Bitki Fizyolojisi Genel Sunumu

FİZYOLOJİ
5.1 BAHÇE BİTKİLERİNDE DİNLENME
Dinlenme içsel faktörler, çevre koşullarının
elverişliliği ve bazen de organların birbiri üzerindeki
baskısı nedeniyle, bitkilerin veya bazı organların geçici
bir süre gelişmeden alıkonması olayıdır. Birkaç tropik
tür dışında bütün bitkilerde veya bitki kısımlarında
büyümenin geçici olarak durduğu dönemler
bulunmaktadır.
Tomurcuk ve tohumlardaki dinlenme koşullarının
baş1angıcı genellikle bitkilerde yaşlanma ile ilgilidir.
Böylece, birçok odunsu bitkide din­lenme, yaprakların
yaşlandığı ve döküldüğü zaman meydana gelmektedir.
Tek yıllık bitkilerde ise ana bitki yaşlılık dönemine
girdiğinde tohum din­lenmeye girmektedir. Aynı
durum yumru ve soğanlar içinde geçerlidir.
Dinlenme genellikle aktif olmayan dönemi belirtmek
amacıyla kulla­nılan genel bir tanım olup farklı tipleri
vardır.
TOMURCUKLARDA DİNLENME
a)
Gerçek (içsel) dinlenme (true dormancy)
İçsel fizyolojik engeller nedeniyle tomurcukların
dinlenmede olmasıdır.
Bu fizyolojik engeller sonucu, çevre koşulları büyüme
için ideal olsa.
Bile büyüme engellenmektedir. Tomurcuklar bu tür
dinlenmeye sahip ayrıca bitki yapılarıdır. Bazı
tohumlarda da bu tür dinlenmeye Tohumlarda da bu tür
dinlenmeler vardır.
Bitkinin diğer kısmı olan (kökler gibi) bu tür bir
dinlenmeye giremezler.
B)
ZORUNLU DINLENME (POST-DONNANCY)
Büyüme için uygun olmayan dış koşullar (sıcaklık, gün
uzunluğu ve su gibi) nedeniyle tomurcukların dinlenmede
olmasıdır Sonbaharda, sıcaklıkların düşmesi ile bitkiler
dinlenmeye girmektedirler. Çünkü bu dev­rede sıcaklıklar
bitkide büyümenin temel olaylarını devam ettiremeyecek
kadar düşüktür. Bu nedenle yaprağını döken türler
yapraklarını dökerler. Otsu tek yıllıklar ise toprak üzerinde
ölürler. Bazı tropik bitkiler ise dü­şük sıcaklıktan daha çok
kuraklık nedeniyle dinlenmeye girmektedirler. Elverişsiz
koşullar ortadan kalktığında dinlenme sona ermektedir.
NİSPİ DİNLENME (PRE-DORMANCY)
Başka bir bitki organının engelleyici etkisi nedeniyle
tomurcuklarda büyümenin engellenmesidir. .Örnek olarak
tepe tomurcuğunun etkisi ne­deniyle yan tomurcukların
dinlenmede kalması verilebilir. Tipik olarak ılıman iklime
uymuş bir bitki, yaz aylarının birinci yansında hızlı bir
bü­yüme gösterir. Bundan sonra büyüme yavaşlayarak durur
ve tepe tomur­cukla oluşur. Bu periyodun başlaması ile yan
tomurcuklar dinlenme dö­nemine girerler. Ancak budama,
yaprak dökümü, sulama veya azotlu gübreleme gibi bazı
uyarıcı uygulamalarla yan tomurcuklar büyümeye
zorlanabilirler. Bu durum bitki bünyesinde dinlenmeyi
engelleyicilerin üretiminin artmasına ve uyarıcıların da
azalmasına kadar devam edebil­mektedir.
Büyüme döneminde olan bitkiler uygun olmayan çevre
koşullarına dayanıksızdırlar. Soğuk kış ayları süresince
yaşamaya devam edebilmele­ri için dinlenmeye girmeleri
gereklidir. Sonbaharlarda sıcaklığın düşmesi, bitkiyi
dinlenme dönemine hazırlamaktadır. Bitkiler bu dönemde
büyü­melerini durdurup yapraklarını dökerler ve böylece
dinlenmeye girerler. İlkbaharda büyüme yeniden başlar.
Bitki çevre arasındaki bu ilişki, on­ların soğuk kış ayları
boyunca canlı kalmalarını sağlamaktadır.
Yaz sonunda yaprağını döker bitkilerin biiyümelerini
durdurup, daha sonra yapraklarını dökmeleri ve böylece
kışa dayanıklılık kazanmalarının nasıl gerçekleştiğinin
detayı, bugün için tam olarak bilinmemektedir. An­cak
burada inlenmenin başlaması ve sona ermesinde büyüme
engeleyi­cileri ile uyarıcıların önemli rol oynadıklar ve açık
olarak Son yıllardaki çalışmalar, günlerin kısalmaya
başlaması ile yapraklarda fazla miktarda engelleyici bir
hormon olan ABA (absizik asit)’nın sentezlendiğine, buna
karşın uyarıcıların (Oksinler, Gibberelinler) senteziile
solunum Solunumun azaldığına işaret etmektedirler.
Ancak son yıllarda, kış dinlenmesinin yanlızca
engelleyici düzeyi ile değil, engelleyiciler ve uya­ncılar
arasındaki denge ile düzenlendiği belirtilmektedir.
Bitkilerde, kısalan gün uzunluğu büyümenin kesilmesi için
bir dürtü olmakta, yapraklar ise bu dürtünün alıcısı olarak
görev yapmaktadır. Yapraklarda bulunan fitoham
(phytokrom) pigmentinin, bir formdan bir forma dönüşmesi
ise mekanizmanın temelini oluşturmaktadır. An­cak gün
uzunluğuna cevap versin veya vermesin, bitkinin dinlenmeye
gi­riş dönemi yaz ortası ile sonbahar arasında başlamaktadır.
Örneğin, elma ağaçları tepe tomurcuğunu erken oluşturmaya
meyillidirler. Kayısı ise el­madan birkaç hafta sonra
büyümesini durdurmaktadır.
Kesin dinlenmeye girme dönemi ise yaprak dökümü ile
olmaktadır. Dinlenmenin sona ermesi ya da kesilmesi
tomurcukların tekrar bü­yüme yeteneğini kazanmaları için,
türlere ve çeşitlere göre değişen süre­lerde soğuklama
gerekmektedir. Dinlenmenin sona ermesi için etkili
soğutma sıcaklığı 0° c' ile +7° C arasındadır. Bazı türlerde
bu sıcaklık +1O°C'ye kadar yükselebilmektedir. Dinlenmeyi
düzenleyen içsel engel­leyici sistemin, bu sıcaklık
derecelerinde enzim atik olarak değiştirildiği, O0 Cnin
altındaki sıcaklıkların dinlenmenin kırılmasında etkisiz
oldukları görülmektedir. Değişik ekolojilere adapte olmuş
meyve ağaçlarının soğuklama istek­leri farklıdır. Örneğin,
sıcak kışlara adapte olmuş türler, doğal olarak da­ha kısa
bir soğuklamaya ihtiyaç duymaktadırlar.
Dinlenmenin kesilmesi için gerekli oları
soğuklama süresi asma, ba­dem, ayva, çilek, incir
ve bazı şeftali çeşitlerinde düşük (100–400 saat)
ol­duğu halde, çok yıllık bahçe çeşitlerinde düşük
(100–2700) saat arasındadır. An­cak meyve
türlerinin çoğunda 400–1500 saat arasında
değişmektedir





-------incir
---- Çilek
---------------------Üzüm
---------------- Trabzon hurması
-------------Badem
Ayva
Böğürtlen
Kaysı




------------------Şeftali






ceviz
Bektaşiüzümü
Armut
Yaban mersini
Kiraz
Vişne
Pek on cevizi




Fındık Ahududu
Elma
Erik




0
400
800
1200
+ 7·C'nin altında geçen süre (saat)


Şekil 5.l. Bazı bahçe bitkisi türlerinin soğuklama istekleri
1600
2000
Şeftali, kiraz, elma gibi birçok türün çiçek tomurcukları
vegetatif tomurcuklardan daha kısa süre soğuklama
istemektedirler. Soğuk periyodun kısa sürede olduğu sıcak
bölgelerde soğuklama ihtiyacı fazla olan çeşitler ya çok az
yapraklanır. Veya hiç yapraklanmazlar. Yine sert çekirdekli
meyve türlerinde soğuklama ihtiyacı karşılanmadığında
tomurcuk silkmesi olurken, yumuşak çekirdekli meyve
türlerinde düzensiz çiçeklenme sonucu çiçeklenme dönemi
uzayarak döllenme noksanlığından verim azalmaktadır.
5.1.2. TOHUMLARDA DINLENME
Yaşama yeteneğinde olan, ancak uygun olan çevre
koşullarında bile çimlenmeyen tohum dinlenme
halindedir.
a) Fiziksel dinlenme: Bazı bitkilerde su ve oksijenin
geçmesine engel olan sert ve geçirimsiz tohum
kabuklarından kaynaklanan dinlenmedir. Böyle
geçirimsiz bir kabuğa sahip olan tohumlar, çimlenmenin
dü­zenli ve gecikme olmadan meydana gelebilmesi için
yapay olarak aşındı­rılmalıdır. Örneğin, sert çekirdekli
meyve türlerinde olduğu gibi sert, ge­çirimsiz dış
kabuk,_su ve oksijen geçişine engel olmaktadır. Bu kabuk
çatlatılmakta ya. da mekanik olarak veya asitle
aşındırılmaktadır
b) Fizyolojik dinlenme: Genellikle tohumdaki
engelleyici ve uyarıcıların karşılıklı etkileri sonucu ortaya
çıkmaktadır. Tohumdaki çimlemeyi engelleyici maddeler,
meyve etinde, tohum kabuğunda ve hatta to­humun
endosperminde bulunabilmektedir. Birçok ılıman iklim
meyve türünün tohumları olgun olmalarına rağmen, nemli
koşullar altında belirli bir süre soğuklatılmadan
çimlenememektedir. Burada esas etken içsel faktörlerdir.
Tohumun dinlenmeden çıkabilmesi için türlere göre değişen
sürelerde "soğukta nemli katlarına" gereklidir. Soğuklama
sıcaklığı 4­10c arasında değişmekte ve genellikle sert dış
kabuğun tohumdan ayrıl­ması soğuklama süresini
azalmaktadır.
Yine yumuşak çekirdekli meyve türlerinde tohum
kabuğunun ayrılması, soğuklama almadan çimlenmeyi
sağlamaktadır, buna rağmen, bu yolla çimlendirmede,
çöğürlerin büyü melerinin engellendiği ve epikotilin,
soğuklama veya GA uygulamaları yapılıncaya kadar
büyümediği görülmektedir. Çünkü engelleyiciler hem tohum
kabuğu hem de embriyoda bulunmaktadır: Araştırıcılar bu
engelleyici maddenin ABA (Absizik asit) olduğunu
belirtmektedirler. Tohum kabuğunda bulunan engelleyici su
ile yıkanmak suretiyle ve kabuğun çıkartılması ile tohumdan
ayrılabilmek. Fakat embriyo engelleyicileri, yanlız
soğuklamanın etkisi ile ortadan kaldırılabilmektedir.
Fizyolojik dinlenme aynı zamanda
olgunlaşmamış bir embriyo gibi içsel bir nedenle
de ortaya çıkabilmektedir. Bazı tohumlarda
meyve 01­gunlaştığı halde, embriyo yalnızca
farklılaşmış birkaç hücreden ibaret ol­makta ve
bu da dinlenmeye neden olabilmektedir
5.2. ÇIÇEKLENME VE MEYVE TUTUMU
Uygun koşullar altında gelişen bir bitkinin ilk çiçek
taslaklarının görüldüğü zamana kadar geçen dönemi
"gençlik" olarak isimlendirilir. Uy­gun şartlar altında gelişen
bir bitkinin, tohumun çimlenmesinden ilk çiçek taslaklarının
görüldüğü zamana kadar geçen dönemi, bitkinin vegetatif
safhasıdır. Ne kadar zorlanırsa zorlansın, bitki vegatif
dönem süresince çiçek açamaz. Bitkinin gençlik döneminden
çıkabilmesi için belirli bir gelişmeyi kazanmış olması
gerekmektedir. Gençlik dönemini, çiçeklenmenin başladığı,
fakat daha tam kapasiteye ulaşmadığı bir geçiş dönemin
izlemektedir.
5.2.1. ÇIÇEK OLUŞUMU VE GELIŞIMI
Çiçeklenmede, üzerinde en fazla çalışılan fakat bugün
tam olarak anlaşılamayan ilk olay, sürgün taslaklarının
çiçek taslaklarına dönüşümüdür. Bir çok bitkide yapılan
uygulamalar ile vegatif durumdan generatif durumuna
duruma dönüşüm gerçekleştirilmiştir. Ancak bu gelişme
tersine çevrile­memektedir. Çiçek organları dönüşümü
süresince var olan çevre koşulları değiştirilse bile, çiçeğin,
tam çiçeklenmeye kadar gelişimi devam etmek­tedir.
Çiçeklenme başlangıcı için hem kabohhidratların hemde
ışık alabilen sağlıklı yaprakların varlığı gereklidir. Fakat
daha sonra yapılan çalış­malar, çiçeklenmeye geçiş için
yapraklarda sentezlenen ve tomurcuklara taşınan bazı
hormonlarda etkilidir.
Fotoperiyodizm'in (gün uzunluğu) keşfi özellikle çiçek
oluşumunun hormonal kontrolünü açık bir şekilde ortaya
koyması bakımından önem taşımaktadır. Olgun ya da yeni
gelişmiş bir yaprak, gün uzunluğundaki değişimlerin doğal
algılayıcısıdır. Bazı araştırıcılar yaprakların fotoperi­yoda
cevap olarak bir madde veya bir maddenin habercisini
ürettiklerini, bu maddenin ise "florigen" olduğunu
belirtmektedirler. F1origen, henüz bitkilerden izole
edilmemiş çiçeklenme hormonu olarak tanımlanmakta ve
vegetatif tomurcukların çiçek tomurcuğuna dönüşümünden
sorumlu olduğu belirtilmektedir.
F1origen'in olgun yapraklarda sentezlendiği ve buradan
floem yoluyla tomurcukların yakınına taşındığı ve böylece
tomurcuklarda çiçeklenme (çiçek tomurcuğu oluşumu)
başlangıcının meydana geldiği ifade edilmek­tedir. Ancak,
daha sonraki araştırıcılar, florigen hipotezinin geçerli
olma­dığını, yani bitkide özel çiçeklenme, hormonu
bulunmadığını ve çiçeklenme başlangıcının diğer
organlardakine benzer şekilde içse1 hormonların sentez
zamanı ve yerleri arasındaki etkileşmeye bağlı oldğunu ifade,
etmişlerdir. Böylece, çiçeklenme başlangıcında, da, meyve
tutumu ve to­hum oluşumunda olduğu gibi, uygun bir
hormonal dengenin etkisi görül­mektedir.
Çiçeklenmenin içsel bir kimyasal uyarıcı ile
düzenlendiğinin açıklık kazanması, birçok araştırıcıyı
büyüme düzenleyicilerin dışsal olarak uy­gulanmasının,
çiçeklenmeyi uyarabileceği konusunda çalışmaya
yönlen­dirmiştir. Örneğin, gibberellinler bazı uzun gün
bitkilerinde ya da çiçek­lenme için soğuklamaya ihtiyaç
gösteren lahana, pancar, havuç ve hindi ba gibi bazı sebze
türlerinde çiçeklenmeye neden olabilmektedir. Ancak
gibberellinler bu amaçla pratik olarak kullanılmamaktadır.
SADH. TIBA. ccc ve Ethephon bu amaçla daha yaygın
olarak kullanılmakta ve çiçeklenmeyi artırabilmektedirler
Çiçek tomurcuğu oluşumunun zamanı ve yoğunluğu
üzerine anaç, budama,..gübreleme ve diğer kültürel
önlemler etkili olmaktadır. Büyümeyi düzenleyici
maddeler, çiçek gelişimi üzerinde de çarpıcı etkiye
sahiptirler. Örneğin GA, çiçek taslağının oluşum süresince
kısmen vegetatif yapıya dönüşümüne de neden olmaktadır.
Daha önceki bilgilere zıt olarak araştırıcılar azotlu
gübrelemenin genellikle çiçek tomurcuğu oluşumunu
hızlandırdığını belirtmektedirler. Örneğin. Williams
armutlarında geç yaz aylarında azot uygulaması ile ertesi
ilkbaharda çok kuvvetli çiçekler oluşmakta ve bu çiçeklerin
yumur­ta hücrelerinin yaşam sürelerinin uzun olması
nedeniyle, daha iyi meyve tutumu meydana gelmektedir.
Çevre koşulları da çiçeğin gelişimi üzerine etki
yapmaktadır Bu olayı tipik olarak kabaklarda görmek
mümkündür. Kabaklarda normal erkek ve dişi çiçekler
birbirini izlemekte ve sonunda yalnız dişi çiçekler
oluş­maktadır. Eğer bitkiler uzun gün koşullarında ve
düşük sıcaklıkta yetişti­rilirse, dişi çiçeğin erkek çiçeğe
oranında artış olmaktadır. Şiddetli sıcak veya nem
(kuraklık) stresleri, normal çiçek tomurcuğu gelişimini
engellemektedir. Normal çiçek oluşumu, sürekli besin
elementlerinin uygun bir denge içinde olmalarını
gerektirmektedir. Şiddetli dengesizlikler veya bazı
elementlerin noksanlıkları oluşumu engelleyebilmektedir.
Örneğin, armut­larda bor noksanlığı çiçeklerin solup
kurumalarına, tam çiçeklenme anın­da veya daha önce
çiçeklerin ölmelerine neden olmaktadır.
Yine yetersiz kış soğuklaması hücre bölünmesi ile ilkbahar
gelişmesini sınırlayarak, çiçek tomurcuklarının ağaçtan
dökülmelerine neden olabilmektedir
1 .MEYVE TUTUMU
5.2.2. Tozlanma, döllenme ve meyve tutumu
Meyvenin büyüyüp gelişmesinde çok önemli aşamalardan
biriside tozlanmadır. Tozlanmanın en az iki ayrı ve
bağımsız görevi bulunmaktadır. Birincisi, meyve
oluşumuyla sonuçlanan fizyolojik olayların başlangıcıdır.
İkinci görevi ise, döllenme için erkek gamet sağlamaktır.
Bu iki fonksiyonunun gerçekte birbirinden ayrı oldukları
ölü polen kullanmak suretiyle kanıtlanmaktadır.
Orkidelerde ölü polen kullanarak meyve tutu­mu
sağlanmakta, ancak döllenme meydana gelmemektedir.
Tozlanma olsa hatta meyve tutumu gerçekleşse bile
döllenme söz konusu olmayabilir. Bazen polen çimlenmez
veya çimlense bile polen tüpü dişi organ boyuncuğu (stil)
içinde çatlayabilir. Polenin çimlenmesi uygun ozmotik
yoğunluktaki bir ortamın varlığına bağlıdır. Stigma
üzerinde ve içindeki çimlenmeyi uyarıcı organik ve
inorganik maddelerin yanısıra, aynı zamanda polen
tüpünün gelişimini uyaran kimyasal maddelerin de
bulunduğu bildirilmektedir.(Eğer polen tüpü gelişimi
yavaşsa, stil hatta bütün çiçek kuruyup
dökülebilmektedir.
Meyve tutumu üzerine tozlanmanın etkisi (tozlanmanın
ikinci görevi­nin gerçekleşmesi) ve meyve gelişimi üzerine
oluşmuş tohumun etkisi, birçok meyvede ürün elde
edilmesinden tozlanmayı çok önemli bir aşama haline
getirmektedir. Örneğin şeftali, erik, badem, kayısı, Antep
fıstığı, fındık v.b. meyve türlerinin hepsinde tozlanma ve
döllenme olmalıdır. El­ma ve armutlarda da tohum oluşum
gerekli olmakla birlikte, bazı çeşit­ler tohumsuz meyve
oluşturabilirler Tohum içinde sentezlenen hormon­ların
meyve tutum ve büyümesini ve bitkideki genel hormon
dengesini et­kilediği belirtilmektedir. Bazı meyve
türlerinde ise meyveler doğal olarak partenokarpik şekilde
meydana gelebilmektedirler.
Meyve tutumunun ke­sin mekanizması veya
mekanizmaları bilinmemekte; ancak oksin, GA, sitokinin,
ABA ve etilenin bu 0layda rolü olduğu düşünülmektedir.
Gelişmekte olan meyve aslında gelişmeyi uyarıcı bir kaynak
olarak ana bitkiye fazla bağlı değildir. Tersine bu uyarı,
meyvenin içinde gelişmekte olan tohum tarafından
sağlanmaktadır. Yeni oluşan embriyodan1 (veya
partenokarpik oluşumda başka bir yerden) gelen hormonal
uyarıcı­lar, meyvenin dökülmesini önleyerek, gelişen
meyvede yumurtalık ve biotişik dokuların büyümesine ve
genişlemesine neden olmaktadır.
Tohu­mun rolü, düzensiz tohum dağılımının sebep
olduğu, şekilsiz meyvelerin oluşumu ile daha iyi
anlaşılmaktadır. Çünkü tohum olmayan tarafta mey­ve
büyümesi olmamaktadır. Yine elma tohumlarından
ekstrakte edilen oksin, domateslerde partenokarpik meyve
oluşumuna neden olmuştur. Yapılan çalışmalar
partenokarpik çeşitlerin çiçeklenme zamanında, tohumlu
çeşitlerden daha fazla oksijene sahip olduklarını
göstermiştir. Araş­tırıcılar, bitkide hormon sentezlerinin
yapıldığı önemli yerlerden birisi olarak, döllenmiş tohum
taslağını ve meyveyi göstermektedirler. Bitkide­ki genel
hormon dengesi meyve tutumunu etkiliyor görünmesine
rağmen, meyve tutumu için asıl lokal dengenin çok önemli
olduğunu belirtmektedirler. Bu bölgede sentezlenen oksin,
GA ve sitokininler doğrudan meyve tutumuna neden
olmakta veya domateslerde görüldüğü gibi, gelişen embriyo
GA sentezlemekte, bu da oksin oluşumunu teşvik ederek
meyve tutumuna neden olmaktadır.
Genellikle sebze türlerinin çoğunun tohumlarında
çimlenme, fiziksel veya fizyolojik dinlenme ile
kısıtlanmamaktadır. Meyve ağaçlarının tohumlarındaki
dinlenme, türlerin tomurcuklarındaki dinlenmeye
benzemektedir. Genellikle soğuklama isteği az olan bir türün
tohumlarında soğuklama isteği de az olmaktadır.
Tohumlarda da dinlenmenin ortadan kaldırılması için gerekli
olan soğuklama gereksini­minin karşılanmasında, donma
noktası veya altındaki sıcaklıkların etkisiz oldukları
belirtilmektedir. Kuru olarak soğuklatılan tohumlarda
çimlenme oranı düşük olmaktadır. Çünkü tohum kabuğunda
bulunan engelleyiciler uzaklaştırılamamaktadır. Uzun süreli
soğuklama isteği olan tohumlarda, GA (Gibberellik asit)
uygulamaları ile çimlenme artırılabilmektedir.
To­murcuklarda olduğu gibi, tohumlar dinlenmenin nedeni
ve sona ermesinde engelleyici ve uyarıcıların miktarlarından
daha çok, bu maddeler arasındaki dengenin etkili olduğu
belirtilmektedir.
Üzümlerde tane gelişiminde iki pik noktası
bulunmaktadır. Birinci pik, oksin kapsamındaki artış
ile ikinci pik ise gibberellinlerinin sentezi ile ilgilidir.
Meyve gelişiminde gibberellinlerin rolü pratikte sofralık
üzüm üretiminde yaygın olarak kullanılmaktadır.
Meyve tutum devresin­de düşük dozlarda (20 ppm)
uygulanan gibbereIlik asit, Sultani çekirdek­siz üzüm
çeşidinde tane iriliğini iki katma çıkarmaktadır.
5.2.3. MEYVE DÖKÜMLERI
Bahçe bitkilerinde yaygın bir sorundur. Bu yalnız normal
meyve olum zamanında değil, birçok meyve türünde,
tozlanmadan ve meyve tu­tumundan kısa bir süre sonra
veya genç embriyoların gelişme safhaIarın­da meydana
gelebilmektedir. İlk aşamada bitki sağlıklı olmasına
rağmen, açan bütün çiçeklerin uy­gun koşullar olsa bile
meyve tutması beklenmemelidir. Tutum oranı tür, çeşit ve
koşullara göre değişmektedir. Örneğin, elmalarda açan
çiçeklerin %13'Ü meyve tuttuğunda, tutum çok iyi olarak
tanımlanırken, bu oran Muscadine üzümlerinde %2030'dur. Buna karşın ahududu gibi küçük meyveli türlerde
açan çiçeklerin yalnızca %20-30'u dökülmektedir. Hâlbuki
avakado da meydana gelen milyonlarca çiçekten yalnızca %
1 'inin tu­tumu ile bol ürün sağlanmaktadır.
Meyve tutumundaki başarısızlık değişik faktörlere
bağlıdır. Ancak bütün çiçekler aynı zamanda
dökülmedikleri gibi, çiçeklenme sonundan olgunluğa
kadar da sürekli bir döküm söz konusu değildir. Bunun
yerine dökümler belirli dönemlerde meydana
gelmektedir. Meyve, olgunlaşınca­ya kadar, bu farklı
dönemleri atlatmak zorundadır. Bir kritik dönem
emniyetle atlatılırsa, diğer kritik döneme kadar büyük
bir tehlike olmamak­tadır. Yine dökümler arasında yakın
bir ilgi bulunmakta, şiddetli geçen bir dökümden sonra
gelen döküm daha hafif olduğu gibi, tersi de söz
ko­nusudur. Meyve ağaçlarında üç döküm periyodu
bulunmaktadır
1. Döküm (Çiçek dökümü): Çiçeklenmeden çok kısa
bir süre sonra meydana gelmektedir. Bu dönemde
dökülen çiçekler incelendiğinde, dişi organların
kusurlu olduğu görülmektedir.
2. Döküm (Çiçek ve küçük meyve dökümü):
Birinci dökümden iki hafta veya biraz daha uzun bir
süre sonra meydana gelen bu dökümde, bi­rinci
döküm ile bazı benzerlikler olmasının yanında,
kesin olarak ilk dö­kümden ayrılmaktadır. Çünkü
dökülen meyveli fide dişi organ tamamen normal
yapıdadır. Yumurta içinde yapıları incelemeler bu
dönemde dökülen çiçeklerde ve küçük meyvelerde,
döllenmenin olmadığını göstermek­tedir. Dökülen
çiçeklerde tozlanmaya rağmen,poIen tüpü gelişmesi
en­gellendiğinden döllenme gerçekleşmemektedir.
3. Döküm (Haziran dökümü): İkinci dökümden yaklaşık bir
ay sonra meydana gelmektedir. Bu dökümde de ikinci döküm
ile ara formlar bulunmaktadır. Örneğin, döllenme olmamış,
hafif embriyo gelişimi olmuş yumurta hücrelerine
rastlanılmaktadır. Döllenme sonucu oluşan meyvelerin
irilikleri bunlara göre artmıştır. Bunun yanında Haziran
dökümünde tozlanma ve döllenme olmuş, embriyo gelişimi
belirli bir aşamaya gelmiş meyvelerin yanında, embriyonun
tam iriliğe ulaştığı, hatta tohumun hemen hemen tam
iriliğini aldığı meyveler de dökülebilmektedir. Haziran
dökümüne neden olarak su ve besin maddeleri noksanlıkları
gösterilmektedir.
Ancak araştırıcılar meyve tutum veya dökümüne
neden olan içsel olayları açıklamak amacıyla yaptıkları
çalışmalarda, hormonlar üzerinde durmaktadırlar.
Araştırmalara göre, çiçek tomurcuklarında fazla
miktarlarda oksin sentezlenmektedir. Yine yumurtalık
içinde ve polende fazla miktarda oksin sentezlenmekte
ayrıca çiçeklenme döneminde taç yapraklarda da önemli
miktarlarda oksin oluşmaktadır. Burada açıkça
görülmek­tedir ki, değişik çiçek organlarında sentezlenen
oksin, çiçeklerin dökülmesine engel olmaktadır.
Başarılı bir tozlanma ile yumurtalık büyümeye
başlamaktadır. Zengin bir oksijen kaynağı olan polenin
çimlenmesi, genellikle yumurtalığın gelişmesinde katalizatör
görevi görmektedir. Y ine meyve tutumunda oksinin uyarıcı
etkisinin yalnızca polenden degil, yumurtalıklardan
kaynaklandığını belirten araştırmacılar, tozlanma ile
yumurtalıkla oluşumunun teşvik edildiğini ifade
etmektelirler. Bu görüşler tozlanma ve döllenmenin olmadığı
ilk iki dönem dökümün nedenlerine bir Ölçüde açıklık
getirmektedir. Domates, biber, patlıcan gibi sebze
türlerinde, oksin uygulamaları ile meyve tutumunun
gerçekleştirilebilmesinde bu görüşleri desteklemektedir.
Genel kanı, Haziran dökümünde de diğer dökümlerde
olduğu gibi, meyvenin oksin miktarının yetersiz olmasının
meyve dökümüne neden olduğudur. Ancak araştırıcılar,
etilenin de (çiçek ve meyvelerde kapmaya neden olan
hormon) bu olayda muhtemelen rol oynadığı
görüşündedirler. Genellikle dışsal hormon (oksin)
uygulamalarının meyve dökümlerini kontrol etmesi, oksin
sisteminin dökümleri içsel kontrola zorlaması ola­rak
açıklanmaktadır.
5.3. YAŞLANMA
Yaşlanma bitkide yaşın ilerlemesi ile birlikte
yıpranma olaylarını ifa­de etmektedir. Bitkilerdeki
yaşlanma kısmen ya da tamamen olmaktadır. Kısmi
yaşlanma, yapraklar, gövde, meyve ve çiçekler gibi
çeşitli bitki or­ganlarının bozulması ya da ölümü
şeklindeki yaşlanmadır. Örneğin, fasulye bitkisinde
kotiledonların dökülmesi ya da ölümü, iki yaşlı
ahududu dallarının ölümü kısmi bir yaşlanmadır. Tam
yaşlanma, tohumları hariç bütün bir bitkinin
yaşlanması ve ölümüdür.
Tek ve iki yıllık bitkilerde ha­yat çemberinin bitimi
genellikle ani olmaktadır. Tohum oluşturduktan sonra,
ıspanak ve mısır gibi bitkilerin tamamı, gelişme
mevsiminin başın­da ya da ortasında ölmektedirler. Buna
karşın meyve ağaçları ve asma gi­bi çok yıllık bitkilerde
yaşlanma, yavaş yavaş yıpranma şeklinde ortaya
çıkmaktadır. Ancak çok yıllık bitkiler gençleştirme
budamaları ile yeni­den gençleştirilebilmektedirler.
Tek yıllık bitkilerde yaşlanmanın önüne geçilemeyeceği ve
bunun çi­çeklenme ve meyve verimi ile ilgili olduğu
belirtilmektedir. Kısa gün ko­şullarından vegatatif
durumunu koruyan ıspanak bitkilerinde yaşlanma
ol­mamakta ancak çiçeklenme uyarıldıktan sonra bitkide
ölümün önüne ge­çilememektedir.
Tek yıllık bitkilerin yaşIanmasını açıklayan en eski görüş bir
tükenme hipotezidir. Bu görüş, çiçeklenme ve meyve gelişimi
süresince, temel metobolizma ürünlerinin ana bitkiden
çekilerek meyve ve tohumda biriktirildiği; meyve
olgunlaştığında, bunların bitki gelişimi için yelerli
olamayacak bir düzeye inmesi nedeniyle, bunu ölümün takip
ettiği şeklindedir.
Ancak son yıllarda bu görüş çok kompleks birişlemin
basitleştirilmesi şeklinde ifade edilmektedir. Örnek olarak da
ıspanak gibi iki evcikli bir bitkide, tozlanma olmamış dişi
bitkiler ile erkek bitkilerin de yaşlandığı gösterilmiştir.
Genelde tek yıllık bir bitkide yaşlanmanın meydana
gelme­sine neden olan biyolojik bir dürtünün yalnız
çiçeklenme işlemi ile ilişkili olduğu bilinmekte, ancak bu
dürtü ile çiçeklenme arasındaki ilişki tam olarak
açıklanamamaktadır
5.4. PERİYODİSİTE
Meyve tür ve çeşitlerinin bazıları bir yıl meyve verip, ertesi
yıl ya hiç meyve vermez veya çok az meyve verirler. Bu
olaya "periyodisite" den­mektedir. Meyve ağaçlarında
periyodisiteye eğilim, türlere hatta tür içindeki çeşitlere
göre farklılık gösterebilmektedir. Fındık, Antep fıstığı ve
zeytin "mutlak periyodisite" gösteren türlerdir. Elmalardan
Amasya çeşidi yi­ne mutlak periyodisite gösterirken,
hüryemez çeşidi bir yıl çok, ertesi yıl daha az meyve
vererek "kısmi periyodisite" göstermektedir.
Periyodisite özelikle ağacın gelişmesi ve ekonomik açıdan,
meyve yetiştiriciliğinde istenmeyen bir fizyolojik olaydır.
Periyodisite gösteren bir ağaç, verim yılında çok fazla
meyve yüklü olacağından, bütün gücünü meyvelerini
büyütmeye ve olgunlaştırmaya vermektedir. Ağaç kışa
yeteri kadar besin maddesi depolayamamakta ve açığını
kapatabilmek amacıyla daha geç dinlenmeye girmektedir.
Bunun sonucu olarak bitkide, sonbaharın erken donları ve
şiddetli kış soğukları, zararlanmalara neden ol­maktadır.
Periyodisitenin ekonomik sakıncası üretici ve tüketici
açısından önem taşımaktadır. Periyodik meyve verimi belli
bölgede hı p aynı yıllara rastladığından, üretici her yıl
düzenli bir gelir sağlayamamaktadır. Verim yılında, meyve
çok fazla olduğu için meyve kalitesi, düzen verim veren
ağaçların meyve kalitesine göre düşük olmaktadır. Ağacın
gücü bütün meyveleri tam olarak beslemeye yetemeyeceği
için, meyveler küçük, renksiz ve tatsız olurlar. Bu nedenle,
verim yılında fiyatlar düşmekte ve üretici ekonomik yönden
zarar görmektedir.
. Periyodisitenin tüketici yönünden de zararı söz konusudur.
Tüketici, yok yılında daha yüksek fiyatlarla karşılaşırken,
verim yılında daha dü­şük kalitede meyve almak zorunda
kalmaktadır.
İhraç edilen meyvelerde bu durum dış ticaret dengesini
etkileyebil­mektedir. Örneğin, ülkemizde fındık, zeytin
(zeytinyağı) ve Antep fıstı­ğında bu durumla
karşılaşılmaktadır.
Mutlak periyodisite gösteren tür veya çeşitlerde, genetik
yapıdan kaynaklanan bu olayın tam olarak ortadan
kaldırılamadığını, ancak bazı kültürel uygulamalar ile
şiddetinin azaltılabileceğini belirten araştırıcılar,
periyodisitenin nedenlerini de açıklamaya
çalışmaktadırlar. Birçok meyve türünde periyodisite, fazla
meyve yılında çiçek tomurcuğu oluşumunun aksaması
sonucu meydana gelmektedir. Buna neden olarak,
"Karbon­hidrat/Azot" dengesi ve meyvelerdeki besin
elementleri rekabetinden daha çok, gelişen embriyonun
çiçek tomurcuğu oluşumunu engelleyen bir madde
meydana getirmesi gösterilmektedir.
Özellikle genç tohumlarda sentezlenen giberellinler birçok
bitkide çiçeklenme başlangıcını engelle­yen bir hormon
olarak bilinmektedir. Bazı büyümeyi düzenleyici madde­lerin
dışsal uygulamaları ile sağlanan seyreltmenin ardından
giberellin sentezinin de azaldığı belirlenmiştir. Çünkü,
meyve (ve gelişen tohum) çiçek tomurcuğu oluşumu
başlamadan önce ağaçtan ayrılmakta ve azalan embriyo
sayısı nedeniyle gibberellin sentezi de azalmaktadır.
Periyodisiteyi önlemek amacıyla alınabilecek ilk önlem,
periyodisite gösteren tür ve çeşitlerden kaçınmakta, Ancak
bu her zaman mümkün ol­mamaktadır. Çünkü, bu tür veya
çeşitlerin bahçede bulunması arzu edile­bilir.
Bu bakımdan değişik kültürel, önlemler alınarak,
ağaçların fizyolo­jik dengede (vegetatif ve generatif
geIişim bir denge içinde) tutulmasına yardımcı
olunmalıdır.
Bodur anaçlar kullanılarak periyodisite gösteren tür ve
çeşitlerde dü­zenli bir verimin elde edilmesi
sağlanmaktadır. Ayrıca, periyodisite gös­teren çeşitlerle
bahçe kurulduğunda, uygun bir sulama ve gübreleme ile
hastalık ve zararlılarla mücadele, periyodisitenin
başlamasını önleyerek, ağacın uzun süre fizyolojik
dengede kalmasına yardımcı olabilmektedir
Bunun yanında, periyodisite gösteren ağaçlarda, yetiştirici
bozul­muş olan fizyolojik dengeyi kuracak önlemleri
almalıdır. Verim yılında çok meyve fakat çok az sürgün
gelişimi olmaktadır. Tersine, dinlenme yı­lında kuvvetli
sürgün gelişimi ve bol çiçek tomurcuğu oluşumu vardır,
Verim yılında çiçek ve meyve seyreltmeleri yapılarak, ağaç
sürgün gelişmesine ve ertesi yıl için çiçek tomurcuğu
oluşumuna teşvik edilirken; yi­ne verim yılından önceki
kışta, şiddetli budama ile meyve dalları azaltıla­rak sürgün
oluşumu artırılabilir.
6. BAHÇE BITKILERININ ÇOĞALTıLMASı
Tüm çiçekli bitkilerde olduğu gibi, bahçe bitkilerinde de
tür ve çeşit­lerin devam ettirilebilmeleri için
çoğaltılmalarla gerekir. Ayrıca bu türler­de ticari anlamda
üretim yapabilmek için bir ve bahçelerin kurulması
ge­reklidir. Bu amaçla yetiştiriciliği yapılacak tür ve
çeşitlerin üreme meka­nizmasının bilinmesi ve buna göre
de çoğaltım yöntemlerinin geliştiril­mesi zorunludur.
Bahçe bitkileri başlıca 2 yöntemle çoğaltılır.
1. Generatif (eşeyli=tohumla) çoğaltılma
2. Vegetatif (eşeysiz) çoğaltılma
6.1. GENERATIF (EŞEYLI) ÇOĞALTMA
Eşeyli çoğaltımda üretim materyali tohumdur.
Tohum, iki ayrı bireyin organlarında oluşan (çiçek) erkek
ve dişi gametlerin birleşerek döllenmiş yumurtayı (zigot)
oluşturması ile meydana gelen ve ait olduğu bitkinin yeni
bir bitki oluşturabilecek en küçük parçasıdır. Canlı bir
tohumun meydana gelebilmesi çiçek organlarının
oluşması daha sonra da tozlanma ve döllenmenin olması
gerekir.
Tozlanma ve döllenme konularında (çiçek ve döllenme
biyolojisi hakkında) üçüncü bölümde gerekli bilgi
verilmiştir. Buna göre döllenme olayında (n) kromozonmlu
çiçek tozunun dişicik tepesi üzerinede çimlenmesi
yumurtalığa girmesi ve yerine (n) kromozomlu yumurta
hücresini döllemesi ile erkek ve dişi eşey hücrelerinden eşit
sayıda kromozomu taşıyan 2n kromozomlu embriyoya sahip
tohum meydana gelir. Böyle oluşan tohum ya anaya ya
babaya ya da bunların her ikisine benzeyebileceği, gibi
bunların ikisine de benzemeyebilir.
Bir bitkinin dış görünüşü ve karakterleri. Kromozomlar
üzerinde bulunan genlerle kontrol edilir. belli bir karakter,
ya bir çok genin etkileşmesi sonucu ortaya, çıkar. Ayrıca
çevre koşulları da gen etkilerinin ortaya çıkışında rol oynar.
Buna göre herhangi bir karakter, diğeri üzerinde baskın
(Dominant) veya çekinik (Ressesif) etkiye sahip olabilir. Bu
durumda eğer bir kromozom üzerinde bulunan genlerin %
olarak büyük bir kısmı, bu kromozom çiftinin öteki eşinin
üzerindekilerin aynısı ise (Homolog kromozomlar) bitki
homozigottur. Homozigot iki ebevey­nin birleşmesi ile
birbirinin aynı veya benzer özellikte bitkiler elde edilir. Buna
karşılık, eğer bir kromozom üzerindeki genlerin büyük bir
kısmı kromozom çiftinin öteki eşinin üzerindekilerden farklı
ise, o zaman bitki heterozigot yapıdadır.
Bu durumda ana ve babanın önemli karakterleri
döllere geçmeyebilir. Bu nedenle çok yıllık bahçe
bitkilerinin büyük bir çoğunluğunda tohumla çoğaltım
yapıldığında, ana ve babadan bitki bü­yüklüğü,
gelişme kuvveti, büyüme şekli, verim ve kalite ile
çevre koşul­larına ve hastalıklara dayanıklılık
yönünden farklı bitkiler elde edilir.
Tohumla çoğaltma; yumrular, soğanlar ve çelik gibi
vegetatif organ­ları ile üretilen patates, sarımsak, enginar,
nane gibi bazı sebze türlerinin dışında tüm sebze türlerinin
üretimi ile bazı meyve türlerinde (vişne, kiraz, kaysı,
şeftali, badem, Antep fıstığı, elma, armut) anaç üretiminde
kullanılmaktadır. Tohumla çoğaltılan bu anaçlar üzerine
kültür çeşitleri aşılanır.
Çok yıllık bahçe bitkilerinde aşağıdaki nedenlerle generatif
yolla ço­ğaltım tercih edilmez. Üretimde kullanılan çeşitler
heterozigot kalıtsal yapıları nedeniy­le tohumla çoğaltıl
tıklarında genetik yapı olarak açılım gösterirler. Yani
genellikle ana bitkilere benzer bitkiler meydana
getirmezler.
2. Bazı meyve tür ve çeşitlerinde çekirdeksizlik söz konusudur.
Ya­ni tohum oluşmaz. Bunlara muz, bazı portakal, mandarin
ve altıntop çe­şitleri ile çekirdeksiz üzüm çeşitleri örnek
olarak verilebilir.
3. Bazı meyve türlerinde tohumlar oluşur. Ancak tohumların
çim­lenme gücü ya çok düşüktür ya da hiç çimlenme gücü
yoktur. Bu durum­da tohumla ticari anlamda Üretim
yapılamaz. Bununla birlikte ileride açıklanacağı gibi, çöğür
ve yoz anaçların ba­zı avantajları nedeni ile bunların
tohumla çoğaltımı tercih edilir. Ayrıca melezlerin ıslahı
çalışmalarında tohumla çoğaltım gereklidir. Bunun ya­nında,
bazı turunçgil türlerinde aporniksis nedeniyle doğrudan
tohumla çoğaltım yapılabilir. Çünkü ana bitkinin çekirdek
dokularından oluşan embriyolar, ana bitkiyle aynı özelliklere
sahip bitkiler meydana getirirler. Nüsellar embriyoni denilen
bu durum da çiçek ve döllenme biyolojisi bölümünde detaylı
olarak açıklanmıştır
6.1.1. TOHUM YAPıSı
Bir çiçekte döllenmenin meydana gelmesiyle, çiçeğe ait
organlardan aşağıdaki meyve ve tohum kısımları
oluşur.
Meyve (Bazen olgun meyvenin bir bölümü­nü başka
dokular oluşturur)
Tohum
Tohum kabuğu
Perisperm (Genellikle yoktur veya küçülmüştür.
Tohum kabuğunun altında zar gibi bir oluşumdur).
Polar çekirdekler (2n) + Erkek eşey hücresi (n) ..... Endosperm
Yumurta hücresİ (n) + Erkek eşey hücresi (n) .. Zigot ( Embriyo)
Yumurta İntegümentler -1
Çekirdek
Normal gelişmiş ve olgunlaşmış bir tohum 3 ana kısımdan
oluşur
a) Embriyo
Tohumun enine kesiti incelendiğinde yeni bitkiyi meydana
getirecek embriyonun 3 kısımdan oluştuğu görülür:
Kökcük (Radikl=Radicula)
Boyuncuk (Hipokotil)
Çanak yapraklar (Kotiledonlar=Çim yapraklan)
a)Tohum kabuğu, b)Embriyo, c)Endosperm, d)Kökçük,
e)Boyuncuk, f)Çanak yapraklar,
g) Perisperm
A)
TOHUM KABUĞU
Tohumun çimlenmesiyle kökçük kökü, boyuncuk
gövdeyi, çenek yapraklar ve daha sonra bunların
arasında bulunan büyüme ucu da bitki­nin yaprak
kısımlarını meydana getirir. Çenek yapraklar, tek
çenekli tür­lerde (monokotiledon) bir tane, çift
çeneklilerde (dikotiledon) iki tanedir. Bahçe bitkilerinin
çoğu çift çeneklidir. Yalnız soğan, pırasa, kuşkonmaz,
tatlı mısır ve muz tek çeneklidir. Embriyonun şekli ve
büyüklüğü türlere göre farklılık gösterir.
Bazı türIerde embriyo tohumun tümünü kaplarken
(baklagiller, ma­rul), bazılarında küçük kalmıştır
(domates).
B)
ENDOSPERM
Endosperm, besin deposu olarak görev yapar. Bazı
türlerde tohumun büyük bir kısmını oluştururken,
bazılarında embriyonun içine sıkışmış ve gelişmemiş
durumdadır. Bazı durumlarda endosperm embriyoyu
besleye­mez ve embriyo gelişmenin başında dumura
uğrar. Bu olaya somatopfasok denir. Bu durum türler
arası melezlemelerde ortaya çıkar ve embriyolar
meyveden erken dönemde çıkarılıp özel besi yerlerine
dikildiğinde yaşatılabilir
C)
TOHUM KABUĞU
Tohumun dışını saran tohum kabukları (testa),
çekirdek ve endos­perm kalıntıları ve bazı durumlarda
da meyvenin bir kısmından ibarettir. Tohum kabuğu
çoğunlukla tek veya iki adettir. Nadiren üç kabuk
bulu­nur. Dış kabuk sertleşir, kalınlaşır ve
kahverengimsi bir renk alır. Buna karşılık iç tohum
kabuğu çoğunlukla ince ve zar gibidir. Bazı bitkilerde
meyvenin kısımları tohuma yapışık kalır. Bu durumda
meyve ve tohu­mun ikisi de tohum olarak
değerlendirilir. Örneğin cevizimsi meyveler havuç ve
ıspanakta meyve ve tohum tabakaları birbirine
yapışmıştır.
Bazı durumlarda da (seri çekirdekli meyve
türlerinde olduğu gibi), tohum ka­buğu üzerinde sert
kabuklar bulunur. Yumuşak çekirdekli meyve türleri
ile tüm sebze türlerinde tohum kabuğunun üzerinde
başka kabuk bulunmaz. Bazı türlerde ise tohum
kabuğunun üzerinde tüy veya dikenler bulunabilir
(domates, havuç) tohum kabukları, embriyoyu dış
koşullardan korur. Bu nedenle tohumlara dışsal bazı
uygulamalar yapılabilir ve embriyo zararlanmadan
uzak yerlere taşınabilir veya uzun yıllar saklanabilir.
6.1.2. TOHUMLARDA ARANAN ÖZELLIKLER
Generatif çoğaltımda kullanılacak tohumların
seçiminde dikkatli ol­mak gerekir. Özellikle sebze
türlerinde üretime kaliteli tohumla başla­mak, başarılı
üretimin temelini oluşturduğundan daha da önemlidir.
Bü­tün bahçe bitkilerinde çoğaltma amacıyla
kullanılan tohumların taze, dol­gun, ağır, parlak
renkli, küfsüz, zedelenmemiş, böcekler tarafından
yen­memiş olmaları gerekir. Üretimde kullanılacak
tohumlarda iç ve dış özel­liklere bakılmalıdır
A)
DıŞ ÖZELLIKLER
Tohumun rengi, şekli, iriliği, parlaklığı, kokusu,
temizliği, saflığı gibi özellikler dikkate alınmalıdır.Renk,
şekil, parlaklık, koku ve irilik türlere göre farklılık
gösterir.
Ancak bu özelliklerin o sebze türünün özelliklerine
uyması gerekir. Üre­timde kullanılacak tohumların
fiziksel safiyeti yüksek olmalıdır. Fiziksel ­safiyet,
tohumluk içinde bulunan o tür ve çeşide ait tohumların
oranı ile " yabancı madde olarak kabul edilen diğer ürün
ve yabancı ot tohumları, toprak, taş, kum ve benzeri canlı
cansız tüm maddelerin oranıdır. Tohum­lardaki temizlik
ve saflık oranları sebze türlerine ve tohumluk sınıflarına
göre farklılık gösterir. Bununla birlikte iyi bir
tohumlukta çeşit safiyeti­nin en az % 95-98, yabancı
madde miktarının da en çok' o 2-5 arasında olması
istenir. Çizelge 6.1 'de sebze türlerinin ticari
tohumluklarında ol­ması gereken saflık ve yabancı
B) İÇSEL ÖZELLIKLER
Tohumun sadece dış özelliklerine bakılarak
canlı olup olmadığı hak­kında karar verilemez.
Bu nedenle tohumun iç özelliklerinin de kontrol
edilmesi gerekir. İçsel özellik olarak tohumun
canlılığı, tohum gücü ve genetik safiyeti dikkate
alınır.
Tohumun canlılığı ve gücü çimlenme ve çıkış testleri ile
anlaşılır. Çimlendirme testleri, laboratuvarda petri
kapları veya nem çekici kağıtlar arasında yapılır.
Çimlendirme testleri sonucunda çimlenme oranı ve hızı
belirlenebilir. Çimlenme oranı, optimum koşullar
altında belli bir zaman sonunda çimlenen tohumların %
olarak oranını belirtir. Çimlenme hızı ise, belirli
orandaki tohumun çimlenmesi için geçen zamanı ifade
eder
Bir tohum örneğinin tarla koşullarında çimlenme yüzdesi yüksek
olsa da, özellikle uygunsuz toprak koşullarında düzgün bir
çimlenme göster­meyebilir. Ayrıca çimlendirme testleri optimum
koşullarda yapıldığı için, zayıf, hafif zararlanmış tohumlar da
testlerde çimlenmiş kabul edilir. Oy­sa bu tohumlar tarlada
çimlenemez. Bu nedenle ayrıca çıkış gücü ve hızı testleri
yapılarak "tohum gücü" belirlenmelidir. Çıkış testleri de,
çimlen­dirme testleri gibi laboratuvar koşullarında yapılır. Ancak
çimlendirme Ortamı olarak kum kullanılır. Çıkış testlerinde,
çıkış için tohumun toprak yüzeyine çıkıp, çenek yaprakların yere
paralel hale geldiği dönem kabul edilir ve yine belli bir zaman
diliminde toprak yüzeyine çıkan bitki sayısı % olarak Çıkış
oranını, tohumların çimlenip % 50’sinin toprak yüzeyine
çıkmasına kadar geçen süre de Çıkış hızını belirtir. Hem
çimlendirme hem de çıkış testlerinin yapılacağı sıcaklık ve ortam
koşullan uluslararası kurallarla düzenlenmiştir. Tohum gücünü
belirleyebilmek amacıyla çıkış testlerinin dışında, to­humların
özelliklerine göre geliştirilmiş testler de bulunmaktadır.
Üretimde kullanılacak sebze tohumlarının çimlenme güçlerinin
yük­sek olması istenir.
6.1.3. TOHUMLUK ÜRETIMI
ÖNEMLI SEBZE TÜRLERININ TICARI
TOHUMLUKLARıNDA OLMASı GEREKEN
EN AZ ÇIMLENME ORANLARı
ÇIMLENME ORANı(%)
65
70
75
80
BİBER
HAVUÇ
MAYDANOZ
PATLICAN
PIRASA
KARNABAHAR
KEREVİZ
KUŞKONMAZ
K.PANCAR
SOĞAN
TURP
BRÜKSEL
LAHANASI
DOMATES
FASÜLYE
ISPANAK
KABAK
KARPUZ
KAVUR
LAHANA
MARUL
BAKLA
BEZELYE
HIYAR
ŞALGAM
SEMİZM OTU
TERE
Tohumlukların üretimi otsu ve odunsu bitkilerde
farklılıklar göstermektedir. Otsu bahçe bitkilerinde
tohumla üretim yapılmak isteniyorsa, bitkinin
özelliklerine göre üretimde kullanılacak tohumlukların
dikkatlice seçilmesi gerekir. Eski yıllarda üreticiler,
kendi tohumluklarım kendileri üretirlerdi. Günümüzde
de gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde, halen
üreticiler bahçenin bir bölümündeki bitkileri tohumluk
olarak bırakmakta ve bunlardan tohum alma yoluna
gitmektedirler.
Üretimde kullanılacak çeşidin tohumluğunun, genetik
yapısını muhafaza edecek şekilde üretilmesi gerekir. Bu durum
özellikle sebze türleri­nin üretiminde önem kazanır.
Sebze tohumluklarının üretici tarafından üretilmesi 3 yönden
sakınca yaratır.
1. Sebze türlerinin büyük çoğunluğu yabancı tozlanır. Farklı tür
ve çeşitlerin tohumlarının üretilmesi sırasında yabancı
tozlanmayı engelleyi­ci gerekli izolasyon aralıklarının
verilmemesi, az sayıda bitkinin tohumla­rının birlikte alınması
ve bunun birkaç yıl üst üste tekrarlanması kısa sü­re içinde
çeşidin genetik yapısının bozulmasına neden olur.
2. Bazı hastalık ve zararlılar tohumla taşınır. Üretim sırasında
dikkat­sizce hastalıklı bitkilerden tohum alınması, bu tip
hastalıkların hızla üre­tim yapılan parsellere bulaşmasına
neden olur.
3. Üreticinin bazı bitkileri tohumluk olarak ayırması,
tarlada alan ve ürün kaybına neden olur.
Bu sakıncalar dikkate alınarak, sebzecilikte icarı
tohumlukların üre­timi kamu veya özel kuruluşlarca
yapılır. Böylece tohumun gerek genetik yapısının
korunması, gerek canlılığının kontrolü, deneyimli
elemanlarca yapılır. Bu da üreticiye sağlıklı ve kaliteli
tohumun ulaşmasını sağlaya­rak, ürün verim ve
kalitesinin artmasına neden olur.
6.1.4. TOHUM MUHAFAZASı
Tohumlarda canlılık olaylını en düşük
düzeye indirilmiş olmasına rağmen hasattan
hemen sonra canlılık oranlarını kaybetmeye
başlarlar. Türün özelliğine bağ1ı olarak
tohumlar, canlılığını belli bir sürenin sonun­da
kaybederler. Çizelge 6,4. bazı türlerine ait
tohumların muhafaza süre­leri verilmiştir.
ÇIZELGE 6,4. SEBZE TOHUMLARıNıN YAKLAŞıK
MUHAFAZA SÜRELERI
muhafaza
süresi
Sebze türleri
1 yıl
Tatlı mısır, sığan, maydanoz
2 yıl
Pancar, biber
3 yıl
Kuşkonmaz, fasulye, kereviz,
havuç, salata, bezelye, ıspanak,
domates
4 yıl
Lahana, karnabahar, patlıcan,
bamya, kabaklar, turp
5 yıl
Hıyar, hindiba, kavurn, karpuz
TOHUMLAR 3 ŞEKILDE DEPOLANABILIR:
1. Tohumun hasatından gelecek ekim dönemine kadar
6–8 ay süre depolanması: Sebze tohumlarının ve çöğür
anaç üretiminde kullanıla meyve türlerinin
tohumlarının çoğu bu şekilde depolanır.
2. Tohumların orta süreli ve çoğunlukla 12–14 ay
süreyle depolanması
Üretim fazlası tohumların bulunması durumunda
geçerlidir.
3. Tohumların uzun süreli depolanması: Tohumlar 5–20
yıl süre ile depolanırlar. Gen stoklarının, ıslahçı
tohumlarının ve tohum test laboratuarlarında yasal
olarak ayrılmış tohumların muhafazası oda bu tip
depolama söz konusudur. Tohumların hasattan
sonraki muhafaza ömürleri:
Bitki tür ve çeşidinin özelliklerine hasat öncesi ve sonrası
muhafaza koşullarına bağlı olarak değişiklik gösterir.
a) Bitki tür ve çeşidinin özellikleri: Bahçe bitkilerinin
tohum­ları muhafaza ömürleri yönünden iki grupta
toplanır.
1. Ortodoks tohumlar (Depo ömrü uzun olanlar): Bu tip
tohumlar­da tohumdaki nem kapsamı ve depolama sıcaklığı
azaldıkça tohumun de­polama ömrü artar. Bununla birlikte
bu tip tohumların depo ömürleri d 1–5 yıl arasında değişir.
Bahçe bitkilerinin çoğunun tohumları bu gruba girer.
2. Rekalsitrant tohumlar (Depo ömrü kısa olan tohumlar):
Bu gruba giren tohumlar, kurutulmaları sırasında zarar
görürler ve canlılıkla­rını kısa sürede kaybederler. Bu
türler arasında kahve ve kakao tohumları sayılabilir.
b) Hasat öncesi ve sonrası depo koşullan: Tohumluk bitkilerin
yetiştirilmesi sırasındaki elverişsiz iklim koşulları (yüksek
veya düşük sıcaklıklar, şiddetli yağışlar) tohumun yeterince
olgunlaşmasını engellediği gibi hasat sonrasında canlılığının
azalmasına neden olur. Bunun yanında bitkinin kötü
beslenmesi, hastalık ve zararlılar da canlılığı azaltıcı etkide
bulunurlar.
Hasat sırasındaki mekanik zar arlanmalar (ezilme, zedelenme,
kırıl­ar) da tohumun depolama sırasındaki koşullardan (nem,
sıcaklık) ve zararlılarından çabuk etkilenmelerine neden olur.
Hasat sonrasında tolumun bünyesinde bulunan nem kapsamı
da tohumun canlılığının azalmasında etkilidir. Sebze
tohumlarının depoya ko­nmadan Önce nem düzeyleri ile küçük
tohumlarda % 3-6'ya, iri to­humlarda %' 8-1O'a düşürülmesi
gerekir. Tohumdaki nemin % 5’den 14'c yükselmesi sırasında,
tohum bünyesindeki nemin her % 1 oranın­ı artışı, tohumun
depo ömrünü yarıya indirmektedir. Zaten tohumun
bünyesindeki nemin % 15’'in üzerine çıkmasıyla tohumda
çimlenilme görülür. Ve tohum kabuğu üzerindeki
mikroorganizmaların canlılık kazanması tohum canlılığını
hızla kaybeder.
Tohumun canlılığı hasat öncesi koşullar iyi bir şekilde
ayarlansa bile depolama sırasındaki koşulların
ayarlanamaması durumunda da hızla kaybolur. Tohum
canlılığını etkileyen depo faktörlerinden sıcaklık ve depo
oransal nemi önemlidir.
Depolama sırasındaki. Yüksek sıcaklıklar, tohumun
bozulmasını hız­landırır. 0-50oe arasındaki depolama
sıcaklıklarında sıcaklığın her 5°C azaltılması ile tohum
ömründe iki kat artış sağlanabilmektedir. Bu nedenle 0–
5°C'ler arasındaki sıcaklıklar tohum depolaması için
uygundur. Bunu illa birlikte kısa süreli depolamalarda
depo sıcaklığının 1O°C'de tutul­ması uygun ve daha
ekonomiktir.
Tohumların depo ömürleri üzerinde tohumun bünyesinde
ve depo or­r"1amıııdaki nemin de önemi büyüktür. Dep0
neminin % 50–60 arasında 01ması istenir. Gerek tohum
gerekse depo neminin artışıyla birlikte, yığın­lar halindeki
tohumlarda kızışma, tohum neminin artışına bağlı olarak
depo hastalık ve zararlılarının faaliyeti artar ve sonuçta
tohum çimlenerek canlılığını kaybeder. Çizelge 6,5’de bazı
sebze tohumlarının farklı depola­ma koşullarında
depolama sırasındaki çimlenme oranlarını görmek
6.1.5. TOHUMLARDA ÇIMLENME VE ÇIMLENMEYI
UYANCı UYGULAMALAR
Çimlenme olayı, tohumda büyümenin başlaması ve yedek
besin mad­delerinin embriyo büyümesinde kullanılmak üzere
harekete geçerek emb­riyonun tohum kabuğundan dışarı
çıkması olayıdır.
Toprağa ekilen bir tohumun çimlenebilmesi için 3 önemli
koşulun yerine getirilmesi gereklidir.
1. Tohum canlı olmalıdır. Yani tohum çimlenme yeteneğinde
olmalı­dır.
2. Tohumun çimlenebilmesi için gerekli olan çevre koşulları
(sıcak­lık, su, oksijen) bulunmalıdır.
3. Çevre koşullarının uygun olduğu durumlarda da çimlenme
meyda­na gelmiyorsa, tohum içindeki çimlenmeyi engelleyici
koşulları ortadan kaldırmak gerekir.
6.1.5.1. ÇIMLENME IÇIN GEREKLI ÇEVRE
KOŞULLAN
1. Su: Tohumun çimlenebilmesi için bünyesine su
alması zorunludur.
Suyu alan tohum şişer. Bu arada faaliyete geçen
enzimler aracılığı ile endospermdeki depo
maddeleri embriyoya taşınır. Embriyo gelişmeye
baş­lar ve kökcük tohum kabuğunu delerek
dışarı çıkar. Böylece çimlenme olayı gerçekleşmiş
olur.
.
Tohumun çimlenme anında su almasını etkileyen 2 faktör
vardır.
Bunlardan biri, tohum kabuğunun yapısı, diğeri ise
tohumun çevresinde bulunan suyun miktarıdır. Bazı
türlerde (özellikle çok yıllık bahçe bitkile­rinde ve
bamya, kuşkonmaz gibi sebze türlerinde) tohum
kabuğunun ge­çirimsiz yapıya sahip olması nedeniyle,
tohum suyu alamadığı için embri­yoda çimlenme
faaliyeti başlayamaz. Bu durumda tohum kabuğunun
mutlaka yumuşatılması veya kırılması gerekir.
Çimlenmekte olan tohuma verilen su miktarı ve
kullanılan suyun kalitesi (tuzluluk, sertlik) hem
çimlenme gücünü hem de çimlenme hızını etkiler.
Ekimden sonra verilen fazla su, tohumun içindeki
nişastalı bileşinlerin tohum dışına çıkmasına neden
olur. Bu da toprakta bulunan mikroorganizmaların
tohuma hücum etmesine ve tohumun çürümesine yol
açar.
2. Sıcaklık: Çimlenmenin gerçekleşebilmesi için gerekli
ikinci koşul sıcaklıktır. Tohum ekimi, sıcaklığın o
bahçe bitkisinin istediği sınırlara ulaştığı zamanda
yapılırsa, tohum suyu bünyesine alabilir. Aksi
takdirde toprakta yeterli su bulunsa bile tohum bu
suyu alamaz. Çimlenme için ge­rekli sıcaklık sınırları
türlere göre farklılık gösterir. Bu konuda "Bahçe
Bitkilerinin Özel İklim İstekleri" kısmında gerekli
bilgiler verilmiştir
Sıcaklık tohumun çimlenme ve çıkış hızı üzerinde
etkilidir. Sıcaklı­ğın düşük olduğu durumlarda, çimlenme
daha uzun bir zaman diliminde meydana gelir. Bu
gecikme ileride bitkinin gelişmesine ve hasat dönemi­ne
de yansır. Bu da geniş alanlarda özellikle makineli
hasatın yapıldığı durumlarda hasatın aynı dönemde
yapılmasını engeller. Yüksek sıcaklıklar (25°C'nin
üzerinde), özellikle bazı türlerde çim­lenmeyi engeller ve
tohumun dinlenmeye girmesine neden olur. Yüksek
sıcaklıklarda tohumlarda görülen bu tip dinlenmeye
"Termo dormansi" adı verilir. Termo dormansi’ye bazı
yaprak ve baş salata tohumlarınla rastlanır. Tohumların
ıo°C'de 5 gün süre ile bekletilmeleri veya kinetin,
gibberellikasit (GA3) gibi büyümeyi düzenleyicileri n
uygulanması ile dinlenme ortadan kaldırılabilir ve
25°C'nin üzerinde çimlenme meydana gelebilir.
Çimlenme sırasında büyüme ve gelişmede
olduğu gibi, tohumun de­ğişen sıcaklıklarda
tutulmaları, sabit sıcaklıkta tutulmalarına göre
daha iyi sonuç vermektedir. Bu nedenle iklim
odalarında yapılan çimlendirme­lerde tohumlar
gece ve gündüz farklı sıcaklıklarda tutulurlar.
3. Oksijen: Tohum, bünyesindeki su miktarı
azaltılarak yaşam faa1i­yetleri en aza indirilmiş canlı
bir yapıdır. Dolayısıyla yaşaması için solu­num bunun
için de oksijen gereklidir. Çimlenme sırasında
solunum hızı artar ve oldukça fazla miktarda oksijen
kullanılır. Solunum sonucunda or­taya çıkan ısı
enerjisi büyüme amacıyla kullanılır.
Çimlenme sırasındaki oksijen azlığı tohumun
çimlenmesini gecikti­rir. Oksijen azlığı, fazla sulama
yapılan, su tutma kapasitesi yüksek, iyi
havalanmayan topraklarda ortaya çıkar. Çünkü bu tür
topraklardaki hava boşluklarının yerini su alır.
4. Işık: Işık, hem tohumun çimlenmesi hem de fide veya
çöğürlerin büyümesini kontrol ettiği için, tohumla
çoğaltmada önemli bir faktördür. Bahçe bitkilerinin
çoğunda çimlenme için ışık gerekli değildir. An­cak bazı
yaprak salata çeşitleri, kereviz, tere gibi sebze türlerinde
ışıkta çimlenme daha iyi olmaktadır. Bu tür istekleri
olan türlerde tohumların daha yüzlek ekilmesi,
karanlıkta daha iyi çimlenenler için ise daha derine ekim
önerilebilir.
Işığa karşı tepki daha çok yeni hasat edilmiş tohumlarda
ortaya çıkar. Muhafaza sırasında azalma görülebilir.
Birçok türde ışık, çimlenme üzerinde doğrudan bir etkiye
sahip de­ğildir. Bununla birlikte tohumun çimlenip
toprak yüzeyine çıkması ile ışı­ğın önemi artar. Çünkü
ilk çimlenme için tohumdaki yedek besin madde­leri
kullanılır. Ancak bundan sonraki büyüme için fotosentez
yapmak zorundadırlar. I,
Işığın azlığı kadar fazlalığı da zararlıdır. Fazla
ışık yoğunluğunda sı­caklık da artacağından
çöğür veya fidelerin yapraklarında yanma ve
kavrulmalar meydana gelebilir.
Işık yoğunluğunun az olduğu durumlarda ek
aydınlatma, fazla olduğu durumlarda ise
gölgelenme yapılmalıdır.
6.2 VEGETATIF (EŞEYSIZ) ÇOĞALTMA
Genel anlamda, bitkilerin değişik yaşlarda gövde ve dal parçaları,
büyüme uçlarındaki meristematik dokuları, kökleri, yaprakları,
ya da özelleşmiş veya değişikliğe uğramış gövde ve kök parçaları
kullanılarak yapılan çoğalmaya eşeysiz (vegatatif) çoğaltma
denilmektedir. Ana bitkiden ayrılan bu parçalar yeni kökler,
sürgünler veya bunların her ikisini birden oluşturabilirler.
Örneğin; dal çelikleri dip kısımlarında kök oluştururken,
üzerlerinde bulunan tomurcuklardan da yeni sürgünler meydana
gelmektedir.
Eşeysiz çoğaltma ile elde edilen yeni bitkinin genetik yapısında,
eğer mutasyona uğramamışsa herhangi bir değişiklik söz konusu
değildir. Ancak bazı çevre koşulları (iklim, toprak veya
hastalıklar gibi) bitkinin dış görünüşü veya meyvelerinde
değişime neden olabilmektedir. Kökeni tek bir bitki olan ve bu
bitkiden eşeysiz olarak çoğalmış, bir örnek genetik yapıdaki
bitkilere klon denir. Örneğin, Amasya elma çeşidi veya sultani
çekirdeksiz üzüm çeşidi birer klondur ve özellikleri bozulmadan
günümüze kadar eşeysiz çoğalma ile korunmuşlardır.
6.2.1 VEGETATIF ÇOĞALTMANıN ÖNEMI VE
AMAÇLARı
Bitkileri vegetatif olarak çoğaltmanın amaçlarını şöyle
sıralayabiliriz:
1-) Muz, çekirdeksiz üzüm çeşitleri ile bazı portakal,
mandarin ve altın top çeşitleri yaşama yeteneğine sahip
tohum oluşturamazlar. Bu tür veya çeşitler, yalnız eşeysiz
yöntemlerle çoğaltılabilirler.
2-) Bazı bitkilerin üstün özelliklerini tohumla çoğaltarak
korumak mümkün değildir. Üzümsü meyveleri de içine
alan meyve türlerinin büyük çoğunluğu, yabancı döllenme
ve heterozigotik genetik yapıları nedeni ile tohumla
çoğaltıldıklarında yüksek oranda açılım gösterirler. Bu
yüzden, söz konusu bahçe bitkilerinin üstün özellikleri
ancak eşeysiz çoğalma yoluyla korunabilmektedir.
3-) Eşeysiz çoğalma, tohumla çoğaltmadan daha
hızlı bir gelişme sağlar. Bu durum özellikle çilek,
nane ve patates gibi küçük tohumlara sahip
bitkiler için daha çok geçerlidir. Bu bitkilere ait
tohumların çimlenmesi ile çok küçük bitkicikler
meydana gelmektedir. Yine bu bitkilerin büyüme
ve verimleri, kollardan ve patates yumrularından
elde edilen bitkilerle karşılaştırıldığında çok
gerilerde kalmaktadır.
4-) Bazı koşullarda eşeysiz çoğalma daha kolay ve ekonomik
olabilmektedir.
Eşeysiz çoğaltmada kullanılan Vegetatif materyalin tam bir
bitkiye dönüşümü için yeni kök ve sürgün oluşturma yeteneği,
kalıtsal yapının yanı sıra çevre koşullarının uygun olması ile
yakından ilgilidir. Örnek olarak, iyi bir kök oluşumu için uygun
sıcaklık, havalanma ve nem koşullarının yanı sıra, uygun bir
köklenme ortamı gerekmektedir.
Bilindiği üzere, sıcaklık hayatsal faaliyetlerin oluşumu devamı
için son derece önemlidir. Yine, yüksek meristematik aktiviteye
sahip doku ve organlarda solunum oranının çok yüksek olması,
eşeysiz çoğaltma açısından dikkate alınması gereken diğer bir
husustur. Kök ve sürgün gelişiminde hızlı bir hücre bölünmesi
gerekli olduğundan, bu sırada fazla miktarda oksijene ihtiyaç
duyulur. Toprak ve hava nemi, terleme için zorunlu olduğu gibi
hücre uzaması ve fotosentez için de mutlak gereklidir.
Çoğaltma ortamı olarak kullanılan torba, kum, perlit, ve diğer
bazı materyaller uygun sıcaklık, nem ve havalanma
koşullarının yaratılmasında büyük ölçüde etkilidir. Yine
ortamın gerginliğinin yanı sıra, su ve besin maddelerini tutma
özellikleri çevre koşullarını değiştirerek eşeysiz çoğaltmada
elde edilecek başarıyı dolaylı yönden etkilemektedir.
Eşeysiz çoğaltmada, vegetatif bitki materyalinin
yedek besin durumu, dinlenme halinde olup
olmaması, hormon dengesi, önemli içsel koşulları
oluşturmaktadır. Ayrıca, yeni bir bitki meydana
getirecek olan bitki parçasının, kök ve sürgün
oluşturmak amacıyla meristematik aktivite
gösterebilmesi için uygun bir olgunluk ve gelişme
döneminde olması gereklidir.
6.1.5.2 ÇIMLENMEYI UYARıCı İŞLEMLER
Toprağa ekilen her tohum, iklim ve toprak koşulları
uygun olsa bile çimlenmeyebilir. Bunun nedenlerini
aşağıdaki şekilde açıklayabiliriz.
1-) Tohum Dinlenme Halinde Olması: Fizyoloji kısmında
da belirtildiği gibi, tohumlar hasattan sonra türlerin
özelliğine bağlı olarak dinlenme dönemine girerler.
Genellikle çok yıllık bahçe bitkilerinde bu dönem birkaç
ay ile birkaç yıl arasında değişir. Sebze tohumlarında ise
bu süre kısa olup, hasattan sonra tohumların kuru
koşullarda muhafaza sırasında ortadan kalkar. Uzun
veya kısa süreli dinlenmeye neden olabilir.
2-) Tohum Bayat Olması: Ekilen tohum canlı değilse
toprak ve iklim koşulları uygun olsa da çimlenme
meydana gelmez.
3-) Tohum Ekiminin Hatalı Olması: Tohumun ekimi
sırasında yapılan teknik hatalar da tohumun
çimlenmesi üzerinde olumsuz etki yaparak,
çimlenmenin oluşumu engellenebilmektedir.
Dinlenmenin ortadan kaldırılması ve çimlenmenin
daha erken meydana gelebilmesi için tohumlara
fiziksel, kimyasal veya biyolojik bazı uygulamalar
yapılabilir. Bunun yanında bitkinin gelişmesini
kontrol altına almak için de bazı uygulamalar yapmak
olasıdır