borçlar hukuku genel hükümler ı yargıtay kararları

T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 1996/1734
K. 1996/2495
T. 18.3.1996
• İLTİHAKİ SÖZLEŞMELER ( Doğalgaz Abonman Sözleşmesi )
• DOĞALGAZ ABONMAN SÖZLEŞMELERİ ( Kamu Düzenine Aykırı Hükümlerin
Tüketiciyi Bağlamaması )
• HAKİMİN HUKUK YARATMASI ( Hakimin Kamu Düzenine Aykırı Sözleşmeyi Yok
Sayarak Yeni Fiyatlar Belirlenmesi )
• BAKANLIK TEBLİĞİNE GÖRE ÜCRET ( Doğalgaz Abonman Sözleşmesinde )
• TÜKETİCİNİN KORUNMASI ( Doğalgaz Abonman Sözleşmelerinde Bakanlığın
Belirlediği Üst Sınırları Aşacak Tarifeler Uygulanması )
2709/m.2,5,167,172
743/m.1,2
818/m.19,20,21,24
ÖZET : Belediyelerin EGO İşletmeleri ile tüketiciler arasında düzenlenen "Doğalgaz
Abonman Sözleşmeleri"; Özel Hukuk Kurallarına tabi, iltihaki sözleşmelerdir.
Hukukumuzda sözleşme özgürlüğü varsa da, tekel durumundaki İdareler, sözleşmelere, kamu
yararına, kamu düzenine aykırı hükümler koyamazlar.
Bu nedenle, Enerji ve Tabii kaynaklar Bakanlığının, "Doğalgaz Satış Fiyatı Kararları
Tebliği"ndeki üst sınırı aşacak tarifeler ve sözleşmede bu tarifelerin uygulanmasına imkan
verecek maddeler tüketiciyi bağlamayacağından, dava halinde, hakim, sözleşmenin İdari
Yargıda iptal edilmesini istemeden, yasakoyucu gibi hareket etme yetkisine dayanarak, hukuk
devleti ve sosyal adalet ilkesi gereğince tüketiciyi koruyacak şekilde, yasaya aykırı şekilde
konulan sözleşme hükmünü yok sayarak, Bakanlık tebliği doğrultusunda gerçek alacak ve
borç miktarını tesbit etmelidir. ( YİBK., 5.4.1944 gün ve 4/12 s. ) ( KHK.-186 s. ( 13.12.1983
Ta. ) m. 2/e, 10/e ) ( KHK.-397 s. ( 2.1.1990 Ta. ) m. 1,2 )
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı
nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün
süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine; dosya incelendi, gereği konuşulup
düşünüldü:
KARAR : Davacı, Ankara Elektrik Havagazı ve Otobüs İşletme Müessesesi'nce ( EGO. )
düzenlenen fatura ile yöneticisi olduğu apartmanın doğalgaz tüketim bedelinin 60.254.000
TL. olarak hesaplandığını, oysa 1995 tarihinden itibaren yürürlükte olan ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığının "Doğalgaz Satış Fiyatı Tesbit Kararı Tebliği'ne" göre, Botaş'tan
doğalgaz alan, dağıtım kuruluşlarının ( EGO.'nun ), Botaş'ın satış fiyatına % 30'dan fazla
olmamak üzere zam yaparak, satış fiyatı tesbit edebileceğini, o nedenle davalının ancak
doğalgaz azami satış fiyatını m3 için, KDV hariç 7424 TL. olarak belirleyebileceğini öne
sürerek, yasalara aykırı ve haksız alınan 29.840.676 TL. nin iadesine karar verilmesini
istemiştir.
Davalı, abonman sözleşmesini imzalayan davacının; genel ve özel şartları, yürürlükteki ve
yürürlüğe girecek yeni tarifeler ile doğacak tarife farklarını ödemeyi kabul ettiğini, doğalgaz
tarifelerine göre fatura bedelinin doğru olduğunu savunmuş, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, Belediye Encümeninin fiyat belirlenmesine ilişkin kararının iptali yönünden
idari yargıda dava açılmadığı, sözleşme hükümlerinin bağlayıcı olduğu, o nedenle tüketim
bedelinin İdarenin tarifelerindeki esasa göre hesaplanmasında hukuka aykırı bir yön
bulunmadığı kabul edilmiş, fazla ödenen 725.532 TL.'nin tahsiline, fazla istemin reddine
karar verilmiştir. Hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
1- Davacının temyiz itirazlarının incelenmesinde; hemen belirtelim ki; uyuşmazlığın sağlıklı
çözümü için yanlar arasındaki "Doğalgaz Abonman Sözleşmesi"nin kapsamı ve hukuki tanımı
ile davada doğrudan uygulanması gerekli yasa maddelerinin incelenip tartışılması
kaçınılmazdır.
a ) Yasal düzenlemeler : 9.2.1990 günlü Resmî Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren 397
sayılı "Doğalgazın Kullanımı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 1. maddesi ile; ithal
edilen veya yerli doğalgazın satışı; satış fiyatının tesbiti ve ülke içinde dağıtımına ilişkin yetki
Botaş'a verilmiştir. 3. maddenin 2. fıkrasıyla da; "doğalgazın ithali, satışı, satış fiyatının tesbiti
ve dâğıtımı konusu ile ilgili olarak 1580 sayılı Belediyeler Kanunu; 3030 sayılı Büyükşehir
Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun ve diğer Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde bulunan hükümler dikkate alınmaz" denilmiştir.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanunun 2/e ve
değişik 10/e maddeleriyle, yeraltı ve yerüstü Enerji ve Tabii kaynaklar ile ürünlerinin üretim,
iletim, dağıtım ve fiyatlandırma esaslarını tesbit etmek, kamu yararı ve piyasa ihtiyaçlarını
dikkate alarak tüketiciye yapılan her türlü enerji satışında taban ve tavan fiyatlarını belirlemek
ve uygulanmasını denetlemek görevi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına verildiği
görülmektedir. Bu yasal görev ve yetkilerle donatılmış anılan Bakanlık, 31.1.1995 günlü
Resmî Gazete'de yayınlanan 1995/1 sayılı Doğalgaz Satış Fiyatı Tesbit Kararını tebliğ etmiş
"Dağıtım Kuruluşlarının Botaş'tan aldıkları gazın şehirlerde konut, resmî daire ve ticarethane
tüketicilerine uygulayacakları satış fiyatları:
- Alt sınırı; Botaş'ın bu kuruluşlara satmış olduğu ve her üç ayda bir açıkladığı fiyatın az
olmamak,
- Üst sınırı ise; Botaş'ın bu kuruluşlara satmış olduğu ve her üç ayda bir açıkladığı fiyatın %
30'dan daha fazlası olmamak üzere Bakanlığımızca tesbit edilmiştir" duyurusunda
bulunmuştur.
b ) Sözleşme hükmü : Yanlar arasında düzenlenen "Ankara Elektrik Havagazı ve Otobüs
İşletme Müessesesi'nce Isınma ve İhtiyaçları ile sınai tatbikatta Kullanılan doğalgaz satışına
dair Abonman Sözleşmesi'nin IV. Bölüm, Tarifeler Başlıklı 24. Maddesiyle, doğalgaz satış
bedelleri davalı Kurum'un yetkili kurullarınca kabul olunan tarifeler uyarınca tahakkuk
ettirileceği kararlaştırılmıştır. Görüldüğü üzere, fiyat belirleme yetkisi, sözleşmeye konan
hüküm ile davalı Kurum'a tanındığı, böylece, yasa ve sözleşme hukümlerinin çatışmakta
olduğu açıktır. Şu durum karşısında, birbirine aykırı yasa normu ile sözleşme hükmünün
hangisine üstünlük tanınacağının belirlenmesi zorunludur. Türk Hukuk Sisteminde kural
olarak, sözleşme serbestliği ilkesi kabul edilmiş olduğu tartışmasızdır ( BK. md.19 ). Kural
olarak kişiler; Özel Hukuk alanında diğer kişilerle olan ilişkilerini hukuk düzeni içinde
kalmak, özellikle emredici hukuk kurallarına aykırı olmamak koşuluyla serbestçe düzenler ve
diledikleri konuda, diledikleri ile sözleşme yapabilirler. Ancak bu özgürlüğe; kamu düzeni
açısından bazı sınırlamalar getirilmiştir ( BK. md.19,20 ). Gerçektede, bir sözleşmenin
bünyesinde topladığı hak ve borçlar,yasaların kesin surette emreylediği hukuki normlarıyla
yasalarla ve kamu düzeni ile çatıştığı takdirde hukuka aykırıdır ve geçerli olmaz ( BK. md.
19,20/1 ). Bu yönü hakim, doğrudan gözetmekle yükümlüdür. Kamu düzeni, kamu yararı
düşüncesi ile konulmuş Özel Hukuk düzenidir ( Bkz., Becker H., Borçlar Kanunu, Çev.
Bülent Olcay, Arik.1967, Sh. 97 ). Yine, buyurucu hukuk kuralları, yanların tersini
kararlaştırmalarına izin verilmeyen, kesinlikle uygulanması gereken kurallardır. Sözleşmenin
içeriği buyurucu hukuk kurallarıyla çatışması halinde hukuka aykırılık ortaya çıkar.
Belirtilen hukuk kurallarının ışığında, az yukarda açıklanan yasa hükümlerinin metnine,
yazılış biçimine ve güttüğü amaca bakıldığında; doğalgaz ürünlerinin tüketiciye yapılan
satışında taban ve tavan fiyatlarını belirlemek ve uygulamak yetkisinin, Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığına verildiği, kamu yarar ve düzenini korumak amacıyla buyurucu
normlar olarak düzenleme yapıldığında, kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır. Nitekim,
yasanın sözünde dahi "Kamu Yararı" sözcüğüne özellikle yer verilmesi de, bu sonucu
doğrulayan diğer bir unsurdur. Hal böyle olunca, sözleşmenin 24. maddesi ile fiyat
belirlemeye yönelik yetkinin davalıya bırakılması sözü edilen yasanın amir hükümlerine
aykırı olduğu için, BK.nun 19. maddesi gereğince hükümsüzdür. O nedenle, sözleşmenin bu
koşulu davacıyı hukuken bağlamaz ve onu doğalgaz satış fiyatları yönünden bir edim yükümü
altına sokmaz. Dahası, sözleşme serbestiyesi ve özgürlüğü kuralına sığınarak doğalgaz satış
fiyatlarının tesbitini ilgili Bakanlık tekeline veren, aksine başka kurumların düzenlenmesini
yasaklayan buyurucu hükümlerden sıyrılmak için, sözleşmeye 24. madde ile düzenleme
getirilmesi yasaya karşı hileye başvurma olur ve doğrudan doğruya emredici hukuk kuralına
aykırı davranma ile özdeş anlamdadır. Yine Hukuk Devletinde; bir kurumun, yasaların
emredici hükümlerini ihmal ederek, iltihaki sözleşmelere özgü avantajlardan yararlanmak
suretiyle kendi yararına sözleşmeye hüküm koyması, yetki gasbı niteliğinde olup, MK.nun 2.
maddesine aykırıdır. Bu tip girişimler hukuk düzenin ve genel hukuk duygusunun ağır şekilde
zedelenmesine yol açar ve hukuki güven sarsılır. Davada; birde "İltihaki Sözleşmeler"in
hukuki yapısı yönünden de tartışma açmakta yarar vardır. İltihâki sözleşmeler; ( Contrada d'
addesion ) bir kamu hizmeti ifa edip, hukuken veya eylemli olarak tekel durumu arzeden ve
tüketicinin bağlanması gereken ( nakliye müesseseleri, elektrik, havagazı, doğalgaz, PTT
sözleşmeleri gibi ) standart hükümleri içeren ve tüketicilerin olduğu gibi bağlanmak
zorunluğunda kaldığı sözleşmelerdir. Bu sözleşmelerde, taraflardan biri olan İdare, önceden
sözleşme koşullarını hazırlayarak bir icap şeklinde, umuma arzeder ve hizmetten yararlanma
ihtiyacı içinde olan yurttaş bunları zimnen kabul etmek suretiyle bağlanır. Genel koşulları
önceden tesbit eden taraf, bunlarda değişiklik yapma olanağına sahiptir. Ekonomik bakımdan
güçlü olduğu için karşı tarafın ileri sürebileceği değişiklikleri kabule yanaşmaz. Bu durumda
taraflardan birinin kendi şartlarını diğerine dikte etmesine yol açan bir sözleşme özgürlüğü;
özgürlük olmaktan çıkıp bir ayrıcalık halini kazanır ( Bkz. 5.4.1944 gün ve 12 sayılı İçtihadı
Birleştirme Kararı, Tüketicilerin Korunması ve Sözleşme Özgürlüğünün Bu Açıdan
Sınırlanması, Prof. Dr. Haluk Tandoğan, Ankara-1977, Sh. 24 vd. ).
Tüketicinin korunmasının ortaya çıkardığı sorunlardan birisi de tüketicilerin genel işlem
şartları yoluyla sömürülmesinin önlenmesidir. Ekonomik bakımdan güçsüz olanların
korunması, Anayasamızda belirtilen "Sosyal Hukuk Devleti" ve "İktisadi ve Sosyal Hayatın
Adalete Göre Düzenlenmesi" eş söyleyişle "Sosyal Adalet" ilkelerinin bir gereğidir. Sırası
gelmişken hemen vurgulayalım ki, hakim, Medeni Yasanın 1. maddesinin kendisine tanıdığı
yasa koyucu gibi hareket etme yetkisine dayanarak, özellikle hakların kullanılmasında ve
borçların yerine getirilmesinde objektif iyiniyet kurallarına uymayı öngören MK. md. 2/F.I;
kişiliğin korunmasını düzenleyen MK. md. 24; ahlaka aykırı sözleşmeleri yasaklayan BK.
md.19/F.II gibi genel kurallar altında sözleşme özgürlüğüne tüketiciyi koruyucu sınırlamalar
getirebilir. Gerçektede mahkemeler; somut olayın kendine özgü verileri ve koşullarının
gerçekleşmesi halinde ve yasal genel kurallar çerçevesinde; dikkati özel olarak çekilmeksizin
sözleşmeye konan ve alışılmamış şartlarla, tüketiciyi bağlı tutmamalı ve hükümsüz
saymalıdır. En önemlisi, yargı kararları ile tüketicinin bu yolda korunması hukuk devleti ve
sosyal adaletin bir gereği kabul edilmelidir.
Mahkemece dava reddedilirken doğalgaz satış tarifesine ilişkin Encümen Kararının iptali
yönünden dava açılmadığı nedenine de dayanılmıştır. Oysa, davada öne sürülen maddi olgular
Encümen Kararının yasal dayanaktan yoksun olduğu iddiasını da kapsamakta olup, satış
fiyatlarını belirleyen Encümen Kararı idari bir tasarruftan kaynaklanmamaktadır. Encümen
Kararı, Özel Hukuk Kurallarına tabi Abonman Sözleşmesinin 24. maddesinden güç alarak
çıkarılmıştır. O nedenle, bu davanın içinde çözümlenecek bir sorunun, açılacak ayrı bir dava
içinde çözümlenmesini düşünmek isabetsizdir ( Bkz. 5.4.1944 gün ve 12 sayılı Yargıtay
İçtihadı Birleştirme Kararı ).
Şu durum karşısında; davalı Kurum, ancak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca 31.1.1995
tarihli Resmi Gazete'de yayınlanan 1995/1 "Doğalgaz Satış Fiyatı Kararları Tebliği"ndeki alt
ve üst sınırlar olarak belirlenen değer arasında kalan miktar için; konut, resmî daire ve
ticarethane doğalgaz tüketicilerine, yapacağı satışlara ilişkin olarak fiyat tesbiti yapabilir.
Anılan Tebliğ ile davalıya tanınan yetkinin sınırları bu şekilde çizilip tahdit edildiğinden,
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının tesbit ettiği üst sınırı aşan davalı Kurum'ca,
düzenlenen tarife hükümleri hukuken geçersizdir. Davacıyı bağlamaz ve buna dayanılarak,
hüküm kurulamaz. O nedenle, sözleşme ve yasa hükümleri yanlış yorumlanarak, yazılı
şekilde davanın reddine karar verilmesi usule ve yasaya aykırıdır. Bozma nedenidir.
Mahkemece yapılacak iş; 1.1.1995 tarihinde yürürlüğe giren 1995/1 sayılı Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığının "Doğalgaz Satış Fiyatı Tesbit Kararı Tebliği" hükümleri uygulanmak
suretiyle, yanlar arasındaki gerçek alacak ve borç miktarı tesbit edilmeli hasıl olacak uygun
sonuç çerçevesinde bir karar verilmelidir.
2- Bozma nedenine göre, davalının temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Bir nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan Yerel Mahkeme Kararının
davacı yararına ( BOZULMASINA ), 2. bent uyarınca davalının temyiz itirazlarının
incelenmesine gerek olmadığına, 18.3.1996 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 1995/14823
K. 1996/3463
T. 22.1.1996
• SÖZLEŞME SERBESTİSİ VE KAMU DÜZENİ ( Kamu Alacağının Ödenmesinde
Temerrüt )
• KAMU ALACAĞININ ÖDENMESİNDE TEMERRÜT ( Seçimlik Hakka Sahip
Kuruluş )
• SEÇİMLİK HAK VE EDİMLERİN İFASI ( Sözleşme Serbestisi )
• PTT ABONMAN SÖZLEŞMESİNİN UYGULANMASI ( Sözleşme Serbestisi )
818/m.1
ÖZET : PTT ile abone arasında yapılan sözleşmenin bir maddesinde abonenin adresine fatura
edilecek telefon borçlarını yasal süresi içinde ödememesi halinde PTT'nin telefonu
konuşmaya kapatmaya ve sözleşmeyi bozmaya yetkili olduğu; başka bir maddedeyse borcun
ödenmemesi halinde alacaklı idarenin "gecikme zammı" isteyebileceği belirtilmiştir. Bu
durum karşısında koşullar oluştuğunda alacaklı dilerse, sözleşmeden dönebilecek, dilerse
gecikme zammı ile yetinebilecektir. Alacaklı seçimlik bir yetkiye sahip olup hiçbir surette
yalnızca sözleşmeden dönme ile yetinmek zorunda değildir. Sözleşmede düzenlenen seçimlik
hakkın kullanılması sonucu, sözleşmeyi bozmada gecikme zammı istemekte hukuka
aykırılıktan söz edilemez.
DAVA: Dava dilekçesinde, PTT İdaresinin gönderdiği faturada tahakkuk ettirdiği 1.698.000
lira tutarındaki faizin yasaya ve sözleşmeye aykırı olduğunun tesbitini istemiştir. Mahkemece,
davanın kabulü ile .... .... nolu telefon abonesi olan davacıya tahakkuk ettirilen faizin yasaya
ve sözleşmeye aykırı bulunduğunun tesbiti cihetine gidilmiş; hüküm, davalı Türk
Telekominikasyon A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup,
gereği düşünüldü:
KARAR: Davada, davalı İdarenin hakkında tahakkuk ettirdiği tazminatın yasa ve sözleşme
hükümlerine aykırı olduğunun tesbiti istenilmiş, mahkemece istem kabul edilmiş, hüküm
davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar arasında kurulmuş bulunan ( Telefon Abonman Sözleşmesizin 23. maddesine göre;
"Abone, PTT ile abone arasındaki ilişkilere dair PTT yasa, tüzük ve yönetmelikler ile bu
sözleşmede yer almamış genel mevzuat hükümlerine harfiyen uymayı, yasa, tüzük ve
yönetmeliklerde ücret tarifeleri üzerinde sonradan yapılacak bütün değişikliklerin kendisine
uygulanmasını... şimdiden kabul ve taahhüt eder." Bu hükme dayanan davalı İdare, gecikme
bedeli hakkında yayınladığı genelge ile bundan böyle borcunu son ödeme gününden sonra
ödeyen abonelerden 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanunda
öngörülen gecikme zammı oranı kadar gecikme bedeli alınması hususunu kararlaştırmıştır.
Yukarıdaki sözü edilen genel işlem şartında yeralan koşul, açık ve anlaşılabilir olduğunun
yanında, birden çok anlama gelmeyen, alışılmış olanın dışında bulunmayan bir kayıttır. Aksi
takdirde, sözleşenlerin karşılıklı çıkarlarını adil ve hakkaniyete uygun olarak denkleştirmeyen,
müşterinin çıkarlarını girişimci ( müteşebbis ) yararına kısıtlayan şartlar geçersiz olmak
durumunda kalacaktı.
Şu husus ta önemle vurgulanmalıdır ki; sözleşenlerin, sözleşmenin kurulmasından sonra edimi
( taraflardan birisinin ) tek yönlü bir irade beyanı ile belirleyebilmesi hususunda anlaşmaları
her zaman olanaklıdır. Bundan amaç, aralarında kurdukları hukuksal işlemin içeriğini
belirlemek ve daha önemlisi açıklığa kavuşturmaktır. Bu belirlemenin nasıl yapılacağı
hakkında ( uyuşmazlık konusu olayda olduğu gibi ) sözleşmede herhangi bir açıklık
bulunmuyorsa belirleme yetkisi tamamen serbest olmayıp bunun adil, objektif iyiniyet esasına
ve hakkaniyete uygun bir şekilde yapılması gerekir. Davalı kuruluşun Amme Alacaklarının
Tahsili Usulü Yasasına göre belirlediği ( gecikme zammı ), sözleşenlerin çıkarlarını adil ve
hakkaniyete uygun olarak denkleştiren, üstelik müşterinin çıkarlarım müteşebbis yararına
kısıtlamayan bir yöntemdir.
Öte yandan taraflar, sözleşmedeki edimlerini gelecekte çıkacak yasa, yönetmelik, tüzük yada
kararname hükümlerine göre belirleneceğini kararlaştırabilirler. Zira, ( taraflardan birisinin )
borcun ifasında çıkmış veya çıkacak uyulması zorunlu hükümleri kabullenmesi kişinin
Borçlar Hukuku alanında irade açıklaması olup, kamu hukuku ve düzenini ilgilendiren bir
durum mevcut olmadığı gibi sözleşmede yer alan bu kayıt yasanın emredici kurallarına,
ahlaka ve kişilik haklarına da aykırı bulunmamaktadır.
Bundan ayrı olarak, davacı taraf borcun ödenmemesi halinde davalı idarenin yetkisinin ancak
sözleşmeyi bozmak ( sözleşmeden dönme ) ile sınırlı olduğunu ileri sürmüştür. Bu iddiaya
dayanak olan husus sözleşmenin 26. maddesidir. Bu maddeye göre; "Abone, adresine fatura
edilecek telefon borçlarını, yasalarda belli edilen süre içinde ödemek zorundadır. Bu süre
içinde borcun ödenmemesi halinde PTT, telefonu konuşmaya kapatmaya ve sözleşmeyi
bozmaya yetkilidir." Oysa daha yukarıda sözü edilen sözleşmenin 23. maddesinde borcun
ödenmemesi halinde alacaklı idareye "gecikme zammı" isteme yetkisi tanınmıştır. Bu durum
karşısında koşullar oluştuğunda alacaklı dilerse, sözleşmeden dönebilecek, dilerse gecikme
zammı ile yetinebilecektir. Alacaklı seçimlik bir yetkiye sahip olup hiçbir surette yalnızca
sözleşmeden dönme ile yetinmek zorunda değildir. Bundan dolayı, davalı Kurum'un gecikme
zammını istemek yolundaki seçimlik yetkisini kullanarak ( edimi ) dava etmesinde yasal
hiçbir engel bulunmamaktadır.
Mahkemece yukarıdaki fiili ve hukuki olgular dikkate alınarak davanın reddedilmesi
gerekirken, yazılı şekilde kabulü cihetine gidilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Bu itibarla, yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde
hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün
HUMK.nun 428. maddesi gereğince ( BOZULMASINA ) ve peşin alınan temyiz harcının
istek halinde temyiz edene iadesine, 22.1.1996 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2014/13315
K. 2014/13503
T. 29.4.2014
• TİCARİ KREDİ İÇİN ÖDENEN MASRAFLARIN İADESİ TALEBİ ( Erken Kapama
Komisyonu ve İpotek Fek Ücretinden Doğan Uyuşmazlık/Tüketici Mahkemelerinde
Görülemeyeceği - Davacı Aleyhine Sözleşmeye Konulan Masrafların Yazılamamış
Sayılacağı/Genel İşlem Şartına Açıkça Aykırı Kabul Edilerek İadesi Gerektiği )
• ERKEN KAPAMA KOMİSYONU VE İPOTEK FEKKİ ÜCRETİ İLE KREDİ
MASRAFLARININ İADESİ ( Davacı Aleyhine Sözleşmeye Konulan Masrafların
Yazılamamış Sayılacağı - Genel İşlem Şartına Açıkça Aykırı Olduğu/Bu Bedellerin
Banka Hesabına Girdiği Andan İtibaren Faiz İşletilerek İade Edileceği )
• GENEL İŞLEM ŞARTI ( Ticari Kredi İçin Ödenen Masrafların Erken Kapama
Komisyonu ve İpotek Fek Ücretinin İadesi Talebi/Davacı Aleyhine Sözleşmeye Konulan
Masrafların Yazılamamış Sayılacağı - Genel İşlem Şartına Açıkça Aykırı Kabul
Edileceği/Haksız Alınan Bedelin Banka Hesabına Girdiği Andan İtibaren Faiz
İşletilerek İade Edilmesi Gerektiği )
• BORÇLUNUN TEMERRÜDÜ ( Ticari Kredi İçin Ödenen Masrafların Erken Kapama
Komisyonu ve İpotek Fek Ücretinin İadesi Talebi - Haksız Surette Alınan Kredi
Masraflarının Hesaba Girdiği Andan İtibaren Namelandırıldığı ve Gelir Elde
Edildiği/Hiç Kimse Kendi Kusurundan Menfaat Elde Edemeyeceğinden Bu Kalemlerin
Hesaba Girdiği Andan İtibaren İşleyecek Faizi İle Birlikte İade Edileceği )
•
HİÇ
KİMSENİN
KENDİ
KUSURUNA
DAYANARAK
MENFAAT
ELDE
EDEMEYECEĞİ ( Ticari Kredi İçin Ödenen Masrafların Erken Kapama Komisyonu
ve İpotek Fek Ücretinin İadesi Talebi - Haksız Surette Alınan Kredi Masraflarının
Hesaba Girdiği Andan İtibaren Namelandırıldığı ve Gelir Elde Edildiği/Bu Kalemlerin
Hesaba Girdiği Andan İtibaren İşleyecek Faizi İle Birlikte İade Edilmesi Gerektiği )
6098/m. 20, 117
ÖZET : Davacı, davalı bankadan kullandığı ticari kredi için ödediği komisyon, ipotek fekki,
kredi erken kapatma ücreti ve dosya masrafı adı altında alınan bedelin iadesini talep etmiştir.
Ticari Kredi İlişkisinden doğan uyuşmazlıklara tüketici mahkemesi sıfatıyla bakılması doğru
değildir.
Davacı yan aleyhine sözleşmeye konulan muhtelif masraflar, erken kapama komisyonu ücreti,
ipotek fek ücreti yazılmamış sayılmalıdır. Yazılmamış sayılan kalemlerin davalı bankaca
tahsil edilmiş olması genel işlem şartına açıkça aykırı kabul edilerek iadesi gerekir.
Bankalar, esas faaliyet alanı itibariyle sürekli parayla iştigal etmektedirler. Haksız surette
alınan bu bedellerinin hesaba girdiği andan itibaren banka tarafından nemalandırıldığı ve
bundan gelir elde edildiği kuşkusuzdur. Genel hukuk prensiplerinden olan "hiç kimse kendi
kusuruna dayanarak menfaat elde edemez" ilkesi gözetildiğinde, bankanın yasal dayanağı
olmaksızın aldığı bu kalemleri hesabına girdiği andan itibaren faizi ile birlikte iade etmesi
gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılanması sonunda ilamda yazılı
nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün
süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup
düşünüldü:
KARAR VE SONUÇ : Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun
gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre
yerinde olmayan bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun olan hükmün
ONANMASINA, aşağıda dökümü yazılı 114,50 TL. kalan harcın temyiz edenden alınmasına,
29.04.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.
YEREL MAHKEME İLAMI
T.C.
SİVAS
1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
E. 2013/371
K. 2013/606
T. 27/12/2013
DAVA : Mahkememizde görülmekte bulunan krediden kaynaklanan alacak davasının yapılan
açık yargılamasının sonunda,
TALEP ÖZETİ: davalı bankanın Şubesinden 03/02/2011 tarihinde 40.000,00 TL bedelli, 60
ay vadeli, aylık %0.95 faiz oranı ile Ticari kredi kullandığını, davalı tarafından müvekkilinden
haksız olarak komisyon, ipotek fekki, kredi erken kapatma ücreti ve dosya masrafı adı altında
alınan 2.435,55 TL bedelin dava tarihinden itibaren işleyecek mevduata uygulanan en yüksek
faiz ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP ÖZETİ: Davacının tüketici sıfatına haiz olmadığını, açılan davanın hukuki
mesnettten yoksu olduğunu, davacıya yapılan kesintilerin açıkça belirtildiğinden haksız şart
olarak nitelendirilemeyeceği, kullanılan kredinin ticari kredi olduğundan tüketici kanunu
kapsamında olduğunu, alınan masrafların yasal olduğunu, bu nedenlerle açılan davanın
reddini talep etmiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE: Kredi dosyası içeriği, bilirkişi raporu, taraflarca ibraz edilen
kayıt ve belgeler, yapılan yargılama ve tüm dosya kapsamından;
Eldeki dava, davacının davalı ile yaptığı kredi sözleşmesinde alınmış olan dosya ve komisyon
ücreti, erken kapama ücreti ve ipotek fek ücretinin dava tarihinden itibaren mevduata
uygulanacak en yüksek faiziyle tahsilinden ibarettir.
Öncelikle taraflar arasındaki ilişkiye uygulanacak mevzuatın tespiti gerekir. 4822 sayılı
yasayla değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun Amaç başlıklı 2 nci
maddesinde Bu kanunun, birinci maddesinde belirtilen amaçlarla mal ve hizmet piyasalarında
tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar hükmüne yer
verilmiş, yasanın 3 üncü maddesinde mal; alışverişe konu olan taşınır eşyayı, konut ve tatil
amaçlı taşınmaz malları ve elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses,
görüntü ve benzeri gayri maddi malları ifade eder. Satıcı; kamu tüzel kişileri de dahil olmak
üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel
kişileri kapsar. Tüketici ise mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen,
kullanan veya yararlanan gerçek yada tüzel kişiyi ifade eder şeklinde tanımlanmıştır. Bir
hukuki işlemin 4077 sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için yasanın amacı
içerisinde yukarıda tanımları verilen taraflar arasında mal ve hizmet satışına ilişkin bir hukuki
işlemin olması gerekir.
Somut uyuşmazlıkta; Ticari Kredi İlişkisinden doğan uyuşmazlıklara tüketici sıfatıyla
bakılması doğru değildir. Dolayısıyla taraflar arasındaki ilişkinin 4077 sayılı yasa kapsamında
kalmadığı anlaşılmaktadır.
Taraflar arasındaki soruna 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunun; Madde 20- Genel işlem
koşulları, bir sözleşme yapılırken düzenleyenin, ileride çok sayıdaki benzer sözleşmede
kullanmak amacıyla, önceden, tek başına hazırlayarak karşı tarafa sunduğu sözleşme
hükümleridir. Bu koşulların, sözleşme metninde veya ekinde yer alması, kapsamı, yazı türü ve
şekli, nitelendirmede önem taşımaz.
Aynı amaçla düzenlenen sözleşmelerin metinlerinin özdeş olmaması, bu sözleşmelerin
içerdiği hükümlerin, genel işlem koşulu sayılmasını engellemez.
Genel işlem koşulları içeren sözleşmeye veya ayrı bir sözleşmeye konulan bu koşulların her
birinin tartışılarak kabul edildiğine ilişkin kayıtlar, tek başına, onları genel işlem koşulu
olmaktan çıkarmaz.
Genel işlem koşullarıyla ilgili hükümler, sundukları hizmetleri kanun veya yetkili makamlar
tarafından verilen izinle yürütmekte olan kişi ve kuruluşların hazırladıkları sözleşmelere de,
niteliklerine bakılmaksızın uygulanır.
Genel olarak işlem koşulu; Çağımızın sosyal ve ekonomik gelişmeleri sonucunda, başta
finans ve sigorta şirketleri olmak üzere birçok kişi veya kuruluş, iki taraf arasında bireysel
sözleşmenin kurulmasından önce soyut ve tek yanlı olarak kaleme alınmış sözleşme koşulları
hazırlamakta, bunlarla gelecekte kurulacak belirsiz sayıda, ancak aynı şekil ve tipteki hukuki
işlemleri düzenlemektedirler. Önceden hazırlanan tipik sözleşme koşulları için genel işlem
koşulları terimi kullanılmakta; bu tür sözleşmelere de tip sözleşme ya da formüler sözleşme
denilmektedir. Konunun uzamanı kişilerce bütün olasılıklar düşünülerek hazırlanan genel
işlem koşulları, çoğu kez sadece kendilerini hazırlatarak kullanan kişinin çıkarlarını
kollamakta ve korumaktadır. Buna karşılık sözleşmenin diğer tarafı, söz konusu genel işlem
koşullarının varlığından ya da içeriğinden tam olarak haberdar değildir veya söz konusu genel
işlem koşullarını tam olarak anlayıp, olası sonuçları ile birlikte değerlendirebilecek
donanımda değildir ya da pazarlık gücüne sahip olmadığından zorunlu olarak kabul
etmektedir. Gerçekten de kitlelere yönelik bu tür sözleşmelerde, sözleşmenin kurulması
aşamasında görüşmeler veya pazarlıklar kesinlikle söz konusu olamamakta veya sadece son
derece sınırlı bir iki noktada fiyat, vade vb. olmaktadır. Bu nedenle, bu sözleşmeleri
hazırlayan girişimler karşısında sözleşmenin diğer tarafı, ya kendisine dayatılan koşullarla
sözleşmeyi kuracak ya da söz konusu sözleşmenin içerdiği edimi veya hizmeti almaktan
vazgeçmek zorunda kalacaktır. Diğer söyleyişle birey önüne konan sözleşmeye ya tümden
evet ya da tümden hayır diyecek; evet ama diyemeyecek, bazı hükümlerin değiştirilmesini
isteyemeyecektir. Örneğin bir tacir ya bankanın önüne koyduğu kredi sözleşmesini
imzalayarak krediyi alacak ya da kredi almaktan vazgeçecektir. Aynı şekilde birey ya imtiyaz
sahibi şirket tarafından önüne konan abonmanlık sözleşmesini imzalayacak, ya da konutuna
elektrik ya da su almaktan vazgeçecektir. Birçok hizmet ya da edimden hiç yararlanmamanın
söz konusu olmaması ve evet ama deme olanağının da bulunmaması karşısında, bireyin zor
durumda
kaldığından
istemeyerek
ama
mecburen
imzaladığı
bu
sözleşmelerin
uygulanmasında yasanın emredici hükümleri ile korunması gerekmektedir.
4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanuna ( TKHK ) eklenen Sözleşmelerdeki
Haksız Şartlar başlıklı altıncı madde ve bu maddeye dayanılarak çıkarılan Tüketici
Sözleşmelerindeki Haksız Şartlar Hakkında Yönetmelik ile sınırlı ölçüde kendisine yer
bulduktan sonra, şimdi Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ( TBKT ) ile daha yaygın olarak
uygulanma olanağına kavuşmuş olmaktadır.
Yukarıdaki Maddenin birinci fıkrasında genel işlem koşulları, bir sözleşme yapılırken
düzenleyenin, ileride çok sayıdaki benzer sözleşmede kullanmak amacıyla, önceden, tek
başına hazırlayarak karşı tarafa sunduğu sözleşme hükümleri olarak tanımlanmıştır.
Maddenin ikinci fıkrasına göre, aynı amaçla düzenlenen sözleşmelerin metinlerinin özdeş
olmaması, bu sözleşmelerin içerdiği hükümlerin, genel işlem koşulu sayılmasını engellemez
Maddenin üçüncü fıkrasına göre genel işlem koşulları içeren sözleşmeye veya ayrı bir
sözleşmeye konulan bu koşulların her birinin tartışılarak kabul edildiğine ilişkin kayıtlar,
onları genel işlem koşulu olmaktan çıkarmaz.
Tüm bu açıklamalar ışığında taraflar arasındaki sözleşme tip sözleşmeler olarak kabul görüp
bu sözleşmede, davacı yan aleyhine konulan ve bilirkişi raporu ile tespit edilen Muhtelif
masraflar, erken kapama komisyonu ücreti, ipotek fek ücreti yazılmamış sayılmalıdır.
Dolayısıyla bu yazılmamış sayılan kalemlerin davalı bankaca tahsil edilmiş olması genel
işlem şartına açıkça aykırı kabul edilerek iadesi gerekeceği kanatma varılmıştır.
Davacı kendisinden haksız olarak alınan bu bedellerin dava tarihinden itibaren mevduata
uygulanan en yüksek faiziyle tahsilini istemiştir. Bankalar, Anonim Şirket statüsünde olup,
kredi sağlama, kredi verme ve topladıkları kredileri değerlendirme gibi birçok işi
gerçekleştirirler. Esas faaliyet alanı itibariyle sürekli parayla iştigal etmektedirler. Kural
olarak temerrüt B.K. 117 vd. madde hükümlerine tabiidir. Ancak bankanın faaliyet alanı
değerlendirildiğinde, haksız surette alınan bu bedellerinin hesaba girdiği andan itibaren banka
tarafından nemalandırıldığı ve bundan gelir elde edildiği kuşkusuzdur. Genel hukuk
prensiplerinden olan hiç kimse kendi kusuruna dayanarak menfaat elde edemez ilkesi
gözetildiğinde, bankanın yasal dayanağı olmaksızın aldığı bu kalemlerin hesabına girdiği
andan itibaren faizi ile birlikte iade etmesi hakkaniyet ve adalete uygun olur.
Tüm bu gerekçelerle davacının davasının kısmen kabulü gerekeceği kanaatıyla aşağıdaki
hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1- Davacının davasının KISMEN KABULÜ ile, 2.236,50-TL nin dava tarihinden itibaren
işleyecek değişen oranlardaki avans faiziyle davalıdan alınarak davacı tarafa verilmesine,
fazlaya ilişkin istemin reddine,
2- 152,77 TL harcın davalıdan alınarak Hazineye irad kaydına,
3- Davacı tarafça yapılan bilirkişi ücreti ile posta ve tebligat ücreti olmak üzere toplam 231,70
TL nin kabul oranına göre hesaplanan 212,76 TL sinin davalıdan alınarak davacıya
verilmesine, sair kısmın davacı üzerinde bırakılmasına, artan gider avansının karar
kesinleştiğinden HMK nun 333.maddesi gereğince davacıya iadesine,
4- Davalı tarafça yapılan 8,00 TL tebligat ücretinin kabul oranına göre hesaplanan 0,64 TL
nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, sair kısmın davalı üzerinde bırakılmasına,
5- A.A.Ü.T gereğince 440,00 TL ücreti vekaletin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6- A.A.Ü.T nin 12/2 maddesi gereğince 199,05 TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak
davalıya verilmesine,
Dair temyizi kabil karar davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı gerekçeli kararın
tebliğinden itibaren HMK geçici 3. madde hükmü gözetilerek 15 günlük süre içerisinde
Yargıtay'a temyiz yolu açık olmak üzere açıkça okunup usulen anlatıldı. 27/12/2013