İndir (PDF, 2.21MB) - Türk Kooperatifçilik Kurumu

Başyazı
Değerli Karınca Dostları, Kooperatifçilik Sevdalıları
Karınca dergimizin 932. sayısı ile karşınızdayız. Yazın bu son Ağustos ayının başta çiftçilerimiz olmak üzere tüm insanımıza bolluk, bereket getirmesini ve geçmiş yıllardan çok daha
iyi sonbahar ve kışın müjdecisi olmasını temenni ediyoruz.
Değerli Dostlar;
Tüm gücümüzle ülkemizde kooperatifçiliğin gelişmesi için çaba harcıyoruz. Tüm kooperatif üyelerinin hayatlarından memnun, “iyi ki bu kooperatife üye olmuşum” diyen insanlar
olmasını arzu ediyoruz. Bu nedenle kooperatiflerin önemine tekrar vurgu yapmak istiyoruz. Bilindiği gibi kooperatifler, bir milletin hayatında toplumsal ve ekonomik açıdan bir
çok faydalar sağlamaktadırlar. Toplumsal adaletin sağlanmasında bütün çabalar ve gösterilen yollar arasında kooperatiflerin önemi küçümsenmeyecek derecededir. Kooperatifler,
insanların uyum ve dayanışma duygularını beslemekte, örgütlenme ve demokratikleşme
yeteneklerini geliştirmekte ve dolayısıyla da bu mekanizma refah yolunun öncüsü olarak
gösterilmektedir.
Kooperatifçiliğin sosyal faydaları da çok fazladır. Bilindiği üzere, kooperatifler ortaklarına
sağlamayı çalıştıkları ekonomik amacı gerçekleştirirken o toplum için yepyeni bir sosyal
sınıf oluşturabilmektedirler. Bu durum ise kooperatiflere sosyal bir nitelik kazandırmaktadır. Kooperatiflerin ekonomik hizmetleri yanında belirli bir grubun korunması, toplum
refah ve huzurunu oluşturan fikri ve ahlâki kalkınmanın destek oluşu, ortaklarının bilgi,
görgü ve disiplinlerinin artması konusundaki çabaları uygulama alanını çok geliştirmiştir.
Kooperatiflerle bir araya gelen insanlar, yalnız müşterek ekonomik ihtiyaçlarını sağlamak
açısından değil, aynı zamanda müşterek his, toplumsal ve ahlâki hayat anlayışı konularına
da katılmış bulunmaktadırlar.
Değerli Karınca Dostları;
Kooperatifçiliğin ulusal ve uluslar arası düzeyde yoğun olarak tekrar hatırlandığı bu sıcak Temmuz ayında Karınca dergimizin 932. sayısında yeni makale ve değerlendirmelerle
karşınızdayız. Bu sayımızda ilk yazımız Canan Noyan tarafından kaleme alında. Çalışma
Kadın Kooperatifçiliği ile ilgili olarak Gümrük Ve Ticaret Bakanlığı Koopera¬tifçilik Genel
Müdürlüğü’nün hazırladığı bir yayının tanıtımını içeriyor. Bakanlığın Kooperatifçilik Genel
Müdürlüğü tarafından hazırlanmış bu kitap ile kadın kooperatiflerinin genel görünümü
hakkında bilgi verilmekte, bu kooperatiflere dikkat çekmek ve farkındalık sağlanmak istenmektedir. Kitapta öncelikle Dünya’da ve Türkiye’de kooperatifçiliğin tarihsel gelişimi
değerlendirilerek Türkiye’deki kadın kooperatifleri ve gelişimine yönelik yapılan çalışmalar ve öneriler değerlendiriliyor. Türkiye’de her ne kadar kadın kooperatifçiliği oldukça
yeni olsa da; Gaziantep Yöresi Kadın Kooperatifi tarafından hazırlanan el sanat ürünlerinin, Ödemiş Kadın Kooperatifi aracılığıyla Ödemiş Yıldız Kent Müzesi’nde sergilenmeye
başlaması, Ödemiş’te çeşitli meslek gruplarından 26 girişimci kadının bir araya gelerek
kooperatif kurması ve bu sayede ticarete atılması, Nevşehir’in Avanos ilçesinde bulunan
Kadın Girişimcilerin Yardımlaşma ve Dayanışma Kooperatifi’nin çini satış mağazası açması, bu alanda yeni başarıların adeta habercisidir.
1
Dergimizin bu sayısının ikinci makalesi kooperatifçiliğin gelişmesinde eğitimin rolü ile ilgili
olarak İsmail Uluocak tarafından hazırlanmış. Yazar makalesinde özellikle Kooperatifçilik eğitiminin, kooperatiflerin kendilerinden beklenen fonksiyonlarını yerine getirebilmeleri için
başta kooperatif mensupları olmak üzere, topluma temel kooperatifçilik bilgilerinin verilmesini esas alan, milli yapıya uygun ve şuurlu değişiklik meydana getirme faaliyeti olduğuna
vurgu yapmaktadır.
Bu makalenin ardından M. Akif Özer çalışmasında; Çiftçimizin Kooperatifçilikle İmtihanı
“Başarı Hikayeleri” başlığı altında ülkemizdeki başarılı kooperatiflerden örnekler sunuyor.
Çalışmada dikkat çeken nokta başarılı kooperatifçilik uygulamalarının daha çok tarımsal kalkınma kooperatiflerinde gerçekleştiğidir. Bu başarılı uygulamalarının diğer kooperatif türlerine de yaygınlaşması için yasal ve kurumsal düzenlemeler bir an önce yapılmalı, ayrıca bu
alanda yoğun hibe ve desteklerle kooperatifler güçlendirilmelidir.
Dergimizin elinizdeki 932. sayısına ayrıca; Muammer Ay; Kooperatifçilik Sektörüne Kurumsal Kuram Üzerinden Bir Bakış başlıklı makalesiyle katkı sağlıyor. Yazar makalesinde kooperatifçilikle kurumsal kuram arasında bir bağ kurmaya çalışıyor. ABD kooperatiflerinin Japon
kooperatiflerinden çok farklı bir kültürel ortamda bulundukları tezinden hareketle bu durumun doğal olarak her iki ülkedeki kooperatiflerin üye-toplum ve kooperatif-toplum ilişkilerini yakından etkileyeceği, ABD ve Japon kooperatiflerinin kendi kültürel ortamlarına göre
kendilerini şekillendirmelerini otomatik olarak meşruiyetlerini (toplumsal kabul edilebilirliklerini) de etkileyeceği sonucuna ulaşıyor.
Dergimizin bu sayından Prof. Dr. Mevlüt Mülayim ilginç bir konuya dikkat çekiyor. Mera Kullanımı Ve Islahı Kooperatifleri başlıklı makalesiyle ülkemizde mera kullanımı ve ıslahı sorunlarını inceliyor. Meraların kullanı¬mı ve ıslahı hem meraların kaynak olarak değerlendirilmesi, hem de kazançlı hay¬vancılık için mutlaka gerekli odlunu belirterek, bu sorunun
çözümünde kooperatiflerin nasıl etkin olabileceğini sorguluyor.
Elinizdeki bu 932. sayıya ayrıca; Hasan Yaylı; Yeşil Hareketin Siyasallaşması: Yeşiller Partisi
başlıklı makalesi ile, Yasin Erkan Güncel Gelişmeler Çerçevesinde Ukrayna / Kırım Sorunu
başlıklı çalışmasının ikinci ve son kısmı ile, Enver Aydoğan G. Gonca Yıldırım Hizmetkar Liderlik başlıklı çalışmaları ile ve son olarak da Ahmet Nihat Dündar, ölüm ve sebeplerini
sorguladığı çalışması ile katkı sunuyorlar. Her zamanki gibi dergimizin son kısmında Geçmiş
Zaman Olur ki bölümüyle geçmişe bir yolculuk yapıyoruz.
Çalışmalarıyla dergimize zenginlik katan tüm yazarlarımıza şükranlarımızı sunuyoruz. Yeni
sayıda buluşmak üzere sağlıcakla kalın.
2
KOOPERATİFÇİLİK VE KADIN
KOOPERATİFLERİ
Canan NOYAN *
Dergimizin bu sayısında ülkemizdeki kooperatifçilikle ilgili önemle çalışmalar yapan
T.C Gümrük Ve Ticaret Bakanlığı Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü’nün önemli yayınlarından Kooperatifçilik ve Kadın Kooperatifleri başlıklı kitabı tanıtıp, inceleyeceğiz.
oluşturan kadınların, kurucu ve ortak olabildiği kadın kooperatifleri gelişme ortamı
bulmaya yeni başlamıştır.
Dayanışma ve topluma hizmet etme anlayışının etrafında teşekkül eden kooperatifler içinde ülke nüfusunun yarısına yakınını
kooperatifçiliği ile Almanya ise esnaf ve
tarım kredi kooperatifçiliği ile İngiltere’yi
takip etmiştir.
* Gazi Üniversitesi, İİBF Kamu Yönetimi Bölümü Arş Gör.
([email protected])
Bireysel ekonomisini korumak veya geliştirmek güdüsüyle gönüllü olarak koope-
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Kooperatifçilik
Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanmış
bu kitap ile kadın kooperatiflerinin genel
Ülkemiz için oldukça yeni sayılabilecek görünümü hakkında bilgi verilerek, bu kokadın kooperatiflerini konu alan bu kitap operatiflere dikkat çekmek ve farkındalık
Dünyada ve Türkiye’de Kooperatifçiliğin sağlanmak istenmektedir.
gelişimi, hukuki düzenlemeleri ve Türkiye’deki Kadın kooperatifçiliğinin gelişimi Kooperatifçilik ve Kadın kooperatiflerini
ve gelişimine yönelik öneriler sunan ve bu- konu alan bu kitap yedi bölümden oluşnunla birlikte istatistiki verileri kullanarak maktadır. Öncelikle Dünya’da ve Türkiye’de
konuyu irdeleyen bir çalışmadır. Kitabın kooperatifçiliğin tarihsel gelişimini değerönsözünde belirtildiği gibi kooperatifçilik; lendirerek Türkiye’deki kadın kooperatifleortak bir amaca ulaşmak için ekonomik ve ri ve gelişimine yönelik yapılan çalışmalar
sosyal imkânların yardımlaşma, dayanışma ve öneriler yer almaktadır.
ve kefaret suretiyle bir araya getirilmesin- Kooperatifçiliğin tarihsel gelişimine baktıden oluşan bir ortaklık türüdür. Daha geniş ğımızda dünyada bir ekonomik organizastanımlayacak olursak Kooperatifçilik Kanu- yon biçimi olarak ortaya çıkışı, 19. yüzyılın
nu 1. Maddesinde belirtildiği gibi “Tüzel ortalarını bulmuştur. Sanayi Devriminin
kişiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli yaratmış olduğu hızlı değişim ve dönüşüm,
ekonomik menfaatlerini ve özellikle mes- işsizlik, iç göç, kentleşme, gelir dağılımının
lek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını işgü- bozulması gibi ekonomik ve sosyal probcü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, lemler kooperatifçiliğin doğuşuna büyük
dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp oranda katkı sağlamış ve kooperatifçilik,
korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler sanayi devriminin tam ortasında yer alan
tarafından kurulan değişir ortaklı ve deği- İngiltere’de, işçiler tarafından başlatılan tüşir sermayeli ortaklıklara kooperatif denil- ketim kooperatifçiliği akımı ile kendini gösmektedir.
termiştir. Sonraki yıllarda da Fransa üretim
3
ratif çatısı altında bir araya gelen insanlar,
sadece kendileri için değil toplumları için
önemli ekonomik ve sosyal kazanımlar
elde etmişlerdir. İlerleyen dönemlerde
kooperatifler, yalnızca zayıf kesimlerin dayanışma kuruluşu olmaktan çıkmış, ekonomik ve ticari hayatta kendine özgü olumlu
özellikleri bulunan başarılı girişim örnekleri haline gelmişlerdir.
AB üyesi ülkelere baktığımızda örneğin
ABD’de kooperatiflerin gelişimi için imtiyazlar tanınmakta, para veya teknik yardımlar yapılmaktadır. Bu imtiyazlar; özel
ve seçkin hakların tanınması, kooperatif
ve kooperatif ortakları için uygun
miktarlarda sabitleştirilmiş fiyatlarla
piyasaların ortaklar ve kooperatifler lehine
düzenlenmesi, düşük faizli kredilerin ve
hibelerin verilmesi ile vergi avantajlarından
İstihdam açısından ise kooperatiflerin oluşmaktadır. ABD’de ve Japonya’da
dünya çapında 100 milyondan fazla ‘kampüs kooperatifleri’ öğrencilere düşük
kişiye iş imkânı sağladığı tahmin fiyatlı alışveriş ve ikamet ile danışmanlık
edilmektedir. Kooperatifçilik, serbest imkânı sağlarken İsveç’te ise ‘çocuk
pazar
ekonomilerinde
zayıflıkları bakım kooperatifleri’ çalışan ebeveynlerin
azaltarak çeşitli ekonomik aktörlerin, karşılıklı olarak kendi kontrolleri altında
ekonomik sistemde yer ve söz sahibi çocuk bakım ihtiyaçlarını gidermelerine
olabilmeleri bakımından denge sağlayıcı hizmet etmektedir.
bir mekanizma sunmaktadır. Bu nedenle
piyasa ekonomisinin hâkim olduğu pek çok Türkiye’de Kooperatifçiliğin gelişimine
gelişmiş ülkede kooperatiflerin gelişmesini baktığımızda 1863 yılında devlet eliyle kuve
çalışma
koşullarını
iyileştiren rulan ‘memleket sandıkları’ ile başladığını
ve destekleyen yasal ve kurumsal görmemiz mümkündür. Ancak kooperatifdüzenlemeler yapılmıştır.
çiliğin tam manasıyla gelişimi Cumhuriyet
dönemine rastlamaktadır.
Avrupa Birliğine baktığımızda özelikle
ekonomik ve sosyal alanda kooperatifler Türkiye’de 1920-1938 yılları arasında huönemli bir yere sahip olup ekonomik işlet- kuki düzenlemeler Atatürk önderliğinmelerin bir türü olarak değerlendirilmek- de gerçekleştirilmiştir.2 Diğer taraftan,
tedirler. Avrupa Birliği’nde 250.000 koo- Atatürk’ten sonra planlı döneme (1938peratif bulunmaktadır. Yaklaşık 5,4 milyon 1960) kadar, kooperatifçilik durağan bir
kişiye iş imkânı sunan kooperatifler, istih- dönem geçirmiştir.1960 ve sonrasına gedam bakımından da son derece önem- lindiğinde en önemli gelişmelerden biri
lidirler. Bu işletmeler, Avrupa Birliği’nde şüphesiz kooperatifçiliğin, Anayasa’da yer
163 milyondan fazla ortağın hayatını etki- almasıdır. 1961 Anayasasının 51. Maddelemektedir.1 İş sahalarının oluşturulması, sinde ‘’Devlet, kooperatifçiliğin gelişmesini
kaynakların mobilizasyonu, yatırımların sağlayacak tedbirler alır.’’ ifadesinin yer alteşvik edilmesi ve bunlara bağlı olarak, ması kooperatifçiliğin gelişmesi için devleti
genel anlamda ekonomi açısından sahip daha aktif ve sorumlu duruma getirmiştir.
oldukları bu önem giderek daha fazla İlk olarak, o zamanki toplumsal ve ekonomik faktörler nedeniyle tarımsal alanlarda
takdir edilmektedir.
1) AB Komisyonu resmi internet sitesi (Erişim
29.10.2011 Adres:http://ec.europa.eu/enterprise/
policies/sme/promotingentrepreneurship/socialeconomy/co-operatives/index_en.htm#h2-1)
4
2) Erçin, F.,(2002) ‘’Türk Hukuku’nda Kooperatif
Tüzel kişiliğinin Ayrıca Özellikleri’’, Doktora Tezi,
Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
İstanbul , 44-45 .
ortaya çıkan ve uzun yıllar bu alanda yoğunlaşan kooperatifçilik, ekonomik ve sosyal yapıda meydana gelen değişimler ve
ortaya çıkan yeni ihtiyaçlar sebebiyle başta
konut-iş yeri inşaatı olmak üzere taşımacılık tüketim, kredi-kefalet gibi alanlara da
yayılmıştır.3
dır.
3) Özcan, O.,(2007) ‘’ Türkiye’de kooperatifçiliğin
Tarihi Gelişimi ve Cumhuriyet Dönemi Kooperatifçiliği,’’ Yüksek Lisan Tezi Marmara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü İstanbul, 128.
4 T.C Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın yine faaliyet alanındaki kooperatiflerle 2 Nisan 2012
Tarihinde ‘KOOP-DES Sektör Çalıştayı’ düzenlenmiş ve bu kapsamda verilecek des-
Bu anlamda ‘Kadın Kooperatifçiliği’ hareketi Türkiye’de 2000’li yılların başında; kadın iş gücünün ekonomiye kazandırılması,
kadınların sosyal ve kültürel faaliyetlerinin
geliştirilmesi, korunması, desteklenmesi,
sağlıklı ve gelişmiş çevrede yaşamalarının
Türkiye’de Gümrük ve Ticaret Bakanlığı- sağlanması amacıyla kadın girişimcileri
na bağlı olarak faaliyet gösteren 17 türde talepleri doğrultusunda tabandan gelen
olmak üzere toplam 13.384 kooperatif ve bir hareketle kurulmaya başlanmıştır. Kobunlara bağlı yaklaşık 2 milyon ortak bu- operatif kuruluşu için gelen talepler incelunmaktadır.4 Ancak, önümüzdeki süreçte lendiğinde, taleplerin ekonomik ve kültükooperatiflerin faaliyet alanlarının geliş- rel ihtiyaçlarını giderme amacını taşıdığı
mesi ile birlikte farklı türlerdeki kooperatif- görülmüştür. Bu nedenle, 2011 yılında bu
amaca hizmet edecek ‘Kadın Kooperatifi’
lerin de kurulması planlanmaktadır.
şeklinde tek tip örnek Ana Sözleşme hazırTürkiye’de kooperatifler, türlerine göre lanmıştır. Bu doğrultuda bu tür kooperatif1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu, 1581 Sa- lerin kuruluş işlemleri Gümrük ve Ticaret
yılı Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Bakanlığı tarafından yapılmaktadır.
Kanunu, 4572 Sayılı Tarım Satış Kooperatif
ve Birlikleri Hakkında Kanun olmak üzere Türkiye’de kadın kooperatiflerinin gelişimiüç ayrı kanuna tabi olarak kurulmaktadır ne yönelik yapılan çalışmalara baktığımızda karşımıza Yüksek Planlama Kurulu’nca
ve faaliyet göstermektedir.
kabul edilen ve 28444 Sayılı Resmi Gazete
Türkiye’de kooperatifçilik kadın kooperatif- ‘de yayımlanan Türk kooperatifçilik Strateleri bakımından değerlendirildiğin de eko- jisi ve Eylem Planı karşımıza çıkmaktadır.
nomik güçlenmenin en önemli koşulu olan Bu plana göre Kadınlarımızın girişimcilik
iş gücü katılımında kadınların karşılaştığı kabiliyetlerinin arttırılması ve ekonomide
engeller ve ekonomik güç paylaşımında bir aktör olarak yer almalarının sağlanması
yaşanan toplumsal cinsiyet eşitsizliği ne- için kooperatifler çatısı altında örgütlendeniyle kadınlar yoksullaşmakta ve özel- meleri yönünde çalışmalarda bulunması
likle kadın başlı ailelerde kadınların yükleri tedbirine yer verilmiştir. Bu tedbir doğruldaha da ağırlaşmakta olduğundan, kadın tusunda başka bir işte çalışma olanağı olyoksulluğunun önlenmesi için Dünyada ve mayan kadınlarımızın kooperatiflerin çatısı
Türkiye’de örnekleri olan kredi uygulama- altında örgütlenmeleri teşvik edilerek, çalarının yaygınlaştırılması ve kadın girişimci- lışma, üretme ve pazarlama imkânlarının
lerinin ihtiyaç duydukları eğitim, danışma, artırılması, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarının
rehberlik, fon-finansman sağlama konula- giderilmesi konusunda çalışmalar yapılmarını içeren çalışmalara ihtiyaç duyulmakta- sı öngörülmektedir.
5
teklerin tespit edilmesi ve desteklerin verilmesinde izlenecek usul ve esaslara ilişkin gerekli mevzuat çalışmalarının 2012’de
tamamlanmış olarak 2013 yılında uygulamaya konulması amaçlanmaktadır. Bu anlamda öne çıkan bir diğer gelişme ise Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı arasında 12 Şubat 2012 ‘ Kadınlar, Engelliler, Gazi ve Şehit
Yakınlarına yönelik Girişimcilik Faaliyetlerin Geliştirilmesi ve Kadın İstihdamının Arttırılmasını öngören İş Birliği Protokolü’nün
imzalanmasıdır. Bu kapsamda kadın girişimciliğini desteklemeye yönelik stratejiler
belirlenmiş; bununla birlikte iş ve aile yaşamının uzlaştırılmasına yönelik önlemler
çerçevesinde organize sanayi bölgesinde
çalışan kadınların çocuklarını bırakabilecekleri kreşlerin açılmasının teşvik edilmesi ve gerekli düzenlemelerin yapılması
öngörülmüştür. Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı Türkiye’de Kadının Durumu Nisan 2012 Raporu’na göre kadınlara yönelik
yürütülen 31 projenin olduğunu görmekteyiz. Bunun dışında AB Genel Sekreterliğinin yürütücüsü olduğu katılım öncesi süreçte sivil toplumun güçlendirilmesi hibe
programı, Kadın haklarının güçlendirilmesi
Bileşeni kapsamında gerçekleştirilen 28
proje bulunmaktadır. Gerçekleştirilen bu
projeler hakkında detaylı bilgilere bu kitapta ulaşmamız mümkündür. Bu projelerin
finansmanı AB fonundan karşılanmaktadır.
Yürütülen bu projeler Kadın kooperatiflerine önemli katkılar sağlamakta, Kadınlarımızın sosyal ve ekonomik hayatta ön plana
çıkmalarına yardımcı olmaktadır. Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığının Resmi internet adresinden 2013 yılı faaliyet raporunu
incelediğimizde bu kreşlerin sadece Gaziantep Organize Sanayi Bölgesinde kuruldu-
6
ğu görülmekte ve Osmaniye Organize Sanayisinde inşası devam eden kreşin 2014
yılında tamamlanması planlanmaktadır.
Şüphesiz
Kadınlar
kooperatifleşme
sürecinde önemli bir rol oynamaktadır.
Kadınların
kooperatifleşme
yoluyla
girişimci olabilmelerine katkı sağlamak
amacıyla 2011 yılında ‘Kadın Kooperatifi
Örnek Ana Sözleşmesi Bakanlık tarafından
yürürlüğe
konulmuştur.
Kadınların
ekonomik, sosyal ve kültürel ihtiyaçları
ile ekonomik faaliyetleri kapsamında yer
alan mal ve hizmet üretimi ile bunların
pazarlamasına
yönelik
ihtiyaçlarını
karşılayan, destekleyen ve bunları
geliştirmek suretiyle ortaklarının sağlıklı
ve gelişmiş bir çevrede yaşamalarını
sağlayan mesleki eğitim ve el becerilerinin
gelişimine imkân veren, çalışma alanlarının
oluşturulması amacını taşımaktadır. Bu
amaçların gerçekleştirilmesine yönelik
faaliyetlerin örneklerini bu kitapta
görmemiz mümkündür. Gaziantep Yöresi
Kadın Kooperatifi tarafından hazırlanan el
sanat ürünlerinin Ödemiş Kadın Kooperatifi
aracılığıyla Ödemiş Yıldız Kent Müzesi’nde
sergilenmeye başlaması, Ödemiş’te çeşitli
meslek gruplarından 26 girişimci kadının
bir araya gelerek kooperatif kurması ve
bu sayede ticarete atılması, Nevşehir’in
Avanos
ilçesinde
bulunan
Kadın
Girişimcilerin Yardımlaşma ve Dayanışma
Kooperatifi’nin çini satış mağazası açması
başlıca örnekleridir. Dolayısıyla Gümrük ve
Ticaret Bakanlığı tarafından hazırlanmış bu
kitap Kadın kooperatiflerinin gelişmesine
yönelik adımlar atarak kadınlarımızı teşvik
etmekte ve onlara yol gösterici bilgiler
sunmaktadır.
KOOPERATİFÇİLİĞİN GELİŞMESİNDE
EĞİTİMİN ROLÜ
İsmail ULUOCAK *
Herhangi bir konuda başarılı olmanın temelinde, eğitim ve öğretim yatmaktadır.
Eğitim, kısaca herhangi bir alanda veya
konuda hedef kitlenin istenilen şekilde
biçimlendirilmesidir. Öğretim ise, belli bir
sahada bilgi sahibi olunmasıdır. Hiç şüphesiz ki eğitim ve öğretim kavramları birbirinin tamamlayıcısıdır. Bu iki kavramdan
biri seslendirildiğinde diğerine çağrışım
yapılmaktadır. Bu da eğitim ve öğretimin
birbirinden ayrılmaz bir parça olduğunu
göstermektedir1.
Kooperatifçilik eğitimi, Kooperatiflerin
kendilerinden beklenen fonksiyonlarını
yerine getirebilmeleri için başta kooperatif
mensupları olmak üzere, topluma temel
kooperatifçilik bilgilerinin verilmesini esas
alan, milli yapıya uygun ve şuurlu değişiklik
meydana getirme faaliyetidir2.
Yukarıda verilen tanımı biraz daha açacak olursak, kooperatifçilik eğitimi, asli görev ve fonksiyonu itibariyle, genel eğitimde olduğu gibi değiştirme ve geliştirme esasına dayalı iki yönlü
bir süreci ifade etmektedir. Birinci süreçte istenmeyen tutum ve davranışların, yanlış bilgilerin ortadan kaldırılmasını (okul ve eğitim kurumlarında bu durum, daha çok yetiştirmeye
dayalı olarak geliştirilmekte), ikinci süreçte ise
bu yanlışlıkların yerini olumlu tutum ve davranışlar ile doğru bilgileri almasının sağlanması
* Dr. İstanbul Metropol Eğitim Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı ([email protected])
1 Celal Er, ‘‘Eğitim ve Kooperatifçilik’’, Karınca Dergisi, Sayı: 796, (Nisan 2003), s.3
2 Hakan Koç, Kooperatifçilik Eğitimi ve Türkiye’de
Konut Meselesi, Ankara: Nobel Yayıncılık, 1986, s.2
şeklinde olacaktır.
Kooperatifçilik eğitimi, genel eğitim yöntem
ve tekniklerinin yanında, kendine özgü özellikler içermektedir. Her şeyden önce bu eğitim,
bireysel olduğu kadar kitlelere yöneliktir. Yani
kooperatif ortaklarına, seçilmiş ve atanmış yöneticilerine, memurlarına ve bütün halka ve
özellikle de gençlere ve toplumun ileri gelenlerine yöneliktir. Bu kitlelerin eğitimi ise belirli
yöntem ve tekniklerin yanında, etkin bir planlamayı, kooperatifçiliğin gerçek anlamda tanıtılması, onların kooperatifçiliği benimsemelerinin sağlanması, kooperatifçilik genel kültürünün benimsetilmesini öngörmektedir.
Kooperatifçilik eğitiminde, öncelikle yapılması gereken işlemlerden birisi de, yöntem
ve tekniklerin belirlenmesidir. Önce hedef
kitlenin belirlenmesi; Kooperatif yöneticileri ve çalışanları, kooperatif ortakları, halk
ve gençlik şeklinde kitlelerin tespiti uygulanacak yöntem ve tekniğin başarısı açısından
önemlidir. Kooperatifçilik eğitiminde hareket
noktası, ülkemizin genel koşulları ile eğitim
yöntem ve tekniklerinde ortaya çıkan yenilik
ve gelişmeler olmalıdır. Kooperatifçilik eğitimi
genel eğitimden ayrı düşünülemez. Eğitim
kavramının ulusal oluşu dikkate alındığında,
kooperatifçilik eğitiminin de bu genel esasa
oturması gerekir. Ayrıca, insan davranışlarıyla
ilgili olarak yapılan bilimsel çalışmaların
ortaya koyduğu temel gerekçelere de özen
gösterilmelidir. Bunun yanında, başarılı
kooperatifçilik model ve uygulamaları için
etkin bir eğitime gereksinim duyulduğu
herkes tarafından bilinmelidir. Kooperatifçilik
eğitiminin önemini, ekonomi politikacısı
J.S.Mill’in şu cümlesi çok güzel bir şekilde ifade
etmektedir. ‘‘Eğitim, tüm insanlar için gerekli
7
bir kavram, kooperatifler içinde faaliyette bulunabilmenin temel koşuludur3’’.
Kooperatifçilik eğitimi, bu hareketin başlangıcından itibaren üzerinde durulan ve gittikçe önem kazanan bir problemdir. Bu problemin çözümü için çeşitli ülkeler kendi ulusal yapılarına
uygun çözümler aramışlar ve aramaya devam
etmektedirler. Nitekim sanayileşmiş ülkelerin
hepsi kooperatif ülküsü ile birleşmiş, kaynaşmış devletler olarak ekonomik bütünlüklerini
sağlayarak, sömürülen bir varlık değil olaylara
ve gelişmelere hakim olarak yaşama olanağı
elde etmişlerdir. Kooperatifçilik eğitimi, gelişmekte olan ülkemiz için büyük önem taşımaktadır. Ancak ülkemizde kooperatifçilik eğitimine
hiçbir zaman gerekli önem verilmemiş; kooperatif ilke ve metodları yöneticilere, memurlara
ve halka yaygın bir şekilde öğretilmemiştir4.
Kooperatifçilik eğitiminin odak noktasında
halkın, kooperatif ortaklarının, kooperatif yöneticilerinin ve kooperatif çalışanlarının eğitimi vardır. Kooperatifçilik eğitiminde başarının
anahtarları; eğitim konularının iyi seçilmesi,
eğitim verilecek kitlenin tanınması ve eğitim
seviyesinin buna göre ayarlanması, eğitimin
bir uygulama dahilinde verilmesi ile eğitimde
sürekliliktir5.
Özellikle kooperatifçilik eğitiminde süreklilik
esas olmalı ve üyeler periyodik olarak eğitilmelidir. Çünkü bilgilerin tazelenmesi, yeni
üyelerin eğitilmesi değişen şartların üyelere
aktarılması bu sayede mümkün olacak ve bu
durum kooperatife hayatiyet kazandıracaktır6.
direbilecek mesleki eğitim alması, ortakların
demokratik yönetim ilkesine işlerlik kazandırarak yönetime katılmaları için kooperatifçilik
eğitimi süreklilik kazanmalıdır. Kooperatiflerin
sayısal olarak artması değil, her sektörde faaliyet gösterebilmesi, halkın ve gençliğin kooperatifçiliğe ilgi duyması için verilen eğitim kooperatif hareketini sürekli kılacaktır.
Genel kooperatifçilik eğitimi, kooperatif yönetici ve çalışanları, kooperatif ortakları, halk ve
gençlik olmak üzere üç ana hedef kitleye yöneliktir. Kooperatif yönetici ve çalışanlarının eğitiminde ki amaç, kurulmakta olan kooperatiflere
rehberlik edecek yöneticilerin yetiştirilmesidir.
Yönetici ve çalışanlara yönelik eğitim programları kooperatifçilik genel bilgileri, muhasebe, iş
idaresi, yönetim, teknik ve uygulama konularını içermelidir7.
Kooperatiflerin ortaklarının yönetim kurulu
üyelerinin, müdürlerinin, denetleme kurulu
üyelerinin, memurlarının, ustalarının ve işçilerinin eğitimi ile kooperatifler çalışmalarını
başarılı bir şekilde devam ettirebilirler. Kooperatif yönetici ve çalışanlarının başarıları, kooperatiflerin geleceğini belirler. Bundan dolayı
kooperatif yönetici ve çalışanlarının iyi yetiştirilmesi gerekir. Kurulan birim kooperatiflerin
ve Türk kooperatifçiliğinin sağlam temellere
dayanması kooperatif ortaklarının bilinçli eğitimi ile mümkündür8.
Kooperatiflerin, ekonomik faaliyetlerinin
yanında sosyal bir faaliyetlerinin de olduğu
düşünülürse kooperatif yöneticilerinin özel
Kooperatif yöneticilerinin ve çalışanlarının ko- olarak yetiştirilmesi kaçınılmazdır. Koopeoperatif faaliyetlerini etkin bir şekilde yönlen- ratiflerden beklenen ekonomik ve sosyal
faydalara ulaşmak için, ülke kooperatifçili3 Cevdet Aktaş, ‘‘Türkiye’de Kooperatifçilik Eğitiminin
ğimizin çözüm bekleyen sorunlarından biri
Gelişimi’’, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marolan yönetici eğitimi öncelikli olarak çözülmara Üniversitesi SBE, 2007) , s.44
4 Ziya Gökalp Mülayim, Demokratik Kooperatifçilik
medir.
Politikası ve Toprak Reformu, Ankara: Yetkin yayınları, 1993 s.58-59
5 Ahmet Özçelik, ‘‘Kooperatifçilikte Başarının Şartı;
Eğitim’’, Karınca Dergisi, Sayı: 715, (Temmuz 1996),
s.12
6 Ahmet Özçelik, ‘‘Kooperatifçilikte Eğitiminin Önemi’’, Karınca Dergisi, Sayı: 653, (Mayıs 1991), s.89-91
8
7 Serdar Babayiğit, ‘‘Türk Kooperatifçilik Eğitimi Du-
rum Tespiti ve Analizi’’, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans
Tezi, Gazi Üniversitesi SBE, 1998), s.11
8 Şimşek Arman, ‘‘Kooperatifçilik Eğitimi
Çalışmalarının Değerlendirilmesi’’, Karınca Dergisi,
Sayı: 806, (Şubat 2004), s. 29
Kooperatif ortaklarının demokratik yapı
içinde haklarını, ödevlerini ve sorumluluklarını bilmeleri gerekir. Ayrıca ortaklar az
ya da çok karar mekanizmalarında söz sahibi olacaklardır. Bazı ortaklar yönetim ve
denetim kurullarına aday olacak, bir kısmı
çeşitli çalışma gruplarında yer alacak, ancak en azından bütün ortaklar genel kurullarda demokratik haklarını savunacaklardır. Bu durumda, kooperatif ortaklarının
kooperatifçilik konusunda eğitilmesi önem
taşımaktadır9. Kooperatifler ve daha ziyade kooperatif birlikleri, kooperatif ortağını
eğitici toplantılar düzenlemelidirler. Kooperatifçiliğin tanımından başlanılarak, kooperatif organlarına ve bunların görevlerine
ilişkin toplantılar düzenlenmelidir. Bu toplantılar eğitici bir biçimde ve sıkıcı olmaktan uzak bir biçimde düzenlenmelidir.
Ortaklara verilecek eğitimle, ortaklar yönetim ve denetime daha etkin olarak katılacaklardır. Kendisinin kooperatifin sahibi olduğunu, her ortak gibi kendisinin de
yönetimde bir oy hakkı olduğu bilincine
varması eğitim vasıtasıyla ortaklara verilmelidir.
verilmesi ve okul kooperatifinin mahalle
bakkalından farkının ne olduğunun
anlatılması halkın eğitimine zemin
hazırlayacaktır. Böylece ilköğretimini
bitirmiş her Türk vatandaşı kooperatifçiliğin
ne olduğunu idrak edecek, ileri ki
yaşamında kooperatif hareketi yaşam
biçimi olarak seçebilecektir.
Örgün kooperatifçilik eğitimi veren
kurumlarda kooperatiflerde tutulması
gereken defter ve belgeler öğrencilere
tanıtılarak, muhasebede kullanılan fişler
üzerinde işlem yaptırılmalıdır. Ayrıca
öğrencilere kooperatiflerde uygulama
yapma imkanı verilmeli ve verilen bu sürenin öğrencinin aldığı teorik bilgileri kooperatifteki uygulamalarla pekiştirecek
kadar yeterli olmasına dikkat edilmelidir.
Bu amaç doğrultusunda bir kısım okul ve
kurumlara, işlevlerini daha iyi ve daha verimli yapmaları; işleme, ilerleme ve eğitimlerini daha sağlıklı ve aksiyonel yapmaları
gayesiyle okul ve kurumun özelliğine ve de
büyüklüğüne göre devlet bütçesinden belli
bir fon ayrılmalıdır10.
Kooperatifçilik eğitimi konusunda sonuç
olarak şunları belirtebiliriz; kooperatif eğitiminde ki amaç kooperatif uygulamalarının sağlıklı olması içindir. Bundan dolayı
üyelere ve yöneticilere kooperatif prensip
ve yöntemleri öğretilirken üye olmayanlara da kooperatifçilik bilinci verilmeye çalışılır. Bu eğitim, milli seviyede devlet ve
kooperatifler, milletlerarası düzeyde ise
kooperatifçilikle ilgili kuruluşlar tarafından
Ülkemizde ilköğretim zorunlu olduğuna
yapılmaktadır. Kooperatifçilik eğitimini
göre bu okullarımızda okul kooperatifi
milletlerarası kuruluşlarda yardımları ile
kurularak, her öğrencinin bu kooperatifte
desteklemektedir.
görevlendirilmesi,
öğrencilere
bu
kooperatifin sahibi oldukları düşüncesinin Kooperatifçi Saygı ve Selamlarımla,
Halkın eğitiminde amaç; kooperatifçilik
kavramını, ilkelerini, sosyo-ekonomik yararlarını, sınırlılıklarını, diğer işletmelerden
farklarını ve temel kooperatifçilik bilgilerini
aktarmak olmalıdır. Halkın eğitiminde kooperatifçilik bilgileri aktarılırken, hedef kitlenin anlayış ve kavrama düzeyine uygun
dil ve anlatım biçimleri seçilmelidir.
9 Mehmet Vehbi Günal, ‘‘Sanayi Ticaret Bakanlığı’nın
Kooperatifçilik Eğitimine Bakışı’’, Kop-Mer Dergisi,
Sayı: 1, (Eylül-Aralık 2006), s.9
10 H. Edip Usta, ‘‘Eğitim ve Döner Sermaye’’, Milli
Eğitim Vakfı Dergisi, Sayı: 36, (Temmuz-Eylül 1996),
s.25
9
ÇİFTÇİMİZİN KOOPERATİFÇİLİKLE
İMTİHANI
“BAŞARI HİKAYELERİ”
M. Akif ÖZER *
Ülkemizde kooperatifçilik uygulamaları başarılı olmaları oranında ilgi görüyor, destek
buluyor. Çiftçilerimiz bir kooperatif altında
örgütlenip “birlikten güç doğar” sözünü
doğruladıklarında, kooperatiflerini daha
da büyütmek için çaba harcıyorlar Eğer
bir araya gelme başarı getirmezse, hemen
umut kesiliyor ve kooperatifçilik girişimi
başarısızlıkla sonuçlanıyor. Bu çalışmamızda ülkemiz genelinde başarılı olan kooperatiflerimizden örnekler vereceğiz. Bu
kooperatiflerinin tamamının ortak özelliği,
üretim ve pazarlama sürecinde başarıyı
yakalamış olmaları. Yani üreticiden alınan
hammadde ya da ürünün nihai tüketicilere
ulaştırma sürecini başarıyla gerçekleştiren
kooperatifler, üyelerinin refah düzeyini artıyor ve bu oranda da ilgi ve destek görüyor. Temennimiz ülkemizdeki kooperatiflerin tamamının bu süreci başarıyla tamamlayabilmeleri……
makine hizmeti gibi alımlarda birlikten güç
doğar mantığı ile hareket edip maliyetleri
oldukça düşürüyor.
Çiftliklerde ve köy merkezlerinde oluşturdukları soğutma tanklarıyla sütü soğuk
zincir altında, ziraat mühendisleri kontrolünde antibiyotik testi yapılarak, gıda güvenliğine uygun süt topluyorlar. Bu zincir,
Tire Süt Mahsulleri
ürünlerin sağlıklı, hijyen ve kaliteli olmasını sağlıyor. Üretimden, sofralara kadar
Tarımsal Kalkınma
kontrollü ve denetim altında işlenen çok
Kooperatifi
çeşitli ürünlerle tüketiciye doğal, katkısız,
sağlıklı ve kaliteli ürün sunuyorlar. Böylece
1967 yılında kurulan Kooperatif bugün
hem üreticiyi hem de tüketiciyi koruyorlar.
yaklaşık 2000 süt üreticisinin birlikteliğiyle
Kooperatifin süt ve süt ürünleri; otomatik
öncü ve örnek bir kırsal kalkınma modeli
sağım sistemli çiftliklerden el değmeden
sunuyor. Kooperatif öncelikle ortaklarına
düşük maliyetli üretim yapmalarını sağla- üretilen sütlerin tüm laboratuar analizleri
yıcı destek ve hizmetler sağlıyor. Özellikle yapılarak gıda güvenliğine uygun hijyenik
yem, gübre, tohum, akaryakıt, veterinerlik, koşullarda işlenmesiyle gerçekleştiriliyor.
Kooperatifin et ve et ürünleri; ortaklara
* Doç. Dr. Gazi Ün. İİBF Kamu Yönetimi Böl.
([email protected]
ait danaların, sağlık kontrolleri yapılarak
10
kesiminin gerçekleştirilmesiyle ve hijyenik
koşullarda işlenerek mamule dönüştürülmesiyle gerçekleştiriliyor. Kooperatifin
sunduğu hizmetlerin başlıcaları şu şekilde
belirtilebilir:
Ajansı’ndan almış olduğu teşvikler ile hayata geçirmiş. Bu süreçte ekonomik gücünü her geçen gün yükselten Kooperatif öz
varlığını önemli seviyelere getirmiş ve bu
gücüyle birçok projesini kendi imzası ile tamamlamış. Bugün itibariyle hayata geçiriYem ve Levazım Deposu Hizmetleri; Akar- len projeler;
yakıt İstasyonu Hizmetleri; Ekip ve Ekipman Hizmetleri; Veterinerlik Hizmetleri; 100 ton/gün Hijyenik Süt Top. Tesisi - Tarım
Satış Mağazası Hizmetleri; Silaj Paketleme Bak. - 2002
Hizmetleri; (Yem Paketleme Hizmeti) Kaliteli Sperma (Tohum) Hizmetleri; Hububat Pastörize Süt Tesisi - KKYDP - 2008
Alım-Satım Deposu Hizmetleri; Tarım Mar- Akaryakıt İstasyonu - Özvarlık - 2008
ket Hizmetleri;
Satış Mağazaları - Özvarlık - 2008 / 2009 /
En son İzmir Büyükşehir Belediyesi ile ya- 2010
pılan sözleşme gereği İzmir’de okullarda
bedava dağıtılmak üzere 2.6 milyon litre Silaj Paketleme Tesisi - KKYDP – 2009
taze süt sözleşmesi imzalamışlar. Projeyi Lastik ve Akü Servisi - Özvarlık - 2010
başarıyla gerçekleştirerek sütleri zamanınHububat Alım Satım Depoları - Özvarlık da teslim etmişler.
2010
Süt ve Süt Ürünleri İşleme Tesisi - KKYDP
– 2010
Et ve Et Ürünleri İşleme Tesisi - İZKA - 2010
/ 2011’dir.
Okul Sütü Projesi - 2007-2012
Tire Süt Kooperatifi yukarıda belirtilen
tüm projeleri başarıyla yürütmüş ve birçok
alanda iş istihdamı yaratmıştır. Uyguladığı
bu projeler ile gücüne güç katmaya devam
eden Kooperatif ortaklarının ve bölge üreticisinin geleceği için önümüzdeki dönem
uygulanması planlanan birçok projenin fizibilite çalışmalarını tamamlamış ve uygulama aşamasına getirmiş. Başarıların devaAktif bir Kooperatifçilik örneği sergileyen mını diliyoruz.
Tire Süt Kooperatifi; 2002 yılından bu yana birçok projeye imza atmış ve uyguladığı
BAYÇİKOP (Bayındır
tüm projeleri de büyük bir başarıyla yüÇiçek Üreticileri Tarımsal
rütmeyi başarmış. Kooperatif; uyguladığı
birçok büyük çaplı projeyi Gıda Tarım ve
Kalkınma Kooperatifi)
Hayvancılık Bakanlığı ve İzmir Kalkınma
11
Kooperatif 2000 yılında kurulmuş. Bugün
kooperatife kayıtlı yaklaşık 400 üretici bulunmaktadır. İlkbahar ve sonbahar aylarında 4.000 kişiye kadar istihdam sağlıyor.
Kooperatif tarafından bölgede; mevsimlik
(menekşe, çuha, bellis papatyası, çinkaranfili, kadife, ateş, ipek, dahlia, zinnia, aslanağzı, gazanya) başta olmak üzere yer örtücü (mezem, cerastiyum, lambaranhthus,
katırtırnağı), ağaç (çınar, akasya, leylandi,
limon servi) ve çalı (berberis, kartopu, gaura, biberiye, çeşme papatyası, gravilya,
pitos, taflan) gibi çiçek türleri ihtiyaca cevap verecek ölçülerde kaliteli olarak üretilmektedir.
Yıllık 25 milyon adet mevsimlik ve 25 milyon adet normal üretilen yer örtücü ve
mevsimliklerin büyük bir bölümü belediyelere alım garantisi olan sözleşmeli üretim
modeliyle gönderiliyor. Bu durum üretimin
pazarlanmasında, satışında üyelere garanti
12
sunuyor, güven veriyor. Kooperatif tarafından Türkiye’de ilk defa sözleşmeli üretim
İzmir Büyükşehir belediyesiyle yapılmış
ve bu anlaşmalar hala devam ediyor. Sözleşmeli üretimle birlikte alıcıların bitkileri
üretim seralarında görme ve seçme imkanı
verilmekte yükleme ve taşımada kooperatifin deneyimli kadrosuyla güvenli bir şekilde teslim yapılmakta. Kooperatif 600.000
metrekare kapalı alan ve 3.500.000 metrekare açık alanda üretim yapıyor.
Üretimi yapılan mevsimlik bitki tohumları
hibrit olarak seçilmekte ve üretim harcı olarak torf ve çürümüş çam yaprağı kullanılmakta ve bölgede yaygın olan tünel sera,
yay, çatı ve beşik sera tipleri kullanılmaktadır. Bölgede örtü altı yetiştiricilikte ısıtma
sistemli, havalandırması olan ve otomatik
olarak sulamaya girecek seraların kullanılmaya başlanması, dünya piyasalarında, dış
ve iç pazarlara çiçek satışında Türkiye’nin
payını hızla yükseltecektir.
İğdeli ve Çevre Köyleri
Tarımsal Kalkınma
Kooperatifi
çaklar ,Tombullar ve Kiraz merkez) süt toplamaktadır. İğdeli merkez , Çayağzı merkez
ve Kiraz merkez olmak üzere üç yerde 10,
8 ve 5 ton kapasiteli süt soğutma merkezi bulunmaktadır. Günlük toplanan 45 ton
sütün 26 tonu soğuk süt olarak satılmakta
geri kalan 19 ton süt ise üretime alınmaktadır. Kooperatif; Kaşar Peyniri , Beyaz peynir ve Tulum Peyniri üretimi yapmaktadır.
Kooperatif 01.04.1987 tarihinde kurulmuş,
1993 yılında inşaat işlerinin bitirilmesiyle
300 kg süt toplayıp peynir imalatına başlamıştır.
Bünyesindeki 5 adet süt toplama aracı ve
10 nakliyeci aracı ile çok zor şartlarda ortakların sütlerini topladığı gibi yem, un,
çay, şeker ve yağ gibi ihtiyaçlarını da ayakBugün yaklaşık 2000 ortağı ile 150 metre- larına kadar götürerek daha ucuza karşılıkare alanda kaşar üretimi,100 metrekare yor. Üyeler en çok bu hizmetlerden memalanda beyaz peynir üretimi, 80 metrekare nun.
alanda tulum peyniri üretimi yapmaktadır. Ürünlerin depolandığı 750 metreküp Kooperatif bünyesinde tam teçhizatlı süt
soğuk hava deposu mevcuttur. Ürünlerin ve ürünlerinin analizlerini yapabilen bir laetkin pazarlama ve satışıyla üyelere katma boratuarı var. Ortaklardan toplanan sütler
değer sağlayarak, her geçen gün başarıları- kooperatif laboratuarında yetkili ve deneyimli teknikerler tarafından gerekli analiz
nı artırmaktadır.
ve kontrolleri yapılarak süt fiyatlarını sütKooperatif çalışma bölgesi olan 21 köyden teki yağ ve yağsız kuru madde miktarına
(Akpınar, Altınoluk, Bahçearası, Ceritler, göre belirleniyor. Böylelikle kooperatifin
Cevizli, Çayağzı, Doğancı, İğdeli, Karabolu, çıkarlarını korunduğu gibi oluşabilecek
Kibar, Olgunlar, Ören, Örencik, Sarıkaya, Sı- haksızlığın ve adaletsizliğin de önüne gerımlı, Solaklar, Suludere, Taşlıyatak, Tekbı- çiliyor. Üretilen mamullerin pazarlamasını
13
ve dağıtımını 3 servis aracı ile ülke geneline gerçekleştiriliyor.
S.S İğdeli ve Çevre Köyleri Tarımsal Kalkınma Kooperatifinin ortaklarının % 99’u çiftçilik yapmakta ve yıllardır süt üretmektedir. Kooperatif; ortakların ürettiği bu sütü,
1993 yılından beri toplayıp işlemektedir.
Özçay Kooperatifi (Kaban
ve Çevre Köyleri Tarımsal
Kalkınma Kooperatifi)
Kaban ve Çevre Köyleri Tarımsal Kalkınma
Kooperatifi, Trabzon’da Of-Çaykara yolu
üzerinde faaliyet gösteriyor. 1989 yılında
kurulan ve halen bin 224 ortağı bulunan
kooperatifin faaliyet alanı çay. Tesislerde
50 tonu organik olmak üzere günlük 150
ton çay işleniyor. Kooperatif Özçay markalı ürünleri halen Trabzon, Rize, Ankara,
İstanbul, Zonguldak, Tekirdağ, Çanakkale,
İzmir, Kırklareli, Bursa, Antalya, Kayseri,
Diyarbakır ve Mersin illerindeki bayiler
aracılığıyla ve tarım kredi kooperatifleri satış yerlerinde tüketiciye ulaştırıyor.
Tam donanımlı tesis ve laboratuarına sahip
olan Özçay Kooperatifi üretimin her safhasında üretim gereklerine özen göstererek
piyasanın talebine uygun ürün yelpazesi oluşturmuştur. Aranan damak zevkine
uygun; üstün kaliteli ürünleri üretmekten
asla ödün vermeyen Özçay Kooperatifi. üretmiş olduğu markaların artık aranan çay
olması nedeniyle ülke dışında da tanınmaya başladı. İtalya’da tarım dalında uluslar
arası kalite ödülü almışlar.
Son olarak ürettikleri ürünlerin kalite sertifikasyonlarını tamamlamışlar. “ISO 9000
Belgesi” almışlar. 2002 yılında üretmeye
başladıkları organik çay ile sektörde bir ilke
daha imza atmışlar. Başarılarının devamını
diliyoruz.
Tonya Tarımsal Kalkınma
Kooperatifi
S.S. Tonya Tarımsal Kalkınma Kooperatifi ,
Trabzon’un Tonya ilçesinin 5 mahallesi ve
17 köyünün ortak olduğu 2900 üyeli bir kooperatiftir. İlçede potansiyel oluşturan süt
hammaddesini değerlendirmek için 1971
yılında 5 ton gün kapasite ile kurulmuş,
daha sonra da süt mamulleri üretim ve pazarlaması için süt fabrikası olarak üretime
14
başlamıştır. 1974 yılında 5 ton/gün kapasiteli olarak kurulan tesis 1980 –1990 yılları
arasında önce 20 ton sonra 40 ton/gün kapasiteye çıkarılmıştır.
Kooperatif süt fabrikası, İlçe’nin ekonomik
can damarı durumundadır. Ekonomik girdi-istihdam –sosyal yapı olarak ilçeye katkıları oldukça fazladır. Kooperatif ISO 9001
-2008 ve ISO 22000 kalite belgeli, kaşar
peyniri, beyaz peynir, tereyağı, lor peyniri,
yoğurt ve ayran üretimi yapmaktadır.
Kooperatif; tereyağı, kaşar peyniri, beyaz
peynir light beyaz peynir, lor peyniri, yo- Beyaz Peynir (küp): Yörenin inek sütünden,
son derece hijyenik koşullarda üretilmiş,
ğurt ve ayran üretimi yapılmaktadır.
ileri teknoloji ile ambalajlanmış..
Ürünler
Beyaz Peynir (yağlı): Yöremizin inek sütünden, son derece hijyenik koşullarda üretilmiş, ileri teknoloji ile ambalajlanmış.
Keyvan Yoğurt (Bidon): Vakumlanarak koyulaştırılan sütlerden, pastörize sağlığa
uygun ortamda mayalanarak tüketicinin
tercihine sunulmaktadır.
Keyvan Yoğurt (kova): Hijyenik şartlara uyularak üretilmekte, tüketicinin büyük ilgisini görmektedir.
Taze Kaşar Peyniri (Daire): Kaşar peyniri,
eşsiz lezzeti ile kahvaltıların ve yemeklerin
vazgeçilmezleri arasında yer almaktadır.
Geleneksel Tereyağı (küp): Türkiye’de kendine has bir lezzeti olan Tonya Tereyağı,
Osmanlı salnamelerine kadar girmesiyle
ünlüdür.
Geleneksel Tereyağı (Daire): Çok beğenilen, kalitesini ispat etmiş bir ürün.
15
Lor Peyniri: Protein bakımından oldukça
zengin olan lor peyniri bu yörede minzi adı
ile biliniyor.
Kolot Peyniri: Sağlıklı vakumlu ambalajlarda, 1000 ve 500’lük gramajlarda tüketiciye
sunulmaktadır.
Yağlı Telli Peynir: Yağlı Telli Kaşar peyniri tamamıyla steril ortamlarda vakumlu ambaTaze Kaşar Peyniri (küp): Kaşar peyniri, eş- lajlarda tüketiciye sunulmaktadır.
siz lezzeti ile kahvaltıların ve yemeklerin
Böylesine geniş ürün gamında faaliyette
vazgeçilmezleri arasında yer almaktadır..
bulunan Tonya Tarımsal Kalkınma KoopeBeyaz Peynir (light): Yörenin inek sütün- ratifi, 1966 yılında kurulmuş, 1971 yılında
den, son derece hijyenik koşullarda üre- ancak 7 kişiyle faaliyete geçmişti. Bugün
tilmiş, ileri teknoloji ile ambalajlanmış bir ortak sayısı 2900’a ulaşmış durumda.
ürün.
Üyeler ürünlerin ilgi görmesinden ve isteKeyvan Ayran: Yörenin inek sütünden son nen satış miktarını yakalamasından gayet
derece hijyenik koşullarda üretilmiş ve am- memnun.
balajlanmış bir ürün.
Yörede atıl durumda olan süt üretimini
böylesine çeşitli ürüne dönüştüren kooperatif, adeta “birlikten güç doğar” temel
kooperatifçilik düsturunu doğrulamış ve
bölgelerinde birçok kooperatifçilik girişimine örnek oluşturmuşlar.
Başarılarından dolayı tebrik ediyor, bu tür
yerel başarılı kooperatifçilik uygulamalarının ülkemiz geneline yayılmasını temenni
ediyoruz.
16
KOOPERATİFÇİLİK SEKTÖRÜNE
KURUMSAL KURAM ÜZERİNDEN
BİR BAKIŞ
Muammer AY *
1970’li yıllarla birlikte örgüt ve yönetim alanında yeni kuramların ortaya çıktığı görülmüştür. “Modern örgüt kuramları” kapsamına giren bu yeni kuramların orijini 1960’lı
yıllarda örgüt bilimlerine yeni bir soluk getiren “sistem yaklaşımı” ve sistem yaklaşımının ardından gelen “durumsallık yaklaşımı
”dır. Örgüt ve yönetim yazınına çevre kavramını sokması ve örgütlerin çevreleriyle girdi- çıktı alışverişinde bulunan bir yapı olarak
tanımlanması sistem yaklaşımının; örgütler
için en iyi yapılanmanın, içinde bulundukları
çevrenin durumuna göre farklılık arz edeceğini belirtmesi de durumsallık yaklaşımının
temel savlarıdır.
Sistem yaklaşımı ile birlikte literatüre giren
“çevre” kavramı, modern örgüt kuramlarının artık hepsinde göz ardı edilemeyecek
bir kavram haline gelmiştir. 1970’li yıllarda
örgüt ve yönetim sahasında yerini alan ve
“çevre” kavramının esintisinden tabi olarak
etkilenen kuramlardan bir tanesi de kurumsal kuramdır.
Kurumsal Kuram
a) Kuramın Tarihsel Gelişimi
Kurumsal kuram 1970’li yıllarda gelişmeye başlamakla birlikte temeli 19.yy’ın sonu ve 20.yy’ın ortalarına kadar süren erken kurumsalcı çalışmalara dayanmaktadır
(Scott, 2008). Erken kurumsalcı çalışmalar
* Arş. Gör. Gazi Üniversitesi İİBF Kamu Yönetimi Bölümü
([email protected])
noktasında ilk karşılaştığımız kişi sosyal bilimlerin pek çok sahasında ağırlığı olan M.
Weber’dir. Weber bugünkü kullandığımız
terminoloji ile kurumsalcılığı doğrudan doğruya bir örgüt kuramı olarak öne sürmemekle birlikte, örgüt yapılarının oluşturulmasında kurumsal çevrenin önemine işaret
etmiş ve kurumsalcılığa temel oluşturan bir
bakış açısı geliştirmiştir.
Eski kurumsalcılığın gelişmesinde M. Weber
’den sonra T. Parsons ve öğrencisi Merton’u
görüyoruz. Parsons ’ta tıpkı Weber gibi sosyal eylemi açıklamak için çaba sarf etmiş
ve her sosyal sistemin (buna örgütler de
dâhildir) yaşamını devam ettirebilmesi için
çevreleriyle uyum, bütünleşme ve meşruiyet işlevlerini yerine getirmeleri gerektiğini
belirtmiştir (Scott, 1992:69). Benzer söylemleri Merton ’da dillendirmiş “Bürokratik
Yapı ve Kişilik” adlı ünlü makalesinde örgütlerin amaçlarına ulaşabilmeleri için çevrelerinde önem taşıyan kural ve değerlere
uyum sağlamaları gerektiğini vurgulamıştır.
Merton ’un öğrencisi olan P. Selznick ise
eski kurumsal kuram ile özdeşleşen kişidir.
Selznick örgütlerin program ve amaçlarının
örgütün içinde yer aldığı çevreye (bilhassa
kurumsal çevre) göre farklılıklar arz edebileceğini belirtir. Bu savını da “TVA and Grassroots (1949)” adlı çalışmasında somutlaştırır. Selznick’in çalışmalarıyla belirginleşen
eski kurumsalcılık, günümüzde yeni kurumsalcılık olarak da ifadesini bulan kurumsal
kurama temel oluşturmaktadır.
17
Yeni kurumsal kuramın ortaya çıkması J. Meyer’ in “Eğitimin Bir Kurum Olarak Etkileri”
ile J. Meyer ve B. Rowan’ın “Kurumsallaşmış
Örgütler: Efsane ve Tören Olarak Biçimsel
Yapı” başlığıyla 1977 yılında yayınlanan iki
makale ile olmuştur (DiMaggio ve Powell,
1991:11). 1980’li yıllara gelindiğinde kuram, DiMaggio ve Powell’in (1983) “Demir
Kafesin Yeniden Değerlendirilmesi: Örgütsel
Alanda Eşbiçimsellik ve Ussallık” adlı çalışmalarıyla daha da popülerlik kazanmıştır.
1990’lı yıllara gelindiğinde ise kurumsal
kuramın örgüt ve yönetim bilimi içerisindeki yeri yazılan iki kitapla ivme kazanmıştır. Bunlardan ilki 1991 yılında DiMaggio
ve Powell’in editörlüğünde yayınlanan ve
turuncu kitap olarak ünlenen “Örgütsel
Analizde Yeni Kurumsalcılık” isimli kitaptır.
İkincisi ise Scott ’un 1995 yılında yayınlanmış olan “Kurumlar ve Örgütler” başlıklı kitabıdır. Kurumsal kuram açısından başucu
niteliği taşıyan bu iki kitabın ortak yönleri;
her ikisinin de kurumsal kuramın gelişiminin bilimsel geçmişini ele almaları, kuramın
sınırlarını çizmeleri, gelecekte yapılacak kurumsalcı örgüt çalışmalarına yol göstermeleridir (Rowan, 2010).
ve verimli olmaları yeterli değildir (DiMaggio ve Powell,1983,1991). Eksik olan nedir
peki? Bu noktada kurumsal kuram “kurumsal çevre” kavramını sunar önümüze. Yani
örgütlerin etkili ve verimli iş yapmaları kadar, kurumsal çevre içerisinde kabul görmeleri de hayati önem arz eder. Kurumsal
çevre içinde kabul görmek, örgütün yaptığı
faaliyetlerin çevre içinde kabul görmüş, benimsenmiş, kanıksanmış, doğru olduğuna
inanılan bir kısım kaidelere uygun olması
anlamına gelir.
Bilim anlamaya ve açıklamaya çalışır. Örgüt
bilimleri de örgütlerin mahiyetlerinin neler
olduğunu anlamamızı kolaylaştıran birer
büyüteç hükmündedir. Örgüt kuramları ise
bilimsel olarak incelenen örgütler hakkında
söylenmiş sözlerden oluşan birer söz demetidirler. Kurumsal kuramın örgütler hakkında söylemiş olduğu söz demetini inceleyecek olursak;
Örgütler rasyonel yapılardır. Örgütlerin ihtiyaç duyduğu kaynakların da kıt olduğunu
da düşündüğümüz zaman örgütlerin kendilerine bir yarar sağlamayan faaliyetlerde
bulunmaları örgütler için abesle iştigal edecek bir durumdur. O halde rasyonel hareket
eden örgütün kurumsal çevre tarafından
kabul görmüş bir kısım kaidelere uygun
davranmasının da örgüte bir getirisinin olması gerekir. Kurumsal kuramın bu getiriye
verdiği ad “meşruiyet” tir. En kısa tanımıyla
meşruiyet, toplumsal kabul edilebilirliktir.
Başka bir deyişle meşruiyeti, bir nevi sosyal
ortam içerisinde örgüte sağlanan kültürel
destek olarak da tanımlayabiliriz. Bir örgütün meşruiyeti, örgütün varlığını devam ettirme olasılığı ile doğru orantılıdır. Yani örgütün kazandığı meşruiyet ne derece fazla
ise örgütün hayatını idame ettirme durumu
da bir o kadar fazla olacaktır. Ayrıca kurumsal çevre içerisinde meşruiyetlerini artıran
örgütler toplumdaki statülerini geliştirerek
belirli ürün ya da hizmetleri üretme hak ve
kabiliyetine ilişkin ortaya çıkabilecek sorgulamaları bertaraf edebilecek, kaynaklara
daha rahat ulaşabilecek ve dolayısıyla daha
kalıcı hale gelebileceklerdir (Oliver, 1991).
Kurumsal kuram örgütlerin yapı ve uygulamalarını anlamada diğer kuramlardan farklı
bir perspektif sunar bizlere. Kurumsal kurama göre örgütlerin varlıklarını sürdürmeleri
ve faaliyetlerini devam ettirmeleri için etkili
Meşruiyet kaygısıyla kurumsal çevre içerisinde doğru kabul edilen birtakım normlara
uymak, bir noktadan sonra örgütlerin birbirlerine benzemelerine yol açar. DiMaggio ve
Powell’a göre örgütlerde birbirlerine benze-
b) Kuramın Mahiyeti
18
me sürecini en iyi anlatan kavram “eşbiçimlilik” tir (Di Maggio ve Powell, 1983:149).
Eşbiçimlilik olarak ifade edilen ve örgütlerin
aynı kurumsal çevrede bulunmaları dolayısıyla belirli açılardan birbirlerine benzemeleriyle sonuçlanan bu homojenleşme süreci
“zorlayıcı, taklitçi ve normatif eşbiçimlilik”
olmak üzere üç mekanizma aracılığıyla gerçekleşir.
Eşbiçimlilik mekanizmalarını sırasıyla irdeleyecek olursak; 1) Zorlayıcı Eşbiçimlilik:
Örgütlere bağlı oldukları başka örgütler ya
da içinde yaşadıkları toplumdaki kültürel
beklentiler tarafından uygulanan formel ya
da informel baskılardan kaynaklanmaktadır.
Politik baskılar ve meşruiyet kaygısı da bu
tür eşbiçimliliğin kökeninde yer almaktadır (Çakar ve Danışman, 2012: 256). Örneğin, yasal olarak zorunlu olduğu için belirli
bir muhasebe sisteminin kullanılması; ana
imalatçı istediği için yedek parça tedarikçilerinin ISO belgesi alması gibi. 2) Taklitçi
Eşbiçimlilik: İçinde bulunulan çevrede faaliyet gösteren ve çevreye başarılı bir şekilde uyum sağlamış olan diğer örgütlerin
yapı veya uygulamalarının taklit edilmesiyle meydana gelir. Özellikle belirsizliğin söz
konusu olduğu bir dururumda örgütler kurumsallaşmış ve yaygın olarak benimsenmiş
kalıpları taklit ederler. Örneğin, Avrupa’daki
birçok işletme fakültesinin 1960’lı yıllardan
bu yana ABD üniversitelerindeki işletme
yüksek lisans programlarını taklit etmeleri gibi. 3) Normatif Eşbiçimlilik: Eğitim ve
meslek edinme sürecinde doğru olduğu öğrenilen uygulamaların benimsenmesi sonucunda gerçekleşir. Örneğin, meslek odaları
mesleklerin icrasına belirli standartlar getirmekte ve bu odalara üye olanlar benzer
anlayışları ve iş yapma biçimlerini örgütlere
taşıdıklarından dolayı örgütler arasında bir
benzeşme olmaktadır. (Çakar ve Danışman,
2012: 256-257).
Ana hatlarıyla kurumsal kuram bu şekilde-
dir. Kuramın getirdiği meşruiyet, eşbiçimlilik
ve eşbiçimlilik mekanizmaları bütün örgüt
türlerinde görülebileceği gibi, bizatihi kooperatiflerde de tezahür etmektedir.
Kooperatifçilik Sektörü ve
Kurumsal Kuram
Kurumsal kuramın temel argümanı olan
içerisinde yer aldıkları kurumsal çevrenin
örgütler açısından ne derece önemli olduğu ve bu kurumsal çevrenin değerlerinin
örgütlerin yapı ve uygulamalarını şekillendirici bir unsur niteliği taşıdığı sarih bir şekilde kooperatifçilik sektöründe de görülebilir.
Kooperatifler içinde yer aldıkları kültürel
ortamın değerlerinden (ki kurumsal kuram
da kültür metaforunu kullanır) etkilenecekler ve ona göre kendilerini şekillendireceklerdir. Örneğin ABD kooperatifleri Japon
kooperatiflerinden çok farklı bir kültürel ortamda bulunurlar (Rehber, 2011). Bu durum
doğal olarak her iki ülkedeki kooperatiflerin
üye-toplum ve kooperatif-toplum ilişkilerini
yakından etkileyecektir. Bu duruma farklı
bir cihetten bakacak olursak ABD ve Japon
kooperatiflerinin kendi kültürel ortamlarına
göre kendilerini şekillendirmeleri otomatik
olarak meşruiyetlerini (toplumsal kabul edilebilirliklerini) de etkileyecektir.
Meseleye meşruiyet cihetinden bakmaya
devam edersek, kooperatiflerin meşruluğu
üzerinde belirleyici rol oynayan faktörlerden bir tanesi de kooperatifçilik ilkelerinin
uygulama düzeyidir. “Gönüllü ve açık üyelik,
üyeler tarafından gerçekleştirilen demokratik denetim ilkesi, üyelerin ekonomik katılımı, özerklik ve bağımsızlık, eğitim-öğrenim
ve bilgilendirme, kooperatifler arası işbirliği,
topluma karşı sorumluluk” olarak ifade edilen bu ilkelerin kooperatiflerce benimsenmesi meşruiyetlerini tesis etmelerinin yanında kaynaklara (müşterilere, tedarikçilere
vs.) ulaşım gibi de bir artı kazandıracaktır.
19
Mesela, gönüllü ve açık üyelik ilkesini ele
alalım. Bu ilke kooperatiflerin cinsiyet, ırk,
politik ve dini ayırım gözetmeksizin herkese
açık olmasını ve insanların istedikleri zaman
kooperatife üye olup istedikleri zaman üyelikten ayrılabilecekleri anlamını ihtiva eder
(Mülayim, 2006:78). Kuruldukları bölge içerisinde sadece belirli bir etnik gruba hitap
eden veya belirli bir siyasi parti mensubu
veya taraftarı kişilere üyelik hakkı tanıyan
kooperatiflerin bulundukları kurumsal çevre içerisinde tam manasıyla kabul görmelerinin ihtimali kabil değildir. Dolayısıyla
meşruiyetlerini tam olarak tesis edemeyecekler, bu durum da kooperatifin faaliyetlerini yerine getirirken güçlüklerle karşılaşmaları sonucunu doğuracaktır. Kooperatiflerin
başarısını etkileyen faktörlerden biri olan
“ekonomik ve politik çevrenin direnci” söz
konusu bu meşruiyetin tam olarak tesis edilememesinin bir tezahürüdür.
İçerisinde yer aldıkları kurumsal çevrede
örgütlerin eşbiçimli hale geldiklerini (birbirlerine benzemeleri) ifade etmiştik. Kooperatifler için bir örnek vermek gerekirse;
1163 sayılı kooperatifler yasasında kooperatiflerin ana sözleşmelerinde bulunması
gereken zorunlu ve isteğe bağlı hükümler
belirtilmiştir. Zorunlu hükümlerden bazıları, “kooperatif adı ve merkezi, kooperatifin
amacı ve çalışma koşulları, ortaklık sıfatını
kazandıran veya kaybettiren durum ve şartlar, ortakların sorumluluk durumu ve derecesi…” şeklindedir. Gerek yapı kooperatifi,
gerek hizmet kooperatifi, gerekse kredi kooperatifi olsun fark etmez, tüm kooperatif
türlerinde bu zorunlu hükümlerin yerine
getirilmesi gerekmektedir. Söz konusu bu
durum zorlayıcı eşbiçimlilik olarak ifade edilebilir. Çünkü devletin koyduğu bu kurala
binaen bütün kooperatif türleri bu kurallara
uyacak dolayısıyla bir yönden birbirlerine
benzeyeceklerdir.
İngiltere de kooperatifçilik sektöründe uygu-
20
lanan sistem serbest sistemdir. Bu sistemde
devlet ile kooperatifler arasında hiçbir bağlılık yoktur. İngiliz kooperatifçiliğinin özünü
oluşturan Rochdale kooperatifçiliğinin bir
gereği olan bu sistem sayesinde kooperatifler, devletin yanı başında bağımsız birer
varlık olmuş ve devletten hiçbir yardım istememişlerdir. Serbest sistem Danimarka’da
da uygulanmaktadır. Ekonomisinin esasını
kooperatifçilik oluşturmasına rağmen Danimarka, kooperatifçilik sektörünü tamamen
serbest bırakmıştır. Bu uygulama sadece İngiltere ve Danimarka ile sınırlı kalmamış bugün artık bütün AB ülkelerinde “serbest sistem” uygulanmaya başlanmıştır (Mülayim,
2006:97). Bu durum bize taklitçi eşbiçimlilik
mekanizmasını hatırlatacaktır. İngiltere ve
Danimarka’da uygulamaya konulup devlete
herhangi bir yük oluşturmayan ve başarısı
kanıtlanan serbest sistem uygulaması, bütün AB üyesi ülkelerce de taklit edilip uygulamaya konmuştur.
Eğitim ve meslek edinme sürecinde doğru
olduğu öğrenilen uygulamaların benimsenmesi sonucunda da normatif eşbiçimlilik
gerçekleşir demiştik. Örneğin, aynı üniversiteden mezun olan iki kişinin başına geçtikleri farklı kooperatiflerde, okulda öğrendikleri benzer tecrübeleri tatbik etmeleri bu
kooperatifler arasında belirli yönlerden bir
benzerliğin neşet etmesine sebep olacaktır.
Sonuç olarak örgüt ve yönetim dünyasının
yıllar boyu süregelen tecrübeleriyle oluşan
örgüt kuramlarının söylevlerinin tezahürleri, bütün örgüt türlerinde (aynı oranda olmasa da) görülmektedir. Kurumsal kuramın
temel özelliklerinin ve kavramlarının kooperatifler üzerindeki uygulamalarının ele alındığı bu çalışma yukarıdaki savımızın bir kanıtıdır. Örgüt kuramlarının getirdiği kavram
ve ilkeler hem örgütleri daha iyi anlamamızı
kolaylaştırmakta, hem de günlük hayatta
çokça karşılaşsak hatta bir üyesi olsak bile
bir örgüte farklı bir pencereden bakmamızı
sağlayarak ufkumuzu açmakta ve bizi farklı
helezonlarda düşünmeye sevk etmektedir.
KAYNAKÇA
• Scott, W.R., Institutions and Organizations, 3th. Thousand Oaks: Sage Publications, 2008
• Scott, W.R., Organizations: Rational,
Natural and Open Systems, Upper Saddle
River, NJ: Prentice- Hall, 5th ed, 1992
• Selznick, P., Tva and the Grass Roots: A
Study in the Sociology of Formal Organizations, University of California Press Berkeley
and Los Angeles, 1949
• DiMaggio, P.J ve Powell, W.W., “Introduction”, in ‘The New Institutionalism in
Organizational Analysis’, Ed: Walter W. Powell ve Paul J. DiMaggio, The University of
Chicago Press, Chicago, 1991. p.1-38
• DiMaggio, P.J. ve Powell, W.W., The Iron
Cage Revisited: Institutional Isomorphism
and Collective Rationality in Organizational
Fields. American Sociological Rewiew, 1983,
p.147-160
• Rowan, B., Organizational Institutionalism at Stanford: Reflections on the Founding of a 30-year Theoretical research
program. İçinde Ed: C.B. Schoonhoven ve
F. Dobbin, Stanford’s Organization Theory
Renaissance1970-2000, 2010, p.3-21
• Oliver, C., Strategic Responses to Institutional Processes. Academy of Management Review, 1991, 16 (1) p.145-179
• Çakar, M. ve Danışman, A., “Kurumsal
Kuram” Örgüt Kuramları, Ed. H. Cenk Sözen,
Nejat Basım, Beta Yayınları, Ankara, 2012
s.241-269
• Rehber, E., Kooperatifçilik, Ekin Yayınları, Bursa, 2011
• Mülayim, Z.G., Kooperatifçilik, Yetkin
Yayınları, Ankara, 2006
21
MERA KULLANIMI VE ISLAHI
KOOPERATİFLERİ
Mevlüt MÜLAYİM *
Meralar önemli ve ucuz yem kaynaklarımızdandır. Yem hayvancılıkta genel masraflar içerisinde en büyük payı (%70 dolayında) almaktadır. Hayvancılık işletmelerinde hayvanların dengeli ve daha ucuz
yemle beslenebilmesi önemli olup özellikle küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinde meraya ihtiyaç vardır. Meraya dayalı hayvancılık
ahırda beslemeye göre her zaman daha
kazançlıdır. Bu nedenle meraların kullanımı ve ıslahı hem meraların kaynak olarak
değerlendirilmesi, hem de kazançlı hayvancılık için mutlaka gereklidir. Çayır, mera,
yaylak ve kışlaklar hayvan beslenmesinde
doğrudan, insan beslenmesinde ise dolaylı
olarak faydalanılan önemli kaynaklarımız
arasındadır.
Her canlının hayati faaliyetlerini sürdürebilmesi ve verim verebilmesi için besin maddelerine ihtiyacı vardır. Canlıların
beslenme ihtiyacı hayatın her döneminde temel ihtiyaçtır. İnsan yavrusu; doğum
sonrası ana karnında annesinden aldığı
besinlerle, doğduktan sonra da annesinin
sütüyle yaşamını sürdürmektedir. Canlı bebek belirli bir süreden sonra anne sütünün
yanında tabiatın kendisine sunduğu besinlerle beslenerek büyür, gelişir, öğrenir
ve çalışır. Beslenmede insan ihtiyacı olan
ve besinlerin bileşiminde bulunan 40’ı aşkın besin öğesi, kimyasal yapıları ve besin
içerikleri ile vücudun sağlıklı büyüme ve
gelişmesinde etkindirler. Canlılar enerji
* Prof. Dr., Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla
Bitkileri Bölümü Başkanı ve Çayır Mera ve Yem Bitkileri
Ana Bilim Dalı Başkanı- Konya ([email protected])
22
ihtiyaçlarını tükettikleri besin maddelerinden karşılamaktadırlar. Vücut için gerekli
enerji; tükettikleri besin maddelerinden,
besin maddelerinde ki karbonhidratlar,
yağ ve proteinlerden sağlanır. Proteinlerin esas görevi vücut organlarının yapısını
tamamlamak ve onarımını yapmaktır. Bu
nedenle protein büyüme ve gelişme için
başta gelen besin öğesidir. Protein bütün
hayvansal ve bitkisel besinlerde bulunmasına rağmen miktar ve kalitesi yönünden
farklılıklar vardır. Bu nedenle canlılar bitkisel ve hayvansal protein kaynaklarından
belirli oranda tüketmelidirler.
Türkiye’de kişi başına günlük kalori tüketimi dünya ortalamasından yüksek olmakla
birlikte daha çok bitkisel kökenli ürünler
tüketilmekte, hayvansal ürünler ise istenilen orandan daha az oranda tüketilmektedir. Türkiye’nin enerji ve protein üretimi
yeterli görülse de, hayvansal kökenli enerji
ve protein üretimi bakımından eksiklik söz
konusudur. Bunun doğal sonucu olarak
ülkede nüfusun önemli bir bölümünün
dengesiz ve yetersiz beslendiği söylenebilmektedir. Yeterli üretimin yapılamadığı
veya temini mümkün olmayan yerlerde
yeterli hayvansal ürünlerle beslenemeyen
insanlarda görülen bu dengesiz beslenme
sağlık ve verim problemlerini de birlikte
getirmektedir. Bitkisel ve hayvansal üretimin artırılması, verimliliğin yükseltilmesi
yanında sağlıklı ve standartlara uygun üretim aranılır hale gelmiştir. Yetiştirme tekniğine uygun yapılan bitkisel ve hayvansal
üretimlerde sağlıklı, standartlara uygun ve
verimli ürün elde edilebilmektedir. İşte bu rine göre toplam üretim miktarı ve izlenen
yaklaşımla meralardan doğru faydalanma- tarım politikalarına göre değişmektedir.
da mera yönetim birlikleri yerine “mera
kullanımı ve ıslahı kooperatifleri” kurulması hususu ele alınmıştır.
Kooperatifler bitkisel üretim ve hayvancıGelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, lık üretim kollarına göre ayrı veya birlikte
modern ve çağdaş devletlerde ekonomi- kurulmakta ve hizmet vermektedir. Haynin bütün dallarının devlet eliyle yürütül- vancılık, bitkisel üretim veya her ikisini de
mesini savunmak günümüzde mümkün içine alan tarımsal kooperatifler ülkemizde
değildir. Günümüz insanı refah seviyesini kooperatifleşme ruhuna uygun hareket
yükseltmeyi, daha iyi yaşama ve gelişmeyi ettikleri sürece ortağı olan çiftçisinin üredüşünmektedir. Bu hedef toplumun huzur- timlerini artırarak onlara beklenen faydayı
lu, güvenli, birlik içerisinde olmasını, tek- sağlamaları yanında ortaklarının işletmeci
nolojiye uyumluluğu ve daha çok çalışma- ruhunu kazanmasını da sağlamaktadır.
sını gerektirmektedir. Birlikte çalışmanın,
ele alınan konularda başarılı olmanın yollarından biri de kooperatifleşmedir.
Kooperatifleşmenin ana unsuru üreticilerin teşkilatlandırılması ve güç birliği yapmalarıdır. Üreticiler kooperatife ortak olKişilerin tek başına yapamayacakları işleri makla gelirleri ve rekabet güçleri artmakbirlikte yapma, bazı ekonomik ve sosyal ih- tadır. Tarım işletmelerinde hayvancılıktan
tiyaçların karşılanmasında kooperatifler ö- sağlanan gelirin umumi gelirdeki payım
nemli görevler üstlenmektedir. Kooperatif- arttırmak için girişilecek faaliyetlerin, doler toplumda önemli ve itici bir güçtür. Bir- laylı da olsa işletmelerdeki diğer üretim
likte üretime veya sosyal yaşantıya katkıda dallarındaki verimliliği de yükselteceği bibulunabilmek için kooperatiflerin farklı a- linmektedir. Hayvancılık tarım işletmelelanlarda faaliyet göstermeleri, kaynakların rindeki diğer üretim faaliyetlerinin dinamidoğru kullanılmasına, üyelerinin ve bulun- ğini teşkil etmektedir. Kooperatifleşme ile
dukları çevrelerin gelişmesine katkı sağla- teknoloji kullanımı ve piyasa takibi daha
maları ile gelişmişlik düzeyinin artmasına etkin ve hızlı gerçekleşmektedir.
sebep olmaktadır. Farklı alanlarda kurulan
Türkiye’nin tarım sektörü bugünkü konukooperatiflerden biri de “Tarımsal Koopemuna gelmesinde tarımsal alanda kurulratifler” dir. Tarımsal Kooperatifler kırsal
muş olan kooperatiflerin olumlu etkilerikesimde toplumu birleştirici, bilinçleştirici,
nin olduğu da bir gerçektir. Günümüzde
ekonomik ve sosyal alanda önemli ve itici
bu gelişmeler sonucu ilkel yöntemlerle tek
bir güçtür. Tarımsal kooperatifler içerisinde
bitki yetiştiren ve kendine üreten işletmeyeni bir yaklaşım; ortak “Mera Kullanımı ve
lerin yerini, büyük ölçüde modern girdi
Islahı Kooperatifleri” olmalıdır.
kullanan, çeşitli ürün yetiştiren ve pazara
Tarım işletmelerinde yapılan üretim faali- sunabilen işletmeler almıştır. Türkiye’de
yetleri bitkisel ve hayvansal üretim olarak hayvancılık genellikle küçük aile işletmeiki alt başlıkta toplanmaktadır. Tarımsal ü- lerinde, diğer tarımsal faaliyetlerle bir
retim faaliyetleri işletmenin umumi gelirini bütünlük içinde yürütülmekte idi. Küçük
dolayısı ile de çalışanların refah seviyeleri- işletmelerde, hayvancılığın üretim ölçeğini yükseltmedeki etkinliği, üretim sektörle- nin küçük olmasına rağmen, aile için bü23
yük önemi vardır. Hayvancılık faaliyeti; işletmelerde besin kaynağı, nakit ihtiyacının
karşılanması, istihdam yaratması ve toprak
verimliliğine katkısı gibi işlevleri de yerine
getirebilmektedir. Son yıllarda çok sayıda
hayvana sahip büyük hayvancılık işletmeleri kurulmuş ve kurulmaya da devam edilmektedir.
Tarımsal kooperatifler arasında “Mera Kullanımı ve Islahı Kooperatifleri” bu güne kadar kurulmamış, ancak mutlaka kurulması
gereken kooperatifler olduğunu düşünmekteyim. Çünkü kooperatiflerin kuruluş
amaçları ile mera kullanım amaçları çelişmemektedir. Meralar; bir yerleşim yerinde
hayvan sahiplerince ortak kullanılan alanlardır. Sadece ot verimi açısından ele alınÜlkemizde bu güne kadar birçok alanda
maması gereken bu alanlardan beklenilen
kooperatifler
kurulmuştur.
Farklı
bütün fayda ve önemin gerçekleşebilmesi
alanlarda ve farklı isimlerle kurulan bu
için meraların bilgili, bilinçli ve doğru kulkooperatifler iyi yönetildiklerinde ortağına
lanılmaları gerekmektedir. Ortak beklentive ülke ekonomisine katkı sağlamış ve
lerin gerçekleşmesinde mera kullanımında
sağlamaya devam etmektedirler. Ülkelerin
4342 sayılı mera kanunu ve ilgili yönetmeekonomisinin gelişme dönemlerinde bazı
liklerde “Mera Yönetim Birlikleri”nin kurulyatırımların devlet eliyle yapılması bir
ması istenilmektedir.
zaruret olsa bile, günümüzde modern
ekonomik anlayışın gereği kurumların Bilindiği üzere Mera Kanunu 1998 yılında
özelleşmeleri normal kabul edilmektedir. kırk yıllık rüyanın gerçekleşmesi olarak duÖzelleşen devlet yatırım kuruluşları yuruldu ve bu slogan üzerinden çıkartılaözel sektör veya kooperatiflerce satın rak 28 Şubat 1998 tarihinde yürürlüğe giralınmakta ve işletilmektedir (Örnek; di. 1998 yılından bu yana meraların da bir
1990’lı yılların başında başlamış olan şeker kanunu var olmuş oldu. Ülkemizde meralar
fabrikalarının özelleştirmeleri). Ortaklık 4342 sayılı mera kanunu ve bu kanuna dapaylarının çoğunluğu pancar ekicileri yanılarak hazırlanan yönetmelik hükümlekooperatiflerinin olan şeker fabrikalarında, rine göre kullanılmaktadır.
devlete ait olan hisseler kooperatifler
tarafından satın alınmak suretiyle Mera kanununun çıktığı ilk yıllarda kadastkooperatiflerin yönetimine geçmiştir. Böy- ro geçmeyen alanlarda veya kadastro çalışlece özelleşen, kooperatiflerin sahibi oldu- ması yapılmamış alanlarda bazı sıkıntıları
ğu fabrikalar, yani esas sahiplerince yöne- da beraberinde getirmiş olmasına rağmen
tilmeye başlanmış, bazı fabrikalar eskiye mera kullanımında uyulması gerekli kurallar bu kanuna göre düzenlenmesi istegöre daha iyi yönetilir hale gelmiştir.
nilmektedir. Gıda Tarım ve Hayvancılık BaOrtaklarınca iyi yönetilen çok ortaklı ve kanlığı tarafından yürütülen bu kanunla 16
farklı alanda kurulmuş olan kooperatifler; yıllık süre içerisinde bazı konularda olumlu
kuruluş alan ve amaçlarına göre hizmet gelişmeler kaydedilmesine rağmen, istenietmekte ve ortaklarının ihtiyacının karşı- len adımların tamamı yeterli noktaya getilamaları yanında yörede gelişme ve refah rilemedi. Mera kullanımı, ıslah çalışmaları,
düzeyinin artmasına katkı sağlamaktadır- kiralama ve mera yönetim birlikleri konular. Yeni iş alanları oluşturmaları, istihdama larında halen yeterlilik düzeyine gelinemeolumlu katkı sağlamaları yanında günü- di. Mera Kanunu Uygulamalarında “Mera
müzde gelişen teknoloji ve bilginin takibi- Yönetim Birlikleri” ile meraların yerinden
ne de o yörede öncülük etmektedirler.
yönetilmeleri ve ıslah çalışmalarının ya24
pılması düşüncesi kooperatifçilik anlayışı
ile tam örtüşmekte ve mevzuat ile de çelişmemektedir. İşte bu nedenle “Mera Kullanımı ve Islah Kooperatifleri kurulması
önerilmektedir. Ülkemizdeki kaba yem açığını kapatılmasında ve hayvancılığın gelişmesine önemli katkıda bulunacağını ümit
etmekteyim.
Mera Kanununda bazı maddeleri gözden
geçirecek olur isek; “mera kanununda
mera, yaylak ve kışlakların tespiti ve tahditlerinin yapılarak köy ve belediye tüzel
kişiliklerine tahsis edilmesi, belirlenecek
kurallara uygun şekilde kullanımının sağlanması, bakım ve ıslahlarının yapılarak
verimliliklerinin artırılması, kullanımlarının denetlenmesi ve korunması öncelikli
amaçlar olarak belirlenmiştir”. Mera yönetim birliklerinin hukuki durumuna göre; Mera Kanununun 19. Maddesi, Mera
Yönetmeliğinin 11., 12. maddeleri ve 99/1
sayılı TUGEM Uygulama Talimatı kapsamında Mera Yönetim Birliklerinin Kuruluş, Çalışma Usül ve Esasları ile görevleri
düzenlenmiştir(aşağıda şekilde gösterilen). “Üç yılda bir yapılacak olan genel kurul ile asil ve yedek üyeler yeniden belirlenir. Seçilen beş asil üye ile doğal üyeler
kendi aralarında başkanlarını seçer. Oyların eşit olması halinde başkan kura ile belirlenir. Mazeretsiz olarak üst üste iki kez
toplantıya katılmayan seçilmiş üyelerin
üyelikleri düşer. Boşalan üyenin yerine,
seçimle gelen ilk sıradaki yedek üye görev
yapar. Ekonomik arazi büyüklüğü mevcut
olmayan mera, yaylak, kışlak ve umuma
ait otlak ve çayır alanları için Mera Yönetim Birlikleri kurulması zorunlu değildir”.
Mera Yönetmeliğinin 11. Maddesi; “Mera Yönetim Birlikleri köy veya belediyede
oturan hayvancılıkla uğraşan çiftçiler arasından, mera, yaylak ve kışlaklar ile umuma ait çayır ve otlakların Tespit, Tahdit ve
Tahsis işlemleri tamamlandıktan sonra,
seçimle belirlenen beş asil ve beş yedek
üyeden oluşur. Ayrıca,
Köylerde Muhtar, Ziraat Odası Temsilcisi,
Belediyelerde Çiftçi Mallarını Koruma
Başkanları ve Ziraat Odası Başkanları,
Köy veya Belediyede bulunan tarımsal ve çevre ile ilgili sivil toplum örgütü
temsilcilerinden en fazla üyeye sahip ilk
ikisinin göstereceği iki üye Mera Yönetim
Birlikleri’nin doğal üyesidir. Mera Yönetim
Birlikleri her ay sonu çoğunlukla toplanır,
yapılan çalışmaları değerlendirir. İhtiyaç
duyulduğu zamanlarda üç üyenin talebi
veya başkanın çağrısı ile Mera Yönetim
Birlikleri olağanüstü toplanabilir. Mera
Yönetim Birlikleri salt çoğunlukla toplanır
ve katılanların salt çoğunluğu ile karar alır. Alınan kararlar, karar defterine işlenir
ve üyelerce imzalanır” denilmektedir.
ÇİFTÇİ AİLE
REİSİ
ÇMK BAŞKANI
ÇİFTÇİ AİLE
REİSİ
ZİRAAT ODASI
BAŞKANI
DOĞAL
ÜYELER
MERA
YÖNETİM BİRLİĞİ
ÇİFTÇİ AİLE
REİSİ
ASİL
ÜYELER
5 YEDEK
ÜYE
TARIMSAL VE ÇEVRE AMAÇLI
STK ÜYESİ
ÇİFTÇİ AİLE
REİSİ
TARIMSAL VE ÇEVRE AMAÇLI
STK ÜYESİ
ÇİFTÇİ AİLE
REİSİ
Mera Yönetmeliğinin 12. Maddesi “Mera
Yönetim Birliklerinin görevlerini “şu şekilde belirtmekte olup;.
a) Mera Yönetim Birlikleri, Komisyon tarafından saptanan otlatma mevsiminin
başlamasından en az on beş gün önce
toplanır. Komisyonca belirlenen otlatma
25
planlarının uygulanması ve verilen diğer
görevleri görüşerek gerekli kararları alır
ve bu kararları alışılmış araçlarla, yazılı ve
sözlü olarak ilgililere duyurur.
tiflerle örtüşmekte ve yöredeki tarımsal
sivil toplum temsilcilerinin birlik yönetimlerinde doğal üye olarak görev alınması
da istenilmektedir. Bu nedenle meraların
kullanılması ve ıslahı da bu amaçla kurub) Çayır, mera, yaylak ve kışlaklar için lacak kooperatifler yoluyla yapılabileceği
Komisyonca yapılan otlatma planlarının en kanaatine varılmaktadır. Ayrıca kooperaiyi şekilde uygulanmasını sağlar.
tifçilik anlayışının geliştiği yörelerde öncec) Çayır, mera, yaylak ve kışlakların likle başlanılarak bir eksiklik de giderilmiş
bakım, ıslah çalışmalarını organize eder, olunacaktır. Mera yönetim birliklerinin etbu alanların otlatma planlarına uygun kin hale getirilebilmesi için kuruluşunda,
görev alacakların sorumluluklarının ağırlıotlatılmalarını kontrol eder.
ğı ve karşılığının olmaması nedeniyle yeni
d) Çayır, mera, yaylak ve kışlaklardan bir düzenleme yapılmalı veya bu birlikleelde edilecek ihtiyaç fazlası ürünlerin rin görevleri bu amaçla kurulacak “Mera
satılmasını, gelirlerinin köy sandığına Kullanım ve Islahı Kooperatifleri” yanında
veya belediye bütçesinde ayrı bir hesaba yörede mevcut tarımsal amaçlı kooperatifyatırılmasını sağlar.
lere de devredilebilmelidir.
e) Otlatma hakkından doğan gelirlerin
yani otlatma ücretlerinin toplanması, köy
sandığına veya belediye bütçesinde ayrı
bir hesaba yatırılmasını ve bunların mevzuata uygun olarak harcanmasını sağlar.
Komisyonca belirlenecek ayni ve nakdi
katkıların toplanarak mera ıslah ve geliştirme işlerinde kullanımını gerçekleştirir.
f) Köy veya belediyeye tahsis edilen mera,
yaylak ve kışlakların bu Yönetmeliğin 9
uncu maddesinde belirtilen işaretlenmiş
sınırların
korunması,
tecavüzlerin
önlenmesi, bu tecavüzlerin ilgililere
bildirilmesi ile yükümlüdür.
g) Mera, yaylak ve kışlakların, sınırlarının
muhafazası, korunması, tecavüzlerin önlenmesi ve benzeri hizmetler için görevlendirilen korucuları denetler.
Meralardan faydalanan hayvan sahipleri ortak çıkarları için meraları mera amenajman tekniğine uygun faydalanmak zorundadırlar. Sadece bir çoban temininde
bir araya gelebilen hayvan sahipleri Mera
Yönetim Birlikleri, Mera Kullanım ve Islahı
Kooperatifleri veya tarımsal kooperatifleri
ile konu uzmanı teknik eleman çalıştırarak meralardan beklenen fayda ve önemin
gerçekleşmesini sağlayabilirler. Ortaklar
oluşturdukları birlik veya kooperatifleri ile
bu işleri üstlenecek, ortak çıkarlar daima
önde tutulacak ve meraların doğru kullanılması ile meradan beklenen diğer faydaların artması yanında sürdürülebilirliği
sağlanmış olacaktır. Özellikle Orta Anadolu
bölgemiz gibi bazı yörelerimizde meralardan beklenen fayda ve önemin artırılması
ve sürdürülebilmesi için acil tedbirler almaya da ihtiyaç duyulmaktadır.
h) Komisyonlarca Kanun ve bu Yönetmelik
hükümlerine göre verilen görevlerin yeri- Mera Yönetim Birliklerinin istenilen
hedefe varabilmeleri için bu isimle koopene getirilmesini sağlar” denilmektedir.
ratif kurulmasa bile kooperatif olan yerleGörüleceği üzere mera yönetim birlikle- şim yerlerinde, kooperatif yöneticilerinin
rinin amacı, görevi ve seçimleri koopera- mera yönetim birliklerinde görev almaları,
26
fiilen olmasa bile görünüşte benzer yöneticilerle yönetilmeleri bile önemli bir adım
sayılabilir.
Mera Alanı(Afyon, M.Mülayim)
Kooperatifle ilgili bu yazımda bir hususu
da belirtmekte fayda görüyorum. 1163
sayılı kooperatifler kanunun seçimle ilgili
maddesinde değişiklik yapılması hususudur. Kooperatifler kanuna göre kurulmuş
binlerce üyeye sahip olan kooperatiflerde
yapılmakta olan seçimlerin, ilgili bakanlıklardan alınarak seçim kurullarına verilmesi
kooperatiflerin geleceği, seçim güvenliği,
hizmetin etkinliği, kişilerin seçme özgürlünü kullanabilmesi ve kooperatiflerin sürErozyona Açık Mera Alanı(Karapınar- Kondürülebilirliği açısından mutlaka gözden
ya, M.Mülayim)
geçirilmelidir. Tohumculuk Kanununa (Kanun No. 5553 Kabul Tarihi : 31/10/2006)
göre kurulan alt birliklerde seçimler seçim
kurullarınca yapılmaktadır. Tüketim, inşaat
ve farklı amaçlarla kurulan tarımsal kooperatiflerde yöneticilerin kooperatifçiliği sürekli bir gelir kapısı haline getirilmemesi ve
birçok kooperatiflerde görülen kooperatif
ağalığına son verilebilmesi için seçimle ilgili maddeler gözden geçirilmeli, bu değişiklik mutlaka yapılarak Alt Birliklerde olduğu
gibi seçimlerin “Seçim Kurulları”nca yapılması sağlanılmalıdır.
Mera ve Sıvat (Karaman- M.Mülayim)
Mera (Antalya- M.Mülayim)
27
YEŞİL HAREKETİN
SİYASALLAŞMASI: YEŞİLLER
PARTİSİ
Hasan YAYLI *
Çevreci hareketin siyasallaşması ya da partileşmesi, sürekli olarak gruplar arasında
tartışma konusu olmuştur. Radikal kanatta
yer alan ve çevreci oluşum içerisindeki en
önemli gruplardan birini eko-anarşistler
oluşturmaktadır. Eko-anarşistler, parti politikasının doğal kötülüklerine ve herhangi
bir geniş örgütün üyesi olmanın gerektirdiği
uzlaşmalardan dolayı partileşmeye karşıdırlar. Oysa ABD’deki yeşil hareketin önde gelenlerinden Theodore Roszak, yeşil hareket
için şu ifadeyi kullanmaktadır: “Tek başına
hiçbir ideolojik formülasyon hem bu kadar
zengin bir çeşitlilik taşıyan deneyim ve duyguyu yakalayıp hem de herkesin bağımsızlığını ve kendine özgü niteliğini koruyamaz”.
Yani bir kısım çevrecinin iddia ettiği gibi yeşil hareket, kültürel tekleşmeyi gerekli kılmamaktadır. Hatta çeşitlilik yeşil hareketin
önemli unsurlarından biri olarak görülmektedir (Ceritli,2001:215).
Modern çevre hareketine daha yakın sayılabilecek örneklerse ancak 1980’li yıllardan
sonra görülmeye başlanmıştır. Bu yıllarda,
“korumacı” ya da “yeşil” olsun, pek çok
çevreci grup ortaya çıkmış, çevre hareketi,
kamuoyunda hiç olmadığı kadar sesini duyurabilmiş, çevre sorunlarının o güne değin
gözden kaçırılan- toplumsal yönleri vurgulanıp siyaset ile bağlantısı kurulabilmiştir. İşte
Yeşiller Partisi de, bu dönem de yaşanan,
çevreciliğin güçlenmesi, çevrenin siyasallaşması sürecinin bir ürünü olarak ortaya çık* Doç.Dr., K.Ü. İİBF Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi
Bölümü Öğretim Üyesi, ([email protected])
28
mıştı (Duru,2002:180).
1970‘li yıllarda kapitalist sisteme önemli
eleştiriler yönelterek popülaritesini artıran,
ileri ki yıllarda insan-doğa ilişkisi bağlamında farklı birçok tepkiyi de bünyesinde birleştiren yeşil hareket, bu noktadan itibaren
siyasallaşmaya başlamıştır. Yeşil eleştirinin
ötesinde bir grubu anlatan yeşiller kavramı,
özellikle çevre kavramına göre, hem farklı
anlamlara hem de farklı işlevlere sahiptir.
Kavram, Alman Yeşillerinin 1983 yılında
yapılan seçimlerde federal parlamentoya
temsilci sokma başarısını elde etmesinden
sonra moda olmaya başlamıştır. Bu çerçevede kurulan yeni partilere isim babalığı yaptığı gibi, önceden kurulmuş benzeri partiler
de isimlerini bu yönde değiştirmişlerdir (Kapıkıran,2010:25).
İlk yeşil parti 5 Haziran 1972’de Yeni
Zellanda’da kurulmuş, ikincisi 1973 yılında İngiltere’de Ekoloji Partisi adıyla faaliyete geçmiş ve 1987’de adını Yeşil Parti
olarak değiştirmiştir (Karabıçak & Armağan,2004:210).
Bunların en önemlisi; 1968 öğrenci hareketlerinin üzerine 1979 yılında kurulmuş olan
Alman Yeşil Partisi’dir. Almanya’da 1970’ler
boyunca gelişen ve geleneksel üç partili sistemi kırarak meclise girmeyi başaran Yeşil
Parti’yi doğuran toplumsal muhalefet akımını, iki ana temayı esas alarak incelemek
mümkündür. Bu iki temel yaklaşım: “Yurttaş
İnisiyatifleri” ve “Alternatif” hareketlerdir.
Belirtilen iki temel muhalefet hareketinin
ortak noktası, parlamento dışı olmaları,
kendilerinin hiçbir siyasal parti veya grup
tarafından temsil edilemeyecekleri inancını taşımalarıdır. Yurttaş inisiyatifi kavramının kökeninde, hakkını arayan, hesap soran
ve etkin bir yurttaş tipi vardır. Bu yurttaş
inisiyatifleri, Almanya’daki Yeşil Parti’nin
oluşum ideolojisini belirlemektedir (Kavas,2011:44).
1983 yılında, Almanya’daki ‘Yeşiller Partisi’
nin parlamentoya girmesi, yeşil hareketin,
yani ekolojist hareketin, siyasal alanda en
çok yankı uyandıran başarısı olarak kabul
edilmektedir (Yardımcı,2006: 33).
için çok mücadele etmesini gerektirmiştir
(March:11).
Ekoloji, sosyal düşünce-sosyal adalet, herkes için demokrasi ve âdem-i merkeziyet,
şiddet karşıtçılığı, Alman Yeşil Parti’sinin
ideolojileri arasındandır. Özetle Almanya gibi diğer Yeşil Partiler, batı sosyal oluşumundaki bozukluğa genel bir tepki olarak gelişmiştir (Kavas,2011:45).
Yeşil partilerin 1983‘de Almanya‘da olmak
üzere Avrupa‘nın birçok ülkesindeyerel yönetimlere, parlamentolara girecek kadar oy
almaya başlamaları, sosyalist ve sosyal demokrat partiler, hatta sağ partilerin de program ve vaatleri arasına çevre konusunu almalarına neden oldu (Kapıkıran,2010: 63).
Yeşil partilerin ideolojide ve söylemde öne
çıkardıkları temalar; ekoloji, bireycilik, katılımcı-doğrudan demokrasi, genel bir sol
kanat, eşitlikçi tavır, üçüncü dünya ile dayanışma ve tek taraflı silahsızlanmadır. Yeşiller, tek yanlı silahsızlanma ve nükleerden
arındırılmış bir Avrupa aracılığıyla barışı, uluslararası işbirliği yoluyla da doğal çevrenin
korunmasını amaçlamaktadırlar. Ekonomik
büyümeye doğrudan karşı çıkışı temsil etmektedirler (Kapıkıran,2010:26).
Uç sol partiler bilinçli olarak ve artan oranda merkez soldan insan kazanmakta başarılı olmaktadır. Uç sola son dönemde artan
desteğin (Örneğin Alman Solu’na 2005’de,
Hollanda’daki SP’ye 2006’da, Danimarka’da
SF’ye 2007’de) dörtte biri sosyal demokratlara duyulan hoşnutsuzluktan, kalanı ise
liberallerden, yeşil partilerden ya da hiç oy
kullanmamışlardan gelmiştir. Aslında Yeşil
partiler uç sol oyların en büyük kaynağı,
olmakla beraber ‘ne sol, ne sağ’ imajlarına
rağmen aktivistleri genellikle kendini solda
tanımlamaktadır. Finlandiya ve İsveç’teki
Yeşillerin başarılı olma nedenlerinden biri
de buralardaki uç sol partilerin, Norveç ve
Danimarka gibi yeşil rakiplerin yokluğunda kendilerine ‘eko-sosyalist’ kimliği veren
uç sola oranla, çok daha güçsüz olmasıdır.
Benzer biçimde güçlü bir Yeşil Parti’nin varlığı Alman Sol Parti’nin, Batı Almanya’da
tabanını genişletme çabalarını engellemiştir. Diğer yandan Sol Parti’nin güçlü olması
da Yeşillerin Doğu Almanya’da kök salmak
Yeşil partiler ayrıca Avrupa Birleşik Solu/İskandinav Yeşil Solu Konfederasyon Grubu
adı ile Avrupa Parlamentosu’nda yer almaktadırlar. Bugrup on üç üye devletten gelen
otuzbeş parlamento üyesiyle altıncı büyük
gruptur (Oy oranı 4,3’tür). Grubun siyasî anlamda en temel hedefi, mevcut Birlik modelinden farklı olarak öngördüğü ve karşı karşıya bulunulan önemli sorunların ortadan
kaldırılmasını amaçlayan yeni bir kalkınma
modelini üstlenecek, tamamen demokratik
kurumlara dayalı bir Avrupa bütünleşmesini
sağlamaktır. Artarak süren işsizlikle mücadele edilmesi, çevreye saygı gösterilmesinin
sağlanması, tüm yurttaşlara en yüksek düzeyde eşit haklar sağlanacak ortak bir sosyal alan yaratılması ve kendi ülkelerindeki
yoksulluk nedeniyle geçimlerini Birlik içinde
sağlamaya mecbur kalan vatandaşların ihtiyaçlarının karşılanması, grubun Birlik içinde
çözümlenmesini gerekli gördüğü önemli konulardır. Grup, üye devletlerin ekonomilerinin sürekli olarak yakınlaştırılması amacıyla
29
tam bir dayanışma içinde işleyen bir Avrupa
oluşumunu arzulamakta ve güçlü üye devletlerin kendi politikalarını diğerlerine dayatmalarına karşı çıkmaktadır (Akçadağ:1).
1989’daki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde İngiltere’deki oyların %15’ini kazanmasına rağmen İngiliz seçim sistemi sebebiyle
Avrupa Parlamentosu’na temsilci gönderemedi. Belçika’daki 1981 seçimlerinde %5
oy alarak Avam Kamarası’nda 4, Senatoda
5 sandalye kazanması, bir yeşil partinin ilk
önemli başarısıydı. Almanya’da ise 1980
ile 1982 arasında Yeşiller Partisi altı eyalet
parlamentosunda temsil edildi. 1983 genel seçimlerinde de %5,6 oy alarak Federal
Meclis’te 27 sandalyeye sahip oldu (Ayvaz
& Tekalan,1992:4).
Fransa‘da bulunan iki yeşil siyasi partiden
Yeşiller Ekolojist Parti dağılmıştır. Yeşiller
(Les Verts) faaliyetlerini sürdürmeye devam etmektedir. Fransa‘da çevre sorunları
konusunda Kültür ve Çevre Bakanlığı temel
kuruluştur. Başbakanlığa bağlı Yüksek Çevre
Sorunları Komitesi‘nin başkanlığını da Kültür ve Çevre Bakanı yürütmektedir (Kapıkıran,2010:69).
1980’lerin sonuna doğru Türkiye’de çevre
hareketinin bir ölçüde siyasallaşmaya başlar; bu durumu, hem ortaya konan etkinliklerin biçimindeki gelişmelerden hem de
çevre hareketinin beslendiği düşünsel kaynaklardaki değişimden gözlemlemek olanaklıdır. Bu anlamda, önceleri yalnızca doğa
korumacılığı ve kirliliğin önlenmesi ile ilgilenen çevre hareketi, artık çevre sorunları ile
toplumsal ilişkiler/siyaset arasındaki güçlü
bağı görmeye başlamıştır. Yeşiller Partisi’nin
de böyle bir yaklaşım değişikliğinin ürünü
olduğunu söylemek çok da yanlış olmayacaktır (Duru,2002:183).
Özellikle Türkiye’de yeşil hareket, 1980‟li
yılların ikinci yarısında Gökova termik sant-
30
ralına, Ankara’da Güvenpark’ın otopark yapılmasına, İstanbul’da Ak Çimento’ya karşı
çıkışlarla, Dalyan-İz tuzu plajında açlık grevinde bulunmaları ve benzeri eylemlerle
başlamıştır (Kavas,2011:80).
1984′ten başlayarak Gökova termik santralının yapımına ve işletilmesine karşı gerçekleştirilen etkinlikler; 1986′da Ankara’da
Zafer Park, 1987′de Güvenpark için düzenlenen kampanyalar; 1987′de Dalyan’da
yapılması tasarlanan turistik tesis için gösterilen tepkiler; 1989′da Taşkışla’nın otele
ve Maçka Kışlası’nın borsa binasına dönüştürülmesini, Aliağa’da termik santral kurulmasını engellemeye yönelik etkinlikler;
1990′da Pamukkale’nin kurtarılması için
başlatılan kampanya; 1993′de oluşturulan “Nükleer Karşıtı Platform” ve “Nükleer
Karşıtı Kongre”; 1994′de “II. Nükleer Karşıtı
Hafta” kapsamında gerçekleştirilen etkinlikler, Datça’da yapılan I. Ütopyalar Toplantısı, Akkuyu’da yapılacak nükleer santral için
oluşturulan güç birliği; 1990′larda başlayıp
bugüne değin gelen Bergama Direnişi (Duru,2002:182).
Çevreci akım 1980‘li yılların ortalarına kadar
siyasallaşma eğilimi taşısa da,1986 yılından
sonra bu siyasallaşma eğilimi üst noktalara
taşınmıştır. Bu eğilim 1988 yılında Yeşiller
Partisi‘nin kurulmasına yol açmıştır. Çevreci
akımın partileşme süreci iki yoldan olmuştur. Bunlardan birincisi, Radikal Demokratik
Birlik Partisi, diğeri ise İzmirli Yeşiller olarak
da bilinen Yeşil Parti‘dir (Kapıkıran,2010:89).
Partinin 6 Haziran 1988 günü İçişleri
Bakanlığı’na verilen örgüt program ve tüzüğünde örgüt amacı; “Demokratik bir topluma ulaşmayı ve bu çerçevede yurttaşların
değişik alanlarda inisiyatiflerinin oluşmasını, dünya barışını ve her ne sebeple doğanın
dengesinin bozulmasını engellemek” olarak
belirtmiştir. Programın gerekçe kısmında,
Yeşiller Partisi için;
• Yepyeni bir alternatiftir.
• Tepeden yönetilen partilere karşı yeni
bir siyasal model olarak taban demokrasisi
üzerinde partileşmenin örneğini verecektir.
• Ekonomik bunalımların aşılması için,
enerji, ulaşım, eğitim, konut, sağlık gibi yatırımlarda ekolojiye, doğaya, kültürel değerlere ve insana zarar vermeyecek yatırımlar
öngörmektedir.
• Ekolojik sistemin, tüm canlıların sosyal
ilişkilerin insan hak ve özgürlüklerinin, barış
içinde yaşamanın korunmasının mücadelesini temel ilke olarak benimsemiştir.
• Kalkınma, ilerleme modellerinde teknolojiyi kullanmada, öncellikle ekolojiyi, doğal kültürel varlıkları, insan hak ve özgürlüğünü, barışçılığı koruma ağırlıklı bir partidir.
• Üretim gereksiniminde, gerçek gereksinimlere yönelik katılım ve özyönetim ilkelerine dayanan bir üretimin oluşturulmasından yanadır.
• Devletleştirme yerine yerel, merkezi olmayan, taban denetimine dayalı örnek çalışma birimleri oluşturulmasını öngörmektedir (Kavas,2011:82).
Yeşiller Partisi‘nin iktidar olma gibi bir arzusu olmamıştı. Yeşiller Partisi‘nineski genel
başkanlarından Celal Ertuğ bu tutumu, hükümet olmayı değil, tabanda iktidar olmayı
amaçlayan bir düşünce‘ olarak dile getirmiş
tir(Kapıkıran,2010:90).
1991’de yapılan olağanüstü kongrede ilk
başkan Celal Ertuğ’un görevi de sona erdi;
yeni başkan Bilge Contepe oldu. Ancak Contepe yalnızca yedi ay boyunca bu görevde
kalabildi. Parti’nin üçüncü genel başkanlığına Aydın Ayas getirildi. 19 Haziran 1993’deki kongrede, tüm üyelikler feshedilip, yeni
bir örgütlenme arayışı içine girmeleri için
15 kişilik bir çalışma grubu oluşturulma-
sı öngörüldü. Böylelikle uygulamada partinin varlığına son verilmiş oldu. Anayasa
Mahkemesi’nin sonradan vereceği kapatma
kararı da bu durumun hukuksal açıdan ifade
edilmesiydi: Anayasa Mahkemesi, Yeşiller
Partisi’nden “bağlı ilçelerini de kapsayan
iller örgütü kesin hesabı ile birlikte birleştirilmiş kesin hesabı” istemişti. Yeşiller Partisi, genel merkez hesabını gönderdiği halde
taşra örgütü ile ilgili gerekli bilgileri ve 1988
yılına ait kesin hesap çizelgelerini -iki kez
istenmesine karşın- göndermedi. Başka bir
deyişle 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası’nın
73. ve 74. maddelerinin öngördüğü yükümlülükleri yerine getirmemişti. Bu gerekçelerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın
Anayasa Mahkemesi’nde Yeşiller Partisi’nin
kapatılması istemiyle açtığı davanın sonuçlanmasıyla Yeşiller Partisi’nin hukuksal varlığı da 10 Nisan 1994’de sona ermiş oldu (Duru,2002:12). 18 Aralık 2005’te İstanbul’da
düzenlenen 4. Yeşil Diyalog toplantısında, iki buçuk yıl içerisinde Yeşiller Partisi’nin tekrar kurulması için düşünceler ortaya atılmış
ve parti kurulma hazırlıklarının başlanması
yönünde, karar alınmıştır. Yine, kararlarına
göre, kapsamlı bir program, kendini çok iyi
tanımlayan bir kurumsal yapı ve kimlik, son
olarak da kuvvetli bir ekip, parti kurulması
için en önemli aşamaları oluşturmaktadır.
Toplantıya katılan Yeşillere göre, partinin
kurulması için planlanan ekip, herkesten
önce gençlerle ve deneyimlerini aktarmakla çok önemli bir role sahip yaşlı Yeşiller
ve eski Yeşil Parti üyelerinden oluşmalıdır.
Türkiye’de ikinci olarak bir Yeşiller Partisi 30
Haziran 2008 tarihinde 40 kişilik bir kurucular grubunun başvurusuyla kurulmuştur
(Kavas,2011:88).
Günümüzde Türkiye‘deki bütün çevreci hareketleri ve örgütleri kapsayan bir üst örgütlenmenin (siyasal partinin) gerekli olup
olmadığı konusunda bir uzlaşmanın olduğu
söylenemez. Bu konu çevreciler arasında
31
tartışma konusu olmaya devam etmektedir
(Kapıkıran,2010:92).
KAYNAKÇA
Akçadağ, E. (tarih yok).” Avrupa Parlamentosu ve Parlamentodaki Siyasal Gruplar”,
www.siyasaliletisim.org:http://www.siyasaliletisim.org/pdf/avrupaparlamentosuvesiyasalgruplar.pdf, Erişim tarihi: 23Mart 2012
Ayvaz, Z., & Tekalan, Ş. (1992). Çevre Koruma Çalışmalarında Gönüllü Kuruluşların Yeri
ve Önemi. Ekoloji Dergisi(5), 3-4.
Ceritli, İ. (2001, Aralık). Çevreci Hareketin
Siyasallaşma Süreci. Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 25(2), 213-226.
Duru, B. (2002, Eylül-Ekim). Türkiye’de Çevrenin Siyasallaşması: Yeşiller Partisi Deneyimi. Mülkiye Dergisi, 26(236), 179-200.
Kapıkıran, Y. (2010). Türkiye’de Çevre Sorunları Bağlamında Sivil Toplum Örgütlerinin İşlevsellikleri. Mersin: Mersin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi
32
Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi.
Karabıçak, M., & Armağan, R. (2004). Çevre
Sorunlarının Ortaya Çıkış Süreci, Çevre Yönetiminin Temelleri ve Ekonomik Etkileri.
Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve
İdari Bilimler Dergisi, 9(2), 203-228.
Kavas, A. (2011). Türkiye’deki Gönüllü Çevre
Örgütleri. Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Kamu
Yönetimi Anabilim Dalı Kent ve Çevre Bilimleri Yüksek Lisans Tezi.
March, L. (tarih yok). Uç Sol Partiler. (Ç. H.
Osmanağaoğlu, Dü.), http://library.fes.de/:
http://library.fes.de/pdf-files/bueros/tuerkei/07093.pdf, Erişim tarihi: 23Mart 2012
Yardımcı, S. (2006). İnsan-Doğa İlişkisi Ekseninde Derin Ekoloji ve Toplumsal Ekoloji.
Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi
Anabilim Dalı Siyaset Bilimi Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi.
GÜNCEL GELİŞMELER
ÇERÇEVESİNDE
UKRAYNA / KIRIM SORUNU (2)
M. Yasin ERKAN *
Turuncu Devrim
Turuncu devrim, 2004 ile 2005 yılları arasında Ukrayna’da yaşanan siyasi ve toplumsal
dönüşüme verilen isimdir. 2004 yılında başlayan seçimler sürecinin sonunda, eski politikaları savunan ve Rusya yanlısı görünen
adaylar başarısız olurken, AB ve ABD yanlısı
devlet başkanı adayı Viktor Andriyoviç Yuşçenko ve başbakan adayı Yulia Timoşenko
başarıya ulaşarak yönetime gelmiştir. Bu
gelişmelere Turuncu Devrim denmesine,
Ukrayna’nın 2003 yılında Gürcistan’da gerçekleşen Gül Devrimi sonrası renkli devrimler sürecinden etkilenmesi ve Devlet Başkanı olan Viktor Yuşçenko’nun adaylığı sürecinde “Turuncu” rengini öne çıkararak kullanması sebep olmuştur. Devrimin yaşandığı yıllar olarak adlandırılan 2005 sonrasında
Ukrayna, Avrupa Birliği ve Batı’ya her alanda entegre olmaya çalışmıştır. Bu noktada,
Ukrayna’nın, Rusya’nın nüfuzundan kurtulmasını isteyen AB ve ABD paralel hareket ederek Ukrayna’ya destek olmuştur. Ukrayna,
önceden toplumsal uzlaşının sağlanması,
toprak bütünlüğünün korunması, ekonomik
kalkınmanın sağlanması ve istikrarın devam
ettirilmesi konusunu Rusya-Ukrayna ilişkilerinin sorunsuz sürdürülmesi ile garanti
altına almaya çalışırken, devrimin yaşandığı
yıllarda büyük bir eksen kayması yaşayarak,
bu önemli konuların devamlılığının sağlanmasını AB ve NATO ilişkilerinin yakından sür* Gazi Ün. İİBF Kamu Yönetimi Böl.
([email protected])
dürülmesine bağlamıştır.1 Böyle bir eksen
kayması en çok Rusya’yı ve Rusya sempatisi
olan halkın bir bölümünü rahatsız etmiştir.
Ülkenin tamamı tarafından sindirilemeyen
değişim beş yıl sürmüştür. 2010 yılında
yapılan seçimlerde Turuncu Devrim’in
en önemli aktörleri olan Cumhurbaşkanı
Viktor Yuşçenko ve Başbakan Timoşenko
başarılı olamamış, Rusya yanlısı Yanukoviç
devlet başkanı olmuştur. Yanukoviç’in
Turuncu devrimin yaşandığı 2005 ile 2010
yılları arasında Rusya’yla nerdeyse kopma
noktasına gelen ilişkileri düzeltmeye ve
belli bir seviyeye çıkarmaya çalışması ve AB
ile NATO’yu eskisi kadar genel politikaların
merkezine koymayan söylemleri, devrimin
bittiği gerçeğini ortaya koymuştur.
Devrim Sonrası Süreç ve
Sokak Olayları
Ukrayna 2000’li yıllarda AB ve Batı ile yakın ilişkiler geliştirme iradesi göstermiştir.
Bundan etkilenen Ukrayna halkının bir bölümü, Rusya’nın ‘Yakın Çevre’ politikası gereği kendilerini baskı altında tutmasından
da rahatsız olarak daha fazla AB yanlısı siyaset istediklerini yüksek sesle dile getir1 Göktürk TÜYSÜZOĞLU, Ukrayna’da
Turuncu Devrimin Sonu, Gümüşhane
Üniversitesi Sosyal Bilimler Elektronik
Dergisi, Sayı 3, Ocak 2011, http://sbedergi.
gumushane.edu.tr/belgeler/sbe-cilt2-sayi3/sayi390GokturkTuysuzoglu3.pdf, Erişim Tarihi:
24.4.2014.
33
meye başlamışlardır. 2013-2014 yıllarında
hükümet aleyhine protestolar başlamıştır.
Yanukoviç’in Avrupa Birliği ile imzalanacak
ortaklık anlaşmasını Rusya’nın baskısı sonucu reddetmesi ve Rusya’nın, Ukrayna’nın
Batı ile bir ortaklık anlaşması yapmaması
doğrultusunda Yanukoviç hükümetine yaklaşık 15 milyar dolar yardım edeceğine söz
vermesine rağmen maddi bir yardımda bulunmaması, ülkedeki ekonomik bunalımı
artırmış ve hükümet aleyhine yapılan gösterileri tırmandırmıştır. 2010 yılında Viktor
Yanukoviç’in iktidara gelmesi sonrasında
Rusya ile Ukrayna arasında yeni bir anlaşma yapılarak, Sivastopol üssünün kullanımı
2044 yılına kadar uzatılmıştır. İşte Ukrayna’daki olayları tetikleyen gelişmelerden biri de olmuştur.
2014 yılında, Rusya yanlısı Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç’in Batı yanlıları
tarafından devrilmesinin ardından ülkede
olaylar artmıştır. Yeni geçici hükümet Rusya
karşıtı isimlerden oluşmaktadır. Bu hükümetin hemen Avrupa ile bağlantı kurmaya çalışması Rusya’yı eyleme geçirmiştir ve siyasi
arenada gerginlik başlamıştır. Ülkenin karışık ortamından etkilenen Kırım da protesto
gösterilerine sahne olmuştur. Rusya yanlısı
en geniş gösteriler Kırım’da yapılmıştır. Rusya geçmişte uyguladığı nüfus politikalarının
faydasını böyle zamanlarda görmektedir.
Tarihinde 300 yıl Osmanlı’nın hâkimiyeti altında kalmış ve Türklerin yaşadığı bir bölge
olan Kırım yarımadasında bugün Rusya yanlısı gösteriler düzenlenmektedir.
Ukrayna’da ve Kırım’da olayların arttığı bir zamanda, 4 Mart 2014’te Rusya
Federasyonu’na ait istihbarat uçağının Karadeniz ‘in uluslararası hava sahasında Türkiye
kıyılarına paralel uçması üzerine Türkiye’nin
8 F-16 uçağı hava muharebe devriye ve önleme uçuşu yapmıştır.2 Bu gelişme Türk ka2 DHA, ‘Rus istihbarat uçağına F-16’larla önle-
34
muoyunda Rusya’nın Türkiye’ye güç gösterisinde bulunduğu şeklinde yorumlanmıştır.
Türkiye, uluslararası hukuka saygı gösteren
bir ülke olarak gerekli cevabı Rus muhatapları ile iletişime geçerek vermiştir. Ve şimdiye kadar buna benzer bir olay tekrarlanmamıştır.
5 Mart 2014 tarihinde Kırım Özerk Cumhuriyeti parlamentosu yaptığı toplantıda
Rusya Federasyonu ile birleşme kararı almış
ve bu kararın halkının oyuna sunulacağını
açıklamıştır.3 Kiev’de iktidara gelen yeni hükümet böyle bir referandumu geçerli kabul
etmeyeceklerini ve böyle bir kararın meşru
olmadığını belirtmişlerdir. Yeni hükümette
geçici görevde bulunan bazı yetkililer de,
Kırım’ın statüsünün değişmesi konusu sadece yerel değil, ülke çapında yapılacak bir
referandumun konusu olabilir ifadelerini
kullanmışlardır. Kırım Parlamentosu ise referandum tarihini belirlediklerini, bu tarihin
16 Mart olduğunu ve halka “Kırım’ın Rusya Federasyonu’na katılmasını destekliyor
musunuz?” sorusunun sorulacağını ifade
etmiştir. Türkiye adına değerlendirmede
bulunan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu,
Kırım’ın Rusya’ya bağlanma kararını “erken
alınmış ve istikrara hizmet etmeyecek bir karar” olarak nitelemiştir.4 Şüphesiz böyle bir
kararın alınmasından tek memnun olan ülke
Rusya olmuştur. Rusya yetkilileri yaptıkları
açıklamalarda, halkın büyük çoğunluğunun
referandumda evet demesi sonucunda 3-5
me’, Radikal, 4.3.2014, http://www.radikal.com.
tr/turkiye/rus_istihbarat_ucagina_f_16larla_onleme-1179505, Erişim Tarihi:9.3.2014.
3 Faruk Akkan, ‘Kırım parlamentosu Rusya ile
birleşme kararı aldı’, Haberrus, 6.3.2014, http://
haberrus.com/politics/2014/03/06/kirim-parlamentosu-rusya-ile-birlesme-karari-aldi.html,
Erişim Tarihi: 8.3.2014.
4 İHA, ‘Davutoğlu Kırım kararını değerlendirdi’, Akşam, 6.3.2014, http://www.aksam.com.tr/
siyaset/davutoglu-kirim-kararini-degerlendirdi/
haber-290073, Erişim Tarihi: 9.3.2014.
gün içerisinde Kırım’ın Rusya’ya katılımının
tamamlanabileceğini söylemişlerdir.5
Parlamentonun referandum kararı almasından bir kaç saat sonra Sivastopol ve Simferol
havaalanları üniformalı, üniformasız Rusya
askerleri ve Rusya yanlısı Ukraynalı sivil kişiler tarafından işgal edilmiştir. İşgal sonrasında işgali ve Rusya’yı destekleyen gösteriler
yapılmıştır. Bu gösteriler sırasında siviller,
işgali gerçekleştiren askerlere dini bir kimlik
kazandırmak adına Papaz kıyafetleri giyerek
onları kutsamışlardır. Bir ayini anımsatan
görüntüler özellikle sosyal medyaya yansımış ve çok tartışılmıştır. Vladimir Putin yaptığı açıklamada işgal edenlerin resmi görevli
Rus askeri olmadığını ifade etse de, gerçek
gazetelere ve televizyonlara yansımıştır. Yani Rusya fiili olarak Kırım’ı işgal etmeye başlamıştır. Rusya’nın müdahalesi Avrupa Birliği, Batı ülkeler ve ABD tarafından itirazlarla
karşılanmıştır.
Kırım’ın, Rusya’ya bağlanma isteğini açıklayıp, bunun için referandum kararı almasından 48 saat sonra Sivastopol Kent Konseyi
de Rusya’nın bir şehri olmak istediklerini
açıklamıştır. Kent Konseyi açıklamasında
Kırım’ın Rusya’ya katılma isteğini ve referandumu desteklediklerini, kendilerinin de
referanduma katılacaklarını ifade etmiştir.6
16 Mart 2014 tarihinde Kırım’da düzenlenen referanduma katılım %83.1 olurken,
katılanların %95’i evet demiştir. Referandum sonrasında Kırım Özerk Cumhuriyeti
Parlamentosu, 85 milletvekiliyle olağanüs5 ‘Kırım Meclisi’nden kritik karar’, Zaman
Amerika, 6.32014, http://www.zamanamerika.
com/index.php/tr/gundem-menu/item/12294k-r-m-meclisi-nden-kritik-karar, Erişim Tarihi:
8.3.2014.
6 Siyamend Kaçmaz, ‘Kırım’dan sonra Sivastopol da Rusya’ya bağlanma kararı aldı’, Hürriyet,
7.3.2014, http://www.hurriyet.com.tr/dunya/25957470.asp, Erişim Tarihi: 8.3.2014.
tü toplantı düzenleyerek, “Bağımsız Kırım
Cumhuriyeti”ni ilan ettiklerini açıklayan bir
bağımsızlık deklarasyonu yayınlamıştır.7Bu
deklarasyon sonrası ilk tepkiyi verenlerden
biri olan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu,
16 Mart’ta yaptığı açıklamada “Dünkü referandum kabul edilemez. Ukrayna bizim için
stratejik bir ortak. Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ihlal ediliyor.” demiştir.8
Sokak olaylarının başladığı günlerde
Ukrayna’da, uluslararası hukukun temel
esaslarına göre aslında yapılması gereken,
Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü, bağımsızlığını savunabilen, ülkedeki bütün etnik
unsurları kapsayan, kimseyi dışlamayan bir
hükümet yapısı sağlanması ve bu hükümetin ülkeyi en kısa sürede seçime götürmesi
idi. Fakat bu yapılamamıştır ve ülkenin her
yerinde olaylar artarak devam etmiştir.
Türkiye-Kırım İlişkileri
Kırım’da referandumun yapıldığı gün, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Kırım Türklerinin önderi Kırım Tatar Milli Meclisi eski
Başkanı ve Ukrayna Milletvekili Mustafa
Abdülcemil Kırımoğlu ile İzmir’de referandumu değerlendirdikleri bir görüşme yapmışlardır. Türkiye genel olarak referandum
sonrasında çözüm yollarının kapanmadığını, diplomasinin hızla devreye girmesi gerektiğini ve yoğun bir diplomasi yürütülmesi gerektiğini ifade ederek, siyasi çözümden
yana olduğunu belirtmiştir. Türkiye tarihi
bağları dolayısıyla Kırım’ın ve Kırım Türklerinin zarar görmesini istememektedir. Kırım
Türkleri ile siyasi bir yakınlık geçen yüzyılda
7’Kırım bağımsızlığını ilan etti’, AA, 17.3.2014,
http://www.aa.com.tr/tr/haberler/302034-kirim-bagimsizligini-ilan-etti, Erişim Tarihi:
17.3.2014.
8 ‘Davutoğlu’ndan Kırım açıklaması’, Hürhaber,
17.3.2014, http://www.hurhaber.com/davutoglundan-kirim-aciklamasi/haber-619697#.
UybtPtTtzGE.twitter, Erişim Tarihi: 17.3.2014.
35
çok fazla söz konusu olamasa da kültürel yakınlık canlı tutulmuştur. Süleyman Demirel
döneminde Ukrayna’ya bir ziyareti sırasında
Kırım Türkleri hukuken Türkiye’nin kültürel
azınlıkları statüsünde kabul edilmiştir.9
Referandum öncesi günlerde Türkiye’de
televizyonlarda ve sosyal medyada dolaşan, Kırım’ın Ukrayna’dan ayrılması ya da
Rusya tarafından işgal edilmesi durumunda, 1774 yılında imzalanan Küçük Kaynarca
Antlaşmasına göre Kırım’da Türkiye’nin hak
talep edebileceği ve Kırım’ı kendi topraklarına katabileceği söylemleri yanlıştır. Çünkü
hem Küçük Kaynarca Antlaşması’nda böyle
durumda hak talep etmemizi sağlayacak
bir madde yoktur hem de Küçük Kaynarca
Antlaşması’ndan sonra birçok yeni gelişme
yaşanmış ve Kırım’ın statüsü birçok kez değişmiştir. Ayrıca söylenenler doğru olsa bile
ne uluslararası kamuoyu ile küresel güçler
ne de Rusya, Kırım’ın Türkiye tarafından
kontrol edilmesine müsaade edecektir.
Türkiye’nin kurulduğu günden bugüne dışa
açık bir siyaset yürütmemesi ve derin yapılanmalarını stratejik konumlara (Kafkasya, Ortadoğu gibi) yerleştirmemesi bugün
Ukrayna’da ve Kırım’da yaşanan olaylara ve
işgallere müdahale etme kapasitesini aşağı
seviyelere çekmiştir. Son 10 yıldır bölgesel güç olma yolunda ilerleyen Türkiye’nin
Kırım’a fiziki müdahaleden ziyade yumuşak
güçle müdahale etmesini beklemek bile kimilerine göre hatadır. Eğer zamanın da devletin nüfuz alanı genişletilebilseydi bugün
Kırım’a müdahale etme durumundan bahsedilebilirdi.
Türkiye en başından itibaren Ukrayna konusunda ilkeli bir tutum içerisinde olmuştur. Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ve siyasi
birliğini kendisi için gerekli görmüştür. Hem
Rusya’ya hem de Ukrayna’ya komşu bir ülke
9 İlber Ortaylı, NTV, Panorama programı,
7.3.2014.
36
olarak gelişmeleri yakından takip etmektedir. Ukrayna’ya ya da Kırım’a askeri bir
müdahaleyi hiç gündemine almamıştır. Herhangi bir müdahaleyi gerekli gördüğünde
Uluslararası kuruluşları harekete geçirmeye
çalışarak etkin olmaya çalışmıştır.
Türkiye-Kırım ilişkileri perspektifinde, birkaç
önemli ismin Ukrayna ve Kırım’da yaşanan
olayları değerlendirmelerini ve öngörülerini
paylaşmak faydalı olacaktır;
Halil İnalcık: “Kırım, Rusya için Anadolu’yu,
Boğazları, İstanbul’u tehdit etmek için bir
atlama eşiğidir. Kırım, Türkiye’yi tehdit etmek için bir merkezdir. Bugün Sivastopol’da,
Ukrayna’ya bağlı olmasına rağmen Rus hakimiyeti vardır. Bu neye yöneliktir? Türkiye’ye,
Boğazlara ve İstanbul’a yönelik bir tehdittir”
Arslan Ömer Kırımlı: “Bugün Rusya, Çin ile
birlikte anlaşarak eski ipek yolunu hakimiyeti altına alarak kontrol etmek istemektedir. Bununda planları şuan masadadır. Rusya, Kırım’ı işgal ederek planlarını gerçekleştirmeye devam etmek istemektedir.”
İlber Ortaylı: «Türkiye›nin Kırım konusunda
tedbir alması gerekli.»
Ahmet Davutoğlu : “Diplomasiye şans vermek lazım, bu sorunların diplomasi ile aşılabileceği kanaatindeyim.”
Recep Tayyip Erdoğan : “Kırım ve Ukrayna’da
yaşanan olaylarla ilgili bizi bağlayan bazı
uluslararası anlaşmalar var. Her şeyden önce bir NATO ülkesiyiz. Bölgeyle ve Putin ile
görüşmeler yapmaktayız. Putin ile yaptığım
görüşmede, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü korumak için bütün gayretimizi göstermek zorundayız diye belirttim ve o da
bu görüşüme katıldı. Eğer sokak hareketleri
devam ederse ve Kırım’ın Ukrayna’dan ayrılması söz konusu olursa Ukrayna’ya yazık
olur. Kırım hiç bir zaman sağlıklı bir yaşama
kavuşamadı. Fakat Bizim Tatar kardeşlerimi-
ze çok ciddi desteklerimiz oldu. Okul yaptık,
tarihi eserleri restore ettik, özgüvenleri gelişsin diye...”
Kırım Türklerinin Olaylara
Yaklaşımı
Son yaşanan gelişmeler göstermektedir ki
Kırım Türkleri, Ukrayna’nın bağımsızlığını ve
toprak bütünlüğünü savunmaktadır. Ruslar,
Rusya ile bütünleşmeyi isterken, Ukraynalıların bir kısmı Rusları desteklemekte diğer kısmı ise Ukrayna’nın bağımsızlığını ve
toprak bütünlüğünü desteklemektedir. Genel olarak bakıldığında ülkenin yarısı Batı
ile ilişkilerin geliştirilmesi ve Avrupa Birliği
ile yakın olunmasını istemekte, diğer yarısı
Sovyetler Birliği döneminden gelen alışkanlıkların etkisi ve Batı’ya güvenmeme duygusuyla Rusya’ya yakın olunmasını hatta Rusya
ile bütünleşmeyi istemektedir.
Rusya ve Amerika
Rusya’nın Kırım’ı elde etme için savaşı göze alabilmesinin nedenlerinden biri; kendi
ülkesindeki ekonomik bunalım sebebiyle
yaşanan krizleri olağanüstü durum bahanesiyle geri plana itebilmek ve kendi kamuoyunu tek bir konu üzerinde birleştirebilecek
olmasıdır. Kamuoyunun dikkati tek bir konu
üzerinde toplanınca ekonomik bunalım göz
ardı edilecek ve böylece halkının tam desteğiyle Rusya’nın uluslararası politik gücü
artacaktır.
2008 Krizi Amerika’nın Avrasya bölgesine
askeri bir müdahale bulunmaktan kaçınacağını göstermiştir. Dolayısıyla Kırım bölgesine de askeri bir müdahalede bulunması
beklenemez. Rusya, Ukrayna’da isteği bir
siyasal yapının oluşması için Kırım’ı Ukrayna, Avrupa Birliği ve Türkiye gibi uluslararası
sorunlar konusunda görüşleri olan ülkelere karşı bir siyasal koz olarak kullanacaktır.
Fırtına dindiğinde, eğer Ukrayna Toprak
bütünlüğünü ve sınırlarını koruyor olursa,
Türkiye’nin, Ukrayna’nın Batıya entegre olma hedefine adına atacağı adımlara destek
olması doğru bir strateji olacaktır.
Son Yaşanan Gelişmeler
Mart ayında yaşananlar sonrasında olacakları haber verir niteliktedir. Mart ayının ilk
günlerinde Rusya Kırım’ı armasız askerleri
vasıtasıyla işgal etmiştir. Rusya bunu resmi olarak kabul etmemesine rağmen fiilen
bu durum herkes tarafından bilinmektedir.
Kırım Türkleri bu işgale tepki göstermiştir
fakat sıcak bir çatışmaya girmekten itina etmiştir. Obama yaptığı açıklamada Rusya’nın
bu işgalinin bedelinin olacağını belirtmiştir.
Genel olarak yapılan açıklamalar çok soyut
kalmıştır.10 Ne NATO, BM, AB, ABD ne de
Ukrayna ve bölge ülkeleri, Rusya’nın Kırım’ı
sessiz işgaline karşı sesini çıkarmaktan ötede somut bir adım atabilmiştir.
21 Mart 2013 tarihinde Rusya en ciddi resmi
hamlesini yapmıştır. Kiev yönetiminin AB ile
ortaklık anlaşmasının ilk bölümüne imzayı
atma görüşmeleri yaptığı sıralarda Putin,
Moskova›nın Kırım›ı topraklarına katmasını
içeren yasayı imzalamıştır. Putin›in Kremlin
sarayında bir tören düzenleyerek imzaladığı
yasa; Kırım ve Sivastopol›ün Rusya›ya
bağlanması ve yeni federal bölgeler
oluşturulmasını
içermektedir.
Putin
sonrasında, Ukrayna›nın AB ile ortaklık
anlaşması imzalamasına tepki olarak, Rusya
ile Ukrayna arasında önceden imzalanmış
olan Ukrayna›ya indirimli gaz satışını içeren
anlaşmanın artık geçerli olmadığını ve
dolayısıyla Ukrayna›nın Rusya›ya toplam 16
milyar dolar borcu olduğunu açıklamıştır.
10 ‘Rusya’nın sessiz işgali genişliyor’, Sa-
bah, 4.3.2014, http://www.sabah.com.tr/Dunya/2014/03/04/rusyanin-sessiz-isgali-genisliyor,
Erişim Tarihi: 18.6.2014.
37
ABD yaşanan gelişmeler nedeniyle
bölgedeki dengenin Rusya lehine değiştiği
gerçeğini görerek tepkisiz kalamamıştır.
ABD, Rusya’ya bir mesaj olması
düşüncesiyle Polonya›da sekiz Avrupa
ülkesinin (Çek Cumhuriyeti, Romanya,
Macaristan, Bulgaristan, Litvanya, Estonya,
Letonya, Slovakya) katılacağı büyük bir
askeri tatbikat yapacağını açıklamıştır.11 Fakat bu durum mevcut duruma beklenildiği
gibi büyük bir etki yapmamıştır.
10 Mart’ta Simferol’de Rusya yanlıları büyük bir kalabalıkla gösteri yapmıştır.
2014’ün Nisan ayı da yoğun geçmiştir. Nisan
ayının ilk günlerinde NATO yaptığı toplantıda Rusya’nın Ukrayna’daki olayları kışkırttığı
ve siyasi hamlelerini işgale yönelik olarak
yaptığı gerekçesiyle yaptırım uygulayacağını ifade etmiştir. NATO’nun bu kararı almasında, Rusya’nın Karadeniz’de güçlenmesi
ile dengenin değişmesinin neden olduğu
değerlendirmeleri yapılmıştır. Ayrıca bu durum, ikinci soğuk savaş döneminin başladığı
yönünde yorumlanmıştır. 11 Nisan da sokak
tartışmaları şiddete ve kavgalara dönüşmüştür. Rusya yanlıları ile Ukrayna birliğini
savunanlar birbirine girmiştir. Göstericilerin
kamu binalarını işgali sürmüştür.
Nisan ayının ortalarında Doğu Ukrayna’da
sokak çatışmaları zirveye ulaşmıştır. Fiilen
iç savaş çıkmıştır. Bu gelişme ile Suriye’deki
olaylar12 geri planda kalarak, Ukrayna dünya
kamuoyunun gündeminde ilk sırayı almıştır.
Dünya Ukrayna’yı daha fazla önemseye başlamıştır. 17 Nisan’da ABD Dışişleri Bakanı,
AB temsilcileri, Rusya ve Ukrayna temsilcilerinin katıldığı bir Ukrayna Zirvesi yapılmış11 ‘Ukrayna’da imza savaşları’, Star, 22.3.2014,
s.11.
12 Dünya kamuoyunda Suriye›de Beşar
Esed yönetiminin muhaliflere karşı kimyasal
silah kullanmış olduğu ve muhaliflere
işkence yaptığının kanıtları olan görüntüler
konuşulmaktaydı.
38
tır. Zirve uzlaşı ile sonuçlanmasına rağmen
aynı gün Ukrayna, 15 yaş üstü ve 65 yaş altı
Rusya vatandaşlarının ülkeye girişini yasaklamıştır.
21 Nisan’da tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan eden Kırım’da, Kırım Tatar Milli
Meclisi’nin üzerindeki Ukrayna bayrağı milis
güçler tarafından indirilmiştir. Fakat topluluk
dağılınca tekrar Ukrayna bayrağı asılmıştır.
Rusya yanlılarının bu hareketleriyle Türkleri
sokak çatışmalarının içine çekmeye çalışmıştır. Psikolojik olarak Türkleri yıpratmaya
çalışmıştır. Nisan ayının son günlerinde ise
Kırım Tatar Türklerinin lideri Kırımoğlu’nun
Kırım’a girişinin Rusya makamlarınca yasaklandığı haberleri yayılmıştır. Sonrasında
Kırımoğlu’na yeni engeller çıkarılmıştır. Bir
süre sonra Rusya, Kırım Tatarlarını Rus vatandaşı olmaya zorlamıştır.13
22 Nisan’da Rusya yanlıları Ukrayna’nın
doğusunu denetim altına alarak, sokaklarda kontrol noktaları oluşturmuştur.
Kramatorks’ta Emniyet Müdürlüğü de Rusya yanlısı milisler tarafından hiçbir dirençle
karşılaşılmadan ele geçirilmiştir. Aynı gün
ABD yetkilileri Ukrayna’daki milislerin Rusya
ile bağlantılı olduğunu basın toplantısında
gösterdikleri fotoğraflarla kanıtlamaya çalışmıştır. Ayrıca ABD Başkan Yardımcısı Biden,
ABD’nin Ukrayna’ya siyasi ve ekonomik reformlar için 50 milyon dolar yardımca bulunacağını açıklamıştır.
Mayıs ayına girerken Ukrayna’nın doğusunda inceleme yapmak için görevli olan
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT)
heyeti görevlilerine yönelik, Rusya yanlıları
tarafından saldırılar olmuştur ve görevliler
alıkonulmuştur. ABD yeni bir açıklama yaparak Rusya ve Putin ile bağlantılı olan kişi ve
13 ‘Kırım Tatarları Rus vatandaşı olmaya zor-
lanıyor’, AA, 30.4.2014, http://www.aa.com.
tr/tr/s/320513--kirim-tatarlari-rus-vatandasiolmaya-zorlaniyor, Erişim Tarihi: 18.6.2014.
kurumlara yaptırım getirdiğini bildirmiştir.
2 Mayıs’ta Ukrayna ordusu, uzun zamandır
Rusya yanlısı silahlı grupların kontrolünde
olan Slavyansk’ta operasyon başlatmıştır.
Çatışmalar sürerken 8 kişinin öldüğü resmi
açıklamalarda dile getirilmiştir ancak bu sayıdan fazla ölüm olduğu düşünülmektedir.
Donetsk’te kamu binalarını işgal edip Donetsk Cumhuriyeti’ni ilan ettiğini söyleyen
Rusya yanlıları, 11 Mayıs’ta Donetsk ve
Lugansk’ta silahlı kişilerin kontrolünde referandum yapmıştır. Sandıktan yüksek oranda
bağımsızlık oyu çıkmıştır. ABD ve AB yetkilileri referandum sürecinde açıklama yaparak, sonuçları tanımayacağını açıklamıştır.
Rusya ise kendi menfaati doğrultusunda
olduğuna inandığı bütün sonuçları olumlu
karşılamıştır.
21 Mayıs’ta Ukrayna parlamentosu Barış
ve Uzlaşma Memorandumu kabul etmiştir.
Milletvekillerinin büyük çoğunluğunun evet
oyu ile kabul edilen memorandumun halka
yansıması beklenildiği gibi olmamıştır. 23
Mayıs’ta Donetsk’te seferberlik ilan edilmiştir. Ukrayna Devlet Başkanlığı seçimleri
öncesi gerginlik yeniden tırmanmıştır. 25
Mayıs 2014 tarihinde 21 adayın yarıştığı ve
işadamı Petr Poroşenko’nun devlet başkanlığına en yakın isim olarak değerlendirildiği
Devlet Başkanlığı seçimleri yapılmıştır. Beklenildiği gibi Petr Poroşenko seçimde oyların yüzde 54,7’sini alarak zaferini ilan etmiş
ve Ukrayna’nın yeni devlet başkanı olmuştur. AB liderleri Avrupa Parlamentosu’nda
gayri resmi bir zirve düzenleyerek, Rusya’ya
Ukrayna’nın yeni Devlet Başkanı Petr Poroşenko ile işbirliği yapması çağrısını içeren
ortak bir deklarasyon yayımlamıştır. Haziran ayının ilk günlerinde NATO Ukrayna’ya
olan desteğini göstermek adına ‘destek
paketi’ hazırlığında olduğunu açıklamıştır.
Petr Poroşenko’nun Devlet Başkanlığı dış
ilişkilerde yeni bir hareketlilik getirmiştir. İç
işlerinde ise ülkedeki olayları durdurmaya
yönelik yaklaşımı henüz meyvesini vermemiştir. Birçok şehrin önemli yerlerini ve kurumlarını işgal eden Rusya yanlısı gruplarla
Ukrayna ordusu arasında çatışmalar devam
etmektedir. Ancak yine, yeni devlet başkanının olayları durdurmaya yönelik yaklaşımı
Türkiye, ABD, BM, AB ve Rusya tarafından
olumlu karşılanmıştır.
Sonuç Yerine
Ukrayna’da ve Kırım’da yaşanan olaylara objektif bir şekilde bakıldığında Ukrayna’nın
dağılmaya başladığı açık bir şekilde görülmektedir. Ukrayna’da tarih yeniden yaşanmakta ve yazılmaktadır. Sokak çatışmaları
devam edeceğe benzemektedir. Ne yazık ki
olaylar devam ederse ölü sayısı da her geçen gün artacaktır. Ukrayna Parlamentosu
üyeleri başta olmak üzere siyasetçiler Batı
yanlıları ile Rusya yanlıları arasında yeniden
bir uzlaşı ortamının sağlanmasının ve ülke
sınırlarının değişmezliğinin ile toprak bütünlüğünün nasıl sağlanacağını bilememektedir. Kırım tamamen Rusya kontrolünde
günlerini geçirmektedir. Dünya kamuoyu bu
değişimlere sessiz kalmaktadır. AB ve ABD
ciddi bir şekilde tepki vermeye ve yaptırım
uygulamaya kalktığında ise Rusya doğalgaz
kartını oynayarak dengeyi kendine göre ayarlamaktadır. Hiçbir ülke sıcak bir çatışma
ortamını, yüksek gerilimli ilişkileri kendine
göre küçük menfaatler için göze alamamaktadır. Rusya Suriye’deki olayların geri planda
kalmasını sağlamak için zaman zaman uluslararası ilişkileri geren açıklamalar yapmaktan geri kalmamaktadır. Rusya toplumsal
bütünlüğünü içeride Ukrayna konusunu sıcak tutarak sağlamaktadır. Türkiye özellikle
Kırım’daki Türklerin can ve mal güvenliğini
ön planda tutarak hassasiyetle açıklamalar
yapmakta ve adımlar atmaktadır. Türkiye
Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden yana olduğunu her zeminde dile getirmektedir.
39
HİZMETKAR LİDERLİK
Enver AYDOĞAN
Güneş Gonca YILDIRIM
GİRİŞ
Sanayi Devriminden bu yana yöneticiler
çalışanları birer alet gibi görmektedir, örgütlere göre ise insanlar, makinanın dişlilerinden başka birşey değildir. Ancak birkaç
on yıldır uzun süredir devam eden bu bakış
açısının değiştiği görülmektedir. Çok sayıda kar amacı güden ve gütmeyen örgüt,
bugün geleneksel, otokratik ve hiyerarşik
liderlik durumlarından takım çalışmasını
temel alan, toplumun yararını gözeten,
katılımcı yönetimi benimseyen, ahlaki ve
paydaşları koruyucu davranış gösteren, insanların kişisel gelişimlerini destekleyen
bir duruma geçmektedir (Spears, 2004).
Ayrıca günümüzde otoriteye karşı bir hissiyat hakimdir. Totaliter sistemler itibardan
düşürüldüğü ve post-modern eşitlikçi ve
hiyerarşi karşıtı hissiyatın baskın olduğu
liberal ortodoksluk, klasik otoriter görüşü
açıkça ve örtülü olarak tehdit etmektedir
(Hodgkinson, 2008). Buna koşut olarak, liderlikte otorite karşıtı yaklaşımlar ortaya
çıkmaktadır. Bu yaklaşımlardan biri de ilk
kez Greenleaf tarafından 1970’lerde gündeme getirilen Hizmetkar Liderlik yaklaşımıdır (Spears, 2004).
mesi izler. Bu tercih, kişiye öncülük etmesi
hususunda ilham verir. Hizmetkar lider, öncelikle insanların yüksek öncelikli ihtiyaçlarının giderildiğinden emin olmak ister.
Hizmetkar liderliği sınamanın en iyi yolu,
hizmet edilenlerin (yani takipçilerin) bireyler olarak gelişip gelişmediği, daha sağlıklı,
bilge, özgür, özerk ve hizmet etmeye hazır
olup olmadıklarına bakmaktır. Liderin etkisi, topluluktaki en az imtiyazlı olan üyenin
üzerindeki etkisi ile anlaşılır.
Reinke (2004), özellikle kamu kuruluşları
için hizmetkar liderlik modelinin uygulanabilir olduğunu ifade etmektedir. Skandallarla kuşatılan, duyarsız ve şüpheci halk
ile karşı karşıya kalan, hızla değişen bir
çevreye cevap vermeye çalışan, daha azla
daha çoğu üretmeye zorlanan kamusal hizmetler, yazara göre hizmetkar liderlik modelinden başka her yolu denemiştir. Özel
sektörden daha etkin ve etkili olmak için
küçülme, değişim mühendisliği, toplam
kalite yönetimi gibi uygulamaları adapte eden kamu kurumları başarı sağlayamamıştır. Hükümetler etik komisyonları kurmuş
ve erdemi teşvik edici yasalar çıkarmıştır.
Buna karşın değişim zor ve karmaşıktır. Kamusal sektörünün karşı karşıya kaldığı zorluklar geleneksel akılcılığı aşmayı ve liderGreenleaf, hizmetkar liderin öncelikle liğin oynadığı öncü rolün farkına varmayı
hizmet eden kişi olduğunu ifade eder. Ki- gerektirmektedir. Özellikle ahlaki değerler
şi, öncelikle hizmet etmeyi arzular, bunu üzerine inşa edilen liderlik, örgütsel perhizmet etmeyi bilinçli bir şekilde tercih et- formansı artırabilecektir (Reinke, 2004).
* Prof. Dr. Gazi Ün. İİBF İşletme Böl.
([email protected])
** Uzman, Ziraat Bankası,
([email protected])
40
Bunun yanısıra, hizmetkar liderlik modeli,
eğitim kurumları için de önerilmektedir.
Eğiticilerin öğrencileri ile olan ilişkilerinde
HİZMETKAR LİDERLİK
kalarının ve koşulların farkında olma, ikna
etme, kavramsallaştırma, ileriyi görme,
vekilharçlık, insanların gelişimine kendini
adama ve topluluk oluşturma olarak önermiştir (Reinke, 2004).
Hizmetkar liderlik terimi ilk kez Greenleaf tarafından 1970’de “Hizmetkar olarak
lider” başlıklı makalede dile getirilmiştir
(Spears, 2004).
Spears (2004)’a göre on temel özellik gücün iletişimini sağlamaya hizmet eder. Bu
özellikler Spears (2004) tarafından aşağıdaki gibi açıklanmaktadır.
Hizmetkar liderlik konusunda pek çok kavramsal çalışma yapılmış olsa da ampirik çalışmalar için üzerinde fikir birliğine varılmış
bir teorik yapı bulunmamaktadır. Yazında
bütünselleşmekten ziyade ayrışma gözlenmektedir (Barbuto and Wheeler, 2006).
Greenleaf ve Spears’ın konuya ilişkin görüşleri, bu alanda en çok kabul gören görüşler olduğu için (Barbuto and Wheeler,
2006), çalışmaya adı geçen bilim adamlarının temel prensipleri ile başlamak anlamlı
olacaktır.
1. Dinleme: Liderler geleneksel olarak
iletişim kurma ve karar alma becerileri ile
değerlendirilseler de bu özellikler hizmetkar liderde karşısındakini dikkatle dinlemek için sorumluluk hissetme şeklinde ortaya çıkmaktadır.
hizmetkar liderlik modelinin uygulanabilirliği, ampirik çalışmaların temel sorunsalı
olarak karşımıza çıkmaktadır (Drury, 2004).
Greenleaf, uzun yıllar boyunca büyük örgütlerde görev aldıktan sonra Herman
Hesse’nin kısa romanı olan “Doğu’ya
Yolculuk”u okuduktan sonra büyük liderlerin öncelikle takipçilerine hizmet etmesi
gerektiği sonucuna varmıştır. Gerçek liderliği başkalarına yardım etmek konusunda
derin bir arzu ile hareket edenler yapabilir
(Spears, 2004).
2. Empati: Hizmetkar lider diğerlerini anlamak ve onlarla empati kurmak için çaba
gösterir. İnsanlar kendi özel ve biricik ruhlarının farkına varılmasını ve kabul görmesini isterler.
3. Sağaltma: Hizmetkar liderlerin en güçlü yönlerinden biri kendilerini ve diğerlerini iyileştirme güçlerinin bulunmasıdır. Pek
çok insanın ruhu zedelenmiştir ve duygusal yaralardan muzdariptirler. Bu durum
insan olmanın bir parçasıysa da hizmetkar
liderler ilişki içinde oldukları bu insanların
yaralarını onarmaya yardımcı olma fırsatlarının olduğunun farkındadır.
4. Farkındalık: Özellikle kendinin farkında
Buna karşın, Greenleaf terim için ampi- olma, hizmetkar lideri güçlendirir. Farkınrik temelli bir tanım yapmamıştır. Bunun dalık etik ve değerler konularını daha iyi
yerine “hizmetkar lider, öncelikle hizmet anlamaya da yardımcı olur.
edendir” önermesininde bulunmuştur. Bu
5. İkna:Hizmetkar liderler mevkilerinden
açık uçlu tanım araştırmacıları cevapsız
kaynaklanan otoriteye değil iknaya dayakalan bir çok soru ile başbaşa bırakmıştır.
narak örgütsel kararlar alırlar..
Kavramı açıklamaya yardımcı olmak için
Spears (2004) Greenleaf’in yazdıklarından 6. Kavramsallaştırma:Hizmetkar liderler
yola çıkarak hizmetkar liderliğin on temel büyük hayeller kurma becerilerini besleunsurunu dinleme, empati kurma, kendi- mek isterler. Bir soruna ya da örgüte kavni ve başkalarını sağaltma, kendinin, baş- ramsallaştırılmış bir perspektiften bakabil41
mek demek gündelik gerçekliklerin ötesini
düşünebilmek demektir.
7. İleri görüşlülük: Bu özellik hizmetkar
liderin geçmişten ders almasını, anın gerçekliklerini anlamasını ve gelecekle ilgili bir
kararın muhtemel sonuçlarını öngörmesini
ifade eder.
muştur. Laub (1999)’a göre adı geçen bu
özellikler hizmetkar liderlerin yaptığı işleri
tanımlayan ve hizmetkar liderlerin başkalarının iyiliğini nasıl kendi çıkarlarının üzerinde tuttuğunun cevabı olmaktadır.
Hizmetkar liderliği kavramsallaştıran diğer
bir çalışma ise Patterson (2003) tarafından
yapılmıştır. Teori kurucu doktora tezinde
8. Vekilharçlık: Hizmetkar Liderlik MoPatterson (2003) hizmetkar liderlik teorisideline göre tüm örgütlerin liderleri kendi
ni dönüşümcü liderlik teorisinin genişletilkurumlarının toplumun daha üstün faydası
miş hali olarak ifade etmektedir.Adı geçen
için emanetçileridir. Hizmetkar liderlik, vegenişleme, Patterson’un (2003) dönüşümkilharçlık gibi, öncelikle ve en önemli olacü liderliğin sevgi, alçakgönüllülük, diğerrak başkalarının ihtiyaçlarını karşılamayı
kamlık ve takipçilere vizyon yaratma gibi
taahhüt etmeyi gerektirir.
fenomenlerden yoksun olduğu gözlemine
9. İnsanların gelişimini üstlenmek: Hiz- dayanmaktadır. Dolayısıyla Patterson’un
metkar liderler insanların maddi katkıla- (2003) hizmetkar liderlik modeli hizmetkar
rının yanısıra içsel değerlerinin olduğuna liderlik için aşağıda sıralanan özelliklerin
inanır. Dolayısıyla hizmetkar lider örgütte yaşamsal önemi haiz olduğunu savlamakyer alan her bir insanın gelişimini bir veci- tadır: agapao sevgi (yaradılanı Yaradan’dan
be olarak görür.
ötürü sevmek), alçakgönüllülük, diğerkamlık, vizyon, güven, güçlendirme ve hizmet
10. Topluluk kurma: Hizmetkar lider yakın
etme.
tarihteki kayıpların çoğunun yerel toplulukların değil büyük kurumların insanların
SONUÇ
hayatlarını şekillendirmesinden kaynaklandığına inanır.
Hizmetkar lider, örgütü hizmet ettiği kaLaub (1999) ise hizmetkar liderliğe ilişkin munun güvenebileceği bir pozisyonda tuikinci temel kavramsallaştırmayı yapmış- tan bir vekilharçtır. Bunu yaparken örgütte
tır. Hizmetkar liderliğin özünü Laub (1999: çalışanların ihtiyaç ve durumlarını da göz
81) şu şekilde tanımlar:”Hizmetkar lider- önünde bulundurur ve gerek mesleki gelik kendilerine öncülük edilenlerin iyiliği- rekse kişisel olarak başarımlarını sağlamak
ni liderin kendi çıkarlarının üzerinde tu- için takipçilerini sürekli güçlendirmeyi kentan bir liderlik anlayışı ve uygulamasıdır.”. dine bir borç bilir (Reinke, 2004).
Burada “kendilerine öncülek edilenlerin
iyiliği”nden ne katedildiği muğlak kalmaktadır. Bunu açıklamak üzere Laub (1999)
hizmetkar liderlerin 60 karakteristik özelliğine Delphi süreci uygulamış ve bu özelliklerin altı alanda kümelendiğini tespit etmiştir. Bu alanlar, insanlara değer verme,
insanları geliştirme, özgünlük, önderlik
yapma ve liderliği paylaşmak olarak bulun-
42
Hizmetkar liderler, bilge kişiler olarak tarif
edilir. Onların karar alma süreçleri ve hizmet odaklılıkları örgütsel bilgeliği uyarıcı
araçlar olarak ortaya çıkmaktadır (Barbuto
and Wheeler, 2006).
Bunun yanısıra, hizmetkar liderler, çalışanların sahip oldukları potansiyelleri ortaya
çıkarıp kişisel gelişimlerini sağladıkları için
güdüleyici etkiye sahiptirler. Ayrıca, çalışanların ortak bir vizyon doğrultusunda bireysel ve toplu olarak kararlarakatılımlarını
sağlamak için, örnek model olma, mentorluk, ikna ve eğitim metodları ile bireylerin
kendilerine olangüvenlerini arttırarak daha fazla sorumluluk almalarını sağlamaktadırlar (Öner, 2008).
Buna paralel olarak, hizmetkar liderlik,
doğası gereği işbirlikçidir. Hizmetkar liderlik teorisyenleri, liderin (paradoksal bir biçimde) pozisyona bağlı gücünü paylaştıkça
güçleneceğini savunurlar (Drury, 2004). Bu
durum primus inter pares (eşitler arasında
en önce gelen) olarak ifade edilmektedir.
“… Türk halkı için gece uyumadım, gündüz
oturmadım; kardeşim Kül Tigin ile iki şad
ilebirlikte ölesiye yitesiye çalıştım, çabaladım. Öylece çalışıp çabalayıp birleşik halkı
ateş ile suetmedim… Tanrı öyle buyurduğu
için, bahtım ve talihim olduğu için, ölecek
halkı diriltip,doyurdum. Çıplak halkı giyimli kıldım, fakir halkı zengin kıldım, az halkı
çok kıldım, güçlüdevleti olandan, güçlü hakanı olandan daha iyi kıldım.”
Hristiyanlıkla ilgili kaynaklara bakıldığında
da hizmetkarlığın yüceltildiği görülmektedir. İncil’in çeşitli versiyonlarından aktarılan aşağıdaki pasajlar, buna örnek olarak
verilebilir. “İnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle davraHizmetkar liderlik, örgütsel başarımı et- nın (Matta İncili,7:12).” “Aranızdan büyük
kileyen bir faktör olarak tanımlanmıştır olmak isteyen, diğerlerinin hizmetkarı ol(Reinke, 2004). Hizmetkar liderler kendi sun (Matta İncili,20:26).” “Eğer bir kimse
fikirlerini gruba kabullendirmek yerine dünya malına sahip olur da kardeşini ihtigüçlendirici ve katılımcı yaklaşımları ile yaç içinde görüp şefkatini ondan esirgerse,
tüm çalışanları karar verme sürecine kata- o kimsede Tanrı’nın sevgisi nasıl yaşar (Yurak, onları dinleyip, daha etkili ve optimal hanna İncili, 3:17)?”
kararlar alınmasını hedefler. Bu tutum da
çalışanlarda yöneticiye karşı güven oluşu- İslami kaynaklarda da hizmetkarlık ve hizmunu sağlayan bir unsurdur. Bu çerçeve- metkar liderliğe yönelik ifadelere sıkça
de, yüksek güvene dayanan örgüt kültürü rastlanılmaktadır. Örneğin Bakara ve Kehfyaratmayı hedefleyen, hizmetkar yöneti- surelerinde hizmet etmek tavsiye edildiciler tarafından yönetilen örgütlerin uzun ği gibi hizmetten yüksünmeyenlere ödül
vadede ayakta kalacakları savunulmakta- vaad edilmektedir. “…hayırda birbirinizle
dır (Öner, 2008).
yarışın (Kur’an-ı Kerim, Bakara, 148).” “…
Hayatta iken yaptığınız her hayırlı işin karHer ne kadar “hizmetkar liderlik” kavramı şılığını Allah’ın huzurunda göreceksiniz
yönetsel yazında birkaç onyıldan beri var (Kur’an-ı Kerim,Bakara, 110).”
olsa da, dünya medeniyetlerinde, özellikle
de Doğu medeniyetlerinde liderliğin doğa- “…Biz iyi ve güzel işler yapanların mükafasına ilişkin algı, hizmetkar liderlik modelini tını zayi etmeyiz (Kur’an-ı Kerim,Kehf, 90).”
olumlamakta, hatta çoğu zaman ilerisine Benzer şekilde, Hz. Muhammed’in “Kolay
geçmektedir.
laştırınız,güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz,
nefret ettirmeyiniz.” ile “Milletin efendisi,
Örneğin Türk yönetim anlayışında hizme- millete hizmetedendir.” hadisleri bu konutetmenin önemini Orhun Yazıtları’nda Bil- daki verilen öneme bir işarettir. İslam’ın
ge Kağan’ın şu sözlerinde bulmak müm- temel kaynağı Kur’an ileİslam peygamberi
kündür:
Hz. Muhammed’in yaşayışı ve sözlerinden,
43
müslümanlarınçevresindekilere, liderin de
hükmettiği kişilere hizmet etmesine büyük önem verdiğianlaşılmaktadır. Kur’an,
devlet veya herhangi bir örgüt yönetimiyle
ilgili bir modelönermezken liderin adaletli
olmasını, insanların ihtiyaçlarını karşılamasını ve onlara hizmet etmesini şart koşmuştur.
Sarayrah (2004), çalışmasında İslam halifelerinden Hz. Ömer’in hizmetkar lider
olarak adlandırılabileceğini belirtmektedir. Örneğin, konuşmalarının birinde, Hz.
Ömer başlık parasına üst sınır olarak 40 dinarı belirlemiş ve bunun üzerindeki meblağın devlet hazinesine aktarılacağını ifade
etmiştir. Dinleyicilerin içinden bir kadın
ayağa kalkmış ve Hz. Ömer’in söylediğiyle
çelişen bir ayeti okumuştur. Bunun üzerine
Hz. Ömer gülümsemiş ve sıkça alıntılanan
şu sözünü söylemiştir: “Kadın isabet etti,
Ömer yanıldı.”. Sarayrah (2004) bu anekdotu Hz. Ömer’in dinleme becerisine ve
eleştiriyi kabul etmesine atfederek aktarmaktadır. Hz. Ömer’den sonra Kudüs’ü
ikinci kez fetheden Selahaddin Eyyubi’nin
vefatından sonra, vasiyetine uygun olarak
ülkenin dört bir yanına dağılan tellallar:
“Duyduk, duymadık demeyin! Kudüs’ü fetheden; hazinesinde altınlar, mücevherler
bulunan Sultan Selahaddin ölmüştür! Mezarına amelleri dışında sadece kefen bezini götürebilmiştir!” diyerek vefatını halka
duyurmuştur.Bunlar gibi pek çok örnek,
medeniyetimizin yetiştirdiği ve medeniyetimizi geliştiren pek çok lider için verilebilir.
KAYNAKÇA
servant leadership: Comparisons by level
and with job satisfaction and organizational commitment. Doktora tezi, Regent
University School of Leadership Studies.
Greenfield, T. (1991) Re-forming and
re-valuing educational administration:
Whence and when cometh the phoenix.
Educational Management and Administration 19(4), 200–217.
Hodgkinson, C. (2008) Yönetim Felsefesi
(Çev. Ed. İbrahim Anıl ve Bilal Doğan). İstanbul: Beta.
Laub, J. (1999). Assessing the servant organization: Development of the servant
organizational leadership (SOLA) instrument. Dissertation Abstracts International,
60(02),308. (UMI No. 9921922)
Öner, Z. H. (2008). The mediatıng effect of
organizational justice: moderating roles of
sense of coherence and job complexity on
the relationship between servant leadership and work engagement. Doktora tezi,
Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Örgütsel Davranış Bilim Dalı.
Patterson, K. (2003). Servant leadership:
A theoretical model. Dissertation Abstracts International, 64(02), 570. (UMI No.
3082719)
Reinke S. J. (2004). Service before self: Towards a theory of servant-leadership. Global Virtue Ethics Review, 5(3), 30-57.
Sarayrah, Y. K. (2004). Servant leadership
in the Bedouin-Arab culture. Global Virtue
Barbuto, J. E. ve Wheeler, D. W. (2006). Ethics Review, 5(3), 58-79.
Scale development and construct clarification of servant leadership. Group & Orga- Spears, L. C. (2004). Practicing servant-leadership.Leader to Leader,2004(34), 7-11.
nization Management, 31(3), 300-326.
Drury, S. (2004). Employee perceptions of
44
ÖLÜM ve SEBEPLERİ…
Ahmet Nihat DÜNDAR *
Çok şükür bugünleri de gördük… Çalışırken
vefat eden, bu dünyadan ayrılan dost ve arkadaşlarımızı hatırlayınca aklımıza gelen emekliliği kastediyoruz. Kuşkusuz daha şükretmemiz gereken pek çok şey var diyoruz ki, cep
telefonumuza bir mesaj daha geliyor. Mesajı
okurken her halde yüz ifadem değişmiş olmalı ki arkadaşlarım “hayırdır…” diye soruyorlar
ve ben de “…bir arkadaşımızı daha kaybettik…
rahmetli olmuş” diyorum. Arkadaşımızın bizde bıraktığı izlenimleri, son durumunu paylaşıyor ve üzülüyoruz. Bazen de “çok hastaydı,
bakacak kimsesi de yoktu, Allah kurtarmış…”
dediğimiz de oluyor… Bir arkadaşımız “ dikkat
ediyor musunuz son zamanlarda sıkça ölüm
mesajları alıyoruz…”deyince, nüktedan bir
başka arkadaşımız biraz da bizi gülümsetmek
için espri yaparak “e… bu yaştan sonra her halde sünnet mesajı alacak halimiz yok…” deyiveriyor. Bu cevap herkesi biraz gülümsetiyor ve
düşündürüyor… Sonrasında yıllardır başkalarından gördüğümüz ve duyduğumuz bir duayı
tekrarlıyoruz… “…İki gün yatak, üçüncü gün
toprak… Dert verip de derman aratma… Beni
kimseye muhtaç etme…”
Kuşkusuz en içten gelen bu dilek ve temennilerin özünde, hastalığın, hasta bakımının zor
olduğu, ekonomik ve sosyal yıkıma yol açabileceğine ilişkin gözlem ve deneyimlerin etkisi
var…
E… Günümüzde yaşam ve şartları değişmiştir,
giderek daha da değişmektedir… Anne, baba,
çocuk, büyük anne ve ve büyük babadan oluşan BÜYÜK AİLE tipi giderek yerini, Anne, baba ve çocuklardan oluşan ÇEKİRDEK AİLE ye
terk etmiştir. Artık ailede yalnızca baba değil,
çoğunlukla anne de çalışmaktadır… Anne ve
* Dr. Emekli Emniyet Müdürü, Kamu Yönetimi Uzmanı
Siyaset ve Yönetim Bilimi Doktoru
([email protected])
babanın iş yerinden uzun süreli izin alabilmeleri güçleşmiştir… Gençlerle, yaşlılar arasındaki kuşak çatışmaları daha da belirgin hale
gelmiştir. Aynı evde oturma isteği azalmıştır.
İşte tüm bu değişimler büyüklere bakış ve
hizmet götürme anlayışlarını da değiştirmiş,
aile büyüklerini biraz daha kaderi ile baş başa
bırakarak yalnızlaştırmış’ tır .
Öte yandan tıbbi alanlardaki gelişmeler,
koruyucu hizmetler, düzenli beslenme ve
benzeri faktörlerin etkisiyle insanın biraz daha
fazla yaşayabilme imkanı artarken, diğer taraftan da değişen çevre ve hastalık sebebiyle
ölümler de hız kesmeden sürmektedir.
Aşağıda ayrıntılarıyla verilen TÜİK verilerine
göre, Ölümlerin % 44,8’ini 75 ve daha yukarı yaştaki kişiler oluşturmaktadır. Ölümlerin
en yüksek olduğu yaş grubu % 44,8 ile 75 ve
daha yukarı yaşlar iken en düşük olduğu yaş
grubu ise % 0,6 ile 10-14 yaş grubudur.
Ölümler yaş ve cinsiyete göre incelendiğinde,
yaşlar arasındaki cinsiyet farklılığı belirgin bir
şekilde görülmektedir. En yaşlı kuşak olan 75 ve
daha yukarı yaş dışındaki bütün yaş gruplarında
erkek ölümlerinin kadın ölümlerinden daha
fazla olduğu görülmektedir. Kadın ve erkek
arasındaki bu farklılık 15-19 yaş grubundan
sonraki ölümlerde, yaş ilerledikçe artmakta
ve 50-54 yaş grubunda en yüksek seviyeye
ulaşmaktadır.
TÜİK önemli bir çalışma yaparak ölüme neden
olan hastalıkların istatistiğini de çıkararak
yayımladı. İşte bu verilere göre 2013 Ölüm
Nedeni İstatistikleri…
Ölümlerin %39,8’i dolaşım sistemi hastalıklarından kaynaklandı.
Ölüme sebep olan ilk altı hastalık grubu sıra-
45
sıyla; dolaşım sistemi hastalıkları (%39,8), iyi huylu ve kötü huylu tümörler (%21,3), solunum
sistemi hastalıkları (%9,8), endokrin, beslenme ve metabolizmayla ilgili hastalıklar (%5,6), dışsal yaralanma nedenleri ve zehirlenmeler (%5,5) ile sinir sistemi ve duyu organları hastalıkları
(%4,1) oldu.
Ölüme neden olan hastalıklar cinsiyet bazında incelendiğinde; dolaşım sistemi hastalıklarından
kaynaklı ölümlerin en çok kadınlarda, iyi huylu ve kötü huylu tümörlerden kaynaklı ölümlerin
ise erkeklerde görüldüğü tespit edildi.
Ölüm Nedeninin Cinsiyete Göre Dağılımı
Dolaşım sistemi kaynaklı ölümlerin %38,8’ini iskemik kalp hastalığı oluşturdu
Dolaşım sistemi hastalıkları nedeniyle gerçekleşen ölümlerin %38,8’i iskemik kalp hastalığı,
%25,2’si serebro-vasküler hastalık, %17,7’si diğer kalp hastalığı ve %12,8’i hipertansif hastalıklardan kaynaklandı.
46
Dolaşım Sistemi Hastalıklarından Ölümlerin Cinsiyete Göre Dağılımı
Gırtlak ve soluk borusu/akciğer tümörü, ölüme en çok neden olan tümördür.
Kötü huylu tümör nedeniyle gerçekleşen ölümlerin %31,3’ü gırtlak ve soluk borusu/bronş/akciğerin kötü huylu tümörü, %8,9’u, midenin kötü huylu tümörü, %8,2’si, lenfaid ve hematopoetik kötü huylu tümörü, %6,9’u kolonun
kötü huylu tümörü ve %5,9’u pankreasın kötü huylu tümöründen kaynaklandı.
Kötü Huylu Tümörlerin Cinsiyete Göre Dağılımı:
Ölüm
nedenleri
yaş
grupları
itibariyle
incelendiğinde;
dolaşım
sistemi
hastalıklarının en fazla 75-84 yaş grubunda görüldüğü, iyi huylu ve kötü huylu tümörlerin ise en fazla 65-74 yaş grubunda görüldüğü tespit edildi.
Ölüm nedenleri daimi ikametgah’a göre incelendiğinde; dolaşım sistemi hastalıklarından kaynaklı ölümlerin oranının en yüksek olduğu ilk beş il sırasıyla Kırklareli, Yozgat, Uşak, Bolu ve
Denizli’dir. Ayrıca, iyi huylu ve kötü huylu tümörler nedeniyle gerçekleşen ölümlerin oranının
en yüksek olduğu ilk beş il ise sırasıyla İstanbul, Kocaeli, İzmir, Rize ve Tekirdağ olarak belirlendi.
Ne diyelim, herkes hiç ölmeyecek gibi sağlığına dikkat etmeli ve gerekli tetpirleri almalı… Söylenebilecek son söz “Allah ömrün de hayırlısını versin.” …
47
geçmiş zaman olur ki...
48