Mutlu Olabilmenin Şartları

MUTLU OLABİLMENİN ŞARTLARI
Prof. Dr. Mehmet SOYSALDI
İslam, insanları hem dünyada hem de ahirette mutlu ve huzurlu kılmak için gönderilen ilahî bir
dindir. Bu amacı gerçekleştirmek için Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de çeşitli prensipler va’z etmiştir.
Âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber (s.a.s) de hayatı boyunca insanları mutlu edecek
evrensel ilkeleri açıklamış ve insanları bu ilkelere bağlı kalmaya davet etmiştir.
Günümüz insanının bu evrensel ilkeleri kabul edip hayatında uygulaması gerekir. Günümüz insanı
mutlu değilse, stres ve sıkıntı dolu bir hayat geçiriyorsa bütün bunların temel sebebi; Allah’ın gönderdiği
ilahî ışıktan uzaklaşmasıdır. Evrensel ilkeler ihtiva eden Kur’an-ı Kerim’i kulak ardı etmek ve en güzel
örnek olarak gönderilen Hz. Muhammed’in örnekliğini kabul etmemek insanları mutsuz ve bedbaht hale
getirmiştir.
Nitekim bu husus Kur’an-ı Kerim’de Furkan Suresi 30.ayette şöyle dile getirilmektedir:
ِ
‫ورا‬
ُ ‫الر ُس‬
َ َ‫― َوق‬Peygamber dedi ki: Ey Rabbim! Kavmim bu Kur‟an‟ı
ّْ ‫ول يَ َار‬
َّ ‫ال‬
ً ‫ب إِ َّن قَ ْومي اتَّ َخ ُذوا َى َذا الْ ُق ْرآ َن َم ْه ُج‬
büsbütün terk ettiler.‖ Bu ayette, Hz. Peygamber’in, Kur’an’a gereken değeri vermeyen ve onu
anlamayan ve getirdiği evrensel ilkeleri hayatlarında uygulamayan ümmetinden yakınışı anlatılmaktadır.
* İnsanın (maddi ve manevi) yapısı…
Allah Teâlâ insanı beden ve ruh olmak üzere iki yönlü yaratmıştır. İnsanı mutlu edebilmek için
insanı iki yönlü olarak ele almak ve her iki yönden insanı tatmin etmek gerekir. Beden ve ruhtan meydana
gelmiş olan insan, çoğu zaman bir yönüne önem verip diğer yönünü ihmal etmektedir. Bazen her şeyi
bedenî yönüne bağlayarak hayatını yeme-içme, yatak ve istirahat üçgeninde geçirmekte, bazen de
bedenini ihmal ederek ruhçu anlayışlara takılıp kalmaktadır. Bu konuda tam dengeyi ise bize, İslam dini
getirmiştir. Zira İslam, bir taraftan insanın ruhunu yüceltirken, diğer taraftan da bedeninin isteklerini
meşru ve helâl yollardan tatmin etmesini emretmektedir.
* Bu yapı nasıl tatmin edilir ve nasıl mutlu olur?
Çağımızda ilim ve teknik daha önce hayal bile edemeyeceğimiz bir derecede çok ilerlemiştir.
Maddeci bir dünyada yaşıyoruz. İnsanlar arası ilişkiler maalesef menfaat esasına dayanmaktadır.
Ekonomik gücümüz arttıkça canımız daha çok sıkılıyor ve bir türlü mutlu olamıyoruz. İlim ve teknikteki
gelişmeler ve bu gelişmelere bağlı olarak insanın hayatındaki maddî rahatlama, insana gerçek mutluluğu
getirememiştir. Çünkü bütün bu gelişmeler, insanın birinci yönü olan bedenine hitap etmektedir. İnsanın
ikinci yönü olan ruhu boş kalmaktadır. İnsanın bedeni nasıl yemek içmek istirahat etmek ve spor yapmak
gibi şeylerle tatmin edilip doyuruluyorsa ki bu ihtiyaçları yeterli ölçüde karşılanmadığı zaman insanın
sağlığı bozulmaktadır. İnsanın manevî/ruhî yönünün de tatmin edilmesi ve doyurulması gerekir. İşte
insanın manevî/ruhî yönü de iman, ibadet ve zikirle tatmin edilip doyurulabilir.
* İnsanca yaşamanın şartları nelerdir?
Ben burada insanca yaşamanın ve mutlu olabilmenin temel şartlarını Kur’an ve Sünnet ışığında
sizlere açıklamak istiyorum:
1.İman: İnsanca yaşamanın ve mutlu olmanın birinci şartı imandır. Sağlam bir iman ve inanç
sahibi olmak, her insanın öncelikle sahip olması gereken ilk temel özelliktir. İslamda her şey imanla
başlar. Her şey ancak imanla değer kazanır. Nitekim Bediüzzaman Said Nursi şöyle demektedir: ―İman,
insanı insan eder, her iki dünyada da sultan eder. Dünya ve ahiret saadeti yalnız İslâmiyet’te ve
imandadır. Hayatın lezzetini ve zevkini isterseniz, hayatınızı iman ile hayatlandırınız, farzları yaparak
süsleyiniz ve günahlardan çekinerek koruyunuz.‖1
Hakiki mutluluk ve huzur sadece imanda ve iman hakikatleri içerisinde bulunur. Hayatlarını
Allah’ın emirleri doğrultusunda geçirenler, hem ailelerine hem de içinde yaşadıkları topluma faydalı birer
birey olurlar.

1
Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi, [email protected]
Bediüzzaman, Sözler, s.146.
1
İnsanın dünyada ve ahiretteki tek kurtuluşu imandadır. Eğer bir insan Allah’a gereği gibi kulluk
eder, ibadetlerini ihlâsla yerine getirir ve bu yolda ciddi bir çaba gösterirse o takdirde Allah Teâlâ’nın
rahmetini umabilir. Bunun aksini seçen bir kul için, rahatlık ve ferahlık içinde yaşamak âdeta bir hayaldir.
Dünya hayatı, imansız bir insana taşıyamayacağı kadar ağır zorluklar yükler. Bir insan tevekkül
etmedikçe, Allah’a dayanıp güvenmedikçe zorlukların altından kalkması, bunlardan ruhen etkilenmeden
kurtulması imkânsızdır.
Mümin için ise, durum tam tersidir. Taşıdığı iman mümine iç huzuru ve rahatlığı sağlar. Allah, bu
kullarını kendisine varan doğru yola iletir ve yaptıkları iyiliklerin karşılığını kat kat artırarak verir. En
önemlisi onları hüsrana uğrayan bir topluluk olmaktan kurtarır ve felaha ulaştırır. Şüphesiz bu, Allah
Teâlâ’nın iman edenlere rahmetinin ve sevgisinin en açık göstergelerinden biridir.
Yapılan araştırmalar, inancı güçlü kişilerin, inancı zayıf veya inançsız insanlara göre daha mutlu
olduklarını ve yaşadıkları hayattan tatmin olduklarını göstermektedir.
2.Teslimiyet: İnsanca yaşamanın ve mutlu olmanın ikinci şartı teslimiyettir. Allah’ın varlığını ve
birliğini kabul eden mümin, Allah’a ve onun buyruklarına teslim olması gerekir. Teslimiyet, kişinin kendi
acz ve fakrını idrak edip Allah’ın güç ve kuvvetinin sonsuzluğunu bilerek O’na teslim olmasıdır. İnsanın
gerçek mutluluğu, bir olan Rabbi Rahimine teslimiyete bağlıdır. Nitekim Allah dostları teslimiyeti kişinin
―gassalın elindeki meyyit‖ misali Allah’ın emrine boyun eğip teslimiyet göstermesi şeklinde ifade
etmektedirler. Allah’a ve Resulüne iman eden kişi, Allah ve Resulünün emrine teslim olmalıdır. Nitekim
Kur’an-ı Kerim, mü’minlerin mutlak teslimiyetten başka bir tercih haklarının olmadığını da kesin bir
ifade ile şöyle haber vermektedir:
ِ ‫ضى اللَّوُ ورسولُوُ أَمرا أَ ْن ي ُكو َن لَهم ال‬
‫ْخيَ َرةُ ِم ْن أ َْم ِرِى ْم‬
َ َ‫َوَما َكا َن لِ ُم ْؤِم ٍن َوََل ُم ْؤِمنَ ٍة إِ َذا ق‬
َ ًْ ُ ََ
ُُ
ِ ‫َوَم ْن يَ ْع‬
‫ض ََل ًَل ُمبِينًا‬
َ ‫ض َّل‬
َ ‫ص اللَّوَ َوَر ُسولَوُ فَ َق ْد‬
―Mü‟min bir erkek ve kadın için, Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, artık onlar için
teslimiyetten başka hiçbir tercih hakkı yoktur.‖2
Allah’a ve Resulüne iman eden kişi, Allah ve Resulünün emir ve buyruklarını kabul edip teslim
olarak itaat etmesi gerekir. Nisa Suresi 59. ayette bu hususa şöyle dikkat çekilmiştir:
ِ
ِ
ِ َّ
ِ ‫الر ُس‬
‫ول‬
َ ‫الر ُس‬
َّ ‫ول َوأُولِي ْاْل َْم ِر ِم ْن ُك ْم فَِإ ْن تَنَ َاز ْعتُ ْم فِي َش ْي ٍٍ فَ ُردُّوهُ إِلَى اللَّ ِو َو‬
َّ ‫يعوا‬
ُ ‫آمنُوا أَطيعُوا اللَّوَ َوأَط‬
َ ‫ين‬
َ ‫يَاأَيُّ َها الذ‬
ِ
‫س ُن تَأْ ِو ًيَل‬
َ ِ‫إِ ْن ُك ْنتُ ْم تُ ْؤِمنُو َن بِاللَّ ِو َوالْيَ ْوم ْاْل ِخ ِر ذَل‬
ْ ‫ك َخ ْي ٌر َوأ‬
َ ‫َح‬
―Ey iman edenler! Allah‟a itaat edin. Resulüne ve sizden olan ulü‟l-emre de itaat edin. Eğer
Allah‟a ve ahirete iman ediyorsanız, hakkında ihtilafa düştüğünüz meseleyi Allah‟a ve Resulüne arz edin.
Böyle yapmanız hem daha hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.‖
3.Tevekkül: Teslimiyet ise tevekkülü, Allah’ı vekil kılmayı gerektirir. Tevekkül, kalbin Allah’a
tam itimat ve güven duyması, Allah’tan başka her şeyden sıyrılıp sadece Allah’a güvenerek ona
yönelmesidir.
İnanan insanın, acizliğini ve fakirliğini bilip ‫سبُ نَا اهللُ َونِ ْع َم ال َْوكِ ْي ِل‬
ْ ‫― َح‬Hasbünallâhü ve ni‟mel vekil‖
(Allah bize kâfidir. O ne güzel vekildir.) demekten başka çaresi yoktur. Allah’ı vekil kılmak, O’na
tevekkül etmek hem dünya hem de ahiret saadetini kazanmanın zaruri şartıdır. Allah ve Resulüne iman
edip itaat eden ve buyruklarına teslim olan müminin, Allah’a tevekkül etmesi gerekir.
Tevekkül, Allah’a güvenmektir. Tevekkül, Allah’ın takdir ettiği mukadderatın mutlaka
gerçekleşeceğine inanmaktır. Tevekkül, işlerinin tedbirini aldıktan sonra sonucu Allah’a havale etmektir.
Tevekkül, en güzel vekil olan Allah’a dayanmaktır. Tevekkül, sadece Allah’tan yardım beklemektir.
Tevekkül, yerine getirilmesi gereken durumları yerine getirmek hususunda Allah Resulü (s.a.s)’nün
sünnetine tabi olmaktır.
Burada şunu da belirtmeliyiz ki, tevekkül, sebepleri tamamen reddetmek değildir. Belki, sebepleri,
kudret elinin perdesi bilip riayet ederek; sebeplere teşebbüsü ise, bir nevi fiilî dua telâkki ederek,
sonuçları yalnız Cenâb-ı Hak’tan istemek ve neticeleri O’ndan bilmek ve O’na minnettar olmaktan
ibarettir.
2
Ahzab, 33/36.
2
İnsan başına gelen bela ve musibetlerin baskısından, sıkıntısından ancak Allah’a teslimiyet ve
tevekkülle kurtulabilir. Sebeplere tevessül ederek üzerine düşeni tam olarak yaptıktan sonra Allah’a
tevekkül eden insan, hem bu dünyada hem de ahirette mutluluk ve saadete erişir.
Merhum Şihab, tevekkülü şu sözleriyle çok güzel bir şekilde ifade etmiştir:
َ‫اب َح ِّقا َم ْن َعلَْي ِو تَ َوَّكَل‬
َ ‫فَ َما َخ‬
ِ ِ‫تَ ُف ْز ب‬
ُّ ‫اهلل تَ ْر ُجوهُ ِم ْنوُ تَ َف‬
َ‫ضَل‬
‫الر ْح َم ِن فِي اْْل َْم ِر ُكلّْ ِو‬
َّ ‫تَ َوَّك ْل َعلَى‬
ِ ِ‫وُك ن واثًِقا ب‬
‫اصبِ ْر لِ ُح ْك ِم ِو‬
ْ ‫اهلل َو‬
َ ْ َ
―Her işinde sadece ve sadece Allah’a tevekkül et -ki O’na tevekkül eden asla kaybetmez-, Allah’a
güven, O’na itimat içinde bulun ve senin hakkındaki hüküm ve kazasına da sabret; zira O’ndan beklediğin
şeyleri, ancak, yine O’nun ihsanı olarak elde edebilirsin.‖
Merhum milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy da ―Allah‟a dayan, sa‟ye sarıl, hikmete râm ol…
Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.‖3 diyerek ne kadar güzel söylemiştir.
Gerçek manada Allah’a tevekkül eden kişi, hem bu dünyada hem de ahirette mutluluğa ve
kurtuluşa erişir. Dünyada mutluluğa erer. Çünkü dünya işlerinde üzerine düşeni yerine getirdikten sonra
sonucu Allah’a bırakan O’na tevekkül eden kişi, sıkıntı ve stresten kendini korumuş olur. İşleri Allah’a
havale eder ve rahatlar, başına gelen bela ve musibetlerin sıkıntısından kurtulur ve böylece dünyada mutlu
olur. Nitekim bir hadis-i şerifte Sevgili Peygamberimiz (s.a.v):
ٍ ‫ذلك‬
َّ
َّ ِ
‫للم ْؤم ِن‬
َ َ ‫وليس‬
ُ ‫ْلحد إَل‬
َ ‫َع َجبًا ْلم ِر المؤم ِن إن ْأم َره ُكلوُ لوُ َخ ٌير‬
‫ص َبر‬
‫أصابتوُ َس َّراٍُ َش َك َر‬
ْ
ْ
َ ُ‫أصابتو‬
ُ‫فكانت َخ ًيرا لو‬
َ ٍُ‫ض َّرا‬
َ ‫فكانت َخ ًيرا لوُ وإ ْن‬
َ ‫إِ ْن‬
―Mü’minin başka hiç kimsede bulunmayan ilginç bir hali vardır; onun her işi hayırlıdır. Eğer bir
genişliğe (nimete) kavuşursa, şükreder ve bu onun için hayırlı olur. Eğer bir darlığa (musibete) uğrarsa,
sabreder ve bu da onun için bir hayır olur.‖4 buyurarak Allah’a tevekkül eden insanın dünya ve ahiret
saadetine kavuşacağını bildirmektedir.
Allah’a tevekkül eden insan, ahirette de mutluluk ve saadete erişir. Çünkü kişinin Allah’a tevekkül
etmesi, O’na inancının ve güveninin bir sonucudur. Bu dünyada Allah’a iman eden ve güvenen insanı
Yüce Allah, ahirette ebedi saadete eriştirecektir.
4.İhlas: İhlas, amellerde sadece Allah rızasını gözetmek, yaptıklarını sırf Allah emrettiği için
yapmak, yapmadıklarını da sırf o yasakladığı için yapmamak, riya ve gösterişten uzak olmak, gerçek
samimiyet, her davranışın ölçüsünün Allah’ın rızasını kazanmak olması demektir.5 Kur’an’da pek çok
ayette Allah’a ihlasla kulluk edilmesi ve ona ihlasla dua edilmesi emredilmektedir.6
Yüce Allah, Efendimize ihlas ve samimiyeti emretmiş ve şöyle buyurmuştur:
ِ
ِ
ِ َ ‫(― إِنَّا أَنْزلْنَا إِلَي‬Resulüm!) Şüphesiz ki Kitab‟ı sana hak olarak
‫ّْين‬
ْ َ
ً ‫ْح ّْق فَا ْعبُد اللَّوَ ُم ْخل‬
َ َ‫ك الْكت‬
َ ‫اب بِال‬
َ ‫صا لَوُ الد‬
indirdik. O halde sen de dini Allah‟a has kılarak (ihlâs ile) kulluk et.‖7
ِ
‫صا لَوُ ِدينِي‬
ً ‫― قُ ِل اللَّوَ أَ ْعبُ ُد ُم ْخل‬De ki: „Ben dinimde ihlâs ile (dini O’na has kılarak) ancak Allah‟a ibadet
ederim.‖8
Hz. Peygamber (s.a.s), her işinde ihlaslı ve samimi idi. Nitekim insanlardan maddî ve manevî
ِ ِ
ِ
hiçbir beklentisi olmadığını söylemiş ve ‫ين‬
ّْ ‫ي إََِّل َعلَى َر‬
ْ ‫َج ٍر إِ ْن أ‬
ْ ‫َسأَلُ ُك ْم َعلَْيو م ْن أ‬
ْ ‫― َوَما أ‬Ben yapmış
َ ‫ب ال َْعالَم‬
َ ‫َج ِر‬
olduğum bu tebliğ görevime karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ecrimi verecek olan, ancak
âlemlerin Rabbidir.‖9 demiştir.
Amellerin Allah katında kabul edilmesi ihlasla yapılmasına bağlıdır. Zira Yüce Allah, ancak sırf
kendi rızası doğrultusunda yapılan amellere değer verir ve kabul eder. Amellerin Allah tarafından kabul
3
4
5
6
7
8
9
Ersoy, Mehmed Âkif, Safahat, (Hazırlayan: M. Ertuğrul Düzdağ), Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1987, s.
428.
Müslim, Zühd, 64.
Komisyon, İslamî Kavramlar, Ankara, 1997, s.358.
Bkz., Bakara, 2/139; A’raf, 7/29; Yunus, 10/22; Ankebut, 29/65; Lokman, 31/32; Zümer, 39/2, 11, 14; Mümin, 40/14, 65.
Zümer, 39/2.
Zümer, 39/14.
Şuara, 26/109.
3
edilmesinin temel şartı ihlastır. Nitekim Peygamber Efendimiz de ―Şüphesiz ki Allah Teâlâ sadece kendisi
için ve sırf kendisinin rızası gözetilerek yapılan amelden başkasını kabul etmez.‖10 buyurmak suretiyle bu
hakikate vurgu yapmıştır.
Söz ve davranışlarımızda temel gayemiz Allah rızası olmalıdır. Nitekim bir hikmetli sözde şöyle
denilmektedir: ‫ وأدرك ما َل يُترك‬، ‫ فاترك ما َل يُدرك‬، ‫ ورضا اهلل غاية َل تُترك‬، ‫― رضا الناس غاية َل تُدرك‬İnsanların rızasına
kazanmak ulaşılmaz bir gayedir. Allah’ın rızası ise terkedilmez bir gayedir. Ulaşılmazı terk et,
terkedilmezi idrak et.‖
5.Şükür: Şükür lügatte, bir nimete karşılık yapılan teşekkür ifadesidir. Istılah da ise şükür,
kendisine nimet veren kimseye teşekkürü haber vermek ve ona karşı büyük ta’zimde bulunmaktır. Yüce
Allah bizlere sayısız nimetler vermiş ve şöyle buyurmuştur:
ِ
ِ
ِ
ِْ ‫وىا إِ َّن‬
‫ار‬
ٌ ُ‫سا َن لَظَل‬
َ ‫ص‬
ُ ‫َوآتَا ُك ْم م ْن ُك ّْل َما َسأَلْتُ ُموهُ َوإِ ْن تَ ُعدُّوا ن ْع َمةَ اللَّو ََل تُ ْح‬
ٌ ‫وم َك َّف‬
َ ْ‫اْلن‬
―O size istediğiniz her şeyden verdi. Allah‟ın nimetini sayacak olsanız sayamazsınız. Doğrusu
insan çok zalim, çok nankördür!‖11
Allah verdiği bu nimetlere karşı bizlerden şükür istemektedir. Nitekim Yüce Allah;
‫ش ِدي ٌد‬
َ َ‫― َوإِ ْذ تَأَذَّ َن َربُّ ُك ْم لَئِ ْن َش َك ْرتُ ْم َْلَ ِزي َدنَّ ُك ْم َولَئِ ْن َك َف ْرتُ ْم إِ َّن َع َذابِي ل‬Hatırlayın ki Rabbiniz size: Eğer
şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artıracağım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok
şiddetlidir! diye bildirmişti.‖12 Şükür nimetin bereketlenmesine ve artmasına vesiledir. Şükürsüzlük ve
nankörlük ise bereketsizliğe ve Allah’ın azabına sebep olur.
6.Zikir: Zikir; Allah’ı hatırlamak, anmak demektir. Allah’tan başka her şeye karşı sevgiyi
ِ َّ
kalbinden çıkaran ve zikirle Allah’a yönelen insan, huzur ve mutluluğa kavuşur. Zira Yüce Allah; ‫ين‬
َ ‫الذ‬
ِ
ِ
ِ
ِ ِ
ِ
‫وب‬
ُ ُ‫آمنُوا َوتَط َْمئ ُّن قُلُوبُ ُه ْم بِذ ْك ِر اللَّو أ َََل بِذ ْك ِر اللَّو تَط َْمئ ُّن الْ ُقل‬
َ ―Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah‟ın zikriyle
sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah‟ı anmakla huzur bulur.‖13 buyurmaktadır.
Demek ki mutluluğun gerçek kaynağı Allah’ı anmak/zikretmektir. Allah’ı zikretmeyen insanlar
mutluluk ve huzura erişemezler. Bu dünyada stresli ve sıkıntılı bir hayat yaşamak zorunda kalırlar.
ِ
Nitekim Yüce Allah; ‫ام ِة أَ ْع َمى‬
ُ ‫ض ْن ًكا َونَ ْح‬
َ ‫ض َع ْن ِذ ْك ِري فَِإ َّن لَوُ َم ِعي‬
َ ً‫شة‬
َ ‫― َوَم ْن أَ ْع َر‬Kim ki Benim zikrimden yüz
َ َ‫ش ُرهُ يَ ْو َم الْقي‬
çevirirse kitabımı dinlemez ve Beni anmaktan gaflet ederse, onun sıkıntılı bir hayatı olacak ve biz onu,
Kıyamet Günü kör olarak haşredeceğiz.‖14 buyurur.
Zikir, insanı huzur ve mutluluğa sevkeder, Allah’ı unutmak ise sıkıntılı ve stresli bir hayat
yaşamaya neden olur.
7.Kanaat: Bu dünyada mutlu olabilmenin şartlarından birisi de kanaattir. Kanaat, sahip olunan
nimetlerle yetinmek, Allah’ın hakkımızdaki ezeli rızık taksimine razı olmaktır. Kanaat eden insan
hayatını huzur içerisinde geçirir. Kanaatsizlik ise insanı daima stres ve sıkıntıya sokar. Kanaatsiz insan
hayatta asla mutlu olamaz.
Gerçek mutluluğa ulaşmak isteyen Allah ve Resulüne itaat etmeli ve hayatında bu prensipleri
uygulamalıdır. Aksi takdirde onun için huzur ve saadete erişmek mümkün değildir.
Elindekinin kıymetini bilmeyen kişi, ne istediği hedeflere ulaşabilir ne de mutluluğa erişebilir.
Kanaat, her türlü iyi ahlakın kaynağıdır.
15
Nitekim Hz. Peygamber Efendimiz; ‫اعةُ َك ْن ٌز َلَ يَ ْفنَى‬
َ َ‫― الْ َقن‬Kanaat tükenmez bir hazinedir.‖ , ―Kanaat
eden aziz olur, hırslı olan da zelil olur.‖16 buyurmuştur.
10
11
12
13
14
15
16
Nesâî, Cihad, 24; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV, 126.
İbrahim, 14/34.
İbrahim, 14/7.
Rad, 13/28.
Taha, 20/124.
Aclûnî, Keşfu‟l-Hafa, II, 151; Deylemi, Müsned, 4699; Süyûtî, el-Fethü‟l-Kebîr, II, 309.
Bkz., Gazalî, İhya, III, 242; Aclûnî, Keşfü‟l-Hâfa, II, 56.
4
Şair, şöyle diyerek ne kadar güzel söylemiştir: ―Ey zaman! İnsanlara hücum ederken, beni de
herkes gibi sanarak üzerime gelme! Bileğimi bükemezsin! Karşında beni yalnız sanma! Arkamda kanaat
gibi yenilmez bir ordu vardır.‖
8.Ümitvar olmak: Mutlu olabilmenin başka bir şartı da ümitvar olmaktır. En güzel ahlakî
erdemlerden biri olan ümitvar olmak, müminlerin temel vasıflarındandır. İnanan insan daima ümitvar
olur. Ümitvar olmak ise insana huzur ve mutluluk sağlar.
İman etmeyenler daima ümitsiz, endişe ve tasa içindedirler. Bundan dolayı iç karartıcı, mutsuz ve
sıkıntılı bir hayat sürerler. Başlarına bir bela ve sıkıntı geldiğinde sayısız endişe, kuruntu ve tasalara
kapılırlar.
Mümin ise, karşısına çıkan bütün olaylara hayır gözüyle bakar. Sıkıntı ve olumsuzluklar
karşısında sabreder, Allah’a tevekkül eder. Yüce Allah, müminlerin bu vasıflarını Kur’an’da şöyle
anlatmaktadır:
ِ ِ ْ ‫قُل ل‬
‫ب اللَّوُ لَنَا ُى َو َم ْوََلنَا َو َعلَى اللَّ ِو فَ لْيَتَ َوَّك ِل ال ُْم ْؤِمنُو َن‬
َ َ‫َن يُصيبَ نَا إ ََّل َما َكت‬
ْ
―De ki: “Allah‟ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim
Mevla‟mızdır. Ve mü‟minler yalnızca Allah‟a tevekkül etmelidirler.‖17
Yüce Allah, insanı hiçbir zaman zorluk içinde bırakmayacağını şöyle bildirir:
‫― فَِإ َّن َم َع ال ُْع ْس ِر يُ ْس ًرا إِ َّن َم َع ال ُْع ْس ِر يُ ْس ًرا‬Şüphesiz, güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten, güçlükle
beraber bir kolaylık vardır.‖18
Yapılan hatalar karşısında Allah’ın rahmetinden ümidi kesmeyip, O’nun rahmetine sığınmanın
hiçbir zaman geç olmadığını şu ayetten anlıyoruz:
ِ ‫ُالذنوب‬
ُّ ‫نُر ْحم ِةُاللَّ ِهُإِ َّنُاللَّ َهُي ْغ ِفر‬
ِ
ِ ِ ‫ق ْل‬
ُ‫ُالر ِحُيم‬
َّ ‫يعاُإِ َّنهُه َوُا ْل َغفور‬
َ ‫اُعلَُىُأَنف ِس ِه ْم‬
َ ‫يُالَِّذ‬
َ َ
َ
َ ‫َس َرفو‬
َ
ْ ‫ينُأ‬
ً ‫ُجم‬
َ ‫ُياُع َباد‬
َ َّ ‫َُلُتَ ْق َنطواُم‬
“De ki: Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah‟ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin.
Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”19
9.Helal Kazanç: Helal kazanç ta bir mutluluk sebebidir. Helal; dinen yenmesi içilmesi ve
yapılması uygun görülen; dinin, izin verdiği ve din kurallarına aykırı olmayan, yasaklanmamış olan her
şeydir. Allah’ın yaratmış olduğu şeylerde asıl olan helalliktir. Yani Kur’an ve Sünnette hakkında bir
yasaklama gelmemiş olan her şey helaldir.
Yüce Allah, birçok ayette yarattığı şeylerin temiz ve güzel olanlarından yememizi ve kendisine
ِ ِ
ِ َّ ‫ات‬
ِ ‫ض ح ََل ًَل طَيّْبا وََل تَتَّبِعوا ُخطُو‬
şükretmemizi istemektedir:‫ين‬
ُ
ٌ ِ‫الش ْيطَان إِنَّوُ لَ ُك ْم َع ُد ّّو ُمب‬
َ ِ ‫َّاس ُكلُوا م َّما في ْاْل َْر‬
َ ً
َ
ُ ‫― يَاأَيُّ َها الن‬Ey
İnsanlar! Yeryüzünde bulunan gıdaların güzel ve temiz olanlarından yiyin, şeytanın peşine düşmeyin, zira
şeytan sizin apaçık bir düşmanınızdır.‖20 ―Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların iyilerinden yiyin,
eğer siz gerçekten yalnız Allah‟a kulluk ediyorsanız, O‟na şükrediniz.‖21 ―Allah‟ın size helal ve temiz
olarak verdiği rızıklardan yiyin ve kendisine iman etmiş bulunduğunuz Allah‟tan korkun.‖22
Bu ayetlerde de açıkça ifade edildiği gibi Yüce Allah, yeryüzünde bulunan temiz ve güzel şeyleri
helal kılmıştır. Esasen bunları insanlar için yaratmış ve onların istifadesine sunmuştur. İşte Rabbimiz,
bizim için yarattığı güzel şeylerden yememizi ve kendisine şükretmemizi istemektedir.
Helal nimetler, başkasına ait olmayıp meşru’ yoldan elde edilenidir. Kişinin kendi el emeği ve alın
teriyle ticaret, ziraat ve sanattan elde ettiği bu cümledendir.
Dinimizde helal kazanç ve rızkı helal yollardan elde etmeye çok önem verilmiştir. Zira midemize
inen her helal ve temiz lokma düşüncemizi berraklaştırır, kanımızı temizler, vicdanımızı geliştirir ve
imanımıza güç kazandırır. Helal lokma, dua ve ibadetin Allah’a yükselip kabul olunmasını sağlar. Ruhun
paslanmasını, vicdanın silik hale gelmesini önler. Haram lokma bunun tam aksine sebep olur.
17
18
19
20
21
22
Tevbe, 9/51.
İnşirah, 94/5-6
Zümer, 39/53.
Bakara, 2/168.
Bakara, 2/172.
Maide, 5/88.
5
Nitekim Resulullah (s.a.v) Efendimiz: ―Ey insanlar! Şüphesiz ki Allah güzeldir, temizdir; ancak
güzel ve temiz olanı kabul eder.‖23 buyurmuştur.
Helal lokma vicdana serinlik, ruha rahatlık, kalbe güç ve esenlik verir. Toplum bünyesinde
haksızlığa, sürtüşüp itişmeye kapı açmaz. Herkes canından ve malından endişe duymayıp güven içinde
yaşar.
İbni Abbas’ın rivayetine göre; ―Ey insanlar! Yeryüzündeki şeylerden helal ve temiz olanlarını
yiyin.‖ ayeti, Resulullah (s.a.v)’ın huzurunda okundu. Bunun üzerine Sa’d b. Ebi Vakkâs kalkıp söyle
dedi:
— Ey Allah’ın Resulü! Yüce Allah’a dua edin de beni duası kabul olunan bir adam kılsın.
Bunun üzerine Resulullah (s.a.v) ona söyle buyurdu:
— ―Ey Sa’d! Temiz (helal) şeyler ye! Duası kabul olunan bir kimse olursun. Muhammed’in canını
kudret elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki, kişi haram bir lokmayı midesine indirir de bu sebepten
kırk gün (duası) kabul olunmaz. Hangi kulun eti (bedeni) haram, murdar ve faizden büyüyüp gelişirse ateş
ona daha lâyıktır.‖24
Ebu Bekir Sıddîk (r.a)’ın bir kölesi vardı. Bu köle kazancının belli bir kısmını ona verir, o da
bundan yerdi. Yine bir gün köle kazandığı bir şey getirdi. Ebu Bekir (r.a) da onu yemeye başladı.
Bunun üzerine köle:
– ―Yediğin şeyin ne olduğunu biliyor musun?‖ diye sordu.
Ebu Bekir (r.a):
– ―(Hayır bilmiyorum) Nedir söyle bakalım?‖ diyerek onun açıklamasını istedi.
Köle:
– ―Falcılıktan anlamadığım hâlde cahiliye devrinde falcılık yaparak bir adamı aldatmıştım. Bugün
onunla karşılaştık. Adam o yaptığım işe karşılık size ikram ettiğim bu yiyeceği verdi‖ deyince Hz. Ebu
Bekir (r.a), parmağını boğazına götürerek (tüm eziyetine rağmen) yediklerinin hepsini çıkarır.25
Diğer bir rivayete göre köle:
―– Bir lokma için bu kadar eziyete değer miydi?‖ dediğinde Hz. Ebu Bekir Sıddîk:
―– Canımın çıkacağını bilsem bile, yine de o lokmayı çıkarırdım.‖ cevabını vermiştir.26
Netice olarak diyebiliriz ki İslam dini, insanı temiz ve helale yönlendirmekte, murdar, pis ve
haram şeylerden uzak durmasını istemektedir.
İslamın haram ve helal kıldığı hususlar açık olup ikisi arasında kalan şüpheli fiillerin bulunduğu
bir saha daha vardır. Hz. Peygamber, bunlardan uzak durmanın din ve namusu korumak için daha emin
bir yol olduğunu, bunları yapan kimselerin ise haram işlemeye çok yaklaşmış olacağını söylemiş27 ve
haramlara yol açabilecek şüpheli şeylerden kaçınmanın faziletli bir davranış olduğunu bildirmiştir.28
10.Dünyalık işlerde kendimizden aşağı olanlara bakmak, uhrevî işlerde ise kendimizden
yukarıda olanlara bakmak:
Mutluluğun başka bir şartı da dünyalık işlerde kendimizden aşağı seviyede olanlara bakmak,
uhrevî işlerde ise kendimizden yukarıda olanlara bakmaktır. Çünkü dünyevî işlerde kendimizden aşağıda
olanlara bakmamız elimizde olan nimetlerin değerini bilip Allah’a şükretmemize vesile olur. Nitekim
Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:
ِ
ِ
ِ ُ ‫ال رس‬
‫َج َد ُر أَ ْن‬
َ َ‫َع ْن أَبِي ُى َريْ َرَة ق‬
ْ ‫ َوََل تَ ْنظُُروا إِلَى َم ْن ُى َو فَ ْوقَ ُك ْم؛ فَِإنَّوُ أ‬،‫َس َف َل م ْن ُك ْم‬
ْ ‫ ((انْظُُروا إِلَى َم ْن ُى َو أ‬:‫صلَّى اللَّوُ َعلَْيو َو َسلَّ َم‬
َ ‫ول اللَّو‬
ُ َ َ َ‫ ق‬:‫ال‬
‫ رواه مسلم‬.))‫ََل تَ ْز َد ُروا نِ ْع َمةَ اللَّ ِو َعلَْي ُك ْم‬
23
24
25
26
27
28
Tirmizî, Tefsir, 2/36, Edeb, 41; Daremî, Rıkak, 9; Ahmed b. Hanbel, age., II, 328.
Ahmed b. Hanbel, age., III, 321, 399; Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü‟l-Münir, Risale Yayınları, I, 361-362.
Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 26.
Ahmed b. Abdullah et-Taberî, er-Riyâdu‟n-Nadra, II, 140-141.
Buharî, İman, 39.
Müslim, Müsakat, 107-108; Ebu Davud, Buyu’, 3.
6
―Dünyevî işlerde kendinizden aşağıda olanlara bakınız. Kendinizden yukarı seviyede olanlara
bakmayınız. Böyle yapmanız Allah’ın size vermiş olduğu nimetlerin değerini bilip şükre yönelmenize
vesiledir.‖29
Yüce Allah da bizlere, dünyevî işlerde kendimizden yukarıda olanlara bakmamamızı
emretmektedir:
ِ ‫ك إِلَى ما متَّعنا بِ ِو أَ ْزو‬
ِ َّ ِ‫ك ب‬
َّ ‫َوََل تَ ُمد‬
‫اصطَبِ ْر َعلَْي َها‬
َ َ‫ك َخ ْي ٌر َوأَبْ َقى َوأ ُْم ْر أ َْىل‬
َ ّْ‫ْحيَاةِ الدُّنْ يَا لِنَ ْفتِنَ ُه ْم فِ ِيو َوِرْز ُق َرب‬
َ ‫َّن َع ْي نَ ْي‬
َْ َ َ
ْ ‫الص ََلة َو‬
َ ‫اجا م ْن ُه ْم َزْى َرةَ ال‬
ً َ
‫ك َوال َْعاقِبَةُ لِلتَّ ْق َوى‬
َ ُ‫ُك ِرْزقًا نَ ْح ُن نَ ْرُزق‬
َ ‫ََل نَ ْسأَل‬
―Onlardan bazı zümrelere, sırf kendilerini denemek için verdiğimiz dünya hayatının süslerine
gözünü dikme. Rabbinin sana verdiği nimet, hem daha hayırlı ve değerli, hem de daha devamlıdır. Ailene
ve ümmetine namaz kılmalarını emret, kendin de namaza devam et. Biz senden rızık istemiyoruz, bilakis
senin rızkın Bize aittir. Güzel akıbet, takvadadır, yani Allah‟ı sayıp haramlardan korunmaktadır.‖30
Dünyevî işlerde kendimizden aşağıda olanlara bakmamız bizleri kanaate ve şükre yöneltir.
Böylece mutlu bir hayat sürmemizi sağlar. Uhrevî işlerde ise kendimizden yukarıda olanlara bakarsak,
ibadetlerimizi artırmamıza vesile olur ve böylece hem dünya hem de ahiret mutluluğuna ermemiz
kolaylaşır.
11.Dua etmek: Dua, kalbî bir yönelişle kulun Rabbi ile buluşması ve o buluşma anında tüm
ihtiyaçlarını kâinatın sultanına arz etmesidir. İnsanın içinden çıkamadığı çetin haller duanın yardımı ile
suhulet kazanır. Kapalı kapıların açılması ve sıkıntıların izalesi hep dua vesilesi iledir. Duanın insan
psikolojisi üzerine olan olumlu etkisi büyüktür. Kimi zaman pişmanlıkların, kimi zaman arzu ve isteklerin
dile getirildiği ince bir ruh hali olan dua hâli insanı karanlıklardan kurtaracak değerli bir ilaçtır. Kur’an-ı
Kerim, çok yerde Peygamberlerin ve Müminlerin dualarından bahsetmekte, adeta dünyevî ve uhrevî her
hacet için Rabbimize yakarmanın gizli formülünü bizlere sunmaktadır. Peygamber Efendimiz de insanları
duaya teşvik etmekte; çeşitli duaları telkin ederek, Müslümanların Rableri ile olan gizli bağlarını
zayıflatmadan devam ettirmeleri gereğini hatırlatmaktadır.
* Çevredeki insanları mutlu kılmak, insanı mutlu eder mi?
ِ ‫الناس أنْ َف ُع ُه ْم لِلن‬
ِ ‫― َخ ْي ُر‬İnsanların en hayırlısı insanlara
Hz. Peygamber Efendimiz bir hadislerinde ‫َّاس‬
31
faydalı olandır.‖ buyurmaktadır.
Bu dünyada insana verilen ömür çok kısadır. Ahiret hayatı ise ebedidir. Hem dünyada hem de
ahirette gerçek mutluluğa ulaşmak salih amelleri çoğaltmakla mümkündür. Akıllı olan, ileriyi görebilen
bir kimse, kısa olan dünyada, kendisini ebedi mutluluğa kavuşturacak salih amelleri artırmaya/insanlara
hizmet etmeye çalışır. İnsanlara iyilik etmek, dünyada huzurlu ve mutlu bir hayat sürmeye ahirette de
azaptan kurtulmaya ve Cennet nimetlerinin artmasına sebep olur.
Hayatını insanların mutluluğuna adayan kişiler, bu dünyada mutlu yaşamışlar ve ahirette de
gerçek mutluluğa kavuşmuşlardır.
Dünya hayatı çok kısadır. Sahip olduğumuz makam ve imkânlar bir emanettir, geçicidir. Bunları
hep insanların yararına kullanmalıyız. Bize hizmet için verildiğini düşünmeliyiz. Böyle yaparsak hem
mutlu hem de kazançlı oluruz.
ِ ‫― سيّْ ُد الْ َقوِم َخ‬İnsanların efendisi onlara hizmet edendir.‖32 sözü ne kadar doğru bir sözdür.
‫اد ُم ُه ْم‬
ْ
َ
İnsanlara iyilik yaparak, onları memnun ederek mutlu olmalarını sağladığımızda biz de mutlu oluruz.
Mutluluğunu artırmak isteyenler diğer insanlara iyilik ve yardım yapmayı alışkanlık haline
getirmelidirler.
Ne mutlu hayatını Allah ve Resulünün buyrukları doğrultusunda düzenleyenlere.
Yazıklar olsun Allah’a kulluğu ve Resulünün sünnetine uymayı terk edip mutluluğu başka
yollarda arayanlara…
29
30
31
32
Ahmed b. Hanbel, age., II, 254.
Taha, 20/181.
Buharî, Megazi, 35; Suyûtî, el-Câmiu‟s-Sağir, II, 8; Münavî, Feyzu‟l-Kadir, III, 480; Aclûnî, Keşfu‟l-Hafa, 1254.
Deylemî, Müsned, II, 324; Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, II, 463; Ali el-Muttaki, Kenzu‟l-Ummal, VI, 710.
7