Dolaysız Deyiş ve Karşıtları Prof. Dr. Ünsal Özünlü Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi, İngiliz Dili ve Edebiyatı, [email protected] Özet Bu incelemede düzyazıda dolaysız deyiş biçimini ve karşıtlarını kullanan yazarlardan örnekler verilerek dolaysız deyişle karşıtlarının Türk yazınındaki yansımaları saptanmaya çalışılmaktadır. Batı yazınında deyiş türlerini saptama, değerlendirme süreci Klasik çağlarda sözbilim ilkeleriyle başlamıştır, ama deyiş türlerinin ve deyişbilim olgusunun asıl I9. Yüzyıl'da belirlenip yayıldığı söylenebilir. Birçok Avrupa ülkesiyle birlikte İngiltere'de deyiş türleri zaman süreci içinde örnekleriyle birlikte belirlenmiş, hemen her yazarın kullandığı ve kullanmakta olduğu deyiş türleriyle yazın alanında söz edilmeye başlamıştır. Deyişbilimde yazınsal deyiş türleri içinde Basit ve Yalın Deyiş türü kadar çok sık kullanılan ikinci deyiş türü öbeği olan Dolaysız Deyiş ile bu deyiş türünün karşıtları deyiş türleri içinde önemli bir yer tutmaktadır, çünkü gerçek dünyayı bir başkasına yansıtmanın en kesin, en kolay, en geçerli yolu anlatılacak şeyi hiçbir katkı olmadan, ya da en az bir katkıyla anlatabilmektir. Bir olayın anlatımında dilbilgisel yapılar, kişisel işlevler, zaman kavramları ne kadar çok değişirse, olay o denli gerçeklikten dolaylılığa doğru değişmektedir. Yazarlar anlatmak istedikleri olayları işte böyle dilbilgisel yapıları, kişisel işlevleri, zaman kavramlarını ve daha başka anlatım öğelerini değiştirerek yaparlar, çünkü her yazarın anlatımı değişik özellikler taşımaktadır. Bu incelemede Dolaysız Deyiş ve karşıtlarının yazınımızda kullanılışlarını göstermek için çeşitli yazarlarımızdan örnekler verilmektedir. Anahtar Sözcükler: Dolaysız Deyiş, Dolaylı Deyiş, Sözbilimsel Deyiş, Dolambaçlı Deyiş, Tumturaklı Deyiş Direct Style and Its Alternatives Abstract In this article direct style and its opposites are compared, contrasted and it is meant to shed a light into Turkish literature to be able to find the reflections of direct style by giving examples from those Turkish writers who use it.In western literature the process of defining and evaluating the types of style started in Classical Ages by the various maxims of rhetoric, but it can be said that the the proces of defining types of style and the concepts of stylistics can be said to have been developed until the latter ages, up to 19th. Century. In England, together with most of the European countries. Within a long process of time the types of style with examples have been defined and the style types each writer uses in particular began to be mentioned in the field of literature. Among the different types of styles in stylistics, the second type of style group which is used as often and much as the Simple Style and Plain Style is Direct Style and its opposites, which cover an overwhelming place, because the most certain, the easiest, the most valid way to reflect the real world to another person is to tell something worth telling by adding nothing, or adding very little at the least degree. In the process of telling and/or informing about an event to another person the more changes take place on the part of grammatical structures, in personal pronouns, and in the concepts of time, the further that event goes away from reality to the ways of imagery, from the directness to an indirectness. Writers create the events in their writing by changing grammatical structures, time concepts, personal functions 1 2014, Dil ve Edebiyat Eğitimi Dergisi, 12, 1-13. 2014, Journal of Language and Literature Education, 12, 1-13. and other peculiarities of techniques of narration, that is, the style. In this article, in order to demonstrate how the DirectStyle and its opposites have been used in Turkish literature, some passages and examples from the Turkish writers are given. Key Words: Direct Style, Indirect Style, Rhetorical Style, Discursive Style, Rambling Style 1.Giriş Deyiş sözcüğünün birkaç tanımı vardır. Bu tanımlarda deyişin birtakım özellikleri vurgulanır. Deyiş bir anlatım çeşiti olarak da betimlenebilir. Anlatımlarda konuşma, düşünce, hatta yazma aktarımları da ele alınabileceğinden, deyişin betimlenmesine aktarımları da eklemek gerekir. Bu durumda deyişin tanımlarından birisi de deyişin anlatım ve aktarımları içeren bir biçim olduğu ortaya çıkar. Yazınsal yapıtlarda yazılan ve aktarılan olaylar ve sözlerde, olayların içinde bulunan kişilerin hem fiziksel, hem de düşünce eylemlerini anlatırlar. Yazarlar özellikle bir kişinin konuşmasındaki sözlerini hiçbir değişiklik yapmadan kağıt üzerine aktarmaya çalışırlar, ama bazen anlatım ve aktarımlarda, anlatımın gereği bazı değişiklikler yapabilirler. Yaptıkları her değişiklik asıl konuşma metni gerçeklikten biraz daha uzaklaştırır; metin asıl sahibinin metninden daha çok yazarın özelliğini taşıyan bir metin biçimine dönüşür. Klasik çağlardan bu yana, bağımsız birkaç kullanımın dışında, yazarlar konuşmaları ve zihinden geçen bir düşünceyi olduğu gibi aktarmak istediklerinde dolaysız deyiş (direct style) biçimini kullanmışlardır. Bu deyiş biçimi günümüze kadar klasikleşmiştir. Hem yazınbilim, hem de dilbilim dolaysız deyişi başat aktarma biçimi ve deyiş türü olarak görmüşler, ancak özellikle yirminci yüzyıl sonlarında İngiltere'de Lancaster Üniversitesi'nde bir deyişbilim grubunun ülke çapındaki verilere dayanarak yaptığı 1990'lardan başlayarak 5 yıldan fazla süren bir araştırma ve çalışmanın sonucunda konuşma ve düşünce aktarımları yalnız dolaysız ve dolaylı olarak kalmamış, bu iki öbeğin arasına bir de bağımsız konuşma türler girerek çeşitleri çoğaltmış, dahası yazarların bunlarla da yetinmeyip, aktarım işleminde gitgide kendileri biraz daha değişiklik yaparak aktarımlarda kendilerini daha çok belirginleştirdikleri görülmüştür. Bu aktarım biçimlerini dilbilim deyiş biçimi olarak görmektedir. Deyiş bir anlatım biçimine verilen bir ad ise, dilbilimsel düşünülünce bu görüş doğrudur. Modern dilbilim ve deyişbilim, dilbilimsel çalışmaların ortaya çıkarıp sunduğu bu yeni deyiş türlerini benimsemekte, klasikleşmiş diğer deyiş türleriyle birlikte onları da ele almaktadır. Bu çalışmanın konusu olan dolaysız deyiş ve karşıtları, ele alınmaları gereken yerlerde klasik deyiş türleriyle birlikte incelenmektedir. Aktarımları yazın dünyası, eskilerden bu yana, söz aktarımı, düşünce aktarımı olarak iki öbekte değil, yalnızca tek öbekte toplanan bir deyiş türü olarak dolaysız deyiş adı altında ele almış, ikinci bir öbekte de dolaysız deyiş türünün karşıtlarını belirlemiştir. Bugüne kadar yazınbilim dolaysız deyişi ve karşıtlarını dolaylı deyiş (indirect style), dolambaçlı deyiş (discursive style), ve tumturaklı deyiş (rambling style) olarak belirlemiştir. Bu çalışmada biraz önce sözü edilen bağımsız aktarımlarla ilgili deyiş türleri başat deyiş türü ve karşıtları da değişkeler olarak ele alınmaktadır. 2.Dolaysız Deyiş (Direct Style): Yazınsal metinlerdeki deyiş türlerinin birbiriyle karşılaştırılması, o zamanki koşullar ve görüşler doğrultusunda olabildiğince incelenmesi ve bölümlendirilmesine ilişkin en kapsamlı bir çalışma John Collinson Nesfield'in Matriculation English Course başlıklı kitabında ele aldığı yazınsal deyiş 2014, Dil ve Edebiyat Eğitimi Dergisi, 12, 1-13. 2014, Journal of Language and Literature Education, 12, 1-13. türlerini incelediği çalışmadır. O yıllarda çeşitli ülkelerde başka dilbilgisi ve dilbilim uzamanları da deyiş türlerini inceleyen çalışmalar yapmışlarsa da en kapsamlı inceleme Nesfield tarafından yapıldığı ve yazın çevreleri bu yazarın görüşleri doğrultusundaki deyiş türlerini benimsediklerinden, bu incelemede de Collinson'un ele almış olduğu deyiş türleri konu edilmektedir. Nesfield, Dolaysız Deyiş'in (Direct Style) yalın deyişe yakın olabilmesine karşın, kesinlikle benzer olmadığını, çünkü kullanılan dilin dolaysız olmadan da yalın olabileceğini söyler. Nesfield, bu deyiş türünün, anlatılmak istenileni sezdirim, çağrışım, ya da diğer söz sanatları kullanmadan, açıkça anlatmak için kullanılan bir deyiş biçimi olduğunu da söyler. Böyle bir deyiş türü içeren bir anlatım, betimleme, serimleme için en uygun deyiş biçimlerinden birisidir. Bu deyiş türünde hiçbir dilbilimsel, sözdizimsel, yazınsal süslemeler ve söz sanatları bulunmaz. Bu deyiş türü, metinlerde hem anlatımları, hem de konuşmaları gerçeklere uygun yansıtmak, betimlemek, bildirmek ve serimlemek için en uygun deyiş biçimlerinin başında gelmektedir (Nesfield, 1942: 390. Yazarlar konuşma, ya da düşünceleri aktarırlarken aktarma işleminde en az baskın oldukları deyiş türü dolaysız işlemdir, çünkü aktarılan sözler gerçek sözlerin aynısı olma oranı, belki de pek az bir farkla, neredeyse tamdır. Bu nedenle aktarıcının etkisi bu deyiş türünde yoktur, ya da yok denecek kadar azdır. Yazın ve dil öğrenimi, klasik çağlardan beri düşünce ve konuşma aktarımları olarak dolaysız deyişi ve dolaysız aktarımı, bu aktarımın karşıtı olarak da dolaylı deyiş ve dolaysız aktarımı başlıca türler olarak ele almıştır. Bu incelemede dolaysız deyiş türleri hem dilbilim, hem de yazın çevrelerinin görüşlerinde ele alındığı gibi verilmektedir. Konuya ayrıntılı olarak girmeden önce herhangi bir metinde bulunabilen anlatımlar ile, konuşma ve düşünce aktarımları arasında bir ayrım olduğunu belirtmek yararlı ve gereklidir. Yukarıda da değinildiği gibi, herhangi bir nesne, ya da olay hiçbir süsleme, söz sanatı, çağrışım, sezdirim çıkarım yolları olmadan, doğrudan doğruya anlatılabilir. Metinde olabilecek düşünce ve konuşmalardaki sözler aktarıcı tarafından zorunlu dilbilgisi kurallarının gerektirdiği ufak değişiklikler dışında fazla değişiklik yapmadan verilebilir. Böyle bir anlatım biçimi Dolaysız Deyiş, metindeki konuşma ve düşünce aktarımlarının türleri ise Dolaysız Konuşma ve Düşünce Aktarımları'dır. Aşağıdaki metin Dolaysız Deyiş içermekte ve içinde Dolaysız Düşünce Aktarımı da bulunmaktadır: ... Niçin o kenti bıraktığını, belki dönüşü olmayan bu büyük kente devcil gökdelenler arasına geliş nedenini araştırmaksızın, sadece onu izleyen görüntüleri gözden geçirdi. 'Kolay, aceleci yargılara varmayacağım' demişti kendi kendine. 'Yaşamı kendi akışına bırakmak gerek. Düşünmek, çözümlere varmak için daha çok zaman var. Hem de mutlaka gerekli mi bir çözüme varmak? Böyle düşünüyordu, ama gene de küçük bir iç-kırıklığı taşıyor gibiydi. (Demir Özlü. 2006:19) Yukarıdaki örnekteki anlatımda hiçbir yazın sanatı içermeksizin olay ve konuşmaları olduğu gibi aktaran Dolaysız Deyiş kullanılmıştır, ayrıca içinde Dolaysız Düşünce Aktarımı da bulunmaktadır. Aşağıdaki örnekte roman kahramanının gördüğü bir rüyada kendisiyle Hidayet dayısı arasında geçen bir konuşması anlatılmaktadır. Düşünce, sessiz konuşma olarak betimlenirse, rüya da görüntülü düşünce (!) olarak betimlenebilir belki de, çünkü rüyayı anlatmak için kullanılan düşünce aktarım yolu olağan günlük düşünce aktarım yolunun aynısıdır: 'Ama bu sefalet yılları arkada kaldı sanırım,' diye seslenmek istedi. Hidayet kollarını yana açarak, sanki 'n'aparsın, durum bu!' demekteydi. Harun, rüyanın bu noktasında uyandı. Yatmadan önce aralı bıraktığı pencereden gelen temiz havayı içine çekti. Hidayet dayısının o yıllarda değil, 1929'da 2014, Dil ve Edebiyat Eğitimi Dergisi, 12, 1-13. 2014, Journal of Language and Literature Education, 12, 1-13. New York'a kaçmış olduğu aklına geldi. O, belli bir süre Ellis adasında kalmıştı. Vakit henüz öğle vakti olmamıştı. Birkaç saat süren uyku bu yaz havası içinde yetmişti ona. Penelope'un yaşamına taşıdığı mutluluğu düşündü. Bu büyük kente geldiğinden beri Penelope ile arkadaşları onu yalnız bırakmamışlardı. 'Arkadaşlarının olduğu yer vatanındır.' diye düşündü. (Demir Özlü. 2006:101) Yukarıdaki örneğin ilk tümcesinde Harun 'sefalet yılları'nın geçmişte kaldığını söylemek ister, ama söylemez. Bu düşünce eylemi, düşüncesini belirten bir dolaysız düşünce aktarımıdır. İkinci tümcede 'sanki' dayısının dolaysız konuşması gibi verilen tümce ise dolaysız düşünce aktarımıdır ve buraya kadar konuşma gibi gösterilen düşünceler rüyada geçmektedir. Harun uyandıktan sonra düşünce aktarımları, dolaylı, bağımsız dolaylı, bağımsız dolaysız anlatı aktarımı olarak metinde yer alır. Aşağıdaki örnekte, dolaysız aktarımla gösterilen bir konuşmanın 'Peki ...' ile başlayan dolaysız aktarım tümcesinin, aslında dolaysız düşünce aktarımı olduğu anlaşılmaktadır. Yaşamda olduğu gibi, yazın da gerçeğe çok benzeyen, ama gerçeği anlatmayan anlatım yollarıyla doludur, çünkü yazın, hem konuşmayı, hem de düşünceyi, hem de yazmayı içeren yaşamın tıpatıp kendisidir. 'Çok iyiydin.'dedim otururken. 'Süper salsa yapıyorsun.' 'O süper dans ediyor.' dedi. 'Eski bir tanıdığım... Bir iki aydır görmüyordum, denk düştü.' 'Niye Türkçe konuştun kadınla? ' diye sordum. Kadının yeni kocasının bir Türk olduğunu, Türkçesini geliştirmeğe çalıştığını söyledi. 'Peki o niye senle Türkçe konuşmadı hiç?' diye soracakken, gözüyle elimdeki dergiyi gösterdi. 'Sen de bulmaca çözmekten hoşlanıyorsun galiba ...' (Yiğit Kulabaş. 2006:41) Dolaysız deyiş ve dolaysız konuşma ve düşünce aktarımları diğer deyiş türleri ve konuşma ve düşünce aktarımları içinde gerçeğe en yakın deyiş ve aktarımlar olarak bilinir, çünkü bu tür betimleme ve anlatımlarda hiçbir süsleme, çağrışım, sezdirim, çıkarım ve çeşitli söz sanatları kullanılmaz. Dolaysız Deyiş'i (Direct Style) bazen Yalın Deyiş'e (Simple Style) benzetenler olabilir, ama bu benzerlik doğru değildir, çünkü Nesfield'in söylediği gibi, yalın deyişte kulanılan dil dolaysız olmadan da yalın olabilir. Aşağıdaki örnek dolaylı aktarımı kullanmaktadır. Dil oldukça yalındır, ama anlatım dolaylı deyiş kullanır, konuşmalar da dolaylı aktarımlar türündendir: Seher'in anneciğinin adını da, giydiği pardesüyü de, pardesünün rengini de söylediğini, devamında bebeğinin yaşadığını bildiğini, ama sağ gözünün kör olduğunu, o anda aşağıda Veysel adında bir adamın sol koluna ve sağ bacağına bir şeyler yaptığını, isminin de İrfan olacağını, İrfan'ın bu Veysel denilen adamın göbek adı olduğunu, israrla birazdan öleceğini söylediğini söyleyip hiç de özet sayılamayacak bir genişlikte, o odada kadını dinlediği sırada duyduğu sebepsiz çıtırtıları, dahası merdivenden inerken bu kere de tam başının üstüne bir göz dikilmişmiş gibi huylanıp hislenmelerini falan noktası virgülüne, kıyıda köşede en ufak bi teferruat bırakmadan, tam bir gözlemci polis tititzliğiyle bir bir anlattı. (Sezgin Kaymaz. 2014:206-207) Yazınsal dil çalışmaları dolaysız anlatım için yukarıda değinilmiş olan tanım ve açıklamalardan daha başka bir açıklama getirmemiştir. Dolaysız deyişin en önemli özelliği anlatımında hiçbir süsleme yöntemi kullanmadan konuları doğrudan vermesidir. Dilbilimin yirminci yüzyılın sonlarında bu konuya katkısı ise, her tür deyişte görülebildikleri gibi dolaysız deyişte de görülebilen konuşma, düşünce ve yazma aktarımlarının nasıl olabileceği üzerinedir. Aktarım türleri bu yazının konusu olmadığından burada ayrıntılı olarak ele alınmamaktadır, çünkü bunlar birer 'deyiş' değil, aktarım çeşitleridir ve dolaysız, dolaylı her ana türün yanısıra bunların birer bağımsız türleri de bulunmaktadır. Böylece dolaysız ve dolaylı konuşma, düşünce, yazma aktarımları birer bağımsız türleriyle birlikte, dolaysız aktarım (direct report), dolaylı aktarım 2014, Dil ve Edebiyat Eğitimi Dergisi, 12, 1-13. 2014, Journal of Language and Literature Education, 12, 1-13. (indirect report), bağımsız dolaysız aktarım (free direct report), bağımsız dolaylı aktarım (free indirect report) olmak üzere 4 türde yapılanırlar. 1981'lere gelindiğinde konuşma ve düşünce aktarım biçimleri yukarıda değinildiği kadardı. 1990'larda İngiltere'de Lancaster Üniversitesi'nde yapılan çalışmalarda bu aktarımların yanısıra, yazarların bazen konuşma ve düşünceyi olduğu gibi vermek yerine onları kendi tümceleriyle anlatabildikleri, ya da özetleyebildikleri dikkati çekti. Bu tür aktarımları yazar ve konuşmacılar hem konuşma, hem yazma, hem de düşünceler için de kullanılabiliyordu. Bunlar konuşmalar için kullanılıyorsa Konuşma Eylem Aktarımı, düşünce için kullanılıyorsa Düşünce Eylem Anlatı Aktarımı, yazma için kullanılıyorsa Yazma Eylem Aktarımı olarak adlandırıldı. Çok geçmeden daha başka aktarım yöntemleri de bulundu ve tüm bu anlatım yolları biçim ve içerik ayrımları gözetilerek etiketlenmeye çalışıldı. Prof. Dr. Geoffrey N. Leech'in denetiminde çalışan Lancaster Üniversitesi Deyişbilim Grubu dilbilim, edimbilim ve deyişbilim alanlarında yaptıkları bu çalışmalarla söz, düşünce, yazı aktarımlarına büyük katkılarda bulundular. Bugün deyişbilimde aktarımlar bu grubun bulduğu aktarım türlerine göre ele alınmaktadır. 3.Dolaysız Deyiş'in Karşıtları: 3.1.Dolaylı Deyiş (Indirect Style): Dolaysız Deyiş'in karşıtlarının ilki olan Dolaylı Deyiş söylevlerde ve yazınsal metinlerde çok kullanılır ve anlatımdaki dildeki resmiyetin en önemli göstergesidir. Bu nedenle, yüzyıllardan beri, sözbilimin en temel deyiş yapısı olarak görülmüştür ve bazı sözbilimciler bu deyiş türünü sözbilimsel deyiş (rhetorical style) adıyla da betimlemişlerdir. Dolaylı deyiş, olay ve olguları kısaca anlatmak yerine yalın dil kullanır, ama doğrudan doğruya değil, çok uzun betimleme ve anlatımlara dayanır, çünkü anlatılanlarda çoğunlukla anlatıcının katkısı vardır. (Nesfield. 1942:391) Okuyucu dolaylı deyiş ile yazılmış bir metni okuduktan sonra çıkarımlarda bulunurken Dolaysız Deyiş'te biraz daha çok zaman harcar. Eğer bir yazarın dolaylı deyiş kullandığı anlatımında çok sayıda çağrışımlar varsa, kullandığı deyiş türü dolaylı deyiş değil, Bilgiç Deyiş (Pedantic Style) olur. (Nesfield. 1942. a.g.y) Bilgiç deyiş anlatımlarında, herkesin bildiği birşey yerli yersiz, sık sık kullanılabilir. Bilgiç deyiş anlatılan konuya koşut olmaz ve yerinde kullanılmazsa can sıkar, metnin vereceği bilgi yükü okuyucunun kafasında değersiz bir ağırlık yapar. Anlatım ile aktarım ayrımları arasındaki bağıntılar Dolaylı Deyiş ile bulanıklaşır. Özellikle yirminci yüzyıl yazınında İngiltere ve bazı diğer Avrupa ülkeleri yazınlarında dolaylı deyiş konuşma, düşünce, yazma aktarımlarını birbiriyle kaynaştırmış, yeni anlatım ve deyiş türleri ortaya çıkarmıştır. Yirmibirinci yüzyıl yazınında Dolaylı Deyiş çeşitlerinin bu denli bol sayıda sergilendiklerinin nedenlerinden birisi belki de bu kaynaşmalardır. Dolaylı anlatımlarda nesnelerin ve olayların doğrudan doğruya değil de dolaylı yollarla anlatıldığı biraz önce de vurgulanmıştı. Kullanılan yollar hem dilbilgisi, hem de anlatım yolları olabilir. Eskiden yazarlarla okurlar arasına belli bir uzaklık arayan eleştirmenlerce, bir yazar yazılarında ne kadar resmiyet taşıyorsa, yazınsal değeri o kadar yüksek oluyordu. Aşağıdaki örneklerde dolaylı deyiş, anlatım açısından gösterilmektedir. Aşağıdaki alıntıda, kahramanın sevgilisini dolaylı anlatımlarla yaptığı benzetmelerle betimlediği görülmektedir. Böyle bir anlatımla hem kendisi, hem de sevgilisi sanki bizlerden uzaklaşmakta, başka dünyaların insanları olmaktadırlar: Yalnız bazen bir İlahi meşale gibi geçmiş asırların yoğun karanlığını geçerek eski Yunan'ın parlak 2014, Dil ve Edebiyat Eğitimi Dergisi, 12, 1-13. 2014, Journal of Language and Literature Education, 12, 1-13. hayallerinin kutsal tapınağa yerleştirdiği ve doğu'nun baharının taçlandırdığı bir güzellik meleğinin güzelliğinin saltanatına kapıldığını kalbi ara sıra kendisine gizli gizli söylerdi. (Sami Paşazade Sezai. 2011:37) Aşağıdaki alıntıda ise, öpüşen aşık bir çift anlatılmaktadır. Dolaylı anlatımla betimlenen bu çift okuyuculardan uzak, sanki bambaşka bir dünyanın insanıdır. Belki de yazarın istediği şey de böyle bir çifti betimlemektir. Gerçeklerden uzak, herkesten uzak bir çift: Gecenin rutubeti ve marmara'nın üzerine inen sisler, şafağın yansımasıyla kırmızı bir renk alarak havaya doğru uçtukça Marmara'nın durulmuş suları üzerinde uyuyor gibi görünen adalar parlak güzel yüzüne çektiği kırmızı tülden yaldızlı duvağını seherin gül renkli parmakları kaldırdığı için birer Yunan ilahesi gibi nurani şekilde ortaya çıkıyordu. Şairce hayallere benzeyen bu sisler, şafağın ışığına doğru parçalanarak yükseldikçe, yeryüzünde uyanacak gözlerden başka bir aleme doğru kaçışan meleklerin uçarken titreyen gökyüzü elbisesinin yalnız uzun etekleri görünüyor sanılıyordu. Ta ki karşıda güneşin ışığını bile değiştirmedikçe içlerine kabul eylemeyen ormanların en gizli, en kuytu köşelerinde yüzlerce kuş sevda arttıran bir sevgi hevesiyle ötüyorken bu iki aşık çiftin bir dakikadan beri birbirine temas ederek o halden ayrılmak istemeyen dudakları, kalplerine devamlı sevda yüklüyordu. (Sami Paşazade Sezai. 2011:51 ) Anlatımlarda görülen dolaylılık, aktarımlarda da kullanılabilir, günümüz dilbilimsel deyişbilim araştırmalarının bulgularına göre, bu dolaylı aktarımlar konuşma, düşünce ve yazma aktarımlarında çeşitli türler biçiminde ortaya çıkabilir. En temel dolaylı aktarım, konuşmacının tümcelerinde fazla bir değişme olmadan, yalnızca dilbilgisi kurallarının gereği değişiklikler yapılarak aktarılır. İçinde pek az değişim bulunan bir aktarım metni aşağıda verilmiştir: Başka marotu buldu. Yolculardan Keşfi Bey adındaki gencin henüz vapura gelip gelmediğini sordu. Başkamorot bu hususta birşey bilmediğini söyleyince, beyefendi vapur katibine koştu. Aynı soruyu ona da sorduysa da, tatmin edici bir cevap alamayınca, bu defa doğrudan doğruya birinci kaptanı görmek istedi. Birinci kaptanın, kamarasında uyumakta olduğunu söylediler. Bunun üzerine alt kattaki salona indi. Bakındı, hizmet eden garsonlara sordu. Keşfi Bey'e dair hiçbir şey öğrenemeyince yine üst güverteye çıktı. Hem denizi, hem de asma merdivenden inip çıkanları rahatça görebilecek bir yer seçti. Orada ayaküstü beklemeye ve kendi kendine söylenmeye başladı: 'Nerede kaldı bu zevzek?Niçin gelmiyor acaba?'... ... ... (Sami Paşazade Sezai. 2011:180) Dolaylı aktarımlar söz aktarımında kullanıldıkları gibi, düşünce ve yazı aktarımlarında da kullanılabilirler. Aşağıdaki örnek, bağımsız dolaylı ve bağımsız dolaysız düşünce aktarımlarını içermektedir: Bir salon süpürgesiyle gezen mavi gözlü papatya yanlış bir yolda olduğunu anlar, şu hayatta yapılacak tek bir hareket varsa, diğer süpürgeye dönmektir diye düşünür. Bir aç gözünü/ o güzel gözlerini/ n'olur bir defa sağa/ bir kere sola döndür .(Metin Kaçan. 1999:37) Yazınsal yapıtlarda yazarlar dolaylı deyişi her türlü amaç için kullanabilirler, çünkü bu deyiş türü anlatım ve aktarım sırasında yazarların kendilerinden birşeyler eklemelerine en elverişli olan deyiş biçimidir. Aşağıdaki örnek metinde dolaylı deyişle yapılan bir anlatım içinde dolaylı düşünce aktarımları da bulunmaktadır. Ayrıca aktarımların bazıları yazar tarafından kendi tümceleriyle yeniden düzenlenerek, Anlatı (Narration), Konulu Söz-Eylem Anlatı Aktarımı (Narrative Report of Speech Act with Topic), Konulu Düşünce-Eylem Anlatı Aktarımı (Narrative Report of Thought Act with Topic) biçimleriyle anlatılmıştır. Böyle bir deyiş düzeniyle yazılan metinlerde olay 2014, Dil ve Edebiyat Eğitimi Dergisi, 12, 1-13. 2014, Journal of Language and Literature Education, 12, 1-13. kahramanının yanı sıra, konuşmacının ve anlatıcının da payları vardır: Kendini içinde bulunduğu düzenli yaşantının ayrıntılarına bıraktı. 'Düşünmüyorum, sıkılıyorum sadece.' dedi. Daha birşeyler söyleyecekti. Söyleyemedi. Sustu. Bir saygı duruşu yapıyorum herhalde, diyecekti belki. Bu kadar masum bir sözü bile söyleyemedi. Söylemek içinden gelmedi. Kendini elevermekten korktu. Nasıl olsa geçecekti. Yerinden kalktı ve seslerinden, yemek yemedikleri anlaşılan çocuklarını azarlamaya gitti mutfağa. İki kızı da suçu birbirine yükledi hemen. Sonra da hizmetçiyi kötülediler. Yemek yemeyen çocukların kötü geleceklerinden bahsetti onlara. Bu çeşit çocuklarla kimse konuşmazdı sonunda. 'Bütün işlerinizi yalnız yaparsınız sonra. Kimse yemeğinizi yedirmez ve uyumanız için masallar anlatmaz. Kocaman kızlar olursunuz: gene yalnız kalırsınız.' Su bardağına uzanmak için sandalyenin üstüne çıkan küçük kızı: 'Hayriye Teyze gibi kocaman bir evde tek başımıza kalırız sonra, değil mi babacığım?' dedi. Evin kocamanlığını anlatmak için kollarını bütün gücüyle açtı, hizmetçi tutmasa yere düşecekti. 'Sakın Hayriye Teyze'nin yanında söyleme bunu.' (Oğuz Atay. 1984:49) 20. yüzyıl yazınının anlatım ve aktarım yollarındaki en önemli yeniliği Dolaysız Deyiş'te Bilinç Akışı (Stream of Consciousness yöntemi olmuştur. İngiliz yazınında Virginia Woolf ve James Joyce ile güçlü bir döneme giren bu anlatım ve aktarım düzeni hızla dünyaya yayılmıştır. Türk yazınında deyiş çeşitlerini ilk kez tanımlamaya ve tanıtmaya çalışan yazar olan Recaizade Mahmut Ekrem'in Dolaysız Aktarım'ı da yazılarında kullandığı bilinir. Arapça alfabenin Latin harfleriyle değiştirilmesi üzerine, Recaizade Mahmut Ekrem'in Arap alfabesiyle yazılmış yazıları yeni devletin düzenlemelerinde yılların içindeki başka yoğun çalışmalar nedeniyle oldukça uzun bir zaman beklediğinden, Türkiye'de deyişbilim çalışmaları da varlık gösterememiştir. Bağımsız dolaysız deyiş ile yazılmış bir metni okurken okuyucular yazarla konuşmacıyı, düşünce ile konuşmayı, söz ile düşünceyi kolayca ayıramazlar. Bazen de yazıyı oluşturan düşünce, konuşma ve söz öbeklerini ayırmakta zorlanırlar. Bu durum özellikle bilinç akışı türünde yazılmış yapıtlarda sık görülmektedir. Dolaylı deyiş içindeki düşünce aktarımlarında içsel konuşmalar (interior monologues) kişinin kendi kendisiyla konuşmasını, yani kişinin düşünmesini yazıya geçer. Bu tür bir aktarımda genellikle sözdizim düzgündür; dilbilimsel terimlerle söylemek gerekirse, dildışı ve parçalarüstü öğeler böyle aktarımlarda pek görülmez; ama dolaylı deyiş, bilinç akışını (stream of consciousness) böyle yazılarda bilincin çabukluğunu göstermek istercesine sözcükler, tümceler tamamlanmadan kullanılabilir, olaylar düzenli bir mantık sırasını izlemeyebilir, kimin kiminle konuştuğu tam anlaşılamayabilir. Anlatılanlar tıpkı bilincin çalışmasındaki hızlı ortamın gerektirdiği gibi şimşek hızıyla, beynin ayrıştırmasına zaman vermeden serimlenir. Recaizade Mahmut Ekremin Araba Sevdası adındaki romanının bazı yerlerindeki içsel düşüncelerin bilinç akışı tekniğini andırdığı söylenebilir. İçsel düşüncelerde anadil kullanılarak yapılan anlatım ve açıklamalar düzgün dilbilgisel tümceleri içermekte, Fransızca kullanılan anlatım ve açıklamalar ise düzgün tümcelerle değil, sözcük öbekleriyle ve hayret ve yakınma, vb. belirtenler de öbeksiz sözcüklerle anlatılmaktadır: Arkadaşıyla bu kısa konuşma sırasında Bihruz Bey'in zihninden birçok düşünce geçmişti: 'Ne münasebet? Kadıköyü gibi burjuva bir Kartiye'de (burjuva mahalle, orta tabaka mahalle) bu derece şık bir ekipaj bulunsun... Ne münasebet? Orada oturanlar hep malum... 'Blond'u tanırım' demesi de ağız... Tanısaydı öyle mi dururdu? Oh! Kel bote divin' (Ne ilahi bir güzellik?) Sürtu kel gu ekselan! (Bilhassa ne selim bir zevk!) Benim ekipaj'a ne kadar dikkatli bakıyordu! Gerçekten ne kadar zevk sahibi olduğunu, bu da ispat etmez mi? Acaba kimdir bu blond? Şüphesiz ün jön fıy blond. (Sarışın bir genç kız.) Lakin şu Keşfi'yi nasıl savayım? O vakit çabuk anlaşılır, bakalım iltifat 2014, Dil ve Edebiyat Eğitimi Dergisi, 12, 1-13. 2014, Journal of Language and Literature Education, 12, 1-13. bana mı, yoksa ona mı? Kimin nesi olduğunu öğrenmek kolay; takip eder, gittiği yeri öğrenirim...' (Recaizade Mahmut Ekrem. 2009:18) Recaizade Mahmut Ekrem insanın düşünürken, aslında kendi kendisiyle konuştuğunu romanında sık sık göstermiştir. Romanın bazı yerlerinde roman kahramanı Bihruz Bey'in kendi kendisiyle konuşması uzar gider. Bu tür söz sağanakları içinde aktarımların her türlüsü, anlatımların her çeşiti görülebilir. Aşağıda böyle uzun bir bilinç akışının bir bölümü alınmaktadır: ... "Cuma günü kaçta gelirsininz?" dedim de, ona bile cevap vermedi... Giderken bir 'adiyö!' demeli değil miydi? Daha? Daha? Daha sonrası daha fena: Kaşla göz arasında çarçabuk nereye gitti bunlar? Aramadığım yer kalmadı... O aralık Keşfi de file (savuşmak) etti. .. Demek kiiii Yok... Yok... Ne münasebet canım! Keşfi de kim oluyor? Onun gibi bayağı bir garson... 'çocuk, delikanlı'... Emposibl! (imkansız) Ama bakalım yarın değil, öbür gün sözünde duracak mı? Bakalım Keşfi de gelecek mi? Of! Başım ne kadar ağrıyor... Oh! Benim sevgilim! Söyleyiniz bana ki beni sevmiyorsanız bari onu da sevmiyorsunuz ya? Görüyor musunuz, ne kadar sufrans (ıstırap) içindeyim... Bana merhamet ediniz, bana ki sizi adore (değer vermek, tapmak ediyorum),işte huzurunuzda diz çöktüm... Bir kelimecik... Hayır! Beni sevmiyorsunuz... Ah! Ne kadar da semavi bir güzelsiniz... Allon, ön beze! (Haydi, bir öpücük!)O ne? Şimşek! Mon Diyö! (Allahım) Gökyüzü ne kadar karanlık! Rüzgar da şiddetleniyor... Bora... Bora... Burrask (bora)... Yağmur... Vah! Vah! Sonra ne olacak? Yarın perşembe, öbür gün cuma... Hava böyle giderse.. Ay, ay! Kel plüi toransyel! (Ne bardaktan boşanırcasına yağmur!) Yağmur değil, tufan bu...Eyvah! Onu cuma günü göremeyecek miyim? Gördünüz mü başıma gelenleri... Başım, başım! Of! Başım!' (Recaizade Mahmut Ekrem. 2009:7576) Dolaylı deyiş ve dolaylı anlatımlar yazında her zaman kendi içinde değişik örnekleri görülebilecek kadar üretken olmaktadır, çünkü konunun kendi içindeki değişkenliğinin yanısıra anlatımdaki değişiklikler ve bir de aktarımların değişkenliği bu deyiş türüne sürekli bir değişiklik, canlılık, üretkenlik getirmektedir. Anlatıcının yanısıra, aktarmaların değişik olması bu deyiş türünde başkalıklar yaratmakta, yazarın da belli oranlarda kendi anlatımını araya sokması metni dolaysız deyiş ve dolaysız anlatımdan derece derece uzaklaştırarak gene dereceli olarak dolaylı deyiş alanına götürür. Başka deyiş ve aktarım çeşitlerinde ise bu durum kısıtlı olmaktadır. Dolaylı Deyiş (Indirect Style) konunun anlatımında dolaysız deyiş gibi doğrudan doğruya anlatım içeren deyişten uzak, dolaylı bir anlatım içerdiği için ve bunu yapmak için dolaylı olmanın birçok yolunu denediği ve bunları yapmak için yazınsal sanatların ve anlatım ve aktarım yollarının her çeşitini kullanabildiği için sözbilim (rhetoric) alanında bazen Sözbilimsel Deyiş (Rhetorical Style) adıyla da anılır. 3.2. Deyiş (Discursive Style): Bir yazar konuyla doğrudan doğruya ilgisi olmayan, konunun dışında, başka şeyler anlatırsa, bu deyiş biçimi Dolambaçlı Deyiş'tir (Discursive Style). Dolambaçlı Deyiş'i Dolaylı Deyiş olarak düşünmemek gerekir, çünkü bu tür bir anlatım/yazım dil kullanımıyla değil, metin içindeki olayların anlatılmasıyla ilgilidir. Dolambaçlı deyiş, dolaysız deyişin karşıtlarından birisidir, çünkü dolaysız deyişteki doğrudan anlatıma karşın, dolambaçlı deyiş konunun doğrudan, ya da dolaylı anlatılması değil, dinleyicinin/okuyucunun düşüncelerinin başka konulara da götürülerek birşeyler anlatılmasıdır.(Nesfield. 1942:391-392) Türk romanında deyiş ustalarından biri olan Ahmet Hamdi Tanpınar'ın romanlarında da, kahramanların amaçları doğrultusunda dolambaçlı deyiş ile yazılmış yerler görülür. Aşağıda, Ahmet Mithat Efendi'nin sık sık kullandığı bu deyiş örneklerinden biri görülmektedir: 2014, Dil ve Edebiyat Eğitimi Dergisi, 12, 1-13. 2014, Journal of Language and Literature Education, 12, 1-13. Bizim asıl amacımız okuyucuya Felatun Bey'i tanıtmak olduğuna göre babası Mustafa Meraki Efendi hakkında böyle geniş bilgi vermeye lüzum yoktur zannetmeyiniz. Elbette Meraki Bey'i tanımak için soyunu bilmemiz gerekir. Bir kişinin soyunu bilirsek davranış ve tavırlarını daha kolay anlayabiliriz (Ahmet Mithat Efendi. 2011:12). Yukarıda yalnızca konu dışına çıkış bölümü verilen dolambaçlı deyişle anlatılmaya başlanan kişi tanıtımında, önceleri Felatun Bey tanıtılmaya başlanmışken, yukarıdaki örnek girişle birlikte olaylar bırakılıyor, Felatun Bey'in babası ayrıntılı olarak tanıtılmaya başlıyor. Daha sonra yeniden Felatun Bey'e dönülüyor, bu kez onun meraklarından sözederken, romandaki anlatım kesilerek bu kez yazarın yeri geldiğini saptadığı anda, herhangi bir şeye ilişkin okuyucuya ansiklopedik bilgi verilmeye başlanıyor. Anlatımdaki dolambaçlık böyle sağlanıyor. I9. Yüzyıl romancılarının en göze çarpan özelliklerinden biri olan bu anlatım biçimini Ahmet Mithat Efendi çok kullanır: ... Fransızca bu iki harfi bilirsiniz herhalde. Birisi (elif), birisi (P) harfleridir. Önceki Ahmet, Felatun Bey'in isminin ilk harfi ve ikincisi Felatun kelimesinin Fransızcası olan Platon'un birinci harfidir. Alafrangada bir adamın isminin yahut isimlerinin böyle ilk harfi veya harflerinin konulması adeti vardır, buna o adamın "markası" denilir. (Ahmet Mithat Efendi. 2011:14). Yukarıdaki alıntıda, yazar Fransızca'nın alfabesinin Osmanlı alfabesine karşılık gelen harflerini okuyucuya anlatıyor, bu ders türü anlatımda ayrıca 'marka' denilen şeyin ne olduğuna ilişkin bilgi veriliyor. Ahmet Mithat Efendi bu ders türü bilgi vermeyi romanda sık sık yapmaktadır. Her seferinde romanın asıl konusunu bırakır, doğrudan ilgisi olmayan şeyleri 'Yeri gelmişken', 'İşte dedik ya...', ya da 'böyle bir ahvalin malumatından malumatınız yoksa, işte o ahvalin malumatını da verelim' gibi zaten kendisi de dolambaçlı bir girişle anlatımını böyle dolambaçlar düzenine/düzensizliğine sokar: Aslında saat insan için lüzumlu bir alettir. Köstek neye lazımdır? Saati muhafazaya lazım olduğuna göre bu işi bir kaytan bile görebilir aslında. Hayır iş öyle değil. İnsanoğlu ister ki, kendisinde yalnız satini muhafaza için kullanacağı kaytanın yirmibeş altın kıymeti olacak kadar servet bulunduğunu alem görsün. Ya bu gösterişten meram nedir? (Ahmet Mithat Efendi. 2011:110) Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi dolambaçlı deyiş türü Ahmet Mithat Efendi'nin çok sevdiği deyiş türlerinden birisidir. Ama bu deyişle istediği anlarda okuyuculara çeşitli bilgiler de verir. Modern Türk yazınında çok önemli bir yeri olan Oğuz Atay da 'Tutunamayanlar' adındaki unutulmaz romanında yer yer dolambaçlı deyiş kullanır. Aşağıdaki örnekteki uzun anlatımda, dolambaçlı anlatımın tümü atılarak, tümce 'matematik' sözcüğüyle başlayabilirdi, ama o zaman da dolambaçlı deyişle varılmak istenen amaca ulaşılmamış olurdu: "Edebiyatçılar Ahd-i Atik'ten beri gök kubbenin altında hiçbir şeyin değişmediğini bildikleri halde nasıl yazmaya devam ediyorlarsa, ben de aynı prensipten hareket ederek, bin altı yüz bilmem kaç yılında – yani bundan sittin sene kadar evvel – Rene Descartes'in, beşeriyetin çirkinliğinin intikamını almak arzusuyla yarattığı ve o günden beri tıpkı büyük Sezar'ın Rus-Çar doğumundan beri karnıyarık doğum metotlarına sezaryen denilmesi gibi, kartezyen adı verilen ve herkesin bildiği koorodinat sistemini, günümüzün kaplarına uydurmak ve pozitif bilim olduğu halde münekkitlerce biyokimya meselelerine gayri kabili tatbik bulunduğu asırlar boyunca iddia edilegelmiş, fakat nihayet ben, sen ve Kenan tarafından layık olduğu mevkie getirilmiş olan matematik, namı diğer riyaziye ilmini üniversel karakterine kavuşturmak hedef ve gayesiyle uykusuz geçen geceler ve ayakta uyuyarak geçirdiğim gündüzler pahasına 'Hayatın Koordinatları' yahut kısaca 'Bir insanın nerede, ne zaman ve nasıl olursa olsun, ne yaptığının analitik geometri esaslarına göre açıklanmasına giriş adını verdiği sistemi buldum." (Oğuz Atay. 1984:68-69) 2014, Dil ve Edebiyat Eğitimi Dergisi, 12, 1-13. 2014, Journal of Language and Literature Education, 12, 1-13. Dolambaçlı deyişin tanımını yaparken, bu deyişin konunun dışına çıkılarak, konuyla ilgisi olmayan şeylerin anlatılması olduğuna değinilmişti. Yazınsal yapıtlarda konunun dışına çıkmadan, ama tanımın dışına çıkarak, dolambaçlı deyişin kullanılabildiği de ortaya çıkabilmektedir. Aşağıdaki örnekte çok sayıda sıfat tümcesinin bir tek ana tümceyi nitelediği uzun tümcede olaylar silsilesi özetlenmektedir. Bu tür özetleme, uzun, ama yeni olayların kısaca bir tümcede özeti değil, daha önce zaten anlatılmış olayların yeniden bir tek tümce ile, ama neredeyse 3.5 sayfa tutan bir özetidir. Yeni birşey, ya da konu dışında birşey anlatmamakla dolambaçlı deyiş değildir, ama eski olayları bir tek, ama uzun bir tümceyle yeniden anlatmak, deyimden harfi harfine çıkan anlamla, dolambaçlı anlatmak demek anlatımda dolambaçlı deyiş kullanmak demektir. Örnek metinlerdeki bir tek tümce çok uzun, birkaç sayfa olduğu için aşağıda yalnızca başlangıç ve bitiş bölümleri verilmektedir. Aşağıdaki ilk örnekte yan tümcecikler dizisinin ilk örnekleri görülmektedir: Teoman Kemani'nin mafya tasallutuna uğrayıp mameliki kaptırdığı, Lale'yi odadan çıkarıp Rafet Dülger'e personelin tazminat hesaplarının çıkarılmasına dair muhasebeye talimat vermesi yönünde talimat verdiği, o hesaplar çıkarılırken eli telefona gide gele bir saat oturup beklediği ve o esnada"Mal sahibi, mülk sahibi..." diye başlayıp derinleştikçe derinleşerek eni konu felsefe yaptığı, hesaplar önüne gelince "Getirin çıkışları da imzalayayım, banka talimatlarını da..." diyerek Rafet Bey'i gözyaşları içinde bıraktığı, onun fenalık geçirip getiremediği, çıkış ve banka talimatlarını getiren muhasebe müdürü Nuri Bey'i de "Hakkınızı helal edin Nuri Bey. Buraya kadarmış." deyip gözyaşları içinde bıraktığı, gözyaşları içerisindeki Lale'yi arayıp "Arkadaşlara söyleyin, on dakika sonra toplantı salonunda olsunlar. Vedalaşalım" diyerek kızı telefonun öbür ucunda hıçkıra hıçkıra ağlattığı, ... ..., "(Sezgin Kaymaz. 2014:251) Yukarıda başlangıç bölümü görülen o uzun tümce aynı sözdizimsel yapılarla 2 sayfa daha sürer ve daha sonraki sayfanın neredeyse ortasında ana tümce ile yorgun düşer: ...dokuz dakika sonra "Yediysek buyrun, kalkalım." demek zorunda kaldığı o meşum günden tam dört günden sonra Celil tepine tepine, söve söve dolanıyordu Çankaya Karakolu'nun amir odasında.(Sezgin Kaymaz. 2014:254) Aralarındaki virgüllerle bağlanan 61 kadar yan tümce ile nitelenen bir anatümcenin oluşturduğu ve 3.5 sayfa tutan bu tümcede anlatımların içinde konuşma ve düşünce aktarımları da bulunmaktadır. Bu aktarımların pek çoğu dolaysız aktarımlarla verilmiştir. Bir tek ama pek uzun tümce ile anlatılan/yazılan böyle bir metinde dolaysız aktarımlarının bulunması metni tekdüzelikten kurtarmaktadır. Sayfalarca süren bu tek tümcenin bütün yan tümcelerinde verilen bilgi bir kişiye özgüdür. Temel tümcede verilen bilgi ise bir başka kişinin yaptıkları anlatılmaktadır. Bir başka tümceyle açıklanmak istenirse, zaman kavramları içeren yan tümcecikler birisinin ne zaman, neler yaptığını dört günlük bir zaman bölümü içinde bir bir anlatıyor, ana tümcedeki eylem de, bütün bunlardan dört gün sonra bir başkasının ne yaptığını söylüyor. Birisinin neler yaptığını, bir başkasının neler yaptığını anlatarak anlatmak dolambaçlı deyişi oluşturmaktadır. Yazar anlatımına amaçları doğrultusunda bir etki verebilmek için bu dolambaçlı anlatımı bilerek kullanmıştır. Dolambaçlı deyiş dolaysız deyiş ile karşılaştırıldığında, kendisine özgü özelliklerinin yanısıra, dolaysız ve dolaylı deyiş türlerinin de sapma biçimlerinden biri olmaktadır, ama görüldüğü gibi, bunların herbiri arasında büyük ayrımlar bulunmaktadır. Tumturaklı Deyiş (Rambling Style): 2014, Dil ve Edebiyat Eğitimi Dergisi, 12, 1-13. 2014, Journal of Language and Literature Education, 12, 1-13. Tumturaklı deyiş anlatım bakımından dolambaçlı deyişe oldukça benzer. Eskiden bu iki deyişi aynı ad altında birleştirenler de olmuştur. Dolambaçlı deyiş de, tumturaklı deyiş de konu dışına çıkmaktır, ama tumturaklı deyiş gereksiz tümcelere yönelerek konuyla ilgiyi yitirmektir. (Nesfield. 1942:391-392) Bir olayı yeniden, başka tümcelerle, lehçe, yerel dil, standard dil ayrımlarıyla yeniden anlatmak tumturaklı deyiş kullanımını oluşturabilir. Bu tür bir anlatım da dolaylı bir anlatım olmaz, çünkü yapılan yanlış, metnin genel anlamına pek fazla birşey katmaz, ama gösterişli deyiş türlerinden birisidir; bu deyişle söylenen/yazılan şeyler kulağa hoş gelebilir, okuyan ilginç bulabilir. Konuya ise değişiklik, canlılık katar, metni gerçeğe biraz daha yaklaştırır. Bu deyiş ile söylenenler/yazılanlar bu nedenle dinlenir/okunur. Altta verilen örneklerde tumturaklı deyişin anlatılan olaya nasıl canlılık kattığı açıkça belli olmaktadır. Aşağıda başlangıç bölümü verilen metinde çete reisinin konuşmasındaki kopukluk sık sık yapılan yinelemelerin gereksiz yere kullanılanlarının neden olduğu konu sapmaları, gereksiz açıklamalar görülmektedir. Bu çeşit dil kullanımları gereği kadar kullanılırsa sözbilim alanında güzel metinler ortaya çıkabilir, gereksiz kullanımlar ise aşağıda görüldüğü gibi, anlatımı, kullanılan deyişi tumturaklı deyişe çevirir. Aşağıdaki örnekte çete reisi, diğer babalarla yaptığı genel toplantıda Ankara ağzıyla konuşmaktadır: "Argadaşlar... Bak şimdi... Biz naaptık bugüne gadar? Efendime söyliyim... Naaptık? dağdan geldin bağdakini mi govuyon demeden bu Deccal gardaşımızın cebine üç beş sokuşturduk... ki niye? Bi datsızlık çıkmasın, aazımızın dadı gaçmasın... Gorktuk da mı sokuşturduk şimdi? Ne müneyasebet? Dedik ki o da bir argadaşımız, bi gardaşımızdır, bu alemin çocuudur, sahip çıkak, yol yordam öğretek, tamah edip saa sola dadanmasın, esnafın canı da, bu Deccal gardaşımızın canı da boştan yere yanmasın... O da Allah'ı var, sözümüzden çıkmadı, dizimizin dibinden galkmadı bugüne gadar... Naaptık biz şimdi? İşimizi yaptık, alnımızın terini, damarımızın ganını akıttık, çalıştık, gazandık, hem gendi mayışetimize baktık, hem de bu çocuk bu işlere bulaşmasın diye bunun mayışetini gördük... Yüksündük mü? Gatiyen. Çalışıyoz gazanıyoz da buna niye gaptırıyoz dedik mi? Ne müneyasebet? Ne ordakına sorduk, ne burdakına sorduk, vardık gendi yolumuzda yürüdük, gendi bildiimiz gibi ettik... Kimseye hesap verdik mi? Gatiyen... Ne diyo şimdi bu Deccal gardaşımız gelmiş? Bana niye sormadınız diyo... Demiyo mu argadaşlar? Biz mi yanlış duyduk? Diyo mu, demiyo mu? Ne diyo? Öşürünüzü on'da on'a çıkarırız diyo... Ne diyo? Başlarsak alayınızı bitirene gadar durmayız diyo. Diyo mu demiyo mu? Boyun gırıp teslim mi olacaz argadaşlar? Alnımızın teriyle gazandıımız tapuları geri iyade mi edeceez? ... ... ... ..." (Sezgin Kaymaz. 2014:275) Yukarıdaki örnekte çete reisinin konu dışına çıkmalarıyla oluşan tumturaklı deyiş, alttaki örnekte aynı olayı bir de yazarın kendi anlatımıyla, bu kez kitabın içindeki konunun kapsamını etkileyen bir tumturaklı deyiş kullanımına neden olmaktadır: Babalar Fazıl'ın bu saçma sapan konuşmasının tercümeye ihtiyaç duyduğunu biliyorlardı. Şöyle bir şeyler söylemeye çalışıyordu Fazıl: "Arkadaşlar... Bu Deccal denen adamın nelere kadir olduğunu atalarımızdan gördük, tırstık, bize bulaşmasın diye rızkımızın onda birini kuzu kuzu götürüp avucuna saydık. Gık demedik, yanında başımızı kaldırmadık, canımız yanmasın diye bir dediğini iki etmedik. O da sağ olsun bugüne kadar bir tatsızlık çıkarmadı, tekerimize çomak sokmaya, mıntıkamızda eşelenmeye, bizim işimizi bize öğretmeye çalışmadı. Ama şimdi gelmiş, onun dediği gibi yapmamızı, bildiğimizce iş gördük diye hesap vermemizi, kelle vermemizi, paylaşıp büyük kısmını da elden çıkararak paraya ve mala tahvil ettiğimiz misler gibi onbeşbin tapuyu iade etmemizi, aksi takdirde bizlerden öncekilere yaptığını bize de yapacağını söylüyor. ... ... ... " (Sezgin Kaymaz. 2014:276) Yukarıdaki son örnekte, bir önceki örnekteki dil kullanımının 'çevirisi' olarak ölçünlü (standard) 2014, Dil ve Edebiyat Eğitimi Dergisi, 12, 1-13. 2014, Journal of Language and Literature Education, 12, 1-13. dil ile verilen metin ilkinin tam tamına çevirisi olmamasına karşın, yazarın da yukarıda verilen örneğin ilk iki tümcesinde belirttiği gibi, ona benzer bir metindir. Bu çeviri (!) metnin tam sözcüğü sözcüğüne çeviri olmaması, bu ikinci metinde kullanılan deyişin tumturaklı olma ve olmama olasılığını tartışmaya götürecek kadar önemli bir noktadır. Tartışma götürmeyecek nokta ise bu iki metnin yarattığı gülmece motifinin oluşumudur. 4.Sonuç Verilen metin örneklerine bakıldığı zaman bunların baştan sona doğru dolaysızlıktan dolaylılığa, daha sonra da karmaşıklıktan biraz daha karmaşıklığa doğru değiştikleri görülür. Bunun nedeni, dolaysız deyişten sonraki metin örneklerinde yazarın, anlatımcının, aktarıcının etkilerinin daha çok duyumsanmasıdır. Buna koşut olarak metin, hem kişilerin, hem de yazarın dil kullanım özelliklerini yansıtmak zorunda kaldığından, deyiş kullanımı değişmektedir. Bütün deyiş türleri incelenirken, deyiş oluşturulmasında anlatım ile aktarım çeşitlerinin önemli özellikleri olduğu da dikkati çeker. Deyiş tanımında anlatım çeşitleri ile aktarım çeşitlerinin ele alınmasının zorunluluğu incelemeler sırasında görülmüştür. Dolaylı deyiş asıl kahramanlar ile romandaki olayları anlatıcı/aktarıcı kimselere ve olayları kitapta anlatan ve aktaran yazara yazılarında anlatım ve aktarım yaparken geniş yetkiler verdiği için geniş kullanım alanı ve çeşiti gösteren bir deyiştir. Sözbilimin türlü yöntem ve çeşitleriyle örtülebilmeye en uygun deyiş çeşitlerinden birisidir. Bu deyiş türünün bir başka adla, Sözbilimsel Deyiş (Rhetorical Style) olarak anılması büyük bir olasılıkla bu nedenledir. Arştırmada, Dolambaçlı Deyiş ile Tumturaklı Deyiş'in ikisinin de konu dışına çıkmak bakımından birbirine benzediği görülmüştür. Bu ortak özellikleri yüzünden ikisinin de aynı deyiş olduğunu ileri sürenler olmuştur. Oysa Dolambaçlı Deyiş bir konuyu anlatır, ya da tartışırken, o andaki konunun dışına çıkarak başka şeylere yönelir, Tumturaklı Deyiş ise, gereksiz tümcelere, gereksiz anlatımlara yönelir, bazen de, yukarıdaki son örnekte görüldüğü gibi, olayı durdurup yeni baştan anlatarak ilgiyi azaltır, ya da yitirir. Bu araştırmada ele alınan deyiş çeşitleri batı dünyası yazınında ve eleştirilerinde ve ülkemizde de çoğu kez eleştiri yazılarında ele alınan yazınsal deyiş türleridir. Yirminci yüzyılda filizlenmeye başlayan ve bugüne kadar gelişmekte olan dilbilimin getirdiği yeni ve bilimsel görüşlerle beslenen deyişbilim (stylistics), deyiş çeşitleri içinde bir de bağımsız türleri, düşünce/konuşma/yazma eylem aktarımlarını getirmiştir. Bunların herbiri birer deyiş çeşitidir. Herbirinin yazınsal metinlerde araştırılarak incelenmesi gerekmektedir. Kaynakça Atay, O. (1984). Tutunamayanlar. İletişim Yayınları. İstanbul. Efendi, A. M. (2011). Felatun Bey İle Rakım Efendi. Ihlamur Basım Yayın Dağıtım. İstanbul. Ekrem, R M. (2009). Araba Sevdası. Nilüfer Yayıncılık. İstanbul. Kaçan, M. (1999). Harman Kaplan. Gendaş Kültür Yayınları. Cağaloğlu. İstanbul. Kaymaz, S. (2014). Sevinç Kuşları. Deccal'ın Hatırı. İletişim Yayınları. Istanbul. Kulabaş, Y. (2006). Zamanya. YFK Yayıncılık ve Danışmanlık San. Tic. Ltd. Şti. İki A Yayıncılık ve 2014, Dil ve Edebiyat Eğitimi Dergisi, 12, 1-13. 2014, Journal of Language and Literature Education, 12, 1-13. Dağıtım. İstanbul. Nesfield, J.C. (1942). Matriculation English Course. Macmillan & Co. Limited. London. England. Özlü, D. (2006). Amerika 1954. İmge Yayınevi. Ankara Özünlü, Ü. (2001). Edebiyatta Dil Kullanımları. (2. Basım). Multilingual Yayınevi. İstanbul. Sezai, S. P. (2011). Sergüzeşt. Ihlamur Basın Yayın Dağıtım. İstanbul.
© Copyright 2024 Paperzz