Download

ESKİ YUNANDA VE ROMA İMPARATORLUĞUNDA SİYASAL DÜŞÜNCE
SİTE DEVLETİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ
 Polis; belirli bir toprak üzerinde siyasal, sosyal, askeri ve ekonomik bir bütün olduğu
sınırları içinde birden fazla şehri ve etrafında kırsal bölgeyi kapsadığını görürüz . Polis
aynı zamanda dini bir birim niteliği taşır; onun koruyucuları , yol göstericileri olan
tanrıları vardır . Buna dayanarak Polis‘ i oluşturan insanların çok sıkı ve güçlü bağları
vardır . İnsanların tüm faaliyetleri site devletinin Polis‘ in çıkarlarına hizmet etmeye
yöneliktir , ancak yurttaşı olduğu zaman değer ve varlık kazanabilir.
Polis, kişiyi maddi ve manevi değerler ile kendisine bağlar, hükmü altına alır.
Bu yapının yönetim biçimine bakarsak;
 *Krallık
 *Aristokrasi (Azınlık)
 *Demokrasi
Bazı düşünürlere göre Yunan site devleti sanki İlk Çağ , Orta Çağ , Aydınlık Çağ ve
Yeni Çağ yaşadığından söz edilmiş.
SİTE DEVLETİNİN TEMEL ÖZELLİKLERİ

Site doğa tarafından meydana getirilmiş olup onun içinden çıkmıştır. Bu yüzden toplumu
kurmak değil, onu düzenlemek söz konusudur. Bu düzenleme toplumun uygarlık ve kültür
değerlerine bağlı kalınarak yapılacaktır.

Site ,aslında sınırlı bir kırsal alan üzerinde kurulmuş bir ya da birkaç kentten oluşan ,
sosyal ve siyasal açıdan birleştirici niteliğe sahip organizasyondur . Yurttaş , site
bireyi gibi düşünmeli , sosyal ve politik olayları hep aynı açıdan sitenin bir parçası
olarak düşünülmelidir . Buna dayanarak sitenin baskıcı bir yönetimi söz konusu
değildir , yasaların üstünlüğü söz konusudur . Site‘ yi sürdürecek gelişimini
sağlayacak düzenlemeleri de yine sitenin yurttaşları yapacağından düzenlemeler hep
adaletten ve eşitlikten yana olacaktır.Siteye bağlılık yasalar ve hukuk düzeni içinde bir
bağlılık olacaktır.
 Dinsel yaşamda birlik ilkesinin gereği olarak aynı dine bağlanan Yunan dünyasının
uygarlık anlayışı birlikte yaşama arzusu taşıdıklarını söyleyebiliriz.
 Yunan felsefesi ve inanışına göre polis adil bir düzenin sağlandığı yerdir ; çünkü orada
yasaların mutlak egemenliği ve üstünlüğü geçerlidir
Toplumda sosyal yapıya baktığımızda da sınıfsal düzen görürüz;
1)Köleler , bu kesimin hiç bir hakkı ve özgürlüğü yoktur . Yunanlıların gözünde üretim aracı
olan kişilerdir . Kolayca alınıp satılabilirdi. Zenginler bu kişileri satın alarak onların ürettikleriyle
geçinirlerdi ve böylece yurttaşların kültürel etkinliklerle ve siyaset uğraşacak vakitleri oluşmuştur.
2) Metekler (Yabancılar), Polis 'e yerleşmiş olan yabancılar özgür olmalarına karşı hiçbir
yurttaşlık haklarına sahip değillerdi , genelde ticaret ve zanaatla uğraşan varlıklı kimselerdi .
Özgürlükleri bağışlanan kölelerde bu kesimin içinde yer alıyorlardı. Bu kişiler evlilik ve evlat
edinme yoluyla vatandaşlığa geçebiliyorlardı. Ama bu nüfus artışı nedeniyle engellenmiştir.
3) Yurttaşlar, özgür ,bağımsız ve siyasal yaşama da katılarak sitenin yönetimin belirleyen
gerçek yunanlılardır . Bütün yönetim onların elindedir . Bu nedenle özgürlük denilince polis
de yurttaşların özgürlükleri anlaşılır . Demokrasi denilince de yine sınıfın yönetimi anlaşılır
dolayısıyla azınlık demokrasisi akla gelir . Kadınlar ise yurttaş olmalarına rağmen siyasal
haklara sahip değillerdi.
Eski yönetimin tarzı koşullarıyla çiftlikler cemaatler ve değişik yerleşme birimleri arasındaki ilişkileri
düzenleyici nitelikteydi. Ortak din, ekonomi, asker= siyasal birlik.
 Yunan düşünürlerinin site devletinin kurumları üzerine düşünmeleri sonucunda ,adalet
, özgürlük , anayasal yönetimin temelleri atılmıştır.
Yunan sitelerinde demokrasinin olduğu, çoğunluğunun egemenliğinden söz etmek mümkün
değildir . Örneğin; Atina sitesinde eşitliğe rastlanmaz ve siyasal haklar da sınırlı sayıda
yurttaşın elindedir. Halkın egemenliği yoktur.
*Yunan sitelerinde yönetim biçimler sınıflandırmıştır . Bunlardan biri de M.Ö.V. yüzyılda
yaşayan Yunan tarihçilerinden Herodot‘ tur.
İktidarın kaç kişiden oluşacağına göre yapılan sınıflandırmayı ilk kez Herodot düzenli hale getirmiştir.
 Monarşi : Tek kişinin kendini ve uyruklarını zafere götürmek için yönetimi.
 Oligarşi : Doğuştan zengin olan , dinsel ya da askeri sınıfa dahil olmaları nedeniyle
üstün olarak nitelendirilen kişilerin azınlık yönetimi.
 Demokrasi : Köylülerden , sanatkarlardan ,tüccarlardan ve denizcilerden oluşan
yurttaşlar topluluğunun yönetimi.
Demokrasinin Temel İlkeleri
Halkın yönetimi olarak tanımlanır.
 Siyasal Eşitlik ; Yasanın herkese eşit uygulanması. Göreve ve iktidara katılmada
eşitlik
 Sosyal Eşitlik , Site‘ de gerçek bir sosyal eşitlik yoktur. İnsanların ekonomik ve
güçleri ile toplum içindeki yerlerine göre pay istemeleri olarak anlaşılabilir. Gemicilik
ve ticaretle uğraşan sınıfların, toplum içindeki ekonomik yerleri ve güçleriyle orantılı
olarak pay istemeleri.
 Halkın Yönetimi , Site‘ de egemenlik bütünüyle yurttaşlara ait . Halk meclisi en üstün
yetkiye sahipti , sınırsızdı . Yargı dahi onun elindeydi . Yürütmeyi yüksek memurlar
korumakla yükümlüler. Tek kişinin egemenliğinden korumakla yükümlüydüler.
Sivrilip egemenliği eline almak isteyen memurlar derhal başka yere atanmıştır. Memur
tayinleri kura ile yapılırdı. Herkese eşit şans tanınıyordu. Bu durum aynı zamanda
egemenliğin halkta olduğunu ve kimseye devredilemeyeceğini de belirliyordu.
 Özgürlük Anlayışı; Köle olmamaktı, hukuksal özgürlük ile fiziksel bütünlük ve
dokunulmazlık sağlandı. İşkenceyi yasaklamakla bu güvence altına alındı . Siyasal
özgürlük , yalnız yasaya itaat ve boyun eğme hakkı,bu anlamda demokrasi de eşitlik
içinde yasaya boyun eğme biçiminde anlaşılıyordu . Böylece site devletinde geçerli
özgürlük anlayışının iki yönü ; kişisel tüm baskılardan bağımsız , uzakta kalmak ama
hukukun genel ilkelerine itaat etmek. Yasayla özgürlük ama yasalara bağlı kalmak.
 Yasa anlayışı , yasanın üstünlüğü ve egemenliği bütün sitede geçerlidir . Çünkü
kaynağının doğa ve onun düzeni olduğuna inanılır ama nitelik olarak daha sistemi ve
herkes için bağlayıcı ve geçerlidir. Eskiden yasalar yüce bir yasanın ürünüydü daha
sonra yasayı koyanın insan olduğu ancak Tanrının bu yetkiyi kullanma gücünü
insanlara tanıdığı inancı benimsendi. Bir yasanın geçerli ve sürekli olabilmesi için
halkın o konuda tam bir fikir ve inanç birliği içinde olmalıdır.
PLATON ÖNCESİ SİYASAL DÜŞÜNCE
Polisin yönetim biçimine ilişkin dönemin düşünce akımlarına değinecek olursak;
Sofizm Akımı
 Yunanca da bilgi anlamına gelen Sophos (sophia) sözcüğünden türeyen sofist bilgin ,
bilge demektir. M.Ö. V. yüzyılın ortalarında Yunan yarımadalarında ve çevresinde
ortaya çıkan düşünce akımıdır.
 Sofistler belli bir okul değil filozof grubudur.
 Antik Çağ felsefesinin aydınlanma dönemi olarak kabul edilir . Sofizim , düşüncede
ve insanın ele alınışında yeni bir başlangıçtır.
 İnsanı bencil bir yaratık olarak tanımlamışlardır.
Başlıca düşünürler arasında Protogoros, Gorgios , Krifios,Antiphon,Hippios sayılabilir.
 Protogoros‘ a göre; İnsan her şeyin ölçüsüdür. Buna göre polisi meydana getiren
kurumlar tanrı değil de insan iradesinin ürünleridir.
Devlet kaynağını nereden alır. Sofistler iki farklı görüş ileri sürmüşlerdir;
 Devlet ; bir toplum sözleşmesi sonucu oluşmuştur. Hukuk kuralları bu sözleşmenin
kurallarıdır . Herkes sözleşmeye katıldığına göre toplum nimetlerinden eşit pay alacak
böylece eşitlik ve demokrasi tüm toplumda egemen olacaktır.
 Devletin temelinde kuvvet , güç yatmaktadır . Devleti güçlü insanlar kurmuştur,
onların yasaları geçerlidir. Bu nedenle eşitlik ve demokrasi ilkelerinden söz etmek
mümkün değildir, efendi köle ayrımı doğaldır, geçerli kuraldır. İktidar adaleti kendi
çıkarları doğrultusunda tanımlar ve yönetilenlere bu tanımı benimsetir.
 Sofistler, insan yararına olanın doğal olduğunu savunarak bireyci görüşü yücelttiler .
 Sofistler , bireyin toplumun siyasal yapılanmasındaki önemini vurgulamak
istemişlerdir .Eğitimle de vatandaşa yurttaşlık erdemi vermeyi denediler . Bu yönden
doğuştan erdem üstünlüğünü savunan aristokratların görüşlerini yıktılar.
 Orta sınıfları eğitimle ekonomik hayata katmışlar ve söz sahibi olmalarıyla
güçlenmişlerdir.
Sokrates Akımı
 İçinde yaşadığı Polis‘ in yönetim anlayışı , toplumsal alanda ortaya çıkan davranış ve
düşünce biçimlerini ele alıp tüm yönleriyle irdeleniyor.
 Aristokratik düşünce sistemiyle yeni doğan orta sınıf, zenginler ittifakının hak ve
yararlarını bağdaştırmak istemişlerdir.
 Sokrates 'Bildiğim tek şey ,hiç bir şey bilmediğimdir .‘ derken , tüm değerleri şüphe
ile yaklaşmış , erdemin doğuştan kazanılan bir yetenek olmadığını , öğretilebilir ,
eğitimle elde edilebilir olduğunu söyleyerek Sofistlere yaklaşmıştır . Kişi
mutluluğunun erdeme dayandığı bunun yolunun ise bilgeden geçtiğini belirterek
insanın önemini vurgular.
 Bilgi ile bilgeliyi birbirinden ayırır. Bilgiyi herkes elde edebilir. Bilgelik, neyi
bilmediğini bilmek olduğu düşüncesini savunmuştur.
 İnsanın hedefi Sokrates'e göre tektir; kendini tanıma! Çünkü kendisiyle uyumlu
insan , toplumla da uyum içinde olacaktır . Amaç olarak kişisel çıkarlardan çok
toplumun çıkarlarını ön plana alması söz konusudur.
 Akılla insanların ortak değer ve gerçeklere ulaşabileceğini inanmaktadır.
 Politika aristokrasinin tekeline değil. Bilgi yoluyla öğrenilir. Erdem ve politika bilgi
yoluyla öğrenebilir.
 Demokrasi ve sınırsız monarşiye karşıdır. Kur’a yı reddeder, bilgiyi ön planda tutar.
 Yurttaşlar ve yönetenler yasalara uymalıdır. Bu da bizi yasalara bağlı devlet anlayışa
götürmektedir.
 Sokrates toplumu bilgili ve erdemli kişileri yönetimine bırakırken , yasa anlayışı ile
toplumda iki türlü yasa geçerli olduğunu kabul eder . Yazılı yasalar ve yazılı olmayan
örf ve adet ahlak kurallarıdır . İşte bu yasalar site devleti uyacaktır . Amaç site
devletinin varlığı ve sürekliliğidir.
PLATON (EFLATUN) (M.Ö.427-347)
 Platon hocası Sokrates‘ den ve onun ölümünden çok etkilenmiş olmakla birlikte ,
yalnız Site ve toplum sorunlarıyla değil,Yunan felsefe dünyasının tümünü öğrenmek
istemiş felsefe alanındaki çalışmalarını 'idealar' kuramıyla ortaya koymuştur.
Eserlerinde ideal devleti arar.
 Sırasıyla ; Poteia - Devlet , Politikos -Devlet Adamı ve Nomoi -Yasalar adlı
eserlerinde dönemin felsefe anlayışı açısından siyasetle ve siyasal rejimlerle ilgilenmiş
, bu çerçevede Atina sitesi onun hep inceleme alanı olmuştur.
A.''DEVLET'DEKİ GÖRÜŞLERİ''
 Toplumun doğuş nedeni ve toplum düzeni , insanların birbirleriyle ilişkilerinden ,
ihtiyaçlarını karşılayabilme zorunluluğundan ve işbirliğine gerek duymalarından
ortaya çıkmıştır.
 Böylece toplumu oluşturan insanlar , aynı çerçevede politik yapısıyla birlikte Siteyi de
ortaya çıkarmışlar ve her meslek ve etkinliğin polis için olduğuna inanmışlardır.
Site nin sınıfsal yapısı üçe ayrılır;
 a) Çalışanlar , toplumun maddi gereksinmelerini ve isteklerini karşılar.
 b) Savaşçılar , düşmanı kovmak , uzak tutmak ve iç güvenliği sağlamakla görevliler.
 c) Yöneticiler , bunlar soylular sınıfı olup düzen ve ahlak temsilcileridirler ;
olgun,bilge kişidirler , toplumu yönetmekle görevlidirler.
 Platon'un
İDEAL
DEVLET
anlayışının
temel
özellikleri
,''Mülkiyet'',''İdeal Devlet ve Yasa''
şeklinde incelenebilir.
''Eğitim'‘
 Platonun ideal devlet anlayışı değişim göstermiştir. Ancak amaç hep aynıdır. Sitenin
düzenli kurallara uygun yaşamını sürdürmesini ve devamlığını sağlamaktır.
1)Eğitim
 İnsanların eşitliğine inanmayan Platon , eğitimle,daha çocuk yaştan başlayarak
topluma uygun yönde ve anlayışta yetiştirilmelerini önermiştir . savaşçılar ve
yöneticiler üzerinde duran platon, savaşçılar için bütün bir eğitimi zorunlu görürken
yöneticilerinde mutlaka bile filozof olmalarını şart koşar. Akıl ve ruh üstünlüğüne
sahip kişiler iktidarla bir araya gelerek ideal devlet anlayışını mükemmel devlet
yönetimine kavuşmuş olacaktır.
2)Mülkiyet:
 Yöneticiler ve savaşçıların mülk edinme halkları yoktur . Platon toplumda özel
mülkiyete karşıdır . Çünkü bu yola bir kere girdiler mi , kendi ali görevlerini unuturlar
, devlet yerine bunları koruma hırsına kapılabilirler.
 Paraya da karşıdır. Ancak çalışanlar arasında belli bir ölçüde geçerli tutar. Burada aşırı
servet ayrılıklarına yol açmamayı şart koşar.
3)Aile:
 Kadın-erkek eşitliğine inanan Platon , eğitimle kadınların da erkeklerle aynı işlerde
çalışabileceklerini savunur . Ayrıca Çocukların ana babalarını tanımalarına gerek
olmadığını zira yetiştirilmeleri , büyütülmelerinin devlete ait olacağını öngörmektedir
. Kadının ortak olması kendi kimliğini bulması , toplumda eşit statüye sahip olması ve
erkeğin boyun duruğundan kurtulmasından söz etmektedir.
4)İdeal Devlet ve Yasa:
 İdeal devlet oluştuğunda gerçek yani ideal yasa da oluşur. Yasayı oluşturan
filozoflarda bunlara uymak zorundadırlar. Ruhun akılsal yönüne uyması.
 Platon, yönetimi filozof yani bilgili kişilerin azınlık yönetimine verirken , onların her
buyruğunun toplumun yararına olacağı varsayımından hareket ediyor . Tanrısal bir
varlık olan filozofların yaptığı ve uyguladığı yasalar hiç bir zaman değişmez.
B)''YASALARDAKİ GÖRÜŞLERİ''
 Platon'un ''Yasalar'' adlı eserinde artık insanın üstünlüğünden dinin ve tanrının
yüceliğine yöneldiğini görüyoruz . İnsan her şeyin ölçüsüdür görüşüne karşılık her
şeyin ölçüsü tanrıdır diye karşı çıkarak , toplum düzeninde tanrının yerine ve önemine
işaret eder . Yasaların varlık nedeni adaletsizliği önlemektir ve yasa koyucu ancak akıl
aracılığı ile toplumun gereksinimlerine uygun yasaları koyar.
 En iyi devlet düzeninin en iyi yasaların oluşturulmasıyla gerçekleşeceğini söyler.
 Orta sınıfı ve tarıma dayalı bir devlet düzeni öngörür . Özel mülkiyet anlayışı öngörür
anacak bu sınıflar arası eşitsizliğe yol açacak düzeyde değildir.
 Yöneticinin akıl buyruğu olan yasalar yerine yurttaşların da katılımının bulunacağı
yasa anlayışı olması gerektiğini savunur.
 Devlet düzeninde aileye gereken önem verilmelidir. Tek kadın terk edilmiştir. Yine
devlet aile kurumu üzerinde sıkı denetim sahibidir.
 Eşlerin evlilik yaşalar(kızlarda 16-20,erkeklerde 30-35 yaşlar),çocukların
yetiştirilmesi , müzik ve beden eğitiminin sağlanması gibi konulardaki düzenlemeler
yine devlet tekelindedir. Evlilik, çocuk yapmak için kurulan bir ilişkidir.
 Eğitim yine önemli konulardan biridir . Oyun yaşındaki çocuğun ruhunun
yetişkinliğinde mükemmel bir insan olması için yönlendirmektir.
Devletin siyasal organlarına gelince;
 Yasa koyucuları , Yurttaşlar üç dereceli bir seçimle saptanır , önce üç yüz kişi seçilir ,
sonra iki yüzü elenir , en sonunda yüz kişi arasından otuz yedi yasa koyucu seçilir.5070 yaş arası kişilerden oluşan bu kurulun görevi , yasalara uyup uyumadığını kontrol
yurttaşların servet durumlarını inceleme ve kaydını tutmaktır.
 Senato ve 360 lar konseyi: otuzar kişilik 12 gruba ayrılır her ay bir grup devlet işiyle
ilgilenir.
 Halk Meclisi ; başta zengin yurttaşlar olmak üzere tüm yurttaşlara açık olan bir
meclistir. Sitenin günlük işleri ile uğraşan memurların seçimini yapar. Halk meclisinin
devlet yönetiminde önemli bir rolü yoktur çünkü kalabalıklar sağlıklı karar alma
yeteneğine sahip değildir.
 Şafak Konseyi , yaşlı ve genç kişilerden oluşan yasa koyucusu , eğitimciler bunların
seçecekleri 30-40 yaşları arasındaki üyelerden meydana gelir . Görevi yasaların ve
devletin devamlılığını sağlamaktır . Bir anlamda polisin aklıdır , ruhudur. Devletin
tüm kurumlarını denetlemek ve yönetmek hakkı tanınmıştır.
1.Eski Yunan’da ve Roma İmparatorluğun ‘da Siyasal Düşünce
Aristoteles
-Akademia’ya katılmıştır. Platonun okuludur.
-Büyük İskender’in hocalığını yapmıştır.
-Lykeion (Bilinen ilk lise)’yi kurmuştur.
-Tümdengelim metodu ’nu bulmuştur. Doğa bilimlerine ilgili, gözlemci, realist düşünmeden
etkilenmiştir. Mantık, fizik, biyoloji üzerine çalışmış ve tümden gelimin temel metodu olan
3’lü tasımı bulmuştur.
-Politika adlı önemli bir eseri vardır. Devlet üzerine görüşler buradadır.
HALK: Maddi-manevi ihtiyaçları karşılayan kişiler
YURTTAŞ: Yargı’ya ve Yetki’ye katılan kişi-sitenin temelidir. Doğuştan yada sonradan
kazanılır. Seçimlere katılır, meclislere üye olunur, kamu gücünde payı olan kimselerdir.
Yasal,
siyasal,
yönetsel
kişilerdir.
ÜLKE: Sitenin vatandaşlarına vatandaşlarının mutluluğuna, gelecekteki amaçlarına uygun
olmalı. Yönetenle yönetilen birbirini tanıyacak kadar yatkın olmalıdır.
MONARŞİ 
*Tek kişinin yasalara uygun yönetimi
Monark herkesin ve her şeyin sahibidir. Kişinin savaşta kazandığı başarı nedeniyle toplumca
başa getirilmiştir. Krallık babadan oğula geçer. Kral yasalara uymazsa Tirani’ye dönüşür.
ARİSTOKRASİ 
*En iyi, en mükemmel, en seçkin kişilerin bir araya gelip yönetime geçmesi. Soylular
seçkinler yönetimidir. Zenginlikle başa gelmezler. Üstün yetenekleriyle gelirler. Temel ilkesi
erdemdir.
CUMHURİYET 
*Yurttaşların yasaya uygun, eşit ve toplumun iyiliğini gözeterek yasaya katılmasıdır. İktidar
doğrudan halktadır. Demokrasi ve oligarşinin iyi yönleriyle oluşmuştur.(eşitlik+ zenginlik)
DESPOTLUK 
*Yasaya saygı yok. Sorumsuzca kimseye hesap vermeden.
*Baştakinin toplumu kendi çıkarına göre yönetmesi
OLİGARŞİ 
*Birden fazla kişinin toplumu kendi çıkarlarına göre yönetmesi. Servet elde etmek artırmak
için yasaları tanımazlar. Ellerine geçirdikleri iktidarı bırakmamak için yasal düzenlemelere
bile başvururlar.
DEMOKRASİ 
*Herkesin yönetime katılması. Yasalara satı azalmıştır. Günlük olayların getirdiği sorunların
çözülmesi için alınan kararlar yasa yerine geçmeye başlamıştır..
GÜÇLER AYRILIĞI VE ANAYASA
Bir anayasa çerçevesinde toplumun siyasal güçlerin düzenlenmesi, görev ve etki alanlarını
belirtmesidir.
*Site=Anayasa, devlet yaratır. Değişirse devlet de değişir.
“Anayasa devletlerin makamlarının dağılımı,egemenliğin ve her topluluğun gerçekleştirmeyi
amaçladığı hedefin belirlenmesi için benimsedikleri düzenleniş biçimidir.”
İdeal devlet,orta sınıfa dayanır ve beraberinde güçler ayrılığını getirir.
 İlk erk; yasa koymak, barışa karar vermek, anlaşma yapmak vb.-Sonraki
dönemde hazırlanan Anayasalarda, Yasama
 İkinci erk; Alınan kararların uygulanmasını sağlamak, devletin gelir ve giderlerini
ayarlamak vb.-Yürütme
 Üçüncü erk; Mahkemelerin kendi yetki alanlarına giren uyuşmazlıkları çözmesi,
kararlara yurttaşların da katılmasını ister-Yargı
Adalet; Bir yönüyle yasalara uygunluk bir yönüyle eşitlik anlayışıdır.
Yasaya uygunluk+eşitlik
Dağıtıcı Adalet
Denkleştirici Adalet
Dağıtıcı Adalet :Şeref ve malların(hakların) insanların yeteneklerine, statülerine göre
dağıtılması. Yetenek bakımından eşitliğe dayanır. Aritmetik veya geometrik orantıya bağlıdır.
Yeteneğe dayalı adalet- dağıtıcı adalet- aristokrasi Örnek; anne 7 ve 8 yaşında ki çocuklarına
Denkleştirici Adalet: Bir hukuki ilişkinin taraflarının eşit işlem görmesi. Sayıca eşitliğe,
görünüşte eşitliğe dayanır. Aritmetik orantıya dayalıdır. Sayısal eşitliğe(herkesin katılımına)
dayalı adalet anlayışı- denkleştirici adalet- demokrasi
Helenistik Okullar
Makedonyalıların Yunan site devletleri üzerinde hakimiyet kurduğu döneme Helenistik
dönem denir.
Yunan kültürünün eski dünyanın doğusuna doğru yayıldığı bu gelişen felsefe okulları site
devletlerinin çöküşüne tepkisel yaklaşmışlardır. Bu okullar insanlar arası huzuru sağlamaya
yönelik düşünceler üretmişlerdir.
Bireyi kendi içinde ele almışlardır. Bir bütünün parçası olarak değerlendirmişlerdir.
Epikürcü Okul
-Ölümden korkmak anlamsızdır, çünkü yaşadığımız sürece ölüm yoktur, ölüm geldiğinde ise
artık biz yokuz.
-Kural insan için bir hapishanedir. Çünkü insanı hapseder ve onun özgürlüğünü elinden alır.
-Zevk mutlu bir yaşamın başlangıcı ve amacıdır.
Felsefe dersleri vermiştir. Toplum, bir sözleşme ürünüdür. Olanla ilgilidir. Bireyin
mutluluğunu sağlamak amaçtır. Haz ile acı arasında denge kurma taraflarıdır.
Gereksinimlerden kaynaklanan istekler üzerinde durmaktadır. Ölüm korkusu vardır. Ölüm
geldiğinde biz yokuz. Haz en üstün iyidir. Toplumsal yaşam bu iyiliğe hizmet ettiği ölçüde
değer ifade eder.
Epiküros
İnsanın mutluluğa ulaşması için zorunlu olarak toplum içinde yaşaması gerektiğini savunur.
-İnsanlar kendi haklarını korumak için başkalarının haklarına saygı duymayı bir ödün
verircesine kabul ederler. Karşılıklı olarak kötülük etmeme ortamının sağlanması için zımni
bir anlaşma gerekir.
Bireyci ve bencil. Ama toplumu şart koşar. Toplum sözleşmesi. Bencillikle kaos ortaya çıkar.
Kendi haklarını korumak için başkalarının haklarına saygı göstermeyi bir ödün verircesine
kabul ederler. Sözleşmeyle, siyasal toplum ve hukuk ortaya çıkmıştır. Adalet kendiliğinden
oluşmaz. Sözleşme ile ortaya çıkan siyasal toplum ve yasalar, hukuk, iktidar olmadıkça
oluşmaz. Yönetilenlerle halklar verilmiş, yönetenlerin yetkisi sınırlandırılmıştır.
(Jean Jacques Rousseau)
STOACI OKUL
-Okulun kurucusu Zenon’dur.
-Yalnızca akıllı varlıklar olan insanlar toplumsal bir yaşam sürebilirler.(evrensel akıl=tanrısal
akıl)
-Birlikte yaşayan insanlar, aralarında hiçbir ayrım kalmadığını kabul ederek tanrısal-doğal
yasanın hükmü altına gireceklerdir. İnsanların hepsi aynı yasaya boyun eğen kardeşerdir.
-Eylemlerimiz doğa yasalarına uygun olmalıdır.
-İnsan dünya vatandaşıdır. Beli bir sitenin vatandaşı değildir.(kesmodis)
-Yunanlılar arası eşitlik, tüm insanlar arası eşitliğe dönüşmüştür.
Evrenseli aramışlardır. Evrensel yasa, evrensel akıl…
Roma imparatorluğu dönemi
Plex ve patricoat çatışması yönetim biçimini de etkileşmiştir.
*Yeni ele geçirilen bölgelerdeki pleplerle Romalı yurttaşların ortak yaşayabilmesi için hukuk
kuralları ortaya konmuştur. Tüm imparatorluk sınırları kapsayacak ve herkes için gerekli
olacak hukuktur.
*On iki levha kanunu Roma hukukunun temelini meydana getirmiştir.
Aile reisi kavramı vardır. Aile reisi, özgür insan, yurttaş niteliklerine sahiptir ve evin mutlak
hakimidir. Aileye saldırılarda (kişiler + malvarlığı) yetkili mahkeme önünde hakkını
arayacak, tazminini isteyecek ve davayı yürütecek kişidir.
*Hukuki düzen ve siyasal gücün tek amacı kişidir. Devlet düzeni, kişinin mutluluğunu amaç
edinmiş ve hukuki düzene bağlı bir siyasal örgüt olarak gözükmektedir.
*İmparatorluk genişlediğinden ele geçirilen toprakların halkı özgürlükleri için isyan edince
bununla başa çıkamayan Roma imparatorluğu hepsine vatandaş niteliği sağlamış ve sınıf
farkını ortadan kaldırmıştır. Fakat bu da sorunu çözmeye yetmemiştir.
Karma Yönetim ve Önderleri:
1.Polybios:
-İktidarın kaynağı kuvvettir. Güçlüler güçsüzleri yönetir.
-Güçler ayrılığında aradaki dengenin korunması için karma yönetimi savunur.
-Polybios’un kuramı Amerikan Anayasası ile benzerlik taşımaktadır. Karma yönetim modeli
içinde siyasal güçler arasında denge ve fren ilişkisini savunur.
- adalet düşüncesi haklı-haksız, iyi-kötü ile başlar. Yöneticinin zorbalığı bırakarak adi
yönetime geçmesiyle adalet doğar
TİRANLIK
MONARŞİ
DEMAGOJİ
ARİSTOKRASİ
DEMOKRASİ
OLİGARŞİ
Polybios’un düşüncesinde monarşinin, aristokrasinin ve demokrasinin unsurları bir arada yer
alarak birbirlerini dengelerler. Böylece yönetimin sadece tek bir kişide veya toplulukta
toplanması önlenecek, istikrar sağlanacaktır.
En iyi yönetim biçimi karma yönetimdir.
Kuvvetler ayrılığını savunmaktadır. Devlet yapısını siyasal güçlerin dengesine
dayanmaktadır. Yürütme; senato, halk meclisi, konsüllerle yapılıyor. Seçimle geliyorlar.
2.Cıceron:
Cicero, daha önce Platon ve Aristotales’te biçimi bulunan ve Polibios’un geliştirdiği
sunduğu, karma anayasa düşüncesini benimser. “Böylece ben, monarkların uyruklarına
karşı duydukları sevgiden dolayı krallığı, akıl vermedeki bilgelikten dolayı aristokrasiyi,
özgürlüğünden dolayı demokrasi yeğliyorum...Bir kez, bir kamu devletinde, egemen ve
monark niteliğinde bir öğre olmamalıdır. İkincisi, bazı yetkiler aristokrasiye ayrılmalıdır.
Üçüncüsü, belli bir takım konular kara ver yargılama için halka bırakılmalıdır.”
demiştir.
Yasaların kaynağı doğada ve insanın aklımdadır.(doğal hukuk)
Bu akıl, Tanrı’nın insana yansıtıldığı temel gözdür.(yüce akıl)
İnsan yasaları, doğal yasaya aykırı olmamalıdır.
Her insan bir dünya vatandaşıdır ve bu devlet roma devletidir.(cosmopolis) emperyalist
düşünceye sahiptir.
Devlet anlayışı
Halk, devlet özdeştir. Halk, ortak bir yarar ile uyum halinde olan ve hukuksal bağlarla
birleşmiş olan hayli büyük sayıdaki insanlar topluluğudur.
Halk-devlet- ortak yarar- yasa; roma devletinin kurucu öğeleridir.
Cumhuriyetin roma imp.’nun üstünlüğünün devamlılığının ve yayılmasının sağlanmasıdır. Bu
uğurda yönetimde monarşinin bile biraz ağır basmasını kabul eder.
ORTA ÇAĞDA DEVLET ANLAYIŞI
I-HRİSTİYAN DÜNYASINDA SİYASAL DÜŞÜNCE
 Bu dönemin belirgin özelliklerinden biri; Hristiyanlık dininin, dolayısıyla kilisenin
etkisi altında olmasıdır.
 Kilise ile imparator; başka deyişle cismani otorite ile ruhani güç arasında iktidarın
paylaşımı söz konusudur.
 Orta çağın sosyo-ekonomik yapısı feodaliteye, kapalı tarım ekonomisine
dayanmaktadır.
 Bu dönemde Senyör, kendisine emanet edilen topraklarda fiili malik sıfatıyla
köylülere onu ekip biçtirme hakkına sahiptir.
 Feodal düzen anlayışının sonucu olarak kamu hukuku-özel hukuk ayrımına
rastlanmaz.Kişinin hak ve özgürlüklerinden söz edilemez.
 Süzeren; kral, imparator. Senyör; krala bağlılığı kanıtladığı için kralca toprak parçası
verilerek ödüllendirilir. Mülkiyet kralda, intifa hakkı senyörde. Serfler; gerçek
kölelerle özgür köleler arasındadır. Toprakta çalışır, vergi verir. Beyin şatosunu korur,
kral için savaşa giderler, harç ve cezalarını öderler.
 Toprağa sahip olan iktidara sahiptir.
 Sosyal sınıflaşmayı,zengin-yoksul ayırımını kabul eden kiliseye göre asıl mutluluk
öteki dünyadadır, bu dünya geçicidir.(kilise imparator çatışması) Ekonomik güçle
kiliseye giderek siyasal iktidardan pay istemeye başlamışlardır.
 Bu durumda siyasal iktidar dinsel(ruhani) ve kişisel(cismani) olarak 2 ye
ayrılmaktadır, birini papa , ötekini de imparator temsil etmektedir.
 Dünyevi iktidar sahipleri, iktidarlıklarını Hristiyanlık amaçlarına kullanmak
zorundadırlar, papanın otoritesine direktiflerine, emirlerine bağlıdırlar.
 Bu dönemdeki siyasal düşünceyi ve iktidar anlayışını ortaya koyabilmek için, üç
önemli düşünürün görüşlerine yer vermek gerekir,bunlar;
 Aquino’lu Thomas
 Dante
 Ockham’lı William
AQUİNO’LU THOMAS(1224-1274)
 Otuza yakın eseri bulunan Thomas en ünlü çalışması olan Summa Theologica (Toplu
Din Bilim) ile anılan Aquino’lu Thomas, ömrünü çeşitli yerlerde ders vererek
eğitimcilikle tamamlamıştır.
 A.Thomas yaşadığı çağın din ağırlıklı olmasına ve kendisinin de Dominiken tarikatına
bağlı bir din adamı olarak yetişmesine rağmen savunduğu görüşleriyle, “Devlet ve
Yönetim” konularına özgün, yenilikçi, dönemin düşünce yapısının ilerisinde
yaklaşımıyla büyük ölçüde katkıda bulunmuştur.
1-Toplum ve Devletin Ortaya Çıkışı
 A.Thomas da tıpkı Aristotales gibi insanların tek başlarına değil, toplu yaşamalarının
zorunluluk olduğuna inanmaktadır.
 Gereksinimlerini karşılamak, yaşam düzenini kurmak ve sürdürmek için karşılıklı
alışveriş içine olmalıdır.
 Böyle bir düzenin ancak örgütlü bir toplumda gerçekleşebileceğini anlamıştır. Bu
toplumun kurmanın ve ona katılmanın 2 yolu vardır:
 Aile, önce aile içinde toplanır.
 Devlet, bir araya gelir ve bu en küçük sosyal birimde örgütlenir.
 İnsan bütün bunları yaparken de tek bir amacı vardır.
 ORTAK YARARI SAĞLAMAK
 ORTAK YARAR: Örgütlü siyasal yapıya katılan bir kişi, topluma sağladığı çıkar
doğrultusunda toplumda yaratılan yarardan eşit pay alacak, böylece ortaklık
sağlanmış olacaktır.Bu anlamda ortak yarar, kişinin sağlamayı beklediği çıkar ile elde
etme hakkına sahip olduğu pay arasındaki eşitlikçi bağdır.
 Gelişmeyi şöyle formüle edebiliriz:
 İnsanlar-Aileler-Örgütlü Toplum-Devlet-AMAÇ :
 Toplumda ortak yararı sağlamak.
 Devlet nasıl yönetilecektir ?
 Ortak yarar ancak ADALET ile sağlanabilir. Adil düzen, aynı zamanda Devletin de
temelini oluşturur.
 Adil düzenin kurulması yasalarla sağlanır. Yasalar ise Anayasaya bağlıdır. Anayasayı
hazırlayıp uygulayacak olan da Devlet’tir.
 Bu oluşum da şöyle açıklanabilir:
 Devlet-Anayasa-Yasalar-Adalet-Adil Düzen-AMAÇ:ORTAK YARAR.
2-Siyasal İktidarın Kaynağı
 Toplumun mutluluğunu,ortak yararını,iyiliğini gerçekleştirecek, bunun için adil ve
yasalara uygun bir düzen kuracak olan güç, devletin içinde yer alan ve onun
çalışmasını sağlayan mekanizma siyasal iktidardır.
 Aquino’lu Thomas a göre ;
 İktidarın kaynağı Tanrı’dadır.Ama kullanışı yeryüzündeki insanlara, topluma aittir.
 İnsanlar getirdikleri kurumlar ve kurullarla ortak yararı sağlayacaklar, hukuka dayalı
yasaların yönetimindeki devleti kuracaklardır. Yönetimin niteliğini, biçimini
belirlemek toplumdaki insanların görevidir.
 Aquino’lu Thomas siyasal iktidarın düzenli ve ortak yarar amacına uygun çalışması
için bir formül bulmuştur;
 İnsan kaynağı Tanrı’da olan yönetim gücünü kullanırken adil düzeni sağlayacak
yasaları koyacak, bu düzeninde özünde Tanrı’ya laik olmasına dikkat edecektir.
 Aquino’lu Thomas kurduğu sistemi işletecek yönetim biçimini de bulmuştur:
 KARMA YÖNETİM
Bu yönetim biçimi üç siyasal rejimin karmasından doğabilir.Bunlar:
Monarşi ; Tirani
Aristokrasi Oligarşi
Cumhuriyet Demogoji
Böyle bir yönetim modelinin seçiminin iktidarların haklılığı, meşruiyet, sorunundan
kaynaklandığı söylenmektedir.
Zorbalıkla elde edilen iktidar, ,iktidardakilerin yetkilerini kötüye kullanması; meşruiyet
kaybolur.
3’lü yönetim bozularak oligarşi, tiranlık ve demagojiğe dönüşecektir.
 Aquino’lu Thomas’a göre en iyisi söz konusu üç yönetimin en mükemmel yanlarını
uygulamaya taşıyarak karma bir yönetim modeli oluşturmaktır.
 Böyle bir yönetimde kral başta olacak ,ortak yararı sağlamak için yasalara uygun
olarak ülkeyi yönetecektir.Ama onu yalnız bırakmayacak, hemen yanına bir
“danışmanlar meclisi”gelecektir. Bununla da yetinmeyen Thomas, “ halkın denetimini
” bu rejimin güvencesi olarak görmüştür.(Kral-Soylular-Halk üçgeni)
 Başta bulunan kral eğer kendisine bağlayıcı kuralların,yasaların dışına çıkarsa ne olur
?
 A.Thomas’a göre:Halkın direnme hakkı doğar.Bu durumda kralı uyarmak, ona
yasaların ve ortak yararın gücünü hatırlatmak halkın görevidir. Uyarırlar sadece ona
rağmen kral uymazsa; Tanrının Kralı doğru yola sevk etmesi için dualarına devam
edeceklerdir. Çünkü iktidarın kaynağı Tanrı’dadır
 Laikliğin kapılarını aralamıştır.
• Devleti ve toplumu insanın eseri sayan Aquino’lu iktidarın kaynağını Tanrı’ya
bağlamış ama rejimin işlemesini de halkın katkısını da dayandırıp karma yönetim
modeli yaklaşımıyla demokrasinin gerekliliğine gelecekteki önemli yerine işaret
etmiştir.
• Aquino’lular yönüyle de din ve devlet işlerinin ayrılması (cismani- dinsel devlet
ayrımının) habercisidir.
3-Hukuk Anlayışı ve Yasaların Düzeni
 Thomas’a göre yasa ve akıl arasında doğrudan kopmaz bir bağ vardır; ‘‘Yasa ortak
yararı gözettiği için akıllıca ancak,herhangi bir kimsenin aklıyla değil fakat topluluğun
veya topluluk adına hareket eden prensin aklıyla yapılabilir.’’
 Böylece yasanın,üç temel özelliği belirlenmiştir:
 Akılla düzenlenmiş olacak,
 İradenin ürünü olacak,
 Ortak yararı gerçekleştirmeyi amaçlayacak.
 Thomas yasaları dörde ayırmaktadır:
 ÖLÜMSÜZ YASA (Tanrısal akıl tüm evrende egemendir ve her şeyi düzenler.
 DOĞAL YASA(Ölümsüz yasanın insan aklına yansımasıdır) bu şekilde insanoğlu
ortak yarara yönelik gerekli düzenlemeleri yapar.
 İNSANSI YASA (Toplumun ortak iyiliğini gözetme amacı taşır)(pozitif yasa). Doğal
yasanın uygulamaya taşınarak ve yaptırıma bağlanarak toplumda geçerliliğinin
sağlanmasıdır.
 TANRISAL YASA (Bizlere inançla ulaşan tanrının kurallarıdır ki insan aklı bu ilkeler
bütününü kavramaya yetmez) doğal ve insansı hukuku yasaları tamamlar.
Hukukun son amacı; eşitliği sağlamak .
DANTE ALİGHİERİ (1265-1321)
 Batıda kilisenin güçlü olduğu Orta Çağ’da papalar Hristiyanlığı yalnız bir din olarak
değil, insanların bütün işlerine uygulanmak istenen bir düşünce olarak kabul etmiş ve
bu yönde tezler geliştirmiştir.
 Bütün bu gelişmeler, ruhanilik karşıtı ve seküler otorite yanlısı siyasal düşüncenin
gelişmesine neden olmuştur.Bu düşüncenin önde gelenlerinden biri de Dante Alighieri
dir.
 SEKÜLERLEŞME = İnsanların yaşamlarında dini referans olarak görmemesi, dinin
toplumsal alanda etkinliğinin zayıflamasıdır.
A-Yaşamı ve Eseri
 Dante,siyasal ve edebi eserler ortaya çıkarmıştır.Brunetto Latini’nin öğrencisi olan
Dante ondan oldukça fazla etkilenmiştir.
 Dante’nin siyasal düşüncelerini ortaya koyduğu en önemli eseri, “LA
Monarchia”(MONARŞİ) adlı eseridir.Bu eserinde kilisenin iddialarını
cevaplarken,siyasal bütünleşme özleminin yansıması olarak Papa-İmparator ilişkisini
ele almış ve Orta Çağdaki Roma İmparatoluğu’nun evrenselliğini savunarak barışın
nasıl kurulacağını açıklamıştır.Siyasal düşüncesini “barış” üzerine yoğunlaştırmıştır.
 Üç kitaptan oluşan Monarşi adlı eserinin yanı sıra edebi kişiliğinin yansıması olan
“İLAHİ KOMEDYA” adlı eserinde,Orta Çağ yaşamını ve düşünce yapısını şiirsel
anlatımıyla ortaya koymuştur.Bu şiirsel ve imgesel yolculukta dünyadaki fenalıkların
nedeni,evrensel bir imparatorun yokluğu olarak görür.
 Dante’nin eserlerinde ortaya koyduğu düşüncelerin oluşumunda Tevrat ve İncil’in
yanı sıra,Platon,Aristotales,İbn-i Rüşt ve Aquiolu Thomas’ın etkileri büyüktür.
 Dante’nin Latince olarak üç kitap halinde yazdığı MONARŞİ adlı eserinde ilk kitap
imparatorun gerekliliğini,ikinci kitap Roma İmparatorluğunu,üçüncü kitap dünyeviruhani iktidar ayrımını anlatmaktadır.
B-EVRENSEL MONARŞİ
 Dante“Monarşi”adlı eserinde esas olarak papalıktan tamamen bağımsız,dünyayı
kaplayan bir dünyevi düzeni savunurken bu düzenin monarşi olması gerektiğini ileri
sürer.
 Dante’ye göre;bir insan bütün güçlerini mutluluğa ulaşmak için kullanır.İnsan
diğerlerini düzenleme ve yönetme yetkisine sahiptir ve bunu kullanmazsa mutluluğa
erişemez.Bu nedenle bir ailede mutlaka bir kişi düzenleyici ve kural koyucu olmalıdır.
 Yurttaşlar için güvenli yaşamı tek kanun koyucu sağlayacaktır. Tek kral bunu çok
rahat yapar.
 Monarşi için tek bir kral, monark yada imparator.
 Dante’nin düşündüğü devletin unsurları :
 Dünyadan oluşan bir ülke
 İnsanlıktan oluşan nüfus
 İmparatorluktan ibaret bir hükümet
 Dante’nin öngördüğü “Evrensel İmparatorluk”devletin asıl amacı olduğunu
düşündüğü barışı,özgür yaşamayı sağlama fikrinin eseridir.Dante bu nedenle ilk
kitabında,dünyanın tek bir monarşi ile idare edilmesi gerektiğini ispatlamaya çalışır.
 İnsanların amacı mutluluğa ulaşmaktır ve insan sosyal bir varlıktır. Bütün insanlar
birleşerek mutluluğa ulaşırlar.
 Hükümdar her şeye sahiptir, dolasıyla her türlü hırstan uzaktır.
 Dante’ye göre, insanların mutlu olması özgür olmalarına bağlıdır.Devletin
amacı,dünyevi yaşamın nihai amacını,aklın egemenliğini gerçekleştirmektir.Bu
amaç,evrensel çıkarlar yani barış,özgürlük ve adalettir.

Bütün insanlar tek bir devletin teb’ası olduğundan, teb’a hükümdara değil, hükümdar
teb’aya hizmet eder. Bu nedenle de insanlar evrensel monarşide en fazla özgürlüğe
kavuşacaklarından mutlu olacaklardır.
 Dante’nin savunduğu evrensel monarşi, insanların birliği için, ulus üstü bir siyasal
yapı oluşturmaktadır.
 Evrensel monarşi, devletin barış, özgürlüğü, refah sağlama fonksiyonunu öne
çıkarmıştır. İnsanların birliği ile dünyadaki çatışmaları önlemeye çalışmıştır.
C-Tanrının Lütfu Olan Roma İmparatorluğu
 Dante’ye göre ,Romalılar en asil insanlardır.Onların kuralları sadece kendi iyileri değil
gayeleri ortak iyiliktir.Romalıların imparatorluk kurmaları ilahi takdirin
eseridir.Dolayısıyla Romalıların hakim ulus olmaları Tanrı’nın iradesine uygundur.
 Roma tarihte mucizelerle kurtulmuştur. Mucizeler Tanrı
iradesinden
kaynaklanmaktadır. Dolasıyla Roma, Tanrı iradesine dayanmaktadır.
 Dünyevi otoriteyi gene de ruhani değerlere dayandıran Dante, Romalıların otoritesinin
doğrudan doğruya Tanrı’dan geldiğini, papanın aracı olmadığını düşünmektedir.
Dolayısıyla kilise, imparatorluğun yükselmesine engel olmayacaktır. Bu düşünce
Floransaya dönme arzusunun yansımasıdır.
D-Dünyevi Otoritenin Kiliseye Dayanmaması
 Dante
Monarşi
adlı
eserinin
son
kitabında
kilisenin
üstünlüğünü
sorgulamaktadır.Papaların üstünlük iddialarına karşı çıkarken ilk hareket
noktası,imparatorun otoritesinin doğrudan doğruya Tanrı’dan geldiği ve kiliseye
dayanmadığıdır.
 Dante bu düşüncelerinde İncil’den yararlanır.Örneğin,papalık yanlılarınca güneş
papalığa,ay da imparatora benzetiliyor ve ayın ışığını güneşten aldığı
savunuluyordu.Ancak Dante bu iddialara karşı güneş aya sadece ışık verir,ayın
yaratılması ve hareket etmesi Tanrı’nın eseridir diyerek imparatorun da iktidarını
papadan almadığını ileri sürmektedir.
 Dante’nin kesin olarak ortaya koyduğu,imparatoru kiliseden bağımsız kılma
görüşüdür.Zira imparatorluk kiliseden önce ortaya çıkmıştır.
 Papa, imparatora imparatorluk unvanını vermiştir. Dolasıyla imparatorluğun kaynağı
papadır görüşü hakimdir. Dante bu görüşe karşı çıkar ve imparatorluktan da zaman
zaman papaları makama çıkardıkları yada indirdiklerini ifade eder.
 Dante kilisenin dünyevi iktidarı gasbetmek istediğini düşünür. Dünyevi ve ruhani
iktidarların papanın elinde birleştirilmesini,insanlığı perişan eden fenalıkların başlıca
kaynağı olarak görür.
 Söz konusu meselelerden hareketle Dante, papalık ve imparatorluğun ayrı iktidar
alanları olduğunu, her ikisinin de kendi alanlarının en üst derecesini işgal ettiğini
söyler.Böylece ruhani-dünyevi ayrımını ortaya koyar.Farklı alanları olan bu iki
iktidarın birbirine bağlanamayacağını savunur.
 Her iki iktidarın kaynağı tanrıdadır. Bu yüzden papanın dünyevi iktidar üzerinde
hiçbir etkisi yoktur. İmparator papaya karşı bağımsızdır. Ama ona saygı göstermelidir.
Eşittirler ve amaç barışı sağlamaktadır. Devletin din dışı karakteri vardır ve devlet
özgürlük adalet ve barışı sağlamakla görevlidir.
 Dante görüşleriyle sekülerleşmeye katkıda bulunmuştur. Seküler reaksiyon.
Ockham’lı William
•
1280 ile 1300 yılları arasında doğduğu ve 1349 veya 1350 yılında öldüğü tahmin
edilmektedir.
•
William, Fransisken Tarikatı’na katılmış ve Oxford ve Paris Üniversitelerinde
öğrenimini tamamlamıştır.
İnancın Özgürlüğü
•
•
•
•
•
•
William’a göre, insan aklı kutsal değerleri kavrayamayacak kadar sınırlıdır. Dünyevî
bilgi ancak deney yoluyla elde edilebilir. Deneyle ortaya konulamayan bir düşüncenin
doğruluğu ileri sürülemez.
Kutsal kitabın açıkladığı doğaüstü varlıkları akla dayanarak açıklamak mümkün
değildir. Tanrı’nın bize bahşettiği akıl, dünya işlerini çözmek için tek geçerli araçtır.
Tanrı’nın birliği ve kudreti yalnızca bir inanç konusu olabilir çünkü bunu sınırlı insan
aklının ürünleri olan akılla ve mantıkla ispat etmek mümkün değildir.
Bu nedenle Tanrı ve diğer doğaüstü varlıklar dünyadaki sorunları çözmek için
kullanılamazlar.
Dünyadaki olayların çözümlenmesi, insan aklının görevidir.
Dünyada ki olayları anlamayı, çözümlemeyi kendi aklımızın buyruklarına uyacak
biçimde yaratılmamız, bizi güden doğal yasamızdır. Bu doğal yasanın ölümsüz yasa
ile hiçbir ilgisi yoktur.
William, Akıl ve inancın birbirinden ayrılması gerektiğini savunmuş ve papa’ya karşı
Fransiskenlerin safında yer almıştır.
Devlet-Kilise Ayrımı
•
William, pozitif hukuku tanrısal kaynaklı olmaktan kurtarmış, buradan da devlet ile
kilisenin ayrılmasına varmıştır.
•
Papa’ların dünyevî işler üzerindeki etkilerinin din ile çeliştiğini, bu etkinin ortadan
kaldırılması gerektiğini savunmuştur.
•
Papaların şahsî iktidarlarını muhafaza amacı ile siyasi taleplerde bulunduklarını ve bu
taleplerin uluslar arasında çatışmaya neden olduğunu düşünür.
•
Bu nedenle Papalık sadece ana görevini, yani din işlerini yönetmeli ve dünya
işlerinden tamamen çekilmelidir. Papa’nın dünya işlerindeki gücünün artması,
Hristiyanların giderek köleleşmesine neden olacaktır.
•
Ayrıca William, Papalığın gerekli olup olmadığını da sorgulamıştır.
•
Dünya işlerinin mükemmel ilerleyebilmesi için ise Monarşinin sürdürülmesi
gerektiğini savunmuştur. Monarşik yöneticilerin, yönetimi altındaki kişilerin ortak
iyiliğini, ortak çıkarlarını koruyacağını ve kollayacağını düşünmüştür.
Binaenaleyh, halkın yöneticinin zulmüne karşı direnme hakkını söylemeyi ihmal
etmemiştir. Eğer yönetici halkın çıkarlarına ters düşen hareketlerde bulunursa, halkın
yöneticiye itaat zorunluluğu ortadan kalkar.
Dönemin baskın düşüncesinin aksine, William yönetim gücünün Papa’dan alındığı
düşüncesine, ilâhi yönetim hakkına karşı çıkmıştır. Ona göre, iktidarın kaynağı halktır.
•
•
•
•
İki başlı bir yönetim biçimi öngörmüştür. Buna göre Papa, ruhanî yetkisini aşarak
devlet yönetimine karışırsa, imparatorlar kilisenin işlerini düzene sokmak için
harekete geçebilirler. Papa din kurallarına uymadığında, imparator bir genel kurul
toplar ve Papa’yı görevden uzaklaştırabilir.
Aynı şekilde, İmparatorların devlet yönetiminde işlediği günahlardan dolayı da
Papa’nın yargı hakkı doğar ve Papa bu durumda yetkisini aşarak imparatorlara
müdahale edebilir.
İslâm Dünyasında Devlet ve Siyasal Düşünce
Devlet Düzeni
Kabile yaşamı nedeniyle din ve yönetim birbirinden ayrı değildir. Dinsel topluluğa katılan
kişiler, doğal olarak yönetim erkinde de yer bulmuşlardır.
Siyasal iktidar=Dinsel otorite
Mülk allah’ındır ve hiçkimse yeryüzündeki yönetim üzerinde üstün hak iddia edemez. Bütün
islâm ümmeti, bütün ‘’kullar’’ yeryüzünde allah’a vekâlet eder.
İslâm Devletinin Temel Özellikleri
•
•
Belirli bir yönetim biçimi öngörülmemekle birlikte, İslâmiyetten ileri gelen genel,
değişmez, sürekli temel ilkeler söz konusudur.
•
Devlet allah’ındır.
•
Ümmetin devlete itaat esastır. ‘’Şeriatın kestiği parmak acımaz’’
•
Ümmet içinde eşitlik (ırksal ve sınıfsal ayrımcılığı ret) ve adalet esastır.
•
Şûra esası kabul edilmiştir. Devlet adına yapılacak işlerin seçilmiş ve yetkili
bir meclis tarafından idare edilmesi emredilmiştir. (Şûra seçimi farklı
dönemlerde farklı usullerde yapılmıştır)
İslâm devletinin temel özelliği bir din devleti olmasıdır. Bu nedenle insanlar
Müslüman ve Müslüman olmayan olarak ayrılırlar.
•
Müslüman olmayanlar:
•
Zımmîler: İslâm egemenliğini tanıyan gayrimüslimler
•
Kâfirler: İslâm egemenliğini tanımayan gayrimüslimler.
•
Kâfir-i Müst’emenler : İslâm egemenliğini tanımadığı hâlde
islâm devletine sığınanlar.
İslâm Devletinin Ülke ve Dünya Görüşü
•
İslâm bugünkü anlamda bir ülke bütünlüğü öngörmez. İslâm anlamında ülke,
Müslümanların inançlarını açıkça yaşayabildikleri topraklardır. Bu nedenle Dünya üçe
ayrılır:
•
Dârülislâm: Müslüman egemenliğindeki bölgeler.
•
Dârülharp: Müslümanların elinde olmayan bölgeler.
•
Dârülsûlh: Müslümanlar ile barış içinde olan bölgeler.
İslâmda Hukukun Temel Kaynakları
Yasama
•
İslâmda temel kaynak Kuran’dır. Kuran’ın cevap veremediği durumlarda peygamberin
sünnet’ine yani iyi tavır ve davranışlarına, bu da konuya çözüm olamıyor ise kıyas
yoluna başvurulur.
•
Kıyas’ın da çözüm bulamadığı sorunlar için icma yoluna gidilir.
•
İcma-i Ümmet: Bir konu üzerinde, ümmet adına bilgi ve erdem açısından
seçkin kişilere belli bir zamanda danışmaktır.
Kıyas ve İcma, kuran ve sünnete uygun şekilde yapılmalıdır.
Yürütme
Yürütmenin başı Halife'dir. Halife ve diğer kamu görevlilerinin yetkileri İslam hukukunun
temel prensipleri ve maslahatla sınırlıdır.
İlk halife Ebu Bekir’in ‘’Allah ve Peygamberi’nin yolundan ayrılır isem ümmetin bana itaat
borcu ortadan kalkar.’’ sözü bu durumu özetler niteliktedir.
Temel Hak ve Özgürlükler
•
Batısal anlamda kişi hak ve özgürlükleri, batıdan farklı süreçler geçirmiş olan islâm
bölgesinde mevcut değildir. Bunun yerine kişisel özgürlük ‘’kişi egemenliğinden
kurtulup, allahın egemenliğine girmek, kula kulluk değil, Allah’a kulluk etmek’’
şeklinde tanımlanmıştır.
•
Devlete karşı kişiyi güçlendirecek özgürlükler yerine, bölgenin düzensiz yapısı
nedeniyle insanları birbirinden korumaya yönelik, insan yaşamını korumaya odaklı
haklar öngörülmüştür.
•
Kanun önünde eşitlik, Müslümanlar
Müslümanların güvencesi altındadır.
•
Bu haklara ek olarak mesken dokunulmazlığı,çalışma özgürlüğü, suçluların
cezalandırılmasını isteme hakkı, ganimet hakkı, yeraltı servetine katılma hakkı, şan ve
şöhretin korunması gibi haklar da ümmete tanınmıştır.
arasında
geçerlidir.
Gayrimüslimler
•
Adalet, islâm hukuk sisteminde çok önemli bir kavramdır. Adalet, allahın indirdiği ile
hükmetmek, hak sahibine hakkını en kısa zamanda vermektir.
•
Bu haklara karşın, kişilerin de devlete itaat zorunluluğu vardır.
Siyasal Düşünce
•
Yunan filozoflarının eserlerinin çevrilmesi ve islâm bilginleri tarafından incelenmesi
ile islâm dünyası, batı’dan önce Yunan felsefesi ile tanışmıştır.
•
İslâm düşünürleri özellikle Aristo’nun ahlâk üzerine görüşlerinden etkilenmiştir.
•
İslâm düşünürlerinin genel özellikleri, felsefî sorulara cevap ararken inanç ve aklı
uzlaştırmaya çalışmaktır.
İbn-i Hâldun
İbn-i Hâldun Hakkında Genel Bilgiler
Tunus’ta doğdu.Tarih felsefesi alanındaki çalışmaları ile hatırlanan Hâldun; ayrıca pedagoji,
siyaset teorisi ve ekonomi gibi çeşitli alanlarda çalışmalarda bulunmuştur.
•
Arap dili ve edebiyatı, fıkıh ve hadis bilimi ve aklî bilimler ihtisası yapmıştır.
•
Çeşitli idarî görevler üstlenmiştir.
•
Kendisinden sonraki bilim insanlarını etkileyen ‘’Mukaddime’’ isimli eseri meydana
getirmiştir.
İbn-i Hâldun’u Diğer İslâm Düşünürlerinden Ayıran Nedir?
•
Dünyevî konuları dinsel dogmalardan uzak, gerçekçi şekilde ele almıştır.
•
Tüm bilimsel gerçeklerin kökeninin allah’ta olduğuna inandığı hâlde, gerçeğe ulaşmak
için tek yolun deney ve gözlem olduğunu, inancın bu konuda bir çözüm yöntemi
olamayacağını benimsemiştir.
•
Din ve dünya işlerini birbirinden ayırmıştır. Dünyevi işlerde deney ve gözlem yoluna
başvurulması gerektiğini savunmuştur.
•
Adaletsiz toplumda kaos olur. Adalet ve iç-dış güvenlik toplumun temelidir. Aksi
takdirde polis devleti dediğimiz gayri hukuki devlet oluşur.
•
Yönetim gücü ancak hukukun uygulanmasıyla gerçekleşir. Hukuk yönetim tarafından
uygulanır. Hâkimiyet halktadır. Adalet olmasa gelişme olmaz.
•
Egemenlik silahlı güç bulundurma imtiyazıdır.
•
Devletin din devleti olmayacağını savunmuş ve halifelik ile devleti birbirinden
ayırmışrır.
İbn-i Hâldun’un Toplumsal Yaşama İlişkin Görüşleri
•
İbn-i Hâldun’a göre toplumsal yaşam bir zorunluluktur. Toplumsal yaşam dışında
insanların varlıklarını sürdüremeyeceklerini düşünür.
•
İnsan, yaşamı için elzem olan ekonomik gücü yalnızca toplumsal yaşam içinde
elde edebilir. Kendi başına besinini ve yaban hayatına karşı güvenliğini tedarik
edemez.
•
Toplumsal yaşam, otorite boşluğu ile sürdürülemez. Dış tehdide ve birbirlerine
karşı korunabilmeleri için bir düzenleyici güç gerekir. Bu bazen tek kişi,
bazense bir azınlık olabilir. Bu düzen sağlayıcılar toplum yaşamının ihtiyaç
duyduğu otoriteyi sağlarlar.
İbn-i Hâldun’a göre, toplumlar yaşadıkları bölgeye, iklim şartlarına ve üretim biçimlerine
göre farklılaşır ve ‘’Yerleşik toplum’’ ve ‘’Göçebe toplum’’ olmak üzere iki temel biçime
bürünürler.
Göçebe Toplum
•
Tarım ve hayvan yetiştiriciliği ile uğraşırlar.
•
Sadece zorunlu gereksinimlerini karşılayabilecek düzeyde kazanabilirler.
•
Zamanla ihtiyaçlarından fazlasını kazanarak zenginleşebilir iseler, kentlerde
yaşayanların yerini almaya çalışırlar. Daha uygar ve yerleşik bir hayata geçerler.
Yerleşik Toplum
•
Sanayi ve ticaret ile uğraşırlar.
•
Gereksinimlerinden fazlasını elde etmek için çalışırlar.
•
İbn-i Hâldun’a göre göçebe yaşamı kent yaşamının temelidir ve kentler zenginlik ve
bolluk nedeniyle, rahat yaşam isteği ile ortaya çıkarlar.
•
Göçebe, kabile ve aşiret gibi yapılanmalara sahip toplumlarda hukuk, kendiliğinden
oluşan kurallar ile zuhur etmektedir.
•
Devlet ise ancak ‘’medine’’ yani kent aşamasında söz konusu olur.
Devlet Anlayışı
•
‘’İnsanlar, insanlıklarının doğal gereği olarak,her toplulukta, kiminin kimine
saldırısını,haksızlığını önleyebilecek bir düzenleyici ve yargılayıcı güce gerek
duyarlar. Bu gücün, o yakınlar birliğinin yardımıyla, yönetilenlere egemen olması
gerekir. Yoksa o güç, söz konusu işlevinde yetersiz kalır. İşte bu egemenlik devlettir.’’
•
Egemenlik ve devleti toplumun varlık şartı olarak görmektedir.
•
Devleti doğal bir varlık olarak niteler.
•
Devlet egemenliğini, yakınlık bağının vardığı son basamak olarak yorumlar.
•
İbn-i Hâldun’un anlayışına göre, devlet biyolojik bir yapıdır. Tıpkı insan gibi, devletin
de doğuş,gelişme,yaşlanma ve ölüm safhaları vardır. Devlet nihaî sona geldiğinde
yıkılır lâkin toplum kalır. Bu toplum da yeni bir devlet nizâmı meydana getirerek
varlığını sürdürmeye devam eder.
•
Devlet bedevîler ve kentlilerin çatışması ile son evrelerini yaşar. Bu süreç ekonomi ve
refah isteği nedeniyle yaşanır. Bir hanedan gider, yeni bir hanedan başa gelir. Bu
döngüsel nitelik, devletin değişimini sağlar.
•
Adalet, devletin sine qua non’u, olmazsa olmaz özelliğidir. Toplum yönetimin
adaletine inancını yitirdiğinde yönetime ve kendileri olan güvenleri kırılır. İnsanın
içinde var olan şeytan, zulüm ve hak yeme isteği, işte bu gibi durumlarda açığa çıkar.
Adalet insanları bu lânetten korur, insanı kendi şeytanından, birbirlerinin
şeytanlarından uzak tutar.
•
Ancak devlet yöneticileri, yönetimde iken elde ettikleri güç nedeniyle yozlaşır,
zenginlik onları kendisine köle eder. Onlar da bu zenginliği kullanarak eskiden eşit
oldukları kişileri kendilerine köle ederler. İşte bu adaletsizlik, devlet nizâmının
çöküşüne neden olur.
•
Mukaddime Eserinde Yöneticileri Bu Çöküşten Uzak Durmaları İçin Yol Göstermeye
Çalışan İbn-i Hâldun, Yöneticilere Öğütlerde Bulunur,,,,,
•
İbn-i Hâldun’a göre, devlet egemenliği kendini dışa karşı egemenlik ile gösterir ve bu
şekilde güç kazanır.
•
Devlet, merkezî bir cebir kuvveti örgütlenmesidir. Egemenlik olmadan devlet olamaz.
•
Devlet sadece bir ‘’ortak çıkar sağlama ve bu çıkarları koruma’’ örgütü olarak
nitelendirilemez. Devlet ayrıca başka sosyal olguların (toplumlar arası rekabet, savaş,
iktidar hırsı, korunma arzusu gibi) da yaşandığı bir kurumdur.
•
Monarşi konusunda İbn-i Hâldun diğer ortaçağ islâm düşünürleri ile hemfikirdir.
Monarşinin normal bir yönetim biçimi olduğunu savunur. Ancak din ile devletin
bütünlüğünü savunanlara karşı çıkar.
•
Halifelik şeriattan, devlet ise sonradan kabul edilen siyasal kurallardan meydana gelir.
•
Kitapsız ve peygambersiz de devlet kurulabileceğini ve yönetilebileceğini, bu ikisinin
birliğinin elzem olmadığını savunur.
•
Bir toplum için egemen kişinin bir gereklilik olduğunu savunur, lâkin bu kişinin
peygamber ve halife gibi dinsel bir kisveye ihtiyacı olmadığını ileri sürer.
•
Bu düşüncenin devamı olarak, halifeliğin yalnızca bir geçiş dönemi ürünü olduğunu
düşünmüş ve ayrı bir yönetim biçimi olarak irdelemiştir.
Ayşe Buse Mutlu – Hüseyin Zeybel ortak çalışmasıdır.