gelen nispeten kalıcı izli davranıĢ değiĢiklikleridir. GeliĢim tek baĢına büyüme ve olgunlaĢma değildir. GeliĢimin olması için mutlaka ÖĞRENME de gereklidir. Çevre etkileĢimi ( deneyim ) öğrenme için olmazsa olmazdır. Hayatında hiç Kuala görmemiĢ biri Kuala resmi çizemeyecektir özgü belirlenmiĢ dâhilinde Öğrenme Öğrenmenin ön Ģartıdır. HazırbulunuĢluk öğrenme de artar. arttıkça Büyüme Büyüme büyük ölçüde kalıtımın etkisindedir. Tabii ki büyüme üzerinde çevrenin etkileri de vardır. ( Hormonlar, beslenme, spor vb. ) Büyümenin en hızlı olduğu dönem anne karnıdır; sonra bebeklik dönemidir. Büyümenin en yavaĢ olduğu dönem sonçocukluktur ( 7 – 11 yaĢ ) Ergenlikte büyüme tekrar artar. Bir bebeğin baĢ ve ense bölgesindeki büyümeler çocuğun zeka geliĢimine de iĢarettir. Örneğin anne karnında yapılan ölçümlerde çocuğun ensesi hızlı baĢı ise yavaĢ büyüyorsa çocuk alınabilir.Çünkü zeka geriliği olabilir. ÖRNEK: Bir çocuğun parmaklarının uzaması, baĢ çevresinin artması, kilo olması örnekleridir. Hücrelerin bölünüp çoğalması da büyümeye örnek verilebilir. büyüme Büyüme anne karnından itibaren kontrol edilmelidir. Doğumda, doğumdan 48 saat sonra, 15 gün sonra temel kontroller vardır. Sonra 1. ayda ve 2 yaĢına kadar yaklaĢık her ay kontrol edilmelidir. 2 yaĢından sonra büyüme nisbeten yavaĢladığı için yılda bir kez kontrol edilmesi yeterlidir. OlgunlaĢma OlgunlaĢa kalıtıma dayalı bir davranıĢ değiĢikliğidir. Süreci kalıtım tarafından ĢekillenmiĢtir ve çevresel faktörlerden ( Normal Çevresel Faktörler) yakın vadede etkilenmez. OlgunlaĢma kavramı ile ilgili en büyük yanılgı olgunlaĢmanın çevresel faktörlerden asla etkilenmeyeceğini düĢünmektir. Tabii ki normal çevresel koĢullardan yakın dönemde etkilenmez ancak radyasyon, uzun süreli deneyim yoksunluğu gibi normal olmayan durumlarda olgunlaĢmanın seyri değiĢir mutasyonlar ya da körelmeler gözlenebilir. Basit bir örnekle açıklayalım Ģu an hepiniz görme olgunluğuna eriĢmiĢ bireylersiniz. Yani normal Ģartlarda kör olmanız beklenmez. Ancak gözlerininizi 10 yıl boyunca kapalı tutup sonra açın bakalım ne oluyor. Bu durumda uzun süreli deneyim yoksunluğu nedenli ile kazanılmıĢ görme olgunluğu körelmiĢtir. OlgunlaĢma uzun vadede çevresel faktörlerden etkilenebilir. KliĢe bir örnek vardır. Kutuplarda ergenliğe geç girilir ekvator bölgesinde erken girilir. Doğrudur. Diyelim ki 11 yaĢındaki Ahmet, Türkiye’den Ekvator bölgesine gitti, Ahmet normalde girmesi gereken ergenlik dönemi yaĢına daha mı erken girecektir. DüĢünsenize havaalından iniyor ve ergenliğe giriyor. Böyle bir Ģey yok tabii ki. Ahmet değil ama onun bilmem kaçıncı dereceden torunu ancak erken ergenliğe girebilir. Yani olgunlaĢma normal çevresel Ģartlardan yakın vadade değil uzun vadede etkilenmektedir. OlgunlaĢma bir organın kendisinden beklenen görevi yapacak duruma gelmesidir. Bir insanın hangi organının ne zaman olgunlaĢacağı onun genetik planında yazar ve bir gün çevresel bir destek olmasa bile ortaya çıkar. Örneğin yürümek çoğu kiĢi yürümeyi öğrenme sanır. Halbuki yürüme yani ayakları üstünde dikelme olgunlaĢmadır ve bir çocuğa yürüteç alsanız da almasanız da yürür. Hatta önce emekler sonra yürür. Parmaklardan beklediğimiz görev nedir; tutma , yazma vs. Bir bebek istendiği kadar uğraĢılsın parmak kasları olgunlaĢmadan kalemi parmak uçları ile tutamaz önce avuçları ile tutar sonra parmakları ile. Beyin organından beklenen görevlerden biri de soyut düĢünmedir. 5 yaĢındaki bir çocuk anormal bir durum yoksa soyut düĢünemez. Çünkü beyin organı daha yeteri miyelin kılıfları ile bürünmemiĢtir ve hızlı – soyut düĢünecek olgunlukta değildir. O halde olgunlaĢma biyolojik bir davranıĢ değiĢikliği olup bir organın yaĢa bağlı olarak kendisinden istediğimiz görevi yapabilecek duruma gelmesidir. OlgunlaĢmamıĢ bir organa istediğiniz kadar antrenman yaptırın sonuç elde edemezsiniz ya da yeteri sonuç alamazsınız. Bir ilkokul öğretmeni düĢünün öğrencisine x ve y gibi sembollerle matematik anlatsın ama baĢarılı olmasın ve durumu öğrencinin zeki olmamasına bağlasın. Bu öğretmene ne dersiniz ? A) Yöntemi değiĢtir olgunlaĢmamıĢ olsa bile yöntem değiĢtirirsen öğrenir. B) Ne yapıyon sen olgunlaĢmamıĢ çocuğa ne yaparsan yap öğretemezsin. Bu durumun zeka ile alakası yoktur. ( Doğru Yanıt ) Hazırolma Are you ready ? ( Hazır mısın ? ) ġimdi sana bisiklet sürmeyi öğreteceğim ancak önce bacak ve kol kaslarının bu bisikleti sürebilecek düzeyde olup olmadığını inceleyelim ( OlgunlaĢma ) evet yaĢın 7 iki tekerlekli bir bisikleti rahatlıkla sürebilecek düzeydesin; bisiklette gördüğün Ģu parçalar ne ve ne iĢe yarar pedal, direksiyon vb ... hiç bisiklet süren birilerini izledin mi evet, tamam ön bilgin de var, peki bisiklet sürmeyi gerçekten evet istiyorum ( motivasyon – ilgi ) bakalım kolun bacağın gözün yerinde mi yani genel sağlık durumun bisiklet sürmeye elveriĢli mi evet o da tamam o halde ( Hazırsın ) Bir bireyin bir konuyu tam olarak öğrenebilmesi için o konunun gerektirdiği geliĢim ve güdülenme düzeyine ulaĢması gerekir. Kör birinin araba sürememesi , ya da kalp rahatsızlığı yaĢayan birinin futbolcu olamaması, baĢı ağrıyan bir arkadaĢımızın ders dinleyememesi hazırbulunuĢluğunun düĢük olması ile ilgilidir. Çünkü genel sağlık durumu buna müsade etmiyor. Öğrenme : Bir öğrencinin matematikte çarpmayı öğrenmesi için toplama bilgisi olmalıdır. (önbilgi) Bir çocuğun bisiklete binmeyi öğrenmesi için bunu istemesi gerekir. (Ġlgi-tutum-güdü) 8. Sınıf öğretmeni öğrencilerine 7. sınıf konularından düzey belirleme testi yapması hazır bulunuĢluğu ölçmeye yöneliktir.( önbilgi) 7 yaĢındaki bir çocuğun okumayı öğrenmeyi istemesi iyi bir tutum geliĢtirmesi. (ilgi – tutum-güdü) Öğrenme için çevresel süreçlerin ( yaĢantının) olması gerektiğini söylemiĢtik. Öğrenme bireyin yaĢantı yoluyla davranıĢlarında ya da potansiyel davranıĢlarındaki kalıcı izli ( nisbeten) değiĢikliklerdir. ÖĞRENME KONUSUNU DAHA AYRINTILI ĠġLEYECEĞĠMĠZ ĠÇĠN BURDA BĠRKAÇ ÖRNEK VERĠP GEÇĠYORUM... Bir çocuğun bacaklarının uzaması ( büyüme ) bacaklarının ve kollarının tırmanma davranıĢını yapabilecek duruma gelmesi ( OlgunlaĢma ) çocuğun tırmanma davranıĢını yapması öğrenmedir. Bazı öğrenmeler reflekslere çok yakındır bunları ileride klasik koĢullanma konusunda iĢleyeceğiz. Örneğin, Bir köpeğin eti yediğinde ağzının sulanması öğrenme değil iken eti görünce ağzının sulanması öğrenmedir. Çünkü etin görüntüsü ona tadını çağrıĢtırmaktadır. HapĢırmamız öğrenme değil iken hapĢıran birine çok yaĢa dememiz öğrenmedir. ÖNEMLĠ BĠRKAÇ NOKTA Gelişim büyüme ile karıştırılmamalıdır. Büyüme daha çok fiziksel özellikler için kullanılırken, gelişim fiziksel özelliklerin yanı sıra diğer ( psikolojik) özellikleri de kapsayacak şekilde kullanılır. Örneğin kişilerin vücutları büyür aynı zamanda gelişir de; zihinleri gelişir ama büyümez. Bir değişiklik önceki duruma göre üç durumu ifade edebilir. Eğer daha kötü bir duruma geçişi gösteriyorsa gerileme, aynı düzeydeki başka bir duruma geçişi veya değişikliğin olmadığını ifade ediyorsa duraklama, daha iyi bir duruma geçişi ifade ediyorsa gelişme olarak değerlendirilir. Bu açıdan baktığımızda gelişim kendi içinde bir değer bildirir bu da: Gelişim iyidir! Gelişim tek yönlü bir süreçtir bu yön de daima ileridir. Aksi halde gerileme olur. Psikolojik anlamda ele aldığımızda gelişimin sonucu kazanılan özellikler kazanılmamış duruma dönemezler. Ancak bazı olağanüstü kaza durumlarında normal dışı bir şekilde bu durumdan söz edilebilir. Normal yollarla böyle bir durum meydana gelmez. Olgunlaşma ile büyüme karıştırılmamalıdır. Olgunlaşma bir potansiyelin açığa çıkma durumudur. Örneğin çocuğun elinin ve parmaklarının sırtına yetişmesi büyümedir ancak sırtını kaşıması için bu olgunluğa erişmesi gerekmektedir. Bunun için de el – kol – parmak kaslarının gerekli olgunlaşma seviyesinde olması gerekir. GELĠġĠMĠ ETKĠLEYEN FAKTÖRLER KALITIM ÇEVRE TARĠHSEL ZAMAN KRĠTĠK DÖNEM KALITIM: En yalın söylemiyle bireyin anne ve babasından ( atalarından) aldığı biyolojik kalıt( miras) ve özelliklerdir. Yumurta ve spermdeki 23’er adet kromozomun birleĢmesi sonucu zigot çekirdeği oluĢur. Zigotta 46 tane kromozom bulunur. Bu kromozomlardan 22 çifti otozom, 1 çifti ise gonozomdur. Otozom: Vucut özellikleri ile ilgili genleri taĢıyan kromozomlardır. Gonozom : Cinsiyetle ilgili bilgi taĢıyan kromozomlardır. Gonozom sayısı 2 (1 Çift) tanedir, ikiye ayrılır : X gonozomu Y gonozomu. Genotip: Döllenme anında bireyin belirlenmiĢ olan güncel, kalıtsal yapısını belirtir. BaĢat özelliklerdir. Fenotip: Genler birbirini etkileyip organizmanın genotipini oluĢtururken, genotiple çevresel etmenlerin etkileĢimi sonucu organizmanın herhangi bir andaki gözlenlenebilir özellikleridir. KALITIMLA GEÇEN DURUMLAR: a) Cinsiyet : Erkeğin cinsiyet kromozomları XY kadının ilse XX olarak dizilir. Her Ģartta anneden X kromozomu gelir. Bu durumda doğacak çocuğun cinsiyetinin babadan gelen kromozom belirler. Babadan X gelirse XX olur kız çocuk; babadan Y gelirse XY olur erkek çocuk dünyaya gelir. b) Zeka Kapasitesi: Çocuğun zeka kapasitesini kalıtım belirler. c) Bazı haslalıklar: Kalp rahatsızlığı , Ģizofreni ( Çevresel tetikleyiciler de olabilir kalıtsal da olabilir ) akdeniz anemisi, down sendromu d) Bedensel özellikler: Boy uzunluğu, yüz ve beden yapısı vb. e) Göz ve ten rengi : Baskın göz rengi kahverengi , baskın ten rengi ise sihaytır. Örneğin mavi gözlü bir baba ile kahverengi gözlü bir annenin birleĢmesinden doğacak çocuğun kahve rengi gözlü olması beklenir. Ya da siyahi bir baba ile beyaz tenli bir anneden doğacak çocuğun siyahi tene yakın olması daha muhtemeldir. Aksi durumlar da olabilir. f) Mizaç : Mizaç bireyin büyük ölçüde kalıtsal bir kiĢilik özelliğidir. g) Yetenekler: Müzik, spor, sayılsal vb yetenekler kalıtımla gelir. Bazı arkadaĢlarda anne karnında olan her Ģeyi kalıtımla açıklama eğilimi görmekteyiz. Kalıtım tüm makyajını döllenme anında tamamlar ve sonra döllenmiĢ yumurtayı çevrenin etkisine bırakır. Bu yüzden anne karnının da bir çevre olduğu unutulmasın. Örneğin çocuğun annesinde bazı teratojenler bulunsun ( ÇeĢitli bulaĢıcı hastalık – virüs – mikrop gibi zararlı maddeler ) Bu mikrop ya da virüslerin anne karnında ya da doğum esnasında kan yolu ile çocuğa bulaĢması kalıtım ile açıklanamaz. SORU : Annesi ve babası AIDS olan bir çocuğun ( hatta Ģöyle yapalım çocuğun yedi sülalesi AIDS olsun ) AIDS olması sizce kalıtımla mı açıklanır? Bu sorunun yanıtı ÇEVRE olmalıdır. Çünkü hiçbir bulaĢıcı hastalık kalıtımla geçmez. Kalıtımla geçen hastalıklar bulaĢıcı hastalık değil kronik rahatsızlıklardır. Annesi ve babası grip olan bir çocuğun grip olması nasıl kalıtımla açıklanmıyorsa bu durum da açıklanamaz. UNUTMAYIN !!! Kalıtımla geçen bir özelliğin ranjı ( erim aralığı ) dardır. Örneğin yetenekler kalıtımla gelir ve çevre ile çok az değiĢtirilebilir. Buna karĢılık ilgiler çevre ile geliĢir ve yaĢantılara göre değiĢmeye çok açıktır bu yüzden ranjı geniĢ olarak adlandırılır. ÇEVRE: Spermin yumurtayı döllemesinden itibaren bireyin içinde yaĢadığı ve etkilendiği tüm dıĢ uyaranlar çevreyi oluĢturur. Çevre; doğum öncesi, doğum sırası ve doğum sonrası bir zaman dilimini kapsar. Çevresel etkenler çok geniĢtir. a) Anne karnınındaki teratojenler ( zararlı maddeler – virüs – mikrop ) Annenin kullandığı ilaçlar ( Antidepresan ) sigara , alkol vb. b) Doğum sırasında yapılan müdahaleler c) Doğum sonrasındaki Çevresel uyarıcılar, beslenme , yorgunluk, hastalık, kazalar ve savaĢlar, iklim ve mevsim, aile çocuk iliĢkisi , anne babanın tutumları, çocukların doğum sırası ( Ġlk çocuk olmak – ortanca olmak – son çocuk olmak) , akran grupları , sosyo-ekonomik ve sosyo kültürel düzey, kitle iletiĢim araçları vb KAN UYUġMAZLIĞI. Ġnsanlar kan uyuĢmazlığı çok farklı bilirler en büyük yanılgı ise anne ile babanın kanlarının uyuĢmadığını sanma hatasıdır. Halbuki uyuĢmayan Ģey anne ile çocuğun kanıdır. Somutlamak adına Ģöyle bir örnek ile baĢlayalım. Damarlarınıza bir mikrop enjekte etsek ne olur. Tabii ki vücudunuz bu virüsü bir tehdit olarak algılayıp onunla savaĢmaya baĢlar. Ve mikropları yok eder. Kan uyuĢmazlığı da buna benzer bir Ģeydir : Bazı insanların kanlarında Rh faktörü bulunmaktadır ( Siyah ırkın %100’ü beyaz ırkın ise % 85’i) Bu durumda kanları Rh ( +) olarak tanımlanır. Kanda Rh faktörü yoksa Rh ( -) olarak adlandırılır. Kanında Rh fakötürü olmayan biri Rh faktörü bulunan birinden kan alırsa kiĢinin savunma sistemi bu fakötür bir saldırı olarak algılar ve antikor üretmeye baĢlar. Annesi Rh ( - ) kendisi ise Rh ( +) olan bir bebeğin anne karnında içinde bulunduğu plesentadaki bir sızıntı nedeni ile kanı eğer annesinin vücuduna girerse anne bu Rh ( +) maddesini bir mikrop ya da virüs gibi algılayıp antikor üretir. Ürettiği antikorlar önce kendi kanındaki Rh ( +) maddesini yok edip plasentadan geçip çocuğu da yok etmeye baĢlar ve düĢük gözlenir. Bu duruma kan uyuĢmazlığı denir. Kalıtım ve çevrenin geliĢim üzerinde ortak etkileri vardır. Yetenek, mizaç, beden yapısı gibi özelliklerde ağırlıklı olarak kalıtım; ilgi, zekayı kullanma, karakter özellikleri gibi durumlarda ise çevre ağırlıklı olarak etkilidir. Sonuç olarak kalıtımın ve çevrenin insan geliĢiminde ortak etkisi vardır. SORU 1 : Kalıtım ve çevrenin ortak etkisi var ise bu ortaklık %50‟ye %50 midir? Bu konuda bazı konu anlatım kitaplarında ifade hatası vardır. Tabii ki kalıtım ve çevre eĢit derecede önemlidir ama etkileri %50 ye %50 değildir. ġöyle açıklayalım. Bir bilgisayar düĢünün bu bilgisayarın kasası, klavyesi, ekranı var bir de bilgisayarlarda kibrit kutusu büyüklüğünde çip setleri olur. Sorunuz Ģu bilgisayarınızın monitörü mü daha önemlidir çip seti mi? Tabii ki bu noktada ayrım yapamayız ikisi de önemli deriz. Çünkü biri olmazsa diğerinin de hükmü yoktur. Ama bilgisayarın %50’si çip seti geri kalan %50’si de monitör değildir. Bu noktada ifade hatası yapılmamalıdır. Genel itibarı ile geliĢimde kalıtım da çevre de eĢit öneme sahiptir diyebiliriz. Son bir örnek vereyim X özelliğinin %99’u kalıtımla %1 de çevre ile Ģekillensin. Bu durumda kaltım daha etkili – baskın diyebiliriz ama daha ÖNEMLĠ diyemeyiz !!! ÖNEMLERĠ EġĠTTĠR. YAġANTI ( DENEYĠM ): YaĢantı kavramı da çevre kavramı içinde rahatlıkla ele alınabilir. YaĢadıklarımız – deneyimlerimiz bizim geliĢimimizde etkilidir. Örneğin yaĢantılarımız değiĢtikçe ilgilerimiz de değiĢmektedir. Farklı bir Ģehre gittiğinizde değiĢen çevre yaĢantılarınızın da değiĢmesine dolayısıyla yeni ilgiler kazanmanıza yeni bilgiler edinmenize yol açacaktır. Öğrenme, ilgi ve tutumlarımızdaki değiĢmeler yaĢantılar ile ilgilidir. Ġlgilerin zamanla kararlı hale gelmesi ( yani ilgilerin daha oturaklı hale gelmesi, kolay kolay değiĢmemesi ) YAġ ile ilgilidir. YetiĢkin bireylerin ilgileri çocuklara nazaran daha zor değiĢir. Bu da YAġ ile beraber ilgilerin kararlı olduğunu gösterir. TARĠHSEL ZAMAN: Bireyin yaĢadığı toplumda ya da dünyada o zaman diliminde olan olay ve olgulardan etkilenmesini ifade eder. SavaĢlar, geliĢen teknoloji, doğal afetler, büyük ölçekli kazalar ( Çernobil Patlaması gibi ) vb tarihsel ve sosyolojik olaylar insanların bedensel, biliĢsel, sosyal vs geliĢimlerinde etkilidir. Tarihsel zaman etkisii KUġAK ÇATIġMALARI da yaratabilir. Örneğin geliĢen teknoloji ile birlikte günümüz gençlerinin bilgisayar ve internet karĢısında geçirdikleri zaman daha fazladır. Kendi gençik yıllarında bilgisayar ile bu kadar iç içe olamayan anne babalar ile çocukları arasında çatıĢmalar olabilir. COHORT ETKĠSĠ BÖLÜK ETKĠSĠ: Bölük etkisi kavramı ile tarihsel zaman kavramları birbirine çok benzerler. BÖLÜK ETKĠSĠ Kavramını açacak olursak: YaĢanan tarihsel bir olayın o olayı yaĢayan kuĢaklardan ( Bölüklerden) bir ya da birkaçını diğer kuĢaklardan daha çok etkilemesidir. ÖRNEĞĠN ; 1980’de darbe olduğunda 5 yaĢında 10 yaĢında 15 yaĢında ve 20 yaĢında olan 4 kuĢağı incelersek. Darbe olduğunda hepsi darbeyi yaĢamıĢ olsa da sizce bu darbe 5 yaĢ kuĢağı ile 20 yaĢ kuĢağını aynı derecede etkilemiĢ midir? Yoksa 20 yaĢ kuĢağı darbeden daha mı çok etkilenmiĢtir. Tabii ki 20 yaĢ kuĢağı darbeden daha çok etkilenmiĢtir. ĠĢte bu duruma BÖLÜK ETKĠSĠ adı verilir. Örneğin HiroĢima‟da yaĢanan patlama bebek, çocuk, genç , yaĢlı dinlemeden ( kuĢak ayırmadan) anne karnındaki bebeği hatta daha anne karnında olmayanların bile geliĢimini olumsuz etkilemiĢtir. Bu durumda yaĢanan olay tüm kuĢakları hatta sonraki kuĢakları bile etkilemiĢtir. Tarihsel zaman etkisi diyebiliriz ama bölük etkisi ifadesi kullanmak güç olacaktır. KRĠTĠK DÖNEM ( DUYARLI DÖNEM – ZAMANLAMA) : Ġnsan geliĢiminde belli dönemler ( Özellikle anne karnındaki ilk 3 ay ) oldukça hassastır. Bu hassas dönemlere kritik dönem denir. Kritik dönemle ilgili ilginç bir örnek verelim. Anti-depresan ( SakinleĢtirici) kullanan anneler üzerinde yapılan bir araĢtırmanın sonuçlarına göre gebeliklerinin 5 ve 6. haftalarında bu ilaçları kullanan annelerin bebeklerinin kolsuz ya da bacaksız doğdukları buna karĢılık aynı ilacı gebeliğin 7 ve 8. haftasında kullandıklarında ise bebeklerinde sorun gözlenmediği ortaya çıkmıĢtır. Buradan anlaĢılacak durum Ģudur kol ve bacak geliĢiminde 5 ve 6. Hafta çok önemli yani kritik dönemdir. Bu dönemde çevrenin etkisi geliĢimi doğrudan etkiler. Zaten kritik dönem organizmanın çevrenin etkilerine en açık olduğu dönemdir. ġu an bir sakinleĢtirici içseniz kolunuza ve bacağınıza bir Ģey olmaz ancak 5 haftalıkken bırakın bizi annemizin bu ilacı içmesi nasıl sonuçlar doğuruyor. Demek ki çevrenin etkisine o dönemde daha çok açığız. Yine iç organların geliĢiminde kritik dönem anne karnındaki ilk 3 aydır. Bu dönemde annenin iyi beslenmesi çocuğun iç organ geliĢimi için oldukça önemlidir. Annenin gebeliğinin 7 ve 8 aylarında iyi beslenmesi karnındaki bebek için ilk 3 aydaki gibi önemli değildir. Kritik dönem ile yaĢantı kavramları birbirine çok yakındır. ġöyle bir örnekle ayrım yapalım : Yazı yazma çalıĢmalarına anaokulunda ( 4 yaĢ ) baĢlayan ve Ģu an 10 yaĢında olan bir çocuk ile yazı yazmaya 30 yaĢında baĢlayan Ģu an 60 yaĢında olan bir adam düĢünün. Çocuk mu daha iyi yazı yazar adam mı ? Bu noktada verilecek yanıt çocuktur. Adamın deneyimi daha fazla olabilir ( 30 yıldır yazıyor) ama yazı yazmaya kritik dönemde baĢlamadığı için yazısı kötü olacaktır. Biliyorsunuz ki yazı yazma ince motor kas becerileri ile ilgilidir ve ince motor kas geliĢiminde kritik dönem ilkçocukluk ( 2-6 yaĢlar) dönemidir. O halde her deneyim kritik dönem olmayabiliyor. Kritik dönemde önemli olan deneyimin ne zaman yaĢandığıdır. Kritik dönem sadece anne karnındaki dönemler değildir. Örneklere kritik dönemleri ele alalım: Görme için kritik dönem 0 – 6 yaĢ aralığıdır. Bu yaĢ döneminde görme açısından sorunlu geçiren kiĢilerde ileride telafisi güç durumlar oluĢabilir. Duyguların ya da mizacın kontrolü için kritik dönem 1- 5 yaĢ aralığıdır. Bu dönemde duygularını kontrol etmeyi öğrenemeyen bireylerin bunu ilerde öğrenmeleri zor olabilir. YaĢıtları ile sosyal iliĢki kurma için kritik dönem 3- 7 yaĢ aralığıdır. Bu dönemdeki deneyimler ilerde yaĢıtları ile iyi sosyal iliĢkiler kurmasına yardımcı olacaktır. Dil geliĢimi için kritik dönem 1 yaĢ civarı olup 7 yaĢa kadar devam eder. Kritik dönemler Ģu Ģekilde algılanmalıdır. Örneğin bir çocuk yazı yazmayı 7 yaĢ civarında öğrenir. Ancak yazı yazma çalıĢmalarının kritik dönemi 4- 5 yaĢ civarıdır. Yani kritik dönem kavramı erken deneyimdir. Bu yüzden kritik dönem Ģu Ģekilde algılanmaldır: Bir dönemde yaĢadığımız deneyimler sonraki dönemde öğreneceğimiz davranıĢların geliĢimini etkiler. GELĠġĠMĠN TEMEL ĠLKELERĠ GeliĢim süreklidir ve belli aĢamaları vardır: GeliĢim sistematik bir ilerleyiĢi ifade eder ( Normatiftir). GeliĢim döllenmeden baĢlayıp ölüme kadar devam eden bazen duraklamalar olsa da sürekli artıĢ gösteren bir süreçtir. GeliĢimin aĢamaları bellidir. Örneğin biliĢsel geliĢimde bir çocuğu ele alalım. 4 yaĢ civarında sezgisel akıl yürüten çocuğumuz 8 yaĢ civarında somut akıl yürütmeye 12 ya civarında da soyut akıl yürütmeye geçer. Bu yaĢlar değiĢse de aĢamalar değiĢmez. GeliĢim dönemleri arasında kesin çizgiler konamaz, dönemler arası geçiĢ ani nicel sıçramalarla değil yavaĢ yavaĢ gerçekleĢir. GeliĢim hem kalıtımdan hem de çevreden etkilenir: GeliĢimde kalıtımın ve çevrenin önemi eĢittir. Biri diğerinden üstün değildir. Bazı alanlarda kalıtım daha baskın olurken ( yetenek – zeka kapasitesi – cinsiyet – beden yapısı vs) bazı alanlarda da çevre daha etkilidir ( ilgi – karakter – sosyal iliĢkiler vb ) Ancak her ne olursa olsun insan geliĢimini genel düĢündüğümüzde kalıtım ve çevre eĢit öneme sahiptir. Örneğin mizaç konusunda kalıtımın etkisi daha baskın olsa da çevrenin de etkisi vardır. GeliĢimde her aĢama kendinden öncekine dayanır ve kendinden sonrakini hazırlar. Bu yüzden geliĢim dönemleri birbirinden kesin çizgilerle ayrılmaz. GeliĢimin her bir aĢaması bir sonraki aĢama için hazırlık iĢlevi görmektedir. Bu aĢamada kazanılan özellikler sonraki aĢamaya geçiĢi ve o aĢamadaki görevlerin yerine getiriliĢini kolaylaĢtırmakta, desteklemektedir. GeliĢim bir bütündür: GeliĢim alanları ( Bedensel geliĢim, biliĢsel geliĢim, dil geliĢimi, sosyal geliĢim , ahlak geliĢimi vs ) birbiri ile etkileĢim halindedir. Bir geliĢim alanındaki olumlu ya da olumsuz bir değiĢme diğer geliĢim alanlarını da etkiler. Örneğin: Yürümeye erken baĢlayan bir çocuk (bedensel geliĢim) çevreyi yürüyerek keĢfetmeye baĢlar ve birçok uyarıcı ile karĢılaĢır, yeni Ģemalar edinen çocuk dünyayı daha iyi algılamaya baĢlar ( biliĢsel geliĢim) yürümenin ve etrafı keĢfetmenin hazzı ile neĢe ile gülümsel ve sevinç çığlık atar ( dil geliĢimi ) Örnekte de görüldüğü gibi bedensel geliĢimdeki olumlu bir değiĢme diğer geliĢim alanlarını da olumlu etkilemiĢtir. GeliĢim bir bütündür ilkesi ile yordanabilirlik ilkesi birbirine benzer. Ayrımı Ģu Ģekilde yapacağız. Yordama ilkesinde bir geliĢim alanında hızlı ya da yavaĢ olan bireyin ilerki yıllarda – zamanlarda o geliĢim alanı noktasında hızlı ya da yavaĢ olacağı tahmin edilir yani vurgu sonraki zamana yapılır. Bütünlük ilkesinde ise vurgu bir geliĢim alanının diğer geliĢim alanına olan etkisinedir. GeliĢimde kritik dönemler vardır: kavramından daha önce bahsetmiĢtik. Kritik dönem GeliĢim yordanabilir bir sıra izler: Yordama kelimesi tahmin demektir. GeliĢim sistematik olarak ilerlediği için bireyin Ģu anki geliĢimine bakarak ilerdeki geliĢimi hakkında da tahminde bulunabiliriz. GeliĢim düzensiz – rastgele – tesadüfi olsaydı yordama yapamazdık. Nesne sürekliliğini erken kazanmıĢ bir çocuk korunumu da erken kazanır. Açıklarsak nesne sürekliliği bebeklik döneminde kazanılır yaklaĢık 8 ayda baĢlayan bu süreç 2 yaĢına kadar sürer. Eğer bir çocuk nesne sürekliliğini erken kazanıyorsa biliĢsel geliĢimi de hızlıdır biliĢsel geliĢimi hızlı olursa 7 yaĢ civarında kazanılacak olan korunumu da erken kazanır. Erken emekleyen bir bebek erken yürür, erken yürüyen bir birey ergenliğe erken girer. Açıklarsak emekleme ve yürüme bedensel geliĢimle ilgilidir. Bir bebek erken emekleyip yürüyorsa bedensel geliĢimi hızlıdır bu hızla devam ederse yine bedensel geliĢimin alanına giren ergenliğe de erken girer tahmininde bulunuruz. GeliĢim nöbetleĢe devam eder: Bazı dönemlerde bir geliĢim alanı hızlanırken diğerleri yavaĢlayabilir. Örneğin doğumdan sonraki 1,5 yılda bedensel geliĢim öteki geliĢim alanlarına göre biraz daha hızlıdır. Sonra dil geliĢimi hızlanır bu zaman da bedensel geliĢim biraz yavaĢlayabilir. 3-6 yaĢ döneminde bedensel geliĢim biraz yavaĢlamıĢ olsa da sosyal geliĢim atağa kalkmıĢtır. Hangi dönemde hangi geliĢim alanının hızlı olacağı kalıtım tarafından belirlenmiĢtir. GeliĢimde belli eğilimler vardır: Bazı geliĢim psikolojisi kitaplarında geliĢimde belli eğilimler vardır ilkesi ile yordanabilir sıra izler ilkesi aynı kabul edilmiĢtir. Hata yoktur. Biz yaygın görüĢ üzerinden geliĢimdeki belli eğilimleri anlatacağız. GeliĢimde bireysel farklılıklar / ayrıcalıklar vardır: GeliĢimin genel kuralları ve ilkeleri olsa da her bireyin kalıtımı ve çevresel yaĢantıları farklı olduğu için geliĢim idiyografik bir gösterir yani her birey için öznel durumlar vardır. a) Bedensel geliĢim baĢtan ayağa doğrudur: BaĢ ve çevresinin geliĢimi döllenmeden itibaren diğer organlara göre daha hızlıdır. Bu yüzden bebekler önce baĢlarını dik tutmayı daha sonra yatar durumdayken baĢları ile birlikte göğüslerini de kaldırmayı daha sonra emeklemeyi ve en son yürümeyi öğrenirler. Dikkat ettiyseniz baĢ ve çevresi ile baĢlayan kontrol süreci ayaklara doğru ilerlemiĢtir. b) Bedensel geliĢim iç organlardan dıĢ organlara doğrudur: Döllenmeden itibaren iç organların geliĢim hızı dıĢ organların geliĢim hızından yüksektir. Bir soru yönelteyim size anne karnındaki bir bebeğin önce kalbi mi yoksa derisi mi oluĢur. Bu sorunun yanıtını bilmiyor olabilirsiniz ancak bu ilke sayesinde çok rahat yanıt veririz belki kalbin 3. haftada derinin ise 13 – 16. haftada geliĢtiğini bilmeyebiliriz ama geliĢim içten dıĢa doğru ise önce kalbin oluĢması gerekir. BaĢka bir örnekle ele alalım beyin ve kafatası; beyin içorgan kafatası ise beyne göre dıĢ organ durumundadır. Yeni doğmuĢ bir bebeğin kafatası hala yumuĢaktır. Bıngıldak denen bu yapı zamanla sertleĢir. Buna karĢılık beynin büyüme hızı daha yüksektir. c) GeliĢim genelden özele doğrudur: Yukarıdaki ilk iki maddede bedensel geliĢim ifadesi kullandım ama burda geliĢim ifadesi kullandım. Önce bunu anlatayım yukarıdaki iki ilkemiz sadece bedensel geliĢimle ilgilidir. Ancak genelden özele ilkesi bedensel, dil, ahlak , biliĢsel geliĢim gibi birçok geliĢim alanında olan bir durumdur. ġimdi size bir soru yönelteceğim. Ġki insanın birbirine benzeyen yanları mı daha fazladır benzemeyen yanları mı ? Bu soruya genelde arkadaĢlar Ģöyle yanıt veriyor: “Tabii ki benzemeyen yanlarımız daha fazla” Bu çok büyük bir yanılgıdır. ġöyle açıklayalım bir fare ile insanın benzer yanları %90 civarıdır. DüĢünsenize bir fare ile bile ne kadar birbirimize benziyoruz peki fare ile böyle ise bir insanla benzer yanlarımız nedir nerdeyse %99. Hemen bir arkadaĢım Ģöyle diyor “Eee madem bu kadar benziyoruz bu bireysel farklılık ne iĢ o zaman” Evet bireysel farklarımız var ama bu benzeyen yanlarımızdan daha az. Farklı yanlarımız az ama ÇOK hatta ÇOK ÇOK ÇOK etkili ve önemli. O yüzden farkımız az ama bu az fark geliĢim psikolojisinde çok önemlidir. Özetlersek insanların birbirlerine benzeyen yanları çoktur farklı yanları ise azdır ama az olan bu farklılıklarımız geliĢimde oldukça önemli bir belirleyendir. - - - - Kasların geliĢimi kaba motor kaslarından ince motor kaslarına doğrudur. Bu yüzden bir çocuk bir motor beceriyi sergilerken önce kaba kaslarını ilerleyen yıllarda ince kaslarını kullanır. 1 yaĢındaki bir bebeğe çubuk kraker verdiğinizi düĢünün çocuk çubuk krakeri eliyle avuçlar ancak 2 – 3 yaĢ civarında çubuk krakeri parmakları ile tutabilir. BaĢka bir örnek 1 yaĢındaki çocuk bir topu elleri kolları ve göğsü ile tutar ancak 4 yaĢındaki bir çocuk sadece elleri ile tutar. Bu da gösteriyor ki çocuklar ilk baĢta kol ve göğüs gibi kaba motor kasları ile edim ortaya koyarken ilerde daha ince zarif hareketler yapıyor ( Bedensel geliĢimin genelden özele olması) Bir bebek önce dilinin tümce( cümle) yapısını kavrar daha sonra sözcükleri öğrenir. Bu söylediğim garip gelebilir ama böyledir. Bu da gösteriyor ki önce geneli yani cümleyi sonra özeli yani sözcükleri kavrıyor. ( Dil geliĢiminin genelden özele olması ) Bir çocuk önce tüm Ģeyler için genel bir biliĢsel Ģema oluĢturur. Örneğin uçağa, kuĢa, kelebeğe kuĢ der. Daha sonra uçan nesneleri ayırt edip kuĢ – uçak – kelebek hatta daha sonra kuĢları ayırt edip serçe – güvercin vs Ģemalar oluĢturur. ( BiliĢsel geliĢimin genelden özele olması ) 7 yaĢındaki bir çocuk olayları değerlendirirken ahlaki açıdan ya doğru ya da yanlıĢ diye ayırır. YaĢı ilerledikçe olayların sadece doğru ve yanlıĢ değil kısmen doğru bazen doğru gibi çok karmaĢık olduğunu anlar. ( Ahlak geliĢiminin genelden özele olması ) Bazı geliĢim psikolojisi kaynakları genelden özele doğru ilkesi ile basitten karmaĢığa doğru ilkesini eĢ anlamlı kullanmaktadır. Sonuna kadar saygı duyarım çünkü doğrudur. ! Bireysel farklılıkların nedenleri: a) Anne baba tutumları b) Ekolojik perspektif ( Öğrencinin yakın çevresinden yani anne babası- uzak çevresine -yani toplum ve dünya- kadar uzanan etkenler) c) Sosyo – ekonomik düzey d) Kültür e) Çocuk bakım uygulamaları f) Doğum sırası ( ilk çocuk ortanca çocuk son çocuk olma durumu) Bireysel farklılıklar nelerdir: a) Zeka ( En önemli bireysel farklılıktır ) b) Ġlgi, tutum, yetenek vs. c) BiliĢsel stil d) Algılama stilleri e) Bilgi iĢleme stilleri f) DüĢünme stilleri g) Öğrenme stilleri h) Denetim odağı i) Cinsiyet rolü j) Özsaygı Bireysel farklılık konusunda benzeyen yanlarımızın daha fazla olduğunu söylemiĢtik. Bu yüzden bireysel farklılıklar grafik olarak ifade edilmek istense çan eğrisi ( Normal dağılım eğrisi) kullanılır. Ne demek istiyoruz Mersin’deki tüm çocukların ya da Mersin’i yansıtan bir grup örneklem çocuğun zekası ölçülse ve tüm zeka verileri kaydedilip grafiğe dökülse oluĢacak grafik çaneğrisidir. Bu bilgiyi unutmayın!!! GELĠġĠM GÖREVLERĠ MODELĠ HAVĠGHURST Havighurst geliĢimin görevleri modelinde , bebeklik, ilkçocukluk, sonçocukluk, ergenlik, genç yetiĢkinlik , yetiĢkinlik ( orta yaĢ) ve yaĢlılık dönemlerinde kazanılması yerine getirilmesi gereken bazı evrensel geliĢim görevlerini ortaya koymuĢtur. Havighurst‟un söylemek istediği Ģudur: GeliĢim sürecimizi bütün olarak düĢündüğümüzde her dönemde değiĢik görevler vardır. Ve her dönemin görevi bir sonraki dönem için alt görevdir; yani ergenlik dönemindeki görevleri yerine getirmemiz yetiĢkinlik dönemine hazırolmamızı sağlar. Bu yüzden her geliĢim ödevinin ait olduğu geliĢim döneminde yerine getirilmesi gerekliliğini vurgulayan Havighurst kritik dönem kavramına vurgu yapmaktadır. Her dönemin gerektirdiği geliĢim görevleri kazanılmadığında bir sonraki dönemde kazanılması zordur. Bir dönemde kazanılması gereken davranıĢ kazanıldığında sonraki dönemlerde, baĢarıya ve mutluluğa ve çevreye uyuma yol açtığını kazanılmadığında ise mutsuzluğa ve çevreye uyumda zorluğa yol açtığını söylemiĢtir. YaĢamın belirli bir döneminde öğrenilecek görevleri belirleyen faktörler Fiziksel Olgunluk Toplumsal beklenti ve talepler Kişisel değerler ve beklentiler İdiyografi GeliĢim Görevlerinin Ġlkeleri Bireysel büyüme ve gelişim süreklidir. Bireysel büyüme belirleme amacıyla dönemlere veya evrelere ayrılabilir. Her yaşam evresindeki bireyler genelde sahip oldukları belli genel özelliklerle nitelenebilirler. Belli bir kültürdeki bireylerin çoğu benzer gelişim evrelerinden geçerler. Toplum bireylerden bazı taleplerde bulunur ve bu talepler toplumun tüm üyeleri için nispeten benzerdir. Toplumun bu talepleri birey, gelişim sürecinde ilerledikçe evreden evreye değişir. Birey şimdiki davranışlarını değiştirme talebiyle karşılaştığı ve yeni bilgiler edindiği sürece gelişim krizleri ortaya çıkar. Gelişim krizlerini karşılar ve çözerken kişi olgunluğun bir gelişim evresinden diğerine geçer Gelişim görevi bir evrede saf bir biçimde ortaya çıkar ( Bulanık ve belirsiz değildir ) Gelişim krizlerini veya gelişim görevlerini çözme hazırlığı, çözülmesi gerektiği evreden önceki evrede meydana çıkar. Kişi verdiği kararı gözden geçirmek zorunda kaldığında, gelişim krizi ya da görevi daha sonraki evrede farklı bir biçimde tekrar ortaya çıkabilir. Kriz veya görev, birey başarılı bir şekilde sonraki gelişim evresine geçmeden çözülmelidir. Bir görev veya krizi karşılamada başarısızlık toplum tarafından hoşgörüsüzlüğe yol açar. Belli bir gelişim görevinin her birey için biricik olan bir anlamı bulunmaktadır. İDİYOGRAFİ Gelişim görevleri bir araya gelerek bir örüntü oluştururlar. Tekil gelişim görevi olarak değil bir dönemdeki gelişim görevleri bütünü olarak ele alınırlar. GELĠġĠM GÖREVLERĠMĠZ ( ÖDEVLERĠMĠZ ) BEBEKLĠK ( 0 – 2 yaĢ ) : Nefes alma ( Nabız ve solunum sisteminin düzene girmesi) Yürüme ( Dönemin ortaları ) KonuĢma Uyku düzeni Katı yiyecek yeme DıĢkı kontrolünü sağlamaya baĢlama ( Dönemim sonları ) Sosyal çevreyle ilk iliĢkileri kurabilme ( Anne – baba vs ) ĠLK ÇOCUKLUK ( 2- 6 yaĢ ) : Çevresindeki bireylere iliĢkin duygularını fark etme Okuma – yazma ve temel okul becerilerine hazır hale gelme ( Dönemin sonu) Cinsiyet farklılığını kavrama ( 3 yaĢ ) Bu dönemde çocuk cinsiyetinin kız ya da erkek olduğunu öğrenir. Cinsiyetleri ayırır ancak daha çok dıĢ görünüĢe yani Ģekle göre ayrım yapar. Örneğin kısa saçlılar erkek uzun saçlılar kız gibi Özbakım becerileri ( Üstünü giyinme – yemeğini yeme vs) Doğru yanlıĢ kavramlarını ayırt etmeye baĢlar ( Dönemin sonları ) Vicdan geliĢmeye baĢlar ( Dönemin sonu dönemin baĢlarında çocukta vicdan yoktur ) CĠNSEL GÖSTERĠġSĠZLĠĞĠ ( cinsiyetini teĢhir edici davranıĢlar yapmamak) öğrenmelidir.” Dili anlaĢılır Ģekilde kullanma; daha çok fiziki çevre ile ilgili kavramlar geliĢtirme ÖzdeĢime dayalı cinsiyet rolü edinme SON ÇOCUKLUK / ORTA ÇOCUKLUK ( 6 – 12 yaĢ ) : Gündelik oyunlar için gerekli fiziksel becerileri ustalıkla yerine getirebilme Büyüyen bir organizma olarak kendine karĢı yararlı bir tutum oluĢturma YaĢıtları ile iyi iliĢkiler kurma ( Bir önceki dönemde benmerkezci olmasındak kaynaklı sadece yaĢıtları ile iliĢki kuran çocuk bu dönemde benmerkezcilikten uzaklaĢtığı için yaĢıtları ile iyi iliĢkiler kurar. ) Uygun erkeksi ve kadınsı sosyal rolü öğrenme ( Bir önceki dönemde cinsiyetini fark etmiĢ olan çocuk bu dönemde cinsiyetine uygun davranmayı öğrenir Ġlk çocuklukta cinsiyet farklarını öğrenen çocuk bu dönemde cinsiyet sosyal rollerini kavrar. Ġlk çocuklukta cinsiyette fiziksel görünüĢ ağırlıkta iken bu dönemde davranıĢ ağırlıktadır. ( Erkekler Ģöyle yapar, kızlar Ģöyle yapar gibi ) Okuma, yazma ve hesap ile ilgili temel becerileri geliĢtirme Gündelik yaĢam ile ilgili kavramları geliĢtirme Vicdan, ahlak ve değerler sistemi geliĢtirme ( 6 yaĢ civarında geliĢmeye baĢlayan vicdan bu dönemde büyük ölçüde geliĢir; ancak dıĢa bağlı vicdan ve ahlaki değer sistemi hakimdir. Yani anne ve babasından aldığı gibi. Ergenlik döneminde ise birey kendi ( kiĢisel ) vicdan ve ahlaki değerler setini oluĢturacaktır ) KiĢisel bağımsızlığa ulaĢma ( Ġlk çocuklukta hareket özgürlüğü ve özbakım becerilerini kazanmıĢ olsa da kendi baĢına davranmayı henüz pek baĢaramaz; bu dönemde artık kendi baĢına davranıĢ ve giriĢimlerde bulunabilir en yalın söylemi ile okula kendi gidip gelebilir. ) Sosyal grup ve kurumlara karĢı tutum geliĢtirme ( Ülkelerinde ve dünyada olup bitenler hakkında fikir üretebilirler; toplumsal kurum ve kuruluĢlara karĢı artık bir tutumları vardır ) ( Dönemin sonlarına doğru ) ERGENLĠK / ADÖLANS DÖNEM ( 12 – 18 ) Akranları ile olgun iliĢkiler kurma Hızlı geliĢen bedenini kabul etme ve etkili Ģekilde kullanma YetiĢkin kadın erkek kimliğine ve cinsiyet rolüne sahip olma Duygusal bağımsızlığa ulaĢma Kendisine ait ahlak ve vicdani değerler sistemi oluĢturma Evliliğe ve aile kuramaya hazır hale gelme Bir mesleğe yönelme ya da hazırlanma Toplumsal açıdan sorumlu davranıĢı isteme ve kazanma Kimlik edinme çabaları ve kimliği edinme GENÇ YETĠġKĠNLĠK ( 18 – 30 ) EĢ seçme EĢiyle yaĢamayı ( evli) öğrenme ( Çapkınlığa veda ) Aile kurma ( Yukarıdaki iki geliĢim görevini kapsar ayrıca toplumsal bir birim olan ailenin önemini anlamayı içerir) Çocuk yetiĢtirme Ev idare etme ( Ev ekonomisi ve cinsiyet rolleri açısından bakıldığında erkek evin yöneticisi kadın ise çekip çevirenidir; bu roller değiĢebilir ya da tartıĢılabilir) Bir iĢe girme / baĢlama VatandaĢlık sorumluluklarını yerine getirmeye baĢlama ( Askerlik – oy kullanma – vergi vs ) Toplumla uyumlu bir sosyal grup kurma ( Üniversitedeki rockçı, heavy-metalci ve benzeri olan arkadaĢlara veda artık topluma uyacan ve arkadaĢların da evli mutlu ve çocuklu olacak ya da adam akıllı bir derneğe üye olabilirsin ! ) Bir de mesleki kariyerini de planladın mı tamamdır. YETĠġKĠNLĠK / ORTA YETĠġKĠNLĠK ( 30 – 60 ) Ekonomik bir yaĢam standartı kurma ve sürdürme ( Artık yazın Antalya’da 5 yıldızlı otelde tatil yok , efendime söyleyim dıĢarda yemek yeme yok , kredi kartına yüklenme yok herkes bütçesine göre bu arada bir ev ve araba alabilirsen süper ) YetiĢkin vatandaĢlık ve toplumsal sorumluluğuna eriĢme Çocuklarına yol gösterme ve onların da örnek birer birey olmasında rehber olma YetiĢkin boĢ zaman etkinlikleri geliĢtirme ( Hobiler geliĢtirebilirsin emekli olunca sıkılmazsın; ama hazırlığa burda baĢla ki emeklilikte rahat edersin ) Kendini bir kiĢi olarak eĢiyle iliĢkilendirme ( EĢiyle kendini bir görme her kararı eĢini de düĢünerek alma vs ) Orta yaĢın fiziksel değiĢikliklerini kabullenme YAġLILIK / ĠLERĠ YETĠġKĠNLĠK ( 60 +) Azalan fiziksel ve biliĢsel güce uyum sağlama Azalan gelire uyum sağlama EĢin ölümüne uyum sağlama YaĢ grubu ile yakın bir iliĢki kurma ( Kendi yaĢ grubu daha çok zaman geçirme ) Doyurucu fiziksel yaĢam düzenlemesi yapma ( Evini ve eĢyalarını azalan fiziksel gücüne göre düzenleme örneğin apartmanın 1. 2. katında ev satın alma ) GeliĢim görevlerini incelediğinizde BENZER GELĠġĠM GÖREVLERĠNĠN farklı YAġ DÖNEMLERĠNDE de olduğunu dikkatinizi çeker. Bu durum gayet normaldir. Bir geliĢim görevi bir dönemde pat diye baĢlayıp bitmez. AyrıcakiĢi geliĢim görevlerini içinde bulunduğu yaĢ döneminde yerine getirmeye çalıĢır. Son olarak bu görevlerin ĠDĠYOGRAFĠK ( öznel) olduğunu bir kere daha vurgulamak iyi olacaktır. !!! BiliĢsel GeliĢim Dil GeliĢimi KiĢilik GeliĢimi Bedensel GeliĢim GeliĢimin Alanları Benlik GeliĢimi Ahlak GeliĢimi Fiziksel ve Psiko-motor GeliĢim Büyüme ve gelişim yaşamın başlangıcından sonuna kadar devam eden dinamik bir süreçtir. Fiziksel( Bedensel) gelişim bütün bir gelişimin temelini oluşturduğu için gelişimin öteki alanları üzerinde önemi bulunmaktadır. Psiko-motor( Devinişsel) gelişim bireyin kol, bacak ile tüm organlarını kullanmada güç ve hız kazanmasına, beden organları arasında eşgüdüm sağlanmasına ve onları denetim altına almada becerikli duruma gelme sürecini ifade eder. Psiko-motor gelişim sadece kas- sinir sistemi ile açıklanmaz, vücut organlarının eşgüdümlü çalışmasını ifade ettiğinden BEYİN-KAS KOORDİNASYONU olarak da değerlendirilebilir. Fiziksel gelişim, gelişimin daha çok kalıtsal özelliklerini içerir. İnsan vücudunun büyümesi, motor gelişimi, vücut ve duyu sistemindeki değişiklikler; cinsel gelişim, sağlık, beslenme, uyku gibi fiziksel gelişimle ilgili süreçleri kapsar. FĠZĠKSEL VE PSĠKOMOTOR GELĠġĠM DÖNEMLER DOĞUM ÖNCESĠ: Döllenmeyle baĢlayan bu dönem anne karnından çıkıĢa kadar olan süredir. Doğum Öncesi Dönem Üç Evreye Ayrılır Zigot ( Dölüt ) (0-2 Hafta ) Embriyo ( 2 – 8 Hafta) Fetus ( 9-38 Hafta) Bebeğin temel organları ilk üç ay içinde büyük ölçüde tamamlanır ( Embriyo Dönemi) Aynı zamanda bu evrede üç ayrı hücre tabakası geliĢir. En dıĢtaki tabakaya ektoderm, ortadaki tabakaya mezoderm ve en içteki tabakaya endoderm denir. Ektodermden sinir sistemi ve deri; mezodermden iskelet ve kaslar; endodermden sindirim sistemi ve yaĢam için önemli olan organlar ( Akciğer, Sidik torbası, karaciğer, pankreas vb. ) Fiziksel gelişim en hızlı olduğu dönem doğum öncesi dönemdir. ( Özellikle ilk 3 ay) Bebeğin anne karnında geliĢimini olumsuz yönde etkileyecen bazı durumlar: Sigara, alkol, epilepsi ilaçları, antidepresanlar, radyasyon, annenin iyi beslenmemesi, annenin çok genç ya da yaĢlı olması, annenin yoğun stres altında olması vb. DOĞUM ÖNCESİ GELİŞİM DEVRELERİ Devre Zaman DeğiĢiklikler Dölüt 0-4 Günler Döllenme; hücre bölünmesi; zigot fallop borularından dölyatağına (uterusa) doğru hareket eder. Zigot dölyatağına yerleĢmeye baĢlar Zigotun döl yatağına yerleĢmesi tamamlanır Plesenta oluĢmaya baĢlar Kalp atmaya baĢlar; gözler, kan damarları ve sinir sistemi geliĢmeye baĢlar Kollar ve bacaklar oluĢmaya baĢlar; gonad( cinsel salgı bezi) oluĢmaya baĢlar Önemli organların geliĢimi tamamlanır. Cinsel organların görünümü tamamlanır; bacak ve kol hareketlerini yapmaya baĢlar; dolaĢım sistemi çalıĢır. Uyarıcıya tepki verir Deri ve saç geliĢir; iskelet yapısı güçlenir Kalp atıĢı duyulabilir; etkin olarak hareket eder Kilo almaya baĢlar; emme hareketleri görülür Gözler açılır BoĢaltım sistemi olgunlaĢır Deri altında yağ tabakası oluĢur Dölyatağı dıĢında yaĢayabilir Normal Doğum Emriyo Fetus 4-8 Günler 12 – 13 Günler 2. Hafta 3-4. Hafta 5-6. Hafta 8. Hafta 8-12. Hafta 10. Hafta 13- 16. Hafta 20. Hafta 25 – 28. Hafta 26. Hafta 28. Hafta 30. Hafta 32 – 36. Hafta 38. Hafta BEBEKLĠK ( 0 – 2 ) : Bebeğin doğumdan sonra yaptığı ilk hareket nefes almadır. YaklaĢık ilk 1 aylık döneme yenidoğan adı verilir. Sindirim Sistemi: Yeni doğan bebeğin sindirim sistemi yalnızca anne sütü ve onun bileĢimine yakın gıdaları sindirebilecek durumdadır. Solunum Sistemi: Bebekler yetiĢkinlerden daha hızlı soluk alıp verirler ( Dakikada 40 – 60 ) Ayrıca solunum yolları yetiĢkinlerinkinden daha kısa ve dardır. Kalp ve DolaĢım Sistemi: DolaĢım sistemi doğum öncesine göre değiĢiklik gösterir. Her Ģeyden önce göbek kordonu ve plasenta ile bağlantısı kalmamıĢtır. Kanında kalıcı hemoglobin bulunur. Bebeklerin kalbi de yetiĢkinlere göre fazla atar ( Dakikada 120 – 140 ) Beyin ve Sinir Sistemi : Bebeğin sinir sistemi ve beyni geliĢtikçe reflekslerin yerini bilinçli ve istemli hareketler alır. BağıĢıklık Sistemi: Yeni doğan bebeklerin bağıĢıklık sistemi zayıftır. Anne sütü ile anneden bebeğe geçen antikorlar birçok hastalığa karĢı bebeği korur. BoĢaltım Sistemi: Böbrekler doğuĢta iĢlevini yapabilecek olgunlukta iken , idrar torbası bu olgunluğa ulaĢmamıĢtır. Bebeklerin yeni doğduklarında tüm hareketleri refleksiftir yani irade dıĢı. YaĢı ilerledikçe psiko-motor becerileri artar iradesiz hareketler azalır yerini iradeli edimlere bırakır. 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. 12. 13. Ay: Büyük ölçüde yüzüstü ya da sırtüstü yatar. BaĢını sağa sola çevirir. YavaĢ hareket ettirlen nesneleri takip eder. (Görme becerileri yeterince iyi değildir) Elleri genelde yumruk Ģeklindedir. Ay: Kucağa alındığında 5 saniye kadar baĢını dik tutabilir. Eller açılmıĢtır ve eline verilen çıngırağı iki elini birleĢtirerek tutar. Ay: Yüz üstü yatarken ön kollarının desteği ile baĢını 90 derece kaldırır. Ay: Yastıkla desteklenirse kısa süre oturur. Sırt üstü yatarken yan dönebilir. ( Benim çocuk 4. Ayda böyle döne döne salondan mutfağa kadar gitti ) Ay: Desteklenmeden 1 dakika süreyle oturabilir. Nesneleri tek eli ile tutup rahatlıkla ağzına götürür. Ġnce motor becerilerini kullanmaya baĢlar ama çok yetersizdir. Ay: Mama sandalyesinde oturur. Emekleme pozisyonundan oturma poziyonuna geçer. Dizlerini kıvırıp açarak yaylanma hareketi gösterir. Ay: Çıngırağı sallayarak ses çıkarabilir, ayağını ağzına götürür. Ay: Uzağına konan nesneleri düĢmeden eğilerek alır, elleri ile desteğe tutunarak ayağa kalkabilir, “ceee” “bay bay” “el çırpma” gibi oyunları oynamaktan hoĢlanırlar, nesneleri ileri geri sürüklerler nesneleri atıp birinin ona vermesinden hoĢlanırlar. Ay: Ayakta dururken oturma poziyonuna geçer. Yukarılara tırmanabilir, elektirik prizlerine parmağını sokmaya çalıĢır. Ay: Eline aldığı küpleri bardağa bırakır. Duvara tutunarak yana doğru yürür. Ay: ĠĢaret parmağı ile bir nesneyi gösterebilir. Eline verilen kalemi kavrar rastgele resim çizer Ay: Ġlk desteksiz deneme adımlarını atar. – 18 Ay: Büyük bir topu taĢıyarak yürür, yere doğru bakarak hızlı yürür ( koĢar gibi) topa tekme vurmakta güçlük çekerler, telefonla konuĢurlar ( taklik Ģeklinde) 19 – 24 Ay: Yürürken aniden döner, elinden tutulduğunda merdiven çıkar, çift ayakla zıplar, tek ayak üzerinde kısa süre dengede kalırlar. Ġlk iki yılın içinde geliĢen tüm motor beceriler karmaĢık ve dinamik bir süreçtir. Bebeğin bu becerilerin kazanılmasında baĢarılı olabilmesi için temel ihitiyaçlarının karĢılanması gerekir. Bebek kendini güvende hissetmeli, sevgi ve ilgi görmeli, yeterli uyku uyumalı, iyi beslenmeli ve uygun zamanda uygun uyarıcı çevrede deneyim kazanması sağlanmalıdır. Bebekler bu dönemde bazı deviniĢsel hareketleri birçok denemeden sonra öğrenirler. Bebekler yaptıkları hareketin doğruluğundan iyice emin olmadan baĢka bir harekete geçmezler. Motor geliĢim ilk aylarda bütünüyle sinir bağlantılarına, beyin merkezine ve kemik yapısına bağlıdır. Bu yapılar yeterince olgunlaĢmadan çocuğa sürekli alıĢtırma yaptırmakla geliĢim SAĞLANMAZ. !!! ANCAK çocuk olgunlaĢtıktan sonra yapılan egzersizler becerileri artırır. Bu da olgunlaĢma ve öğrenme arasındaki etkileĢimi ifade eder. BEBEKLERDE GÖZLENEN BAZI REFLEKSLER VARKALMA REFLEKSLERĠ Nefes alma: Kökünü arama ( Kökseme – Rooting) : Yanağa dokunulduğunda yüzünü dokunulan yöne doğru çevirme. Emme: Damak ve dil kullanılar yapılan güçlü emme hareketi. Yutma: Gözkırpma ( Blinking) : Göze doğru gelen nesne ya da parlak ıĢıkta gözkapaklarını kapama vs Gözbebeği : Parlak ıĢıkta gözbebeğinin küçülmesi karanlıkta ise büyümesi. Daha iyi görmeyi sağlar ĠLKEL REFLEKSLER Moro ( Ġrkilip - Kucaklama) : Ani gürültü ya da yüksek bir yerden düĢerken bebeğin irkilmesi ve kollarını önce iki yana açıp göğsünde kucaklar gibi birleĢtirmesi. 6. aydan sonra ortadan kalkar ama irkilme ( baĢlangıç tepkisi) devam eder. Babinski: Ayak tabanı uyarıldığında ayağın bükülmesi ve ayak parmaklarının yukarı doğru yelpaze gibi açılması Babkin : Avuç içine bastırıldığında gözlerin kapanması, ağzın açılarak baĢın çevrilmesi Rage : Hareketi engellendiğinde ya da ağzı örtüldüğünde bebeğin ağlaması ve kurtulmak için çaba göstermesi Knee jerk: Diz kapağına hafifçe dokunulduğunda ayaklarını yukarı kaldırması Palmer gasp: Parmaklarından tutulup kaldırıldığında bebeğin asılı durmaya çalıĢması Tonik boyun: Sırt üstü yattığında baĢın yana dönüp bir kolun baĢın döndüğü tarafa çevrilerek diğer kolun ise asimetrik olarak tesi yönde kaldırılması. ( Bir eskrimci duruĢunu andırır kafanızda canlanmadı ise internette görsellerde arayın ) Ġlkel refleks diyip geçmeyin. Bebeğiniz bu saydığımız reflekslerden birini göstermiyorsa ( doğduğunda) ciddi sinir ya da beyin hasarına iĢaret olabilir doktora gösterilmelidir. ĠLK ÇOCUKLUK DÖNEMĠ ( 2-6 ): Bedensel geliĢim 0-2 yaĢ dönemine göre azalmıĢtır. Sinir sistemi geliĢimini büyük ölçüde tamamlamıĢtır. 4 yaĢında boy uzunluğu doğum boyunun 2 katına ulaĢmıĢtır. DiĢer 4 yaĢında tamamlanır, 6 yaĢından itibaren süt diĢleri düĢmeye baĢlar. Küçük kaslarda geliĢmeler hissedilir, örneğin 2- 3 yaĢ arasında çatalla yemek yiyebilir, 5 yaĢında kalemi acemice tutabilir, 6 yaĢta harfleri yazacak duruma gelir. ( ANCAK YĠNE DE ĠNCE KASLAR TAM OLARAK OLGUNLAġMAMIġTIR. ) Kalp atış hızı 6 yaşına kadar çok hızlı iken 6 yaş ve sonrasında giderek yavaşlar ve yetişkinlerinkine yakın bir değer alır. ( 6 yaşından küçük çocuklara kalp masajı yapılması durumunda yetişkinlere dakika başına yapılan masajdan daha fazlası yapılmalıdır.) Başın vücuda oranla olan büyüklüğü bu dönemde ortadan kalkar ve çocuk bebeklik görünümünden uzaklaşır. ( 1/4 ten 1/6’ya ) Okul öncesi dönemde kaslarda ciddi gelişmeler gözlenir. Ancak kaba motor hareketleri sağlayan kaslar ince motor hareketleri sağlayan kaslardan daha fazladır. Bu dönemde erkekler kızlardan daha ağır ve uzun olmalarına karĢın kızlar ince motor kaslarının geliĢimi erkelerden daha ileridir. Bu durum göz önüne alındığında aynı yaĢlardaki çocukların ince motor beceri gerektiren düğme iliklemek, makas kullanmak gibi iĢlerdeki baĢarılarını kıyaslamamak gerekir. Hatta bu durumun aynı cinsteki çocuklar arasında da olabileceği yani bireysel farklılıkların olabileceği asla unutulmamalıdır. Bu dönemde çocuklar uzun süreli oturmalardan hoĢlanmaz, koĢmak , zıplamak ve oynamak isterler. El- göz uyumları bu dönemde yetersizdir; ancak koordinasyon süreci baĢlamıĢtır. El-göz koordinasyonu okuma – yazma için önemlidir. Bu dönemden sonra geliĢecektir. Bu dönemde çocuklar aynı zamanda gözlerini küçük nesneler ve ayrıntılar üzerinde odaklamak için de yeteri olgunlaĢma düzeyine eriĢmemiĢlerdir. Bu durum el-göz koordinasyonun geliĢmediğinin de göstergesidir. ( Görme duyuları geliĢmemiĢtir) El-göz uyumunun sağlanması bir olgunlaĢmadır. NOT AL SON ÇOCUKLUK ( OKUL DÖNEMĠ) ( 6-12 ) : Okul döneminde bedensel geliĢim ilk yıllara göre yavaĢ bir geliĢim gösterir. Küçük ve ince motor kas geliĢimleri oluĢmuĢtur. Daha zarif ve ince hareketler yapabilirler, küçük nesneleri kullanabilirler. Ġlk çocuklukta büyük ölçüde tamamlanan sinir sistemi burada artık tamamlanmıĢtır. BaĢın vücuda oranı yetiĢkin seviyesine gelmiĢtir 1 / 8 Kemik geliĢimi kas geliĢiminden daha iyi durumdadır; bu yüzden büyüme ağrıları oluĢabilir. Bel, kol ve bacak kemikleri ağır iĢleri yapmaya uygun değildir. 9-10 yaĢlarına kadar erkekler daha iri olurken 10-11 yaĢlarında kızlar daha iri olur. El-göz uyumu sağlanır. Okuma – yazma becerisi geliĢir. 11-12 yaĢ döneminde erinliğe girerler ve hormonal değiĢiklikler görülür. Bu dönem çocuklarında iç salgı bezleri oldukça önemlidir. Gırtlağın iki yanında bulunan tiroid bezi yeterince salgı üretmezse bedensel ve zihinsel geliĢimde yavaĢlama görülecektir. ERGENLĠK ( 12 – 18 ) Ergenlik dönemi 3 evrede ele alınır. 1. 2. 3. Ön ergenlik ( Erinlik ) Ergenlik Son Ergenlik Ergenlikte fiziksel değiĢim hızlıdır. Bu yüzden bedensel değiĢimlere ayak uydurmak kolay değildir. Üreme olgunluğu oluĢmaya baĢlar. Ayrıca hızlı kemik kas geliĢimi vücut koordinasyonunu zorlaĢtırır, sakarlık gibi davranıĢlar gözlenmesine neden olur. Ortalama olarak ergenlik dönemine kızların 11-13 erkeklerin 13-15 yaĢları arasında girdikleri kabul edilmekle birlikte bu dönemin kesin sınırları yoktur. Ergenliğin baĢlama ölçütleri genel olarak Ģu üç belirtiyle ortaya çıkmaktadır: 1. 2. 3. Kızlarda ay hali , erkeklerde gece boĢalması Ġdrarın kimyasal analizleri sonucu ortaya çıkan belirtiler Kemik geliĢiminin röntgenle belirlenmesi Erinlik ve ergenlik evrelerinde kızlar yılda ortalama 5 -10 kilo, erkekler ise yılda ortalama 7,5 -12 kilo almaktadırlar. Kızlar ergenlik dönemine GENELLĠKLE erkeklerden önce girer. Ancak kimi durumlarda (genetik- çevresel faktörler) bazı erkek çocukları çevrelerindeki kız arkadaĢlarından daha önce ergenlik dönemine girebilir. Ergenlikte Ortaya Çıkan Büyüme DeğiĢimlerinin YaĢlara GöreDağılımı YaĢ Kızlar YaĢ Erkekler 10-12 Ġç organların geliĢiminde kritik dönem 12-13 Ġç organların geliĢiminde kritik dönem 11-12 Göğüslerin ve kalça kemiğinin büyüme-sinin baĢlaması 13-14 Kasıklarda kıllanmanın baĢlaması 14-15 Kas geliĢiminin yoğunlaĢması ve koltuk altı kıllarının geliĢimi 14-16 Cinsel organın büyümesi sperm üretimi 16-18 Yüzde kıllanmanın baĢlaması 19-21 Erkek biçim ve fiziğinin tamamlanması Kasıklarda kıllanmanın baĢlaması 12-13 13-14 Koltuk altı kıllarının geliĢimi ve regl( ay hali) görülmesi DiĢi biçim ve fiziğin tamamlanması 15-18 NOT AL Son dönemde genellikle kız çocuklarında görülen ANOREXĠA NEVROSA hastalığı ergenlik döneminde baĢlayan psikolojik nedenli iĢtahsızlık ve aĢırı derecede kilo kaybı ile belirlenen, oldukça nadir oluĢan bir bozukluktur. Zayıflama isteği ile perhiz yapılması ve bunun giderek aĢırı bir Ģekilde uygulanması bu rahatsızlığa yol açan bir nedendir. BULĠMĠNA NEVROSA: Sürekli aĢırı yemek yeme davranıĢı ile baĢlayan ardından bireyin bu davranıĢının normal olmadığını fark edip, yemek yemeyi durduramayacağı korkusunun ortaya çıkması ve buna bağlı olarak girilen depresyon hali olarak tanımlanır. ġahıs bu rahatsızlıkta yemek yeme davranıĢını telafi etmek için kusma yapabilir, bazı ilaçlar kullanabilir. Geç OlgunlaĢma ( GO) Erken OlgunlaĢma (EO) EO erkek çocuklar akranları tarafından daha çok ilgi görmektedirler. Lider durumundadırlar. Daha dışa dönük, karşı cinsle daha ilgilidirler. Kültürel normlara daha kolay uyum sağlarlar. GO erkek çocuklar yaşıtları arasında pek popüler değildirler. Ancak çok hareketli ve enerjiktirler. EO kız çocuklar, yetişkinlik döneminde yaşıtları ile karşılaştırıldıklarında daha çekingen olurlar. Sosyal ve kişilik özellikleri açısından da ortalama düzeyin altındadırlar. GO kız çocuklar, kendilerine daha güvenli, daha dışa dönük ve yaşıtları arasında daha popülerdirler. Yukarıda bahsedilen özellikler genellenilebilir yargılar değildir. Hatta bu yazdığımız ifadelere karĢı çıkılması doğal ve doğrudur. Yukarıda bahsedilenler doğulu toplumlar ( Asya ülkeleri vb) için geçerli olabilir ancak Batılı toplumlar için tam doğru olmayabilir. Genel kabulün yukarıdaki gibi olduğu bilin ancak bu anlatılanları tam doğru kabul etmeyip hep esneklik bırakın. En basit örneği Ģu Ģekilde olsun erken olgunlaĢmıĢ bir erkek çocuğu düĢünün yukarıda anllattıklarımızda erken olgunlaĢma erkek çocuklar için bir avantaj gibi görünmektedir. Ancak bu çocuk suç oranının yüksek olduğu bir mahallede yaĢıyorsa erken olgunlaĢması çete üyeliği, donjuanizm ( yaĢça büyük kadınlara aĢırı ilgi ), uyuĢtucu kullanma gibi olumsuz sonuçlar da doğurabilir. Birincil ve Ġkincil Cinsiyet Özellikleri CĠNSEL OLGUNLAġMANIN BAġLAMASI PÜBERTE DÖNEMĠ BĠRĠNCĠL CĠNSĠYET ÖZELLĠKLERĠ: Birincil cinsiyet özellikleri üremedeki belirleyici geliĢimlerle ilgilidir. Kızlarda, yumurtalık, rahim, vajina; erkelerde ise, testisler(yumurtalık) penis ve sperm birincil cinsiyet özelliğidir. ĠKĠNCĠL CĠNSĠYET ÖZELLĠKLERĠ: Vücutta doğrudan doğruya üreme faaliyetleri ile ilgili olmayan değiĢikliklerdir. Kasıklarda kıllanma, sakal, kol ve bacaklarda kıllanma, sivilce, yüzde yağlanma, sesin kalınlaĢması göğüslerde kabarma, sertleĢme ve göğüs düğümcükleri. Ġkincil cinsiyet özelliklerinin ergenlik dönemindeki bireyde aĢırı olması ( Kızlarda aĢırı sivilceleĢme- kıllanma göğüslerin büyüklüğü erkeklerde aĢırı göğüs büyümesi “jinekomasti-göğüs düğümcükleri” aĢırı kıllanma DUYGUSAL GELĠġĠMLERĠNĠ olumsuz etkileyebilir. Kadın cinsiyet hormonu olan östrojen ve erkek cinsiyet hormonu olan testosteron hormonu anne karnından itibaren salgılanır. Yani bu hormonlar ilk kez ergenlik döneminde salgılanmaz. Ayrıca bir erkek östrojen bir kadın da testosteron salgılayabilir. Bu hormonlar cinsiyet hormonu olsalar da birincil ya da ikincil cinsiyet özelliği değildirler; ama birincil ve ikincil cinsiyet özelliklerimizin oluĢmasında etkilidirler. KİŞİLİK GELİŞİMİ FREUD ve PSĠKO-ANALĠZ PSĠKO-SEKSÜEL GELĠġĠM KURAMI BĠLĠNÇ SINIFLAMASI ( TOPOGRAFĠK KĠġĠLĠK KURAMI) Freud’a göre bilinçlilik 3 bölümden oluĢur. 1. Bilinç: Farkında olduğumuz yaĢantıların bulunduğu yerdir. DıĢ dünyadan ya da bedenin içinden gelen algıları fark edebilen zihin bölgesidir. Bilinç; düĢünce, duygu ve davranıĢlar arasındaki bağın olduğu bölümdür. YAPISAL KĠġĠLĠK KURAMI ĠD: KiĢiliğin ilkel yanıdır ve sürekli olarak haz arar. 2. Bilinç öncesi : Bilincinde olmadığımız ama biraz düĢününce ya da ufak bir çabayla hatırlayabildiğimiz yaĢantıların olduğu yerdir. 3. BilinçdıĢı: Bilinçli algılamanın dıĢında kalan tüm zihinsel olayları içerir. BilinçdıĢında yer alan yaĢantılar ancak özel tekniklerle bilinç düzeyine çıkarılır ( Hipnoz, telkin vs ) Freud‟a göre kiĢiliği büyük ölçüde bilinçdıĢı süreçler belirler. BilinçdıĢı kısım sansürlüdür. KiĢi orayı gizler ancak; rüya – serbest çağrıĢım – hipnoz – anormal ruhsal belirtilerde bu sansür kalkar ve bilinçdıĢı açığa çıkar. BĠLĠNÇDIġI buz dağının GÖRÜNMEYEN kısmıdır. Yani kiĢiliğin belirlendiği davranıĢların yönlendirildiği en önemli zihinsel bölümdür Gerçek dıĢı ve karĢılanmaz istek ve arzuları vardır. Ruhsal enerji kaynağıdır ve kiĢiliğin biyolojik yanını oluĢturur. Bireyde bulunan iki içgüdü ( LĠBĠDO= Cinsel enerji ve saldırganlık ) id kaynaklıdır. Freud’a göre id ; iyi – kötü ya da ahlaki bakımdan hiçbir değer yargısı bilmeyen bir kaynayan duygular karmaĢası olarak tanımlar. Ġd kiĢiliğin en erken geliĢen bölümüdür ve temel biyolojik ihtiyaçları( cinsellik, açlık, acıdan kaçma vs ) içerir. KĠġĠLĠĞĠN TEMEL SĠSTEMĠDĠR SÜPEREGO: Ġdin aksine bireyin çevresinden ( anne – babatoplum ) öğrenmiĢ olduğu toplumsal kuralları, gelenekleri vicdan ve ahlaki değerleri, idealleri kapsar. Tüm davranıĢları ahlaki kuralları ve baĢkalarının görüĢlerini dikkate alarak değerlendirir. Ahlak ve kusursuzluk ilkesine göre çalıĢır. Süperego’nun en önemli görevi idin kabul edilemeyecek isteklerini bastırmaktır. EGO: KiĢiliğin gerçeklik ilkesine göre hareket eder. DıĢ dünya ( süper ego) ile id arasında arabuluculuk yapar. Ego hem idin isteklerini karĢılamak zorundadır hem de süperegonun beklentilerine yanıt vermek zorundadır. KiĢiliğin karar organıdır. Akılcı ve mantıklıdır. Ġd’in isteklerini dikkate aldığı için plan yapma, erteleme gibi çalıĢmaları vardır. EGO; id ile süperegonun çatıĢmasıyla baĢ edemezse SAVUNMA MEKANĠZMASINA baĢvurur Ġd Haz ( Hedonizm ) ilkesine göre çalıĢır. ( Birincil Süreçleri kullanır – refleks ya da rüyalar) KiĢiliğin ilk geliĢen yanıdır. Ego Gerçeklik ilkesine göre çalıĢır. Ġd‟le beraber geliĢir.Varlığını 1 aylıkken hissettirir. BaĢta id ile tek baĢına savaĢır. Süperego daha yok. Toplumsal ahlaki değerleri olmayan, saldırgan ve cinsellik düĢkünü insanlar Ġtaat ve Ceza Saf Çıkarcılık Sağlıklı kararlar alabilen, id’in ve süperegonun isteklerini dengeleyebilen bireyler. Sosyal SözleĢme Evrensel Ahlak Süperego Vicdan ve ahlak ilkesine göre çalıĢır. YaklaĢık 6 yaĢ civarında geliĢir. (Varlığını ilk kez 3 yaĢ civarında hissettirir) BaĢkalarının ve toplumun değerlerini önemseyen, ahlaki değerlere çok bağlı kiĢiler Ġyi Çocuk Kanun ve Düzen aĢırı Freud‟a Göre KiĢilik Tipleri Erotik Tip Sevgi kaybetme korkusu ile yaĢarlar. Kendisinden sevgiyi sakınanlara bağımlı yaĢar. - Başkaları ile olmayı sever - Kalabalığı sever - Kendisini ve başkalarını “popüler” “doğru olanı yapmak” “toplumsal baskı” gibi değerlerle ölçer - Abartmayı sever Obsesif Tip Vicdanı ile mücadele eder, “takıntılı” tipler diyebiliriz. - Eleştirir, şüphecidir - Kolay kolay etkilenmez - Rasyonel ( akılcı ) olmakla övünür - Basit olayları karmaşık bir biçimde yorumlar Narsist Tip Kendini yaĢatma ve var etme savaĢındadır. - Kusuru başkalarına atar - Başkalarıyla ilişkilerinde kendini beğenir - Kendisiyle ilgili endişelerin farkında değildir - Kendisinden memnundur ĠD – EGO – SÜPEREGO KARġILAġTIRARAK DERĠNLEġTĠRELĠM ĠD ( Alt Ben): KiĢiliğin temel sistemidir. Ego ve süperego ondan ayrımlaĢarak geliĢir. Kalıtsal olarak gelen, içgüdüleri içeren, doğuĢtan var olan psikolojik eğilimlerin tümüdür. Egonun ve süperegonun çalıĢması için gerekli enerjiyi üretir ( Yani id yoksa ego ve süperegoya da gerek yoktur) Ġd, biriken enerjisini bir an önce boĢaltmak ister ( SABIRSIZDIR) Kırmızı ıĢıkta durmuĢsunuz daha sarı yanarken arkadan kornaya basan sabırsız Ģoförlerde id egemendir deriz. Cinsel ve saldırgan itkilerini denetleyemeyen bir an önce boĢaltmak isteyen kiĢilerde id egemendir. EGO ( Ben) : KiĢiliğin karar organı, mantıklı sürecidir. Pratiktir. Gerçekliğin yol gösterenidir. Uyum sağlar Ego’nun aynı zamanda ketleyici bir özelliği de vardır. Yani id’i baskılayarak savunma mekanizması üretmek gibi. Ancak bu iĢlevi bilinçdıĢıdır ( Yani ego savunma mekanizması yaptığında organizma bunu bilinçli olarak algılamaz; daha net bir ifade ile çoğu kez yaptığımız savunma mekanizmalarını fark etmeyiz. SÜPEREGO ( Üst Ben) : Anal dönemde temelleri atılır ( 3 yaĢ ) fallik dönemde tam olarak Ģekillenir ( 6 yaĢ) Ödül ve ceza mekanizmasına sahiptir ( Organizmanın yaptığı davranıĢları ahlaki değerlere uygun bulursa ödüllendirir, uygun görmezse de korku – vicdan azabı vb Ģekilde cezalandırır. ġimdi anlatacakların garip ya da saçma gelebilir. ( Derdinizi Freud Amca’ya anlatın) Ama dikkatlice okuyun. Süperegonun bilinçdıĢı cezalandırma süreçleri de vardır. Hiç, suç iĢledikten kısa bir süre sonra mesela birkaç gün sonra baĢınıza kötü bir Ģey geldi mi? Geldi ise Freud bunu Ģu Ģekilde açıklıyor. Diyelim ki annenizin cüzdanından para caldınız ve bunu çatır çatır yediniz. Hiç de piĢman değilsiniz ve içiniz rahat ( SĠZ ÖYLE SANIN) Ancak süperegonun bilinçli algılama dıĢında kalan bir kısmı daha vardır ki burası siz fark etmeseniz de yaptığınız davranıĢtan ötürü vicdan azabı çeker. Anneninizin parasını çaldınız ve yakalanmadınız, yani ceza almadınız. Süperegonuz sizi dalgınlaĢtırır, sinirlileĢtirir ve sokakta giderken birine çarparsınız, karĢınızdaki kiĢi dikkat eder misin der ve siz de sanane be kardeĢim dersiniz ( sinirlisiniz ya ) ve bir güzel dayak yersiniz. Bu Ģekilde annenizin vermediği cezayı sokaktaki kiĢi verir. Freud buna süperegonun bilinçdıĢı cezalandırması der. GARĠP ama GERÇEK Bir nevi süperegonun bizden intikamı. Bizi o kiĢiden dayak yemeye zorladı. Ama farkında değiliz.! Süperegonuzu SĠNĠRLENDĠRMEYĠN ! Psiko-Seksüel GeliĢim Dönemleri Oral Dönem (0-1) Fallik Dönem (3-6) Anal Dönem (1-3) Gizil(Letans) Dönem (7-11) Genital Dönem (12-18) ORAL – DUYUM DÖNEMĠ ( 0-1/1,5 yaĢ ) : En önemli haz kaynağı ağızdır. Bebek emmekten haz alır. Ancak aĢırı emzirme veya memeden erken kesme ileride sorunlar, bağımlılıklar yaratabilir. - EROJEN ( CĠNSEL) BÖLGE baĢta AĞIZ olmak üzere DERĠ ve DĠġTĠR. Tırnak yeme, kalem ısırma, sigarada dudak tiryakiliği, aĢırı yemek yeme bu dönemi sorunlu geçiren bireylerde görülebilir. Çocuğun birden sütten kesilmesi yaĢama küsmesine neden olabilir, anneye düĢmanlık ya da anneyi aĢırı sevme gibi zıt duygular yaratabilir. Ağız yoluyla haz dönemine takılan(fiksasyon-saplantı) bireylerde kiĢilik oral karakter kazanır. Gerginlik – bağımlı ve karmaĢık bir duygusal yapı görülebilir. Ayrıca bu döneme takılanlar saf, iyimser, ya da bunların zıttı, kötümser, sömürücü vs olabilir. Freud özellikle oral dönemde ihmal edilen yeterince sevilmeyen, yeterince dokunma duyusunu yaĢamayan bebeklerin ileriki yaĢlarda psikoz(ciddi akıl hastalığı) geçirebileceklerini söyler. ORAL DÖNEM Erotik Oral ( 0 – 8 ay): Libido enerjisi ağza, dudaklara, dile, deriye ve duyu organlarına yatırılır. Sad‟ık (Sadist) Oral ( 8 – 18 ay) : Libido enerjisinin temel kaynakları, diĢler, deriler, deri ve duyu organlarıdır. Bu dönemdeki cinsel hazlar: Emme, yutma, fiziksel temas,gözlemleme gibi etkinliklerdir. Anne çocuğun isteklerini karĢılamazsa ( emme – temas vs) çocukta savunma mekanizması olarak yadsımayı ( inkarı – emme isteğini inkar etme ) oluĢturabilir. Fallik Dönem (3-6) Oraltakılanlar: Dönem Anal Dönem Bu döneme Edilgenlik, bağımlılık, merak, iyimserlik, sigara içme eğilimi, oburluk, konuĢma hastalığı (0-1) (1-3) Gizil(Letans) Dönem (7-11) Genital Dönem (12-18) ANAL – KAS DÖNEMĠ ( 1-3 yaĢ ) : Ġdrar ve dıĢkı çıkarma ile ilgili dönemdir. DıĢkılamanın olduğu organ önemlidir ve haz kaynağıdır. EROJEN (CĠNSEL) BÖLGE ANÜSTÜR. Çocuk bu dönemde hem çevresini hem de kendi bedenini kontrol etmeyi öğrenir idrarını tutmak için gerekli olgunluktadır. Tuvalet kontrolü eğitimi çok önemlidir. Katı- baskıcı bir tuvalet eğitimi veren anne ve babalar çocuğun bu döneme bağımlı kalmasına neden olabilirler. ġöyle düĢünelim bu dönemde çocuk iki Ģeyden “cinsel” haz duymakta. Birincisi kakasını yapmaktan ikincisi ise tutmaktan. ġimdi diyelim ki çocuğumuz kakasını tutmakta ve yapmak istememekte ( Yani haz aldığı bir eylemi yapmakta) anne çocuğu zorla tuvalete götürürse çocukta ĠNAT – YIKICILIK duyguları geliĢir. Baskıcı tuvalet eğitimi çocukta ĠNAT duygusu yaratabilir anne ve babayı protesto amaçlı kakasını yapmama ya da ulu orta yere yapma gözlenebilir. Bu döneme takılan bireylerde inatçılık, cimrilik, yıkıcılık, sinirlilik, saldırganlık vs gibi sorunlar yaĢayabilir. Çocuk ilk defa bu dönemde önce aile içi kurallar ve sonra da toplumsal kurallarla karĢılaĢır. Annenin ya da aile bireylerinin isteklerinin farkına varır, onlara uygun tepkiler vermeye çalıĢır. AĠLE ile ĠLK ÇATIġMA BAġLAR. Ergenlik döneminde ortaya çıkan saldırganlık, hırçınlık vs yıkıcı duygular bu döneme saplantının göstergeleri olabilir. ANAL DÖNEM Sad‟ık (Sadist) Anal: Anal dönemin ilk kısmıdır. Erotik Anal: Anal dönemin ikinci kısmıdır. Temel hazlar: DıĢa atıcıdır ve dıĢkılama, boĢaltım ya da tahrip etme gibi etkinliklerle ortaya çıkar. Temel hazlar: Tutma Ģeklindedir. ÇiĢini ve kakasını tutma gibi etkinliklerle ortaya çıkar. Bu dönemin karakter düzensizlik, sorumsuzluk, zirzopluktur. Bu dönemin karakter özellikleri: Düzenden hoĢlanma, dikkafalılık, cimrilik, ihtiyatlılık, kuralcılıktan hoĢlanma, koleksiyonculuğa eğilim, kararsızlık vs. 1. 2. özellikleri: düĢmanlık, Ģehvetperestlik, pislik Anal dönemde titiz bir tuvalet eğitimi geçiren bir birey ANAL TUTUCU , baĢka bir deyiĢle sıkı, cimri, inatçı, sürekli kendini denetim altında tutan bir birey olarak geliĢtirebilir. Tuvalet eğitimi son derece gevĢek olan bir bireyde de ANAL ĠTĠCĠ bir kiĢilik geliĢebilir ve aldırmaz, vurdumduymaz, dağınık, düzensiz bir birey olabilir. FALLĠK DÖNEM – ÖDĠPAL DÖNEM ( 3 – 7 yaĢ ) : Çocuklar bu dönemde genital organlarından ( cinsel organları ) zevk aldıklarını fark ederler. KarĢı cinse ya da ebeveyne karĢı aĢırı olarak daha fazla sevgi gösterisinde bulunurlar EROJEN BÖLGE GENĠTAL BÖLGEDĠR ( CĠNSEL ORGANLARI) Bu dönem erkekleri bayan yetiĢkinlere kızlar da erkek yetiĢkinlere ilgi duyar bu ilgi aĢırı boyutlara taĢabilir bu yüzden yetiĢkinler çocukların bu tip davranıĢlarını pekiĢtirmemek için çok yakın “sevgi dolu” YAKLAġMAMALIDIRLAR. Freud’a göre cinsiyet farklılıklarının kavrandığı dönem fallik dönemin baĢlarıdır. Çocuklar cinsel içerikli soruları sıkça sorarlar. Bu sorulara makul ve gerçekçi yanıtlar verilmeli ( Seni leylekler getirdi, sabah baktık yatağın altındasın, yatağımıza Ģeker koyduk sen geldin gibi yanıtlar verilmemeli ) Bu yanıtlar çocukta karmaĢa yaratabilir. BU DÖNEMDEKĠ KOMPLEKS – KAYGI – KORKULAR Katrasyon (ĠğdiĢlik Korkusu) : Erkek çocuğu 5 yaĢ civarında annesine cinsel enerjiyi yatırması sonucu bu durumun babası tarafından öğrenileceği ve cinsel organının babası tarafından kesileceği korkusu. Bu dönemde erkek çocuklarına “sünnetçiyi çağırırım” gibi Ģakaların yapılması onlarda yer alan bu korkuyu deĢebilir. Katrasyona takılan erkek çocukları ileride kadınlara karĢı anlayıĢsız olabilir, onları aĢağılayıp kendini üstün görebilir. Erkekliği üstün görebilir. Babaları tarafından cinsel organlarının kesileceğini düĢünmeleridir. Katrasyon genelde erkek çocuklar için bilinse de kız çocuklarında da farklı bir Ģekilde vardır. ( Bunu derste anlatacağız ) ! Katrasyon fobisi erkek çocuklarında odipustan çıkıĢta etkili iken kız çocuklarını elektraya daha yaklaĢtırır yani giriĢte etkilidir. (Derste açıklayacağız. ) ! ÖDĠPAL KARMAġALAR Oedipus Elektra Oedipus KarmaĢası: Bu karmaĢada erkek çocukları annelerine karĢı bir tür cinsel yakınlık duyar .Bu durumun babaları tarafından öğrenileceğinden korkarlar .Babaları tarafından cezalandırılacaklarından korkarlar. Babayı rakip görme hatta onu düĢman görme olabilir. Oedipus karmaĢasında erkek çocuk babaya karĢı haset anneye karĢı da kıskançlık duygusu besler. Elektra KarmaĢası: Kız çocuklarının babaya karĢı cinsel yaklaĢım duymasıdır. Bu durumun anneleri tarafından öğrenildiğinde cezalandırılacaklarını düĢünürler Kız çocuklarının Elektra karmaĢasını çözmesi erkek çocuklarının Oedipus karmaĢasını çözmesinden daha ZORDUR. Çünkü kız çocuklarda süperego daha geç Ģekillenmektedir. ( Genelde bunun aksi düĢünülür ama durum böyledir.) FALLĠ DÖNEME SAPLANANLAR Kadın düĢmanları , erkekliği yüceltenler ( Örneğin bir kadın eĢi kendini aldattığında, eĢini değil kadını suçlar, bu bir fallik dönem saplantısıdır. AĢırı vicdanlılar ya da vicdansızlar. ( Örneğin olan her Ģeyde kendini suçlayanlar, merhamet duyguları çok fazla olanlar, ya da bunların tam tersi kiĢiler. ) Evlenememe problemi yaĢayanlar. ( Örneğin bir erkeğin evlenecek kadın bulamaması, annesinden baĢka bir kadınla asla yapamayacağını düĢünmesi bu dönem saplantısıdır. ) ĠNTĠKAMCILAR ( Örneğin seri katiller ) Aile büyüklerini öldürmeyi düĢünenler. Bu dönemde erkek çocukları annelerine duydukları hayranlık ve cinsel enerji yatırımından kaynaklı, babalarını bir rakip olarak görürler. Ve babayı öldürme planları kurarlar ( Aman dikkat) Tabi bu planlar eyleme geçmez; çocuk yaklaĢık 6 yaĢ civarında vicdan geliĢimiyle ( süperego) annesine yatırdığı bu cinsel enerji ve babasını öldürme düĢüncesinin suçluluğunu yaĢar. Yine bu yaĢ civarlarında çocuk yaĢadığı ödipal karmaĢayı atlatır – çözer ve sağlıklı bir Ģekilde diğer döneme geçer. Ancak bu dönemde çocukların ödipal karmaĢalarını atlatmalarını engelleyen durumlar vardır. Örneğin 5 yaĢındaki Selim’i ele alalım. Selim annesine karĢı cinsel enerji yatırmıĢ olsun. Bu durumda babasına da düĢmanlık duyguları besleyecektir. Ancak normal bir insandan annesine cinsel enerji yatırıp babasını düĢman görmesi beklenmez. Fakat Selim’in babası Selim’i her gün dövüyor olsun. Bu durumda baba çocukta zaten var olan düĢmanlık duygusunu daha da derinleĢtirecek çocuk anneye daha da yaklaĢacaktır. Ödipal karmaĢayı çözmek zorlaĢacaktır. Babayı model almakta zorlanacaktır. Hatta anneyi cinsel model alıp oğlancılık ( Gay – EĢcinsellik) cinsel sapkınlıkları (?) gözlenebilecekti Ergenlik döneminde de görülen aile bireylerini öldürme düĢüncesi bu döneme ait bir saplantı olarak görülebilir. GĠZĠL ( LATENT) DÖNEM ( 7 – 12 yaĢ): Çocuk bir önceki dönemde büyük fırtınalar yaĢamıĢtı kız çocuğu babaya erkek çocuğu da anneye yatırdığı cinsel enerjinin suçluluğu ile boğuĢmuĢtu. Bu döneme bu tip karmaĢalarını çözen çocuğumuz cinsel konulardan çok hoĢlanmaz; cinsel istek ve arzularını oyun, sosyal becerilerle bastırır. Çocuğun bu dönemde en çok yaptığı iki savunma mekanizması bastırma ve yüceltmedir. Çocuk içindeki cinsel enerjiyi ve saldırganlığı hareketli oyunlarla iyi amaçlar için kullanır. ( Yüceltme) KarĢı cinse düĢmanlık vardır; hemcinslere yakınlaĢma vardır. Çocuk kendini oyuna vermiĢtir ve oyun grupları hemcinslerinden oluĢur. Çocuğun ilgisi evden ziyade okul ve arkadaĢlarına yönelir. Çocuğun cinsel konularda eğitilebileceği uygun bir dönemdir. GENĠTAL DÖNEM ( 12-18 yaĢ ) Cinsel geliĢim hızlanır, üreme sistemi geliĢir. Cinsel olgunluk oluĢur, karĢı cinse ilgi artar. Cinsel enerji tekrar genital bölgeye kayar. Bu dönemde öğretmenlere ve aileye büyük görevler düĢmektedir. Önceki dönemlerde oluĢan saplantılar bu dönemde açığa çıkar. Örneğin çocuğumuzun anal döneme saplanıp saplanmadığını bu dönemdeki davranıĢlarından anlayabiliriz. ÖNEMLĠ BĠRKAÇ HATIRLATMA Normal koĢullarda ĠD, EGO ve SÜPEREGO uyumlu bir çalıĢma içindedirler ve çatıĢmaya girmezler. Ġpler EGONUN elindedir ancak EGO dengeyi kaçırırsa çatıĢmadan ĠD ya da SÜPEREGO baskın çıkar ikisi de ruhsal bozukluğa yol açar. ( Hiç ahlaki değeri olmayan, utanmayan, her istediğini her yerde çekinmeden yapan biri ya da aĢırı derecede ahlaki değerlere takılmıĢ, takıntılı biri düĢünün ) Freud’a göre insan evladı doğuĢtan kötüdür ( Çiğ süt emmiĢtir) Çünkü saldırganlık ve cinsellik dürtüleri ile dünyaya gelirler. Freud’a göre bireyler libidolarını ( cinsellik ve saldırganlık) dürtülerini rahatça boĢaltabilselerdi psikolojik sorunlar yaĢamazlardı. Freud’a göre kiĢiliğin oluĢmasında ve belirlenmesinde 0-6 yaĢ arası oldukça önemli ve temel belirleyicidir Freud’a göre kiĢilik yapısında önce ĠD sonra EGO en son ise SÜPEREGO Ģekillenir. Freud için „SAPLANTI ” kavramı oldukça önemlidir. Bir dönemde kazanılması gereken davranıĢ kazanılmadığında öbür boyu sorunlara sebep olabilir demektedir. Kritik dönem olarak da düĢünebiliriz. Buna karĢılık ERĠKSON daha iyimser bir geliĢim tablosu çizmiĢtir. NOT AL ÇatıĢmalar engellemelerden doğar, engellemelerin kaynağı bedensel ( aĢırı kilo) , toplumsal ( sosyal baskı ) , psikolojik ( fobiler – kaygılar) olabilir. Hatta bazen doğal çevre bile engel doğurabilir. Örneğin arkadaĢı ile buluĢmak isteyen biri için aĢırı yağıĢlı ve soğuk hava bir engeldir. Bunlara nesnel engel denir. Engel bir bireyin istediğini yapmasını engelleyen ona ulaĢamamasına neden olan her Ģey olarak tabi edilebilir. Çok sevdiği erkek ile evlendirilmeyen bir genç kız için engel ailesidir. ( Toplumsal engeller) ÇATIġMA TÜRLERĠ YaklaĢma – YaklaĢma: Birey iki farklı kiĢiyi , iki farklı nesneyi, iki farklı durumu vs aynı anda istiyorsa, ikisine de sahip olmak istiyorsa bir kararsızlık – seçememe yaĢar. Buna yanaĢma – yanaĢma ( YaklaĢma - YaklaĢma) çatıĢması denir. Bu çatıĢmayı bireyin yaĢayabilmesi için iki nesneyi – bireyi vb eĢit derecede istemesi gerekir. Eğer biri diğerinden daha ağır basıyorsa çatıĢma yaĢanmaz ağır basan tercih edilir. Örneğin: Mehmet bir ziyafet masasına oturmuĢtur. Önüne gelen yemek mönüsünde sevdiği birçok yemek vardır ve hangisini seçeceği konusunda bir türlü karar veremez Bu örnekte kiĢi birden fazla nesne arasında tercih yapmak istemekte; ancak tercih nesnelerinin hepsine sahip olmak istemekte; fakat birini seçmek durumunda. Ancak bir film izleyecek zamanı olan birinin Yüzüklerin Efendisi mi yoksa Soysuzlar Çetesini mi izleyim diye düĢünmesi kararsızlık yaĢaması ġahıs her iki filmi de izlemek istemektedir. Bir kiĢi sinemaya mı yoksa tiyatroya mı gideceği konusunda karar verememektedir. ġayet ikisine de gidecek zamanı ve parası olsaydı bu çatıĢmayı yaĢar mıydı ? Yanıtı AġAĞIDA YanaĢma – yaĢanma çatıĢması yaĢayan biri eğer tercih nesnelerinin hepsini elde edebilecek durumda ise ( parası varsa – zamanı varsa – midesinde yer varsa vb ) çatıĢma yaĢamaz. Zaten hepsini alır. !!! Kaçınma – Kaçınma ( Trajedi ÇatıĢmaları) ÇatıĢmalar içinde en trajik olanıdır. Çözülememesi ağır travmalara yol açabilir. KiĢi istemediği iki nesneyi, kiĢiyi, durumu seçme zorunluluğunu yaĢayabilir. Örneğin: AĢağı tükürsen bıyık, yukarı tükürsen sakal durumu denebilir. Ahmet belindeki rahatsızlıktan çok Ģikâyetçidir (Kaçınma) ve ameliyat olması gerekmektedir. Ancak ameliyattan da korkmaktadır.(kaçınma) Bu durumda hem istemediği bel ağrısı hem de baĢka istemediği ameliyat durumlarından birini seçmek durumunda kalmıĢtır. Örneğe dikkat ettiyseniz Ģahıs neyi seçerse seçsin yani ameliyat olsun ya da olmasın iki durumda da istemediği – kaçındığı durum ile karĢılaĢıyor. AyĢe’nin babası ona bir akrabalarının çocuğu olan Muhsin’den bahsetmiĢ ve onla evlenmesini istemiĢtir. Ancak AyĢe baĢkasını sevmektedir. ( Muhsin’den Kaçınma) Buna karĢılık Muhsin’le evlenmeyerek ailesini de karĢısına almak istememektedir (Sosyal baskıdan Kaçınma) ġimdi zavallı AyĢe ne yapsın? Ne yaparsa yapsın mutsuz olacak... YanaĢma Kaçınma: Aynı durumun, kiĢinin, nesnenin sevdiğimiz ve sevmediğimiz yanları iç içe olabilir. Örneğin , bir insanın bazı özelliklerini çok severiz ve bu yüzden onu isteriz; ancak yine aynı insanın öyle özellikleri vardır ki bizi iter, bu durumda çeken ve iten aynı anda olduğu için yaĢanacak çatıĢma yanaĢma – kaçınma olacaktır. Pasta, tek başına ele aldığımızda tadı – damakta verdiği hazzı nedeniyle bizi çeker ( yanaşma) ancak aynı pasta kilo aldırdığı, nişasta bazlı şeker içerdiği vs bizi iter ( kaçınma ) Bu örneği cips, kola vs açısından da düşünebilirsiniz. Yiyip yememe konusunda git gel yaşarız elimiz bir uzanır bir geri çekilir, içimizdeki şeytan ye onu der; diğer taraftan içimizdeki melek yeme der. Çizgi filmlerde karakterin iki tarafında iyilik ve kötülük melekleri belirir ve biri işi yap der ( yanaşma) diğeri ise yapma der ( kaçınma ) Mersin’de yaşayan Serpil’e Kars Sarıkamış’tan çok zengin bir kısmet çıkar. Zengin olan bu delikanlı aynı zamanda da çok yakışıklıdır. Serpil güzel bir gelecek adına bu zengin kısmeti ile evlenmek ister (Yanaşma) ancak Kars Sarıkamış gibi uzak ve soğuk bir yerde yaşamak onu endişelendirir( Kaçınma) ve bir türlü karar veremez. Yaklaştıkça kaçınırız, kaçındıkça yaklaşırız. Ne demek istedik. ArkadaĢlarınız dedi ki gel paraĢütle atlayalım. Ne zaman atlayacağız 3 ay sonra. ġimdiden parasını ödedik ( Çünkü daha çok zaman var 3 ay , yani daha zaman var yaklaĢırız. Ancak gün yaklaĢtıkça heyecanımız artar paraĢütle atlamanın ne kadar korkutucu olduğunu düĢünürüz ve belki de vazgeçeriz ( kaçınma) Yani özetle bir eylemin gerçekleĢtirilmesine daha çok varsa yanaĢma maksimum seviyede; eylemi yapmaya en yakın olduğumuz anda ise kaçınma maksimum seviyededir. SAVUNMA MEKANĠZMALARI BAġA ÇIKMA DAVRANIġLARI Savunma mekanizmaları ego‟nun bilinçdıĢı davranıĢlarıdır. Yani organizma savunma mekanizması yaptığının çoğu kez farkında değildir. Hatta kiĢiye savunma mekanizması yaptığı söylendiğinde direnç göstermekte “ne alakası var kardeĢim” gibi inkar mekanizmasını harekete geçirmektedir. Her insan savunma mekanizması yapabilir. Az ya da çok. Sıklıkla savunma mekanizması yapmak EGO‟nun problem çözme becerilerinden yoksun olduğunu gösterdiği için sorun kabul edilir. Ancak savunma mekanizması kullanmak ruhsal bir bozukluk değildir ( Çok sık ve uçlarda olmuyorsa tabi ) Savunma mekanizmlarına Ego problem durumunu çözmediğinde baĢvurur. Bu Ģekilde kaygıdan uzaklaĢır ve psikolojik sağlığı koruma altına alır. Ancak unutulmasın ki bazı savunma mekanizmalarının aĢırı kullanılması da sorun kabul edilir. Örneğin her insan yansıtma savunma mekanizması yapmıĢtır. Ancak bu mekanizmanın aĢırısı kiĢiyi paranoya hastası eder. Makul düzeyde savunma mekanizması normaldir ( Günde 3 kere tok karna Savunma mekanizmaları, içsel ve dıĢsal etkenler sebebiyle bozulan dengenin yeniden sağlanmasıdır. BASTIRMA ( GÜDÜSEL UNUTMA – REPRESYON): Freud tarafından ilk kez ortaya atılmıĢtır. Bireyin uygun görmediği isteklerini, anılarını bilincinden uzaklaĢtırmasıdır. ÖRNEKLER ve AÇIKLAMALAR: Her nefis bir gün ölümü tadacaktır. Bu söz en büyük bastırmamız olan ölüm ve ölüm korkusunu bize hatırlatır. Sakin olun birkaç saat sonra tekrar ölümü unutacaksınız. Bu sizin elinizde değil EGONUZUN size bir kıyağıdır. DüĢünsenize 7 X 24 ölümü düĢünüyorsunuz ne olurdu ? Her halde kafayı yerdik... Bir kiĢinin borcunu, ya da ders saatini unutması. KiĢi istemediği bazı durumları zihninden uzaklaĢtırır. Lisede, ilkokulda ya da çocukken yaĢadığımız travmatik – üzücü olayları unutmamız. Çocuklar fallik dönemdeki ödipal karmaĢalarını ilkokul yıllarında bastırır. Vb. Bastırdığımız duygu – düĢünce – itki ( güdü – istek) vb. durumlar ne zaman açığa çıkar? a) UyuĢturucu ve alkol kullanımlarında ( sarhoĢken) b) Rüyalarda c) Dil sürçmelerinde d) ġakalarda e) Ağır ruhsal bozukluklarda Bir savunma mekanizması olarak DĠL SÜRÇMESĠ: Freud dil sürçmelerini de bir savunma mekanizması olarak görür. Ġnsanın içinde biriken cinsel ve saldırgan enerji – ki biz bunlara bastırılan itkiler diyoruz- dil sürçmeleri yolu ile açığa çıkabilir. Örneğin bir kiĢi “mahrumiyet” kelimesini kullanacağı yerde “mahremiyet” gibi cinsel çağrıĢımı olan bir kelimeyi dil sürçmesi ile söylemesi ya da aĢırı saldırgan duygularını bastıran birinin “kar” diyeceğine “kan” demesi gibi. Bir savunma mekanizması olarak ġAKA ( ġAKALAġMA): KiĢinin benliğini rahatsız eden bir durumu Ģaka yolu ile dıĢa vurmasıdır. KiĢi sevmediği birine karĢı duygularını Ģaka yollu dıĢavurabilir ya da cinsel dürtülerimizi de cinsel içerikli Ģakalar yoluyla dıĢavurabiliriz. ( Ġçimizde kalıp ileride daha büyük sorun çıkartacağına dıĢavur gitsin rahat ol yani KARġIT TEPKĠ GELĠġTĠRME ( Güdüleri çarpıtma): KiĢinin gerçekte hissettiği ya da sahip olduğu istek – itkileri doyuramadığında bunların tam tersinin aĢırı savunucusu olabilir. Ġçdünyasında aĢırı saldırgan olan birinin aĢırı nazik davranması, cinsel itkileri güçlü olan birinin aĢırı ahlakçı davranması gibi. Ya da aslında kıskandığımız ve nefret ettiğimiz birini aĢırı sevmemiz gibi. KARTIġ TEPKĠ MEKANĠZMASI YANLIġ ANLAġILMASIN. DĠKKAT!!! KarĢıt tepki mekanizması ne değildir. Diyelim ki birinden nefret ediyorsunuz. Ancak gerçek duygunuz olan bu durumu ona yansıtamıyorsunuz. Bu durumda onun yanında onu seviyormuĢ gibi yapıp o gidince küfretmek değildir. KarĢıt tepki mekanizmasında o nefret ettiğimiz kiĢiyi gerçekten sever hale geliyoruz. Çünkü nefret etmek bizi rahatsız ediyor. Ego’muz diyor ki nefret edip kıskanıp üzüleceğine sev gitsin...ġimdi herkes en sevdiği arkadaĢını düĢünsün. Ġyice düĢünün belki de bilinçaltınızda ondan nefret ediyor ya da onu kıskanıyorsunuzdur. Ne dersiniz? ÖRNEKLER ve AÇIKLAMALAR: Cinselliğe aĢırı derecede düĢkün bir erkek, çevresine oldukça namus düĢkünü, ahlak timsali olarak görünebilir. Her yerde namus kavramının öneminden bahsedebilir. Çünkü cinsellik düĢkünü olmak onun benliğini zedeliyor. Bir savunma hazırlaması lazım egonun, çünkü idin ( cinsellik) istekleri ile baĢ edemiyor. Ego ne yapıyor bu durumda gel kardeĢ süperego diyor ve namus – ahlak timsali düĢünceler üretiyor. ÇatıĢmaya süperego’yu mutlu eden bir çözüm getiriyor. Aslında bir erkekle evlenmeyi çok isteyen ancak bu isteği herhangi bir sebeple yerine gelmemiĢ birinin zamanla erkek düĢmanı olması Normalde aĢırı dağınık ve kirli olan birinin bir süre sonra aĢırı düzenli ve temizlik düĢkünü hale gelmesi. ( Ġçdünyasında o dağınık) Seri katiller genelde temiz yüzlü ve çevresi tarafından sevilen hatta çok iyi bir insan olarak bilinen insanlardır. Ancak iç dünyaları bunun tam tersi... MANTIĞA BÜRÜME ( RasyonelleĢtirme – Bahane / Neden Bulma – Akla UygunlaĢtırma) : Bir insanın bir davranıĢı neden yaptığını bazen tam olarak bilemeyiz. Sebebi pek bilinmeyen davranıĢ baĢkaları tarafından onaylanmayacaksa bu davranıĢa hafifletici ve toplumun benimseyeceği nedenler bulmaktır ENTELEKTÜELLEġTĠRME ( Soyut kavramlara bürüme – DüĢünselleĢtirme) : Mantığa bürümenin iki üniversite bir mastır bir doktora bitirmiĢ halidir. ! Üst düzey kelime dağarcığına sahip entelektüel ya da akademik birikimi yüksek kiĢilerde görülebilecek bir tür mantığa bürüme mekanizmasıdır. Mantığa bürüme savunma mekanizmasının altında yatan biliĢsel süreç “Senin düĢüncelerini kimse okuyamaz ya da bir eylemi hangi nednele yaptığını kimse kesin olarak bilemez o halde bir eylemi neden yaptığını rahatlıkla değiĢtirip buna sen de inananabilirsin” düĢüncesi yatar. Yani matığa bürüme mekanizması yapan bir kiĢi bulduğu nedene kendisi de inanır. 30 yaĢına geldiği halde evlenememiĢ bir orta okul mezunu kadına neden evlenmedin diye sorarsanız, ben istemedim ( mantığa bürüme) erkekler yüzünden ( yansıtma )gibi sözler sarf edebilir. Ancak bu sözü aynı Ģartlardaki bir üniversite mezunu, bilgi birikimi yüksek birine sorduğunuzda size Ģunu söyleyebilir: “ Evlilik denen Ģey erkek egemen düzenin kültürel alt yapısının üst yapıya aile kurumu adı altında yansımasıdır. Kadının erkek karĢısındaki köleliğinin devletin resmi belgesi ile somutlanmasıdır. Ayrıca evlenince giydirilen beyaz gelinliğin arketipi, pangan inanıĢ döneminde Tanrıya kurban verilen kıza giydirilen kıyafetlere dayanır. Beyaz gelinlik , kadınlara erkeklerin istediği biçimde temiz kalmayı dayatan bir simgedir ; ancak erkeklere beyaz damatlık giydirilmemektedir çünkü erkeklerin temiz kalması Ģart değildir. Ben bu yüzden evlenmedim” diyecektir. Biz ne diyecez tabi mutlaka öyledir. ( ?) ÖRNEKLER ve AÇIKLAMALAR: Partiye davet edilseydim de gitmezdim çünkü kalabalığı sevmem. He biz de yedik. Görüldüğü gibi Ģahıs kalabalığı sevmediğim için partiye gitmiyorum diyor. Halbuki gerçek sebep Ģu : “Ben uyuzun tekiyim bir de çirkinim, benim gibi uyuz ve çirkin birini kim davet eder ki partiye”dir. Ama bir insanın bunu kabul etmesi sizce kolay mı ? Tabii ki hayır o halde çek bir porsiyon mantığa bürüme. Mantığa bürüme savunma mekanizması yapan kiĢiler ürettikleri nedene kendileri de inanır. Eğer savunma mekanizması yaptıklarını söylerseniz gerginleĢir, direnç gösterir hatta ısırabilirler Aslında çok çalıĢkan olmayan ve sınava doğru dürüst hazırlanmamıĢ birinin, sağlık problemlerim yüzünden sınavı kazanamadım demesi Asıl neden olan tembelliği gizliyor yerine sağlık problemi gibi neden uyduruyor. AĢırı sinirli ve insan iliĢkileri konusunda yetersiz bir babanın çocuklarını dövdükten sonra , onların iyiliği için dövdüm demesi. Gerçek neden aĢırı saldırgan ve kaba biriyim söylediği neden çocuklarımın geleceğini düĢünüyorum. Yemezler... Bir tefeciye borcu olan Ali, borçlarını ödeyemeyince bunalıma girer ve tefeciyi öldürür olaya Ģahit olan küçük çocuğunu da öldürür. Kendisine neden tefeciyi öldürdün diye sorulduğunda ise milletin kanını emen bu adamı öldürmek memlekete hizmettir demesi Örneğe dikkat ettiysek Ģahıs gerçek nedeni gizliyor. Çünkü tefeyici diyelim ki memleket için öldürdün çocuğu ne için öldürdün. Demek ki sen memleketi değil kendini düĢünüyorsun. Ayrıca Ģahıs borcu olduğu için öldürüyor borcu olmasa böyle bir Don KiĢotluğa soyunmazdı. Erkek arkadaĢını aslında baĢka birini sevdiği için terk eden bir kızın ben sana layık değildim o yüzden seni terk ediyorum demesi Bir hafta önce aldığı kazağı arkadaĢlarından daha çok para ödeyerek alan birinin ben bir kıyafeti modası geçmeden almak isterim demesi Mantığa bürüme savunma mekanizmasında kiĢi kendi yaptığı bir eyleme sebep bulur; bu mekanizmaya çok benzeyen çarpıtma mekanizmasında ise kiĢi baĢkalarının yaptıklarına sebep bulur. ÖRNEKLER ve AÇIKLAMALAR: Sevgililer gününde sevgilisine tek taĢ yüzük yerine gül alan erkeğimizin sözü “Ben tek taĢ yüzükleri sevmem, gül daha anlamlı vs demesi” bu çok sıradan bir mantığa bürüme ama bir de sosyoloji , psikoloji, antropoloji ne kadar loji varsa hepsini okumuĢ abimizi dinleyelim “ Sevgiller günü vb. durumlarda reklamlar yolu ile yaratılan arz , aslında var olmayan ihtiyaçlarımızı bir talep haline getirmektedir. Finans kapitalin, talebe göre arz anlayıĢından arza göre talep yarat anlayıĢına geçiĢinin ve tüketim alıĢkanlıklarımız üzerindeki oynunun bir ürünüdür.” bu da entelektüelleĢtirmedir. POLLYANNACILIK ( Tatlı Limon) : Bir tür mantığa bürüme olarak düĢünülür. Ancak ayrı bir savunma mekanizması olarak ele almak faydalıdır. KiĢinin yaĢadığı kötü olaylara bile iyi yönden bakması, aĢırı iyimser olma durumudur. Bu mekanizmayı ORAL DÖNEM saplantıları olan kiĢiler yoğunlukla kullanırlar. ÖRNEKLER ve AÇIKLAMALAR: Trafik kazasında kolu kırılan birinin daha kötüsü de olabilirdi felç kalabilir hatta ölebilirdim demesi Evleri yanan birinin iyi ki mala geldi bir de cana bir Ģey gelseydi demesi gibi ORGANLAġTIRMA ( BedenselleĢtirme - DönüĢtürme): Zorlayıcı duyguların yön değiĢtirmesi ve bedensel olarak yaĢanmasıdır. DönüĢtürme, anksiyete (Kaygı) yaratabilecek bilinçdıĢı duyguların bilinç düzeyine eriĢmesini engelleyebilmek ya da zorlama yaratan çevresel durumlardan kaçabilmek amacıyla “histerik kiĢilik” denilen karakter özellikleri gösteren kiĢiler tarafından kullanılan ve gerçek organik bir nedeni olmayan bedensel hastalık belirtileri düzeyinde ortaya çıkan, nevrotik düzeyde bir savunma mekanizmasıdır. Örneğin, baĢ ağrısı, nefes alma güçlüğü, bazı bayılmalar ve felçlerde bu türden belirtilerdir. YANSITMA: KiĢinin kendisinde var olan kusurları baĢklarında da görmesi ve o Ģekilde değerlendirmesidir. Bir hırsızın herkesi hırsız olarak bilmesi, kopya çeken bir öğrencinin tüm arkadaĢlarını kopya çekmekle suçlaması, rüĢvetçi birinin herkesi böyle görmesi. Suçu üstünden atma veya suçunu bastırma denilen bu tepkilerde bilinç altında gizli ve kapalı olan suçluluk, günahkarlık, yetersizlik gibi duyguların önemli etkisi vardır. I. Yansıtma mekanizmasında ilkel düzeyde bir empati vardır. KiĢinin çevresindeki insanların, iyi niyet, doğruluk, baĢarı ve becerileri karĢısında sürekli olarak Ģüphe, tenkit ve kötüleme tepkileri gösterenler, kronik dedikoducular, iftiracılar ve kötüleyiciler yansıtma savunma mekanizması yapıyordur. AġIRISI PARANOYAYA GĠDER. ÖRNEK ve AÇIKLAMALARI: Karısını son dönemde sarıĢın bir kadınla aldatan bir erkeğin karısını sürekli sarıĢın erkeklerden hoĢlanmakla suçlaması paranoya derecesinde sarıĢın erkeklere karĢı haset beslemesi Ġkinci tür yansıtmalarda ilkel bir empati olduğunu söylemiĢtik. Yukarıdaki örnekteki kiĢi de ben karımı sarıĢın biri ile aldatıyorum, o da beni sarıĢın bir erkekle aldatabilir düĢüncesi vardır. Ayrıca uyarımızda belirttiğimiz suçluluk ve günahkarlık duygusunu da görebilirsiniz. Kendisine borç para vermek isteyen, yardımcı olmak isteyen bir arkadaĢına karĢı ( arkadaĢı gayet iyi niyetli bir davranıĢ içinde) kesin benden yararlanmak istiyor, bana borç vererek beni kullanmak istiyor gibi Ģüphe ve aĢırı eleĢtirici yaklaĢması aslında kendi menfaatçiliğini gizleyip arkadaĢını menfaatçi olarak suçlama düĢüncesidir. Yani yansıtmadır. Yansıtmanın ikinci türünü yapan kiĢiler karĢısındaki bireylerin iyi niyetli de olsa tüm davranıĢlarını aĢırı Ģüphe ve eleĢtiri ile karĢılarlar. Sınıfta kopya çekemeyen bir öğrencinin diğer öğrencilerin kopya çektiğini düĢünmesi, KPSS’de Türkiye ikincisi olmuĢ birine diğerlerinin kesin kopya çekmiĢtir demesi, Ġnsanlara yardım eden birinin menfaatçi olarak görülmesi, altında BMW arabası olan genç birini gören birinin kesin kötü iĢler yapıyordur demesi gibi örnekler verilebilir. YÜCELTME : Savunma mekanizmaları içinde en “hayırlı” olanı denebilir. Toplumsal yönden kabul edilemeyecek bazı davranıĢ biçimlerini ( saldırganlık – cinsellik ) yüceltme mekanizması ile biçim değiĢtirerek toplumun kabul edebileceği alanlarda ifadelerini bulmasıdır. Bazı kiĢilik özelliklerini seçtiği bir meslek ya da uğraĢı ile giderme söz konusudur. Buradaki kiĢilik özellikleri rahatsız edici nitelikte olabilir. Bir örnekle ele alalım: Küçüklükten beri hayvanlara eziyet eden bir çocuk olan Ege, lisede fen laboratuarında hayvanlar üzerinde yapılan deneyleri çok rahat yapmakta, üniversiteyi tıp fakültesinde okumuĢ ve kadavralar üzerinde de çok rahat çalıĢmalar yapabilmiĢtir. Burada dikkat edilecek nokta Ege’deki saldırganlıktır. Ancak Ege bu saldırganlığını toplum için faydalı bir iĢe kanalize etmiĢtir. ĠĢte var olan zararlı dürtülerimizi yüceltmeye bir örnek Cinsellik dürtüsü çok yoğun olan bir kiĢi bu dürtüsünü yok sayarsa ( bastırma) , cinsellik dürtüsü olmadığını aksine bir ahlak timsali olduğunu söylerse ( karĢıt tepki geliĢtirme) cinsellik dürtüsünün bu kadar çok olmasında karĢı cinsi ve televizyon programlarını suçlarsa ( yansıtma) ancak bu dürtüsünü yazdığı eserlerde betimlemelerde kullanırsa ya da nü resim çalıĢmalarında kullanırsa yüceltmedir. Son durumda dikkat ettiğiniz üzere kiĢi var olan zararlı dürtüsünü sanat gibi zararsız bir alanda toplum ve sanat hayrına kullanmıĢtır. Hiç anne olamayan bir kadının kimsesiz çocukları eğitmek için bir vakıf kurması Ġlk bakıĢta telafi savunma mekanizmasını andırsa da kiĢi burada varolan bir eksikliğini baĢka bir alanda doyurmuyor, var olan annelik duygusundan yoksunluk enerjisini toplum yararına bir iĢ için kullanıyor. Eski bir teröristin, polis için çalıĢarak bomba imha, terör örgütlerinin elemanlarını yakalama vs amaçlı kullanılması. Filmlerde olduğu gibi bunun en tipik örneği olarak Kurtlar Vadisi dizindeki Muro karakteri verilebilir. Muro dizinin baĢında eli kanlı bir katil olarak aktarılırken ( saldırganlık enerjisi) dizinin ilerleyen bölümlerinde Muro bu enerjisini daha faydalı iĢler için kullanmaya baĢlamıĢtır.( Polat Alemdar‟a yakınlaĢmıĢtır. ) AĢırı cinsellik ve saldırganlık itkisi olan bir insan düĢünün. Bu enerjiler zararlıdır ve kiĢi bu enerjileri yüzünden çevresine de zarar verebilir. Ancak bu enerji uygun Ģekilde yönlendirilirse topluma faydası olan iĢlerde de kullanılabilir. Örneğin cinsellik itkisi yüksek biri bu itkisini yazdığı romanlarda kullanabilir (Mesela Asılacak Kadın adlı roman aĢırı cinsel tasvirlerin yer aldığı ancak Türk edebiyatında iyi ki de yazılmıĢ denecek bir romandır) ya da saldırgan enerjisi yüksek biri korku romanları yazarak topluma faydalı hale gelebilir. FREUD bu mekanizmayı Ģöyle anlatır : ÇEVRESĠNE ZARAR VEREREK BOġU BOġUNA AKAN BĠR IRMAĞIN ÖNÜNE BARAJ KURARAK BUNUN ELEKTRĠK ENERJĠSĠNE ÇEVRĠLMESĠDĠR. Aslında bu söz YÜCELTME mekanizmasını çok güzel anlatmaktadır. Kavgacı ve hırçın birinin bu özelliğini bir barda güvenlik görevlisi olarak çalıĢmasıyla gidermeye çalıĢması ve toplumca da kabul edilebilir hale YÖN DEĞĠġTĠRME ( Kaydırma – Yer DeğiĢtirme): Zararlı dürtüler normalde bilinçdıĢındadır ( saldırganlık – cinsellik) ancak bu dürtüler bilince geldiği zaman bastırılması çok güçtür. Bu durumda bu dürtülerin bir Ģekilde boĢaltılması gerekir. Ancak bu dürtüler gerçek nesnelerine değil baĢka bir nesneye boĢaltılır. BaĢka bir ifade ile saldırganlık ve cinsellik enerjileri bilinç düzeyine geldiğinde bunların mutlaka boĢaltılması gerekir ancak gerçek nesne üzerine boĢaltım tehlikeli ya da kabul görmez ise sahte nesneler yaratılır. Ve bu enerji oradan boĢaltılır. ÖRNEKLER ve AÇIKLAMALAR: “ĠĢ yerinde patronu tarafından azarlanan Kemal, bu duruma çok sinirlenmiĢ ama patronuna bir Ģey diyememiĢ eve geldiğinde ise karısına ve çocuklarına bağırmıĢ.” Bu örneği analiz edelim. BilinçdıĢından bilinç seviyesine gelen dürtü Saldırganlıktır. Bu dürtünün boĢalması gereken gerçek nesne patrondur. Gerçek nesneye boĢaltmak benlik için sakıncalıdır. Daha az sakıncalı bir nesne bulmak lazım o da eĢi ve çocuklarıdır dürtü boĢalır ve birey rahatlar. Bu örnekte Kemal Bey bu saldırganlık dürtüsünü baĢka nasıl boĢaltabilirdi: Duvarı yumruklamak, elindeki bardağı fırlatmak, baĢka? Peki patronu hakkında dedikodu yaparak boĢaltabilir miydi? Unutmayalım ki saldırmak her zaman fiziki değildir bazen saldırı simgesel de olabilir ( dedikodu yapmak , beddua etmek,küfür, bağırmak, Allaha havale etmek vs ) O halde yön değiĢtirme savunma mekanizmasını biraz daha inceleyelim. Annesi tarafından azarlanan ve ondan dayak yiyen bir lise öğrencisi olan Ali, elindeki bardağı sıkmaya baĢlamıĢ ve onu yere fırlatıp kırmıĢtır. Analiz edersek annesinin bağırması ve dövmesi ile birlikte çocukta bir enerji olarak saldırgan itki açığa çıkmıĢ ve bu saldırgan enerjinin gerçek nesnesi olan annesine boĢaltımı gerçekleĢtirememiĢtir. Bu yüzden bu enerjiyi bardak kanalı ile agresif bir davranıĢ gösterip boĢaltıp kısmen de olsa rahatlamıĢtır. Yön değiĢtirme örnekleri genelde saldırgan enerji üzerinden verilir. Ancak cinsel enerjinin de yön değiĢtirme örnekleri vardır. AĢık olduğu ancak utandığı için açılamadığı kadını karĢısında gören Ali, aĢık olduğu kadına saç tokan çok güzel, kıyafetin çok hoĢ olmuĢ, aaa ne güzel çantan var gibi sözler sarf etmiĢtir. Analiz edersek, bir insanın aĢık olduğu insanı gördüğünde açığa çıkan enerji cinselliktir ( Burda cinsellik sözü yanlıĢ anlaĢılmamalı Freud haz ve mutluluk veren her duyguya cinsellik der) Bu cinsel enerjinin boĢalması gereken gerçek nesne ise aĢık olunan kadındır. Ancak Ģahıs utandığı için gerçek nesneye boĢaltamıyor ve sahte nesneler yaratıyor ( toka – kıyafet – çanta ) ve enerjiyi onlar kanalı ile boĢaltıyor. YÖN DEĞĠġTĠRMENĠN bu tip olanlarına SĠMGELEġTĠRME adı da verilmektedir. Bir cinsel sapkınlık olarak FETĠġĠZM: Yukarıda verilen örnek fetiĢizm ile karıĢtırılmamalıdır. FetiĢizm kiĢinin cinsel (erotik anlamda) enerjisini ayakkabı, çorap vb cinsellikle doğrudan iliĢkisi olmayan nesneler üzerinden boĢaltmasıdır. Hatta bu tip kiĢiler karĢı cinsle iliĢki yerine bu tip nesneleri tercih etmektedirler. SAPKINLIKTIR. Terapi gerekir Yön DeğiĢtirme için Farklı Örnekler: ( Bu tip örnekler çok bilinmez ) 5 yaĢındaki erkek bir çocukta oluĢan ve durduk yere ortaya çıkan bir kedi korkusunu yön değiĢtirme savunma mekanizması ile nasıl açıklarsınız? Ġlk baĢta alakasız gibi dursa da çok önemli bir sonuca ulaĢacağız. 5 YaĢındaki çocuklarda bilindiği odipal korkular vardır. Erkek çocuklar babalarının kendilerini cezalandıracağına ( katrasyon fobisi) inanırlar. Ayrıca kendileri de boĢ durmaz alttan alta babayı öldürme planı kurarlar ( Oedipus kompleksi) Tabi bu çatıĢmalar çocukta babaya bir düĢmanlık ve babadan korkuyu doğurur. Ancak çocuk aynı zamanda babasını sevmekte, onunla oyunlar oynamaktadır ve babasına karĢı böyle duygular beslemek onun iĢine gelmez. Ama bilinç seviyesine ne gelmiĢtir bir kere “KORKU” o halde bu duygu doyurulmalı ; ama babamdan korkarsam onunla oynayamam o halde git bir kediden KORK ÖNEMLĠ NOT: Yersiz ortaya çıkan birçok fobinin temelinde yön değiĢtirme savunma mekanizması olabilir. BU BĠLGĠYĠ UNUTMAYIN. ÖSYM Sorabilir. SavaĢta masum insanları öldüren bir ülkeye gücü yetmeyen göstericiler o ülkenin yöneticisinin maketini yakmıĢlar, bayrağını çiğnemiĢlerdir. Açığa çıkan dürtü saldırganlık Gerçek nesne Bahsi geçen ülke Ülkeye gücümüz yetmiyor bir de saldırganlığın boĢalması lazım o halde baĢka bir nesneye boĢalt Bayrak – yönetici maketi. “16 yaĢındaki Ahmet bir gün bir cinayet iĢler öldürdüğü kiĢinin cesedini bir çukura gömer. Bu cinayeti kimse görmemiĢtir. Ahmet evine gider. Vicdanı rahat gibidir. Ancak süreç içinde Ahmet evde annesi ile sürekli sürtüĢür ve babasına daha önceden söylemeye cesaret edemediği Ģeyler söyler. Bir gün babası dayanamaz ve Ahmet’i bir temiz döver ve evin bodrumuna iki gün kapatır. Orda da döver. O günden sonra Ahmet’in davranıĢları normale döner.” Bu da mı yön değiĢtirme dediğinizi duyar gibiyim. Evet dediğim gibi duvarı yumrukladı – telefonu fırlattı örneklerini herkes yapar. Ġnceleyelim. Ahmet’te vicdan azabından kaynaklı kötü bir duygu var CEZALANDIRILMAK duygusu. Ancak bunu gerçek nesnesinde doyurması tehlikelidir ( Mahkeme ) Ancak bir Ģekilde cezalandırılmalıdır. O halde evdekilere ters davran onlar sana ceza versin. ( SimgeleĢtirme - Yön DeğiĢtirme) HAYAL DÜNYASINA KAÇMA ( Hayal Kurma – DüĢle Doyum ) : Doyuramadığımız duygu ve dürtülerimizi hayal dünyamızda var ederek doyurmamız. Gece gündüz çalıĢmaktan ve fakirlikten bıkan birinin kendini ünlü ve zengin biri olarak düĢlemesi. Çok sevdiğimiz bir erkekle ya da bayanla kendimizi evlenmiĢ olarak hayal etmemiz. Nefret ettiğimiz birinden intikam aldığımız günü düĢlememiz. Az geliĢmiĢ ülkelerde Ģans oyunlarının aĢırı ilgi görmesi bu tür ülkelerdeki yaygın hayal kurma ve düĢle doyum eğilimlerinin sömürülmesinden kaynaklanmaktadır. ÜMĠT FAKĠRĠN EKMEĞĠDĠR. AÇ TAVUK KENDĠNĠ BUĞDAY AMBARINDA SANIR Çocukların oynadıkları sembolik oyunlarda da düĢle doyum vardır. Çocuk elindeki tahta parçasını araba gibi kullanır ve bu Ģekilde aslında arabanın hayali resmini oluĢturur. Bu Ģekilde araba oyuncağı olmayan bir çocuk tahta parçasını kullanarak düĢle doyar. Çocukların oynadıkları sembolik oyunlar aynı zamanda bir telafi mekanizmasıdır. TELAFĠ ( Ödünleme- Giderme) : Kendimizi zayıf, baĢarısız gördüğümüz bir alandaki eksikliğimizi kuvvetli olduğumuz baĢka bir alandaki baĢarı ile örtme çabamızdır. Derslerinde oldukça baĢarısız olan ve bu konuda kimsenin dikkatini çekemeyen Ahmet karate kursuna yazılır ve bu alandaki eksikliğini karate sporundaki baĢarıları ile telafi eder. Fiziki görüntü olarak çok çirkin olan ve bu yönüyle kimsenin dikkatini çekemeyen Ayla, derslerinde oldukça baĢarı göstererek insanların dikkatini çekmek istemesi telefidir. Telafi mekanizmasına sebebiyet veren etken bedensel bir eksiklikten doğan aĢağılık duygusu olabileceği gibi kiĢinin kendi kafasında kurduğu yersiz bir kompleks de olabilir. Kendi değerini yeterince tanımayan ve bu sebeple kendini çevresindekilerden geride görüp rahatsız olan bir kiĢi bambaĢka bir yanını geliĢtirerek o toplumda ön planda olma baĢarısına ulaĢabilir. Çok kısa boylu olan ve çevresindeki insanların bu özelliğinden kaynaklı kendisini dıĢladığını zanneden Bekir, siyasi bir gruba girer ve kendine orada bir statü edinir. Telefi savunma mekanizması ile birey düĢük olan ya da tahrip edilmiĢ olan BENLĠK SAYGISINI tamir edebilir. Örneğin bedensel olarak çirkin biri bu anlamda düĢük olan benlik saygısını kariyer yaparak onarabilir, matematik dersinde kötü olan ve bu konuda kendini değerli görmeyen bir öğrenci resim alanında tahrip edilen benliğini değerli hale getirebilir. Tüm çabalarına rağmen karĢı cinsle iliĢkilerinde baĢarılı olamayan bir üniversite öğrencisinin yüksek lisans düĢünmesi Tarihteki liderlerde de bu mekanizma görülebilir. Örneğin oldukça kısa boylu olduğu bilinen Napolyon Bonapart, bu eksikliğini belkide komutan olarak gidermiĢ olabilir. GERĠLEME: Herhangi bir engellenme ve çatıĢma durumunun karĢısında insanın ruhsal geriliĢim sürecinde yer alan daha önceki dönemlere doğru gerileme göstermesidir. Çocukluk çağında yeni bir kardeĢ gelince, çocuğun yeniden bebek gibi davranıĢlar göstermesi, “ben de bebeğim, bana da ilgi gösterin” dercesine bir gerilemedir. Bazen yaĢlı bireylerde de görülen çocukça davranıĢlar, inatlaĢmalar, küsmeler, ağlamalar dikkat çekme amaçlıdır ve gerileme savunma mekanizmasıdır. Gerileme savunma mekanizmasını insanlar, karĢılaĢtıkları meseleler ve olaylar ile baĢ edemedikleri zaman daha sık baĢvurmaktadırlar; bunun sebebi hiç kimsenin çocuklardan zaten bir problemi çözmesini veya bir engeli aĢmasını beklemeyeceği olgusudur. Örneğin: 40 yaĢındaki Ali Bey, borçları yüzünden bunalımdadır. Son günlerde sürekli evden gitmeler, aile bireylerine küsme ve onlarla inatlaĢma gibi ergenlerin ya da çocukların gösterdiği davranıĢlarının sıklığı artmıĢtır. Bu durum yukarıda bahsettiğimiz süreçten kaynaklanmaktadır. Ali baĢ edemediği bir problem ile karĢılaĢmıĢ ve çocuklaĢmıĢtır. Çünkü Ego’su ona diyor ki “sen daha küçücük bir çocuksun; çocuk gibi davran kimse bir çocuktan ev geçindirmesini beklemez” bu biliĢsel süreçten kaynaklı Ali Bey , çocukça davranıĢlar göstermektedir. BÖLME : En ilkel savunma mekanizmalarındandır. Nesne iliĢkileri teorisine göre yoğun olarak yaĢamın ilk iki yılında kullanılır.Bebek kendisine haz veren iyi nesneler ile hazsızlık yaratan kötü nesneleri psiĢik yapısında ayrı ayrı kompartımanlara yerleĢtirir. Böylece haz veren iyi nesneler kötü olanların yıkıcılığından korunmuĢ olur.GeliĢim sürdükçe çocuk ebeveyninin davranıĢına göre ayırdığı kendisine ait iyi ve kötü nitelikleri de “iyi ve kötü ben” olarak ayırır.Yıllar geçtikçe çocuk saf iyi ve saf kötü olmadığını ,baĢta annesi olmak üzere dıĢsal nesnelerin iyi ve kötü görünen yanları olduğunu anlar.Böylece bölünme ortadan kalkar ve iyi-kötü özelliklerin tek bir nesneye ait olduğu kabul edilir. Bölme ( bölünme ) özetle bir kiĢinin ya sadece iyi ya da sadece kötü olduğunun düĢünülmesidir. Bölme savunma mekanizması ortadan kalktığında çocuk , bir kiĢinin hem iyi hem de kötü olabileceğini iyiliğin ve kötülüğün bir trenin iki ayrı kompartımanında olmadığını anlar. ÖRNEKLER ve AÇIKLAMALAR: 4 yaĢındaki bir çocuk için annesi bir “melektir” çocuk annesi hakkındaki tüm Ģemalarını “iyi” olarak oluĢturmuĢtur ve hiçbir “kötü” ile annesini yan yana getirmez. Annesini mutlak iyi olarak kabul eder ve bu Ģekilde bir insanın annesinin kötü yanlarını bilmenin vereceğin huzursuzluğu yaĢamaz. 18 yaĢındaki Serpil için sevgilisi mutlak iyidir. Aynen yukarıdaki örnekte olduğu gibi Serpil sevgilisi ile kötü olan Ģeyleri yan yana getirmez. ÖZDEġĠM KURMA ( ÖzdeĢleĢme – Ġçe Alma) : BaĢka bir kiĢinin çeĢitli özelliklerini, duygularını, fikirlerini tutum ve davranıĢlarını, değer yargılarını, dıĢ görünüĢünü benimseyerek, bütün bunları kiĢiliğin bir parçası haline getirmek anlamına gelmektedir. Bir kiĢinin kendini sinema yıldızı, futbolcu, moda ikonası, ünlü bir popstar gibi düĢünmesi ve beğendiği ünlü gibi davranıp, onun gibi giyinmesi ve onun gibi düĢünmesi vs Ahmet siyah takım elbise giymekte, etrafına sert ve keskin bakıĢlar atmakta, cep telefonun melodi olarak Kurtlar Vadisi dizisinin müziklerini kullanmaktadır. Bu Ģekilde kendini oradaki herhangi bir karakterin yerine koymakta ve kendi güçsüzlüğü ve korkaklığını örterek rahatlamaktadır. Oldukça utangaç olan AyĢe, daha giriĢken arkadaĢı Sevim gibi davranmaya ve olaylara onun gibi bakmaya baĢlamıĢtır. AyĢe bu durumda var olan eksikliğini baĢka bir kiĢiyi örnek alarak kendini rahatlatmak istemiĢtir. Ġçe Alma: Bazı yayınlarda ayrı baĢlık altında anlatılsa da özdeĢim kurma baĢlığı altında anlatılması en uygun olanıdır çünkü içe alma bir özdeĢim kurmadır. Tanım olarak bireyin baĢka insanların ya da grupların duygu düĢünce ve davranıĢlarını kendine mal etmesidir. Örneğin abisi Özel Harekatta polis olan Mustafa’nın gittiği her yerde abisinin polis olduğunu anlatması Bu örnekte Mustafa, abisi ile kendini özdeĢleĢtirmiĢ ve abisinin polis olmasından kaynaklı olumlu yönlerini kendi içine almıĢtır. Daha da açıklarsak Mustafa kendi yetersizliğini abisinin polis olmasını kullanarak “ bakın abim polis o zaman ben de güçlüyüm , prestijliyim vs duyguları ile içe almıĢtır.Bu Ģekilde abisinin baĢarı ve prestijini KENDĠNE MAL ETMEKTEDĠR: Oldukça baĢarılı ve toplumda prestij sahibi olan Ahmet Bey. için öğretmeni olguğunu iddia eden bazı kiĢilerin o benim öğrencidi , benden kurs aldı , gibi ( aslında doğru olmayan) sözler söylemeleri Ahmet’in baĢarı ve prestijini kendilerine mal ederek gösterdikleri bir ĠÇE ALMA mekanizmasıdır. BaĢka bir örnek olarak bazı kiĢilerin üye oldukları dernekleri belirtmeleri ve bununla övünmeleri verilebilir. KiĢi bu Ģekilde üye olduğu derneğin tüm gücünü kendi kiĢiliğinde hisseder. ĠNKAR ( YADSIMA): Bilinç alanına girmesine tahammül edilemeyen duygu,düĢünce ve anılar inkar edilerek hiç yaĢanmamıĢ addedilirler.Çocuklarda görülen,gerçeklikle uyumlu olmayan bir savunma mekanizmasıdır.Ölen birisinin öldüğünün kabul edilmeyip bir süre sonra döneceğinin iddia edilmesi,teĢhis edilen ağır bir kanser tanısının sanki hiç konulmamıĢ gibi davranılması inkar örneklerindendir KPSS’ye giren ve sınavı çok kötü geçen birinin bu sınavı unutması – zihninden silmesi ( BASTIRMA) iken , sınav sorularına bakmayacağım, internetten sonuçların açıklanmasını bekleyeceğim demesi sınavı (ĠNKAR) etmedir. Çünkü inkar bir unutma değildir, sadece yok saymadır. Annesi tarafından kardeĢinin haksız yere dövüldüğünü gören bir çocuğun sesleri duymazdan gelmesi, görmezmiĢ gibi davranması evden çıkıp giderek olayı yoksayması. Ġnsanlar genelde yaĢanan toplumsal haksızlıkları inkar ederler, görmezden gelirler. Çünkü haksızlığı görürlerse karĢı koymaları gerekir karĢı koyamayacaklarına göre olmamıĢ gibi davranabilirler. YAPMA – BOZMA ( Günah Çıkarma): Benliği rahatsız eden bir durumdan “özür dilersen” kurtulursun biliĢsel sürecine göre çalıĢır. Bir hayat kadını yaptıklarından piĢman olur ve Türk filmlerinde olduğu gibi önce gider kırk tas su dökünür, ardından günahlarından arınmak için dua eder ve Tanrı’ya yakarır. Bu Ģekilde tövbe eden kadın geçmiĢteki hatalarından kurtulduğunu zannederek kendini rahatlatır. Yapma – bozma mekanizmasının en tipik ritüelleri el yıkama , banyo yapma Ģeklindedir. ( Bunlar temizlenme, af dileme , arınmayı ifade eder) KiĢi doğrudan özür dileyebileceği gibi bu Ģekilde de davranabilir. Bir mafyanın, birçok insan öldürüp, uyuĢturucu satmasına karĢın, fakir ailelere yardım etmesi, çocuk esirgeme kurumuna gidip , çocuklara oyuncak alması yaĢadığı piĢmanlıklardan özür dileyerek uzaklaĢmak istediğinin göstergesidir. Hıristiyanlardaki günah çıkarma eylemi de bir yapma – bozmadır. Ġçini dök, günahını itiraf et hiç yaĢanmamıĢ kabul edilsin. Gençlerde gözlenen obsesif bir davranıĢ olan sürekli el yıkama, diĢ fırçalama, sürekli yıkanma ve temizlenme ihtiyacı temelinde yapma – bozma savunma mekanizmasına örnek olabilir. Örneğin evlilik dıĢı bir iliĢki yaĢayan bir erkek eve geldiğinde yıkanır ve bu durumun piĢmanlığını üzerinden atamadığı için sürekli banyo yapma gibi obsesif bir bozukluk yaĢayabilir. Sürekli banyo ya da el yıkama Ģikayeti ile psikyatriye giden kiĢilerde ilk bakılan nokta geçmiĢte iĢlediği bir kabahatin olup olmadığıdır. ÇARPITMA: KiĢinin var olan bir gerçeği kendi zihninde değiĢtirmesi ve iĢine geldiği – istediği Ģekilde algılamasıdır. ÖRNEKLER ve AÇIKLAMALAR - Ahmet: Günaydın AyĢe Hocam AyĢe : “Bana günaydın dedi yoksa bana aĢık mı ?” ÇĠLECĠLĠK ( ZAHĠTLĠK – ASETĠZM) Ġd’den kaynaklanan cinsel dürtülerin ve bunların türevlerinin baskısı altında bunalan ve bu itkileri doyurma veya yüceltme Ģansı bulamayan ego tüm arzulardan vazgeçmeye,tümüyle geri çekilmeye karar verebilir.Bu savunma mekanizması dinsel bir yönelime kapı aralayabilir. Yukarıdaki örnekte de görüldüğü gibi AyĢe zaten zihninde kararı vermiĢ Ahmet ne dese boĢ, Ahmet senden nefret ediyorum dese de AyĢe bunu sevgisini gizlemek için yapıyor diyecektir. Bir kiĢinin ulu – bilge olduğunu düĢünüyorsak onun söylediği her Ģeyi çarpıtarak algılayabiliriz. Örneğin ulu bilge kiĢi hava soğuk pencereleri örtelim bile dese aslında perncereleri örtelim derken, hikmetli bir laf etti Ģunu Ģunu demek istedi gibi ifadeler kullanabiliriz. Bazen çarpıtma mekanizması mantığa bürüme mekanizmasına yaklaĢır. KiĢi yaĢadığı olumsuzluğun nedenini olduğu gibi değil farklı Ģekilde ya da iĢine geldiği gibi değerlendirmesi de çarpıtma olarak kabul görmüĢtür. Örneğin, oldukça kilolu olan ve insanlara karĢı çok kaba davranan Ali, yeni tanıĢtığı kız arkadaĢı ile ilk buluĢmasından sonra arkadaĢı onu terk etmiĢtir. ArkadaĢının terk etme gerekçesi “kaba olması olduğu halde” Ali durumu çarpıtmıĢ ve “Beni kilolu olduğum için tert etti” demiĢtir. ÖSYM buna benzer bir örneğe ÇARPITMA demiĢtir; yine benzer bir örneğe de MANTIĞA BÜRÜME DEMĠġTĠR. Bu noktada seçeneklerden hareket etmek daha doğru olacaktır. ĠZOLASYON ( Soyutlanma) : YaĢanılan korkun olayları bile – sanki her gün yaĢıyormuĢ gibi , sanki hiç etkilenmemiĢ gibi – anlatmaktır. Bu savunma mekanizmasında kiĢi duygusallığın zayıflık olduğunu düĢünür ve duygularını göstermez. Hemen karĢısında cinayet iĢlenen birinin duygularını gizleyerek gelen basın mensuplarına olayı en ince ayrıntıları ile – ama donuk ve duygusuz bir Ģekildeanlatması buna örnektir. Trafik kazası geçirmiĢ ve eli yüzü kan içinde olan birinin olayı çok sakin anlatması, ya da milli piyangodan büyük ikramiye çıkmıĢ birinin olayı çok soğuk kanlı anlatması ( ki birçoğumuz Mersin’i ayağa kaldırırız belki ) ya da KPSS’de atanan bir öğrencinin atandıĢ iĢte ya , bakalım gidecez gibi soğukkanlı olması bu mekanizmaya örnektir. Benzer Bir Durum Olarak ġOKA GĠRME: Ġzole etme mekanizması ile ġoka girme benzer ama kesinlikle ayrı tutulmalıdır. Öncelikle ġOKA GĠRME daha CĠDDĠ bir DURUMDUR: Ağır bir depresyon ya da travma durumunda kiĢinin ketlenmesi olarak tanımlanabilir. ġOK BELĠRTĠLERĠ KiĢi ketlenebilir ( Hareketsiz bir Ģekilde durur) Anormal derecede bir Ģey olmamıĢ gibi davranır. Örneğin bir yakınını kaybeden kiĢinin yakının ölümünü soğuk kanlı bir Ģekilde anlatması izole iken anormal derecede gelen misafirlere nasılsınız, yolculuk nasıldı, çay içer misiniz gibi sanki hiçbir Ģey olmamıĢ gibi davranması ( ANORMAL DERECEDE) Garip bir Ģekilde gülmesi, manasız bakması vb. Bir kiĢinin her Ģeyden elini eteğini çekip kendini tamamen dine adaması buna örnektir. Tasavvuf buna örnektir. Tüm dünyevi nimetlerden uzaklaĢarak ruhani bir evrene ve varlığa yönelme. Para kazanma arzuları hep sonuçsuz kalan bir kiĢinin artık her Ģeyden vazgeçmesi , çok istediği halde sanat akademisine giremeyen bir öğrencinin müzikle ilgili her Ģeyden vazgeçmesi de buna örnektir. ÖZGECĠLĠK ( BaĢkacılık – Diğerkâmlık): Kendi çıkar ve ihtiyaçlarını bir kenara bırakarak diğer insanların sorunlarını çözmeye yönelme – bencillik karĢıtı- bir mekanizma geliĢtirme. Bir kiĢinin kendi dertlerinden uzaklaĢmak için tüm hayatını baĢkalarının dertlerini çözmeye adaması Bu mekanizmanın altında yatan neden Ģudur. KiĢi baĢkalarının dertleri ile ilgilendikçe kendi dertlerinden uzaklaĢır. Bu da kiĢiyi rahatlatır. Benden daha dertlisi varmıĢ... KPSS’ye hazırlanması gerektiği için oldukça sıkıntılı olan birinin bu sıkıntılarından uzaklaĢmak için sürekli olarak arkadaĢlarına ders anlatması Kendi evliliği problemli olan birinin arkadaĢının eĢi ile olan sorunlarını dinlemesi ona yardımcı olmaya çalıĢması Kendi çocukları için hiçbir Ģey yapmayan bir babanın baĢka insanların çocukları için daha çok çabalaması hep kendi dertlerinden uzaklaĢma çabasıdır. KIZMAYIN ONLARA KENDĠNE YÖNELTME: KiĢinin baĢ edemediği bir duygu sonucu kendini kesmesi, intihar ( özkıyım) etmesi örnek verilebilir. KiĢi bu Ģekilde çevresindeki insanlara gösteremediği tepkiyi kendi bedenine gösterir. Bir nevi yön değiĢtirmedir ancak hıncını bu sefer kendinden çıkarır. ĠLKEL ĠDEALLEġTĠRME: Bir çeĢit abartma durumudur diyebiliriz. KiĢi, çevresindeki insanların en basit davranıĢlarını bile aĢırı Ģekilde övmesi ya da kendisine dönük bir kötü davranıĢın da abartılı Ģekilde kötü değerlendirilmesidir. Kısacası kiĢi kendine yapılan iyilikleri de kötülükleri de aĢırı Ģekilde abartır. ÖRNEKLER ve AÇIKLAMALAR: Üniversite kendisne kantinde çay ısmarlayan arkadaĢını yere göğe sığdıramayan Ali, Kendisine lütfen derse geç gelme diye uyaran hocasını yerin dibine sokan, hayatımla oynadı diye anlatan AyĢe Ġlkel idealleĢtirme mekanizmasının altında yatan süreç kiĢinin çevresi tarafından zarara uğrayabileceği endiĢesi nedeniyle kendisini korumak istemesidir. NOT AL ERĠKSON ve PSĠKO-SOSYAL GELĠġĠM KURAMI Psiko-sosyal geliĢim ile ilgili en geniĢ teori Eric Erikson tarafından formüle edilmiĢtir. Erikson’un geliĢim analizi Freud’un düĢüncelerine dayanmaktadır. Erikson çoğu zaman psikoanaliz geleneği yansıtan çizgide Neo-Freudiyan olarak da anılmaktadır. Bununla birlikte Freud ile Erikson birçok noktada farklılaĢır. Erikson‟un teorisi insan geliĢiminde toplumun ve kültürün rolünü ön plana çıkarır. Bu teoride geliĢim üzerindeki toplumsal ve kültürel etkiler ağırlıklı olarak iĢlenir. Freud ise kuramında daha çok fizyolojik ( cinsel baskılar ve dürtüler) ve deterministik ( katı bir neden sonuç iliĢkisi – esnekliği olmayan ) boyutta ele almıĢtır. Bu nedenle Freud’un kuramı psiko-seksüel olarak adlandırılırken Erikson’un kuramı psiko-sosyal olarak anılır. Erikson‟un GeliĢim Kuramının Genel Değerlendirmesi Epigenetik prensip kiĢilik birbiriyle iliĢkili bir seri evreler yoluyla ego süreçleriyle Ģekillenir. Bütün bu ego durumları baĢlangıçta belli bir kalıpta bulunurken, her biri önemli geliĢimsel dönemi içerir. GeliĢim evreleri istenilen değiĢim veya tehlikeleri potansiyel olarak barındıran bir kriz dönemiyle bilinir. Erikson bu yaklaĢımıyla olumsuz olarak belirttiği sonuçların da geliĢim açısından önemli olduğunu vurgular Erikson’a göre olumluluktan daha çok olumluluk / olumsuzluk oranı dikkate alınmalıdır. Örneğin baĢarıya karĢı aĢağılık döneminde çocuktan sadece baĢarılı olması beklenmez. Çocuk baĢarıları yaĢayacak ancak kendini aĢağılık hissetmeyeceği derecede de baĢarısızlığı tatmalıdır. Yoksa hep baĢarılı olan birey de geliĢim açısından sıkıntılar yaĢayabilir. YaĢ Evre Temel güven – güvensizlik Özerklik - KuĢku utanma 0–1 1–3 GiriĢimcilik – Suçluluk 3–7 BaĢarı – BaĢarısızlık Kimlik – Rol karmaĢası 7 – 12 12 – 20 Yakınlık – YalıtılmıĢlık 20 – 40 Üretkenlik – Durgunluk Bütünlük – Umutsuzluk 40 – 65 65 + Temel Görev Kendine ve yaĢama iliĢkin güven duygusu Kendini ve hayatı kendi ölçülerinde kontrol edebileceği duygusu Bağımsızlığını potansiyellerini geliĢtirme yönünde kullanma BaĢarı kimliği Ne ve kim olduğuna iliĢkin olumlu ve tutarlı cevaplar Sağlıklı kendisi – baĢkası iliĢkilendirmesini baĢarması Kimliğin yeniden revizyonu ve formülasyonu Hayatın genel değerlendirmesiyle ortaya çıkan değerlilik duygusu Denge Umut Ġstenç / Ġrade Amaç Yeterlilik Bağlılık / Sadakat Sevgi – AĢk Özen – Ġlgi Akıl Erikson, yaptığı araĢtırmalar ve gözlemler sonucu insan yaĢamının tümünü kapsayan sekiz geliĢim krizi belirlemiĢtir. Bu nedenle Erikson‟un teorisi “yaĢam boyu” bir teori olarak değerlendirilir. Bu evreler veya geliĢimsel krizler yukarıdaki tabloda özetlenmiĢtir. Belki de baĢlangıçta bir sanatçı olması yüzünden, Erikson, hiçbir zaman bilinen anlamda bir psikoanalist olmadı ( Freudiyan) Örneğin, çocukları tedavi ederken hep genç hastalarını evlerinde ziyaret etmekte ve anne – babaları ile bir akĢam yemeği yemekte ısrar etti. Bu durum da Erikson’u bireyin geliĢiminde diğerlerinin – çevrenin – sosyal ortamın önemsenmesi fikrine götürdü. Erikson‟un psiko-sosyal geliĢim kuramına göre insan geliĢimi üç değiĢkenin etkileĢimi ile devam eder: A) Biyolojik değiĢmeler ( OlgunlaĢma ) B) Toplumsal etkiler ( Aile – akran – yakın çevre vb ) C) Ego ( Freud’a göre kiĢilik asıl olarak ĠD tarafından Ģekillendirilmektedir ancak Erikson’a göre EGO öne çıkar. BAKARSIN SORARLAR KUTUSU : AĢamalı oluĢum ilkesi (Epigenetic principle): Erikson’un geliĢim kuramının kavramlarından ilki aĢamalı oluĢum ilkesidir. AĢamalı oluĢum ilkesine göre birey önceden belirlenmiĢ adımlarla, belli bir tasarıma göre geliĢir. Fetüs gibi, kiĢilik de zamanla geliĢir ve olgunlaĢır, bu yaklaĢıma epigenetik ilke adı verilmektedir. Erikson’a göre aĢamalı oluĢum ilkesi, “epi” üstünde “genetik” [genesis] ise ortaya çıkma anlamındadır. Bu yüzden, epigenetic [epigenesis] zaman ve mekan içerisinde bir parçanın diğer parça üzerinde geliĢmesi anlamındadır. Erikson’un kuramında söz edilen temel tasarım planı evresel ve hiyerarĢik bir geliĢimi içermektedir. Psikososyal bunalım: Erikson’un diğer kavramı psikososyal bunalımdır. Temel tasarım planında birey, sekiz evredeki karĢıt çatıĢmaları çözmek zorundadır. OlgunlaĢma ve toplumsal beklentiler, çocuğun ya da bireyin çözmesi gereken krizleri oluĢturur. Erikson, krizleri özerkliğe karĢı utanç ve Ģüphe gibi olumlu ve olumsuz sonuçlarıyla ele almıĢtır. Çözülemeyen krizlerle yaĢam boyu uğraĢma söz konusudur. Her bir geliĢim dönemi bir önceki üzerine kuruludur ve diğer dönemleri etkiler. Bölge (zone), organ iĢlev biçimi (organ mode): Bölge, organizmanın geliĢim evresine uygun bedenin bir bölümünü temsil eder. Organ iĢlev biçimi, geliĢim evresine uygun beden bölgesinin davranıĢını ve kiĢilerarası iliĢki örüntüsünü belirtir. Örneğin, yaĢamın ilk dönemlerinde bebeğin geliĢimsel evresine uygun beden bölgesi ağız ve bu bölgenin organ iĢlev biçimi içe almadır. Bu organ iĢlev biçimi zamanla tüm beden bölgelerine yayılarak bir davranıĢ örüntüsüne dönüĢür. Bebek yalnızca ağız yoluyla değil, gözleriyle de çevresini izler, hatta temel bir refleks olan yakalama refleksiyle de dokunma duyusunu kullanarak avucuna değen nesneyi yakalayarak içine alma iĢini yapar !!! Toplumsal iĢlev örüntüsü (social modality): Toplumsal iĢlev örüntüsü, geliĢim evresine uygun beden bölgesinin davranıĢ biçiminin ve kiĢilerarası iliĢki örüntüsünün belirlenmesidir. Bu evrenin toplumsal iĢlev örüntüsü ise bebek ve bakıcısı arasındaki alma verme iliĢkisinin niteliğidir. Bu iliĢkisel nitelik sayesinde bebek toplumsal alıĢveriĢ anlamındaki ego yetilerini kazanır Erikson‟un Kuramına Göre GeliĢim Dönemleri TEMEL GÜVENE KARġI GÜVENSĠZLĠK ( 0-1 ) : Bireyde öncelikle güven duygusu oluĢur. Bebeklik dönemine denk gelen bu geliĢim evresinde anne ve babasından temel güven duygusunu alamayan bir birey ileride de insanlarla sağlıklı iliĢkiler kurmada zorlanabilir. Anne ve baba bebekleri ile yeteri kadar ilgilenirlerse bebekte temel güven duygusu geliĢir. Ben bana ne verilmiĢsem oyum düĢüncesi geliĢir. Temel güven kazanmak çocuğun temel ihtiyaçlarının karĢılanmasına ve temas – dokunma duygusunu yaĢamasına bağlıdır. Temel güven duygusu açısından kritik dönemdir Çocuk üç boyut içinde güven duygusunu kazanabilir: aĢinalık(tanıdıklık), tutarlılık ve süreklilik. Eğer çocuğa bakan kiĢi çocuğa aĢina geliyorsa( örneğin çocuğa bakan kiĢi sık sık değiĢmiyorsa) , tutarlı davranıyorsa ve davranıĢları süreklilik gösteriyorsa çocuğun güven duygusunu kazanması kolaylaĢır. Maslov‟un ihtiyaç pramidinde fizyolojik ihtiyaçların yoğun olduğu bir dönemdir !!! UNUTMA Denge: Umut duygusu, dini duygudan ileri gelen iç huzura benzetilecek bir duygu AĢırı Uçları AĢırı güven, polyannacılık her Ģeyi Depresyon, paranoya, psikozla karakterize son sınırına kadar zorlama edilen içe kapanma ÖZERKLĠĞE KARġI KUġKU ve UTANÇ : ( 1- 3) : Bu dönemde çocuk yürümeyi öğrenir ve artık anne - babasına olan bağımlılığı azalır. Bundan kaynaklı bazı Ģeyleri kendisi yapmak ister. Bu duruma özerklik ( kendine yeterlik) denir. Freud‟a göre Anal döneme denk gelen bu dönemde Erikson çocukların tüm kaba motor aktivitelerinden keyf aldıklarını söyler. Bu dönemin sağlıklı atlatılabilmesi için çocuğun tırmanma, koĢma, sallanma gibi kas aktivitelerini yapmasına izin verilmesi gerekmekte. Anne – baba tarafından bu tip aktivitelere getirilecek kısıtlamalar çocukta KUġKU ve UTANÇ yaratır. Özerklik ( Ġçdenetim) çocuğun vücudunu kontrol etmesi olarak değerlendirilir. Çocuk bu dönemde kas sistemindeki geliĢmenin etkisindedir. Madem kaslarımı kullanabiliyorum o zaman bırakın da kullanayım, salıncağa kendim bineyim, yemeğimi kendim yiyeyim, üstümü kendim çıkarayım… Salıncakta kendileri sallanmak isterler, merdivenlerden kendileri inmek isterler, üstlerini kendileri giymek isterler. Bu durumda anne ve baba çocuklarının bu isteklerini ( yapabilecekleri bir Ģey ise ) gerekli önlemleri aldıktan sonra yapmalarına izin vermelidirler. Aksi durumda çocuk ileride kendi baĢına karar veremez, kendi iĢlerini kendisi yapamaz hale gelebilir. AĢırı koruyucu aile ( aman oğlum ben yaparım, dur kızım sen yapamazsın ) tutumu özerkliği engeller ve çocukta kendine kuĢku ve utanç duygusu geliĢtirir. Ben ne olacaksam oyum düĢüncesi geliĢir Denge: Ġrade ve özdenetim AĢırı Uçları Ġçtepkisellik, kendi yeteneklerini dikkate almadan her Ģeye atlama Zorlayıcılık, aĢırı mükemmelliyetçilik, yanlıĢtan aĢırı kaçınma. Bu döneme takılmıĢ kiĢiler ileride kendi baĢlarına karar almakta zorlanır, yapacakları her iĢte baĢkalarına danıĢma ihtiyacı duyarlar. GĠRĠġĠMCĠLĠĞE KARġI SUÇLULUK ( 3 – 7 ) : Çocukta giriĢimcilik ve merak duygusu geliĢir, sorumluluk almayı ister, her konuda ardı arkası kesilmez sorular sorar. Bu dönemde çocukların sorduğu her soru mantıklı ve sabırlı bir Ģekilde yanıtlanmalıdır. Çocuk fikirlerinden dolayı ayıplanmamalı giriĢimci ve meraklı- sorgulayıcı kiĢiliği örselenmemelidir. Aksi durumda çocuk suçluluk duygusu yaĢayacaktır. Bu dönem çocuklarının soruları ile oynadıkları oyunlar ile ALAY EDĠLMEMELĠ. Ben olmayı hayal ettiğim gibiyim düĢüncesi geliĢir. Bu dönem için Ģifre kelimeler MERAK , ARAġTIRMA, KURCALAMA, HAYAL GÜCÜ AĢırı Uçları BaĢkalarını hiçe sayma, merhametsizlik, sosyopatlık. Denge: Amaç, kendi hedefini belirleme, cesaret. Engellenme, suçluluk, cinsel soğukluk. Erikson, bu dönemde cinsiyetin keĢfedildiğini, merak duygusunun yoğun olduğunu söyler. Merak duygusunun ve cinsiyetin keĢfinin doğrudan bir sonucu tabi ki çocuğun cinsellikle ilgili sorular sorması olacaktır. Eğer anne baba çocuğun bu türden sorularına uygun cevaplar verebilirlerse çocuğun giriĢimciliği desteklenmiĢ olur. Aksi durumda çocukta suçluluk duygusu geliĢecektir. BAġARIYA KARġI AġAĞILIK / ÇALIġKANLIĞA KARġI YETERSĠZLĠK –TEMBELLĠK ( 7 – 12): Ġlköğretime yönelen çocuk bir Ģeyler üretmek, yaptığı iĢlerde baĢarılı olmak ve takdir almak isteyecektir. Beğeni toplamak, baĢarı duygusunu yaĢamak bu dönemde önemlidir aksi durumda çocukta baĢarısızlık ve aĢağılık duygusu geliĢecektir. Erikson bu döneme Robinson Crusoe çağı demektedir. Bu dönemde çocuklar , özellikle ilkokul yıllarında akademik beceri ve aktivitelere yönelirler. Bu dönemde çocuklar akranları ile sosyalleĢirler bundan kaynaklı da AKADEMĠK ve SOSYAL KARġILAġTIRMA gerçekleĢir. Çocuk baĢarı duygusunu yaĢayamazsa kendini akranları ile karĢılaĢtırır ve mutsuz olur kendini aĢağılık - yetersiz hisseder. Bu dönemde çocukların baĢka çocuklarla kıyaslanması, yarıĢtırılması onlardaki baĢarısızlık duygusunu kaĢıdığı için uygun değildir. Ben bana öğretilenler neyse oyum düĢüncesi geliĢir. Çocukta bu dönemde BAġARI KĠMLĠĞĠ oluĢur. Denge: Bizi duyarlı kılacak kadar aĢağılık duygusu ile çalıĢkanlık duygusu AĢırı Uçları AĢırı çalıĢkanlıktan kaynaklı kısıtlı erdem, çocukluğu yaĢayamama ÖğrenilmiĢ çaresizlik, kabul etme. baĢarısızlığı kolay KĠMLĠK KAZANMAYA KARġI ROL KARMAġASI ( 12- 20 ) : “Ben kimim” sorusunun sorulduğu ve kimlik arayıĢının olduğu dönemdir. ERGENLĠK sorunları bu dönemde karĢımıza çıkar. Kimlik kazanmak ne demektir? Kimlik bireyin bir meslek , ideolojik ya da dinsel görüĢ, cinsiyet rolü ve hayat felsefesi – kiĢisel davranıĢ ölçütlerine bağlanmasıdır. Örneğin hangi mesleğin kendisine uygun olduğuna karar veren birey , kendisine uygun ideolojik görüĢ benimseyen birey vb kimlik kazanmıĢtır diyebiliriz. Kimlik (Rol) Bunalımı - Krizi ( ArayıĢı ) : Olumlu kimlik göstergesidir. KiĢinin kendisine uygun bir kimlik seçmesi gerektiğini hissetmesi ve bu konuda araĢtırma yapmasıdır. Eğer bu bunalımı çözerse OLUMLU KĠMLĠK statüsünde BAġARILI KĠMLĠK statüsünde yer alacaktır. Bu yüzden kimlik bunalımına bakıĢ açımız olumlu olmalıdır. Kimlik (Rol) KarmaĢası : Olumsuz kimlikte DAĞINIK KĠMLĠK STATÜSÜNDE yer alan bireylerde gözlenir. Kimlik edinmek için bir arayıĢ yoktur. Kimlik ihtiyacını yadsıma durumudur. Genel bir kararsızlık ne yapacağına ne olacağına bir türlü karar verememe ya da çok sık karar değiĢtirme durumudur. Bir diğer durum ise ani değiĢen sosyo-ekonomik koĢullarda kiĢinin yaĢadığı karmaĢadır. Örneğin köyden – kente göç gibi kiĢinin bir an için nerde ve kim olduğunu unuttuğu durumlarda yaĢanır. Ayrıca ailesinin dayatmaları ile karĢılaĢan ( Örneğin Öğretmenlik okumak istediği halde baskı ile mühendisliği seçen bir ergen) ergenlerde yaĢanan duruma da rol karmaĢası denir. Rol karmaĢasına bakıĢımız olumsuz olmalıdır. Maslov‟un ihtiyaç pramidinde Ait olma yoğun olduğu bir dönemdir !!! UNUTMA Fanatizm, hoĢgörüsüzlük, benmerkezcilik AĢırı Uçları aĢırı Denge: Sadakat, içinde toplumla uyum, uyma bulunduğu Kimliği, kimlik ihtiyacını yadsıma, aĢırı uç gruplar, uyuĢturucu vs. Bu dönemde kimlik arayıĢı çeĢitli Ģekillerde yaĢanır. KiĢi bedensel değiĢimlerin sonucu olarak akran gruplarına yönelerek onlarda da bu değiĢikliklerin olup olmadığını öğrenmeye çalıĢır. Bu akran grubuna yönelme, mahremiyet ve güven duygularına önem vermeyi doğurur. Aynı zamanda kiĢi çeĢitli kendini anlatma yollarını deneyerek de kendini tanımaya çalıĢır: resim, müzik, öykü, Ģiir vb. Bu sanat dalları içinde kiĢi kendini anlatmaya ve aynı zamanda anlamaya çalıĢmaktadır. Bu yüzden “ ġair ergenlik döneminden sonra da Ģiir yazan insandır.” MARCĠA‟YA GÖRE DÖRT KĠMLĠK STATÜSÜ BaĢarılı Kimlik: Kimlik bunalımı yaĢamıĢ ancak seçenekleri irdeledikten sonra belirli bir yönelim gerçekleĢtirmiĢ demektir. BaĢarılı kimlikteki birey kimlik krizi yaĢamıĢtır. Bu krizi sağlıklı bir Ģekilde atlatıp kendi kararlarını verebilmiĢtir. Verdiği bu karardan hem kendisi memnundur hem de çevresini memnun etmeye çalıĢır. Yani baĢarılı kimlik TERS KĠMLĠK değildir. ĠÇLERĠ RAHATTIR. Kararlarıyla ilgili olarak içleri rahattır ve değerlerinin ve davranıĢlarının baĢkalarının onayını alacağından emindirler.. ve yolları kesin Ģekilde çizilmiĢtir. (Marcia‟dan çevrilmiĢtir) BKZ: ( Marcia JE. Identity and psychosocial development in adulthood. Identity (Mahwah, N J) 2002; 2:7-28.) Özetle baĢarılı kimlik kararlarını kendi alır ancak elinden geldiğince ailesi ve toplumla ters düĢmez. Alacağı kararlar ailesinin de onaylabileceği kararlardır. Bunun dengesini çok iyi kurar. Yani hem kararını kendi alır hem de bu kararı alırken içinde bulunduğu toplum değerlerine de saygı duyar. EN AZINDAN AĠLESĠNĠ MEMNUN ETMEYE ÇALIġIR !!! Erken Bağlanma ( Ġpotekli) : Erken bağlanma, baĢka seçeneklere iliĢkin hiç araĢtırma yapmaksızın ya da baĢka seçeneklere iliĢkin çok az araĢtırmayla çocukluk yıllarındaki değerlerine sıkıca bağlanan ergenleri tanımlar. Kimlikle ilgili sağlıklı kararlar ergenlik döneminde hatta bazı kiĢilik geliĢimi kuramcılarına göre yetiĢkinliğin ilk dönenimde ( ergenliğin sonu) alınmaktadır. Ġpotekli kimlik statüsündeki bireyler kimlikle ilgili kararlarını çocukluk döneminde alırlar ( Seçecekleri mesleğe, ideolojilerine vb çocukluk döneminde karar verirler. ) Aldıkları bu karar ÖZDEġĠME DAYANIR ve sağlıklı değildir. Genelde anne – babaları ya da öğretmenlerine dönük özdeĢimler söz konusudur. Erken bağlanan ergenler, herhangi bir kriz yaĢamadan çeĢitli meslek ve ideolojilere bağlanmakta, ancak bu bağlanmalar ergenin kendi araĢtırmaları sonunda gerçekleĢtirdiği seçimler değil, genellikle anne – babanın sunduğu seçimlere dayanan bağlanmalardır. Dağınık – KargaĢalı Kimlik ( Kimlik Difüzyonu): En az olgun olan kimlik statüsüdür. Genel olarak kararsızlık ve yön belirsizliği olarak ifade edilir. Ergen birey bu kimlik statüsünde bir kimlik bunalımı yaĢamaz. YaĢasa bile baĢarısızlıkla sonuçlanmıĢtır. Yani bir kimlik oluĢmaz. Dağınık kimlik statüsünde olan bireyler, herhangi bir din, politika, felsefe, cinsiyet, rolüne ya da mesleksel veya kiĢisel davranıĢ ölçütlerine bağlanmamıĢlardır. Söz konusu bireyler, yönelebilecekleri bu alanlara iliĢkin bir kimlik krizi yaĢantısı geçirmemiĢler, araĢtırma dönemi yaĢamamıĢlardır. En az geliĢmiĢ kimlik statüsü olan dağınık kimlik genelde erken ergenlik döneminde görülmektedir. Kararları geçici ve değiĢkendir. Dağınık kimlikteki bireyler birbirine zıt ideolojik görüĢlere girer çıkar, meslek seçinde gerçekçi kararlar almazlar ve sürekli karar değiĢtirirler. Dağınık kimlikteki bireyler meslek seçerken yetenek ve ilgilerini değil anlık değiĢen duygularını dikkate alırlar ve aslında hiçbir seçimleri sağlam ve sağlıklı değildir. Askıya Alma ( Moratoryum – Erteleme): Bir kimlik krizinin yaĢandığı ancak kararın daha sonraya bırakıldığı bir kimlik statüsünü anlatır. Ergenin, kendini biraz geri çekerek, herhangi bir rolü üstlenmeden çeĢitli rolleri denemesi ve incelemesi söz konusudur. Yani birey kimlik arayıĢındadır. Ancak bir karar vermeyi sonraya bırakmıĢtır. Bazen bu askıya alma ergenlik döneminden sonra ya da taĢabilir. Psiko-sosyal erteleme genelde zengin ailelerin çocuklarında gözlenmektedir. Ayrıca Batılı toplumlarda psiko-sosyal erteleme dönemi desteklenmektedir. Çünkü bireyin tam olarak irdelemeden erken karar vermesi istenmemektedir. KiĢi askıya alınmıĢ kimlik statüsündeyken dünya ergene sabit, kontrol edilebilir ve hoĢ bir yer olarak görünmez. Askıya alınmıĢ kimlik statüsündeki bireyler genellikle hükümeti, politikayı, eğitimi kısaca her Ģeyi değiĢtirmek isterler. Marcia'nın moratoryum olarak adlandırdığı statüdeki ergenler, kimlik krizinin tam ortasındadırlar ve kriz devam ederken, bu ergenler önemli kararlar vermeyi ertelerler. Bu zaman içerisinde çok sayıda seçeneği keĢfederler. Moratoryum statüsündeki bireylerin, baĢarılı ve ipotekli kimlik statüsünde olanlardan daha kaygılı, kuĢkucu, iliĢkilerinde uçarı ve yakın iliĢki için gerekli bağlanmadan kaçınma gibi özelliklere sahiptirler Ġpotekli kimlikte çocuk ailesinin kimliğini edinmeye gönüllüdür. “Biz babadan böyle gördük” mantığı. Ancak otoriter – baskıcı ailelerin çocuklarında gözlenen bir diğer kimlik türü ise GÖLGELENMĠġ KĠMLĠKTĠR. Çocuk burada kendi kimliğini oluĢturmak ister ve bir seçim yapar ama bu seçimleri ailesi tarafından kabul edilmez. Ve ailesinin istediği kimliği kabul etmek zorunda kalır… TERS ( OLUMSUZ ) KĠMLĠK: Ters kimlik statüsündeki ergenler, toplumun ondan beklediği rollere karĢı gelerek aĢırı uç (Marjinal) rolleri ve davranıĢları benimser. Erikson’a göre, kimlik geliĢimini olumlu ve kabul gören bir ortamda tamamlayamayan ergenler, hiçbir Ģey olmamak yerine “ babası polis olan kızın kanunları çiğneyen biri olması ya da baĢarılı bir ailenin kızının okula gitmeyi reddetmesi örneklerindeki gibi istenmedik ya da toplumun kabul etmeyeceği bir seçeneğe yönlenebilir. YAKINLIĞA KARġI UZAKLIK( YALNIZLIK – YALITILMIġLIK ) ( 20 – 40 ) : Ergenlik dönemindeki kimlik kazanma çabaları büyük ölçüde aĢılmıĢtır. Birey bu dönemde iĢ kurma ve evliliğe yönelik yakın iliĢkiler kurmak ister. Bunu baĢaramazsa yalnızlık – uzaklık duygusu yaĢayabilir. Kalabalık içinde yalnızlık dediğimiz durum bu dönemde genellikle ortaya çıkar. Gerçek dostlarım yok, düğünüme kimse gelmeyecek gibi kaygılar taĢır ve temelinde çevresinde yakın iliĢki kurabildiği insanların olmamasıdır. AĢırı Uçları Kolay ve derinlikten yoksun yakınlık kurma( önüne gelenle) Denge: Farklılık ve zıtlıkları bir kenara bırakarak “aĢk”la yaklaĢma. KiĢinin kendini her Ģeyden dıĢlaması, yalıtması Bağlanma Korkusu: Bu dönemde en sık yaĢanan duygudur. Bu duygu bazen açıkça ifade edilse de çoğunlukla gizlidir. Ġnsanlar “ Okul bitince evleneceğim.” “ĠĢ bulunca evleneceğim.” “Evim olunca evleneceğim.” gibi bahaneler öne sürerek de bağlanma korkularını gizlemeye çalıĢabilirler. ÜRETKENLĠĞE KARġI DURGUNLUK ( 40 – 65 ) : Birey toplum ve kendi için yararlı iĢler yapabildiği , yeni kuĢaklara öncülük ve rehberlik edebildiği sürece üretkendir. Bu dönem bireyleri yetiĢtirdikleri çocukları ile övünürler. Öğretmenlerse yetiĢtirdikleri öğrencileri ile övünürler. Bu dönemi problemli yaĢayanlarda ise durgunluk – amaçsızlık aĢırı bencillik duygusu geliĢebilir AĢırı Uçları AĢırı yayılma adını taĢıyan, kendine zaman ayırmadan çalıĢma Verimsizlik, reddetme. Denge: BaĢkasına özen gösterme ve ona bakma. topluma katkıda bulunmayı Üretkenlik ( verimlilik) sadece yetiĢtirmek değildir. BaĢka verimli olma yolları da vardır: öğretmenlik, dernek kurma, derneğe üye olma, yazarlık, kaĢiflik, sanat, bilim, sosyal etkinlikler gibi gelecek nesillere bir Ģekilde aktarılacağı düĢünülen her Ģey verimlilik için kullanılabilir. Erikson‟a göre verimlilik yaĢlıların ihtiyaç duyulma ihtiyacını karĢılayan her Ģey olabilir. Bu dönem; yeniden bir kimlik değerlendirmesinin yapıldığı, kimlik revizyonuna gidildiği bir dönemdir. Bu yüzden bu döneme insanın ikinci ergenliği-baharı denir. Bu dönemde kiĢi geçmiĢ muhasebesi ve geleceğe dönük planlar yapar. Sonraki dönem olan ego bütünlüğünde ise sadece geçmiĢ muhasebesi yapar DĠKKAT ! Verimlilik aĢk duygusunun geleceğe uzantısıdır. Yakınlık ve aĢk duyguları aĢıklar arasında, eĢitler arasında meydana gelir ve karĢılığı varsayar. Eğer siz birini seviyorsanız o da sizi severse amacınıza ulaĢmıĢ olursunuz. Ancak verimlilik duygusu yakınlıktan farklı olarak karĢılık beklemez. EĢinizden karĢılık beklersiniz ama çocuğunuzdan büyük ölçüde karĢılık beklemezsiniz. BENLĠK BÜTÜNLÜĞÜNE KARġI UMUTSUZLUK ( + 65 ) : YaĢlılık yıllarını kapsar ve önceki dönemlerin muhasebesi niteliğindedir. Önceki dönemlerinde yer alan çatıĢmaları sağlıklı bir Ģekilde atlatan birey benlik bütünlüğüne kavuĢur ve ölümü kolay kabullenir, önceki dönemleri sağlıklı bir Ģekilde atlatamayan birey hep bir eksiklik duygusu taĢır ve “ keĢke yapsaydım” gibi duyguları geliĢir ve umutsuzluğa düĢer, ölümü kabullenemez. AĢırı Uçları KiĢi ego bütünlüğüne varmadığı halde kendini ulaĢmıĢ gibi kabul edebilir. Denge: Erdem, yaklaĢabilmek. ölüme korkusuzca KiĢi kendini küçük görebilir, aĢırı ölüm korkusu yaĢayabilir. Bu dönemde bireyden beklediğimiz mutlaka bir geçmiĢ muhasebesi yapması, yaĢlandığını kabullenmesi ve ölüme hazır olmasıdır. Bunları yapması EGO BÜTÜNLÜĞÜ, ölümden aĢırı korkması ve kabullenmemesi, kendini aĢırı yalnız hissetmesi UMUTSUZLUK , geçmiĢ muhasebesi yapmaması, yaĢlandığını kabul etmeyip hala gençler gibi davranıp giyinmesi ise ĠLGĠSĠZ ( Ego bütünlüğüne varmadığı halde varmıĢ gibi davranma ) statü olarak adlandırılır. (Walaskay, 1983-1984), BEM „in Cinsiyet Rolleri YaklaĢımı KADINSI CĠNSĠYET ROLÜ : Kadınsı özellikler Ģu Ģekilde sıralanabilir - AğırbaĢlı - AnlayıĢlı - BaĢkalarının ihtiyaçlarına duyarlı - Boyun eğen - Cana yakın - Çocukları seven , hassas, duygusal , sevecen, - Namuslu , sadık, fedakar - Merhametli, incinmiĢ duyguları tamir etmeye istekli - Sıkılıgan, korkak - YumuĢak, tatlı dilli ANDROJEN: Hem kadınsı hem de erkeksi özellikleri barındıran ERKEKSĠ CĠNSĠYET ROLÜ: Erkeksi özellikler Ģu Ģekildedir. - Ailesine karĢı sorumlu - Baskın , tesirli, lider , etkileyici, güçlü - Cömert - GiriĢimci - Riski göze almaktan çekinmeyen, kendine güvenen - Kendi ihtiyaçlarını savunan, gözü pek - Duygularını açığa vurmayan - Kuralcı , katı, otoriter, saldırgan - Sözünde duran - Hırslı , mantıklı BELĠRSĠZ: Kadınsı ve erkeksi özellikleri hiç ya da çok az barındıran. Bu konuda çok önemli bir kavramsal yanılgı söz konusudur. Bir insanın biyolojik cinsiyetinin kadın ya da erkek olması onu cinsiyet rollerinde KADINSI ya da ERKEKSĠ yapmaz. BaĢka bir deyiĢle bir kadın , erkeksi; bir erkek de kadınsı cinsiyet rolüne sahip olabilir. Genelde kaynakların yanılgısı Ģu olmaktadır. Bir kadın ( biyolojik olarak ) erkeksi özellikler gösterdiğinde ANDROJEN deniyor. Bu tamamen yanlıĢtır. ġimdi örneklerle daha iyi izah edeceğiz. AyĢe Hanım, bir okulda müdiredir. Lider kiĢiliği ve kuralcı tavırları ile okulda tek otorite durumundadır. Gözü pek olarak bilinen AyĢe Hanım, oldukça hırslı ve aldığı kararlarda da mantıklıdır. AyĢe Hanım‟ın cinsiyet rolü ERKEKSĠ‟dir. Yanılgı Ģurda oluyor. Bazı kaynaklarda bu tip örneklere ANDROJEN diyor. AyĢe Hanım sadece biyolojik olarak kadın yoksa anlatılanlarda hiçbir kadınsı özellik göstermiyor tamamen erkeksi. Bu yüzden AyĢe Hanım‟a ANDROJEN diyemeyiz. ġöyle olsaydı: AyĢe Hanım bir okulda müdiredir. Lider ve otoriter kiĢiliğinin yanında yardımsever ve merhametli yanı da herkesçe bilinmektedir. Hasta olan öğretmenlerine izin almaları konusunda hiçbir sorun çıkarmadığı gibi okul derslerini aksatan öğretmenlere karĢı da her türlü yaptırımı uygulamaktadır. Ancak asla aĢırıya kaçmamaktadır. AyĢe Hanım‟ın biyolojik cinsiyetini boĢ verin parçada anlatılanlarda hem kadınsı hem de erkeksi yanlarından bahsedilmiĢ. Bu durumda AyĢe Hanım ANDROJEN OLURDU. AyĢe Hanım’ı Ģimdi de kadınsı yapalım. AyĢe Hanım, evinde çocukları için tüm fedakarlığı yapmakta onlar yorulmasın diye odalarını toplamaktadır. EĢine karĢı çok sadık olan AyĢe, oldukça kibar ve yumuĢak bir kiĢiliğe sahiptir. KomĢularının sorunları ile ilgilenen , eĢinin kararları karĢısında da boyun eğen biridir. Oldukça ağır baĢlı ve namuslu olan AyĢe, oldukça duygusal bir yapıya da sahiptir. AyĢe Hanım Ģimdi Kadınsı oldu. NOT: Bu konuya dikkat edin 2013 KPSS ĠHTĠYAÇLAR PĠRAMĠDĠ Güvenlik Ġhtiyacı Emniyet Ait Olma - Sevme Sevilme Sosyal ihtiyaçlar olarak da adlandırılabilir. Sevme, ait olma, kimlik duygusu kazanma, benimsenme vb. ( Sosyal katılım, sevgi, kabul, grup üyeliği, arkadaĢ iliĢkileri, bir ailenin, topluluğun ferdi olma ) Bu ihtiyaçların karşılanmaması kişide yabancılaşma, ilgisizlik, yalnızlık, umutsuzluk ve bunalım gibi duyguların açığa çıkmasına neden olabilir. BaĢarı, tanınma, özsaygı, kendine değer verme, statü sahibi olma vb. ( Takdir edilme, ve saygı görme, ün – Ģöhret ) Saygı - Kendini güvende hissetmeyen bireyler, yaşamları boyunca para biriktirme, her şeylerini sigortalatma gibi davranışlara sürüklenebilir. Yaşamı güvenlikten ibaret görebilirler. Saygınlık Kendini GerçekleĢtirme Bu ihtiyacın karşılanmaması kişinin kendini değersiz ve yetersiz hissetmesine, aşağılık, zayıflık gibi duyguların ortaya çıkmasına neden olur. KiĢinin tüm potansiyelini kullanabilmesi, yeteneklerini geliĢtirme , kendini yaratıcı ve üretken biçimde ortaya koyabilme. Bilme ve Anlama: Merak keĢfetme ve bilgiye ulaĢma ihtiyacıdır. Ġnsanın dünyada ve evrende olup bitenleri anlama – bilme ihtiyacıdır. Estetik: Sanat ve sanatsal olayları anlama, zevk alma ve yaratıcılığı kullanma Üst Düzey Ġhtiyaçlar - YaĢamı sürdürmek için gerekli olan ihtiyaçlardır. Hava, su, besin, uyku, cinsellik, etkinlik gibi. Doyurulmadığında organizmanın varlığını tehdit eden ihtiyaçlardır. Kendini güven içinde hissetme, tehlikelerden korunma. Kendini kaygıdan uzak bir yaĢamda hissetme; bedensel, sosyal ve ekonomik güvenlik ihtiyacı. Temel Ġhtiyaçlar Fiziksel Ġhtiyaçlar Afrikanın yerli kabilelerinde yaĢayan insanların ihtiyaçları genelde fizyolojik – fiziksel ihtiyaç düzeyindedir. Ailesi için gece gündüz çalıĢan, para biriktiren, aldığı evi ve arabayı sigortalatan ve çocuklarını siyasi hiçbir olaya sokmayan bir baba güvenlik ihtiyacını karĢılamaktadır ya da sevdiği için değil sırf zengin olduğu için bir erkekle evlenen bir kız güvenlik ihtiyacını karĢılamaktadır. Bir çevresi olması ve insanlar tarafından sevilmek isteyen birinin derneğe üye olması ait olma ihtiyacına yöneliktir. Zengin bir bireyin kazanamayacağını bildiği halde sadece kendi reklamını yapmak ve insanlar tarafından saygı görmek ve milletvekili adaylığından kaynaklı saygınlık görmek için milletvekili adayı olması ya da bir akademisyenin kendi adını öne çıkarmak için kitap yazması, tv programlarına katılması saygı saygınlık – tanınma ihtiyacına dönük iken aynı akademisyenin sadece kendi yeteneklerini daha da geliĢtirmek adına kitap yazması kendini gerçekleĢtirme ihtiyacıdır. Maslow‟a göre kiĢi alt düzeydeki bir ihtiyacını belli ölçüde ( tam olarak değil) olarak karĢılamadan üst düzeydeki bir ihtiyacı karĢılamaya hazır olamaz, o ihtiyaç tam olarak belirmez. Horowitz ve Dörtlü Bağlanma Modeli ( YetiĢkinlerde Bağlanma) Güvenli Bağlanma Kendini de baĢkalarını da değerli görürler. Bu kiĢilerin kendilerini değerli ve sevilebilir algılarken diğerleri de ulaĢılabilir ve duyarlıdır. Güvenli bağlanan kiĢilerin benlik saygıları yüksektir, yakınlık kurmaktan rahatsız olmazlar ve otonomiye (Özerkliğe) sahiptirler. Dahil olduğu çevreye rahat uyum sağlarlar Örneğin: 24 yaĢındaki AyĢe, oldukça olumlu bir benliğe sahip ve kendini değerli görmektedir. Çevresindeki insanlarla olan iliĢkilerinde de oldukça baĢarılı olan AyĢe, arkadaĢ grubu tarafından da sevilip takdir edilmektedir. Ġnslara güvenen AyĢe, insanların da güvenini kazanmıĢtır. Kararlarını kendisi alan AyĢe, insanlarla çok rahat temas kurabilmektedir. Saplantılı Bağlanma Kendilerini değersiz değerli görürler. baĢkalarını Kendilerini değersiz bulurlarken diğerlerini olumlu değerlendirmektedirler; bu yüzden diğerlerinin onayı ve kabulünü kazanmaya çalıĢırlar ve iliĢkilerle aĢırı meĢgul olurlar. Bu insanlar diğerleriyle yakın iliĢkiler içerisinde olmayı arzu etmekle birlikte onlarla tarzda iliĢki kurmak istediklerinden diğerlerini kendilerinden uzaklaĢtırabilmektedirler. Saplantılı bağlanan kiĢilerde en belirgin özellik, kendine güven eksikliğidir ve o nedenle hem reddedilmekten hem de yakın iliĢkilerde karĢı tarafın terk etmesinden çok korkarlar. Örneğin: 26 yaĢındaki Selim, arkadaĢ iliĢkilerinde sürekli olarak karĢı tarafın isteklerini ön planda tutmaktadır. ArkadaĢları kendisini hiç arayıp sormasa da o sürekli olarak onları aramakta, davet edilmese de arkadaĢlarının yanına gitmektedir. Kendini birçok açıdan yetersiz gören Selim, arkadaĢlarını kaybetme korkusu ile yaĢamaktadır. ArkadaĢlarına aĢırı ilgi gösteren Selim, arakadaĢları arasında “yapıĢkan” bir olarak anılmaktadır. Korkulu Kendini de baĢkalarını da değersiz görür Kendilerini değersiz gördükleri gibi diğerlerini de olumsuz değerlenrirler. KiĢi, kendisini sevilmeye layık olmadığı ve baĢkalarının reddedici olduğu ile ilgili inançlara sahiptir. Bu nedenle korkulu bağlanan bireyler yakın iliĢkiler kurmaktan kaçınırlar ya da iliĢkilerinde oldukça fazla sorun yaĢarlar. Örneğin: 22 yaĢında bir üniverste öğrencisi olan Fatma, ev arkadaĢı ile aylık giderlerin hesaplanması dıĢında çok görüĢmemektedir. ArkadaĢının kendisini çok sevmediğini ve dedikoducu olduğunu düĢünen Fatma, kendini de çaresiz ve yetersiz görmektedir. Ġnsanlarla olan iliĢkilerinde sürekli kuĢkuya sahip olan Fatma, kendini iyi bir insan olarak da görmemekte ve kendi geleceği hakkında da oldukça endiĢelidir. Kaçınmacı Kayıtsız Kendini değerli baĢkalarını değersiz görür Kendilerini değerli ve sevilebilir olarak değerlendirmenin yanı sıra, diğerlerine karĢı olumsuz değerlendirmelere sahiptirler. Kayıtsız bağlanma biçimine sahip bireyler hayal kırıklığına uğramamak ve reddedilmemek için yakın iliĢkilerden kaçınmakta, böylece bağımsız ve güçlü olmaya çalıĢarak olumlu benlik algılarını devam ettirmek istemektedirler. Ġnsanlara çok güvenmedikleri için iliĢkilerindeki eksiklikleri aĢırı iĢ tutkunu veya boĢ zaman faaliyetlerine çok vakit ayırdıkları söylenebilir. Örneğin: Sinem 17 yaĢında bir lise öğrencisidir. Kendini olduça güzel ve değerli gören Sinem’ e evleneceği erkeği sorduğumuzda Ali Ağaoğlu, Ġlber Ortaylı, Kıvanç Tatlıtuğ kırması bir Ģey çıkmaktadır. Hayatta her Ģeyin en güzelini hakettiğini iddia eden Sinem, insanların onun bu baĢarısı azmini kıskandığını söylemektedir. Erkeklerle olan iliĢkisinde oldukça temkinli olan Sinem’e neden böyle yapıyorsun diye sorduğumuzda zarar vermelerinden korkuyorum, ben kötü Ģeyler yaĢamayı hak eden biri değilim, diyor... BEBEKLERDE BAĞLANMA Ainsworth – Bowlby Güvenli Bağlanma Güvensiz Bağlanma Aile bebeğe temel güven duygusunu verdiği için bebeklerini bir yere bıraktıklarında bebekte huzursuzluk, kaygı vs davranıĢlar çok gözlenmez bilir ki ailesi onun yanındadır ve onlara güvenmektedir. Onu asla bırakıp kaçmayacaklardır. Anneden ayrıldığında ilk baĢta ağlasa bile bu kaygı ve huzursuzluk uzun sürmez Bebek yeni bir ortama bırakıldığında o ortama çok çabuk uyum sağlar. Anne geri geldiğinde bebek çeliĢkili tavırlar sergilemez, sevgi ile annesini karĢılar. Çocukların %65‟i bu tip bağlılık gösterir. a) Güvensiz ÇeliĢkili Bağlanma ( Dirençli – Ġkircikli) : Annenin tutarsız tavırları ve bebeğinin ihtiyaçlarını karĢılamada titizlik göstermemesi üzerine bebek; anneden ayrılırken tutarsız tavırlar içine girer. Öfkelenir, ağlar, ortama ilgi göstermez, uyum sağlamaz. Anne geri döndüğünde tekrar ağlama tavırları gösterebilir Ainsworth‟e Göre 3 Alt Üst Edici Durum: 1. Ayrılık Kaygısı: Çocuğun annesi – babası yanından gittiğinde duyduğu anksiyete – kaygı. Hemen hemen her çocuk ayrılık kaygısı yaĢar. Kimi az kimi çok yaĢar. Güvensiz kaçınan bağlanmada genelde çok düĢük seviyede ayrılık kaygısı hissedilir. Bu kaygıda bebek dünyada yalnız bırakıldığını, terk edildiğini düĢünür. 2. Yabancı Ortam Kaygısı: Adı üstünde açıklamaya gerek yok... 3. Yabancı Kaygısı: Bebekler yaklaĢık 6 – 8 ayda anne – babasını diğer insanlardan ayırır ve tanır. Bu dönemden önce gürülmeyen yabancı kaygısı artık görülmeye baĢlar. Çünkü annesi ile diğer insanları ayıran bebeğimiz diğer insanları potansiyel tehlike olarak görür. Açıklamaya gerek yok adı üstünde... Annenin gidiĢine ve geri dönüĢüne protesto tepkileri gösterir. Anne – bebek ayrılması trajik gerçekleĢir yani anne bebeğini bırakıp gittiğinde bebek aĢırı bir ağlama tepkisi gösterir. Anne geri döndüğünde de bebek onu gülerek değil ağlayarak – iterek vs karĢılar. b) Güvensiz Kaçınan Bağlanma: Annenin duyarsız ve reddedici davrandığı bebek, yeni ortama bırakıldığında tepki vermez. Yeni ortama ve çevreye karĢı saldırgandır. Anne tekrar ortama geldiğinde yine bir tepki vermez. Bu çocuklar aslında iç dünyalarında derin üzüntüler yaĢarlar Güvensiz kaçınan bağlanma genelde uzun süren ( 10 gün 15 gün gibi) anne – bebek ayrılıklarında gözlenir. Çocukta anneden kopma ( onu inkar etme – unutma) gözlenir. Anneye yeniden bağlanmaktan korkar çünkü anne yine onu terk edebilir. Bu yüzden anneyi umursamaz davranır. Güvensiz kaçınan bağlanma en tehlikeli bağlanma türüdür. Bu tip bebeklerin ileride Freud ve Erikson‟un da iĢaret ettiği gibi ciddi akıl sağlığı sorunları geçirmesi yüksek olasılıktadır. c) Güvensiz – ÖrgütlenmemiĢ / YönlendirilmemiĢ Bağlanma: Hem çeliĢkili hem de kaçınan bağlanma özelliği gösteren bebeklerdir. Örneğin: Annesinin gidiĢine bazı durumlarda ağlayan (çeliĢkili ) bazı durumlarda ise hiç tepki vermeyen ( kaçınan) bebekler. Daha da özet konuĢursak iki güvensiz bağlanma biçiminin karıĢımıdır. NOT AL ANNE BABA TUTUMLARI Bilinçli Otoriter Anne Baba ( Demokratik): Kurallar vardır; ancak kurallar bilinçli konmuĢtur. Çocuğun evde söz hakkı vardır. Ancak sınırsız davranıĢlara müsaade edilmez. Kurallar oluĢturulurken çocuk sürece dahil edilir. Ceza verebilirler ancak daha çok olumlu davranıĢları pekiĢtirme söz konusudur. “Olabilir, bir konuĢalım , tartıĢalım senin fikrin ne” Çocuklarının kimlerle arkadaĢlık kurduğu önemlidir. Bu tip ailelerin çocukları kararlarını alabilen, problem çözme becerisi yüksek olan bireylerdir. Baskıcı Otoriter Anne Baba: Çocuğu dinleme, anlama yoktur. Anne babalar tarafından konulan kurallara çocuk mutlak uymalıdır. Çocukların pasif – korkak ya da ters kimlikte olması olasıdır. “KonuĢma , sus, hayır , olmaz” Bu tip anne babalar için de çocuklarının kimle arkadaĢlık ettiği önemlidir. Ġzin Verici Anne – Baba( ġımartıcı ) : Çocuklarının isteklerine hayır diyemezler. Çocukları aĢırı özerk olur. Çocuk her istediğini yapar, aile de destekler. Çocuğa aĢırı sevgi vardır. “ Tabi ki olum ne istiyorsan yapabilirsin” Bu tip anne babalar aslında çocukları ile çok ilgilenmezler. Çocuklarını çok sevdikleri ve kıramadıkları için çoğu kez çocuklarının ne yaptığından da haberleri olmaz. Çocukları aĢırı özerk olur. BoĢ VermiĢ Anne – Baba: Ġzin verici anne – baba ile karıĢabilir. Bu tip anne babalar için çocuklarının çok bir önemi yoktur, ne yaparsa yapsın anlayıĢı vardır. Çocuğa karĢı sevgi yoktur. Ġzin verici anne babalar çocuklarını aĢırı sevdiklerinden her istediğini yaparlarken boĢ vermiĢ anne babalar çocuklarını umursamaz. “Ne halin varsa gör bana ne” Bu tip anne babaların çocuklarına karĢı açık bir sevgileri yoktur. Bunlar da çocuklarının ne yaptığından çok haberdar değildirler. Koruyucu Anne – Baba: Çocuklarına aĢırı sevgi söz konusudur. Ancak bu tip anne babalara göre çocukları hep çocuktur ve dıĢarı tehlikelerle doludur. Bu yüzden sürekli çocuklarının yanında dururlar, çocuklarının her iĢlerini kendileri yaparlar. Bu yüzden de çocuklarının özerkliğini zedelerler. “Aman oğlum sen yapma ben yaparım.” Çocuklarına karĢı hem sevgi hem de aĢırı denetim uygularlar Genelde tek çocuğu olan anne- babalar ya da çocukları ağır hastalık geçiren anne babalardır. Çünkü çocuklarını kaybetmekten çok korkarlar ve üzerine titrerler. Bu tip anne babaların çocukları pasif ve karar alma becerileri zayıf olur. Ġtici ( Reddedici ) Anne Baba: Genelde mutsuz evliliklerde görülebilir. EĢlerin birbirine olan düĢmanlığı çocukla olan iliĢkilerine de yansır. Çocuğa açık bir düĢmanlık vardır. “Seni nerden doğurdum, geber de kurtulalım” Çocuğun fizyolojik ihtiyacını karĢılasalar da sevgi ihtiyacını karĢılamazlar. Bu tip anne babaların çocukları genelde nesnelerle ilgiili meslekler seçerler ( Roe’ya göre ) Mükemmeliyetçi ( Yetkinci) Anne Baba: Çocuklarına baĢarılı olması konusunda aĢırı baskı yaparlar. Çocukları her konuda baĢarılı olmalıdır. Çocuklarını diğer çocuklarla kıyaslarlar. Çocuklarının yaptıklarını kolay beğenmedikleri için çocuğa genelde olumsuz dönüt verirler. “ 99 almıĢsın ama bak … 100 almıĢ, neden pek iyi değil, öğretmenin neden toplantıda çok iyi demedi de iyi dedi” Çocuklarına çok az olumlu dönür verirler ( Aferin gibi ) Bu tip anne babaların çocukları kendilerini yeteneklerinin üzerine zorlamak zorunda kalır Bu tip anne babaların çocukları genelde prestijli meslekler seçerler. ÇeliĢkili Anne – Baba: Anne ve babanın çocuk yetiĢtirme konusunda ortak tavır alamamasıdır. Annenin yap dediğine babanın yapma demesi; annenin desteklemediğini babanın desteklemesi vs. “Oğlum tabii ki yap ama babana söyleme o kızar ben izin veriyorum” BaĢka bir tanımla, bazen demokratik, bazen baskıcı bazen de izinverici olan anne – babalar da bu gruptadır. KĠġĠLĠK psikologlar arasında farklı tanımlansa da genel olarak bireyi diğer kiĢilerden ayıran bireye özgü ve tutarlı olarak gösterilen davranıĢ özellikleri Ģekline tanımlanabilir KiĢilik “maske” anlamına gelen persona sözcüğünden üretilmiĢtir. Persona, Yunan tiyatrosunda oyuncuların yüzlerine taktıkları maskelerdir. KiĢilik , bir parçalar, ayrı birimler toplamı değil, belki bir örgütlemenin sonucudur. KiĢilik, bulunduğu yerde duran bir varlık değil, çeĢitli süreçlerden oluĢan bir kavramdır. Ruhsal – mantıksal bir kavram olmakla beraber, FĠZĠKSEL YAPIYA da bağlıdır. Nedensel bir güç olarak, kiĢinin dıĢ dünyaya bağlılık biçimlerinin belirlenmesine de yardımcıdır. KiĢilik, yinelemeler, tutarlılıklar gibi dünyaya bağlılık biçimlerinin belirlenmesine de yardımcıdır. KiĢilik yalnızca bir biçimde değil, davranıĢlar, düĢünceler, duygular gibi çeĢitli yollardan kendini göstermektedir. KARAKTER: KiĢiliğin ahlaki yönünü betimlemek için kullanılır. Karakter, insanın içinde yaĢadığı çevrenin, toplumsal değerlerinden ve ahlak kurallarından oluĢur, aile, okul, çevre içinde çocukluk çağından itibaren geliĢmeye, biçimlenmeye baĢlar. Birey, ahlak ilkelerini özümlediği ve etkili bir davranıĢ düzenlemesi yaparak eylemde bulunduğu zaman karakter ortaya çıkmaya baĢlar. Karakter, ileri bir olgunlaĢmanın ve yetiĢkin kiĢiliğinin temel belirtilerinden biridir. MĠZAÇ: Birçok araĢtırmacı, mizacı kalıtımsal temeli olan özellikler, çoğunlukla da aĢırı duygusallık ve etkilenebilirlik ile bağlantılı davranıĢların sonucu olan ve erken yaĢlarda ortaya çıkan bireysel özellikler olarak tanımlar. Mizaç, “kiĢinin genel etkinlik düzeyi, duygusal donanımı, tepkilerinin hızı ve Ģiddeti gibi bünyesel olan ve daha sonra kiĢiliğin geliĢiminde belli bir rol oynayan davranıĢ ve tepki yapılarının toplamı” olarak tanımlanır. Mizaç kalıtsal kökenli davranıĢsal eğilimlerdir. Mizaç, öfke, üzüntü, korku, beğeni ve ilgilenme gibi temel duyguların anlatımında bireysel farklılıklardır. Mizaç, kiĢinin “neyi , niçin” yapabileceğinden çok “nasıl” tepki gösterdiğini anlatır. 1. Çocukların Mizaçlarına Göre Gruplanması Kolay Mizaçlılar: Olumlu davranıĢlara, yeni deneyimlere çok açık ve uyumludurlar. Sinirlendikten sonra yatıĢma süreleri kısadır. ( Çocukların % 40 bu mizaçtadır) 2. Güç Mizaçlılar: Etkin, öfkeli ve düzensiz alıĢkanlıkları vardır. Genelde sert tepki verirler, yeni durumlara çok yavaĢ uyum sağlarlar. ( Çocukların % 10 bu mizaçtadır) 3. Ağır Mizaçlılar: Pek etkinliğe katılmazlar. Biraz sinirlidirler. ( Çocukların %15 bu mizaçtadır.) ÖZ ( BENLĠK) GELĠġĠMĠ Anaokulu öğretmeni bir gün sınıfta çocuklara bir bilmece sorar. “Mis gibi kokarım, çevreme neĢe saçarım, herkes beni çok sever, bana canımsın der.” Daha bilmece bitmeden , Ahmet hemen ortaya çıkar, elleri ile kendisini göstererek “ Ben ben” der. Oysa doğru yanıt “Çiçek”tir. Fakat Ahmet, çevresinden kendisi ile ilgili olarak daima olumlu tepkiler almıĢ ve kendisini çiçek kadar güzel, sevimli, sevilen biri olarak algılamıĢtır. Öz ( Benlik ) kavramı kiĢiliğin bir boyutudur ve insanın kendini görüĢ ve algılayıĢ biçimi olarak tanımlanabilir. KiĢinin kendi özelliklerine, yeteneklerine, değer yargılarına, emel ve ideallerine iliĢkin kanılarını – görüĢlerini içerir. Benlik durağan bir yapı değildir, geliĢen bir yapıdır. Ben kimim? sorusuna bir yanıttır. Benlik ( Öz ) kavramının geliĢiminde çevrenin tutumu çok etkilidir. Örneğin ailesi – çevresi tarafından değersiz görülen birinin benliği , kendini değersiz görme Ģeklinde olabilir; buna karĢılık ailesi – çevresi tarafından sürekli sevilen bir çocuk ise – yukardaki örnekte verilen Ahmet gibi – olumlu bir benlik algısına sahip olacaktır. Burdan çıkarılacak sonuç benlik bireyde çocukluktan itibaren geliĢmekte benlik geliĢiminde erken yaĢlarda yaĢananlar bireyin benlik geliĢiminde etkili olacaktır. Öz ( Benlik ) Farkındalığı: Özsaygı ( Benlik – Kendilik Saygısı): KiĢinin kendi varlığının farkında olması olarak da Bireyin kendi kiĢiliğine karĢı geliĢtirdiği olumlu tutumu ifade tanımlanabilecek öz farkındalığı kavramı; kiĢinin kendi eden bir kavramdır. davranıĢ ve güdülerine karĢı sezgi ve anlayıĢ kazanmasıdır. Bireyin kendini sevmesi ve kendine saygı duyması olarak tanımlanabilir. Kendinin farkına varan çocuk baĢkalarının da olduğunu fark eder ve utanç, sıkıntı duygusu gibi davranıĢların baĢlangıcını oluĢturur. Benlik Saygısının 4 Kaynağı Öz- farkındalık ile birlikte empati ( eĢduyum ) ve öz Anne- baba: Anne babalar Okuldaki entellektüel denetim yeteneklerinin de ilk belirtileri görülmeye baĢlar. çocuklarına uygun ortam düzeyi:Çocukların okul sağlayarak, çocuklarının benlik baĢarıları benlik saygısında Örneğin bir bebek çok hoĢuna giden battaniyeyi, saygısını geliĢtire-bilir. etkilidir. Okul baĢarısının kendisi gibi hoĢlanacağını düĢünerek – babasına düĢmesi benlik saygısını da uzatması az olmakla beraber bir empatinin de düĢürmektedir. geliĢtiğine iĢarettir. (Aklın Teorisi benim hoĢlandıklarımdan hoĢlananlar var benim gibi düĢünenler var, baĢka “zihinsel devletler” var. ) Bebekler kendilerini baĢkalarından ayrı bir varlık olarak algılama yetisi içinde değildirler. Lewiss ile Brooks – Gum tarafından önce Ģempanzelerde geliĢtirilip sonra küçük çocukların burunlarına kırmızı ruj sürmelerini istemiĢler, sonra da çocukları bir aynanın önüne götürerek aynada yansıyan görüntülerini nasıl karĢıladıklarını izlemiĢlerdir. Eğer çocuklar aynadaki yansımaların kendilerinin olduğunu tanırlarsa- aynadaki değil – kendi burunlarındaki lekeleri inceleyeceklerini , o zaman bir öz – farkındalık içinde olduklarını kanıtlayacaklarını düĢünmüĢlerdir. Ancak böyle bir davranıĢ 15 aylık olmayan bebeklerde pek görülmemiĢtir. Toplumsal yeterlik duygusu: Örneğin azınlık grubundaki çocukların ( Almanya’da yaĢayan Türk ailelerin çocukları ) benlik saygıları düĢebilmekte, kendileri çoğunluk içinde değersiz görebilmektedir. Öz- farkındalık duygusu geliĢen bir çocuk kendini diğer insanlardan ve nesnelerden ayrı bir varlık olarak algılamaya baĢlar. ArkadaĢları ile iliĢkisi: Çocuğun arkadaĢları ile iliĢkileri kendini değerli görmesinde etkilidir. Özsaygı geliĢiminde anne- babaların çocuğun temel fizyolojik gereksinimlerini karĢılamasının yanı sıra onlar kadar önemli olan sevilme ve saygı görme gereksinimlerinin de yeterince karĢılanmaya çalıĢmalarının önemi büyüktür. Bir bankada “danıĢma” kısmına bakan Hasan’a kimse gidip soru sormamakta, herkes iĢini kendisi halletmektedir. Bir süre sonra Hasan kendini değersiz hissetmeye baĢlamıĢ, özsaygısı düĢmüĢtür. Öz saygısı düĢük insanlar kendi yeteneklerine, kendilerine güvenmeyen, kolay umutsuzluğa kapılan, suçluluk hisseden vb. bireylerdir Bireyin ideal benliği ( olmak istediği ) ile öz benliği ( olduğu – olduğunu düĢündüğü ) arasındaki fark kiĢinin benlik saygısını düĢürür. Diyelim ki bir öğrenci yeteneğinin çok üstünde bir bölüm seçmek istiyorsa bu durumda kiĢi kendi öz benliğinin çok farkında olmadan kendinin çok üstünde bir benlik tasarlamıĢ – hayal etmiĢtir; muhtemelen yaĢanan baĢarısızlıktan mutsuz olacak kendine olan saygısı düĢecektir.
© Copyright 2024 Paperzz