İndir - Yeni İK Danışmanlık

Onu Kendinize Bağlamanın Yolları
Yeni İK Danışmanlık Grubu
Çalışan Bağlılığı Araştırması
Onu Kendinize Bağlamanın
Yolları
Nitelikli çalışanları elde tutmak ve yüksek performansla çalışmalarını sağlamak gün geçtikçe zorlaşıyor.
Fakat yarattıkları ideal işyerleriyle bu durumu rekabet avantajına dönüştüren şirketler var.
Prof.Dr. Türker BAŞ
Bu araştırma HBR Türkiye Nisan 2014 sayısında yayınlanmıştır.
Onu Kendinize Bağlamanın Yolları
Son on yıl içerisinde yapılan sayısız araştırma,
çalışan bağlılığının şirketlerin temel problemlerinden biri haline geldiğini gösteriyor.
Sektöründe lider konumda olan pek çok şirket
dahi, nitelikli çalışanları elde tutamamak ve
onlardan yeterli performansı alamamaktan
şikayetçi. Özellikle işbirliği ve yaratıcılığın
önem kazandığı alanlarda ciddi sorunlar
yaşanıyor. Oluşturulan rüya takımlar, rüya
sonuçlar vermiyor. Bunun yanında, çalışan
bağlılığının son derece yüksek olduğu
şirketler de var. Peki, çok sayıda şirket bu
konuda başarısızken onların başarılarının
sırrı ne? Bu şirketleri diğerlerinden ayıran ve
çalışanlarda bağlılık yaratan özellikler neler?
ise, genellikle yapılan işlerin niteliği ve
çalışma ortamıyla ön plana çıktıklarını belirledik.
Yüksek bağlılık yaratan işler ve çalışma
ortamının detaylarını tanımlayabilmek için
bağlılığı yüksek (çalıştığı şirketi ilk sıraya
yerleştiren) katılımcılar ile, düşük bağlılığa
sahip (çalıştığı şirketi listesine sokmayan)
katılımcılara ulaşarak birebir görüşmeler
gerçekleştirdik. Bu şekilde yüksek bağlılık
sağlayan ve bağlılığı yok eden faktörleri
tanımlamaya çalıştık.
Yaptığımız görüşmeler sonucunda, bağlılığı
yüksek çalışanlarla, bağlılığı düşük
çalışanların çalıştığı işyerleri arasında
ücret, kariyer olanakları, fiziksel çalışma
şartları arasında belirgin bir fark olmadığını
gördük. Hatta bazı durumlarda belirgin bir
şekilde yüksek ücret ve yan imkanlara sahip çalışanların bağlılıklarının daha düşük
olduğuna tespit ettik. Araştırma verilerini bir
bütün olarak değerlendirdiğimizde, çalışan
bağlılığının en üst düzeyde olduğu ideal
işyerlerini diğerlerinden ayıran;
Bu soruları cevap bulmak ve ideal bir
işyerinin özelliklerini tanımlayabilmek için
on binin üzerinde profesyonelin tam katılım
sağladığı bir anket araştırma gerçekleştirdik.
Araştırma kapsamında katılımcılardan en çok
çalışmak istedikleri şirketleri geniş bir liste
içinden seçmelerini daha sonra bu şirketleri
tercih önceliğine göre sıralamalarını istedik.
Ardından her bir şirketi kurum imajı, çalışma
ortamı, ücret ve kariyer olanakları ve yapılan
işlerin niteliği açısından değerlendirmelerini
sağladık. Bu şekilde en çok çalışılmak istenen işyerlerini ve bu işyerlerinin hangi
özellikler ile ön plana çıktıklarını belirledik.
Ayrıca katılımcıların kendi şirketlerini en çok
çalışmak istedikleri şirketler listesine sokup,
sokmamaları ve/yada listede yerleştirdikleri
sırayı esas alan bir bağlılık endeksi
oluşturduk.
1. Şahsi kazanımların ötesinde anlam taşıyan
bir neden,
2. Bu nedene tutkuyla bağlı güçlü lider/liderlerin varlığı olmak üzere iki temel özellik
belirledik. Sırayla inceleyelim:
1. Anlamlı Bir Neden
Bağlılığının düşük olduğu şirketlerde,
çalışanların, işin teknik boyutlarını çok iyi
bilmelerine rağmen, gün içindeki faaliyetlerinin hangi amaca hizmet ettiği hakkında net
bir fikir sahibi olmadıklarını fark ettik. Bu
kişiler işyerinde yarattıkları değerden çok,
çabalarının karşılığında elde edecekleri ücret,
terfi gibi dışsal faktörlerle odaklanmışlardı.
Sürekli olarak yaptıkları işin karşılığını alıp
alamadıklarını sorguluyor ve genellikle daha
Araştırma sonuçları, kurum imajı, ücret ve kariyer olanakları faktörlerinin adayları şirkete
çekme açısından oldukça etkili olmakla birlikte, bağlılık yaratma noktasında son derece
yetersiz kaldıklarını gösterdi. Özellikle güç
ve prestij ile ön plana çıkan şirketlerin çalışan
bağlılığı yaratma konusunda ciddi sorunlar
yaşadıklarını tespit ettik. Çalışanların bağlılık
ve adanmışlığının yüksek olduğu şirketlerin
2/8
Onu Kendinize Bağlamanın Yolları
c. Sektörün en iyi işi kendi şirketlerinin
yaptığını düşündüklerini
d. Ödül, terfi gibi faktörleri iyi yapılmış işin
doğal bir sonucu olarak gördüklerini belirledik.
fazlasına layık olduklarını düşünüyorlardı.
Bu nedenle diğer şirketlerden gelebilecek
tüm tekliflere açıklardı. Çalıştıkları şirketi,
ilerisi için bir referans, hatta atlama taşı olarak
görüyorlardı. Bu tür şirketlerde yöneticiler
dahil olmak üzere herkesin kişisel çıkarlarının
peşinde olması nedeniyle oluşan rekabet
ortamı, çalışanlar arasındaki işbirliğini yok
etmişti. Politik oyunlar, kutuplaşmalar üst
düzeyde hissediliyordu.
Amaç iyi iş çıkarmak olduğu için çalışanların
birbirleri ile işbirliği yapmaları güç olmuyordu. Yapılan işe bireysel çıkarların ötesinde bir
önem atfedilmesi, başarının herkes tarafından
paylaşılmasını ve kutlanmasını sağlamıştı.
Soru
2. Tutkulu Liderler
Çalışanların bağlılığını sağlamak gün
geçtikçe güçleşiyor. Bununla birlikte bu
konuda oldukça başarılı şirketler var. Bu
şirketleri etkili kılan nedir?
Araştırmamız sırasında, bağlılığının yüksek
olduğu tüm ortamlarda güçlü bir liderliğin
varlığını hissettik. Etkili liderliğin, şirketin
varoluş nedenine olan inanç ve bağlılığın
arkasındaki itici güç olduğunu belirledik.
Liderlerin astlarına güven veremediği durumlarda ise, yaratılan değerin çalışanlar için
anlamını yitirdiğini gözlemledik.
Araştırma
Çalışan bağlılığı yaratan faktörleri
tanımlanmasında, 10 binin üzerinde profesyonelin katıldığı anket araştırmasının
sonuçları ve 94 farklı organizasyonu kapsayan birebir görüşmeler kullanıldı.
Ayrıca anlamlı bir amaca hizmet etmesine
rağmen, bu anlamın hiyerarşi içinde eriyip
yok olduğu pek çok şirketle karşılaştık. Tepe
yönetimin şirketin varoluş nedenini alt kademelere aktarmakta çektiği güçlüğün, basit
bir iletişim sorununun ötesinde, departman
yöneticilerinin bu nedene inanmamalarından
kaynaklandığını gözlemledik.
Bulgular
Yüksek bağlılık yaratan çalışma ortamının
ayırt edici özellikleri:
1. Şahsi kazanımların ötesinde anlam
taşıyan bir amaç,
2. Bu amaca tutkuyla bağlı güçlü lider/
liderlerin varlığı.
Bunun yanında bağlılığın genel olarak düşük
olduğu bazı şirketlerde, departman yöneticileri tarafından oluşturulmuş, şirket kültürü
ile ilişkili, fakat ondan belirgin bir şekilde
ayrılan “vahaların” varlığına şahit olduk.
Şirket genelinde ciddi bağlılık problemleri
yaşanırken, belli departmanların yöneticilerinin çalışma arkadaşları ile yakaladıkları uyum
ve yarattıkları coşku bizi oldukça etkiledi.
Sadece departman bazında, departman yöneticisini liderliğinde ciddi başarılara imza
atılabileceğini gördük.
Bağlılığın yüksek olduğu şirketlerde ise,
çalışanların;
a. Neyi, neden yaptıklarına ilişkin çok net bir
fikirlerinin olduğunu,
b. Ürettikleri değere her şeyden fazla önem
verdiklerini,
3/8
Onu Kendinize Bağlamanın Yolları
Bu bulgular, ideal işyerinin oluşturulmasında
tepe yönetiminin inanç ve liderliğinin önemli
olmakla birlikte, kritik ve nihai rolün departman yöneticilerine düştüğünü anlamamızı
sağladı.
arttıkça bağlılık da artacaktır.
Duygusal bağlılıkta ise, çalışanlar, ücret gibi
dışsal faktörlerden ziyade, ait olma, katkı
sağlama gibi üst düzey ihtiyaçları karşılandığı
için organizasyonda kalırlar. Daha açık bir
ifadeyle, çalışanlar, organizasyonun yarattığı
değere önem vermekte, kendilerini bu değerin
bir parçası olarak görmekte ve bu nedenlerle,
organizasyon, onlar için maddi çıkarların ötesinde derin bir anlam taşımaktadır.
Ayrıca yapığımız ikili görüşmeler sırasında,
etkili liderlerin başarılarında, seçkinlik,
kişisel çekicilik, karizma gibi doğuştan gelen özelliklerin etkisinin son derece sınırlı
olduğunu gözlemledik. Hemen hemen
tümü bulundukları konuma, inandıkları
değerleri savunarak elde ettikleri başarılarla
gelmişlerdi. Bu nedenle değerlere tutkuyla bağlıydılar ve değerleri yaşatmak
için olağanüstü bir çaba ve kararlılık
gösteriyorlardı. Saygınlık ve nüfuzlarını da,
güce değil, ortak değerlere olan inançları ve
bu inançları astlarına açık, içten ve kesin bir
şekilde aktarabilme becerilerine borçluydular.
Ayrıca nerobilimde son yıllarda yaşanan
gelişmeler, rasyonel ve duygusal bağlılığın
beynin farklı bölgeleriyle ilgili olduğunu,
yapılan sınıflandırmanın psikolojinin ötesinde, biyolojik temellere dayandığını ortaya
koymaktadır. Buna göre beynin neokorteks
olarak adlandırılan bölümü, analitik düşünce
ve konuşma yeteneğinden sorumludur.
Güven, bağlılık, sadakat gibi duyguların
merkezi ise, beynin daha iç kısmında yer alan
limbik sistemdir.
Peki bu yöneticiler sahip oldukları tutkuyu
astlarına nasıl aktarıyor, yüksek bağlılık ve
adanmışlıkla çalışmalarını nasıl sağlıyorlardı?
Diğer yöneticilere göre neleri farklı
yapmaktaydılar?
Bunun için insanlar, organizasyona
katıldıklarında neler yapmaları gerektiğini,
çabalarının karşılığında ne elde edeceklerini
rasyonel bir şekilde değerlendirebilirler. Fakat
bu değerlendirme hiç bir şartta duygusal
bağlılık yaratmaz.
Bu sorulara daha sağlıklı cevap verebilmek
için öncelikle bağlılığın nasıl oluştuğunu
inceleyelim.
Bununla birlikte insan kaynakları ve yönetim
sistemlerinin büyük bir bölümü rasyonel bakış
açısı ile oluşturulmuştur. Çünkü şirketler
akılcı organizasyonlardır. Özellikle mühendis
kökenli yöneticiler, duygular gibi net ifade
edilemeyen kavramlar üzerinde konuşmayı
sevmezler. Nitelikli çalışanları ancak ücret,
prim gibi somut faydalar sunarak şirkete
çekebileceklerini düşünürler. Aslında mevcut
yapı içerisinde pek de haksız sayılmazlar.
Örneğin ücret, işe alımlarda oldukça etkilidir.
Özellikle yeni bir şirketin kurulum süreci
ya da kritik pozisyonların doldurulmasında
ücretlerin yukarı çekilmesi işleri oldukça
kolaylaştırır. Fakat bu yaklaşım, maliyetli
Kuramsal Çerçeve
Örgütsel Davranış literatürde çalışan bağlılığı;
“Rasyonel Bağlılık” ve “Duygusal Bağlılık”
olmak üzere iki temel başlık altında incelenmektedir. Rasyonel bağlılık, çalışanların
organizasyonun onlara sunmuş olduğu
ücret, çalışma şartları, kariyer olanakları gibi
imkanları sürekli olarak diğer organizasyonlarla karşılaştırdıkları varsayımına dayanır.
Buna göre bir organizasyonun çalışanların
bağlılığını sağlayabilmesi için, onlara rakiplerinden daha iyi imkanlar sunması gerekmektedir. Ayrıca rakiplerle olan söz konusu fark
4/8
Onu Kendinize Bağlamanın Yolları
olduğu kadar, şirketlerin uzun vadede ciddi
ikilemlerle karşı karşıya kalmalarına yol açar.
Örneğin şartlar kötüleştiğinde ve şirket ödeme
güçlüğü yaşamaya başladığında, hiç kimse
daha az ücretle çalışmayı kabul etmez. Bunun üzerine şirket, maliyetleri düşürebilmek
için bazı çalışanları işten çıkartır. Bu durum
kalanlar üzerindeki cari iş yükünü arttırır.
Artan tempoya uyum sağlayamayan yüksek
nitelikli çalışanların önemli bir bölümü şirketi
terk ederler. Şirket kalan çalışanları elde tutabilmek ve kaybettiği çalışanların yerini doldurabilmek için ücretleri yükseltmek zorunda
kalır. Ayrıca daha önce içeride yapılan işlerin
bir bölümü tedarikçilere devredilir. Sonuç
olarak işten çıkarmalar sonrasında düşen
maliyetler tekrar yükselir.
tisi oluşur. Çabalarının karşılığını alamama,
haksızlığa uğrama endişesi çalışma motivasyonunu yok eder.
Duygusal bağlılığın hakim olduğu organizasyonlar ise oldukça farklıdır. Çalışanlar kısa
vadede elde edecekleri maddi ödüller için
değil yaratılan değere katkı sağlayabilmek
için çaba harcarlar. Yapılan iş ve üretilen değer
onlar için temel gurur kaynağıdır. En alt kademedeki çalışanlar dahi kendilerini önemli
hissederler. Yüksek performansın kaynağı,
karmaşık teşvik sistemleri değil, ilham veren
liderlerin yarattığı coşku dolu ortamlardır.
Bağlılık Yaratmanın Sırrı
Duygusal bağlılık, çok istenen bir durum
olmakla birlikte, bu denli güçlü bir bağlılığın
nasıl sağlanacağı konusunda ciddi soru
işaretleri bulunmaktadır. Ayrıca bu sorulara
akılcı yaklaşımlarla cevap bulmak oldukça
güçtür. Örneğin, bir insanın şirketi için hiçbir
maddi karşılık beklemeksizin ekstra çaba
harcamasını hiç bir akılcı model açıklayamaz.
Belki bu nedenle pek çok yönetici, duygusal
bağlılığı, pratikte gerçekleştirilmesi mümkün
olmayan bir ideal olarak görmektedir.
“Araştırma kapsamında incelediğimiz
şirketlerin tümündeki çalışanlar günlük
olarak yapmaları gereken işleri ve bu işleri
nasıl yapacaklarını biliyorlardı. Fakat sadece bağlılığın yüksek olduğu şirketlerdeki
çalışanların yaptıkları işin hangi amaca
hizmet ettiği hakkında net bir fikirleri vardı.
Bağlılığı düşük çalışanlar “Neden?” sorusuna, “gelir elde etmek”, “gelecek için referans oluşturmak” gibi cevaplar verirlerken,
bağlılığı yüksek çalışanlar yarattıkları
değeri, sağladıkları katkıyı açıklıyorlardı.
Daha basit bir ifadeyle ilk grup “para kazanmak iş yapmayı” normal bulurken, ikinci grup “iş yaptıkları için para kazanmaları”
gerektiğini düşünüyordu.”
Astlarında duygusal bağlılık yaratmayı
başaran liderler ise, bu tür sorulara
takılmazlar. Ödül, ceza gibi akılcı çözümlerden mümkün olduğunca uzak dururlar.
Liderlik yaklaşımları, insanların yaşantılarına
anlam verme gereksinimi üzerine
kurulmuştur. İşlerin nasıllarından çok, nedenleriyle, yani yaratılan değerle ilgilenirler.
Astlarıyla yoğun ve kişiselleştirilmiş ilişkiler
kurarak inançlarını, tutkularını onlarla
paylaşırlar. Bu şekilde onları, günlük işlerin
ötesine taşıyarak, organizasyonun amacının
bir parçası haline getirirler.
Benzer durum teşvikler için de geçerlidir.
İnsanlar sayısal hedeflerin karşılığı olan
ödüllere ulaşabilmek için normalin üzerinde
çaba harcarlar. Bireysel performans yükselir.
Bunun yanında ödüllerin yarattığı rekabet
ortamı işbirliğini yok eder. Ayrıca elde edilen
her başarının karşılığında bir ödül beklen-
5/8
Onu Kendinize Bağlamanın Yolları
“Bildiğiniz gibi güvenlik ekipmanları üretiyoruz. Türkiye’deki otomotiv şirketlerinin
yaklaşık yüzde 60’ı, bu ekipmanları ithal etmek
yerine bizimle çalışıyor. Bu bizim için büyük
bir gurur kaynağı. Ayrıca ürün kalitemiz insan
hayatıyla doğrudan ilişkili olduğundan hata
toleransımız yok.
Dolayısıyla yaptığı işe önem veren, tutkulu
profesyonellere ihtiyaç duyuyoruz. Bu nedenle
çalışanlarımıza sektörün üzerinde ücret ve yan
haklar sunuyoruz. Fiziksel çalışma şartlarımız
çok iyi ve sürekli gelişiyor.
Bize katılmak ister misiniz?”
Rasyonel yönetim modeli ise, çalışanlara
ilham vermekten çok, karşılıklı çıkarların nasıl
dengeleneceği üzerine kurulmuştur. Bu model
içerisinde yöneticiler, astlarına yapacakları
işlerin mantığını, elde edecekleri kazanımları
açıklayarak, harcayacakları çabanın karşılıksız
kalmayacağı konusunda onları ikna etmeye
çalışırlar. Daha sonra çalışanların, ödüllere
ulaşabilmek için üst düzey performans göstermelerini ve şirket ile çalışanlar arasındaki alver ilişkisinin bağlılığa dönüşmesini umarlar.
Aradaki farkı somutlaştırabilmek için her iki
yaklaşımın insan kaynakları uygulamalarını
nasıl biçimlendirdiğini inceleyelim. Örneğin
rasyonel yönetim modelinin hakim olduğu
bir şirkette işe alım görüşmesi muhtemelen
aşağıdaki şekilde gelişecektir:
Bu görüşme ilkinden oldukça farklı bir anlam içerir. Adaya “Sen bizim için değerlisin”
mesajı verir. Ona, değer üreten ve ürettiği
değerden gurur duyan bir topluluğa katılma
fırsatı sunar. Aday bu şekilde neyin parçası
olduğunu, hangi amaca hizmet edeceğini
görür.
“Sektördeki en güçlü şirketlerden biriyiz. Pazar
payımız gün geçtikçe artıyor. Tepe yönetimimiz
sektör liderliğine odaklanmış durumda ve hatalara tahammülümüz yok.
Dolayısıyla şirketin büyüme sürecine ivme
kazandıracak profesyonellere ihtiyaç duyuyoruz.
Bu nedenle çalışanlarımıza sektörün üzerinde
ücret ödüyoruz. Performansa dayalı teşvik
sistemlerini hayata geçirdik. Fiziksel çalışma
ortamımız çok iyi ve sürekli gelişiyor.
Kısacası bu şartları sağlayan başka bir şirket
bulmanız gerçekten zor.
Bize katılmak ister misin?”
Burada tartışma, bir yaklaşımın diğerinden
daha iyi olmasının ötesinde, her birinin farklı
ihtiyaçlara hitap etmesiyle ilgilidir. Ücret,
yan imkanlar, fiziksel çalışma şartları gibi
faktörler adayları organizasyona çekebilir,
fakat onlarda aidiyet hissi yaratmaz. Bağlılık,
organizasyonun amaçlarıyla bireysel düzeyde
yaşanan özdeşleşmenin sonucunda oluşan
bir duygudur. Dolayısıyla anlamlı bir amaca
hizmet eden organizasyonlardaki çalışanlar,
bu amaca katkı sağlayabilmek için tahminlerin ötesinde çaba harcarlar. Bunu organizasyon onlara daha fazlasını verdiği için değil,
onların inandığı ve savunduğu değerleri
temsil ettiği için yaparlar.
Bu görüşme adaya ilham vermez. wwOnun
bir şeyin parçası yapmaz. Aday sadece ne
kadar para alacağını düşünür ve alacaklarını
benzer alternatiflerle karşılaştırarak kararını
verir. İlk kararını ücret temelinde aldığı için
bundan sonraki kararları da ücret temelinde
olacaktır. Diğer yandan aşağıdaki gibi bir
yaklaşımın izlenmesi adayın işe olan bakış
açısını tümüyle değiştirebilir.
Ayrıca ikinci yaklaşım ücretin önemini tamamen ortadan kaldırmaz. Fakat bu tip organizasyonlarda ücret bir amaç değil, harcanan
çabanın doğal sonucu olarak görülür. İnsanlar
maddi hedeflerine, ancak organizasyonun
amacının yol göstericiliğinde hareket etmeleri
halinde ulaşacaklarını bilirler. Bunun ötesinde,
6/8
Onu Kendinize Bağlamanın Yolları
yapılan işin toplum için önemi çalışanların
zihninde çok iyi tanımlanmıştır. Burada amaç
bütünleştiricidir. Bu bütünleştirici ortamda
herkes kendini önemli ve insanlık için faydalı
hisseder. Bunun sonucunda amaca olan inanç
arttıkça, bağlılık güçlenir.
İdeal İşyerlerinde Kabul Gören
İnanç ve Değerler
- Bu şirketlerde sektörde lider, en iyi en
başarılı olma arzusu
- Çalışanların gerçekten değer verilmesi,
herkesin birey olarak kendini önemli hissetmesi,
- Çalışanların kendilerini değer yaratan
bir organizmanın önemli bir işlevi olarak
görmeleri,
- Yüksek kalite ve hizmete olan tutku,
- Yeni fikirlere, farklı bakış açılarının her
şeyden fazla önem taşıması,
- Farklılıkların kabulü değil, değer verilmesi, kutlanması,
- Biçimsel olmayan iletişim kanallarının
kullanılması,
- Statülerin sadece görev ve koordinasyon
için anlam taşımaları, üstünlük anlamı
içermemesi
- Alçak gönüllük ve hoşgörünün temel
değer olarak kabul görmesi
- Sayısal hedeflerin yaratılan fayda
oranında anlam taşıması.
7/8
Copyright © 2014 Yeni İK Danışmanlık Grubu
Yeni İK Danışmanlık Grubu
Yıldız Posta Caddesi Akın Sitesi
No.8/34 Gayrettepe İSTANBUL
Yayın: Mayıs 2004, İstanbul, Türkiye
Online dokümanlarda yer alan tüm malzeme ve bilginin
(“içerik) hakları Yeni İK Danışmanlık Grubuna aittir.
Yeni İK Danışmanlık Grubu, online dokümanlardaki
malzemenin ve bilginin (“içerik”) hazırlanma aşamasında,
kendisinden beklenebilecek âzami dikkati sarf etmiş
olmasına rağmen, bu malzeme ve bilginin doğruluğu ve/
veya bütünlüğü hakkında herhangi bir beyanda
bulunmamakta ve de bu hususta herhangi bir garanti
vermemekte; ayrıca bu içerik ve/veya bu içeriğe
güvenilerek alınmış kararlar hakkında herhangi bir
mesuliyet kabul etmemektedir.
Online dokümanlardaki içerik, TİCARİ KULLANIM
VE DAĞITIM AMACI İLE KOPYALANAMAZ,
DEĞİŞTİRİLEMEZ VEYA BAŞKA BİR SİTEDE
KULLANILAMAZ. Bu içeriğin herhangi bir kısmının
izinsiz çoğaltılması veya kullanımı kesinlikle yasaktır.
Lüften gerekmedikçe çıktı almayınız.