Türkçe versiyon

ORSAM BÖLGESEL GELİŞMELER
DEĞERLENDİRMESİ
No.4, HAZİRAN 2014
Arap Dünyası’nda Dönüşüm:
Türkiye’den Bakış
1948 tarihinde Bursa’da doğan
Bülent Arınç, 1970 tarihinde Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden
mezun oldu. Manisa´da serbest
avukatlık yaptı. Üniversite yıllarından
itibaren siyasetle uğraşan Arınç,
18 Nisan 1999 seçimlerinde Fazilet
Partisi’nden Manisa Milletvekili
seçildi ve iki yasama dönemi süresince
Fazilet Partisi Grup Başkan Vekilliği
görevini icra etti. Ayrıca, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Dışişleri
Komisyonu Üyeliği yaptı. Fazilet
Partisi´nin Anayasa Mahkemesi
tarafından kapatılmasından sonra
kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi´ne
katıldı ve partide grup başkanlığına
seçildi. 22. Dönemde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı olarak görev
yaptı. 23. Dönemde Karadeniz
Ekonomik İşbirliği Parlamenter
Asamblesi (KEİPA) Türk Grubu
Başkanı oldu. Bu görevi esnasında, 60.
Hükümette Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcılığı görevine atandı. 61.
Hükümette Başbakan Yardımcısı
olan Arınç bu görevine halen devam
etmektedir.
Bülent Arınç
A
rap Dünyası’nda bölgesel dönüşümü tartışırken
yapacağımız ilk tespit genellemeler yapamayacağımız bir coğrafyayla karşı karşıya olduğumuz
gerçeğidir. Bugün Fas ile Ürdün, Mısır ile Tunus, Libya ile
Suriye birçok farklı özelliklere sahiptir. Öte yandan, bölgede değişimin yaşandığı bir dönemde İslam medeniyetinin
geleceğini konuşmanın tam vaktidir. Son yüzyılda büyük
sıkıntılar atlatan coğrafyamızda, artık büyük bir değişim
ve dönüşüm hamlesi ile karşı karşıyayız. Ortadoğu’da,
Afrika’da, Asya’da ve Uzakdoğu’da değişimin ruhu, yaşanan tüm sıkıntılara rağmen dimdik ayaktadır. Bölgedeki
değişim sürecini devam ettirmenin en önemli yolu, bölgemizin ve coğrafyamızın geleceğine dair vizyonları açıkça
ortaya koymak ve konuşmaktan geçer. Bu bölge ve coğrafyadan bahsedilince bu sadece Müslümanları kapsamamaktadır. Özellikle farklı dini inançlara mensup kesimler de bu
bölgenin asli unsurudur ve mütemmim cüzüdür.
Arap Dünyası’nda Dönüşüm: Türkiye’den Bakış
Arap Dünyası’nda
Dönüşümün Geleceği
Arap-İslam
dünyasının karşı
karşıya olduğu
problem,
temsilde adalet
ve yönetimde
istikrar
sorunudur.
Her ülkenin
ve bölgenin
kendine
has şartları,
öncelikleri,
yöntemleri ve
mekanizmaları
vardır.
2
Arap Dünyası’nın nereye gideceği sorusunun cevabı da, bu birliktelik ve bütünleşmede gizlidir.
Bu coğrafya, dünyanın kalbidir.
Ve kalbimizde bir sızı varsa, küresel düzende de bir sıkıntı vardır demektir. Bugün öne çıkan
değişim arzusu ve gücü, sadece
coğrafyamızı değil, tüm dünyayı ayağa kaldıracak dinamik bir
ruhu temsil etmektedir. Bu ruh
sayesinde, dünyanın kalbi olan
bölgemiz, sağlıklı bir değişim
süreciyle, küresel düzenin de sağlıklı bir şekilde işlemesini sağlayacaktır. Ortadoğu devletleri ve
Arap Dünyası, yeniden dünyanın
önemli bir denge unsuru olacaktır.
Arap-İslam Dünyası’nın karşı
karşıya olduğu problem, temsilde
adalet ve yönetimde istikrar sorunudur. Her ülkenin ve bölgenin
kendine has şartları, öncelikleri,
yöntemleri ve mekanizmaları
vardır. Ancak esas olan, zulmetmeden ve yoksullaştırmadan refahı getirecek bir düzen
kurmaktır. Bu sağlanmadığı
zaman neler olabileceğini halk
hareketleri sürecinde gördük
ve görüyoruz. Aralık 2010’da
Tunus’ta başlayan ve birçok
ülkeye yayılan hareketlenmelerin temel özelliği, hak ve adalet
arayışıydı. Libya’da, Yemen’de,
Mısır’da ve en son Suriye’de
halkından kopuk yaşayan yönetimlerin artık süreleri dolmuştu.
Halkına sahip çıkmak, sadece adı demokrasi olan sistem-
lerle olmaz; önemli olan insanı
merkeze alan bir siyaset anlayışı ve yönetim ile birey arasındaki uzlaşıya dayalı bir düzenin
hayata geçirilmesidir. Suriye’de
ise, büyük bir yıkım ve acı yaşandı ve hala yaşanıyor. Bugün
Suriye’de sadece insanlık değil,
bir toplum ve kültür yok ediliyor. Uluslararası hukukun ayaklar altına alındığı ve en temel
insani değerlerin yerle bir edildiği bir süreç yaşanıyor. Sadece
kadınların ve çocukların maruz
kaldığı katliamlar ve işkenceler dünya tarihine kara bir leke
olarak şimdiden geçmiş durumdadır. Şu veya bu ülkenin değil,
tüm bir küresel düzenin sistematik katliam, işkence ve kimyasal silah kullanımı karşısında
acziyete düştüğü bir durumla
karşı karşıyayız.
Suriye sorunu yüreğimizi kanatmaya devam ederken,
Mısır’da bahar bir anda kışa ve
bugünlerde ise vicdanları dondurucu bir iklime dönüştü. Mısır’da
yaşananlar, bir hareketin bitirilmesi değil, Mısır’ın medeniyet anlayışının iflasını getiriyor.
Gözümüzün önünde bilinçli bir
darbe süreci yaşandı. Yüzlerce
kişi, siyasi gerekçelerle idam
sehpasına sürüklenme tehlikesiyle karşı karşıya kalmış durumdadır. Bütün bir küresel düzen, darbe ve idamlar karşısında suskun
kaldı veya yeterince tepki koyamadı. Şimdilerde ise, Libya istikrarsızlık ve çatışma sarmalına
sürükleniyor. Yaşananları Arap
Baharı’nın krizi değil, küresel
ORSAM BÖLGESEL GELİŞMELER DEĞERLENDİRMESİ:
No.4, HAZİRAN 2014
düzenin gelişmelere cevap vermekte ve değişime uyum sağlamakta başarısızlığı ve krizi olarak görmek daha uygun olacaktır.
Türkiye ve Arap Dünyası’nın
Dönüşümü
Arap coğrafyasında başından itibaren yaşanan gelişmelere, Türkiye duyarsız kalmadı.
Türkiye uzun dönüşüm süreçlerinden evrilerek bugünlere gelmiş bir ülkedir. Bu sebeple
bölgesel dönüşüm sürecine dair gerçekçi bir
yaklaşım geliştirmiştir ve anlık değerlendirmelerden sakınmıştır. Türkiye, bu süreçte
geliştirdiği güçlü ilişkiler ve dinamik politikaları ile dünyaya barış, huzur ve güven mesajı vermektedir. Bu minvalde, Ortadoğu ve
Kuzey Afrika’ya dönük son 12 yılda geliştirdiği olumlu ve insancıl dış politika sayesinde
ilişkilerinde hızlı bir ivme yakalaması kayda
değer bir gelişmedir.
Esasen dış politikadaki bu açılımın arka
planında, AK Parti hükümetlerinin iç politikada attığı adımların büyük etkisi oldu.
Türkiye’de geçmişe ait statükocu ve durağan
zihniyete karşın, AK Parti döneminde Türkiye
açılımcı ve dinamik bir değişim sürecine girdi.
2002’de iktidara geldiğinde, ilk iş olarak temel hak ve özgürlüklerin korunması, hukukun
üstünlüğünün sağlanması için önemli adımlar
attı. İlk icraatı, Kürt nüfusun ağırlıklı yaşadığı
Güneydoğu bölgemizde olağanüstü hali kaldırmak oldu. O günden bugüne, devletin dönüşümü, asker-sivil ilişkileri, insan hakları ve
sürdürülebilir kalkınma adına reformlar gerçekleştirdi. Seksenden fazla sorunlu konuda,
halkın taleplerini dikkate alan düzenlemeler
yaptı. Bunun ekonomik yapıyı da olumlu yönde etkilediği bizzat gözlemlenmektedir.
Bu perspektifle, Türkiye Ortadoğu ve
Kuzey Afrika devletleri ile bağlarını geliştirdi.
İlişkilerinin çok iyi olduğu bazı ülkelerde, sonradan halk hareketleri yaşandı. Zira ilişkilerinin
geliştiği dönemde, bu rejimler kendi halklarıyla çatışma içinde değillerdi. Fakat bu rejimler
kendi vatandaşlarının taleplerini şiddetle bastırmaya başladıklarında, Türkiye tercihini halkların yanında olmaktan yana kullandı.
Bir tarafta AK Parti iktidarları döneminde 90 yıllık Cumhuriyet tarihinin en başarılı
dönemini yaşayan, diğer tarafta Ortadoğu ve
Kuzey Afrika bölgesi ile ekonomik, kültürel, siyasi bağlarını en üst seviyeye çıkartan
Türkiye, menfaate ve çıkarlara değil, evrensel değerlerin yüceltilmesine ve kalplerdeki insanlık sevgisine talip oldu. Temel insan
haklarını, özellikle yaşam hakkını hiçe sayan
rejimlere müsamaha göstermeyeceğini ifade
etti ve bunu uyguladı. Rejimler şiddet uyguladıklarında kan dökülmesini sona erdirmek
adına diplomatik çözümler için çabaladı.
Bu süreçte, değişim konusunda Türkiye’nin
tavrı son derece net oldu. Türkiye, üç temel
prensip etrafında hareket etti. İlki, herkes kendi bölgesine, ülkesine, şartlarına göre değişim
sürecini yönetmelidir; yani göreceli değişim
zorunlu bir ihtiyaçtır. İkinci olarak, değişimin
tüm kesimleri kapsayacak bir siyasi programa
sahip olması gerektiğidir. Üçüncü prensip ise,
şiddetin hâkim kılınmadığı bir süreçle dönüşümün yaşanması için tedbirler alınmasıdır.
Türkiye bunları dışarıdan bakan bir gözlemci olarak söylemedi. Bu prensiplerle, aslında,
kendi tecrübelerini dile getirdi.
Bu arada, Türkiye bölgenin geleceğinin
kendi halkları tarafından belirlenmesi gerektiğini ve bölgeye yapacağı yıkıcı etkileri düşünerek dış müdahaleye karşı olduğunu ifade
etti. Türkiye liderlere sadece bir şey tavsiye
etti: “Halklarınızın sesini dinleyin ve taleplerine kulak verin.” Esas olan, yönetim şeklinin
adından ziyade, adaletin, ekonomik kalkınmanın ve insan haklarının var olduğu bir yönetim
anlayışının hakim kılınmasıdır. İstikrarlı ve
meşru siyasal yapılara geçişin güvenlik ve özgürlük sarkacında dengenin sağlanması ile ola-
3
Arap Dünyası’nda Dönüşüm: Türkiye’den Bakış
Ortadoğu’daki
halk
hareketlerini
ortaya
çıkartan temel
sebepler hala
değişmemiştir.
Halkların talebi,
adalet ve
özgürlük, refah
ve huzurdur.
4
bileceğini savundu. Bölgedeki
tüm halkları Türk halkı olarak
ebedi kardeşlerimiz olarak gördük ve mezhepsel gerilimleri
azaltmayı görevimiz bildik. Bu
konuda, Türkiye’nin son derece
yapıcı bir rol oynadığına dair örnekler, yakın geçmişte fazlasıyla
mevcuttur.
Bir başka açıdan, dost ülkelerin Türkiye’yi farklı bir konumda görmelerinden memnuniyet duyulsa da, Türkiye kimseye “abilik” veya akıl verme
iddiasında da olmadı. Türkiye
insan haklarını, adaleti ve bölgesel işbirliğini önceleyen politikalarına devam edecektir.
Türklerin de Arap dostlarından
ve tüm dünyadan alacağı dersler
vardır. Türkiye bu değişim sürecini çift taraflı bir etkileşim olarak gördü. Bu noktada önemli
olanın aynı masanın etrafında
fikir alışverişinde bulunmak ve
ahlaki erdemi korumak olduğu
düsturundan hareket etti.
Bölgesel Dönüşümün
Sürekliliği
Büyük çabalara ve gayretlere
rağmen, geriye dönüp baktığımızda çok kan döküldüğü ve
dökülmeye devam ettiği gerçeğiyle karşı karşıyayız. Yine de,
gelinen noktada, Arap coğrafyası kendi serüvenini yaşıyor
ve yaşayacak. Tüm çalkantılara,
darbelere, katliamlara rağmen
geri dönüşü olmayan bir yola girildi. Ayrıca, Ortadoğu’daki halk
hareketlerini ortaya çıkartan temel sebepler hala değişmemiştir. Halkların talebi, adalet ve
özgürlük, refah ve huzurdur.
Diğer taraftan, geçici bir
darboğaza giren Mısır, Suriye,
Libya örneklerinin karşısında,
uzlaşıyı sağlayan ve anayasasını
başarıyla yapan Tunus ile, diyalog sürecini sıkıntılara rağmen
başarıyla sürdüren Yemen örneklerini göz ardı etmemeliyiz. Fas
ve Ürdün’de yaşanan reformların bu ülkelerin geleceğini temi-
ORSAM BÖLGESEL GELİŞMELER DEĞERLENDİRMESİ:
No.4, HAZİRAN 2014
nat altına aldığını unutmamalıyız. Reformları
yapmak için illa ki halk hareketlerinin olması
gerekmez. Evrensel normlara uygun değişimler, bölge ülkelerinin daha güçlü ve daha etkin
olabilmesi için büyük bir fırsat sunmaktadır.
Bu minvalde, küresel siyasetin yapısına
dair bir konunun üzerinde durmakta fayda vardır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra küresel
siyasette iki kutuplu bir yapı ortaya çıktı. İki
kutbun arasındaki mücadelede, Ortadoğu coğrafyası da birçok vekil savaşına (proxy war),
kendilerinin olmayan çatışmalara sahne oldu.
Arada kalan devletler, bir tarafın yanına geçerek esasen kendi aralarında kalıcı düşmanlıkların oluşmasına sebep oldu. Günümüzde de
aynı tehlikenin farkında olmakta fayda vardır.
Suriye’de ve Ukrayna’da yaşananlar, yeni bir
Soğuk Savaş esintilerini haber vermektedir.
Bu defa bölgemizde böylesi bir sürece karşı
dikkatli olmalıyız; arada kalan değil, arabulucu olmalıyız. Ortadoğu bölgesi taraf tutan
değil, dengeleyici olan olmalıdır. Bu sürecin
daha büyük yıkımlara sebep olmadan olumlu
bir noktaya gelmesi için çabalamalıyız.
Arap Gençliği ve Bölgesel Dönüşüm
Arap gençliği de, bölgenin geleceğini
temsil etmektedir ve bunun dikkate alınması
gerekmektedir. Arap coğrafyasının geleceği
gençlerin elindedir. Arap gençliğinin, kendini
ifade etmek için ortaya koyduğu çaba takdire
şayandır. Geleceğini gençlerin yetişmesinde
arayan toplumlar, elbette ki başarının sırrını
bulmuşlardır.
Türkiye olarak, bizim de en değerli özelliğimiz gençlerin nüfusumuzdaki fazlalığıdır.
Yaşlanan bir Avrupa’ya karşı, gençleşen, dinamik, azimli ve heyecanlı bir Türkiye geleceğe
umutla bakmaktadır. Arap Dünyası’nda da nüfusun %60’ının 25 yaş altında olduğunu düşünürsek müşterek bir parlak gelecek için ümitliyim.
Dünyanın tüm zenginlikleri, geleceğe yü-
rüyen bir gençliğin yanında hiçbir anlam ifade etmez. İşte bugün, Arap coğrafyasının geleceğini, yani gençliğini, Türkiye’nin gençliği
ile birlikte geleceğe taşımanın yöntemlerini
konuşmalıyız. Önemli olan, gençlerimizle
birlikte tarihin akışında doğru tarafta yer almak, gelişmelere karşı kendini başarıyla konumlayabilmektedir.
Bu kapsamda, Arap coğrafyasından gençleri Türkiye’de ağırlıyor, medya temsilcilerine yönelik programlar düzenliyor, akademisyenleri buluşturuyoruz. Karşılıklı olarak
etkileşimi esas alan bu programlar, sadece
yöneticiler arasında değil, toplumun ve siyasetin farklı kesimleri arasında doğrudan teması da güçlü kılmaktadır. Özellikle gençlik,
medya ve üniversite programları kapsamında
geniş bir işbirliği alanı olduğunu ifade etmek
isterim. Bu faaliyetler, Kamu Diplomasisi
Koordinatörlüğü bünyesinde yürütülmektedir. Türkiye gençlik ve medya programlarını
arttırarak ikili işbirliğini ve bölgesel dönüşüme katkısını arttırmayı arzulamaktadır.
Medya ve Bölgesel Dönüşüm
Bu bağlamda bölgesel dönüşümde önemli
bir rol oynayan medya sektöründen bahsetmekte fayda vardır. Medyanın gücü ile hesap
verilebilirlik doğru orantılıdır. Dördüncü güç
olarak medya, toplumların dünyaya açılan
penceresidir. Medya organları ekranda sizi
nasıl tanıtıyorsa, dış dünya da sizi öyle algılayacaktır. Bu anlamda güçlü iletişim kaynaklarının varlığı, dünyanın objektif olarak bilgi
sahibi olması için çok önemlidir.
Arap Dünyası’nda etkin yayıncılık yapan birçok televizyon ve gazete mevcuttur. Çeşitlilik arttıkça, farklı bakış açıları ve
yorumlara daha rahat ulaşılmakta, önyargı
ve algı operasyonları en aza inmektedir. Bu
konuda, Arap Dünyası’nda medya alanında
tatlı bir rekabet olduğunu gözlemlemekteyiz.
5
Arap Dünyası’nda Dönüşüm: Türkiye’den Bakış
Kavganın,
kargaşanın,
husumetin
İslam
dünyasına
hiçbir faydası
yoktur. İslam
alemi dünyaya
barış, huzur
ve adalet
mesajları
vermelidir.
6
Esasen, rekabetin varlığı gelişmeyi, daha çok çalışmayı ve kaliteyi getirir.
Türkiye’de de, medya sektörü her geçen gün güçlenmekte
ve büyümektedir. Ülkemizde
karasal ortamda 1059 radyo ve
246 televizyon kuruluşu bulunmaktadır. Uydu ortamında
293, kablo ortamında 139 televizyon yayın yapmaktadır.
Ulusal ve yerel toplam dergi ve
gazete sayısı 7000’den fazladır.
Türkiye’nin çok canlı ve dinamik bir medya sektörü vardır.
Medya ve iletişimi, Arap
Dünyası ile ilişkilerimizin gelişmesinde çok önemli bir alan
olarak görüyorum. Bu konuda, Türkiye Radyo Televizyon
Kurumu bünyesinde (TRT)
Arapça bir kanal kurduk. Yine,
İngilizce kanal çalışmalarımız
süratle ilerliyor. Resmi haber
ajansımız Anadolu Ajansı olarak Ortadoğu ve Afrika’yı öncelikli alan seçtik. Anadolu Ajansı
olarak, Ortadoğu’da 14 tane ofis
açtık, 500’e yakın personelle
hizmet veriyoruz. Arapça yayınlarımızın bölgede ilgiyle takip
edilmesinden de memnuniyet
duyuyoruz. Medya ve iletişim
sektöründe bölgeyle ilişkilerimizi derinleştirmek için daha büyük
projeler ve çalışmalar içindeyiz.
Bölgesel Dönüşümün
Derin Kökenleri ve
Bölgesel Dayanışma
İhtiyacı
Arap Dünyası’nda değişimi tartışacaksak, kısa süreli,
hızlı ve ani değişimleri değil
kalıcı, uzun vadeli ve sistemli
stratejileri konuşmalıyız. İşte
bu sebeplerle Türkiye bölgede
gençliğe, medya ve iletişime,
iyi yönetişime yani toplumsal
altyapıya yatırım yapılmasına
ihtiyaç olduğuna inanmaktadır.
Tüm değişimler derinlerde olur.
Denizler derinleştikçe dalgalar
ORSAM BÖLGESEL GELİŞMELER DEĞERLENDİRMESİ:
No.4, HAZİRAN 2014
hissedilmez, ne zaman ki sığlaşma başlar dalganın boyu artar. Benzer şekilde, toplumlar da
derin yapılardır; hazmetme ve değişim yavaş
ve kalıcı olur. Ancak bu derin yapıları sığlaştırırsanız, büyük bir yıkım olur.
Kavganın, kargaşanın, husumetin İslam
Dünyası’na hiçbir faydası yoktur. İslam alemi dünyaya barış, huzur ve adalet mesajları
vermelidir. Dünyada dini, dili, ırkı, rengi ne
olursa olsun, nerede bir sorun ve çatışma varsa, İslam Dünyası öncelikle orada olmalı ve
yapıcı bir katkıda bulunmalıdır. Bu bağlamda,
Suriye’yi ve Mısır’ı en azından ölümlerin olmadığı bir istikrarlı ortama kavuşturmak için
ortak çaba harcamak bu yönde atılacak ilk
adım olacaktır. İslam Dünyası’nın artık geleceği konuşma vaktidir; bu amaca yönelik olarak Türkiye üzerine düşeni yapmaya hazırdır.
İslam Dünyası ortak iradesini ortaya koyarsa,
Myammar, Suriye, Mısır ve Filistin’i selamete çıkarma yönünde kararlı adımlar atabilir.
Bu konuda, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki
uluslararası örgütlere büyük görevler düşmektedir. Arap Ligi, Körfez İşbirliği Konseyi
ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nın daha aktif rol
alması ve sorunlara daha etkin çözümler üretmesi gerekmektedir. Bu yapıların güçlenmesi, gelecek adına öncelikli olarak ele alınması
gereken bir konudur.
Bölgesel Dönüşümün Ekonomik
Boyutu
Arap Dünyası’ndaki değişimin siyasi yönü
kadar, ekonomik boyutu da çok önemlidir.
Doğal kaynaklar, özellikle petrol ve doğalgaz,
bölgedeki birçok ülkeye büyük fırsatlar sunuyor. Bu fırsatları avantaja çevirerek bölgede
sürdürülebilir kalkınmanın yöntemlerini de
konuşmalıyız. İktisat kıt kaynakları yönetme
sanatı ise, Arap Dünyası’nın doğal kaynaklarını birlikteliğe ve kalıcı refaha yönlendirmek için daha etkin formüller geliştirmeliyiz.
Esasen, her geçen gün tükenen enerji rezervlerinin, yakın coğrafyamızda büyük bir refah
ve güvenlik adası oluşturmak için kullanılması bizim de arzumuzdur.
Ortadoğu’da halk hareketleri yaşanan ülkelerin birçoğu doğal kaynaklara sahip değildir.
Bu ülkelerin ekonomik bakımdan güç durumda
olmaları meselenin diğer bir önemli boyutunu
da gösteriyor. Arap Baharı sürecinin başlamasına yol açan olayda, Tunuslu sokak satıcısının
seyyar tezgâhının polisler tarafından alıkonulması nedeniyle kendisini yakması, bölgesel
dönüşümde ekonomik boyutun önemini göstermesi bakımından trajik bir semboldür.
Bu perspektiften bakıldığında, Arap
Dünyası’ndaki ekonomisi güçlü ülkelerin
daha zayıf ülkelerin kalkınmalarına ve refah
seviyelerinin artmasına yönelik politikalar geliştirmesi faydalı olacaktır. Güçlü Arap sermayesinin, gelişmiş ülkelere nakdi olarak transferinden ziyade, bölgede ve yakın coğrafyasında
kalkınmanın önünü açan, teknolojiye, üretime
ve Ar-Ge’ye yatırım yapılması bölgede entegrasyonu kolaylaştırması ve güvenlik ortamına
katkıda bulunması açısından önemlidir.
Siyaset ve ekonomi birbirinden ayrılmaz bir
bütündür. Bu topraklarda barış, huzur ve güvenlik istiyorsak, ekonominin bize sunduğu büyük
fırsatları kullanmak zorundayız. Avrupa’da 50
yıl boyunca güçlü ekonomiler zayıf ekonomileri
sırtında taşıdı, hala taşıyor. Eğer bu model bölgesel istikrarı mümkün kılacaksa Ortadoğu coğrafyasında da dikkatle incelenmelidir.
IMF verilerine göre, dünyanın ilk 20
ekonomisi arasında Ortadoğu ülkelerinden
-Türkiye’yi de sayarsak- sadece 3 ülke var. Bu
üç ülke ve diğer ülkelerin, bölgenin geleceği
konusunda bazı farklı düşüncelere sahip oldukları görülmektedir. Bu farklılığa ilaveten,
diğer dünya devletlerinin ekonomik rantlarını
siyasi manipülasyonla gerçekleştirmeye çalışması, bölgeyi büyük bir istikrarsızlık sarmalının içine çekmektedir. Esasen, ekonomi,
7
Arap Dünyası’nda Dönüşüm: Türkiye’den Bakış
güvenliğin, huzurun ve istikrarın olduğu ortamları sever.
Ortadoğu güvenlik ve istikrar
sorununu çözdüğü gün, artık
ilk 20 ekonominin büyük bir
kısmı bu topraklardan çıkacaktır. Bu hedefe ulaşabilmek için,
karşılıklı bağımlılığı hedef alan
ekonomik entegrasyona gereksinim duyulmaktadır. Bunun olabilmesi için Türkiye olarak her
türlü işbirliğine açığız.
Bölgede umut verici bir gelişme olarak, Kuzey Afrika ve
Ortadoğu bölgesi ülkelerinin son
10 yılda ortalama yüzde 5 büyüme sağladığını belirtmekte fayda
vardır. Bu da bölgenin sahip olduğu potansiyelin bir göstergesidir. İşte bu sebepledir ki bölge
ülkelerinin Türkiye’nin ihracatındaki payları da 3 kat artmıştır.
Bunu daha da artırabilmek için,
öncelikle bölgede siyasi istikra-
rın sağlanması, siyasi ilişkilerin
sağlam bir zemine oturtulması
ve güçlendirilmesi önemlidir.
Serbest dolaşımın önündeki engellerin aşılması, ulaşım imkânlarının iyileştirilmesi de tamamlayıcı unsurlar olacaktır.
Türkiye bölgenin geleceğinden ümitlidir. Dönüşüm sürecinin
olumlu şekilde sonuçlanacağına,
bu bağlamda bölge halklarının
seslerine kulak verilen ve talepleri yerine getirilen yönetimlere
sahip olacaklarına, ekonomik
açıdan daha müreffeh yaşam
standartlarının
sağlanacağına
inanmaktadır. Bölgedeki ihtilafların sona ermesini, dini, etnik ve
mezhepsel ayrımların daha fazla körüklenmeden, yüzyıllardan
beri olduğu üzere, karşılıklı saygı
temelinde bir arada yaşama kültürünün bölgede yeniden hâkim
olmasını hedeflemektedir.
ORSAM, Ortadoğu konusunda faaliyet gösteren tarafsız bir düşünce kuruluşudur.
ORSAM Ortadoğu ile ilgili bilgi kaynaklarını çeşitlendirmeyi ve bölge uzmanlarının
düşüncelerini Türk akademik ve siyasi çevrelerine doğrudan yansıtabilmeyi hedeflemektedir. Bu amaçlar doğrultusunda ORSAM, Ortadoğu ülkelerindeki devlet adamlarının, bürokratların, akademisyenlerin, stratejistlerin, gazetecilerin, işadamlarının ve
sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin Türkiye’de konuk edilmesini kolaylaştırarak,
yerel perspektiflerin güçlü yayın yelpazesiyle gerek Türkiye gerek dünya kamuoyuyla paylaşılmasını sağlamaktadır. ORSAM yayın yelpazesi içinde kitap, rapor, bülten,
politika notu, konferans tutanağı ve ORSAM dergileri Ortadoğu Analiz ve Ortadoğu
Etütleri bulunmaktadır.
© Bu metnin içeriğinin telif hakları ORSAM’a ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri
Kanunu uyarınca kaynak gösterilerek kısmen yapılacak makul alıntılar ve yararlanma dışında,
hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, yeniden yayımlanamaz. Bu raporda yer
alan değerlendirmeler yazarına aittir. ORSAM’ın kurumsal görüşünü yansıtmamaktadır.
Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM)
Süleyman Nazif Sokak No: 12-B Çankaya / Ankara
Tel: 0 (312) 430 26 09 Fax: 0 (312) 430 39 48
www.orsam.org.tr
8