ESKİ YUNANDA VE ROMA İMPARATORLUĞUNDA SİYASAL DÜŞÜNCE SİTE DEVLETİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ Polis; belirli bir toprak üzerinde siyasal, sosyal, askeri ve ekonomik bir bütün olduğu sınırları içinde birden fazla şehri ve etrafında kırsal bölgeyi kapsadığını görürüz . Polis aynı zamanda dini bir birim niteliği taşır; onun koruyucuları , yol göstericileri olan tanrıları vardır . Buna dayanarak Polis‘ i oluşturan insanların çok sıkı ve güçlü bağları vardır . İnsanların tüm faaliyetleri site devletinin Polis‘ in çıkarlarına hizmet etmeye yöneliktir , ancak yurttaşı olduğu zaman değer ve varlık kazanabilir. Polis, kişiyi maddi ve manevi değerler ile kendisine bağlar, hükmü altına alır. Bu yapının yönetim biçimine bakarsak; *Krallık *Aristokrasi (Azınlık) *Demokrasi Bazı düşünürlere göre Yunan site devleti sanki İlk Çağ , Orta Çağ , Aydınlık Çağ ve Yeni Çağ yaşadığından söz edilmiş. SİTE DEVLETİNİN TEMEL ÖZELLİKLERİ Site doğa tarafından meydana getirilmiş olup onun içinden çıkmıştır. Bu yüzden toplumu kurmak değil, onu düzenlemek söz konusudur. Bu düzenleme toplumun uygarlık ve kültür değerlerine bağlı kalınarak yapılacaktır. Site ,aslında sınırlı bir kırsal alan üzerinde kurulmuş bir ya da birkaç kentten oluşan , sosyal ve siyasal açıdan birleştirici niteliğe sahip organizasyondur . Yurttaş , site bireyi gibi düşünmeli , sosyal ve politik olayları hep aynı açıdan sitenin bir parçası olarak düşünülmelidir . Buna dayanarak sitenin baskıcı bir yönetimi söz konusu değildir , yasaların üstünlüğü söz konusudur . Site‘ yi sürdürecek gelişimini sağlayacak düzenlemeleri de yine sitenin yurttaşları yapacağından düzenlemeler hep adaletten ve eşitlikten yana olacaktır.Siteye bağlılık yasalar ve hukuk düzeni içinde bir bağlılık olacaktır. Dinsel yaşamda birlik ilkesinin gereği olarak aynı dine bağlanan Yunan dünyasının uygarlık anlayışı birlikte yaşama arzusu taşıdıklarını söyleyebiliriz. Yunan felsefesi ve inanışına göre polis adil bir düzenin sağlandığı yerdir ; çünkü orada yasaların mutlak egemenliği ve üstünlüğü geçerlidir Toplumda sosyal yapıya baktığımızda da sınıfsal düzen görürüz; 1)Köleler , bu kesimin hiç bir hakkı ve özgürlüğü yoktur . Yunanlıların gözünde üretim aracı olan kişilerdir . Kolayca alınıp satılabilirdi. Zenginler bu kişileri satın alarak onların ürettikleriyle geçinirlerdi ve böylece yurttaşların kültürel etkinliklerle ve siyaset uğraşacak vakitleri oluşmuştur. 2) Metekler (Yabancılar), Polis 'e yerleşmiş olan yabancılar özgür olmalarına karşı hiçbir yurttaşlık haklarına sahip değillerdi , genelde ticaret ve zanaatla uğraşan varlıklı kimselerdi . Özgürlükleri bağışlanan kölelerde bu kesimin içinde yer alıyorlardı. Bu kişiler evlilik ve evlat edinme yoluyla vatandaşlığa geçebiliyorlardı. Ama bu nüfus artışı nedeniyle engellenmiştir. 3) Yurttaşlar, özgür ,bağımsız ve siyasal yaşama da katılarak sitenin yönetimin belirleyen gerçek yunanlılardır . Bütün yönetim onların elindedir . Bu nedenle özgürlük denilince polis de yurttaşların özgürlükleri anlaşılır . Demokrasi denilince de yine sınıfın yönetimi anlaşılır dolayısıyla azınlık demokrasisi akla gelir . Kadınlar ise yurttaş olmalarına rağmen siyasal haklara sahip değillerdi. Eski yönetimin tarzı koşullarıyla çiftlikler cemaatler ve değişik yerleşme birimleri arasındaki ilişkileri düzenleyici nitelikteydi. Ortak din, ekonomi, asker= siyasal birlik. Yunan düşünürlerinin site devletinin kurumları üzerine düşünmeleri sonucunda ,adalet , özgürlük , anayasal yönetimin temelleri atılmıştır. Yunan sitelerinde demokrasinin olduğu, çoğunluğunun egemenliğinden söz etmek mümkün değildir . Örneğin; Atina sitesinde eşitliğe rastlanmaz ve siyasal haklar da sınırlı sayıda yurttaşın elindedir. Halkın egemenliği yoktur. *Yunan sitelerinde yönetim biçimler sınıflandırmıştır . Bunlardan biri de M.Ö.V. yüzyılda yaşayan Yunan tarihçilerinden Herodot‘ tur. İktidarın kaç kişiden oluşacağına göre yapılan sınıflandırmayı ilk kez Herodot düzenli hale getirmiştir. Monarşi : Tek kişinin kendini ve uyruklarını zafere götürmek için yönetimi. Oligarşi : Doğuştan zengin olan , dinsel ya da askeri sınıfa dahil olmaları nedeniyle üstün olarak nitelendirilen kişilerin azınlık yönetimi. Demokrasi : Köylülerden , sanatkarlardan ,tüccarlardan ve denizcilerden oluşan yurttaşlar topluluğunun yönetimi. Demokrasinin Temel İlkeleri Halkın yönetimi olarak tanımlanır. Siyasal Eşitlik ; Yasanın herkese eşit uygulanması. Göreve ve iktidara katılmada eşitlik Sosyal Eşitlik , Site‘ de gerçek bir sosyal eşitlik yoktur. İnsanların ekonomik ve güçleri ile toplum içindeki yerlerine göre pay istemeleri olarak anlaşılabilir. Gemicilik ve ticaretle uğraşan sınıfların, toplum içindeki ekonomik yerleri ve güçleriyle orantılı olarak pay istemeleri. Halkın Yönetimi , Site‘ de egemenlik bütünüyle yurttaşlara ait . Halk meclisi en üstün yetkiye sahipti , sınırsızdı . Yargı dahi onun elindeydi . Yürütmeyi yüksek memurlar korumakla yükümlüler. Tek kişinin egemenliğinden korumakla yükümlüydüler. Sivrilip egemenliği eline almak isteyen memurlar derhal başka yere atanmıştır. Memur tayinleri kura ile yapılırdı. Herkese eşit şans tanınıyordu. Bu durum aynı zamanda egemenliğin halkta olduğunu ve kimseye devredilemeyeceğini de belirliyordu. Özgürlük Anlayışı; Köle olmamaktı, hukuksal özgürlük ile fiziksel bütünlük ve dokunulmazlık sağlandı. İşkenceyi yasaklamakla bu güvence altına alındı . Siyasal özgürlük , yalnız yasaya itaat ve boyun eğme hakkı,bu anlamda demokrasi de eşitlik içinde yasaya boyun eğme biçiminde anlaşılıyordu . Böylece site devletinde geçerli özgürlük anlayışının iki yönü ; kişisel tüm baskılardan bağımsız , uzakta kalmak ama hukukun genel ilkelerine itaat etmek. Yasayla özgürlük ama yasalara bağlı kalmak. Yasa anlayışı , yasanın üstünlüğü ve egemenliği bütün sitede geçerlidir . Çünkü kaynağının doğa ve onun düzeni olduğuna inanılır ama nitelik olarak daha sistemi ve herkes için bağlayıcı ve geçerlidir. Eskiden yasalar yüce bir yasanın ürünüydü daha sonra yasayı koyanın insan olduğu ancak Tanrının bu yetkiyi kullanma gücünü insanlara tanıdığı inancı benimsendi. Bir yasanın geçerli ve sürekli olabilmesi için halkın o konuda tam bir fikir ve inanç birliği içinde olmalıdır. PLATON ÖNCESİ SİYASAL DÜŞÜNCE Polisin yönetim biçimine ilişkin dönemin düşünce akımlarına değinecek olursak; Sofizm Akımı Yunanca da bilgi anlamına gelen Sophos (sophia) sözcüğünden türeyen sofist bilgin , bilge demektir. M.Ö. V. yüzyılın ortalarında Yunan yarımadalarında ve çevresinde ortaya çıkan düşünce akımıdır. Sofistler belli bir okul değil filozof grubudur. Antik Çağ felsefesinin aydınlanma dönemi olarak kabul edilir . Sofizim , düşüncede ve insanın ele alınışında yeni bir başlangıçtır. İnsanı bencil bir yaratık olarak tanımlamışlardır. Başlıca düşünürler arasında Protogoros, Gorgios , Krifios,Antiphon,Hippios sayılabilir. Protogoros‘ a göre; İnsan her şeyin ölçüsüdür. Buna göre polisi meydana getiren kurumlar tanrı değil de insan iradesinin ürünleridir. Devlet kaynağını nereden alır. Sofistler iki farklı görüş ileri sürmüşlerdir; Devlet ; bir toplum sözleşmesi sonucu oluşmuştur. Hukuk kuralları bu sözleşmenin kurallarıdır . Herkes sözleşmeye katıldığına göre toplum nimetlerinden eşit pay alacak böylece eşitlik ve demokrasi tüm toplumda egemen olacaktır. Devletin temelinde kuvvet , güç yatmaktadır . Devleti güçlü insanlar kurmuştur, onların yasaları geçerlidir. Bu nedenle eşitlik ve demokrasi ilkelerinden söz etmek mümkün değildir, efendi köle ayrımı doğaldır, geçerli kuraldır. İktidar adaleti kendi çıkarları doğrultusunda tanımlar ve yönetilenlere bu tanımı benimsetir. Sofistler, insan yararına olanın doğal olduğunu savunarak bireyci görüşü yücelttiler . Sofistler , bireyin toplumun siyasal yapılanmasındaki önemini vurgulamak istemişlerdir .Eğitimle de vatandaşa yurttaşlık erdemi vermeyi denediler . Bu yönden doğuştan erdem üstünlüğünü savunan aristokratların görüşlerini yıktılar. Orta sınıfları eğitimle ekonomik hayata katmışlar ve söz sahibi olmalarıyla güçlenmişlerdir. Sokrates Akımı İçinde yaşadığı Polis‘ in yönetim anlayışı , toplumsal alanda ortaya çıkan davranış ve düşünce biçimlerini ele alıp tüm yönleriyle irdeleniyor. Aristokratik düşünce sistemiyle yeni doğan orta sınıf, zenginler ittifakının hak ve yararlarını bağdaştırmak istemişlerdir. Sokrates 'Bildiğim tek şey ,hiç bir şey bilmediğimdir .‘ derken , tüm değerleri şüphe ile yaklaşmış , erdemin doğuştan kazanılan bir yetenek olmadığını , öğretilebilir , eğitimle elde edilebilir olduğunu söyleyerek Sofistlere yaklaşmıştır . Kişi mutluluğunun erdeme dayandığı bunun yolunun ise bilgeden geçtiğini belirterek insanın önemini vurgular. Bilgi ile bilgeliyi birbirinden ayırır. Bilgiyi herkes elde edebilir. Bilgelik, neyi bilmediğini bilmek olduğu düşüncesini savunmuştur. İnsanın hedefi Sokrates'e göre tektir; kendini tanıma! Çünkü kendisiyle uyumlu insan , toplumla da uyum içinde olacaktır . Amaç olarak kişisel çıkarlardan çok toplumun çıkarlarını ön plana alması söz konusudur. Akılla insanların ortak değer ve gerçeklere ulaşabileceğini inanmaktadır. Politika aristokrasinin tekeline değil. Bilgi yoluyla öğrenilir. Erdem ve politika bilgi yoluyla öğrenebilir. Demokrasi ve sınırsız monarşiye karşıdır. Kur’a yı reddeder, bilgiyi ön planda tutar. Yurttaşlar ve yönetenler yasalara uymalıdır. Bu da bizi yasalara bağlı devlet anlayışa götürmektedir. Sokrates toplumu bilgili ve erdemli kişileri yönetimine bırakırken , yasa anlayışı ile toplumda iki türlü yasa geçerli olduğunu kabul eder . Yazılı yasalar ve yazılı olmayan örf ve adet ahlak kurallarıdır . İşte bu yasalar site devleti uyacaktır . Amaç site devletinin varlığı ve sürekliliğidir. PLATON (EFLATUN) (M.Ö.427-347) Platon hocası Sokrates‘ den ve onun ölümünden çok etkilenmiş olmakla birlikte , yalnız Site ve toplum sorunlarıyla değil,Yunan felsefe dünyasının tümünü öğrenmek istemiş felsefe alanındaki çalışmalarını 'idealar' kuramıyla ortaya koymuştur. Eserlerinde ideal devleti arar. Sırasıyla ; Poteia - Devlet , Politikos -Devlet Adamı ve Nomoi -Yasalar adlı eserlerinde dönemin felsefe anlayışı açısından siyasetle ve siyasal rejimlerle ilgilenmiş , bu çerçevede Atina sitesi onun hep inceleme alanı olmuştur. A.''DEVLET'DEKİ GÖRÜŞLERİ'' Toplumun doğuş nedeni ve toplum düzeni , insanların birbirleriyle ilişkilerinden , ihtiyaçlarını karşılayabilme zorunluluğundan ve işbirliğine gerek duymalarından ortaya çıkmıştır. Böylece toplumu oluşturan insanlar , aynı çerçevede politik yapısıyla birlikte Siteyi de ortaya çıkarmışlar ve her meslek ve etkinliğin polis için olduğuna inanmışlardır. Site nin sınıfsal yapısı üçe ayrılır; a) Çalışanlar , toplumun maddi gereksinmelerini ve isteklerini karşılar. b) Savaşçılar , düşmanı kovmak , uzak tutmak ve iç güvenliği sağlamakla görevliler. c) Yöneticiler , bunlar soylular sınıfı olup düzen ve ahlak temsilcileridirler ; olgun,bilge kişidirler , toplumu yönetmekle görevlidirler. Platon'un İDEAL DEVLET anlayışının temel özellikleri ,''Mülkiyet'',''İdeal Devlet ve Yasa'' şeklinde incelenebilir. ''Eğitim'‘ Platonun ideal devlet anlayışı değişim göstermiştir. Ancak amaç hep aynıdır. Sitenin düzenli kurallara uygun yaşamını sürdürmesini ve devamlığını sağlamaktır. 1)Eğitim İnsanların eşitliğine inanmayan Platon , eğitimle,daha çocuk yaştan başlayarak topluma uygun yönde ve anlayışta yetiştirilmelerini önermiştir . savaşçılar ve yöneticiler üzerinde duran platon, savaşçılar için bütün bir eğitimi zorunlu görürken yöneticilerinde mutlaka bile filozof olmalarını şart koşar. Akıl ve ruh üstünlüğüne sahip kişiler iktidarla bir araya gelerek ideal devlet anlayışını mükemmel devlet yönetimine kavuşmuş olacaktır. 2)Mülkiyet: Yöneticiler ve savaşçıların mülk edinme halkları yoktur . Platon toplumda özel mülkiyete karşıdır . Çünkü bu yola bir kere girdiler mi , kendi ali görevlerini unuturlar , devlet yerine bunları koruma hırsına kapılabilirler. Paraya da karşıdır. Ancak çalışanlar arasında belli bir ölçüde geçerli tutar. Burada aşırı servet ayrılıklarına yol açmamayı şart koşar. 3)Aile: Kadın-erkek eşitliğine inanan Platon , eğitimle kadınların da erkeklerle aynı işlerde çalışabileceklerini savunur . Ayrıca Çocukların ana babalarını tanımalarına gerek olmadığını zira yetiştirilmeleri , büyütülmelerinin devlete ait olacağını öngörmektedir . Kadının ortak olması kendi kimliğini bulması , toplumda eşit statüye sahip olması ve erkeğin boyun duruğundan kurtulmasından söz etmektedir. 4)İdeal Devlet ve Yasa: İdeal devlet oluştuğunda gerçek yani ideal yasa da oluşur. Yasayı oluşturan filozoflarda bunlara uymak zorundadırlar. Ruhun akılsal yönüne uyması. Platon, yönetimi filozof yani bilgili kişilerin azınlık yönetimine verirken , onların her buyruğunun toplumun yararına olacağı varsayımından hareket ediyor . Tanrısal bir varlık olan filozofların yaptığı ve uyguladığı yasalar hiç bir zaman değişmez. B)''YASALARDAKİ GÖRÜŞLERİ'' Platon'un ''Yasalar'' adlı eserinde artık insanın üstünlüğünden dinin ve tanrının yüceliğine yöneldiğini görüyoruz . İnsan her şeyin ölçüsüdür görüşüne karşılık her şeyin ölçüsü tanrıdır diye karşı çıkarak , toplum düzeninde tanrının yerine ve önemine işaret eder . Yasaların varlık nedeni adaletsizliği önlemektir ve yasa koyucu ancak akıl aracılığı ile toplumun gereksinimlerine uygun yasaları koyar. En iyi devlet düzeninin en iyi yasaların oluşturulmasıyla gerçekleşeceğini söyler. Orta sınıfı ve tarıma dayalı bir devlet düzeni öngörür . Özel mülkiyet anlayışı öngörür anacak bu sınıflar arası eşitsizliğe yol açacak düzeyde değildir. Yöneticinin akıl buyruğu olan yasalar yerine yurttaşların da katılımının bulunacağı yasa anlayışı olması gerektiğini savunur. Devlet düzeninde aileye gereken önem verilmelidir. Tek kadın terk edilmiştir. Yine devlet aile kurumu üzerinde sıkı denetim sahibidir. Eşlerin evlilik yaşalar(kızlarda 16-20,erkeklerde 30-35 yaşlar),çocukların yetiştirilmesi , müzik ve beden eğitiminin sağlanması gibi konulardaki düzenlemeler yine devlet tekelindedir. Evlilik, çocuk yapmak için kurulan bir ilişkidir. Eğitim yine önemli konulardan biridir . Oyun yaşındaki çocuğun ruhunun yetişkinliğinde mükemmel bir insan olması için yönlendirmektir. Devletin siyasal organlarına gelince; Yasa koyucuları , Yurttaşlar üç dereceli bir seçimle saptanır , önce üç yüz kişi seçilir , sonra iki yüzü elenir , en sonunda yüz kişi arasından otuz yedi yasa koyucu seçilir.5070 yaş arası kişilerden oluşan bu kurulun görevi , yasalara uyup uyumadığını kontrol yurttaşların servet durumlarını inceleme ve kaydını tutmaktır. Senato ve 360 lar konseyi: otuzar kişilik 12 gruba ayrılır her ay bir grup devlet işiyle ilgilenir. Halk Meclisi ; başta zengin yurttaşlar olmak üzere tüm yurttaşlara açık olan bir meclistir. Sitenin günlük işleri ile uğraşan memurların seçimini yapar. Halk meclisinin devlet yönetiminde önemli bir rolü yoktur çünkü kalabalıklar sağlıklı karar alma yeteneğine sahip değildir. Şafak Konseyi , yaşlı ve genç kişilerden oluşan yasa koyucusu , eğitimciler bunların seçecekleri 30-40 yaşları arasındaki üyelerden meydana gelir . Görevi yasaların ve devletin devamlılığını sağlamaktır . Bir anlamda polisin aklıdır , ruhudur. Devletin tüm kurumlarını denetlemek ve yönetmek hakkı tanınmıştır. 1.Eski Yunan’da ve Roma İmparatorluğun ‘da Siyasal Düşünce Aristoteles -Akademia’ya katılmıştır. Platonun okuludur. -Büyük İskender’in hocalığını yapmıştır. -Lykeion (Bilinen ilk lise)’yi kurmuştur. -Tümdengelim metodu ’nu bulmuştur. Doğa bilimlerine ilgili, gözlemci, realist düşünmeden etkilenmiştir. Mantık, fizik, biyoloji üzerine çalışmış ve tümden gelimin temel metodu olan 3’lü tasımı bulmuştur. -Politika adlı önemli bir eseri vardır. Devlet üzerine görüşler buradadır. HALK: Maddi-manevi ihtiyaçları karşılayan kişiler YURTTAŞ: Yargı’ya ve Yetki’ye katılan kişi-sitenin temelidir. Doğuştan yada sonradan kazanılır. Seçimlere katılır, meclislere üye olunur, kamu gücünde payı olan kimselerdir. Yasal, siyasal, yönetsel kişilerdir. ÜLKE: Sitenin vatandaşlarına vatandaşlarının mutluluğuna, gelecekteki amaçlarına uygun olmalı. Yönetenle yönetilen birbirini tanıyacak kadar yatkın olmalıdır. MONARŞİ *Tek kişinin yasalara uygun yönetimi Monark herkesin ve her şeyin sahibidir. Kişinin savaşta kazandığı başarı nedeniyle toplumca başa getirilmiştir. Krallık babadan oğula geçer. Kral yasalara uymazsa Tirani’ye dönüşür. ARİSTOKRASİ *En iyi, en mükemmel, en seçkin kişilerin bir araya gelip yönetime geçmesi. Soylular seçkinler yönetimidir. Zenginlikle başa gelmezler. Üstün yetenekleriyle gelirler. Temel ilkesi erdemdir. CUMHURİYET *Yurttaşların yasaya uygun, eşit ve toplumun iyiliğini gözeterek yasaya katılmasıdır. İktidar doğrudan halktadır. Demokrasi ve oligarşinin iyi yönleriyle oluşmuştur.(eşitlik+ zenginlik) DESPOTLUK *Yasaya saygı yok. Sorumsuzca kimseye hesap vermeden. *Baştakinin toplumu kendi çıkarına göre yönetmesi OLİGARŞİ *Birden fazla kişinin toplumu kendi çıkarlarına göre yönetmesi. Servet elde etmek artırmak için yasaları tanımazlar. Ellerine geçirdikleri iktidarı bırakmamak için yasal düzenlemelere bile başvururlar. DEMOKRASİ *Herkesin yönetime katılması. Yasalara satı azalmıştır. Günlük olayların getirdiği sorunların çözülmesi için alınan kararlar yasa yerine geçmeye başlamıştır.. GÜÇLER AYRILIĞI VE ANAYASA Bir anayasa çerçevesinde toplumun siyasal güçlerin düzenlenmesi, görev ve etki alanlarını belirtmesidir. *Site=Anayasa, devlet yaratır. Değişirse devlet de değişir. “Anayasa devletlerin makamlarının dağılımı,egemenliğin ve her topluluğun gerçekleştirmeyi amaçladığı hedefin belirlenmesi için benimsedikleri düzenleniş biçimidir.” İdeal devlet,orta sınıfa dayanır ve beraberinde güçler ayrılığını getirir. İlk erk; yasa koymak, barışa karar vermek, anlaşma yapmak vb.-Sonraki dönemde hazırlanan Anayasalarda, Yasama İkinci erk; Alınan kararların uygulanmasını sağlamak, devletin gelir ve giderlerini ayarlamak vb.-Yürütme Üçüncü erk; Mahkemelerin kendi yetki alanlarına giren uyuşmazlıkları çözmesi, kararlara yurttaşların da katılmasını ister-Yargı Adalet; Bir yönüyle yasalara uygunluk bir yönüyle eşitlik anlayışıdır. Yasaya uygunluk+eşitlik Dağıtıcı Adalet Denkleştirici Adalet Dağıtıcı Adalet :Şeref ve malların(hakların) insanların yeteneklerine, statülerine göre dağıtılması. Yetenek bakımından eşitliğe dayanır. Aritmetik veya geometrik orantıya bağlıdır. Yeteneğe dayalı adalet- dağıtıcı adalet- aristokrasi Örnek; anne 7 ve 8 yaşında ki çocuklarına Denkleştirici Adalet: Bir hukuki ilişkinin taraflarının eşit işlem görmesi. Sayıca eşitliğe, görünüşte eşitliğe dayanır. Aritmetik orantıya dayalıdır. Sayısal eşitliğe(herkesin katılımına) dayalı adalet anlayışı- denkleştirici adalet- demokrasi Helenistik Okullar Makedonyalıların Yunan site devletleri üzerinde hakimiyet kurduğu döneme Helenistik dönem denir. Yunan kültürünün eski dünyanın doğusuna doğru yayıldığı bu gelişen felsefe okulları site devletlerinin çöküşüne tepkisel yaklaşmışlardır. Bu okullar insanlar arası huzuru sağlamaya yönelik düşünceler üretmişlerdir. Bireyi kendi içinde ele almışlardır. Bir bütünün parçası olarak değerlendirmişlerdir. Epikürcü Okul -Ölümden korkmak anlamsızdır, çünkü yaşadığımız sürece ölüm yoktur, ölüm geldiğinde ise artık biz yokuz. -Kural insan için bir hapishanedir. Çünkü insanı hapseder ve onun özgürlüğünü elinden alır. -Zevk mutlu bir yaşamın başlangıcı ve amacıdır. Felsefe dersleri vermiştir. Toplum, bir sözleşme ürünüdür. Olanla ilgilidir. Bireyin mutluluğunu sağlamak amaçtır. Haz ile acı arasında denge kurma taraflarıdır. Gereksinimlerden kaynaklanan istekler üzerinde durmaktadır. Ölüm korkusu vardır. Ölüm geldiğinde biz yokuz. Haz en üstün iyidir. Toplumsal yaşam bu iyiliğe hizmet ettiği ölçüde değer ifade eder. Epiküros İnsanın mutluluğa ulaşması için zorunlu olarak toplum içinde yaşaması gerektiğini savunur. -İnsanlar kendi haklarını korumak için başkalarının haklarına saygı duymayı bir ödün verircesine kabul ederler. Karşılıklı olarak kötülük etmeme ortamının sağlanması için zımni bir anlaşma gerekir. Bireyci ve bencil. Ama toplumu şart koşar. Toplum sözleşmesi. Bencillikle kaos ortaya çıkar. Kendi haklarını korumak için başkalarının haklarına saygı göstermeyi bir ödün verircesine kabul ederler. Sözleşmeyle, siyasal toplum ve hukuk ortaya çıkmıştır. Adalet kendiliğinden oluşmaz. Sözleşme ile ortaya çıkan siyasal toplum ve yasalar, hukuk, iktidar olmadıkça oluşmaz. Yönetilenlerle halklar verilmiş, yönetenlerin yetkisi sınırlandırılmıştır. (Jean Jacques Rousseau) STOACI OKUL -Okulun kurucusu Zenon’dur. -Yalnızca akıllı varlıklar olan insanlar toplumsal bir yaşam sürebilirler.(evrensel akıl=tanrısal akıl) -Birlikte yaşayan insanlar, aralarında hiçbir ayrım kalmadığını kabul ederek tanrısal-doğal yasanın hükmü altına gireceklerdir. İnsanların hepsi aynı yasaya boyun eğen kardeşerdir. -Eylemlerimiz doğa yasalarına uygun olmalıdır. -İnsan dünya vatandaşıdır. Beli bir sitenin vatandaşı değildir.(kesmodis) -Yunanlılar arası eşitlik, tüm insanlar arası eşitliğe dönüşmüştür. Evrenseli aramışlardır. Evrensel yasa, evrensel akıl… Roma imparatorluğu dönemi Plex ve patricoat çatışması yönetim biçimini de etkileşmiştir. *Yeni ele geçirilen bölgelerdeki pleplerle Romalı yurttaşların ortak yaşayabilmesi için hukuk kuralları ortaya konmuştur. Tüm imparatorluk sınırları kapsayacak ve herkes için gerekli olacak hukuktur. *On iki levha kanunu Roma hukukunun temelini meydana getirmiştir. Aile reisi kavramı vardır. Aile reisi, özgür insan, yurttaş niteliklerine sahiptir ve evin mutlak hakimidir. Aileye saldırılarda (kişiler + malvarlığı) yetkili mahkeme önünde hakkını arayacak, tazminini isteyecek ve davayı yürütecek kişidir. *Hukuki düzen ve siyasal gücün tek amacı kişidir. Devlet düzeni, kişinin mutluluğunu amaç edinmiş ve hukuki düzene bağlı bir siyasal örgüt olarak gözükmektedir. *İmparatorluk genişlediğinden ele geçirilen toprakların halkı özgürlükleri için isyan edince bununla başa çıkamayan Roma imparatorluğu hepsine vatandaş niteliği sağlamış ve sınıf farkını ortadan kaldırmıştır. Fakat bu da sorunu çözmeye yetmemiştir. Karma Yönetim ve Önderleri: 1.Polybios: -İktidarın kaynağı kuvvettir. Güçlüler güçsüzleri yönetir. -Güçler ayrılığında aradaki dengenin korunması için karma yönetimi savunur. -Polybios’un kuramı Amerikan Anayasası ile benzerlik taşımaktadır. Karma yönetim modeli içinde siyasal güçler arasında denge ve fren ilişkisini savunur. - adalet düşüncesi haklı-haksız, iyi-kötü ile başlar. Yöneticinin zorbalığı bırakarak adi yönetime geçmesiyle adalet doğar TİRANLIK MONARŞİ DEMAGOJİ ARİSTOKRASİ DEMOKRASİ OLİGARŞİ Polybios’un düşüncesinde monarşinin, aristokrasinin ve demokrasinin unsurları bir arada yer alarak birbirlerini dengelerler. Böylece yönetimin sadece tek bir kişide veya toplulukta toplanması önlenecek, istikrar sağlanacaktır. En iyi yönetim biçimi karma yönetimdir. Kuvvetler ayrılığını savunmaktadır. Devlet yapısını siyasal güçlerin dengesine dayanmaktadır. Yürütme; senato, halk meclisi, konsüllerle yapılıyor. Seçimle geliyorlar. 2.Cıceron: Cicero, daha önce Platon ve Aristotales’te biçimi bulunan ve Polibios’un geliştirdiği sunduğu, karma anayasa düşüncesini benimser. “Böylece ben, monarkların uyruklarına karşı duydukları sevgiden dolayı krallığı, akıl vermedeki bilgelikten dolayı aristokrasiyi, özgürlüğünden dolayı demokrasi yeğliyorum...Bir kez, bir kamu devletinde, egemen ve monark niteliğinde bir öğre olmamalıdır. İkincisi, bazı yetkiler aristokrasiye ayrılmalıdır. Üçüncüsü, belli bir takım konular kara ver yargılama için halka bırakılmalıdır.” demiştir. Yasaların kaynağı doğada ve insanın aklımdadır.(doğal hukuk) Bu akıl, Tanrı’nın insana yansıtıldığı temel gözdür.(yüce akıl) İnsan yasaları, doğal yasaya aykırı olmamalıdır. Her insan bir dünya vatandaşıdır ve bu devlet roma devletidir.(cosmopolis) emperyalist düşünceye sahiptir. Devlet anlayışı Halk, devlet özdeştir. Halk, ortak bir yarar ile uyum halinde olan ve hukuksal bağlarla birleşmiş olan hayli büyük sayıdaki insanlar topluluğudur. Halk-devlet- ortak yarar- yasa; roma devletinin kurucu öğeleridir. Cumhuriyetin roma imp.’nun üstünlüğünün devamlılığının ve yayılmasının sağlanmasıdır. Bu uğurda yönetimde monarşinin bile biraz ağır basmasını kabul eder. ORTA ÇAĞDA DEVLET ANLAYIŞI I-HRİSTİYAN DÜNYASINDA SİYASAL DÜŞÜNCE Bu dönemin belirgin özelliklerinden biri; Hristiyanlık dininin, dolayısıyla kilisenin etkisi altında olmasıdır. Kilise ile imparator; başka deyişle cismani otorite ile ruhani güç arasında iktidarın paylaşımı söz konusudur. Orta çağın sosyo-ekonomik yapısı feodaliteye, kapalı tarım ekonomisine dayanmaktadır. Bu dönemde Senyör, kendisine emanet edilen topraklarda fiili malik sıfatıyla köylülere onu ekip biçtirme hakkına sahiptir. Feodal düzen anlayışının sonucu olarak kamu hukuku-özel hukuk ayrımına rastlanmaz.Kişinin hak ve özgürlüklerinden söz edilemez. Süzeren; kral, imparator. Senyör; krala bağlılığı kanıtladığı için kralca toprak parçası verilerek ödüllendirilir. Mülkiyet kralda, intifa hakkı senyörde. Serfler; gerçek kölelerle özgür köleler arasındadır. Toprakta çalışır, vergi verir. Beyin şatosunu korur, kral için savaşa giderler, harç ve cezalarını öderler. Toprağa sahip olan iktidara sahiptir. Sosyal sınıflaşmayı,zengin-yoksul ayırımını kabul eden kiliseye göre asıl mutluluk öteki dünyadadır, bu dünya geçicidir.(kilise imparator çatışması) Ekonomik güçle kiliseye giderek siyasal iktidardan pay istemeye başlamışlardır. Bu durumda siyasal iktidar dinsel(ruhani) ve kişisel(cismani) olarak 2 ye ayrılmaktadır, birini papa , ötekini de imparator temsil etmektedir. Dünyevi iktidar sahipleri, iktidarlıklarını Hristiyanlık amaçlarına kullanmak zorundadırlar, papanın otoritesine direktiflerine, emirlerine bağlıdırlar. Bu dönemdeki siyasal düşünceyi ve iktidar anlayışını ortaya koyabilmek için, üç önemli düşünürün görüşlerine yer vermek gerekir,bunlar; Aquino’lu Thomas Dante Ockham’lı William AQUİNO’LU THOMAS(1224-1274) Otuza yakın eseri bulunan Thomas en ünlü çalışması olan Summa Theologica (Toplu Din Bilim) ile anılan Aquino’lu Thomas, ömrünü çeşitli yerlerde ders vererek eğitimcilikle tamamlamıştır. A.Thomas yaşadığı çağın din ağırlıklı olmasına ve kendisinin de Dominiken tarikatına bağlı bir din adamı olarak yetişmesine rağmen savunduğu görüşleriyle, “Devlet ve Yönetim” konularına özgün, yenilikçi, dönemin düşünce yapısının ilerisinde yaklaşımıyla büyük ölçüde katkıda bulunmuştur. 1-Toplum ve Devletin Ortaya Çıkışı A.Thomas da tıpkı Aristotales gibi insanların tek başlarına değil, toplu yaşamalarının zorunluluk olduğuna inanmaktadır. Gereksinimlerini karşılamak, yaşam düzenini kurmak ve sürdürmek için karşılıklı alışveriş içine olmalıdır. Böyle bir düzenin ancak örgütlü bir toplumda gerçekleşebileceğini anlamıştır. Bu toplumun kurmanın ve ona katılmanın 2 yolu vardır: Aile, önce aile içinde toplanır. Devlet, bir araya gelir ve bu en küçük sosyal birimde örgütlenir. İnsan bütün bunları yaparken de tek bir amacı vardır. ORTAK YARARI SAĞLAMAK ORTAK YARAR: Örgütlü siyasal yapıya katılan bir kişi, topluma sağladığı çıkar doğrultusunda toplumda yaratılan yarardan eşit pay alacak, böylece ortaklık sağlanmış olacaktır.Bu anlamda ortak yarar, kişinin sağlamayı beklediği çıkar ile elde etme hakkına sahip olduğu pay arasındaki eşitlikçi bağdır. Gelişmeyi şöyle formüle edebiliriz: İnsanlar-Aileler-Örgütlü Toplum-Devlet-AMAÇ : Toplumda ortak yararı sağlamak. Devlet nasıl yönetilecektir ? Ortak yarar ancak ADALET ile sağlanabilir. Adil düzen, aynı zamanda Devletin de temelini oluşturur. Adil düzenin kurulması yasalarla sağlanır. Yasalar ise Anayasaya bağlıdır. Anayasayı hazırlayıp uygulayacak olan da Devlet’tir. Bu oluşum da şöyle açıklanabilir: Devlet-Anayasa-Yasalar-Adalet-Adil Düzen-AMAÇ:ORTAK YARAR. 2-Siyasal İktidarın Kaynağı Toplumun mutluluğunu,ortak yararını,iyiliğini gerçekleştirecek, bunun için adil ve yasalara uygun bir düzen kuracak olan güç, devletin içinde yer alan ve onun çalışmasını sağlayan mekanizma siyasal iktidardır. Aquino’lu Thomas a göre ; İktidarın kaynağı Tanrı’dadır.Ama kullanışı yeryüzündeki insanlara, topluma aittir. İnsanlar getirdikleri kurumlar ve kurullarla ortak yararı sağlayacaklar, hukuka dayalı yasaların yönetimindeki devleti kuracaklardır. Yönetimin niteliğini, biçimini belirlemek toplumdaki insanların görevidir. Aquino’lu Thomas siyasal iktidarın düzenli ve ortak yarar amacına uygun çalışması için bir formül bulmuştur; İnsan kaynağı Tanrı’da olan yönetim gücünü kullanırken adil düzeni sağlayacak yasaları koyacak, bu düzeninde özünde Tanrı’ya laik olmasına dikkat edecektir. Aquino’lu Thomas kurduğu sistemi işletecek yönetim biçimini de bulmuştur: KARMA YÖNETİM Bu yönetim biçimi üç siyasal rejimin karmasından doğabilir.Bunlar: Monarşi ; Tirani Aristokrasi Oligarşi Cumhuriyet Demogoji Böyle bir yönetim modelinin seçiminin iktidarların haklılığı, meşruiyet, sorunundan kaynaklandığı söylenmektedir. Zorbalıkla elde edilen iktidar, ,iktidardakilerin yetkilerini kötüye kullanması; meşruiyet kaybolur. 3’lü yönetim bozularak oligarşi, tiranlık ve demagojiğe dönüşecektir. Aquino’lu Thomas’a göre en iyisi söz konusu üç yönetimin en mükemmel yanlarını uygulamaya taşıyarak karma bir yönetim modeli oluşturmaktır. Böyle bir yönetimde kral başta olacak ,ortak yararı sağlamak için yasalara uygun olarak ülkeyi yönetecektir.Ama onu yalnız bırakmayacak, hemen yanına bir “danışmanlar meclisi”gelecektir. Bununla da yetinmeyen Thomas, “ halkın denetimini ” bu rejimin güvencesi olarak görmüştür.(Kral-Soylular-Halk üçgeni) Başta bulunan kral eğer kendisine bağlayıcı kuralların,yasaların dışına çıkarsa ne olur ? A.Thomas’a göre:Halkın direnme hakkı doğar.Bu durumda kralı uyarmak, ona yasaların ve ortak yararın gücünü hatırlatmak halkın görevidir. Uyarırlar sadece ona rağmen kral uymazsa; Tanrının Kralı doğru yola sevk etmesi için dualarına devam edeceklerdir. Çünkü iktidarın kaynağı Tanrı’dadır Laikliğin kapılarını aralamıştır. • Devleti ve toplumu insanın eseri sayan Aquino’lu iktidarın kaynağını Tanrı’ya bağlamış ama rejimin işlemesini de halkın katkısını da dayandırıp karma yönetim modeli yaklaşımıyla demokrasinin gerekliliğine gelecekteki önemli yerine işaret etmiştir. • Aquino’lular yönüyle de din ve devlet işlerinin ayrılması (cismani- dinsel devlet ayrımının) habercisidir. 3-Hukuk Anlayışı ve Yasaların Düzeni Thomas’a göre yasa ve akıl arasında doğrudan kopmaz bir bağ vardır; ‘‘Yasa ortak yararı gözettiği için akıllıca ancak,herhangi bir kimsenin aklıyla değil fakat topluluğun veya topluluk adına hareket eden prensin aklıyla yapılabilir.’’ Böylece yasanın,üç temel özelliği belirlenmiştir: Akılla düzenlenmiş olacak, İradenin ürünü olacak, Ortak yararı gerçekleştirmeyi amaçlayacak. Thomas yasaları dörde ayırmaktadır: ÖLÜMSÜZ YASA (Tanrısal akıl tüm evrende egemendir ve her şeyi düzenler. DOĞAL YASA(Ölümsüz yasanın insan aklına yansımasıdır) bu şekilde insanoğlu ortak yarara yönelik gerekli düzenlemeleri yapar. İNSANSI YASA (Toplumun ortak iyiliğini gözetme amacı taşır)(pozitif yasa). Doğal yasanın uygulamaya taşınarak ve yaptırıma bağlanarak toplumda geçerliliğinin sağlanmasıdır. TANRISAL YASA (Bizlere inançla ulaşan tanrının kurallarıdır ki insan aklı bu ilkeler bütününü kavramaya yetmez) doğal ve insansı hukuku yasaları tamamlar. Hukukun son amacı; eşitliği sağlamak . DANTE ALİGHİERİ (1265-1321) Batıda kilisenin güçlü olduğu Orta Çağ’da papalar Hristiyanlığı yalnız bir din olarak değil, insanların bütün işlerine uygulanmak istenen bir düşünce olarak kabul etmiş ve bu yönde tezler geliştirmiştir. Bütün bu gelişmeler, ruhanilik karşıtı ve seküler otorite yanlısı siyasal düşüncenin gelişmesine neden olmuştur.Bu düşüncenin önde gelenlerinden biri de Dante Alighieri dir. SEKÜLERLEŞME = İnsanların yaşamlarında dini referans olarak görmemesi, dinin toplumsal alanda etkinliğinin zayıflamasıdır. A-Yaşamı ve Eseri Dante,siyasal ve edebi eserler ortaya çıkarmıştır.Brunetto Latini’nin öğrencisi olan Dante ondan oldukça fazla etkilenmiştir. Dante’nin siyasal düşüncelerini ortaya koyduğu en önemli eseri, “LA Monarchia”(MONARŞİ) adlı eseridir.Bu eserinde kilisenin iddialarını cevaplarken,siyasal bütünleşme özleminin yansıması olarak Papa-İmparator ilişkisini ele almış ve Orta Çağdaki Roma İmparatoluğu’nun evrenselliğini savunarak barışın nasıl kurulacağını açıklamıştır.Siyasal düşüncesini “barış” üzerine yoğunlaştırmıştır. Üç kitaptan oluşan Monarşi adlı eserinin yanı sıra edebi kişiliğinin yansıması olan “İLAHİ KOMEDYA” adlı eserinde,Orta Çağ yaşamını ve düşünce yapısını şiirsel anlatımıyla ortaya koymuştur.Bu şiirsel ve imgesel yolculukta dünyadaki fenalıkların nedeni,evrensel bir imparatorun yokluğu olarak görür. Dante’nin eserlerinde ortaya koyduğu düşüncelerin oluşumunda Tevrat ve İncil’in yanı sıra,Platon,Aristotales,İbn-i Rüşt ve Aquiolu Thomas’ın etkileri büyüktür. Dante’nin Latince olarak üç kitap halinde yazdığı MONARŞİ adlı eserinde ilk kitap imparatorun gerekliliğini,ikinci kitap Roma İmparatorluğunu,üçüncü kitap dünyeviruhani iktidar ayrımını anlatmaktadır. B-EVRENSEL MONARŞİ Dante“Monarşi”adlı eserinde esas olarak papalıktan tamamen bağımsız,dünyayı kaplayan bir dünyevi düzeni savunurken bu düzenin monarşi olması gerektiğini ileri sürer. Dante’ye göre;bir insan bütün güçlerini mutluluğa ulaşmak için kullanır.İnsan diğerlerini düzenleme ve yönetme yetkisine sahiptir ve bunu kullanmazsa mutluluğa erişemez.Bu nedenle bir ailede mutlaka bir kişi düzenleyici ve kural koyucu olmalıdır. Yurttaşlar için güvenli yaşamı tek kanun koyucu sağlayacaktır. Tek kral bunu çok rahat yapar. Monarşi için tek bir kral, monark yada imparator. Dante’nin düşündüğü devletin unsurları : Dünyadan oluşan bir ülke İnsanlıktan oluşan nüfus İmparatorluktan ibaret bir hükümet Dante’nin öngördüğü “Evrensel İmparatorluk”devletin asıl amacı olduğunu düşündüğü barışı,özgür yaşamayı sağlama fikrinin eseridir.Dante bu nedenle ilk kitabında,dünyanın tek bir monarşi ile idare edilmesi gerektiğini ispatlamaya çalışır. İnsanların amacı mutluluğa ulaşmaktır ve insan sosyal bir varlıktır. Bütün insanlar birleşerek mutluluğa ulaşırlar. Hükümdar her şeye sahiptir, dolasıyla her türlü hırstan uzaktır. Dante’ye göre, insanların mutlu olması özgür olmalarına bağlıdır.Devletin amacı,dünyevi yaşamın nihai amacını,aklın egemenliğini gerçekleştirmektir.Bu amaç,evrensel çıkarlar yani barış,özgürlük ve adalettir. Bütün insanlar tek bir devletin teb’ası olduğundan, teb’a hükümdara değil, hükümdar teb’aya hizmet eder. Bu nedenle de insanlar evrensel monarşide en fazla özgürlüğe kavuşacaklarından mutlu olacaklardır. Dante’nin savunduğu evrensel monarşi, insanların birliği için, ulus üstü bir siyasal yapı oluşturmaktadır. Evrensel monarşi, devletin barış, özgürlüğü, refah sağlama fonksiyonunu öne çıkarmıştır. İnsanların birliği ile dünyadaki çatışmaları önlemeye çalışmıştır. C-Tanrının Lütfu Olan Roma İmparatorluğu Dante’ye göre ,Romalılar en asil insanlardır.Onların kuralları sadece kendi iyileri değil gayeleri ortak iyiliktir.Romalıların imparatorluk kurmaları ilahi takdirin eseridir.Dolayısıyla Romalıların hakim ulus olmaları Tanrı’nın iradesine uygundur. Roma tarihte mucizelerle kurtulmuştur. Mucizeler Tanrı iradesinden kaynaklanmaktadır. Dolasıyla Roma, Tanrı iradesine dayanmaktadır. Dünyevi otoriteyi gene de ruhani değerlere dayandıran Dante, Romalıların otoritesinin doğrudan doğruya Tanrı’dan geldiğini, papanın aracı olmadığını düşünmektedir. Dolayısıyla kilise, imparatorluğun yükselmesine engel olmayacaktır. Bu düşünce Floransaya dönme arzusunun yansımasıdır. D-Dünyevi Otoritenin Kiliseye Dayanmaması Dante Monarşi adlı eserinin son kitabında kilisenin üstünlüğünü sorgulamaktadır.Papaların üstünlük iddialarına karşı çıkarken ilk hareket noktası,imparatorun otoritesinin doğrudan doğruya Tanrı’dan geldiği ve kiliseye dayanmadığıdır. Dante bu düşüncelerinde İncil’den yararlanır.Örneğin,papalık yanlılarınca güneş papalığa,ay da imparatora benzetiliyor ve ayın ışığını güneşten aldığı savunuluyordu.Ancak Dante bu iddialara karşı güneş aya sadece ışık verir,ayın yaratılması ve hareket etmesi Tanrı’nın eseridir diyerek imparatorun da iktidarını papadan almadığını ileri sürmektedir. Dante’nin kesin olarak ortaya koyduğu,imparatoru kiliseden bağımsız kılma görüşüdür.Zira imparatorluk kiliseden önce ortaya çıkmıştır. Papa, imparatora imparatorluk unvanını vermiştir. Dolasıyla imparatorluğun kaynağı papadır görüşü hakimdir. Dante bu görüşe karşı çıkar ve imparatorluktan da zaman zaman papaları makama çıkardıkları yada indirdiklerini ifade eder. Dante kilisenin dünyevi iktidarı gasbetmek istediğini düşünür. Dünyevi ve ruhani iktidarların papanın elinde birleştirilmesini,insanlığı perişan eden fenalıkların başlıca kaynağı olarak görür. Söz konusu meselelerden hareketle Dante, papalık ve imparatorluğun ayrı iktidar alanları olduğunu, her ikisinin de kendi alanlarının en üst derecesini işgal ettiğini söyler.Böylece ruhani-dünyevi ayrımını ortaya koyar.Farklı alanları olan bu iki iktidarın birbirine bağlanamayacağını savunur. Her iki iktidarın kaynağı tanrıdadır. Bu yüzden papanın dünyevi iktidar üzerinde hiçbir etkisi yoktur. İmparator papaya karşı bağımsızdır. Ama ona saygı göstermelidir. Eşittirler ve amaç barışı sağlamaktadır. Devletin din dışı karakteri vardır ve devlet özgürlük adalet ve barışı sağlamakla görevlidir. Dante görüşleriyle sekülerleşmeye katkıda bulunmuştur. Seküler reaksiyon. Ockham’lı William • 1280 ile 1300 yılları arasında doğduğu ve 1349 veya 1350 yılında öldüğü tahmin edilmektedir. • William, Fransisken Tarikatı’na katılmış ve Oxford ve Paris Üniversitelerinde öğrenimini tamamlamıştır. İnancın Özgürlüğü • • • • • • William’a göre, insan aklı kutsal değerleri kavrayamayacak kadar sınırlıdır. Dünyevî bilgi ancak deney yoluyla elde edilebilir. Deneyle ortaya konulamayan bir düşüncenin doğruluğu ileri sürülemez. Kutsal kitabın açıkladığı doğaüstü varlıkları akla dayanarak açıklamak mümkün değildir. Tanrı’nın bize bahşettiği akıl, dünya işlerini çözmek için tek geçerli araçtır. Tanrı’nın birliği ve kudreti yalnızca bir inanç konusu olabilir çünkü bunu sınırlı insan aklının ürünleri olan akılla ve mantıkla ispat etmek mümkün değildir. Bu nedenle Tanrı ve diğer doğaüstü varlıklar dünyadaki sorunları çözmek için kullanılamazlar. Dünyadaki olayların çözümlenmesi, insan aklının görevidir. Dünyada ki olayları anlamayı, çözümlemeyi kendi aklımızın buyruklarına uyacak biçimde yaratılmamız, bizi güden doğal yasamızdır. Bu doğal yasanın ölümsüz yasa ile hiçbir ilgisi yoktur. William, Akıl ve inancın birbirinden ayrılması gerektiğini savunmuş ve papa’ya karşı Fransiskenlerin safında yer almıştır. Devlet-Kilise Ayrımı • William, pozitif hukuku tanrısal kaynaklı olmaktan kurtarmış, buradan da devlet ile kilisenin ayrılmasına varmıştır. • Papa’ların dünyevî işler üzerindeki etkilerinin din ile çeliştiğini, bu etkinin ortadan kaldırılması gerektiğini savunmuştur. • Papaların şahsî iktidarlarını muhafaza amacı ile siyasi taleplerde bulunduklarını ve bu taleplerin uluslar arasında çatışmaya neden olduğunu düşünür. • Bu nedenle Papalık sadece ana görevini, yani din işlerini yönetmeli ve dünya işlerinden tamamen çekilmelidir. Papa’nın dünya işlerindeki gücünün artması, Hristiyanların giderek köleleşmesine neden olacaktır. • Ayrıca William, Papalığın gerekli olup olmadığını da sorgulamıştır. • Dünya işlerinin mükemmel ilerleyebilmesi için ise Monarşinin sürdürülmesi gerektiğini savunmuştur. Monarşik yöneticilerin, yönetimi altındaki kişilerin ortak iyiliğini, ortak çıkarlarını koruyacağını ve kollayacağını düşünmüştür. Binaenaleyh, halkın yöneticinin zulmüne karşı direnme hakkını söylemeyi ihmal etmemiştir. Eğer yönetici halkın çıkarlarına ters düşen hareketlerde bulunursa, halkın yöneticiye itaat zorunluluğu ortadan kalkar. Dönemin baskın düşüncesinin aksine, William yönetim gücünün Papa’dan alındığı düşüncesine, ilâhi yönetim hakkına karşı çıkmıştır. Ona göre, iktidarın kaynağı halktır. • • • • İki başlı bir yönetim biçimi öngörmüştür. Buna göre Papa, ruhanî yetkisini aşarak devlet yönetimine karışırsa, imparatorlar kilisenin işlerini düzene sokmak için harekete geçebilirler. Papa din kurallarına uymadığında, imparator bir genel kurul toplar ve Papa’yı görevden uzaklaştırabilir. Aynı şekilde, İmparatorların devlet yönetiminde işlediği günahlardan dolayı da Papa’nın yargı hakkı doğar ve Papa bu durumda yetkisini aşarak imparatorlara müdahale edebilir. İslâm Dünyasında Devlet ve Siyasal Düşünce Devlet Düzeni Kabile yaşamı nedeniyle din ve yönetim birbirinden ayrı değildir. Dinsel topluluğa katılan kişiler, doğal olarak yönetim erkinde de yer bulmuşlardır. Siyasal iktidar=Dinsel otorite Mülk allah’ındır ve hiçkimse yeryüzündeki yönetim üzerinde üstün hak iddia edemez. Bütün islâm ümmeti, bütün ‘’kullar’’ yeryüzünde allah’a vekâlet eder. İslâm Devletinin Temel Özellikleri • • Belirli bir yönetim biçimi öngörülmemekle birlikte, İslâmiyetten ileri gelen genel, değişmez, sürekli temel ilkeler söz konusudur. • Devlet allah’ındır. • Ümmetin devlete itaat esastır. ‘’Şeriatın kestiği parmak acımaz’’ • Ümmet içinde eşitlik (ırksal ve sınıfsal ayrımcılığı ret) ve adalet esastır. • Şûra esası kabul edilmiştir. Devlet adına yapılacak işlerin seçilmiş ve yetkili bir meclis tarafından idare edilmesi emredilmiştir. (Şûra seçimi farklı dönemlerde farklı usullerde yapılmıştır) İslâm devletinin temel özelliği bir din devleti olmasıdır. Bu nedenle insanlar Müslüman ve Müslüman olmayan olarak ayrılırlar. • Müslüman olmayanlar: • Zımmîler: İslâm egemenliğini tanıyan gayrimüslimler • Kâfirler: İslâm egemenliğini tanımayan gayrimüslimler. • Kâfir-i Müst’emenler : İslâm egemenliğini tanımadığı hâlde islâm devletine sığınanlar. İslâm Devletinin Ülke ve Dünya Görüşü • İslâm bugünkü anlamda bir ülke bütünlüğü öngörmez. İslâm anlamında ülke, Müslümanların inançlarını açıkça yaşayabildikleri topraklardır. Bu nedenle Dünya üçe ayrılır: • Dârülislâm: Müslüman egemenliğindeki bölgeler. • Dârülharp: Müslümanların elinde olmayan bölgeler. • Dârülsûlh: Müslümanlar ile barış içinde olan bölgeler. İslâmda Hukukun Temel Kaynakları Yasama • İslâmda temel kaynak Kuran’dır. Kuran’ın cevap veremediği durumlarda peygamberin sünnet’ine yani iyi tavır ve davranışlarına, bu da konuya çözüm olamıyor ise kıyas yoluna başvurulur. • Kıyas’ın da çözüm bulamadığı sorunlar için icma yoluna gidilir. • İcma-i Ümmet: Bir konu üzerinde, ümmet adına bilgi ve erdem açısından seçkin kişilere belli bir zamanda danışmaktır. Kıyas ve İcma, kuran ve sünnete uygun şekilde yapılmalıdır. Yürütme Yürütmenin başı Halife'dir. Halife ve diğer kamu görevlilerinin yetkileri İslam hukukunun temel prensipleri ve maslahatla sınırlıdır. İlk halife Ebu Bekir’in ‘’Allah ve Peygamberi’nin yolundan ayrılır isem ümmetin bana itaat borcu ortadan kalkar.’’ sözü bu durumu özetler niteliktedir. Temel Hak ve Özgürlükler • Batısal anlamda kişi hak ve özgürlükleri, batıdan farklı süreçler geçirmiş olan islâm bölgesinde mevcut değildir. Bunun yerine kişisel özgürlük ‘’kişi egemenliğinden kurtulup, allahın egemenliğine girmek, kula kulluk değil, Allah’a kulluk etmek’’ şeklinde tanımlanmıştır. • Devlete karşı kişiyi güçlendirecek özgürlükler yerine, bölgenin düzensiz yapısı nedeniyle insanları birbirinden korumaya yönelik, insan yaşamını korumaya odaklı haklar öngörülmüştür. • Kanun önünde eşitlik, Müslümanlar Müslümanların güvencesi altındadır. • Bu haklara ek olarak mesken dokunulmazlığı,çalışma özgürlüğü, suçluların cezalandırılmasını isteme hakkı, ganimet hakkı, yeraltı servetine katılma hakkı, şan ve şöhretin korunması gibi haklar da ümmete tanınmıştır. arasında geçerlidir. Gayrimüslimler • Adalet, islâm hukuk sisteminde çok önemli bir kavramdır. Adalet, allahın indirdiği ile hükmetmek, hak sahibine hakkını en kısa zamanda vermektir. • Bu haklara karşın, kişilerin de devlete itaat zorunluluğu vardır. Siyasal Düşünce • Yunan filozoflarının eserlerinin çevrilmesi ve islâm bilginleri tarafından incelenmesi ile islâm dünyası, batı’dan önce Yunan felsefesi ile tanışmıştır. • İslâm düşünürleri özellikle Aristo’nun ahlâk üzerine görüşlerinden etkilenmiştir. • İslâm düşünürlerinin genel özellikleri, felsefî sorulara cevap ararken inanç ve aklı uzlaştırmaya çalışmaktır. İbn-i Hâldun İbn-i Hâldun Hakkında Genel Bilgiler Tunus’ta doğdu.Tarih felsefesi alanındaki çalışmaları ile hatırlanan Hâldun; ayrıca pedagoji, siyaset teorisi ve ekonomi gibi çeşitli alanlarda çalışmalarda bulunmuştur. • Arap dili ve edebiyatı, fıkıh ve hadis bilimi ve aklî bilimler ihtisası yapmıştır. • Çeşitli idarî görevler üstlenmiştir. • Kendisinden sonraki bilim insanlarını etkileyen ‘’Mukaddime’’ isimli eseri meydana getirmiştir. İbn-i Hâldun’u Diğer İslâm Düşünürlerinden Ayıran Nedir? • Dünyevî konuları dinsel dogmalardan uzak, gerçekçi şekilde ele almıştır. • Tüm bilimsel gerçeklerin kökeninin allah’ta olduğuna inandığı hâlde, gerçeğe ulaşmak için tek yolun deney ve gözlem olduğunu, inancın bu konuda bir çözüm yöntemi olamayacağını benimsemiştir. • Din ve dünya işlerini birbirinden ayırmıştır. Dünyevi işlerde deney ve gözlem yoluna başvurulması gerektiğini savunmuştur. • Adaletsiz toplumda kaos olur. Adalet ve iç-dış güvenlik toplumun temelidir. Aksi takdirde polis devleti dediğimiz gayri hukuki devlet oluşur. • Yönetim gücü ancak hukukun uygulanmasıyla gerçekleşir. Hukuk yönetim tarafından uygulanır. Hâkimiyet halktadır. Adalet olmasa gelişme olmaz. • Egemenlik silahlı güç bulundurma imtiyazıdır. • Devletin din devleti olmayacağını savunmuş ve halifelik ile devleti birbirinden ayırmışrır. İbn-i Hâldun’un Toplumsal Yaşama İlişkin Görüşleri • İbn-i Hâldun’a göre toplumsal yaşam bir zorunluluktur. Toplumsal yaşam dışında insanların varlıklarını sürdüremeyeceklerini düşünür. • İnsan, yaşamı için elzem olan ekonomik gücü yalnızca toplumsal yaşam içinde elde edebilir. Kendi başına besinini ve yaban hayatına karşı güvenliğini tedarik edemez. • Toplumsal yaşam, otorite boşluğu ile sürdürülemez. Dış tehdide ve birbirlerine karşı korunabilmeleri için bir düzenleyici güç gerekir. Bu bazen tek kişi, bazense bir azınlık olabilir. Bu düzen sağlayıcılar toplum yaşamının ihtiyaç duyduğu otoriteyi sağlarlar. İbn-i Hâldun’a göre, toplumlar yaşadıkları bölgeye, iklim şartlarına ve üretim biçimlerine göre farklılaşır ve ‘’Yerleşik toplum’’ ve ‘’Göçebe toplum’’ olmak üzere iki temel biçime bürünürler. Göçebe Toplum • Tarım ve hayvan yetiştiriciliği ile uğraşırlar. • Sadece zorunlu gereksinimlerini karşılayabilecek düzeyde kazanabilirler. • Zamanla ihtiyaçlarından fazlasını kazanarak zenginleşebilir iseler, kentlerde yaşayanların yerini almaya çalışırlar. Daha uygar ve yerleşik bir hayata geçerler. Yerleşik Toplum • Sanayi ve ticaret ile uğraşırlar. • Gereksinimlerinden fazlasını elde etmek için çalışırlar. • İbn-i Hâldun’a göre göçebe yaşamı kent yaşamının temelidir ve kentler zenginlik ve bolluk nedeniyle, rahat yaşam isteği ile ortaya çıkarlar. • Göçebe, kabile ve aşiret gibi yapılanmalara sahip toplumlarda hukuk, kendiliğinden oluşan kurallar ile zuhur etmektedir. • Devlet ise ancak ‘’medine’’ yani kent aşamasında söz konusu olur. Devlet Anlayışı • ‘’İnsanlar, insanlıklarının doğal gereği olarak,her toplulukta, kiminin kimine saldırısını,haksızlığını önleyebilecek bir düzenleyici ve yargılayıcı güce gerek duyarlar. Bu gücün, o yakınlar birliğinin yardımıyla, yönetilenlere egemen olması gerekir. Yoksa o güç, söz konusu işlevinde yetersiz kalır. İşte bu egemenlik devlettir.’’ • Egemenlik ve devleti toplumun varlık şartı olarak görmektedir. • Devleti doğal bir varlık olarak niteler. • Devlet egemenliğini, yakınlık bağının vardığı son basamak olarak yorumlar. • İbn-i Hâldun’un anlayışına göre, devlet biyolojik bir yapıdır. Tıpkı insan gibi, devletin de doğuş,gelişme,yaşlanma ve ölüm safhaları vardır. Devlet nihaî sona geldiğinde yıkılır lâkin toplum kalır. Bu toplum da yeni bir devlet nizâmı meydana getirerek varlığını sürdürmeye devam eder. • Devlet bedevîler ve kentlilerin çatışması ile son evrelerini yaşar. Bu süreç ekonomi ve refah isteği nedeniyle yaşanır. Bir hanedan gider, yeni bir hanedan başa gelir. Bu döngüsel nitelik, devletin değişimini sağlar. • Adalet, devletin sine qua non’u, olmazsa olmaz özelliğidir. Toplum yönetimin adaletine inancını yitirdiğinde yönetime ve kendileri olan güvenleri kırılır. İnsanın içinde var olan şeytan, zulüm ve hak yeme isteği, işte bu gibi durumlarda açığa çıkar. Adalet insanları bu lânetten korur, insanı kendi şeytanından, birbirlerinin şeytanlarından uzak tutar. • Ancak devlet yöneticileri, yönetimde iken elde ettikleri güç nedeniyle yozlaşır, zenginlik onları kendisine köle eder. Onlar da bu zenginliği kullanarak eskiden eşit oldukları kişileri kendilerine köle ederler. İşte bu adaletsizlik, devlet nizâmının çöküşüne neden olur. • Mukaddime Eserinde Yöneticileri Bu Çöküşten Uzak Durmaları İçin Yol Göstermeye Çalışan İbn-i Hâldun, Yöneticilere Öğütlerde Bulunur,,,,, • İbn-i Hâldun’a göre, devlet egemenliği kendini dışa karşı egemenlik ile gösterir ve bu şekilde güç kazanır. • Devlet, merkezî bir cebir kuvveti örgütlenmesidir. Egemenlik olmadan devlet olamaz. • Devlet sadece bir ‘’ortak çıkar sağlama ve bu çıkarları koruma’’ örgütü olarak nitelendirilemez. Devlet ayrıca başka sosyal olguların (toplumlar arası rekabet, savaş, iktidar hırsı, korunma arzusu gibi) da yaşandığı bir kurumdur. • Monarşi konusunda İbn-i Hâldun diğer ortaçağ islâm düşünürleri ile hemfikirdir. Monarşinin normal bir yönetim biçimi olduğunu savunur. Ancak din ile devletin bütünlüğünü savunanlara karşı çıkar. • Halifelik şeriattan, devlet ise sonradan kabul edilen siyasal kurallardan meydana gelir. • Kitapsız ve peygambersiz de devlet kurulabileceğini ve yönetilebileceğini, bu ikisinin birliğinin elzem olmadığını savunur. • Bir toplum için egemen kişinin bir gereklilik olduğunu savunur, lâkin bu kişinin peygamber ve halife gibi dinsel bir kisveye ihtiyacı olmadığını ileri sürer. • Bu düşüncenin devamı olarak, halifeliğin yalnızca bir geçiş dönemi ürünü olduğunu düşünmüş ve ayrı bir yönetim biçimi olarak irdelemiştir. Ayşe Buse Mutlu – Hüseyin Zeybel ortak çalışmasıdır.
© Copyright 2024 Paperzz