Başyazı Değerli Karınca Dostları, Kooperatifçilik Sevdalıları Karınca dergimizin 932. sayısı ile karşınızdayız. Yazın bu son Ağustos ayının başta çiftçilerimiz olmak üzere tüm insanımıza bolluk, bereket getirmesini ve geçmiş yıllardan çok daha iyi sonbahar ve kışın müjdecisi olmasını temenni ediyoruz. Değerli Dostlar; Tüm gücümüzle ülkemizde kooperatifçiliğin gelişmesi için çaba harcıyoruz. Tüm kooperatif üyelerinin hayatlarından memnun, “iyi ki bu kooperatife üye olmuşum” diyen insanlar olmasını arzu ediyoruz. Bu nedenle kooperatiflerin önemine tekrar vurgu yapmak istiyoruz. Bilindiği gibi kooperatifler, bir milletin hayatında toplumsal ve ekonomik açıdan bir çok faydalar sağlamaktadırlar. Toplumsal adaletin sağlanmasında bütün çabalar ve gösterilen yollar arasında kooperatiflerin önemi küçümsenmeyecek derecededir. Kooperatifler, insanların uyum ve dayanışma duygularını beslemekte, örgütlenme ve demokratikleşme yeteneklerini geliştirmekte ve dolayısıyla da bu mekanizma refah yolunun öncüsü olarak gösterilmektedir. Kooperatifçiliğin sosyal faydaları da çok fazladır. Bilindiği üzere, kooperatifler ortaklarına sağlamayı çalıştıkları ekonomik amacı gerçekleştirirken o toplum için yepyeni bir sosyal sınıf oluşturabilmektedirler. Bu durum ise kooperatiflere sosyal bir nitelik kazandırmaktadır. Kooperatiflerin ekonomik hizmetleri yanında belirli bir grubun korunması, toplum refah ve huzurunu oluşturan fikri ve ahlâki kalkınmanın destek oluşu, ortaklarının bilgi, görgü ve disiplinlerinin artması konusundaki çabaları uygulama alanını çok geliştirmiştir. Kooperatiflerle bir araya gelen insanlar, yalnız müşterek ekonomik ihtiyaçlarını sağlamak açısından değil, aynı zamanda müşterek his, toplumsal ve ahlâki hayat anlayışı konularına da katılmış bulunmaktadırlar. Değerli Karınca Dostları; Kooperatifçiliğin ulusal ve uluslar arası düzeyde yoğun olarak tekrar hatırlandığı bu sıcak Temmuz ayında Karınca dergimizin 932. sayısında yeni makale ve değerlendirmelerle karşınızdayız. Bu sayımızda ilk yazımız Canan Noyan tarafından kaleme alında. Çalışma Kadın Kooperatifçiliği ile ilgili olarak Gümrük Ve Ticaret Bakanlığı Koopera¬tifçilik Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı bir yayının tanıtımını içeriyor. Bakanlığın Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanmış bu kitap ile kadın kooperatiflerinin genel görünümü hakkında bilgi verilmekte, bu kooperatiflere dikkat çekmek ve farkındalık sağlanmak istenmektedir. Kitapta öncelikle Dünya’da ve Türkiye’de kooperatifçiliğin tarihsel gelişimi değerlendirilerek Türkiye’deki kadın kooperatifleri ve gelişimine yönelik yapılan çalışmalar ve öneriler değerlendiriliyor. Türkiye’de her ne kadar kadın kooperatifçiliği oldukça yeni olsa da; Gaziantep Yöresi Kadın Kooperatifi tarafından hazırlanan el sanat ürünlerinin, Ödemiş Kadın Kooperatifi aracılığıyla Ödemiş Yıldız Kent Müzesi’nde sergilenmeye başlaması, Ödemiş’te çeşitli meslek gruplarından 26 girişimci kadının bir araya gelerek kooperatif kurması ve bu sayede ticarete atılması, Nevşehir’in Avanos ilçesinde bulunan Kadın Girişimcilerin Yardımlaşma ve Dayanışma Kooperatifi’nin çini satış mağazası açması, bu alanda yeni başarıların adeta habercisidir. 1 Dergimizin bu sayısının ikinci makalesi kooperatifçiliğin gelişmesinde eğitimin rolü ile ilgili olarak İsmail Uluocak tarafından hazırlanmış. Yazar makalesinde özellikle Kooperatifçilik eğitiminin, kooperatiflerin kendilerinden beklenen fonksiyonlarını yerine getirebilmeleri için başta kooperatif mensupları olmak üzere, topluma temel kooperatifçilik bilgilerinin verilmesini esas alan, milli yapıya uygun ve şuurlu değişiklik meydana getirme faaliyeti olduğuna vurgu yapmaktadır. Bu makalenin ardından M. Akif Özer çalışmasında; Çiftçimizin Kooperatifçilikle İmtihanı “Başarı Hikayeleri” başlığı altında ülkemizdeki başarılı kooperatiflerden örnekler sunuyor. Çalışmada dikkat çeken nokta başarılı kooperatifçilik uygulamalarının daha çok tarımsal kalkınma kooperatiflerinde gerçekleştiğidir. Bu başarılı uygulamalarının diğer kooperatif türlerine de yaygınlaşması için yasal ve kurumsal düzenlemeler bir an önce yapılmalı, ayrıca bu alanda yoğun hibe ve desteklerle kooperatifler güçlendirilmelidir. Dergimizin elinizdeki 932. sayısına ayrıca; Muammer Ay; Kooperatifçilik Sektörüne Kurumsal Kuram Üzerinden Bir Bakış başlıklı makalesiyle katkı sağlıyor. Yazar makalesinde kooperatifçilikle kurumsal kuram arasında bir bağ kurmaya çalışıyor. ABD kooperatiflerinin Japon kooperatiflerinden çok farklı bir kültürel ortamda bulundukları tezinden hareketle bu durumun doğal olarak her iki ülkedeki kooperatiflerin üye-toplum ve kooperatif-toplum ilişkilerini yakından etkileyeceği, ABD ve Japon kooperatiflerinin kendi kültürel ortamlarına göre kendilerini şekillendirmelerini otomatik olarak meşruiyetlerini (toplumsal kabul edilebilirliklerini) de etkileyeceği sonucuna ulaşıyor. Dergimizin bu sayından Prof. Dr. Mevlüt Mülayim ilginç bir konuya dikkat çekiyor. Mera Kullanımı Ve Islahı Kooperatifleri başlıklı makalesiyle ülkemizde mera kullanımı ve ıslahı sorunlarını inceliyor. Meraların kullanı¬mı ve ıslahı hem meraların kaynak olarak değerlendirilmesi, hem de kazançlı hay¬vancılık için mutlaka gerekli odlunu belirterek, bu sorunun çözümünde kooperatiflerin nasıl etkin olabileceğini sorguluyor. Elinizdeki bu 932. sayıya ayrıca; Hasan Yaylı; Yeşil Hareketin Siyasallaşması: Yeşiller Partisi başlıklı makalesi ile, Yasin Erkan Güncel Gelişmeler Çerçevesinde Ukrayna / Kırım Sorunu başlıklı çalışmasının ikinci ve son kısmı ile, Enver Aydoğan G. Gonca Yıldırım Hizmetkar Liderlik başlıklı çalışmaları ile ve son olarak da Ahmet Nihat Dündar, ölüm ve sebeplerini sorguladığı çalışması ile katkı sunuyorlar. Her zamanki gibi dergimizin son kısmında Geçmiş Zaman Olur ki bölümüyle geçmişe bir yolculuk yapıyoruz. Çalışmalarıyla dergimize zenginlik katan tüm yazarlarımıza şükranlarımızı sunuyoruz. Yeni sayıda buluşmak üzere sağlıcakla kalın. 2 KOOPERATİFÇİLİK VE KADIN KOOPERATİFLERİ Canan NOYAN * Dergimizin bu sayısında ülkemizdeki kooperatifçilikle ilgili önemle çalışmalar yapan T.C Gümrük Ve Ticaret Bakanlığı Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü’nün önemli yayınlarından Kooperatifçilik ve Kadın Kooperatifleri başlıklı kitabı tanıtıp, inceleyeceğiz. oluşturan kadınların, kurucu ve ortak olabildiği kadın kooperatifleri gelişme ortamı bulmaya yeni başlamıştır. Dayanışma ve topluma hizmet etme anlayışının etrafında teşekkül eden kooperatifler içinde ülke nüfusunun yarısına yakınını kooperatifçiliği ile Almanya ise esnaf ve tarım kredi kooperatifçiliği ile İngiltere’yi takip etmiştir. * Gazi Üniversitesi, İİBF Kamu Yönetimi Bölümü Arş Gör. ([email protected]) Bireysel ekonomisini korumak veya geliştirmek güdüsüyle gönüllü olarak koope- Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanmış bu kitap ile kadın kooperatiflerinin genel Ülkemiz için oldukça yeni sayılabilecek görünümü hakkında bilgi verilerek, bu kokadın kooperatiflerini konu alan bu kitap operatiflere dikkat çekmek ve farkındalık Dünyada ve Türkiye’de Kooperatifçiliğin sağlanmak istenmektedir. gelişimi, hukuki düzenlemeleri ve Türkiye’deki Kadın kooperatifçiliğinin gelişimi Kooperatifçilik ve Kadın kooperatiflerini ve gelişimine yönelik öneriler sunan ve bu- konu alan bu kitap yedi bölümden oluşnunla birlikte istatistiki verileri kullanarak maktadır. Öncelikle Dünya’da ve Türkiye’de konuyu irdeleyen bir çalışmadır. Kitabın kooperatifçiliğin tarihsel gelişimini değerönsözünde belirtildiği gibi kooperatifçilik; lendirerek Türkiye’deki kadın kooperatifleortak bir amaca ulaşmak için ekonomik ve ri ve gelişimine yönelik yapılan çalışmalar sosyal imkânların yardımlaşma, dayanışma ve öneriler yer almaktadır. ve kefaret suretiyle bir araya getirilmesin- Kooperatifçiliğin tarihsel gelişimine baktıden oluşan bir ortaklık türüdür. Daha geniş ğımızda dünyada bir ekonomik organizastanımlayacak olursak Kooperatifçilik Kanu- yon biçimi olarak ortaya çıkışı, 19. yüzyılın nu 1. Maddesinde belirtildiği gibi “Tüzel ortalarını bulmuştur. Sanayi Devriminin kişiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli yaratmış olduğu hızlı değişim ve dönüşüm, ekonomik menfaatlerini ve özellikle mes- işsizlik, iç göç, kentleşme, gelir dağılımının lek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını işgü- bozulması gibi ekonomik ve sosyal probcü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, lemler kooperatifçiliğin doğuşuna büyük dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp oranda katkı sağlamış ve kooperatifçilik, korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler sanayi devriminin tam ortasında yer alan tarafından kurulan değişir ortaklı ve deği- İngiltere’de, işçiler tarafından başlatılan tüşir sermayeli ortaklıklara kooperatif denil- ketim kooperatifçiliği akımı ile kendini gösmektedir. termiştir. Sonraki yıllarda da Fransa üretim 3 ratif çatısı altında bir araya gelen insanlar, sadece kendileri için değil toplumları için önemli ekonomik ve sosyal kazanımlar elde etmişlerdir. İlerleyen dönemlerde kooperatifler, yalnızca zayıf kesimlerin dayanışma kuruluşu olmaktan çıkmış, ekonomik ve ticari hayatta kendine özgü olumlu özellikleri bulunan başarılı girişim örnekleri haline gelmişlerdir. AB üyesi ülkelere baktığımızda örneğin ABD’de kooperatiflerin gelişimi için imtiyazlar tanınmakta, para veya teknik yardımlar yapılmaktadır. Bu imtiyazlar; özel ve seçkin hakların tanınması, kooperatif ve kooperatif ortakları için uygun miktarlarda sabitleştirilmiş fiyatlarla piyasaların ortaklar ve kooperatifler lehine düzenlenmesi, düşük faizli kredilerin ve hibelerin verilmesi ile vergi avantajlarından İstihdam açısından ise kooperatiflerin oluşmaktadır. ABD’de ve Japonya’da dünya çapında 100 milyondan fazla ‘kampüs kooperatifleri’ öğrencilere düşük kişiye iş imkânı sağladığı tahmin fiyatlı alışveriş ve ikamet ile danışmanlık edilmektedir. Kooperatifçilik, serbest imkânı sağlarken İsveç’te ise ‘çocuk pazar ekonomilerinde zayıflıkları bakım kooperatifleri’ çalışan ebeveynlerin azaltarak çeşitli ekonomik aktörlerin, karşılıklı olarak kendi kontrolleri altında ekonomik sistemde yer ve söz sahibi çocuk bakım ihtiyaçlarını gidermelerine olabilmeleri bakımından denge sağlayıcı hizmet etmektedir. bir mekanizma sunmaktadır. Bu nedenle piyasa ekonomisinin hâkim olduğu pek çok Türkiye’de Kooperatifçiliğin gelişimine gelişmiş ülkede kooperatiflerin gelişmesini baktığımızda 1863 yılında devlet eliyle kuve çalışma koşullarını iyileştiren rulan ‘memleket sandıkları’ ile başladığını ve destekleyen yasal ve kurumsal görmemiz mümkündür. Ancak kooperatifdüzenlemeler yapılmıştır. çiliğin tam manasıyla gelişimi Cumhuriyet dönemine rastlamaktadır. Avrupa Birliğine baktığımızda özelikle ekonomik ve sosyal alanda kooperatifler Türkiye’de 1920-1938 yılları arasında huönemli bir yere sahip olup ekonomik işlet- kuki düzenlemeler Atatürk önderliğinmelerin bir türü olarak değerlendirilmek- de gerçekleştirilmiştir.2 Diğer taraftan, tedirler. Avrupa Birliği’nde 250.000 koo- Atatürk’ten sonra planlı döneme (1938peratif bulunmaktadır. Yaklaşık 5,4 milyon 1960) kadar, kooperatifçilik durağan bir kişiye iş imkânı sunan kooperatifler, istih- dönem geçirmiştir.1960 ve sonrasına gedam bakımından da son derece önem- lindiğinde en önemli gelişmelerden biri lidirler. Bu işletmeler, Avrupa Birliği’nde şüphesiz kooperatifçiliğin, Anayasa’da yer 163 milyondan fazla ortağın hayatını etki- almasıdır. 1961 Anayasasının 51. Maddelemektedir.1 İş sahalarının oluşturulması, sinde ‘’Devlet, kooperatifçiliğin gelişmesini kaynakların mobilizasyonu, yatırımların sağlayacak tedbirler alır.’’ ifadesinin yer alteşvik edilmesi ve bunlara bağlı olarak, ması kooperatifçiliğin gelişmesi için devleti genel anlamda ekonomi açısından sahip daha aktif ve sorumlu duruma getirmiştir. oldukları bu önem giderek daha fazla İlk olarak, o zamanki toplumsal ve ekonomik faktörler nedeniyle tarımsal alanlarda takdir edilmektedir. 1) AB Komisyonu resmi internet sitesi (Erişim 29.10.2011 Adres:http://ec.europa.eu/enterprise/ policies/sme/promotingentrepreneurship/socialeconomy/co-operatives/index_en.htm#h2-1) 4 2) Erçin, F.,(2002) ‘’Türk Hukuku’nda Kooperatif Tüzel kişiliğinin Ayrıca Özellikleri’’, Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul , 44-45 . ortaya çıkan ve uzun yıllar bu alanda yoğunlaşan kooperatifçilik, ekonomik ve sosyal yapıda meydana gelen değişimler ve ortaya çıkan yeni ihtiyaçlar sebebiyle başta konut-iş yeri inşaatı olmak üzere taşımacılık tüketim, kredi-kefalet gibi alanlara da yayılmıştır.3 dır. 3) Özcan, O.,(2007) ‘’ Türkiye’de kooperatifçiliğin Tarihi Gelişimi ve Cumhuriyet Dönemi Kooperatifçiliği,’’ Yüksek Lisan Tezi Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İstanbul, 128. 4 T.C Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın yine faaliyet alanındaki kooperatiflerle 2 Nisan 2012 Tarihinde ‘KOOP-DES Sektör Çalıştayı’ düzenlenmiş ve bu kapsamda verilecek des- Bu anlamda ‘Kadın Kooperatifçiliği’ hareketi Türkiye’de 2000’li yılların başında; kadın iş gücünün ekonomiye kazandırılması, kadınların sosyal ve kültürel faaliyetlerinin geliştirilmesi, korunması, desteklenmesi, sağlıklı ve gelişmiş çevrede yaşamalarının Türkiye’de Gümrük ve Ticaret Bakanlığı- sağlanması amacıyla kadın girişimcileri na bağlı olarak faaliyet gösteren 17 türde talepleri doğrultusunda tabandan gelen olmak üzere toplam 13.384 kooperatif ve bir hareketle kurulmaya başlanmıştır. Kobunlara bağlı yaklaşık 2 milyon ortak bu- operatif kuruluşu için gelen talepler incelunmaktadır.4 Ancak, önümüzdeki süreçte lendiğinde, taleplerin ekonomik ve kültükooperatiflerin faaliyet alanlarının geliş- rel ihtiyaçlarını giderme amacını taşıdığı mesi ile birlikte farklı türlerdeki kooperatif- görülmüştür. Bu nedenle, 2011 yılında bu amaca hizmet edecek ‘Kadın Kooperatifi’ lerin de kurulması planlanmaktadır. şeklinde tek tip örnek Ana Sözleşme hazırTürkiye’de kooperatifler, türlerine göre lanmıştır. Bu doğrultuda bu tür kooperatif1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu, 1581 Sa- lerin kuruluş işlemleri Gümrük ve Ticaret yılı Tarım Kredi Kooperatifleri ve Birlikleri Bakanlığı tarafından yapılmaktadır. Kanunu, 4572 Sayılı Tarım Satış Kooperatif ve Birlikleri Hakkında Kanun olmak üzere Türkiye’de kadın kooperatiflerinin gelişimiüç ayrı kanuna tabi olarak kurulmaktadır ne yönelik yapılan çalışmalara baktığımızda karşımıza Yüksek Planlama Kurulu’nca ve faaliyet göstermektedir. kabul edilen ve 28444 Sayılı Resmi Gazete Türkiye’de kooperatifçilik kadın kooperatif- ‘de yayımlanan Türk kooperatifçilik Strateleri bakımından değerlendirildiğin de eko- jisi ve Eylem Planı karşımıza çıkmaktadır. nomik güçlenmenin en önemli koşulu olan Bu plana göre Kadınlarımızın girişimcilik iş gücü katılımında kadınların karşılaştığı kabiliyetlerinin arttırılması ve ekonomide engeller ve ekonomik güç paylaşımında bir aktör olarak yer almalarının sağlanması yaşanan toplumsal cinsiyet eşitsizliği ne- için kooperatifler çatısı altında örgütlendeniyle kadınlar yoksullaşmakta ve özel- meleri yönünde çalışmalarda bulunması likle kadın başlı ailelerde kadınların yükleri tedbirine yer verilmiştir. Bu tedbir doğruldaha da ağırlaşmakta olduğundan, kadın tusunda başka bir işte çalışma olanağı olyoksulluğunun önlenmesi için Dünyada ve mayan kadınlarımızın kooperatiflerin çatısı Türkiye’de örnekleri olan kredi uygulama- altında örgütlenmeleri teşvik edilerek, çalarının yaygınlaştırılması ve kadın girişimci- lışma, üretme ve pazarlama imkânlarının lerinin ihtiyaç duydukları eğitim, danışma, artırılması, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarının rehberlik, fon-finansman sağlama konula- giderilmesi konusunda çalışmalar yapılmarını içeren çalışmalara ihtiyaç duyulmakta- sı öngörülmektedir. 5 teklerin tespit edilmesi ve desteklerin verilmesinde izlenecek usul ve esaslara ilişkin gerekli mevzuat çalışmalarının 2012’de tamamlanmış olarak 2013 yılında uygulamaya konulması amaçlanmaktadır. Bu anlamda öne çıkan bir diğer gelişme ise Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı arasında 12 Şubat 2012 ‘ Kadınlar, Engelliler, Gazi ve Şehit Yakınlarına yönelik Girişimcilik Faaliyetlerin Geliştirilmesi ve Kadın İstihdamının Arttırılmasını öngören İş Birliği Protokolü’nün imzalanmasıdır. Bu kapsamda kadın girişimciliğini desteklemeye yönelik stratejiler belirlenmiş; bununla birlikte iş ve aile yaşamının uzlaştırılmasına yönelik önlemler çerçevesinde organize sanayi bölgesinde çalışan kadınların çocuklarını bırakabilecekleri kreşlerin açılmasının teşvik edilmesi ve gerekli düzenlemelerin yapılması öngörülmüştür. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Türkiye’de Kadının Durumu Nisan 2012 Raporu’na göre kadınlara yönelik yürütülen 31 projenin olduğunu görmekteyiz. Bunun dışında AB Genel Sekreterliğinin yürütücüsü olduğu katılım öncesi süreçte sivil toplumun güçlendirilmesi hibe programı, Kadın haklarının güçlendirilmesi Bileşeni kapsamında gerçekleştirilen 28 proje bulunmaktadır. Gerçekleştirilen bu projeler hakkında detaylı bilgilere bu kitapta ulaşmamız mümkündür. Bu projelerin finansmanı AB fonundan karşılanmaktadır. Yürütülen bu projeler Kadın kooperatiflerine önemli katkılar sağlamakta, Kadınlarımızın sosyal ve ekonomik hayatta ön plana çıkmalarına yardımcı olmaktadır. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının Resmi internet adresinden 2013 yılı faaliyet raporunu incelediğimizde bu kreşlerin sadece Gaziantep Organize Sanayi Bölgesinde kuruldu- 6 ğu görülmekte ve Osmaniye Organize Sanayisinde inşası devam eden kreşin 2014 yılında tamamlanması planlanmaktadır. Şüphesiz Kadınlar kooperatifleşme sürecinde önemli bir rol oynamaktadır. Kadınların kooperatifleşme yoluyla girişimci olabilmelerine katkı sağlamak amacıyla 2011 yılında ‘Kadın Kooperatifi Örnek Ana Sözleşmesi Bakanlık tarafından yürürlüğe konulmuştur. Kadınların ekonomik, sosyal ve kültürel ihtiyaçları ile ekonomik faaliyetleri kapsamında yer alan mal ve hizmet üretimi ile bunların pazarlamasına yönelik ihtiyaçlarını karşılayan, destekleyen ve bunları geliştirmek suretiyle ortaklarının sağlıklı ve gelişmiş bir çevrede yaşamalarını sağlayan mesleki eğitim ve el becerilerinin gelişimine imkân veren, çalışma alanlarının oluşturulması amacını taşımaktadır. Bu amaçların gerçekleştirilmesine yönelik faaliyetlerin örneklerini bu kitapta görmemiz mümkündür. Gaziantep Yöresi Kadın Kooperatifi tarafından hazırlanan el sanat ürünlerinin Ödemiş Kadın Kooperatifi aracılığıyla Ödemiş Yıldız Kent Müzesi’nde sergilenmeye başlaması, Ödemiş’te çeşitli meslek gruplarından 26 girişimci kadının bir araya gelerek kooperatif kurması ve bu sayede ticarete atılması, Nevşehir’in Avanos ilçesinde bulunan Kadın Girişimcilerin Yardımlaşma ve Dayanışma Kooperatifi’nin çini satış mağazası açması başlıca örnekleridir. Dolayısıyla Gümrük ve Ticaret Bakanlığı tarafından hazırlanmış bu kitap Kadın kooperatiflerinin gelişmesine yönelik adımlar atarak kadınlarımızı teşvik etmekte ve onlara yol gösterici bilgiler sunmaktadır. KOOPERATİFÇİLİĞİN GELİŞMESİNDE EĞİTİMİN ROLÜ İsmail ULUOCAK * Herhangi bir konuda başarılı olmanın temelinde, eğitim ve öğretim yatmaktadır. Eğitim, kısaca herhangi bir alanda veya konuda hedef kitlenin istenilen şekilde biçimlendirilmesidir. Öğretim ise, belli bir sahada bilgi sahibi olunmasıdır. Hiç şüphesiz ki eğitim ve öğretim kavramları birbirinin tamamlayıcısıdır. Bu iki kavramdan biri seslendirildiğinde diğerine çağrışım yapılmaktadır. Bu da eğitim ve öğretimin birbirinden ayrılmaz bir parça olduğunu göstermektedir1. Kooperatifçilik eğitimi, Kooperatiflerin kendilerinden beklenen fonksiyonlarını yerine getirebilmeleri için başta kooperatif mensupları olmak üzere, topluma temel kooperatifçilik bilgilerinin verilmesini esas alan, milli yapıya uygun ve şuurlu değişiklik meydana getirme faaliyetidir2. Yukarıda verilen tanımı biraz daha açacak olursak, kooperatifçilik eğitimi, asli görev ve fonksiyonu itibariyle, genel eğitimde olduğu gibi değiştirme ve geliştirme esasına dayalı iki yönlü bir süreci ifade etmektedir. Birinci süreçte istenmeyen tutum ve davranışların, yanlış bilgilerin ortadan kaldırılmasını (okul ve eğitim kurumlarında bu durum, daha çok yetiştirmeye dayalı olarak geliştirilmekte), ikinci süreçte ise bu yanlışlıkların yerini olumlu tutum ve davranışlar ile doğru bilgileri almasının sağlanması * Dr. İstanbul Metropol Eğitim Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı ([email protected]) 1 Celal Er, ‘‘Eğitim ve Kooperatifçilik’’, Karınca Dergisi, Sayı: 796, (Nisan 2003), s.3 2 Hakan Koç, Kooperatifçilik Eğitimi ve Türkiye’de Konut Meselesi, Ankara: Nobel Yayıncılık, 1986, s.2 şeklinde olacaktır. Kooperatifçilik eğitimi, genel eğitim yöntem ve tekniklerinin yanında, kendine özgü özellikler içermektedir. Her şeyden önce bu eğitim, bireysel olduğu kadar kitlelere yöneliktir. Yani kooperatif ortaklarına, seçilmiş ve atanmış yöneticilerine, memurlarına ve bütün halka ve özellikle de gençlere ve toplumun ileri gelenlerine yöneliktir. Bu kitlelerin eğitimi ise belirli yöntem ve tekniklerin yanında, etkin bir planlamayı, kooperatifçiliğin gerçek anlamda tanıtılması, onların kooperatifçiliği benimsemelerinin sağlanması, kooperatifçilik genel kültürünün benimsetilmesini öngörmektedir. Kooperatifçilik eğitiminde, öncelikle yapılması gereken işlemlerden birisi de, yöntem ve tekniklerin belirlenmesidir. Önce hedef kitlenin belirlenmesi; Kooperatif yöneticileri ve çalışanları, kooperatif ortakları, halk ve gençlik şeklinde kitlelerin tespiti uygulanacak yöntem ve tekniğin başarısı açısından önemlidir. Kooperatifçilik eğitiminde hareket noktası, ülkemizin genel koşulları ile eğitim yöntem ve tekniklerinde ortaya çıkan yenilik ve gelişmeler olmalıdır. Kooperatifçilik eğitimi genel eğitimden ayrı düşünülemez. Eğitim kavramının ulusal oluşu dikkate alındığında, kooperatifçilik eğitiminin de bu genel esasa oturması gerekir. Ayrıca, insan davranışlarıyla ilgili olarak yapılan bilimsel çalışmaların ortaya koyduğu temel gerekçelere de özen gösterilmelidir. Bunun yanında, başarılı kooperatifçilik model ve uygulamaları için etkin bir eğitime gereksinim duyulduğu herkes tarafından bilinmelidir. Kooperatifçilik eğitiminin önemini, ekonomi politikacısı J.S.Mill’in şu cümlesi çok güzel bir şekilde ifade etmektedir. ‘‘Eğitim, tüm insanlar için gerekli 7 bir kavram, kooperatifler içinde faaliyette bulunabilmenin temel koşuludur3’’. Kooperatifçilik eğitimi, bu hareketin başlangıcından itibaren üzerinde durulan ve gittikçe önem kazanan bir problemdir. Bu problemin çözümü için çeşitli ülkeler kendi ulusal yapılarına uygun çözümler aramışlar ve aramaya devam etmektedirler. Nitekim sanayileşmiş ülkelerin hepsi kooperatif ülküsü ile birleşmiş, kaynaşmış devletler olarak ekonomik bütünlüklerini sağlayarak, sömürülen bir varlık değil olaylara ve gelişmelere hakim olarak yaşama olanağı elde etmişlerdir. Kooperatifçilik eğitimi, gelişmekte olan ülkemiz için büyük önem taşımaktadır. Ancak ülkemizde kooperatifçilik eğitimine hiçbir zaman gerekli önem verilmemiş; kooperatif ilke ve metodları yöneticilere, memurlara ve halka yaygın bir şekilde öğretilmemiştir4. Kooperatifçilik eğitiminin odak noktasında halkın, kooperatif ortaklarının, kooperatif yöneticilerinin ve kooperatif çalışanlarının eğitimi vardır. Kooperatifçilik eğitiminde başarının anahtarları; eğitim konularının iyi seçilmesi, eğitim verilecek kitlenin tanınması ve eğitim seviyesinin buna göre ayarlanması, eğitimin bir uygulama dahilinde verilmesi ile eğitimde sürekliliktir5. Özellikle kooperatifçilik eğitiminde süreklilik esas olmalı ve üyeler periyodik olarak eğitilmelidir. Çünkü bilgilerin tazelenmesi, yeni üyelerin eğitilmesi değişen şartların üyelere aktarılması bu sayede mümkün olacak ve bu durum kooperatife hayatiyet kazandıracaktır6. direbilecek mesleki eğitim alması, ortakların demokratik yönetim ilkesine işlerlik kazandırarak yönetime katılmaları için kooperatifçilik eğitimi süreklilik kazanmalıdır. Kooperatiflerin sayısal olarak artması değil, her sektörde faaliyet gösterebilmesi, halkın ve gençliğin kooperatifçiliğe ilgi duyması için verilen eğitim kooperatif hareketini sürekli kılacaktır. Genel kooperatifçilik eğitimi, kooperatif yönetici ve çalışanları, kooperatif ortakları, halk ve gençlik olmak üzere üç ana hedef kitleye yöneliktir. Kooperatif yönetici ve çalışanlarının eğitiminde ki amaç, kurulmakta olan kooperatiflere rehberlik edecek yöneticilerin yetiştirilmesidir. Yönetici ve çalışanlara yönelik eğitim programları kooperatifçilik genel bilgileri, muhasebe, iş idaresi, yönetim, teknik ve uygulama konularını içermelidir7. Kooperatiflerin ortaklarının yönetim kurulu üyelerinin, müdürlerinin, denetleme kurulu üyelerinin, memurlarının, ustalarının ve işçilerinin eğitimi ile kooperatifler çalışmalarını başarılı bir şekilde devam ettirebilirler. Kooperatif yönetici ve çalışanlarının başarıları, kooperatiflerin geleceğini belirler. Bundan dolayı kooperatif yönetici ve çalışanlarının iyi yetiştirilmesi gerekir. Kurulan birim kooperatiflerin ve Türk kooperatifçiliğinin sağlam temellere dayanması kooperatif ortaklarının bilinçli eğitimi ile mümkündür8. Kooperatiflerin, ekonomik faaliyetlerinin yanında sosyal bir faaliyetlerinin de olduğu düşünülürse kooperatif yöneticilerinin özel Kooperatif yöneticilerinin ve çalışanlarının ko- olarak yetiştirilmesi kaçınılmazdır. Koopeoperatif faaliyetlerini etkin bir şekilde yönlen- ratiflerden beklenen ekonomik ve sosyal faydalara ulaşmak için, ülke kooperatifçili3 Cevdet Aktaş, ‘‘Türkiye’de Kooperatifçilik Eğitiminin ğimizin çözüm bekleyen sorunlarından biri Gelişimi’’, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marolan yönetici eğitimi öncelikli olarak çözülmara Üniversitesi SBE, 2007) , s.44 4 Ziya Gökalp Mülayim, Demokratik Kooperatifçilik medir. Politikası ve Toprak Reformu, Ankara: Yetkin yayınları, 1993 s.58-59 5 Ahmet Özçelik, ‘‘Kooperatifçilikte Başarının Şartı; Eğitim’’, Karınca Dergisi, Sayı: 715, (Temmuz 1996), s.12 6 Ahmet Özçelik, ‘‘Kooperatifçilikte Eğitiminin Önemi’’, Karınca Dergisi, Sayı: 653, (Mayıs 1991), s.89-91 8 7 Serdar Babayiğit, ‘‘Türk Kooperatifçilik Eğitimi Du- rum Tespiti ve Analizi’’, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi SBE, 1998), s.11 8 Şimşek Arman, ‘‘Kooperatifçilik Eğitimi Çalışmalarının Değerlendirilmesi’’, Karınca Dergisi, Sayı: 806, (Şubat 2004), s. 29 Kooperatif ortaklarının demokratik yapı içinde haklarını, ödevlerini ve sorumluluklarını bilmeleri gerekir. Ayrıca ortaklar az ya da çok karar mekanizmalarında söz sahibi olacaklardır. Bazı ortaklar yönetim ve denetim kurullarına aday olacak, bir kısmı çeşitli çalışma gruplarında yer alacak, ancak en azından bütün ortaklar genel kurullarda demokratik haklarını savunacaklardır. Bu durumda, kooperatif ortaklarının kooperatifçilik konusunda eğitilmesi önem taşımaktadır9. Kooperatifler ve daha ziyade kooperatif birlikleri, kooperatif ortağını eğitici toplantılar düzenlemelidirler. Kooperatifçiliğin tanımından başlanılarak, kooperatif organlarına ve bunların görevlerine ilişkin toplantılar düzenlenmelidir. Bu toplantılar eğitici bir biçimde ve sıkıcı olmaktan uzak bir biçimde düzenlenmelidir. Ortaklara verilecek eğitimle, ortaklar yönetim ve denetime daha etkin olarak katılacaklardır. Kendisinin kooperatifin sahibi olduğunu, her ortak gibi kendisinin de yönetimde bir oy hakkı olduğu bilincine varması eğitim vasıtasıyla ortaklara verilmelidir. verilmesi ve okul kooperatifinin mahalle bakkalından farkının ne olduğunun anlatılması halkın eğitimine zemin hazırlayacaktır. Böylece ilköğretimini bitirmiş her Türk vatandaşı kooperatifçiliğin ne olduğunu idrak edecek, ileri ki yaşamında kooperatif hareketi yaşam biçimi olarak seçebilecektir. Örgün kooperatifçilik eğitimi veren kurumlarda kooperatiflerde tutulması gereken defter ve belgeler öğrencilere tanıtılarak, muhasebede kullanılan fişler üzerinde işlem yaptırılmalıdır. Ayrıca öğrencilere kooperatiflerde uygulama yapma imkanı verilmeli ve verilen bu sürenin öğrencinin aldığı teorik bilgileri kooperatifteki uygulamalarla pekiştirecek kadar yeterli olmasına dikkat edilmelidir. Bu amaç doğrultusunda bir kısım okul ve kurumlara, işlevlerini daha iyi ve daha verimli yapmaları; işleme, ilerleme ve eğitimlerini daha sağlıklı ve aksiyonel yapmaları gayesiyle okul ve kurumun özelliğine ve de büyüklüğüne göre devlet bütçesinden belli bir fon ayrılmalıdır10. Kooperatifçilik eğitimi konusunda sonuç olarak şunları belirtebiliriz; kooperatif eğitiminde ki amaç kooperatif uygulamalarının sağlıklı olması içindir. Bundan dolayı üyelere ve yöneticilere kooperatif prensip ve yöntemleri öğretilirken üye olmayanlara da kooperatifçilik bilinci verilmeye çalışılır. Bu eğitim, milli seviyede devlet ve kooperatifler, milletlerarası düzeyde ise kooperatifçilikle ilgili kuruluşlar tarafından Ülkemizde ilköğretim zorunlu olduğuna yapılmaktadır. Kooperatifçilik eğitimini göre bu okullarımızda okul kooperatifi milletlerarası kuruluşlarda yardımları ile kurularak, her öğrencinin bu kooperatifte desteklemektedir. görevlendirilmesi, öğrencilere bu kooperatifin sahibi oldukları düşüncesinin Kooperatifçi Saygı ve Selamlarımla, Halkın eğitiminde amaç; kooperatifçilik kavramını, ilkelerini, sosyo-ekonomik yararlarını, sınırlılıklarını, diğer işletmelerden farklarını ve temel kooperatifçilik bilgilerini aktarmak olmalıdır. Halkın eğitiminde kooperatifçilik bilgileri aktarılırken, hedef kitlenin anlayış ve kavrama düzeyine uygun dil ve anlatım biçimleri seçilmelidir. 9 Mehmet Vehbi Günal, ‘‘Sanayi Ticaret Bakanlığı’nın Kooperatifçilik Eğitimine Bakışı’’, Kop-Mer Dergisi, Sayı: 1, (Eylül-Aralık 2006), s.9 10 H. Edip Usta, ‘‘Eğitim ve Döner Sermaye’’, Milli Eğitim Vakfı Dergisi, Sayı: 36, (Temmuz-Eylül 1996), s.25 9 ÇİFTÇİMİZİN KOOPERATİFÇİLİKLE İMTİHANI “BAŞARI HİKAYELERİ” M. Akif ÖZER * Ülkemizde kooperatifçilik uygulamaları başarılı olmaları oranında ilgi görüyor, destek buluyor. Çiftçilerimiz bir kooperatif altında örgütlenip “birlikten güç doğar” sözünü doğruladıklarında, kooperatiflerini daha da büyütmek için çaba harcıyorlar Eğer bir araya gelme başarı getirmezse, hemen umut kesiliyor ve kooperatifçilik girişimi başarısızlıkla sonuçlanıyor. Bu çalışmamızda ülkemiz genelinde başarılı olan kooperatiflerimizden örnekler vereceğiz. Bu kooperatiflerinin tamamının ortak özelliği, üretim ve pazarlama sürecinde başarıyı yakalamış olmaları. Yani üreticiden alınan hammadde ya da ürünün nihai tüketicilere ulaştırma sürecini başarıyla gerçekleştiren kooperatifler, üyelerinin refah düzeyini artıyor ve bu oranda da ilgi ve destek görüyor. Temennimiz ülkemizdeki kooperatiflerin tamamının bu süreci başarıyla tamamlayabilmeleri…… makine hizmeti gibi alımlarda birlikten güç doğar mantığı ile hareket edip maliyetleri oldukça düşürüyor. Çiftliklerde ve köy merkezlerinde oluşturdukları soğutma tanklarıyla sütü soğuk zincir altında, ziraat mühendisleri kontrolünde antibiyotik testi yapılarak, gıda güvenliğine uygun süt topluyorlar. Bu zincir, Tire Süt Mahsulleri ürünlerin sağlıklı, hijyen ve kaliteli olmasını sağlıyor. Üretimden, sofralara kadar Tarımsal Kalkınma kontrollü ve denetim altında işlenen çok Kooperatifi çeşitli ürünlerle tüketiciye doğal, katkısız, sağlıklı ve kaliteli ürün sunuyorlar. Böylece 1967 yılında kurulan Kooperatif bugün hem üreticiyi hem de tüketiciyi koruyorlar. yaklaşık 2000 süt üreticisinin birlikteliğiyle Kooperatifin süt ve süt ürünleri; otomatik öncü ve örnek bir kırsal kalkınma modeli sağım sistemli çiftliklerden el değmeden sunuyor. Kooperatif öncelikle ortaklarına düşük maliyetli üretim yapmalarını sağla- üretilen sütlerin tüm laboratuar analizleri yıcı destek ve hizmetler sağlıyor. Özellikle yapılarak gıda güvenliğine uygun hijyenik yem, gübre, tohum, akaryakıt, veterinerlik, koşullarda işlenmesiyle gerçekleştiriliyor. Kooperatifin et ve et ürünleri; ortaklara * Doç. Dr. Gazi Ün. İİBF Kamu Yönetimi Böl. ([email protected] ait danaların, sağlık kontrolleri yapılarak 10 kesiminin gerçekleştirilmesiyle ve hijyenik koşullarda işlenerek mamule dönüştürülmesiyle gerçekleştiriliyor. Kooperatifin sunduğu hizmetlerin başlıcaları şu şekilde belirtilebilir: Ajansı’ndan almış olduğu teşvikler ile hayata geçirmiş. Bu süreçte ekonomik gücünü her geçen gün yükselten Kooperatif öz varlığını önemli seviyelere getirmiş ve bu gücüyle birçok projesini kendi imzası ile tamamlamış. Bugün itibariyle hayata geçiriYem ve Levazım Deposu Hizmetleri; Akar- len projeler; yakıt İstasyonu Hizmetleri; Ekip ve Ekipman Hizmetleri; Veterinerlik Hizmetleri; 100 ton/gün Hijyenik Süt Top. Tesisi - Tarım Satış Mağazası Hizmetleri; Silaj Paketleme Bak. - 2002 Hizmetleri; (Yem Paketleme Hizmeti) Kaliteli Sperma (Tohum) Hizmetleri; Hububat Pastörize Süt Tesisi - KKYDP - 2008 Alım-Satım Deposu Hizmetleri; Tarım Mar- Akaryakıt İstasyonu - Özvarlık - 2008 ket Hizmetleri; Satış Mağazaları - Özvarlık - 2008 / 2009 / En son İzmir Büyükşehir Belediyesi ile ya- 2010 pılan sözleşme gereği İzmir’de okullarda bedava dağıtılmak üzere 2.6 milyon litre Silaj Paketleme Tesisi - KKYDP – 2009 taze süt sözleşmesi imzalamışlar. Projeyi Lastik ve Akü Servisi - Özvarlık - 2010 başarıyla gerçekleştirerek sütleri zamanınHububat Alım Satım Depoları - Özvarlık da teslim etmişler. 2010 Süt ve Süt Ürünleri İşleme Tesisi - KKYDP – 2010 Et ve Et Ürünleri İşleme Tesisi - İZKA - 2010 / 2011’dir. Okul Sütü Projesi - 2007-2012 Tire Süt Kooperatifi yukarıda belirtilen tüm projeleri başarıyla yürütmüş ve birçok alanda iş istihdamı yaratmıştır. Uyguladığı bu projeler ile gücüne güç katmaya devam eden Kooperatif ortaklarının ve bölge üreticisinin geleceği için önümüzdeki dönem uygulanması planlanan birçok projenin fizibilite çalışmalarını tamamlamış ve uygulama aşamasına getirmiş. Başarıların devaAktif bir Kooperatifçilik örneği sergileyen mını diliyoruz. Tire Süt Kooperatifi; 2002 yılından bu yana birçok projeye imza atmış ve uyguladığı BAYÇİKOP (Bayındır tüm projeleri de büyük bir başarıyla yüÇiçek Üreticileri Tarımsal rütmeyi başarmış. Kooperatif; uyguladığı birçok büyük çaplı projeyi Gıda Tarım ve Kalkınma Kooperatifi) Hayvancılık Bakanlığı ve İzmir Kalkınma 11 Kooperatif 2000 yılında kurulmuş. Bugün kooperatife kayıtlı yaklaşık 400 üretici bulunmaktadır. İlkbahar ve sonbahar aylarında 4.000 kişiye kadar istihdam sağlıyor. Kooperatif tarafından bölgede; mevsimlik (menekşe, çuha, bellis papatyası, çinkaranfili, kadife, ateş, ipek, dahlia, zinnia, aslanağzı, gazanya) başta olmak üzere yer örtücü (mezem, cerastiyum, lambaranhthus, katırtırnağı), ağaç (çınar, akasya, leylandi, limon servi) ve çalı (berberis, kartopu, gaura, biberiye, çeşme papatyası, gravilya, pitos, taflan) gibi çiçek türleri ihtiyaca cevap verecek ölçülerde kaliteli olarak üretilmektedir. Yıllık 25 milyon adet mevsimlik ve 25 milyon adet normal üretilen yer örtücü ve mevsimliklerin büyük bir bölümü belediyelere alım garantisi olan sözleşmeli üretim modeliyle gönderiliyor. Bu durum üretimin pazarlanmasında, satışında üyelere garanti 12 sunuyor, güven veriyor. Kooperatif tarafından Türkiye’de ilk defa sözleşmeli üretim İzmir Büyükşehir belediyesiyle yapılmış ve bu anlaşmalar hala devam ediyor. Sözleşmeli üretimle birlikte alıcıların bitkileri üretim seralarında görme ve seçme imkanı verilmekte yükleme ve taşımada kooperatifin deneyimli kadrosuyla güvenli bir şekilde teslim yapılmakta. Kooperatif 600.000 metrekare kapalı alan ve 3.500.000 metrekare açık alanda üretim yapıyor. Üretimi yapılan mevsimlik bitki tohumları hibrit olarak seçilmekte ve üretim harcı olarak torf ve çürümüş çam yaprağı kullanılmakta ve bölgede yaygın olan tünel sera, yay, çatı ve beşik sera tipleri kullanılmaktadır. Bölgede örtü altı yetiştiricilikte ısıtma sistemli, havalandırması olan ve otomatik olarak sulamaya girecek seraların kullanılmaya başlanması, dünya piyasalarında, dış ve iç pazarlara çiçek satışında Türkiye’nin payını hızla yükseltecektir. İğdeli ve Çevre Köyleri Tarımsal Kalkınma Kooperatifi çaklar ,Tombullar ve Kiraz merkez) süt toplamaktadır. İğdeli merkez , Çayağzı merkez ve Kiraz merkez olmak üzere üç yerde 10, 8 ve 5 ton kapasiteli süt soğutma merkezi bulunmaktadır. Günlük toplanan 45 ton sütün 26 tonu soğuk süt olarak satılmakta geri kalan 19 ton süt ise üretime alınmaktadır. Kooperatif; Kaşar Peyniri , Beyaz peynir ve Tulum Peyniri üretimi yapmaktadır. Kooperatif 01.04.1987 tarihinde kurulmuş, 1993 yılında inşaat işlerinin bitirilmesiyle 300 kg süt toplayıp peynir imalatına başlamıştır. Bünyesindeki 5 adet süt toplama aracı ve 10 nakliyeci aracı ile çok zor şartlarda ortakların sütlerini topladığı gibi yem, un, çay, şeker ve yağ gibi ihtiyaçlarını da ayakBugün yaklaşık 2000 ortağı ile 150 metre- larına kadar götürerek daha ucuza karşılıkare alanda kaşar üretimi,100 metrekare yor. Üyeler en çok bu hizmetlerden memalanda beyaz peynir üretimi, 80 metrekare nun. alanda tulum peyniri üretimi yapmaktadır. Ürünlerin depolandığı 750 metreküp Kooperatif bünyesinde tam teçhizatlı süt soğuk hava deposu mevcuttur. Ürünlerin ve ürünlerinin analizlerini yapabilen bir laetkin pazarlama ve satışıyla üyelere katma boratuarı var. Ortaklardan toplanan sütler değer sağlayarak, her geçen gün başarıları- kooperatif laboratuarında yetkili ve deneyimli teknikerler tarafından gerekli analiz nı artırmaktadır. ve kontrolleri yapılarak süt fiyatlarını sütKooperatif çalışma bölgesi olan 21 köyden teki yağ ve yağsız kuru madde miktarına (Akpınar, Altınoluk, Bahçearası, Ceritler, göre belirleniyor. Böylelikle kooperatifin Cevizli, Çayağzı, Doğancı, İğdeli, Karabolu, çıkarlarını korunduğu gibi oluşabilecek Kibar, Olgunlar, Ören, Örencik, Sarıkaya, Sı- haksızlığın ve adaletsizliğin de önüne gerımlı, Solaklar, Suludere, Taşlıyatak, Tekbı- çiliyor. Üretilen mamullerin pazarlamasını 13 ve dağıtımını 3 servis aracı ile ülke geneline gerçekleştiriliyor. S.S İğdeli ve Çevre Köyleri Tarımsal Kalkınma Kooperatifinin ortaklarının % 99’u çiftçilik yapmakta ve yıllardır süt üretmektedir. Kooperatif; ortakların ürettiği bu sütü, 1993 yılından beri toplayıp işlemektedir. Özçay Kooperatifi (Kaban ve Çevre Köyleri Tarımsal Kalkınma Kooperatifi) Kaban ve Çevre Köyleri Tarımsal Kalkınma Kooperatifi, Trabzon’da Of-Çaykara yolu üzerinde faaliyet gösteriyor. 1989 yılında kurulan ve halen bin 224 ortağı bulunan kooperatifin faaliyet alanı çay. Tesislerde 50 tonu organik olmak üzere günlük 150 ton çay işleniyor. Kooperatif Özçay markalı ürünleri halen Trabzon, Rize, Ankara, İstanbul, Zonguldak, Tekirdağ, Çanakkale, İzmir, Kırklareli, Bursa, Antalya, Kayseri, Diyarbakır ve Mersin illerindeki bayiler aracılığıyla ve tarım kredi kooperatifleri satış yerlerinde tüketiciye ulaştırıyor. Tam donanımlı tesis ve laboratuarına sahip olan Özçay Kooperatifi üretimin her safhasında üretim gereklerine özen göstererek piyasanın talebine uygun ürün yelpazesi oluşturmuştur. Aranan damak zevkine uygun; üstün kaliteli ürünleri üretmekten asla ödün vermeyen Özçay Kooperatifi. üretmiş olduğu markaların artık aranan çay olması nedeniyle ülke dışında da tanınmaya başladı. İtalya’da tarım dalında uluslar arası kalite ödülü almışlar. Son olarak ürettikleri ürünlerin kalite sertifikasyonlarını tamamlamışlar. “ISO 9000 Belgesi” almışlar. 2002 yılında üretmeye başladıkları organik çay ile sektörde bir ilke daha imza atmışlar. Başarılarının devamını diliyoruz. Tonya Tarımsal Kalkınma Kooperatifi S.S. Tonya Tarımsal Kalkınma Kooperatifi , Trabzon’un Tonya ilçesinin 5 mahallesi ve 17 köyünün ortak olduğu 2900 üyeli bir kooperatiftir. İlçede potansiyel oluşturan süt hammaddesini değerlendirmek için 1971 yılında 5 ton gün kapasite ile kurulmuş, daha sonra da süt mamulleri üretim ve pazarlaması için süt fabrikası olarak üretime 14 başlamıştır. 1974 yılında 5 ton/gün kapasiteli olarak kurulan tesis 1980 –1990 yılları arasında önce 20 ton sonra 40 ton/gün kapasiteye çıkarılmıştır. Kooperatif süt fabrikası, İlçe’nin ekonomik can damarı durumundadır. Ekonomik girdi-istihdam –sosyal yapı olarak ilçeye katkıları oldukça fazladır. Kooperatif ISO 9001 -2008 ve ISO 22000 kalite belgeli, kaşar peyniri, beyaz peynir, tereyağı, lor peyniri, yoğurt ve ayran üretimi yapmaktadır. Kooperatif; tereyağı, kaşar peyniri, beyaz peynir light beyaz peynir, lor peyniri, yo- Beyaz Peynir (küp): Yörenin inek sütünden, son derece hijyenik koşullarda üretilmiş, ğurt ve ayran üretimi yapılmaktadır. ileri teknoloji ile ambalajlanmış.. Ürünler Beyaz Peynir (yağlı): Yöremizin inek sütünden, son derece hijyenik koşullarda üretilmiş, ileri teknoloji ile ambalajlanmış. Keyvan Yoğurt (Bidon): Vakumlanarak koyulaştırılan sütlerden, pastörize sağlığa uygun ortamda mayalanarak tüketicinin tercihine sunulmaktadır. Keyvan Yoğurt (kova): Hijyenik şartlara uyularak üretilmekte, tüketicinin büyük ilgisini görmektedir. Taze Kaşar Peyniri (Daire): Kaşar peyniri, eşsiz lezzeti ile kahvaltıların ve yemeklerin vazgeçilmezleri arasında yer almaktadır. Geleneksel Tereyağı (küp): Türkiye’de kendine has bir lezzeti olan Tonya Tereyağı, Osmanlı salnamelerine kadar girmesiyle ünlüdür. Geleneksel Tereyağı (Daire): Çok beğenilen, kalitesini ispat etmiş bir ürün. 15 Lor Peyniri: Protein bakımından oldukça zengin olan lor peyniri bu yörede minzi adı ile biliniyor. Kolot Peyniri: Sağlıklı vakumlu ambalajlarda, 1000 ve 500’lük gramajlarda tüketiciye sunulmaktadır. Yağlı Telli Peynir: Yağlı Telli Kaşar peyniri tamamıyla steril ortamlarda vakumlu ambaTaze Kaşar Peyniri (küp): Kaşar peyniri, eş- lajlarda tüketiciye sunulmaktadır. siz lezzeti ile kahvaltıların ve yemeklerin Böylesine geniş ürün gamında faaliyette vazgeçilmezleri arasında yer almaktadır.. bulunan Tonya Tarımsal Kalkınma KoopeBeyaz Peynir (light): Yörenin inek sütün- ratifi, 1966 yılında kurulmuş, 1971 yılında den, son derece hijyenik koşullarda üre- ancak 7 kişiyle faaliyete geçmişti. Bugün tilmiş, ileri teknoloji ile ambalajlanmış bir ortak sayısı 2900’a ulaşmış durumda. ürün. Üyeler ürünlerin ilgi görmesinden ve isteKeyvan Ayran: Yörenin inek sütünden son nen satış miktarını yakalamasından gayet derece hijyenik koşullarda üretilmiş ve am- memnun. balajlanmış bir ürün. Yörede atıl durumda olan süt üretimini böylesine çeşitli ürüne dönüştüren kooperatif, adeta “birlikten güç doğar” temel kooperatifçilik düsturunu doğrulamış ve bölgelerinde birçok kooperatifçilik girişimine örnek oluşturmuşlar. Başarılarından dolayı tebrik ediyor, bu tür yerel başarılı kooperatifçilik uygulamalarının ülkemiz geneline yayılmasını temenni ediyoruz. 16 KOOPERATİFÇİLİK SEKTÖRÜNE KURUMSAL KURAM ÜZERİNDEN BİR BAKIŞ Muammer AY * 1970’li yıllarla birlikte örgüt ve yönetim alanında yeni kuramların ortaya çıktığı görülmüştür. “Modern örgüt kuramları” kapsamına giren bu yeni kuramların orijini 1960’lı yıllarda örgüt bilimlerine yeni bir soluk getiren “sistem yaklaşımı” ve sistem yaklaşımının ardından gelen “durumsallık yaklaşımı ”dır. Örgüt ve yönetim yazınına çevre kavramını sokması ve örgütlerin çevreleriyle girdi- çıktı alışverişinde bulunan bir yapı olarak tanımlanması sistem yaklaşımının; örgütler için en iyi yapılanmanın, içinde bulundukları çevrenin durumuna göre farklılık arz edeceğini belirtmesi de durumsallık yaklaşımının temel savlarıdır. Sistem yaklaşımı ile birlikte literatüre giren “çevre” kavramı, modern örgüt kuramlarının artık hepsinde göz ardı edilemeyecek bir kavram haline gelmiştir. 1970’li yıllarda örgüt ve yönetim sahasında yerini alan ve “çevre” kavramının esintisinden tabi olarak etkilenen kuramlardan bir tanesi de kurumsal kuramdır. Kurumsal Kuram a) Kuramın Tarihsel Gelişimi Kurumsal kuram 1970’li yıllarda gelişmeye başlamakla birlikte temeli 19.yy’ın sonu ve 20.yy’ın ortalarına kadar süren erken kurumsalcı çalışmalara dayanmaktadır (Scott, 2008). Erken kurumsalcı çalışmalar * Arş. Gör. Gazi Üniversitesi İİBF Kamu Yönetimi Bölümü ([email protected]) noktasında ilk karşılaştığımız kişi sosyal bilimlerin pek çok sahasında ağırlığı olan M. Weber’dir. Weber bugünkü kullandığımız terminoloji ile kurumsalcılığı doğrudan doğruya bir örgüt kuramı olarak öne sürmemekle birlikte, örgüt yapılarının oluşturulmasında kurumsal çevrenin önemine işaret etmiş ve kurumsalcılığa temel oluşturan bir bakış açısı geliştirmiştir. Eski kurumsalcılığın gelişmesinde M. Weber ’den sonra T. Parsons ve öğrencisi Merton’u görüyoruz. Parsons ’ta tıpkı Weber gibi sosyal eylemi açıklamak için çaba sarf etmiş ve her sosyal sistemin (buna örgütler de dâhildir) yaşamını devam ettirebilmesi için çevreleriyle uyum, bütünleşme ve meşruiyet işlevlerini yerine getirmeleri gerektiğini belirtmiştir (Scott, 1992:69). Benzer söylemleri Merton ’da dillendirmiş “Bürokratik Yapı ve Kişilik” adlı ünlü makalesinde örgütlerin amaçlarına ulaşabilmeleri için çevrelerinde önem taşıyan kural ve değerlere uyum sağlamaları gerektiğini vurgulamıştır. Merton ’un öğrencisi olan P. Selznick ise eski kurumsal kuram ile özdeşleşen kişidir. Selznick örgütlerin program ve amaçlarının örgütün içinde yer aldığı çevreye (bilhassa kurumsal çevre) göre farklılıklar arz edebileceğini belirtir. Bu savını da “TVA and Grassroots (1949)” adlı çalışmasında somutlaştırır. Selznick’in çalışmalarıyla belirginleşen eski kurumsalcılık, günümüzde yeni kurumsalcılık olarak da ifadesini bulan kurumsal kurama temel oluşturmaktadır. 17 Yeni kurumsal kuramın ortaya çıkması J. Meyer’ in “Eğitimin Bir Kurum Olarak Etkileri” ile J. Meyer ve B. Rowan’ın “Kurumsallaşmış Örgütler: Efsane ve Tören Olarak Biçimsel Yapı” başlığıyla 1977 yılında yayınlanan iki makale ile olmuştur (DiMaggio ve Powell, 1991:11). 1980’li yıllara gelindiğinde kuram, DiMaggio ve Powell’in (1983) “Demir Kafesin Yeniden Değerlendirilmesi: Örgütsel Alanda Eşbiçimsellik ve Ussallık” adlı çalışmalarıyla daha da popülerlik kazanmıştır. 1990’lı yıllara gelindiğinde ise kurumsal kuramın örgüt ve yönetim bilimi içerisindeki yeri yazılan iki kitapla ivme kazanmıştır. Bunlardan ilki 1991 yılında DiMaggio ve Powell’in editörlüğünde yayınlanan ve turuncu kitap olarak ünlenen “Örgütsel Analizde Yeni Kurumsalcılık” isimli kitaptır. İkincisi ise Scott ’un 1995 yılında yayınlanmış olan “Kurumlar ve Örgütler” başlıklı kitabıdır. Kurumsal kuram açısından başucu niteliği taşıyan bu iki kitabın ortak yönleri; her ikisinin de kurumsal kuramın gelişiminin bilimsel geçmişini ele almaları, kuramın sınırlarını çizmeleri, gelecekte yapılacak kurumsalcı örgüt çalışmalarına yol göstermeleridir (Rowan, 2010). ve verimli olmaları yeterli değildir (DiMaggio ve Powell,1983,1991). Eksik olan nedir peki? Bu noktada kurumsal kuram “kurumsal çevre” kavramını sunar önümüze. Yani örgütlerin etkili ve verimli iş yapmaları kadar, kurumsal çevre içerisinde kabul görmeleri de hayati önem arz eder. Kurumsal çevre içinde kabul görmek, örgütün yaptığı faaliyetlerin çevre içinde kabul görmüş, benimsenmiş, kanıksanmış, doğru olduğuna inanılan bir kısım kaidelere uygun olması anlamına gelir. Bilim anlamaya ve açıklamaya çalışır. Örgüt bilimleri de örgütlerin mahiyetlerinin neler olduğunu anlamamızı kolaylaştıran birer büyüteç hükmündedir. Örgüt kuramları ise bilimsel olarak incelenen örgütler hakkında söylenmiş sözlerden oluşan birer söz demetidirler. Kurumsal kuramın örgütler hakkında söylemiş olduğu söz demetini inceleyecek olursak; Örgütler rasyonel yapılardır. Örgütlerin ihtiyaç duyduğu kaynakların da kıt olduğunu da düşündüğümüz zaman örgütlerin kendilerine bir yarar sağlamayan faaliyetlerde bulunmaları örgütler için abesle iştigal edecek bir durumdur. O halde rasyonel hareket eden örgütün kurumsal çevre tarafından kabul görmüş bir kısım kaidelere uygun davranmasının da örgüte bir getirisinin olması gerekir. Kurumsal kuramın bu getiriye verdiği ad “meşruiyet” tir. En kısa tanımıyla meşruiyet, toplumsal kabul edilebilirliktir. Başka bir deyişle meşruiyeti, bir nevi sosyal ortam içerisinde örgüte sağlanan kültürel destek olarak da tanımlayabiliriz. Bir örgütün meşruiyeti, örgütün varlığını devam ettirme olasılığı ile doğru orantılıdır. Yani örgütün kazandığı meşruiyet ne derece fazla ise örgütün hayatını idame ettirme durumu da bir o kadar fazla olacaktır. Ayrıca kurumsal çevre içerisinde meşruiyetlerini artıran örgütler toplumdaki statülerini geliştirerek belirli ürün ya da hizmetleri üretme hak ve kabiliyetine ilişkin ortaya çıkabilecek sorgulamaları bertaraf edebilecek, kaynaklara daha rahat ulaşabilecek ve dolayısıyla daha kalıcı hale gelebileceklerdir (Oliver, 1991). Kurumsal kuram örgütlerin yapı ve uygulamalarını anlamada diğer kuramlardan farklı bir perspektif sunar bizlere. Kurumsal kurama göre örgütlerin varlıklarını sürdürmeleri ve faaliyetlerini devam ettirmeleri için etkili Meşruiyet kaygısıyla kurumsal çevre içerisinde doğru kabul edilen birtakım normlara uymak, bir noktadan sonra örgütlerin birbirlerine benzemelerine yol açar. DiMaggio ve Powell’a göre örgütlerde birbirlerine benze- b) Kuramın Mahiyeti 18 me sürecini en iyi anlatan kavram “eşbiçimlilik” tir (Di Maggio ve Powell, 1983:149). Eşbiçimlilik olarak ifade edilen ve örgütlerin aynı kurumsal çevrede bulunmaları dolayısıyla belirli açılardan birbirlerine benzemeleriyle sonuçlanan bu homojenleşme süreci “zorlayıcı, taklitçi ve normatif eşbiçimlilik” olmak üzere üç mekanizma aracılığıyla gerçekleşir. Eşbiçimlilik mekanizmalarını sırasıyla irdeleyecek olursak; 1) Zorlayıcı Eşbiçimlilik: Örgütlere bağlı oldukları başka örgütler ya da içinde yaşadıkları toplumdaki kültürel beklentiler tarafından uygulanan formel ya da informel baskılardan kaynaklanmaktadır. Politik baskılar ve meşruiyet kaygısı da bu tür eşbiçimliliğin kökeninde yer almaktadır (Çakar ve Danışman, 2012: 256). Örneğin, yasal olarak zorunlu olduğu için belirli bir muhasebe sisteminin kullanılması; ana imalatçı istediği için yedek parça tedarikçilerinin ISO belgesi alması gibi. 2) Taklitçi Eşbiçimlilik: İçinde bulunulan çevrede faaliyet gösteren ve çevreye başarılı bir şekilde uyum sağlamış olan diğer örgütlerin yapı veya uygulamalarının taklit edilmesiyle meydana gelir. Özellikle belirsizliğin söz konusu olduğu bir dururumda örgütler kurumsallaşmış ve yaygın olarak benimsenmiş kalıpları taklit ederler. Örneğin, Avrupa’daki birçok işletme fakültesinin 1960’lı yıllardan bu yana ABD üniversitelerindeki işletme yüksek lisans programlarını taklit etmeleri gibi. 3) Normatif Eşbiçimlilik: Eğitim ve meslek edinme sürecinde doğru olduğu öğrenilen uygulamaların benimsenmesi sonucunda gerçekleşir. Örneğin, meslek odaları mesleklerin icrasına belirli standartlar getirmekte ve bu odalara üye olanlar benzer anlayışları ve iş yapma biçimlerini örgütlere taşıdıklarından dolayı örgütler arasında bir benzeşme olmaktadır. (Çakar ve Danışman, 2012: 256-257). Ana hatlarıyla kurumsal kuram bu şekilde- dir. Kuramın getirdiği meşruiyet, eşbiçimlilik ve eşbiçimlilik mekanizmaları bütün örgüt türlerinde görülebileceği gibi, bizatihi kooperatiflerde de tezahür etmektedir. Kooperatifçilik Sektörü ve Kurumsal Kuram Kurumsal kuramın temel argümanı olan içerisinde yer aldıkları kurumsal çevrenin örgütler açısından ne derece önemli olduğu ve bu kurumsal çevrenin değerlerinin örgütlerin yapı ve uygulamalarını şekillendirici bir unsur niteliği taşıdığı sarih bir şekilde kooperatifçilik sektöründe de görülebilir. Kooperatifler içinde yer aldıkları kültürel ortamın değerlerinden (ki kurumsal kuram da kültür metaforunu kullanır) etkilenecekler ve ona göre kendilerini şekillendireceklerdir. Örneğin ABD kooperatifleri Japon kooperatiflerinden çok farklı bir kültürel ortamda bulunurlar (Rehber, 2011). Bu durum doğal olarak her iki ülkedeki kooperatiflerin üye-toplum ve kooperatif-toplum ilişkilerini yakından etkileyecektir. Bu duruma farklı bir cihetten bakacak olursak ABD ve Japon kooperatiflerinin kendi kültürel ortamlarına göre kendilerini şekillendirmeleri otomatik olarak meşruiyetlerini (toplumsal kabul edilebilirliklerini) de etkileyecektir. Meseleye meşruiyet cihetinden bakmaya devam edersek, kooperatiflerin meşruluğu üzerinde belirleyici rol oynayan faktörlerden bir tanesi de kooperatifçilik ilkelerinin uygulama düzeyidir. “Gönüllü ve açık üyelik, üyeler tarafından gerçekleştirilen demokratik denetim ilkesi, üyelerin ekonomik katılımı, özerklik ve bağımsızlık, eğitim-öğrenim ve bilgilendirme, kooperatifler arası işbirliği, topluma karşı sorumluluk” olarak ifade edilen bu ilkelerin kooperatiflerce benimsenmesi meşruiyetlerini tesis etmelerinin yanında kaynaklara (müşterilere, tedarikçilere vs.) ulaşım gibi de bir artı kazandıracaktır. 19 Mesela, gönüllü ve açık üyelik ilkesini ele alalım. Bu ilke kooperatiflerin cinsiyet, ırk, politik ve dini ayırım gözetmeksizin herkese açık olmasını ve insanların istedikleri zaman kooperatife üye olup istedikleri zaman üyelikten ayrılabilecekleri anlamını ihtiva eder (Mülayim, 2006:78). Kuruldukları bölge içerisinde sadece belirli bir etnik gruba hitap eden veya belirli bir siyasi parti mensubu veya taraftarı kişilere üyelik hakkı tanıyan kooperatiflerin bulundukları kurumsal çevre içerisinde tam manasıyla kabul görmelerinin ihtimali kabil değildir. Dolayısıyla meşruiyetlerini tam olarak tesis edemeyecekler, bu durum da kooperatifin faaliyetlerini yerine getirirken güçlüklerle karşılaşmaları sonucunu doğuracaktır. Kooperatiflerin başarısını etkileyen faktörlerden biri olan “ekonomik ve politik çevrenin direnci” söz konusu bu meşruiyetin tam olarak tesis edilememesinin bir tezahürüdür. İçerisinde yer aldıkları kurumsal çevrede örgütlerin eşbiçimli hale geldiklerini (birbirlerine benzemeleri) ifade etmiştik. Kooperatifler için bir örnek vermek gerekirse; 1163 sayılı kooperatifler yasasında kooperatiflerin ana sözleşmelerinde bulunması gereken zorunlu ve isteğe bağlı hükümler belirtilmiştir. Zorunlu hükümlerden bazıları, “kooperatif adı ve merkezi, kooperatifin amacı ve çalışma koşulları, ortaklık sıfatını kazandıran veya kaybettiren durum ve şartlar, ortakların sorumluluk durumu ve derecesi…” şeklindedir. Gerek yapı kooperatifi, gerek hizmet kooperatifi, gerekse kredi kooperatifi olsun fark etmez, tüm kooperatif türlerinde bu zorunlu hükümlerin yerine getirilmesi gerekmektedir. Söz konusu bu durum zorlayıcı eşbiçimlilik olarak ifade edilebilir. Çünkü devletin koyduğu bu kurala binaen bütün kooperatif türleri bu kurallara uyacak dolayısıyla bir yönden birbirlerine benzeyeceklerdir. İngiltere de kooperatifçilik sektöründe uygu- 20 lanan sistem serbest sistemdir. Bu sistemde devlet ile kooperatifler arasında hiçbir bağlılık yoktur. İngiliz kooperatifçiliğinin özünü oluşturan Rochdale kooperatifçiliğinin bir gereği olan bu sistem sayesinde kooperatifler, devletin yanı başında bağımsız birer varlık olmuş ve devletten hiçbir yardım istememişlerdir. Serbest sistem Danimarka’da da uygulanmaktadır. Ekonomisinin esasını kooperatifçilik oluşturmasına rağmen Danimarka, kooperatifçilik sektörünü tamamen serbest bırakmıştır. Bu uygulama sadece İngiltere ve Danimarka ile sınırlı kalmamış bugün artık bütün AB ülkelerinde “serbest sistem” uygulanmaya başlanmıştır (Mülayim, 2006:97). Bu durum bize taklitçi eşbiçimlilik mekanizmasını hatırlatacaktır. İngiltere ve Danimarka’da uygulamaya konulup devlete herhangi bir yük oluşturmayan ve başarısı kanıtlanan serbest sistem uygulaması, bütün AB üyesi ülkelerce de taklit edilip uygulamaya konmuştur. Eğitim ve meslek edinme sürecinde doğru olduğu öğrenilen uygulamaların benimsenmesi sonucunda da normatif eşbiçimlilik gerçekleşir demiştik. Örneğin, aynı üniversiteden mezun olan iki kişinin başına geçtikleri farklı kooperatiflerde, okulda öğrendikleri benzer tecrübeleri tatbik etmeleri bu kooperatifler arasında belirli yönlerden bir benzerliğin neşet etmesine sebep olacaktır. Sonuç olarak örgüt ve yönetim dünyasının yıllar boyu süregelen tecrübeleriyle oluşan örgüt kuramlarının söylevlerinin tezahürleri, bütün örgüt türlerinde (aynı oranda olmasa da) görülmektedir. Kurumsal kuramın temel özelliklerinin ve kavramlarının kooperatifler üzerindeki uygulamalarının ele alındığı bu çalışma yukarıdaki savımızın bir kanıtıdır. Örgüt kuramlarının getirdiği kavram ve ilkeler hem örgütleri daha iyi anlamamızı kolaylaştırmakta, hem de günlük hayatta çokça karşılaşsak hatta bir üyesi olsak bile bir örgüte farklı bir pencereden bakmamızı sağlayarak ufkumuzu açmakta ve bizi farklı helezonlarda düşünmeye sevk etmektedir. KAYNAKÇA • Scott, W.R., Institutions and Organizations, 3th. Thousand Oaks: Sage Publications, 2008 • Scott, W.R., Organizations: Rational, Natural and Open Systems, Upper Saddle River, NJ: Prentice- Hall, 5th ed, 1992 • Selznick, P., Tva and the Grass Roots: A Study in the Sociology of Formal Organizations, University of California Press Berkeley and Los Angeles, 1949 • DiMaggio, P.J ve Powell, W.W., “Introduction”, in ‘The New Institutionalism in Organizational Analysis’, Ed: Walter W. Powell ve Paul J. DiMaggio, The University of Chicago Press, Chicago, 1991. p.1-38 • DiMaggio, P.J. ve Powell, W.W., The Iron Cage Revisited: Institutional Isomorphism and Collective Rationality in Organizational Fields. American Sociological Rewiew, 1983, p.147-160 • Rowan, B., Organizational Institutionalism at Stanford: Reflections on the Founding of a 30-year Theoretical research program. İçinde Ed: C.B. Schoonhoven ve F. Dobbin, Stanford’s Organization Theory Renaissance1970-2000, 2010, p.3-21 • Oliver, C., Strategic Responses to Institutional Processes. Academy of Management Review, 1991, 16 (1) p.145-179 • Çakar, M. ve Danışman, A., “Kurumsal Kuram” Örgüt Kuramları, Ed. H. Cenk Sözen, Nejat Basım, Beta Yayınları, Ankara, 2012 s.241-269 • Rehber, E., Kooperatifçilik, Ekin Yayınları, Bursa, 2011 • Mülayim, Z.G., Kooperatifçilik, Yetkin Yayınları, Ankara, 2006 21 MERA KULLANIMI VE ISLAHI KOOPERATİFLERİ Mevlüt MÜLAYİM * Meralar önemli ve ucuz yem kaynaklarımızdandır. Yem hayvancılıkta genel masraflar içerisinde en büyük payı (%70 dolayında) almaktadır. Hayvancılık işletmelerinde hayvanların dengeli ve daha ucuz yemle beslenebilmesi önemli olup özellikle küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinde meraya ihtiyaç vardır. Meraya dayalı hayvancılık ahırda beslemeye göre her zaman daha kazançlıdır. Bu nedenle meraların kullanımı ve ıslahı hem meraların kaynak olarak değerlendirilmesi, hem de kazançlı hayvancılık için mutlaka gereklidir. Çayır, mera, yaylak ve kışlaklar hayvan beslenmesinde doğrudan, insan beslenmesinde ise dolaylı olarak faydalanılan önemli kaynaklarımız arasındadır. Her canlının hayati faaliyetlerini sürdürebilmesi ve verim verebilmesi için besin maddelerine ihtiyacı vardır. Canlıların beslenme ihtiyacı hayatın her döneminde temel ihtiyaçtır. İnsan yavrusu; doğum sonrası ana karnında annesinden aldığı besinlerle, doğduktan sonra da annesinin sütüyle yaşamını sürdürmektedir. Canlı bebek belirli bir süreden sonra anne sütünün yanında tabiatın kendisine sunduğu besinlerle beslenerek büyür, gelişir, öğrenir ve çalışır. Beslenmede insan ihtiyacı olan ve besinlerin bileşiminde bulunan 40’ı aşkın besin öğesi, kimyasal yapıları ve besin içerikleri ile vücudun sağlıklı büyüme ve gelişmesinde etkindirler. Canlılar enerji * Prof. Dr., Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü Başkanı ve Çayır Mera ve Yem Bitkileri Ana Bilim Dalı Başkanı- Konya ([email protected]) 22 ihtiyaçlarını tükettikleri besin maddelerinden karşılamaktadırlar. Vücut için gerekli enerji; tükettikleri besin maddelerinden, besin maddelerinde ki karbonhidratlar, yağ ve proteinlerden sağlanır. Proteinlerin esas görevi vücut organlarının yapısını tamamlamak ve onarımını yapmaktır. Bu nedenle protein büyüme ve gelişme için başta gelen besin öğesidir. Protein bütün hayvansal ve bitkisel besinlerde bulunmasına rağmen miktar ve kalitesi yönünden farklılıklar vardır. Bu nedenle canlılar bitkisel ve hayvansal protein kaynaklarından belirli oranda tüketmelidirler. Türkiye’de kişi başına günlük kalori tüketimi dünya ortalamasından yüksek olmakla birlikte daha çok bitkisel kökenli ürünler tüketilmekte, hayvansal ürünler ise istenilen orandan daha az oranda tüketilmektedir. Türkiye’nin enerji ve protein üretimi yeterli görülse de, hayvansal kökenli enerji ve protein üretimi bakımından eksiklik söz konusudur. Bunun doğal sonucu olarak ülkede nüfusun önemli bir bölümünün dengesiz ve yetersiz beslendiği söylenebilmektedir. Yeterli üretimin yapılamadığı veya temini mümkün olmayan yerlerde yeterli hayvansal ürünlerle beslenemeyen insanlarda görülen bu dengesiz beslenme sağlık ve verim problemlerini de birlikte getirmektedir. Bitkisel ve hayvansal üretimin artırılması, verimliliğin yükseltilmesi yanında sağlıklı ve standartlara uygun üretim aranılır hale gelmiştir. Yetiştirme tekniğine uygun yapılan bitkisel ve hayvansal üretimlerde sağlıklı, standartlara uygun ve verimli ürün elde edilebilmektedir. İşte bu rine göre toplam üretim miktarı ve izlenen yaklaşımla meralardan doğru faydalanma- tarım politikalarına göre değişmektedir. da mera yönetim birlikleri yerine “mera kullanımı ve ıslahı kooperatifleri” kurulması hususu ele alınmıştır. Kooperatifler bitkisel üretim ve hayvancıGelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, lık üretim kollarına göre ayrı veya birlikte modern ve çağdaş devletlerde ekonomi- kurulmakta ve hizmet vermektedir. Haynin bütün dallarının devlet eliyle yürütül- vancılık, bitkisel üretim veya her ikisini de mesini savunmak günümüzde mümkün içine alan tarımsal kooperatifler ülkemizde değildir. Günümüz insanı refah seviyesini kooperatifleşme ruhuna uygun hareket yükseltmeyi, daha iyi yaşama ve gelişmeyi ettikleri sürece ortağı olan çiftçisinin üredüşünmektedir. Bu hedef toplumun huzur- timlerini artırarak onlara beklenen faydayı lu, güvenli, birlik içerisinde olmasını, tek- sağlamaları yanında ortaklarının işletmeci nolojiye uyumluluğu ve daha çok çalışma- ruhunu kazanmasını da sağlamaktadır. sını gerektirmektedir. Birlikte çalışmanın, ele alınan konularda başarılı olmanın yollarından biri de kooperatifleşmedir. Kooperatifleşmenin ana unsuru üreticilerin teşkilatlandırılması ve güç birliği yapmalarıdır. Üreticiler kooperatife ortak olKişilerin tek başına yapamayacakları işleri makla gelirleri ve rekabet güçleri artmakbirlikte yapma, bazı ekonomik ve sosyal ih- tadır. Tarım işletmelerinde hayvancılıktan tiyaçların karşılanmasında kooperatifler ö- sağlanan gelirin umumi gelirdeki payım nemli görevler üstlenmektedir. Kooperatif- arttırmak için girişilecek faaliyetlerin, doler toplumda önemli ve itici bir güçtür. Bir- laylı da olsa işletmelerdeki diğer üretim likte üretime veya sosyal yaşantıya katkıda dallarındaki verimliliği de yükselteceği bibulunabilmek için kooperatiflerin farklı a- linmektedir. Hayvancılık tarım işletmelelanlarda faaliyet göstermeleri, kaynakların rindeki diğer üretim faaliyetlerinin dinamidoğru kullanılmasına, üyelerinin ve bulun- ğini teşkil etmektedir. Kooperatifleşme ile dukları çevrelerin gelişmesine katkı sağla- teknoloji kullanımı ve piyasa takibi daha maları ile gelişmişlik düzeyinin artmasına etkin ve hızlı gerçekleşmektedir. sebep olmaktadır. Farklı alanlarda kurulan Türkiye’nin tarım sektörü bugünkü konukooperatiflerden biri de “Tarımsal Koopemuna gelmesinde tarımsal alanda kurulratifler” dir. Tarımsal Kooperatifler kırsal muş olan kooperatiflerin olumlu etkilerikesimde toplumu birleştirici, bilinçleştirici, nin olduğu da bir gerçektir. Günümüzde ekonomik ve sosyal alanda önemli ve itici bu gelişmeler sonucu ilkel yöntemlerle tek bir güçtür. Tarımsal kooperatifler içerisinde bitki yetiştiren ve kendine üreten işletmeyeni bir yaklaşım; ortak “Mera Kullanımı ve lerin yerini, büyük ölçüde modern girdi Islahı Kooperatifleri” olmalıdır. kullanan, çeşitli ürün yetiştiren ve pazara Tarım işletmelerinde yapılan üretim faali- sunabilen işletmeler almıştır. Türkiye’de yetleri bitkisel ve hayvansal üretim olarak hayvancılık genellikle küçük aile işletmeiki alt başlıkta toplanmaktadır. Tarımsal ü- lerinde, diğer tarımsal faaliyetlerle bir retim faaliyetleri işletmenin umumi gelirini bütünlük içinde yürütülmekte idi. Küçük dolayısı ile de çalışanların refah seviyeleri- işletmelerde, hayvancılığın üretim ölçeğini yükseltmedeki etkinliği, üretim sektörle- nin küçük olmasına rağmen, aile için bü23 yük önemi vardır. Hayvancılık faaliyeti; işletmelerde besin kaynağı, nakit ihtiyacının karşılanması, istihdam yaratması ve toprak verimliliğine katkısı gibi işlevleri de yerine getirebilmektedir. Son yıllarda çok sayıda hayvana sahip büyük hayvancılık işletmeleri kurulmuş ve kurulmaya da devam edilmektedir. Tarımsal kooperatifler arasında “Mera Kullanımı ve Islahı Kooperatifleri” bu güne kadar kurulmamış, ancak mutlaka kurulması gereken kooperatifler olduğunu düşünmekteyim. Çünkü kooperatiflerin kuruluş amaçları ile mera kullanım amaçları çelişmemektedir. Meralar; bir yerleşim yerinde hayvan sahiplerince ortak kullanılan alanlardır. Sadece ot verimi açısından ele alınÜlkemizde bu güne kadar birçok alanda maması gereken bu alanlardan beklenilen kooperatifler kurulmuştur. Farklı bütün fayda ve önemin gerçekleşebilmesi alanlarda ve farklı isimlerle kurulan bu için meraların bilgili, bilinçli ve doğru kulkooperatifler iyi yönetildiklerinde ortağına lanılmaları gerekmektedir. Ortak beklentive ülke ekonomisine katkı sağlamış ve lerin gerçekleşmesinde mera kullanımında sağlamaya devam etmektedirler. Ülkelerin 4342 sayılı mera kanunu ve ilgili yönetmeekonomisinin gelişme dönemlerinde bazı liklerde “Mera Yönetim Birlikleri”nin kurulyatırımların devlet eliyle yapılması bir ması istenilmektedir. zaruret olsa bile, günümüzde modern ekonomik anlayışın gereği kurumların Bilindiği üzere Mera Kanunu 1998 yılında özelleşmeleri normal kabul edilmektedir. kırk yıllık rüyanın gerçekleşmesi olarak duÖzelleşen devlet yatırım kuruluşları yuruldu ve bu slogan üzerinden çıkartılaözel sektör veya kooperatiflerce satın rak 28 Şubat 1998 tarihinde yürürlüğe giralınmakta ve işletilmektedir (Örnek; di. 1998 yılından bu yana meraların da bir 1990’lı yılların başında başlamış olan şeker kanunu var olmuş oldu. Ülkemizde meralar fabrikalarının özelleştirmeleri). Ortaklık 4342 sayılı mera kanunu ve bu kanuna dapaylarının çoğunluğu pancar ekicileri yanılarak hazırlanan yönetmelik hükümlekooperatiflerinin olan şeker fabrikalarında, rine göre kullanılmaktadır. devlete ait olan hisseler kooperatifler tarafından satın alınmak suretiyle Mera kanununun çıktığı ilk yıllarda kadastkooperatiflerin yönetimine geçmiştir. Böy- ro geçmeyen alanlarda veya kadastro çalışlece özelleşen, kooperatiflerin sahibi oldu- ması yapılmamış alanlarda bazı sıkıntıları ğu fabrikalar, yani esas sahiplerince yöne- da beraberinde getirmiş olmasına rağmen tilmeye başlanmış, bazı fabrikalar eskiye mera kullanımında uyulması gerekli kurallar bu kanuna göre düzenlenmesi istegöre daha iyi yönetilir hale gelmiştir. nilmektedir. Gıda Tarım ve Hayvancılık BaOrtaklarınca iyi yönetilen çok ortaklı ve kanlığı tarafından yürütülen bu kanunla 16 farklı alanda kurulmuş olan kooperatifler; yıllık süre içerisinde bazı konularda olumlu kuruluş alan ve amaçlarına göre hizmet gelişmeler kaydedilmesine rağmen, istenietmekte ve ortaklarının ihtiyacının karşı- len adımların tamamı yeterli noktaya getilamaları yanında yörede gelişme ve refah rilemedi. Mera kullanımı, ıslah çalışmaları, düzeyinin artmasına katkı sağlamaktadır- kiralama ve mera yönetim birlikleri konular. Yeni iş alanları oluşturmaları, istihdama larında halen yeterlilik düzeyine gelinemeolumlu katkı sağlamaları yanında günü- di. Mera Kanunu Uygulamalarında “Mera müzde gelişen teknoloji ve bilginin takibi- Yönetim Birlikleri” ile meraların yerinden ne de o yörede öncülük etmektedirler. yönetilmeleri ve ıslah çalışmalarının ya24 pılması düşüncesi kooperatifçilik anlayışı ile tam örtüşmekte ve mevzuat ile de çelişmemektedir. İşte bu nedenle “Mera Kullanımı ve Islah Kooperatifleri kurulması önerilmektedir. Ülkemizdeki kaba yem açığını kapatılmasında ve hayvancılığın gelişmesine önemli katkıda bulunacağını ümit etmekteyim. Mera Kanununda bazı maddeleri gözden geçirecek olur isek; “mera kanununda mera, yaylak ve kışlakların tespiti ve tahditlerinin yapılarak köy ve belediye tüzel kişiliklerine tahsis edilmesi, belirlenecek kurallara uygun şekilde kullanımının sağlanması, bakım ve ıslahlarının yapılarak verimliliklerinin artırılması, kullanımlarının denetlenmesi ve korunması öncelikli amaçlar olarak belirlenmiştir”. Mera yönetim birliklerinin hukuki durumuna göre; Mera Kanununun 19. Maddesi, Mera Yönetmeliğinin 11., 12. maddeleri ve 99/1 sayılı TUGEM Uygulama Talimatı kapsamında Mera Yönetim Birliklerinin Kuruluş, Çalışma Usül ve Esasları ile görevleri düzenlenmiştir(aşağıda şekilde gösterilen). “Üç yılda bir yapılacak olan genel kurul ile asil ve yedek üyeler yeniden belirlenir. Seçilen beş asil üye ile doğal üyeler kendi aralarında başkanlarını seçer. Oyların eşit olması halinde başkan kura ile belirlenir. Mazeretsiz olarak üst üste iki kez toplantıya katılmayan seçilmiş üyelerin üyelikleri düşer. Boşalan üyenin yerine, seçimle gelen ilk sıradaki yedek üye görev yapar. Ekonomik arazi büyüklüğü mevcut olmayan mera, yaylak, kışlak ve umuma ait otlak ve çayır alanları için Mera Yönetim Birlikleri kurulması zorunlu değildir”. Mera Yönetmeliğinin 11. Maddesi; “Mera Yönetim Birlikleri köy veya belediyede oturan hayvancılıkla uğraşan çiftçiler arasından, mera, yaylak ve kışlaklar ile umuma ait çayır ve otlakların Tespit, Tahdit ve Tahsis işlemleri tamamlandıktan sonra, seçimle belirlenen beş asil ve beş yedek üyeden oluşur. Ayrıca, Köylerde Muhtar, Ziraat Odası Temsilcisi, Belediyelerde Çiftçi Mallarını Koruma Başkanları ve Ziraat Odası Başkanları, Köy veya Belediyede bulunan tarımsal ve çevre ile ilgili sivil toplum örgütü temsilcilerinden en fazla üyeye sahip ilk ikisinin göstereceği iki üye Mera Yönetim Birlikleri’nin doğal üyesidir. Mera Yönetim Birlikleri her ay sonu çoğunlukla toplanır, yapılan çalışmaları değerlendirir. İhtiyaç duyulduğu zamanlarda üç üyenin talebi veya başkanın çağrısı ile Mera Yönetim Birlikleri olağanüstü toplanabilir. Mera Yönetim Birlikleri salt çoğunlukla toplanır ve katılanların salt çoğunluğu ile karar alır. Alınan kararlar, karar defterine işlenir ve üyelerce imzalanır” denilmektedir. ÇİFTÇİ AİLE REİSİ ÇMK BAŞKANI ÇİFTÇİ AİLE REİSİ ZİRAAT ODASI BAŞKANI DOĞAL ÜYELER MERA YÖNETİM BİRLİĞİ ÇİFTÇİ AİLE REİSİ ASİL ÜYELER 5 YEDEK ÜYE TARIMSAL VE ÇEVRE AMAÇLI STK ÜYESİ ÇİFTÇİ AİLE REİSİ TARIMSAL VE ÇEVRE AMAÇLI STK ÜYESİ ÇİFTÇİ AİLE REİSİ Mera Yönetmeliğinin 12. Maddesi “Mera Yönetim Birliklerinin görevlerini “şu şekilde belirtmekte olup;. a) Mera Yönetim Birlikleri, Komisyon tarafından saptanan otlatma mevsiminin başlamasından en az on beş gün önce toplanır. Komisyonca belirlenen otlatma 25 planlarının uygulanması ve verilen diğer görevleri görüşerek gerekli kararları alır ve bu kararları alışılmış araçlarla, yazılı ve sözlü olarak ilgililere duyurur. tiflerle örtüşmekte ve yöredeki tarımsal sivil toplum temsilcilerinin birlik yönetimlerinde doğal üye olarak görev alınması da istenilmektedir. Bu nedenle meraların kullanılması ve ıslahı da bu amaçla kurub) Çayır, mera, yaylak ve kışlaklar için lacak kooperatifler yoluyla yapılabileceği Komisyonca yapılan otlatma planlarının en kanaatine varılmaktadır. Ayrıca kooperaiyi şekilde uygulanmasını sağlar. tifçilik anlayışının geliştiği yörelerde öncec) Çayır, mera, yaylak ve kışlakların likle başlanılarak bir eksiklik de giderilmiş bakım, ıslah çalışmalarını organize eder, olunacaktır. Mera yönetim birliklerinin etbu alanların otlatma planlarına uygun kin hale getirilebilmesi için kuruluşunda, görev alacakların sorumluluklarının ağırlıotlatılmalarını kontrol eder. ğı ve karşılığının olmaması nedeniyle yeni d) Çayır, mera, yaylak ve kışlaklardan bir düzenleme yapılmalı veya bu birlikleelde edilecek ihtiyaç fazlası ürünlerin rin görevleri bu amaçla kurulacak “Mera satılmasını, gelirlerinin köy sandığına Kullanım ve Islahı Kooperatifleri” yanında veya belediye bütçesinde ayrı bir hesaba yörede mevcut tarımsal amaçlı kooperatifyatırılmasını sağlar. lere de devredilebilmelidir. e) Otlatma hakkından doğan gelirlerin yani otlatma ücretlerinin toplanması, köy sandığına veya belediye bütçesinde ayrı bir hesaba yatırılmasını ve bunların mevzuata uygun olarak harcanmasını sağlar. Komisyonca belirlenecek ayni ve nakdi katkıların toplanarak mera ıslah ve geliştirme işlerinde kullanımını gerçekleştirir. f) Köy veya belediyeye tahsis edilen mera, yaylak ve kışlakların bu Yönetmeliğin 9 uncu maddesinde belirtilen işaretlenmiş sınırların korunması, tecavüzlerin önlenmesi, bu tecavüzlerin ilgililere bildirilmesi ile yükümlüdür. g) Mera, yaylak ve kışlakların, sınırlarının muhafazası, korunması, tecavüzlerin önlenmesi ve benzeri hizmetler için görevlendirilen korucuları denetler. Meralardan faydalanan hayvan sahipleri ortak çıkarları için meraları mera amenajman tekniğine uygun faydalanmak zorundadırlar. Sadece bir çoban temininde bir araya gelebilen hayvan sahipleri Mera Yönetim Birlikleri, Mera Kullanım ve Islahı Kooperatifleri veya tarımsal kooperatifleri ile konu uzmanı teknik eleman çalıştırarak meralardan beklenen fayda ve önemin gerçekleşmesini sağlayabilirler. Ortaklar oluşturdukları birlik veya kooperatifleri ile bu işleri üstlenecek, ortak çıkarlar daima önde tutulacak ve meraların doğru kullanılması ile meradan beklenen diğer faydaların artması yanında sürdürülebilirliği sağlanmış olacaktır. Özellikle Orta Anadolu bölgemiz gibi bazı yörelerimizde meralardan beklenen fayda ve önemin artırılması ve sürdürülebilmesi için acil tedbirler almaya da ihtiyaç duyulmaktadır. h) Komisyonlarca Kanun ve bu Yönetmelik hükümlerine göre verilen görevlerin yeri- Mera Yönetim Birliklerinin istenilen hedefe varabilmeleri için bu isimle koopene getirilmesini sağlar” denilmektedir. ratif kurulmasa bile kooperatif olan yerleGörüleceği üzere mera yönetim birlikle- şim yerlerinde, kooperatif yöneticilerinin rinin amacı, görevi ve seçimleri koopera- mera yönetim birliklerinde görev almaları, 26 fiilen olmasa bile görünüşte benzer yöneticilerle yönetilmeleri bile önemli bir adım sayılabilir. Mera Alanı(Afyon, M.Mülayim) Kooperatifle ilgili bu yazımda bir hususu da belirtmekte fayda görüyorum. 1163 sayılı kooperatifler kanunun seçimle ilgili maddesinde değişiklik yapılması hususudur. Kooperatifler kanuna göre kurulmuş binlerce üyeye sahip olan kooperatiflerde yapılmakta olan seçimlerin, ilgili bakanlıklardan alınarak seçim kurullarına verilmesi kooperatiflerin geleceği, seçim güvenliği, hizmetin etkinliği, kişilerin seçme özgürlünü kullanabilmesi ve kooperatiflerin sürErozyona Açık Mera Alanı(Karapınar- Kondürülebilirliği açısından mutlaka gözden ya, M.Mülayim) geçirilmelidir. Tohumculuk Kanununa (Kanun No. 5553 Kabul Tarihi : 31/10/2006) göre kurulan alt birliklerde seçimler seçim kurullarınca yapılmaktadır. Tüketim, inşaat ve farklı amaçlarla kurulan tarımsal kooperatiflerde yöneticilerin kooperatifçiliği sürekli bir gelir kapısı haline getirilmemesi ve birçok kooperatiflerde görülen kooperatif ağalığına son verilebilmesi için seçimle ilgili maddeler gözden geçirilmeli, bu değişiklik mutlaka yapılarak Alt Birliklerde olduğu gibi seçimlerin “Seçim Kurulları”nca yapılması sağlanılmalıdır. Mera ve Sıvat (Karaman- M.Mülayim) Mera (Antalya- M.Mülayim) 27 YEŞİL HAREKETİN SİYASALLAŞMASI: YEŞİLLER PARTİSİ Hasan YAYLI * Çevreci hareketin siyasallaşması ya da partileşmesi, sürekli olarak gruplar arasında tartışma konusu olmuştur. Radikal kanatta yer alan ve çevreci oluşum içerisindeki en önemli gruplardan birini eko-anarşistler oluşturmaktadır. Eko-anarşistler, parti politikasının doğal kötülüklerine ve herhangi bir geniş örgütün üyesi olmanın gerektirdiği uzlaşmalardan dolayı partileşmeye karşıdırlar. Oysa ABD’deki yeşil hareketin önde gelenlerinden Theodore Roszak, yeşil hareket için şu ifadeyi kullanmaktadır: “Tek başına hiçbir ideolojik formülasyon hem bu kadar zengin bir çeşitlilik taşıyan deneyim ve duyguyu yakalayıp hem de herkesin bağımsızlığını ve kendine özgü niteliğini koruyamaz”. Yani bir kısım çevrecinin iddia ettiği gibi yeşil hareket, kültürel tekleşmeyi gerekli kılmamaktadır. Hatta çeşitlilik yeşil hareketin önemli unsurlarından biri olarak görülmektedir (Ceritli,2001:215). Modern çevre hareketine daha yakın sayılabilecek örneklerse ancak 1980’li yıllardan sonra görülmeye başlanmıştır. Bu yıllarda, “korumacı” ya da “yeşil” olsun, pek çok çevreci grup ortaya çıkmış, çevre hareketi, kamuoyunda hiç olmadığı kadar sesini duyurabilmiş, çevre sorunlarının o güne değin gözden kaçırılan- toplumsal yönleri vurgulanıp siyaset ile bağlantısı kurulabilmiştir. İşte Yeşiller Partisi de, bu dönem de yaşanan, çevreciliğin güçlenmesi, çevrenin siyasallaşması sürecinin bir ürünü olarak ortaya çık* Doç.Dr., K.Ü. İİBF Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi, ([email protected]) 28 mıştı (Duru,2002:180). 1970‘li yıllarda kapitalist sisteme önemli eleştiriler yönelterek popülaritesini artıran, ileri ki yıllarda insan-doğa ilişkisi bağlamında farklı birçok tepkiyi de bünyesinde birleştiren yeşil hareket, bu noktadan itibaren siyasallaşmaya başlamıştır. Yeşil eleştirinin ötesinde bir grubu anlatan yeşiller kavramı, özellikle çevre kavramına göre, hem farklı anlamlara hem de farklı işlevlere sahiptir. Kavram, Alman Yeşillerinin 1983 yılında yapılan seçimlerde federal parlamentoya temsilci sokma başarısını elde etmesinden sonra moda olmaya başlamıştır. Bu çerçevede kurulan yeni partilere isim babalığı yaptığı gibi, önceden kurulmuş benzeri partiler de isimlerini bu yönde değiştirmişlerdir (Kapıkıran,2010:25). İlk yeşil parti 5 Haziran 1972’de Yeni Zellanda’da kurulmuş, ikincisi 1973 yılında İngiltere’de Ekoloji Partisi adıyla faaliyete geçmiş ve 1987’de adını Yeşil Parti olarak değiştirmiştir (Karabıçak & Armağan,2004:210). Bunların en önemlisi; 1968 öğrenci hareketlerinin üzerine 1979 yılında kurulmuş olan Alman Yeşil Partisi’dir. Almanya’da 1970’ler boyunca gelişen ve geleneksel üç partili sistemi kırarak meclise girmeyi başaran Yeşil Parti’yi doğuran toplumsal muhalefet akımını, iki ana temayı esas alarak incelemek mümkündür. Bu iki temel yaklaşım: “Yurttaş İnisiyatifleri” ve “Alternatif” hareketlerdir. Belirtilen iki temel muhalefet hareketinin ortak noktası, parlamento dışı olmaları, kendilerinin hiçbir siyasal parti veya grup tarafından temsil edilemeyecekleri inancını taşımalarıdır. Yurttaş inisiyatifi kavramının kökeninde, hakkını arayan, hesap soran ve etkin bir yurttaş tipi vardır. Bu yurttaş inisiyatifleri, Almanya’daki Yeşil Parti’nin oluşum ideolojisini belirlemektedir (Kavas,2011:44). 1983 yılında, Almanya’daki ‘Yeşiller Partisi’ nin parlamentoya girmesi, yeşil hareketin, yani ekolojist hareketin, siyasal alanda en çok yankı uyandıran başarısı olarak kabul edilmektedir (Yardımcı,2006: 33). için çok mücadele etmesini gerektirmiştir (March:11). Ekoloji, sosyal düşünce-sosyal adalet, herkes için demokrasi ve âdem-i merkeziyet, şiddet karşıtçılığı, Alman Yeşil Parti’sinin ideolojileri arasındandır. Özetle Almanya gibi diğer Yeşil Partiler, batı sosyal oluşumundaki bozukluğa genel bir tepki olarak gelişmiştir (Kavas,2011:45). Yeşil partilerin 1983‘de Almanya‘da olmak üzere Avrupa‘nın birçok ülkesindeyerel yönetimlere, parlamentolara girecek kadar oy almaya başlamaları, sosyalist ve sosyal demokrat partiler, hatta sağ partilerin de program ve vaatleri arasına çevre konusunu almalarına neden oldu (Kapıkıran,2010: 63). Yeşil partilerin ideolojide ve söylemde öne çıkardıkları temalar; ekoloji, bireycilik, katılımcı-doğrudan demokrasi, genel bir sol kanat, eşitlikçi tavır, üçüncü dünya ile dayanışma ve tek taraflı silahsızlanmadır. Yeşiller, tek yanlı silahsızlanma ve nükleerden arındırılmış bir Avrupa aracılığıyla barışı, uluslararası işbirliği yoluyla da doğal çevrenin korunmasını amaçlamaktadırlar. Ekonomik büyümeye doğrudan karşı çıkışı temsil etmektedirler (Kapıkıran,2010:26). Uç sol partiler bilinçli olarak ve artan oranda merkez soldan insan kazanmakta başarılı olmaktadır. Uç sola son dönemde artan desteğin (Örneğin Alman Solu’na 2005’de, Hollanda’daki SP’ye 2006’da, Danimarka’da SF’ye 2007’de) dörtte biri sosyal demokratlara duyulan hoşnutsuzluktan, kalanı ise liberallerden, yeşil partilerden ya da hiç oy kullanmamışlardan gelmiştir. Aslında Yeşil partiler uç sol oyların en büyük kaynağı, olmakla beraber ‘ne sol, ne sağ’ imajlarına rağmen aktivistleri genellikle kendini solda tanımlamaktadır. Finlandiya ve İsveç’teki Yeşillerin başarılı olma nedenlerinden biri de buralardaki uç sol partilerin, Norveç ve Danimarka gibi yeşil rakiplerin yokluğunda kendilerine ‘eko-sosyalist’ kimliği veren uç sola oranla, çok daha güçsüz olmasıdır. Benzer biçimde güçlü bir Yeşil Parti’nin varlığı Alman Sol Parti’nin, Batı Almanya’da tabanını genişletme çabalarını engellemiştir. Diğer yandan Sol Parti’nin güçlü olması da Yeşillerin Doğu Almanya’da kök salmak Yeşil partiler ayrıca Avrupa Birleşik Solu/İskandinav Yeşil Solu Konfederasyon Grubu adı ile Avrupa Parlamentosu’nda yer almaktadırlar. Bugrup on üç üye devletten gelen otuzbeş parlamento üyesiyle altıncı büyük gruptur (Oy oranı 4,3’tür). Grubun siyasî anlamda en temel hedefi, mevcut Birlik modelinden farklı olarak öngördüğü ve karşı karşıya bulunulan önemli sorunların ortadan kaldırılmasını amaçlayan yeni bir kalkınma modelini üstlenecek, tamamen demokratik kurumlara dayalı bir Avrupa bütünleşmesini sağlamaktır. Artarak süren işsizlikle mücadele edilmesi, çevreye saygı gösterilmesinin sağlanması, tüm yurttaşlara en yüksek düzeyde eşit haklar sağlanacak ortak bir sosyal alan yaratılması ve kendi ülkelerindeki yoksulluk nedeniyle geçimlerini Birlik içinde sağlamaya mecbur kalan vatandaşların ihtiyaçlarının karşılanması, grubun Birlik içinde çözümlenmesini gerekli gördüğü önemli konulardır. Grup, üye devletlerin ekonomilerinin sürekli olarak yakınlaştırılması amacıyla 29 tam bir dayanışma içinde işleyen bir Avrupa oluşumunu arzulamakta ve güçlü üye devletlerin kendi politikalarını diğerlerine dayatmalarına karşı çıkmaktadır (Akçadağ:1). 1989’daki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde İngiltere’deki oyların %15’ini kazanmasına rağmen İngiliz seçim sistemi sebebiyle Avrupa Parlamentosu’na temsilci gönderemedi. Belçika’daki 1981 seçimlerinde %5 oy alarak Avam Kamarası’nda 4, Senatoda 5 sandalye kazanması, bir yeşil partinin ilk önemli başarısıydı. Almanya’da ise 1980 ile 1982 arasında Yeşiller Partisi altı eyalet parlamentosunda temsil edildi. 1983 genel seçimlerinde de %5,6 oy alarak Federal Meclis’te 27 sandalyeye sahip oldu (Ayvaz & Tekalan,1992:4). Fransa‘da bulunan iki yeşil siyasi partiden Yeşiller Ekolojist Parti dağılmıştır. Yeşiller (Les Verts) faaliyetlerini sürdürmeye devam etmektedir. Fransa‘da çevre sorunları konusunda Kültür ve Çevre Bakanlığı temel kuruluştur. Başbakanlığa bağlı Yüksek Çevre Sorunları Komitesi‘nin başkanlığını da Kültür ve Çevre Bakanı yürütmektedir (Kapıkıran,2010:69). 1980’lerin sonuna doğru Türkiye’de çevre hareketinin bir ölçüde siyasallaşmaya başlar; bu durumu, hem ortaya konan etkinliklerin biçimindeki gelişmelerden hem de çevre hareketinin beslendiği düşünsel kaynaklardaki değişimden gözlemlemek olanaklıdır. Bu anlamda, önceleri yalnızca doğa korumacılığı ve kirliliğin önlenmesi ile ilgilenen çevre hareketi, artık çevre sorunları ile toplumsal ilişkiler/siyaset arasındaki güçlü bağı görmeye başlamıştır. Yeşiller Partisi’nin de böyle bir yaklaşım değişikliğinin ürünü olduğunu söylemek çok da yanlış olmayacaktır (Duru,2002:183). Özellikle Türkiye’de yeşil hareket, 1980‟li yılların ikinci yarısında Gökova termik sant- 30 ralına, Ankara’da Güvenpark’ın otopark yapılmasına, İstanbul’da Ak Çimento’ya karşı çıkışlarla, Dalyan-İz tuzu plajında açlık grevinde bulunmaları ve benzeri eylemlerle başlamıştır (Kavas,2011:80). 1984′ten başlayarak Gökova termik santralının yapımına ve işletilmesine karşı gerçekleştirilen etkinlikler; 1986′da Ankara’da Zafer Park, 1987′de Güvenpark için düzenlenen kampanyalar; 1987′de Dalyan’da yapılması tasarlanan turistik tesis için gösterilen tepkiler; 1989′da Taşkışla’nın otele ve Maçka Kışlası’nın borsa binasına dönüştürülmesini, Aliağa’da termik santral kurulmasını engellemeye yönelik etkinlikler; 1990′da Pamukkale’nin kurtarılması için başlatılan kampanya; 1993′de oluşturulan “Nükleer Karşıtı Platform” ve “Nükleer Karşıtı Kongre”; 1994′de “II. Nükleer Karşıtı Hafta” kapsamında gerçekleştirilen etkinlikler, Datça’da yapılan I. Ütopyalar Toplantısı, Akkuyu’da yapılacak nükleer santral için oluşturulan güç birliği; 1990′larda başlayıp bugüne değin gelen Bergama Direnişi (Duru,2002:182). Çevreci akım 1980‘li yılların ortalarına kadar siyasallaşma eğilimi taşısa da,1986 yılından sonra bu siyasallaşma eğilimi üst noktalara taşınmıştır. Bu eğilim 1988 yılında Yeşiller Partisi‘nin kurulmasına yol açmıştır. Çevreci akımın partileşme süreci iki yoldan olmuştur. Bunlardan birincisi, Radikal Demokratik Birlik Partisi, diğeri ise İzmirli Yeşiller olarak da bilinen Yeşil Parti‘dir (Kapıkıran,2010:89). Partinin 6 Haziran 1988 günü İçişleri Bakanlığı’na verilen örgüt program ve tüzüğünde örgüt amacı; “Demokratik bir topluma ulaşmayı ve bu çerçevede yurttaşların değişik alanlarda inisiyatiflerinin oluşmasını, dünya barışını ve her ne sebeple doğanın dengesinin bozulmasını engellemek” olarak belirtmiştir. Programın gerekçe kısmında, Yeşiller Partisi için; • Yepyeni bir alternatiftir. • Tepeden yönetilen partilere karşı yeni bir siyasal model olarak taban demokrasisi üzerinde partileşmenin örneğini verecektir. • Ekonomik bunalımların aşılması için, enerji, ulaşım, eğitim, konut, sağlık gibi yatırımlarda ekolojiye, doğaya, kültürel değerlere ve insana zarar vermeyecek yatırımlar öngörmektedir. • Ekolojik sistemin, tüm canlıların sosyal ilişkilerin insan hak ve özgürlüklerinin, barış içinde yaşamanın korunmasının mücadelesini temel ilke olarak benimsemiştir. • Kalkınma, ilerleme modellerinde teknolojiyi kullanmada, öncellikle ekolojiyi, doğal kültürel varlıkları, insan hak ve özgürlüğünü, barışçılığı koruma ağırlıklı bir partidir. • Üretim gereksiniminde, gerçek gereksinimlere yönelik katılım ve özyönetim ilkelerine dayanan bir üretimin oluşturulmasından yanadır. • Devletleştirme yerine yerel, merkezi olmayan, taban denetimine dayalı örnek çalışma birimleri oluşturulmasını öngörmektedir (Kavas,2011:82). Yeşiller Partisi‘nin iktidar olma gibi bir arzusu olmamıştı. Yeşiller Partisi‘nineski genel başkanlarından Celal Ertuğ bu tutumu, hükümet olmayı değil, tabanda iktidar olmayı amaçlayan bir düşünce‘ olarak dile getirmiş tir(Kapıkıran,2010:90). 1991’de yapılan olağanüstü kongrede ilk başkan Celal Ertuğ’un görevi de sona erdi; yeni başkan Bilge Contepe oldu. Ancak Contepe yalnızca yedi ay boyunca bu görevde kalabildi. Parti’nin üçüncü genel başkanlığına Aydın Ayas getirildi. 19 Haziran 1993’deki kongrede, tüm üyelikler feshedilip, yeni bir örgütlenme arayışı içine girmeleri için 15 kişilik bir çalışma grubu oluşturulma- sı öngörüldü. Böylelikle uygulamada partinin varlığına son verilmiş oldu. Anayasa Mahkemesi’nin sonradan vereceği kapatma kararı da bu durumun hukuksal açıdan ifade edilmesiydi: Anayasa Mahkemesi, Yeşiller Partisi’nden “bağlı ilçelerini de kapsayan iller örgütü kesin hesabı ile birlikte birleştirilmiş kesin hesabı” istemişti. Yeşiller Partisi, genel merkez hesabını gönderdiği halde taşra örgütü ile ilgili gerekli bilgileri ve 1988 yılına ait kesin hesap çizelgelerini -iki kez istenmesine karşın- göndermedi. Başka bir deyişle 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası’nın 73. ve 74. maddelerinin öngördüğü yükümlülükleri yerine getirmemişti. Bu gerekçelerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Anayasa Mahkemesi’nde Yeşiller Partisi’nin kapatılması istemiyle açtığı davanın sonuçlanmasıyla Yeşiller Partisi’nin hukuksal varlığı da 10 Nisan 1994’de sona ermiş oldu (Duru,2002:12). 18 Aralık 2005’te İstanbul’da düzenlenen 4. Yeşil Diyalog toplantısında, iki buçuk yıl içerisinde Yeşiller Partisi’nin tekrar kurulması için düşünceler ortaya atılmış ve parti kurulma hazırlıklarının başlanması yönünde, karar alınmıştır. Yine, kararlarına göre, kapsamlı bir program, kendini çok iyi tanımlayan bir kurumsal yapı ve kimlik, son olarak da kuvvetli bir ekip, parti kurulması için en önemli aşamaları oluşturmaktadır. Toplantıya katılan Yeşillere göre, partinin kurulması için planlanan ekip, herkesten önce gençlerle ve deneyimlerini aktarmakla çok önemli bir role sahip yaşlı Yeşiller ve eski Yeşil Parti üyelerinden oluşmalıdır. Türkiye’de ikinci olarak bir Yeşiller Partisi 30 Haziran 2008 tarihinde 40 kişilik bir kurucular grubunun başvurusuyla kurulmuştur (Kavas,2011:88). Günümüzde Türkiye‘deki bütün çevreci hareketleri ve örgütleri kapsayan bir üst örgütlenmenin (siyasal partinin) gerekli olup olmadığı konusunda bir uzlaşmanın olduğu söylenemez. Bu konu çevreciler arasında 31 tartışma konusu olmaya devam etmektedir (Kapıkıran,2010:92). KAYNAKÇA Akçadağ, E. (tarih yok).” Avrupa Parlamentosu ve Parlamentodaki Siyasal Gruplar”, www.siyasaliletisim.org:http://www.siyasaliletisim.org/pdf/avrupaparlamentosuvesiyasalgruplar.pdf, Erişim tarihi: 23Mart 2012 Ayvaz, Z., & Tekalan, Ş. (1992). Çevre Koruma Çalışmalarında Gönüllü Kuruluşların Yeri ve Önemi. Ekoloji Dergisi(5), 3-4. Ceritli, İ. (2001, Aralık). Çevreci Hareketin Siyasallaşma Süreci. Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 25(2), 213-226. Duru, B. (2002, Eylül-Ekim). Türkiye’de Çevrenin Siyasallaşması: Yeşiller Partisi Deneyimi. Mülkiye Dergisi, 26(236), 179-200. Kapıkıran, Y. (2010). Türkiye’de Çevre Sorunları Bağlamında Sivil Toplum Örgütlerinin İşlevsellikleri. Mersin: Mersin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi 32 Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi. Karabıçak, M., & Armağan, R. (2004). Çevre Sorunlarının Ortaya Çıkış Süreci, Çevre Yönetiminin Temelleri ve Ekonomik Etkileri. Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 9(2), 203-228. Kavas, A. (2011). Türkiye’deki Gönüllü Çevre Örgütleri. Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalı Kent ve Çevre Bilimleri Yüksek Lisans Tezi. March, L. (tarih yok). Uç Sol Partiler. (Ç. H. Osmanağaoğlu, Dü.), http://library.fes.de/: http://library.fes.de/pdf-files/bueros/tuerkei/07093.pdf, Erişim tarihi: 23Mart 2012 Yardımcı, S. (2006). İnsan-Doğa İlişkisi Ekseninde Derin Ekoloji ve Toplumsal Ekoloji. Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Anabilim Dalı Siyaset Bilimi Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi. GÜNCEL GELİŞMELER ÇERÇEVESİNDE UKRAYNA / KIRIM SORUNU (2) M. Yasin ERKAN * Turuncu Devrim Turuncu devrim, 2004 ile 2005 yılları arasında Ukrayna’da yaşanan siyasi ve toplumsal dönüşüme verilen isimdir. 2004 yılında başlayan seçimler sürecinin sonunda, eski politikaları savunan ve Rusya yanlısı görünen adaylar başarısız olurken, AB ve ABD yanlısı devlet başkanı adayı Viktor Andriyoviç Yuşçenko ve başbakan adayı Yulia Timoşenko başarıya ulaşarak yönetime gelmiştir. Bu gelişmelere Turuncu Devrim denmesine, Ukrayna’nın 2003 yılında Gürcistan’da gerçekleşen Gül Devrimi sonrası renkli devrimler sürecinden etkilenmesi ve Devlet Başkanı olan Viktor Yuşçenko’nun adaylığı sürecinde “Turuncu” rengini öne çıkararak kullanması sebep olmuştur. Devrimin yaşandığı yıllar olarak adlandırılan 2005 sonrasında Ukrayna, Avrupa Birliği ve Batı’ya her alanda entegre olmaya çalışmıştır. Bu noktada, Ukrayna’nın, Rusya’nın nüfuzundan kurtulmasını isteyen AB ve ABD paralel hareket ederek Ukrayna’ya destek olmuştur. Ukrayna, önceden toplumsal uzlaşının sağlanması, toprak bütünlüğünün korunması, ekonomik kalkınmanın sağlanması ve istikrarın devam ettirilmesi konusunu Rusya-Ukrayna ilişkilerinin sorunsuz sürdürülmesi ile garanti altına almaya çalışırken, devrimin yaşandığı yıllarda büyük bir eksen kayması yaşayarak, bu önemli konuların devamlılığının sağlanmasını AB ve NATO ilişkilerinin yakından sür* Gazi Ün. İİBF Kamu Yönetimi Böl. ([email protected]) dürülmesine bağlamıştır.1 Böyle bir eksen kayması en çok Rusya’yı ve Rusya sempatisi olan halkın bir bölümünü rahatsız etmiştir. Ülkenin tamamı tarafından sindirilemeyen değişim beş yıl sürmüştür. 2010 yılında yapılan seçimlerde Turuncu Devrim’in en önemli aktörleri olan Cumhurbaşkanı Viktor Yuşçenko ve Başbakan Timoşenko başarılı olamamış, Rusya yanlısı Yanukoviç devlet başkanı olmuştur. Yanukoviç’in Turuncu devrimin yaşandığı 2005 ile 2010 yılları arasında Rusya’yla nerdeyse kopma noktasına gelen ilişkileri düzeltmeye ve belli bir seviyeye çıkarmaya çalışması ve AB ile NATO’yu eskisi kadar genel politikaların merkezine koymayan söylemleri, devrimin bittiği gerçeğini ortaya koymuştur. Devrim Sonrası Süreç ve Sokak Olayları Ukrayna 2000’li yıllarda AB ve Batı ile yakın ilişkiler geliştirme iradesi göstermiştir. Bundan etkilenen Ukrayna halkının bir bölümü, Rusya’nın ‘Yakın Çevre’ politikası gereği kendilerini baskı altında tutmasından da rahatsız olarak daha fazla AB yanlısı siyaset istediklerini yüksek sesle dile getir1 Göktürk TÜYSÜZOĞLU, Ukrayna’da Turuncu Devrimin Sonu, Gümüşhane Üniversitesi Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi, Sayı 3, Ocak 2011, http://sbedergi. gumushane.edu.tr/belgeler/sbe-cilt2-sayi3/sayi390GokturkTuysuzoglu3.pdf, Erişim Tarihi: 24.4.2014. 33 meye başlamışlardır. 2013-2014 yıllarında hükümet aleyhine protestolar başlamıştır. Yanukoviç’in Avrupa Birliği ile imzalanacak ortaklık anlaşmasını Rusya’nın baskısı sonucu reddetmesi ve Rusya’nın, Ukrayna’nın Batı ile bir ortaklık anlaşması yapmaması doğrultusunda Yanukoviç hükümetine yaklaşık 15 milyar dolar yardım edeceğine söz vermesine rağmen maddi bir yardımda bulunmaması, ülkedeki ekonomik bunalımı artırmış ve hükümet aleyhine yapılan gösterileri tırmandırmıştır. 2010 yılında Viktor Yanukoviç’in iktidara gelmesi sonrasında Rusya ile Ukrayna arasında yeni bir anlaşma yapılarak, Sivastopol üssünün kullanımı 2044 yılına kadar uzatılmıştır. İşte Ukrayna’daki olayları tetikleyen gelişmelerden biri de olmuştur. 2014 yılında, Rusya yanlısı Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç’in Batı yanlıları tarafından devrilmesinin ardından ülkede olaylar artmıştır. Yeni geçici hükümet Rusya karşıtı isimlerden oluşmaktadır. Bu hükümetin hemen Avrupa ile bağlantı kurmaya çalışması Rusya’yı eyleme geçirmiştir ve siyasi arenada gerginlik başlamıştır. Ülkenin karışık ortamından etkilenen Kırım da protesto gösterilerine sahne olmuştur. Rusya yanlısı en geniş gösteriler Kırım’da yapılmıştır. Rusya geçmişte uyguladığı nüfus politikalarının faydasını böyle zamanlarda görmektedir. Tarihinde 300 yıl Osmanlı’nın hâkimiyeti altında kalmış ve Türklerin yaşadığı bir bölge olan Kırım yarımadasında bugün Rusya yanlısı gösteriler düzenlenmektedir. Ukrayna’da ve Kırım’da olayların arttığı bir zamanda, 4 Mart 2014’te Rusya Federasyonu’na ait istihbarat uçağının Karadeniz ‘in uluslararası hava sahasında Türkiye kıyılarına paralel uçması üzerine Türkiye’nin 8 F-16 uçağı hava muharebe devriye ve önleme uçuşu yapmıştır.2 Bu gelişme Türk ka2 DHA, ‘Rus istihbarat uçağına F-16’larla önle- 34 muoyunda Rusya’nın Türkiye’ye güç gösterisinde bulunduğu şeklinde yorumlanmıştır. Türkiye, uluslararası hukuka saygı gösteren bir ülke olarak gerekli cevabı Rus muhatapları ile iletişime geçerek vermiştir. Ve şimdiye kadar buna benzer bir olay tekrarlanmamıştır. 5 Mart 2014 tarihinde Kırım Özerk Cumhuriyeti parlamentosu yaptığı toplantıda Rusya Federasyonu ile birleşme kararı almış ve bu kararın halkının oyuna sunulacağını açıklamıştır.3 Kiev’de iktidara gelen yeni hükümet böyle bir referandumu geçerli kabul etmeyeceklerini ve böyle bir kararın meşru olmadığını belirtmişlerdir. Yeni hükümette geçici görevde bulunan bazı yetkililer de, Kırım’ın statüsünün değişmesi konusu sadece yerel değil, ülke çapında yapılacak bir referandumun konusu olabilir ifadelerini kullanmışlardır. Kırım Parlamentosu ise referandum tarihini belirlediklerini, bu tarihin 16 Mart olduğunu ve halka “Kırım’ın Rusya Federasyonu’na katılmasını destekliyor musunuz?” sorusunun sorulacağını ifade etmiştir. Türkiye adına değerlendirmede bulunan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Kırım’ın Rusya’ya bağlanma kararını “erken alınmış ve istikrara hizmet etmeyecek bir karar” olarak nitelemiştir.4 Şüphesiz böyle bir kararın alınmasından tek memnun olan ülke Rusya olmuştur. Rusya yetkilileri yaptıkları açıklamalarda, halkın büyük çoğunluğunun referandumda evet demesi sonucunda 3-5 me’, Radikal, 4.3.2014, http://www.radikal.com. tr/turkiye/rus_istihbarat_ucagina_f_16larla_onleme-1179505, Erişim Tarihi:9.3.2014. 3 Faruk Akkan, ‘Kırım parlamentosu Rusya ile birleşme kararı aldı’, Haberrus, 6.3.2014, http:// haberrus.com/politics/2014/03/06/kirim-parlamentosu-rusya-ile-birlesme-karari-aldi.html, Erişim Tarihi: 8.3.2014. 4 İHA, ‘Davutoğlu Kırım kararını değerlendirdi’, Akşam, 6.3.2014, http://www.aksam.com.tr/ siyaset/davutoglu-kirim-kararini-degerlendirdi/ haber-290073, Erişim Tarihi: 9.3.2014. gün içerisinde Kırım’ın Rusya’ya katılımının tamamlanabileceğini söylemişlerdir.5 Parlamentonun referandum kararı almasından bir kaç saat sonra Sivastopol ve Simferol havaalanları üniformalı, üniformasız Rusya askerleri ve Rusya yanlısı Ukraynalı sivil kişiler tarafından işgal edilmiştir. İşgal sonrasında işgali ve Rusya’yı destekleyen gösteriler yapılmıştır. Bu gösteriler sırasında siviller, işgali gerçekleştiren askerlere dini bir kimlik kazandırmak adına Papaz kıyafetleri giyerek onları kutsamışlardır. Bir ayini anımsatan görüntüler özellikle sosyal medyaya yansımış ve çok tartışılmıştır. Vladimir Putin yaptığı açıklamada işgal edenlerin resmi görevli Rus askeri olmadığını ifade etse de, gerçek gazetelere ve televizyonlara yansımıştır. Yani Rusya fiili olarak Kırım’ı işgal etmeye başlamıştır. Rusya’nın müdahalesi Avrupa Birliği, Batı ülkeler ve ABD tarafından itirazlarla karşılanmıştır. Kırım’ın, Rusya’ya bağlanma isteğini açıklayıp, bunun için referandum kararı almasından 48 saat sonra Sivastopol Kent Konseyi de Rusya’nın bir şehri olmak istediklerini açıklamıştır. Kent Konseyi açıklamasında Kırım’ın Rusya’ya katılma isteğini ve referandumu desteklediklerini, kendilerinin de referanduma katılacaklarını ifade etmiştir.6 16 Mart 2014 tarihinde Kırım’da düzenlenen referanduma katılım %83.1 olurken, katılanların %95’i evet demiştir. Referandum sonrasında Kırım Özerk Cumhuriyeti Parlamentosu, 85 milletvekiliyle olağanüs5 ‘Kırım Meclisi’nden kritik karar’, Zaman Amerika, 6.32014, http://www.zamanamerika. com/index.php/tr/gundem-menu/item/12294k-r-m-meclisi-nden-kritik-karar, Erişim Tarihi: 8.3.2014. 6 Siyamend Kaçmaz, ‘Kırım’dan sonra Sivastopol da Rusya’ya bağlanma kararı aldı’, Hürriyet, 7.3.2014, http://www.hurriyet.com.tr/dunya/25957470.asp, Erişim Tarihi: 8.3.2014. tü toplantı düzenleyerek, “Bağımsız Kırım Cumhuriyeti”ni ilan ettiklerini açıklayan bir bağımsızlık deklarasyonu yayınlamıştır.7Bu deklarasyon sonrası ilk tepkiyi verenlerden biri olan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, 16 Mart’ta yaptığı açıklamada “Dünkü referandum kabul edilemez. Ukrayna bizim için stratejik bir ortak. Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ihlal ediliyor.” demiştir.8 Sokak olaylarının başladığı günlerde Ukrayna’da, uluslararası hukukun temel esaslarına göre aslında yapılması gereken, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü, bağımsızlığını savunabilen, ülkedeki bütün etnik unsurları kapsayan, kimseyi dışlamayan bir hükümet yapısı sağlanması ve bu hükümetin ülkeyi en kısa sürede seçime götürmesi idi. Fakat bu yapılamamıştır ve ülkenin her yerinde olaylar artarak devam etmiştir. Türkiye-Kırım İlişkileri Kırım’da referandumun yapıldığı gün, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan Kırım Türklerinin önderi Kırım Tatar Milli Meclisi eski Başkanı ve Ukrayna Milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu ile İzmir’de referandumu değerlendirdikleri bir görüşme yapmışlardır. Türkiye genel olarak referandum sonrasında çözüm yollarının kapanmadığını, diplomasinin hızla devreye girmesi gerektiğini ve yoğun bir diplomasi yürütülmesi gerektiğini ifade ederek, siyasi çözümden yana olduğunu belirtmiştir. Türkiye tarihi bağları dolayısıyla Kırım’ın ve Kırım Türklerinin zarar görmesini istememektedir. Kırım Türkleri ile siyasi bir yakınlık geçen yüzyılda 7’Kırım bağımsızlığını ilan etti’, AA, 17.3.2014, http://www.aa.com.tr/tr/haberler/302034-kirim-bagimsizligini-ilan-etti, Erişim Tarihi: 17.3.2014. 8 ‘Davutoğlu’ndan Kırım açıklaması’, Hürhaber, 17.3.2014, http://www.hurhaber.com/davutoglundan-kirim-aciklamasi/haber-619697#. UybtPtTtzGE.twitter, Erişim Tarihi: 17.3.2014. 35 çok fazla söz konusu olamasa da kültürel yakınlık canlı tutulmuştur. Süleyman Demirel döneminde Ukrayna’ya bir ziyareti sırasında Kırım Türkleri hukuken Türkiye’nin kültürel azınlıkları statüsünde kabul edilmiştir.9 Referandum öncesi günlerde Türkiye’de televizyonlarda ve sosyal medyada dolaşan, Kırım’ın Ukrayna’dan ayrılması ya da Rusya tarafından işgal edilmesi durumunda, 1774 yılında imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşmasına göre Kırım’da Türkiye’nin hak talep edebileceği ve Kırım’ı kendi topraklarına katabileceği söylemleri yanlıştır. Çünkü hem Küçük Kaynarca Antlaşması’nda böyle durumda hak talep etmemizi sağlayacak bir madde yoktur hem de Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan sonra birçok yeni gelişme yaşanmış ve Kırım’ın statüsü birçok kez değişmiştir. Ayrıca söylenenler doğru olsa bile ne uluslararası kamuoyu ile küresel güçler ne de Rusya, Kırım’ın Türkiye tarafından kontrol edilmesine müsaade edecektir. Türkiye’nin kurulduğu günden bugüne dışa açık bir siyaset yürütmemesi ve derin yapılanmalarını stratejik konumlara (Kafkasya, Ortadoğu gibi) yerleştirmemesi bugün Ukrayna’da ve Kırım’da yaşanan olaylara ve işgallere müdahale etme kapasitesini aşağı seviyelere çekmiştir. Son 10 yıldır bölgesel güç olma yolunda ilerleyen Türkiye’nin Kırım’a fiziki müdahaleden ziyade yumuşak güçle müdahale etmesini beklemek bile kimilerine göre hatadır. Eğer zamanın da devletin nüfuz alanı genişletilebilseydi bugün Kırım’a müdahale etme durumundan bahsedilebilirdi. Türkiye en başından itibaren Ukrayna konusunda ilkeli bir tutum içerisinde olmuştur. Ukrayna’nın toprak bütünlüğü ve siyasi birliğini kendisi için gerekli görmüştür. Hem Rusya’ya hem de Ukrayna’ya komşu bir ülke 9 İlber Ortaylı, NTV, Panorama programı, 7.3.2014. 36 olarak gelişmeleri yakından takip etmektedir. Ukrayna’ya ya da Kırım’a askeri bir müdahaleyi hiç gündemine almamıştır. Herhangi bir müdahaleyi gerekli gördüğünde Uluslararası kuruluşları harekete geçirmeye çalışarak etkin olmaya çalışmıştır. Türkiye-Kırım ilişkileri perspektifinde, birkaç önemli ismin Ukrayna ve Kırım’da yaşanan olayları değerlendirmelerini ve öngörülerini paylaşmak faydalı olacaktır; Halil İnalcık: “Kırım, Rusya için Anadolu’yu, Boğazları, İstanbul’u tehdit etmek için bir atlama eşiğidir. Kırım, Türkiye’yi tehdit etmek için bir merkezdir. Bugün Sivastopol’da, Ukrayna’ya bağlı olmasına rağmen Rus hakimiyeti vardır. Bu neye yöneliktir? Türkiye’ye, Boğazlara ve İstanbul’a yönelik bir tehdittir” Arslan Ömer Kırımlı: “Bugün Rusya, Çin ile birlikte anlaşarak eski ipek yolunu hakimiyeti altına alarak kontrol etmek istemektedir. Bununda planları şuan masadadır. Rusya, Kırım’ı işgal ederek planlarını gerçekleştirmeye devam etmek istemektedir.” İlber Ortaylı: «Türkiye›nin Kırım konusunda tedbir alması gerekli.» Ahmet Davutoğlu : “Diplomasiye şans vermek lazım, bu sorunların diplomasi ile aşılabileceği kanaatindeyim.” Recep Tayyip Erdoğan : “Kırım ve Ukrayna’da yaşanan olaylarla ilgili bizi bağlayan bazı uluslararası anlaşmalar var. Her şeyden önce bir NATO ülkesiyiz. Bölgeyle ve Putin ile görüşmeler yapmaktayız. Putin ile yaptığım görüşmede, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü korumak için bütün gayretimizi göstermek zorundayız diye belirttim ve o da bu görüşüme katıldı. Eğer sokak hareketleri devam ederse ve Kırım’ın Ukrayna’dan ayrılması söz konusu olursa Ukrayna’ya yazık olur. Kırım hiç bir zaman sağlıklı bir yaşama kavuşamadı. Fakat Bizim Tatar kardeşlerimi- ze çok ciddi desteklerimiz oldu. Okul yaptık, tarihi eserleri restore ettik, özgüvenleri gelişsin diye...” Kırım Türklerinin Olaylara Yaklaşımı Son yaşanan gelişmeler göstermektedir ki Kırım Türkleri, Ukrayna’nın bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü savunmaktadır. Ruslar, Rusya ile bütünleşmeyi isterken, Ukraynalıların bir kısmı Rusları desteklemekte diğer kısmı ise Ukrayna’nın bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü desteklemektedir. Genel olarak bakıldığında ülkenin yarısı Batı ile ilişkilerin geliştirilmesi ve Avrupa Birliği ile yakın olunmasını istemekte, diğer yarısı Sovyetler Birliği döneminden gelen alışkanlıkların etkisi ve Batı’ya güvenmeme duygusuyla Rusya’ya yakın olunmasını hatta Rusya ile bütünleşmeyi istemektedir. Rusya ve Amerika Rusya’nın Kırım’ı elde etme için savaşı göze alabilmesinin nedenlerinden biri; kendi ülkesindeki ekonomik bunalım sebebiyle yaşanan krizleri olağanüstü durum bahanesiyle geri plana itebilmek ve kendi kamuoyunu tek bir konu üzerinde birleştirebilecek olmasıdır. Kamuoyunun dikkati tek bir konu üzerinde toplanınca ekonomik bunalım göz ardı edilecek ve böylece halkının tam desteğiyle Rusya’nın uluslararası politik gücü artacaktır. 2008 Krizi Amerika’nın Avrasya bölgesine askeri bir müdahale bulunmaktan kaçınacağını göstermiştir. Dolayısıyla Kırım bölgesine de askeri bir müdahalede bulunması beklenemez. Rusya, Ukrayna’da isteği bir siyasal yapının oluşması için Kırım’ı Ukrayna, Avrupa Birliği ve Türkiye gibi uluslararası sorunlar konusunda görüşleri olan ülkelere karşı bir siyasal koz olarak kullanacaktır. Fırtına dindiğinde, eğer Ukrayna Toprak bütünlüğünü ve sınırlarını koruyor olursa, Türkiye’nin, Ukrayna’nın Batıya entegre olma hedefine adına atacağı adımlara destek olması doğru bir strateji olacaktır. Son Yaşanan Gelişmeler Mart ayında yaşananlar sonrasında olacakları haber verir niteliktedir. Mart ayının ilk günlerinde Rusya Kırım’ı armasız askerleri vasıtasıyla işgal etmiştir. Rusya bunu resmi olarak kabul etmemesine rağmen fiilen bu durum herkes tarafından bilinmektedir. Kırım Türkleri bu işgale tepki göstermiştir fakat sıcak bir çatışmaya girmekten itina etmiştir. Obama yaptığı açıklamada Rusya’nın bu işgalinin bedelinin olacağını belirtmiştir. Genel olarak yapılan açıklamalar çok soyut kalmıştır.10 Ne NATO, BM, AB, ABD ne de Ukrayna ve bölge ülkeleri, Rusya’nın Kırım’ı sessiz işgaline karşı sesini çıkarmaktan ötede somut bir adım atabilmiştir. 21 Mart 2013 tarihinde Rusya en ciddi resmi hamlesini yapmıştır. Kiev yönetiminin AB ile ortaklık anlaşmasının ilk bölümüne imzayı atma görüşmeleri yaptığı sıralarda Putin, Moskova›nın Kırım›ı topraklarına katmasını içeren yasayı imzalamıştır. Putin›in Kremlin sarayında bir tören düzenleyerek imzaladığı yasa; Kırım ve Sivastopol›ün Rusya›ya bağlanması ve yeni federal bölgeler oluşturulmasını içermektedir. Putin sonrasında, Ukrayna›nın AB ile ortaklık anlaşması imzalamasına tepki olarak, Rusya ile Ukrayna arasında önceden imzalanmış olan Ukrayna›ya indirimli gaz satışını içeren anlaşmanın artık geçerli olmadığını ve dolayısıyla Ukrayna›nın Rusya›ya toplam 16 milyar dolar borcu olduğunu açıklamıştır. 10 ‘Rusya’nın sessiz işgali genişliyor’, Sa- bah, 4.3.2014, http://www.sabah.com.tr/Dunya/2014/03/04/rusyanin-sessiz-isgali-genisliyor, Erişim Tarihi: 18.6.2014. 37 ABD yaşanan gelişmeler nedeniyle bölgedeki dengenin Rusya lehine değiştiği gerçeğini görerek tepkisiz kalamamıştır. ABD, Rusya’ya bir mesaj olması düşüncesiyle Polonya›da sekiz Avrupa ülkesinin (Çek Cumhuriyeti, Romanya, Macaristan, Bulgaristan, Litvanya, Estonya, Letonya, Slovakya) katılacağı büyük bir askeri tatbikat yapacağını açıklamıştır.11 Fakat bu durum mevcut duruma beklenildiği gibi büyük bir etki yapmamıştır. 10 Mart’ta Simferol’de Rusya yanlıları büyük bir kalabalıkla gösteri yapmıştır. 2014’ün Nisan ayı da yoğun geçmiştir. Nisan ayının ilk günlerinde NATO yaptığı toplantıda Rusya’nın Ukrayna’daki olayları kışkırttığı ve siyasi hamlelerini işgale yönelik olarak yaptığı gerekçesiyle yaptırım uygulayacağını ifade etmiştir. NATO’nun bu kararı almasında, Rusya’nın Karadeniz’de güçlenmesi ile dengenin değişmesinin neden olduğu değerlendirmeleri yapılmıştır. Ayrıca bu durum, ikinci soğuk savaş döneminin başladığı yönünde yorumlanmıştır. 11 Nisan da sokak tartışmaları şiddete ve kavgalara dönüşmüştür. Rusya yanlıları ile Ukrayna birliğini savunanlar birbirine girmiştir. Göstericilerin kamu binalarını işgali sürmüştür. Nisan ayının ortalarında Doğu Ukrayna’da sokak çatışmaları zirveye ulaşmıştır. Fiilen iç savaş çıkmıştır. Bu gelişme ile Suriye’deki olaylar12 geri planda kalarak, Ukrayna dünya kamuoyunun gündeminde ilk sırayı almıştır. Dünya Ukrayna’yı daha fazla önemseye başlamıştır. 17 Nisan’da ABD Dışişleri Bakanı, AB temsilcileri, Rusya ve Ukrayna temsilcilerinin katıldığı bir Ukrayna Zirvesi yapılmış11 ‘Ukrayna’da imza savaşları’, Star, 22.3.2014, s.11. 12 Dünya kamuoyunda Suriye›de Beşar Esed yönetiminin muhaliflere karşı kimyasal silah kullanmış olduğu ve muhaliflere işkence yaptığının kanıtları olan görüntüler konuşulmaktaydı. 38 tır. Zirve uzlaşı ile sonuçlanmasına rağmen aynı gün Ukrayna, 15 yaş üstü ve 65 yaş altı Rusya vatandaşlarının ülkeye girişini yasaklamıştır. 21 Nisan’da tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan eden Kırım’da, Kırım Tatar Milli Meclisi’nin üzerindeki Ukrayna bayrağı milis güçler tarafından indirilmiştir. Fakat topluluk dağılınca tekrar Ukrayna bayrağı asılmıştır. Rusya yanlılarının bu hareketleriyle Türkleri sokak çatışmalarının içine çekmeye çalışmıştır. Psikolojik olarak Türkleri yıpratmaya çalışmıştır. Nisan ayının son günlerinde ise Kırım Tatar Türklerinin lideri Kırımoğlu’nun Kırım’a girişinin Rusya makamlarınca yasaklandığı haberleri yayılmıştır. Sonrasında Kırımoğlu’na yeni engeller çıkarılmıştır. Bir süre sonra Rusya, Kırım Tatarlarını Rus vatandaşı olmaya zorlamıştır.13 22 Nisan’da Rusya yanlıları Ukrayna’nın doğusunu denetim altına alarak, sokaklarda kontrol noktaları oluşturmuştur. Kramatorks’ta Emniyet Müdürlüğü de Rusya yanlısı milisler tarafından hiçbir dirençle karşılaşılmadan ele geçirilmiştir. Aynı gün ABD yetkilileri Ukrayna’daki milislerin Rusya ile bağlantılı olduğunu basın toplantısında gösterdikleri fotoğraflarla kanıtlamaya çalışmıştır. Ayrıca ABD Başkan Yardımcısı Biden, ABD’nin Ukrayna’ya siyasi ve ekonomik reformlar için 50 milyon dolar yardımca bulunacağını açıklamıştır. Mayıs ayına girerken Ukrayna’nın doğusunda inceleme yapmak için görevli olan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) heyeti görevlilerine yönelik, Rusya yanlıları tarafından saldırılar olmuştur ve görevliler alıkonulmuştur. ABD yeni bir açıklama yaparak Rusya ve Putin ile bağlantılı olan kişi ve 13 ‘Kırım Tatarları Rus vatandaşı olmaya zor- lanıyor’, AA, 30.4.2014, http://www.aa.com. tr/tr/s/320513--kirim-tatarlari-rus-vatandasiolmaya-zorlaniyor, Erişim Tarihi: 18.6.2014. kurumlara yaptırım getirdiğini bildirmiştir. 2 Mayıs’ta Ukrayna ordusu, uzun zamandır Rusya yanlısı silahlı grupların kontrolünde olan Slavyansk’ta operasyon başlatmıştır. Çatışmalar sürerken 8 kişinin öldüğü resmi açıklamalarda dile getirilmiştir ancak bu sayıdan fazla ölüm olduğu düşünülmektedir. Donetsk’te kamu binalarını işgal edip Donetsk Cumhuriyeti’ni ilan ettiğini söyleyen Rusya yanlıları, 11 Mayıs’ta Donetsk ve Lugansk’ta silahlı kişilerin kontrolünde referandum yapmıştır. Sandıktan yüksek oranda bağımsızlık oyu çıkmıştır. ABD ve AB yetkilileri referandum sürecinde açıklama yaparak, sonuçları tanımayacağını açıklamıştır. Rusya ise kendi menfaati doğrultusunda olduğuna inandığı bütün sonuçları olumlu karşılamıştır. 21 Mayıs’ta Ukrayna parlamentosu Barış ve Uzlaşma Memorandumu kabul etmiştir. Milletvekillerinin büyük çoğunluğunun evet oyu ile kabul edilen memorandumun halka yansıması beklenildiği gibi olmamıştır. 23 Mayıs’ta Donetsk’te seferberlik ilan edilmiştir. Ukrayna Devlet Başkanlığı seçimleri öncesi gerginlik yeniden tırmanmıştır. 25 Mayıs 2014 tarihinde 21 adayın yarıştığı ve işadamı Petr Poroşenko’nun devlet başkanlığına en yakın isim olarak değerlendirildiği Devlet Başkanlığı seçimleri yapılmıştır. Beklenildiği gibi Petr Poroşenko seçimde oyların yüzde 54,7’sini alarak zaferini ilan etmiş ve Ukrayna’nın yeni devlet başkanı olmuştur. AB liderleri Avrupa Parlamentosu’nda gayri resmi bir zirve düzenleyerek, Rusya’ya Ukrayna’nın yeni Devlet Başkanı Petr Poroşenko ile işbirliği yapması çağrısını içeren ortak bir deklarasyon yayımlamıştır. Haziran ayının ilk günlerinde NATO Ukrayna’ya olan desteğini göstermek adına ‘destek paketi’ hazırlığında olduğunu açıklamıştır. Petr Poroşenko’nun Devlet Başkanlığı dış ilişkilerde yeni bir hareketlilik getirmiştir. İç işlerinde ise ülkedeki olayları durdurmaya yönelik yaklaşımı henüz meyvesini vermemiştir. Birçok şehrin önemli yerlerini ve kurumlarını işgal eden Rusya yanlısı gruplarla Ukrayna ordusu arasında çatışmalar devam etmektedir. Ancak yine, yeni devlet başkanının olayları durdurmaya yönelik yaklaşımı Türkiye, ABD, BM, AB ve Rusya tarafından olumlu karşılanmıştır. Sonuç Yerine Ukrayna’da ve Kırım’da yaşanan olaylara objektif bir şekilde bakıldığında Ukrayna’nın dağılmaya başladığı açık bir şekilde görülmektedir. Ukrayna’da tarih yeniden yaşanmakta ve yazılmaktadır. Sokak çatışmaları devam edeceğe benzemektedir. Ne yazık ki olaylar devam ederse ölü sayısı da her geçen gün artacaktır. Ukrayna Parlamentosu üyeleri başta olmak üzere siyasetçiler Batı yanlıları ile Rusya yanlıları arasında yeniden bir uzlaşı ortamının sağlanmasının ve ülke sınırlarının değişmezliğinin ile toprak bütünlüğünün nasıl sağlanacağını bilememektedir. Kırım tamamen Rusya kontrolünde günlerini geçirmektedir. Dünya kamuoyu bu değişimlere sessiz kalmaktadır. AB ve ABD ciddi bir şekilde tepki vermeye ve yaptırım uygulamaya kalktığında ise Rusya doğalgaz kartını oynayarak dengeyi kendine göre ayarlamaktadır. Hiçbir ülke sıcak bir çatışma ortamını, yüksek gerilimli ilişkileri kendine göre küçük menfaatler için göze alamamaktadır. Rusya Suriye’deki olayların geri planda kalmasını sağlamak için zaman zaman uluslararası ilişkileri geren açıklamalar yapmaktan geri kalmamaktadır. Rusya toplumsal bütünlüğünü içeride Ukrayna konusunu sıcak tutarak sağlamaktadır. Türkiye özellikle Kırım’daki Türklerin can ve mal güvenliğini ön planda tutarak hassasiyetle açıklamalar yapmakta ve adımlar atmaktadır. Türkiye Ukrayna’nın toprak bütünlüğünden yana olduğunu her zeminde dile getirmektedir. 39 HİZMETKAR LİDERLİK Enver AYDOĞAN Güneş Gonca YILDIRIM GİRİŞ Sanayi Devriminden bu yana yöneticiler çalışanları birer alet gibi görmektedir, örgütlere göre ise insanlar, makinanın dişlilerinden başka birşey değildir. Ancak birkaç on yıldır uzun süredir devam eden bu bakış açısının değiştiği görülmektedir. Çok sayıda kar amacı güden ve gütmeyen örgüt, bugün geleneksel, otokratik ve hiyerarşik liderlik durumlarından takım çalışmasını temel alan, toplumun yararını gözeten, katılımcı yönetimi benimseyen, ahlaki ve paydaşları koruyucu davranış gösteren, insanların kişisel gelişimlerini destekleyen bir duruma geçmektedir (Spears, 2004). Ayrıca günümüzde otoriteye karşı bir hissiyat hakimdir. Totaliter sistemler itibardan düşürüldüğü ve post-modern eşitlikçi ve hiyerarşi karşıtı hissiyatın baskın olduğu liberal ortodoksluk, klasik otoriter görüşü açıkça ve örtülü olarak tehdit etmektedir (Hodgkinson, 2008). Buna koşut olarak, liderlikte otorite karşıtı yaklaşımlar ortaya çıkmaktadır. Bu yaklaşımlardan biri de ilk kez Greenleaf tarafından 1970’lerde gündeme getirilen Hizmetkar Liderlik yaklaşımıdır (Spears, 2004). mesi izler. Bu tercih, kişiye öncülük etmesi hususunda ilham verir. Hizmetkar lider, öncelikle insanların yüksek öncelikli ihtiyaçlarının giderildiğinden emin olmak ister. Hizmetkar liderliği sınamanın en iyi yolu, hizmet edilenlerin (yani takipçilerin) bireyler olarak gelişip gelişmediği, daha sağlıklı, bilge, özgür, özerk ve hizmet etmeye hazır olup olmadıklarına bakmaktır. Liderin etkisi, topluluktaki en az imtiyazlı olan üyenin üzerindeki etkisi ile anlaşılır. Reinke (2004), özellikle kamu kuruluşları için hizmetkar liderlik modelinin uygulanabilir olduğunu ifade etmektedir. Skandallarla kuşatılan, duyarsız ve şüpheci halk ile karşı karşıya kalan, hızla değişen bir çevreye cevap vermeye çalışan, daha azla daha çoğu üretmeye zorlanan kamusal hizmetler, yazara göre hizmetkar liderlik modelinden başka her yolu denemiştir. Özel sektörden daha etkin ve etkili olmak için küçülme, değişim mühendisliği, toplam kalite yönetimi gibi uygulamaları adapte eden kamu kurumları başarı sağlayamamıştır. Hükümetler etik komisyonları kurmuş ve erdemi teşvik edici yasalar çıkarmıştır. Buna karşın değişim zor ve karmaşıktır. Kamusal sektörünün karşı karşıya kaldığı zorluklar geleneksel akılcılığı aşmayı ve liderGreenleaf, hizmetkar liderin öncelikle liğin oynadığı öncü rolün farkına varmayı hizmet eden kişi olduğunu ifade eder. Ki- gerektirmektedir. Özellikle ahlaki değerler şi, öncelikle hizmet etmeyi arzular, bunu üzerine inşa edilen liderlik, örgütsel perhizmet etmeyi bilinçli bir şekilde tercih et- formansı artırabilecektir (Reinke, 2004). * Prof. Dr. Gazi Ün. İİBF İşletme Böl. ([email protected]) ** Uzman, Ziraat Bankası, ([email protected]) 40 Bunun yanısıra, hizmetkar liderlik modeli, eğitim kurumları için de önerilmektedir. Eğiticilerin öğrencileri ile olan ilişkilerinde HİZMETKAR LİDERLİK kalarının ve koşulların farkında olma, ikna etme, kavramsallaştırma, ileriyi görme, vekilharçlık, insanların gelişimine kendini adama ve topluluk oluşturma olarak önermiştir (Reinke, 2004). Hizmetkar liderlik terimi ilk kez Greenleaf tarafından 1970’de “Hizmetkar olarak lider” başlıklı makalede dile getirilmiştir (Spears, 2004). Spears (2004)’a göre on temel özellik gücün iletişimini sağlamaya hizmet eder. Bu özellikler Spears (2004) tarafından aşağıdaki gibi açıklanmaktadır. Hizmetkar liderlik konusunda pek çok kavramsal çalışma yapılmış olsa da ampirik çalışmalar için üzerinde fikir birliğine varılmış bir teorik yapı bulunmamaktadır. Yazında bütünselleşmekten ziyade ayrışma gözlenmektedir (Barbuto and Wheeler, 2006). Greenleaf ve Spears’ın konuya ilişkin görüşleri, bu alanda en çok kabul gören görüşler olduğu için (Barbuto and Wheeler, 2006), çalışmaya adı geçen bilim adamlarının temel prensipleri ile başlamak anlamlı olacaktır. 1. Dinleme: Liderler geleneksel olarak iletişim kurma ve karar alma becerileri ile değerlendirilseler de bu özellikler hizmetkar liderde karşısındakini dikkatle dinlemek için sorumluluk hissetme şeklinde ortaya çıkmaktadır. hizmetkar liderlik modelinin uygulanabilirliği, ampirik çalışmaların temel sorunsalı olarak karşımıza çıkmaktadır (Drury, 2004). Greenleaf, uzun yıllar boyunca büyük örgütlerde görev aldıktan sonra Herman Hesse’nin kısa romanı olan “Doğu’ya Yolculuk”u okuduktan sonra büyük liderlerin öncelikle takipçilerine hizmet etmesi gerektiği sonucuna varmıştır. Gerçek liderliği başkalarına yardım etmek konusunda derin bir arzu ile hareket edenler yapabilir (Spears, 2004). 2. Empati: Hizmetkar lider diğerlerini anlamak ve onlarla empati kurmak için çaba gösterir. İnsanlar kendi özel ve biricik ruhlarının farkına varılmasını ve kabul görmesini isterler. 3. Sağaltma: Hizmetkar liderlerin en güçlü yönlerinden biri kendilerini ve diğerlerini iyileştirme güçlerinin bulunmasıdır. Pek çok insanın ruhu zedelenmiştir ve duygusal yaralardan muzdariptirler. Bu durum insan olmanın bir parçasıysa da hizmetkar liderler ilişki içinde oldukları bu insanların yaralarını onarmaya yardımcı olma fırsatlarının olduğunun farkındadır. 4. Farkındalık: Özellikle kendinin farkında Buna karşın, Greenleaf terim için ampi- olma, hizmetkar lideri güçlendirir. Farkınrik temelli bir tanım yapmamıştır. Bunun dalık etik ve değerler konularını daha iyi yerine “hizmetkar lider, öncelikle hizmet anlamaya da yardımcı olur. edendir” önermesininde bulunmuştur. Bu 5. İkna:Hizmetkar liderler mevkilerinden açık uçlu tanım araştırmacıları cevapsız kaynaklanan otoriteye değil iknaya dayakalan bir çok soru ile başbaşa bırakmıştır. narak örgütsel kararlar alırlar.. Kavramı açıklamaya yardımcı olmak için Spears (2004) Greenleaf’in yazdıklarından 6. Kavramsallaştırma:Hizmetkar liderler yola çıkarak hizmetkar liderliğin on temel büyük hayeller kurma becerilerini besleunsurunu dinleme, empati kurma, kendi- mek isterler. Bir soruna ya da örgüte kavni ve başkalarını sağaltma, kendinin, baş- ramsallaştırılmış bir perspektiften bakabil41 mek demek gündelik gerçekliklerin ötesini düşünebilmek demektir. 7. İleri görüşlülük: Bu özellik hizmetkar liderin geçmişten ders almasını, anın gerçekliklerini anlamasını ve gelecekle ilgili bir kararın muhtemel sonuçlarını öngörmesini ifade eder. muştur. Laub (1999)’a göre adı geçen bu özellikler hizmetkar liderlerin yaptığı işleri tanımlayan ve hizmetkar liderlerin başkalarının iyiliğini nasıl kendi çıkarlarının üzerinde tuttuğunun cevabı olmaktadır. Hizmetkar liderliği kavramsallaştıran diğer bir çalışma ise Patterson (2003) tarafından yapılmıştır. Teori kurucu doktora tezinde 8. Vekilharçlık: Hizmetkar Liderlik MoPatterson (2003) hizmetkar liderlik teorisideline göre tüm örgütlerin liderleri kendi ni dönüşümcü liderlik teorisinin genişletilkurumlarının toplumun daha üstün faydası miş hali olarak ifade etmektedir.Adı geçen için emanetçileridir. Hizmetkar liderlik, vegenişleme, Patterson’un (2003) dönüşümkilharçlık gibi, öncelikle ve en önemli olacü liderliğin sevgi, alçakgönüllülük, diğerrak başkalarının ihtiyaçlarını karşılamayı kamlık ve takipçilere vizyon yaratma gibi taahhüt etmeyi gerektirir. fenomenlerden yoksun olduğu gözlemine 9. İnsanların gelişimini üstlenmek: Hiz- dayanmaktadır. Dolayısıyla Patterson’un metkar liderler insanların maddi katkıla- (2003) hizmetkar liderlik modeli hizmetkar rının yanısıra içsel değerlerinin olduğuna liderlik için aşağıda sıralanan özelliklerin inanır. Dolayısıyla hizmetkar lider örgütte yaşamsal önemi haiz olduğunu savlamakyer alan her bir insanın gelişimini bir veci- tadır: agapao sevgi (yaradılanı Yaradan’dan be olarak görür. ötürü sevmek), alçakgönüllülük, diğerkamlık, vizyon, güven, güçlendirme ve hizmet 10. Topluluk kurma: Hizmetkar lider yakın etme. tarihteki kayıpların çoğunun yerel toplulukların değil büyük kurumların insanların SONUÇ hayatlarını şekillendirmesinden kaynaklandığına inanır. Hizmetkar lider, örgütü hizmet ettiği kaLaub (1999) ise hizmetkar liderliğe ilişkin munun güvenebileceği bir pozisyonda tuikinci temel kavramsallaştırmayı yapmış- tan bir vekilharçtır. Bunu yaparken örgütte tır. Hizmetkar liderliğin özünü Laub (1999: çalışanların ihtiyaç ve durumlarını da göz 81) şu şekilde tanımlar:”Hizmetkar lider- önünde bulundurur ve gerek mesleki gelik kendilerine öncülük edilenlerin iyiliği- rekse kişisel olarak başarımlarını sağlamak ni liderin kendi çıkarlarının üzerinde tu- için takipçilerini sürekli güçlendirmeyi kentan bir liderlik anlayışı ve uygulamasıdır.”. dine bir borç bilir (Reinke, 2004). Burada “kendilerine öncülek edilenlerin iyiliği”nden ne katedildiği muğlak kalmaktadır. Bunu açıklamak üzere Laub (1999) hizmetkar liderlerin 60 karakteristik özelliğine Delphi süreci uygulamış ve bu özelliklerin altı alanda kümelendiğini tespit etmiştir. Bu alanlar, insanlara değer verme, insanları geliştirme, özgünlük, önderlik yapma ve liderliği paylaşmak olarak bulun- 42 Hizmetkar liderler, bilge kişiler olarak tarif edilir. Onların karar alma süreçleri ve hizmet odaklılıkları örgütsel bilgeliği uyarıcı araçlar olarak ortaya çıkmaktadır (Barbuto and Wheeler, 2006). Bunun yanısıra, hizmetkar liderler, çalışanların sahip oldukları potansiyelleri ortaya çıkarıp kişisel gelişimlerini sağladıkları için güdüleyici etkiye sahiptirler. Ayrıca, çalışanların ortak bir vizyon doğrultusunda bireysel ve toplu olarak kararlarakatılımlarını sağlamak için, örnek model olma, mentorluk, ikna ve eğitim metodları ile bireylerin kendilerine olangüvenlerini arttırarak daha fazla sorumluluk almalarını sağlamaktadırlar (Öner, 2008). Buna paralel olarak, hizmetkar liderlik, doğası gereği işbirlikçidir. Hizmetkar liderlik teorisyenleri, liderin (paradoksal bir biçimde) pozisyona bağlı gücünü paylaştıkça güçleneceğini savunurlar (Drury, 2004). Bu durum primus inter pares (eşitler arasında en önce gelen) olarak ifade edilmektedir. “… Türk halkı için gece uyumadım, gündüz oturmadım; kardeşim Kül Tigin ile iki şad ilebirlikte ölesiye yitesiye çalıştım, çabaladım. Öylece çalışıp çabalayıp birleşik halkı ateş ile suetmedim… Tanrı öyle buyurduğu için, bahtım ve talihim olduğu için, ölecek halkı diriltip,doyurdum. Çıplak halkı giyimli kıldım, fakir halkı zengin kıldım, az halkı çok kıldım, güçlüdevleti olandan, güçlü hakanı olandan daha iyi kıldım.” Hristiyanlıkla ilgili kaynaklara bakıldığında da hizmetkarlığın yüceltildiği görülmektedir. İncil’in çeşitli versiyonlarından aktarılan aşağıdaki pasajlar, buna örnek olarak verilebilir. “İnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle davraHizmetkar liderlik, örgütsel başarımı et- nın (Matta İncili,7:12).” “Aranızdan büyük kileyen bir faktör olarak tanımlanmıştır olmak isteyen, diğerlerinin hizmetkarı ol(Reinke, 2004). Hizmetkar liderler kendi sun (Matta İncili,20:26).” “Eğer bir kimse fikirlerini gruba kabullendirmek yerine dünya malına sahip olur da kardeşini ihtigüçlendirici ve katılımcı yaklaşımları ile yaç içinde görüp şefkatini ondan esirgerse, tüm çalışanları karar verme sürecine kata- o kimsede Tanrı’nın sevgisi nasıl yaşar (Yurak, onları dinleyip, daha etkili ve optimal hanna İncili, 3:17)?” kararlar alınmasını hedefler. Bu tutum da çalışanlarda yöneticiye karşı güven oluşu- İslami kaynaklarda da hizmetkarlık ve hizmunu sağlayan bir unsurdur. Bu çerçeve- metkar liderliğe yönelik ifadelere sıkça de, yüksek güvene dayanan örgüt kültürü rastlanılmaktadır. Örneğin Bakara ve Kehfyaratmayı hedefleyen, hizmetkar yöneti- surelerinde hizmet etmek tavsiye edildiciler tarafından yönetilen örgütlerin uzun ği gibi hizmetten yüksünmeyenlere ödül vadede ayakta kalacakları savunulmakta- vaad edilmektedir. “…hayırda birbirinizle dır (Öner, 2008). yarışın (Kur’an-ı Kerim, Bakara, 148).” “… Hayatta iken yaptığınız her hayırlı işin karHer ne kadar “hizmetkar liderlik” kavramı şılığını Allah’ın huzurunda göreceksiniz yönetsel yazında birkaç onyıldan beri var (Kur’an-ı Kerim,Bakara, 110).” olsa da, dünya medeniyetlerinde, özellikle de Doğu medeniyetlerinde liderliğin doğa- “…Biz iyi ve güzel işler yapanların mükafasına ilişkin algı, hizmetkar liderlik modelini tını zayi etmeyiz (Kur’an-ı Kerim,Kehf, 90).” olumlamakta, hatta çoğu zaman ilerisine Benzer şekilde, Hz. Muhammed’in “Kolay geçmektedir. laştırınız,güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.” ile “Milletin efendisi, Örneğin Türk yönetim anlayışında hizme- millete hizmetedendir.” hadisleri bu konutetmenin önemini Orhun Yazıtları’nda Bil- daki verilen öneme bir işarettir. İslam’ın ge Kağan’ın şu sözlerinde bulmak müm- temel kaynağı Kur’an ileİslam peygamberi kündür: Hz. Muhammed’in yaşayışı ve sözlerinden, 43 müslümanlarınçevresindekilere, liderin de hükmettiği kişilere hizmet etmesine büyük önem verdiğianlaşılmaktadır. Kur’an, devlet veya herhangi bir örgüt yönetimiyle ilgili bir modelönermezken liderin adaletli olmasını, insanların ihtiyaçlarını karşılamasını ve onlara hizmet etmesini şart koşmuştur. Sarayrah (2004), çalışmasında İslam halifelerinden Hz. Ömer’in hizmetkar lider olarak adlandırılabileceğini belirtmektedir. Örneğin, konuşmalarının birinde, Hz. Ömer başlık parasına üst sınır olarak 40 dinarı belirlemiş ve bunun üzerindeki meblağın devlet hazinesine aktarılacağını ifade etmiştir. Dinleyicilerin içinden bir kadın ayağa kalkmış ve Hz. Ömer’in söylediğiyle çelişen bir ayeti okumuştur. Bunun üzerine Hz. Ömer gülümsemiş ve sıkça alıntılanan şu sözünü söylemiştir: “Kadın isabet etti, Ömer yanıldı.”. Sarayrah (2004) bu anekdotu Hz. Ömer’in dinleme becerisine ve eleştiriyi kabul etmesine atfederek aktarmaktadır. Hz. Ömer’den sonra Kudüs’ü ikinci kez fetheden Selahaddin Eyyubi’nin vefatından sonra, vasiyetine uygun olarak ülkenin dört bir yanına dağılan tellallar: “Duyduk, duymadık demeyin! Kudüs’ü fetheden; hazinesinde altınlar, mücevherler bulunan Sultan Selahaddin ölmüştür! Mezarına amelleri dışında sadece kefen bezini götürebilmiştir!” diyerek vefatını halka duyurmuştur.Bunlar gibi pek çok örnek, medeniyetimizin yetiştirdiği ve medeniyetimizi geliştiren pek çok lider için verilebilir. KAYNAKÇA servant leadership: Comparisons by level and with job satisfaction and organizational commitment. Doktora tezi, Regent University School of Leadership Studies. Greenfield, T. (1991) Re-forming and re-valuing educational administration: Whence and when cometh the phoenix. Educational Management and Administration 19(4), 200–217. Hodgkinson, C. (2008) Yönetim Felsefesi (Çev. Ed. İbrahim Anıl ve Bilal Doğan). İstanbul: Beta. Laub, J. (1999). Assessing the servant organization: Development of the servant organizational leadership (SOLA) instrument. Dissertation Abstracts International, 60(02),308. (UMI No. 9921922) Öner, Z. H. (2008). The mediatıng effect of organizational justice: moderating roles of sense of coherence and job complexity on the relationship between servant leadership and work engagement. Doktora tezi, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Örgütsel Davranış Bilim Dalı. Patterson, K. (2003). Servant leadership: A theoretical model. Dissertation Abstracts International, 64(02), 570. (UMI No. 3082719) Reinke S. J. (2004). Service before self: Towards a theory of servant-leadership. Global Virtue Ethics Review, 5(3), 30-57. Sarayrah, Y. K. (2004). Servant leadership in the Bedouin-Arab culture. Global Virtue Barbuto, J. E. ve Wheeler, D. W. (2006). Ethics Review, 5(3), 58-79. Scale development and construct clarification of servant leadership. Group & Orga- Spears, L. C. (2004). Practicing servant-leadership.Leader to Leader,2004(34), 7-11. nization Management, 31(3), 300-326. Drury, S. (2004). Employee perceptions of 44 ÖLÜM ve SEBEPLERİ… Ahmet Nihat DÜNDAR * Çok şükür bugünleri de gördük… Çalışırken vefat eden, bu dünyadan ayrılan dost ve arkadaşlarımızı hatırlayınca aklımıza gelen emekliliği kastediyoruz. Kuşkusuz daha şükretmemiz gereken pek çok şey var diyoruz ki, cep telefonumuza bir mesaj daha geliyor. Mesajı okurken her halde yüz ifadem değişmiş olmalı ki arkadaşlarım “hayırdır…” diye soruyorlar ve ben de “…bir arkadaşımızı daha kaybettik… rahmetli olmuş” diyorum. Arkadaşımızın bizde bıraktığı izlenimleri, son durumunu paylaşıyor ve üzülüyoruz. Bazen de “çok hastaydı, bakacak kimsesi de yoktu, Allah kurtarmış…” dediğimiz de oluyor… Bir arkadaşımız “ dikkat ediyor musunuz son zamanlarda sıkça ölüm mesajları alıyoruz…”deyince, nüktedan bir başka arkadaşımız biraz da bizi gülümsetmek için espri yaparak “e… bu yaştan sonra her halde sünnet mesajı alacak halimiz yok…” deyiveriyor. Bu cevap herkesi biraz gülümsetiyor ve düşündürüyor… Sonrasında yıllardır başkalarından gördüğümüz ve duyduğumuz bir duayı tekrarlıyoruz… “…İki gün yatak, üçüncü gün toprak… Dert verip de derman aratma… Beni kimseye muhtaç etme…” Kuşkusuz en içten gelen bu dilek ve temennilerin özünde, hastalığın, hasta bakımının zor olduğu, ekonomik ve sosyal yıkıma yol açabileceğine ilişkin gözlem ve deneyimlerin etkisi var… E… Günümüzde yaşam ve şartları değişmiştir, giderek daha da değişmektedir… Anne, baba, çocuk, büyük anne ve ve büyük babadan oluşan BÜYÜK AİLE tipi giderek yerini, Anne, baba ve çocuklardan oluşan ÇEKİRDEK AİLE ye terk etmiştir. Artık ailede yalnızca baba değil, çoğunlukla anne de çalışmaktadır… Anne ve * Dr. Emekli Emniyet Müdürü, Kamu Yönetimi Uzmanı Siyaset ve Yönetim Bilimi Doktoru ([email protected]) babanın iş yerinden uzun süreli izin alabilmeleri güçleşmiştir… Gençlerle, yaşlılar arasındaki kuşak çatışmaları daha da belirgin hale gelmiştir. Aynı evde oturma isteği azalmıştır. İşte tüm bu değişimler büyüklere bakış ve hizmet götürme anlayışlarını da değiştirmiş, aile büyüklerini biraz daha kaderi ile baş başa bırakarak yalnızlaştırmış’ tır . Öte yandan tıbbi alanlardaki gelişmeler, koruyucu hizmetler, düzenli beslenme ve benzeri faktörlerin etkisiyle insanın biraz daha fazla yaşayabilme imkanı artarken, diğer taraftan da değişen çevre ve hastalık sebebiyle ölümler de hız kesmeden sürmektedir. Aşağıda ayrıntılarıyla verilen TÜİK verilerine göre, Ölümlerin % 44,8’ini 75 ve daha yukarı yaştaki kişiler oluşturmaktadır. Ölümlerin en yüksek olduğu yaş grubu % 44,8 ile 75 ve daha yukarı yaşlar iken en düşük olduğu yaş grubu ise % 0,6 ile 10-14 yaş grubudur. Ölümler yaş ve cinsiyete göre incelendiğinde, yaşlar arasındaki cinsiyet farklılığı belirgin bir şekilde görülmektedir. En yaşlı kuşak olan 75 ve daha yukarı yaş dışındaki bütün yaş gruplarında erkek ölümlerinin kadın ölümlerinden daha fazla olduğu görülmektedir. Kadın ve erkek arasındaki bu farklılık 15-19 yaş grubundan sonraki ölümlerde, yaş ilerledikçe artmakta ve 50-54 yaş grubunda en yüksek seviyeye ulaşmaktadır. TÜİK önemli bir çalışma yaparak ölüme neden olan hastalıkların istatistiğini de çıkararak yayımladı. İşte bu verilere göre 2013 Ölüm Nedeni İstatistikleri… Ölümlerin %39,8’i dolaşım sistemi hastalıklarından kaynaklandı. Ölüme sebep olan ilk altı hastalık grubu sıra- 45 sıyla; dolaşım sistemi hastalıkları (%39,8), iyi huylu ve kötü huylu tümörler (%21,3), solunum sistemi hastalıkları (%9,8), endokrin, beslenme ve metabolizmayla ilgili hastalıklar (%5,6), dışsal yaralanma nedenleri ve zehirlenmeler (%5,5) ile sinir sistemi ve duyu organları hastalıkları (%4,1) oldu. Ölüme neden olan hastalıklar cinsiyet bazında incelendiğinde; dolaşım sistemi hastalıklarından kaynaklı ölümlerin en çok kadınlarda, iyi huylu ve kötü huylu tümörlerden kaynaklı ölümlerin ise erkeklerde görüldüğü tespit edildi. Ölüm Nedeninin Cinsiyete Göre Dağılımı Dolaşım sistemi kaynaklı ölümlerin %38,8’ini iskemik kalp hastalığı oluşturdu Dolaşım sistemi hastalıkları nedeniyle gerçekleşen ölümlerin %38,8’i iskemik kalp hastalığı, %25,2’si serebro-vasküler hastalık, %17,7’si diğer kalp hastalığı ve %12,8’i hipertansif hastalıklardan kaynaklandı. 46 Dolaşım Sistemi Hastalıklarından Ölümlerin Cinsiyete Göre Dağılımı Gırtlak ve soluk borusu/akciğer tümörü, ölüme en çok neden olan tümördür. Kötü huylu tümör nedeniyle gerçekleşen ölümlerin %31,3’ü gırtlak ve soluk borusu/bronş/akciğerin kötü huylu tümörü, %8,9’u, midenin kötü huylu tümörü, %8,2’si, lenfaid ve hematopoetik kötü huylu tümörü, %6,9’u kolonun kötü huylu tümörü ve %5,9’u pankreasın kötü huylu tümöründen kaynaklandı. Kötü Huylu Tümörlerin Cinsiyete Göre Dağılımı: Ölüm nedenleri yaş grupları itibariyle incelendiğinde; dolaşım sistemi hastalıklarının en fazla 75-84 yaş grubunda görüldüğü, iyi huylu ve kötü huylu tümörlerin ise en fazla 65-74 yaş grubunda görüldüğü tespit edildi. Ölüm nedenleri daimi ikametgah’a göre incelendiğinde; dolaşım sistemi hastalıklarından kaynaklı ölümlerin oranının en yüksek olduğu ilk beş il sırasıyla Kırklareli, Yozgat, Uşak, Bolu ve Denizli’dir. Ayrıca, iyi huylu ve kötü huylu tümörler nedeniyle gerçekleşen ölümlerin oranının en yüksek olduğu ilk beş il ise sırasıyla İstanbul, Kocaeli, İzmir, Rize ve Tekirdağ olarak belirlendi. Ne diyelim, herkes hiç ölmeyecek gibi sağlığına dikkat etmeli ve gerekli tetpirleri almalı… Söylenebilecek son söz “Allah ömrün de hayırlısını versin.” … 47 geçmiş zaman olur ki... 48
© Copyright 2024 Paperzz