GELiBOLU Rüzgarı Dergisi 3 AYLIK KÜLTÜR SANAT DERGİSİ YIL: 4 SAYI: 15 MAYIS 2014 İMTİYAZ SAHİBİ GELİBOLU DERNEĞİ ADINA SÜLEYMAN TAŞ YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ SÜLEYMAN TAŞ GENEL YAYIN YÖNETMENİ CELALETTİN KALKAN GENEL YAYIN YÖNETMEN YARDIMCILARI DUYGU KÜÇÜKYELKENCİ ALPER BURCU ERDEM DERGİ KOORDİNATÖRÜ GÜNSELİ BAŞEL YAYIN KURULU MUSTAFA BAŞEL - AFET KORU AYALP AYKUT ULUPINAR - EMİN ERDOĞAN YALÇIN BAĞATIR GRAFİK-TASARIM c.a.n YEREL TEMSİLCİLER GELİBOLU: EROL OKUYUCU ÇANAKKALE: ENDER ÇERDİK BASKI-CİLT BÜYÜK ANADOLU MEDYA GRUP LTD.ŞTİ. İstanbul Cad. Elİf Sk. No: 7/188 İskitler - ANKARA 0312. 384 30 70 YAYIN İDARE MERKEZİ Muciburrahman Cad. Özçelik İmaj İş Merkezi No: 94 Kat:5 No: 3 ÇAYYOLU - ANKARA İLETİŞİM TEL: 0312. 240 03 33/1860 FAX: 0312. 225 16 01 WEB www.geliboludernegi.com www.yenigelibolugazetesi.com ELEKTRONİK POSTA [email protected] www.facebook.com/geliboludernegi 3 Aylık, Yerel, Süreli Yayın Basım Tarihi : Mayıs 2014 GELİBOLU DERNEĞİ’NE BAĞIŞLARINIZ İÇİN BANKA HESAP NO. İNGBANK Ümitköy/ANKARA Şb. İBAN - TR28 0009 9008 2608 9100 1000 01 DERGİDE YAYINLANAN YAZILAN SORUMLULUĞU YAZARIN KENDİSİNE AİTTİR. ISSN: 2146-040X 2 3 EDİTÖRDEN / BİR “KISA” ÖYKÜ / BEN HARİÇ Celâlettin KALKAN TARİH / ÇANAKKALE ZAFERİ’NİN 99.NCU YILI Tufan ERSOY 4 MAKALE / HAYALİMDEKİ GELİBOLU... Afet KORU AYALP TARİH / HISTORY / ORTAK BELLEĞİ VE TARİHİ İNŞAA ETMEK / BUILDING COLLECTIVE MEMORY AND HISTORY Haldun SOLMAZTÜRK 6 / TÜRK KÜLTÜRÜNÜN KUDRETİ 10 ARAŞTIRMA Mustafa BAŞEL KİTAP / KARDEŞİMİN HİKÂYESİ 13 Begün DİNDAR KUTLU / HISTORY / HAYDİ BİRLİKTE ÖĞRENELİM / 14 TARİH LET’S COME TO KNOW TOGETHER / AH O ESKİ GÜNLER!.. 16 ANI Sara KARA GÜNCEL / GELİBOLU’DA SEÇİM 19 Yalçın BAGATIR / EY AŞŞŞKK !.. 20 ARAŞTIRMA Günseli BAŞEL 23 MAKALE / NEREYE GİDERSEM GİDEYİM? M. Eser EKEN TANITIM / GELİBOLU OSMANLI MUTFAĞI LOKANTASI 24 Emin ERDOĞAN TURİZM / GELİBOLU’DA YAPMANIZ GEREKEN 34 ŞEY 26 Emin ERDOĞAN / “AMAN HAAA!..” 27 SANAT Burcu ÖZERGENE KÜLTÜR / KÜLTÜR VE AHLÂK 28 Tevfik UMUT 29 SERGİ / GELİBOLU KADINLAR DERNEĞİ ÇİNİ ESERLERİ SERGİSİ Afet Koru AYALP / CEVİZLİ KÖY 30 KÖYLERİMİZ Nihat ENGİN / 18 MART ÇANAKKALE DENİZ ZAFERİ 34 DUYURU ETKİNLİKLERİ VE OKUYUCULARA DUYURU 35 NOSTALJİ / ESKİMEYEN DEFTER ŞİİR / GELİBOLU’YA GEL 36 Gülhan GÜLER 36 HABER / DERNEKTEN HABERLER GELİBOLU MUTFAĞI / CİĞER SARMA 38 Halime GETİR Kapak Fotoğrafı : www.yesilcimen.net/imgz/118_mart_canakkale_zaferi_pl7pri.jpg EDİTÖRDEN B HER İŞİN İÇİNE ‘’BEN’’ KATMAYIN denlerle, DERNEK ve DERGİ ile ir yaz daha yakalamak üzereyiz. Daha nice yazlar kendince hesaplaşma ihtiyacı yakalayabilmek dileğiyle duyan bir takım insanlar oldu. hepinize gönüllerce selamlar Hoş gördük. Ama, içlerinden sevgiler sunarak başlıyorum bazıları, DERNEĞİN böyle bir sevgili gençler. Yalnızca gençler ihtiyaç halinde olmadığını gödeğil; Dergimizi ve Derneğimizi rünce, belli ki bu hareketten izleyen her yaştan tüm dostlarıgelecekte bir zarar görecekleri mız çok iyi biliyorlar ki, sadece vehmine kapıldı. Halbuki DERvermeye gönüllü olanların, hiç NEĞİN siyasal hareket olmadıkimseden hiçbir şey koparmaya, ğı, bir GELİBOLULUK hareketi tırtıklamaya niyeti olmayanların olduğu tüm sayılarımızın içebuluşma yeri olan bu hareket, riğinde görülür. Yanlış anlaşılGELİBOLU DERNEĞİ, işte bu kamasın, hareketimiz siyasete rakterine olan güveniniz sayeve siyasetçiye karşı değildir. sinde her geçen yıl gönüllerde Siyasi uğraşlar ülkeye, yöreye büyüyor, gücü katlanıyor. Şükürhizmet etme sevdası içerir ve ler olsun ki bu yıl da öyle oldu. kutlanası insanlardır siyaset Hareketin eksikliklerini, zayıfinsanları. Dediğimiz şu ki, BİZ lıklarını da tartıştığımız gelenekbu hareketin içinde olduğuselleştirilmiş konsept toplantılaCelâlettin KALKAN muz sürece SİYASETİN İÇİNDE rını her ayın üçüncü Pazar günü [email protected] OLMAYACAĞIZ. Budur. Ankara’da gerçekleştiriyoruz (saGelibolu’nun güzel insanladece paramız yok – şimdilik – ve başka bir eksiğimiz rı, lütfen ‘’BEN’’ ci olan ve olmayanları ayırt etmekte bulunmamakta hamdolsun). Gelibolulu olan / olmaözenli olmayı, GELİBOLULU DURUŞU nuzu güçlenyan (ama gönlünde mutlaka yoğun bir Gelibolu biridirmeyi ısrarla sürdürün. İnsanların ‘’öğrenme’’ hakkimi yaşatan) sınırlı ama değerli bir kadro ile buluşukını ve keyfini kullanmaya çalışırken karşılaşabileyoruz. Orada, en üst dereceden akademik unvanlara ceği en insafsızca tuzağın ‘’ yanlışların doğruymuş sahip ama son derece mütevazi güzel insanlar, çok gibi ittirilmesi’’ tuzağı olduğunu akıldan çıkarmayın. güçlü bilimsel donanımı olan bilim insanları, bize, İçine ‘’yanlış’’ gizlenmiş doğrular, tamamen yanlış Geliboluluğa birikimlerini sunuyorlar. Orada, devolanlardan katbe kat daha zehirlidir. Çünkü, yanlışı lette, kamuda ve özel sektörde geçmişte ve halen fark etmek çok zor değildir ama, doğrunun içine gizyüksek düzeylerde yöneticiliklerde bulunmuş insanlenmiş yanlışı benim diyen kolay beri fark edemez. lar, cömertçe birikimlerini sunuyorlar. Katılımcıların Yeterince gençseniz – ki ne güzel bir şey öyle olhepsi de, işin içine hiçbir ‘’BEN‘’ katılmamış dupdumak - , gençliğinde bu tuzağa düşenlerden, büyükru yaklaşımlarıyla, karınca kararınca, GELİBOLULUK lerinizden, canlı tanıklardan, bu tuzağın GELİBOüretimine mütevazi katkılar sağlamaya çalışıyorlar. LULUĞA verdiği zararları bir ara dinleyin, öğrenin. Hatta laf aramızda, hareketin ihtiyaç duyduğu tüm Sevgili gençler, GELİBOLU nun, artık onlardan, o bümali desteği de özveriyle sadece onlar karşılıyorlar. yüğünüz olan kişilerden, anne ve babalarınızdan ve Bunları neden mi anlatıyorum? Şundan. Geçende onların anne ve babalarından daha çok ve fazla lerde bir dostumla, kadim bir Gelibolulu dostumla olarak SİZİN HAKKINIZ olduğunu bilin. Ortaya konan sohbetteyken, konu döndü dolaştı, geldi GELİBOLU çabaların, sürdürülen tüm gayretlerin, bunlar her ne DERNEĞİ’nin neler yaptığı sorusu eşliğindeki incekadar ‘’gençlik haklarını sizden daha önce kullanmış’’ den bir dokundurmayla, hareketin eleştirisine oturyaştakilerce dile getiriliyorsa da, SİZİN İÇİN, gelecekdu. Onunla da kalmadı, sadece hareketin kurumsal teki sizin GELİBOLUNUZ için yapılmakta olduğunu eleştirisine değil; harekete gönül vermiş bir takım görmezden, bilmezden gelmeyin. Özgür ve özgün isimlerin kişisel eleştirisine de geldi oturdu. Hem de olmaya ömrünüzce özenin. Paylaşımcı olun. HER lök gibi affedersiniz. Ama bu haksızlıktı. GerçeklerİŞİN İÇİNE ‘’BEN’’ KATMAYIN. ‘’BİZ’’ in de epeyce zevkli le bağdaşmıyordu. Hiçbir şey vermeden almak için keyifli olduğunu tadın. Tadın, bırakamayacaksınız. yaşayanların konseptiydi bu yaklaşım. Ne yazık ki öyle işte. Ben’ci ve insafsız. Eleştirme gibi gösterilen Dergimizin bu sayısındaki yazımı, ümidimiz, gubozuculuk diyeceğim ama dilim varmıyor. Üzüldüm. rurumuz, geleceğimiz olan GELİBOLU GENÇLERİNE Dahası utandım dillendirdiği yanlışlardan. Çünkü adıyorum. Sadece 19 Mayıslarda değil; yılın her güGeliboluluda vardır utanma. Söylemeden edemeyeceğim ama, biliyor musunuz, sonunda , yanımdan nünde yüreklerinizde yaşattığınızı bildiğim 19 MAYIS ayrılırken ben değil kendisi utandı o dostum. Sarılıp ATATÜRKÜ ANMA GENÇLİK VE SPOR BAYRAMINIZI bir kucaklaştık hepsi bitti gitti. kere daha gönülden kutluyorum. Geçen yayın döneminin yerel seçim atmosferinde geçirilmiş olmasından da kaynaklanan neGözlerinizden öperim sevgili gençler. 2 www.geliboludernegi.com ANILAR VE KÜLTÜR SİNEMA SEYRETMEK BÜYÜK ZEVKTİR Ö Yazan : Süleyman TOKGÖZ Em. Gazeteci. Basın Şeref Kartı sahibi mrümün 65 yılında ilçede 4 çeşit iş yaratmak için çaba sarf ettim.. Matbaa, yerel gazete, spor ve sinemacılık..57 sene matbaa ve gazetecilik, 30 sene sinema 20 sene futbol… Fırıncıoğlu Matbaası ile ilçede ilk matbaayı, Yeni Gelibolu Gazetesi ile ilk yerel gazeteyi, Hürriyet sineması ile ilk yazlık sinemayı açtım. Geliboluspor’da ise kalecilik yaptım O zamanlar her yeniliğe şüphe ile bakıldı, bu insanların sayısı 100 kişiyi belki geçmiyordu, sinek küçük ama mide bulandırır misali.. Ben aldırmadım bunlara. Çünkü siz yeter ki yapacağınız iyi işlere gönül verin ve çalışın o işler bütün zorluğa rağmen gelişir. 1960 yılında Yazlık Hürriyet sinemasını açtım(Şimdi Salomon’un oğlu Rahmi’nin mağazasının olduğu yer). Yerel yönetim izin vermemişti. Dönemin 2 nci Kor. Kur. Bşk. Albay Semih Sancar’a çıktım. Kendisi ihtilal döneminin Kaymakam Vekilliğini yapıyordu, Hancı Ali’nin kiracısı idi. Bizim mahallede oturuyordu. Bana sinemayı aç ismini de (Hürriyet) koy demişti. 30 yıllık sinemacılık hayatım böyle başladı. Gümrükten çektiğim dönemin en iyi sinema oynatıcı makinasına sahiptim. Sinema bileti 50 krş ama Belediye bilet başına 20 krş vergi alırdı. Sinema ilçede çok tutuldu. Para kazanamadım bu yüzden. Sinemayı Mayısın ortasında açar, Okulların açılmasına yakın kapatırdık. Filmleri bir hafta gösterimde tutmak suretiyle kiralardık. Hava yağışlı oldumu bu sizin için zarar demekti. Bu yüzden gözümüz hep bulutlarda idi. Hürriyet sineması, O dönemi yaşayan insanların hatıralarında bence önemli yer tutuyordur. 1000 kişilik sinemada hafta sonları 2 film birden oynatırdık ve sinema dolardı. Sezonun en güzel filmlerini İstanbul seyircisi ile aynı zamana seyrettirdik. Sinema dışında İstanbul’dan gelen tiyatrolar ve ses sanatçılarına konser için sinemamı tahsis ederdim. Hiç unutmam, bir keresinde 50 sanatçı THM ve TSM den sabaha kadar süren konser vermişti. Bir süre sonra ilçede öncülüğünü yaptığım bu alanda birçok sinemalarda açıldı. (Doğan,Mehtap, kışlık İkizler, Ordu- www.facebook.com/geliboludernegi evi yazlık, kışlık Atmaca v.b) Ama Hürriyet sineması Trakya’nın bile en güzel ve ferah sineması idi. Çünkü amfi sistemi gibi basamaklı yapmıştım. Birçoğu akabinde kapandı ama Hürriyet sineması 1985 yılına kadar ayakta kaldı. Sonra sinemacılığı kışlık kapalı mekanlarda sürdürdüm. Bu arada gazete çıkarmaya da devam ediyordum. 2000 den sonra ilçede sinema kalmamıştı. 2005 yılında özel gayretlerim ile Tekirdağ’daki bir işletmeciye sinema salonu açtırdım. 2 yıl sürdü ve kapandı.Benim bu hayat öykümde yanımda hep TAŞ ailesin çocukları vardı. En büyük yardımcılarım onlardı. Rahmetli şehit Astsb Halit Taş ile başlayan bireylerden Em. Asb. Soner Taş, Em. Kur. Alb. Süleyman Taş ve Em. Hv. Alb. Ahmet Taş ın yardım ve gayretlerini hiç unutmam. Onlardaki saygı, sevgi, ustalığı ve işe bağlılığı çok takdir etmişimdir. Dönelim yine sinemaya. Son 20 yılda Amerikan ve Avrupalı film yapımcıları Türkiye’deki sinema salonlarını kiraladılar veya satın alarak sektöre hakim oldular. Bir süre Türk sineması bu yüzden zor duruma düştü. Kısıtlı bütçelerle çektikleri filmleri oynatacak salon bulamadılar. Bilet fiyatları da çok yükselmişti. Halen de yüksektir. Bu pahalı biletlere rağmen sinema seyircisi artıyor. Türk sineması da geliştikçe bu pastadan daha çok pay almaya ve kaliteli film üretmeyi başardı. Sinema özellikle her kesim için önemli eğlence ve kültür arenasıdır. Bu nedenle, Her ilçede 2-3 sinema salonu olması gerekiyor. Nihayet ilçemizde Belediye Başkanımız Mustafa Özacar’ın gayreti ile daha çok yeni olarak bir sinemaya kavuştuk. İlçemizde eski Halkevi sineması da açılmalı (Şimdiki Kız Meslek Lisesinin Salonu).. Bu konuyu yetkililerin dikkatine sunmak istedim. İlçemde yaptığım hizmetler karşısında daima saygı ve sevgi gördüm. Bu nedenle değerli Gelibolulu hemşehrilerime minnettarım. 3 ANILAR VE KÜLTÜR Gelibolu özlemim taşımış olan) olan İhsan ağabeyin adını da hemen anmalıyım. Gelibolu’ya, ikinci kez, evlendikten hemen sonra Shakespeare “On ikinci Gece” adlı oyununda eşimle birlikte ve birkaç yıl sonra da, ben kırk üçüoyunculardan birini şöyle söyletir: “Özlem er ya da mü sürerken anneleriyle iki küçük kızımızı da alageç sallanır, eskir ve yiter gider.” Gelibolu deyince, rak gelebildik. Evlendikten sonraki gelişte, hemen bende öyle olmadı. Gene Shakespeare “Antonius ve Hamza Bey Koyu’na. Çok küçükken sık gittiğimiz Kleopatra”da der ki: “İçimde hiç bitmeyen bir hasret yerdi. Masayı, sandalyeleri kur, karpuzları havuza at. var.” İşte, şimdi oldu! Ne soran var, ne eden. Ancak, yıllar sonra, çevresi Az sayıda dünya kenti “kahraman” sıfatı kazankapatılmış; içi bol ağaçlı ama, kapısında silâhlı bir mıştır. Gelibolu bunlardan önde geleni. Ben kahraer ‘giremezsiniz’ diye dayatıyor. Ne var ki, (SBF’den manlığı bize şan vermiş, ama karşımızdakilere kaeski öğrencimiz) Gelibolu Kaymakamı ve (yedek rabasan olmuş bu kentte doğdum. Eski nüfus cüzsubayken birliğinin Adapazarı ormanındaki manevdanıma babam şöyle yazmış: rasında) tercümanlık görevini “24 Nisan 1932’de, sabah, feyapmış olduğum korgeneral nere bakan odada…” Ancak, beni uzaktan hemen tanıyıp ben daha doğmadan, görevle çağırınca, sorun çözüldü…Bir Gelibolu’ya gelen (Atatürk’ün atasözünü biraz değiştirerek İçişleri Bakanı ve CHP Genel derim ki: “Dağların dumanı giMüfettişi) Şükrü Kaya bizim der, bu özlem yok olmaz.” evde hamile gördüğü anneBu özlemi bir ya da birme “oğlan olursa adını benimkaç yazıya sığdıramam. kiyle kafiyeli ‘Türkkaya’ koyun” Eğitimimin önemli bölüdemiş… Babamın işleri nemü İstanbul’da ve sondeniyle ben altı yaşındayken ra Amerika’da geçti; döo kentten çıktık. nüşte A.Ü. Siyasal Bilgiler O günden bugüne denizFakültesi’ne girdiğimden, den girişte çift limanı, yokuş bunca yıldır da Ankara’dayım. boyunca çarşısı, sağında YaAma ilkokula daha gelmehudi mahallesi, ileride Franden önceki ilk birkaç yılım sız gömütlüğü, eşi olmayan Gelibolu’nun maviliğinde Hamza Bey Koyu, üstü açık geçti. Göğü ve denizi hep açık namazgâh, Bolayır’a giden ve duru anımsıyorum. Ancak, yol, beyaz boyalı Belediye, birkaç Ramazan ayının art yakınında (benim üçüncü sıarda Kışa rastladığı da aklımnıfı okuduğum) Namık Kemâl da. Okula Gelibolu’da değil, İlkokulu, güzel bahçeli Büyük İstanbul’da Cağaloğlu’nda BiCami ve tam karşısında bizim rinci İlkokulda başladım. Ama (fener yakınındaki evden çıGelibolu’da hem öğretmenkıp) dört yanı bahçe içinde iki Savaş olasılığına karşı Gelibolu’ya gelerek sa- lerin, hem ordunun bir tür katlı yeni evimiz, aşağı mahal- vunma önlemlerini denetleyen Maraşal Fevzi maskotuydum. Namık Kemâl lede akrabalarımız (mühendis Çakmak’ın bu fotoğrafını Orduevine doğru yü- İlkokulunda beşinci sınıfı okuErsin Arıoğlu ve televizyonun rürken teyzem (sonra Avukat) Şukufe Hanımla tan Sabahat öğretmen benim başarılı sunucusu Erkan Oyal’la birlikte çekmiştik. de o sınıfa kayıt yaptırmadan kardeş torunlarıyız), yukarıda devam etmemi istedi. Beş yagöçmen evleri…ve daha bir sürü görüntü ikide-bir şında bile değildim ama, her sabah Cami-i kebir Maaklıma gelir. Yeni evin arka pencerelerinden Yaz-Kış hallesi, 1 sayılı evden siyah önlük ve beyaz yakayla köpüklü deniz, ardında Çardak’la Lapseki görünürevden çıkar, yürüyerek yakındaki okula gider, öğdü. Lapseki’de eski Helen’in köle-doğmuş ünlü Storetmenin tam karşısında ilk sıradaki yerimi alır, ders ik düşünürü Epiktetos’un bir okulu varmış. Önemli dinler “kalk, bir şiir oku” dendiğinde isteneni hemen olan şu ki, derslere kadınların da katılmasında ısraryapardım. Evde anneannem bana okuma-yazma ve lıymış…Evimizin hemen dışında koca çeşmenin bir biraz hesap öğrettiği için, İstanbul’da bir sınava girip yanında Piri Reis anıtı, ötesinde yoğurtçu Azmi’de birinci sınıfı atladım ve doğrudan ikiye yazıldım. Bu tadına doyum olmayan peynir helvası… Konserve nedenle, eğitimimin sonuna değin, sınıf arkadaşsardalyenin öncüsü Alaeddin Bey’i şimdi kaç kişi larımdan sürekli olarak en az bir yaş küçüktüm. İlk anımsayabilir? Ama ben bugün de onun adını taöğretmenim olan anneannem Rafet Hanım ve onun şıyan konserve balığı alırım. Ailenin işinde otuz yılı annesi (Kafkasya göçmeni Hurşit Kaptan’ın eşi) Sabaşkın çalışmış (ve beni de gece yarıları uzakta demirriye Hanım Gelibolu doğumludurlar. lemiş olan gemilerin merdivenlerinden kucağında Eve her gün “Cumhuriyet” gazetesi alınırdı; hafta Prof. Dr. Türkkaya ATAÖV 4 www.geliboludernegi.com ANILAR VE KÜLTÜR 3.Bir ulusal bayramda beyaz boyalı Belediye Başkanlığı balkonunda şiir okurken ya subay ve askerlerimizle sonları da benim için “Yavdoldu taştı. Gelibolu da rutürk” dergisi. Bu yüzden, askerle kaynıyordu. İçlerinilk söküp okuduğum sözcük den Zihni üsteğmen beni başlıktaki “Cumhuriyet”tir. İlk neredeyse evlât edindi. Aikitap da Namık Kemâl’in “Valenin izniyle elimden tutar, tan yahut Silistre”si. Anneanlokantaya götürür, beni nem Yaz-Kış çırpıntılı ve uzakkonuştururdu. Genç bekâr tan yer yer beyaz köpüklü Çasubayların belki de tümü nakkale sularına bakan mutGelibolu’da evlendiler. Büfağımızda yemek yaparken, yük teyzemi de tanıdığım bu yapıtı bana baştan sona en kibar ve düşünceli kişisesli okutmuştu. “Gönüllü lerden biri olan (Trabzonlu) zabit” İslâm Bey’in savaşta kıüsteğmen Saffet Bey istedi. lıcı kırılır, sorardı bana: “Acaba Mareşal Fevzi Çakmak’la neden?” 1931 baskılı bu kitap İsmet Paşa’yı da ilk kez hâlâ bendedir. Şinasi ve Ziya Gelibolu’da gördüm. Kara Paşa’nın adını da ilk oradan ordusunun başarısını manöğrendim. Namık Kemâl’in ganın iyi yetişmesinde göşiirlerini okula yazılmadan ren Mareşal “korugan” deönce kendi kendime ezberlinilen mitralyöz yuvalarının yordum. Örneğin, “Namus ile yerlerini kendi saptamak irfanı yetişmez mi mükafat?/ için gelmişti. Kaldığı yeri İkbâl yolu gerçi Kemâl’in kabildiğimizden, küçük teypanıktır/ Çok ak göremezGelibolu yılları zemle birlikte evin önüne sen de saçında, sakalında/ gidip fotoğrafını çekmişElminnetülillâh yüzü ak, alnı tik. İnönü de geldiğinde, tüm Gelibolular iki limaaçıktır.” Ozanın mezarı yakında Bolayır’daydı. Oraya nın çevresine doluştular ve onu getiren küçük bir birkaç kez atla gittim. Atı sağlayan (yıllar sonra, eski araç eski gümrük binasının önüne gelinceye değin Milli Birlikçilerden Numan Esin’in kayınpederi olacak halktan çıt çıkmadı, ama sürücünün yanından gri bir olan ve) dedemin yeğeni (o zaman) genç üsteğmen manevra elbisesiyle çıkıp görününce, yer yerinden Ekrem Bey’di. oynadı. 1939-45 savaşının başlama olasılığı karşısında, Savaş endişesi nedeniyle, Gelibolu bir asker kenordumuzun önemli bölümü Trakya’ya kaydırılmışti oluverdi. O zaman (Arapçadan “toplantı yeri” antı. Tehlike olsa olsa Avrupa’dan, Hitler nazizmi ile lamına) “mahfil” denen orduevi aynı zamanda bir Mussolini faşizminden gelebilirdi. Bu yüzden, Trak- www.facebook.com/geliboludernegi 5 ANILAR VE KÜLTÜR kültür ve kaynaşma merkeziydi. Böylesine başka bir merkez de hemen karşısındaki halkeviydi. Ben ilk filmi oralarda gördüm, ilk tiyatro yapıtını oralarda seyrettim. Her ikisinde de kitaplık, balo ve bilardo salonları vardı. Bahçelerinde nişanlar, düğünler olurdu. O birlikteliğin birinde ön sırada oturan bir üsteğmen 1965’lerde Genel Kurmay İkinci Başkanı oldu. Sonraki Genel Kurmay Başkanlarından Nuri Yamut’u, o zaman Tümgeneral Muzaffer Tuğsavul’u ve Tuğgeneral Cevdet Bilgişin’i Gelibolu’da tanıdım. Beni oradaki ordunun maskotu yaparak asker terzisinde teğmen elbisesi diktirip ulusal bayramlarda bana gece gündüz demeden şiir okutan onlardı. Alıp beni birliklerine götürür, (tabancadan mitralyöze değin) silah talimi yaptırırlardı. Yıllar sonra, Bilgişin’in kızı ve ailesiyle tanıştığımda, generalin ayrıca çok iyi bir suluboya ressamı olduğunu duvarlarındaki örneklerden anladım. Benim meslekten ilgi alanım Uluslararası İlişkiler olmakla birlikte, Türk resmi üstüne (çoğu yabancı dilde ve yurt dışında olmak üzere) on bir kitabım yayımlandı. Gelibolu’da her zaman daha dünmüş gibi anımsayacağım bir anım tüm isteyenlere ev ev dolaşıp gazete ve dergi dağıtan Gelibolulu satıcının eşsiz Atatürk’ün hastalığı sırasında, bir ara iyileştiğinde Ailece Bolayır’da Namık Kemal mezarı başında. Ön sırada ninem, ben ve ablam arkada babam, teyzem, en arkada annem. Sağdaki çift Gelibolunun doktoru. 6 Orduevi ile Halkevi arasındaki meydanda, bir ulusal bayram nedeniyle şiir okurken, Arkadaki kişi şiiri yazmış olan Ortaokul öğretmeniydi. bu haberi sevinerek ve sokaklarda bağıra bağıra açıklayarak koşuşturmasıdır. O sesi bugün de duyuyorum. Çarşının yukarıdan başladığı yerde dolaşarak beyaz leblebi satan biri vardı. Biz çocuklar, yani ben, yakın komşumuz Haşmet Bey’le Nedret Hanım’ın oğlu (cin gibi akıllı) Engin ve Mektep Sokağının sonundaki komşumuz Avni Bey’in oğlu Ercan leblebicinin yakınından geçerken, cebimize biraz leblebi koyar, para almazdı. İstese de, bizde para yoktu zaten. Paraya gereksinim de duymazdık. İlk altı yılım böyle bir Gelibolu’da geçti. Her ailenin bir “misafir günü” vardı; bizimki Pazartesiydi. Tanıdıklar gece yatıya da gelirlerdi. Bir geceliğine değil, 3-4 günlüğüne, ya da haftalığına; gerçekte, uzakta da oturmazlardı, kimi zaman bir öteki sokakta. Biz eski Gelibolulular böyle komşuluğa alıştık. Hele bir evde evlenecek kız varsa, çeyizi için birkaç hanım gider ve orada günlerce yorgan işlerlerdi. Bu gibi işlerde iki kız kardeş Finnuriler çok özveriliydiler. Gelibolu Balkan faşizminden kaçan Türk ve Müslüman ailelerin ilk uğrak yerlerindendi. Bulgaristan, Romanya ya da Yunanistan’da tüm varlıklarını bırakıp yalnız canlarını kurtarma derdinde olduklarından, hiçbir şeyleri yoktu. Kimine “göçmen evleri” verildi. Bakamadıkları çocuklarını göreceli olarak varlıklı yerli ailelere emanet ederlerdi. Bize de Gülsün, Gülter ve Fatma adlarında ilki Romanya’dan ve öteki ikisi Bulgaristan’dan üç küçük kız çocuğu bıraktılar. Ben onlarla büyüdüm. Ayrı odalarda yatarlar, mutfak işinde yardımdan başka bir şey yapmazlardı. En büyükleri olan Gülsüm’ü Gelibolu’da (genç ve yakışıklı) bir polis istedi, verdiler. Biz ailece Gelibolu’dan çıkarken, bizim evin eşyalarını da onun evine yollatmışlar…Benim gözümde tutan Gelibolu budur. www.geliboludernegi.com GELİBOLU HAYALCİSİ Sevgili memleketlilerim Bunları size anlatmamÖncelikle hepimize geçmiş olsun. Büyük depdaki sebebim, ailelerin çorem kapımızda ve kapımıcuklarının meslek seçiminde zı çalmaya başladı. Bizler yanlarında olmaları. Öncelikle geçmişimizden ders alkalıcı meslekler seçmelerinde, mayı bilsek ne ala yoksa temel konularda eğitim almabu sarsıntının ana deprem larında, ana dillerinin yanında olduğunu ve artçıların bizi muhakkak bir lisanı cok iyi öğrahatlattığını düşünüp renmelerini sağlamalıyız. yaşamaya devam ederiz. Ükemin kanayan yarası Tabi bizim gibi düşünenözel Üniversite tuzağına düşler vede konuşanlar halmemelerini özellikle tavsiye kı galyana getiren ve de ederim.Buralar tam bir para korkutanlar oluyor. Varsın tuzağı aman dikkatli olun. Çoolsun, belki içinizden biri cuklarınızı geçmişi olan köklü kulak asar da yaşam alanını okullara yönlendirmeliyiz. Have ortak yaşam alanlarını zırlık yılında muhakkak desdepreme karşı korunaklı tek aldırın.Ailenin mesleğine hale getirir. İşte ozaman devam etmesine dikkat edin. ne mutlu bize ve bizim gibi Okuduğu yıllarda muhakkak düşünenenlere. bir büroda sıtaj yapmasını Gelelim ana konumusağlayın, bunun için okuduza.. Gençlerin meslek seçiğu şehirde bu imkanı olmalı. mi ve de üniversite sınav sonuçlarının değerlendiKalacağı yerde uygun olmalı, rilmesi hakkında yazacakbunun için en uygunu tanıdık larıma. Ben sizlerin içinbir aile yanı desem öncelikle den GELİBOLU LİSE’sinden Afet KORU AYALP gençler sonrada sizler karşı çımezun oldum. Mesleğimi karsınız ama yine de siz bir düsevgili kuzenimin yönlenşünün. Aile değerlerini yaşaması başka nasıl sağlanır?. dirmesi ile seçtim. İlk seçimim tam anlamıyla uçuk kaçık Çocuklarımızın illa doktor mühendis olması gerekmiyor. bir seçimdi. İş böyle olunca aile konuyu ele aldı iyide etHer meslek takdiri gerektirir, lakin dikkatli olmalıyız.İş miş. Ben gencin kendi başına bir seçim yapabileceğine imkanı olan meslekler her zaman geçerlidir. Kasabamın kuşkuyla bakarım nede olsa tecrübem var. Çiftçi bir ailehangi meslek gurubunda meslek sahibine ihtiyacı var den gelen yöremin kızı botanikçi olmak ister hele birde araştırması muhak ki kasabamın görevlileri taraından idealist ise. Ver elini doğu ilinde bir üniversite. Nerede yapılmıştır.Bu araştırmaların sonucunu dikkate almalıyatılır? Nerede kalınır? Oralarda nasıl yaşanır? Tabi bunu yız. düşünmek başında kavak yelleri esen lise mezunu için Sevgili ebeveynler bir araya gelip konunun müzahayal bile değil. Çalışır kazanır, bursumla okurum diyorkeresini yapmanız ve ona göre karar vermeniz en iyisi, sunuz da olmuyor. Bu idealist düşünce bana tam bir yıla yoksa diplomalı işsizler kervanına katılan çocuklarınız mal oldu. İkinci sınavın sonunda sevgili kuzenim bana için üzülmek malesef para etmiyor. mimarlığı uygun gördü ve tercih sıralamamı yaptı. Kısacası yine elele vermenin tam zamanı. Açık mesİnanın mimar olarak sadece MİMAR SİNAN’ı bilen leklere çocuklarımızı yönlendirin ki kasabamızdan beben, mesleğin okuluna başladığımda konuda kör cahilyin göçü olmasın. Ben kendi mesleğimle ilgili tüm sodim. Birde okulların açılmasından epey sonra derslere rulara cevap vermeye hazırım.Mutlu zamanlar sevgili başlamam tam bir komediydi. Gelin görün ki bugün memleketlilerim. mesleğimi severek yapıyorum. www.facebook.com/geliboludernegi 7 KÜLTÜR DÜNYAMIZ ANNELER GÜNÜ!... “Dünya üzerinde gördüğünüz her şey kadınların ve annelerin eseridir!...ATATÜRK.” Bu sabah gazetede bütün duygu dünyamı altüst eden bir reklam gördüm; “Anneniz için en güzel hediyeler bizde!..” diyordu. İnsanların duygularının sömürüldüğü ve incitildiği bu tür sunumlara hep karşı çıkmama rağmen, bu reklam benim çok ilgimi çekti. Reklamı yapılanlar gerçekten çok hoş objelerdi ve beni yıllar öncesine, “annemle, ana-kız ilişkisini dolu dolu yaşadığım o korunaklı, mutlu, cıvıltılı, sırtımda dünyaları taşırım nasılsa annem var…” özgüveni içinde olduğum günlere götürdü. Annem de hep çok güzel şeyleri severdi, bakımlı bahçeler, şık giysiler, çiçekli porselenler, özenle dikilmiş perdeler, mobilyalar.. Oysa yaşam ona, var olma telaşı ve çocuk yetiştirme gayreti içinde olan bütün annelere olduğu gibi, çok sevdiği bu güzelliklerin ne yazık ki çok az bir kısmını sunmuştu. O da bunu asla dert etmeden, “ elde edebildiğinin daha fazlasını, biz çocukları için dilemişti ve hep bu dileğin gerçek olması için çırpınıp durmuştu.” O yıllarda doğum gününden başka böyle özel günler, kutlamalar çok az oluyordu galiba. Ama, zaafları kullanarak tüketimi körükleyen ekonomik düzen henüz bu kadar etkili değildi sanırım. “Bahçelerden toplanmış bir demet çiçek bile insanların, ayrıcalıklı olmanın keyfini ve mutluluğunu yaşamasına yetiyordu!..” Annem için de en güzel hediye, evlatlarının mutluluğu ve iyi olmaları tanrının inayetiyle sunulmuş bir lütuftu. Bizim analı-kızlı olan yaşantımız da, hiçbir çıkarı, karşılığı olmaksızın, sırf vermeye dayalı –ama ne yazık ki çoğu zaman tek taraflı- dünyanın en yalın, en büyük sevgisiyle sarmalanmış, başkaları gibi yaşadığımız, sıradan ve çok acıdır ki - hep burnumun direği sızlar- kısacık ömürlü bir ortaklıktı. Zamanı geri çeviren bir düzeneğim olsa, biran bile duraksamadan onun; “hadi kızım, okula geç kalacaksın, kalk kahvaltını yap!” diye hala kulağımda ünleyen sesinin olduğu o sabahlara dönerim. Hem de bazen arkadaşım Sevinç’in de katıldığı, annemin gürül gürül yanan kuzinesinde hazırladığı o dünyalara bedel orta halli kahvaltıların sabahına. Ve ona derim ki; “ Anne seninle konuşacak ne kadar çok şey var biliyor musun?.. Hala sana söyleyemediklerim ama kimselere de söyleyemeyeceklerim mesela…” derim. Ayrıca, bir de sırf senin için olan ama senin asla duyamayacağının 8 Günseli BAŞEL [email protected] acı gerçeğiyle bütün dünyaya duyurmak istediklerim.. Ve anne derim: Sen benim; “Sabır taşımda sert çeliğimsin, acıdığımda can ilacım,sevdalarımda beyaz sütüm, adak mumum, çerağım, iki gözümsün!…” “Ağustosta kurumuş topraklara yağan bereketim, yaprağımda her sabah terim, çöl gönlümde yediverenim, sedefim, ak incim, bitmez hazinemsin!… “Kış ayazında boynuma doladığım yün şalımsın, seymenin yeleğindeki nakışım, iğnenin ucundaki oyamsın!...” Karacaoğlan’dan Güzelleme’m , nihavendim, dokuz-sekizlik tınım…Bolerom, 9.senfonim, İstanbul’um, O h r i ’m … Tü r k i yemsin!...” “Güllü lokumum, acı çikolatam, mavi rengim, billur kahkaham; canım annemsin!..” Sensiz geçen 30 yıl…Ahh..seninle paylaşmak istediğim neler var neler!... Sana ilkönce “ ama ben daha büyümedim ki!..” derim. www.geliboludernegi.com KÜLTÜR DÜNYAMIZ Sen olmayınca hala yol ayrımlarında nereye sapacağımı kestiremiyorum, bocalıyorum derim. Anne, hani o yedi kral var ya, senin hep kendinden fedakarlık edip, boyun eğerek barışık durduğun, ben hala onların kimisiyle bazen küsüyorum ya derim, ben senin kadar sert çelik değilim, hala tökezlediğim oluyor, derim.. Ama gözün arkada kalmasın be annecim derim, tökezleyince de bana uzanan eller var… O ellere sımsıkı sarılıp, dimdik kalkabiliyorum bak, derim...Ben de senin gibi kahkahaları seviyorum, deniz kıyılarını, dost meclislerini, güzel giysileri, sinemayı... Senin yaşayamadığın bazı kolaylıklar da var benim yaşantımda derim, sen de; “E e, çağın gereği be kızım!..” dersin, üstelik sevinirsin bilirim. Bir de derim ki; “Anne bana o kuzinede bir dilim ekmek kızart, ama üstüne senin kokun sinsin. Birde o yemeklerinin tarifini, sahi onların içine ne katıyordun, sevgini değil mi?..” Zaman yolculuğunu yapamadım ama gönlüm rahat verir mi hiç? Şimdi bir Ankara- Çayyolu sabahının, ha gayret! bir öğlene dönüvereyim dediği kuşluk vaktinde, elimde az şekerli bir kahve, sanki karşımda oturuyormuşcasına; anne diyorum, seninle bir yerlere gidip, şöyle ana-kız, karşılıklı, hiç keyif yaptık mı?.. Pek anımsamıyorum, ama ben arabanın direksiyonundayken seni, o ne giyse yakışır hallerinle yanıma oturtturuyorum bazen, doğru deniz kıyısına… “Haydi diyorum; hani senin sevdiğin gibi şöyle bakımlı, şık bir mekanda, karşılıklı bir kahve içelim!.. Senin elinden çıkan gibi olmaz eminim ama biz yine de öyleymiş gibi yapalım, ha bu arada benim sana bir ufacık hediyem var!.. Senin bana yaşattığın mutlu ve korunaklı çocukluğumun her bir demini ilmek ilmek dolayarak ördüğüm minnet ve hasret şalını, izin ver senin omuzlarına örteyim!..” …Sonra da fincandan çıkan buğuda belli belirsiz gördüğümü sandığım senin hayaline bakarak “ANNELER GÜNÜN KUTLU OLSUN!” diyorum… (*) …“Kurtuluş Savaşında İnebolu’dan, çocuğunun üstündeki yorganı alıp, yağan kardan zarar görmesin diye kağnılarla taşıdığı cephaneyi örterek, vatanın kurtuluşu için çocuğunu feda eden Şerife Bacı ve tüm kahraman kadınların anısına!...” (*)Gelibolu fotoğrafları arkadaşlarımın arşivinden. Gelibolulu Deprem Gerçeğini Unutma-Tedbirini Al www.facebook.com/geliboludernegi 9 BAŞKENTTEN-SANAT GELİBOLU SENFONİSİ GELİBOLU SENFONİSİ E. Tuğg. Haldun Solmaztürk S enfoniler, bilindiği üzere, belli bir biçimi ve tek bir müzik karakteri olmayan, genelde orkestralar için bestelenen uzun yapıtlardır. Avustralya ve Yeni Zelanda ‘devletlerinin’ ortak girişimi olan Gelibolu Senfonisi on bölümden oluşuyor. Tümüyle ilgili ülkelerin milli bütçelerinden finanse edilen bu iddialı eserle ilgili çalışmalar yıllar önce başladı. Amaç, 2015 yılında, yani Gelibolu muharebelerinin yüzüncü yılında, bu muharebelerde ölenlerin anısına sıradışı bir müzik eseri hediye etmek.. zac koyunda yapılan Şafak Törenlerinde oluyor. 2015 yılında tamamlanmış olacak senfoni, önce Avustralya, Yeni Zelanda ve Türk müzisyenlerinden oluşan bir karma orkestra tarafından, yine Anzac koyunda sahnelenecek, sonra da üç ülkede turnelere çıkacak.. Geçtiğimiz 28 Nisan akşamı, Avustralya Büyükelçiliğinin davetlisi olarak Gelibolu Senfonisinin dokuzuncu bölümünü Ankara Palas’ta dinleme, gözlem yapma ve ilgililerle sohbet fırsatı buldum. Büyükelçiler James Larsen ve Taha MacPherson ve eşleri misafirleri kapıda karşıladılar. Büyükelçi Larsen henüz Mart ayında Türkiye’ye geldiğinden Yeni Zelanda Büyükelçisi Sayın Taha MacPherson Bu projeyi Avustralya Muharip Gaziler Bakanlığı yürütüyor.. (Evet, Avustralya’da böyle bir bakanlık var.) Senfoni, Avustralya, Yeni Zelanda ve Türk müziğinin örneklerini birbiriyle uyumlu bir şekilde birleştirmeyi hedefliyor. Kolay değil ama yapılmaya çalışılan bu.. Üstelik tek tip ‘milli’ müzik olmadığı gibi, yerel Maori, Aborjin gibi alt müzik kültürlerini de temsil eden parçalara, örneklere yer verilmeye çalışılıyor. Çalışmanın müzik direktörü Avustralyalı Christopher Latham; ayrıca üç ülkeden toplam on besteci görev almış; Türkiye’den Demir Demirkan, Kamran İnce ve Ömer Faruk Tekbilek var. Senfoninin, 2006 yılından başlayarak her yıl bir bölümü besteleniyor ve sahneleniyor. İlk dinletiler 25 Nisan sabahları Gelibolu yarımadasındaki An- 10 onun için bu bir ilkti.(1) İki büyükelçi ve Türkiye Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Naci Koru, geleneksel gaydacının arkasından birlikte salona girdiler ve konserden önce birer konuşma yaptılar. Bu senfoniden söz ederken sıkça ‘kültür diplomasisi’ ifadesi kullanılıyor. Herşeyden önce bu kavramın tabiatı, başarılı olabilmesi için, en azından kamuoyuna açık ortamlarda, kendisinden—mümkünse hiç—söz etmeden uygulanmasını gerektiriyor. Umarım bu dostça uyarı bazı kulaklara ulaşır ve duyulur, anlaşılır. İkincisi, yine bu kavrama bağlı olarak, yapılan uygulamanın, güdülen amaca ne 1. Avustralya’nın Ankara Büyükelçiliği Türkçe web sayfasında hala görünen Büyükelçi Ian Biggs Mart 2014’te görevini Büyükelçi James Larsen’a devretti. www.geliboludernegi.com BAŞKENTTEN-SANAT GELİBOLU SENFONİSİ Avustralya Büyükelçisi Sayın James Larsen Çünkü Avustralya Büyükelçiliği sadece, her yıl aynı kadar hizmet ettiğinin zaman zaman irdelenmesi cümlelerle, kısa ve yetersiz basın açıklamaları yapıihtiyacı.. Geçen yılki—sekizinci bölüm—konserden yor, bilgi paylaşmıyor. sonra Gelibolu’da 1915’teki muharebeler sırasında İkincisi doğrudan ‘bizle’ ilgili.. Sayın Bakan Yarara bölgede meydana gelen bir olayın aktarılış şekdımcısının konuşması(2) görüleceği üzere sadece line ilişkin hoşnutsuzluğumuzu Avustralya Büyü‘ondört’ satırdan oluşuyor. İlgili iki ülke on yıl önce kelçiliğine duyurmuştuk. Bu yıl, o derece olmasa da böyle bir karar almışlar, projeye kaynak ayırmışlar, rahatsız edici bir başka gelişmeye şahit olduk. başlatmışlar ve uygulamanın son aşamasına gel‘Türk’ müziği olarak klasik bir ‘arabesk’, ve de samişlerken, Türk hükümetinin ne yapmayı düşündece arabesk, sunuldu. Bu tip ‘müziğin’ Türkiye’de düğünü, 2014 yılının ortasına gelmiş olmamıza ve hatta Ortadoğu’nun farklı coğrafyalarında kabul rağmen hiç kimse bilmiyor. Sayın Büyükelçiden gördüğünün ve milyonlarca seveninin olduğuduymayı umuyorduk, ama sıradan, üstün-körü nun elbetteki farkındayım ve insanların tercihleribir konuşma yaptı ve konserden sonra, herhalde ne saygı duyuyorum. Ama Türkiye’de 1960’larda, sorulara muhatap olmamak için, hemen ayrıldı. 1970’lerde büyük şehirlere göç eden kitlelerin deGelibolu’nun bizim için hiç mi önemi yok? ‘Biz’ ne vasa sorunlarından kaçış limanı olarak sığındığı; yapıyoruz? kendine acıma, hayata küsme, kadere boyun eğme, Gelibolu Senfonisi, Avustralya ve Yeni hayatın güçlükleri karşısında acziyetini kabul ve Zelanda’nın, elbette öncelikle kendi milli ihtiyaçpes etme eğilimlerini, tevekkülü, ‘babalara’ biatı, ları için, 2015’e dönük olarak, milli bütçelerinden sağlıksız hayranlığı temsil eden bu müzik türünün ayırdıkları kaynaklar ve bu maksatla oluşturdukları ‘Türk’ müziği olarak tanıtılması ve alkışlanmasının kurumlar ve kadrolar eliyle yürüttükleri projelerbu konsere katılan bir çok Türkü, benim gibi, son den sadece biridir. Bunların örneklerini Gelibolu derece rahatsız ettiğini gördüm. Yabancıların zaten Rüzgarı’nda defalarca verdik, yazdık. Kendi ülke‘Arap’ imajıyla örtüşen Türk imajını destekleyen bu mizde, ürettiğimiz ve çok sınırlı kaynaklarımızla yüperformansla bir sorunları olmadığını, hatta çok rütmeye çalıştığımız bu tür projeler için ‘muhatap’ beğendiklerini tahmin edersiniz. Bu ‘önde gelen’ bile bulamamak çok üzücü.. bestecileri ve müzik türlerini kimler seçti, hangi meslek kuruluşları, sivil toplum örgütleriyle koordine edildi, yardımlaşıldı, Türk hükümeti ve Dışişleri (2)http://www.mfa.gov.tr/speech-delivered-by-deputy-minBakanlığının bir rolü oldu mu, bunları bilmiyoruz. ister-of-foreign-affairs-of-turkey_-ambassador-naci-koru-atthe-gallipoli-symphony-and-the-galli.en.mfa www.facebook.com/geliboludernegi 11 ANILAR Gelibolu da yaz mevsimi anıları Ç SON OLTACI amcamızın oğlu Türkay Beyde ocuk iken bazen denk gegeliyor. lir görürdüm. Bir ipe dizilKeyifli, içi dolu dolu konuşmiş farklı cinsten balıkları malarla Şehrin her yerini orada gezerek satanları. görebiliyorsunuz. Bunlar OLTA BALIKCILARIYDI. Ben orta tahsilimi Sanat Tavsiyem Kamil Ulubay’ın çaOkulunda yaptım. Okulumuz yından sizde için. aşağı mahallede deniz kenarınBu kahvenin bir başka özel da idi. (Şimdi o binada Görme adamı: Kadeş Süleyman (SÜLEYEngellileri Okulu var) Okul BahMAN Zeyrek) çesine çıkınca hemen kumsal Kadeş Süleyman Amcamız. olan sahil başlardı. İyi havalarda, Bu yazıya isim veren son oltacı. küçük bir sandal içersinde olta (Geçen sayımızda Eski Defter ile balık tutanlar ile serpme desayfamızda fotoğrafını yayınlanilen ağ ile balık avlayanları gömıştık) rürdük. Sonraları bizim okulun Süleyman amca, yılların yorEmin ERDOĞAN önü de dâhil olmak üzere sahil gunluğu vücuduna aksetmiş, en Su ve İnşaat Mühendisi ( yalı) dolduruldu şimdi gezinieski Gelibolu’lardan. Çanakkale ile Gelibolu Yardım len yer haline geldi. Tabii bu işHer gün Sefanın kahvesine ve Dayanışma Derneği Kurucusu lemler sırasında Yalı İskelesi yok geliyor.,İlerlemiş yaşına rağmen Çanakkale Derneği Onursal Başkanı oldu ve civarındaki balıklar da Balık tutmak için gerekli olta tabaşka yerlere gittiler. Dolayısıyla kımları yapıyor. SON OLTACI. Olta ve serpme ağ atan balıkçıSüleyman Amcanın her gün larda yok oldu. yanına gelip muhakkak sohbet eden birde, Emekli Bu yaz Gelibolu da iken Sefa Beyin kahvesine Havacı Hasan Akan var. gider oldum. Bu sohbetlerinde bende bazen bulundum. Sefa’nın kahvesini bilmem bilirmisiniz. Gelibolu’ Hasan Akan’a Süleyman Amca yı anlatalım, naya giderseniz muhakkak sade kahvesini ve Rize den sıl olta bağlar, kaç çeşit olta var, eski oltacılar kimler, özel getirdiği çaydan demlediği çayını muhakkak hangi olta, hangi balığı yakalar. Bizim konuşmamız içiniz ve Koruk Suyunu Şurubunu da tadınız. halk ağzı bilimsel bir yanımız yok bu konuda, ama; Kahve, dibek kahvesi ayarında İpekimsi içimli. tecrübe var onu konuşturacağız. Hasan Akanla, Çay, ağzınızda rahiya bırakan türden. Önce niye Kadeş Süleyman derler sana diye sorKoruk suyu, ise tam organik. Bahçesine oturduduk. ğunuzda, tepenizde sallanan koruklardan yapılma. Bilenler bilir. Bizim Gelibolu iskelesine gelen KaAyrıca tam organik kavun ve karpuz da var. Sefa deş Vapurumuz vardı. Kadeş vapurunun burnu diğer Beyin kendi yetiştirdiği. gemilere göre daha uzunmuş. Süleyman Amcamızı Bu yaz kahvenin bahçesinde keyifli sohbetler da Kadeş vapuruna benzetmişler ve Kadeş lakabını oldu. Şöyle; Bir masa var, oturunca çay ve kahve içmek serbest. Para vermiyorsunuz. Bu masa Kamil Ulubay’ın masası. Ne içerseniz içiniz ödentiyi o yapıyor. O yokken de Selçuk Kemerli yapıyor ödemeyi. Size ödettirmiyorlar. Bir nevi, Anadolu tabiri ile Ahiler masası. Bu masada Gelibolu için günün konularını da konuşuyorsunuz. Çünkü kenti iyi bilenlerle oturuyorsunuz. Kim bu masa müdavimleri; Mustafa Ulubay amcamızın oğlu Hukukcu Kamil Ulubay, Alaaddin Kemerli Amcamızın Torunu Selçuk Kemerli, Askeri Hakim Rıfat abinin torunu Ercüment Bey, Selahattin Kemerli abimizin kızı, Dalgıç Recai amcanın oğlu Aktemur Bey ve diğer hemşeriler, ara sıra Behçet Eceli 12 www.geliboludernegi.com ANILAR ismine eklemişler. Niye Amca diyorum. Süleyman Amcamız, 1.Ağustos.1927 Gelibolu doğumlu ve hep Gelibolu’da.13 yaşından beri de Gelibolu civarı denizlerinde. Bize oltalar konusunda anlattıkları: 1- Sinek oltası; İzmarit, İstavrit, İsparya tutulur. 2- Kısa Palalı Çapraz İğne Oltası; Mercan, Karagöz, Çupra, Sinarit.( Pullu ve yassı balık tutar); 3- Lüfer Oltası ; (Uzun Palalı düz. Çapraz değil) Lüfer, Palamut, Torik. Tutar, 4- Çapari Oltası;( Uzun Palalı Düz iğne) İstavrit, Lüfer, Palamut, Uskumru, Kolyoz.. (Çapari oltası çok çeşitli olurmuş. Sıfırdan başlar 4noya kadar gider. İğne adedine göre adlandırılır. En az 10 lu olur. En çok (arzuya göre) 100 lü bile olabilir. Çok iğneli çapari oltasını kullanmak için marifet istendiğini söyledi, Süleyman Amca. Hasan Akan da 35 li çapari oltasını hep dolaştırdığını ve kullanmanın zor olduğunu ifade etti. 5- Parakat Takımı; Kalkan Kırlangıç, Mecan Sinarit, Levrek ve köpek Balığı, Parakat takımı levrek için bir kulaç suya atılırmış.(Bir Kulaç 185 Cm dir) 6- En derin parakat oltası; Mercan ve Snarit ile Mezgite atılır. ( 10 kulaçtır.) Köpek Balığıda bu oltaya gelirmiş. 7- Kaşık Oltası :’’Rapala’’ Lüfer, Sinarit, levrek, 8- Kıbrıs Takımı; 10 lu Sinek veya Kısa Palalı oltalar aralıksız yan yana bağlanır Kefal, levrek bu takıma gelirmiş.Bizim bildiğimiz oltalar, eksikleriyle bunlar. DEDİ ;Ve devam etti Kadeş Süleyman Balığı yakalamak için şimdi misina var.Biz misinasız zamanlarda da Balık yakaladık. Neydi misinamız? Gelibolu da, Katanalar vardı. Askerin ağır topla- rını çeken. Bu katanaların kuyruklarının kökünden çekilen kılları büküp ( Bu kılı bükecek özel çıkrıklar vardı) önce 3 kat bükülür. Tekrar 3 kat bükülürdü, 18 kata kadar bükülen bu kıllardan uzun kıl sicimler yapılır. Balık avlanırdı. Birde İngiliz sicimi vardı. Ucunda misina vardı. Bize Japonya dan geliyordu. Bu İngiliz sicimleride belli güne dayanırdı. Pahalı idi. Biz bulursak Katana kıl sicimleri tercih ederdik. Sonraları Misinalar gelmeğe başladı rahat ettik.Süleyman Amca’ya şunu da sorduk. En büyük balığı nerede yakaladın diye. 30-40 Kğ.lık LAGOS yakalamış,Saroz da. Çardak ve Gelibolu nun Çankaya burnunda ve Çamurlu Fener Civarında ise 15 Kğ.lık SİNARİT almış. En iyi AKYA nın (LÜFER cinsi) Çankaya Burnunda olduğunu söyledi. Ama şimdi SİNARİT yok, AKYA yok. Yok bu balıklar derken, üzüntüsünü tarif edemem, Sanki evladı gibi, bu balıklar. Eski oltacıları SORDUK. O da şöyle sıraladı. Bu oltacılar kürekli sandallarda oltacılık yaparlarmış. Hatırladıkları; ŞEVKİ DAYI, GAZİ MEHMET DAYI, KARA ALİ DAYI, NAZMİ DAYI, Dayı lakabı Gelibolu için önemli bir lakaptır. Ruhları şad olsun. Sayın okur; Bir sanatın, bir ekmek teknesinin, son elemanı olarak Kadeş SÜLEYMAN’I Sefanın Kahvesi’nde görebilirsiniz. Olta bağlar. Gönlü gani. Size ya çay ya kahve veya soğuk koruk suyu ikram edecektir. O bir devrin son temsilcisi son fonomeni gibi. Yok olan bazı şeyleri hatırlatması bakımından da çok mukaddes. Saygılarımla. www.facebook.com/geliboludernegi 13 DİPLOMASİ İNGİLTERE MİLLİ ANILAR ANZAC DAY AT THE NATIONAL MEMORIAL ARBORETUMUNDA ARBORETUM IN BRITAIN ANZAC GÜNÜ G A elibolu Derneğinin partneri Gallipoli & Dardanelles International’ın bazı üyeleri, (İngiltere) Gallipoli Derneği gibi başka bazı kuruluşların da üyeleriyle birlikte, İngiltere Milli Anılar Arboretumundaki(1) (MAA) Anzac Günü törenine katılmak üzere Staffordshire’a gittiler. Gelibolu Anıtındaki bu tören Haldun Solmaztürk her sene, on yıl önce bu anıtı tasarlayan ve inşa eden Nadir İmamoğlu(2) tarafından düzenlenir. Arboretumlar, kelime anlamı olarak sadece ağaçlardan oluşan bir ‘ağaç müzesidir’. Fakat zaman içinde ağaçlara ilave olarak başka bazı objeleri de içerecek şekilde gelişmişlerdir. MAA’nın kurucusu, bir dönem Ankara’da da görev yapmış olan David Childs’dır. İngiltere’de yaşayan bir Türk mimar, Sayın İmamoğlu, yıllar önce burada Sumatra Demiryolu temalı anıtı tasarlamak için davet edildiğinde kendisine “Gelibolu için de ayrılmış bir yer olup olmadığını” sorar. Gerçekten de bu maksatla ayrılmış bir yer vardır, hemen bu anıtı tasarlamak için gönüllü olur. “Genç nesillerin ilgisini çekmek için” (İmamoğlu 2014) modern malzemeleri kullanır ve ziyaretçilere Gelibolu yarımadasının tam olarak nerede olduğunu, yerini, arazi yapısını, bitki örtüsünü anlatmayı hedefler. Gelibolu Anıtında, Gelibolu yarımadasının üçlü yayvan çerçevelere oturtulmuş cam mozaikten bir haritası ve yazılı dört plaket (birinde Atatürk’ün 1934 yılındaki ‘affetme’ mesajı vardır), savaşan askerleri temsilen 9 ölü meşe ağacı, dünyanın dört bir tarafından gençleri buraya “Bu kadar huzurlu bir yerde kanlı bir savaşa, Türk gençleriyle savaşmak için getiren” kaderi temsilen ağaçları birbirine bağlayan bir zincir vardır. Gelibolu’nun yerel bitkilerinden dokuz meşe de (pırnal meşesi), her bir ölü ağacın arkasına “umudu ve affetmeyi temsilen” dikilmiştir. Anıt, 25 Nisan 2004’te, İngiltere Kraliçesi IInci Elizabeth ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in mesaj gönderdikleri bir törenle resmi olarak açıldı. Türk soprano Müge Özel de Yunus Emre’den bir ilahi okudu. Gallipoli number of members of the Gallipoli & Dardanelles International, partner association of Gelibolu Dernegi, along with members of other associations such as Gallipoli Association (of the United Kingdom) travelled up to Staffordshire in England to commemorate Anzac Day at the National Memorial Arboretum (NMA)(1). This Simon Kleinig event is held each year by Nadir Imamoğlu(2) at the Gallipoli Memorial which he conceived and designed ten years ago. Arboretums, in the strict sense of the word, are collections of trees only. But they have evolved in time to include also other objects—in addition to trees. The founder of the NMA is David Childs who once worked in Ankara. Mr. Imamoglu, a Turkish architect who has been living in UK, when he was invited there to design the Sumatra railway some years ago, “asked him if there was plot put aside for Gallipoli” (Imamoglu 2014). There was one and he volunteered to design the Gallipoli Memorial there. He used contemporary materials to “draw the attention of younger generations” he explains, and wanted to tell the visitors where exactly the Gallipoli peninsula was, its location, layout and landscape. The Gallipoli Memorial is composed of a treble arched frame which holds a glass mosaic map of Gallipoli peninsula, four different plates each containing different messages (including Ataturk’s speech of forgiveness of 1934), 9 dead oak trees representing soldiers who fought there, a chain running between these trees representing ‘fate’ which brought young men from all over the world “to fight young Turkish men in a deadly conflict at such a peaceful location”. Nine holm oaks, native of Gallipoli peninsula, were planted behind each dead tree to “represent hope and forgiveness”. The memorial was formally opened, with messages from H.M. The Quenn and the Turkish President Ahmet Necdet Sezer, on 25th April 2004. A Turkish hymn from Yunus Emre was sung by Turkish soprano Mrs. Müge Ozel. Gallipoli & Dardanelles International was there on 25th April 2014, ten years after (1) http://www.thenma.org.uk/events/events-calendar/calendar-of-events/anzac-day-service/ (2) Gelibolu Anıtı hakkında ayrıntılı bilgi için bknz. ‘The Gallipoli Memorial at the National Memorial Arboretum’ by Nadir Imamoglu (2014). http://www.gallipoli-association.org/search-results?s=nadir%20imamoglu (1) http://www.thenma.org.uk/events/events-calendar/ calendar-of-events/anzac-day-service/ (2) For details on the Gallipoli Memorial at NMA please see ‘The Gallipoli Memorial at the National Memorial Arboretum’ by Nadir Imamoglu (2014). http://www.gallipoli-association. org/search-results?s=nadir%20imamoglu 14 www.geliboludernegi.com DİPLOMASİ & Dardanelles International, açılışından on yıl sonra, 25 Nisan 2014’te oradaydı. Kötü havaya ve tören boyunca devam eden sağnak yağmura rağmen, büyük bir kalabalık anıtın önünde vakur bir şekilde durdu. Nadir İmamoğlu, Jan ve Roger Pepper’in yardımlarıyla, Gelibolu’nun öneminden söz etti, Mustafa Kemal Atatürk’ün sözlerini okudu. Bir borucu, gelenek olduğu üzere, ‘the Last Post’ ve ‘Reveille’ parçalarını çaldı, iki dakikalık saygı duruşu yapıldı ve anıta çelenkler bırakıldı. G&DI adına çelengi Başkan John Crowe koydu. Sonrasında, katılımcılar Ziyaretçi Merkezinin çatısı altında, sıcak ve dostça bir ortamda çay, kahve içtiler ve ikram edilen Anzac bisküilerinden yediler. Arboretum’daki 2014 Anzac Günü gerçekten tam anlamıyla uluslararası bir etkinlikti. Ortak bir ilgi alanının birleştirdiği, İngiltere, Kanada, Türkiye, Yeni Zelanda ve Avustralya’dan insanlar sıcak bir dostluk ortamında bulunmaktan mutluydular. Çok uzaklarda, İngiltere’nin ortasında bir yerlerde, bir çok insanın uzun bir yola çıkmayı göze aldığını, soğuğa ve yağmura rağmen, neredeyse yüz yıl önce Gelibolu’da ölenleri andıklarını bilmek, insanı etkiliyor ve yüreğini ısıtıyor. Bu durum, yani bu muharebelerin anılarına adanmışlık duygusu, daha güzel ve daha barışçı bir dünyanın kurulabilmesi için bizleri birbirimize bağlıyor. www.facebook.com/geliboludernegi its opening. Despite inclement weather which saw rain showers persist throughout the service, a large crowd attended the Memorial in the solemnity of the occasion. Nadir Imamoglu, assisted by Jan and Roger Pepper, spoke of the importance of Gallipoli and recited the words of Mustafa Kemal Atatürk. A bugler, as usual, played the ‘Last Post’ and ‘Reveille’ and a two-minute silence was observed and wreaths were laid at the memorial. President John Crowe laid a wreath on behalf of G&DI. Afterwards, the crowd retired to the warmth and shelter of the Visitor Centre where tea, coffee and Anzac biscuits were served in a friendly atmosphere. Anzac Day 2014 at the Arboretum was a truly international affair, with people present from Britain, Canada, Turkey, New Zealand and Australia — all enjoying the warm fellowship of a shared common interest. It is very heart-warming and moving to know that many people, far away, somewhere in the middle of the United Kingdom, cared for traveling long distances and stood the rain and cold weather to remember all those fell almost a hundred years ago at Gallipoli. This dedication to the memory of this campaign is the link which connects us to build a better, more peaceful world. 15 YAKIN TARİHİMİZDEN NURİ YAMUT ANITI uri YAMUT Anıtı, Ecabat İlçesi Alçıtepe Köyüne yaklaşık 3 km mesafede, Zığındere’nin tir. Yüksekliği 8.5 m. olan Anıt, Saroz Körfezine hakim bir yerde ve bahçesi büyük çam ağaçlarıyla kaplıdır. Savaşın üzerinden 28 yıl geçmesine rağmen maalesef defnedilemeyen ve bu bölgede mevcut haliyle kalan şehitlerimizin çürüyen kısımlarından bir kolu olan Keçi Deresi batısında Silahendaz yamaçlarındadır. 28 Haziran – 5 Temmuz 1915 tarihlerinde İngilizlerle yaşanan Zığındere Muharebeleri, Çanakkale muharebelerinin en kanlı çarpışmalarını teşkil etmiştir. Anıtın bulunduğu Keçi Deresi civarında çok şiddetli çarpışmalar meydana gelmiş, bu çarpışmalarda Türk birlikleri şehit ve yaralı olmak üzere “15.883’ askerini k aybetmiştir.1.5 km.genişlikteki bir bölgede 5 tane tümenle muharebe eden Alman Weber Paşa, Liman Von Saders’in taarruz ısrarlarına yeterince cevap veremediğinden görevinden alınmış ve yerine Esat Paşa’nın kardeşi Vehip Paşa getirilmiştir. Bölgede hayatını kaybeden askerlerimizden çoğunun bedenleri, ön hatlar arasındaki insansız bölgede açıkta kalmıştır. Şehitlerimiz, Düşman Kara birlikleri Komutanı (Britanya Seferi Kuvvetler Komutanı) General Hamilton burada gerçekleşen savaşlar sırasında ateşkes yapma teklifimizi geri çevirdiği için muharebelerin sona erdiği 9 Ocak 1916 tarihine kadar savaşın etkisinden dolayı toplanıp gömülememişlerdir. General Hamilton 3 Temmuz tarihli günlüğünde “Düşman subayları(Türk subayları); çok üstün vasıflı kişiler, ellerinde kılıçları erlerinin önünde bize doğru koşuyorlar ve birliklerinin cesaretini perçinliyorlar. Fakat ateşimize dayanamayıp çok zaiyat veriyorlardı. Geri çekildiklerinde arazinin üzeri iki sıra Türk cesetleriyle doluydu” demektedir. Arazide bulunan kimliği meçhul şehitlerimize ait bu kemikler, 1943 yılında 2.nci Kolordu Komutanlığı yapan Nuri YAMUT Paşa tarafından toplatılmış ve bunları toplu halde gömdürerek üzerlerine bir anıt yaptırılmıştır. Anıtın mimarı Asım KÖMÜRCÜOĞLU’dur. Kaidesi 17x15 m. ebatlarındadır. Dış çevre duvarı 41.80x37.20 m.ebatlarında ve 1.555 m2 alana sahip- geriye kalan kemikleri, 1943 yılında şehitlerimizle birlikte Çanakkale’de savaşan, onların silah arkadaşı olan zamanın 2’nci Kolordu Komutanı Nuri YAMUT tarafından verilen emirle araziden toplananarak anıtın ortasında bulunan mermer lahitin altına gömülmüştür. Savaş öncesi Rum köyü iken boşaltılan ve 1935’li yıllarda Bulgaristan ve Romanya’dan bölgeye gelip yerleşen Alçıtepe(eski ismi Kirte) köylülerinin ifadelerine göre, harmanda demet taşıma işinde kullanılan kanatlı öküz arabaları ile 80 araba şehit kemiği toplanmış ve bu anıtın altına gömülmüştür. Anıtın içindeki mermer kapak,kemiklerin konduğu yerin üstüdür. Anıt bulunduğu yer nokta itibari ile müttefik kuvvetlerinin en sağ noktasını teşkil ediyordu. Ayrıca bu bölge Seddülbahir bölgesinde siperlerin birbirine en çok yaklaştığı nokta olmakla beraber lağım faaliyetlerinin de en çok olduğu bölgedir. Zaten anıtın karşısında ki tarlada İngilizlerin erken patlatmış olduğu lağımın çöküntüsü de görülmektedir. Bu anıt yarımada Cesarettepe’deki 19’ncu Tüm. Anıtı’ndan(şimdiki adı Mehmet Çavuş Anıtı) sonraki ilk özel anıttır. Nuri YAMUT Paşa’nın bu anıtı yaptırmak için İstanbul’daki iki evini sattığı söylenir. 99 yıl önce vatanı ve milleti için canından olan ve bu uğurda analara evlat acısı yaşatan çocuklarını E. Alb. Nihat ENGİN N 16 www.geliboludernegi.com YAKIN TARİHİMİZDEN babasız, eşlerini kocasız bırakan bütün şehitlerimizi rahmetle anıyoruz.Ruhları şad olsun. Ayrıca 2009 yılında bu Anıtın doğu yanına, 10 dönümlük alana Şehitler Sırtı Şehitliği ile onun güney kısmına Sarı Tepe Şehitliği yapılmıştır. Nuri Yamut Paşa Kimdir: 1890’da Selanik’te doğdu,1908 yılında teğmen rütbesi ile Harp Okulu’ndan mezun oldu. Manastır 6’ncı Kolordu 50’nci Alay 3’ncü Bölükte iken 1912 yılında Balkan Savaşında esir düştü. Esaret dönüşü, 1913’te Harp Akademisi’ne girdi. 1 yıl okuduktan sonra tahsili bırakarak Orduya katıldı. Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı’na katıldı. 1919’da tekrar başladığı akademi tahsilini 1920’de bitirerek Kurmay oldu. Aynı tarihte Anadolu’ya geçerek Kurtuluş Savaşı’nda yer aldı. İstiklal Savaşı’na katıldı ve İstiklal Madalyası kazandı. 1935 yılına kadar çeşitli karargâh ve birlikler ile Afganistan’da görev yaptı. 1935 yılında tuğgeneral, 1936 yılında tümgeneral, 1939 yılında korgeneral ve 1945 yılında orgeneralliğe yükseldi. Tuğgeneral rütbesi ile 9’ncu Tümen Komutanlığı, Tümgeneral rütbesi ile 9’ncu ve 57’nci Tümen Komutanlığı, Korgeneral rütbesi ile 2’nci ve 12’nci Kolordu Komutanlığı, Orgeneral rütbesi ile 2’nci ve 1’nci Ordu Komutanlığı görevlerinde bulundu. 3 Ocak 1949 tarihinde Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na atandı. 1 Temmuz 1949 tarihine kadar aynı zamanda Genelkurmay Başkan Vekilliği gö- revini de yürüttü. 6 Haziran 1950 tarihinde atandığı 6’ncı Genelkurmay Başkanlığı görevinden 10 Nisan 1954 tarihinde kendi isteği ile emekli oldu. TBMM X. ve XI. Dönem İstanbul Milletvekiliği yaptı. Milletvekili iken 27 Mayıs Darbesi sonrası tutuklandı. Tutuklamayı yapan subaylar tarafından dövüldü. Daha sonra Yassıada Yargılamaları sırasında kendisine yapılan işkencelere daha fazla dayanamayarak 5 Haziran 1961’ de vefat etti. Gelibolulu Deprem Gerçeğini Unutma-Tedbirini Al www.facebook.com/geliboludernegi 17 YAKIN TARİHİMİZDEN KIBRIS BARIŞ HAREKATI BİR YIL DÖNÜMÜ-BİR ANI “BENİ BIRAKMA KOMUTANIM!” 20 Temmuz 1974 Kıbrıs değil,sessizlik ürkütücüdür artık… Barış Harekatı’na, ÜsÇünkü; her sesin ayrı bir anlamı teğmen rütbesiyle Bolu Komanvardır muharebede. Havan mermido Tugayı’nda Komando Bölük sinin havada çıkardığı ses başka, Komutanı olarak katıldım. topunki başka, makineli tüfeğinki …Harekatın üçüncü güdaha başkadır. “Düşmanını alnınnüydü. Beşparmaklar ve kuzey dan vuran askerin sevinç narası eteklerinde şiddetli çarpışmalar başka,arkadaşının vurulup düşsürüyor, düşman hakim arazide tüğünü gören askerin kin dolu olduğu için, birliklerimizi yoğun haykırışı ise bambaşkadır!…” havan ve topçu atışlarıyla tesir Zaman bir sel gibi aktığından, altına alıyordu. Hele Beşparöğle olduğunu, güneşin bir çöl gümaklar üzerindeki 1023 rakımlı neşi gibi tepemize dikildiğini netepede bulunan ileri gözetleden sonra anlıyoruz; çünkü fırsat yiciyle bütün bölgeyi kontrol bulup da atıştırılan peksimet ve edebilecek konumdaydı. keçiboynuzundan ötürü susuzluk (E) Albay Mustafa BAŞEL Zaman zaman, tek timi bile iyice kendini hissettirmektedir. [email protected] hedef seçip, sıçramalarını Yaz aylarında Kıbrıs çok sıcaktır. ateş kaydırarak takip ettikleKuyular bile kurur bu mevsimde… ri bile görülmüştür. Hele Temmuz ve Ağustos aylarında,sıcaklık adeta Gecenin karanlığından yararlanarak, gerekli taktik bir alev dalgası gibi yalar yüzleri.Buna uçakların nadüzen içerisinde Beşparmaklar’dan kuzeye, eteklere palm bombalarıyla çıkarttığı yangınlar da eklenince, indik. Sabahleyin, gün doğmadan başlayacak taarruAnadolu’nun serin yaylalarından gelenlerin alışması zun saatini bekliyoruz.Zaman ölü,zaman durgun!..O da bir hayli zor olur. her vakit sel gibi akan zamanı gösteren saatin yelko**** vanı bile dönmüyor sanki.. Asıl hedefe 300-400 m. mesafe kalmıştı. Hedef Derken,taarruz zamanı geldi… Bölüğüm büyük “Top Mevzii” adını verdiğimiz, içinde çok sayıda Rum bir sessizlik içerisinde ilerlemeye başladı.Güneşin ilk cephaneliğinin bulunduğu, oldukça hakim bir tepe ışıkları yüksek tepelere vurarak,ışık gölge oyunları ile üzerine konuşlanmış “Mavromadis Kampı” idi. sessizliği daha da korkunç hale getiriyordu. Ama böyle bir anda bile herkes tek vücut olmuş ve tek bir şey düşünüyordu; ”Daha önceki görevler gibi bunu da başarmak, yeni görevler için hayatta kalmak!…” Muharebe; bazen zamanın durduğu, bazen da durmasını çok istediğimiz zamanın inadına akıp gittiği bir olaylar zinciri… Öyle bir an geliyor ki, sessizlikten eser kalmıyor… Her yanı silah sesleri sarıyor. Kulakları sağır eden, sinirleri yıpratan havan,top ve makineli tüfek sesleri… Koşan, duran ve bağıran;vurulan,düşen ve haykıran insan sesleri…Bundan sonra sesler 3.KOMD.BÖLÜK KOMUTANI ÜSTEĞMEN MUSTAFA BAŞEL 18 www.geliboludernegi.com YAKIN TARİHİMİZDEN GAZİ ONB. CEMİL VE ARKADAŞLARININ YZB. MUSTAFA BAŞEL’İ İLK ZİYARETİ (20 TEMMUZ 1976/BOLU) Ray üzerinde hareket edebilen bir topun bile olduğu bu tepe, çepeçevre hazırlammış irtibat hendekleri ve beton mevzilere yerleştirilmiş 12.7 mm. uçaksavar makinalı tüfekleriyle çok iyi korunmaktaydı. Hem de Cenevre Savaş Sözleşmesi’ne göre bu makineli tüfeklerin canlı hedeflere karşı kullanılması kesinlikle yasaklanmışken… Biz hedefe yaklaştıkça düşmanın ateş baskısı iyice artıyor, havan ve makineli tüfek atışları daha da şiddetleniyordu. Uçaksavar mermilerinin etkisi ise korkunçtu, isabet ettiği yaşlı keçiboynuzu veya zeytin ağaçlarından “şırrak!” diye el kadar büyük yongalar kopartıyor,üstelik manevra yapan takımlarımızı da yan ateşine alıyordu. Bu cehennemde, biz hedefe adım adım yaklaştıkça,hedef bizden uzaklaşıyordu sanki… Güneş tepemizde olanca yakıcılığı ile dikilmiş,alev alev sıcaklık salıyor,susuzluk ve yorgunluğa patlayan mermilerin ve yanan ağaçların sıcaklığı da ekleniyordu... “Kolumdaki saat 14.00’ü gösteriyor…Hedefin ele geçirilmesi an meselesi…” diye düşünüyorum. Takımlarımla yaptığım telsiz görüşmelerinden gelişmenin sevindirici, başarının yakın olduğunu anlıyorum. Bir huzur kaplıyor içimi… Şimdi 1.nci KomandoTakım bölgesinde, hedefe bir dil gibi uzanan tepeciklerden birinin üzerindeyim. Buradan daha iyi görüyorum gelişmeleri. Emirler veren, astlarını gayrete getiren, onlarla aynı şartları yaşayan subaylarım, astsubaylarım…Emirleri yerine getirmek için heyecanla koşan,sıçrayan,mevzi değiştiren ve gözünü budaktan esirgemeyen askerlerim… www.facebook.com/geliboludernegi “…Hedefte hala mavi renkli bir bayrak dalgalanıyor… Daha da kabarıyor hedefi ele geçirme isteğim… Çünkü burada;barış ve özgürlük adına şanlı “Ay-yıldızlı Albayrağım “ dalgalanmalıydı!...” **** “Ah!...Yandım!..” diye bir ses duyuyorum. O da ne?.Habercim iki büklüm yere yıkıldı.Karnından vurulmuştu Onbaşı Cemilim…Yarası da oldukça ağırdı.İlk yardım yapılırken teselliye çalıştım. Sırtındaki telsizi başka bir ere verdim. Görev devam etmeliydi. Görev;belirtilen zaman içinde hedefin ele geçirilmesiydi. Komşu birliklerin emniyeti de bu görevin başarılmasına bağlıydı… Hafif yaralı bir eri yanına bırakıp;“ Arkadaşın karnından yaralı, sakın su içirme!... “ diye sıkı sıkı tembih ettim. Oradan uzaklaşırken Cemil’in; “Beni burada bırakma Komutanım!.” diyen sesini duydum. “…Beni burada bırakma komutanım,Bolu’da, dağda, bayırda hep senin yanındaydım, ben seni hiç bırakmadım, sen de beni bırakma… ” Belli ki büyük bir panik içindeydi, onu bırakırsam yalnız öleceğini sanmış, bu duyguyla acısını bile unutmuştu. Oracıkta, birlikte olduğu ve babasının yerine koyduğu komutanının,yani benim, o ölüp giderken yanında olamıyacağımı sanmıştı belki de. Oysa biz hep bir kaderi paylaşmamış mıydık, hepimiz birimiz birimiz hepimiz için diye andiçmemiş miydik?.. Ancak,benim ilgilenmem gereken 200 tane daha Cemil’im vardı. . Yoluma devam etmek zorundaydım ve öyle yaptım.Kısa bir süre sonra sedyeci erlerin gelip Cemil’i ve diğer yaralıları tahliye ettiklerini öğrendim. Ancak, Onbaşı Cemil’in “beni bırakma!.”diyen sesi hala kulaklarımdaydı; “komutanım,beni bırakma!..” Bölüğümün üstün gayretiyle hedefimiz ele geçirilmişti.Biliyorduk ki; Zafer gayrete aşıktır!... Aradan günler geçti… Yaralılarımız oldu, şehitlerimiz oldu…Ama Cemil’in sesi bir türlü gitmiyordu kulaklarımdan!... Acıyla kıvranan,boncuk boncuk terleyen bir yüz ve hep “Beni bırakma komutanım!” diyen acı dolu bir ses… Aradan çok kısa bir zaman geçmişti.O çok direnen tahkimli mevzi bizimdi artık.Rum bayrağını indirip yerine çektiğimiz “ay-yıldızlı” şanlı bayrağımızın VE…MAVİ BAYRAK YERİNE AY-YILDIZLI AL BAYRAĞIMIZIN ÇEKİLİŞİ!.. 19 YAKIN TARİHİMİZDEN dalgalanışını görmek ise büyük bir mutluluktu. Ancak bizim için buruk bir başarıydı. Bedeli; ne yazık ki,üç şehit,dokuz yaralıydı… **** Sahi,Cemil ne olmuştu?.. Ağır yaralı olarak Anavatan’a gönderilen Cemil’den değişik haberler geliyordu. Bir gün “ kurtulmuş” diye gelen haber bir müddet sonra “bitkisel hayata girmiş” diye geliyor, başka bir gün de” kaybettik” diye… Aslında kurtulmuştu ve “Ankara GATA’da yatmaktaydı” Cemil… **** Sanırım 4-5 ay sonra görevli olarak Anavatan’a geldim. Ankara’ya iner inmez ilk işim Gülhane’ye gitmek oldu. Onbaşı Cemil’i buldum. Çaycı yapmışlar… Haber vermeden giriyorum çay ocağına, yavaşça kulağından tutuyorum…Ve “Ben seni hiç bırakır mıydım Cemil?” diyorum… Beni karşısında gören Cemil şaşkın, Cemil sevinçli… Cemil ne yapacağını bilemez durumda… Ellerime sarılıyor, ellerimi öpüyor. Gözyaşlarıyla ıslanan elimden ağladığını hissediyorum. Kesik kesik devam ediyor;”Acıdan… acıdandı komutanım… Acıdan ne söylediğimi bilemedim… Beni bağışla komutanım… Sen benim büyüğümsün…Sen benim babamsın… ve hep öyle kalacaksın!...” **** 20Temmuz 1976…Bolu… Habercim sivil bir ziyaretçimin olduğunu haber veriyor. Gelmesini söylüyorum. Ve…uzun saçlarıyla tertemiz giyimli çakı gibi bir delikanlı saygıyla giriyor odama… Karşımda Rizeli Onbaşı Cemil!… Yalnız değilmiş,özellikle bu günü BNB.MUSTAFA BAŞEL’E TSK.KIBRIS ÜSTÜN CESARET VE FERAGAT MADALYASI (ALTIN) TEVDİ TÖRENİ ( 1984-LEFKOŞA/KIBRIS ) seçmişler, arkadaşlarıyla birlikte ziyaretime gelmişler; Adapazarı’ndan Beytullah ve Salih, Konya’dan Cengiz,İstanbul’dan Hüseyin,İzmit’ten Çetin,Sivas’tan Kadir..Mersin’den Yunus,Kayseri’den Himmet… Dokuz kişiyle başlayan sevgi, saygı ve ahde vefa yüklü bu anlamlı ziyaretler –aradan 40 yıl geçmesine rağmen- her yıl artarak devam etmektedir. Ulu önder Atatürk; “Dünyanın hiçbir ordusunda yüreği seninkinden daha saf,seninkinden daha temiz bir askere rastgelinmemiştir!.. “ diye “Mehmetçiği” tarif etmemiş miydi?... KIBRIS GAZİLERİNİN EMEKLİ.ALB.MUSTAFA BAŞEL’İ ZİYARET ANISI (25 NİSAN 2014/BOLU) 20 www.geliboludernegi.com DERNEK VE YAŞAM GELİBOLU DERNEĞİ’NİN GELiBOLU DERNEGi ADOPTED A NEW EMBLEM YENİ AMBLEMİ Gelibolu Derneği 2009 The dominant colour of the E. Tuğg. Haldun Solmaztürk yılında kuruldu ve bu Gelibolu Dernegi emblem yıl beşinci yaşını kutlais ‘blue’, representing clear, dı. Derneğin başlangıçtan itibaren bir logosu vardı. sunny skies over Gelibolu town and the Gelibolu Ama, hem Gelibolu’nun ve Gelibolu halkının özellik- peninsula and hope for a bright future. The colour of lerini, hem de ‘Gelibolu’ ismiyle özdeşleşmiş tarihi the Aegean Sea, Dardanelles and the Marmara Sea anlatan yeni ve daha güzel bir ambleme olan ihtiyaç surrounding the area is turquoise, bespeaking their her zaman hissedildi ve dernek içinde konuşuldu. crystal clear waters. Şimdi, sonunda bu gerçekleşti. G eliştirme sürecinde, önce, bir grup alternatifler hazırlandı ve amblemin rengi, şekli, temsil ettiği özellikler ve taşıyacağı mesajlar açısından görüş bildirmeleri için dernek üyeleriyle paylaşıldı. Birkaç gün içinde şaşırtıcı bir oranda, ellinin üzerinde görüş alındı. Yine de ambleme son şeklinin verilebilmesi için bir ay süreyle, Ankara’da Neon Laser’in bilgisayar ekranlarında, bir ekip tarafından saatlerce çalışılması gerekti. İşte sonuçta ortaya bu amblem çıktı.. Gelibolu Derneği’nin ambleminin hakim rengi ‘mavi’ Gelibolu’nun ve yarımadanın üzerindeki güneşli gökyüzünü ve aydınlık bir geleceğe olan umudu temsil ediyor. Bölgeyi dört bir yandan çeviren Ege, Çanakkale Boğazı ve Marmara Denizinin rengi, tertemiz sularını yansıtan ‘turkuaz’. Süngü hücumuna kalkmaya hazırlanan Türk askeri, 1915’te işgale karşı duran ve düşmanı mağlup etmeyi başaran Türk ordusunu temsil ediyor. Türk bayrağı, ordusunun arkasında duran ve destekleyen, güçlü ‘ordu-millet’ kavramıyla ordusuyla özdeşleşen Türk milletini gösteriyor. ‘Mehmetçik’ silueti için Conkbayırı’ndaki heykelden esinlenilmiştir. Altındaki kayalar ve dalgalarla ‘deniz feneri’, kasabanın tarihi ve kimliğiyle özdeşleşmiş olan Gelibolu feneridir. Aynı zamanda, Gelibolu Derneği’nin temel hedeflerinden birini temsil eder: genç nesilleri eğitmek, onları ‘aydınlatmak’.. Kırmızı gelincik, Gelibolu kasabasının coğrafi mevkiini ve hem Gelibolu halkının barışseverliğini hem de şehitlere saygıyı temsil eder. Yeşil zeytin yaprakları Gelibolu Derneğinin, Gelibolu muharebelerine bugün nasıl baktığını, bu muharebelerin eski düşmanlara olan husumetin beslenmesi için değil, yeni dostlarla, barışçı ilişkilere dayalı kalıcı bir barışın tesisi için çaba gösteren herkesle işbirliğine hazır olunduğunu gösterir. Bütün dünyanın tanıdığı İngilizce ‘Gallipoli’ ismi, Gelibolu Derneği’nin, ortak anma ve eğitim yönünde, dostluğun gerçek anlamına dayalı uluslararası işbirliği arayışını anlatır. Amblem, üç-kişilik bir ekip tarafından—Cihangir Ekinci, Utku İnan ve Fatih Alper—bir hediye olarak hazırlandı ve çalışmanın genel koordinasyonunu Haldun Solmaztürk yaptı. www.facebook.com/geliboludernegi T he Turkish soldier ready to charge with its bayonet fixed symbolizes the Turkish army which stood against invasion in 1915 and succeeded in defeating it. The Turkish flag is the Turkish nation standing behind its army, supporting it and becoming associated with its army by the deeply-felt notion of ‘nation in arms’. The ‘Mehmetcik’ silhouette has been inspired by the statue at Conkbayiri. The light house, with rocks and waves below, is the Gelibolu light-house associated with the town’s history and identity. It also represents one of the key aims of Gelibolu Dernegi: educating younger generations—enlightening them. The poppy itself represents the geographical location of the Gelibolu town and symbolizes both peace-loving character of the Gelibolu people and also respect for fallensoldiers. Green olive leaves display the perception of the Gallipoli campaign today, by Gelibolu Dernegi, not as a series of battles as a basis for feeding animosity against former enemies but for rather seeking co o p e rat i o n with new friends for establishing lasting peace based on a search for peaceful relations with all. The universally known name of ‘Gallipoli’ in English carries the message for international cooperation sought by the Gelibolu Dernegi based on a true meaning of friendship towards common remembrance and education. The logo was produced by a three-men designer team—Cihangir Ekinci, Utku Inan and Fatih Alper— as a ‘gift’, and overall coordination was carried out by Haldun Solmaztürk. 21 ŞİİR İÇ LİMANDA BİR TEKNE Beni özlersen, demiştim. Ararsan. Tekneye bak Bakmadın. Uzadıkça uzadı, belli ki yollar gözünde, Yolum. Halbuki başını çevirsen oradaydım. İç limanda. Bakmadın. Gelir de bulamazsan diye. Tekneden. Yıllar var dışarı adımımı atmadım. Sen. Attın. Tekneli resmi duvara astım. İçinde ben. Dışında hayallerim. Bir de, gelmeyen sen, Tekne İç limanda, Kalakaldık Sabahlara kadar, bana bakıp bakıp ağladık resimde Ben.. ve öteki sen Tekne limanda, liman en içimde Resmi astım tekneye Ömrümü astım Kendimi astım Tam ağlarken. Gelmedin. Görmedin. Bir tek gören, Öteki sen … Celalettin KALKAN 22 www.geliboludernegi.com GENÇ KALEMLERİMİZ Koltuk Sevdası Geçenlerde internette lider Amerika’da yapılan bir araşve müdür arasındaki farkları sıratırmada “Sizi en çok ne mutlu layan bir yazı okumuştum. Madeder?” sorusuna deneklerin çodelerden biri “Müdür hep ben ğunun “Başarı” yanıtını verdiği der, lider biz der.” idi. Bir lider, o görülmüş. Bu soruyu Türkiye’de koltuğun şirket var oldukça oraiş hayatının güzide beyaz yakada bulunacağının ve şirketin de lılarına sorsak “Başarı” yanıtını tüm çalışanların katkısıyla var verirken “Kısmetse / Hayırlısı / İnş olacağının farkındadır. Bu bilinçcnm ya!” da diyeceklerine emite olunmadığı sürece, Türkiye’de nim! kurumsal başarının bireysel baDonanımlı bir çalışan mısınız? şarıdan geçtiğini izah etmek Bilin ki, amiriniz özgüven yoksugerçekten zor… nu bir insansa sizi sindirmeye çaToplumda önce “insana delışacaktır. Bu davranışının sebepğer vermek” kavramı oluşmalı ki, lerinden biri “koltuk sevdası” dır. bağlantılı tüm kavramlara geçiş “Ya günün birinde, bu lanet olası mümkün olabilsin. Aynı şekilde, donanımlı eleman benim koltubireyin toplum kavramını kenğuma talip olmak isterse” diye içi di değerleri arasına eklemesi içini yerken, size hak ettiğiniz deBegüm DİNDAR KUTLU gerekir. Türkiye’de zaten kabul ğeri vermesi bir yana dursun, [email protected] görememiş olan İnsan Kaynaksan gibi davranmasını beklediğiları birimine yaptığınız “Artık bu niz hergün ayrı bir hayal kırıklığı eziyeti biri görse!” sitemleri de boşa gider. İsmen yaşarsınız. Bu haksızlığa yandığınız yetmiyormuş sizin bir kaynak olduğunuzu belirtir; ama sonuca gibi, içinizden sürekli “Ben bunun için mi okudum baktığınızda gördüğünüz değerle doğal bir kaybu kadar?” sorularını yanıtsız bırakmanın getirdinağa verilen değer arasında uçurum vardır. ği belirsizlik duygusu sizi yiyip bitirir. Sizinle aynı Bu psikolojik terörün sona ermesi için çoğu kuunvana sahip olanlarla aranızda çifte standart uyrumun önünde kat etmesi gereken daha çok uzun gulanmasına akıl sır erdirmeye çalışmanız halinde bir yol var; ama toplumsal bilincin gelişen nesille ise kalan son beyin hücreleriniz de tükenecektir. daha hızlı oluşacağına inanıyorum. Türkiye, tüm Oysa iyi bir yönetici, vasıflı vasıfsız tüm eledünyada yapılan araştırma ve geliştirmelerin samanlarının bir şirketi kâra geçirmek için orada dece teknolojide değil yönetim sistemlerinde de bulunduğunu; her elemanının kapasitesine, ilgiyapılabildiğini anlamış bir ülke olacak. Bizler de, sine ve yeteneğine göre görev vererek hem kenoturulan koltuğun ve/veya sahip olunan unvanın disinin hem de çalışanının iş yükünü azaltacağını, bir araç, elde edilen sonucun ise bir amaç olduğubu sayede işlerinin çok daha verimli sonuçlanacanu anladığımız günlere “Hoş geldin!” diyeceğimiz ğını bilir. Bu yapılanlar bir yerde birlik ruhu oluşan için mücadele etmeye devam edeceğiz. turmak ve imece usulü çalışmak anlamına gelir. www.facebook.com/geliboludernegi 23 FOTORAĞRAFÇILIK 24 www.geliboludernegi.com FOTORAĞRAFÇILIK www.facebook.com/geliboludernegi 25 DERNEKTEN GELİBOLU DERNEĞİ BBC RADYO/TV İLE İŞBİRLİĞİNE GİDİYOR... G dütlü ve mesafeli durmalarına yol elibolu Derneği, Çanakkale muaçıyor. harebelerinin 100. Yılı etkinlikleri Geçtiğimiz günlerde bu ançerçevesinde yapımını planladığı lamda önemli bir gelişme oldu. ‘Uluslararası Gelibolu Belgeseli’ için İngiBBC internet sitesinin Birinci liz Yayın Kuruluşu BBC ile işbirliğine gidiDünya Savaşı editörü olan Tim yor. Plyming, Uluslararası Gelibolu Bilindiği gibi Dernek, deneyimli yöBelgeseli’ni 1. Dünya Savaşı web netmen Sian Kevill’in yapım yönetmenlisitesinde, ayrıca BBC’nin konuya ğini üstlendiği bu filmle ilgili senaryo ve ilişkin yayın yapan radyo ve teleön çalışmalarını geçen yıl tamamlamıştı. vizyon programlarında gösterme Yapım ekibi iki kez Türkiye’ye gelerek Çakararı aldıklarını açıkladı. Böylece nakkale 18 Mart Üniversitesi’ni, Gelibolu Gelibolu Belgeseli, çok büyük bir Belediye Başkanı Mustafa Özacar ve diğer izleyici kitlesine ulaşma imkanı yerel yöneticileri, özel müzeleri ziyaret bulacak. etmişler, halkla konuşmuşlar, muharebe Her türlü hazırlığı yapılmeydanlarında ön çekimler de yapmışSian kevIll mış, hem Türkiye’nin, hem de lardı. Gelibolu’nun tanıtılmasına büyük Sian Kevill, BBC’de 24 yıl gibi uzun katkısı olacak bu sıradışı projeye yetkili makamların bir süre çalıştı. En son 2010 yılında ayrılmadan önce bir an önce hakettiği desteği vermelerini bekliyoruz. BBC’nin uluslararası yayın yapan, 200’den fazla ülkede izlenebilen ve yüzmilyonlarca izleyicisi olan ‘World News’ programının direktörüydü. Gelibolu Derneği, Gelibolu Belgeselini Sian Kevill’in MAKE World Media yapım şirketiyle yapacak. Filmin 2015 yılı başında yayına hazır olması arzu ediliyor. Başlangıçta 1 saatlik bir belgesel olarak düşünülen film, kaynak temininin gecikmesi ve zamanın da azalması nedeniyle yarım saate düşürüldü ve bütçesi de küçültüldü. Şimdi başta Çanakkale Valiliği olmak üzere, ilgili kurumların destek kararları bekleniyor. Türk milli makamlarının kararlarındaki gecikme, bu projeye—ve benzeri başka projelere—ilgi gösteren yabancı ülkelerin ve özel kurumların da teredİlk tanklar (BBC World War At Home) 1nci Dünya Savaşının ilk uçakları (BBC World War 1 At Home) 26 www.geliboludernegi.com EĞİTİMCİDEN Dün, Dünde Kaldı; Bugün, Yarını Düşünme ve Oluşturma Zamanı B gibi saçma ve yersiz soruların kafair yerel seçimi daha geride bıraktık; dün yaşananlar, ları karıştırmasına izin vermeden ve her ne yaşandı ise dün de bütünüyle hoşgörüyle açık olunkaldı. Bugün, yarını düşünme ve malı her paylaşıma. oluşturma için akıllı olma, akıllı Alanlarında yeterlilik sahibi, ilgiadımlar atma zamanı. li alanlarda deneyim sahibi ve işin Önde gelen üç büyük siyasi uzmanı olan kişilerden, yine hiçbir partinin, birbirinden kıymetli üç komplekse düşmeden faydalangüzel insanı, üç güzel temsilcisi, manın yolları aranmalı. Gelibolu’muzu daha iyi bir nok“ Şunun bu hesabı var, bunun taya taşıma adına zor bir yarış niyeti başka” gibi kısır ve sonuverdi. Zaman zaman eleştirilerin cunda hiçbir yere vardırmayacak ölçüsü de kaçmış olabilir, küçük anlamsız çıkarım ve varsayımlarla incinmeler, incitilmeler de yaşanhareket etmeden; tamamen Gemış olunabilir. Dedik ya bu bir libolu’muzun aydınlık yarınlarını Yalçın BAĞATIR yarıştı ve bitti. oluşturmak için adımlar atılmasının Her ne yaşandı ise mazide çok daha yararlı olacağı düşünceyerini bulmalı ve bugünlere asla taşınmamalı. Tabii sindeyim, haddim olmayarak. Gelibolu’muz, sıradan eğer amaç, Gelibolu, Gelibolu’ya hizmet ise… bir yerleşim yeri değildir, olmamalıdır. Tarihten gelen Aday adayları da dahil olmak üzere, herkesin gamisyonu, sahip olduğu mistik değerleri ve coğrafi yesi ortak idi: “ Daha çağdaş, daha yaşanılabilir, her pozisyonu ile her şekilde öne çıkarılmalı, hak ettiği yönü ile daha temiz bir Gelibolu.” zirvede yerini bir an önce almalıdır. Bundan kuşkusu olan var mı ? Herkes üzerine düşeni fazlası ile yapmalı, yerel Olmamalı, diye düşünüyorum. Adaylar projeleri, yönetim bu konuda her fikre açık olmalıdır. Unutulvaatleri ile görücüye çıktılar. Ülke genelinde yaşamamalıdır ki; “ Mezarlıklar kendilerini vazgeçilmez nanların da etkisi oldu kuşkusuz yapılan seçimde sanan kişilerin kabirleri ile doludur. ” Mimari tarihiama adayların projeleri, ön plandaydı. mizin en büyük ismi Mimar Sinan’ın Selimiye Camii Seçimin galibine şimdilerde büyük bir görev inşaatı sırasında yaşadığı bir olay akıllardan hiç ama düşmekte. Var ise kırgınlıkları hiç çıkarılmamalıdır. ortadan kaldırmak, herkesi kuKoca Sinan’ın yanına bir caklamak birinci görevi olmalı, gün bir küçük çocuk yaklaşır. seçilmiş başkanın. Bir minareyi işaret ederek; “ Şu Kendisine oy veren ya da minare eğik olmuş” der. Büyük vermeyen ayrımı yapmadan, usta etrafındakilerden birkaç kendisine yakışır şekilde, her kişiye, çocuğun gösterdiği mizamanki gülümseyen yüzüyle nareye bir ip bağlanması ister. ve asla hiçbir şekilde kibire kaArdından da bağlanan ipi, üç pılmadan, etrafında her zaman – beş kişiye çektirir ve çocuğa olacak olan bazı tiplerin deyim dönerek sorar: “ Nasıl şimdi yerinde ise gazına gelmeden, düzeldi mi ? ” Tarihin gördüğü “ Acaba bunun nasıl bir amacı bu büyük mimarın bir çocuğun var ” diye düşünmeden ve büikna edilmesine ihtiyacı mı vartünüyle hoşgörü çizgisi içeridır ? sinde hareket etmelidir. Önemli olan, hiç kimsenin Başkanın bu ilçemizdeki kafasında soru işareti bırakmaikinci dönemidir. İlk dönem için yapılamayan bazı dan, olabildiğince fazla kişinin ortak görüşü ile, yine şeylerin bu ikinci dönem için bir açıklaması, bir saolabildiğince fazla kişinin katılımı ve desteği ile güvunusu olamaz. Zaman, icraat zamanıdır, iş üretme zelliklere daha da güzellik katabilmektir. Bu şekilde zamanıdır. Gelibolu, bir an önce olması gerektiği atılacak adımlar ve bu adımlar sayesinde elde edilenoktaya her açıdan ulaştırılmalıdır. cek kazanımlar kuşkusuz çok daha anlamlı olacaktır. Amaç, sadece bu olacaksa, hedefe ulaşmak da Haddimi aşıp, boyumdan büyük laflar ettim ise, kolay olacaktır. Üretilecek projelerde taraf olan herbağışlanmam temennisi ile… kesin desteğini, fikrini almanın işi kolaylaştıracağı Yarınların inşasında ve güzelliklerin ortaya çıkarıldüşüncesindeyim, naçizane. Ardında hiçbir art niyet aramadan, “ Acaba, bu işten nasıl bir çıkarı olabilir ? ” masında hep birlikte yürümek umuduyla. www.facebook.com/geliboludernegi 27 RÜZGARIN GETİRDİKLERİ 18 MAYIS 2014 Gelibolu da tanyeri ağarırken; Öyle masum ve öyle tatlıdır ki SAGelibolu esnafına az da olsa BAH GÜNEŞİNİN habercisi tanyerinin katma değer yaratıyorsunuz geağarması; zerken, yüzerken. Bir renk cümbüşüdür. Her dakika Diğer yerlere bıraktığınız nedeğişen Güneş ışıklarının tanyerinde malar ile Gelibolu ya az da olsa parıldaması. katkı sağlıyorsunuz. Ben sabahları erken kalkarım. Gelibolu daki evimizin konumu, Sabah Güne erken başlamak, bize Güneşini Marmara Adası üzerinden ve yapmamız gereken her şeyi hızdeniz içersinden doğarken, akşam gülıca yapıp günü erkenden yaşaneşini de Tayfur Köyü tepelerinden bayabilme ve hayattan zaman katarken görmemize vesile oluyor. zanma fikrini getirir. Evimizin bu temaşaya müsait olmaHayal kurma, plan yapma, sı, beni güzel duygular sarmalına gögünün ne getireceği muhasebetürdüğü gibi doyumsuz bir heyecana si duygusunu bizde oluşturur. itiyor. Bir Arap atasözü şöyle der. Emin ERDOĞAN Su ve İnşaat Mühendisi Mayıs ayında Gelibolu daydım. Şu GEÇMİŞ BİR RÜYA, GELECEK İSE Çanakkale ile Gelibolu Yardım sıralar tatlı bir bahar esintisi ortalığı BİR DİLEKTİR. ve Dayanışma Derneği Kurucusu kaplıyor. Erken Kalkma ile geleceğiniÇanakkale Derneği Onursal Başkanı Yakmayan ama insanın içini ısıtan ze dilekler tutarsınız. İşte bu diGüneş ışıkları Boğazın girişinde deli deli leklerin tutulma zamanı, Hayal akan kıpırdaşan suları üzerinde birbirlezamanı ve hüzünlenme maziye riyle adeta kovalamaca oynuyorlar dalma zamanıdır. Erken saatler. Bu güzel havalarda Gelibolu yu Gelibolu yapan şeyHava bu saatlerde daha puslu desem değil, dumanler de bu tabloda yerini alıyor. lı desem değil kıvamındadır. Deniz üzerinde uçuşup suya dalan martılar ve YuSanki havada asılı kalmış nemli kum taneciklerinin nuslar, birbirlerinin içine akmak istercesine sarmaş doarkasından, önce mavimtırak, sonra sarımtırak ve sonlaş deniz kenarında yürüyen genç aşıklar ile ‘‘Bana ne ra kızılımsı bir renk, bir film müziğinin nağmeleri gibi yazdan bahardan/ Bana ne boradan kardan/Aşağıdan doğar, SABAH GÜNEŞİ GELİBOLU da. yukarıdan / Yolun sonu görünüyor’’ türküsü dizelerinBöyle seyirlerde, Bolca düşünüp, hayaller kuruyor, de yerini bulanlar. mazi ile hesaplaşıp geleceğime dilekler sıralıyorum. Sabahları Güneşin doğuşunu yakalamağa bayılıyoDurup dururken efkârlanıp, durup dururken sinirrum. leniyorum VE Nasılda büyüdüm ben, nasıl bugünlere Yakalama saatindeki duyguyu, güneşin o müthiş geldim diyorum. Hayatımı güzel geçirip inanılmaz uyanışını kaçıran insanlar adına nasıl dertlenirim anlagüçlü bir hisle, yürekten inanarak bugünüme hamd ve tamam. şükürler ediyorum. Çok hoşuma gider, erkenden yollarda, sahilde deŞansıma şükrediyorum. niz kenarında olmak, hava sıcak, soğuk veya sakin, Ben ve arkadaşlarımın veya Gelibolu nun çokluk rüzgârlı her nasıl ise öyle içime çekmek. halkı gibi Küçük burjuva ailesinin çocukları olarak okuHerkes kalksın, görsün istiyorum Gelibolu nun bu yup, meslek sahibi olmamıza, şükrediyorum. güzelliğini. Şükür çok büyük bir derdimiz yok. Ama; Gelibolu Derin derin nefes alsın. Her nefes alışlarını da Geliyu kendimize az da olsa dert etmişiz. bolu yu görmeyenler, gelmeyenler adına yapsınlar. Çünkü ruhumuz yeni bir şeyler yapmak dilek ve isBen anlamıyorum, Gelibolu lu olup da Yazları Geteği ile dolu. libolu da yaşamamayı. Hem kendinize hemde esnafa Bizler halkın içinde bulunduğu şeyleri kendimize faydalı oluyorsunuz Gelibolu ya gelince. dert ediyoruz. Biz Gelibolu lu Ankara da bulunanlar, 28 www.geliboludernegi.com RÜZGARIN GETİRDİKLERİ önce biz konuşmadan Halkın konuşmalarını dinlemek gerektiğine inanıyoruz. Gelibolu da insanlar çok farklı değil. Başörtülü kızla mini etekli kız arasında gösterildiği gibi uçurumlar yok. Gördüm ki; Hemen hepsi (bu Mayıs ayı tatilimde daha iyi gördüm) bir yuva kurmak için çabalıyorlar. Her ikisi de çocuklarını iyi bir okulda okutarak, biri belki Avrupa ya, biri belki Umreye göndermek istiyor. Ama aynı şeyi yapıyorlar. İkiside oturup aynı müziği dinleyebiliyor, aynı filmi seyrediyorlar. Bunlar Gelibolu nun ortak paydaları. Hepimizin bu ortak paydaya saygı göstermemizin şart olduğuna da inanıyorum. Bu inanışları perçinleyen girişimleri Gençlerin Kurduğu DEĞİŞİM DERNEĞİNDE gördüm. Küçük bir dernek evinde her türlü genç her türlü kültürel eğitimi yapabiliyor. İleriki sayılarımızda dernek hakkında yazacağım. Çünkü Dernek Kurmak idare etmek ve yaşatmak zordur. Dernekler verici insanların, hiçbir menfaat gözetmeden bir çıkara hizmet etmeden iş yapan kişilerin yeridir. Çünkü muhatabı halktır. Bizler bu anlayışla, halkı eleştirmiyoruz. Bulgura nohuda kömüre koştu diye eleştirmiyoruz. Onu anlamağa çalışıyoruz. Eğer bir avuç zengin yaratıp, her olanağı onların önüne sererseniz, halkın sorunlarıyla temsili olarak bile ilgilenmezseniz, denetimin gevşek olduğu belediyeler devletin yerini doldurursa.. Örneğin sağlık sorununu bir türlü çözemediyseniz, halk yapabileceği tek şeyi yapar VE ALLAHA sığınır. Allaha sığınmak için de bulduğu en kestirme yol olan cemaatlere gider. İslami organizasyonlara sığınır… Hele orada birey olmanın keyfini yaşarsa… Sağlıktan barınmaya, ısınmadan yemeğe bir yığın sorunu oralarda çözüme kavuşturursa… Onu kimse yoldan çeviremez… Bu dünyanın her tarafında böyle olur. Bu sabah Ve yine deniz kenarına gittim. Güneş ışınlarının denize vurduğu sıralarda İki Bayat ekmek aldım. Denize Bayat ekmek atmak için. Denize ekmekleri parçalayarak attım. Sonra hiçbir şeye şikâyet etmeyen Kefallerin ekmeğe üşüşmelerini bekledim. Geldiler. Denizin benzersiz gülümseyişi ile balıkların nasıl yaşam savaşı verdiklerini görerek güneşi denizi ve balıkları seyrettim. Ve çok güzel susarak, Kulağımdaki çınlamayı dinledim. O çınlamalar bana; Sen sen ol; Yaşamak için kalbi davul gibi çalmayanlardan uzak dur. Çünkü onlar şikâyet kutusunun başında durular. İnsan buldular mı başlarlar dedikoduya, ispiyona, Onu buna, bunu ona çekiştirmeye. Sen sen ol; GÖZLERİNDE IŞILTILARLA GELEÇEĞE BAKANLARDAN OL. Gelibolu yu çok seviyorum. Saygılarımla Gelibolulu Deprem Gerçeğini Unutma-Tedbirini Al www.facebook.com/geliboludernegi 29 GELİBOLU VE TARİH Gelibolu kahırhanesi (!) K üçücük yerleşim alanına ve az bir nüfusa sahip olmakla birlikte belki de hakkında en çok yazı yazılan ilçelerimizden biridir Gelibolu… Ege’den esen sert rüzgârlara karşı Gelibolu insanının yüreği gemicilerin şefkat barınağı olmuş; geçmişte zengin gül, meyve ve sebze bahçelerine sahip olsa da deniz ürünlerinin çeşitliliğiyle ünlenmiştir bu şirin yöre... yer olmuş. İstanbul ve Çanakkale Boğazlarında, Ege Adalarında ve Balkanlarda bulunan kalelere ait topların barut ihtiyacını karşılamış; marangozluk işleri, kepçecilik, kovacılık, dokumacılık gibi kârhanelerin (atölyelerin) artmasını sağlamış. Barut çalmak ve kaçak şekilde satmak hastalık haline gelmiş bir ara Gelibolu’da. Barutun konacağı, karılacağı ve nakledileceği araç ve yardımcı malzemeler arasında sayılan 85 adet ağaç çanak ve 27 adet karaağaç tekne ve su kovası yaptırıldığına ve bedellerinin tamamen ödendiğine dair yazılar bu çalışmaları teyit etmektedir.4 Gün olmuş şiddetli yağmurlar yağmış, baruthanenin birçok duvarı ve Gılmanan-ı Acemiyan Kışlalarının bazı yerleri yıkılmış. Tamir için alelhesap üç bin kuruş gönderilmiş; ancak işin bitiminde kontrol edilmek üzere harcama defterlerinin İstanbul’a gönderilmesi istenmiş.5 Sefer zamanlarında ise kalyonlar için levendan (deniz askerleri) deposu olarak görülen Gelibolu’da deniz askeri temin etmek üzere; “Berren ve bahren sefer vukuu mukarrer (karadan 18’inci yüzyıl boyunca büyük bir askeri tesis olarak hizmet sunan baruthane, halkın istihdam edilmesine ve Gelibolu’da ticari hareketliliğin artmasına neden olduğu gibi, liman işlerinde yoğunluğu ve ilçe ekonomisinde zenginliği öne çıkarmıştır. Ee, tabii bu kadar meyvesi olunca taşlayanı, haşlayanı çok olmuş Gelibolu’nun; nazara gelmiş Gelibolu... Bu yazıda ilçenin zenginlik kaynağı Baruthane ürünlerinin nakliyatını yapan sandalcıları, sandalcıların rotalarını ve deniz fenerlerini göreceğiz. Gelibolu, önce Çanakkale’nin arka bahçesi olmuş. Kale-i Sultaniye’deki topları hareket ettirmek için Lapseki kazasına tabi Güreci köyünde yaptırılırmış tomruk ve kösküler (küskü). Bu tomrukların nakliye bedeli, Gelibolu Gümrüğü Mukataası malından verilirmiş.1 Nakliyat denizden yapılıyormuş ama kıyı ve seyir emniyeti için inşa edilen deniz fenerlerinin bazen ihmal, bazen umursamazlık ve bazen de zamansız ortaya çıkan arızalar nedeniyle işlevlerini yerine getirememesi kazaların ortaya çıkmasına sebep Evlerde dokuma yapılan basit Evlerde dokuma yapılan basit tezgâhlar tezgâhlar oluyormuş. Gelibolu’nun Cenkkaya denilen yerinde geve denizden yapılması celeyin deniz fenerini yakmayan fenerci tebdil Kararlaştırılan bir sefer) olmasına binaen Akdeniz edilmiş (değiştirilmiş).2 Lapseki’de Bayramderesi, ve Karadeniz’e Gelibolu’da Namazgah, Çetinkaya ve liman ağzında çıkarılacak külliyetli miktardaki İnce Donanma gebulunan fener bekçilerine yeni tahsisatlar bağlana3 mileri için üç beş gün rak fenercilik cazip hale getirilmek istenmiş. zarfında Bandırma’dan 500 ve Gelibolu’dan 200 Gelibolu’nun Baruthanesi ise sadece barut üreten kalyoncu levendanı tedarik bir tesis olmayıp her başı sıkışanın gözünü diktiği bir 30 www.geliboludernegi.com GELİBOLU VE TARİH edilerek tersaneye gönderilmesi!”6 şeklinde emirler yazılmış. Sefer zamanlarında yerinden oynatılan Gelibolu insanı, Osmanlı bürokrasisinin tayin gördüğü dönemlerde eşya yükleme ve taşıma işlerinde çalışarak harçlık kazanmıştır. Mora muhassıllığı ve muhafızlığına tayin olunan eski Sivas Valisi Osman Paşa’nın Mora’ya gitmesi için maiyetine Gümülcine taraflarından 200 beygir tahsis edilmiş. Bunların 140 tanesini vekili yanına almış. Geriye kalan 60 beygir de Paşa’nın Gelibolu’da bulunan eşyalarının Mora’ya taşınması için kullanılmış.7 Dardanel’in kuytu koyları gemilere barınak olma imkânı sağladıkça kıyılara fener konması için yeni girişimler başlatılmış. Aslında babadan oğula geçen bir meslekmiş fenercilik.8 Lapseki’nin Bayram Deresi mevkiinde bir deniz feneri inşa ettiren Gelibolulu Şeyh Mehmed Efendi, birkaç yıl sonra görev yapamaz hale gelen fenerin tamirini de yaptırmış. Gece yanması gereken fanusa bir yakıcı tayin edilerek zeytinyağı bahası Gelibolu Gümrüğü’nce karşılanmış.9 Gelibolu’da Çinkaya denen yerdeki fener Gelibolu Ayanı Kalyoncuzade Gemilerde kullanılan meşin su kovası Gemilerde kullanılan meşin su kovası Mustafa tarafından tamir ettirilmiş.10 Gelibolu, zenginliğin ve ticaretin odağı oldukça haksız kazanç peşinde koşmak isteyen dağlı eşkıya, kem gözlerini bu şirin limana çevirmiş. Özellikle 1793 yılında Gelibolu’ya musallat olan Malkara, İlbasan ve Keşan taraflarındaki dağlı eşkıyanın def’i ve izalesi (püskürtülmesi ve yok edilmesi) için Biga Mütesellimi Sarımzade’ye, yanına bin asker alması ve Gelibolu yakasına geçmesi emri verilmiş. BolayırGelibolu Berzahı’nın dar olması kaçış imkânı sağlamadığından Gelibolu’ya saldırmaya cesaret edemeyen eşkıya, 1799’dan itibaren daha geniş kaçış alanlarına sahip Tekirdağ bölgesini tercih eder olmuş. İnecik ve Işıklar köylerine tahassun ederek (sığınarak) halkın emniyet ve rahatını ihlâl eden eşkıyanın takip ve tenkili (izlenmesi ve tepelenmesi) için11 Evreşe ve Şehirköy ayanlarının harp ve darb erbabı (eli silah tutanlar) ile Uçmakdere ve Semtlü köylerine gitmeleri konusunda Gelibolu kadısı bir ilam göndermek zorunda kalmış...12 Olaylara karşı Gelibolu askerle takviye edilmiş ama kahır hiç bitmemiş. Dağlı eşkıyasına mukabele için Anadolu’dan getirtilip konuşlandırılacak birliklerin ve mühimmatının yer sorunu ortaya çıkıyormuş. www.facebook.com/geliboludernegi Gelibolu-Bolayır arası Gelibolu ahalisinin hâsılsız (faydasız) ve birtakım balıkçı kayıkçı makulesi (takımı) fukaradan ibaret olduğu, gelecek birlikler için erzakı bu halkın karşılayamayacağı ve bir nüzül emini (konakçı görevlisi) gönderilmesi istenmiş.13 Kahır bu kadar mı olur? Kışın şiddetinden, karın çokluğundan ve yağmurdan ekser mahsûlatın (çok miktarda ürün) hasara uğradığını söyleyen halk, nısf vergilerin tehirini (vergilerin yarısının ertelenmesi) ve tohumluk olarak zahire tevzi‘ini (tohumluk buğday dağıtılması) talep etmiş.14 1860 yılında İstanbul’daki 141 hanelik Dağıstan muhaciri Gelibolu sancağının Dukakin Çiftliği’ne gönderilmiş ve burada iskâna tabi tutulmuşlar.15 Nüfus arttıkça geçim sıkıntısı insanları kural tanımamaya itmiş. Gelibolu dağlarında kontrolsüz ve kaçak ağaç kesimleri başlamış.16 1864’te yaşanan kuraklığın17 sonunda gelen yağmurla evlerin cam ve kiremitleri hasar görmüş.18 1873’te sel ve yağmur nedeniyle hasara uğrayan Edirne-Dedeağaç demiryolu onarım sırasında Gelibolu’ya tahvili ve Anadolu-Aydın hattına bağlanması düşünülmüş.19 Eee, şirin köşe Gelibolu! Bu kadar nimet ve güzelliğe sahip olursan bunun külfetine de katlanacaksın tabii. Kim dedi sana bu kadar güzel ol diye? Kaynaklar 1. BOA 16/Ca/1096 Hicri, Dosya: 838, Gömlek: 35772 2. BOA 20/Z/1127 Hicri, Dosya: 45, Gömlek: 2126 3. BOA 29/R/1136 Hicri, Dosya: 86, Gömlek: 4128 4. BOA 27/Z/1143 Hicri, Dosya: 626, Gömlek: 26431 5. BOA 02/R/1176 Hicri, Dosya: 681, Gömlek: 28622 6. BOA 08/Ra/1184 Hicri, Dosya: 167, Gömlek: 7858 7. BOA 15/M/1185 Hicri, Dosya: 159, Gömlek: 7932 8. BOA 19/N/1143 Hicri, Dosya: 14, Gömlek: 1264 9. BOA 07/Ca/1188 Hicri, Dosya: 258, Gömlek: 11925 10. BOA 11/S/1195 Hicri, Dosya: 254, Gömlek: 11747 11.BOA 13/Za/1214 Hicri, Dosya: 70, Gömlek: 3495 12. BOA 23/Za/1214 Hicri, Dosya: 74, Gömlek: 3655 13. BOA 13/C/1221 Hicri, Dosya: 151, Gömlek: 6355 14. BOA 06/Za/1267 Hicri, Dosya: 407, Gömlek: 16676 15. BOA 29/R/1277 Hicri, Dosya: 439, Gömlek:19469/M (Miladi: 14 Kasım 1860) 16. BOA 05/B/1277 Hicri, Dosya: 206, Gömlek: 36 17. BOA 27/L/1280 Hicri, Dosya: 296, Gömlek: 21 (Miladi: 05 Nisan 1864) 18. BOA 21/Ra/1281 Hicri, Dosya: 682, Gömlek: 13 19. BOA 03/M/1290 Hicri, Dosya: 449, Gömlek: 14 (Miladi: 03 Mart 1873) 31 KÖYLERİMİZ Gelibolu’nun şirin köylerinden: KARAİNEBEYLİ KÖYÜ Halkın genellikle “Karnebel” olarak isimlendirdiği Karainebeyli Köyü, Gelibolu nun 35 km. batısındaki en eski yerli(gacal) köylerindendir. XIV.yy.da Karesi Türkmenlerinin gelip yerleştiği Karnebel Köyü, yarımadanın kuzey batı hattını oluşturan ve Saros Körfezine paralel seyreden vadi şeridinde, Fındıklı, Değirmendüzü ve Tayfur köylerinin uzantısında olup, devamında da Ecabat’a bağlı olan Beşyol ve Küçük Anafarta Köyleri vardır. Gelibolu’nun en batıdaki köyüdür. 32 www.geliboludernegi.com KÖYLERİMİZ E. Alb. Nihat ENGİN G elibolu-Eceabat yolun yaklaşık 17’nci km. sindeki Gelibolu Tersanesinin kuzeyinden-yanından köy yoluna girilir ve Cumalı ve Tayfur köyü içinden geçilerek ulaşılır. Yolu asfalt ancak köy içi maalesef stabilizetopraktır. Ece Tepesi’nin batı eteğinde geniş bir ovaya nazır olarak konuşlanmış ve yeşillikler arasında bulunan bir köydür. Kuzeyinde Saroz Körfezi, kuzey doğusunda Tayfur Köyü, doğusunda Ilgardere Köyü, güneyinde Kumköy, batısında da Beşyol Köyü bulunmaktadır. Türk’lerin Anadolu’dan Avrupa’ya geçişi sonrasında, Halil Ece Bey’in Gelibolu Yarımadası’nı işgal etmesiyle Kara Nebi isimli Yörük beyi aile efradıyla Balıkesir(Karesi Beyliği) bölgesinden gelerek bugünkü Halil Ece Bey mezarının olduğu yere ilk yerleşenlerce kurulan ve yaklaşık altı yüz elli yıllık tarihe sahip yerli, yörük-türkmen köyüdür. Karesi Beyliği sülalesi, 11’nci yüzyılda kurulmuş bir Türkmen beyliği olan Danişmendlilere dayanmaktadır. Köye daha sonra Kazak ve Kırım Tatarlarından oluşan Çerkezlerle, 1930’lu yıllarda Balkan muhacırlarından da gelip yerleşenler olmuştur. Köy sonradan şimdiki yerine taşınmıştır. Bölgeye Karesi Beyliğinden aynı dönemde gelen diğer yakın yerli köyler; Büyük ve Küçük Anafarta Köyleri, Beşyol, Kumköy,Yalova, Yolağzı, Ilgardere ve Pazarlı Köyleridir. Osmanlı Sultanı Orhan Gazi zamanında; Osmanlı Beyliğine ilk katılan Karesi Beyliği’nin o zamandaki mevcut deniz gücünden de faydalanan Avrupa Fatihi Gazi Süleyman Paşa’nın Komutanı Halil Ece Bey, Avrupa kıtasına ilk adımı Maydos’a (Eceabat’a) atmış ve bu yöreleri fethetmiştir. Eceabat(Ece Bey tarafından abat edildiğinden), Ece Ovası ve Saroz’daki Ece Limanı isimlerini hep Halil Ece Bey’den almıştır. Yöre halkına Ece Kavmi de denmektedir.Her yıl Mayıs-Haziran döneminde Ece Bey’in mezarı bölgesinde(Ece Bey Tepesi) halk toplanır, mevlit www.facebook.com/geliboludernegi okunur, pilavlı-ayranlı-tatlılı ikramlarla kutlamalar yapılır ve bu gelenek yıllardır uygulanır. Ece Bey Tepesi doğu yönü dışında her tarafa çok güzel bir manzaraya sahiptir. Bazı efsaneler halk arasında söylenerek bugünlere kadar gelmiştir. Bunlardan biri; Ece Bey’in türbesinin yakınında ve köyü gören kayaların üzerinde atının nal izi olduğu, aynı nal izinden bir de 10-15 km. batıdaki Turşun Köy(Beşyol) KayalıTepe’de de var olduğudur. Diğeri ise; Ece Bey Tepesindeki kayalar arasında var olduğu söylenen dilek taşının arasından geçenlerin dileklerinin kabul olduğu, geçemeyenler için ise kayanın sıkıştığı ve dileklerinin kabul olmayacağı kabul edilir. Bir diğer söylenti de; Ece Bey Tepesi ile Kalaycı Dede arasında zaman zaman parlak-nur gibi bir ışık görünmekte olduğudur. Karainebeyli Köyünün eski evleri genellikle taş evler olup, çoğu iki katlıdır. Artık bir kısmı maalesef yıkılmaya yüz tutmuştur. Evlerin yapımında ağaç ve taş ana malzeme olarak kullanılmıştır. Yenilenen evler ise her yerde olduğu gibi demir, tuğla ve beton ana malzemeleriyle(karkas) inşa edilmektedir. Yörük köyü olması dolayısıyla, Anadolu köylerinde yaygın olan köy fırını, köy çeşmesi, köy çamaşırhanesi, köy hamamı gibi ortak tesisler yıllarca kulanılmış ancak bunlardan hamam, cami ve bir kahvehane hala ayaktadır, Köyde XVI.yy.dan kalan mütevazi bir külliyenin 1562 yılında yapılmış çeşmesi, 1572 yılında yapılan hamamı ve 1582 yılında Hacı Murat Efendi tarafından yapılan-yaptırılan ve 1864’de tamir gören yaklaşık 150 kişi kapasiteli bir camisi vardır.Cami ve çeşme onarımlarla asıl özelliklerini yitirmiş ancak hamam orijinaldir.Hacı Murat Efendi’nin türbesi de cami avlusu içindedir. Ayrıca 1899 yılında yapılan, geniş ve ağaçlı bir bahçeye sahip, tavanı ahşap süslemeli ve geleneksel tarihi özellikler taşıyan yaklaşık 50 m2 kapalı alanlı bir kahvehanesi vardır. Giriş kapısı üzerinde mermer üzerine orijinal haliyle Arapça olarak, sol tarafında da Türkçe olarak tercüme edilmiş şekliyle şöyle yazar: MAŞALLAH Bir Vakf inşa eyledim Eceabat’ta yoktur benzeri, Kahvecilerin Piri Şehşazeli Tarih:15 Nisan 1315 Köyde öğrenci sayısı az olduğundan diğer köylerde olduğu gibi mevcut okul maalesef kapalıdır. İlköğretim ve lise öğrencileri, taşımalı sistemle Gelibolu’daki okullara götürülüp getirilmektedir. 3-4 civarında da üniversitede okuyan öğrenci vardır. Köyün okulu çoğu köylerde olduğu gibi maalesef bakımsız kalmış durumdadır. Köyde eskiden yapılan ve yıllarca kullanılan bir de hamam vardır ki, tarihi özelliği bozulmamış ve suyu bağlandığında hala kullanılacak durumdadır. 33 KÖYLERİMİZ Çocukların eğitimi için bazı aileler kasaba ve şehirlere giderken, ekonomik sıkıntılar da gençlerin köyden çıkmalarına sebep olmuş ve bir çoğu iş bulmak için Trakya’nın Lüleburgaz, Çorlu ve Çerkezköy bölgelerine gitmişlerdir. Nüfus 20-30 yıl önce yaklaşık 600-700 civarındayken şimdi 350 kadardır. Hane sayısı da 150 civarındadır. Köyün toplam arazisi 53 bin dönümdür; bunun 15 bin dönümü ekilir arazi, 600 dönümü köye ait tarla, 400 dönümü mera ve otlak, geriye kalan yaklaşık 37 bin dönümü de orman arazisidir. 1950’li yıllara kadar Karnebel, zengin ve o zamanın ekonomisi iyi olan köylerinden biriymiş. Karainebeyli Köyü, eskiden değirmenleri ile de meşhur olmuş bir köydür. O zamanlarda köyde iki su değirmeni ile beş yel değirmeni varmış. Yaklaşık 30 yıl öncesine kadar kulanılmakta iken un fabrikası statüsünde değerlendirilerek vergiye tabi tutulduğundan ve teknoloji ürünü biçerdöverler gelince kapatılan bu değirmenler bugün faal olmasa da ciddi manada hasarlarına rağmen hala ayaktadır ve sahip çıkılması gereken köyün önemli kültür değerlerindendir. Eğer onarım görmez ise bu önemli tarihsel değerler maalesef yok olacaktır. Köyün eski muhtarı Eyüp DİNÇER su değirmenlerinden birini yıllarca işleten kişidir. Köyde eskiden hayvancılık çok yaygınmış ancak zamanla insan nüfusu gibi hayvan miktarı da azalmış. Örneğin büyükbaş hayvan miktarı yaklaşık 300 civarında olup çok fazla değişmezken, küçükbaş 34 hayvan miktarı 100 binlerden 4 binlere gerilemiş. Arazi hayvancılığa müsait olduğu için eskiden kış dönemlerinde köye Malkara ve Keşan bölgesinden 3’er-5’er bin davarlarıyla gelenler olurmuş. Süt bol olduğu için yoğurdu, ayranı, yağı, loru ve peyniri de hem bol hem de ünlüymüş. Mandıracılık o zaman daha da yaygınmış ve 3-4 tane mandıra varmış. Şimdi Gelibolu’da inşaatlar yapan ve 2013 yılı ortalarına kadar ENGİN Market olarak da faaliyet yürüten ve kaşar peyniri ile meşhurlaşmış “Engin Süt Ürünleri” tesisi-fabrikası bulunmaktadır(2013’de ara verse de bu veya gelecek yıllarda üretime devam edeceği ifade edilmiştir). Köyde ayrıca “yanıç” denen soğan ve ışpanak böreği-pidesi ile lorla yapılan “gece böreği”, ve hammaddesi tuzlanmamış peynir olan ”peynir helvası” yaygın olarak yapılmaktadır. Yaklaşık 50 yıl öncesine kadar kesme taşlar ve arnavut kaldırımları ile döşenmiş sokakları olduğu halde köyün bugün kanalizasyonu ve buna bağlı olarak da parke-asfalt yol gibi kaplamaları maalesef yoktur. Elektriği 1974 de, PTT şubesi 1979’da gelen(artık yok) köyün Sağlık Ocağı olmamış, acil sağlık hizmetleri ebe ile sağlanmıştır. Şimdi ise sağlık hizmeti Gelibolu’dan gelen doktor ve hemşirelerle oluşturulan gezici ekiplerle sağlanmaktadır. Köyün önemli zenginliği denebilecek Koyun Limanı ve İncirli Limanı ile buralardaki dalyanlar balikçılık yapanlarca kullanılmaktadır. Yaklaşık 20 hane çiftçiliğe ilaveten balıkçılık yapmaktadır. Tutulan balıklar mesafenin yakınlığı ve tüketim kapasitesinin yüksek olmasından dolayı genellikle Çanakkale ve Ecabat’ta satılmaktadır. Gelibolu’dan da bazan alıma gelenler olduğu söylenmiştir. www.geliboludernegi.com KÖYLERİMİZ Köyde geçim genellikle tarımla sağlanmaktadır ve tahıl ile sebzecilik yapılmaktadır. Eskiden tahıl yanında pamuk ve susam yaygınken şimdi tahılla beraber ayçiçeği, domates, biber, patlıcan ve kuru fasulye gibi sebzecilik ağırlık kazanmıştır. Meyvecilik azdır, zira pazarlamak zor olmaktadır. Yaklaşık her hanede bir traktör mevcuttur. Bunun dışında 50 civarında kamyonet ve özel araç vardır. Eskiden köyde bağcılık ve zeytincilik de yaygınmış. Pekmez ve şarap yapılan 5 adet şaraphane, susam(şırlan) yağı çıkartılan 4-5 adet yağhane, 1 marangoz atölyesi, 1 motor tamir atölyesi, 1 yem ve un ticarethanesi, 1 pamuk ve tahıl işletme atölyesi,1 dondurma salonu, 3 bakkal, 5 kahvehane ve bir de düğün salonu varmış. Şimdi ise ihtiyaçları karşılayacak; 3 Bakkal, 3 kahvehane ile çiftçilik yapan köylülerin pulluk, tırmık vb.işlerini yapan 1 demirci atölyesi mevcuttur. Ayrıca Su Ürünleri ve Tarımsal Kalkınma Koop olmak üzere 2 adet Kooperatif vardır ve faaliyetlerini sürdürmektedirler. Tarımsal Kalkınma Koop.Bşk. lığı yapan Hakkı VAROL’da benim çok sevdiğim eski askerimdir. Köy, Çanakkale savaşlarında hem intikal ve ikmal yolu olarak hem de lojistik üs olarak kullanılmıştır. Köyün batısında kalan düzlük arazi, özellikle Balkan savaşından Çanakkale cephesine gelen askerlerin geçici olarak konakladığı yerdir. Savaş boyunca burada; ekmek fırınları ekmek üretmişler, savaş bölgesine intikal eden kıt’alar(askerler) burada mola www.facebook.com/geliboludernegi vermişler, konaklamışlar, çeşmelerinden su ikmali yapmışlar, silah-teçhizat ve malzeme bakım ve onarımları ile şehadete ermenin son hazırlıklarını yapmışlardır. Dergimizin 1’nci sayısında yer verilmiş olan ve1925’te Karainebeyli Köyü’nde doğup, 2010 yılında kalp yetmezliğinden İstanbul’da vefat eden Türkiye çapında meşhur olmuş şair Arif DAMAR ile Karainebeyli köyünde doğup büyüyen ve TC Merkez bankasında çalışan, 1959 yılında da Almanya’ya giderek burada çalışmalarını sürdüren bayan Müşerref AKARÇAY bu köyün en önemli şahsiyetlerindendir. Ayrıca1961 yılında Türk işçilerinin Avrupa’ya gönderilmesine ilişkin protokolün imzalanmasına öncülük eden Dr.Selahattin SÖZERİ, tahsil hayatına bu köyde başlayan bir kişidir. Bugün Gelibolu’da yaşayan ve bilinen Karainebeyli’lerden; yakın zamanda vefat eden Mehmet ENGİN’i ve İnşaat firması sahibi oğlu Temel ile torunu inşaat mühendisi Barış’ı, emlakçılık yapan ve altın takıları seven Hafız ÖZTÜRK ve kardeşi Aygaz bayii sahibi Hüseyin ÖZTÜRK’ü, tüccar Hasan DİLMAÇ’ı, “dede bakkal” olarak isim yapmış Hasan ÖNDER’i, esnaf Ali-Ahmet TARIMAN’ı, sanayide zirai aletler satan Necat ve Necati TARIMAN Kardeşleri, kasaplardan Basri Akar (Akar Kasap) ve Osman GÜLEN(Gülen Kasap) ile Hüseyin AKAR(Meydan Kasap) ve eniştem-bacanağım E.Asb.Süleyman SEZGİN ile balık malzemeleri satan kardeşi Turgay SEZGİN’i sayabiliriz. Bölgede ormanın bol olması nedeniyle özellikle tarlalara zarar verdiği için domuz avcılığı yapılmakta, ayrıca mevsimsel olarak tavşan, üveyik, bıldırcın da avlanabilmektedir. 35 KÖYLERİMİZ Köy insanları çalışkan, misafirperver, candan, yumuşak mizaçlı ve kavgası-gürültüsü olmayan kişiler olup, çoğu birbiriyle akrabadırlar. Köyün eski sakinleri Balıkesir yöresinden geldiği için EGE kültürünü yaşamaktadırlar. Düğünler eskiden yakın zamana kadar çarşamba günü başlayıp pazar günü bitecek şekilde davullu-zurnalı yapılmaktaydı. Bayanlar; düğünlerin birinci gününde kat urba denen şalvar, ikinci günü kareli atlas üç etekli, üçüncü gün demiryolu üç etekli, dördüncü gün bindallı, son gün de serbest tarzda olmak üzere her gün-akşam değişik elbiseler giymekteydiler. Erkekler de ahretlik gezme, düğün traşı, kuru getirme gibi adetlerle eski gelenekleri yaşamaktaydılar. Halen köyde yapılan düğünler; biri kına gecesi olmak üzere iki gün sürse de bu tarz giyimler devam 36 etmekte ve eski yerli-yörük kültürü yaşanmaktadır. Oyunlarında hem bayanlar hem erkekler diğer oyunların yanında harmandalı vb. zeybek oyunları oynamaktadırlar. Bu düğünler yukarıda bahsedilen yerli komşu köylerde de halen yaşanmaktadır. Genç kızların okuduğu bazı maniler şöyledir: -Karainebeyli minaresi,Yanıyor idaresi, Oğlu beni seviyor, ne karışır annesi. -Saçlara bak saçlara, örmüyorlar sevdiğim, Seni bana münasip, görmüyorlar sevdiğim. -Başımdaki saçımı, beşer beşer örmüşler, Akşam rüyamda gördüm, beni sana vermişler. Köyde 8-10 yıl önce eski gelenekleri ve kültürü yaşatmak maksatlı olarak Ersin KAHYAOĞLU tarafından köylü kızlarının organize edilmesiyle oluşturulan bir folklor ekibi varmış ve talep olduğunda Gelibolu ve Çanakkale’ye folklorik oyunlar için gitmekteymişler, ancak zaman ilerledikçe kızlar evlenince ekip maalesef dağılmış. Bu gelenekler halen köyde yapılan düğünlerde yaşanmakta ve yukarıda belirtilen yerli giysiler giyilmeye devam edilmektedir. Her hanede de neredeyse bu giysiler mevcuttur ve artık tarihi değerlere sahiptir. Gelecekte; bir gecelik kasaba düğünleri insanlara yavan gelmeye başladığında kimbilir! belki bir gün çocuklarımız kendimize ait olan bu kültür değerlerimizi görsel medya dışında, bizzat kendi gözüyle görmek-yaşamak isterse Karnebel Köyü’ndeki bir düğüne gelip bu mutluluğu yaşama şansına sahip olabilir. www.geliboludernegi.com ÖRGÜTLÜ VE GÜÇLÜ GELİBOLU DUYURU GELİBOLUNUN DEĞİŞİMİ İÇİN GÜÇLÜ BİR STK: GELİBOLU DEĞİŞİM DERNEĞİ G Y.Hande TAŞ Bilkent Üniversitesi elibolunun Sivil Toplum Gücüne inanan gençleri, Deniz Çankara’nın başkanlığında geçen yıl Gelibolu Değişim Derneği’ni kurdular. Dernek bir sanat atölyesi kurarak gençleri kültür ve sanata yakın tutabilmek amacı ile faaliyetlerini sürdürdü.Dernekte eğitmen olarak görev yapan Ezel Çağlayan, Derneğin gençlere, 6-12 yaş grubu çocuklara ve sanata ilgi duyanlara hizmet ettiğini belirterek «Dernek bünyesinde oluşturduğumuz tiyatro, oyuncukluk alanında kendini geliştirmek isteyen, tiyatroya ilgi duyan ve bu yeteneği gizli kalıp ön yargılarla ertelenen gençlere ve çocuklarımıza bir fırsat sunmuştur dedi . Tiyatro, 17 Mayıs›ta sergiledikleri Entrikalı Dolap Komedyası oyunu ile büyük beğeni topladı.Yunus Emre Gümüş’ün Yazdığı oyunu sahneye koyan Gelibolu’nun en başarılı sivil toplum örgütlerinden Değişim Derneğinin Tiyatro Topluluğu Gelibolu’da yaşadığımız sanat susuzluğunu gidermek için elinden geleni yapıyor. www.facebook.com/geliboludernegi . Bir yardım kampanyası oluyor en önde onlar gidiyorlar, kurs diyorsunuz onlar açıyor, tiyatro diyorsunuz onlar yapıyor. Hem de karşılığını yeterince görmeden emek, zaman ve para harcayarak. Deniz’in içindeki coşkuyu ve heyecanı takdir ediyoruz.. Gelibolu›da bazı kesimlerin Hiç bir şey yapmadan kenardan bol bol laf söyleyenler yerine risk alıp üretenlerin yanında olmanızı öneriyoruz. Gelibolu Değişim Derneği, lösemi hastası olan Cumhuriyet Anadolu Lisesi 9. Sınıf öğrencisi Bilge Savaş’ın ilik nakli ameliyatı için “Bilge için..” adını verdikleri bir bağış kampanyasını başlatmıştı. Tebrikler size.... 37 NOSTALJİ KÜLTÜR VE YAŞAM SEVGİ ÜZERİNE İnsan sevgisi bütün yasaların temelini oluşturur. Çirkinlikteki güzelliği görmeyen ne bilsin güzel denen şeydeki çirkinliği. ZEN Değerli Okuyucu; Gelibolu Rüzgarı’nın bu sayısında, uğraşı alanı ne olursa olsun karşılıklı tarafların birbirlerine adeta düşman gözüyle baktığı, ayyuka çıkan kadın ve çocuk cinayetlerinin kanıksanmaya başlandığı, stadyumların Roma dönemi arenalarına döndüğü, yazılı ve görsel medyanın içimizi karartan haberlerle dolup taştığı günümüzde en çok ihtiyacımız olan şey “sevgi” üzerine bir şeyler yazmak istedim. Ancak, yazıyı okurken hayal kırıklığına uğramamak için, okuyacaklarınızın romantik sevgi ile uzaktan yakından alakası olmadığını, yazıda “Gerçek Sevgi” nin ele alındığını başlangıçta belirtmek isterim. Bazılarımız elma severken bazılarımız portakalı, bazılarımız tatlıyı severken bazılarımız acıyı, çoğumuz rakıyı severken bazılarımız şarabı severiz. Chopin’i sevenimiz olduğu gibi Dede Efendi’yi sevenimiz de vardır. Ama bizim anlatmak istediğimiz sevginin başka bir anlamı olsa gerektir. Sözlük anlamlarını bir tarafa bırakırsak, Spinoza’ya göre sevgi dıştan bir nedenin bedeni etkilerken bıraktığı sevinçtir. Erick Fromm sevgiyi, “kişinin kendi bütünlüğünü ve bireyselliğini koruyarak geliştirdiği birliktir. Sevgi, kişiyi diğer insanlardan ayıran engelleri ortadan kaldıran, diğer insanlarla birleştiren, insanın elindeki etkin bir güçtür.” şeklide tarif eder. Yazıma yukarıdaki sevgi tariflerini çoğaltarak başlamayı düşündüm önce. Ama sonradan sanki bu tanımı herkesin kendisine bırakmanın daha uygun olacağı düşüncesine kapıldım. Bırakayım okurlarım kendi duygularına ve gönüllerindeki heyecanlarına, titreşimlerine göre sevgiyi tanımlasınlar dedim. Bilimsel anlamda sevginin anlatımını öne alıp, bunu mistik anlamda sevgi anlatımı ile sürdürmeyi yeğledim. Bu bağlamda Dr. Scott Peck’in “Az Seçilen Yol” kitabından geniş ölçüde yararlandım. Böylece ünlü bir psikoloğun gözüyle konuya biraz daha derinlik katabileceğimi ve değişik bir açıdan bakabileceğimizi düşündüm. BİLİMSEL ANLAMDA SEVGİ Dr. Peck, kitabının giriş bölümünde akıl ile ruh arasında bir fark görmediğini, bunun içinde zihinsel tekâmül ile ruhsal tekamül süreçleri arasında bir ayrım 38 Tevfik UMUT yapmadığını ifade ediyor. İnsanın ruhsal tekâmül aracının disiplin olduğunu ancak bu disiplinin gerisinde yatan, yani disiplin için gerekli enerjiyi ve dürtüyü sağlayan şeyin sevgi olduğuna inanıyor. Sevginin sözcüklerle ifade edilemeyecek, ölçülemeyecek, ya da sınırlandırılamayacak kadar büyük ve derin olduğunu belirtip, incelenemez olanı incelemeye, bilinmez olanı bilmeye kalkıştığının ve bu gizemle oynamaya başlayacağının bilincinde olduğunu vurguluyor. Yazara göre Sevgi; insanın kendisinin ve bir başkasının ruhsal tekâmülünü desteklemek amacıyla benliğini genişletme arzusudur. Sevginin belirgin özelliklerini şu şekilde özetlemek mümkündür; Sevgi başkalarına duyulan sevgiyle birlikte kendimize duyduğumuz sevgiyi de kapsar. Kendimizi sevmezsek başkalarını sevemeyiz. Bu aynen kendimizöz disipline sahip değilsek çocuklarımıza da disiplin sahibi olmayı öğretemeyişimize benzer.. Kendi gücümüzü beslemezsek başkaları için güç kaynağı olamayız. Sevme egoyu küçülten, törpüleyen, düzene sokan en önemli etkendir. Sevgi şaşılacak derecede dairesel (dönücü) bir süreçtir. Çünkü insanın benliğini genişletmesisüreci bir tekamül sürecidir. İnsanın sınırlarını genişletmesi çaba ister. İnsan sınırlarını ancak www.geliboludernegi.com KÜLTÜR VE YAŞAM bu sınırların ötesine geçebilirse genişletir. Bu da, yani sevgi de çaba ve emek isteyen bir iştir. Değer yeni bir değer yaratır. Sevgi sevgiyi doğurur ve gerçekten sevenler sevginin karşılıklı dansıyla ileri doğru daha hızlı, daha hızlı dönerler. Sevme isteği, sevmek değildir. Sevgi bir irade olayıdır, yani sevgide hem niyet hem de eylem vardır. Sevgi bir etkinliktir, bir şeyin içinde olmaktır. Sevgi kişinin bütünlüğünü, bireyselliğini yitirmeden birleştirmesidir. Bir psikolojik görüşe göre, insan kendisi dışında bir objeye ancak libidinal enerji (cinsel içgüdüsel enerji) ile bağlanabilir. Libidinal enerji ile bağlandığımız şeyleri severek ve onlar için sınırlarımızı genişleterek geçen yıllar boyunca yavaş yavaş benliğimizi genişletiriz; dış dünyayı iç dünyamıza alırız ve benlik sınırlarımızı büyütür, esnetir ve inceltiriz. Bu yolla kendimizi ne kadar genişletirsek o kadar çok severiz ve benliğimizle dünya arasındaki fark o denli bulanıklaşır. Artık kendimizi dünya ile bir tutar, onunla özdeşleşiriz. Bilgeliğe giden yol, yetişkinlikten geçer. Kolay ve kestirme bir yoldur. Benlik sınırları yumuşamadan www.facebook.com/geliboludernegi önce sertleşmelidir. Önce bir kimlik edinilmelidir ki, daha sonra bu aşılabilsin. İnsan kendini kaybetmeden önce bulmak zorundadır. Gerçek ruhsal tekâmül ancak gerçek sevgiyi sürekli olarak yaşamakla ve uygulamakla elde edilebilir. Sevginin tek gerçek hedefi ruhsal tekâmül, ya da insanın tekâmülüdür. Bazı psikologlar, evcil hayvanlara ve bize tam bağımlı kişilere karşı duyduğumuz sevgiyi aslında içgüdüsel bir davranış; romantik sevgiyi yalancı bir sevgi türü olarak tanımlıyorlar. Bu tür sevgilerin, sorumluluk ve saygıdan yoksun bir sevgi olduğuna dikkat çekiyor, tanımaya, fantezi ve hayal gücünün gerçeğe dönüşmesine karşı olduğunu vurguluyorlar. Romantik değil, gerçek sevgi ile duygu arasındaki bağa bakarsak, gerçekte özde yatanın duygusal değil iradi olduğu, insanın üzerinde düşünerek vardığı ve onu bağlayan bir karar olduğu sonucuna varırız. Tıpkı iyi ile kötü gibi, sevgi ve sevgisizlik de öznel değil nesnel olaylardır. Sevgi cesaret gerektirir. Benliğimizi genişlettiğimizde, deyim yerindeyse, benliğimiz yeni ve bilinmeyen bir bölgeye girmiş olur. Kendimizde yeni ve farklı biri oluruz. Değişiriz. Değişim; her şeyi farklı bir şekilde yapmanın yarattığı duygudaima korkutucudur. İşte cesaret o korkuya rağmen o eylemde bulunabilmektir. Bu alanda ruhsal tekamül ve dolayısıyla da sevgi, daima cesaret ister ve risk içerir. Biraz bilimselliğe kaçarak sevgiyi incelemeye çalıştığımız bu bölümde öz disiplinin sevgi temelinden başlayarak geliştiğini gördük. Ama bu sevginin kendisinin nereden geldiği sorusuna yanıt bulamadık. Açıkça bellidir ki sevginin bilimsel anlamda henüz tartışılmamış ve anlaşılması zor boyutları vardır. Esasen bunların bilimsel olarak sosyobiyoloji ve psikoloji ilmince tam olarak yanıtlanabileceğini de sanmıyorum. İş gene felsefeye ve Büyük Gizemin öğrencileri olan mistiklere düşmektedir. Sevginin bu mistik boyutunu da gelecek sayımızda tasavvufta sevgiye yer vererek incelemeye çalışacağız. Hoşça kalınız. 39 GEZİ VE KÜLTÜR TARİHİ DEMİRYOLU İSTASYON BİNASI KONUŞABİLSEYDİ Faruk TOSUN Em.P.Kur.Alb. Gelibolu Derneği Üyesi e-mail: [email protected] “….İstasyonda bir kadın durmuş, gelene geçene :- Benim Ahmet’i gördünüz mü ? diyor. Hangi Ahmed’i? Yüzbin Ahmed’in hangisini? Yırtık basmasının altından kolunu çıkararak, trenin gideceği yolun , İstanbul yolunun aksini gösteriyor:Bu tarafa gitmişti,diyor. O tarafa ? Aden’e mi , Medine’ye mi, Kanal’a mı, Sarıkamış’a mı, Bağdat’a mı?..... Hayır..Hiç birimiz Ahmed’ini görmedik. Fakat Ahmed’in her şeyi gördü. Allah’ın Muhammed’e bile anlatmadığı cehennemi gördü. Anadolu Ahmed’ini soruyor… Ahmed’i ne için harcadığımızı bir söyleyebilsek, onu övünderecek bir haber verebilsek… Fakat biz Ahmed’i kumarda kaybettik! olu Negev veya eskilerin deyimi ile Necev çölünün giriş kapısı sayılan ve Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşı yıllarında, stratejik konumu itibariyle önemli bir ikmal merkezi olan Berşeva’ya (Be’er Sheva – o zamanki adıyla Bir es Seba) düşenler , geçmişte bir çok Ahmed’in soluklandığı , günümüzde modern binaların arasında kalmış tarihi bir İstasyon binasını ziyaret edebilirler. Hicaz demiryolunun önemli bir istasyonu ve yakın tarihimizin tanıklarından biri olan şimdilerde mahzun ama mağrur bu bina siz çok şeyler anlatacaktır. Hem belki de bir nebze de olsa yalnızlığını giderecek ve size Anadolu’dan Türkiye’den haber (pek iç açıcı olmasa da) haber soracaktır. Bu bina , bir zamanlar Kanal Cephesine ve Arabistan çöllerine asker , silah , yiyecek ve malzeme sevkinde kullanılmış yaşlı bir demiryolu binasıdır. Çevresinde kendisi ile belki de aynı yaşta okaliptus ve palmiye ağaçları , önünde içi toprak dolmuş küçük bir havuzu ile birlikte size çok şey anlatacaktır. Kapıları kapalı olduğu için camlarından içeriye bir göz atarsanız, rahatlıkla İstasyon Komutanının, yazıcıların ve emniyetle görevli askerlerin odaları, koğuşları hakkında fikir yürütebilirsiniz. Şehrin adından da anlaşılacağı gibi çölün sıcağını hafifletecek “Rüzgarın bir defa da olsa Esmesini” içinden geçirenlerin biraz olsun serinleyebilmek için o küçük havuzun başında toplandıklarını, bitmeyen savaşı ve anılarını anlattıklarını, memleket özlemi içersinde belki de işitecekleri tren düdüğünü, Anadolu’nun sesini, sabırsızca beklediklerini hayal edebilirsiniz. Y 40 ( Zeytindağı – Falih Rıfkı ATAY) www.geliboludernegi.com GEZİ VE KÜLTÜR Geçtiğimiz yıllarda (2002 yılında) yanına beklediği bir arkadaşı nihayet gelmiştir. Be-er Sheva Belediyesi ile Türkiye Cumhuriyeti Tel-Aviv Büyükelçiliği ve Askeri Ataşeliği’nin gayretleriyle , o bölgede İngilizler’e ve Anzaklar’a karşı çarpışan ve şehit olan kahraman Türk Askerlerinin adına www.facebook.com/geliboludernegi bir anıt inşa edilmiştir. Önünde dalgalanan Ayyıldızlı bayrak ve kitabesi ile iki arkadaş, çölden gelen akşam serinliğinde geçmişe ve Anavatan’a olan özlemlerini gidermekte , belki de uzunca bir zamandır neden tren düdüğü işitmediklerini birbirlerine sormaktadırlar… 41 GEZİ VE KÜLTÜR KÜBA Gülnur BALKAN Merhaba, Sizlere yeni bir seyahat anısı daha; “KÜBA” Küba Karayipler’ in en büyük adasıdır. Kristof Kolomb 1492’de adaya çıktığında Kiboni Yerlilerinin de aralarında bulunduğu halk burada yaşıyordu. Ancak 1511 yılında Diego Velazquez 300 İspanyol ile buraya gelip, yerli halkı köleleştirmek istedi. Ayrıca Hristiyan olmaya zorladı. Avrupa kökenli hastalıkları da taşıyıp getirdiklerinden yerli nüfus 150.000’ den 3.000’e kadar indi. 16. Yüzyıla kadar önemsiz bir İspanyol sömürgesi olmasına rağmen Havana ve Santiago de Cuba gibi liman kentleri İngiliz ve Fransız’lara karşı kaleler inşa etmek zorunda kaldı.17. yüzyılda ise ticaret gemilerinin ( özellikle Avrupa’ya altın götüren ) mola yeri oldu ve bu nedenden dolayı İngilizler adayı ele geçirdiler ancak 1762’de Amerika’daki Florida karşılığında İspanyollara geri verdiler. Ticaret diğer sömürgelere kayınca Küba’da tütün ve şeker endüstrisi kuruldu.18. ve 19. yüzyılda ucuz iş gücünü karşılamak amacıyla Afrika’dan köleler getirildi. “Criollo” olarak bilinen Küba’da doğup büyümüş İspanyollar, şeker kamışı çiftliklerinin sahipleri olmalarına rağmen yönetimde söz sahibi olamadılar. 1868’de kendisi çiftlik sahibi olmasına rağ- 42 men Carlos Manuel de Cespedes bağımsızlık bildirgesi yazarak kölelerini azalt dedi ve bağımsızlık bilincinin temelini attı. 1895 yılında Jose Marti bir sonraki ve en önemli başkaldırının liderliğini üstlendi. Küba’da hemen her şehirde heykelini görmek mümkündür. 19. yüzyıldan itibaren adanın stratejik önemi ve şeker endüstrisindeki yeri dolayısıyla ABD Küba’nın iç işlerine karışmaya başladı. 1950’lerde halkın %60’ının açlık sınırının altında olmasına rağmen milyonerleri birçok ülkeden fazlaydı. Adaya “denizaşı Las Vegas” deniyordu. 26 Temmuz 1953’te isyancılar Santiago de Cuba’daki Moncada Kışlası’na saldırı düzenliyorlar ancak başaramıyorlardı. Castro mahkemede “Tarih beni aklayacaktır” diye bir savunma yaptı ve böylece halkın ilgisini fazlası ile çekti. İki yıl hapiste kalan ve aftan yararlanıp hapisten çıkan Castro Meksika’ya geçti. Burada Che Guevara ile tanışıp, 81 gerilla ile beraber Granma adlı yatla Küba’ya çıktılar. Böylece 1 ocak 1959’da zaferi ilan edinceye kadar mücadele ettiler. Castro döneminde; araziler, fabrikalar, kamu kurumları kamulaştırıldı. Parasız eğitim ve sağlık hakları için kapsamlı programlar yürütüldü. Mutlak güç sahibi ve merkezileşmiş hükümet herkesi memnun etmedi. 1959-1962 yılları arası 200.000 Kübalı ülkeden ayrıldı. ABD şirketlerinin zarar etmesi nedeni www.geliboludernegi.com GEZİ VE KÜLTÜR ile ABD Castro’yu devirmek istedi ama başaramadı. Bu olaydan sonra 1980’lerin sonunda ticaretin çoğunu Rusya ile yaparak komünist olduğunu ilan etti. 1980’lerden sonra yavaş yavaş ekonomik açıdan yumuşamaya başladı. 2008 yılında Castro’nun hastalanması sonrası kardeşi Raul ülkenin devlet başkanı oldu. Che Guevara; Meksika’da Fidel Castro ile tanıştıktan 10 yıl boyunca sağ kolu olarak kalmıştır. 1965’te Küba’dan ayrılmış ve 1967’de Bolivya’da öldürülmüştür. Anıt mezarı Küba’da Santa Clara’dadır. Küba hakkındaki kısa bilgiden sonra gezimize geçelim. Herşeyden önce Küba denince aklı puro, şeker kamışından elde edilen rom içkisi ve müzik gelmektedir. Gezimiz başkent Havana’dan başladı. Yüzyıllardan beri devam eden gelenekte saat:21’de yapılan top atışı ile şehrin giriş çıkış kapıları ( 2 kapı var) kapatılıyormuş. Bu gelenek turistik gösteri olarak devam ediyor. İlk gördüğümüz bu gösteri idi. Ertesi gün ilk iş Atatürk büstünü gördük. Tarihi eski şehir merkezini gezdik. Unesco Dünya Mirası Listesi’ne alınan eski şehirde yıkıma pek rastlanmıyor. Restorasyon çalışmaları devam ediyor. Parlamento binası çevresi, Katedral Meydanı, Silahlar Meydanı vs. dolaştık. Devrim sonucu Havana’da kalmaya devam eden ünlü Amerikalı yazar Ernest Hemingway’in herzaman gittiği Floritida Barını ve kaldığı otel odasını ( müze olmuş) ve kaldığı evi ziyaret ettik. Modern Havana’yı gezdik. Dikkatimizi çeken insanların üst başının çok iyi olması ve her taraftan müzik seslerinin duyulmasıydı. Ertesi günü Pinar Del Rio şehrine gittik. Havana’nın batısında yer alan şehrin en göz alıcı www.facebook.com/geliboludernegi kısmı Vinales Vadisi’ndeki tütün tarlaları ve kireç taşı oluşumları idi. Ayrıca kayalıklar üzerine yapılan insan oluşumunu anlatan dev boyuttaki resim ilginçti. Ayrıca İndigo Mağara’larındaki tekne turu da hoştu. Ertesi günü Trinidad’a doğru hareket ettik. Yolda Montemar Milli Parkı’nda bulunan La Boca Timsah Çiftliği’ni ve Hazine Lagunu’nda tekne turu yaptık. Timsah eti ikram ettiler. Santa Clara’ya uğrayıp Che Guevara’nın anıt mezarını ziyaret ettik. Daha sonra Unesco Dünya Mirası olan Cienfuegos şehrine gittik. Güneyin incisi olarak bilinen şehir Fransız kolonistler tarafından kurulan tek şehirdir. Şehri gezdikten sonra Trinidad’a doğru devam ettik. Ertesi günü Küba’nın müze şehri olarak anılan Trinidad şehrini gezdik. İspanyol ve Karayip mimarisinin mükemmel uyumunu yansıtan şehir 1514’te kurulmuştur. Ertesi sabah Pilon’a doğru hareket ettik. Yolda ilk yerleşim yerlerinden biri olan Sancti Spiritus şehrini ziyaret ettikten sonra Dünya Mirası olan diğer şehir Camaguey’i gezdik. Daha sonra Fidel Castro ve arkadaşlarının devrimi başlatmak için çıktıkları sahilleri ziyaret ettik. Akşam Pilon’a vardık. Ertesi günü Bayamo şehrini ziyaret edip Santiago de Cuba’ya vardık. Santiago de Cuba Küba’nın ikinci en büyük şehridir. Kentte Afro-Küba geleneklerinin etkisi büyük. 1514’te kurulan şehir 1533’e kadar adanın başkenti olmuştur. “Kahraman Şehir” olarak anılan şehir 1950’lerde devrimci mücadeledeki rolü ile yeniden önem kazanmıştır. Castro burada Moncada Karargahına saldırmıştır. Şimdi müze ve okuldur. Castro 1 ocak 1959’da zaferini Santiago’nun ana meydanında ilan etmiştir. Şehri gezmek epey vakit almaktadır. Ertesi günü uçakla Havana’ya hareket ettik gezemediğimiz yerleri gezip, akşam “eski arabalara” binerek meşhur Tropicana Show ‘a gittik. Show görülmeye değerdi. Ertesi günü Küba’ya veda ettik. 43 ARAŞTIRMA Dernekten haberler Gelibolu Derneği Avustralya’nın Yeni Ankara Büyükelçisine Hoş Geldiniz Ziyaretinde Bulundu G elibolu Derneği yönetimi, Bşk. Yrd. Prof. Dr. Ümit Bağrıaçık, Yazman Günseli Başel, Gelibolu Rüzgarı Dergisi Editörü E. Tuğg. Celalettin Kalkan ve 100 ncü yıl etkinlikleri koordinatörü E. Tuğg. Haldun Solmaztürk ile birlikte geçtiğimiz cuma günü Avustralya›nın yeni Ankara Büyükelçisi James Larsen›i makamında ziyaret ederek hoş geldiniz dedi. Dernek Bşk Süleyman Taş’ın G yurtdışında bulunaması nedeniyle katılamadığı ziyarette, Gelibolu Derneği›nin faaliyetleri Büyükelçiye anlatıldı. Büyükelçi Larsen›de şahsımızda bütün Gelibolululara selam ve saygılarını iletti. Gelibolu Derneğinin faaliyetlerinde destek olacaklarını ve ilgi ile takip edeceklerini belirtti. Büyükelçiye Dernekçe hoşgeldin şildi takdim edildi. Ayrıca yöresel balık konservemiz ve Zafer peynir helvası hediye edildi. Ankaradaki Geliboluluları Topladık elibolu Derneği Ankara’daki Geliboluluları bir araya getirerek bu gruptan sinerji yaratmaya çalışıyor. 1 Nisan salı günü, Dernek Yönetim Kurulu Üyesi Emin Erdoğan tarafından Kentpark AVM de düzenlene öğle tanışma yemeğine Gelibolulu çalışan gençlerimizden bir grubu katıldı. Katılanlar,H. Cüneyt Eroğlu,Çağrı BALKAN, Serhat Köseoğlu, Mustafa Yılmaz, Figen Sarıtaş, Orhan Gürel,Işılay Işıktaş Sava, Koray Onay,Aziz Eroğlu ve Gözde Acar Aşar olup ilk kez biraraya geldiler. Yemeğe Dernek Ynt. Krl Üyesi Mehmet Küçükyelkenci ile Genel SekreterGünseli Başel de katıldı. Gelibolu Derneği Ankarada Çanakkale Zaferi Etkinliği Düzenledi 9 9 ncı yılını kutladığımız Çanakkale Zaferi için bütün ülkede olduğu gibi Ankara’da yaşayan Geliboluluların kurduğu Gelibolu Derneği Başkent Ankara’da bir etkinlik düzenledi.Etkinlikte hem- 44 şehrimiz Prof Dr. Türkaya Ataöv Ermeni meselesini anlatırken Prof Dr. Seçil Karal Akgünve E. Tuğg. Haldun Solmaztürk 1915 Osmanlı coğrafyasında gelişen olayları Çanakkale Zaferi ile birlikte değerlendirdiler. www.geliboludernegi.com ARAŞTIRMA Dursun Paşaya Hoşgeldiniz Yemeği G elibolu Derneği Yönetim Kurulu, Onursal Üyesi E. Korg Dursun Bak’ın SANKO daki görevinden ayrılıp Ankara’ya yerleşmesi nedeniyle 03 Mayıs Pazar günü Hacettepe Üniversitesi Sosyal Tesislerinde kendisine hoş geldiniz Brunch verdi. Bruncha yine Onursal üyelerden E.Vali Orhan KIRLI, E. Gnr. Celalettin Kalkan, Günseli Başel, Ümit Bağrıaçık, Emin Erdoğan ve Dernek Bşk Süleyman Taş eşleri ile birlikte katıldı. 18 Mart Günü Derneğimiz Atamızın Huzuruna Çıktı G elibolu Derneği olarak bu yıl ilk defa Anıtkabir’de Atamızın mozelesine çelenk koyduk. Çok gurulandık Mehmetçik Vakfı Genel Müdürlüğünü Ziyaret Ettik www.facebook.com/geliboludernegi 45 DERNEK VE YAŞAM AVUSTRALYA BÜYÜKELÇİLİĞİNDEN JEST Ç anakkale Zaferinin önümüzdeki yıl kutlanacak olan 100 ncü yıl etkinliklerine odaklanan Gelibolu Derneği’ne Avustralya Büyükelçiliği’nden zarif bir jest yapıldı. Büyükelçilik Gazi İşleri Bakanlığı Müsteşarı Matt McKeon, Dernek Başkanı Süleyman TAŞ ‘a Anzak Günü için her sene özel olarak üretilen bir mont takdim etti. Montla birlikte gönderdiği mektupta, Derneğin bu güne kadar sürekli göstermiş olduğu desteğe minnetlerini ifade etti.Müsteşar mektubunda ‹›Umarım bu montu giydiğinizde dostluğumuzu ve işbirliğimizi hatırlarsınız. Özellikle Çanakkale Savaşlarının 100 ncü yıldönümünün yaklaştığı bu zamanlarda, ileride de sizinle ve ekibinizle çalışmak bizleri mutlu edecektir’’ dedi ÇİĞDEM İLE DERYA DÜNYA EVİNE GİRDİ Yönetim Kurulu üyemiz Mehmet Küçükyelkenci, 24.Mayıs.2014 günü, Ankara’da yapılan düğün ile oğlunu evlendirdi. Çiğdem ve Derya’ya bir ömür boyu mutluluklar dileriz. 46 www.geliboludernegi.com ARAŞTIRMA HAYIRLI OLSUN Geliboluyu bir 5 yıl daha yönetecek Belediye Başkanı Mustafa Özacar ve Belediye Meclis üyelerine hayırlı olsun. dondurmacı yarım sayfa_Layout 1 02.06.2013 21:46 Page 1 Emlakta 40 Yıllık Tecrübe ve Güven... dondurmacı yarım sayfa_Layout 1 02.06.2013 21:46 Page 1 DONDURMACILAR EMLAK Emlakta 40 Yıllık Tecrübe ve Güven... DONDURMACILAR EMLAK GELİBOLU VE ÇEVRESİNDE SAHİL ARSALARI, - ÇİFTLİKARAZİLERİ ARAZİLERİ GELİBOLU VE ÇEVRESİNDE SAHİL ARSALARI, - ÇİFTLİK ŞEHİR İÇİNDE KAT KARŞILIĞI ARSALAR SATILIK İŞ YERİ VE LÜKS DAİRELER KOOPERATİF YERLERİ - VİLLALAR ŞEHİR İÇİNDE KAT KARŞILIĞI ARSALAR - SATILIK İŞ YERİ VE LÜKS DAİRELER SAROZ KÖRFEZİ -MARMARA DENİZİ - GÜNEYLİ-BOLAYIR-KORUKÖY-KAVAK-EVREŞE -ADİLHAN - SÜTLÜCE- BURHANLI-ILGARDERE-DEMİRTEPE-CENNETKOYDA GELİBOLU VE ÇEVRESİNDE SAHİL ARSALARI, - ÇİFTLİK ARAZİLERİ KOOPERATİF YERLERİ - VİLLALAR İMARLI ARSALAR - TARLALAR - YAZLIKLAR. ŞEHİR İÇİNDE KATDENİZİ KARŞILIĞI ARSALAR - SATILIK İŞ YERİ VE-ADİLHAN LÜKS DAİRELER - KOOPERATİF YERLERİ - VİLLALAR SAROZ KÖRFEZİ -MARMARA - GÜNEYLİ-BOLAYIR-KORUKÖY-KAVAK-EVREŞE - SÜTLÜCE- BURHANLI-ILGARDERE-DEMİRTEPE-CENNETKOY’DA SAROZ KÖRFEZİ -MARMARA DENİZİ - GÜNEYLİ-BOLAYIR-KORUKÖY-KAVAK-EVREŞE -ADİLHAN - SÜTLÜCE- BURHANLI-ILGARDERE-DEMİRTEPE-CENNETKOYDA İMARLI İMARLI ARSALAR - TARLALAR - YAZLIKLAR. ARSALAR - TARLALAR - YAZLIKLAR. Burhan DONDURMACI 0535-985 37 96 Burhan DONDURMACI 37 96 40 YILDIR 0535-985 DEĞİŞMEYEN ADRESİNİZ Polis KarakoluADRESİNİZ Yanı No. 6 40 YILDIREski DEĞİŞMEYEN GELİBOLU ÇANAKKALE Eski Polis Karakolu- Yanı No. 6 TEL:GELİBOLU 0286.5661834 FAX: 0286. 5661319 - ÇANAKKALE www.dondurmacilaremlak.com TEL: 0286.5661834 FAX: 0286. 5661319 www.dondurmacilaremlak.com 47 ARAŞTIRMA İNŞAAT EMLAK SANAYİİ TİCARET LTD. ŞTİ. GÖNCER AYALP MÜHENDİSLİK LTD. ŞTİ. Bahçe Düzenleme - İSTANBUL Restorasyon Çalışmaları Gelibolu - ÇANAKKALE Swiss Otel - ANKARA Abdi İpekçi Spor Salonu-İSTANBUL İELEV 125. YIL İ. Ö. Okulu - İSTANBUL Yeni Galata Köprüsü - İSTANBUL LEVENT Mahallesi Karanfil Caddesi Bambu Sokak No: 5 34330 Levent - Beşiktaş / İSTANBUL E-Posta : [email protected] E-Posta : [email protected] 48 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramımızın ulusumuza kutlu olsun Tel : (0212) 269 08 15 - 16 (0212) 268 72 83 Faks: (0212) 270 51 77 Cep : (0533) 448 68 71 (0533) 813 10 36 www.geliboludernegi.com
© Copyright 2024 Paperzz