FİZYOLOJİ 5.1 BAHÇE BİTKİLERİNDE DİNLENME Dinlenme içsel faktörler, çevre koşullarının elverişliliği ve bazen de organların birbiri üzerindeki baskısı nedeniyle, bitkilerin veya bazı organların geçici bir süre gelişmeden alıkonması olayıdır. Birkaç tropik tür dışında bütün bitkilerde veya bitki kısımlarında büyümenin geçici olarak durduğu dönemler bulunmaktadır. Tomurcuk ve tohumlardaki dinlenme koşullarının baş1angıcı genellikle bitkilerde yaşlanma ile ilgilidir. Böylece, birçok odunsu bitkide dinlenme, yaprakların yaşlandığı ve döküldüğü zaman meydana gelmektedir. Tek yıllık bitkilerde ise ana bitki yaşlılık dönemine girdiğinde tohum dinlenmeye girmektedir. Aynı durum yumru ve soğanlar içinde geçerlidir. Dinlenme genellikle aktif olmayan dönemi belirtmek amacıyla kullanılan genel bir tanım olup farklı tipleri vardır. TOMURCUKLARDA DİNLENME a) Gerçek (içsel) dinlenme (true dormancy) İçsel fizyolojik engeller nedeniyle tomurcukların dinlenmede olmasıdır. Bu fizyolojik engeller sonucu, çevre koşulları büyüme için ideal olsa. Bile büyüme engellenmektedir. Tomurcuklar bu tür dinlenmeye sahip ayrıca bitki yapılarıdır. Bazı tohumlarda da bu tür dinlenmeye Tohumlarda da bu tür dinlenmeler vardır. Bitkinin diğer kısmı olan (kökler gibi) bu tür bir dinlenmeye giremezler. B) ZORUNLU DINLENME (POST-DONNANCY) Büyüme için uygun olmayan dış koşullar (sıcaklık, gün uzunluğu ve su gibi) nedeniyle tomurcukların dinlenmede olmasıdır Sonbaharda, sıcaklıkların düşmesi ile bitkiler dinlenmeye girmektedirler. Çünkü bu devrede sıcaklıklar bitkide büyümenin temel olaylarını devam ettiremeyecek kadar düşüktür. Bu nedenle yaprağını döken türler yapraklarını dökerler. Otsu tek yıllıklar ise toprak üzerinde ölürler. Bazı tropik bitkiler ise düşük sıcaklıktan daha çok kuraklık nedeniyle dinlenmeye girmektedirler. Elverişsiz koşullar ortadan kalktığında dinlenme sona ermektedir. NİSPİ DİNLENME (PRE-DORMANCY) Başka bir bitki organının engelleyici etkisi nedeniyle tomurcuklarda büyümenin engellenmesidir. .Örnek olarak tepe tomurcuğunun etkisi nedeniyle yan tomurcukların dinlenmede kalması verilebilir. Tipik olarak ılıman iklime uymuş bir bitki, yaz aylarının birinci yansında hızlı bir büyüme gösterir. Bundan sonra büyüme yavaşlayarak durur ve tepe tomurcukla oluşur. Bu periyodun başlaması ile yan tomurcuklar dinlenme dönemine girerler. Ancak budama, yaprak dökümü, sulama veya azotlu gübreleme gibi bazı uyarıcı uygulamalarla yan tomurcuklar büyümeye zorlanabilirler. Bu durum bitki bünyesinde dinlenmeyi engelleyicilerin üretiminin artmasına ve uyarıcıların da azalmasına kadar devam edebilmektedir. Büyüme döneminde olan bitkiler uygun olmayan çevre koşullarına dayanıksızdırlar. Soğuk kış ayları süresince yaşamaya devam edebilmeleri için dinlenmeye girmeleri gereklidir. Sonbaharlarda sıcaklığın düşmesi, bitkiyi dinlenme dönemine hazırlamaktadır. Bitkiler bu dönemde büyümelerini durdurup yapraklarını dökerler ve böylece dinlenmeye girerler. İlkbaharda büyüme yeniden başlar. Bitki çevre arasındaki bu ilişki, onların soğuk kış ayları boyunca canlı kalmalarını sağlamaktadır. Yaz sonunda yaprağını döker bitkilerin biiyümelerini durdurup, daha sonra yapraklarını dökmeleri ve böylece kışa dayanıklılık kazanmalarının nasıl gerçekleştiğinin detayı, bugün için tam olarak bilinmemektedir. Ancak burada inlenmenin başlaması ve sona ermesinde büyüme engeleyicileri ile uyarıcıların önemli rol oynadıklar ve açık olarak Son yıllardaki çalışmalar, günlerin kısalmaya başlaması ile yapraklarda fazla miktarda engelleyici bir hormon olan ABA (absizik asit)’nın sentezlendiğine, buna karşın uyarıcıların (Oksinler, Gibberelinler) senteziile solunum Solunumun azaldığına işaret etmektedirler. Ancak son yıllarda, kış dinlenmesinin yanlızca engelleyici düzeyi ile değil, engelleyiciler ve uyancılar arasındaki denge ile düzenlendiği belirtilmektedir. Bitkilerde, kısalan gün uzunluğu büyümenin kesilmesi için bir dürtü olmakta, yapraklar ise bu dürtünün alıcısı olarak görev yapmaktadır. Yapraklarda bulunan fitoham (phytokrom) pigmentinin, bir formdan bir forma dönüşmesi ise mekanizmanın temelini oluşturmaktadır. Ancak gün uzunluğuna cevap versin veya vermesin, bitkinin dinlenmeye giriş dönemi yaz ortası ile sonbahar arasında başlamaktadır. Örneğin, elma ağaçları tepe tomurcuğunu erken oluşturmaya meyillidirler. Kayısı ise elmadan birkaç hafta sonra büyümesini durdurmaktadır. Kesin dinlenmeye girme dönemi ise yaprak dökümü ile olmaktadır. Dinlenmenin sona ermesi ya da kesilmesi tomurcukların tekrar büyüme yeteneğini kazanmaları için, türlere ve çeşitlere göre değişen sürelerde soğuklama gerekmektedir. Dinlenmenin sona ermesi için etkili soğutma sıcaklığı 0° c' ile +7° C arasındadır. Bazı türlerde bu sıcaklık +1O°C'ye kadar yükselebilmektedir. Dinlenmeyi düzenleyen içsel engelleyici sistemin, bu sıcaklık derecelerinde enzim atik olarak değiştirildiği, O0 Cnin altındaki sıcaklıkların dinlenmenin kırılmasında etkisiz oldukları görülmektedir. Değişik ekolojilere adapte olmuş meyve ağaçlarının soğuklama istekleri farklıdır. Örneğin, sıcak kışlara adapte olmuş türler, doğal olarak daha kısa bir soğuklamaya ihtiyaç duymaktadırlar. Dinlenmenin kesilmesi için gerekli oları soğuklama süresi asma, badem, ayva, çilek, incir ve bazı şeftali çeşitlerinde düşük (100–400 saat) olduğu halde, çok yıllık bahçe çeşitlerinde düşük (100–2700) saat arasındadır. Ancak meyve türlerinin çoğunda 400–1500 saat arasında değişmektedir -------incir ---- Çilek ---------------------Üzüm ---------------- Trabzon hurması -------------Badem Ayva Böğürtlen Kaysı ------------------Şeftali ceviz Bektaşiüzümü Armut Yaban mersini Kiraz Vişne Pek on cevizi Fındık Ahududu Elma Erik 0 400 800 1200 + 7·C'nin altında geçen süre (saat) Şekil 5.l. Bazı bahçe bitkisi türlerinin soğuklama istekleri 1600 2000 Şeftali, kiraz, elma gibi birçok türün çiçek tomurcukları vegetatif tomurcuklardan daha kısa süre soğuklama istemektedirler. Soğuk periyodun kısa sürede olduğu sıcak bölgelerde soğuklama ihtiyacı fazla olan çeşitler ya çok az yapraklanır. Veya hiç yapraklanmazlar. Yine sert çekirdekli meyve türlerinde soğuklama ihtiyacı karşılanmadığında tomurcuk silkmesi olurken, yumuşak çekirdekli meyve türlerinde düzensiz çiçeklenme sonucu çiçeklenme dönemi uzayarak döllenme noksanlığından verim azalmaktadır. 5.1.2. TOHUMLARDA DINLENME Yaşama yeteneğinde olan, ancak uygun olan çevre koşullarında bile çimlenmeyen tohum dinlenme halindedir. a) Fiziksel dinlenme: Bazı bitkilerde su ve oksijenin geçmesine engel olan sert ve geçirimsiz tohum kabuklarından kaynaklanan dinlenmedir. Böyle geçirimsiz bir kabuğa sahip olan tohumlar, çimlenmenin düzenli ve gecikme olmadan meydana gelebilmesi için yapay olarak aşındırılmalıdır. Örneğin, sert çekirdekli meyve türlerinde olduğu gibi sert, geçirimsiz dış kabuk,_su ve oksijen geçişine engel olmaktadır. Bu kabuk çatlatılmakta ya. da mekanik olarak veya asitle aşındırılmaktadır b) Fizyolojik dinlenme: Genellikle tohumdaki engelleyici ve uyarıcıların karşılıklı etkileri sonucu ortaya çıkmaktadır. Tohumdaki çimlemeyi engelleyici maddeler, meyve etinde, tohum kabuğunda ve hatta tohumun endosperminde bulunabilmektedir. Birçok ılıman iklim meyve türünün tohumları olgun olmalarına rağmen, nemli koşullar altında belirli bir süre soğuklatılmadan çimlenememektedir. Burada esas etken içsel faktörlerdir. Tohumun dinlenmeden çıkabilmesi için türlere göre değişen sürelerde "soğukta nemli katlarına" gereklidir. Soğuklama sıcaklığı 410c arasında değişmekte ve genellikle sert dış kabuğun tohumdan ayrılması soğuklama süresini azalmaktadır. Yine yumuşak çekirdekli meyve türlerinde tohum kabuğunun ayrılması, soğuklama almadan çimlenmeyi sağlamaktadır, buna rağmen, bu yolla çimlendirmede, çöğürlerin büyü melerinin engellendiği ve epikotilin, soğuklama veya GA uygulamaları yapılıncaya kadar büyümediği görülmektedir. Çünkü engelleyiciler hem tohum kabuğu hem de embriyoda bulunmaktadır: Araştırıcılar bu engelleyici maddenin ABA (Absizik asit) olduğunu belirtmektedirler. Tohum kabuğunda bulunan engelleyici su ile yıkanmak suretiyle ve kabuğun çıkartılması ile tohumdan ayrılabilmek. Fakat embriyo engelleyicileri, yanlız soğuklamanın etkisi ile ortadan kaldırılabilmektedir. Fizyolojik dinlenme aynı zamanda olgunlaşmamış bir embriyo gibi içsel bir nedenle de ortaya çıkabilmektedir. Bazı tohumlarda meyve 01gunlaştığı halde, embriyo yalnızca farklılaşmış birkaç hücreden ibaret olmakta ve bu da dinlenmeye neden olabilmektedir 5.2. ÇIÇEKLENME VE MEYVE TUTUMU Uygun koşullar altında gelişen bir bitkinin ilk çiçek taslaklarının görüldüğü zamana kadar geçen dönemi "gençlik" olarak isimlendirilir. Uygun şartlar altında gelişen bir bitkinin, tohumun çimlenmesinden ilk çiçek taslaklarının görüldüğü zamana kadar geçen dönemi, bitkinin vegetatif safhasıdır. Ne kadar zorlanırsa zorlansın, bitki vegatif dönem süresince çiçek açamaz. Bitkinin gençlik döneminden çıkabilmesi için belirli bir gelişmeyi kazanmış olması gerekmektedir. Gençlik dönemini, çiçeklenmenin başladığı, fakat daha tam kapasiteye ulaşmadığı bir geçiş dönemin izlemektedir. 5.2.1. ÇIÇEK OLUŞUMU VE GELIŞIMI Çiçeklenmede, üzerinde en fazla çalışılan fakat bugün tam olarak anlaşılamayan ilk olay, sürgün taslaklarının çiçek taslaklarına dönüşümüdür. Bir çok bitkide yapılan uygulamalar ile vegatif durumdan generatif durumuna duruma dönüşüm gerçekleştirilmiştir. Ancak bu gelişme tersine çevrilememektedir. Çiçek organları dönüşümü süresince var olan çevre koşulları değiştirilse bile, çiçeğin, tam çiçeklenmeye kadar gelişimi devam etmektedir. Çiçeklenme başlangıcı için hem kabohhidratların hemde ışık alabilen sağlıklı yaprakların varlığı gereklidir. Fakat daha sonra yapılan çalışmalar, çiçeklenmeye geçiş için yapraklarda sentezlenen ve tomurcuklara taşınan bazı hormonlarda etkilidir. Fotoperiyodizm'in (gün uzunluğu) keşfi özellikle çiçek oluşumunun hormonal kontrolünü açık bir şekilde ortaya koyması bakımından önem taşımaktadır. Olgun ya da yeni gelişmiş bir yaprak, gün uzunluğundaki değişimlerin doğal algılayıcısıdır. Bazı araştırıcılar yaprakların fotoperiyoda cevap olarak bir madde veya bir maddenin habercisini ürettiklerini, bu maddenin ise "florigen" olduğunu belirtmektedirler. F1origen, henüz bitkilerden izole edilmemiş çiçeklenme hormonu olarak tanımlanmakta ve vegetatif tomurcukların çiçek tomurcuğuna dönüşümünden sorumlu olduğu belirtilmektedir. F1origen'in olgun yapraklarda sentezlendiği ve buradan floem yoluyla tomurcukların yakınına taşındığı ve böylece tomurcuklarda çiçeklenme (çiçek tomurcuğu oluşumu) başlangıcının meydana geldiği ifade edilmektedir. Ancak, daha sonraki araştırıcılar, florigen hipotezinin geçerli olmadığını, yani bitkide özel çiçeklenme, hormonu bulunmadığını ve çiçeklenme başlangıcının diğer organlardakine benzer şekilde içse1 hormonların sentez zamanı ve yerleri arasındaki etkileşmeye bağlı oldğunu ifade, etmişlerdir. Böylece, çiçeklenme başlangıcında, da, meyve tutumu ve tohum oluşumunda olduğu gibi, uygun bir hormonal dengenin etkisi görülmektedir. Çiçeklenmenin içsel bir kimyasal uyarıcı ile düzenlendiğinin açıklık kazanması, birçok araştırıcıyı büyüme düzenleyicilerin dışsal olarak uygulanmasının, çiçeklenmeyi uyarabileceği konusunda çalışmaya yönlendirmiştir. Örneğin, gibberellinler bazı uzun gün bitkilerinde ya da çiçeklenme için soğuklamaya ihtiyaç gösteren lahana, pancar, havuç ve hindi ba gibi bazı sebze türlerinde çiçeklenmeye neden olabilmektedir. Ancak gibberellinler bu amaçla pratik olarak kullanılmamaktadır. SADH. TIBA. ccc ve Ethephon bu amaçla daha yaygın olarak kullanılmakta ve çiçeklenmeyi artırabilmektedirler Çiçek tomurcuğu oluşumunun zamanı ve yoğunluğu üzerine anaç, budama,..gübreleme ve diğer kültürel önlemler etkili olmaktadır. Büyümeyi düzenleyici maddeler, çiçek gelişimi üzerinde de çarpıcı etkiye sahiptirler. Örneğin GA, çiçek taslağının oluşum süresince kısmen vegetatif yapıya dönüşümüne de neden olmaktadır. Daha önceki bilgilere zıt olarak araştırıcılar azotlu gübrelemenin genellikle çiçek tomurcuğu oluşumunu hızlandırdığını belirtmektedirler. Örneğin. Williams armutlarında geç yaz aylarında azot uygulaması ile ertesi ilkbaharda çok kuvvetli çiçekler oluşmakta ve bu çiçeklerin yumurta hücrelerinin yaşam sürelerinin uzun olması nedeniyle, daha iyi meyve tutumu meydana gelmektedir. Çevre koşulları da çiçeğin gelişimi üzerine etki yapmaktadır Bu olayı tipik olarak kabaklarda görmek mümkündür. Kabaklarda normal erkek ve dişi çiçekler birbirini izlemekte ve sonunda yalnız dişi çiçekler oluşmaktadır. Eğer bitkiler uzun gün koşullarında ve düşük sıcaklıkta yetiştirilirse, dişi çiçeğin erkek çiçeğe oranında artış olmaktadır. Şiddetli sıcak veya nem (kuraklık) stresleri, normal çiçek tomurcuğu gelişimini engellemektedir. Normal çiçek oluşumu, sürekli besin elementlerinin uygun bir denge içinde olmalarını gerektirmektedir. Şiddetli dengesizlikler veya bazı elementlerin noksanlıkları oluşumu engelleyebilmektedir. Örneğin, armutlarda bor noksanlığı çiçeklerin solup kurumalarına, tam çiçeklenme anında veya daha önce çiçeklerin ölmelerine neden olmaktadır. Yine yetersiz kış soğuklaması hücre bölünmesi ile ilkbahar gelişmesini sınırlayarak, çiçek tomurcuklarının ağaçtan dökülmelerine neden olabilmektedir 1 .MEYVE TUTUMU 5.2.2. Tozlanma, döllenme ve meyve tutumu Meyvenin büyüyüp gelişmesinde çok önemli aşamalardan biriside tozlanmadır. Tozlanmanın en az iki ayrı ve bağımsız görevi bulunmaktadır. Birincisi, meyve oluşumuyla sonuçlanan fizyolojik olayların başlangıcıdır. İkinci görevi ise, döllenme için erkek gamet sağlamaktır. Bu iki fonksiyonunun gerçekte birbirinden ayrı oldukları ölü polen kullanmak suretiyle kanıtlanmaktadır. Orkidelerde ölü polen kullanarak meyve tutumu sağlanmakta, ancak döllenme meydana gelmemektedir. Tozlanma olsa hatta meyve tutumu gerçekleşse bile döllenme söz konusu olmayabilir. Bazen polen çimlenmez veya çimlense bile polen tüpü dişi organ boyuncuğu (stil) içinde çatlayabilir. Polenin çimlenmesi uygun ozmotik yoğunluktaki bir ortamın varlığına bağlıdır. Stigma üzerinde ve içindeki çimlenmeyi uyarıcı organik ve inorganik maddelerin yanısıra, aynı zamanda polen tüpünün gelişimini uyaran kimyasal maddelerin de bulunduğu bildirilmektedir.(Eğer polen tüpü gelişimi yavaşsa, stil hatta bütün çiçek kuruyup dökülebilmektedir. Meyve tutumu üzerine tozlanmanın etkisi (tozlanmanın ikinci görevinin gerçekleşmesi) ve meyve gelişimi üzerine oluşmuş tohumun etkisi, birçok meyvede ürün elde edilmesinden tozlanmayı çok önemli bir aşama haline getirmektedir. Örneğin şeftali, erik, badem, kayısı, Antep fıstığı, fındık v.b. meyve türlerinin hepsinde tozlanma ve döllenme olmalıdır. Elma ve armutlarda da tohum oluşum gerekli olmakla birlikte, bazı çeşitler tohumsuz meyve oluşturabilirler Tohum içinde sentezlenen hormonların meyve tutum ve büyümesini ve bitkideki genel hormon dengesini etkilediği belirtilmektedir. Bazı meyve türlerinde ise meyveler doğal olarak partenokarpik şekilde meydana gelebilmektedirler. Meyve tutumunun kesin mekanizması veya mekanizmaları bilinmemekte; ancak oksin, GA, sitokinin, ABA ve etilenin bu 0layda rolü olduğu düşünülmektedir. Gelişmekte olan meyve aslında gelişmeyi uyarıcı bir kaynak olarak ana bitkiye fazla bağlı değildir. Tersine bu uyarı, meyvenin içinde gelişmekte olan tohum tarafından sağlanmaktadır. Yeni oluşan embriyodan1 (veya partenokarpik oluşumda başka bir yerden) gelen hormonal uyarıcılar, meyvenin dökülmesini önleyerek, gelişen meyvede yumurtalık ve biotişik dokuların büyümesine ve genişlemesine neden olmaktadır. Tohumun rolü, düzensiz tohum dağılımının sebep olduğu, şekilsiz meyvelerin oluşumu ile daha iyi anlaşılmaktadır. Çünkü tohum olmayan tarafta meyve büyümesi olmamaktadır. Yine elma tohumlarından ekstrakte edilen oksin, domateslerde partenokarpik meyve oluşumuna neden olmuştur. Yapılan çalışmalar partenokarpik çeşitlerin çiçeklenme zamanında, tohumlu çeşitlerden daha fazla oksijene sahip olduklarını göstermiştir. Araştırıcılar, bitkide hormon sentezlerinin yapıldığı önemli yerlerden birisi olarak, döllenmiş tohum taslağını ve meyveyi göstermektedirler. Bitkideki genel hormon dengesi meyve tutumunu etkiliyor görünmesine rağmen, meyve tutumu için asıl lokal dengenin çok önemli olduğunu belirtmektedirler. Bu bölgede sentezlenen oksin, GA ve sitokininler doğrudan meyve tutumuna neden olmakta veya domateslerde görüldüğü gibi, gelişen embriyo GA sentezlemekte, bu da oksin oluşumunu teşvik ederek meyve tutumuna neden olmaktadır. Genellikle sebze türlerinin çoğunun tohumlarında çimlenme, fiziksel veya fizyolojik dinlenme ile kısıtlanmamaktadır. Meyve ağaçlarının tohumlarındaki dinlenme, türlerin tomurcuklarındaki dinlenmeye benzemektedir. Genellikle soğuklama isteği az olan bir türün tohumlarında soğuklama isteği de az olmaktadır. Tohumlarda da dinlenmenin ortadan kaldırılması için gerekli olan soğuklama gereksiniminin karşılanmasında, donma noktası veya altındaki sıcaklıkların etkisiz oldukları belirtilmektedir. Kuru olarak soğuklatılan tohumlarda çimlenme oranı düşük olmaktadır. Çünkü tohum kabuğunda bulunan engelleyiciler uzaklaştırılamamaktadır. Uzun süreli soğuklama isteği olan tohumlarda, GA (Gibberellik asit) uygulamaları ile çimlenme artırılabilmektedir. Tomurcuklarda olduğu gibi, tohumlar dinlenmenin nedeni ve sona ermesinde engelleyici ve uyarıcıların miktarlarından daha çok, bu maddeler arasındaki dengenin etkili olduğu belirtilmektedir. Üzümlerde tane gelişiminde iki pik noktası bulunmaktadır. Birinci pik, oksin kapsamındaki artış ile ikinci pik ise gibberellinlerinin sentezi ile ilgilidir. Meyve gelişiminde gibberellinlerin rolü pratikte sofralık üzüm üretiminde yaygın olarak kullanılmaktadır. Meyve tutum devresinde düşük dozlarda (20 ppm) uygulanan gibbereIlik asit, Sultani çekirdeksiz üzüm çeşidinde tane iriliğini iki katma çıkarmaktadır. 5.2.3. MEYVE DÖKÜMLERI Bahçe bitkilerinde yaygın bir sorundur. Bu yalnız normal meyve olum zamanında değil, birçok meyve türünde, tozlanmadan ve meyve tutumundan kısa bir süre sonra veya genç embriyoların gelişme safhaIarında meydana gelebilmektedir. İlk aşamada bitki sağlıklı olmasına rağmen, açan bütün çiçeklerin uygun koşullar olsa bile meyve tutması beklenmemelidir. Tutum oranı tür, çeşit ve koşullara göre değişmektedir. Örneğin, elmalarda açan çiçeklerin %13'Ü meyve tuttuğunda, tutum çok iyi olarak tanımlanırken, bu oran Muscadine üzümlerinde %2030'dur. Buna karşın ahududu gibi küçük meyveli türlerde açan çiçeklerin yalnızca %20-30'u dökülmektedir. Hâlbuki avakado da meydana gelen milyonlarca çiçekten yalnızca % 1 'inin tutumu ile bol ürün sağlanmaktadır. Meyve tutumundaki başarısızlık değişik faktörlere bağlıdır. Ancak bütün çiçekler aynı zamanda dökülmedikleri gibi, çiçeklenme sonundan olgunluğa kadar da sürekli bir döküm söz konusu değildir. Bunun yerine dökümler belirli dönemlerde meydana gelmektedir. Meyve, olgunlaşıncaya kadar, bu farklı dönemleri atlatmak zorundadır. Bir kritik dönem emniyetle atlatılırsa, diğer kritik döneme kadar büyük bir tehlike olmamaktadır. Yine dökümler arasında yakın bir ilgi bulunmakta, şiddetli geçen bir dökümden sonra gelen döküm daha hafif olduğu gibi, tersi de söz konusudur. Meyve ağaçlarında üç döküm periyodu bulunmaktadır 1. Döküm (Çiçek dökümü): Çiçeklenmeden çok kısa bir süre sonra meydana gelmektedir. Bu dönemde dökülen çiçekler incelendiğinde, dişi organların kusurlu olduğu görülmektedir. 2. Döküm (Çiçek ve küçük meyve dökümü): Birinci dökümden iki hafta veya biraz daha uzun bir süre sonra meydana gelen bu dökümde, birinci döküm ile bazı benzerlikler olmasının yanında, kesin olarak ilk dökümden ayrılmaktadır. Çünkü dökülen meyveli fide dişi organ tamamen normal yapıdadır. Yumurta içinde yapıları incelemeler bu dönemde dökülen çiçeklerde ve küçük meyvelerde, döllenmenin olmadığını göstermektedir. Dökülen çiçeklerde tozlanmaya rağmen,poIen tüpü gelişmesi engellendiğinden döllenme gerçekleşmemektedir. 3. Döküm (Haziran dökümü): İkinci dökümden yaklaşık bir ay sonra meydana gelmektedir. Bu dökümde de ikinci döküm ile ara formlar bulunmaktadır. Örneğin, döllenme olmamış, hafif embriyo gelişimi olmuş yumurta hücrelerine rastlanılmaktadır. Döllenme sonucu oluşan meyvelerin irilikleri bunlara göre artmıştır. Bunun yanında Haziran dökümünde tozlanma ve döllenme olmuş, embriyo gelişimi belirli bir aşamaya gelmiş meyvelerin yanında, embriyonun tam iriliğe ulaştığı, hatta tohumun hemen hemen tam iriliğini aldığı meyveler de dökülebilmektedir. Haziran dökümüne neden olarak su ve besin maddeleri noksanlıkları gösterilmektedir. Ancak araştırıcılar meyve tutum veya dökümüne neden olan içsel olayları açıklamak amacıyla yaptıkları çalışmalarda, hormonlar üzerinde durmaktadırlar. Araştırmalara göre, çiçek tomurcuklarında fazla miktarlarda oksin sentezlenmektedir. Yine yumurtalık içinde ve polende fazla miktarda oksin sentezlenmekte ayrıca çiçeklenme döneminde taç yapraklarda da önemli miktarlarda oksin oluşmaktadır. Burada açıkça görülmektedir ki, değişik çiçek organlarında sentezlenen oksin, çiçeklerin dökülmesine engel olmaktadır. Başarılı bir tozlanma ile yumurtalık büyümeye başlamaktadır. Zengin bir oksijen kaynağı olan polenin çimlenmesi, genellikle yumurtalığın gelişmesinde katalizatör görevi görmektedir. Y ine meyve tutumunda oksinin uyarıcı etkisinin yalnızca polenden degil, yumurtalıklardan kaynaklandığını belirten araştırmacılar, tozlanma ile yumurtalıkla oluşumunun teşvik edildiğini ifade etmektelirler. Bu görüşler tozlanma ve döllenmenin olmadığı ilk iki dönem dökümün nedenlerine bir Ölçüde açıklık getirmektedir. Domates, biber, patlıcan gibi sebze türlerinde, oksin uygulamaları ile meyve tutumunun gerçekleştirilebilmesinde bu görüşleri desteklemektedir. Genel kanı, Haziran dökümünde de diğer dökümlerde olduğu gibi, meyvenin oksin miktarının yetersiz olmasının meyve dökümüne neden olduğudur. Ancak araştırıcılar, etilenin de (çiçek ve meyvelerde kapmaya neden olan hormon) bu olayda muhtemelen rol oynadığı görüşündedirler. Genellikle dışsal hormon (oksin) uygulamalarının meyve dökümlerini kontrol etmesi, oksin sisteminin dökümleri içsel kontrola zorlaması olarak açıklanmaktadır. 5.3. YAŞLANMA Yaşlanma bitkide yaşın ilerlemesi ile birlikte yıpranma olaylarını ifade etmektedir. Bitkilerdeki yaşlanma kısmen ya da tamamen olmaktadır. Kısmi yaşlanma, yapraklar, gövde, meyve ve çiçekler gibi çeşitli bitki organlarının bozulması ya da ölümü şeklindeki yaşlanmadır. Örneğin, fasulye bitkisinde kotiledonların dökülmesi ya da ölümü, iki yaşlı ahududu dallarının ölümü kısmi bir yaşlanmadır. Tam yaşlanma, tohumları hariç bütün bir bitkinin yaşlanması ve ölümüdür. Tek ve iki yıllık bitkilerde hayat çemberinin bitimi genellikle ani olmaktadır. Tohum oluşturduktan sonra, ıspanak ve mısır gibi bitkilerin tamamı, gelişme mevsiminin başında ya da ortasında ölmektedirler. Buna karşın meyve ağaçları ve asma gibi çok yıllık bitkilerde yaşlanma, yavaş yavaş yıpranma şeklinde ortaya çıkmaktadır. Ancak çok yıllık bitkiler gençleştirme budamaları ile yeniden gençleştirilebilmektedirler. Tek yıllık bitkilerde yaşlanmanın önüne geçilemeyeceği ve bunun çiçeklenme ve meyve verimi ile ilgili olduğu belirtilmektedir. Kısa gün koşullarından vegatatif durumunu koruyan ıspanak bitkilerinde yaşlanma olmamakta ancak çiçeklenme uyarıldıktan sonra bitkide ölümün önüne geçilememektedir. Tek yıllık bitkilerin yaşIanmasını açıklayan en eski görüş bir tükenme hipotezidir. Bu görüş, çiçeklenme ve meyve gelişimi süresince, temel metobolizma ürünlerinin ana bitkiden çekilerek meyve ve tohumda biriktirildiği; meyve olgunlaştığında, bunların bitki gelişimi için yelerli olamayacak bir düzeye inmesi nedeniyle, bunu ölümün takip ettiği şeklindedir. Ancak son yıllarda bu görüş çok kompleks birişlemin basitleştirilmesi şeklinde ifade edilmektedir. Örnek olarak da ıspanak gibi iki evcikli bir bitkide, tozlanma olmamış dişi bitkiler ile erkek bitkilerin de yaşlandığı gösterilmiştir. Genelde tek yıllık bir bitkide yaşlanmanın meydana gelmesine neden olan biyolojik bir dürtünün yalnız çiçeklenme işlemi ile ilişkili olduğu bilinmekte, ancak bu dürtü ile çiçeklenme arasındaki ilişki tam olarak açıklanamamaktadır 5.4. PERİYODİSİTE Meyve tür ve çeşitlerinin bazıları bir yıl meyve verip, ertesi yıl ya hiç meyve vermez veya çok az meyve verirler. Bu olaya "periyodisite" denmektedir. Meyve ağaçlarında periyodisiteye eğilim, türlere hatta tür içindeki çeşitlere göre farklılık gösterebilmektedir. Fındık, Antep fıstığı ve zeytin "mutlak periyodisite" gösteren türlerdir. Elmalardan Amasya çeşidi yine mutlak periyodisite gösterirken, hüryemez çeşidi bir yıl çok, ertesi yıl daha az meyve vererek "kısmi periyodisite" göstermektedir. Periyodisite özelikle ağacın gelişmesi ve ekonomik açıdan, meyve yetiştiriciliğinde istenmeyen bir fizyolojik olaydır. Periyodisite gösteren bir ağaç, verim yılında çok fazla meyve yüklü olacağından, bütün gücünü meyvelerini büyütmeye ve olgunlaştırmaya vermektedir. Ağaç kışa yeteri kadar besin maddesi depolayamamakta ve açığını kapatabilmek amacıyla daha geç dinlenmeye girmektedir. Bunun sonucu olarak bitkide, sonbaharın erken donları ve şiddetli kış soğukları, zararlanmalara neden olmaktadır. Periyodisitenin ekonomik sakıncası üretici ve tüketici açısından önem taşımaktadır. Periyodik meyve verimi belli bölgede hı p aynı yıllara rastladığından, üretici her yıl düzenli bir gelir sağlayamamaktadır. Verim yılında, meyve çok fazla olduğu için meyve kalitesi, düzen verim veren ağaçların meyve kalitesine göre düşük olmaktadır. Ağacın gücü bütün meyveleri tam olarak beslemeye yetemeyeceği için, meyveler küçük, renksiz ve tatsız olurlar. Bu nedenle, verim yılında fiyatlar düşmekte ve üretici ekonomik yönden zarar görmektedir. . Periyodisitenin tüketici yönünden de zararı söz konusudur. Tüketici, yok yılında daha yüksek fiyatlarla karşılaşırken, verim yılında daha düşük kalitede meyve almak zorunda kalmaktadır. İhraç edilen meyvelerde bu durum dış ticaret dengesini etkileyebilmektedir. Örneğin, ülkemizde fındık, zeytin (zeytinyağı) ve Antep fıstığında bu durumla karşılaşılmaktadır. Mutlak periyodisite gösteren tür veya çeşitlerde, genetik yapıdan kaynaklanan bu olayın tam olarak ortadan kaldırılamadığını, ancak bazı kültürel uygulamalar ile şiddetinin azaltılabileceğini belirten araştırıcılar, periyodisitenin nedenlerini de açıklamaya çalışmaktadırlar. Birçok meyve türünde periyodisite, fazla meyve yılında çiçek tomurcuğu oluşumunun aksaması sonucu meydana gelmektedir. Buna neden olarak, "Karbonhidrat/Azot" dengesi ve meyvelerdeki besin elementleri rekabetinden daha çok, gelişen embriyonun çiçek tomurcuğu oluşumunu engelleyen bir madde meydana getirmesi gösterilmektedir. Özellikle genç tohumlarda sentezlenen giberellinler birçok bitkide çiçeklenme başlangıcını engelleyen bir hormon olarak bilinmektedir. Bazı büyümeyi düzenleyici maddelerin dışsal uygulamaları ile sağlanan seyreltmenin ardından giberellin sentezinin de azaldığı belirlenmiştir. Çünkü, meyve (ve gelişen tohum) çiçek tomurcuğu oluşumu başlamadan önce ağaçtan ayrılmakta ve azalan embriyo sayısı nedeniyle gibberellin sentezi de azalmaktadır. Periyodisiteyi önlemek amacıyla alınabilecek ilk önlem, periyodisite gösteren tür ve çeşitlerden kaçınmakta, Ancak bu her zaman mümkün olmamaktadır. Çünkü, bu tür veya çeşitlerin bahçede bulunması arzu edilebilir. Bu bakımdan değişik kültürel, önlemler alınarak, ağaçların fizyolojik dengede (vegetatif ve generatif geIişim bir denge içinde) tutulmasına yardımcı olunmalıdır. Bodur anaçlar kullanılarak periyodisite gösteren tür ve çeşitlerde düzenli bir verimin elde edilmesi sağlanmaktadır. Ayrıca, periyodisite gösteren çeşitlerle bahçe kurulduğunda, uygun bir sulama ve gübreleme ile hastalık ve zararlılarla mücadele, periyodisitenin başlamasını önleyerek, ağacın uzun süre fizyolojik dengede kalmasına yardımcı olabilmektedir Bunun yanında, periyodisite gösteren ağaçlarda, yetiştirici bozulmuş olan fizyolojik dengeyi kuracak önlemleri almalıdır. Verim yılında çok meyve fakat çok az sürgün gelişimi olmaktadır. Tersine, dinlenme yılında kuvvetli sürgün gelişimi ve bol çiçek tomurcuğu oluşumu vardır, Verim yılında çiçek ve meyve seyreltmeleri yapılarak, ağaç sürgün gelişmesine ve ertesi yıl için çiçek tomurcuğu oluşumuna teşvik edilirken; yine verim yılından önceki kışta, şiddetli budama ile meyve dalları azaltılarak sürgün oluşumu artırılabilir. 6. BAHÇE BITKILERININ ÇOĞALTıLMASı Tüm çiçekli bitkilerde olduğu gibi, bahçe bitkilerinde de tür ve çeşitlerin devam ettirilebilmeleri için çoğaltılmalarla gerekir. Ayrıca bu türlerde ticari anlamda üretim yapabilmek için bir ve bahçelerin kurulması gereklidir. Bu amaçla yetiştiriciliği yapılacak tür ve çeşitlerin üreme mekanizmasının bilinmesi ve buna göre de çoğaltım yöntemlerinin geliştirilmesi zorunludur. Bahçe bitkileri başlıca 2 yöntemle çoğaltılır. 1. Generatif (eşeyli=tohumla) çoğaltılma 2. Vegetatif (eşeysiz) çoğaltılma 6.1. GENERATIF (EŞEYLI) ÇOĞALTMA Eşeyli çoğaltımda üretim materyali tohumdur. Tohum, iki ayrı bireyin organlarında oluşan (çiçek) erkek ve dişi gametlerin birleşerek döllenmiş yumurtayı (zigot) oluşturması ile meydana gelen ve ait olduğu bitkinin yeni bir bitki oluşturabilecek en küçük parçasıdır. Canlı bir tohumun meydana gelebilmesi çiçek organlarının oluşması daha sonra da tozlanma ve döllenmenin olması gerekir. Tozlanma ve döllenme konularında (çiçek ve döllenme biyolojisi hakkında) üçüncü bölümde gerekli bilgi verilmiştir. Buna göre döllenme olayında (n) kromozonmlu çiçek tozunun dişicik tepesi üzerinede çimlenmesi yumurtalığa girmesi ve yerine (n) kromozomlu yumurta hücresini döllemesi ile erkek ve dişi eşey hücrelerinden eşit sayıda kromozomu taşıyan 2n kromozomlu embriyoya sahip tohum meydana gelir. Böyle oluşan tohum ya anaya ya babaya ya da bunların her ikisine benzeyebileceği, gibi bunların ikisine de benzemeyebilir. Bir bitkinin dış görünüşü ve karakterleri. Kromozomlar üzerinde bulunan genlerle kontrol edilir. belli bir karakter, ya bir çok genin etkileşmesi sonucu ortaya, çıkar. Ayrıca çevre koşulları da gen etkilerinin ortaya çıkışında rol oynar. Buna göre herhangi bir karakter, diğeri üzerinde baskın (Dominant) veya çekinik (Ressesif) etkiye sahip olabilir. Bu durumda eğer bir kromozom üzerinde bulunan genlerin % olarak büyük bir kısmı, bu kromozom çiftinin öteki eşinin üzerindekilerin aynısı ise (Homolog kromozomlar) bitki homozigottur. Homozigot iki ebeveynin birleşmesi ile birbirinin aynı veya benzer özellikte bitkiler elde edilir. Buna karşılık, eğer bir kromozom üzerindeki genlerin büyük bir kısmı kromozom çiftinin öteki eşinin üzerindekilerden farklı ise, o zaman bitki heterozigot yapıdadır. Bu durumda ana ve babanın önemli karakterleri döllere geçmeyebilir. Bu nedenle çok yıllık bahçe bitkilerinin büyük bir çoğunluğunda tohumla çoğaltım yapıldığında, ana ve babadan bitki büyüklüğü, gelişme kuvveti, büyüme şekli, verim ve kalite ile çevre koşullarına ve hastalıklara dayanıklılık yönünden farklı bitkiler elde edilir. Tohumla çoğaltma; yumrular, soğanlar ve çelik gibi vegetatif organları ile üretilen patates, sarımsak, enginar, nane gibi bazı sebze türlerinin dışında tüm sebze türlerinin üretimi ile bazı meyve türlerinde (vişne, kiraz, kaysı, şeftali, badem, Antep fıstığı, elma, armut) anaç üretiminde kullanılmaktadır. Tohumla çoğaltılan bu anaçlar üzerine kültür çeşitleri aşılanır. Çok yıllık bahçe bitkilerinde aşağıdaki nedenlerle generatif yolla çoğaltım tercih edilmez. Üretimde kullanılan çeşitler heterozigot kalıtsal yapıları nedeniyle tohumla çoğaltıl tıklarında genetik yapı olarak açılım gösterirler. Yani genellikle ana bitkilere benzer bitkiler meydana getirmezler. 2. Bazı meyve tür ve çeşitlerinde çekirdeksizlik söz konusudur. Yani tohum oluşmaz. Bunlara muz, bazı portakal, mandarin ve altıntop çeşitleri ile çekirdeksiz üzüm çeşitleri örnek olarak verilebilir. 3. Bazı meyve türlerinde tohumlar oluşur. Ancak tohumların çimlenme gücü ya çok düşüktür ya da hiç çimlenme gücü yoktur. Bu durumda tohumla ticari anlamda Üretim yapılamaz. Bununla birlikte ileride açıklanacağı gibi, çöğür ve yoz anaçların bazı avantajları nedeni ile bunların tohumla çoğaltımı tercih edilir. Ayrıca melezlerin ıslahı çalışmalarında tohumla çoğaltım gereklidir. Bunun yanında, bazı turunçgil türlerinde aporniksis nedeniyle doğrudan tohumla çoğaltım yapılabilir. Çünkü ana bitkinin çekirdek dokularından oluşan embriyolar, ana bitkiyle aynı özelliklere sahip bitkiler meydana getirirler. Nüsellar embriyoni denilen bu durum da çiçek ve döllenme biyolojisi bölümünde detaylı olarak açıklanmıştır 6.1.1. TOHUM YAPıSı Bir çiçekte döllenmenin meydana gelmesiyle, çiçeğe ait organlardan aşağıdaki meyve ve tohum kısımları oluşur. Meyve (Bazen olgun meyvenin bir bölümünü başka dokular oluşturur) Tohum Tohum kabuğu Perisperm (Genellikle yoktur veya küçülmüştür. Tohum kabuğunun altında zar gibi bir oluşumdur). Polar çekirdekler (2n) + Erkek eşey hücresi (n) ..... Endosperm Yumurta hücresİ (n) + Erkek eşey hücresi (n) .. Zigot ( Embriyo) Yumurta İntegümentler -1 Çekirdek Normal gelişmiş ve olgunlaşmış bir tohum 3 ana kısımdan oluşur a) Embriyo Tohumun enine kesiti incelendiğinde yeni bitkiyi meydana getirecek embriyonun 3 kısımdan oluştuğu görülür: Kökcük (Radikl=Radicula) Boyuncuk (Hipokotil) Çanak yapraklar (Kotiledonlar=Çim yapraklan) a)Tohum kabuğu, b)Embriyo, c)Endosperm, d)Kökçük, e)Boyuncuk, f)Çanak yapraklar, g) Perisperm A) TOHUM KABUĞU Tohumun çimlenmesiyle kökçük kökü, boyuncuk gövdeyi, çenek yapraklar ve daha sonra bunların arasında bulunan büyüme ucu da bitkinin yaprak kısımlarını meydana getirir. Çenek yapraklar, tek çenekli türlerde (monokotiledon) bir tane, çift çeneklilerde (dikotiledon) iki tanedir. Bahçe bitkilerinin çoğu çift çeneklidir. Yalnız soğan, pırasa, kuşkonmaz, tatlı mısır ve muz tek çeneklidir. Embriyonun şekli ve büyüklüğü türlere göre farklılık gösterir. Bazı türIerde embriyo tohumun tümünü kaplarken (baklagiller, marul), bazılarında küçük kalmıştır (domates). B) ENDOSPERM Endosperm, besin deposu olarak görev yapar. Bazı türlerde tohumun büyük bir kısmını oluştururken, bazılarında embriyonun içine sıkışmış ve gelişmemiş durumdadır. Bazı durumlarda endosperm embriyoyu besleyemez ve embriyo gelişmenin başında dumura uğrar. Bu olaya somatopfasok denir. Bu durum türler arası melezlemelerde ortaya çıkar ve embriyolar meyveden erken dönemde çıkarılıp özel besi yerlerine dikildiğinde yaşatılabilir C) TOHUM KABUĞU Tohumun dışını saran tohum kabukları (testa), çekirdek ve endosperm kalıntıları ve bazı durumlarda da meyvenin bir kısmından ibarettir. Tohum kabuğu çoğunlukla tek veya iki adettir. Nadiren üç kabuk bulunur. Dış kabuk sertleşir, kalınlaşır ve kahverengimsi bir renk alır. Buna karşılık iç tohum kabuğu çoğunlukla ince ve zar gibidir. Bazı bitkilerde meyvenin kısımları tohuma yapışık kalır. Bu durumda meyve ve tohumun ikisi de tohum olarak değerlendirilir. Örneğin cevizimsi meyveler havuç ve ıspanakta meyve ve tohum tabakaları birbirine yapışmıştır. Bazı durumlarda da (seri çekirdekli meyve türlerinde olduğu gibi), tohum kabuğu üzerinde sert kabuklar bulunur. Yumuşak çekirdekli meyve türleri ile tüm sebze türlerinde tohum kabuğunun üzerinde başka kabuk bulunmaz. Bazı türlerde ise tohum kabuğunun üzerinde tüy veya dikenler bulunabilir (domates, havuç) tohum kabukları, embriyoyu dış koşullardan korur. Bu nedenle tohumlara dışsal bazı uygulamalar yapılabilir ve embriyo zararlanmadan uzak yerlere taşınabilir veya uzun yıllar saklanabilir. 6.1.2. TOHUMLARDA ARANAN ÖZELLIKLER Generatif çoğaltımda kullanılacak tohumların seçiminde dikkatli olmak gerekir. Özellikle sebze türlerinde üretime kaliteli tohumla başlamak, başarılı üretimin temelini oluşturduğundan daha da önemlidir. Bütün bahçe bitkilerinde çoğaltma amacıyla kullanılan tohumların taze, dolgun, ağır, parlak renkli, küfsüz, zedelenmemiş, böcekler tarafından yenmemiş olmaları gerekir. Üretimde kullanılacak tohumlarda iç ve dış özelliklere bakılmalıdır A) DıŞ ÖZELLIKLER Tohumun rengi, şekli, iriliği, parlaklığı, kokusu, temizliği, saflığı gibi özellikler dikkate alınmalıdır.Renk, şekil, parlaklık, koku ve irilik türlere göre farklılık gösterir. Ancak bu özelliklerin o sebze türünün özelliklerine uyması gerekir. Üretimde kullanılacak tohumların fiziksel safiyeti yüksek olmalıdır. Fiziksel safiyet, tohumluk içinde bulunan o tür ve çeşide ait tohumların oranı ile " yabancı madde olarak kabul edilen diğer ürün ve yabancı ot tohumları, toprak, taş, kum ve benzeri canlı cansız tüm maddelerin oranıdır. Tohumlardaki temizlik ve saflık oranları sebze türlerine ve tohumluk sınıflarına göre farklılık gösterir. Bununla birlikte iyi bir tohumlukta çeşit safiyetinin en az % 95-98, yabancı madde miktarının da en çok' o 2-5 arasında olması istenir. Çizelge 6.1 'de sebze türlerinin ticari tohumluklarında olması gereken saflık ve yabancı B) İÇSEL ÖZELLIKLER Tohumun sadece dış özelliklerine bakılarak canlı olup olmadığı hakkında karar verilemez. Bu nedenle tohumun iç özelliklerinin de kontrol edilmesi gerekir. İçsel özellik olarak tohumun canlılığı, tohum gücü ve genetik safiyeti dikkate alınır. Tohumun canlılığı ve gücü çimlenme ve çıkış testleri ile anlaşılır. Çimlendirme testleri, laboratuvarda petri kapları veya nem çekici kağıtlar arasında yapılır. Çimlendirme testleri sonucunda çimlenme oranı ve hızı belirlenebilir. Çimlenme oranı, optimum koşullar altında belli bir zaman sonunda çimlenen tohumların % olarak oranını belirtir. Çimlenme hızı ise, belirli orandaki tohumun çimlenmesi için geçen zamanı ifade eder Bir tohum örneğinin tarla koşullarında çimlenme yüzdesi yüksek olsa da, özellikle uygunsuz toprak koşullarında düzgün bir çimlenme göstermeyebilir. Ayrıca çimlendirme testleri optimum koşullarda yapıldığı için, zayıf, hafif zararlanmış tohumlar da testlerde çimlenmiş kabul edilir. Oysa bu tohumlar tarlada çimlenemez. Bu nedenle ayrıca çıkış gücü ve hızı testleri yapılarak "tohum gücü" belirlenmelidir. Çıkış testleri de, çimlendirme testleri gibi laboratuvar koşullarında yapılır. Ancak çimlendirme Ortamı olarak kum kullanılır. Çıkış testlerinde, çıkış için tohumun toprak yüzeyine çıkıp, çenek yaprakların yere paralel hale geldiği dönem kabul edilir ve yine belli bir zaman diliminde toprak yüzeyine çıkan bitki sayısı % olarak Çıkış oranını, tohumların çimlenip % 50’sinin toprak yüzeyine çıkmasına kadar geçen süre de Çıkış hızını belirtir. Hem çimlendirme hem de çıkış testlerinin yapılacağı sıcaklık ve ortam koşullan uluslararası kurallarla düzenlenmiştir. Tohum gücünü belirleyebilmek amacıyla çıkış testlerinin dışında, tohumların özelliklerine göre geliştirilmiş testler de bulunmaktadır. Üretimde kullanılacak sebze tohumlarının çimlenme güçlerinin yüksek olması istenir. 6.1.3. TOHUMLUK ÜRETIMI ÖNEMLI SEBZE TÜRLERININ TICARI TOHUMLUKLARıNDA OLMASı GEREKEN EN AZ ÇIMLENME ORANLARı ÇIMLENME ORANı(%) 65 70 75 80 BİBER HAVUÇ MAYDANOZ PATLICAN PIRASA KARNABAHAR KEREVİZ KUŞKONMAZ K.PANCAR SOĞAN TURP BRÜKSEL LAHANASI DOMATES FASÜLYE ISPANAK KABAK KARPUZ KAVUR LAHANA MARUL BAKLA BEZELYE HIYAR ŞALGAM SEMİZM OTU TERE Tohumlukların üretimi otsu ve odunsu bitkilerde farklılıklar göstermektedir. Otsu bahçe bitkilerinde tohumla üretim yapılmak isteniyorsa, bitkinin özelliklerine göre üretimde kullanılacak tohumlukların dikkatlice seçilmesi gerekir. Eski yıllarda üreticiler, kendi tohumluklarım kendileri üretirlerdi. Günümüzde de gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde, halen üreticiler bahçenin bir bölümündeki bitkileri tohumluk olarak bırakmakta ve bunlardan tohum alma yoluna gitmektedirler. Üretimde kullanılacak çeşidin tohumluğunun, genetik yapısını muhafaza edecek şekilde üretilmesi gerekir. Bu durum özellikle sebze türlerinin üretiminde önem kazanır. Sebze tohumluklarının üretici tarafından üretilmesi 3 yönden sakınca yaratır. 1. Sebze türlerinin büyük çoğunluğu yabancı tozlanır. Farklı tür ve çeşitlerin tohumlarının üretilmesi sırasında yabancı tozlanmayı engelleyici gerekli izolasyon aralıklarının verilmemesi, az sayıda bitkinin tohumlarının birlikte alınması ve bunun birkaç yıl üst üste tekrarlanması kısa süre içinde çeşidin genetik yapısının bozulmasına neden olur. 2. Bazı hastalık ve zararlılar tohumla taşınır. Üretim sırasında dikkatsizce hastalıklı bitkilerden tohum alınması, bu tip hastalıkların hızla üretim yapılan parsellere bulaşmasına neden olur. 3. Üreticinin bazı bitkileri tohumluk olarak ayırması, tarlada alan ve ürün kaybına neden olur. Bu sakıncalar dikkate alınarak, sebzecilikte icarı tohumlukların üretimi kamu veya özel kuruluşlarca yapılır. Böylece tohumun gerek genetik yapısının korunması, gerek canlılığının kontrolü, deneyimli elemanlarca yapılır. Bu da üreticiye sağlıklı ve kaliteli tohumun ulaşmasını sağlayarak, ürün verim ve kalitesinin artmasına neden olur. 6.1.4. TOHUM MUHAFAZASı Tohumlarda canlılık olaylını en düşük düzeye indirilmiş olmasına rağmen hasattan hemen sonra canlılık oranlarını kaybetmeye başlarlar. Türün özelliğine bağ1ı olarak tohumlar, canlılığını belli bir sürenin sonunda kaybederler. Çizelge 6,4. bazı türlerine ait tohumların muhafaza süreleri verilmiştir. ÇIZELGE 6,4. SEBZE TOHUMLARıNıN YAKLAŞıK MUHAFAZA SÜRELERI muhafaza süresi Sebze türleri 1 yıl Tatlı mısır, sığan, maydanoz 2 yıl Pancar, biber 3 yıl Kuşkonmaz, fasulye, kereviz, havuç, salata, bezelye, ıspanak, domates 4 yıl Lahana, karnabahar, patlıcan, bamya, kabaklar, turp 5 yıl Hıyar, hindiba, kavurn, karpuz TOHUMLAR 3 ŞEKILDE DEPOLANABILIR: 1. Tohumun hasatından gelecek ekim dönemine kadar 6–8 ay süre depolanması: Sebze tohumlarının ve çöğür anaç üretiminde kullanıla meyve türlerinin tohumlarının çoğu bu şekilde depolanır. 2. Tohumların orta süreli ve çoğunlukla 12–14 ay süreyle depolanması Üretim fazlası tohumların bulunması durumunda geçerlidir. 3. Tohumların uzun süreli depolanması: Tohumlar 5–20 yıl süre ile depolanırlar. Gen stoklarının, ıslahçı tohumlarının ve tohum test laboratuarlarında yasal olarak ayrılmış tohumların muhafazası oda bu tip depolama söz konusudur. Tohumların hasattan sonraki muhafaza ömürleri: Bitki tür ve çeşidinin özelliklerine hasat öncesi ve sonrası muhafaza koşullarına bağlı olarak değişiklik gösterir. a) Bitki tür ve çeşidinin özellikleri: Bahçe bitkilerinin tohumları muhafaza ömürleri yönünden iki grupta toplanır. 1. Ortodoks tohumlar (Depo ömrü uzun olanlar): Bu tip tohumlarda tohumdaki nem kapsamı ve depolama sıcaklığı azaldıkça tohumun depolama ömrü artar. Bununla birlikte bu tip tohumların depo ömürleri d 1–5 yıl arasında değişir. Bahçe bitkilerinin çoğunun tohumları bu gruba girer. 2. Rekalsitrant tohumlar (Depo ömrü kısa olan tohumlar): Bu gruba giren tohumlar, kurutulmaları sırasında zarar görürler ve canlılıklarını kısa sürede kaybederler. Bu türler arasında kahve ve kakao tohumları sayılabilir. b) Hasat öncesi ve sonrası depo koşullan: Tohumluk bitkilerin yetiştirilmesi sırasındaki elverişsiz iklim koşulları (yüksek veya düşük sıcaklıklar, şiddetli yağışlar) tohumun yeterince olgunlaşmasını engellediği gibi hasat sonrasında canlılığının azalmasına neden olur. Bunun yanında bitkinin kötü beslenmesi, hastalık ve zararlılar da canlılığı azaltıcı etkide bulunurlar. Hasat sırasındaki mekanik zar arlanmalar (ezilme, zedelenme, kırılar) da tohumun depolama sırasındaki koşullardan (nem, sıcaklık) ve zararlılarından çabuk etkilenmelerine neden olur. Hasat sonrasında tolumun bünyesinde bulunan nem kapsamı da tohumun canlılığının azalmasında etkilidir. Sebze tohumlarının depoya konmadan Önce nem düzeyleri ile küçük tohumlarda % 3-6'ya, iri tohumlarda %' 8-1O'a düşürülmesi gerekir. Tohumdaki nemin % 5’den 14'c yükselmesi sırasında, tohum bünyesindeki nemin her % 1 oranını artışı, tohumun depo ömrünü yarıya indirmektedir. Zaten tohumun bünyesindeki nemin % 15’'in üzerine çıkmasıyla tohumda çimlenilme görülür. Ve tohum kabuğu üzerindeki mikroorganizmaların canlılık kazanması tohum canlılığını hızla kaybeder. Tohumun canlılığı hasat öncesi koşullar iyi bir şekilde ayarlansa bile depolama sırasındaki koşulların ayarlanamaması durumunda da hızla kaybolur. Tohum canlılığını etkileyen depo faktörlerinden sıcaklık ve depo oransal nemi önemlidir. Depolama sırasındaki. Yüksek sıcaklıklar, tohumun bozulmasını hızlandırır. 0-50oe arasındaki depolama sıcaklıklarında sıcaklığın her 5°C azaltılması ile tohum ömründe iki kat artış sağlanabilmektedir. Bu nedenle 0– 5°C'ler arasındaki sıcaklıklar tohum depolaması için uygundur. Bunu illa birlikte kısa süreli depolamalarda depo sıcaklığının 1O°C'de tutulması uygun ve daha ekonomiktir. Tohumların depo ömürleri üzerinde tohumun bünyesinde ve depo orr"1amıııdaki nemin de önemi büyüktür. Dep0 neminin % 50–60 arasında 01ması istenir. Gerek tohum gerekse depo neminin artışıyla birlikte, yığınlar halindeki tohumlarda kızışma, tohum neminin artışına bağlı olarak depo hastalık ve zararlılarının faaliyeti artar ve sonuçta tohum çimlenerek canlılığını kaybeder. Çizelge 6,5’de bazı sebze tohumlarının farklı depolama koşullarında depolama sırasındaki çimlenme oranlarını görmek 6.1.5. TOHUMLARDA ÇIMLENME VE ÇIMLENMEYI UYANCı UYGULAMALAR Çimlenme olayı, tohumda büyümenin başlaması ve yedek besin maddelerinin embriyo büyümesinde kullanılmak üzere harekete geçerek embriyonun tohum kabuğundan dışarı çıkması olayıdır. Toprağa ekilen bir tohumun çimlenebilmesi için 3 önemli koşulun yerine getirilmesi gereklidir. 1. Tohum canlı olmalıdır. Yani tohum çimlenme yeteneğinde olmalıdır. 2. Tohumun çimlenebilmesi için gerekli olan çevre koşulları (sıcaklık, su, oksijen) bulunmalıdır. 3. Çevre koşullarının uygun olduğu durumlarda da çimlenme meydana gelmiyorsa, tohum içindeki çimlenmeyi engelleyici koşulları ortadan kaldırmak gerekir. 6.1.5.1. ÇIMLENME IÇIN GEREKLI ÇEVRE KOŞULLAN 1. Su: Tohumun çimlenebilmesi için bünyesine su alması zorunludur. Suyu alan tohum şişer. Bu arada faaliyete geçen enzimler aracılığı ile endospermdeki depo maddeleri embriyoya taşınır. Embriyo gelişmeye başlar ve kökcük tohum kabuğunu delerek dışarı çıkar. Böylece çimlenme olayı gerçekleşmiş olur. . Tohumun çimlenme anında su almasını etkileyen 2 faktör vardır. Bunlardan biri, tohum kabuğunun yapısı, diğeri ise tohumun çevresinde bulunan suyun miktarıdır. Bazı türlerde (özellikle çok yıllık bahçe bitkilerinde ve bamya, kuşkonmaz gibi sebze türlerinde) tohum kabuğunun geçirimsiz yapıya sahip olması nedeniyle, tohum suyu alamadığı için embriyoda çimlenme faaliyeti başlayamaz. Bu durumda tohum kabuğunun mutlaka yumuşatılması veya kırılması gerekir. Çimlenmekte olan tohuma verilen su miktarı ve kullanılan suyun kalitesi (tuzluluk, sertlik) hem çimlenme gücünü hem de çimlenme hızını etkiler. Ekimden sonra verilen fazla su, tohumun içindeki nişastalı bileşinlerin tohum dışına çıkmasına neden olur. Bu da toprakta bulunan mikroorganizmaların tohuma hücum etmesine ve tohumun çürümesine yol açar. 2. Sıcaklık: Çimlenmenin gerçekleşebilmesi için gerekli ikinci koşul sıcaklıktır. Tohum ekimi, sıcaklığın o bahçe bitkisinin istediği sınırlara ulaştığı zamanda yapılırsa, tohum suyu bünyesine alabilir. Aksi takdirde toprakta yeterli su bulunsa bile tohum bu suyu alamaz. Çimlenme için gerekli sıcaklık sınırları türlere göre farklılık gösterir. Bu konuda "Bahçe Bitkilerinin Özel İklim İstekleri" kısmında gerekli bilgiler verilmiştir Sıcaklık tohumun çimlenme ve çıkış hızı üzerinde etkilidir. Sıcaklığın düşük olduğu durumlarda, çimlenme daha uzun bir zaman diliminde meydana gelir. Bu gecikme ileride bitkinin gelişmesine ve hasat dönemine de yansır. Bu da geniş alanlarda özellikle makineli hasatın yapıldığı durumlarda hasatın aynı dönemde yapılmasını engeller. Yüksek sıcaklıklar (25°C'nin üzerinde), özellikle bazı türlerde çimlenmeyi engeller ve tohumun dinlenmeye girmesine neden olur. Yüksek sıcaklıklarda tohumlarda görülen bu tip dinlenmeye "Termo dormansi" adı verilir. Termo dormansi’ye bazı yaprak ve baş salata tohumlarınla rastlanır. Tohumların ıo°C'de 5 gün süre ile bekletilmeleri veya kinetin, gibberellikasit (GA3) gibi büyümeyi düzenleyicileri n uygulanması ile dinlenme ortadan kaldırılabilir ve 25°C'nin üzerinde çimlenme meydana gelebilir. Çimlenme sırasında büyüme ve gelişmede olduğu gibi, tohumun değişen sıcaklıklarda tutulmaları, sabit sıcaklıkta tutulmalarına göre daha iyi sonuç vermektedir. Bu nedenle iklim odalarında yapılan çimlendirmelerde tohumlar gece ve gündüz farklı sıcaklıklarda tutulurlar. 3. Oksijen: Tohum, bünyesindeki su miktarı azaltılarak yaşam faa1iyetleri en aza indirilmiş canlı bir yapıdır. Dolayısıyla yaşaması için solunum bunun için de oksijen gereklidir. Çimlenme sırasında solunum hızı artar ve oldukça fazla miktarda oksijen kullanılır. Solunum sonucunda ortaya çıkan ısı enerjisi büyüme amacıyla kullanılır. Çimlenme sırasındaki oksijen azlığı tohumun çimlenmesini geciktirir. Oksijen azlığı, fazla sulama yapılan, su tutma kapasitesi yüksek, iyi havalanmayan topraklarda ortaya çıkar. Çünkü bu tür topraklardaki hava boşluklarının yerini su alır. 4. Işık: Işık, hem tohumun çimlenmesi hem de fide veya çöğürlerin büyümesini kontrol ettiği için, tohumla çoğaltmada önemli bir faktördür. Bahçe bitkilerinin çoğunda çimlenme için ışık gerekli değildir. Ancak bazı yaprak salata çeşitleri, kereviz, tere gibi sebze türlerinde ışıkta çimlenme daha iyi olmaktadır. Bu tür istekleri olan türlerde tohumların daha yüzlek ekilmesi, karanlıkta daha iyi çimlenenler için ise daha derine ekim önerilebilir. Işığa karşı tepki daha çok yeni hasat edilmiş tohumlarda ortaya çıkar. Muhafaza sırasında azalma görülebilir. Birçok türde ışık, çimlenme üzerinde doğrudan bir etkiye sahip değildir. Bununla birlikte tohumun çimlenip toprak yüzeyine çıkması ile ışığın önemi artar. Çünkü ilk çimlenme için tohumdaki yedek besin maddeleri kullanılır. Ancak bundan sonraki büyüme için fotosentez yapmak zorundadırlar. I, Işığın azlığı kadar fazlalığı da zararlıdır. Fazla ışık yoğunluğunda sıcaklık da artacağından çöğür veya fidelerin yapraklarında yanma ve kavrulmalar meydana gelebilir. Işık yoğunluğunun az olduğu durumlarda ek aydınlatma, fazla olduğu durumlarda ise gölgelenme yapılmalıdır. 6.2 VEGETATIF (EŞEYSIZ) ÇOĞALTMA Genel anlamda, bitkilerin değişik yaşlarda gövde ve dal parçaları, büyüme uçlarındaki meristematik dokuları, kökleri, yaprakları, ya da özelleşmiş veya değişikliğe uğramış gövde ve kök parçaları kullanılarak yapılan çoğalmaya eşeysiz (vegatatif) çoğaltma denilmektedir. Ana bitkiden ayrılan bu parçalar yeni kökler, sürgünler veya bunların her ikisini birden oluşturabilirler. Örneğin; dal çelikleri dip kısımlarında kök oluştururken, üzerlerinde bulunan tomurcuklardan da yeni sürgünler meydana gelmektedir. Eşeysiz çoğaltma ile elde edilen yeni bitkinin genetik yapısında, eğer mutasyona uğramamışsa herhangi bir değişiklik söz konusu değildir. Ancak bazı çevre koşulları (iklim, toprak veya hastalıklar gibi) bitkinin dış görünüşü veya meyvelerinde değişime neden olabilmektedir. Kökeni tek bir bitki olan ve bu bitkiden eşeysiz olarak çoğalmış, bir örnek genetik yapıdaki bitkilere klon denir. Örneğin, Amasya elma çeşidi veya sultani çekirdeksiz üzüm çeşidi birer klondur ve özellikleri bozulmadan günümüze kadar eşeysiz çoğalma ile korunmuşlardır. 6.2.1 VEGETATIF ÇOĞALTMANıN ÖNEMI VE AMAÇLARı Bitkileri vegetatif olarak çoğaltmanın amaçlarını şöyle sıralayabiliriz: 1-) Muz, çekirdeksiz üzüm çeşitleri ile bazı portakal, mandarin ve altın top çeşitleri yaşama yeteneğine sahip tohum oluşturamazlar. Bu tür veya çeşitler, yalnız eşeysiz yöntemlerle çoğaltılabilirler. 2-) Bazı bitkilerin üstün özelliklerini tohumla çoğaltarak korumak mümkün değildir. Üzümsü meyveleri de içine alan meyve türlerinin büyük çoğunluğu, yabancı döllenme ve heterozigotik genetik yapıları nedeni ile tohumla çoğaltıldıklarında yüksek oranda açılım gösterirler. Bu yüzden, söz konusu bahçe bitkilerinin üstün özellikleri ancak eşeysiz çoğalma yoluyla korunabilmektedir. 3-) Eşeysiz çoğalma, tohumla çoğaltmadan daha hızlı bir gelişme sağlar. Bu durum özellikle çilek, nane ve patates gibi küçük tohumlara sahip bitkiler için daha çok geçerlidir. Bu bitkilere ait tohumların çimlenmesi ile çok küçük bitkicikler meydana gelmektedir. Yine bu bitkilerin büyüme ve verimleri, kollardan ve patates yumrularından elde edilen bitkilerle karşılaştırıldığında çok gerilerde kalmaktadır. 4-) Bazı koşullarda eşeysiz çoğalma daha kolay ve ekonomik olabilmektedir. Eşeysiz çoğaltmada kullanılan Vegetatif materyalin tam bir bitkiye dönüşümü için yeni kök ve sürgün oluşturma yeteneği, kalıtsal yapının yanı sıra çevre koşullarının uygun olması ile yakından ilgilidir. Örnek olarak, iyi bir kök oluşumu için uygun sıcaklık, havalanma ve nem koşullarının yanı sıra, uygun bir köklenme ortamı gerekmektedir. Bilindiği üzere, sıcaklık hayatsal faaliyetlerin oluşumu devamı için son derece önemlidir. Yine, yüksek meristematik aktiviteye sahip doku ve organlarda solunum oranının çok yüksek olması, eşeysiz çoğaltma açısından dikkate alınması gereken diğer bir husustur. Kök ve sürgün gelişiminde hızlı bir hücre bölünmesi gerekli olduğundan, bu sırada fazla miktarda oksijene ihtiyaç duyulur. Toprak ve hava nemi, terleme için zorunlu olduğu gibi hücre uzaması ve fotosentez için de mutlak gereklidir. Çoğaltma ortamı olarak kullanılan torba, kum, perlit, ve diğer bazı materyaller uygun sıcaklık, nem ve havalanma koşullarının yaratılmasında büyük ölçüde etkilidir. Yine ortamın gerginliğinin yanı sıra, su ve besin maddelerini tutma özellikleri çevre koşullarını değiştirerek eşeysiz çoğaltmada elde edilecek başarıyı dolaylı yönden etkilemektedir. Eşeysiz çoğaltmada, vegetatif bitki materyalinin yedek besin durumu, dinlenme halinde olup olmaması, hormon dengesi, önemli içsel koşulları oluşturmaktadır. Ayrıca, yeni bir bitki meydana getirecek olan bitki parçasının, kök ve sürgün oluşturmak amacıyla meristematik aktivite gösterebilmesi için uygun bir olgunluk ve gelişme döneminde olması gereklidir. 6.1.5.2 ÇIMLENMEYI UYARıCı İŞLEMLER Toprağa ekilen her tohum, iklim ve toprak koşulları uygun olsa bile çimlenmeyebilir. Bunun nedenlerini aşağıdaki şekilde açıklayabiliriz. 1-) Tohum Dinlenme Halinde Olması: Fizyoloji kısmında da belirtildiği gibi, tohumlar hasattan sonra türlerin özelliğine bağlı olarak dinlenme dönemine girerler. Genellikle çok yıllık bahçe bitkilerinde bu dönem birkaç ay ile birkaç yıl arasında değişir. Sebze tohumlarında ise bu süre kısa olup, hasattan sonra tohumların kuru koşullarda muhafaza sırasında ortadan kalkar. Uzun veya kısa süreli dinlenmeye neden olabilir. 2-) Tohum Bayat Olması: Ekilen tohum canlı değilse toprak ve iklim koşulları uygun olsa da çimlenme meydana gelmez. 3-) Tohum Ekiminin Hatalı Olması: Tohumun ekimi sırasında yapılan teknik hatalar da tohumun çimlenmesi üzerinde olumsuz etki yaparak, çimlenmenin oluşumu engellenebilmektedir. Dinlenmenin ortadan kaldırılması ve çimlenmenin daha erken meydana gelebilmesi için tohumlara fiziksel, kimyasal veya biyolojik bazı uygulamalar yapılabilir. Bunun yanında bitkinin gelişmesini kontrol altına almak için de bazı uygulamalar yapmak olasıdır
© Copyright 2024 Paperzz