Kitabı PDF olarak görüntülemek için buraya tıklayınız

SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ
FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ
Yayın No: 1
TÜRKLER - ERMENİLER
VE
AVRUPA
1 - Les Turcs et La Question D ’Armenie
2 - L’Angleterre et Les Armeniens (1839-1904)
Çeviren ve Yayına Hazırlayan
Prof. Dr. Bayram KODAMAN
ANKARA - 1994
© Süleyman Demirel Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, 1994.
ISBN
: 975 - 7929 - 00 - X
Dizgi ve Baskı : Şafak Matbaacılık Basım-Yaym San. Tic. Ltd. Şti.
Necatibey Cad. Hanımeli Sok. No: 28/28, Sıhhiye/ANKARA.
Baskı Tarihi : M art 1994
Baskı Adedi : 1.000
İÇİNDEKİLER
Sunuş-Presentation........................................................................................ V
Önsöz-Preface.............................................................................................. XIII
Birinci Kitap
A - TÜRKLER VE ERMENİSTAN MESELESİ
İkinci Kitap
B - İNGİLTERE YE ERMENİLER (1839 - 1904)
I. Giriş .................................................................................................................
15
II. Tanzimat, Fransız Katolikliği, İngiliz Protestanlığı ve Ermeni Anayasası 18
III. Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması ve Kıbrıs Sözleşmesi............................ 25
IV. Berlin Antlaşması, Düyûn-i Umumiye Müessesesi ve Patrik Nerses ......... 27
V. Doğu Anadolu’ya Müfettişler T a y in i......................................... ..................30
VI. Patrik Vehabedyan ve Aşıkyan; Mısır’la İlgili Sözleşmenin Başarısızlığı .. 33
VII. İngiltere Elçisi Philippe Curry, Patrik Matheos İzmirliyan ve 18 Eylül
1895 Reform L âhiyası..................................................................................... 38
VIII. Patrik Vekili Arşövek Bartholomeos ve Düvel-i Muazzama Elçileri Tara­
fından Önerilen Modus Vivendi (Geçici Uzlaşma) .......................................44
IX. 1897 Türk-Yunan Savaşı, İngiliz Elçisi Philippe Curry’nin Gidişi, İngiliz
Politikasında Değişme ve 1904 Reval Görüşm esi......................................... 46
X. S o n u ç ............................................................................................................. 49
XI.
İ n d e k s .......................................................................................................... 51
III
S UNUŞ
Kafkasya, İran, Irak, Doğu Anadolu, kısmen Kuzey Suriye ile Güneydoğu
Anadolu gibi yerlerde dağınık halde yaşayan Ermeniler, İran, Bizans ve Arap müca­
delesi içinde ençok zarar gören toplumlardan biri olmuşlardır. Genellikle Bölgeye
hakim olan devletlere tabî olarak yaşayan Ermeniler zaman zaman bağımsızlıkları
için mücadele etmiş olmalarına rağmen, bölgenin siyasi ve stratejik önemi ve kuv­
vetli devletlerin devamlı geçit ve mücadele sahası olması nedeniyle birleşmek, bir
bölgede toplu olarak yerleşmek, devamlı ve bağımsız bir devlet ve millet olma imka­
nını bulamamışlardır. Bu nedenler, Ermeniler’in zaman zaman batıya doğru küçük
gruplar halinde göç etmelerine ve yayılmalarına sebep olmuştur. Bu nedenlerden do­
layı, Osmanlılar devrinde İmparatorluğun hemen hemen her vilâyetinde az veya çok
Ermeni azınlığa rastlanmakta idi.
Selçuklu Türkleri, XI. yüzyılda Doğu Anadolu’ya hakim olmadan önce, bu
bölge halkının büyük bir kısmı (Ermeniler dahil) büyük arazi sahiplerinin himaye­
sinde adeta bir köle hayatı yaşıyorlardı..
Bölgeye hakim olan Bizans İmparatorluğunun bunu düzeltecek tesiri ve kud­
reti de yoktu. Bu yüzden, yöredeki halk kendilerine vergiden başka bir mükellefiyet
yüklemeden; din, eğitim ve mezheplerine karışmayan Selçuklu Türkleri ’ni bir kur­
tarıcı olarak görmüşlerdir.
Ermeniler’in; muhtelif devletlerin baskılarından kurtulmaları; bağımsız bir
devlet olarak değilse bile, din ve eğitim haklarına saygılı, bağımsız ve kuvvetli bir
devletin içinde ve o devletin öz halkı gibi aynı haklara ve imkanlara sahip olarak ba­
rış ve güven içinde yaşama imkan ve fırsatını bulmaları, Selçuklular devrinde başla­
mış ve Osmanlı İmparatorluğu döneminde devam etmiştir.
Ermeniler’in Osmanlılar ile ilk münasebetleri Batı bölgesinde başlamıştır.
Osman Gazi, 1324 yılında Bursa’yı devlet merkezi yaptıktan sonra, Kütahya’da bu­
lunan Ruhani Reisliği Bursa’ya nakletmiştir.
İstanbul 1453 yılında Türkler’in eline geçince, Fatih Sultan Mehmet, hiçbir
tazyik ve zorlama olmamasına rağmen, sırf devletin baş prensibi olan ve asırlarca
tatbik edilen din ve vicdan hürriyetinin yanı sıra cemaat olma hakkını, harpten
V
yenik çıkarı Rumlar’a vermiştir. Fatih Sultan Mehmet, aynı hakkı Ermeniler’e de
vermekte gecikmemiştir.
Fatih Anadolu’nun muhtelif yerlerinde zayıf ve aciz bir azınlık halinde, yal­
nız tabî oldukları derebeylerinin değil, mezhep çatışması yönünden diğer Hıristiyanlar’ın da devamlı baskısı altında yaşayan Ermeniler için bir patrikhane tesis etmiş ve
Bursa’daki Ermeni Patriği Ovakim ’i İstanbul’a getirerek Ermeniler’in din bakımın­
dan yönetimini bu patrikhaneye vermiştir.
Tarihlerinde hiçbir devletten ve hükümdardan görmedikleri bu ilgi, Ermeni­
ler’i Osmanlı Devleti’ne ve Türk Milleti’ne samimi olarak bağlamıştır. Bütün bu
nedenlerden dolayı da, muhtelifyerlerden İstanbul’a göçen Ermeniler bu güzel şehirde
dünyanın en müreffeh cemaatlerinden biri haline gelmişlerdir.
Ermeniler’e Osmanlı Devlet yönetiminde de önemli görevler verilmiş ve muh­
telif kademelere yükselmiş Ermeni asıllı bakanların, paşaların, müsteşarların, elçi­
lerin, milletvekillerinin, müdür ve memurların isimlerine rastlanmıştır.
Vereceğimiz bir kaç örneğin, Osmanlı idaresinin Ermeniler’e ne kadar güven
duyduğunu göstereceği kanısındayız. Örneğin; Agop Kazazyan Paşa, Mareşal Gara­
bet Artin Davut Paşa, Andon Tıngır Yaver Paşa, Oskan Mardıkyan, Bedros Hallacyan, Krikor Sinopyan, Krikor Agaton, Gabriel Noradukyan, Mikael Portakalyan
Paşa, Sakız Ohannes Paşa Bakanlık; Garabet Artin Davut Paşa, Dikran Aleksanyan
Yetvart Zohrap, Hovsep Mısakyan, Mareşal Ohannes Kuyumcuyan Paşa, Dikran
Tinger, Mihran Kavafyan, Hrant Düz, Ohannes Magakyan, Hovsep Azaryan, Serkis Balyan, Dikran Hünkarbegendiyan, Miyas Yerom, Mıgırdıç Eremyan, Ohannes
Nafilyan, Hrant Noradukyan, Ersen Auyan, Manuk Azaryan, Puzant Manas, Rupen Manos Elçi ve Konsolos; Ohannes Sakız Paşa, Artin Dadyan Paşa, Harutyan
Dadyan Paşa, Azaryan Müsteşarlık; Ohannes Allahverdi, Sebuh Maksudyan, Rupen
Yazıcıyan, Sahak Yavrumyan, Manuk Karıcıyan, Mihael Altıntop, Agop Şahinyan,
Taniyel Karaciyan, Krikor Zohrap, Bedros Hallacyan, Agop Babikyan, Artin Bozgerenyan, Dr. Nazaret Dagavaryan, Istepan Ispartalıyan, Hamparsum Boyacıyan,
Karakin Pastırmacıyan, Vahan Papazyan, Istepan Çıracıyan, Agop Hırlakyan, Ka­
rabet Tomanyan, Milletvekilliği gibi görevlerde bulunmuşlardır.
Ermeniler ve diğer Hıristiyanlar ile İmparatorluğun Müslüman unsurları ara­
sındaki tek istisna veya fark askerlik hizmetlerinden m uaf tutulmalarıydı. Uzun süre
haiz oldukları bu muafiyet yüzünden Türkler pek sık olarak savaşlarda nüfus yönün­
den ve ekonomik açıdan kayıp verirken, Ermeniler ve diğer azınlıklar İmparatorlu­
ğun ticarî ve İktisadî hayatına hakim olmuşlardır. Nüfusları artmış, köklü ve devamlı
iş yapma imkanını bulmuşlardı.
VI
Ermeniler, altıyüz sene Türkler ile beraber Osmanlı İmparatorluğu bünye­
sinde hiçbir haktan mahrum olmadan yaşamışlardır. 19. yüzyılın sonlarına doğru,
dış etkenlerin tesiriyle bir kısım Ermeni devlete karşı isyan ettirilmiş ve bu isyanlar
20. yüzyılın başlarına kadar sürdürülmüştür. I. Dünya harbine sokulan ve çeşitli
cephelerde savaşmak zorunda bırakılan Hükümet; bu isyanları ve kargaşalığı önlemek
için 11 Nisan 1915 tarihine kadar yalnız mahalli ve mevzii tedbirler almakla iktifa et­
miş, fakat, dış etkenlerin tesirinde kalan ve macera heveslisi bir grup Ermeni’nin iki
kardeş milleti birbirine düşman etmek için günahsız insanları öldürmeleri ve isyan­
lara devam etmeleri üzerine; Ermeni Patriği ve Ermeni Mebuslarına, ordu vatan
müdafasıyla meşgul iken, isyanlara ve kışkırtmalara devam olunduğu takdirde şid­
detli tedbirler alınacağını bildirmiştir.
Bu ihtarlara rağmen, kışkırtmalara ve isyanlara daha da hız verilmiştir. Hü­
kümet de bu durum karşısında, çeşitli cephelerde çarpışan ordularının cephe gerisi
emniyetini ve iç kargaşalığı önlemek maksadı ile 27 Mayıs 1915 tarihinde “Tehcir
Kanununu” çıkararak Ermeniler’i geçici bir süre için ülkenin başka yerlerine gön­
dermeyi planlamış ve bunu yaparken de en insancıl tedbirleri dahi ihmal etmemiştir.
Şöyle ki; aile reisleri asker olan veya bakacak kimseleri bulunmayan, kadın, ihtiyar,
hasta ve çocuklar tehcire tabi tutulmamışlardır. Tehcire tabi tutulanlar da; en yakın
demiryolu istasyonuna götürülerek oradan gidecekleri yere trenle sevkedilmişlerdir.
Hastaların her gün doktor tarafından muayene edilmeleri, geride bıraktıkları mal­
ların harp sonunda geri döndüklerinde kendilerine teslim edilmek üzere muhafazası
hususunda ilgililere talimat verilmiştir. Bu talimatın uygulanmasında ihmali görü­
lenlerin sorumlu tutulacağı da ayrıca belirtilmiştir. Nakil esnasında ihmali görülen­
lerde bilahare en ağır cezalara çarptırılmıştır.
Bugün ise macera peşinde koşan Ermeni siyasi partileri ve Ermeni terör ör­
gütleri, vatanlarından uzaklaştırıldıklarını, Jenoside tabi tutulduklarını ve Türkiye’­
de yaşayan Ermeniler’e baskı yapıldığını öne sürmekte ve beynelmilel kuruluşlarca
Türkiye’nin cezalandırılması gerektiği fikrini savunmaktadırlar.
Ayrıca bir dönem, militan kadro oluşturarak girişilen sabotaj ve Dışişleri men­
suplarımıza karşı sürdürülen eylemleri ile tarih tekerrür ettirilmek istenmiştir. Bu
eylemlerin yanı sıra Türkiye’de yaşayan Ermeniler’e de baskı yapıldığı iddiası ile
Türkiye uluslararası platformda güç durumda bırakılmak istenmektedir. Bu iddiala­
ra rağmen, Türkiye’de yaşayan Ermeniler; Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün imkan
ve nimetlerinden Türk vatandaşları olarak faydalandıklarını basın aracılığıyla dün­
ya kamuoyuna duyurmaktadırlar. Bu duyurular okunduğunda gerçeklerin ne derece
değiştirildiği ve dünya kamuoyunun nasıl yanıltılmak istendiği, Türkler’in geçmiş
dönemlerde olduğu gibi bugün de ekonomik, sosyal ve kültürel haklara ne kadar
saygılı olduğu görülecektir.
VII
Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı sayın Prof.
Dr. Bayram KODAMAN tarafından titiz bir çalışma ile Türkçe’ye çevrilmiş olan
elinizdeki kitapta yer alan hususlar, Osmanlı Tarihi’nin belirli bir dönemini aydın­
lattığı gibi, sun ’î olarak çıkarılan Ermeni Meselesi ile sözde katliamlar konularında
Osmanlı Devleti’nin haklılığını göstermesi bakımında da önem arzetmektedir.
Türk Devletinin batılı büyük devletler tarafından Hıristiyan unsurlar kulla­
nılarak nasıl yok edilmek istenildiğine şahit olunan olaylar ve kitapta yer alan konu­
lar birbirini tamamlar mahiyettedir. Bu sebeplerle, yapılan çalışma “devletlerarası
ilişkiler tarihi” yönünden de ışık tutmaktadır.
Akicı bir üslûpla eseri bizlere kazandıran sayın Bayram KODAM AN’a en
içten teşekkürlerimi sunarım.
Prof. Dr. Haşan GÜRBÜZ
Rektör
VIII
PRESENTA TION
Les Armeniens disperses dans la Caucasie, l’Iran, l’Irak, l’Anatolie de l’Est
et partiellement dans la Syrie du Nord et l’Anatolie de l ’Est ont ete l’une des societes
les plus frappees du conflit entre les Iraniens, les Byzantiens et les Arabes. Ils ont
vecu generalement sous la souverainete des Etats qui dominaient dans la region oü
ils etaient etablis.
Malgre les efforts qu’ils ont deployes de temps en tempspour acquerir l ’independance, ils n ’ont pas eu lapossibilite de se reunir, de s ’etablir dans une region fixe; d ’etre un Etat et une nation independante du fait qu’ils se trouvaient dans une
region importante du point de vue politique et strategique, lieu permanent de passage et de conflit des Etatspuissants. Les inconvenients de cette region ont amene les
Armeniens â se disperser vers l ’Occident parpetits groupes. A u cours de ces exodes,
une partie des Armeniens s ’est etablie dans les territoires de l’Empire
Ottoman et par la süite, on a pu rencontrer dans chaque ville de l’Empire, des minörites armeniennes par petit ou grand nombre.
Avant la domination des Turcs seldjoukides sur l’Anatolie de l ’Est au XI.
siecle, la majorite de la population de cette region (les Armeniens y compris) etait
quasiment traitee en esclaves par des grands proprietaires.
Quant â l ’Empire byzantin qui dominait sur la region, il n ’etantpas en mesure d ’ameliorer les conditions de vie de la population armenienne. Pour cette raisonlâ, la population de la region a considere comme ses sauveteurs, les Turcs seldjouki­
des qui ne les a oblige â rien d ’autre que de pay er des impöts. De plus, cette popula­
tion etait extremement libre en matiere de religion, d ’education et de secte. C’est
sous le regne des Seldjoukides que les Armeniens ont obtenu pour la premiere fois,
la possibilite de vivre sans aucejne pression exercee par divers Etats. Ils n ’ont pas pu
fonder un Etat independant, mais ils ont eu la possibilite de mener une vie comparable â celle des citoyens de l ’Etat seldjoukide. Ils ont pu beneficier aussi des memes
droits â l’epoque des Ottomans.
Les premiers contacts entre les Armeniens et les Ottomans ont ete etablis
dans la region de l ’Ouest. Apres la proclamation de Bursa en 1324 comme capitale
de l’Etat par Osman Gazi, l ’Archeveche armenien â Kütahya fu t transfere â Bursa.
IX
A la süite de la conquete d ’Istanbul en 1453 par les Turcs, Fatih Sultan Meh­
met a accorde aux Grecs vaincus, le droit de constituer une communaute, en plus du
droit de jouir de liberte de religion et de consciencepour la seule raison que c ’etait le
principe fondamental de l ’Etat applique depuisplusieurs siecles. Fatih Sultan Meh­
met (Mahommet le Conquerant) ne s ’est pas tarde non plus â octroyer les memes
droits aux Armeniens.
D ’autre part, Fatih a etabli un patriarcat pour Armeniens ayant vecu jusque
la en tant que minorite faible et impuissante sous la pression continue exercee non
seulement par des seigneurs feodaux auxquels ils etaient soumis, mais aussi par les
autres chretiens de sectes differents; par la süite, il a fait venir Ovakim, patriarche
armenien de Bursa â İstanbul et il a charge un patriarcat, de l’orientation religieuse
des Armeniens.
Les Armeniens qui n’avaient jamais connu un rapprochement semblable dans
leurs histoire se sont attaches sincerement a l’Etat ottoman et â la nation turque.
Ainsi les Armeniens venus de toutes parts et emigres a İstanbul, ville somptueuse,
ont pu faire partie de l’une des communautes les plus aisees du monde ottoman.
Les Armeniens ont ete nomme â des postes importantes meme dans
l’administration de l’Etat ottoman et ils ont pu devenir ministre, general, soussecretaire d ’Etat, ambassadeur, delegue, directeur et fonctionnaire.
Nous estimons que ces noms cites ci-dessous pourront vous donner une idee
sur la confiance inspiree par les Armeniens au gouvernement ottoman. Les ministres
d ’origine armenienne Agop Kazazyan Pacha, Garabet Artin Davut Pacha, Andon
Tıngır Yaver, Oskan Mardıkyan, Berdos Hallacyan, Krikor Sinopyan, Krikor Agaton,
Gabriel Noradukyan, Mikael Portakalyan Pacha, Sakız Ohannes Pacha; les conculs
et les ambassadeurs d ’origine armenienne: Garabet Artin Davut Pacha, Dikran Aleks
anyan, Yetvart Zohrab, Hovsep Mısakyan, Ohannes Kuyumcuyan Pacha, Dikran
Tinger, Mihran Kavafyan, Hrant Düz, Ohannes Magakyan, Hovsep Azaryan, Serkis
Balyan, Dikran Hünkarbegendiyan, Miyas Yerom, Mıgırdıç Eremyan, Ohannes Nafilyan, Hrant Noradukyan, Ersen Auyan, Manuk Azaryan, Puzant Manas, Rupen
Manos; les sous secretaire d ’Etat d ’origine armenienne: Ohannes Sakız Pacha, Artin
Dadyan Pacha, Harudyan Dadyan Pacha, Azaryan; les deputes d ’origine armenienne:
Ohannes Allahverdi, Sebuh Maksudyan, Rupen Yazıcıyan, Zahak Yavrumyan, Manuk
Karıcıyan, Mihael Altıntop, Agop Şahinyan, Taniel Karaciyan, Krikor Zohrop,
Bedros Hallacyan, Agop Babikyan, Artin Bozgerenyan, Dr. Nazaret Dagavaryan,
Istepan Ispartaliyan, Hamparsum Boyacıyan, Karakin Pastırmaayan, Vahan Papazyan, îstepan Çıracıyan, Agop Hırlakyan, Karabet Tomanyan.
X
Mais iy y avait une seule difference entre les Armeniens, les autres chretiens
et les musulmans de l ’Empire. Les Ermeniens et les autres chretiens etaient dispenses
du service militaire. Tandis que les Turcs eprouvaient despertes elevees du point de
vue de la demographie et de l’economie pendant les guerres, les Armeniens et les
autres minorites ont domine sur la vie commerciale et economique de l’Empire.
Leur population a augmente et ils ont pu trouver des emplois durables et sûrs.
Les Armeniens ont vecu pendant six cents annees au sein de l’empire ottoman
sans aucune discrimination. Mais vers la fin du XIX. siecle, une partie des Arme­
niens incitespar les Etats etrangers s ’est insurgee contre l ’Etat Ottoman et ces insurrections ont continue jusqu’au debut du X X em e siecle. Le Gouvernement ottoman
etant ollige d ’entrer dans la Premiere Guerre mondiale et de combattre sur divers
fronts s ’est contente jusqu’au 11 Avril 1915 de prendre des mesures locales afin
d ’empecher les revoltes interieures. Mais, ce groupe d ’Armeniens aventuriers qui se
trouvait sous l’influence exterieure n ’a pas ces se de tuer les gens innocents et de
s ’insurger contre l’Etat pour rompre les relations entre les deux nations amies. Sur
cela, le gouvernement a dû communiquer au patriarche et aux deputes armeniens
que si ces insurrections et ces provocatins ne prendraient pas fin, on allait necourir
aux mesures plus efficaces.
Malgre ces avertissements, lesprovocations et les insurrections se sont accelerees.
Dans ces conditions, le gouvernement avait ete contraint d ’adopter la 27Mai 1915,
“la loi de deportation”, afin d ’assurer la securite dans la region, derriere du front
des armees qui combattaient sur divers fronts et d ’empecher les conflits internes.
Conformement â cette loi, les Armeniens ont ete installesprovisoirement dans differents
regions du pays dans le respect le plus strict de droit de l ’homme. Par exemple: les
femmes, les vieillards, les malades et les enfants n ’ayantpas deproches quipourraient
s ’occuper de ces gens-la, n ’ont pas ete deportes. Quant a ceux qui avaint ete deportes,
ils ont ete amenes aux stations les plus proches de leurs maisons et embarques dans
les trains. On a donne les instructions necessaires aux personnes concernees pour
que les malades soient examines chague jour par les medecins et que leurs biens
mobiliers et immobiliers soient proteges jusqu’â leur retour. Ceux qui negligeraient
les procedures de deportation au mepris des instructions, seraient chaties severement.
De nos jours, les partis politiques et les organisation terroristes armeniens
aventurierspretendent qu ’ils ont ete eloignes de leurpatrie et qu ’ils ont subi un genocide.
ils ajoutent que les Armeniens etablis actuellement en Turquie sont opprimes et
defendent l’idee selon laquelle la Turquie devrait etre condamnee par les institutions
internationales.
D ’autre part, pendant un certain temps on a essaye de faire ressouvenir le
passe en constituant des cadres militants qui s ’etaient livres â des sabotages et a des
XI
actions terroristes contre nos representations â l’etranger. A part ces actions, on veut
mettre la Turquie dans une situation difficile sur le plan International en pretendant
que les Armeniens en Turquie sont opprimes. Contrairement â ces allegations, les
Armeniens etablis en Turquie se servent de la presse pour signaler â l’opinion publique
mondiale qu ’ils jouissent des memes droits que les autres en tant que citoyens turcs.
Ces declarations montrent tres bien â quelpoint les realites ont ete falsifiees et â quel
point on essaie de tromper l’opinion publique. Les Turcs sont toujours fideles au
respect des droits economiques, sociaux et culturels.
Les exlications historigues faites dans ce livre â votre main, traduit minutie
usement en turc par la Prof. Dr. Bayram Kodaman, Doyen de la Faculte des sciences
et des lettres de l ’Universite Süleyman Demirel, sont tres importantes du fait qu’elleş
clarifient unepartie de l’histoire ottomane et exposent la verite toute nue concernant
la cause fictive armenienne et lesdits assassinats.
Les actions temoignant les efforts deployes par les puissances occidentales
qui se sont servis des sujets chretiens et les explications ayant lieu dans cet ouvrage se
completent les unes et les autres. A cet egard, ce travail expose aussi aux yeux de
tous " l’histoire des relations entre les Etats”.
Je saisis cette occasion pour remercier sincerement M. Bayram Kodaman de
nous presenter cet ouvrage ecrit avec un style courant.
Prof. Dr. Haşan GÜRBÜZ
Recteur
XII
ÖNSÖZ
Osmanlı İmparatorluğu’nun son Cumhuriyetin ilk dönemlerinde önemli rol­
ler oynamış siyaset ve devlet adamlarından biri olan Dr. Rıza N ur’un Sinop’ta kendi
adına bir vakıf kurarak servetini vakf ettiği, bu arada yine kendi adına bir de kütüp­
hane (Dr. Rıza Nur Kütüphanesi) tesis ederek bütün kitaplarını da oraya devr ettiği
malûmdur. 1985-1992 yılları arasında Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim
Fakültesi Dekanlığı görevini ifa ederken yaz aylarında Sinop’a giderek Dr. Rıza
Nur’un kütüphaneye bıraktığı, özellikle Fransızca, eski ve yeni harflerle yazılmış
Türkçe kitap, broşür, dergi gibi yayınları okumayı, incelemeyi ihmal etmiyorduk.
Bu araştırmalarım esnasında Ermeni Meselesi hakkında yazılmış Fransızca iki kü­
çük eser dikkatimizi çekti. Okumak ve istifade etmek maksadıyla bu iki küçük ese­
rin fotokopisini alarak kendi kütüphanemize kazandırmıştık. Ancak daha sonra her
iki eseri okuyup incelediğimizde Ermeni Meselesi ile ilgili mühim bilgileri ihtiva etti­
ğini gördük. Yakın tarihimizi ve halen Türk kamuoyunu ilgilendiren Ermeni Meselesi’ne ait bu bilgilerin gizli kalmasına gönlümüz razı olmadı. Bunun üzerine her iki
kitabı da Türkçe’ye tercüme ederek okuyuculara ulaştırmaya karar verdik.
Adı geçen kitaplardan ilki, Les Turcs et la Question d ’ Armenie (Türkler ve
Ermenistan Meselesi) başlığı adı altında, Kara Şemsi müstear adı ile merhum diplo­
mat ve tarihçi Reşit Saffet Atabinen tarafından ondört sayfa olarak yazılmış ve
1918’de Cenevre’de yayınlanmıştır. Bu eser yazarından dolayı önem kazanmakta­
dır. O dönemde, Türk-Ermeni dostluğunun devamında her iki milletin de menfaati
olduğunu samimiyetle savunan R.S. Atabinen, konuya tarafsız bir gözle bakmaya
çalışmıştır. Bu gayretini kitapta görmek mümkündür.
İkinci kitap ise L ’Angleterre et Les Armeniens, 1839-1904 (İngiltere ve Erme­
niler) adı altında yine 1918’de Hollanda’nın S-Gravenhage şehrinde M. Van Der
Beek’s Hofboekhandel yayınevi tarafından basılmıştır. Kırksekiz sayfa olan bu ese­
rin maalesef yazarını tesbit etmek mümkün olmamıştır. Bununla birlikte titizlikle ve
ilmi endişelerle yazılmış fevkalade muhtevalı bir araştırma özelliğine sahiptir. Erme­
ni Meselesi’nde bilinmeyen ve üzerinde pek durulmayan hususlara temas etmesi ba­
kımından oldukça önem arz etmektedir.
Netice itibariyle, bu iki küçük eseri tercüme ederek Türk aydınlarına ulaştır­
makla önemli bir görevi yerine getirebildiysek ve bir boşluğu doldurabildiysek ken­
dimizi mutlu sayarız.
1 Ocak 1993 - SAMSUN
Prof. Dr. Bayram KODAMAN
XIII
PREFACE
On sait que le Dr. Rıza Nur, l’un des hommes politiques et d ’Etat qui avaient
joue des röles importants â l’epoque oü l’Empire ottoman etait en train de s’effondrer
et la Republique allait se mettre au jour, avait institue une fondation pieuse portant
son nom â Sinop, â laquelle il avait fait donnation entiere de son bien et avait etabli
une bibliotheque portant aussi son nom (la Bibliotheque de Dr. Rıza Nur) â laquelle
il avait fait don de tous ses livres. Au cours de mon sejour â Samsun en tant que
Doyen de la Faculte d ’Education de l’Universite Ondokuz Mayıs, nous allions pen­
dant les mois d’ete â Sinop et nous etudions les publications tels que livres, brochures, revues redigees en français et en turc en lettres anciennes et nouvelles. Lors de
ces etudes, deux petits livres avaient attire nötre attention. Dans le but de les lire,
nous avions pris les photocopies dont nous avions depose dans nötre bibliotheque.
Mais, apres avoir lu et etudie les photocopies des livres, nous avons remarque que
tous les deux ouvrages contenaient des renseignements considerables au sujet de La
Question Armenienne. Nous avons voulu que tout le monde etudie ces livres contenant des explications importantes sur nötre histoire proche et sur la Question arme­
nienne qui occupe actuellement l’opinion publique turque par consequent, nous
avons deride de les traduire en turc.
Le premier de ces livres intitule nem “ Les Turcs et la Question d’Armenie”
de 14 pages, a ete ecrit par le feu diplomate et historien Reşit Saffet Atabinen connu
sous le nom de Kara Şemsi et a ete publie en 1918 â Geneve. L ’importance de cet
ouvrage releve de son auteur. R. S. Atabinen defendant â cet epoque sincerement
que les Turcs et les Armeniens avaient interet commun â maintenir les liens d’amitie.
II a essaye de traiter objectivement le sujet. II est possible de decouvrir son impartialite
dans l’ouvrage.
Le deuxieme livre intitule ‘TAngleterre et les Armeniens” 1839-1904 a ete
publie la meme annee par la maison d’edition M. Van Der Beek’s Hofboekhandel qui
se trouvait dans la ville S-Gravenhage de la Hollande.
Malheureusement, on n ’a pas pu identifier l’auteur de ce deuxieme ouvrage
de quarante-huit pages. Mais, c’est une etüde complete redigee minutieusement â la
süite d’un examen approfondi et scientifique. Elle revet de l’importance du fait
qu’elle expose aux yeux les points inconnus ou bien non consideres jusque lâ.
Nous serions tres heureux d’avoir accompli une mission importante et
d ’avoir rempli une lacune en traduisant et en transmettant ensuite ces deux petits
ouvrages aux intellectuels turcs.
Le Prof. Dr. Bayram KODAMAN
BİRİNCİ KİTAP
TÜRKLER VE ERMENİSTAN
MESELESİ
Kara Schemsi
Cenevre
1918
TÜRKLER YE ERMENİSTAN MESELESİ
Önce bu satırların Doğu Anadolu’da meydana gelen katliamları mazur gös­
termek için değil, fakat hakiki sorumlulukları tesbit etmek, olaylara göre bu sorum­
lulukları değerlendirmek ve olması muhtemel yeni ve daha ciddi adaletsizlikleri ön­
lemek için yazıldığını belirtmekle işe başlıyorum. Harbin tam ortasında İstanbul’da
samimiyetle ve şevkle Ermeniler’in haklarını açıkça savunma cesaretini kendinde
bulanlardan ve yabancı entrikalardan sakındıkları takdirde adetleri birbirine yakın
Asyalı iki ırkın birarada yaşamalarında ne kadar menfaatleri olduğunu gösterenler­
den biri olarak, bu meseleden oldukça bahsetme hakkını kendimde görüyorum. 1878’
den sonra Bulgarlar’ın başına geldiği gibi, Ermeni meselesi hangi şekilde tezahür
ederse etsin, üçüncü bir devletin müdahalesinin yerli ahalinin zararına olacağını söy­
lemeliyiz.
İster birilerinin, ister diğerlerinin menfaatine olsun, adaletsiz davranmaktan
sakınalım. Kurnazlıkla elde edilen avantajlar, uzun ömürlü olmayacağı gibi, yeni
kavgalara da yol açabilecektir. Eğer her adaletsizlik bir suç ise ve her suç karşılığını
görüyorsa, Ermeni meselesinin adaletsiz çözümü (ki her şey adaletsiz çözümün orta­
ya çıkacağını gösteriyor) yeni güçlükler yaratabilecektir.
Öyle ki, bir olay meydana geldiği zaman sağduyu sahibi bir kimsenin akima
gelmesi gereken şeylerden birincisi, bu olayın sebeplerini ve faktörlerini aramaktır.
Ermeni sürgününden (tehcir) ve katliamından bahsediliyor. Bu istisnasız bü­
tün Türkler’i cinayetle suçlamak ve Türk ırkını haksız yere, sadece kana susamışlıkla
ve kan dökme aşkıyla günahsız bütün Ermeniler’i yok etmeye çalışan gayri medeni
ve barbar olarak lanetlemek için erken atılmış bir adım yani acele verilmiş bir karar
söz konusudur.
Kısaca Ermeniler’in hepsi meleyen zavallı kuzular iken, yeryüzünde sanki
Türkler’den başka kurt yoktu. Bu Müslüman kurtlar ise Hristiyan kuzuları yemek­
teydi. O halde onları barbarların boyunduruğundan kurtarmak ve Türkler’i Orta
Asya’nın içlerine sürmek için inançlı ve inançsız bütün Hıristiyan âlemi bu zulüm
görmüş zavallıların (Ermeniler’in) yardımına çağırılıyordu.
Türkler’e karşı bundan daha kötü ve sert muamele olamaz. Oturdukları top­
raklar bu kadar da daraltılamaz. Zaten sekiz on asır önce bu topraklar başka mil­
letlere aitti. Hatta bugün bile şu veya bu toplum tarafından iskân edilmiş bölgelerin
sınırlarını doğru bir şekilde tesbit etmekte pek çok güçlükler mevcut iken, tarihî Er­
menistan’ın sınırlarından ibaret olacak müstakbel Ermenistan’ın sınırlarını çizmede
hiçbir sıkıntı çekilmemektedir.
3
Oldukça mütecanis ve sadece Ermeniler’in oturduğu gerçek bir Ermenistan
varolmuş mudur? Şayet var olmuş olsa bile böyle bir devlet Osmanlı Devleti’nden
daha fazla mı yaşamış ve daha fazla hakka mı sahiptir? Bu Ermeni Devleti, Doğu
Anadolu’da yaşamış eski toplumlarm haklarını gasp etmede Osmanlı Devleti ile ay­
nı seviyede değil midir? Ermenistan denen bölgede Ermeniler’den başka yerli (otokton) halk yok mudur? Şimdi bu soruları sormanın hiç bir faydası yoktur.
İşte eski çağ için vaziyet bundan ibarettir. Modern ve yakın tarihe gelince,
onu incelemek de faydasızdır. Zira bu mesele hakkında, henüz belli ve kesinleşmiş
bir kanaat olmadığı zaman inceleme yapılır. Halbuki Ermeni taraftarlarının düşün­
cesi dinî inanç haline gelmiştir. Onun için hiç bir ışığa, hiç bir fikir münakaşasına
ihtiyaç yoktur. Her din, her inanç gibi Ermeni taraftarlarının fikri de münakaşa ka­
bul etmez.
Denmektedir ki: Milyonlarca Ermeni, Türkler tarafından sürgün (tehcir) edil­
miş ve öldürülmüştür.
Bu tür propagandaları yapan kötü niyetli ve ön yargılı kişilerin ortaya attığı
abartılmış rakamlarla uğraşmaktansa, bu tehcirin niçin yapıldığını araştırmak daha
iyi olacaktır.
Asya Türkleri’nin Ermeniler’e karşı asla kini olmamıştır ve asla onları yok
etmeye çalışmamıştır. Türkler, Küçük Asya’ya yerleştiklerinden beri yani altı veya
yedi asırdır pek fazla değişmemişlerdir. Onlar gerçekten Ermeniler’i öldürmek iste­
miş olsalardı, XVI. yüzyıl ortalarında güçlerinin doruğunda iken Hıristiyan devlet­
lerin Osmanlı himayesini istedikleri, hatta Osmanlılar’ın iç işlerine müdahaleyi dü­
şünmedikleri zaman ellerinde pek çok fırsatlar vardı. Türkler şayet bunu istemiş ol­
saydılar bütün istediklerini yapabilirler ve imparatorluktaki bütün Hıristiyanlar’ı
yok edebilirlerdi. Hatta AvrupalIlar ağzını bile açmaya cesaret edemezdi. O halde
atalarımız Ermeniler’i de hiç incitmemiştir. Bu durum, bir noktaya kadar Sultanla­
rımızın, ülkenin eski sahipleri Ortodoks Romalılar’a karşı gösterdikleri hoşgörüyle
izah edilebilirdi. Fakat Sultanların iyiliği ve himayesi hiçbir fark gözetilmeden bütün
Hıristiyanların üzerinde olmuştu. H atta Ermeniler, BizanslIlar’m kendilerine tanı­
madıkları hak ve imtiyazlara kavuşmuşlardı. Türkler, Ermeniler’e Millet-i Sadıka
(sadık millet) demişlerdi. Bu iyi münasebetler XVIII. yüzyılın ortalarına kadar de­
vam etti. O halde Türk-Ermeni münasebetlerinde meydana gelen değişikliğin sebebi­
ni bu devirde aramak lâzımdır. Bu sebep dahili olamaz, zira politik statüler ve ırkla­
rın karakterleri henüz değişmemişti. Demek ki dahili sebepler bir kenara konulduğu
zaman, Türk-Ermeni gerginliğinin gerçek sebeplerine Rusya’nın M ora’ya ve Balkanlar’a müdahalesinde bulmak için uzun araştırmalara ihtiyaç kalmayacaktır.
Küçük Kaynarca Antlaşması ve Rusya’nın Hıristiyanlar lehine müdahalesini
öngören meşhur madde sayesinde Çarlık az veya çok düzenli bir şekilde ve belirli
aralıklarla saldırdığı Türk İmparatorluğu’nun içten parçalanmasına Osmanlı
4
Hıristiyanları’m da iştirak ettirme niyetini açıkça göstermiştir. Rusya’nın her sefe­
rinde Avrupa’da Türkler’e karşı Haçlı zihniyetini tahrik ettiği ve bizzat saldırdığı
hiçbir kimse için sır değildir. O herşeyden önce Hıristiyan halkı, Türkler’e karşı is­
yan ettirmek maksadıyla gizli ajanlar yollamakla işe başlamıştır. Her defasında Türk­
ler’i Sırplar’la, Romenler’le, Yunanlılar’la ve Bulgarlar’la yaptığı iç savaşlarla tüket­
tikten ve zayıf düşürdükten sonra müdahale etmiştir.
Balkanlar’da Rusya ile Osmanlı Devleti arasında tampon muhtar devletler
ortaya çıktığı zaman, Çarlık gizli politik emellerim İmparatorluğun Asya toprak­
larında da uygulamaya devam etmiştir. Zira, bu bölgede Osmanlı İmparatorluğu’nu
> içten çökertmede Rusya’ya yardımcı olabilecek tek Hıristiyan toplum Ermeniler bu­
lunuyordu. Bu tarihten itibaren Rus ajanları bıkmadan usanmadan asırlarca iyi iliş­
kiler içinde birlikte yaşadığımız Hıristiyan-Ermeni vatandaşlarımızı Türkler’e karşı
kin ve garazla beslemişler ve tahrik etmişlerdir. Bu devirde meydana gelen acı olay­
larda Rus ajanlarının oynadığı rol hakkında bir fikir edinmek için 1877 - 1878 ile 18941895, 1896 yıllarına ait Sarı ve Mavi kitapları incelemek gerekmektedir.
Rusya’nın, Türk-Ermeni ilişkilerine müdahale etmesi onun Hıristiyanlık aş­
kından değil kendi öz menfaatinden ileri geliyordu. Hatta Kafkas Ernıemileri ile başı
derde girdiği her seferinde Abdülhamid’i Türkiye’de Ermeniler’e daha fasla hasta
yapmaya teşvik eden ilk ülke Rusya olmuştur.
Daha I. Dünya Savaşı başlamadan çok önce, Rusya, Osmanlı împaratorluğu’nun doğu vilâyetlerini askerî ve sivil ajan (casus) şebekesi ile adeta istilâ etmişti. Bu şe­
beke bazen Kürtler’i bazen de Ermeniler’i kışkırtarak, Rusya’nın müdahalesine yol
açabilecek karışıklıkları tahrik etme imkânlarım ellerinde bulunduruyordu. Saint Petersburg hükümetleri, her ne olursa olsun Türkler’in bölgede bir şey yapmalarını, yani
karayolu, demiryolu inşa etmelerini ve madenleri işletmelerini metodlu bir şekilde
daima engellemişlerdi. Sadece bu yüzden, Lobanoff 1895 olaylarını tasvip etmiştir.
Doğu vilâyetlerinde hoşnutsuzluğu ve anarşiyi sürekli kılmak, Çarlığın işine geliyordu.
Kafkasya’da zindan cezasına mahkûm edilen Ermeni ihtilâlcileri veya çeteleri
Türkiye’ye giderek isyan çıkartmaları şartıyla serbest bırakıyordu. Nitekim 1896 Os­
manlI Bankass’na bomba koyan Ermeni anarşistler, Van ve Erzurum’daki Rus konso­
losları ile münasebette bulunan bütün ihtilâlciler Rus uyruklu (teb’ası) idiler. Buna
rağmen, Rus konsolosları aynı zamanda Kürt aşiretlerinin Ermeniîer’e karşı sürdür­
dükleri yağma hareketlerini de, teşvik etmekten geri kalmıyorlardı.
1913
ve 1914’ün başlarında Van Ermenileri’ne zorbalık yapan ve Türk
kamlarınca tutuklanan Kürtler’in Rus konsolosu tarafından kurtarıldıkları ve himaye
edildikleri henüz herkesin hafızasındadır. Mavi-Jüteplar ortadadır (söz konusu
olayları bu kitaplarda görmek mümkündür).
5
1914
Ağustos ayında Türkiye savaş ilân etmeden önce ve henüz tamame
rafsız iken Çar, bütün Ermeniler’i, Müslüman boyunduruğundan kurtulmaları için,
Rus bayrağı altında toplanmaya davet eden bir beyannâme yayınlıyordu. Aynı za­
manda ajanları (casusları) da Anadolu’da Osmanlı Ermenileri’ne silâh ve bildiri da­
ğıtıyorlardı. Bâb-ı Âli, daha önce Avrupa diplomasisinin bildirdiği yakınmaları ve
özellikle Rusya’nın tahriklerini bir an evvel durdurmanın yollarını aramış ve İngilte­
re’den Vilâyât-ı Sitte (6 vilâyet) için Türkiye’nin hizmetine iki İngiliz genel valisi ver­
mesini talep etmişti. Birkaç gün düşündükten sonra İngiltere istenilen memurları
göndermeyi reddetti. Çünkü Rus denetimi altında olması gereken bu memurların
namuslu ve etkili bir şekilde davranamıyacaklarını ve bu yüzden İngiliz prestijinin
zarar göreceğini düşünüyordu. Nitekim Rusya’nın onayıyla tayin edilen HollandalI
ve İsveçli müfettişler talimatlarını Çar’ın İstanbul’daki elçisinden alıyorlardı.
I. Dünya savaşı patladığında Doğu Anadolu’da durum böyleydi. Seferberlik
ilân edildiğinde Ruslar tarafından beyni yıkanmış binlerce Ermeni ihtilâlci, her türlü
riske rağmen Osmanlı ordusunu terk ederek Ruslar’la beraber Türkler’e karşı savaş­
mayı tercih etti.
Aynı düşmanlık duygusuna sahip diğer Ermeniler ise ülkede kaldılar. 1915’te
bölgedeki hazır bütün kuvvetlerimizle Kafkasya’da Türk taarruzu başladığında, Er­
meni çeteleri cephe gerisinde hemen teşkilâtlandılar ve kış ortasında çok kötü şartlar
altında Grandiik Nikola’mn kuvvetlerine karşı savaşan Türk ordusuna arkadan sal­
dırdılar. İki taraftan sarılan, harekât merkezi ile münasebeti kesilen ve (Ruslar tara­
fından esir alınan ve yine onların emriyle Ermeniler tarafından kılıçtan geçirilen bir
kaç tümen hariç) hemen hemen tamamen yok olan Türk ordusunun mukadderatı bi­
linmektedir.
Bu tarihte ve Van’ın Ermeniler tarafından alınması üzerine kitle halinde Er­
meni “ tehcir” hareketi başlatılmıştır.
Benzer bir olay karşısında hangi devlet bizim gibi davranmayacaktı? Bir kısım
Ermeniler’in ordudan kaçması bir diğer kısmının da açık ihaneti sonucu doğu sınırla­
rımız Rus istilâsına maruz kalmış ve beş milyon Türk Moskof askerlerinin insafına
terk edilmiştir.
Şayet Alsaslılar Fransa’dan koparak Almanya’nın lehine Fransa’ya ihanet et­
miş olsalardı Fransız hükümeti ne yapacaktı? Avusturya ve Alman hudut boyların­
daki yerleşim merkezlerinde oturan PolonyalIlar’a ve UkraynalIlar’a karşı Rusya aynı
usulleri kullanmadı mı? İngiltere aslı olmayan şüpheler üzerine İrlandalılar’a karşı
hatta Hindistan’da ve Mısır’da nasıl davranmaktadır? (farklı mı davranmaktadır?)
Avrupa tarafından Ermenistan’a verilecek siyasî istiklâl, ülkedeki Müslüman
çoğunluğa ve devlete isyan ve ihanet eden Ermeniler’e bir mükâfat mı olacaktır?
6
Sürgünün (tehcir) sebebi, halkın büyük çoğunluğunun hayati menfaatidir.
İşte, oturdukları ülkenin davasına açıkça ihanet eden Ermeniler’in sürgünü bu tür
sürgündür.
Sürgün hadisesine kadar, kısmî de olsa bir adalet vardı. Suç gibi görünen hu­
sus sürgünün yapılış şeklidir. Türklük şuuru böyle bir suçu da kabul etmiyor. Evet
şüpheli gözüyle bakılan binlerce fakir ve suçsuz insan ölmüş, binlercesi öldürülmüş
ve malları yağmalanmıştır.
Adalet ve tazminat isteme konusunda Ermeniler’le hem fikiriz. Zira aynı hü­
kümetin ve aynı ajanların ihmali ve suç mahiyetindeki hatası yüzünden Rus istilâ­
sından kaçan milyonlarca Türk’ün yarıdan çoğu, trajik göç yani kaçış esnasında aç­
lıktan, yokluktan sefaletten, hastalıktan ölmüştür.
Sadece Ermeniler’in Varı ve Erzurum’da yaptıkları katliamı hatırlatmakla
yetineceğim. Ermeniler’in Türkler’e yaptığı vahşet karşısında Rus kumandanı da
isyan etmek durumunda kalmış ve vahşeti durdurmak için elebaşlarından 50 Ermeni’yi Erzurum’da idam ettirmiştir.
Netice itibariyle, Ermeniler’in ihaneti ve saldırıları, Türk otoritelerinin yap­
tıkları hatalar Ermeniler’den daha fazla Türk’ün ölümüne sebep olmuştur. Bugün
suçsuz Ermeniler kendilerine kötülük yapanların cezalandırılmasını isterken,
Türkler bütün güçleriyle ve samimiyetleriyle onları desteklemektedirler, fakat aynı
zamanda Ermeni hainlerinin de cezalandırılmasını talep etmektedirler.
Bu tür sözler Türkler’in hakkını ve hukukunu savunan sözlere benzeyebilecektir. Bu yüzden biz Türkler susmayı tercih ediyoruz. Yeter ki medenî denen insan­
lık âlemi (humanite) bölgede tarafsız bir anket yapılmasına razı olsun. Bu anketin
kesinlikle yapılması gerekmektedir. Ancak, bize göre anket, az veya çok yakın men­
faatlere veya komşulukları yüzünden tarafsızlık şartlarını yerine getiremeyecek olan
Büyük devletler (Düvel-i Muazzama) tarafından değil, fakat etnik ve dinî ön yargıla­
rın etkisinde kalmayacak tarafsız ve uzak devletlerin vatandaşlarından müteşekkil
bir komisyon tarafından yapılmalıdır.
O halde aksi ispat edilinceye kadar biz inancımızı muhafaza edeceğiz. Buna
göre şunları kabul etmek lazımdır:
a) Ruslar tarafından finanse edilmiş bir Ermeni ihaneti,
b) Türk otoriteleri tarafından olduğu kadar Kürtler ve Rumelili muhacirler
tarafından da suç mahiyetindeki yolsuzluk ve kanunsuzluklar yapılmıştır. Aynı şe­
kilde bunların da çok sert bir şekilde cezalandırılmaları gerekmektedir. Fakat Ana­
dolu’nun saf Türk unsurunun bu suçlara ve yağmalara hiç iştiraki olmamıştır. Herşeyden önce Anadolu’nun Türk unsuru tamamen silâh altına (askere) alınmıştı. Harpten
önce 25 milyon insanın oturduğu geniş Osmanlı împaratorluğu’nda askerlik hizme­
7
tinin bütün ağırlığı hemen hemen toplam sadece 8 milyonluk Türk halkının üzerine
düşüyordu. 8 milyonluk Türk’ün 2 milyon gencinin hepsi de askere alınmış ve ülke­
nin dört bir bucağına dağıtılmıştı. Öyle ki Anadolu’da ihtiyarlardan, kadınlardan ve
çocuklardan başka bir kimseye rastlanmıyordu. Ermeni Tehciri (sürgün-göçettirme)
olduğunda işe yarayacak sağlam Türkler Çanakkale’de, Sina’da, İran’da, Mezopo­
tamya’da ve Kafkasya’da çarpışıyor ve şehitlik mertebesine ulaşıyordu. Bir asır için­
de 18. defa memleketi adım adım savunan bu 2 milyon kahramandan 500 bini dön­
memiştir. O halde Ermeni katliamından dolayı Türkler’i suçlu göstermek suçun ta
kendisidir. Benim memleketim olan Kastamonu vilâyetinde Tosya ve Bolu’daki
Türkler resmî makamların sürmek istediği Ermeniler’i saklamışlar ve onların sürgün
edilmelerine mani olmuşlardır. Öte yandan eğer Ermeniler İttihat ve Terakki Fırka­
sı’na mensup teröristlerden başka unsurlardan kötülük görmüşlerse, bunlar Anado­
lu’ya yeni yerleştirilmiş Amavutlar, Epirliler, Selânikliler ve diğerlerinden (Kafkas­
yalI) ibarettir. Bulgarlar’m, Sırplar’m ve Venizelos taraftarı Yunanlılar’m yaptıkları
işkencelerin acısını henüz unutmayan bu insanlar (Rumeli Muhacirleri) İttihatçılar’ın
cesaret verici davranışlarından da istifade ederek, Balkan devletlerinin Rumeli’de iş­
gal ettikleri Türk vilâyetlerinde uğradıkları bu acı ve haksız muamelelerin intikamını
kendilerine vatan haini olarak gösterilen Ermeniler’den almaya kalkışmışlardır.
Savaş esnasında Anadolu’da (Küçük Asya) görev yapan jandarma ve polis
memurlarının %40’ı kaybedilen Rumeli vilâyetlerinden gelmiş ve İttihat ve Terakki’nin emellerine hizmet ettikleri için biraz kayırılmış olan eski Arnavut ve Rumelili
memur ve jandarmalardı. Hıristiyanlar’m fanatizmi ve dışlaması (kovma) sonucu,
Rumeli’deki (Avrupa Türkiyesi) aile ocaklarını tamamen kaybeden veya terkeden
bu memurlar, diğer muhacirler gibi intikam almak ve kayıplarını telâfi etmek için
fırsat arıyorlardı.
Osmanlı toplumunun mukadderatına hakim olan politikacıların çoğu da aynı
psikoloji içinde ve aynı mantalitede idi. Bu durum onların sorumluluklarını azaltmı­
yordu.
Daha evvel dediğim gibi Anadolu (Küçük Asya) Türkleri, bu zihniyetten (mantaliteden) Ermeniler’den daha fazla zarar görmüşlerdir. Bunun içindir ki hiçbir za­
man suçlularla dayanışma içinde olmamışlar ve onların cezalandırılmasını isteme
konusunda Ermeniler’le aynı fikirde olmuşlardır.
Demek istiyoruz ki Almanya bugün İttihatçılar’m Ermeniler’e karşı kullan­
dıkları şiddet hareketlerini desteklemediğini ilân ediyor ve suçların sorumluluğunu
milletimizin (Türkler’in) üzerine atıyor.
Eski Berlin Büyükelçisi Hakkı Paşa’nın İttihatçılar’ı, Ermenistan’da herşeyi
halletmeye talip olan Almanlar’ı, sadece o bölgede faaliyette bulunmaları hususunda
serbest bırakmamakla suçladığını şahsen işitmişimdir. Hatta, halâ hayatta bulunan
Türk devlet adamları dahil II. Wilhem’in Filistin’e seyâhati esnasında, zamanın Suriye
valisi ve eski polis müdürü Nazım Paşa’yı Ermeniler’i tamamen yok etmek için 1895
olaylarından istifade etmemekle suçladığını duymuşlardır. Bütün bunlardan ve daha
yüzlerce diğer kanıttan sonra bize Almanlar’m suça ortak olmadığından bahsedil­
mesin.
Rus entrikalarından, İttihatçılar’m kötü muamelelerinden ve Alman teşvi­
kinden sonra Hıristiyan misyonerler de Ermeniler’in Türkler’den soğumalarına do­
laylı olarak hizmet etmişler ve sebep olmuşlardır.
Çelişkili gibi görünse de İngiliz, Rus, Fransız, Amerikan ve İtalyan misyoner­
lerinin yaymış olduğu kültür Ermeniler’in moralini (siyasî ve sosyal ahlâkını) bozu­
yordu. 1912 yılında Anadolu’da beraber seyahat ettiğim önyargısız bir Fransız, Er­
meniler’in, Keldaniler (Chaldens) ve Süryaniler (Syriens) gibi, kendilerine imtiyaz
üstüne imtiyaz vaad etme yarışına ve üstünlük mücadelesine giren Avrupalılar’a ta­
mamen şantaj yaptıklarını müşahede etmiştir. Nitekim, Adana vilâyetinin kuzeyin­
de birkaç yıl önce Katolikliği kabul etmiş ve daha sonra bir Anglikan Misyonu dis­
panser ve okul açma teklifiyle gelince ahalisi Protestanlığa dönmüş olan bir Ermeni
köyünü ziyaret etme fırsatını bulduk. Yine aynı şekilde Urmiye gölünün batısında
misyonerlerin tekliflerine ve hediyelerine göre bir mezhepten diğerine geçen Ermeni
yerleşim merkezleri (köyleri) gördüm. Bu durumu Monsenyör (Piskopos) Sontag
bana yalanlamamıştır.
Her ne olursa olsun, Hıristiyan misyonerler sadece Ermeni köylerinde eğitim
yaparak onların daha evvel Müslüman hemşehrileri ve komşularınmkiyle aynı olan
fikri seviyelerini yükseltiyorlardı.
Neticede özel yabancı himayesinden mahrum Müslümanlar’m kültür seviye­
sinin düşüklüğü yüzünden, Hıristiyanlar ve Müslümanlar arasında zihniyet farkı or­
taya çıkmıştır. Bu fark zamanla kaçınılmaz olarak Ermeniler’de Türkler’e karşı kin
ve nefret Türkler’de ise Ermeniler’i ciddiye almama ve küçük görme duygusu yarat­
mıştır. Başkaları tarafından şımartılmış ve güvendikleri yabancı himayesinden kibire kapılmış olan Hıristiyan unsurlar Bâb-ı Âli’nin ihmali yüzünden seviyeleri aynı
kalmış Müslüman hemcinsleri karşısında Avrupa’da proleterya yanında burjuva ne
ise o kadar farklı bir sınıf meydana getirmişlerdir. Bu eğitim farkı Doğu Anadolu’da
da Fransa’da Congreganistlerin eğitimin doğurduğu aynı sonuçları vermiştir. Bu ay­
rılık ve farklılık halkı ikiye bölmüştür.
Hıristiyanları Müslümanlar aleyhine imtiyazlı hale getiren ve himaye eden
Avrupa’nın kültürel müdahalesi memlekette var olan sosyal sınıflar arası dengeleri
ve şartları alt-üst etmiş ve farklı sınıf şuuru ile azalan dini fanatizmi yeniden canlan­
dırmıştır. Bu şekilde Avrupa’nın açık himayesi ve desteğiyle Ermeniler’in kalkındığı
Doğu Anadolu’da, Osmanlı yöneticilerinin de daha fazla ilgilenmediği Müslüman
Türkler ve Kürtler, destek ve yardım yokluğu yüzünden sefalet ve cehalet içinde bu­
lunuyorlardı. Geri kalmış bu kitlenin Hıristiyan unsurlar tarafından sömürülmesi
Müslüman halka dayanılmaz görünüyordu. Böylece, daha evvel belirtilen geçim­
9
sizlik sebeplerine, Ruslar tarafından saçılan kinlere ve yabancı entrikaların menfi
tesirlerine bir de sömürülenin sömürene karşı doğal isyanı ekleniyordu. Fakat, tek­
rar söylüyorum ki, her şeye ve yabancılar tarafından her yerde çıkarılan karışıklık­
ların çeşitli sebeplerine rağmen hiç bir Anadolu Türkü Ermeni’yi malından, mül­
künden etmeyi asla düşünmemiştir. Aksine, ekonomik zaruretler Türkler’i Ermeniler’e gittikçe daha fazla yaklaştırmakta ve bağlamaktadır. Zira, Ermeniler faaliyet­
leriyle Türkler’in faaliyetlerini tamamlayan insanlar ve varlıklarıyla da Türkler için
vazgeçilemez yurttaşlar durumunda idiler. Her şeye rağmen Rumlar’a asla güven­
meyen Türkler Ermeni çorbacılarına tamamıyla itimat etmişler ve inanmışlardır.
Bütün Anadolu’da Türkler’in bankacıları, noterleri ve ödünç para aldıkları kimseler
durumunda olan Ermeniler hükümetin emriyle sürgün (tehcir) edilince, yüzbinlerce
Türk tamamen perişan olmuştur. Asırlardan beri Türkler’le Ermeniler karşılıklı yar­
dımlaşan iki dost millet olarak iç içe yaşamışlardır. Ermeniler’e özel bir toprak par­
çası ayrılsa bile onlar aynı şekilde dostça yaşayacaklardır.
Avrupa’da faaliyet gösteren Ermeni politik cemiyetlerinin ve gruplarının
toprak isteklerine gelince, bu isteklerini haklı göstermek, Türkler’e karşı yönelt­
tikleri suçlamalardan daha zordur.
Bu tür bir hatıratta Ermeni meselesinin derin bir araştırmasını yapacak
değilim. Dolayısıyla istatistik detaylara girmeyeceğim. Benim için, sizleri (okuyucuları)
1895 olayları öncesi konsolos raporlarını ihtiva eden ve daha önce belirtilen Mavi ve
Sarı kitaplara göndermek yeterlidir. Bu kitaplar her ne kadar Ermeni taraftarı ol­
makla özürlü iseler de, niçin Ermenistan dendiğini bilmediğim İmparatorluğun do­
ğu vilâyetlerinin hiç bir yerinde Türk ve Kürtler’den müteşekkil Müslüman halka
göre Ermeni çoğunluğunun mevcut olmadığını göstermektedir. Ermeniler her yerde
dağınık ve seyrek gruplar oluşturmaktadırlar. Onların yarıya yaklaştığı vilâyetler sa­
dece Bitlis ve Van’dır.
Söz konusu altı vilâyet (vilâyât-ı sitte) toplam 5.750.000 nüfusu barındırmakta
olup bunun sadece 1.200.000’i Ermeni’dir. Bu rakama, İmparatorluğun diğer bütün
bölgelerine dağılmış 400.000 Ermeni de ilâve edilirse, toplam sayıları 1.600.000’i
geçemez.
Bu nüfusun da 450.000’den fazlası gerek askerlikten kaçmak, gerek Rus saf­
larında (Türkler’e karşı) savaşmak, gerekse (Türkler’in) misillemesinden korktuğu
için olsun, Rusya’ya ve İran’a geçmiştir. 800.000 veya 900.000 kişi halâ İstanbul’da,
İzmir’de, Konya’da ve sürgünde olmak üzere toplam 1.350.000 kişi Doğu Anadolu
dışında bulunmaktadır. Doğruluğu, bir araştırma veya soruşturma tarafından bir
gün ispatlanacak ve ortaya konacak olan bu hesaba göre, savaş esnasında 2.000.000
Türk’e karşı yaklaşık 250-350 bin civarında Ermeni hayatını kaybetmiştir.
Savaştan önce altı vilâyette (vilâyât-ı sitte) oturan 1.200.000 Ermeni’den bugün
ancak 900.000 kişi kalmıştır. İşte 4,5 milyon Müslüman’ın bağlanarak kendilerine
bağımsızlık ve egemenlik hakkı verilecek olan Ermeniler’in sayısı bu kadardır.
10
Böylece 15 milyon Türk ve Kürd’ün hakimiyeti altında yaşayan 1.600.000
Ermeni azınlık yerine, kurulması tasarlanan yeni (Ermeni) devleti içinde 800 veya
900.000 Ermeni’nin hakimiyetine boyun eğen 4,5 milyon Türk-Kürt çoğunluğu ola­
caktır. Ancak bununla problem çözülmeyecektir. Problem tersine çevrilmiş ve daha
vahim hale getirilmiş olacaktır. Türkiye’de Ermeni meselesinin yerine Ermenistan’da
daha tehlikeli bir Türk-Kürt meselesi yaratılmış olacaktır.
Böyle bir çözüm şekline dayanarak ve gerekçe olabilecek herhangi bir prensip
mevcut değildir. Zaten, yaklaşık 5.000.000 Müslüman’ı ebediyyen (Ermeni) hakimi­
yeti altında tutmak zannedildiğinden daha güç ve sıkıntılı olacaktır. Ayrıca, mesela
Ankara, Bursa veya İzmit Ermenileri’nin muhtar Ermenistan’a yerleşmeye gidecek­
lerine inanılıyor mu? Ben buna inanmıyorum. Onların, Türkiye’de (kendilerini ko­
ruyan ve yaşatan aynı Türk yerleşim merkezlerinde) kalmaya ve oturmaya devam
edeceklerini düşünmek daha çok uygun olur. Dolayısıyla, ayrı bir Ermenistan’ın ku­
rulması, Küçük Asya’da (Anadolu) Ermeni meselesini çözmeyecektir. Aksine bunu
daha karmaşık (komplike) bir hale yani biraz evvel dediğim gibi Ermenistan’da daha
tehlikeli bir Müslüman meselesi haline getirilecektir. Bu meseleye de diğer Osmanlı
Türkleri seyirci kalmayacaktır. Bizzat Ermenistan’daki Müslüman halk, oldukça
adaletsiz olan bu durumu hiç bir şekilde hoş karşılamayacaktır. Ermeniler’e gelince,
ne yaparlarsa yapsınlar Müslüman ülkeler ve halklar tarafından tamamen kuşatılmış
Surumda kalacaklardır. Onların durumu, Avrupa’nın Hıristiyanları’nkinden oldukça
farklıdır. Hıristiyan ve Müslüman dediğimde kelimeleri politik anlamıyla kullan­
dığımı tekrar etmek istiyorum. Sahte plebisitler sonucu elde edebilecekleri toprak
tavizleri ne olursa olsun, kamu vicdanı ve sağduyu Ermeniler’e kendilerini kuşatacak
olan Müsümanlar’la iyi geçinmelerini yani mücadele etmemelerini, aynı zamanda
onları hoş tutmalarını ve durumlarıyla bağdaşır, nüfuslarıyla orantılı imtiyazlarla
yetinmelerini emreder. Aksi takdirde, Ermeniler’den daha kalabalık beşeri grup­
ların (kavimlerin) emperyalist emellerini engellemiş olan İlâhî adalet -Doğu Anado­
lu’daki- dengeyi acımasız bir şekilde yeniden kurmayı üzerine alacaktır.
Milletlere kin ve nefret yeteri kadar telkin edilmiştir. Artık, biraz da hoşgörü
ve sevgi tavsiye etme zamanı gelmiştir. Kin ve nefretin kimseye yararı olmayacaktır da.
Sadece samimiyet içinde yaşayanlar sevgi içinde yaşayabilirler. Dediğim gibi
şayet hiç bir şey size gerçek ve samimi görünmüyorsa, sizden doğruluktan ayrılma­
dan hakikati aramayı ve bulmayı istirham ediyorum. Biz, sadece hakikate ve haki­
katin sonuçlarına inanmak, güvenmek zorundayız. Bunun dışında bütün teşebbüs­
ler boşunadır.
11
İkinci Kitap
İNGİLTERE VE ERMENİLER
( 1839— 1904)
S. Gravenhage
M. Van der Beek’s Hafboekhandel
1918
BİRİNCİ BÖLÜM
Giriş
Fırat ve Dicle kaynaklarından Güney Kafkasya’ya doğru uzanan dağ silsilele­
riyle birlikte Küçük Asya’nın (Anadolu’nun) doğu kesimine Avrupalılarca Ermenistan
coğrafi adı verilmektedir. 5000 metreden daha fazla yüksekliğiyle bölgenin en yük­
sek dağı olan Ağrı dağı, Ermenistan’ı, Türk Ermenistam, Kus Ermenistanı ve İran
Ermenistanı şeklinde üç büyük devlet arasında taksim eden devasa ve tabiî sınır taşı
teşkil etmektedir.
Ermeniler, Hind-Avrupa veya Ari ırka mensupturlar. Hiç bir alfabeyle ben­
zerliği bulunmayan ve 39 harften oluşan bir alfabe ile yine Hind-Avrupa dil ailesine
dahil bir lisana maliktirler. Aynı şekilde, Ermeni edebiyatının altın çağı olarak anı­
lan IV. yüzyılda en parlak zamanını yaşayan, millî bir edebiyata sahiptirler.
Ermeniler’in hepsi de, M.S. 300 yılında ilk Katolikosları (Patrik, Başrahip)
St. Gregoire (Aziz Greguar) tarafından Hıristiyanlaştırılmışlardır. St. Gregoire, ilk
büyük kiliseyi (bazilik) Erivan yakınlarındaki Eçmiyazin’de inşa etti. O zamandan
beri Ermeni kilisesinin en büyük rahibi (Patrik) Eçmiyazin’de ikâmet etmektedir.
*
*
*
1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan itibaren pek çok yabancı (Ecnebi-Avrupalı)
Ermeni tarihi, edebiyatı ve kilisesiyle ilgilenmiştir. Hepsi de Ermenistan’ı gezmiş ve
hatta Ermenistan hakkında eserler yayınlamıştır. Fakat, bu ülke üzerine, onun tarihi
ve dini hakkında derinlemesine inceleme yapanlardan pek azı, bölge insanlarının
töresini ve çektikleri acıların sebeplerini çok yakından tanıma imkânını bulmuştur.
Kendini bu tür ciddî bir araştırma yapmaya adamış olanlar, ekseriya araştırmalarına
devam etmişlerdir. Ancak, bunlar ülkenin meşrû otoriteleriyle olduğu gibi, Ermeni
unsurla da doğrudan doğruya temas kuramamışlardır. Dolayısıyla, onların yazıla­
rındaki büyük boşluklar, pek çok eksik ve kusurlu noktalar bu durumdan kaynak­
lanmıştır.
Bizim de, bu eserin mükemmel olduğunu ilân etme gibi bir iddiamız yoktur.
Bununla birlikte mevcut eser, çağdaş Ermeni tarihinin şimdiye kadar yayınlanma­
mış sayfalarından birini teşkil etmektedir. Yani bilinmeyen yönlerinden birini ortaya
koymaktadır. Dolayısıyla, Ermeni milletinin mukadderatıyla yakından ilgilenenlerin
15
1833 Hünkâr İskelesi Antlaşm asından 1904’te VII. Edouard ile II. Nicolos’un meş­
hur Reval Mülâkatı’na kadar Ermenilerin konu teşkil ettiği en önemli olaylar hak­
kında daha doğru ve daha sağlam bir fikir edinmelerini sağlayacaktır.
Ermeni tarihinin ciddî bir incelemesi, bu ülkenin, başlangıcından beri komşu
devletlerin olduğu kadar dünyadaki büyük devletlerin de iştahlarını çekmeye devam
ettiğini gösterecektir. Ermenistan’ın, kalkınmasıyla ve refahıyla meşgul olabildiği ve
bunları temin edebildiği tek devir, Ermeni milletinin toptan Hıristiyanlığı kabul etti­
ği dönemi hemen takip eden çağa tesadüf etmektedir. Politik olaylar bakımından ol­
dukça sessiz geçen bu devir hariç, Ermenistan, Hıristiyan oluşundan sonra din gö­
rüntüsü altında pek çok politik emellere hedef olmuştur.
Kadıköy Konsili’nden itibaren Bizans İmparatorluğu, Ermeni ve Rum kilise­
lerini birleştirme arzusunu ileri sürerek Ermenistan’a pek çok sefer düzenlemiş idi.
Nitekim daha sonraları, Haçlılar’m eski küçük Kilikya Ermeni Prensliği® toprak­
larından geçişleri sırasında Ermeni Kilisesiyle-Katolik kilisesini birleştirmek için ay­
nı politika, aynı fikirler ve aynı niyetler, Papalar ve Avrupa’nın büyük Katolik dev­
letleri adına tekrar edilmişti. Bütün bunlara rağmen Ermeniler, bağımsız millî kilise­
lerini muhafaza etmek için ellerinden geleni yapmaktan geri kalmamışlardır.
Bununla birlikte, Bizanslılar, Ermeni ülkesine yaptıkları ve yukarıda zikredilen
seferleri esnasında, imparatorluğun sınır bölgelerinde oturan Ermeniler’i Rum kili­
sesine bağlamaya muvaffak oldular. Mezhep değiştirenler (Kadıköy Konsiîi’ne bağlı
Ermeniler), Hay-Horom0) adını aldılar ve böylece kendilerini büyük Greko-Ortodoks
toplumu içinde erimeye terk ettiler.
Aynı tarzda, Haçlılar da belirli bir Ermeni kilisesini Katolikliğe döndürmeyi
başardılar. Mezhep değiştirdikleri için millî âyinlerini terk eden ve ana dillerini unu­
tan bu Ermeniler daha sonra Avrupa kıtasının değişik bölgelerine giderek, oralarda
önemli koloniler teşkil ettiler.01
Fakat, İran ve Türkiye’de bulunan Ermeniler’in büyük bir kısmı, İslamiyet’le
Hıristiyanlık arasında var olan büyük inanç ve anlayış farkı sayesinde, millî kilise­
lerine bağlı kalabilmişler ve böylece dillerini ve tarihlerini de muhafaza edebilmiş
ierdir.
(1) 1080-1375 tarihleri arasında yaşayan bu Ermeni prensliği, Ani Bagratid krallarının soyundan gelen
Rouben tarafından Kilikya’da kurulm uştur.
(2) Az da olsalar, Ermeniler günüm üzde dahi A nadolu’da özellikle İzmit ve P o n tu s’da yaşam aktadırlar.
(3) Özellikle, eski Erm enistan’ın başşehri A ni’den Polonya’ya göç eden Ermeniler önemlidir. Galiçyadaki
Lemberg şehri hemen hem en tam am en Erm eni şehriydi. İtalya’da bilhassa Venedik, Livourne,
H ollanda’da Am sterdam şehirlerinde pek çok Ermeni kökenli aile vardı. Bunlar dillerim ve
milliyetlerini kaybetm işlerdir.
16
Durum böyle iken, XVIII. yüzyıldan itibaren AvrupalIlar’m eski hevesleri
yeniden canlandı: İngiltere, Hindistan’ı ele geçirdikten sonra, Hint yolu üzerinde
kendi önüne ilerde çıkabilecek muhtemel engelleri daha baştan önlemek için Şark’ta
özel bir politika takip etme zaruretini hissetmiştir. Bu politikanın takibi için de İn­
giltere’nin, Katolik mezhebi aracılığıyla Fransız himayesine giren Katolikler(4>ve Rus­
ya’nın himayesindeki Ortodokslar gibi, Protestan mezhebi vasıtasıyla İngiliz hima­
yesine girmiş Protestanlar’a ihtiyacı vardı.
İngiltere, Ermeni kilisesinin Katolik mezhebi ve Rum Ortodoksluğuyla manevî
bağının olmasından dolayı, dünyada İngiliz hizmetine ve himayesine kolayca gire­
bilecek unsurları veya insanları Ermeni halkının içinde bulabileceğini düşünmüştür.
Netice itibariyle, Ermeniler’i Şark’taki politikasının önemli bir vasıtası olarak kul­
lanmaya karar vermiştir.
Her şey İngiltere’nin menfaatçılığma (utilitarisme) uygundu: Yunanlılar ve
Bulgarlar’dan sonra Lübnan Dürziler’ini de kendine bağlamadı mı? Koyu Hıristiyan
ilkelerinin aksine Dürzileri, Katolik Maruniler’e karşı silâhlandırmadı mı?(5) Bütün
bunlar, Suriye’de Fransız nüfuzunu engellemek ve Hint yolunun güvenliğini ileride
olabilecek her türlü zarardan korumak maksadıyla yapılıyordu.
Şimdi İngiltere’nin Ermeniler için ne yaptığım görelim.
(4) Bâb-ı Âli, F ransa’ya resmen Ş ark’taki Katolikler’in hâmisi ve koruyucusu imtiyazım vermişti.
(5) Dürziler, Tim ur’un ordusundan arta kalan Tatarlar veya Moğollar olup Cebel-i Lübnan ve Suriye’deki
H oran dağlarına yerleşmişlerdir. Kendi ırklarının bazı özelliklerini ve aynı zam anda orijinal inançla­
rını m uhafaza etm işlerdir. K ur’anın doğm alarına ve prensiplerine zıt âyinlerine rağm en dinleri, çevre­
nin ve zam anın etkisiyle resmen İslâm iyet’i öğreten M üslüm anlığın bir mezhebi şeklini almıştır.
L übnan’da M aruniler ile Dürziler arasındaki iç savaşlar zam anında, İngiltere D ürziler’i desteklemiş
ve himaye etm iştir. Bu destek ve himaye, çok ileri seviyede idi. H a tta bu sam imiyetten dolayı, meşhur
iki Dürzi ailesinin iki şefinden biri olarak tanınan C anbolat Bey, ölüm ü halinde B eyrut’taki İngiliz
Konsolos M r. D ufferin’i (bu kişi daha sonra İstanbul’da Büyükelçi, H indistan’da ise Kral-Naibi ol­
m uştur) halâ hayatta olan oğlu Nesib’e vâsi (veli) tayin etmiştir.
17
İKİNCİ BÖLÜM
Tanzimat, Fransız Katolikliği, İngiliz Protestanlığı ve Ermeni Anayasası
Mısır, II. Sultan Mahmud idaresi altında iken 1831’de Osmanlı İmparatorluğu’nun başına büyük ve zor gaileler (işler) açtı: Mısır’a henüz paşa olan Kavalalı
Mehmet Ali, Sayda valisinin şahsını bahane ederek oğlu İbrahim Paşa’yı Akka ve
Şam üzerine sefere gönderdi. Akka’dan sonra muzafferâne yürüyüşüne devam eden
İbrahim Paşa’nın ordusu Şam’ı ele geçirdi. Konya’da Osmanlı ordusunu bozguna
uğrattı ve Kütahya’ya kadar geldiğinde, Bâb-ı Âli, Mehmet Ali Paşa’ya karşı Rusya
ile Hünkâr-İskelesi Antlaşması adıyla bilinen taarruzî bir ittifak antlaşması imzalamak
zorunda kaldı. Bu ittifak antlaşmasının açık maddeleri yanında, sadece Rus deniz fi­
losuna Boğazlar’dan serbest geçiş hakkı veren bir de gizli maddesi vardı.
İttifakın adı geçen gizli maddesi, İngiltere, Fransa ve Avusturya’da kamuoyunu
Mehmet Ali taraftarı yapacak derecede, büyük memnuniyetsizliklere sebep oldu.
Bu olaylar esnasında II. Sultan Mahmud öldü. Yerine Abdülmecid tahta ge­
çerken, Türkiye’nin Londra Büyükelçisi (sefir) Mustafa Reşit Paşa da Sadrazam ol­
du. İngiliz hükümeti ile, özellikle Başbakan Lord Palmerston’la arası iyi olan ve İn­
giliz politikasının iç yüzünü gayet iyi bilen Mustafa Reşit Paşa, söz konusu gizli
maddeyi geçersiz kılmanın ve böylece Mehmet Ali Paşa’yı açıkça destekleyen Düvel-i
Muazzama’nın dostluğunu Türkiye için temin etmenin yollarını ve imkânlarını arı­
yordu. Hattâ, her şeyden önce Avrupa kamuoyunu, özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun ortadan kaldırılmasına daha yatkın bulunan İngiliz kamuoyunu ülkesi le­
hine kazanmaya gayret sarf ediyordu. Gayesine ulaşmak için Sultan Abdülmecid’e
imparatorlukta reformlar yapma fikrini telkin etti ve neticede ona, genellikle Gülhâne Hatt-ı Humayunu adı altında bilinen, meşhur Tanzimat-ı Hayriye’yi 1839’da
ilân ettirdi.
Gerçekten Tanzimat ırk ve din farkı gözetmeksizin İmparatorluğun bütün
teb’asma inanç hürriyetini, can ve mal güvenliğini, nihayet namus-şeref masuniyetini
tanıyordu.® Bu Tanzimat Fermanı gereğince, Osmanlı toplumunu meydana getiren
bütün farklı cemaatler, karşılıklı olarak kendilerine has statülere kavuşmuşlardır.
(6) T anzim at’ın inanç hürriyetini (liberte de conscience) ilgilendiren hüküm lerin uygulanm ası sırasında,
Bandırm alı H oca Ahmet Efendi, karısıyla birlikte İngiliz Sefareti’ndeki kilisede (chapelle) bizzat elçi­
nin vaftiz babalığı yaptığı bir merasimle vaftiz edildi. Aynı gün, Beyoğlu’nda H ollanda Ortaelçili’ndeki kilisede, bizzat Ortaelçinin vaftiz babalığı kabul ettiği Şeyh Hamdi Efendi de vaftiz edildi. Bu
tür din değiştirmeler İstanbul’da M üslüm an halkın zihinlerinde galeyana sebep oldu. Bunun üzerine
Bâb-ı Âli, ilgili elçileri, yeni Hıristiyanlığa geçenleri İstanbul’dan uzaklaştırm aları hususunda uyar­
m ak zorunda kaldı.Ahmet Efendi, Williams adıyla L o n d ra’da öldü. (Karısı ve iki oğlu İstanbul’a
döndüler ve W illiams adı altında Boğaz’da Bebek köyünde oturdular.) H am di Efendi daha sonra tek­
ra r M üslüm an olarak İstanbul’da kaldı ve öm rünü orada tam am ladı.
18
Genel reformların ilânı, Mora olaylarından hemen sonra gerçekleşmişti. Bu
olayların sonunda ise, Bâb-ı Âli’nin hizmetindeki Rum memurlar, özellikle Divan’a
bağlı çalışan Rum tercümanlar kısmen görevlerinden ayrılmaya başlamışlardı. Bu­
nun üzerine ve bu tarihten itibaren, boşalan memuriyetlere Rumlar’m yerine yaban­
cı himayesinde bulunmayan Ermeniler tayini tercih edilir olmuştur. Böylece devlet
idaresinde sayıları her yıl daha fazla artan Ermeniler zamanla imparatorluğun resmî
dairelerinde güven-sadakat isteyen yüksek mevkileri ele geçirdiler ve yavaş yavaş
Rumlar’m yerlerini aldılar.
Bu andan itibaren, İngiltere Ermeniler ile yakından ilgilenmeye başladı: Bu
ilgi politik ihtiyaçlardan ileri geliyordu. Dolayısıyla bu ihtiyaç, Şark’ta tesis ettiği
politikayı sürdürebilmek için İmparatorlukdaki cemaatlerden (unsurlardan) birini
elde etmesini ve himayesi altına almasını gerekli kılıyordu. İngiltere böylece, Kanunî
Sultan Süleyman’dan beri Şark Katolikleri’nin resmî hamisi tanınan Fransa,
Arnavutluk-Makedonya Katolikleri’ni himaye eden Avusturya ve Ortodokslar’m
hamiliğini üstlenen Rusya gibi, Osmanlı İmparatorluğu’nda eşit imkânlara sahip ol­
mak istiyordu. O halde gerek Roma kilisesi’yle, gerekse Fener(7) Rum Ortodoks kilisesi’yle herhangi bir manevi bağı bulunmayan apostolik (havariden kaynaklanan) ve
bağımsız eski bir kilise olarak Ermeni kilisesi, İngiltere’nin gözünde Anglikan kilise­
siyle yakınlaşmayı sağlayacak çok müsait bir ortam içinde bulunuyordu. Ayrıca,
Anglikan kilisesi zaten, Ermeni kilisesi gibi apostolik esaslara dayalı ve oldukça eski
bir kilise ile manevî birlik oluşturacak vasıtaları daima aramış ve halâ da aramaktadır.
Gerçekten, Fransa çok zor şartlar altında Ermeni-Katolik Patrikhanesi’nin
tesisini temin edebilmiştir. Bu şartlan, eski İstanbul Ermeni Patriği Mgr. Arşövek
M. Ormanyan'81 şöyle anlatmaktadır:
“ İlk teşebbüs, Roma Katolikliğinden yana oianlann tahrik ettiği meseleyi
mümkün olabildiği kadar çözmek için yapılmıştır. Şarkta nüfuzunu yayma tasasında
olan Fransız hükümeti’nin tavrı yüzünden büyük ve tehlikeli boyutlara varması muh­
temel ayrılıkları ve hizipleri önlemek için bir uzlaşma aramak söz konusuydu. Bu
maksatla 1810’da Patrikhane’de toplanan ilk komisyon teşkil edildi. Daha sonra,
farklı iki mezhep ilâhiyatçıları arasında dinî bir toplantı (eol!oque) düzenlemek ga­
yesiyle 1816’da ikinci bir komisyon kuruldu. Üç yıl (1817-1820) tartışmalarla geçti
ve anlaşma sağlanamadı. H atta ayrılıklar daha fazla su yüzüne çıktı. Bir taraf ayrı­
lıkçı niyetlerini ifade ederken, diğer taraf şiddetle birlik ilkesini savunuyordu. Niha­
yet 1829 Türk-Rus barışından (Edirne Antlaşması) ve Avrupalı Katolik devletlerin
müdahalesinden sonra Bâb-ı Âli, münakaşalara ve kavgalara son vermek için, Kato­
lik adıyla belirtilen muhtar bir cemaat (communautee) veya millet (nationalite) teş­
(7) Fener, İstanbul’da Haliç mevkinde kurulm uş bir m ahalledir. Burada, Rum O rtodoks kilisesi tesis ed­
ildiğinden beri İstanbul Rum Patrikleri oturm aktadır. Bu semtte ayrıca St. Jean-C hysostom e’un tah­
tının saklandığı eski ve tarihi patriklik kilisesi de bulunm aktadır.
(8) M gr. M alachia O rm anian, I ’Eglise Arm enienne, (Ermeni Kilisesi) Paris, Ernest Leroux, s. 70-71.
19
kiline karar verdi. Bu cemaat, ırk ve ibadet farkı gözetmeksizin Osmanlı teb’asından
olup da Roma Katolikliğine mensup herkesi içine alıyordu. (1830)”
“ Neticede bu çözüm şekli, AvrupalI Protestan devletleri, aynı yolu (aynı ör­
neği) takip etmeleri hususunda cesaretlendirdi. Katolik cemaatin teşkilinden bir yıl
sonra ilk misyoner gurubu deniz yoluyla İstanbul’a geldi (1831). Bu andan itibaren
vicdanların satın alınmasını kolaylaştıran para yardımlarıyla ve eğitim kuramlarınca
desteklenen ve teşvik edilen mezhep değiştirme (proselytizm) olayları hatırı sayılır
derecede arttı. Çok iyi çalışılmış olmalı ki, kısa bir müddet sonra hangi ırk ve mez­
hepten olursa olsun Protestanları içine alan ve Protestan adı altında yeni muhtar bir
cemaat veya millet teşkil edildi (1847).”
Fransa’da Montauban Hür Protestan Fakültesi dekanı Emil Doumarque bu
konuda aşağıdaki satırları yazmıştır.®
“Tarihî kökleri M.S. 300 tarihine ve ilk katolikosu veya patriği Gregoire’a
(Işık veren Greguvar) kadar uzman Ermeni veya Gregoriyen kilisesi eski Rum ve Lâ­
tin kiliselerinin hepsinden daha laik ve demokratiktir.{10) Bu kilise Ermeni milletini
yarattı. 1819’dan itibaren Büyük Amerikan Misyonu tarafından daha çok Hıristiyanlaştırılmış ve daha çok Avrupalılaştırılmış olmasına rağmen, Gregoriyen kilisesi
Ermeni milletinin yıkılmaz ruhu olarak kalmaya devam etti. Amerika’nın, Ermenis­
tan’ı bu tarihten sonra keşf ettiği ve onu Batı dünyasım içine aldığı söylenir.”
Bu şartlar içinde, İstanbul’da Incil’in propagandasını yapmak için BibleHouse (İncil Evi) adıyla Bord Kumpanyası’nın bir şubesinin (ajansı) açılmasıyla ve
Şark dilleri için de bir matbaanın tesisiyle Ermeni cemati arasında yavaş yavaş yayı­
lan ve gelişme istidadı gösteren Protestanlık hareketini cesaretlendirmek için İngilte­
re gayretini ve desteğini artırdı. Misyonerlerin sürekli gelişi ve Bebek’te Amerikan
misyoneri Dr. Hamlin Koleji’nin tesisi sayesinde pek çok Ermeni öğrenci
yetiştirildi.(11>Aldıkları eğitimden yararlanarak İngilizce’yi öğrenen Ermeni öğrenci­
ler Protestanlık için daha uygun hale gelmiş oluyorlardı.<12)
Bununla beraber İngiltere, güçlü ve nüfuzlu olan Ermeni ruhban sınıfını
hesaba katmadan harekete geçmişti: Nitekim, zamanın Ermeni Patriği Arşövek
( 9) Bakınız: Ermenistan, Katliâmlar ve Şark Meselesi, (PArmenie, les massacres et la Question d ’Orient).
(10) H avarilerden Aziz Thadee ve Barthelemy tarafından tesis edilen apostolik Ermeni Kilisesi’nin ta ra f­
tarlarını ta rif etm ek ve Erm eniler’i to p tan H ıristiyanlaştıran Aziz Greguvar’a izafeten ve ayrıca Ka­
tolik Erm eniler’den ayırm ak için Gregoriyen Erm eniler adı verilmiştir.
(11) Hamlin tarafından tesis edilen okul daha sonra Rumeli H isan’nda Robert Koleji’ne dönüştürülmüştür.
(12) Protestan m isyonerler tarafından gösterilen gayretlere rağmen Protestan olan Erm eni sayısı, Ermeni
Patrikhanesi’nin bir istatistiğine göre 80.000’i geçmemekteydi.
20
Mgr. Matheos Çuhacıyan<13) Protestanlığı Ermeni kilisesinin doğmalarına ve inanç
akide lerine zıt bulduğu için 1847’de Kumkapı’daki Patrikhane katedralinin kürsü­
sünden, Protestanlığı kabul etmek için Ermeni kilisesini terk eden herkese karşı meş­
hur aforoznâmesini ilân etti.(14)
Gerçekten Papaz Matheos Çuhacıyan’ın inisiyatifi ve önde gelen din adam­
larının, edebiyatçıların, ilâhiyatçıların (bunların en önemlisi ve meşhuru Hovanness
Badveli Deroyents’di)(15) desteğiyle din ve mezhep değiştiren Ermeniler’e ve onların
yabancı himayecilerine karşı çok şiddetli bir mücadele başlatıldı.
Buna rağmen, İngiltere Büyükelçisi her vasıta ile Ermeniler arasında Protes­
tanlığı himaye etmekten ve desteklemekten vaz geçmemiştir. O günkü şartlarda, İn­
giltere’nin Ermeni ruhban sınıfından intikam (rövanş) almasını kolaylaştırmıştır.
Şöyle ki :
İşaret etmek gerekir ki, bu çağa kadar kilisenin ve Ermeni cemaatinin işlerini
mutlak bir yetki ile yürütenler Patriklerdi. Daha sonraları, Amira denilen zengin
asiller sınıfı, yönetimde Patriklere yardımcı olmuştur. Amira sınıfı, devletin ileri ge­
lenleriyle olan münasebetlerinden ve servetlerinden dolayı büyük bir nüfuza sahipti­
ler. Servetleri sayesinde, milletlerine maddî bağış ve yardım yapabiliyorlardı. Pat­
rikler üzerindeki büyük nüfuzları da bu maddî güçlerinden ileri geliyordu.
Bu süre içinde zamanın hızla ilerlemesiyle Şark’ın Batı ile teması kolaylaş­
tığından ülke dışında eğitim gören yeni bir Ermeni kuşağı (nesli) İstanbul’a dönmüş
ve Ermeni halkı içinde Obscurantistes0®(Khavarial-karanlık) ve Eclaires (LoussavorialAydınlanmış veya Aydınlar) adıyla birbirine zıt iki partinin ortaya çıkmasını sağlayan
(13) Erm eni milletinin nazarında m übarek bir papaz olan M gr. M atheos Çuhacıyan, 1858’de Ecmiyazin
katolikosu seçilmiş ve patriklik m akam ını da Bursa Arşöveki M gr. Kevork Keresteciyan’a bırakm ak
durum unda kalm ıştı. Mgr. Matheos Ecmiyazin’e, St. Petersburg hüküm etince yollanan özel bir hey­
et (mission) tarafından götürülm üştür. F akat, Matheos Rus hüküm eti ile anlaşam adı ve 1863 yılında
üzüntü içinde Eçmiyazin’de öldü.
(14) Protestanlığı ilk kabul eden Erm eniler’den biri olan Mirikelam öldüğünde, yeni gelen Protestan
misyonerler onu atalarının yanm a göm mek için cenazesini Balıklı (Baloukli) Erm eni m ezarlığına gö­
türdüler. A foroz edilmiş M irikelam ’m kendi m ezarlarına defn edileceğini haber alan İstanbul Ermenileri durum u protesto ettiler ve karşı çıktılar. Olaydan haberdar edilen İngiltere Büyükelçisi ve H ol­
landa Ortaelçisi Mirikelam’m Ermeni m ezarlığına gömülmesinde ısrar ettiler. Bunun üzerine Ermeniler İstanbul’un çeşitli semtlerinde bulunan dükânlarm ı kapattılar ve ölünün gömülmesini engelle­
mek için hepsi de koşuştular. Zam anın H arbiye Nazırı (Savaş Bakanı) askerlere m üdahele ederek
Balıklı mezarlığım kuşattı ve Bâb-ı Âli ile İngiltere Büyükelçisi arasında bu konuda yapılan görüş­
melerin sonunda çıkacak çözüm şeklini beklemeye başladı. Nihayet Ermeni halkının m uhalefetine
rağmen, ölüyü Ermeni kilisesine bağlı bir mezarlığa göm menin imkânsızlığı konusunda İngiliz elçisi
ikna edildi. Bakınız: Avedis Berberyan, Histoire Armenienne Cotemporaine, 1871.
(15) Hovannes Badveli Deroyents, Fransızca’yı, L âtince’yi ve eski Grekçe’yi çok iyi biliyordu. Çok meş­
hur ve bilgili bir ilâhiyatçıydı (teolog). Bu sıfatla kilise m ensupları ve üst düzey din görevlileri üzerin­
de büyük bir otoritesi vardı. Aynı zam anda en aktif obscurantist (Halkın aydınlanm asına karşı olan)
şeflerden biriydi. Bakınız; H . M erm eryan, Vie de Deroyents, (Deroyents’in Hayatı).
(16) Obscurantisme, aydınlığa, ilericiliğe düşm anlık, eğitim, öğretim ve kültürün yayılm asına karşı çıkan
felsefi bir görüştür. Obscurantiste ise bu felsefeyi benimseyenlere verilen isimdir.
21
canlı bir fikir hareketinin öncülüğünü yapmakta gecikmemiştir. Ermeni meselesinin
gidişatına daima göz-kulak olan, bu gidişatı adım adım takip eden İngiltere Elçiliği
fırsattan istifade ile, düşman Obscurantist partiye göre çok zayıf, ruhban sınıfının
karşı olduğu ve nihayet batmanın eşiğinde bulunan Aydınlıkçilarra (Eclaires) partisini
el altından himaye etmiş ve desteklemiştir. Böylece, Aydınlıkçılar Ermeni patrikliğinin
kısmen lâikleşmesini, dolayısıyla Ruhban sınıfının gücünün kısmen azalmasını sağ­
lamayı başarmışlardır.
Gerçekten bu özel durum (Patrikhânenin lâikleştirilmesi ve Ruhban sınıfının
nüfuzunun azaltılması) Ermeni toplumunun millî meselelere katılımını ve karışma­
sını temin etmiştir. Bunun sonucunda, Ermeni cemaatinin işlerini yönetmek için
1841, 1847, 1853 yıllarında bizzat halk tarafından seçilen meclisler (Konsey) teşkil
olunmuştur.
Oniki yıllık zaman zarfında, bir taraftan Tanzimat’ın İmparatorluktaki çe­
şitli cemaatlerin her birine tanıdığı kendine has bir statüye (nizâmnâme) sahip olma
hakları, öbür taraftan Aydınlıkçılarca (Loussavorial) başlatılan entellektüel hareke­
tin daima artan yükselişi, Aydmlıkçılan Patrikhâne, işlerinin yönetimini bizzat lâik­
lere vermek gayesiyle genel seçim ilkelerine göre, bir Nizâmnâme hazırlamaya sevk
etmiştir.
Ermeniler tarafmdan SahmanadroutMım denilen Millî Anayasa’nın veya Ermeni
Millet Nizamnâmesi’nin (Statut Armenien) 1860’da ortaya çıkması böyle olmuştur.
Bu Nizâmnâme gereğince, Türkiye’deki Ermeni halkının millî işlerinin üst
yönetimi, 140 üyeden oluşan Temsilciler Meclisi’nin doğrudan gözetimi ve denetimi
altmda bulunan Patrike emanet edilmiş oluyordu. Meclisin 98 üyesi yani 7/10’si
lâikti. Geriye kalan 42 üye ise Türkiye’deki Ermeni ruhban sınıfı arasından değil de,
sadece İstanbul’daki din adamları arasından seçiliyordu. Bu meclis, seçim yoluyla
ve iki yıllığına, her biri 14 üyeden oluşan, yürütme yetkisine sahip ve İdarî görevle­
rinde Patriğe yardım eden biri dinî, öbürü sivil iki Konsey tayin ediyordu.
Söz konusu Meclis’in başlıca görevleri arasında Kudüs ve İstanbul Patrikleri
ile yukarıda adı geçen iki Konsey’in üyelerini seçmek vardı. Ayrıca, okullar, kiliseler
ve manastırların bakımı, millî hastane, vasiyetnâmeler, evlilikle ilgili işler, Patrikli­
ğin bütçesi gibi İstanbul Patrikliği’ne bağlı bütün hizmetlerin idaresi üzerinde üst
yetkiye de sahipti. Fakat bu yetki Fatih Sultan Mehmet’in Rum Patriklerine imtiyaz
fermanlarıyla tanıdığı yetkilerden fazla değildi.
1860’da yabancı tesiriyle Ermeni cemaatinde meydana gelen tam tersine bü­
yük dönüş hareketini göstermek için, Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeni millî me­
selesinin, Millet Nizâmnâmesine (Ermeni Anayasası veya Sahmanadrouthiun) göre
organizasyonu hakkında ayrıntılı bilgi vermeyi faydalı buluyoruz.
Hatta, Millet Nizamnamesi, Bâb-ı Âli’nin onayına sunulduğu vakit pek çok
güçlüklerle ve engellerle karşılaştı ve ancak üç yıllık müzakereler sonunda yine de
politik-diplomatik güçlerin müdahalesiyle 1863’de onay alabildi.
22
Netice itibariyle Bâb-ı Âli istemeyerek söz konusu Millet Nizamnâmesi’ni Er­
meniler’e bahşetti. Halbuki protokol sıralamasında Ermeniler’den önce gelen Rumlar bile böyle bir Nizâmnâmeden henüz mahrum idi. Gerçekte ise, daha evvel Osmanlı Hükümeti tarafından ihsan edilmiş bulunan İstanbul’daki Ortodoks Rum
Patrikliği’nin temel yasası (Charte, imtiyaz belgesi, Anayasa), Ermeniler’in Nizâm­
nâmesi gibi halk oyuna sunulmamıştır.(17) Dolaysıyla bu yasa bütün yetkileri Patriğe
ve Din İşleri Meclisi’ne (Saint-Synod) bırakıyordu.
Bununla beraber, millî hayata getirdiği lâik ilkelerden dolayı, Nizamnâme’nin
(Sahmanadrouthium) Türkiye Ermenileri’ne sağladığı avantajlara rağmen, bu Ni­
zâmnâme (Reglement) her zaman (hatta Osmanlı İmparatorluğu’nun anayasal reji­
mi yani Meşrutiyet rejimi altında bile) Patrik ile Karma Konsey üyeleri ve Temsilci­
ler Meclisi arasında olduğu gibi Bâb-ı Âli ile Patriklik arasında problemler ve sıkın­
tılar yaratmaya devam etti. Hatta, meşhur Âli Paşa (1856 Paris Kongresi’nde Osmanlı temsilcisi) ilk başlarda üç yıldan fazla bir süre için Nizâmnâmenin uygulama­
sını askıya almak zorunda kalmıştı.
Şarkta Katolikler üzerinde resmen sahip olduğu ve kullandığı himaye hakkı
sayesinde, Fransız politikasının günden güne etkisini artırdığım ve Kırım Savaşı’ndan
(1854-1855) beri de daha aktif hale geldiğini söylemiştik. Dolayısıyla Ermeni Katolik
Patrikliği’ne bağlı ayrı bir cemaatin yaratılması veya teşkili işi Fransa hükümetine
düşmektedir.*1® Ermeni Katolik Patrikliği, Fransa’nın sunduğu her türlü yardım
sayesinde refah içinde yaşıyordu. Bununla birlikte, Roma’nın mutlak hakikati vahye
ve inanca dayandıran doktirinini savunan propaganda (Propaganda Fide) nıüridlerinin dinî taassubu, Vatikan’ın ultramontanizminin (Papanın mutlak otoritesini ka­
bul eden doktrin) Ermeni cemaati içinde tahrik ettiği iç çekişmeler, Mgr. Hassoun’un(U)
koyu Latino-Romenci tutumu, Protestanlıksan ziyade Katolikliğe00' yakın ilgi duy­
an ve sıcak bakan Ermeni halkını Katolik Ermeniler’den soğutmuştur.
(17) Rum evrensel Patriğini seçmek için, Osmanlı H üküm eti’nin hizm etinde bulunan her rütbeden sivil
ve askerî m em urlar ve meslek grupları (Corporastion) devreye girer ve İsa’nın (St. Jean Chrysostome) m akam ına oturm aya lâyık Başpiskoposların (M etropoliten) listesini hazırlarlar. H azırlanan bu
listeyi daha sonra Osmanlı Bakanlar K urulu’na (Meclis-i Vükelâ veya Divan) sunarlar. Bakanlar
Kurulu, takdim ini takip eden 24 saat içinde listeyi inceler ve adaylar arasında devlet m enfaati açısın­
dan güven duymadığı adayları veto ettikten sonra listeyi Patrikliğe iade eder. Liste Patrikliğe geldi­
ğinde, Saint-synod (Dinî Meclis) üyeleri ile İstanbul’da hazır bulunan Başpiskoposlar hemen Fener
Patrikhânesi Kilisesi’ne inerler ve orada Patrikliğin Locum tenens’i (Patrik vekili) başkanlığında ev­
rensel (Oecumenique) Patriği seçerler.
(18) 1869’da İm paratoriçe Eugenie’(Öjeni)nin Sultan Abdülaziz’i ziyareti sırasında Beyoğlu’ndaki Ermeni
Katolik Patrikhane Kilisesi’nde bütün piskoposların refakatiyle Monsignor Hassoun tarafından yö­
netilen (şereflendirilen) ayini dinlemeye gitmesi F ransa’nın nüfuzunu daha da artırm ıştır.
(19) Mgr. Hassoun, Fransız hüküm etinin teşebbüsleri üzerine, sürgünde bulunduğu Rom a’dan döndükten
sonra tekrar P atrik oldu. Fakat, bu görevi fazla uzun sürmedi. Zira, X III. Leon, onu İstanbul’dan
uzaklaştırm ak için Kardinal (V atikan’da Papayı seçen ve ona danışm anlık eden Dinî Kurul (Sacre
college) üyesi tayin etti. Böylece K ardinallik cübbesini giyen ve ünvanı alan ilk Erm eni oldu.
(20) Ermeni kilisesi ile Katolik Ermeni kilisesi arasında başlıca ibadet farkı, ayin (messe) esnasında Papa’mn
adını anmak veya anmamaktan ve halkın pek kavrayamayacağı bazı kelimelerdeki farklılıktan ibarettir.
23
Ermeni halkının bu durumlarından istifade etmek isteyen İngiltere, Anado­
lu’da (Küçük Asya) Fransız ve Rus etkisini dengeleme yolunda Ermeniler’i her gün
biraz daha fazla pohpohlamak ve kazanmak için önemli bir fırsat ele geçirmiştir<21).
Bu pohpohlama politikası, yeni Ermeni Millet Nizamnâmesi’ne göre ilk patrik
seçilen, seçildiğinden itibaren de yavaş yavaş taktik değiştiren ve eski Patriklerin
(Matheos, Kevork, Boghos Taktakyan) gösterişe dönük temsilî davranışlarını terk
eden Mgr. Khirimyan üzerinde etkisini göstermekte gecikmedi. Patrik Khirimyan’m
bu uzlaşmacı tavrı tamamen medeni seviyede, kendisi ile Protestan cemaatin şefi
arasında ilişkilerin düzelmesine yol açmıştır.
İşte İngiliz politikasının bu devirde göze çarpan noktaları bunlardan ibaretti.
1877-78 Osmanh-Rus Savaşı’na kadar bu politika devam etmiştir.
(21) 1866’da, eski İstanbul Patriği Mgr. Kevork Keresteciyan, Mgr. Matheos’un halefi olarak Ecmiyazin’e
bütün Erm eniler’in K atolikosu seçildiğinde, o vakit, Beyoğlu Anglikan Kilisesi’nin (Memorial
Church) papazı ve piskopos Meclisi üyesi (Chanoine) Curtis, Ecmiyazin Kilisesi’nde (Basilique)
M gr. Kevork’un kutsal yağ sürme gün ve saatim sorm ak ve öğrenmek m aksadıyla Kanterbury Arşöveki adına İstanbul Ermeni Patriği Mgr. Boghos Taktakyan’ı ziyaret etti. Ziyaret esnasında, Kanter­
bury Arşövekinin Ecmiyazin K atolikosu’nun yağ sürm e gün ve saatinde iki kilise arasında m üşterek
manevî bir bağm göstergesi olarak İngiltere’deki bütün kiliselerde halk âyinleri yapılması için emir
verdiğini Mgr. Boghos Taktakyan’a bildirdi. Curtis’i gayet iyi karşılayan M gr. Taktakyan ona şu şe­
kilde cevap verdi: K atolikos’un kutsal yağ sürmesi sadece Erm eniler’i ilgilendiren bir seromoni
(âyin)dir. Zira, Katolikos, yalnız Ermeni A postolik Kilisesi’nin en yüksek otoritesi (şefi)dir. Bu sıfa­
tıyla, diğer Hıristiyan âlemiyle hiç bir bağı yoktur. Dolayısıyle, Kanterbury Arşöveki’nin yeni katolikosun şerefine âyin ve dua yaptırm a zahm etine katlanm asına gerek yoktur.
Curtis, Patrik Mgr. Boghos’un verdiği cevabın önemini ve m anasım gayet iyi anlıyor ve P atriklik­
ten hayal kırıklığı içinde uzaklaştırılıyordu.
(Curtis’e yapılan kabul töreninde hazır bulunan yüksek seviyeli iki papazın ağızından tekrar edil­
diği işitilmiş olduğu için Boghos’un bu sözlerini aynen aktarm ayı uygun bulduk.)
24
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Ayasteîanos (Yeşilköy) Antlaşması ve Kıbrıs Sözleşmesi
Savaş ilânının arifesinde, Sadrazam Mütercim Mehmet Müşdi Paşa<22)başkanlığında Bâb-ı Âli’de büyük bir konsey toplantısı yapıldı (1877).
Bu toplantıya Nazırlar (Bakanlar), eski Nazırlar, yüksek seviyeli devlet
adamları, ulema temsilcileri, müşirler (Mareşal), paşalar (general) çeşitli cemaatlerin
dinî şefleri ve nihayet imparatorluğun ticarî ve malî eşrafı (aristokrasi) katıldı.
Bu mecliste, Katolik Ermeniler’in Patrik Naibi ve aynı cemaatin Anti-Hassounist Parti’nin liderlerinden biri olan Kriker Enfiyeciyan (Enfiedjian) tarafından
söylenen nutuk, sergilediği vatanperver duygular sayesinde hafızalarda yer etmiş­
tir.<23>Meşhur hatip şahane nutkunda kısaca şöyle diyordu: “ Bizler, Ermeniler ve di­
ğerleri kurşun veya kılıç darbelerini sırtımızdan yemeyelim, onları göğsümüzle kar­
şılayalım. Devletimizin ebedî düşmanına karşı hepimiz kanımızı son damlasına ka­
dar akıtmaya hazırız. Netice itibariyle harp istiyoruz.” Bu nutuk, alkışlarla ve heye­
canla karşılandı. Bilhassa, Ermeniler diğer bütün Hıristiyan unsurlardan daha çok
Rusya’ya karşı harp istiyorlar ve vatanı savunmak için Osmanlı bayrağı altında hiz­
met vermeyi arzu ediyorlardı.
Rus orduları Ayastefanos’a kadar geldiğinde ve Osmanlı devletine barış şart­
larını bildirdiklerinde, Ermeni Patriği Mgr. Nerses Varjaijedyan,(24) Patrikliğin kar­
ma Konsey üyelerinin refakatinde Ayastafanos’daki Başkomutan Grandük Nicola’
nın yanma giderek ondan, General Loris Melikoff ordularının kısmen işgal ettiği
Doğu Anadolu’daki vilâyetlere İdarî muhtariyet, otonomi ihsan edilmesini talep et­
m iştir/25) Mgr. Nerses’in bu teşebbüsü sonunda Ayastefanos Antlaşması’na Ermeni­
ler’le ilgili 16. madde konulmuştur (1878). Buna göre Bâb-ı Âli, Ermeniler’in bulun­
duğu Doğu Anadolu vilâyetlerinde reform yapmayı taahhüt, ediyordu. Ayrıca karar­
laştırılan reformlar uygulamaya konulmadan Rus orduları işgal ettikleri vilâyetleri
boşaltmayacaklar dı.
Bu sırada, Amiral Homby kumandasındaki Akdeniz filosu Marmara Denizi’ne girerek Ayastafanos’un karşısındaki Adalar önlerine demir atmıştı. İngiliz
(22) M ehm et Rüşdi Paşa, A lm an ta ra fta n düşünceleriyle (Germanofil) tanınm aktaydı. Böylece Osmanlı
devlet adam larının geleneksel ve eski politikalarına ters düşen ilk sadrazam oldu.
(23) Bu devirde, Katolik Ermeniler, H assounist ve A nti-H assounist adı altında iki partiye ayrılmışlardı.
Anti-Hassounistler, Papa IX . Pie tarafından afaroz edilmişlerdi. Ç ünkü bunlar V atikan’ın Ermeni
Katolik cem aatinin işlerine, yönetimine karışmasını ve kendilerini Latinleştirmesini istem iyorlar ve
kabul etm iyorlardı. H assounistler (Patrik H assoun taraftarları) ise, V atikan’ı yani kutsal m akam ı
(Saint-siege), destekliyordu. A nti-H assounistlerin isteği üzerine Bâb-ı Âli, H assoun’u görevden aldı
ve im paratorluktan sürdü. A rkasından yeni bir patriğin seçilmesine izin verdi. Neticede Arşövek Küpeliyan, M gr. H assoun’un yerine P atrik seçildi.
(24) P atrik M gr. K hirim yan’ın halefi olan P atrik V arjabedian, Ermeni kilisesinin en meşhur ve milleti
tarafından en sevilen Piskoposlarından (eveques) biridir.
(25) Bâbı Âli o vakit tamamen güvendiği ve itimat ettiği Patrik Nerees’in bu teşebbüsünden haberdar olmuştur.
25
Amirali, Bâb-ı Âli nezdindeki İngiltere Büyükelçisi Sir H. Layard gibi Patrik Mgr.
Nerses’le de sık sık buluşarak, onunla ve Ermeni memurlarla iyi münasebetler kuru­
yordu. Ermeniler’i Ruslar’dan koparmak için, İngiltere’nin Hind yollarının güvenli­
ği için olduğu kadar Ermeniler’in saadeti için Tampon bir Ermeni Devleti’ni kurma­
ya kesin kararlı olduğu fikri Ermeniler’e hem de muhtar bir Ermenistan’ı çağrıştıra­
cak tarzda daima tekrar ediliyordu. Bunun için de İngilizler, Ermeni milletinin müs­
takbel mukadderatı hakkında olmayacak şeyler vaad ediyorlardı.
İngiliz entrikaları tamamen başarılı olmuştur. Nitekim, bu entrikalar sonunda,
Mgr. Nerses, reformların uygulanmasından sonra Rus ordusunun bölgeden çekilmeyebileceğini ve böylece Ermeniler, Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılmak istemezken,
mukadderatlarının Rusya’ya bağlı kalacağını gerekçe göstererek, Ermeniler’in duru­
munu iyileştirmeyi öngören Ayastefanos Antlaşmasının 16. maddesinin Ermeni mil­
letinin menfaatlerine zararlı olduğunu bütün samimiyetiyle ilân etmiştir. Gerçekten de
Ermeni halkı, Rusya’ya güvenmemekte haklı idi. Zira Ermeniler’in oturduğu Doğu
Anadolu vilâyetlerini sahiplenecek olan Rusya, Ermeniler’i Rus unsuruyla kaynaştır­
maktan ve birleştirmekten başka bir şey düşünmeyecekti. Dolayısıyla XIX. yüzyılda
St. Petersburg Dini Meclisinin (Saint-Synode) empoze ettiği Rus kökenli bir Ekzark’m
(Exarque-dinî şef) tayiniyle, kiliseleri Rus kilisesiyle birleştiren komşuları Gürcüler’in
başına gelenler, Rus işgali altmdaki Ermeniler’in başına da gelecekti.
Tam bu sırada İngiltere, 4 Haziran 1878 sözleşmesi gereğince Kıbrıs adasına
yerleşiyordu. Ayrıca, Müslüman ve Hıristiyan halkın vaziyetini ıslah edecek reform­
ları Anadolu’da müştereken yapma konusunda Bâb-ı Âli’den teminat almıştı. Re­
formlarda Sultan’a etkili bir şekilde yardım yapılabilmesi için, İngiltere’nin Kıbrıs
Adası’nı işgâl ve idare etmesine müsade edilmiş oluyordu.
Söz konusu sözleşmenin metni aşağıdaki gibidir:
Madde 1 : Batum, Ardahan, Kars veya bu üç yerden birini ele geçiren Rusya,
ilerde herhangi bir zamanda nihaî barış antlaşmasıyla belirlenmiş olan Osmanlı İm­
paratorluğu’nun Asya’daki topraklarının bir kısmını daha zapt etmeye teşebbüs et­
tiğinde, İngiltere hükümeti söz konusu toprakları silâhlarla korumak ve savunmak
için Osmanlı Hükümeti’ne yardım etmeyi taahhüt eder. Buna karşılık, Sultan İmpa­
ratorlukta bulunan Hıristiyan ve diğer teb’anm himayesi ve iyi idaresiyle ilgili ola­
rak, ilerde iki devletin kararlaştıracakları lüzumlu reformları yapmaya söz verir.
Alman kararların icrası için gerekli vasıtaların temini maksadıyla, Sultan Kıbrıs
Adası’nı İngiltere’ye bırakır ve Ada’da asker bulundurmasına ve A da’nm yönetimi­
ni üzerine almasına muvafakat eder.
Madde 2 : İşbu sözleşme her iki hükümet tarafından tasdik edilecek ve
tasdik edilmiş suretleri tasdik tarihinden itibaren bir ay içerisinde, eğer mümkünse
daha erken karşı tarafa teslim edilecektir. İki tarafın delegeleri sözle tasdiken, işbu
sözleşmeyi imzalarlar.
Böylece İngiltere, Kıbrıs işgaline karşılık Sultana desteğim veriyor ve Anadolu
topraklarının bütünlüğünü garanti ediyordu. Rusya’nın güney Kafkasya’daki teşeb­
büslerini daha iyi gözetleyebilmek ve kontrol altında bulundurmak için Kıbrıs’ı işgal
altında tutacaktı. Lord Beaconsfield ve Dışişleri Bakanı Lord Salisbury ancak
bu antlaşma sayesinde Rusya’ya karşı daha rahat konuşabileceklerine inanıyorlardı.0®
(26) Ed. D riault, La Question d ’Orient.
26
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Berim Antlaşması, Düyûm-i Umumiye Müessesesi ve Patrik Nerses
Avrupalı Büyük Devletler Ayastefanos Antlaşması’nm tamamen Rusya’nın
yararına, Osmanlı İmparatorluğu ile Avrupa’nın zararına olduğunu gördüler. Zira,
antlaşma Karadeniz’i Rusya’nın mutlak hakimiyeti altına sokuyor, Türkiye’ye ise
sadece zahirî bir bağımsızlık tanıyordu. Bu yüzden, büyük devletler Ayastefanos
Antlaşması’nm gözden geçirilmek üzere, Şansölye Prens Bismark başkanlığında Ber­
lin’de toplanacak olan kongre’ye sunulmasının zaruri olduğuna karar verdiler (Haziran-Temmuz 1878).
Bu sırada, Bâb-ı Âli nezdindeki İngiliz Büyükelçisi Sir Layard’m teşvik ve
kışkırtması üzerine Patrik Nerses, Mgr. Khirimyan’ı(27) kendi sekreteri Minas Çeraz’la
birlikte Berlin’e gönderdi. Khirimyan yolda Roma ve Paris hükümetlerini ziyaret et­
tikten sonra çok samimi bir şekilde karşılandığı Londra’ya vardı. Orada Gladstone
tarafından kabul edildi. Canterbury Arşöveki ise, Ermeniler’in durumuyla ilgili
üzüntülerini ifade ederek, ona kardeşlik duygularını gösterdi. Londra Piskoposu
(eveque) ona St. Paul Katedralini bizzat gösterdi ve sunak taşının önünde diz çöke­
rek hayır duasını taleb etti.<28>Bütün bu sözde sempati gösterileri politik emelleri giz­
lemek içindi. Hatta, Ermeni kilisesinin İngiliz kilisesiyle birleşmesi konusunda Khirimyan’m görüşü sorulur. Bundan maksat, Ermeni kilisesini ilk defa içinde bulunduğu
tarihi yalnızlıktan çıkartmak ve böylece İngilizler’e dindaş olan Ermeniler’i himaye­
de İngiltere’ye daha fazla hak tanınmasını sağlamaktı.
Bununla birlikte, geniş bir espiriye sahip olan Khirimyan, Ermeniler’i mem­
nun etme şansı hiç olmayan bu soruya çok ihtiyatlı cevap vermek durumunda kaldı,
başka bir deyişle fazla taahhüt altına girmeye cesaret edemedi. Zira o daima günde­
me getirilen bu meselenin zihinlerde büyük bir karışıklık yaratacağım tahmin edi­
yordu. H atta Ermeniler için, kendi kiliselerini ilgilendiren bir meselenin diğer bütün
meselelerden daha önemli ve öncelikli olduğunu, netice itibariyle Ermeniler’in ileri­
de politik durumlarının düzelmesine karşılık, kendi inançlarının aleyhine fazla imti(27) M gr. Khirimyan, Ernıeniier arasında son yüzyılın en popüler şahsiyeti idi. K arakteri yüzünden P a t­
rik olarak başarılı olam adı. Van doğum lu olan Khirim yan’m E rm enistan’a çok büyük ve derin bağ­
lılığı vardı. Berlin Kongresi’nde baş delege idi. 1889 Kum kapı olayından sonra Bâb-ı Âli onu İstan­
bul’dan uzaklaştırm anın gerekli olduğu kanaatine vardı ve K udüs’teki Erm eni m anastırına yolladı.
O rada iken Katolikos (Bütün Erm eniler’in en büyük Patriği) seçildi. Bu görevde iken, 1902’de Kaf­
kasya’daki Ermeni kilisesinin m al ve mülkü M oskof yetkililerince müsadere edilmesi yüzünden Rusya
hüküm eti ile başı çok derde girdi. Nihayet 1907’de öldü.
(28) Bakınız; Voyage en Europe. Bu eser Khirim yan’m yol arkadaşı, âlim ve tanınm ış vatansever Minas
Çeraz tarafından yazılmıştır.
27
yaz veya taviz vermeyeceklerini gayet iyi biliyordu. Bunun için de Khirimyan kaça­
maklı cevap verdi ve muhatablarına Ermeni kilisesinin apostolik (Havarilerin kur­
duğu) bir kilise olduğunu ve doğmalarının (naslarımn), mezhep meselelerini karara
bağlamak için İznik, Efes ve İstanbul’da toplanan piskoposlar toplantısı (concile)
gibi ilk üç evrensel toplantıya (Concils Oecumeniques) dayandığını izah etmekle yetindi.(29)
Mgr. Khirimyan’ın İstanbul’dan Berlin’e hareketinden hemen sonra Patrik
Nerses, Çar’m Ermeni davasına desteğini istirham etmek ve sağlamak üzere, Arşövek Horen-Narbey’i St. Petersburg’a Çar’m yanma gönderdi. Rus taraftarı duygu­
lar beslemesine rağmen, Narbey Petersburg’da soğuk karşılandı. Dolayısıyla Rus­
ya’nın, körü körüne İngiliz politikasına güvenen Ermeniler’i affetmiyeceğini fark
etti ve anladı. Gerçekten, Şansöliye Gorçakoff, Narbey’i Petersburg’da arayacak,
Rus hükümetinden de ümit edecek hiç bir şeyi bulunmadığını, bu itibarla Ermeniler’in
İstanbul’daki İngiliz Büyükelçisi Sir Layard’ın tavsiyelerini dinlemeye devam ede­
ceklerini ve alaylı bir şekilde de, her şeyi İngiliz hamilerinden bekleyebileceklerini
(29) Bu konuda: 1896-1908 tarihleri arasında İstanbul Ermeni Patriği olan Mgr. Ormanyan’m PEglise
Armenienne (Ermeni Kilisesi) adlı eserine ve bilgisine m üracaat etm enin zaruri olduğuna inanıyoruz.
Erm eni kilisesi, Latinler ve Rum lar (Grekler) gibi ilk üç Konsil’in m eşru olduğunu kabul etm ektir,
yani m eşru olarak bu üç Konsil’in kararlarım tanım aktadır. Buna karşılık, G rekler’in ve L atinler’in
düşüncesinin aksine, onların kabul ettiği diğer dört (4) C onsil’in h atta sadece L atinler’in tanıdığı 13
Konsil’in evrensel (Oecumenique) karakterini inkâr etm ektedir. Erm eniler’in m eşru kabul ettikleri
Konsiller, IV. yüzyılda İznik’te (Nicee) ve İstanbul’da V. yüzyılda E fes’te toplanan Consillerdir.
Ermeni kilisesini karakterize eden doğm aların küçük bir kısmı beklenmedik bir durum veya dü­
şüncesizce yapılan bir hadiseye mal edilmemelidir. Ermeni kilisesinin bu farklılığı, doktrinle ilgili
olarak ekonomi konusunda oldukça m akul ve m antıklı bir prensipten kaynaklanm aktadır.
Ermeni kilisesince kabul edilen ayin sem bolü (simge-timsal), İznik Konsili’nde ortaya çıkan atanasiyen (athanasienne) form üldür. Bu sembol hemen hemen hiç değiştirilmeden yani çıkarm a ve ilâ­
ve yapılm adan aynen devam ve intikal eden Tanrının insan olarak görünmesiyle (incarnation-tecessüm) ilgili doğmayı içirm ektedir. Bununla birlikte yine Erm eni kilisesi, daha sonra yazılmış ve ayin
usullerinde görülen ikinci bir sembole sahiptir ki bu, papazların terfileri münasebetiyle söyledikleri
sözlerden ibarettir. Bu sembol, ilkinden sadece uzun ve teferruatlı çözümleriyle ayrılm aktadır. Bu
ayrılığın esası ise Hz. İsa’daki sıfatlarla ilgilidir.
Ermeni kilisesini, Rum O rtodoks kilisesinden ayıran farklara gelince: Bu farklar sadece Ermeni
kilisesinin Kadıköy (Chalcedoine) Konsili’ni red etm esinden ve sonraki Konsilleri tanım am asından
ileri gelmektedir. Bütün diğer dogm atik noktalarda her iki kilise de tam am en hem fikirdir. Bu arada
söz konusu Konsillerin Erm eni kilisesi tarafından hiç tanınm adığını, bununla birlikte belirlenmiş b a ­
zı hususların peşin hüküm le önceden red edilmediğini de işaret etmek lâzımdır. Böylece, Efes karar nâm esi’nin tekrarından başka bir şey olm ayan V. Konsil’in kınam a kararı, Ermeni kilisesinin d okt­
rinine uygun olarak m ütalaa edilebilir,(...) “ İznik Konsili’nde ele alm an dinî resimlere saygıyla ilgili
konu doktrinle değil, fakat dinî usûllerle ilgili bir noktayı hedef alıyordu. Bu husus, Ermenilerce ta ­
m am en red edilmemiş, fakat daim a sınırlı bir şekilde kabul edilmiştir. Resimlere ve röliyeflere gelin­
ce, basit sanat nesnelerinden ayırm ak için onlar kutsal yağ sürm e, kutsam a ve ibadet hizmetlerinde
kullanılıyordu. Bunlar, kutsal hale geldikten sonra sunak taşı üzerine konulabiliyorlardı.”
28
kaba bir tarzda söyledi. Bunun üzerine Mgr. Narbey, Arşövek Khirimyan’la bu­
luşmak için Berlin’e gitti. Ermeni heyeti, Kongre nezdinde yaptıkları teşebbüslerin
sonucu olarak, zorlukla ve güçlükle ancak Berlin Antlaşması’nın 61. maddesini elde
edebilmiştir. Söz konusu maddenin muhtevası şöyleydi:
“Bâb-ı Âli, Ermeniler’le meskûn vilâyetlerde mahallî ihtiyaçların lüzum gös­
terdiği düzenlemeleri ve ıslahatları vakit geçirmeksizin tatbik etmeyi ve Çerkezler’le
Kürtler’e karşı onların güvenliğini temin etmeyi taahhüt eder.”
“Bâb-ı Âli, bu yolda alacağı tedbirleri, onların tatbikini denetleyecek olan
büyük devletlere muayyen zamanlarda bildirecektir.”
Ermeni Murahhas Heyeti Berlin’den hayal kırıklığı içinde İstanbul’a döndü
ve bundan sonra Mgr. Khirimyan bütün nutuklarında, dualarında ve vaazlarında
Ermeniler’e, sadece kendilerine güvenmelerinin gerekli olduğunu öğütlemeyi telkine
koyuldu.
Tabiatıyla Berlin Kongresi’ndeki İngiliz delegeleri Lord Beaconsfield ve Marki
de Salisbury, Ermeni davasını savunmaktan ziyade çok daha önemli bir pürüzle
meşgul oldular.
Gerçekten, Osmanlı Devleti’nden alacaklı olan İngilizler’in, vadesi uzatılmış
Osmanlı borçlarının faiz ödemelerinin durdurulmasıyla sürüncemede kalan alacak­
larını düzenleyen Nizâmnâme Berlin Antlaşması’nda dikkate alınmamıştı. Onun
için İngiliz delegelerinin teklifleri üzerine antlaşmaya Osmanlı hâzinesinden alacaklı
olanların hepsinin menfaatlerini savunan bir madde ilâve edildi. Bu özel madde,
Sadrazam Küçük Sait Paşa ile Osmanlı tahvillerini elinde bulunduran Fransız ve İn­
giliz şirketlerinin temsilcileri arasında çok uzun müzakerelere sebebiyet verdi. Bu
müzakereler Düyûn-i Umumiye İdaresi’nin kurulmasına yol açan 1882 Muharrem
Kararnâmeleri’nin resmen ilânıyla sona erdi.
29
BEŞİNCİ BÖLÜM
Doğu Anadolu’ya Müfettişler Tayini
Her şeye rağmen Ingilizler Ermeniler’den sempatilerini esirgemiyorlar ve on­
lara sevgi gösterilerini devam ettiriyorlardı. Ermeniler’in gönlünü hoş tutmak ve
pohpohlamak için, İstanbul’da verilen Ermeni hayırsever kuruluşlarının balolarını
memnuniyetle kendi himayelerine alıyorlardı. Ayrıca Ermeniler, İngiltere Sefarethânesi’ne istedikleri şekilde kolayca girip çıkıyorlardı. Ermeni aileler çocuklarını İn­
gilizce’yi öğreten İngiliz okullarına yollamaktan ziyadesiyle memnun idiler.
İngiliz gazetelerinin Türkiye muhabirleri, gazetelerine Ermeni davasını kayı­
ran makalelerini ve yazılarını göndermek için hiç bir fırsatı kaçırmıyorlardı. Bu ya­
zılarında, meydana gelmiş küçük bir olayı kasten büyütüyorlardı.
Bu devirde, Rus askerlerinin çekilmesiyle Ermenistan’da kıtlık, açlık ortalığı
kırıp geçiriyordu. Kıtlığa uğrayan Ermeniler’e yardım toplamak gayesiyle, İstanbul
Kadıköyü’nde ileri gelen Ermeni tüccarlarından bir komisyon teşkil edildi. Bu komis­
yon, çalışmaları sırasında, Londra’da Canterbury Arşöveki’ne de baş vurdu. İngil­
tere’nin İstanbul Büyükelçisi, komisyonun bu tür teşebbüslerine desteğini veriyordu.
Böylece Ermeniler ilk defa kendilerine dışardan yani yabancı bir devletten yardım
geldiğini gördüler. Bu durum, Ermeni cemaatinde, dışarıya karşı çok canlı ve gönül­
den bir sempati uyandırmakta ve İngiltere’nin Ermeniler’e getireceği menfaatler için
fazla ümitler ilham etmekte gecikmedi.
Fakat, bütün bu sempati ve iyilik gösterişinin ciddî ve müsbet hiç bir yanı
yoktu. Bu sadece Ermeniler’in gözünü boyamak için yapılıyordu, buna karşılık, bü­
tün bu olup bitenler Osmanlı resmî çevrelerinde şüphe yaratmakta geç kalmadı.
Bu sırada Ermeniler’e daha fazla güven vermek için, Büyükelçiliğin eski ata­
şe militeri Le M ajör Trotter, (Serabien Sebyan<*> adlı genç bir Ermeni tercümanla
birlikte) İngiliz konsolosu olarak Erzurum’a gönderildi. Le Majör Trotter bütün
Anadolu’yu dolaştı ve Ermeni halkının nüfusu ve zihniyetleri hakkında bir araştır­
ma yaptı.
İngiltere Büyükelçisinin ricası üzerine, Bâb-ı Âli İngiliz Backer Paşa ile eski
Hariciye Nazırı Arnavut Abidin Paşa’yı yapılacak reformları denetlemeleri için mü­
fettiş olarak Ermeniler’in meskûn bulunduğu vilâyetlere gönderdi.
(*) Serabien Sebyan, hali hazırda Osmanlı T ütün Reji idaresinde m em urdur.
30
Bununla beraber, İngiltere’nin politikası daha şimdiden yavaş yavaş değiş­
meye başlamıştı. Zira, arzu ettiği Kıbrıs Adası’nı fiilen elde etmişti. Netice itibariyle,
Ermeniler’i boş ve bol vaadierle oyalamakla kendini pek yükümlü görmüyordu.
Burada, Kıbrıs Sözleşmesi’nin neticeleri hakkında Mr. Rene Pinon’un söyle­
diklerini aynen tekrar etmeyi gerekli görüyoruz.
“ Bu sözleşme, Rus yayılmasını durdurmak maksadıyla, Ermenistan’ın (biz­
zat kendi felâketi için) tngilizler’in elinde nasıl ileri bir karakol haline getirildiğini
izah etmektedir. Rus nüfuzu ile İngiliz nüfuzu Ermeniler’in sırtında kavga ve müca­
dele ediyorlardı.” <30)
Diğer taraftan Ermeni patrikliği, nüfuzlu din adamlarından Patrikhâne eski
naibi Başpapaz (Archipretre) Ohannes Megueryan’ı 1880’de Ermeniler’in bölge pa­
pazı olarak Manchester’e tayin etmişti. Fakat, Ohannes Megueryan’ın, Patrik Nerses’in sırdaşı (güvendiği adam) sıfatıyla, bir de İngiliz devlet adamlarının Türkiye’­
deki Ermeniler’in mukadderatıyla ilgili niyetlerini yoklamak ve öğrenmek gibi göre­
vi de bulunuyordu. Resmî bir kabulde, zamanın Dışişleri Bakam Marki de Salis­
bury, Başpapaz Ohannes Megueryan’a Osmanlı hükümetiyle iyi geçinilmesini ve sı­
kıntı yaratacak her türlü hareketten sakmılmasım tavsiye etti. Ayrıca İngiliz hükü­
metinin iyi niyetine güvenilmesini de sözlerine ekledi. Megueryan görevinin ve gö­
rüşmenin sonucunu kendi Patrikhânesine hemen rapor etti. Fakat bu sonuç Mgr.
Nerses ile Ermeni Meclis üyelerinde hayal kırıklığı yarattı ve onların canlarım sıktı.
22 Temmuz 1880’de Gladstone Parlementoda Osmanlı İmparatorluğu ile il­
gili olarak şu beyanda bulundu: Doğuracağı tehlikeli neticelerden (Komplikasyon­
lardan) ötürü, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışını önlemek niyetindeyiz. Bu yüz­
den, Bâb-ı Âli’nin teb’asma karşı görevlerini yerine getirmesi bizim için ikinci dere­
cede bir mesele olmaktan çıkmış ve gayretlerimizi teksif ettiğimiz en önemli iki me­
sele ve başlıca gaye haline gelmiştir. Dolayısıyla Osmanlı devleti (Türkiye) görev­
lerini yapmak için kararını vermezse, toprak bütünlüğünü ve bağımsızlığını kaybet­
mek durumunda kalacaktır.<31)
Fakat Gladstone’un bu sözleri Ermeniler’i sevindirmemişti. Çünkü, böylece
İngiliz kabinesi Arşövek Mrg. Khirimyan ile Narbey’in Berlin’e hareketleri esnasın­
da, Henry Layard’m Patrik Nerses ve arkadaşlarına yaptığı vaadlerin ve bu vaddlerin uyandırdığı ümit ve isteklerin gerçekleşmesi hususunda, Ermeniier’in cesaretini
kırmış oluyordu.
O andan itibaren, Mgr. Nerses fena şekilde aldatıldığını ve artık İngiltere’den
hiçbirşey beklenilmeyeceğini hemen anladı. Bunun üzerine Sultan Âbdülhamid’in
(30) Revue des Deux M ondes (iki Dünya Dergisi), 1915, IV. s. 894-895.
(31) E ngelhardt, La Turquie et le Tanzim at, (Türkiye ve Tanzim at) II, s. 219-225.
31
güvenini tekrar kazanmak için elinden geleni yaptı. Nitekim Abdülhamid tarafından
her resmî kabulünde, kendisini savaştan (1877-78 Osmanlı-Rus savaşı) önceki kadar
Türk taraftarı (Turkofil) olduğunu gösterdi ve Sultan’m güvenini tekrar kazanmayı
başardı. Hatta Sultan, ona güveninin ve memnuniyetinin ifadesi olarak, Ortaköy’de
Boğaziçi sahilinde çok şahane bir villa hediye etti.
Bütün bunlara rağmen uzun zamandan beri rahatsız olduğu ağır bir hastalık­
tan bitap düşen ve İngiliz Sefarethânesi’nin kapısını boşuna çalmaktan usanan Pat­
rik Nerses, bu ikâmetgâhta (villa) 1884 yılında Mgr. Kevork Keresteciyan’ın yerine
Katolikos seçilme şerefine nail oldu. Fakat Çar, onun Katolikosluğunu onaylama
işini geciktirince, St. Petersburg hükümetinin bu seçimi tasvip etmeyeceğini anlayan
Mgr. Nerses Varjabedyan istifasını verdi. Birkaç ay sonda da İstanbul’da öldü. Anı­
sına, ihtişamlı bir cenaze töreni yapıldı ve İstanbul’un Kumkapı semtindeki Katedral’e
defnedildi. Mezarının üzerine de “ Vatanperver Patriğe...” yazılıdır.
32
ALTINCI BÖLÜM
Patrik Vehabedyan ve Aşıkyan; Mısır’la İlgili Sözleşmenin Başarısızlığı
Patrik Nerses Varjabedyan’ın ölümünden sonra, yüksek dereceli Ermeni me­
murların ve cemaatın ileri gelenlerinin (notables) etkili olduğu Millî Meclis, o za­
mana kadar takip edilen politikada köklü (radical) bir değişiklik yapmak gayesiyle,
1877 Osmanlı-Rus savaşı esnasında General Loris-Melikoff’un ordusunun Erzu­
rum ’a girişinde, açıkça antirus bir tutum sergileyen ve aşırı Türk taraftarı (Turcophiles) duygularıyla tanınan, Kudüs St. Jacob Manastırı’nın Meclis üyesi ve o zaman­
ki Erzurum Ermeni Arşöveki Mgr. Harouthiun (Artine) Vehabedyan’ı Patriklik ma­
kamına çağırdı. Mgr. Vehabedyan, selefi Mgr. Nerses’in meşgul olduğu ve yaptığı
işlere karışmayı, katılmayı reddettiği için Nerses’in Patrikliği zamanında kenarda
kalmıştı.
Mgr. Khirimyan ve Mgr. Nerses’in takip ettiği politikayı asla tasvip etmemiş
olan ve netice itibariyle Türkiye Ermenileri’nin durumunun ıslahı için Avrupa’dan
umut ve medet beklemenin faydasızlığma inanan Patrik Vehabedyan muhafazakâr
bir politika benimsedi. Ayrıca, Ermeni Anayasası’na da şahsen fazla itibar etmiyor­
du. Zira o, millî meselelerin gözetim ve denetiminin, Patrikhâneyi idare etme hak­
kını ele geçirmiş bir Meclis’in veya bir grubun imtiyazı olamayacağı görüşünde idi.
Hatta, bu meclis’in toplantılarına çoğu zaman başkanlık bile yapmıyordu.
Bununla birlikte, Vehabedyan ve dürüst karakteri sayesinde Ermeni halkının,
Sultan Abdülhamid’in ve Bâb-ı Âli’nin güvenini ve itibarını kazanmakta fazla ge­
cikmedi. Gerçekten de Bâb-ı Âli’ye, vilâyetlerdeki Ermeniler’in askerlik vergisine
3,5 kuruşluk bir ek vergi konulmasını telkin ederek, Sultan Abdülhamid’den, Kudüs
Ermeni Manastırı için 40.000 liralık (yaklaşık bir milyon frank) borç sözleşmesi elde
etmeyi başaran Mgr. Vehabedyan’dır. O zamana kadar, Osmanlı teb’asmda hiç bir
cemaatle böyle bir sözleşme yapılmamıştır.
Mısır’ın 1882’de İngilizler tarafından işgalinden 1887 tarihine kadar, bu ül­
kenin politik durumu henüz tamamen açıklığa kavuşmuş değildi ve İngiliz hükümeti
için gittikçe hoş olmayan bir şekil alıyordu. Nihayet, ilgili devletlerin temsilcileri,
Sadrazam Kamil Paşa(32) ve Henry Drumond Wolf arasında yapılan uzun ve zorlu
görüşmelerin sonunda, İstanbul’da 22 Mayıs 1887’de İngiltere ile Bâb-ı Âli arasında
bir sözleşme imzalandı. Bu sözleşme, Süveyş Kanalı’nın tarafsızlığını ve Mısır top­
raklarının dokunulmazlığını hükme bağlıyordu. Üç yıl sonunda İngiliz as(32) Kıbrıs kökenli olan Kami! P aşa, koyu bir İngiliz taraftarıydı (Anglophil). İlk m em uriyetine M ısır’da
Hidiv ailesinde başlamıştı.
33
kerlerinin Mısır’ı terk etmeleri gerekiyordu. Ancak bu sürenin bitiminde ülkede da­
hilî huzursuzluklar ve tehlikeler hâlâ mevcutsa işgal uzatılabilecek veya İngiliz as­
kerlerinin ülkeyi terkinden sonra ülkede bazı tehlikeler yeniden zuhur ederse İngil­
tere askerlerini tekrar geri gönderebilecekti.
Bu sözleşmeye katılmaları için Büyük Devletler (Düvel-i Muazzama) de davet
edilecek; şayet üç yıllık süre sonunda bu devletlerden biri sözleşmeye katılmayı red
ederse, İngiliz işgali devam edecekti. Dolayısıyla sözleşme, bu haliyle İngiltere’ye
resmî bir akitle zaten tanınmış bulunan işgalini istediği zamana kadar sürdürme im­
kânını veriyordu. Hatta bu yüzden Sultan Abdülhamid sözleşmeden hiç memnun
kalmamıştı. Rusya ve Fransa çok sert protestolar gönderdiler. Bunun üzerine Sultan
Abdülhamid kararlaştırılmış bulunan sözleşmeyi onaylamayı reddetmiştir.031 Sultanın
sözleşmeyi geri çevirmesi Müslüman dünyada olduğu kadar Paris ve St. Petersburg’da
da çok iyi karşılandı.
Başarısızlığından dolayı gayri memnun ve öfkeli olan İngiltere, bu tarihten
itibaren, Osmanlı İmparatorluğu’nu köşeye sıkıştırmanın yollarını aramaya koyuldu.
Nitekim Yunan ve Bulgar meseleleri mazide kaldığı ve başka meseleler bulunamadığı
için uğursuz Ermeni meselesini ele aldı. Zira, bu sırada Makedonya ve Girit mesele­
lerini pek kurcalayamıyordu. Sebebi ise; Makedonya ve Girit’in İngiltere’den ziyade
diğer büyük devletleri ilgilendirmesi ve onların tesir sahasında kalmasıydı. O halde
İngiliz askerlerinin Mısır’dan geri çekilmesini temin maksadıyla Bâb-ı Âli’nin yaptığı
diplomatik teşebbüsleri engellemek için Türkiye’nin başına başka gaileler ve başka
meseleler açmak gerekiyordu.
Daha o zaman, Diyarbakırlı Hagepien adlı bir Ermeni misyoner Londra’da
“ Hayasdan” <34) başlığını taşıyan Ermeni gazetesini neşr etmeye başlamıştı. Osmanlı
Devleti’ne düşman olan bu gazete, İngiliz posta servislerinin ve İngiliz konsolosları­
nın yardımıyla olduğu kadar İstanbul’daki “ Bible-House” ve vilâyetlerdeki misyo­
nerler kanalıyla İmparatorlukta dağıtılıyordu. Bütün bu yayınların hedefi Ermeni
halkını isyana ve harekete hazırlamaktı.
Mgr. Hareuthioun’un Patrikliği zamanında ciddî neticeler doğuran bir olay
meydana geldi. İstanbul Ticaret Mahkemesi Birinci Başkanı ve Hukuk Mektebi Pro­
fesörü tanınmış hukukçu Garabet Efendi Şahbaz (Chahbaz) bir dul kadınla evlen­
mek için 1886’da karısını terk etti. Boşanma Ermeni kilisesi tarafından kabul edil­
meyince, Garabet Efendi bir vilâyet papazına müracat etti ve bu papaz kendi mu­
hitindeki kilisenin gerekli müsaadesini önceden almadan onu evlendirdi. Bunun üze­
rine Patrikhâne Garabet Efendi’yi gayr-i meşru kadını derhal bırakmaya ve dinî
otoritenin kararma uymaya çağırdı. Fakat Garabet Efendi dinî otoritenin kararını
tanımak istemedi. Neticede Patrik Yehabedyan onu aforoz etti. Patriğin aforoznâmesinin İstanbul kiliselerinde okunmasından bir gün önce, Garabet Efendi îslâmiyeti
(33) Bakınız: Livre Jaune (Sarı Kitap), 1887-1888.
(34) H ayasdan (Hayistan) E rm enistan anlam ına gelmektedir.
34
kabul ederek, Âli Efendi Şahbaz adını aldı ve Adliye Nazırı meşhur Türk tarihçisi
Cevdet Paşa’nm baldızıyla evlendi. İslâmiyeti kabulüyle (ihtida), Ermeni meselele­
riyle ilgili bütün gizli işleri açıklama zaruretini hissetti. Gerçekten, işgal ettiği mevki
ve durum dolayısıyla Ermeni cemaati içinde önemli bir şahsiyetti. Bu özelliği yüzün­
den de meşhur Ermeni taraftan İngiliz James Brice’le sıkı münasebette bulunuyordu.
Mgr. Vehabedyan, yurt dışında olduğu kadar vilâyetlerde de yavaş yavaş ve
gizliden yapılan hazırlıklardan habersiz değildi. Bu arada Kudüs Ermeni Patriklik
makamı, Patrik Essaı’nin ölümüyle boşalmıştı. Bu hadise ve ileride meydana gele­
bilecek bazı sıkıntıları ve güçlükleri sezmesi üzerine, Kudüs Patriği olmak için İstan­
bul Patrikliğini terk etmeye karar verdi. Netice itibariyle, Kudüs Saint Jacob Mecli­
si’nin oyuyla Kutsal Yerler (Lieux-Saints)(35) patrikliği makamına getirildi. Bâb-ı Âli
bu tayini üzüntü ile karşıladı ve istemeyerek onayladı.
Halefinin İstanbul patriği olarak seçilmesi Ermeni milleti içinde iki zıt akımın
doğmasına yol açtı. Muhafazakar Osmanlı Ermenileri, imparatorluk hizmetindeki
Ermeni görevliler (memurlar) ve bizzat Bâb-ı Âli Bursa Arşöveki Mgr. Bartholomees’in<36) İstanbul Patriği seçilmesini istiyorlardı. Zira, Mgr. Bartholomees, Osmanlı Dev­
leti açısından önemli olan Bursa Genel Valilik makamım ard arda işgal etmiş bulunan
bütün valilerle her zaman iyi ilişkiler kurmuştu. Ayrıca Bursa valiliği payesine sahip
olanlarm hemen hepsi sonradan sadrazam oluyorlar veya makama ya eski Sadrazam­
lar ya da eski Nazırlar (Bakanlar) atanıyordu. Buna karşılık, İngiliz politikasından ilhâmını ve gücünü alan muhalefet partisi ise, Mgr. Narbey’in seçilmesi için ısrar edi­
yordu. Yüksek seviyeli Ermeni din adamı Narbey de edebiyatçı şair ve büyük bir ha­
tipti. Pek çok lisan (dil) bilen Narbey, Berlin’de Ermeni delegeleri arasında bulunu­
yordu. Öte yandan Narbey, Sultan Abdülhamid’in Baştabibi Dr. Mavrogeni Paşa’nm
<37) samimi dostu sıfatıyla da Saray’la münasebeti vardı.
Bu iki muhalif gücün mücadelesi ve çarpışması seçimlerde adaylardan hiç birinin
salt çoğunluğu kazanamayıp, seçimlerin sonuçsuz kalmasına yani seçimin tıkanma­
sına yol açtı. Adaylığının başarısızlığım gören Narbey rakîbi Bartholomees’in seçi­
mini de engellemek için adaylıktan vazgeçti. Bu stüpriz karşısında seçmenler
ilâhiyatçı, namuslu din adamı ve tarafsız bir papaz olarak bilinen İzmit (Armache)
Manastırı Başrahibi Horen Aşıkyan’a (Khorene Achikian) verdiler. Böylece Aşıkyan
Ermeniler’in İstanbul patriği oldu.
(35) Kudüs Erm eni Patrikliği’nin tarihi V. yüzyıla kadar uzanır. VIII. yüzyıl başlarında meşhur Halife
Hz. Ömer, m anastır arşivinde m uhafaza edilen ve bizzat kendi eliyle imzaladığı bir akitle Ermeni
m anastırına im tiyazlar tanım ıştır.
(36) Bu papaz (Mgr. Bartholom ees), özellikle eski Sadrazam Küçük Said Paşa’nm dostluğunu ve itibarını
kazanm ıştır. Mgr. Bartholomees Bursa arşöveklik m akam ını 25 yıldan fazla bir süre için işgal etmiş
ve daha çok T ürk taraftarlığıyla (Turcophile) tanınm ıştır.
(37) A bdülham id’in Baştabibi Dr. Mavrogeni Paşa onun çocukluğundan beri özel doktoruydu ve bu sı­
fatla, Padişahın güvenini ve itibarını elde ederek Saltanatı zam anında önemli roller oynamıştır. D r.
Mavrogeni çok geniş bir Rum ailedendi.
35
Şimdi burada, Patrik Aşıkyan’m samimi düşüncesini ortaya koymak ve aynı
zamanda Patriklik tahtına oturduğunda kendi Ermeni cemaatinin vaziyetinin ne
merkezde olduğunu göstermek için, bizzat kendisinin yazdığı “ 1895-1896 Felaketli
Döneminin Ermeni Tarihi” nden(38) bir parçanın (pasajın) tercümesini okurların dik­
katine sunuyoruz:
“ ...Türkiye’nin değişik bölgelerine dağılmış bulunan pek çok Ermeni Pro­
testan Misyonerleri, Ermeni halk; içinde yabancı meslektaşlarının görev ve faaliyet­
lerini geliştirmeyi ve yaygınlaştırmayı sürdürüyorlardı. Özellikle İngilizler’in gücünü
ve İnsanî duygularını övüyorlar, onların yardımıyla da Ermeniler’in İstiklâl ve Er­
menistan’ın muhtariyet çanlarının pek yakında çalacağını kiliselerde vaz’ediyorlardı.
Bunların çeşitli yerlerde kurdukları eğitim-öğretim kuruluşlarının pek çoğu tahrik
edici-hayalî projelerin yapıldığı yanan, kızgın ve tüten ocaklardan başka bir şey de­
ğildiler.09* Ermeniler safça (budalaca dememek için bu kelimeyi kullanıyoruz) va­
tanperverliklerine inanıyorlar ve varlıkları pahasına kalabalık ve silâhlı bir Müslü­
man topluluğu ortasında Osmanlı otoritelerine karşı düşmanlığı ve savaşı cesaretle
göze alıyorlardı.”
İşte, Ermeni komiteleri bu şekilde teşekkül etti ve bunun kaçınılmaz neticesi
olarak 1889 tarihinde, Kurban Bayramı günü Dolmabahçe Sarayı’nda Bayramlaşma
töreni esnasında Kumkapı olayları meydana geldi. Bu nümayişin (gösteri) ele başı,
Amerika’da doğan ve Londra’da henüz kurulan Hmçak Komitesi üyesi Cihangülyan
(Djihangulian) Artin adlı Yanlı bir Ermeni idi. Göstericiler ve yandaşlan padişah
tarafından hediye edilen ve Patrikhâne’nin kabul salonunda patriğin makamı üzerinde
asılı bulunan resme (padişahın portresi) hakaret ettiler.
Netice itibariyle, bu olay Patrik Mgr. Aşıkyan’m mecburî istifasına sebebiyet
verdi. Kısa bir müddet sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun Maliye Nazırı olan Sultan
Abdülhamid’in Hazine-i Hassa Nazırı, Agop Khazazyan Paşa,(*) Aşıkyan’a istifasını
geri aldırtmak gayesiyle, Patrik nezdinde müdahalede bulunmak üzere Saray tara­
fından görevlendirildi.
Fakat, istifasını geri aldıktan sonra geçen son dört yıl Mgr. Aşıkyan için çok
zor bir dönem oldu: Bu dönemde, Patrikhâne’nin Yurttaşlar Konseyi Başkanı Ban­
ker Maxeud Simon Bey, 1900’de Galata semtinde Kumkapı nümayişini (olaylannıgösterisini) bizzat organize edenler tarafından ağır şekilde yaralanmıştır. Bu suikast
(38) Khoren Aşıkyan, Histoire Armenienne de la Funeste Pelîode (1895-1896).
(39) Bu eğitim kuruluşlarının başında şunlar bulunuyordu :
Rum elihisarı’nda Robert Koieji (Mr. H am lin’m Bebek’teki eski okulu), Merzifon Anadolu Koleji,
Harput (Eiazığ) Ermeni Fırat Koleji, Bahçecik Okulu (I’Ecole de Roy Cham bers). Antep Merkez
Koleji, Beyrut Amerikan Üniversitesi vs...
( *) Hazine-i Hassa Nazırlığı’na atanan ilk Ermeni A gop Khazazyan P a şa ’nm ölüm ünden sonra da, Sul­
tan A bdülham id Hazine-i H assa’yı diğer iki E rm eni’ye (Mikail P ortakal Paşa, Ohannes Paşa) ema­
net etmeye devam etti. Ohannes Paşa 1908 A nayasa’m n ilânına kadar, bu görevde kaldı.
36
teşebbüsü Başkent’in Ermeni cemaatinin her kesimi ve aristokrasisi üzerinde derin
bir etki yapmıştır. O günden itibaren bu kesimler polis yetkililerinin himayesine sığın­
manın yollarını aramışlardır.
Bu dönem içinde, Ermenistan’da yaptığı yaramazlıklardan ötürü mahkeme
edilmek üzere İstanbul’a getirilen meşhur Kürt Ağası Musa Bey’in davası görülmüş­
tür. Duruşmalarda, İngiltere Büyükelçisi kendisini Ermeni asıllı müteveffa ikinci
tercümanı (Drogman) vasıtasıyla temsil ettirdi. Bu dava, İngiliz gazetelerinde Erme­
niler lehine uzun yazılar ve haberler çıkmasına sebebiyet verdi. Bu durum, İngiltere
tarafından gerçekten desteklendiklerine inanan Ermeniler’in, Londra hükümetine
bağladıkları umudu daha da fazla artırdı. İstanbul ağır Ceza Mahkemesi Musa Bey’i
beraat ettirdi. Bununla birlikte, yabancı elçilerin ısrarları ve baskıları üzerine Bâb-ı
Âli Musa Bey’i Mekke’ye sürgüne gönderdi.
Diğer taraftan, Ermeni Komiteleri’nin çevresinde yarattıkları tahrikler ve
heyecan yüzünden Mgr. Aşıkyan’ın görevi günden güne daha çok güçleşiyordu. Bu­
na karşılık, yerine bir başkasının seçilmesi halinde ortaya çıkacak güçlükleri tahmin
eden Bâb-ı Âli, Aşıkyaa’ı iktidarda kalmaya ikna etti. Hal böyle iken, iki muhalif
akım arasında daha fazla tutunamayan Mgr. Aşıkyan, 1894 ortalarında istifasını
tekrar vermek durumunda kaldı ve kesin olarak görevinden çekildi. Buna rağmen,
Saray ve Bâb-ı Âli ile olan iyi ilişkilerini sürdürmeye devam etti. Şimdi burada, Mgr.
Aşıkyan’ın halefinden bahs etmeden evvel, Saray ve Bâb-ı Âli’nin Kumkapı olayın­
dan önce, böyle muhtemel bir Ermeni hareketini ciddiye almadığını ve ona büyük
bir önem atfetmediğini ve ayrıca bu tür bir nümayişin (gösterinin) Başkent’te ola­
bileceğine ihtimal vermediğini açıklamanın zaruretine inanıyoruz. O zamanki Emni­
yet Müdürü Kamil Bey sürprizle karşılaştı. Zira, o böyle bir olay beklemiyordu, do­
layısıyla önlemek için hiç bir tedbir almamıştır. H atta onun bu tedbirsizliği derhal
görevden alınmasına sebep oldu. Yerine ise o zamanki Beyoğlu Guvernörü Nazım
Bey(40) atanmıştır.
(40) Nazım Bey, Rus politikası ta ra fta n olarak tanınan ve Kırım H a rb i’nden sonra St. Petersburg’da ilk
Osmanlı Büyükelçisi olan Y usuf Rıza P a şa ’nm yetiştirmesiydi. Y usuf Rıza P aşa İstanbul Emniyet
M üdürü (Prefet de la Ville d ’İstanbul) tayin edildiğinde, Nazım Beyi de Valilik (Prefecture de la
Ville) Genel Sekreterliğine atadı.
37
YEDİNCİ BÖLÜM
İngiltere Elçisi Philippe Curry, Patrik Matheos İzmirliyan ve
18 Eylül 1895 Reform Lâyihası
Patrik Mgr. Aşıkyan’m istifası Bâb-ı Âli politikasının olduğu kadar devlet
hizmetindeki yüksek seviyeli Ermeni memurlarının, Ermeni aristokrasisinin ve ılımlı
Ermeni partilerinin de hezimeti ve iflası olarak karşılandı ve yorumlandı. Bu durum
Ermeni Komiteleri’ni cesaretlendirdi. Nitekim, Komiteler Aşıkyan’m yerine, Bâb-ı
Âli nezninde itibarı (Persone grata) olmayan kavgacı ruhuyla Mısır’ın meşhur eski
Ermeni Patriği Mgr. Matheos İzmirliyan’ı İstanbul Ermeni Patriği seçtirdiler. Mgr.
İzmirliyan, Mısır’da Ermeni Arşöveki iken Mısır’daki İngiliz Konsolosu ve diplo­
matik ajanı Lord Cremer’le, yüksek seviyeli İngiliz görevlileriyle ve ayrıca Londra’­
daki Hraçak Komitesi’nin temsilcileriyle temas halindeydi.
İngiltere’nin İstanbul Elçisi Philippe Curry, Patrik seçilmesinden hemen sonra
İzmirliyan’ı çok sıcak bir şekilde kabul etti. Bu görüşme sırasında ona, Ermeniler
harekete geçtiği taktirde, bütün vasıtalarla Ermeniler’i desteklemeyi vaad etti. O
günden itibaren İzmirliyan, saflığından veya şuursuzluğundan veya diplomatik tec­
rübesinin yokluğundan dolayı İngiliz diplomatının ellerinde kukla durumuna düştü.
Patrikhâhenin nizâmnâmesine göre, İzmirliyan’a iki konsey (meclis) yardımcı olu­
yordu. Ancak, bu iki konseyin üyeleri ne cemaat işlerini yürütecek kadar tecrübeye
sahiptiler ne de Osmanlı devlet adamlarını tanıyorlardı. Bu yüzden İzmirliyan Erme­
ni Komiteleri’ne bağlı ve üye olan memurları hizmetine aldı. Padişah tarafından ilk
kabulünde, İzmirliyan Türkiye’deki bütün Patrikler tarafından eskiden beri söylen­
mesi adet olan formüller (sözler) yerine, bu protokol usulüne uymayan ve nezaket
kurallarını aşan sözler söyledi. Padişah ise, manidar ifadelerle aşağıdaki gibi karşı­
lık verdi:
“ Hakkınızda, tarafıma iyi bilgilerin, müsbet işaretlerin gelmesi ve patriklik
yükümlülükleri için yeteneklerinizin görülmesi neticesinde, tayininizi onaylıyorum.
Bana verilen bu bilgilerin sağlamlığını ve devlete olan sadakatinizi hal ve hareket­
lerinizde müşahade edebildiğim zaman, sizi lütfü hümayunuma mazhar kılacağım” .
Bu sözlerden sonra, Sultan Abdülhamid İzmirliyan’ı mahiyetiyle birlikte ba­
şından savdı. Hatta, Türkiye’de şimdiye kadar Padişahın huzuruna ilk çıkışta başka
bir deyişle ilk resmî kabulünde her patriğe verilmesi eski bir adet olan Mecidiye Ni­
şanı’nı da İzmirliyan’a vermedi. Bu durum, Türkiye’deki resmî muhitler nezdinde
iyi karşılanmadı, yani resmî çevrelerde kötü bir tesir yarattı. O zamandan itibaren
Ermeni Patrikliği’nin İngiliz Elçiliği ile olan münasebetleri, Bâb-ı Âli ile olan
38
münasebetlerinin aleyhine çok sıkı fıkı ve samimi oldu. Dolayısıyla bu tarihten sonra
Bâb-ı Âli Ermeni Patrikliğinin yolladığı yazıları (takrir) ciddiye almadı, hatta açma
zahmetine bile katlanmadı.
1895 başlarında, Londra Hınçak Komitesi’nden Martik Saroukhaniantz Van’a
gitmek üzere Londra’dan ayrıldı. Hmçak Komitesi’nin kurucu başkanı Avedis Nazarbek’in(41>bizzat ifade ettiği gibi, M artik’in enerjisi, bilgisi ve heyecan verici fa­
aliyetleri Van’da ihtilâlci harekete ve örgüte şaşılacak derecede bir dinamizm ve kor­
kunç bir güç kazandırmıştı.
Aynı yılın sonbaharında, Zeytunlu(42) (Süleymanlı) Ermeniler iki isyan bay­
rağını birden açtılar. Bayrağın birinde altın harflerle “Yaşasın Ermeni Halkı” , “Ya­
şasın Zeytun” yazılı idi; diğerinde ise yine altın harflerle “ Yaşasın İsyan ve Hmçak”
yazısı vardı.
İngiliz elçileri, Kraliçe Viktorya’nın ilkbahara rastlayan tahta çıkışının yıl­
dönümü gününde Beyoğlu’ndaki Elçilik bahçesinde parti vermeyi gelenek haline ge­
tirmişlerdi. Patrik İzmirliyan 1895’de bu partiye davet edilmiş ve yapılması müm­
kün olan her türlü iltifat ondan esirgenmemiştir. Sefire Lady Curry, İzmirliyan’ı
sağma oturtmuş ve orada davetli bulunan Osmanlı Nazırları ve Saray ve Bâb-ı Âli’nin
yüksek seviyeli görevlileri huzurunda ona bizzat çay servisi yapmıştır. Bütün bu dik­
kat çekici hususlar şüphe ve nefret uyandırıyordu. Buna karşılık, Patriğin şahsına
yapılan bu hürmet ve saygı İzmirliyan’ı sevince boğuyor ve bu iltifatı, İngiltere’nin
zavallı Ermeniler’e ilgisinin, desteğinin çarpıcı bir işareti olarak görmek isteyen Er­
meni halkının duygularmı tahrik ediyor, coşkusunu artırıyordu.
11 Mayıs 1895’te Düvel-i Muazzama’nm İstanbul Elçileri, Bâb-ı Âli’ye, Berîin
Antlaşmasındaki Osmanlı taahhütlerini ve 61. maddenin içeriğini hatırlatan bir lâyiha
(memorandum) takdim ettiklerinde Ermeniler’in coşkusu doruk noktaya ulaşmıştı.
Ermeniler, Düvel-i Muazzama temsilcilerinin bu müşterek teşebbüsünü,
İngiltere’nin kendilerine karşı olan teveccühüne, sevgisine bağlıyorlardı.
Bu sıralarda, Times, Standart, Daily News, Daily Telegraph, Daily Chronicle
gibi İngiliz gazeteleri taraflı yazılar ve makaleler yayınlıyorlardı. Ayrıca Gladstone’ım
Ermeniler lehine, Sultan’ın ve hükümetinin (Bâb-ı Âli) aleyhine söylediği nutuk Er­
meniler üzerinde müsbet ve çok derin bir etki yapmıştı. Ermeniler, Gladstone’un
nutkunun küpürlerini, kutsal bir yazı gibi ceplerinde taşıyorlar ve gizlice okumaları
için kendi aralarında dağıtıyorlardı. Zavallı Ermeniler, Gladstone’un kendileri için
değil, fakat sadece İngiliz kamuoyunu coşturmak için, politik râkiplerine (İngiliz
muhafazakârları) karşı güçlü bir silâh olarak kullanmak ve nihayet iktidara tekrar
(41) Bakınız: “ T hrough the Strom a” Pictures o f life in A rm enia, by Avedis N azarbek, E ditör o f the
“ H untchak” 1899, (Hınçak Gazetesi Yayıncısı Avedis N azarbek...).
(42) Zeytun, M araş’ta dağlık küçük bir şehirdir. Bu şehirdeki Ermeniler isyan etmişti. Bölgenin tabiî
yapısı ve iklimi neticesinde Erm eniler feodal toplum yapısına ve bağımsızlık ruhuna sahip bir şekilde
yaşıyorlardı.
39
dönmek için ezilmiş halkların savunuculuğuna soyunduğunun farkında bile değil­
diler. Lord Salisbury ve muhafazakâr liderler Gladstone’u böyle davranmaya iten
gizli düşünceyi gayet iyi tanıyorlar ve libaralleri meselelerle de meşgul olmaya kendi­
lerini mecbur hissediyorlardı. Böylece, bu tür meselelerle sadece Gladstone’un değil,
fakat muhafazakârların da meşgul olduğunu göstermiş olacaklardı.
Bütün bu olaylardan haberdar olan ve hatta ihtilâlci bir Ermeni eyleminin
hazırlanmakta olduğu konusunda uyarılmış bulunan Polis Müdürü Nazım Paşa,
Başkent’te hoş olmayan hadiselerin meydana gelmesini önlemek için İzmirliyan’dan
elinden geleni yapmasını istedi. Ayrıca, Komite üyelerinin, Ermeni hürriyet saatinin
çalmak üzere hazır olduğu ve Ermeni halkının pek yakında Türk boyunduruğundan
kurtulacağı yolunda kamuoyunda gizlice telkinatta bulunduklarını ona duyurdu. Izmirliyan, Nazım Paşa’ya yazdığı her cevapta kendisinin polis memuru olmadığını
bildiriyordu. Öbür taraftan, Adliye Nazırı da, İzmirliyan’ı yakında olması muhte­
mel gösteriyi akıllıca durdurması ve önlemesi için görevini yapmaya davet etti. Aksi
takdirde Bâb-ı Âli tarafından kendisinin sorumlu tutulacağını da bildirdi.f43»
Bâb-ı Âli tarafından gösterilen bütün gayretlere rağmen, tahmin edilen hadi­
se aşağıdaki şartlar altında meydana geldi:
18 Eylül 1895’te, Ermeniler’in Kutsal-Haç (Sainte-Croix) Yortusu’nun ikinci
günü, oldukça kalabalık bir Ermeni grubu Kumkapı’ya doğru yürüyüşe geçerek Er­
meni Kilisesi’nde toplandı. Patrik, biraz uzun sayılabilecek bir vaaz verdi ve öğütte
bulundu. Bununla birlikte, meydana gelmesi muhtemel karışıklıklara ve Ermeni ce­
maatinin sessiz ve sakin kalması için kendisini tedbir almaya çağıran Bâb-ı Âli’den
aldığı uyarılara hiç temas etmedi.
Âyin bittikten hemen sonra, Mgr. İzmirliyan, büyük bir kalabalığın toplan­
dığı Patrikhâne avlusuna geçti. İkâmetine çıkmak üzere kalabalığın arasından geç­
mek istediği sırada, merdivenin ilk basamağında durduruldu ve orada, genç bir kız
hazır bulunan kalabalığın vatanperverlik duygularını coşturan bir nutuk söyledi.
Patrik, genç kızı ayakta dinledi, kalabalık ise alkışladı ve tezahüratta bulundu. Kı­
zın söylediği nutuk kısaca şöyleydi:
“ Bugün ölüm veya hürriyet günüdür. O halde ya yiğitçe ölelim yada kurtu­
lalım, Ya ölüm ya Hürriyet” , Genç kız bunları söyledikten sonra silâhını havaya
doğru boşalttı. Patrik ise, “ Tanrı sizinle olsun” diyerek, ikâmetgâhına çıktı. Baş­
larında hareketin liderleri olmak üzere, İstanbul’un her köşesinden koşup gelen ka­
labalık bir Ermeni kitlesi Bâb-ı Âli’ye doğru yürüyüşe geçti... Kalabalık yüksek sesle
haykırmaya ve naralar atmaya başladı.
Bunun üzerine, Sadrazam Küçük Sait Paşa, şayet arz edecekleri bir dilekçe­
leri varsa, onu kendisine vermelerini ve sonra sessizce dağılmalarını, yok şayet sözlü
(43) Bakınız: Mgr. Aşıkyan, (İstanbul eski Patriği), Histoire Armenienne de ia Funeste Periode (1895-18%).
40
olarak söylemek zorunda iseler aralarından aklı başında bir kaç kişinin isteklerini
anlatmak üzere Sadrazam’m huzuruna çıkabileceğini söylemesi, için bir subayı gös­
terici Ermeniler’e g önderdi.^ Fakat dengesiz bir gösterici tabancasını çekerek Polis
Müdürü Nazım Paşa’mn subayı ve yakın akrabası olan Sadrazam’ın habercisini
(ulak) öldürdü.
Bu olay Ermeni kalabalığı kuşatmış olan polisin müdahalesine ve direnen­
lerin üzerine ateş açılmasına yol açmıştır. O vakit, göstericilerin büyük bir kısmı kili­
selere ve Kumkapı, Galata, Beyoğiu, Hasköy istikametinde kaçmaya başlamış, geç­
tikleri yerlerde de rastgele ateş ederek terör havası estirmişlerdir.
Bu büyük olay Müslüman halkı öfkelendirmiş ve netice itibariyle karşılıklı
katliâma yol açmıştır. Ayrıca, olaya anında gerektiği şekilde müdahale edemeyen
Küçük Sait Paşa’nın Sadrazamlıktan alınmasına da sebebiyet vermiştir. Kürt kökenli
olmasından ve Ermeniler’e düşmanlığıyla tanınmasından dolayı Sait Paşa’nm görev­
den alınması Ermenilerce iyi karşılandı. Yerine, onun rakibi ve aşırı derecede İngiliz
taraftarı olan Kâmil Paşa Sadrazamlığa tayin edildi.
Kiliseleri boşaltmak, kamu düzenini sağlamak ve böylece Müslüman halkı
yatıştırmak için, önce etkili üst düzey Ermeni görevliler Patrik İzmirliyan’m yanma
gönderildi.(4S) Onların vazifesi kiliselere sığınanlara evlerine dönmeleri için telkin ve
tavsiyede bulunması hususunda İzmirliyan’ı ikna etmekti. Fakat bu teşebbüs başarı­
sız kalınca, İngütere, Fransa, Avusturya-Macaristan’ın elçilik tercümanları (Drogman)
işe müdahale ettiler ve kiliseden çıkmalarını sağlamak için kiliseye gizlenenlerin her
birinin eline garanti olarak kartvizitlerini verdiler. Ancak, bu garanti sonunda Er­
meniler tapmakları (kiliseleri) terk ettiler.
Bu olay, her zaman olduğu gibi bilhassa İngiltere’de yankı yaptı. Burada,
Gladstone’nun kötü etkisi ve yanlış telkini altında olan İngiliz kamuoyu gösteriler
yaparak hoşnutsuzluğunu ve öfkesini ifade ediyordu. Bu durum karşısında, İngiliz
hükümetinin teşebbüsüyle kaleme alman ve 11 Mayıs 1895 Bâb-ı Âli’ye takdim edi­
len Islahat Layihası<46) (le memorandum des Reformes) yeniden gündeme getirildi.
Bu layiha, valilerin seçiminde Osmanlı Hükümeti’ne hareket serbestisi tanıyor, fa­
kat her valinin yanında bir Hıristiyan yardımcı ve ayrıca her iki vilâyet için Adliye
Nazırı tarafmdan atanan biri Müsüman, diğeri Hıristiyan iki adlî müfettiş öngörüyordu.
Buna karşılık Sultan Abdülhamid, talep edilen garantileri taahhüt eden 20 Ekim 1895
tarihli iradesini hazırladı ve ilân etti.
(44) Bakınız: Sait Paşa, H atırat, İstanbul.
(45) İstanbul ve çevresindeki Rumlar olaylara çok öfkelendiler ve Ermeniler’e karşı düşmanca tavır aldılar.
Zira, Ermeniler düzeni alt-üst etmişler ve ülkede ticarî faaliyetleri engellemişlerdi.
(46) Sözkonusu, 11 Mayıs 1895 tarihli Islahat Projesi, F ransa’nın şimdiki L ondra Büyükelçisi,
fakat o sırada Bâb-ı Âli nezdindeki Büyükelçisi Paul Cam bon’un gayretiyle hazırlanmıştır. Bu ıslahat
projesi hazırlanırken, o zam anki Ermeni Katolik Patriği m üteveffa Mgr. Etienne Azaryan’m Paul
Cambon üzerinde büyük etkisi olm uştur. Azaryan, Ermeniler arasında Katolik propagandasına
41
Bu iradenin uygulanmasını sağlamak için Bâb-ı Âli, Düvel-i Muazzama elçi­
lerinin de tasvibiyle Türkiye’nin sabık St. Petersburg Büyükelçisi Mareşal Şakir Paşa’yı Anadolu Genel Müfettişi (Anadolu Müfettiş-i Umumisi) olarak tayin etti ve
kendisine sabık Ziraat Nazırı ve halen Ayan Meclisi üyesi (Senatör) olan Rum Mavrocordato Efendi refakatçi olarak verildi. Şakir Paşa Erzurum’a varmadan önce, bu
şehrin Ermeni Arşöveki Mgr. Şişmanyan, oradaki İngiliz konsolosu aracılığıyla İs­
tanbul Ermeni Patriği İzmirliyan’a, Genel Müfettiş Şakir Paşa’nm kendi Piskopos­
luğuna gelişinde Ermeniler’in nasıl bir karşılama yapmaları gerektiğini telgrafla sor­
du. Mgr. İzmirliyan, İngiltere Büyükelçisi Philippe Curry vasıtasıyla şu cevabı ver­
di: Ermeniler, Şakir Paşa’nm şerefine verilecek her türlü resmî kabule (resepsiyon)
katılmaktan sakınmalıdırlar ve hatta o günler, bütün Ermeniler’in sokağa çıkmama­
ları gerekir.<47) İşte Doğu Anadolu’daki diğer Piskoposluklara verilen emir de budur.
Söz konusu iradeyle ilgili olarak şunu hemen söylemeliyiz ki, Lord Salisbury
Türk Hükümetinin samimiyeti üzerinde şüpheleri olduğunu ifade etmiştir. Zaten
reform layihası çok iyi sonuç vermedi. Zira Fransız hükümeti Lord Salisbury’nin
politikasından ve Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılması halinde onun kesin olarak
Mısır’ı ele geçirmek için fırsat aradığından şüpheleniyordu.<48)
Burada, fevkalâde dikkat çekici ve manidar olan bir olay olarak şunu belirt­
meliyiz: 18 Eylül 1895 olayları sırasında ölen veya yaralanan Ermeniler kendilerini
ayaklandırmaya gelenlere “ İngiliz filosu henüz Çanakkale Boğazı’nı (Dardanelles)
geçmedi mi” sorusunu soruyorlardı.
Gerçekten de bu zavallı insanlar bu bekleyiş içinde kendilerini ölüme atıyor,
bu saf, mutsuz ve günahsız Ermeni halkı, kendi gözleriyle İngiliz filosunun, Ermeni
milletinin kurtuluşu için Marmara Denizi’ne geldiğini görme zevk ve sevincini tatmak
üzere evlerin teraslarına, kiliselerin çan kulelerine doluşuyordu. Zira, İngiltere kendi
lehlerine müdahale edebilmesi için çok iyi bir bahane olması gerektiğini, bu takdirde
İngiliz filosunun, İstanbul’a kadar gelerek İmparatorluk Sarayı (Yıldız Sarayı) önünde
demir atacağını ve neticede derhal Ermeniler’in muhtariyetini elde edebileceğini Er­
meni halkına duyurmuştu. Aylar boyunca Ermeni halkı bu ümitle oyalanmıştır.
daha fazla hız ve im kân vermek için o günkü şartlardan istifade etm ek istiyordu. O , Saray’da iyi
karşılanıyor, bazı T ürk N azırları tarafından da hüsn-ü kabul görüyordu. A zaryan’m kendisine bağlı
insanlara, Erm eni kökenli olduklarını belirtm eden, üzerinde sadece “ Katolik” yazısı bulunan belge­
ler verdiği günler oldu. Zaptiye Nazırı Nazım Paşa ile Azaryan arasındaki iyi m ünasebetler sayesinde
pek çok Erm eni Katolik mezhebini kabul etmiştir. H a tta A zaryan, P a p a ’nm Jübile Yortusu’nda
(P apa’m n, Katolikler’in günahlarını affetm e yılı ve âyini) A bdülham id’i temsil etmek üzere R om a’ya görevlendirildi ve P adişah’m hediyesi olarak, P a p a ’ya çok değerli bir yüzük götürdü. Padişah ile
P apa arasında iyi m ünasebetler kurulm asına yardım cı olan Azaryan 1898’de öldü.
(47) Tam bu sırada, meşhur İngiliz m uhabir Dr. Dylon D oğu A nadolu’ya bir seyahat yaptı. E rzurum ’a
geldi ve Arşövek Şişmanyan’dan Erm eniler hakkında bir rap o r istedi. L ondra’ya dönüşünde raporu
yayınladı. Bunun üzerine Mgr. Şişmanyan Kudüs’e sürüldü ve orada m utsuz bir şekilde, öm rünü
tam am ladı.
(48) Livre Jaune, Affaires Arm eniennes, (Sarı K itap, Erm eni Meselesi), 1895-96, s. 277.
42
Özellikle Yedikule Ermeni Hastahanesi’nin kuruluş yıldönümü kutlandığı
sırada, ihtilâlci komitelere bağlı üyeler tarafından vatanperverâne söyleyen ateşli
nutuklar halkın coşkusunu doruk noktaya çıkarmıştır.
Öte yandan Mgr. İzmirliyan’m Osmanlı Hükümeti ile münasebetleri tamamen
gerginleşmiş ve fenalaşmış olduğundan patriklik görevlerini gerektiği gibi yerine ge­
tiremiyordu. H atta bu gergin hava İzmirliyan’ın, muhtaç Ermeniler için değişik kay­
naklardan aldığı yardımların, vilâyetlerdeki sahiplerine ulaştırılmasında sıkıntı ya­
ratıyordu. Bu durum İzmiriiyan’ı Protestan misyonerlerin bilhassa Bible-House’un
yardımına müracaat etmek zorunda bırakıyordu. Çünkü bu Protestan misyonerler
veya kuruluşlar Protestanlık duygusu altında kalarak, sadece istenilen yerlere dağıt­
makla görevli oldukları yardımlardan, Protestan olmuş veya Protestan olmaya söz
veren Ermeniler’e daha çok yardım yapıyorlar; buna karşılık millî kilise taraftarları­
na (Gregoriyenler) ve para için mezhep değiştirmeye razı olmayan Ermeniler’e ise
daha az yardım veriyorlardı/49*
Bununla beraber, Mgr. İzmirliyan’ın Patriklik’ten ayrılma zamanı gelmişti.
Zira, evvelâ, İngiliz politikasının ilham ettiği ümitlerin boşa çıktığını gören ve acı bir
şekilde hayal kırıklığına uğrayan Ermeni halkı ondan bıkmıştı. Ayrıca, daha patrik
seçildiği ilk günden beri onun uzlaşmaz tavrını tasvip etmeyen Ermeni aristokratları
ve Bâb-ı Âli hizmetindeki yüksek seviyeli memurlar ona istifa etmesini tavsiye edi­
yorlardı. Hariciye Nezareti Müsteşarı Artın Dadyan Paşa, çok popüler ve iyi bir ha­
tip olan İstanbul’daki Kudüs Patriklik naibi, Mgr. Kevork Yeretzyan’ı, yakın dostu
Mgr. İzmirliyan’ı istifasını vermeye ikna etmesi için görevlendirdi/50*Ayrıca, Ingil­
tere Büyükelçisi Philippe Curry de onu bırakmış ve ondan desteğini çekmişti. Hatta,
Ermeni senatörü (Ayan Meclisi üyesi) Âbraham Kara Kehya Paşa ile yaptığı bir gö­
rüşmede, ona İzmirliyan’ın artık kendi halkına faydalı olamıyacağını ve netice itiba­
riyle patriklik makamında oturmaya devam edemiyeceğini söylemiştir. Nitekim
onun öngördüğü gibi, şartların da yardımıyla daha ciddi olayların meydana gelmesi
fazla gecikmedi ve neticede bu olaylar Patrik Matheos İzmirliyan’ın istifasına sebep
oldu.
(49) Bakınız: “ Histoire Armenienne de la Funeste Periode (1895-96).
(50) İstanbul’da Kudüs Patriklik Naibi, Arşövek Kevork Yeretzyan A dana Bölgesi (Kilikya) Katolikosu
seçilmişti. Fakat bu görevi kabul etmedi. Ç ünkü İstanbul Patriği Mgr. Ormanyan’la anlaşam ıyordu.
Ermeni kilisesinin en dikkat çekici papazlarından biri olan Kevork Yeretzyan 1912’de öldü.
43
SEKİZİNCİ BÖLÜM
Patrik Vekili Arşövek Barthoîomeos ve Düvel-i Muazzama
Elçileri Tarafından Önerilen Modus Vivendi (Geçi^t'Uzlaşma)
Patrik İzmirliyan’ın istifasından sonra, Bâb-ı Âli, Oflun ferikliği zamanında
mevcut bulunan sivil ve dinî meclislerin yerine, din adam Jantsan ve 8 laik üyeden
müteşekkil karma bir meclisi geçici olarak görevlendirdi. Sl>gu karma meclis KumKapi Patrikhanesi nde toplandı ve eski Bursa Arşöveki Mgr. Bartholomeos’u Patrik
vekili (Locumtenens) seçti. (Biz, Vehabedyan’m halefinin seçimi esnasında bu papazla
konuşma fırsatını bulmuştuk). Söz konusu karma meclisin başkanlığına Ayan Meclisi
üyesi Âbraham Kara Kehya Paşa, başkan yardımcılığına ise, kendini tamamen millî
meselelere adamış Danıştay üyesi Ermeni Nuryan Efendi seçildi.
Tayinini takip eden Cuma günü, Mgr. Barthoîomeos yeni seçilen Meclis’in
üyeleriyle birlikte Yıldız Sarayı’na gitti. Cuma Selâmlığı’ndan sonra huzura kabul
edildi ve kısa protokol konuşmalarından sonra Sultan Abdülhamid ona Büyük
Mecidiye Nişanı (Le Grand Cordon du Medjidie), maiyyetindeki (yanındaki) papaz­
lara ve diğer ileri gelenlere de değişik rütbelerde nişanlar ihsan etti.(52) Bu vaziyet,
Türkler üzerinde olduğu kadar Ermeni cemaati üzerinde de çok iyi tesir yaptı ve kar­
şılıklı barış ve güvenin iyi bir işareti olarak yorumlandı. Ayrıca Türk basını, Patrik
Vekili’nin (Le Locum-Tenens) bu vesileyle söylediği nutkun metnini çok iyimser yo­
rumlarla yaymladı.(53)
Patrik vekili (Locum-Tenens) Mgr. Barthoîomeos’un huzura kabulünden bir
kaç gün sonra Taşnaksutyun denilen İhtilâlci Ermeni Federasyomı’nun Rus Ermenileri Komitesi üyelerince hazırlanan ayaklanma patlak verdi.(54) İsyancılar önce Os(51) Bu K arm a Meclis’in en tanınm ış üyeleri şunlardı :
Rusya’nın m üteveffa N orse’un seçimini reddetmesi üzerine, Eçm iyazin’e Ermeni K atolikos’u seçi­
len, fakat antirus duygularından dolayı Ç ar tarafından onaylanm ayan İzm ir Arşöveği Melşisedeş
Muradyan, Mgr. Kevork Yeretzyan ve m üteveffa Mgr. Nerses tarafından özel bir görevle L ondra’ya
Salisbury’nin yanm a gönderilen Başpapaz Ohannes M egueryan v.b.
(52) Mgr. Bartholomeos’un huzura kabulü onun için çok büyük ve olağanüstü bir şeref idi. Zira, Türkiye’deki
P atrik vekillerinin huzura kabul edilmeleri, padişahların usulünden değildi, yani protokol dışı idi.
(53) Bakınız: İkdam Gazetesi’nin 1896 yılı kolleksiyonu.
(54) Ayaklanm ayı idare edenler K afkasya’dan gelmiş olan, Varto, Mar ve Boris isimli üç Erm eni idi.
Karekin Pastırmacıyan da A tina’dan gelerek onlara katılm ıştır.
44
manii lan k ası’nı işgal ettiler (26 Ağustos 1896). Bilindiği gibi bu isyan hareketi 1896
çatışmalarına yol açtı. Biz bu yazımızda söz konusu olaylardan bahsetmiyeceğiz,
çünkü bu sefer düzen sözü Londra’dan gelmiyordu.
. Olaylar üzerine, Bâb-ı Âli nezdinde akredite (güven belgesi almış) Düvel-i
Muazzama Elçileri işe müdahale ettiler. Yapılan pek çok toplantı ve uzun müzakere
sonunda çare olarak Osmanlı Hükümeti’ne, Ermeniler’e Sahmanatroutiun denilen
Millî Statü verilmesini önerdiler. Millî statü, Ermeniler’e güven içinde kendi meclis­
lerini (Conseils Constitutionels) seçebilme ve İstanbul Ermeni Patriklik makamın­
daki boşluğu giderme imkânını veriyordu.
Bu durum karşısında, Sultan Abdülhamid ile Ermeni milletinin güvenine sa­
hip olan Hariciye Nezareti müsteşarı Artin Dadyan Paşa arabulucu olarak elçilerle
Bâb-ı Âli arasına girdi. Neticede, Osmanlı Hükümeti aşağıdaki şartla birlikte, teklif
edilen çözüme razı oldu:
Karma Konseyi ve Patriği seçmek için kabul edilen geçici uzlaşmanın (Modusvivendi) neticesi olarak toplanması gereken Millî Meclis, adı geçen Konseyi yeni bir
Millî Statü hazırlaması için gerekli yetki ile donatması lüzumlu idi. Bu yeni nizâm­
nâme, Millî Meclis’in ikinci bir toplantı yapmasına ihtiyaç kalmaksızın Bâb-ı
Âli’nin onayına yeniden sunulacaktır.
Bu arada, Nuryan Efendi, Düvel-i Muazzama’mn İstanbul elçilerine verdiği
uzun ve teferruatlı bir muhtırada imparatorluğun teb’ası olan bir milletin ihtiyaçları
için halk iradesinin neticesi olan bu nizâmnâmenin, monarşik bir devletin temel ya­
pısıyla bağdaşamıyacağım ve hatta Ermeni milletinin içişlerinin idaresi için dahi
uygulanabilir olmadığını izah ediyordu.651 Böylece Nuryan Efendi Ermeniler’in felâ­
ketinin kısmen, sözkonusu bu nizâmnâmeden kaynaklanacağı neticesine varıyordu.
Artin Dadyan Paşa başkanlığında toplanan söz konusu Karma Konsey, Mgr.
Ormanyan’ı İstanbul Ermeni Patriği olarak seçti. Bu seçim Ermeni halkını biraz te­
selli etti. Diğer taraftan Osmanlı Hükümeti de Ermeniler’e daha fazla güven ver­
meye ve onların sadakatini yeniden kazanmaya koyuldu. Padişahın çıkardığı genel
bir af sonunda da, sürgün edilmiş ve haps edilmiş, bütün Ermeniler serbest bırakıldı.
(55) Söz konusu muhtıranın orijinali müteveffa Nuryan Efendi’nin ailesi tarafından muhafaza edilmektedir.
DOKUZUNCU BÖLÜM
1897 Türk-Ynnan Savaşı, İngiliz Elçisi Philippe Curry’nin Gidişi,
İngiliz Politikasında Değişme ve 1904 Reval Görüşmesi.
Bu olaylardan bir kaç ay sonra 1897 Türk-Yunan savaşı patlak verdi. Yunan
Orta Elçisi Prens Mavrokordato pasaportunu alarak İstanbul’u terk ettiği gibi İmpartorluk dahilinde bulunan Yunan Konsolosları da ülkelerine döndüler. Aynı şe­
kilde Lord Cremer’in arzusu hilâfına, Mısır’ın diğer yerlerinde oturan Yunan Kon­
solosluk görevlileri gibi Yunanistan’ın Kahire’deki diplomatik temsilcisi ve Başkon­
solosu da Hidiv hükümetinden pasaportlarını aldılar ve Yunanistan’a dönmek üzere
Mısır topraklarını terk ettiler.
Bu savaş esnasmda, Mısır ve Hind Müslümanları İstanbul’a paha biçilmez
şekilde maddî yardım gönderdiler ve İngiliz Kabinesi’nden Osmanlı İmparatorluğu’nu
desteklemesini istediler. Böylece İngiltere, onların Hilâfet Makamına olan aşırı sem­
patilerini ve bağlılıklarını müşahade etme fırsatını bulmuş oldu. Fevkâlade manidâr
olan bu durum, İngiltere devlet adamlarını biraz daha fazla düşünmeye sevk etti.
Bu sırada İngiltere’yi daha az önemli olmayan bir diğer mesele meşgûl edi­
yordu: Boyerler’le olan savaş. İngiltere, Firavunlar ülkesinde kendisine güçlük çı­
kartmak için Türkiye’nin Mısırlılar’ı tahrik etmesinden ve desteklemesinden korktu­
ğu gibi, mevcut sıkıntılarından istifade ederek Afrika’nın Müslüman kolonilerinde
ve aynı şekilde Hindistan’da da bir millî kurtuluş hareketinin ortaya çıkmasından
korkuyordu.
1897 Savaşı, Türkiye’nin galibiyetiyle son buldu. Osmanlı İmparatorluğu için
oldukça avantajlı bir barış antlaşması(56) imzalanmasından hemen sonra, İngiliz hü­
kümeti İstanbul’daki elçisi Philippe Curry’i geri çağırdı ve onu Roma’ya elçi tayin
etti; onun yerine ise Nicolos O’Conor’u (İrlandalI bir Katolik) İstanbul’a gönderdi.(57)
(56) Bu antlaşm aya göre Osmanlı Devleti Y unanistan’dan harp tazm inatı alacaktı. Bakınız, Livre Jaune
(Sarı Kitap), 1897-1898.
(57) Bu görev değişikliği, Philippe Curry için hiç de bir terfi veya ilerleme değildi. Zira bu devirde İngiliz
nokta-i nazarından İstanbul Elçilik m akam ı büyük bir öneme sahipti. İngiltere ile aynı politikayı ta ­
kip eden Rusya da İstanbul Elçisi N elidoff’u R om a’ya gönderdi. Sadece Fransa, o zam anki, İstan­
bul elçisi Paul C am bon’u terfien L ondra’ya elçi tayin etti.
46
Philippe Curry’nin gidişi Sultan Abdülhamid ve onun hükümetinde çok büyük
bir memnuniyete sebep oldu. Sultan Abdülhamid yeni İngiltere elçisi, Nicolos
O’Conor’u daha huzura ilk kabulünde onun selefinin (P.Curry) politikasını takip
etmeyeceğini anlamıştı.
Abdülhamid her Cuma günü Cuma Selâmlığı merasiminden sonra kendi nezdinde akredite edilmiş Büyükelçilikleri özel olarak huzura kabul etmeyi gelenek ha­
line getirmişti. Bu kabullerden birinde, Nicolas O’Conor’a “kendisinin samimi ola­
rak, İngiltere ile daima iyi münasebetler kurma arzusunda olduğunu; bu duygular
içinde Majeste Kraliçe’nin hükümetine asla güçlük çıkarmak istemediğini; aksine
İngiliz İmparatorluğu’na bağlı Müslümanlar’a hükümdarlarına sadık kalmaları için
daima tenbihatta bulunduğunu; bununla beraber İngiltere’nin kendi Osmanlı teb’asına karşı aynı şekilde davranmadığından üzüntü duyduğunu” ifade etti. Abdülhamid’in bu sözleriyle, İngiliz elçisine, İslâm’m Halifesi sıfatıyla Hindistan’da ve baş­
ka yerlerde İngiltere’ye pek çok sıkıntılar yaratabilirdi (fakat yaratmadı) ve bu iti­
barla İngiltere’nin de Osmanlı İmparatorluğu’nun içişlerine karışmaktan bilhassa
Ermeni teb’asım ilgilendiren meselelere müdahale etmekten vazgeçmesi gerektiğini
anlatmak veya ima etmek istiyordu.
Nicolas O’Conor, Sultan’m bu sözlerini derhal kendi Dışişleri Bakanlığı’na
(Foreing-Office) iletti. Bu sözler, İngiliz hükümeti üzerinde önemli bir tesir bıraktı.
Bundan sonra, İngiltere, Türkiye’ye karşı yıllardan beri takip ettiği ve sürdürdüğü
hal ve hareketi (politikayı) ölçülü bir tarzda değiştirmeye koyuldu.
Türkiye’ye karşı, İngiltere politikasında meydana gelen bu yön değiştirme
Ermeni meselesinin arka plana atılmasına yol açtı: Böylece İngiltere, bundan sonra
Ermeni halkım Şark’taki politikasının aracı (vasıtası) olarak kullanmanın artık ken­
di menfaatine olmadığını ve aksine kendi imparatorluğundaki Müslüman teb’asmı
memnun etmekle daha çok kazançlı çıkacağını dikkate almaya başlıyordu.
31 Ağustos 1901 ’de Abdüihamid’in tahta çıkışının 25. yıldönümü çok büyük
törenlerle kutlanıyordu/50 Bu vesileyle bazı büyük devletler özel temsilciler ve heyet­
ler göndermişlerdi/59* Bu tören için, İngiltere, Akdeniz filosu başkomutanı Amiral
Beadsford’u olağan elçi olarak tayin etti. Beadsford, amiral gemisiyle Besira’ya kadar
geldi ve oradan bir yatla ve bütün haşmetiyle İstanbul’a girdi. Kıraliçe Victoria’nın
kendi eliyle yazdığı mektubu Sultan’a takdim etti ve daha sonra yıldönümü töreni
münasebetiyle Yıldız Sarayı’nda Sultan’ın himayelerinde verilen resmî ziyafete katıldı.
(58) Abdülhamid’in tahta çıkışının 25. yıldönümü münasebetiyle, Hicaz demiryolu hattımn ek bölümü
açıldı. Bu demir yolu, Süveyş Kanah’nı kullanm a mecburiyeti olmaksızın İstanbul’la Arabistan arasın­
da doğrudan doğruya ulaşımı sağladığı için İngilizler bu hattın açılmasını endişeyle karşıladılar.
(59) Yıldı? Sarayı’ndaki törende, Alman İm paratoru II. W iîhem’i oğullan temsil etti.
47
\
V
Patrik Ormanyan,(S0) Sultan’ın 25. yıldönümü münasebetiyle; İstanbul’da
hazır bulunan Piskoposların refakati ve kalabalık bir cemaatın iştirakiyle Kumkapı
Kilisesi’nde Allaha Şükür Âyini yaptı, ayrıca, Ermeniler’in Osmanlı İmparatorlu­
ğuma bağlılık sebeplerini izah eden bir nutuk (vaiz) söyledi ve daha sonra da Padişah’ın iyiliği için dualar okudu.
Törenden hemen sonra Patrik, Yıldız Sarayı’na gitti ve orada İmparatorluk­
taki diğer Hıristiyan cemaatlerin dinî şefleriyle huzura kabul edildi. Kabulde Patrik,
Sultan’ı kutladı ve ona ayrıca Ermeni milletinin iyi dileklerini ve bağlılık duygularını
arz etti.
1904’te Reval’da Kral VII. Edouard ile İmparator II. Nicolas’m görüşmesi ve
böylece Rusya ile İngiltere arasındaki meydana gelen yakınlaşma sonunda, İngiltere
Ermeni meselesine tamamen sırt çevirdi ve bu konuda Rusya’yı serbest bıraktı.
(60) Mgr. Ormanyan Erm eni-K atolik bir aileden gelmedir. Tahsilini R om a’da yaptı. Antonins tarikatına
dahildi. 1882 de Anti Hassouniste bir grubla birlikte Ermeni Millî Kilisesi cem aatine katıldı.
48
ONUNCU BÖLÜM
Sonuç
1904 Reval görüşmesinden itibaren, Şark’ta İngiliz politikası tamamen değişti.
Artık İngiltere’nin Rusya karşısında ne tampon bir devlete (Ermenistan’a) ne de
Türkiye’de vesayeti altında olan ve gerektiğinde politik maksatları için yararlanabi­
leceği Protestan bir (Ermeni) cemaatine ihtiyacı vardı: Kıbrıs’ı tasarrufu altında bu­
lunduran, Mısır’ın işgaliyle Süveyş Kanalı’ndan istifade eden ve onu kontrol eden
İngiltere Hind yolunun kapanmasından artık korkmuyordu.
Öte yandan Ermeniler de, eski İngiliz elçileri Layard, Marki de Dufferin ve
Fhilipp Curry ’nin eski Patriklerden Nerses ve İzmirliyan’a karşı kullandıkları lisan
ve takındıkları tavır ile yeni İngiliz elçisi Nicolas O’Conor’un Patrik Ormanyan’a
karşı tavır ve sözleri arasındaki değişikliği çok acı bir üzüntüyle müşahade etmişlerdir.
Konuyu bağlamak ve İngiltere’nin Ermeniler’i nasıl hayal kırıklığına uğrat­
tığını göstermek için, ihtilâlci Ermeni Federasyonu (Taschnaktzouthinu) denilen ko­
mitenin hatırı sayılır şeflerinden biri olan M.Varantyan tarafından 1914’te Büyük
H arp’ten az önce Cenevre’de yayınlanan “ Ermeni Hareketinin Menşei” (Haigagan
Charchaman Nakhabad mouthiun, sayfa: 175-177) adlı eserden aşağıdaki metnin
(pasajın) tercümesini iktibas (alıntı) yapacağız. Söz konusu bu pasaj, İngiltere’nin
zavallı Ermeni halkının zararına takip ettiği politikanın acı olduğu kadar çarpıcı bir
delili yani şahididir.
“ Siz Salisbury’nin, Türkiye kendi hâzinesini düzene sokmadıkça, reformları
gerçekleştirmeyeceğine dair beyanatını daha evvel işitmiştik: Lord hazretleri her şeyi
buna göre izah ediyordu. Ermenistan’da vaziyet gittikçe kötüleşirken, trajik hal alır­
ken, İngiliz kamuoyu ara sıra isyan ediyor ve alman kararların uygulanmasını (icra­
sını) istiyordu. İşte bu yüzden İngiliz hükümeti, görünüşü (zevahiri) kurtarmak
için aktif bir adım atmaya karar verdi: Oısun dostça tdkinatı üzerine, Bâb-ı Âli 1899’da
Ermenistan’da (Vilâyât-ı Sitte) ilk reform denemesini yaptı” .
İngiltere, muhafazakâr hükümeti adına ve elçisi Layard’ın şahsında Bâb-ı Âli
lehine himayesini sürdürdü. Daha da önemlisi Türkiye örneğinde olduğu gibi İngil­
tere’nin resmî Mavi Kitabı dahi Ermeni vilâyetlerini Kürdistan adı altında ifade et­
meye başladı. İşte Kıbrıs Sözleşmesi ve İngiltere tarafından verilen taahhütlerin elle
tutulur neticesi bunlar oldu.
İngiliz ihanetinin (Ermeniler’de bıraktığı) bu acı tecrübeler, 188Q’de P.B.
harfleri adı altında yayınlanan Ermeni Meselesi başlıklı küçük bir broşürde en ince
ayrıntılarına kadar titizlikle anlatılmıştır.
Bu küçük broşür hem büyük İngiliz halkının dikkatine sunulmuş acı bir sitemi
hem de alçak İngiliz hükümetine karşı bir suçlamayı dile getiriyordu.
49
İNDEKS
—A —
A bdülaziz, 23.
A bdülham id, 5, 31, 32, 33, 34, 35, 36,
38, 41, 44, 45, 47.
Abdülm ecid, 18.
A braham K ara Kehya Paşa, 43, 44.
A dana, 9, 43.
A frika, 46.
A gaton, K rikor, VI.
Ağrı dağı, 15.
A hm et Efendi (Hoca), 18.
A kdeniz, 47.
A kka, 18.
A leksanyan, D ikran, VI.
Âli Paşa, 23.
A llaha Şükür Ayini, 48.
Allah verdi, Ohannes, VI.
A lm an, 6, 9, 25.
A lm anlar, 8, 9.
A lm anya, 6.
Alsaslılar, 6.
A ltıntop, Mihael, VI.
A m erika, 36.
A m erikan, 9, 20.
A m ira, 21.
A m sterdam , 16.
A nadolu, VI, 6, 8, 9, 10, 11, 16, 24, 26, 30.
A nadolu Genel M üfettişi, 42.
A nadolu Türkleri, 8.
A nglikan, 19.
Anglikan M isyonu, 9.
A ni, 16.
Ani Bagratid, 16.
A nkara, 11.
A ntep M erkez Koleji, 36.
A ntonins, 48
A rabistan, 47.
A rap, V.
A rdahan, 26.
Arî, 15.
A rnavut, 8.
A rnavut A bidin P aşa (Hariciye Nazırı), 30.
A rnavutlar, 8.
A rnavutluk-M akedonya Katolikleri, 19.
A rtin D adyan Paşa, 43, 45.
A rtin D avut, G arabet, VI.
Asya, 5, 26.
Asya Türkleri, 4.
Aşıkyan, H oren (Baş Rahip), 35, 36, 37, 38
Atabinen^ Reşit Saffet, X III.
Atanasiyen, 28.
A tina, 44.
A uyan, Ersen, VI.
A vrupa, 5, 6, 9, 16, 33.
A vrupalı, 27.
AvrupalIlar, 4, 9, 15, 17.
A vusturya, 6, 18, 19, 41.
Ayastefanos, 25.
A yastefanos Antlaşm ası, 25, 26, 27.
Azaryan, Etienne (M gr.), 41.
A zaryan, Hovsep, VI.
Azaryan, M anuk, VI.
Aziz T hadee, 20.
—
Bâb-ı Ali, 6, 9, 17, 18, 19, 21, 22, 23, 25
26, 27, 28, 30, 31, 33, 34, 35, 37, 38,
39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 49.
Babikyan, A gop, VI.
Backer Paşa, 30.
Bahçecik O kulu, 36.
Balıklı, 21.
Balkanlar, 4, 5.
B
—
Balyan, Serkis, VI.
Bandırm alı, 18.
Barthelemy, 20.
Bartholom eos (M gr.), 35, 44.
Batum , 26.
Beaconsfield (Lord), 26, 29.
Beadsford (Amiral), 47.
Bebek, 18, 20, 36.
51
Berberyan, Avedis, 21.
Berlin, 27, 28, 29, 35.
Berlin Antlaşm ası, 29, 39.
Berlin Kongresi, 27, 29.
Besira, 47.
Beyoğlu, 18, 23, 39, 41.
Beyoğlu Anglikan Kilisesi, 24.
Beyrut, 17.
Beyrut Am erikan Üniversitesi, 36.
Bible-House, 34, 43.
Bitlis, 10.
Bizans, V.
Bizans İm paratorluğu, V, 16.
BizanslIlar, 4, 16.
Briçe, James, 35.
Boğaziçi, 32.
Boğazlar, 18.
Bolu, 8.
Bord Kum panyası, 20.
Boris, 44.
Boyacıyan, H am parsum , VI.
Boy erler, 46.
Bozgerenyan, A rtin, VI.
Bulgar, 34.
Bulgarlar, 5, 8, 17.
Bursa, V, VI, 11, 21, 35.
Büyük Am erikan M isyonu, 20.
—
c
—
C am bon, Paul, 41, 46.
C anbolat Bey, 17.
Cebel-i L übnan, 17.
Cenevre, X III, 49.
Cevdet Paşa, 35.
Cihangülyan (Djihangulian), A rtin, 36.
Cum a, 47.
Cum a Selâmlığı, 44, 47.
C urry, Philippe (Büyükelçi), 38, 42, 43,
46, 47, 49.
Curtis (Papaz), 24.
Çanakkale, 8.
Ç anakkale Boğazı (Dardanelles), 42.
Çar, 6, 28, 44.
Çarlık, 4, 5.
Çeraz, Minas, 27.
Çerkezler, 29.
Çıracıyan, Istepan, VI.
Çuhacıyan, M atheos (Papaz), 21.
D adyan, H arutyan, VI.
Dagavaryan, N azaret, VI.
Daily Chronicle, 39.
Daily News, 39.
Daily Telegraph, 39.
Deroyents, Hovanness Badveli, 21.
Dışişleri Bakanlığı, 47.
Dicle, 15.
D ivan, 19, 23.
Diyarbakırlı, 34.
Doğu A nadolu, V ,3,6,9,10,11,25,26, 42.
Dolm abahçe Sarayı, 36.
D oum arque, Em il, 20.
D ufferin (M r.), 17.
Dürziler, 17.
Düvel-i M uazzam a, 18, 39, 42, 45.
Düyûn-i Umumiye İdaresi, 29.
Düz, H rant, VI.
E—
Eçmiyazin, 15, 21, 24, 44.
Edirne Antlaşm ası, 19.
E douard (V II.), 16, 48.
Efes, 28.
Enfiyeciyan, Kriker, 25.
Epirliler, 8.
E rem yan, Mıgırdıç, VI.
52
Erivan, 15.
E rm eni, V III, X III, 3, 4, 6, 7, 8, 9,
11, 15, 16, 17, 19, 20, 21, 22, 24,
28, 29, 30, 31, 33, 34, 35, 36, 37,
39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 47, 48,
Erm eni Anayasası, 33.
Erm eni Devleti, 4, 26.
10,
27,
38,
49.
Erm eni-K atolik Patrikhanesi, 19, 23.
Ermeni Tehciri (Sürgün-göçettirme), 8.
Erm eniler, V, VI, V II, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10,
Erm enistan, 3, 4, 6, 8, 11, 15, 16, 20, 26,
27, 30, 31, 36, 37, 49.
11, 15, 16, 17, 19, 20, 21, 23, 24, 25, 26,
27, 28, 29, 30, 31, 33, 35, 36, 37, 38,
Erzurum , 5, 30, 33, 42.
39, 40, 41, 42, 43, 45, 48, 49.
Essa'ı (Patrik), 35.
Erm eni Milli Kilisesi, 48.
—F
Fransa, 6, 17, 18, 19, 20, 23, 34, 41.
Fatih Sultan M ehm et, V, VI, 22.
Fransız, 6, 9, 17, 19, 23, 24, 29, 42.
Fener Rum O rtodoks Kilisesi, 19.
Fransızca, X III, 21.
Fırat, 15.
Fatih, VI.
Filistin, 8.
—G
G alata, 36, 41.
Grekçe, 21.
G irit, 34.
Grekler, 28.
Gladstone, 31, 39, 40, 41.
G reko-O rtodoks, 16.
G orçakoff (Şansöliye), 28.
Gülhane H att-ı H üm ayunu, 18.
Gregoire (Aziz G reguar), 15, 20.
Güney D oğu A nadolu, V.
Gregoriyen, 20.
Güney Kafkasya, 15.
Gregoriyenler, 43.
Gürcüler, 26.
—H
H ıristiyan, V III, 3, 4, 5, 9, 11, 15, 16, 17,
Haçlı, 5.
20, 24, 25, 26, 41.
H açlılar, 16.
Hagepien, 34.
Hıristiyanlar, VI, 4, 8, 9.
H akkı Paşa, 8.
Hıristiyanlık, 5, 16, 18.
Haliç, 19.
H ırlakyan, Agop, VI.
Hallacyan, Bedros, VI.
Hicaz, 47.
H am di Efendi, 18.
Hidiv, 33, 46.
H am lin Koleji (D r.), 20.
H ilâfet M akam ı, 46.
H arp u t (Elazığ) Erm eni Fırat Koleji, 36.
Hind-A vrupa, 15.
H assoun (M gr.), 23.
Hindistan, 6, 17, 46, 47.
H asköy, 41.
H int, 17, 46, 49.
H ayasdan, 34.
H ollanda, X III, 6, 16, 18.
H ay-H orom , 16.
'H ornby (Am iral), 25.
H m çak, 39.
H oran Dağları, 17.
H m çak Komitesi, 36, 38, 39.
H ünkâr İskelesi Antlaşm ası, 16, 18.
H ünkârbegendiyan, D ikran, VI.
—
Irak, V.
Islahat Layihası, 41.
I
Islahat Projesi, 41.
53
— i —
İslâmiyet, 16, 17.
İbrahim Paşa, 18.
İhtilâlci Ermeni Federasyonu, 44, 49.
Ispartalıyan, İstepan, VI.
İkdam Gazetesi, 44.
İstanbul, V, VI, 3, 6, 10, 17, 18, 20, 21,
İm paratorluk Sarayı (Yıldız Sarayı), 42.
22, 23, 27, 28, 30, 32, 34, 35, 37, 42,
İngiliz, 6, 9, 18, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 34,
43, 45, 46, 47.
İsveçli, 6.
35, 36, 37, 38, 39, 41, 42, 43, 46, 47, 49.
İngilizce, 20, 30.
İtalya, 16.
İngilizler, 26, 29, 31, 33, 47.
İtalyan, 9.
İngiltere, 6, 17, 18, 19, 21, 22, 24, 26, 27,
İttihatçılar, 8, 9.
30, 31, 33, 34, 37, 38, 39, 41, 42, 43,
İttihat ve T erakki Fırkası, 8.
46, 47, 48, 49.
İzmir, 10.
İzmirliyan, M atheos (M gr.), 38, 39, 40,
İran, V, 8, 10, 16.
41, 42, 43, 44, 49.
İrlandalı, 46.
İzm it, 11, 16.
İrlandalIlar, 6.
İsa (H z.), 28.
İznik, 28.
İslâm, 47.
İznik Konsili, 28.
Jean-Chysostom e (St.), 19.
Jübile Yortusu, 42.
Jenosid, VII.
K—
Kadıköy Konsili, 16, 28.
Kavalalı M ehm et Ali, 18.
Kafkas Ermenileri, 5.
Keldaniler, 9.
Kafkasya, V, 5, 6, 8, 27, 44.
Keresteciyan, Kevork (M gr.), 21, 32.
Kamil Bey (Emniyet M üdürü), 37.
Khazazyan, A gop, VI, 36.
Kamil Paşa (Sadrazam), 33, 41.
Khirimyan (M gr.), 24, 25, 27, 28, 29, 31.
K anterbury, 27, 30.
Kıbrıs, 33, 49.
K anunî Sultan Süleyman, 19.
Kıbrıs Adası, 26, 31.
K ara Şemsi, X III.
Kıbrıs Sözleşmesi, 25, 31.
K araciyan, Taniyel, VI.
Kırım Savaşı, 23, 37.
K aradeniz, 27.
Kilikya, 16, 43.
Karıcıyan, M anuk, VI.
Kilikya Erm eni Prensliği, 16.
Kars, 26.
K odam an, Bayram , VIII.
K astam onu, 8.
Konsey, 22.
K atolik, 9, 16, 17, 19, 23, 25, 42, 46, 48.
Konya, 10, 18.
Katolikler, 17, 23.
Kudüs, 22, 23, 27, 42, 43.
Katolikos (Patrik, Başrahip), 15, 24, 27, 44.
Kudüs Saint Jacob Meclisi, 35.
K avafyan, M ihran, VI.
Kum kapı, 21, 27, 32, 36, 40, 41, 44, 48.
54
K utsal-Haç (Sainte-Croix) Yortusu, 40.
Kutsal Yerler, 35.
Kuyum cuyan, Ohannes, VI.
Kuzey Suriye, V.
Küçük Asya, 4, 8, 11, 15, 24.
Küçük Kaynarca Antlaşm ası, 4.
Küçük Sait Paşa (Sadrazam ), 29, 35, 40, 41.
Küpeliyan (Arşövek), 25.
K ürdistan, 49.
K ürt, 5, 11, 41.
Kürtler, 5, 7, 9, 10, 29.
Kütahya, V, 18.
L—
Lady Curry, 39.
Lâtin, 20.
Lâtince, 21.
Latinler, 28.
Latino-Rom enci, 23.
L ayard, H .(Sir), 26, 27, 28, 31, 49.
Le M ajör T ro tter, 30.
Lem berg, 16.
Leon (X III.), 23.
Livourne, 16.
L obanoff, 5.
Londra, 18,27,30,34,36,37,38,39,41,42,44.
Lord Cremer, 38, 46.
Lord Palm erston, 18.
L ord Salisbury, 40, 42.
L übnan, 17.
M acaristan, 41.
M agakyan, O hannes, VI.
M akedonya, 34.
M aksudyan, Sebuh, VI.
M anas, Puzant, VI.
M anchester, 31.
M anos, Rupen, VI.
M ar, 44.
M araş, 39.
M ardıkyan, Oskan, VI.
M arki de Duffe'rin, 49.
M arm ara Denizi, 25, 42.
M aruniler, 17.
M atheos, 24.
M avrogeni P aşa (D r.), 35.
M avrokordato (Prens), 42, 46.
M axeud Simon Bey (Banker), 36.
Mecidiye Nişanı, 38, 44.
Meclis-i Vükelâ, 23.
M ehm et Ali Paşa, 18.
M egueryan, Ohannes (Başpapaz), 31, 44.
M elikoff, Loris (General), 25, 33.
M erzifon A nadolu Koleji, 36.
M ezopotam ya, 8, 11.
M ısakyan, Hovsep, VI.
Mısır, 6, 18, 33, 34, 38, 46, 49.
Mısırlılar, 46.
Millet Nizâm nâm esi, 22, 23.
Millet-i Sadıka (Sadık Millet), 4.
Milli A nayasa, 22.
Millî Meclis, 33, 45.
Milli Statü, 45.
M irikelam, 21.
M oğollar, 17.
M ora, 4, 19.
M oskof, 6, 27.
M uharrem Kararnam eleri, 29.
M uradyan, Melşisedeş, 44.
M usa Bey (Kürt Ağası), 37.
M ustafa Reşit P aşa (Sefir), 18.
M üslüm an, 3,6,9,10,11,18,26,34,36,41,46,47.
M üslüm anlar, 9, 47.
M üslüm anlık, 17.
Mütercim Mehmet Rüşdi Paşa (Sadrazam), 25.
N afilyan, Ohannes, VI.
N arbey, H oren (M gr.), 28, 29, 31, 35.
Nazarbek, Avedis, 39.
Nazım Bey (Beyoğlu Guvernörü), 37.
Nazım Paşa, 9, 40, 41, 42.
N elidoff, 46.
Nesib, 17.
Nicolos (II.), 16, 48.
Nikola (G randük), 6, 25.
N oradukyan, Gabriel, VI,
N oradukyan, H rant, VI.
N ur, Rıza (D r.), XIII.
N uryan Efendi, 44, 45.
55
—
o
—
Osmanlı Bakanlar Kurulu, 23.
Osmanlı Bankası, 5, 44, 45.
Osmanlı Devleti, VI, VIII, 4, 5, 29, 31,
34, 35, 36.
Osmanlı Ermenileri, 35.
Osmanlı H ıristiyanları, 4, 5.
Osmanlı H üküm eti, 23, 41, 43, 45.
Osmanlı İm paratorluğu, V, VII, X III,
5, 18, 26, 27, 31, 34, 42, 46, 48.
Osmanlı-Rus Savaşı, 24.
Ovakim, VI.
O ’C onor, Nicolos, 46, 47, 49.
O hannes Paşa, 36.
O hannes, Sakız, VI.
O rm anyan, M .(Erm eni Patriği Mgr.
Arşövek), 19, 28, 43, 45, 48, 49.
O rta Asya, 3.
O rtaköy, 31.
O rtodoks, 4, 19.
O rtodokslar, 17, 19.
O rtodoks Rum Patrikliği, 23.
Osman Gazi, V.
O smanlı,
6,9,18,20,25,29,33,36,37,39,47.
ö —
Ömer (H z.), 35.
Pontus, 16.
Portakalyan, Mikael, VI.
Prens Bismark (Şansölye), 27.
Protestan, 17, 20, 21, 36, 43, 49.
Protestanlar, 17, 20.
Protestanlık, 9, 20, 21, 23, 43.
Papazyan, V ahan, VI.
Paris, 27, 34.
Pastırm acıyan, K arakin, VI, 44.
Patriklik, 43, 45.
Polonya, 16.
PolonyalIlar, 6.
R—
Rumeli Hisarı, 20, 36.
Rumelili, 7, 8.
Rum lar, VI, 19, 23, 28, 41.
Rus, 5, 6, 7, 9, 18, 21, 24, 25, 26, 28, 30,
31, 37.
Rus Ermenileri, 44.
Ruslar, 6, 9.
Rusya, 4, 5, 6, 10, 17, 18, 19, 25, 26, 27,
28, 34, 44, 46, 48, 49.
Rene Pinon (M r.), 31.
Reval, 48, 49.
Reval M ülâkatı, 16.
R obert Koleji, 20, 36.
Rom a, 19, 23, 27, 46, 48.
Rom a Katolikliği, 20.
Rouben, 16.
Rum , 16, 19, 20, 22, 23, 35, 44.
Rumeli, 8.
S—
Sahm anatroutin, 45.
Saint Petersburg, 5, 21, 28, 32, 34, 37, 42.
Salisbury (Lord), 26, 29, 44, 49.
Saroukhaniantz, M artik, 39.
Selânikliler, 8.
Selçuklular, V.
Selçuklu T ürkleri, V.
Serabien, Sebyan, 30.
Sırplar, 5, 8.
Sina, 8.
56
Sinop, XIII.
Sinopyan, K rikor, VI.
Sontag (Piskopos), 9.
St. Jacob M anastırı, 33.
St. Paul Katedrali, 27.
Sultan M ahm ud (II.), 18.
Suriye, 8, 17.
Süleymanlı, 39.
Süryaniler, 9.
Süveyş Kanalı, 33, 47, 49.
- ş Şahbaz, Ali Efendi, 35.
Şahbaz (Chahbaz), G arabet E fendi, 34.
Şahinyan, A gop, VI.
Şam, 18.
Şakir Paşa (M areşal), 42.
Şark, 17, 19, 20, 21, 23, 47, 49.
Şark Katolikleri, 19.
Şark Meselesi, 20.
Şeyh H am di Efendi, 18.
Şişmanyan (M gr.), 42.
—T
T aktakyan, Boghos, 24.
T anzim at, 18, 22.
T anzim at Ferm anı, 18.
Tanzim at-ı Hayriye, 18.
T aşnaksutyun, 44.
T atarlar, 17.
Tehcir K anunu, VII.
Temsilciler Meclisi, 22.
Tıngır Yaver, A ndon, VI.
T im ur, 17.
Tinger, D ikran, VI.
T om anyan, K arabet, VI.
Tosya, 8.
T ürk, 6, 7, 8, 10, 11, 32, 33, 44.
Türkçe, XIII.
T ürk Devleti, VIII.
T ürk H üküm eti, 42.
T ürk İm paratorluğu, 4.
T ürklük, 7.
T ürk Milleti, VI.
Türkiye, 5, 6, 11, 16, 18, 22, 27, 30, 31,
38, 42, 44, 46, 47, 49.
—u
U krayna, 6.
U ltram ontanizm , 23.
Urmiye, 9.
—V
Van, 5, 6, 7, 10, 27, 39.
Vanlı, 36.
V arantyan, M ., 49.
Varjabedyen, Nerses (M gr.), 25, 26, 27,
28, 31, 32, 33.
V arto, 44.
V atikan, 23, 25.
V habedyan, H arouthiun (Artine),
33, 34, 35.
Venedik, 16.
Venizelos, 8.
V iktorya (Kraliçe), 39, 47.
Vilâyat-ı Sitte (6 Vilâyet), 6, 10, 49.
—W
W olf, H enry D rum ond, 33.
W ilhem (II), 8, 47.
W illiams, 18.
—Y
Y avrum yan, Sahak, VI.
Yazıcıyan, Rupen, VI.
Yedikule Erm eni H astanesi, 43.
Yeretzyan, Kevork (M gr.), 43, 44.
Y erom , Miyas, VI.
Yıldız Sarayı, 44, 47, 48.
Y unan, 34, 46.
Y unanlılar, 5, 8, 17.
Y unanistan, 46.
Y usuf Rıza Paşa, 37.
—z
Zeytun, 39.
Z eytunlu, 39.
Z ohrap, K rikor, VI.
Z ohrap, Yetvart, VI.
57
KARA SCHEMSl
Les T urcs
ET
LA ÖÜESTION D’
ÂRMENIE
GENEVE
Les Turcs et !a Ouestion d’ÂrmĞnie
Je co m m e n ce par affırmer que ce n’ est pas
pour ex cu ser
les
m assacıes d ’ A rm e n ie , mais pour etablir les vraies responsabilit6s, les
partager suivant les cas, et p our prevenir de no uvelles et plus graves
injustices que ces lignes sont ecrites. Je me sens d’ autant plus de
droit â parler de cette question qııe j’ ai 6te en pleine g u e rre â C o n s ­
tantinople u n d e ce u x q u ip u b liq u e m e n t ont e u le c o ı ır a g e de defendre,
avec f'oi et ferveur, les droits des A rm e n ie n s et qui ont m ontre
com bien les deux races egalem ent asiatiques et de moeurs rapprochees avaient interet â vivre d’ accord, en s’abstenant de fa vo ıise r les
intrigues etrangeres. S o u s quelque aspect q u ’elle se presente, disionsnous, l’intervention d’ une tierce nation s’exercera au detriment des
autochtones, ainsi que les B u lgares l’ ont e p r o u v e apres 1878.
Q u e ce soit â l’avantage des uns o u des autres, cviton s que l’on
c o m m e tte des injustices. D e s avantages acquis par esca m o ta g e ne
sauraient q u ’ etre precaires et que faire naître de n o u v e a u x conflits.
Si to u te injustice est un erime et si to u t erim e se paye, une solution
injuste de la question armenienne, dans le sens oîı les tendances
visibles indiquent q u ’elle pourrait .se p ıo d u ire, ne saurait que creer
de n o u ve lle s difficultes.
II semble que lo rsqu’ un even em en t se produit, la prem iere des
choses auxquelles do iv e penser un esprit refleehi est de ehereher â
s’ expliquer les causes o u les motifs de cet Evenement.
O n parle de deportation et de massacre d ’A r m e n ie n s; de la il n ’ v
a q u ’un pas, vite franehi, pour accuser de erime tous les T u r c s du
m onde sans exception , p o u r maudire cette race de sa uvages incivilisables qui, sans raison, rien que par s o if de san g et a m o u r de carnagc
.s’ est complıt â exterm iner les A rm en ien s innocents sans exception.
LES TURCS E T LA y U E S T lO N D ’ARMKNIE
4
Bref, il n’ y a de lo up s sur la terre que les T u r c s , tandis que les
A rm e n ie n s sont tous de pauvres agneau x belants, les loups musul*
mans d£vorant les agneau x clırâtiens. A lo r s le chri.stianisme tout
entier, cro ya n t et incroyaııt, est appele au secours de ces malheure u x opprim es p ou r les delivrer du jo u g des Barbares et refouler
ceux-ci au fin fond de l’A sie centrale.
Janıais m esu re ne sera assez draconienne
contre
les T u r c s ;
janıais on ne reduira assez l’ etendue du territoire q u ’ ils occup ent.
D ’ ailleurs, il y a huit ou dix siecles, ces coııtrees appartenaient â
d'autres nations et tandis que m em e a u jourd'h ui on a toutes les
diifıcultes du m onde â delimiter ave c qu elque exactitude les circonscriptions habitecs par telle ou telle nationalite, on ıı’e p ro u v e aucun
embarras â tracer les frontieres de la future A rm e n ie qui seraient
celles de l5A rm e n ie historique.
11 est
parfaitemeııt inutile de se deıuander si vraiment une .Arme­
nie aussi h o m o g e n e , habitee u n iq u em en t par des A rm enien s, a janıais
existe; et dans l’affirmative, si un pareil Etat a eu plus de duree et de
droit que l’ Etat o t t o m a n ; si cet Etat armenien ıı’ etait pas au m em e
titre que l’Etat ottom an une usurpation sur les droits de plus aııciens
possesseurs et si dans ce que l ’on est co n v e n u d’ appeleı* A r m e n ie il
n ’y a de race a u toch to n e que les Arm dniens.
V o i lâ p our l’histoire ancienne. Q u a n t â l’histoire m oderne et
contem poraine â quoi bon la c o n su lte r; on ne coıısulte que lorsq u ’ on n ’ a pas encore d ’ op in ion faite et arretee sur un e question. O r
la religion des arm enophiles
est
faite; elle
n’ a besoin d’ aucune
lumiere, d’ aucune discussion. C o m m e toute religion, toute cro ya n ce ,
elle n ’ admet pas la discussion.
O n dit : des miilions d ’A rm e n ie n s ont ete deportes et tues par les.
Turcs.
&
A b stra ction faite de l’ exageration des chiffres facilem ent explicable par la p sych o se speciale qui regit les propagatıdes de cette
nature, s’ est-oıı janıais dem ande p o u r q u o i ces deportations ont eu
l i e u ? V o l o n t e du peuple turc de faire disparaître les A rm en ien s P N oıı,
m ille fois non.
L e s T u r c s d ’A s ie ıı’ ont jamais eu de haine contre les A rm enien s
ct n ’ont janıais p ou rsu ivi leur exterm ination. Les T u r c s n ’ont pas
LES TURCS ET I.A QUESTION ü ’ARMEN'IE
5
b e a u cou p ch ange depuis les six ou sept siecles q u ’ils se sont ecablis
en A sie M ineure. S ’ils avaient reellem ent v o u lu tuer les A rm enien s,
les occasions ne leur en auraient pas m anque quand, â l’apo gee
de leur puissance, en plein seizieme siecle, —
les Etats chretiens
quem andaient leur protection et ne songeaient m em e pas â intervenir
dans
leurs
affaires
interieures.
L es T u r c s ,
s ’ils l’avaient vo u lu ,
auraient alors fait tout ce q u ’ils vo u la ie n t et exterm ine tous les ch re ­
tiens de l’Em pire, sans que le sE u ro p ee n s eussent o s e o u v r iıT a bouch e.
E h bien, alors, nos ancetres n ’ont pas m em e m o leste les Arm eniens.
O n aurait pu e xpliq uer jusqu'â un certain point la m ansuetude de nos
souverains envers les R o m ain s orth o d ox es, anciens maîtres du pays.
Mais la bienveillance et la protection des Sultans s’etendirent indifferem m ent sur tous les chretiens et les A rm en ien s eurent alors des
privileges que ne leur avaient pas reconnus les Byzantins. L e s T u r c s
les appelerent « Millet-i-Sâdika », la nation fidele. C e s bons rapports
durerent ju sq u ’au milieu du X V I I I me siecle. II faut done ehereher â
cette date la raison du ch a n g e m e n t qui intervient entre les relations
d e s T u r c s et des A rm enien s. L a raison ne saurait etre d’ordre interieur du m o m e n t que les statuts politiques et les caracteres des races
ne se sont pas modifies. Q u a n d o n elimine cet ordre de causes, on
n ’a pas besoin de lo n g u e s reeherehes p o u r tro u v e r les m otifs eilicients de la tension tureo-arm enienne dans l’intervention russe qui
en m em e tem ps, d’ailleurs, se manifeste en M o ree et a u x Balkans.
P ar le traitĞ de K aîn ardja et la fameuse clause d’interven tion en
fa ve u r des chretiens, le T s a r is m e slave manifeste o u v e r te m e n t l’intention de faire contribuer les chretiens o ttom a n s â la dislocation interieure de l’ Em pire turc qu ’il attaque du dehors â des intervalles plus
o u m oin s reguliers. C e n’ est un secret p our personne que tou tes les
fois que la Ru ssie a fiomente en E u ro p e des eroisades contre les
T u r c s et a v o u lu les attaquer elle-m em e, elle a to u t d’ abord co m m ence par e n v o y e r des agents secrets en vu e de so u le v e r contre e u x
les
p op ulations
chretiennes ; elle
n ’ est in terv en u e, chaque fois,
q u ’apres n o u s avoir au pr^alable epuises par de lo n g u e s annees de
g u e rre s intestines ave c les Serb es, les R o u m a in s, les G r ccs et les
Bulgares.
Q u a n d des Etats plus o u m oins au to n o m e s se furent interpos^s
6
LES TURCS E T LA gU E S T lO N U ARMEN1E
entre la Russie et nous en E u ro p e, le T z a r is m e contiııua ses meııees
en A sie o ü la seule race chretienne qui p o u v ait lui servir d’ instrum ent de dissolutioıı interne etait les A rm enien s. D ep uis lors, nos
m alh eureux co m p atrio te s chretiens d’ A sie, avec lesquels nous avioııs
v£cu dans les m eilleurs term es, durant des siecles, furent inlassableınent mines, travaillds par les agents russes. O n n’a q u ’â consulter les
livres jaunes et bleus de 1 8 7 7 - 1 8 7 8 , ainsi que de 1894 â 1896 p our
se faire une id£e du role joue par ces derniers dans les tristes eveııements de ces epoques.
l£t la p re u ve que ce n ’est pas par anıour des chretiens que la
Ru ssie intervenait dans nos relations a vec les A rm en ien s, mais bien
dans son propre interet, c’ est que toutes les fois q u ’elle avait elle­
m em e des difficultes a vec les A rm en ien s du C a u ca se , elle etait la
premiere a pousser
A b d u l-H am id â les op p rim er davantage en
T u r q u ie .
Bien avant le coııım encem en t de cette g u e rre, la Russie avait
co u ve rt les provinces orieııtales de ııotre p ay s d’un reseau d ’ageııts
militaires et civils qui, excitant tantot les K u rd es, tantot les A r m e ­
niens, d£tenaient entre leurs mains les possibilites de p ro vo q u e r, aux
m o m e n ts choisis, des troubles precurseurs d’ interveııtion. L e s g o u vernem en ts
de
S aint-P etersbourg ont tou jou rs
m £thodiquem ent
em peche les T u r c s de faire quoi que ce soit dans ces regions, d ’ y
construire des routes, des chem ins de fer, d ’y e x p loiter les m ines.
C ’ est â ce prix que L o b a n o tf a p p ro u v a les massacres de 18 95 . -M
convenait au T s a ıis m e d’ entretenir dans ces provinces le m econtentement et l’anarclıie â l’ 6tat p e r m a ııe n t; les revolutiotınaires arm e­
niens
condamn6s au
bagtıe dans
le
C a u ca se
etaient r e k k h e s
a
conditioıı d ’aller p ro vo q u e r des so u le ve m en ts en T u r q u i e ; les anaıchistes arm eniens qui m enacereııt la Banque otto m a n e en 1896 et
tous les revolutionnaires en rapport avec les C on sulats russes â
V a n et â E rzerou m Etaient des sujets russes.
C e la n’ em pechait pas les consulats russes d ’e n co u ra ge r en m em e
temps les ddprddations des chefs kurdes contre les A rm tn ie n s.
11 est
prdsent â la m£moire de tous que les K u rd e s qui en 19 13
ct au co m m e n ce m e n t de 1 9 1 4 se livrerent aux pires exactions contre
les A rm enien s de V a n et furent arret£s par les autorites turques,
LES TURCS E T LA y ü E S T I O N D'ARMKNIE
7
ont ete delivres et p roteges par le consul de R ussie. L e s livres bleus
sont lâ.
A ıı m ois d’ août 1 9 1 4 ,
avant
que
la T u r q u i e
n’e û t
o u v e ıt
les hostilites, alors q u ’ elle etait en co re com plûtem ent neutre, le T z a r
publiait une proclanıation invitant
toııs les Armeniens â se ranger
sous ses drapeaux p ou r se co u e r le jo u g de l’ infidtHe; en m em e tem ps
ses agents
en A sie
M ineure distribuaient des manifestes et des
armes aux A rm en ien s ottom ans. Bien auparavant, la Sublim e P o rte
avait chereh6 â co u p er court aux
diplom ajie europ eenne, toujours
doleances dont
faisait part la
â l’ instigation de la R ussie,
et
demande au F ore ign O ffice de lui designer deux g o u v e rn e u rs g e n e ­
ra li
anglais, au service de la T u r q ııie , p our les provinces dites
arıneniennes. A p re s quelques jours de reflexion, l’ A n g le te rre refusa
de ııous e n v o y e r les lbnctionnaires dem andes, parce q u ’elle se reııdait co n ıp te que ceııx-ci devant etre places sous le controle russe,
ıı’ auraient pu agir h on n etem en t et efficacement et que le prestige
anglais en şerait atteint. E11 effet, les inspecteurs hollandais et suedois
qui ne furent n om m 6s q u Javec l’agrdm ent de la R ussie, recevaient
leurs instruetions de l ’ambassadeur du T z a r â C onstantinople.
T e l 6tait l’ etat des choses en A rm enie quand la g u e rre eclata.
A u ssito t que la m obilisation fut annonc^e, des centaines de mille
A r m e n ie n s
endoctrines
par
les
R u sses
et
les
r6volutionnaires
fuirent le service militaire ottom an et risque p ou r risque, prefcırerent
com battre contre no us a v e c les R usses.
D ’ autres, dans des intentions non m o in s lıostiles, dem eurerent
dans le pays et quand l’ olfen sive de 19 15 au C a u c a se se deelaneha
a vec toutes nos forces disponibles dans ces regions, des bandes
arm tnien nes se form erent incontinent en arriere et attaquerent de
dos Tarnıee turque qui en plein hiver, dans des conditions les plus
d6savatıtageuses, teııait tete aux hordes du G ran d D u c N icolas. O n
connaît le sort de cette ıııalheureuse armee qui, enserree des deux
cöt6s, co u p ee en partie de sa base d’operation, p6rit p resq u e to u te
entiere, sa u f quelques divisions qui furent faites prisonnieres par les
R u sses et massacr£es par les A rm enien s â leurs ordres.
C ’est â cette date et â la prise de V a n par les A r m e n ie n s que
co m m en cent les deportations en masse.
s
LfcS T l'R C S ET LA y U E S T lO N n ’ARMENIE
Q u e l autre g o u v e r n e m e n t n ’en aurait-il pas l'ait a u taıu â nötre
place ? Par la d^sertioıı des uns et la trahison flagraııte des autres,
nos i'rontieres orientales etaient ou ve rte s â l’ invasion russe, et une
populatioıı de cinq m iilions de T u r c s e x p o se e aux pires exaction s
de.'» lıordcs m o sco vite s.
Q u ’aurait l'ait le g o u v e r n e m e n t
fratıçais si les Alsacien s etatıt
incorpores â la 1-rance l’avaient trahie au prolıt de l’ A U e n ıa gn e ? Sur
les i'rontieres austro-allem andes, la llu ssie n’ avait-ellc pas us e des
menıes
proecdes
vis-â-vis
des
a g g lo n ıe ra tio n s
de P o lo n a is
et
d ’ Ukrainiens suspects ? C o m m e n t les A n g la is se conduisirent-ils â
l’egard des Irlandais â la süite des so u p ço n s les nıoiııs fondds ainsi
q u ’aux Iıules et en E g v p te ?
L ’ indepeııdance
politique
serait-elle une
l’Hurope â la trahison en pleine guerre
prime
accordee
des m inorites
par
envers la
m ajorite d ’un pavs ?
Si jamais une deportation fut m o tive e par l’ interet vital de la
m ajorite d ’un peuple, ce fut bieıı celle des Arn ıeniens qui avaient
ou ve rte m en t trahi la cause du p avs oü ils residaient.
Jusquc-lâ il ıı’ v a que justice, fût-ce partielle. C e q u i est criminel,
ce que d esa vo u e la conscietıce turqııe, ce fut la façoıı barbare dont
cette deportation elit lieu. O u i , des milliers et des nıilliers de pauvres
innoccnts conıpris dans le tas des suspects
pfirircnt en co urs dc
r o u t e ; des milliers furent assassincs et leurs biens pilles.
L â, nous so m m e s d ’ accord ave c les A rn ıe n ie n s p ou r demaııder
justice et
re p a r a tio ıı; car, c ’ est par l’ incurie et la laute crim inelle
du m e m e g o u v e r n e m e n t, des m em es agents que, des deux m iilions
de T u r c s fuvant l’ invasion russe plus de la m oitie sont m orts de
t'aim, de misOre et de maladie au co urs de leur tragique e x od e.
Je 11e r.u pellerai que p ou r m em oire les massacres co m m is par
les A rn ıen ien s â \’aıı et â Erzerou m . L eurs atrocites sur les T u r c s
furent telles que le co m m aııd em en t russe revolte dut faire ex6cuter
cinquante des meııeıırs arnıeniens lors de la prise d ’Erzeroıım .
L a trahison, les repıesailles des Arnıeniens et les crinıes de nos
a u to ıite s otu occasiontıe en defıııitive la nıort de plus de T u r c s que
d’A rnıeniens.
Au ssi, quaııd
les
Arn ıeniens
innocents
reclament
a u jo u rd ’ lıui la punitioıı de leurs malfaiteurs, les T u r c s les appuient
LES TURCS ET LA QUESTIO N D ’a RMENIE
9
de touîes leurs forces, mais en reclamant en m em e tem ps une sanction p our les traîtres armeniens.
C e c i pourrait ressembler d un p laidoyer. N o u s pıeferons nous
taire p o u r v u que l’ H umanitd dite civılisee consente â effectuer sur
les lieux une enquete impartiale. Mais cette enquete devrait absolum e n t etre faite, no n par les Puissances qui, en raison de leuı* voisinage o u de leurs interets plus ou m oins immediats, ne satisfont pa.->,
d ’ apres n o us, aux conditions d ’impartialite requises, mais par une
com m ission co m p o s6 e de ressortissants d ’Etats neutres et lointains,
seule susceptible de ne pas etre influencee par des prejuges et des
prĞventions ethniques et religieux.
J u sq u ’â preuve du contraire, nous m ainten ons done nötre convietion d ’ apr£s laquelle il y a eu :
a) U n e trahison arnıenienne stipendiee par la R ussie ;
b) D e s abus criminels co m m is par les autorites turques ainsi que les
Kurdes et les e m ig res roumd'liotes, qu*i 1im porte egalem ent de punir de
la m aniere la plus severe ; mais que Telem ent p u ıe m e n t turc d ’ Asie
M ineure n ’ a eu a u cu n e participation â ces crimes et aux pillages. En
p rem ier lieu, Telem ent turc d ’ A n ato lie etait c o m p le te m e n t sous les
a rm es; dans le vaste Em pire ottom a n de 25 m illions d ’ habitants
d ’ avant la g uerre, to u t le poids de la conscription retombait presque
exclusivem etıt sur une p opulation totale de 8 m illions de T u r c s
dont â peine d e u x millions d’adultes qui furent tous enroles
et
disperses a u x quatre coins du p ays, de sorte q u ’a l ’interieur de
1’ A n a to lie
il etait im possible de ren co n trer d’ autres personııes que
des vieillards, des fe m m e s et des enfants. Q u a n d les deportations
eurent lieu, les T u r c s valides se battaient et tom baient aııx Dardanelles, au Sinai, en P erse, en M e so p o ta m ie et au C au case. D e ces
d e u x millions de heros defendant pied â pied le p ay s p our la dixlıuitieme fois au cours d’ un siecle, il n ’est pas encore retourne cinq
cent mille h o m m e s cette fois. C ’ e s t d o n c aussi un erime qu e d’accuser
en co re les T u r c s du massacre des A rm enien s. D ans le vila y et de
C a sta m o n o u
qui est m on pays, les T u r c s de T o s s i a et de B o lo u
ont retenu de force les A rm e n ie n s que les autorites voulaient exiler.
Par ailleurs si les A rm e n ie n s ont
so ullert d ’eU m ents autres
que
les agents terroristes de l’ U nion et P rog res, çâ ne peut etre qu e des
10
LES TURCS ET LA gUESTlON D ’ARMENIE
e m ig ıe s albanais, epirotes, saloııiciens et autres recem m en t installes
en A sie M iııeure et qui, saignant encore des tortures exercees par
les Bulgares, les Serbes et les G recs venizdlistes, profitĞrent de l’ attitude enco urageante des aıuorites ıınionistes pour se v e n g e r sur les
A rm eniens, q u ’ on leur designait
co m m e traîtres,
des traitem ents
criminels q u ’ ils avaient subis dans les provinces europeennes turques
o ccu p ees par les Balkaııiques.
L e s 40 % des agen ts de poliçe et des gendarm es en fonction en
A sie M ineure pendant la guerre etaient d ’anciens agents et gendar­
mes albanais et rou m e lio te s ve n u s des P ro v in c e s perdues et favorises
par l’ U nion et P ro g re s don t ils servaient les desseins. C e s agents
ayant abandonne ou perdu tous leurs to y e rs en T u r q u i e d’ Liurope
par süite du fanatisme et de l’ ostracism e des Balkaniques chretiens,
ne ch eıch a ien t â l’ instar des autres em igres q u ’ııne occasioıı de se
v en g er et de recuperer leurs pertes.
L es politicietıs qui presidaient aux dcstinees de la nation ottom ane
etaient pour la plupart dans le m em e cas et de la m em e mentalite,
ce qui ıı’est pas p ou r attenuer leurs respoıısabilites.
Ainsi que je l’ai dit, et je ne saurai assez le repeter, les T u r c s de
l’ A sie-M in eure ont sourt'ert de cette m entalite beaucoup plus que les
A r m e n ie n s ; c ’est p o u rq u o i ils se joigııent â eux p our reclam er la
punitioıı des coupables avec lesquels ils ne furent jamais solidaires.
Nous
entendons
dire que l’ A lle m a g n e declareıait aujoıırd’ lıui
n’ etre pas solidaire du teı rorisme des Unionistes e nvers les Arm eniens
et rejetterait la responsabilite des crimes sur ııotre nation.
J’ai entendu personnellem cnt Hakki P acha,n ötre ex-ambassadeur
â Berlin reproeher aux Unionistes de n ’avoir pas eu l’ habiletĞ de
laisser les A llem and s agir exclu sivem ent en A rm e n ie o ü ils se proposaieııt de laire table rase. Des dignitaires turcs viveııt en co re q u i,lo r s
du v o y a g e de C u illa u m e II en Palestine Tont entendu reproeher â
N âziın P acha, ancien P refet de P o liç e, alors g o ııv e r n e u r general de
S yrie, de n’ a vo ir pas profite des evenem ents de 1895 p our sabrer
tous les A rm enien s. A pres cela et cent autres preuves, q u ’ on ne
vienne pas n o u s parler de la non com plicite des Allem ands.
A p res les meııees rıısses, les m auvais traitements des Unionistes,
les e n co u ra gem en ts allemands, ce sont les missions evang6liques
II
LES TURCS ET LA QUEST10N D ’ARMENIE
qui ont et£ indirectement cause de l’ clo ign e m e n t que les A rm enien s
ıessenten t p our les T u r c s .
Q u e lq u e paradoxal que cela puisşe paraître, la culture p ro p a g e e
par les M issions anglaises, russes, françaises, americaines et italiennes
a d£moralise les A rm eniens. U n Français sans prejuges, ave c qui j’ ai
fait ensem ble en 1 9 1 2 un v o y a g e en A n ato lie, constatait que les
A rm enien s, co m m e les C h ald e en s et les S yrien s, faisaient litteralement chanter les Europcrens qui luttaient â qui m ie u x m ieux entr’eııx
p ou r leur offrir ave c leur influence une surenehere de privileges.
C ’ est ainsi q u ’ au nord du V ila y e t d’ Adaııa, nous avons eu l’ occasion
de visiter un village ;ırm£nien qui, quelques annees auparavant avait
embrasse le c a th o licism e ; puis une mission anglicane etant ven u e
p roposer d’ ou vrir un dispensaire et une ecole, les habitants s’ etaient
convertis au protestantism e. A T ouest du lac d ’O u r m ia h , j’ ai v u des
agglom £rations d’ A rm e n ie n s passer d'une seete â un e autre selon les
p ropositions et les cadeaux des m issio n ııa ire s; M o n se ig n e u r S o n ta g
ne m e demeııtira pas.
Q u o i q u 5il en soit, les missions chrdtiennes en instruisant exclusivem ent les paysans arm eniens,relevaient leur mentalite qui aupara­
vant etait au m em e niveau que celle de leurs com patriotes et voisins
musulm ans.
C o m m e , par süite de l’inferiorite de
culture
des M usulm ans
privt‘s de la proteetion spt'ciale etrangere, il s’etablissait une ditference de mentalite entre Chrd'tiens et M usulm ans, cette difference
engendrait in<l*luctablement la haine et l’envie des uns, le m ep ıis
intolerable des autres. Le.s elc-ments chretiens, favorises sans q u ’ il y
eut de leur part une initiative q u elco n qu e et fiers de la proteetion
etrangere sur laquelle ils com ptaient de plus en plus, constituerent,
vis-â-vis de leurs congeneres musulm ans d’ lıier, dem eures les m em es
par la faute du g o u v e rn e m e n t, une elasse aussi distinete que la b o u ıgeo isie en E u ro p e l’ est du prol£tariat.
L a disparitĞ d ^ d u ca tio n produisit lâ, les m em es effets que l’ education des congr£ganistes en France. Elle divisa la population.
L 'in te rve n tio n
culturelle
europ eenne
favorisant
les uns
aux
depens des autres avait renverse les conditions des elasses sociales
dans le pays et revivifie le fanatisme religieux d£croissant par le sen-
12
LES TURCS E T LA OUESTION n ’ARMKNIK
timent de hı diilerence de classe. L â oîı les A rnıeniens prosperaient
avec la protection m anileste des E uropeeııs, les M usulm an s T u r c s et
K urdes, dont les auto ıite s ottom anes ne prenaient pas plus de soin
que des autres, deıııeurerent, faute d’appııi et de secours, vautres
dans la ıııisere et l’ignorance. C e s t alors que l’exploitation de cette
masse arrieree par le se le m e n ts chreıiens paraît iıısupportable â celleci et q u ’aux çauses dejâ citdes de m esintelligence, â la haine sem ee
par les R u sses, aux effets
des nıenees çtrangeres, se greffe cette
re vo lte instinctive de P e x p lo ite contre l’ exploiteur. Mais je d isb ie n ,
m algre tout cela, m algre ces n om breux nıotifs de troubles crees de
toutes pieces par l’etranger, janıais le T u r c d ’A n atolie n’ a pense a
evincer r A r m e n ie n . A u contraire, les e xigen ces e co ııom iq u es attaclıaient ct liaient de plus en plus les T u r c s aux Arnıeniens, conım e â
des geııs dont l ’activite com pletait la leur, â une classe de com patrio te sd o n t l’existence leur etait indispensable. M alg re t o u t,le s T u r c s
qui ne se sont janıais fies aux G recs, avaient confîaııce en leurs
T ch o r b a d jis A rnıeniens et quand ces derniers qui etaient leurs banquiers, notaires et preteurs de fonds sur toute Teteııdue de l’ Aııatolie, furent deportes par ordre du g o u v e rn e m e n t, des ceııtaines de
mille T u r c s furent litteralement ruines. D ep uis des siecles, T u r c s et
Arnıeniens vivaient reciproquenıent les uns des autres, et c ’est ainsi
q u ’ils vivront, quaııd m em e on departirait un territoire speciai aux
Arnıeniens.
*
En ce qui concerne les convoitises territoriales des g ro u p e s politiques arnıeniens qui travailleııt en E urope, elleş sont ıııoins jtıstifiees
encore que leurs accusatioııs contre les T u r c s .
C e n ’est pas une etüde approfondie de la question arnıenienne
que j’entreprends dans cette sorte de m em oire. Je n’ entrerai dotıc
pas dans des details de statistique. Q_u’il ıııe suffisc de v o u s re n v o y e r
aux livres bleus et jaunes- precites et qui contiennent des rapports
consularres d ’ avaııt les massacres de 1895, lesquels —
tachcs q u ’ ils soient de partialite p our les Arn ıeniens —
quelqu’ enm ontrent
que, nulle part, dans les proviııces orientales, dites je ne sais pour-
LKS TURCS KT LA QUESTION d ’a RMENIE
13
quoi arm eniennes, de l’Em pire, il n ’existe de m ajorite armenienne
par rapport â la p opulation m usulm ane c o m p o se e de T u r c s et de
K urdes. P artou t les A rm e n ie n s form ent des g rou p e s clairsemes et
les seuls vilayets o ü leur p roportion approche de
la m oitie son t
ceux de V an et de Bitlis.
L es six vila y ets en question renterm ent une population totale
de 5,750,000 habitants dont 1,200,000 seulem ent sont des A r m e ­
niens. Si l’ on y ajoute les 400,000 autres A rm e n ie n s repandus dans
tout
le reste de
1’Em pire,
leur no m bre total ne
depasse g u e r e
1,600,000.
D e ce chift're, plus de 450,000 ont passe en Ru ssie et en Perse
pendant la g uerre, soit p our fuir le service
militaire, soit
p our
com battre dans les r a n g s russes, soit par crainte des represailles :
8 â 900,000 se tro u ven t encore â C on sta n tin op le, â S m yrn e, â
K o n ia h et en exil, soit 1,350,000. A ce com p te, dont une enquete
etablira un jour la justesse, il m anquerait environ 250 â 300,000
A rm en ien s contre 2 m illions de T u r c s m orts egalem ent pendant
cette guerre.
D e s 1,200,000 A rm en ien s qui habitaient les six provinces avant
la g uerre, il reste done a u jourd’ lıui en viron 900,000 auxquels on
accorderait l’ independance et la so uverain ete en leur assujettissant
4 millions et dem i de m usulm ans.
A u lieu d'une m inorite de 1,600,000 A rm en ien s souffrant de la
dom ination de 15 millions de T u r c s et de K u rd es, il y aura ainsi,
dans un n o u v e l Etat, une majorite de 4,500,000 T u r c o - K u r d e s soumise â la dom ination de 8 11 900,000 A rm enien s. C e n’ est pas le
problem e resolu, c ’est le problem e renverse et envenim e. O n rem place la question armenienne en T u r q u i e par une plus g rav e question
tureo-kurde en Arm £nie.
II n’y a pas de principe capable de soutenir une pareille solution
â laquelle, d ’ ailleurs, il sera plus malaise q u ’ on ne eroit de soumettre d^finitivement pres de 5 millions de M usulm ans. Et puis,
eroit-on par e x e m p le , que les A rm e n ie n s d’ A n g o r a , de Brousse o u
d’ Ismid iront habiter l’ A rm e n ie a u t o n o m e ? Je ne le pense pas. II y
a plutot lieu de eroire q u ’ils co ntinu ero nt â dem eurer en T u r q u i e ,
entre les m em es a g g lo m e ra ts de T u r c s qui les font vivre. A in si la
LES TURCS ET LA QUESTION DERMENİ!?
creation d ’une A rm cn ie â part, ne resoudra pas la qu estion arıuenienne en A s ie Mineure, mais la com p liquera aiıısi que je l’ai dit
d ’une g rav e question m usulm ane en A rm e ııie, question â laquellc
les T u r c s ottom ans ne sauraient rester Ğtrangers. L a population
m usulm ane elle-m em e
de l’ A rm e n ie ne pourrait d ’aucune
façon
s’a cco m m o d e r d ’un 6ta t de clıoses aussi peu equitable. Q u a n t aux
Arm enien s, ils resteront, q u o iq u ’ils fassent, co m p letem en t enclaves
enîre des pays et des peuples m usulm ans. L e u r situation est sensiblem ent differente de celle des chretiens d ’E urope. Je repete que,
quand je dis m usulm ans et chretiens, c ’est au sens politique du mot.
Ainsi done,
quelles que soient les
concessions
territoriales q u ’ ils
puissent obtenir m em e en truquant les plebiscites, le sens social le
plus elementaire co m m an d e aux A rm e n ie n s de ne pas rom pre en
visiere avec les elements qui les entoureron t quand m em e, de les
m ânager
et
de se contenter des
privileges proportionnes â leur
nom bre et compatible avec leur situation; sinon la justice im manente
des
choses, qui a annııle les visees imperialistes de group em en ts
humains b eaucoup plus considerables que le leur, se clıargerait de
retablir l’ equilibre avec le peu d ’am enite qui la caracterise.
O n a assez preehe la haine. II est temps que l’ on preclıe un peu
de pardon et d ’am our aux nations. La haine n ’ a profite et ne profitera â personne.
Seul peut vivre dans l’am o ur, qui vit dans la siııcerite.
Si ce que j’ai dit ne v o u s paraît point vrai et sincere, je vous
supplie de recherclıer lo ya le m en t
et d ’etablir la verite. N o u s ne
devons a vo ir foi q u ’ en la verite, en l’oeuvre de la verire, lıors quoi
toute entreprise est vaine.
------V* t
-----
S a n ö v e . — im p r. P .
L’Angleterre
et
les Armeniens
( 1839- 1904)
’ S-GRAVEN H AGE
M. VAN DER BEEK’S HOFBOEKHANDEL
1918
T A B L E DES M ATIERES.
In tro d u c tio n ........................................................................................
II. Tanzimat (decret de reform es generaîes). Catholicis­
III.
IV.
V.
VI.
VII.
VIII.
IX.
X.
me français et Protestantisme anglais — La Constitution Armenienne” ................ ..
Traite de S an-S tefano •— C onvention de Chypre. . . .
Traite de Berlin — L ’institution de la dette publique Ottomane — Mgr. Nerses........ ..............................
Designation d’inspecteurs pour l’Armenie .......... ..
Les patriarches Vehabedian et Archikian— Echec de
la Convention reîative â l ’E gypte........ ......................
L ’Ambassadeur d’Angîeterre Sir Philippe Curry —
Le Patriarche Matheos Izmirlian — Le 18 sept. 1895
Memorandum des reformes.......... .............................
Le Locum tenens l’archeveque Bartholomeos — Le
Modus vivendi propose par les ambassadeurs des
puissances................................................... ...................
La guerre Greco-Turque (1897)— Depart de l’ambassadeur anglais Sir Philippe Curry — Changement
dans la politique anglaise — Entrevue de Reval
(1904) ............................................................................
"Conclusions ...................................................................
CH A PITR E I.
In tro d u c tio n .
L ’Armenie forme la partie orientale de l ’Asie mineure, avec
un enchevetrement de montagnes au sud du Caucase et aux
sources de l’Euphrate et du Tigre. La plus haute montagne,
l’Ararat, qui a plus de 5000 metres d’altitude, constitue une
borne naturelle gigantesque, separant l ’Armenie entre trois puissances, soit 1’Amıenie turque, 1'Armenie russe et r Armenie persane.
Les Armeniens appartiennent â la race Irdo-Europeenne ou
Aryenne. ils ont une langue qui appartient de meme â '.a branclıe des langues indo-curopecn ne s avec un alphabet se composant
de 39 lettres, et n'ayant de ressemblance avec aucun autre
alphabet. ils possedent egalement une litterature nationale dont
l'ere la plus florissante fut le 4®me siâcle, appele l’âge d'or des Let­
tres armeniennes.
Les Armeniens se sont convertis completement au christianisme en l’an 300, par St. Gregoire l ’Illuminateur, qui fut leur premier catholicos (patriarche supreme). II construisit la premiere
basilique â Etchmiadzin pres de Erivan (Armenie Caucase), oû
depuis lors si&ge le chef supreme de l ’Eglise armenienne.
Depuis la guerre turco-russe de 1S77— 78, beaucoup d’etran
gers se sont interesses â l’histoire, â la litterature et â l ’eglise ar
menienne, ils ont paıcouru 1’Armenie et en ont publie meme des
ouvrages. Mais, il y en a peu qui aient fait une etüde approfondie
sur ce pays, sur son histoire et sur sa religion, et se soient rendu
compte de tres pres des moeurs et des causes des souffrances de
ses habitants; et, ceux-lâ meme qui se sont livrds â une £tude de
ce genre, ne sont pas souvent d£sint£ress£s. En outro, ils ne se
sont pas mis en contact direct avec l ’fHement armoni en, comme
avec les Autorites constituees du pays: d’oû de grandes lacunes
et beaucoup de points defectueux dans k urs recits.
Nous n’avons pas la pr^tention de declarer que le present
ouvrage soit complet. Neamoins il constitue l ’une des pages
jusqu’ici inedites de l ’histoire contemporaine d’Armenie, et â ce
titre, il permettrait â ceux qui s’int£ressent au sort de la nation
armenienne, de se faire une idĞe plus juste et plus exac.te sur les
ev£nements les plus importants qui en forment l ’objet, â partir
du traite turco-russe de Hunkiar-Isguelessi (Bosphore) jusqu’â la date de la fameuse entrevue d’Edouard V II avec Nicolas
II. de Russie â R£val en 1904.
L ’^tude s£rieuse de l ’histoire d’Armenie apprendra que ce
pays, depuis son commencement, n’a jamais cesse d’etre I’objcl
de convoitise tant des Etats avoisinants, que des autres grands
Etats du monde. Et la seule periode de temps ou l ’Arm£nie eût
pu se recueillir et s’adonner â l ’oeuvre de son d£veloppement et
de sa prosperite, fut celle qui suivit immediatement la conversion
totale de la nation armenienne. au Christianisme. A part done
cette periode calme par rapport aux evenements politiques,
rArm^nie a constamment ete, apres sa conversion, en butte â
des visees politiques sous le couvert de Ja religion:
Ainsi l’Empire byzantin, des le Concile de Chalcedoine, pretextant son desir d’union des deux eglises grecque et arme­
nienne, poussa plusieurs exp£ditions en Armenie. La meme politique, les memes idees, les memes sentiments se sont renouvelfe
plus tard de la part des papes et des puissances catholiques de
l’Europe, lors du passage des eroises a travers l ’ancien petit royaume armenien de Cilicie J). Malgre tout, les Armeniens durent
faire tout leur possible pour conserver leur eglise nationale ind£pendante.
’ ) C e r o y a u m e f u t f o n d e p a r R o u b e n , issu d es d e r u ie r s ro is B a g r a t i d e s d ’ A u i eıı
C i li cie ( : o 8 o — 1375}.
— 3 —
Tcmtefois, au cours de leurs exp£ditions precitees dans îes pays
armeniens, les Byzantins parvinrent â convertir â l ’£glise greque
une certaine partie des Armeniens habitant sur les confins de leur
Empire; les convertis prirent le nom de H aî-H orom ') (Armenien ayant la profession de foi du Concile de Chalcedoine) et se
laisserent fusionner de la sorte dans la grande masse gr£co-orthodoxe.
De meme, les Croises reussirent â convertir au catholicisme
une masse d ’Armeniens qui, de par cette conversion, ayant
abandonne leur rite national et perdu l’usage de leur langue matemelle, formerent plus tard d’importantes colonies dans les
differentes parties du continent europeen :).
Mais, la grande majorite des Armeniens qui se trouvaient en
Perse et en Turquie ont pu y rester attaches â leur eglise nationale et conserver de la sorte leur langue et leur histoire, grâce
â la difference enorme qui existe entre la conception islamique
et la conception chretienne.
Ndanmoins, des le ıS*me siĞcle, les anciens app6tits politicoreligieux de l ’Europe se firent sentir â nouveau: la main-mise de
l’Angleterre sur les Indes lui dicta la necessit£ d’avoir une politique particuliere en Orient, afin de prevenir tous obstacles puissants sur son ehemin aux Indes. II lui fallait done pour le besoin
de cette politique des proteges anglais moyennant le Protestantisme, â l ’instar des proteges français moyennant le Catholicisme
(dont la France etait officiellement reconnue la protectrice) et des
Orthodoxes qui etaient les proteges de la Russie.'Et l’Angleterre
pensa trouver dans le peuple armenien l ’^lement qui lui semblait
s’y preter le plus facilement du monde, en raison du manque d’attache spirituelle de l'eglise armenienne avec le Catholicisme et
l’Orthodoxie grecque. Elle se decida ainsi â s’en servir comme un
instrument de sa politique en Orient.
’) II en esiste jusqu’â present, qııelqiH.s tchan tillo n s, principaiem ent k Eguine
et â Ifm idt. (Asit- ınineure).
: ) N otam ent ceııx qui em igrerent (l’Ani (ancienne capitale de l’A rnunie) en Pologne: !a ville de Lemberg en G alide est presque une vilie d ’Armeniens. E n Italie
principaiem ent â Venise et â Livourııe, en H ollande, â A m sterdam , il y a beaucoup de
fanıillcs d ’origine armenienne, lesquelles ont perdu Jeuv origine et leur langue.
— 4 —
Mais tout est permis a l’utilitarisme de l ’Angleterre: apres les
Grecs et les Bulgares ne s’est-elle pas attachee aux Druses du
Liban? A l'encontre de ses principes trds chretiens, n’a-t-elle
pas arm6 les Druses coııtre les Maronites catholiques ? J) et cela
dans le büt d’empecher la penetration française en Syrie, et de preserver ainsi de toute atteiııte ulterieure la securite de la route des
Indes?
Voyons maintenant ce qu’elle a fait pour les Armeniens.
*) L e s D r u s e s s o n t le s d e b r is d e l ’ a r m c c t a r t a r e d e T im o u r le u g , ou i se so n t e ta b lis
d a n s le s m o n ta g n e s d u M o n t L ib a n , et d e H o ra n (S y rie ). U s o n t g a r d e q u e lq ııe s
trni,ts c a r a c te r is tiq u e s d e le u r ra c e , a in s i q u e d e le u r c r o y a n c e o r ig in e lle . S o u s l ’ infiu e n ce d u m iiie u e t d u te m p s , le u r re lig io n a p ris la fo r m e d ’ u n e s e c te m u s u lm a n e
q u i p ro fe sse o ffic ie lle m e n t l'is la m is m c , t o u t en p r a t iq u a n t d es rite s c o n t r a ir e s a u x
p r in c ip e s e t a u x d o g m e s d u K o r a n .
I.o rs d es lu t t e s in t e s t in e s e n tr e le s D r u s e s e t le s M a ro n ite s d u L ib a n , l’ A u g le t e r r e
s o u te n a it e t p r o te g e a it le s D r u s e s â te l p o in t q u e D jo m b o la d b e y , re c o n n u com rn e
1’ uıı d es deu.\ c b e fs d es d e u x setıles fa m ille s D r u s e s , n o m m a i sa m o r t le C o n su l
G e n e ra l d ’ A n g le te r r e â B e y T O U t h M r. D u fîe r in (p lu s ta r d a m b a s s a d e u r â C o n s ta n tin o p 'e e t v ie e -ro i d es In d e s) c o m m e t u t e u r d e son fils N e s s ib b e y , q u i v i t e n c o r e !
C H A PITR E II.
Tanzim at (d6cret de r&forme generale) — Catholicism e Français et Protestantism e A n g la is. La „Constitution
A rm enienne”.
En 1831, sous le regne du Sultan Mahmoud II, l ’Egypte avait
cree les plus dures pr^occupations pour l ’Empire Ottoman: Me­
hemet-Ali, encore Pacha d’Egypte, prenait pretexte de la personne du Gouverneur de Saıda pour expedier son fils İbrahim Pacha
sur St. Jean d’Acre et Damas. Lorsque l’armee de ce dernier,
dans sa marche progressive et triornphante, s’emparait de Damas
et dispersant l ’armee imperiale de Koniah, arrivait jusqu’â
Kutahia, le Gouvernement Ottoman se voyait force de conclure contre Mehemet-Ali Pacha une alliance offensive avec la
Russie, connue sur le nom d’Alliance de Hunkiar-Isguelessi
(B£icos-Bosphore). Cette alliance contenait entre autres un article secret r&ervant d’une façon exclusive a la seule fiotte russe
le libre passage des Detroits.
Cette clause secrete de Faîliance precitee n’avait pas manque
de causer le plus vif mecontentement â l ’Angleterre, â la France
et â l’Autriche, au pointdelesrendretoutsimplement partisantes
de Mehemet-Ali Pacha.
Sur ces entrefaites, le Sultan Mahmoud meurt. Abd-ul-Medjîd
lui succedant, Rechid Pacha, Ambassadeur deTurquieâLondres
devient Grand Vizir. Celui-ci, qui etait dans de tres bons termes
avec le .Gouvernement anglais et tout particulierement avec le
Premier Ministre Lord Palmerston, et qui connaissait â fond les
dessous de la politique anglaise d’alors, cherchait les moycns
d’annuler l ’article secret en question, et d’attirer ainsi a la Turquie l'amitie des Puissances susmentionn^es, lesquelles soute-
—
6
naient ouvertement MĞhemet-Ali Pacha d'Egypte. Aussi s'efforça-t-il de gagner d’abord en faveur de son pays l ’opinion publique europeenne, particuli£rement l’opinion pubîique anglaise,
favorable â la suppression de l ’Empire Ottoman. Et, pour
atteindre son but, il suggera au Sultan Abd-uî-Medjid l ’idee
d’introduire des reformes dans l’Empire et lui fit ainsi decreter
le fameux Tanzimat-i-Hairie (1S39), connu generalement sous le
nom de Decret de Gıdhane (Reformes Generales).
Le Tanzimat accordait en effet â tous les sujets de l ’Empire,
sans distinction de race et de religion, la liberte de conscience ’),
la securite de leur vie et de leurs biens, ainsi que la sauvegarde
de leur hoııneur. En vertu de cet edit de reorganisation, toutes les
differentes Communautes constituant les populations de l ’empire eurent respectivement leurs statuts personnels respectifs.
La proclamation des Reformes generales arrivait aussitot
apres les evenements de Moree (Grece) â la süite desquels les
fonctionnaires grecs au service de la Sublime Porte, et toutparticulierement les interpretes attaches au Divan J), commencerent partiellement â se retirer. Et ce fut justement des cette £poque-lâ que les Armeniens, ne jouissant d’aucunc protection etrangere, furent favorises: leur nombre s’accrut chaque annee davantage dans les Administrations de l ’Etat, ils occuperent les plus
hauts postes de confiance et, ainsi ils succedârent peu â peu aux
Grecs dans les departements officiels de l ’Empire.
Des ce moment, l ’Angleterre se mit â s’interesser aux Arme­
niens: cet interet lui etait dicte par les besoins de sa politique,
qui lui imposait la necessit£ de disposer d’un des elements
de l’Empire, afin de pouvoir s’en servir pour la politique qu’elle
5) E n a p p lic a t io n d es d is p o s itio n s d u Tanzim at c o n c e r n a n t ia iib c r td d e c o n s c ie ııc c ,
B a n d e r m a ü H o d ja A iım e d E fie n d i fu t , a v e c sa fe m m e , b a p tis e en ia c h a p e lle m em e
d e i’ A m b a s s a d e d ’ A n g le t e r r e , l ’ A m b a s s a d e u r le u r s e r v a n t d e p a r r a in . L e m e m e jo u r
en la c h a p e lle d e la L e g a t io n d e H o lla n d e â P e ra , le C b a ik h H a m d i E fie n d i fu t a u ss i
b a p tis e , a y a n t p o u r p a r r a in le M in istre d e H o lla n d e lu i-n ıe m e . N e a a m o in s , c e s co ııv e r s io n s s o u le v e r e n t â C o n s ta n t in o p le u n e e ffe rv e s s e n c e d a n s le s e s p r its , a u se in â e la
p o p u la tio n m u s u lm a n e , e t le g o u v e r n e m e n t O tto m a n d u t a lo rs in v it e r le s A m h a s sa d e u rs in te re s s e s â fa ir e e lo ig n e r d e sa c a p it a le le u rs n Ğ o p lıy te s, d o n t A h m e d E fie n d i
m o u r u t â L o n d r e s s o u s le n o m d e \ V illia m s (sa fe m m e e t se s d e u x fils r e v in r e n t â
C o n s ta n tin o p le e t so u s le n o m d e W illia m s lıa b ite r e n t le v illa g e d e B e b e k - B o s p lıo r e ) ,
et l ’ a u tr e , H a m d i E fie n d i, r e d e v in t m u s u lm a n , re sta â S t a m b o u l e t y fin it se s jo u r s .
7 —
venait de creer en Orient, â l ’instar de la France officiellement
reconnue depuis le Sultan Soliman le Grand, comme la proteetrice des Catholiques d ’Orient, l ’Autriche protegeant les
catholiques de l ’Albanie et de la Macedoine, et les Orthodoxes
ayant leur grand protecteur en la personne du Czar de Russie.
Done, l’eglise armenienne, comme une eglise ancienne apostolique
et independante, et sans aucune attaehe spirituelle ni avec l ’eglise
de Rome, ni avec l’eglise grecque orthodoxe du Plıanar ’), offrait aux yeux de l’Angleterre le terrain le plus propice pour un
rapprochement avec l ’eglise anglicane, laquelle eherehe toujours
et eherehe encore les moyens de se mettre en communion spiri­
tuelle avec une eglise aussi ancienne et d’essence apostolique
qu’est l ’eglise armenienne.
La France avait en effet obtenu la fondation d’un patriarcat
Armenien-Catholique dans les conditions que nous laissons â
Mgr. l’Archeveque M. Ormanian, ancien patriarehe des Armeniens de Constantinople2) le soin de developper . . . . Un premier
„essai fut tente pour resoudre dans la mesure du possible la ques„tion suscıtee par les adeptes du catholicisme romain. II s’agissait
„de ehereher un compromis pour eviter des scissions qui mena„çaient de prendre de grandes proportions, par süite de l’attitude
„du gouvernement français, soucieux d’etendre son influence en
,.Orient. A cet effet, on forma une premiere commission qui se
„reunit au Patriarcat (18x0). Plus tard, une autre la remplaça
,,(1816), dans le but de m&ıager un colloque entre les theologiens
„des deux confessions dissidentes. Trois ans se passerent en con„troveıse (en 1817— 1820), sans qu’on parvînt â s'entendre:
„les divergences ne firent meme que s’accentuer. Tandis que
„les uns maııifestaient des aspirations separatistes, les autres
„defendaient â outrance le principe de l ’union. Enfin, apres la
„paix russo-turque de 1829 et l ’interveııtion des puissances euro„peennes catholiques, le Gouvernement Ottoman, pour couper
,,court aux disputes, decida de creer „une communaute ou nati! ) P lıa n a r e st tın fa u b o u r g s it u e d a n s la C o rn e ıl’ O r â C o n s ta n tin o p le , o ü sie g e n t
d e p u is la fo n d a t io n de l’ e g lis e g r e c q u o - o r t h o d o x e le s p a t r ia r e h e s (E c u m e n iq u e s de
C o n s ta n tin o p le , e t d a a s ce q u a r t ie r se t r o u v e l ’ a n c ie n n e e g lise h isto riq u e p a t r ia r c a le
r e ııfe r m a n t le tr ö n e de S t. J e a n - C b y s o s t o m e .
-) M gr. M a la c h ia O rm a n ia n , l’ Eglise A rm en ien n e , p a g e 70 — 7 1 . E d it io n P a ris .
E r n o s t L c r o ııx .
—
8 —
„ona!ite (millet) autonome qu’on designa sous le nom de Katolik
„(catholique)T Cette communaute comprenait tous les adeptes du
„catholicisme romain sujets ottomans, sans distinction de race
„ou de rite (1830).
„Cette solution eut pour effet d’encourager les puissances pro„testantes â suivre le meme exemple. Un premier missionnaire
„d6barquait â Constantinople un an apres la creation de la Com»munaute Katolik (1831). A partir de ce moment, le prosölytisme
„se developpa considerablement, aide par les ^tab'issements sco„laires et par les subsides, qui permettaient d’acheter les con„sciences. On travailla si bien, que bientöt une nouvelle commu„naute ou nationalite (Millet) autonome se formait sous le nom
„de Proteston (protestante), laquelle comprenait des protes„tants de toute race et de toute confession (1847)” .
Et Emile Doumargue ') doyen de la faculte Protestante libre
de Montauban, ecrit les lignes suivantes.
„ L ’Eglise armenienne ou gregorienne 2), (dont les origines re..montent â son premier catîıolicos ou patriarche, Gr^goire l’Illu„minateur, en 300) fut de toutes les vieilles eglises grecques ou
„latines, la plus laîçııe, la plus democratique. Et l’eglise fait la
nation, dont elle est restee l’âme indomptable, encore plus
..chrisîianisee et europeennisee s partir de 1819, par la
„grande m ission amĞricaine. L’Amerique, a-t-on dit, a
..dâcouvert TArmânie et l’a introduite dans le monde O c c i ­
d e n t a l” l).
Dans ces conditions la Grande Bretagne redoubla de zele et
apporta tout son concours â encourager le mouvement de protestantisme qui s’etendait petit â petit, et qui avait l'air de se
developper au sein du peuple armenieıı par la fondation d’une
agence de la Compagnie Bord, pour la propagation de la Bible â
Constantinople, sous le nom de „Bible-House” et d’une impri*) V o ir l'A n n cn ie, les m a ss a c n s et la qu eslion d 'O rie n t; c’cst n o u s q u i a v o tıs s o u ü ■in*
!os m o ts d e c e t t e c it a tio n â p a r t ir <it-: encore p lu s ch ristia n isee, e te .
3) O n a p p e lle le s A r m in ie n s gregoriens p a r o p p o s itio n a u x A rm en ien s cath oliqu ci,
p o u r iıu liq u e r les a d h e r e n ts d e l'u g lise a rm e n ie n n e a p o s to liq u e fo n d e e p a r le s S a in ts
A p o tr e s T h a d e e e t B a r t h e le m y , e t p lu s ta r d p o u r la c o n v e r s io n to t a le p a r S t. G reu o ire
r illu m in a t e u r .
— 9 —
mene pour les langues orientales, l ’arrivee progressive des missionnaires et l ’etablissement du college du docteur Hamli, missionnaire americain, â Bebek-Bosphore :) qui forma beaucoup
d’eleves armeniens, qui, â la faveur de l'instruction qu’iîs y
recevaient, savaient la langue anglaise et etaient plutöt portes
pour le protestantisme'-).
Neanmoins, l’Angleterre avait compte sans le clerge arnıenien, qui etait tres puissant et influant: l’Archeveque Mgr. Matheos Tchouhadjîan, Patriarche armenien 3) d’alors, trouvant le
Protestantisme contraire aux dogmes et â la profession de foi de
l’eglise armenienne, prononça du lıaut de la chaire de la cathedrale patriarcat de Coum-Copou sa fameuse excommunication
contre tous ceux qui s’etaient sdpares du sein de l ’eglise arme­
nienne pour embrasser le protestantisme (1847) *)•
En effet, avec l’initiative de ce prelat et le concours d’ungroupe d’Armeniens dont faisaitent pariie des amiras (notables)
des ecclesiastiques erudits, des litterateurs et des theologiens
dont le plus important Hovancss Badveli D erojeni s 5), une lutte
*) L 'ecole fondee p a r le d o c te u r H am li â B ebek fu t tra n sfo rm e e p lu s ta r d e n
„ R o b e r t C o lle g e ” â R o u m e li-H is a r , ( B o sp h o re ).
2) M a lg re le s e ffo r ts d e p lo y e s p a r d e s m is s io n n a ir c s p r o te s t a n t s , le n o m b re d e s
A rm e n ie n s c o n v e r tis n e d e p a ss e p a s 80.000, se lo n u n e s t a t is t iq u e d u P a t r ia r c a t
a rm e n ie n .
3) M gr. M a tlıe o s T c h o u h a d jîa n . P r e la t v e n e r e d a n s la n a tio n , fu t elu C a th o iic o s
d ’ E t c h m ia d z in (1858) et d u t a b a n d o n n e r le sie g e p a t r ia r c a ! â l ’ A r c h e v â q u e d e
B ro u sse M gr. K e v e r k K e r e s tö d jia ıı. M gr. M a th e o s fu t c o n d u it p a r u n e m issie n env o v r e p a r le C .ab in et de S t. P e t e r s b o ıır g â so n ııo u v e a u s ie g e , m a is il n ’ a p a s p u s ’oııte n d r e a v e c le G o u v e rn e m e n t ru sse et m o u r u t p le in d e c h a g r in â E t c h m ia d z in e n 1863.
*) L o rs q u e M irik e la m , u n d e s p r e m ie rs A r m e n ie n s c o n v e r t is a u P r o te s ta n t is m e ,
v in t â m o u r ir, le s m issio n n a irc s p r o te s t a n t s n o u v e a u x v e n u s , c o n d u is e n t le c a d a v r e
a u cim e tie r e a rm e n ie n d e B a lo u k li p o u r le fa ir e e n te r r e r a u p r e s d e se s p a re n ts d e fu n ts .
L e s A rm e n ie n s d e S ta m b o u l, p r e v e n u s q u ’o n v o u la it e n te r r e r !’ e x c o m m u n ie M erik e la m d a n s le u r c im e tie r e , p r o te s te r ıt e t s ’ y o p p o s e n t. L ’ A m b a s s a d e u r d e la G r a n d e
B r e ta g n e e t le M iııistre des P a y s - B a s , in fo r m e s d u f a it , in s is t e n t p o u r q u ’ on l ’ e n so v e lisse a u c im e tie r e a rm e n ie n . A lo r s le s A r m e n ie n s , d a n s le s d iö e r e n te s p a r tie s d e la ca p ita le , fe rm e n t le u r b o u îiq u e e t a c c o u r e n t to u s a fin d ’e m p e c h e r ce t e n te r r e m e n t. L e
M in istre d e ia g u e rre d ’ a lo rs in t e r v ie n t a v e c se s tro u p e.s e t fa it c e rn e r le c im e tie r e de
B a le u k li e n a tt e n d a n t que le s n e g o c ia tio n s â c e s u je t e n tr e la S u b lim e P o r te e t l'A m b a s s a d e d ’ A rfg le te rre a ie n t u n e s o lu tio n . E n fin , o n p a r v ie n t â c o n v a in c r e l ’A m b a s s a d e u r q u ’il e st im p o ssib le d ’ e n t e r r e r le m o r t d a n s u n c im e t ie r e d e p e n d a n t d e l ’ £glise
a rm e n ie n n e et c e , c o n tre la v o lo n t e d u p e u p le . ( V o ir A v e d is B e r b e r ia n , H istoire arm inienne contemporaine, 1 8 7 1 ).
b) Hovancss B a d v ili Deroyents c o n n a is s a it â fo n d le fr a n ç a is , le la tin e t l'a n c ie n
g r e c ; c ’^ tait u n th £ o lo g ie n £ ru d it, e t e n c e t t e q u a lit e il a v a i t u n e g ra n d e a u t o r ite su r
les e c c le s ia s tiq u e s e t les A m ir a s ; c ’ e t a it u n d es c h e fs Ses p lu s a c tifs d es obscnraniıstes.
V o ir H . M erm e ria n . Vte de Deroycnts
—
10
—
des plus acharnees commença alors contrc les neophytes et leurs
protecteurs.
Malgre tout, TAmbassade de la Grande Bretagne ne se lassait
point de proteger et de soutenir par tous les moyens leprotestantisme parmi les Armeniens, et les circonstances suivantes vinrent permettre â lAngleterre de prendre sa revanche du elerge
armenien dans les conditions suivantes:
11 est â remarquer que jusqu’â cette £poque, c’etait les patriaıches qui administraient les affaires de l ’eglise et de la communautd avec un pouvoir absolu, secondes ulterieurement par cette
classe de riclıes notables qui s’appelait A m ini, lesquels jouissaient d’une influence â cause de leurs attaches avec les hautes
dignitaires de l'E tat et de leur fortune, qui leur permettait de
faire des liberalites â leur nation, d ’oû leur grand ascendant, meme
sur les Patriarches.
Sur ces entrefaites, le contact de 1'Orient avec l’Occident par
süite du progres du temps s’etant facilite, une nouvelle generation d'Armeniens ınstruits â l ’etranger rentre a Constantino­
ple et ne tarde pas a provoquer, au sein du peuple armenien, un
formidable mouvement des esprits donnant naissance â deux
partis opposes, celui des obscurantistes (K ha varidi) et celui des
eclaires (Lonssavorial). Et l ’Ambassade de la Grande-Bretagne,
qui veillait toujours et suvait pas â pas la marche des affaires
arm^niennes, profita de l ’occasion en protegeant et en soutenant
en sous-main le parti des eclaires qui, tres faible par rapport â son
adversaire, ayant contre lui aussi le elerge, etait tout pres de
sombrer. Ainsi'' les eclaires parvinrent â obtenir la laicisation
partielle du Patriarcat armenien et, partant, l’affaiblissement en
partie du pouvoir du elerge.
En effet, cette circonstance amena la participation et l ’ingerence de toutes les elasses de la societe armenienne dans les affai­
res nationaîes. De ce moment, on proceda â la formation des Coııseils elus par le peuple lui-meme pour administrer les affaires de
la Communaute armenienne (1841— 47— 53).
— II —
Pendant cette periode de douze ans, les droits que le Tanzimat
accordait aux diff^rentes communautes de l’Empire, d ’avoir
chacune son statut respectif particulier, d’une part; et d’autre
part, l'essor toujours grandissant que se donnait le mouvement
intellectuel cree par les eclaires (Loussavorial) precites, suggĞrĞrent â ces derniers l ’elaboration d’un Reglement en vue de
donner aux laîques eux-memes la gerence des affaires du
Patriarcat, selon les principes du suffıage electoral.
C/est ainsi qu’on confectionna la Consiiiution Nationale, ou le
Statut Anne',nen, appele par les Armeniens Sahmanadroıdhnm
(1860):
En vertu de ce Reglement» la haute gestion des affaires nationales de tout le peuple arm&ıien en Turquie etait confi^e au Patriarche sous le contröle direct d’une Assemblee Rcpresentative,
composee de cent quarante membres dont les dix septiemes £taient la:ques, et dont les membres ecclesiastiques n’etaient elus que
parmi le clerge de Constantinople s e u l e t non parmi tout le
clerge armenien de Turquie. Cette Assemblee nommait par voie
d’election et pour un mandat de deux ans, deux Conseils, l ’un
religieux et l’autre civil, respectivement compose de quatorze
membres, muni d ’un pouvoir ex6cutif et assistant le patriarche
dans l ’exercice de ses fonctions administratives.
L ’Assemblee en question avait pour principales attributions
l’election des Patriarches de Jerusalem et de Constantinople, et
celle des deux Conseils precites, avec la haute main sur l ’administration de tous les ser\dces dependant du Patriarcat de Con­
stantinople, tels qu’ecoles, ephories des eglises, des couvents,
hopital national, testaments, affaires matrimoniales, budget
du Patriarcat, ete., mais rien en dehors des memes firman s de
Privileges, que ceux accordes aux Patriarches gjecs par le Conquerant de Constantinople, Sultan Mehmed Fatih.
Nous avons juge utile de donner les details qui precedent sur
l’organisation des affaires nationales arm^niennes dans l’Empire
Ottoman, suivant la Constitution ou Sahmanadrouthiun en
question, afin de d^montrer îa grand revirement qui s’etait
—
12
—
produit chez les Armeniens par l’influence etrangĞre en 1860.
Aussi, lorsque cet acte important fut soumis â la sanction de
la Subîime Porte, rencontra-t-il toutes sortes dedifficultes, et son
approbation ne fut obtenue qu’au bout de trois ans de negociations, encore par l’intervention des influences politico-diplomatiques (1863).
C’est done â contre- coeur que La Porte accorda aux Arme­
niens le Reglement en question. Car les Grecs memes, qui avaient hierarchiquement le pas sur les Armeniens, en etaient priv ğ s . En effet, la Charte du Patriarcat cecumenique de Constanti­
nople octroye par le gouvernement imperial Ottoman n’est pas
bas6e, comme celle des Armeniens, sur le suffrage populaire ’) ;
elle reserve au contraire tous les pouvoirs au Patriarche et au
Saint-Synode.
Pourtant, malgre les avantages que le Sahmanadrouthium etalait aux 3’eux des Armeniens de Turquie en raison des principes laıques qu’il apportait â la vie nationale, ce Reglement n'a
pas cesse de creer de tout temps (meme sous le regime constitutionnel de l’Empire ottoman) des difficultes et des ennuis entre la
Sublime Porte et le Patriarcat comme entre le Patriarche et les
membres des Conseils mixtes et l’Assembiee representative, si
bien qu’â un moment donne, meme dans ses d^buts, le fameux
Grand-Vizir Aali Pacha (le delegue de l ’Empire ottoman au Congres de Paris (1856), dut en suspendre l ’appîication pendant plus
de trois ans.
Nous venons de dire que 3a politique de la France, par la pro! ) A in s i, p o u r e lire le P a tr ia r c h e o e c u m e n iq u e , ce so n t les d iS e re n te s c o r p o r a tio n s
r t le s fo n e tio n n a ir e s g re c s d e to u t g ra d e c iv il e t m ilita ir e a u s e r e c e d u g o u v e r n e m e n t
O tto m a n q u i in t e r v ie m ıe n t e t p r£ p aren t la liste d es M e tr o p o lita in s le s p lu s d ig n c s d ’ occ u p e r le tr ö n e do S t . J e a n C h ry so sto rn e . Iis s o u m e t t e n t e n s u ite c e tte lis te â l ’ a p p r o b a tio n d u C o ııse il d e s M irıistres o tto m a n , le q u e l d a n s le s 24 h e u re s q u i s u iv e n t sa pr£s< n t a t io n , l ’ e s a m in e , e x e r c e su r e lle so n d r o it u e v e t o â l ’ e g a rd d e te l o u te l p a r m i le s
c a n d id a t s q u i n e lu i p a r a is s e n t p a s p o s se d e r les g a r a n t ie s r e q u ise s a u p o in t d e v u c d es
in tfire ts d u g o u v e r n e m e n t, et la rı-tou ru e a in si a u P a t r ia r c a t . A u re çu de la lis te re to u clı£e p a r le C o n s e il d es M in is tre s , les m e m b re s d u S a in t - S y n o d e , a in s i que Ses M e tr o p o ­
lit a in s p r e s e n ts d e C o n s ta n tin o p le d e s c e ııd e n t a u s s itö t â l’ e g lis e p a tr ia r e h a le d u
P h a n a r e t lâ , so u s la p r e s id e n c e du Locam tenens p a t r ia r c a l, ils e lise n t le P a t r ia r c h e
oc cu m £ n iq u e.
— 13 —
tection qu’elle exerçait officicllement sur les cathoîiques en Orient,
alîait chaque jour en augmentant et depuis la guerre de Crimee
(1854— 1S55) ^tait phıs active, et que c’etait â la France que revenait la creation d’une communaute â part sous le nom de Pairiarcai A rmenien-Catholique 1). Celle-ci, avec toutes sortes de concours prete par la France, etait en pleine prosperite. Neanmoins,
le fanatisme religieux des eleves de la »Propaganda Fide” de Rome, les discussions intestines au sein de la nouvelle communaute
que susciterent rultramontanisme du Vatican et l ’attitude foncierement latino-romaine de Mgr. Hassoun -), ont contribue â ce que
toute la nation se refroidît des Armeniens-catholiques, et ceci
malgre l ’affinite existant avec le Catholicisme3) plutöt qu’avec
le Protestantisme.
Profitant de ces dispositions du peuple armenien, l ’Angîeterre,
afin de contrebalancer l ’influence française et celle de la Russie en
Asie mineure, saisit l ’occasion pour flatter et gagner chaque jour
davantage les Armeniens 4) Cette politique de flatterie ıı’a pas
L ’in flu e n c e d e la F r a n c e e t a it t e lle m e n i a c c e n tu e e . o u e lo r s d e la v isite d e l ’ lm p e r a t r ic e E u g e n ie a u S u lta n A z iz , en 3869, c e fu t â 1’ e g lU e p a t r ia r c a le des A rm e a ie n s e a t h o liq u e s â Tt-ra q u ’elle a lla e r.te n d r e la m esse , c e le b r e e p a r M gr. H asso u n e n to u r e
d e t o u s ses e v e q ;ıe s.
2) M gr. H a s s o u n , ap res so n r e t o u r d e l ’ e s i l d e R o m e , s u r les d e m a rc lıe s d u g o u v e r ­
n e m e n t fr a n ç a is , re p rit le p o u v o ir p a t r ia r c a l; m a is c e n e f u t q u e p o u r u n e c o u rte
d u r e e : L e o n X I I I . le r.o m m a C a r d in a l p o u r I’ e lo ig n e r d e C o n s ta n tin o p le . Ce fu t le
P r e m ie r A r m e n ie n qui a o b le n u la p o u rp re c a rd in a lice .
3) L a d ifîe re n c e ritu e lle e n t r e l ’ e g lise a rm e n ie n n e e t c e lle d e s A rm e n ie n s -c a th o liq u e s
c o n s is te p r in c ip a le m e n t en la m e n tio n ou n o ıı- m e n tio n d u n o m d u pape a u co u rs
d e la m esse e t d a n s c e rta in s m o ts d o n t la d ifie r e n c e e s t p e u a ccessib le â la co m p r e lıe n s io n d u p e u p le .
4) L o r s q u e , e n 1S 66 , M gr. K e v o r k K e r e s t e d jia n , a n c ie n P a t r ia r c h e d e C o n s ta n tin o ­
p le , fu t e lu c o m m e su cc e sse u r d e fe u M gr. M a th e o s , C a t h o ü c o s d e to u s les A rm e n ie n s ,
le C h a n o in e C u r tis , a lo rs c h a p e la in d e l ’ e g lis e a n g ü c a n c „M e m o r ia l C h u rc h ” â P e ıa , se
p r e s e n ta a u n o m d e l ’ A r c h e v e q u e dr. C a n t e r b u r y , a u P a t r ia r c h e a rm e n ie n M gr. B o g h o s
T a k t.a k ia n , a fin d e lu i d e m a n d e r le jo u r e t l ’h e u r e d e l ’ o ııc tio n de M gr. K e v o r k d a n s la
B a s iliq u e d ’ E t c h m ia d z in e ; i! a jo u t a q u e l ’ A r c h e v e q u e d e C a n t e r b u r y o rd o n n e ra it d es
p r ie r e s p u b liq u e s d a n s ses d glise s e n A n g le t e r r e c e jo u r - lâ , â tit r e d e m a n ife s ta tio n
s p ir it u e llc c o m m u n e e n tre les d e u x 6 glises. M gr. T a k t a k i a n , t o u t en fa is a n t aıı c h a n o in e
C u r t is le m e ille u r a c c u c il p o s s ib le , lu i r e p o n d it ce q u i s u i t : ..L ’ o n c tio n d u C a th o lic o s
e st u n e c e re m o n ie qui in te re s s e u n iq u e m e n t le s A r m e n ie n s , p a r c e q u e le C a th o lic o s
n ’ e s t q u e le C lıe f S u p re m e d e l ’ e g lise a p o s to I iq u e ..a rm e n ie n n e ” e t q u ’ â ce t it r e il
„ n ’ a a u c u n e a t t a c h e a v e c le r e s te d c la c h r e tie n tö . A in s i, l ’ A r c h e v e q u e de C a n t e r b u r y
„ n e d o it p a s se d o n n e r la p e in e d e fa ir e r e c it e r d e s p r ie r e s â l’ in te n tio n d u n o u v e a u
C a t h o lic o s ” .
L e c h a n o in e C u r tis c o m p rit b ie n la p o r te e d e la re p o n s e d u P a t r ia r c h e M gr. B o g h o s
e t s ’e n s e p a r a fo r t desiM usionne.
(N o u s r a p p o r to n s t e s t u e llc m e n t ce s p a r o le s d u M gr. B o g h e s p o u r le s a v o ir e n t e n ­
d u r6 p 6 ter d e la b o u c h e d e d e u x H a u t s P r 61a ts p r£ s e n ts â la re c e p tio n fa it e a u
C h a n o in e C u r tis .)
14 manque d’avoir ses effets sur Mgr. Khirimian, le premier Patriarche 61u suivant le nouveau Reglement du Sahmanadroııthiun,
et qui des lors changeait peu â peu de tactique et ne continııait
plus l’attitude d6monstrative des ex-patriarches Matheos,
Kdvork et Bçprghos Taktakian. Cette conduite conciliante du Patriarche Khirimian occasionna le retablissement des relations
(simplement sur le terrain civil) entre lui et le chef de la communaute protestante.
Tels etaient les traits saillants de. la politique anglaise â cette
6poque; cette politique s’est poursuivie et a continue jusqu’â la
guerre turco-russe de 1877.
C H A PITR E III.
Traitâ de San-Stefano et Convention de Chypre.
La veille de cette d£claration de guerre, un grand conseil (1877)
se tint â la Sublime Porte sous la presidenee du Grand-Vizir
Muterjim Mehmet Ruchdi P a clıa 1).
A cette reunion prirent part les ministres, les anciens ministres, les hauts dignitaires de l’Etat, les Ulemas, les marechaux,
les g£n£raux et les chefs religieux des differentes Communaııttüs,
ainsi que les notabilitfe commerciales et financieres de l ’Empire.
Le discours prononce en cette Assemblee par l ’archimandrite
Kriker Enfiedjian, vicaire patriarcal des Armeniens catholiqucs,
e t l’undes Chefs du parti des Anti-Hassounistes de la meme Communaute2), est reste memorable pour les sentiments patriotiques
qu’il exposait. Dans ce discours memorable, le c&ebre orateur dit
entre autres choses: „Nous autres, Armeniens, nous ne tenons pas
â recevoir les coups dans le dos, nous tenons â les recevoir sur nötre
poitrine. Nous sommes tous prets â verser nötre sang contre l’enııemi hereditaire de nötre Empire et nous voulons par consequent
la guerre” . Ce discours fut salue par de vifs applaudissements et
avecenthousiasme; c’etait done les Armeniens qui,â cette epoque
demandaient plus que tous les autres £lements chretiens la guerre
contre l’ennemi, et qui desiraient servir sous les drapeaux pour
defendre la patrie.
‘ ) M eb m p t R u c h d i P a c lıa e s t r o ıım ı p o u r se s s e n t in m ıî s £< r n ıa n o p h ile s ; c 'e s t ie
p re ro ie r G ra n d V iz ir q u i fu t c o n tr a ir e au.\ a n c ie n n e s sy m p a th ic> d e s iıo m rn e s d ’ K t a t
o tto m a n s .
-) A c e t t e e p o q u e , !es A r m e n ie n s c a th o ) iq u e s e ta ie n t d iv is e s e n cîeu x p a r t is : l-’ s
H a s s o u ııis te s et le s A n t i- H a s s o u n is t e s . C es d e r n ie r s fu re n t e x c o m n n ın ie s p a r le p a p e
P ie I X p a rc e q u ’ ils ııc re c o n ııa is s a ie n t p a s e t n ’ a d m e tt a ie n t p a s q u e le V a t ic a n p u isse
s ’iııg e r e r d a n s l ’ a d m in is tr a tio n d e le u r C o m m u n a u t e , e t le s 1a tin i s e r ; a u c o n tr a ir e , le
P a t r ia r c h e H a sso u n s o u te n a it le S a i ııt - S ie g e ; su r la d r m a n d e d e s A n t i- H a s s o u n is t e s ,
le G o u v e r n e m e n t o tt o m a n ie d e s t it u a e t i’ e x p u ls a d e r E r o p ir e , e n a u to r is a n t l ’ eie e tio rı
d 'u n n o u v e a u P a t r ia r c h e ; i ’ A r c h e v û g u e K u p O ü a ıı su c c e d a â M g r. H a s so u n .
— ı4 -
manque d’avoir ses effets sur Mgr. Khirimian, le premier Patriarche 61u suivant le nouveau Reglement du Sahınanadrouthiun,
et qui des lors changeait peu â peu de tactique et ne continuait
plus l’attitude d^monstrative des ex-patriarches Matheos,
K^vork et B©rghos Taktakian. Cette conduite conciliante du Patriarche Khirimian occasionna le retablissement des relations
(simplement sur le terrain civil) entre lui et le chef de la conımunaute protestante.
Tels etaient les tıaits saillants de la politique anglaise â cette
£poque; cette politique s’est poursuivie et a continue jusqu’â la
guerre turco-russe de 1877.
C H A PITR E III.
Traitâ de San-Stefano et Convention de Chypre.
La veille de cette d^claration de guerre, un grand conseil (1877)
se tint â la Sublime Porte sous la presidenee du Grand-Vizir
Muterjim Mehmet Ruchdi P a ch a 1).
A cette reunion prirent part les ministres, les anciens ministres, les hauts dignitaires de l'E tat, les Ulemas, les marechaux,
les g6n£raux et les chefs religieux des differentes CommunautĞs,
ainsi que les notabilit&s commerciales et financiercs de l ’Empire.
Le discours prononce en cette Assemblee par l ’archimandrite
Kriker Enfiedjian, vicaire patriarcal des Armeniens catholiqucs,
et l’un des Chefs du parti des Anti-Hassounistes de la meme Communaute2), est reste memorable pour les sentimc-nts patriotiques
qu’il exposait. Dans ce discours memorable, le c^lebre orateur dit
entre autres choses: „Nous autres, Armeniens, nous ne tenons pas
â recevoir les coups dans le dos, nous tenons â les recevoir sur nötre
poitrine. Nous sommes tous prets â verser nötre sang contre renııemi hereditaire de nötre Empire et nous voulons par consequent
la guerre” . Ce discours fut salue par de vifs applaudissements et
avecenthousiasme; c’etait done les Armeniens qui,â cette epoque
demandaient plus que tous les autres 61ements chretiens la guerre
contre l ’ennemi, et qui desiraient servir sous les drapeaux pour
defendre la patrie.
’ ) M e b m e t R u c h d i P a c h a e s t r o n n ıı p o u r se s s e n tim e ııts p c r m a n o p h ile s ; c'est, le
p r e m ie r G ra n d V iz ir a u i fu t c o n tr a ir e a u x a n c ie ıın e s sym patlıie;-- d es h o m rn e s d ’ K t a t
o tto m a n s .
-) A c e t t e e p o q u e , le s A r m e n ie n s c a t h o liq u e s e ta ie n t d iv is t s e n d e u x p a r t is : l-'S
H a s s o u ııis te s et le s A n t i- H a s s o u n is t e s . C es d e r n ie r s fu re n t e x c o m m u n ie s p a r le p a p e
P ie I X p a rc e q u ’ ils n e r e c o m ıa is s a ie n t p a s e t n ’ a d m e tt a ie n t p a s q u e le V a t ic a n p u isse
s ’in g e r e r d a n s l ’ a d m in is tr a tio n d e le u r C o m m u n a u t e , e t le s 1a tin i s e r ; a u c o n tr a ir e , le
P a t r ia r c h e H a sso u n s o u te n a it le S a i n t - S ie g e ; su r la d r m a n d e d e s A n t i- H a s s o u n is t e s ,
!e G o u v e r n e m e n t o tto m a n le d e s t it u a e t l’ e x p u ls a d e T E n ıp ire , e n a u t o r is a n t l ’ e ie e tio n
d 'u n n o u v e a u P a t r ia r c h e ; r A r c h e v e q u e K u p e lia ıı su c c e d a â M g r. H a s so u n .
—
16
Lorsque les armees russes arriverent jusqu’â San-Stefano et
imposeıvnt â la Tıırquie les conditions de paix, le Patriarche des
Armeniens, Mgr. Varjabedian2), accompagne de plusieurs mem­
bres du conseil mixte du Patriarcat, se rendit aupres du generalissisme le Grand Duc Nicolas â San-Stefano, pour demander
l'ociroi d'une aulonomie administrative pour les provinces armeniennes, au moment oû 1'Armenie turque etait en partie oceupee par les troupes du General Loris Melikoff ’). Cette demarehe
de Mgr. Ner&Ç'S aboutit â l ’article 16 du Traite de San Stefaııo
si i pul ant l ’introduction des reformes c:ı Armenie, d eondUion qv.e
les troupes russes n ’evacucnt les provinces armeniennes occupces
avant que les Reformes arretees soicnt appliquees (187S).
Peııdant ce.temps, la flotte britannique, sous le commandement de l ’amiral Hornb}', etait en rade des Iles des Princes
(Mer de Marmara), en face de San-Stefano. L'amiraî anglais causait souvent avec le Patriarche, comme d’autre part Sir Layard,
l ’ambassadeur de la Grande-Bretagne aupres de la Sublime Porte,
etait en conciliabules constants avec Mgr. Nerses et lesfonctioıınaires armeniens. On ne cessait de repeter aux Armeniens, pour
les detourner de la Russie, que l ’Angleterre etait fermement decidee â creer „un Etat-Tampon” (allusion â une Armenie autonome) tant pour le bien-etre du peuple armenien que pour la securite de la route des Indes ; et â cet effet, les Anglais promettaient
monts et merveilles sur le sort imminent de la nation armenienne.
Les intrigucs anglaises reussirent â tel point que Mgr. Nerses
fut porte â declarer en toute sincerite que l ’article 16 du Traite
de San-Stefano stipulant l ’amelioration du sort des Armeniens
n’etait que prejudiciable aux interets de la nation armenienne,
pour la raison que les troupes russes pourraient ne pas se retirer
de 1’Armenie apres l’application des reformes, et qu’ainsi le sort
des .Armeniens dependrait de la Russie, tandis que ces derniers
ne tenaient nullcment â se separer de l’Empire ottom an: le peuple
armenien avait toutes les raisons pour se mefier de la Russie,
qui une fois maîtresse de l ’Armenie turque, ne songerait qu’â
la fusionner avec l ’eîement russe, et que sous son occupation, il
arriverait aux Armeniens ce qui est arrive â leurs voisins, les Geor-) L e P a t r ia r c h e V a r ja b e d ia n a s u c c e ıie â M gr. K ir ir a ia n , P a t r ia r c h e d es A r m e n ie n s ;
i! fü t u n d es p lu s c e le b re s e v £ q u e s d e l ’ e g lise a rm e n ie n n e e t tre s a im e p a r la
n a t io n .
giens dont 1’eglise meme a ete fusionnee avec Feglise russe par îa
nomination d’un Exarque d’origine russe impose par le Saint —
Synode de St. Petersbourg, et cela, en plein X I X toıe siecle.
C’est justement sur ces entrefaits que 1’Angleterre prenait
possession de l ’Ile de Chypre en vertu de la Convention du 4 Juin
187S. Elle obtenait que „d’accord avec le gouvernement bri„tannique, la Porte introduirait dans ses possessions d’Asie mi„neure toutes les institutions propres â y relever l’etat des popu„lations chretiennes et musulmanes. Afin de pouvoir aider en cela
„plus efficacement le Sultan, elle etait autorisee â occuper et â
„administrer 1’ile de Chypre” !
Voici le texte de la Convention en question:
Article I. Dans le cas oû la Russie, s’emparant de Batoum,
d'Ardahan, de Kars ou de l ’une d’entre ces localites, tenterait
ulterieurement â une epoque quelconque de s’emparer encore
d ’une partie des domaines de l ’Empire ottoman en Asie, determines par le traite definitif de paix, le Gouvernement anglais s’engage â s'unir au gouvernement Imperial ottoman afin de proteger
et de defendre par les armes les domaines en question. En revanche, S. M. I. le Sultan promet â l ’Angleterre d’appliquer les
Reformes necessaires qui seront ulterieurement arretees entre les
deux Etats par rapport â la bonne administration et â 1a protection des sujets Chretiens et autres se trouvant dans l ’Empire.
Et afin de mettre l ’Angleterre en etat d'assurer les moyens pro­
pres â executer les engagements pris, Sa Majeste Imperiale lui câde
l'Ile de Chypre, et consent â ce que l ’Angleterre y entretienne
des troupes et se charge de son administration.
Article II. La presente Convention sera ratifiee par les deux
parties contractantes et les copies ratifiees seront echangees dans
l ’espace d’un mois apres sa ratification, et meme si possible avant
ce d^lai. En foi de quoi les delegues des deux parties signent la
presente Convention (4 Juin 1876).
Le Gouvernement anglais pretait ainsi son appui au Sultan et lui
garantisSait l ’integrite de ses possessions d’Asie mineure, contre
’ ) L a S u b lim e P o r te a v a it c o n n a is s a n c e d e c e tte d e m a rc h e d u P a t r ia r c h e N e rse s,
q u ı jo u is s a it a lo rs d e l’ e n tie re c o n fia n c e d u G o u v e rn e m e n t O t to m a n .
— ıS —
l’occupation de Chypre et ce, afin au’dlc fiût micıo: surveiller les
eııtrefiriscs de la Russie au S u d du Cmıcase. Dans ces conditions,
Lord Beaconsfield et son secretaire d ’Etat aux affaires etrangeres, lord Salisbury, se crurent en mesure de parler haut â la Rus­
sie ').
’ ) E d . D r ia u lt , La Çuestıon d'Ortent.
CH APITRE IV.
T ra ite de B erlin — L ’institution de la dette publique
ottom ane. — M gr. N erses.
D ’autre part, les puissances europeennes jugeaient que le Traite
de San-Stdfano etait tout â l’avantage de la Russie et au detriment
des interets de l’empire Ottoman et de l ’Europe, pour la raison
majeure qu’il plaçait la Mer Noire sous l’absolue domination de la
Russie et ne laissait â la Turquie qu’une independance illusoire.
Aussi concluaient-elles â la n£cessite de soumettre le dit traite â la
rdvision d’un Congres qui se reunit â Berlin, sous la Presidence
du Prince deBismarck, chancelier d e l’Empire (Juin-Juillet 1878).
En ce moment, sur l'instigation de Sir Layard, Ambassadeur de
Grande-Bretagne pres de La Sublime Porte, le Patriarche Nerses
envoya â Berlin Mgr. Khiriminan J) en lui adjoignant son secretaire particulier Minas Tcheraz. En route, apres une visite au cabinet de Rome et â celui de Paris, Mgr. Khirimian se rendit â
Londres oû il fut l’objet d’un accueil cordial. II fut trĞs sympathiquement reçu par Mr. Gladstone; et l’Archeveque de Can­
terbury lui temoigna les plus hautes marques de fraternitö en lui
exprimant ses sentiments de compassion sur le sort des Armeniens.
L ’Eveque de Londres, de son cöt£, lui fit voir en personne la
cathidrale de St. Paul et, se mettant â genoux devant l’autel,
demanda sa b£ıı£diction 2). Toutes ces manifestations soi-disant
*) M gr. K h ir im ia n a e te la fig ü r e la p lu s p o p u la ir e d u d e r n ie r sie c le p a rm i le s A r ­
m e n ie n s. C o m m e P a tr ia r c h e , il n e re u ssit p a s â c a u s e d e so n c a r a c t e r e . N a t if d e V a n ,
il a v a it u n p ro fo n d a tt a c h e m e n t p o u r 1’ A rm e n ie . II fu t le p r in c ip a l d e le g u e a u p r e s d u
C o n g re s d e 'B e r lin . A p r e s l’ in c id e n t d e C o ıım -C a p o u (1889) le G o u v e r n e m e n t o tt o m a n
ju g e a n e c e s s a ir e d e l ’ e lo ig n e r d e C o n s ta n tin o p le ; i! fu t e n v o y c a u c o u v e n t a rm e n ie n
d e J e r u s a le m ; c ’ e st lâ q u ’il fu t e lu C a th o lic o s , c ’ e s t- â - d ir e P a t r ia r c h e su p râ m e d e
to u s le s A rm e n ie n s . D u te m p s d e so n p o n t ific a t , il e u t d e p e n ib le s e p r e u v e s a v e c le
g o u v e r n e m e n t ru sse â l’ o c c a sio n d e la c o n fis c a tio n p a r les a u t o r ite s m o s c o v ite s d es
b ie n s d e 1’e g lise a rm e n ie n n e a u C a u c a s e (190 2). II m o u r ııt en 190 7.
2) V o ir „ V o y a g e en E u r o p e ” P a r M in a s T c h e r a z (c o m p a g n o n d e M gr. K h ir im ia n ,
s a v a n t e t p a t r io t e tr« s c o n n u .)
—
20 —
dc sympathic cachaieııt des desseins politiques. On demanda me­
me son avis sur un rapprochement de l ’eglise armenienne avec
l ’eglise anglicane, dans le but de faire sortir la premiere de son
isolement seculaire et de permettre de la sorte â l ’Angleterre
d’avoir plus de droit pour proteger les Armeniens devenus ainsi
ses propres coreligionnaires. ,
Mgr. Khirimian, quoiqu’un esprit large, n’a pas ose cependant,
s’engager trop dans cette question qui n’aurait aucune chance de
plaire aux Armeniens. Car il pressentait que si jamais une telle
question etait soulevee, elle ne manquerait pas de produire une
grande agitation dans les esprits, comme il savait bien que pour
les Armeniens une question religieuse interessant leur eglise primait toute autre question, et que par cons6quent les Armeniens ne
feraient guere de concessions aux depens de leur croyance contre
une amelioration eventuelle de leur situation politique. Aussi
Mgr. Khirimian donna-t-il des reponses evasives et se borna —
t-il â expliquer â ses interlocuteurs que l ’eglise armenienne est
une eglise apostolique, et que ses dogmes sont bases sur les trois
premiers Concils Oecumeniques, soit ceux de Nicee, d’Ephese et
de Constantinople 1).
*) A c e t e g a rd , n o u s e r o y o n s d e v o ir n o u s r a p p o r te r â l ’ a u t o r ite d e M gr. O rn a m ia n ,
a n cie n P a t r ia r c h e a rm e n ie n â C o n s ta n tin o p le (1896— 1908), d a n s son o u v r a g e in t it u le
Eglise A r m en ien n e":
„ E lle ( L ’ e g lise a rm e n ie n n e ) n e r e c o n n a it p o u r le g itim e s q u e le s tr o is p r e m ie rs C o n cile s, q u i so n t e g a le m e n t re c o n n u s p a r le s L a t in s e t le s G recs. E lle d e n ie le c a r a c te r e
d ’ O e c u m e u n ic ite a u x q u a t r e a u tr e s , c o n tr a ir e m e n t â l ’ o p in io n d es G r e c s e t d es L a t in s ,
e t a u x t r e iz e a d m is p a r les L a t in s se u ls. L e s ’C o n c ile s d e s A rm e n ie n s so n t c e u x d e N ic e e
e t d e C o n s ta n tin o p le te n u s a u I V . s ie c le , e s t c e lu i d ’ E p h e s e a u V ” .
„ L e p e t it n o ın b re d e s d o g m e s q u i c a r a c te r is e i ’ â glise a rm e n ie n n e n e d o it p a s e tre
a tt r ib u e â u n c a s fo r tu it ou â un e v e n e m e n t in c o n sid e re . II re su lte d ’ u n p r in c ip e sa ge
en m a tie re d ’e c o n o m ie d o c t r in a le .............
„ L e s v m b o le a d o p te p a r l ’ e g lise a rm e n ie n n e , ce lu i d es offices, e s t la fo r m ü le a th a n a sien n e , q u i v it le jo u r p e n d a n t le C o n c ile d e N ic e e . II c o n tie n t p r e s q u e e x c iu s iv e m e n t le d o g m e d e l ’in c a r n a tio n q u i s ’e s t c o n se rv e sa n s m o d ific a tio n ni a d d itio ıı.
C e p e n d a n t, c e tte m em e e g lise p o s se d e u n se co n d s y m b o le , r e d ig e p lu s ta r d , q u i
fig ü r e d a n s le ritu e l. II e s t p r o n o n c e p a r le s M in ıstres d u c u lte â l ’ o c c a sio n d e îeu r
o r d in a tio n ; m a is il ne d ifle re d u p r e m ie r q u e p a r les fo rm u le s p a ra p h r a s e e s , d o n t la
p r in c ip a le c o n c e rn e les n a t u r e s en J e s u s - C lır is t” ...................................................................
„ E n ce q u i c o n c e rn e les d ifie r e n c e s q u i s e p a re n t l’ e g lise a rm e n ie n n e d e î ’ e g ü se
g re c o -o r th o d o x e , e lle re ş id e u n iq u e m e n t d a n s le r e je t p a r la p r em ie re d u C o n c ile
d e C h a lc e d o in e e t d a n s la n o n -r e c o n n a is s a n c e d es C o n c ile s s u iv a n ts . S u r to u s les
a u t r e s p o ın ts d o g m a tiq u e s , les d e u x e g lis e s so n t en p a r fa it a c c o rd . C a r il c o n v ie n t d e
fa ir e re m a r q ııe r q u e si les C o n c ile s d o n t il s ’ a g it n ’ o n t p o in t et£ re c o n n u s p a r c e tte
tg lis e , n e a n m o in s les p o m ts qu i o n t e t e d e fin ıs n e fu re n t p a s r t je t e s ipso-lacto. A in s i
la c o n d a m n a tio n d es tr o is c h a p itr e s p r o n o n c e e p a r le V . C o n cile, q u i n ’ e ta it q u ’ un
-------
21
Apres le d^part de Mgr. Khirmian pour Berlin, le Patriarche
Nerses expedia simultanement l’Archeveque Khören-barney â
St. P^tersbourg pour qu’il se pr£sentât au Czar Alexandre II afin
d ’implorer son appui pour la cause armenienne. Mgr. Narbey,
malgre ses sentiments russophiles, trouva un accueil tres froid et
se rendit compte que la Russie ne pardonnerait pas aux Arm6niens de s’etre fies aveuglement â la politique anglaise. En effet, le
Chanceiier Gortchakoff lui repondit tout crûment qu’il n’avait
rien â chercher lâ et â esperer du Gouvernement russe, et
que les Armeniens devaient continuer â suivre les conseils de leur
^H ^i^ySir Layard, Ambassadeur d’Angleterre, en ajoutant ironiquement qu'ils pouvaient tout esperer de leurs protecteurs an­
glais. Mgr. Narbey alla alors rejoindre l ’Archeveque Khirimian
a Berlin; et comme resultat de la d^marche de la Deputation
armenienne aupres du Congres, on obtint difficilement et p£niblement l'article 6ı du Traite de Berlin dont voici la teneur:
„La Sublime Porte s’engage a realiser sans plus de retard les
.,ameliorations qu’exigent les besoins locaux dans les provinces
..habitees par les Armeniens, et de garantir leur securite contre les
„Circassiens et les Kurdes.
„Elle donnera connaissance periodiquement des mesures prises â cet effet aux puissances qui en surveilleront l’application” .
La Deputation rentra â Constantinople avec la plus grande
deception. Et des lors, Mgr. Khirimian, dans tous ces discours,
oraisons et predications, se mit â precher au peuple qu’il ne fallait se fier qu’â soi-meme.
Naturellement, les Delegue#s anglais au Congres de Berlin,
Lord Beaconsfield et le Marquis de Salisbury, plutöt que de defendre la cause armenienne, etaient preoccup^ş d’un souci beaucoup
plus important encore.
En effet, le Reglement de la situation des Cr6anciers anglais de
l’Empire ottoman, dont les creances restaient en souffrancçpar la
suspension de ramortissement du services des interets de la Dette
r e lo u r a u d e c r e t d ’ E p h e se , p eu t e tre c o n sid e re e co m tn e fa v o r a b le â la d o c tr in e d e
l ’ e g lis e a r fa â n ie n n e ........................................................................... ” L e c u lte d es im a g e s t r a it e
a u I I . C o n c ile d e N ic e e n e v is a it q u ’ u n p o in t a y a n t p lu t ö t u n c a r a c te r e c e re m o n ia l
q u e d o c t r in a l. S a n s etre a b so lu m e n t b a n n i p a r l ’ 6 glise a rm e n ie n n e , ce c u lte a t o u jo u r s
e t e lim it e .L e s s t a t u e s en so n t e x c lu e s en s o u v s n ir d e l ’ a n t iq u e id o lâ tr ie . P o u r ce
q u i c o n c e rn e le s p e in tu re s e t les b a s - r e lie fs ,o n le s s o u m e t â la b e n ^ d ictio n e t â l ’ o n c tio n
d u s a in t- C h r e m e , a fin d e les d iffe re n c ie r d e s o b je t s d ’ a r t s o rd in a ir e s, e t ce n ’ e st
q u ’ a p r e s le u r c o n se c ra tio n q u ’ils so n t p la c e s s u r le s a u t e ls ” .
consolidee Turque, n’etait pas pris en consid6ration dans le Traite
de San-Stefano. Aussi, sur la proposition des Delegues anglais, on
ajouta au Traite un article defendant les interets de tous les Creanciers du Tresor Ottoman. Cette stipulation donna lieu â de longues negociations entre les Delegues d ’un groupe anglais et d’un
autre français de deteııteurs de Titreş Ottomans, les plus puissants entre tous les Bondholders europeens, et le Grand-Vizir d’alors, Kutchuk Saıd-Pacha, negociations qui aboutirent â la promulgation du Decret de Moharrem de 1882 instituant l ’administration de la Dette Publique Ottomane.
CHAPITRE V.
Designation d’inspecteurs pour L’Armenie.
D ’autre part les Anglais ne cessaient pas quand meme de prodiguer aux Armeniens des marques de sym pathie: pour flatter les
Armeniens, ils se plaisaient â prendre sous leur patronage les bals
de bienfaisance armeniens qui se donnaient â Constantinople. En
outre, les Armeniens avaient leurs grandes entrees et sorties â
lAmbassade de la Grande Bretagne. Les familles armeniennes se
plaisaient â envoyer leurs enfants dans les ecoles anglaises oû
elleş leur faisaient apprendre la langue anglaise.
Les correspondants des journaux anglais en Turquie ne manquaient aucune occasion pour adresser â leurs journaux respectifs des articles favorables â la cause des Armeniens, dans lesquels ils grossissaient â dessein le moindre evenement survenu.
A cette epoque, avec la retraite des troupes russes, une grande
famine sevissait en Armenie. II avait ete nomme une Commission
de notables negociants armeniens de Kadikeuy (Constantinople),
dans le but de recueillir des secours en faveur des victimes. Cette
Commission, au cours de ses demarches, s’adressa aussi â Londres â FArcheveque de Canterbury. L ’ambassadeur dAngleterre
â Constantinople preta son appui â ces demarches, et pour
la premiere fois, les Armeniens virent leur parvenir des se­
cours de l ’etranger. Cette circonstance ne manqua pas de reveiller
au sein du peuple armenien les plus vives symphathies, et de leur
inspirer les plus vives esperances par rapport â l ’interet que l’Angleterre porterait ainsi â leur sort.
Mais tout cet etalage de sympathie et de bienveillance n'avait rien de s£rieux ni de positif, et n’etait que pour jeter de la
poudre aux yeux des Armeniens; il ne manqua pas, par contre, de
creer des soupçons dans les milieux officiels ottomans.
A ce moment-lâ, pour inspirer davantage confiance aux
— 24 —
Armeniens, on envoya â Erzeroum comme Consul general britannique, î’ancien attache militaire de l’ambassade, le Majör Trotter, en lui adjoignant comme interprete un jeune Arm^nien du
nom de Serabı en Sejftan '). Le Majör Trotter parcourut toute l’Anatolie et l ’Armenie turque, et fit une etüde sur le nombre et l'etat
d ’esprit de la population armenienne.
Sur les instances de l’ambassade de la Grande-Bretagne, la
Sublime Porte envoya simultanement dans les provinces habit6es par les Armeniens, 1’Anglais Backer Pacha et l’Albanais
Abeddin Pacha (ancien ministre des Affaires etrangeres) comme
inspecteurs en vue des reformes â introduire.
Neanmoins, la politique de FAngleterre avait d6jâ commence
â changer petit â p etit; de fait, elle avait obtenu ce qu’elle desirait
(L’llc de C.hyprc) et se dispensait par cons6quent de bercer
de plus amples illusions les Armeniens.
Ici,nouscroyonsdevoirreproduiretextuellement ce que Mr.Rene
Pinon formüle sur les consequences de la Convention de Chypre:
„Elle explique comment l ’Armenie, pour son malheur, devint
„entre les mains des Anglais un bastion avance, destini â arreter
,,l’expension russe. Influence russe et influence anglaise se batti,,rent sur le dos des Armeniens 2)”.
D ’autre part, le Patriarcat armoni en nomma l'Archipretre
Ohannes — Meguerian, ancien vicaire patriarcal, (ecclfeiastique
tres influent), comme cure des Armeniens â Manchester (î§8o).
Mais, en sa qualite d’homme de confiance du Patriarche Nerses, il
avait pour mission secrete d’aller tâter les dispositions des hommes d ’Etat anglais â l’egard du sort du peuple arm^nien en Turquie. Dans une audience que lui accorda le Marquis de Salisbury, alors Ministre des Affaires etrangeres, celui-ci donna â
l’Archi-pretre Meguerian le conseil de vivre en bons termes avec
le gouvernement Ottoman et de s’abstenir de tout acte qui susciterait des ennuis; il ajouta d’avoir confiance dans les bonnes
dispositions du gouvernement de la Reine. Meguerian ne manqua
pas de rapporter â son patriarche le resultat de sa mission, resultat qui causa â Mgr. JtCerses et aux membres des Conseils la plus
penible impression.
J) A c t u e lle m e n t
fo n c tio n n a ir c
dans
l ’ a d m in is tr a tio n
J fS t a b a c s .
2) R e v u e d es „ D e u x - M o n d e s ” , 1 9 1 5 , IV ., p. 894 — 8 95 .
de
la
R £ gie
o tto m a n e
Le 22 juillet ı88o, en plein parlement, Mr. Gîadstone lançait
â î’adresse de îa Sublime Porte la d^claration suivante: Si d£sireux que nous soyons d’eviter les complications qui naîtraient
de la destruction de l ’Empire turc, l’accomplissement des devoirs
du Gouvernement turc vis â vis de ses sujets n’est plus pour nous
la question secondaire; c’est la question primordiale, c’est le but
principal vers lequel tendent nos efforts. Que si la Turquie ne se
d6d.de pas â accomplir ses devoirs, son integrite et son independance devront se tirer d’affaires elles-memes, comme elleş pourront 1).
Mais les Armeniens n’en furent pas enthousiasm^s, parce que
le Cabinet britannique n’encourageait plus les Armeniens â pour~
suivre raccomplissement des voeux qu’avaient fait naître en eux
les promesses de Sir Henry Layard, faites au Patriarche Nerses et
a ses collaborateurs, lors du depart des Archeveques Mgrs Khirimian et Narbey pour Berlin.
Des lors, Mgr. Nerses ne tarda pas k se rendre compte qu'i!
avait ete cruellement deçu et qu’il n’y avait plus rien â espĞrer
de l ’Angleterre; il fit aîors tous ses efforts pour regagner îa confiance du Sultan Abdul Hamid. Au cours de diverses audiences
qu’il en obtint, il s’y montra autant turcophile qu’il 6tait avant
îa guerre et parvint â s’attirer â nouveau l ’estime et la confiance
du Sultan. Comme marque de confiance et de satisfaction, le
Sultan lui fit cadeau d’une magnifique villa sur les rives du
Bosphore â Ortakeuy.
C’est dans cette residence que le Patriarche Nerses, epuise
par une grave maladie dont il souffrait depuis longtemps, îas
de frapper inutilement â îa porte de l ’Ambassade d’Angîeterre,
eut pourtant le supreme honneur d ’etre elu Catholicos pour succeder â feu Mgr. K€vork Kerestedjian en 1884. Mais le Czar ayant
retardd son approbation â son Ğlection, et d’autre part, Mgr. N.
Varjabedian etant convaincu que son election ne rencontrerait
pas I’adhesion du Gouvernement de St. Petersbourg, donna sa
d^mission. II mourut quelques mois apres dans la vüîe susmentionnfe. Des funerailîes grandioses furent faites en son honneur,
il fut in nüm e dans la nef de la cathedrale de Coum-Capou (Quartier de Stamboul). Sur son tombeau on inscrivit: „Au patriarche
patriote” , ete.
5) E n gelh ard !, la Turguie st le T a n zim a t , II. p. 229— 25.
CH APITRE VI.
Les patriarches Vehabedian et Archikian. Echec de la
convention relative â l’Egypte.
A.ussitöt apres le deces du Patriarche Nerses Varjabedian, dans
le but d’apporter un changement radical dans la politique
suivie jusque-lâ, l ’Assembl6e Nationale, sous l ’influence des
hauts fonctionnaires armeniens ainsi que des Notables de la Com­
munaute, appela au siege patriarcal de Constantinople Mgr.
Harouthiun (Artine) Vehabedian, alors archeveque armenien
d’Erzeroum, membre de la Congregation du couvent de St. Jacob
de J£rusaîem, connu pour ses sentiment tres turcophiles, qui
avait fait preuve d’une attitude energique antirusse lors de l'entree â Erzeroum des armees du General Loris-Melikoff durant la
guerre russo-turque (1877). Mgr. Vehabedian s’etait tenu â l’ecart
pendant le Patriarcat de Mgr. Nerses, s’etant refuse de prendre
part aux affaires dont son predecesseur s’etait occupe.
Le Patriarche V£hab£dian, n'ayant jamais approuve la politique suivie par Mgrs. Khirimian et Nerses, et etant par consequent convaincu qu’il n ’y avait aucun espoir du cöte de l'Europe pour l’amelioration du sort des Armeniens de Turquie, adopta
une politique conservatrice. D'autre part, il ne se montrait personellement guâre enthousiaste de la Constitution armenienne, car
il n’^tait pas d’avis que la gestion des affaires nationales fût le
privilege d’une Assembl^e, ni d’une caste qui s’arrogeait le
droit d’administrer le Patriarcat; la plupart du temps il n’allait meme pas presider les sfences de cette Assemblee.
Neanmoins, par sa nature honnete et loyale, il ne tarda pas â
gagner la confiance et l’estime du peuple armenien, et aussi
bien du Sultan Abd-ul-Hamid que de son Gouvernement. En
effet, c’est lui qui r£ussit â obtenir du Sultan le reglement de la
Dette de 40.000 livres turques (Un million de Francs environ) du
— 27 —
Couvent armenien de Jerusalem, en suggerant au gouvernement
imp^rial l ’etablissement, pour une pdriode de dcux ans, d’une
surtaxe de trois piastres et 1/2 sur l ’impöt du service militaire annuel des Armeniens des provinces. C’etait lâ un arrangement
auquel le gouvernement ottoman n’avait jamais consenti jusque lâ envers aucune Communaute sujette de l ’Empire.
Depuis l’occupation de l’Egypte par les Anglais (1882) jusqu’â
cette date (1887), la condition politique de ce pays n’6tait pas
encore d&finitivement reglce et prenait partant une tournure
de plus en plus d6sagreable pour le Gouvernement de la Reine.
Enfin, au bout de negociations laborieuses entre les Repr6sentants des Etats interesses, le Grand-Vizir Kiamil Pacha !) et Sir
Henry Drumond Wolf, une convention fut sign£e îe 22 Mai 1887
â Constantinople entre FAngleterre et la Porte. Elle etablissait
îa Neutralite du Canal de Suez et l ’inviolabilite du territoire egyptien. Les troupes anglaises devaient quitter l’Egypte au bout de
trois ans; mais si, â ce moment, il y existait encore quelque daııger interieur, l ’occupation pourrait etre prolongee; ou si, apres le
depart des troupes britanniques, qn<Jque danger y- reparaissait,
VA nglelerre pourrait les y renvoyer. Les grandes puissances seraient
in\itees a adherer â cette Convention; si une seule d’entre
elleş s'y refusait dans le d£lai de trois ans, l'occupation anglaise
continuerait. Cette convention, telle quelle, eût permis â la
Grande-Bretagne de prolonger indefiniment son occupation reconnue desormais par un aete officiel. Aussi, le Sultan fût-il
tr&s mecontent de cette convention. La Russie et la France
adresserent de vives protestatioııs; 1e Sultan Abd-ul Hamid
refusa de ratifier la convention negociee -). Ce refus de Sa Majeste
exerça une tres heureuse impression dans le monde musulman,
ainsi qu’â Paris et â St. P£tersbourg.
C’est depuis cette ^poque que 1e Gouvernement de la Reine,
mecontent et furieux de son £chec, se mit â ehereher des embarras â l ’Empire Ottoman. 11 a repris en main la malheureuse question armenienne, faute d'autres questions, puisque
les questions grecque et bulgare appartenaient d&ormais au
passe. D ’autre part, il ne pouvait guere joueraveclaquestion de
J) K ia m il P a c h a , o r ig in a ir e de Ch\-pı-e, e ta it tr e s a n g lo p h ile ; il a v a it d e b u t e d a n s
la fa m ille K h e d i v ia le d ’ E g y p t e .
s) V oir livrc J a u n e 1 8 8 7 — j S S S.
—
28 —
la Macedoine et celle de la Crete, vu que ces deux questions
Etaient du cercle d’influence d’autres puissances plus int^ressees
que lui en la matiere. II fallait cıeer pour la Turquie d’autres
questions afin d’empecher la Sublime Porte de poursuivre la retraite des troupes britanniques en Egypte.
Dejâ, un missionnaire armenien du nom de Hagâpian, originaire de Diabekir (Turquie d’Asie) avait commence â publier
â Londres le journal armenien portant le titre de „H ^asdan” J).
Ce journal, tendancieux et hostile au Gouvernement Ottoman,
etait distribue dans l ’Empire par les soins des bureaux de la poste
anglaise et des consulats britanniques, ainsi que par le canal de
la „Bible-House” de Constantinople et des missionnaires en province. Toutes ces publications avaient pour objectif de preparer
un mouvement dans la masse du peuple armenien.
Un incident se produisit sous le Patriarcat de Mgr. Hareuthioun, qui n'a pas manque d’avoir des cons6quences sĞrieuses. Garabed Effendi Chahbaz, premier president du Tribunal de Commerce de Constantinople, professeur â l ’6cole de droit; juriste
d ’une grande notoriete, abandonna en 1886 sa femme pour epouser une veuve. Le divorce n’£tant pas admis par l’eglise armenien­
ne, il s’adressa â un pretre de pro%-ince qui le maria sans obtenir
prealablement l’autorisation necessaire de sa paroisse. Le Patri­
arcat invita alors Garabet Effendi Chabaz â renvoyer immediatement la femme illegitime et â se soumettre â la decision de l ’autorite religieuse, que ChgEh^ıb»Effendi ne voulut pas reconnaıtre.
Le Patriarche Vehabedian dut alors l’excommunier; la veille de
la lecture de la lettre patriarcale d’excommunication dans les
eglises de la capitale, Garabed Effendi embrassa l ’islamisme,
prit le nom d'A li Effendi Chasnlıbaz et epousa la belle-soeur du
Ministre de la justice Djevdet Pacha (celebre historien turc). Sa
conversion l ’obligea â devoiler tous les dessous des affaires armemiennes, puisque, de par sa position, il etait une figüre importante dans sa Conımunaute et etait, â ce titre, en relations
tres etroites avec le fameux arm^nophile anglais James Briçe.
Mgr. Vehabedian n’ignorait pas non plus tout ce qui se mijotait
tant k l’etranger que dans les provinces armeniennes. Dans l'intervalle, le Siege patriarcal de Jerusalem devenait vacant par la
Haysılan s-igııifie Armenie.
— 29 —
mort du Patriarche Essaıe. Cette circonstance et la perspective
de difficultes ulterieures qu’il remarquait â l ’horizon, le deciderent â abandonner le siege Patriarcal de Constantinople pour
celui de Jerusalem. Et en effet, le vote de la Congr£gation de
Saint-Jacob de Jerusalem le designa pour le poste de Patriarche
des Lieux-Saiııts, ’) que le Gouvernement Ottoman dut sanctionner â regret.
L ’election de son successeur comme Patriarche de Constanti­
nople donna naissance â deux courants opposes au sein de la na­
tion. Les conservateurs armeniens ottomans, les fonctionnaires
armeniens au service de l ’Empire, ainsi que le Gouverment otto­
man lui-meme, preconisaient l’election de Mgr. Bartholomees,
Archeveque armenien de Brousse, qui avait de tout temps entretenu les meilleures relations possibles avec tous les Valis
ayant successivement occupe le poste de Gouverneur-g^neral
de cette province importante au point de vue ottoman, dont les
titulaires devenaient presque Grands-Vizirs ou etaient d’anciens
Grands — Vizirs ou d’ex- ministres -). Tandis que le parti oppose,
inspire par la politique anglaise, insistait pour l’election de Mgr.
Narbey. Ce haut prelat armenien etait un homme de lettres, poete et orateur de grand talent; il parlait pîusieurs langues et avait
ete un des Delegues armeniens â Berlin. 13 avait, en outre, des
relations avec le Palais Imperial en sa qualite d’ami intime du
medecin en chef du Sultan, le Docteur Mavro^eni Pacha®).
Le choc de ces deux forces opposees amena un ballottage dans
le scrutin. Mgr. Narbey, prevoyant l’insucces de sa candidature
et pour faire echouer celle de son competiteur, se desista. En pre­
sence de cette surprise, les electeurs porterent alors leur vote sur
un prelat neutre, connu comme theologien et ecclesiastique
probe, l ’Archeveque Khorene Achikian, superieur du Couvent
d ’Armache (Ismidt), qui devint de la sorte Patriarche des
Armeniens de Constantinople.
J) L e P a t r ia r c a t a rm e n ie n d e J e r u s a le m re m o n te a u V e sie cle . A u c o m m e n ce m e n t d u V l I I e S ie c le , l'illu s t r e K a l i j f Omar a c c o rd a d es p r iv ile g e s a u C o u \-e n t p a r
u n a c t e sigfne d e sa p r o p re m a in , c o n s e r v f d a n s le s A r c h iv e s d u M o n a ste re .
25 C e p r e la t s ’e t a it t o u t p a r tic u lie r e m e n t a c q u is T e stim e e t l’ a m itie d e l ’ e x - G r a n d V iz ir K u t c h u k S a id P a c h a . II a v a it o c c u p e ce d io ce se d u r a n t p lu s d e 25 a n s, e t
ö t a it t r e s co n n u c o m m e t u r c o p h ile .
3)
L e m e d e c in en c h e f d ’ A b d - u l H a m id , !e D r . M a v r e je n i P a c h a , e t a it so n m e d e c in
d e p u is so n e n fa n c e , e t â c e t it r e jo u is s a n t d e la g r a n d e c o n fia n c e d e so n m a îtr e ,
jo u a u n ro le im p o r ta n t p e n d a n t so n re g n e . II a p p a r t e n a it â u n e tr e s g ra n d e {a m ille
g re c q u e .
3o -
Ici, pour relever la pensee intime de ce patriarche et pour nıontrer en meme temps oû en etait l ’Ğtat de ses ouailles au moment
de son £16vation sur le tröne patriarcaî, nous soumettons ci
— dessous â l’attention du lecteur la traduction d’un passage de
l ’Hisioire armenienne de la periode fun este de 1895— 1896, Verite
par lui-meme:
)>• • • • .................................. • .............. ...................................................*
„Les missionnaires armeniens (Protestants) disperses en grand
„nombre dans differentes parties de la Turquie, continuaient k
„faire progresser et â developper, au sein du peuple armenien,
„la tâche et l’activite de leurs confıeres etrangers; ils exaltaient
„la puissance et les sentiments humanitaires des Anglais; ils pre„chaient que, grâce au concours de ces derniers, l’heure del’&nan„cipation des Armeniens et celle de l’autonomie de l’Armenie
„sonnerait trfes proehainement. Les institutiens *) scolaires qu’ils
„avaient fondees dans divers endroits, n’etaient d’ordinaire que
,,des fourneaux ardents et fumants oû se forgeraient en secret
„des projets seditieux. Et les Armeniens croyaient naîvement,
„pour ne pas dire betement, â leur patriotisme, et, aüx risques et
„perils de leur existence, ils allaient audacieusement s’exercer â
,,1’hostilite et â la lutte contre les autorites et tout cela au rnilieu
„d ’une population musulmane innombrable et armee.”
C’est done de cette façon que les Comites prirent corps, et il en
r^sulta fatalement l ’incident d^monstratif de la catMdrale de
Coum-Capou, le jour de la Fete du Courban-Baîram (Fete des
Sacrifices — 1889) au moment de la ceremonie du Baise-main
au Palais Imperial de Delma-Bahtche. Cette d£monstration
eut pour auteur principal Djihangulian Artin, un Armenien natif de Van et affilie au Comite „Hentchak” qui venait d’etre
fond6 â Londres. Le manifestant et ses acolytes insulterent le
Portrait Imperial, offert par le Sultan, qui se trouvait place
au-dessus du siâge patriarcaî dans la salle de reception du Patriarcat.
Cette circonstance eut pour consequence la d^mission forcee
de Mgr. AfV.'hikian. Le ministre de la Liste Çivile du Sultan
J) A la t e t e d e c e s in s t it u t io n s s c o la ir e s se t r o u v e : le R o b e r t C o lle g e d e R o ııın e liH is s a r (an c ie n n e e c o le d e M r. H a m ! â B e b e k ) ; A n a t o ly - C o lle g e â M o rs ifo u r (A sie
m in e u r e ) ; E u p h r a t e C o lle g e â K h a r p o a t ( A r m e n ie t u r q u e ) ; l ’ Ğcole d e R o y . C h a m b e rs
â B a h t c h e d j i k ; C e n tra l-C o lle g e â A m t a b ( C ilic ie ; l ’ U n iv e rsit^ a m ^ ric a in e d e B e y re u tb , e le . ete.
— 3i —
Abd-ul Hamid, Agop Pacha K azazian5), qui devint plus tard
ministre des finances de l ’Empire Ottoman, (nomination sans
precedent pour un Armenien dans les annaîes de la Turquie),
fut charge de la part du Palais d ’intervenir aupres du Patriar­
che Achikian a l’effet de lui faire retirer sa demission.
Mais, les quatre derııieres annees qui suivirent le retrait de
sa demission, furent une periode tres peniblc pour son Patriar­
cat: Le Banquier Maxsud Simon Bey, â cette epoque-lâ
president du Conseil civil du Patriarcat, fut mortellement bless£
en plein quartier de Calata (Rive droite de la Corne d’Or), en
ıgoo, par ceux memes qui avaient organise la d&monstration de
la cath&iraîe de Coum-Capou. Cette tentative d’assassiııat
produisit une profonde impression sur les notables et sur
toute la elasse de la population armenienne de la capitale, qui
ehereherent des lors â s’at tir er la proteetion des autorites policieres.
C’est durant cette, periode qu’eut lieu le proces de Maussa
B>y, le fameux Chef Kürde, amene â Constantinople pour
etre juge â cause des mefaits qu’il avait commis en Arm^nie.
L ’Ambassadeur d’Angleterre se fit representer aux debats par
son deuxieme Drogman, feu Marinitch (d’origine armenienne).
Ce proces provoqua de longues correspondances dans les journaux anglais en faveur de l ’element armenien, ce qui renforça
davantage l ’espoirque les Armeniens avaientmis dansl’Angîeterre,
se eroyant reellement soutenus par elle. La Cour Criminelle de
Constantinople acquitta Moussa Bey; toutefois, sur les insistances des Ambassadeurs, la Sublime Porte l ’exila a La Mecque.
D'autre part, la tâche de Mgr. Achikian devenait chaque
jour plus difficile, par le fait que les Comites s’agitaient
autour de lui. Par contre, le Gouvernement imperiaî, pr^voj^ant
les difficultes que susciterait l’election d’un successeur â Mgr.
A^chikian, engageaient celui-ci â rester au pouvoir. Neanmoins,
vers le milieu de 1894, Mgr. A^chiKan ne pouvant plus se tenir
entre ces deux courants opposes, dut renouveler sa demission et
se retira definitivement, tout en continuant â garder ses bonnes
’ ) A p r e s la m o rt d ’ A g e p P a c h a K h a z a z ia n , q u i fu t le p r e m ie r m in is tre A rm e n ie n
d e ia L is t e Ç iv ile , le S u lta n A b d -u l H a m id c o n t in u a â c o n fie r sa lis te ç iv ile â d e u x
a u t r e s A rm e n ie n s , fe u M ik a e l P a c h a P o r t u c a l e t fe u O h a n n e s P a c h a S a k iz ; ce
d e r n ie r r e s ta a u p o u v o ir ju s q u ’ â la p r o c la m a t io n d e la C o n s titu tio n d e 190S.
relations avec le palais et la Sublime Porte. Avant de parler ici du
successeur de Mgr. Achikian, nous croyons devoir relever qu’avant l’incident ci-dessus, le Palais et la Sublime Porte n’attachaient pas une grande importance a un mouvement eventuel
armenien et ne croyaient pas qu’une demonstration de ce genre
pût se produire dans la capitale. Si bien que le ministre de la po­
liçe d’alors, Kiamil Bey, en fut surpris, car il l ’ignorait et n’avait par consequent pris aucune mesure pour la prevenir. Aussi,
cette circonstance entraîna-t-elle sa revocation immediate. II
fut remplace par Nazim B e y '), alors Gouverneur de Pera.
*) N a z im B e y e t a it la c r e a t u r e d e Y o u s s o u f R iz a P a c h a , q u i fu t le p r e m ie r A m b a ss a d e u r d e T u r q u ie â S t . P e te r s b o u r g a p r e s la g u e r r e d e C rim e e , c o n n u c o m m e
p a rtis a n d e la p o lit iq u e ru sse . L o r s q u ’il fu t n o m m e P r e fe t d e la v ille d e C o n s ta n ­
tin o p le , il fit n o m m e r N a z im B e y s e c r e ta ir e g e n e r a l d e le P r e fe c tu r e d e la v ilîe .
CHAP1TRE VII.
L’am bassadeur d’Anğleterre sir Philippe Curry. — Le
patriarche Matheos Izmirlian. — Le 18 Septembre 1895.
Memorandum des reformes.
La demission de Mgr. Achikian fut aecueillie comme un echec
de la politique de la Sublime Porte ainsi que de l ’influence des
hauts fonctionnaires armeniens au service de l ’Etat, de celle des
notabilit£s et des partis moderes de la nation. Cette circonstance
servit d’encouragement aux affilies des Comites qui, en
guise de defi au gouvernement Ottoman, firent elire comme
Patriarche de Constantinople, en la place de Mgr. Achikian demissionnaire, Mgr. Mathees Izmirlian, ancien archeveque arme­
nien d ’Egypte, dejâ fameux par son esprit combatif, et qui n’€tait
pas fe r sona graia auprâs du Gouvernement Imperial. Alorsqu’il
etait archeveque des Armeniens d’Egypte, Mgr. Izmirlian avait
eu des relations avec Lord Cremer, Consul general et agent diplomatique de la Grande Bretagne en Egypte, et avec les hauts fonc­
tionnaires anglais, ainsi qu’ avec les representants du Comite
„Hontchak” de Londres. Aussitöt apres son dection, Sir Philip­
pe Curry, l'ambassadeur de la Grande Bretagne â Constantino­
ple, lui fit une reception des plus chaleureuses, durant laquelle il
lui promit que si les Armeniens agissaient, il les soutiendrait par
tous les moyens. Des lors, Mgr. Izmirlian, par nai'vete ou par inconscience, ou bien encore par manque d’experience dans les affai­
res, devint comme un pantin entre les mains. du diplomate an­
glais. En outre, Mgr. Matheos etait, suivant le reglement du
Patriarcat, assistd de deux conseils, dont les membres n'avaient
pas l’experience requise des affaires de la Communaute et ne
connaissaient pas les hommes d’Etat ottomans. En outre, il
prit â son service des employes affilies aux comites. A la
premiere audience d’investiture que le Sultan lui accorda, Mgr.
— 34 —
Izmirlian, au lieu de reciler les formules usitees en l ’occurence ab
antiquo par tous les Patriarches en Turquie et derogeant â cet usage pour ainsi dire protocolaire, prononça une allocution â laquelle Sa Majeste repondit dans les termes significatifs qui suive n t:
„A la süite de bons tem o ig n a g es q u ’oıı m ’s rendus su r
„v o tre com pte et vu vos cap acites pour les ch arg es p a tria r„ca îes, j ’ai sanctioııne vo tre nom ination. Quand j ’au rai pu
,,constater, par vos a cîes, le bienfonde des tem oign ages
,,rendus ainsi que vos services fideles, alors je vous fera i
,,digne de m es faveu rs im p e ria le s ” .
Apres quoi, le Sultan le fit econduire avec sa süite, sans lui
accorder la decoration du Grand Cordon du Medjidie qu’il etait
d’usage primordial de decerner a tout Patriarche en Turquie lors
de sa premiere presentation au Souverain. Cette circonstance
produisit la plus mauvaise impression dans le monde officiel
turc. Des lors, les relations du Patriarche avec l’Ambassade de la
Grande-Bretagne devinrent tres etroites au grand prejudice de ses
rapports avec la Sublime Porte, qui ne faisait aucun cas des
fakrirs (correspondances patriarcales) qu’il lui adressait, ne se
donnant meme pas 1a peine de les ouvrir.
Au commencement de 1895, M aıiik Saroukhaniantz, du Comite „Hentchak” de Londres, quittait cette ville pour Van (Armenie) ou son energie, sa connaissance et son activite jebrile donna
■une im pulsion merveilleuse et une force ierrifiante au mouvement
et â Vorganisation revolutionnaires, selon les propres paroles du
Chef fondateur du Comite „Hentchak” , Avedis Nazarbek J).
Dans l’automne de la meme annee, les Zeiteuniotes -) deployerent leur double drapeau d’insurrection, l’un portant en lettres
d’or l ’inscription de „Vive le peuple armenien ! vive Zeiteun !”
et l’autre drapeau portant en lettres d’or „ Vive l'insurrection et
le Hentschak
Les ambassadeurs de 1a Grande Bretagne avaient l ’habitude de
tenir une gardenparty dans le jardin de l’ambassade â Pera, le
jour de l’anniversaire du couronnement de la Reine Victoria, lequel
V 'oir „Through İhı Stroma” P ic t u r e s o f life in A r m e n ia , b y A v e t i s N a z a r b e k ,
E d it ö r o f th e „ H u n t c h a k ” 18 9 9 p a g e 302— 03.
2)
C e so n t le s h a b it a n t s d e îa p e t it e v iü e m o n ta g n e u s e d e Z ^ ito u n e n C ilic ie ,
q u i p a r le u r p o s itio n n a tu r e lle e t le c lim a t d u p a y s fo r m e n t u n e p o p u la tio n fe o d a le
e t d ’u n e sp r it in d S p e n d a n t.
— 35 —
coincîdait avec le printemps. Le Patriarche Izmirlian fut invit6
â cette garden party en 1895, et l’on ne manqua point de lui prodiguer tous les honneurs possibles: l ’Ambassadrice, Lady Curry,
l ’avait place â sa droite et lui servit le the en personne en presence
des ministres ottomans et des hauts dignitaires du Palais et de la
Sublime Porte, qui se trouvaient lâ comme invites et dont toutes
ces marques d’attentions provoquaient la mefiance et la haine.
Les hommages rendus ainsi â la personne du Patriarche comblaient
de joie Mgr. Izmirian et excitaient l’enthousiasme des esprits simples du peuple armenien, qui aimaient â y voir une marque eclatante de l ’interet de l ’Angleterre pour le sort des malheureux
Armeniens!!
Cet enthousiasme atteignit son apogee, quand le 11 mai de la
meme annee, les Ambassadcurs des grandes puissances â Constantinoples prdsenterent â la Porte un memorandum rappelant les
engagements pris par le Gouvernement ottoman et contenu dans
la Traite de Berlin (Article 61). Les Armeniens attribuaient cette
demarche collective des representants des grandes puissances â
la bienveillance de TAngleterre â leur 6gard!
Pendant ce temps les journaux anglais tels que Times, Stan­
dard, Daily News, Daily Telegraph, Daily Chron-icle, ete., publiaient des articles tendancieux. En outre, les vehements discours
de Mr. Gladstone en faveur des Armeniens contre le Sultan et
son gouvernement exerçaient la plus profonde impression sur les
Armeniens qui gardaient religieusement dans leurs pocbes les
coupures de ces discours et les repandaient entre eux pour les lire
en cachette. Ces malheureux n’etaient pas au courant de ce que
Mr. Gladstone s’est toujours fait la specialite de defendre les
peuples opprim£s, rien que pour exciter par lâ l ’opinion publique
de son pays et s’en servir comme d’une arme puissante contre ses
adversaires politiques — les conservateurs anglais — et retourner ainsi au pouvoir. Lord Salibury et les ehefs conservateurs
connaissaient â fond l ’arrieıe-pensee qui faisait agir Mr. Glad­
stone et se voyaient partant obliges de ne pas le laisser s’occuper
seul des questions si eheres aux liberaux.
Le ministre de la poliçe Nazim Pacha, au courant de tous
ces faits et prevenu meme qu’un mouvement revolutionnaire
etait en preparation, fit demander au Patriarche Mgr. Matheos
de faire tout son possible pour empecheı que des evenements
—
36 —
dfeagreables ne se produisisseııt dans la capitale. 11 lui fit dire
que les affilies des Comites prechaient dandestinement au public
que l’heure de la liberte armenienne etait prete de sonner et que
le peuple armenien allait etre bientot delivre du joug turc, Pour
toute reponse, Izmirlian fit dire au ministre que lu i n etait
pas un ageni de policc. D ’autrc part, le ministre de la justice aussi
invita le Patriarche â faire sagement son devoir pour conjurer
la demoııstration imminente, en ajoutant que dans le cas con­
traire, il en şerait tenu responsable devant la Sublime Porte1).
Malgre tous les efforts deployes par le gouvernement, l ’evenement projete se produisit dans les circonstances suivantes:
Le 18 septembre 1S95, second jour de la fete armenienne de
la Sainte-Croix, une immense multitude armenienne affluait dans
la vaste cathedrale de Coum-Capou. La Patriarche fak un sermon
quelque peu long ce jour-lâ, sans toutefois faire la moindre allusien aux troubles qui devaient se produire, ni aux avertissements
qu’il avait reçus de la Sublime Porte l’invitant âexhorterses
ouailles â rester sages et paisibles.
Aussitöt l’office termine, Mgr. Izmirlian passe dans la cour du
Patriarcat oü se trouvait rassemblee une foule immense. Au mo­
ment oû il voulait s’avancer pour monter dans ses appartements,
on l’arrete sur la premiere marehe de l ’escalier et lâ, une jeune fille
lit un discours excitant le patriotisme de l ’assistance. Le Patriarche
ecoute debout, la foule l’acclame et crie 2) :
„Aujourd’hui est une journee de mort ou de liberte, mour„rons done vaillamment, ou liberons-nous! Ou la mort ou la liber„te!” Ce disant, elle deeharge ses armes en l ’air, et le Patriarche
monte dans ses appartements en disant: „Que le Seigneur soit
„avec vous”. Les chefs de ce mouvement, suivis a ’une masse
compacte d’Armeniens, accourus de tous les coıns de la capitale et
des faubourgş, se dirigent alors sur la Sublime Porte. . . . La
foule commence â lancer des vociferations tumultueuses.
Le Grand-Vizir d’alors, Kutchuk Sai'd Pacha, envoie aupres
des Armeniens manifestants un fonctıonnaire pour leur faire
dire' que s’ils avaient une supplique â presenter, ils la lui soumettent et se dispersent ensuite avec calm e; mais que s’ils ont
â faire des declaıations verbales, que quelques — uns d’intelli') V o ir „ H is to ir e a rm e n ie n n e ile la fu n e s te p e rio d e 1 8 9 5 — 1S96 p a r M gr. A r c lıe k ia ıı
e x - p a t r ia r c h e d e C o n s ta n tin o p le .
— 37 —
gents et de raisonnables d’entre-eux se presentent au GrandVizir pour lui exposer leur demande 1). Un nıanifestant des6quilibre tire alors son revolver et tue net le messager du
Grand-Vizir, officier et proche parent de Nazim Pacha, Ministre
de la Poliçe.
Cet acte donne le signal de l ’intervention de la poliçe qui cerne
la foule des Armeniens et charge sur ceux qui resistent. La
plupaıt des manifestants s’enfuient alors pris de terreur et en
toute hâte, dans les eglises vers Coum-Capou, Galata, Pera, Haskouy, ete.
Ce grand evenement suscita l’indignatien de la populatien mu­
sulmane et dechaîna par consequent un massacre.
II entraîna la destitution de Kutchuk Said Pacha pour n’avoir
pas su agir convenablement en l ’occurence. Le depart de Saıd
Pacha causa un bon effet aux Armeniens k cause de son origine
Kürde et partant connu comme hostile k ces derniers. Kiamil
Pacha, son concurrent, un anglophile par excellence, le remplaça
au Grand-Vizirat.
Pour faire evacuer les eglises, retablir l ’ordre public et calmer
ainsi la population musulmane2), on envoya d’abord desfonetionnaires influents armeniens aupres du patriarche Ismirlian k l ’effet
de le convaincre d’exhorter les refugies â quitter les Ğglises.
Mais, devant l’insucces de cette demarehe, les Drogmans (interpretes) des ambassades d’Angleterre, de France, d’AutricheHongrie intervinrent alors et remirent entre les mains de chacun des refugies leur carte de visite â titre de garantie personnelle
â leur sortie de l’eglise; de cette façon les Armeniens abandonnent les sanetuaires.
Cet evenement trouva des echos (comme toujours) en Angle­
terre surtout, oû l’opinion publique sous la menee de Mr. Glad­
stone, exprima son indignation en de bruyants meetings. Alors,
sur l’initiative du gouvernement anglais, on reprit le memoran­
dum des reformes, redige3) et presente le ı ı mai 1895, laissant au
J) V oir les Mvmoires <3e K u tc h u k Said Pacha.
2) L es G recs de la c ap itale et des fau b o u rg s eux-m enıes s ’en m o n tra ie n t trfes fâches
e t p re n a ie n t u n e a ttitu d e h ostile en vers les A rm eniens, p a rc e q u ’ils a v a ie n t tro u b le
l’o rd re e t e n tra v e les affaires com m erciales du pays.
3) Le d it p ro je t de R eform es d u ı ı m ai 1895 fu t redige p a r les soins de Mr. P a u l
C am bon, a ctu ellem e n t a m b a ssa d e u r de F rance â L ondres, en ce m o m e n t-lâ am b a ssa d e u r de F ra n c e p res la Sublim e P o rte . D ans la re d a e tio n de ce d o c u m e n t, il se
laissa b e au c o u p in flu en cer p a r feu Mgr. E tie n n e A zariaıı, alors p a tria rc h e des A r-
-
38 -
gouvernement ottoman toute liberte dans le choix des Valis, mais
attachant â ces derniers des adjoints de religion chretienne, ainsi
que deux inspecteurs judiciaires pour chaque deux Vilayets, dont
l'un musulman et l’autre chretien, nommes par le Ministre de la
justice. Moyennant quoi, le Sultan accepta et promulgua son
irade du 20 octobre 1895, donnant les garanties essentielles demandees.
En application de cet irade, la Sublime Porte, d ’accord avec
les ambassadeurs des grandes puissances, nomma le Marechal
Chakir Pacha, ancien Ambassadeur de Turquie â St. Petersbourg,
comme Haut Commissaire en Armenie, en lui adjoignant le Grec
Mavrocordato Effendi, ancien Ministre de l’Agriculture, actuellement senateur de l’Empire ottoman. Avant l’arrivee de Chakir
Pacha â Erzeroum, l’Archeveque armenien de cette province,
Mgr. Chichmanian, demandait telegraphiquement au patriarche
Izmirlian par l ’intermediaire du Consul General d’Angleterre en
cette ville, quel accueil les Armeniens devaient faire au Haut Com­
missaire Imperial â son arrivee dans son diocece.Mgr. Izmirlian,
par l’entremise de î’ambassadeur d’Angleterre, Sir Philippe Cur­
ry, repondit â l'archeveque Chichmanian que les Armeniens de­
vaient s’abstenir de participer â toute reception en l ’honneur de
Chakir Pacha, et que ce jour-Iâ, tous les Armeniens de l ’endroit ne
devaient pas meme semontrer en public1). Tel fut le mot d’ordre
pour les autres dioceses en Armenie.
Pour revenir â l ’irade en question, hâtons-nous de dire que
lord Salisbury exprima des doutes sur îa sincerite du gouverne­
ment turc. D ’ailleurs, le memorandum dont il s'agit ne rencontra
pas grand succes, car le gouvernement français se defiait de la
politique de lord Salisbury; en le voyant ainsi pousser au
m eniens catholiques. Ce p re la t v o u la it p ro fite r des circ o n stan c e s p o u r d o n n e r
plu s d ’ex ten sio n â la p ro p a g a n d e d u C atholicism e p a rm i les A rm en ien s. II e ta it
bien v u au P alais Im p e ria l e t b ien re çu p a r c e rta in s m in istre s tu rc s. II y e u t u n
m o m en t oü Mgr. A zo rian d e liv ra it â ses re sso rtissa n ts des a c te s p o r ta n t la seule
m en tıo n de „Catholiques" , e n o m e tta n t e x p res le u r origine a rm e n ie n n e ; grâce â ses
bons ra p p o rts avec le M inistre de la Poliçe N azim P ach a, b e au c o u p d ’A rm eniens
se fire n t c ath o liq u e s! C’e st encore M gr. A zarian qui fu t charge de re p re se n te r A bdul
H a m id a u x fetes d u J ü b ile p o n tific a l d u P ap e L fo n X I I I , a u q u e l il a p p o rta u n e
bague de grande v a le u r com m e c ad e a u d u S u lta n , e t c o n trib u a â l ’e ta b lisse m e n t
des bons ra p p o rts e n tre le P ap e e t le P a d ic h a h , Mgr. A zarian m o u ru t en 1 8 9 8 .
J) C’est â ce m o m e n t-lâ que le fa m e u x c o rre sp o n d e n t a n g la is le D r. Dylon fit
u n voyage en A rm enie, se re n d it â E rz e ro u m e t d e m a n d a u n ra p p o rt â l ’archeveque C hichm ian su r les A rm en ien s. A so n re to u r â L ondres, le ra p p o rt fu t pu b lie,
e t Mgr. C hichm anian f u t exile â Je ru sa le m o ü il fin it ses jo u rs d a n s le m alh e u r.
— 39 —
demembrement de l ’empire ottoman, il îe soupçonnait de chercher une occasion de garder definitivement î’Egypte ').
Relevons ici comme un fait tres caracteristique que les Arm6niens, mourants ou bless^s au cours des mouvements revolutionnaires (ıS septembre 1895), posaient â ceux qui venaient
les relever la demande suivante:
„Au moins la flotle britanniquc a-t-ellc passe les Dardandles” ?
C’etait en effet dans cette attente que ces pauvres gens se faisaient tuer, que ce peuple naif, malheureux et innocent, envahissait les terrasses des maisons et les clochers des eglises pour avoir
la joie de voir de ses propres yeux si la flotte anglaise etait arrivee dans la mer de Marmara, en guise de demonstration et pour
la liberation de la nation armenienne, â laquelle l ’Angleterre
avait fait entendre qu’il fallait bel et bien un pretexte pour son
intervention en sa faveur, et que si jamais la flotte entrait â Con­
stantinople et mouillait devant le Palais Imperial, elle obtiendrait
immediatement l’autonomie armenienne.
Et pendant des mois entiers, on avait berce le peuple armenien
de cet espoir.
C’etait principalement pendant qu’on celebrait la fete de l ’anniversaire de la fondatioıı de l’höpitaî armenien de Yedi-Koule
(Faubourg de Constantinople), que de vebements discours patriotiques furent prononces par des affilies aux Comites reyolutionnaires, discours qui porterent â son apogee l’enthousiasme populaire.
D ’autre part, les relations de Mgr. Ismirlian avec le gouverne­
ment Imperial se trouvaient tellement compromises et tendues,
qu’il ne pouvait pas dûment remplir ses fonctions patriarcales. Cet­
te tension le mettait meme dans l ’impossibilite de faire parvenir
â destination, en province, les secours qu’il recevait de differents
cotes en faveur des malheureux Armeniens. Aussi dût^il recourir au concours des missionnaires protestants, surtout â l’intervention de la Bible-House. Ceux-ci, en confondant les secours
qu’ils Etaient pourtant charges seulement de distribuer avec
la bont6 si exalt6e des missions protestantes, en donnaient
beauco'up aux Armeniens qui etaient devenus leurs coreligionnaires, ou qui promettaient de le devenir, et ils en prelevaient peu
') Livre J au ne, A fiaires A rm eniennes p age 2 7 7 , 1 S9 5 — 9 6 .
—
40 —
pour les Armeniens qui faisaient partie de I’eglise nationale et
qui ne consentaient point â changer de croyance pour de l'argent »)•
Neanmoins, l’heure de la retraite de Mgr. Izmiriian venait de
sonner ;d’abord le peuple, cruellement deçu dans les esp^rances que
lui avait inspirees la politique anglaise, en avait assez; ensuite,
les notables et les fonctionnaires au service de La Porte, qui
des le premier moment de son election, n’approuvaient pas sa conduite intransigeante, plus clairvoyants que lui, lui conseillaient
de se d^mettre. Artin Pacha Dadian, sous-secretaire d’Etat au
ministere des Affaires etrangeres, avait charg6 Mgr. Kevork Ycretzian, Vicaire patriarcaî de Jerusalem â Constantinople, prelat
tres populaire et bon orateur, de convaincre son ami Mgr. Izmirlian de donııer sa demission 2). Dejâ, l ’Ambassadeur d ’Angleterre
lui-meme (Sir Philippe Curry), l ’avait abandonn£. En effet, dans
une entrevue qu’il avait eue avec le senateur armenien Abraham
Pacha Karakehia, il avait dit â ce dernier que Mgr. Izmiriian ne
pouvait plus etre utile â son peuple, et que par consequent il ne
pouvait plus continuer â occuper le tröne patriarcaî. Ce concours de circonstances et la prescience qu’il avait que des demonstrations encore plus serieuses ne tarderaient pas a ce produire immanquablement, determinerent le Patriarche Matheos
Izmiriian â donner sa demission.
’) V oir l ’H iîto ire A rm en ien n e de la fu n e ste p eriode de 1 8 9 5 — 9 6 .
s) L ’A rcheveque K evolk Y e retz ia n , V icaire P a tria rc a î de Je ru sa le m â C on­
sta n tin o p le , fu t elu C atholicos de Cilicie; il n ’a c c e p ta pas c e tte charge, p a rce q u ’il
e ta it en d esaccord av ec Mgr. O rm a n ia n , P a tria rc h e de C o n sta n tin o p le. II fu t u n des
p r£ la ts les p lu s re n ıa rq u a b le s de l’eglise arm e n ie n n e , et m o u ru t en 1 9 1 2 .
CHAPITRE VIII.
Le Locum tenens l ’archeveque B artholom eos.— Le modus
vivendi propose par les am bassadeurs des puissances.
Aussitöt apres la retraite du Patriarche Izmirlian, la Sublime
Porte nomma d’office et â titre provisoire, aux lieu et place des
Conseils religieux et civil existants sous le Patriarcat de Mgr. Izmirlian, un Conseil mixte 1), compose d’ecclesiastiques et de
laıques, qui se reunirent au Patriarcat de Coum-Capou et
dlirent comme Locum-tenens (lieutenant) Mgr. Bartholomeos,
ancien Archeveque de Brousse. (Nous avons eu Foccasion de parler de ce prelat au moment de l ’election du successeur de Mgr.
Vehabedian) Le senateur Abraham Pacha Kara-Kehia fut elu
pr6sident dudit Conseil, et le vice-pr£sident en etait le Conseiller
d ’Etat Nourian Effendi, une personnalite armenienne foncierement versee dans les affaires nationales.
Le vendredi qui suivit sa nomination, Mgr. Barthelomeos,
accompagne de quelques membres du Conseil nouvellement elu,
se rendit au palais de Yildiz et, apres la cer&monie du Selamlik
(ceremonie que chaque vendredi le souverain accompüt en se
rendant â la Mosquee pour prier), il fut reçu en audience par le
Sultan Abd-ul-Hamids) qui, apres les allocutions d’usage, lui
accorda le Grand Cordon du Medjidie ainsi que des decorations de
divers grades aux prelats et personnages composant sa süite. Cette
8
') Les m em b res les plus n o to ire s de ce Conseil e t a i e n t : M gr. M elchisedech Moura d ia n , a rc h e v eq u e de S m yrne, elu C atholicos de to u s les A rm en ien s a p res la nona p p ro b a tio n de l'ele ctio n de feu Mgr. N orse p a r la R ussie. L ui aussi, â son to u r,
ne fu t p a s a p p ro u v e p a r le C zar â cause de ses se n tim e n ts a n ti-ru ss e s ; M gr.K evork
Y er6tzian, et T arc lıip retre O hannes M eguerien qui fu t e n v o y e a u p re s de L ord Sa~
lişb u ry en m ission speciale p a r feu Mgr. N erses, e te. ete.
'■) C’e ta it u n h o n n e u r e x tra o rd in a ire re n d u â Mgr. B arth o lo n e o s, p u isq u ’i! n ’e ta it
p a s d a n s les h a b itu d e s des P a d ich a h (nom d o n n e a u S o u v erain en T u rquie) de
re ce v o ir en audience les L ocum ten e n s des P a tr ia rc a ts en" T u rq u ie.
— 42 —
circonstance fit un bon effet aussi bien sur les Turcs que sur la
Communaute armenienne, et fut interpretee comme un bon presage d'apaisement et de coııfiance mutuelle. La presse turque, en­
tre autres, publia avec des commentaires tres favorables le texte
du discours que le Locum tenens avait prononcĞ â cette occasion ').
Quelques jours apres que le Locum tenens, Mgr. Bartholomeos,
avait ete reçu par le Sultan, edata la revolution preparee de
longue main par les affili6s Armeniens-russes du Comite de la „Federation Revolutionnaire armenienne dite Taschnaktzouthion”,
qui occuperent tout d’abord la Banque Imperiale Ottomane. Ce
mouvement revolutionnaire entraîna, comme on le sait, les mas»
sacres armeniens de 1896, dont nous nous dispenserons de parler
dans nötre pr&ent ecrit, parce que le moi d’ordre n ’en venait pas
cetic fois-ci de Londres.
Les Ambassadeurs des puissances accredites pres la Sublime
Porte intervinrent alors, et au bout de plusieurs Conferences,
propos&rent au Gouvernement Imperial, comme remede â la
situation, de remettre en application le Statut National, dit „Sahmanatroutiun”, afin de permettre aux Armeniens d’^îire leurs
Conseils constitutionels en toute confiance et de pourvoir de la
sorte â la vacance du siege patriarcaî armenien de Constantino­
ple.
C’est alors qu’Artin Pacha Dadian, Sous — secretaire d’Etat
aux Affaires etrangeres et qui jouissait de la confiance du Souverain et de la nation armenienne, intervint entre les Ambassa­
deurs et la Porte. Le Gouvernement imperial consentit â l ’arrangement propose, avec la condition suivante:
L ’assemblee nationale qui devait se ı eunir comme consequence
du modus-vivendi accepte, pour elire le Conseil mixte et le Patriar­
che, devait investir ledit Conseil du pouvoir necessaire pour elaborer un nouveau Statut national. Ce nouveau reglement şerait
de nouveau remis â la sanction de la Sublime Porte, sans qu’ü fût
besoin d'une seconde reunion ad-hoc de l ’Assemblee Nationale.
Entretemps, dans un memoire de longue haleine et tres
circonstancie, soumis aux Ambassadeur des Grandes Puissances
â Constantinople, Nourian Effendi-— mentionne d’autre part —
') Voir ia collection d u .J o u r n a l T u rc i’y k d a m ( 1 8 9 6 .)
— 43 —
expliquait qu’un râglement decoulant de la souverainete populaire, avec des rouages constitutionnels, pour les besoins d ’une
nation sujette de l’Empire, ne saurait etre compatibîe avec l ’essence des rouages d’un Etat monarchique, ledit reglement ne
fût-il meme applicable que pour la gestion des affaires interieures
de la dite nation. II en inferait done que les malheurs des Arme­
niens etaient, en partie, dus au reglement en question *).
Le Conseil mixte dont il s’agit, reuni sous la presidence d ’Artin Pacha Dadian, elut Mgr. Ormanian comme Patriarche de Con­
stantinople. Cette eleetion apporta quelque apaisement au sein
du peuple armenien. D ’autre part, le Gouvernement Ottoman se
mit de son cöte â temoigner plus de confiance envers les Arme­
niens, et tâcha meme de gagner â nouveau leur attaehement.
LTne amnistie generale, accordee par le Sultan, fit relâcher les
Armeniens deportes, exiles ou detenus dans les prisons.
') L ’original d u m em oire en q u e stio n se tro u v e conserve d a n s la fam iile du
feu N o u ria a E fien d i.
CHAP1TRE IX.
La guerre Greco-Turque (18 9 7 ) . — Depart de l’am bassadeur anglais Sir Philippe Curry.— Changement dans
la politique an glaise.— Entrevue de Reva! (1904).
Quelques mois apres ces evenements, edata le guerre Turcogrecque de 1897. Le prince Mavrocordato, ministre de Grece,
reçut ses passeports et quitta Constantinople, ainsi que tous les
Consuls helleniques se trouvant dans l ’Empire; de meme, contrairement â la volonte de Lord Cromer, l ’agent diplomatique et
Consul G4n6ral de Grece au Caire, comme les autres agents consulaires grec en Egypte, reçurent leurs passeports du Gouverne­
ment Khedivial et quitterent egalement le territoire de l ’Egypte
pour rentrer en Grece.
Au cours de cette guerre, l’Angleterre trouva l ’occasion de
constater les sympathies eclatantes et l’attachement des Musulmans de l’Egypte et des Indes qui faisaient affluer au Siege du
Khaüfat â Constantinople un inestimable concours materiel et
demandaient au Cabinet anglais de soutenir l ’Empire Ottoman;
cette circonstance de la plus haute portee donna beaucoup â
r&flechir aux hommes d’Etat de la Grande-Bretagne.
Une autre preocupation non moins serieuse vint encore obseder l’Angleterre: se trouvant. dejâ en guerre avec les Boers, elle
craignait que profitant de ses embarras, un mouvement d’emancipation nationale ne se produisît aux Indes, ainsi que dans ses
autres colonies musulmanes de l’Afrique, comme elle craignait
que la Turquie ne soutînt les Egyptiens â lui susciter des difficultes dans le pays des Pharaons.
Aussi, îa guerre terminee par îa victoire de îa Turquie, et aussitot apres la concîusion de la paix si avantageuse pour l’Empire
Ottoman (celui-ci ayant meme obtenu une indemnite de guerre)')
!) V oir Livre Jaııne, 1 8 9 7 — 189 8 .
— 45 —
le Gouvernement anglais rappella Sir Philippe Curry, son Ambassadeur â Constantinople, le nomma Ambassadeur â Rome
et le fit remplacer â Constantinople par Sir Nicolas O’Conor
(Irlandais Catholique)2).
Le depart de Sir Philippe Curry causa au Sultan Abd-ul Hamid
et â son Gouvernement la plus grande satisfaction. Des la pre­
miere audience accord£e au nouvel Ambassadeur d’Angleterre,
le Sultan Abd-ul-Hamid put se rendre compte que Sir Nicolas
O’Conor ne suivrait pas la politique de son predecesseur.
Abd-ul-Hamid avait pris la coutume de recevoir en audience
privee les Ambassadeurs accredites aupres de lui, tous les vendredis â l’issue de la ceremonie du Sfilamîik. Dans une de ces
audiences, il dit k Sir Nicolas O’Conor: „qu’il avait toujours eu le
„desir sincere d’entretenir de bons rapports avec l ’Angleterre;
„que guide par ce sentiment, il n’avait jamais voulu susciter
„de difficultes au Gouvernement de S. M. îa Reine; que, bien au
„contraire, il avait toujours fait recommander aux sujets musul„mans de l’Empire Britannique de demeurer fideles envers
„leur souverain, et qu’il regrettait neanmoins que l’Angleterre
„ne se fut pas comportee de la meme façon envers ses propres su­
j e t s ” . Ces paroles d’Abd-ul-Hamid Etaient une allusion â ce
„que lui, en sa qualite de Khalife de l ’Islam, pouvait susciter
„beaucoup d’ennuis â l’Angleterre aux Indes et ailleurs, et que,
„par consequent, l’Angleterre devait s’abstenir de s’immiscer
„dans les affaires interieures de son Empire, surtout de ne pas se
„meler dans les affaires touchant ses sujets armeniens.
Sir O’Conor rapporta immediatement ces paroles du Sultan au
Toriegn-Ojfice. Elleş y firent une profonde impression sur le
Gouvernement anglais qui, des lors se mit â changer discretement sa ligne de conduite suivie depuis plusieurs annees â l ’egard de la Turquie.
Ce revirement politique de l’Angleterre â l’egard de la Turquie
fit releguer k l’arriere-plan la question armenienne: l’Angleterre
') C ette p e rm u ta tio n n ’e ta it p o in t un a v a u c e m e n t p o u r Sir P hil. Curzy, e t an t
d o n n e la h&ute im p o rtan ce q u 'a v a it â c e tte epoque le p o ste d ’A m b a ssa d eu r de la
G rde. B retag ııe â C onstantinople a u p o in t de vue aııglais.
Le R ussie, su iv a n t la m em e p o litiq u e que l’A n g leterre, e n v o y a elle aussi â R om e
son A m b a ssa d e u r â C on stan tin o p le qui e ta it Mr. de N elidoff. L a F ran ce seule,
c o m m e u n a v an c em e n t, n o m m a son A m b a ssa d eu r d ’alors â C onstantinople,
Mr. P aul C am bon, a u poste d ’A m b a ssa d eu r de F ra n c e a L ondres.
—
46 —
considerait desormais qu’il n’etait plus de son interet de se ser­
dir du peuple armenien comme instrument de sa po!itique en
Orient et qu’au contraire, elle avait tout â gagner en flattant
ses sujets musuîmans.
Le 31 août 1901, on celebrait avec la plus grande solennite le
X X V e anniversaire de l’avenement au trone du Sultan Abd-ulHamid ’). Certaines puissances envoyerent â cette occasion des
Representants et des Delegations speciales 2). L ’Angleterre, pour
cette solennite, nomma comme Ambassadeur extraordinairel’Amiral Beadsford, commandant en chef de la Flotte de la Mediterannee. II arriva avec son vaisseau-amiral jusqu’â Besira, et
de lâ fit son entree â Constantinople avec tout son Etat — Ma­
jör â bord d’un yacht. II presenta au Sultan une lettre autographe de la Reine Victoria, et prit part avec les autres Delegations
au banquet officiel offert â cette occasion au Palais de Yldiz
sous la presidence du Sultan.
Le Patriarche Ormanian, assiste de tous les eveques armeniens
pr^sents â Constantinople, c&lebra un office d’actions de grâces â
l’occasion de ce Jübile du Sultan, dans la cathMrale de CounıCapou, en presence d’une grande foule, et il prononça un discours
dans lequel il expliqua les raisons de l’attachement des Ar­
meniens â l’Empire Ottoman; puis Mgr. Ormanian3) recita des
prieres â l’intention du Souverain.
Immediatement apres la cereınonie, le Patriarche se rendit au
Palais Imperial oû il fut reçu en audience, avec les autres chefs
religieux des Communaut^s Chr^tiennes de l ’Empire, et presenta
au Sultan ses felicitations ainsi que les souhaits et l’expression du
devouement de la nation armenienne.
A la süite de l’entrevue du Roi Edouard V II avec l’Empereur
Nicolas II â Reval en 1904, et du rapprochement qui s’en suivit
entre la Russie et l ’Angleterre, cette derniere se desinteressa completement de la question armenienne et s’en remit â la Russie d ’en
disposer comme il lui convenait.
A c elte occasion. on in a u g u ra le p re m ier tro n ç o n du Chemin ile 1er du H c jjt & z
, que les A nglais v o y a ie n t d ’u n oeil in q u ie t p o u r la ra iso n que c e tte ligne ferree c re a it
u n e com m u n icatio n d ire e te e n tre C o n sta n tin o p le e t l ’A rabie, san s o b lig a tio n de
se se rv ir de la voie d u C anal de Suez.
2) L ’E m p e re u r G uiIIaum e I I . d ’A llem agne se fit re p re se n te r p a r ses fils.
3) Mgr. O rm an ian est issu d e p a re n ts A rm e n ie n s-C a th o liq u es; il a fa it ses e tu d e s
â R om e; il e ta it de l ’o rd re des A n to n in s; avec u n gro u p e d ’A n ti-h asso u n istes il
re n tra e n 1882 d a n s le giron de l’eglise n a tio n a le arm en ien n e.
CHAP1TRE X.
Conclusions.
Depuis, la politique de l ’Angleterre en Orient changea com­
pletement. L ’Angleterre n’avait plus besoin d’un Etat-Tampon
(Armenie) vis â vis de la Russie, ni d’une Communaute
protestante en Turquie sous sa tutelle afin de s’en servir le
cas echeant pour ses menees politiques: possedant Chypre et
disposant du Canal de Suez par son occupation de l’Egypte, elle
n’avait plus crainte de se voir j erm er la route des Indes.
D ’autre part, les Aımeniens se rendirent compte avec la plus
yive amertume du changement de langage et de conduite des
anciens Ambassadeurs de la Grande-Bretagne Sir Layard, le Marquis de Dufferin et Sir Philippe Curry avec les anciens Patriarches Nerses et Izmiriian, et du nouvel Ambassadjeur Sir NicoJas
O’Conor avec le Patriarche Ormanian!
Pour terminer, et pour demoııtrer la profonde deception que
1’Angleterre causa aux Armeniens, nous reproduisons la traduction du passage suivant de l’ouvrage, intitule: ,,1’Origine du mouvement armenien” J) et publie â Geneve en 1914 (immediatement
avant la guerre actuelle) par M. Varantian, l’un des chefs les plus
ecoutes du Comite dit „Federaiion Revolufionnaire armenienne
(Tasclınaktzouthiau). Le passage en question constitue un temoignage aussi deplorable qu’eclatant de la politique interessee
de la Grde. Bretagne aux depens du malheureux peuple armenien,
„Nous avons dejâ entendu la declaration solennelle de Lord Salis„bury comme quoi la Turquie ne saurait realiser les reformes
„tant que ses finances ne seront pas regularisees: c’est ainsi que
„le noble Lord expliquait les choses. L ’opinion publique se revol„tait de temps â autre et exigeait l ’execution des engagements
!) H a ig a g a n
C lıa rch m an K a.khaba.dm oulkiv.il, p.
1 7 5 — 1 77.
-
48 -
„pris, tandis qu’en Armenie la sitııatıon devenait toujours de
„plus en plus tragique. E t voilâ que le Gouvernement britannique
„decida — pour sauver les apparences — de prendre un pas
„actif: sous sa suggestion amicale, la Porte fait, en 1899, un pre„mier essai de Reforme pour 1’Armenie” .
„L ’Angleterre, au nom de son gouvernement conservateur et
„en la personne de son Ambassadeur Layard, de triste memoire,
„continue sa proteetion en faveur de la Porte. Ce qui est plus fort
„encore, suivant l’exemple de la Turquie, „le Livre Bleu” officiel
„de l’Angleterre aussi commença â appeler les provinces arme„niennes du Nom de K u rdistan . Voilâ le resultat le plus palpable
„de la Convention de Chypre et des engagements solennels pris
par l’Angleterre” .
„Ces tristes preuves de la trahison anglaife sont minutieusement relatees dans la petite broehure intitulee: „La Question
Armenienne” , publiee en 1880 sous les initiales de P. B . . . . .
„Elle constitue une plainte amere adressee au Grand Peuple
..Anglais et un aete d’accusation contre son ignoble gouverne„ment” .