İSTANBUL GELİŞİM ÜNİVERSİTESİ UZAKTAN EĞİTİM PROGRAMI TÜRK DİLİ DERSİ NOTLARI 1.HAFTA DİL NEDİR? "Dil" çok eski zamanlardan beri merak edilen bir konudur. Bunun için "dil nedir?" sorusunu birçok düşünür kendine sormuştur. Keskin (1993, s.131), çeşitli açılardan yapılan dil tanımlarının sayısının üç yüz ellinin üzerinde olduğunu belirtmektedir. Örneğin Adalı (1982, s. 14) dili "İnsan topluluklarının anlaşma, bildirişme aracı" olarak kısaca tanımlarken, Aksan (1995, s. 55) "Düşünce, duygu ve isteklerin bir toplumda ses ve anlam yönünden ortak olan öğeler ve kurallardan yararlanılarak başkalarına aktarılmasını sağlayan çok yönlü, çok gelişmiş bir dizgedir." diyerek daha ayrıntılı tanımlamıştır. Dilin bazı özellikleri vardır: • Dil bir anlaşma aracıdır. • Dilin temeli bilinmeyen bir zamanda atılmıştır. • Dil bir kurallar dizgesidir. • Dil sosyal bir kurumdur. İnsan sosyal bir canlıdır. • Tek başına yaşamaz, yaşayamaz. • Dil kültürün aynasıdır. Dil bir toplumun kültürünün özelliklerini kendisinde taşır. •Dil doğal bir araçtır. İnsan kendisinin ürettiği araçlara istediği biçimi verebilir, onu yönlendirebilir; ama dilin doğallığı buna engel olur. • Dil düşünceyi etkilemektedir. Dil zenginliği düşünce zenginliğinin bir göstergesidir. DİLİN DOĞUŞU İnsanın nasıl, ne zaman, hangi dili konuştuğu, ilkönce hangi sözcüğü söylediği hep merak edilmiştir. Bu soruların yanıtlanması çok zordur. Yazılı metinler ancak, yakın bir geçmişin aydınlatılmasına olanak vermektedir. En eski belgeler sayılanSümerce metinler bile bundan 5500 yıl öncesine ışık tutmaktadır. İlk insanlar ise bundan daha önceki dönemlerde yaşamışlardır. Dilin doğuşuyla ilgili kuramlar şunlardır: YANSITMA KURAMI Bu kuram konuşmanın insanın doğadaki sesleri taklit etmesinden doğduğunu savunur. Ha hav, şırıl şırıl, miyav, me vb. doğada bulunan seslerin insanlar tarafından tekrarlanması konuşmayı oluşturmuştur.Bu kurama göre hav hav sesi köpek, şırıl şırıl sesi su, miyav sesi kedi sözcüklerinin kaynağıdır. Bu ise ancak kökenbilimin sözcüklerin en eski biçimlerini araştırmasıyla kanıtlanabilir. İŞ KURAMI Bu kurama göre konuşma insanların birlikte iş yaparken çıkardıkları seslerden doğmuştur. İş yapılırken tek düzelikten kurtulmak, birlikte çalışmayı güdülemek, canla başla çalışılmasını sağlamak için insanların çıkardıkları "ha, hı, he, ho, hu, eh" gibi bir takım sesler konuşmanın temelini oluşturur. Bu kuram da konuya tam bir açıklık getirememektedir. BEDEN DİLİ KURAMI Bu kurama göre insan anlaşmak için el-kol hareketleri yaparken birtakım sesler de çıkartır. insan hareketle ses arasında bağlantı kurduğu zaman konuşma doğmuştur. Bu kuramın temel dayanağı günümüz insanının bile konuşurken el kol hareketlerinden yararlanmasıdır. TOPLUMSAL DENETİM KURAMI Bu kuram konuşmanın insanın kendi dışındaki kişileri denetim altına alarak kişisel gereksinimlerini karşılama isteği sonucunda doğduğunu ileri sürer. Bu kuramın ilginç yanı şudur: Konuşma, insanın coşkusal deneyleri, yaşamı ile rastgele eyleminden doğmuştur; bu eylem, simgesel bir yoldan, öteki bireylerin davranışlarını denetim altına almak, kendi kişisel istekleriyle gereksinmelerini doyurmak amacına yöneliktir ÜNLEM KURAMI Bu kuramı ileri süren Demokritos konuşmanın insanın duygusal yapısıyla bağlantısı olduğunu savunmuştur. 1970'lerde bir Sovyet bilim adamı da bu kuramı savunur. Bu kurama göre dilin temeli,insanın ilkel coşkularının bilinçsiz anlatımlarıdır.İlkel insan, coşkusunu bir takım davranışlarla dışa vururken, bu davranışların coşkusunu anlatmaya yetmediği yerde sesler çıkartmaya başlamıştır. İşte bu sesler gelişerek dili oluşturmuştur. DİL-KÜLTÜR İLİŞKİSİ Yüzyıllar içerisinde, bir milletin diğer milletlerden farklı olarak geliştirdiği duygu, düşünce ve hayat görüşü, kültür’dür. Kültür; milletin yaşaması için şart olan canlılık ve hareketliliği verir. Kültürün en büyük aktarıcısı, “dil” dir. Dil olmaksızın kültür aktarımı sınırlı kalır. Dil, geçmişi bugüne, bugünü yarına bağlar. TEKRAR SORULARI Aşağıdakilerden hangisi dillerin doğuşuyla ilgili bir kuram değildir? A-Yansıtma Kuramı B-İş Kuramı C-Toplumsal Denetim Kuramı D-Ses Kuramı E-Ünlem Kuramı Aşağıdakilerden hangisi dilin bir özelliği değildir? A-Dil canlı bir varlıktır. B-Dil kültürün aynasıdır. C-Dil sosyal bir kurumdur. D-Dil en önemli anlaşma aracıdır. E-Dil yapay bir varlıktır. 2.HAFTA DİLLERİN SINIFLANDIRILMASI ARASINDAKİ YERİ VE TÜRKÇENİN DÜNYA DİLLERİ DİLLERİN SINIFLANDIRILMASI Bugün yeryüzünde var olan; her bireyin, sayesinde iletişim kurabildiği diller yıllar yılı nesilden nesle aktarılan irtibat sağlayıcılarıdır. Ancak yeryüzünde konuşulan dillerin kesin sayısını bilmek mümkün değildir. Yıllar boyu yapılan dil bilimi araştırmaları sonucunda dünya üzerinde ölü ya da yaşayan 3000 dolaylarında dil olduğu tespit edilmiştir.Yapılan çalışmalar bu dillerin bazılarının söz dizimi, yapı ve ses sistemi gibi çeşitli yönlerden birbirlerine benzediğini ortaya koymuştur. Bu benzerlikler nedeniyle dillerin sınıflandırılması yoluna gidilmiştir. Bu sınıflandırma köken ve yapı bakımından yapılmıştır: KÖKEN BAKIMINDAN DİLLER Bir ana dilden zaman içerisinde ayrılan kolların kendi başına, bağımsız bir dil oluşturmasıyla oluşan akraba dillerdir. Bu diller aslında ortak bir ana dilden gelmektedir. Ana dilden ayrılan bu diller de yine zamanla kendi içinde ayrılıp alt kollara bölünebilmektedirler. Köken bakımından dilleri şu alt başlıklara ayırabiliriz: 1.Ural-Altay Dilleri a. Altay dilleri A. Türkçe B. Moğolca C. Mançuca - Tunguzca D. Korece E. Japonca b. Ural dilleri A. Fin -Ugor dilleri A) Fince B) Macarca C) Ugorca B. Samoyedce 2. Hint - Avrupa dilleri A. Asya kolu: Hintçe, Farsça, Ermenice, Hititçe B. Avrupa kolu: A) Lâtin dilleri: Lâtince, Fransızca, İspanyolca, Portekizce, İtalyanca, Rumence B) Slav dilleri: Rusça, Bulgarca, Sırpça, Boşnakça, Hırvatça, Lehçe, Makedonca C) Germen dilleri: Almanca, İngilizce, İsveççe, Norveççe, Felemenkçe, Danca Hiçbir gruba girmeyen bağımsız Avrupa dilleri (yunanca, Arnavutça, Litvanca, Keltçe) 3. Hami - Sami dilleri A. Arapça B. İbranice C. Berberî dilleri D. Akadca E. Aramca 4. Çin - Tibet dilleri A. Çince B. Tibetçe 5. Bantu dilleri (Afrika'nın orta ve güney bölgelerinde yaygın olarak konuşulan dillerdir.) YAPI BAKIMINDAN DİLLER 1.TEK HECELİ DİLLER Bu dillerde tüm kelimeler tek hecelidir. Kelimeler ek almaz ve çekimlenmez. Vurgu ve tonlama çok önemlidir. Aynı kelime farklı vurgu ve tonlamalarla başka anlamlar taşıyabilir. Kelimeler türetilmek yerine, cümlenin farklı yerlerinde kullanılarak farklı anlamlar kazanırlar. Çince, Tibetçe ve bazı Afrika dilleri tek heceli dillerdendir. 2-EKLEMELİ DİLLER Sözcüklere getirilen eklerle oluşan dillerdir. Bu ekler sözcüğün başına ya da sonuna gelir. Sözcüğün başına getirilen eke ön ek, sonuna getirilen eke de son ek denir. Türkçe, Moğolca, Mançuca, Japonca, Korece, Macarca eklemeli dillerdendir. NOT: Dilimizde ekler sözcüklerin sonuna gelir. Dolayısıyla Türkçe sondan eklemeli bir dildir. Örnek: çiçek-çi-ler-in 3.ÇEKİMLİ DİLLER Sözcük kökleri sabit kalmaz, kelime türetildikçe devamlı değişir. Sözcük türetildikçe genellikle sözcük köklerindeki ünlülerde değişiklikler olur. Örnek: Arapçadaki “ketebe(yazdı)” sözcüğünü ele alalım: katib: yazan mektub: yazılmış şey mekteb: okul Arapça, İngilizce, Fransızca çekimli dillerdendir. TÜRKÇENİN DÜNYA DİLLERİ ARASINDAKİ YERİ Türkçe’yi köken ve yapı bakımından incelediğimizde, onun Ural- Altay dil ailesinin Altay koluna mensup, sondan eklemeli bir dil olduğunu görmekteyiz. Her milletin kendine ait bir dili vardır. Fakat aynı milletin dili, o ulusun yayıldığı tüm yerlerde tek bir şekilde konuşulmaz ve yazılmaz. Yazı ve söyleyiş ayrılıkları vardır. Bu ayrılıkların temelinde dillerin tarihsel gelişim süreci içerisinde ses ve yapı bakımından değişmesinden kaynaklanıyor. Bu yüzden her dilde dil içerisinde dilden küçük gruplar vardır, bunlar lehçe, şive ve ağızlardır. LEHÇE Bir ana dilin, bilinen tarihinden önce, eski devirlerde kendisinden ayrılan ve ana dille çok büyük ayrılıklar gösteren en büyük koludur. Lehçelerde ses, şekil ve kelimelerin şekil farklılıklarından başka çekimlerinde ve söz varlıklarında büyük farklılıklar vardır. Türkçe eski ve geniş bir coğrafyaya yayılan bir dil olması sebebiyle tarih içinde lehçeler oluşmuştur. Türk dilinin «Türkçe» dışımda Çavuşça ve Yakutça olmak üzere iki ayrı lehçesi vardır. Bir dildeki lehçeler yazılı metinlerden takip edemediğimiz dönemlerde birbirinden ayrılmış kollardır. Yakut Lehçesi Örnek: Taptaltan kihi haralgan buolar(Aşık kişi kör olur.) Çuvaş Lehçesi Örnek: Tira hivahsar pulmast(Dikensiz gül olmaz) ŞİVE *Aynı dilin birbirinden farklı coğrafyalardaki ses(fonetik) ve şekil(morfoloji) farklılıklarının olmasıdır. *Türkiye Türkçesi ile Azeri Türkçesi arasındaki fark şiveyi meydana getirir. *Şiveler arasındaki farklılıklar da hem yazı hem de konuşma dilindedir. *Azerice,Kazakça,Özbekçe Türkçe’nin önemli şiveleridir. *Türkiye Türkçesi için en anlaşılır şive Azeri Türkçesidir. *Karşılıklı anlaşma coğrafi uzaklığa göre değişir. Azeri şivesinden örnekler: Men-ben Veten-vatan Deyirem-diyorum Degül mi-değil mi AĞIZ *Bir dilde söyleyişte görülen ses(fonetik) ayrılıklardır. *Şivede hem şekil hem de ses farklılığı vardı. Ağızda ise sadece ses farklılığı var. *Ağızlar bir dilin konuşulduğu coğrafyadaki bölgesel ve yöresel farklılıklarıdır. *Ağızlardaki söyleyiş farklılığı yazı diline yansımaz. Farklılık yalnız konuşma diline yansır. *Türkiye Türkçesinde Trakya ağzı, Erzurum ağzı, Karadeniz ağzı ve İstanbul ağzı gibi değişik ağızları vardır. *Türkiye Türkçesinde İstanbul ağzı ülkenin resmi dili olarak kabul edilmiştir. SORULAR Aşağıdaki dillerden hangisi köken bakımından farklı bir dil ailesine mensuptur? A-İngilizce B-Almanca C-Farsça D-İspanyolca E-Arapça Aşağıdaki dillerden hangisi çekimli diller grubuna girer? A-Türkçe B-Japonca C-Çince D-Arapça E-Macarca Aşağıdakilerden hangisi bir dil ailesi değildir? A-Asya-Afrika Dil Ailesi B-Hint-Avrupa Dil Ailesi C-Ural-Altay Dil Ailesi D-Bantu Dilleri Ailesi E- Çin-Tibet Dil Ailesi Aşağıdaki bilgilerden hangisi yanlıştır? A-Türkçe yapı bakımından eklemeli bir dildir. B-Arapça sondan eklemeli bir dildir. C-Macarca önden eklemeli bir dildir. D-İngilizce çekimli bir dildir. E-Çince tek heceli bir dildir. 3.HAFTA TÜRK DİLİNİN TARİHİ GELİŞİMİ VE GEÇİRDİĞİ ERVRELER Türk diline ait ilk örnekler Yenisey anıtları üzerinde tespit edilmiş; fakat bu yazıtlardaki yazılar okunamadığı için ilk belgeler olarak kabul edilmemektedir. Bu yüzden Türkçe’nin ilk yazılı metinleri Göktürkler döneminden kalan Orhun Abideleri kabul edilmektedir. Ancak, bu abidelerdeki dilin son derece gelişmiş olduğu tespit edildiğinden, Türkçe’nin aslında çok daha eskilere dayandığı tahmin edilmektedir. Türkçe’nin Göktürk Devleti’nin kuruluşundan önceki dönemi dört grupta İncelenebilir 1. Altay Dil Birliği Dönemi 2.Türk- Çuvaş- Moğol- Tunguz Dil Birliği Dönemi 3. Çuvaş- Türk Dil Birliği ( Ön Türkçe, İlk Türkçe)( Milattan önce 5. yüzyıldan milada kadar) 4. Ana Türkçe (Milattan 6. yüzyıla kadar) Yukarıdaki ilk üç dönemle ilgili elimizde bir belge söz konusu olmadığı için sadece son dönem üzerinde duracağız. Türkçe’nin bilinen dönemleri Göktürk Devleti’nin kuruluşundan sonraki dönemlerdir. Bu dönemleri üç ana başlıkta toplayabiliriz: 1. Eski Türkçe ( VI- XI. yüzyıllar arası) 2. Orta Türkçe (XI- XV. yüzyıllar arası) 3. Yeni Türkçe (XV. yüzyıldan günümüze kadar) 1.ESKİ TÜRKÇE(VI-XI) Bu dönem Göktürk Devleti’nin kuruluşuyla başlar. Eski Türkçe dönemi iki bölümde incelenir: a. Göktürk( Köktürk) Dönemi b. Uygur Dönemi a-GÖKTÜRK DÖNEMİ Göktürk Devletinin kuruluşuyla başlayan dönemdir. Bu dönemin en önemli eserleri Orhun Abideleri( Göktürk Yazıtları) ve Yenisey Yazıtları’dır. NOT: Türk dilinin ilk yazılı metinleri Orhun Abideleri’dir (MS. 8. yy.) 1. Göktürk (Orhun) Yazıtları Orhun Abideleri, Göktürk İmparatorluğu’nun ünlü hükümdarı Bilge Kağan devrinden kalma altı adet yazılı dikilitaştır. Yazıtlar Türk dili, tarihi, edebiyatı, sanatı, töresi hakkında önemli bilgiler vermektedir. Türk ve Türkçe adı, ilk kez Doğu Göktürkler dönemine ait bu yazıtlarda geçmektedir. Yazıtların üçü çok önemlidir. Anıtların olduğu yerde yalnızca dikilitaşlar değil, yüzlerce heykel, balbal, şehir harabeleri, taş yollar, su kanalları, koç ve kaplumbağa heykelleri, sunak taşları bulunmuştur. Orhun Abideleri’ni ilk kez 1889 yılında Rus tarihçi Yardintsev bulmuştur. 1890′da bir Fin heyeti, 1891′de de bir Rus heyeti burada incelemelerde bulunmuştur. Bu heyetler yazıları çözememişlerdir. Fakat 1893 yılında Danimarkalı bilgin Vilhelm Thomsen. 38 harfli alfabeyi çözerek yazıtları okumayı başarmıştır. Yazıtlar, Türklerin ilk ulusal alfabesi olan Göktürk alfabesi ile yazılmıştır. Alfabenin dördü ünlü, otuz dördü ünsüz harflerden oluşur. Yazıda harfler birbirine birleştirilmez, kelimeler de birbirlerinden iki nokta üst üste konularak ayrılır. Sağdan sola ve yukarıdan aşağıya yazılır. Orhun abidelerinde yazılar yukarıdan aşağıya yazılmış ve sağdan sola doğru istiflenmiştir. Yazıtlarda kullanılan dil. yabana etkilerden uzak, yalın bir dildir. Yazıtlar, yer yer realist bir tarih dili, yer yer millî ve sosyal eleştiri cümleleri, yer yer kudretli bir hitabet dili ile yazılmıştır. Yazıtla Türkçenin ilk düzyazı örnekleridir. Göktürk Yazıtları’ndan bir bölüm Tengri tek Tengride bolmış Türk Bilge Kağan bu ödke olurtum. Sabimin tüketi eşidgil. Ulayu ini yigünüm oğlanım biriki oguşum budunum biriye şadpıt begler yınya tarkat buyruk begler Otoz (Tatar..) Günümüz Türkçesiyle Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağanı, bu zamanda oturdum. Sözümü tamamıyla işit. Bilhassa küçük kardeş yeğenim, oğlum, bütün soyum, milletim, günyedeki şadpıt beyleri, kuzeydeki tarkat, buyruk beyleri, Otuz Tatar… Kültigin Anıtı Kültigin yazıtında Göktürk tarihine ait olaylar, Bilge Kağan’ın ağzından nakledilerek birlik, bütünlük mesajı verilir. 3,35 metre yükseklikte, kireçtaşından yapılmış ve dört cephelidir. Yazıtın doğu yüzünde 40; güney ve kuzey yüzlerinde 13’er satır Göktürk harfli Türkçe metin vardır. Batı yüzünde ise, devrin Tang İmparatoru’nun Köl Tigin’in ölümü dolayısıyla gönderdiği Çince mesajına yer verilmiştir. Batı yüzünde Çince yazılar dışında yazıta sonradan eklenmiş Göktürk harfli iki satır bulunmaktadır. Yazıtın kuzeydoğu, güneydoğu, güneybatı yüzlerinde de (pahlarda) Göktürk harfli Türkçe metinler mevcuttur. Kültigin yazıtında Göktürk tarihine ait olaylar. Bilge Kağan’ın ağzından nakledilerek birlik, bütünlük mesajı verilir. Yazıtın doğu, kuzey ve güney yüzlerinin yazıcısı, Yollug Tigin, batı yüzünün yazıcısı ise, Tang İmparatoru Hiuan Tsong’ın yeğeni Çang Sengün’dür. Köl Tigin yazıtının doğu yüzünde, bütün Türk boylarının ortak damgası olduğu sanılan dağ keçisi damgasına; doğuya ve batıya bakan “tepelik” kısımlarında ise, kurttan süt emen çocuk tasvirlerine yer verilmiştir. Yazıt, geçen yaklaşık 1300 yıllık süreç içinde önemli ölçüde tahrip olmuştur. Zira yazıtın doğu ile kuzey yüzlerini birleştiren kısım yıldırım düşmesi sonucunda parçalanmıştır. Orijinalinde kaplumbağa kaide üzerinde bulunan yazıt, bu kaidenin de parçalanması üzerine 1911 yılında, sunak taşından kesilen granit bir blok üzerine oturtulmuştur. Bilge Kağan Anıtı 734 yılında ölen Bilge Kağan adına oğlu Tenri Kağan tarafından yaptırılan bu anıt 735 yılında dikilmiştir. Yazıtta Bilge Kağan’ın ağzından devletin nasıl büyüdüğü anlatılmakta ve Kültigin’in ölümünden sonraki olaylardan söz edilmektedir. Ayrıca kağanın konuşmasından başka yeğeni Yulluğ Tigin’in kayıtları da yer almaktadır. Yaklaşık 3.75 metre yüksekliğinde olan yazıt, dört cephelidir. Yazıtın doğu yüzünde 41, kuzey ve güney yüzlerinde 15′er satır Göktürk harfli Türkçe metin bulunmaktadır. Batı yüzünde ise, (Köl Tigin yazıtında olduğu gibi). Çince bir metne yer verilmiştir. Batı yüzünün tepelik kısmının ortalarına da Göktürk harfli Türkçe manzum metin yazılmıştır. Yazıtın güneydoğu, güneybatı ve batı yüzlerinde de (pahlarda) Göktürk harfli Türkçe küçük metinler bulunmaktadır. Yazıtta olayları nakleden, öğütler veren Bilge Kağan’dır. Yazıta Köl Tigin’in ölümünden sonraki olaylar anlatılmıştır. Tonyukuk Anıtı Tonyukuk anıtı dört cepheli iki dikilitaş halindedir. Yazılar diğer taşlara göre daha silik durumdadır. Tonyukuk, Bilge Kağan’ın babası İlteriş Kağan’ın amcası Kapgan Kağan’ın ve Bilge Kağan’ın baş bilicisi yani baş veziri idi. Bu anıtı ihtiyarlık devrinde kendisi diktirmiştir ve yazılar da kendisine aittir. Taşlarda Göktürklerin Çin esaretinden nasıl kurtulduğu, kurtuluş savaşının nasıl yapıldığı ve Tonyukuk’un neler yaptığı anlatılır. Birinci yazıtta 35. ikinci yazıtta 27 satır Göktürk harfli Türkçe metin bulunmaktadır. Tonyukuk Anıtından Ben Bilge Tonyukuk’um. Çin ülkesinde doğdum. Türk milleti Çin ‘de tutsak idi. Türk milleti hanını bulmayınca Çin’den ayrıldı, han sahibi oldu. Hanını bırakıp yine Çin’e tutsak düştü. Tanrı şöyle demiş: Han verdim, hanını bırakıp tutsak düştün. Tutsak düştüğün için Tanrı öldürdü. Türk milleti öldü, bitti, yok oldu. Türk Sır milletinin yerinde boy kalmadı. “Türk, Oğuz beyleri, kavmi, işitin yukarıda gök basmasa, aşağıda yer delinmese Türk milleti ülkeni, töreni kim bozar?” Göktürk Yazıtlarının genel özelliklerini şu şekilde özetleyebiliriz: Türklerin ilk yazılı eseridir. Doğu Göktürklerin tarihine ışık tutar. Söylev türünde yazılmıştır. Oldukça gelişmiş ve işlenmiş bir dil kullanılmıştır. Türk dilinin gelişmişlik düzeyine ilişkin etraflı bilgiler edinilebilir. Hem dinî hem de din dışı konular işlenmiştir. Tarih, coğrafya ve edebiyata kaynak olacak niteliktedir. Türk tarihini, toplumun yaşam biçimini, dünyaya bakış tarzını ortaya koyar. Kitabelerde idarecilerin ve sultanların halkı aydınlatması, yaptıklarının hesabını halka vermesi söz konusudur. “Türkçe”, “Türk” gibi dil ve millet isimleri ilk kez bu yazıtlarda yer almıştır. Bir yüzleri Göktürk alfabesiyle, diğer yüzleri Çince yazılmıştır. 2. Uygur Dönemi Eserleri Göktürk Devleti’nin yıkılmasından sonra kurulan Uygur hanlıklarından kalma eserlerdir. Daha çok Buda ve Mani dininin esaslarını anlatan metinlerdir. Bunlar Turfan yöresinde yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Uygurların kâğıda kitap basma tekniğini bildikleri anlaşılmaktadır. Dönemden kalma birçok hikâyenin yanında “kökünç” denilen bir tür ilkel tiyatro eseri de vardır. Altun Yaruk( Altın Işık) : Budizm’in temel kitabı Sekiz Yükmek ( Sekiz Yığın): Budizm'in ilkeleri Irk Bitig( Fal Kitabı) : Göktürk alfabesi ile yazılmış bir fal kitabıdır. Kalyanamkara ve Papamkara Hikayesi (İyi Düşünceli Şehzade ile Kötü Düşünceli Şehzade) Uygurlar bu eserleri 14 harfli Uygur alfabesiyle yazmışlardır. Uygur Dönemine ait bir metin parçası Buda Avatamsaka atlıg sudur içinde Busulmak -sız nom oguş- ka kirmek bölükde Bulung yıngak sayu kelmiş bodısatav-lar Bulıtçılayu yığılmış toy kuvrag ara Günümüz Türkçesiyle Buda Avatamsaka adlı sutra içinde, Değişmeyen -töre faslında- giriş bölümünde, Her yandan, her köşeden gelmiş bodhisatvaların Bulut gibi toplanmış olan topluluğu cemaati arasında. 2.ORTA TÜRKÇE(XI-XV) a. Karahanlı Türkçesi b. Harezm Türkçesi olmak üzere iki bölümde incelenir. A-KARAHANLI TÜRKÇESİ Karahanlı Türkçesi, Hakaniye Türkçesi veya Hakaniye lehçesi Türk dilinin tarihinde konuşulmuş ve yazılmış olan tarihî dönemlerinden biridir. Türk dilini, eski, orta, yeni olarak üç döneme ayıran Türkologlara göre Karahanlı Türkçesi, Orta Türkçenin ilk dönemini oluşturur. Böyle düşünen Türkologlara göre 10-15. yüzyıllar arası, Orta Türkçe dönemidir. 13. yüzyıldan itibaren Türk yazı dilinin (Kuzey-) Doğu ve (Güney-) Batı olarak iki ayrı kol hâlinde geliştiğini göz önünde bulunduran diğer bir kısım Türkolog, Karahanlı Türkçesini Eski Türkçe içine alır. Bugüne ulaşan metinleri 11. ve 12. yüzyıllara ait olan Karahanlı Türkçesi, Eski Uygur Türkçesiyle çağdaştır Bu dönemin önemli eserleri şunlardır: Kutadgu Bilig Divanü Lügati’t- Türk Atebetü’l- Hakayık Divan-ı Hikmet Kitab-ı Dede Korkut KUTADGU BİLİG İlk siyasetname. Şehname vezni ile yazılmıştır. *11. yy’da (1069-1070) Yusuf Has Hacip tarafından yazılmıştır. *Karahanlı hükümdarı Tabgaç Buğra Han’a sunulmuştur. *Kutadgu Bilig ‘’saadet veren bilgi.ilim’’ anlamına gelir. *Didaktik bir eserdir. *Mesnevi şeklinde aruz vezniyle 6645 beyit olarak yazılmıştır. *Eserde 173 tane de dörtlük vardır. *Eserde,toplum hayatındaki bozuklukları düzeltecek,insanı mutlu edecek yollar bulmak;bu yolları,devrin hükümdarına öğütler halinde göstermektir. *Ahlak,dinin, önemi,devlet idaresi gibi konulara da değinilmiştir. *Eserde dört sembolik şahsiyet yer alır. *Hakaniye lehçesiyle yazılmıştır. Eserde alegorik (sembolik) bir anlatım vardır. Hükümdar Kün Toğdı : Adaleti Vezir Ay Toldı : İyi yönetimi Vezirin Oğlu Ögdilmiş : Aklı, Vezirin Kardeşi Odgurmış : Öbür dünyayı temsil eder. DİVAN-I LÜGATÜ’T TÜRK *“Türk Dilleri Sözlüğü” anlamına gelir. *Kaşgarlı Mahmut tarafından 1072-1074 tarihleri arasında yazılmıştır. *Eser bir sözlük olarak hazırlanmasına rağmen, Türk sosyolojisi, psikolojisi, edebiyatı, gelenek ve görenekleriyle ilgili bilgi veren önemli bir eserdir. *Türkçe’nin önemini anlatmak ve Araplara Türkçe'yi öğretmek amacıyla yazılmıştır. *Mensur (düzyazı) bir eserdir. * Türkçenin ilk sözlüğü kabul edilir. Kelimeleri göçebe boylar arasında gezerek bizzat kendisi derlemiştir. *(Diğer önemli sözlükler: Ali Şir Nevai, Muhakemetü’l-Lugeteyn, Şemseddin Sami, Kamus-ı Türki) * İslamiyet öncesi edebiyatın sagu, koşuk ve sav örneklerini içerir. ATABETÜ’L HAKAYIK *12.yyde ‘’Edip Ahmet Yükneki’’ tarafından kaleme alınmıştır. *Eser Sipehsalar Mehmet Bey adlı birine sunulmuştur. *Atabet’ül Hakayık ‘’hakikatler eşeği’’ anlamına gelir. *Aruz vezniyle mesnevi tarzında yazılmıştır. *Didaktik bir eserdir. *Cömertlik,doğruluk,ilim gibi konular işlenmiştir. *Eserde 46 beyit ve 101 dörtlükten meydana gelmiştir. *Dörtlükler manilerdeki gibi aaxa şeklinde kafiyelenmiştir. *Eserin dili biraz ağıdır.Arapça ve Farsça kelimelere rastlanır. *Hakaniye lehçesiyle yazılmıştır. DİVAN-I HİKMET *Hoca Ahmet Yesevî tarafından 12. yy.da yazılmıştır. *Tekke edebiyatının Türk edebiyatındaki ilk şairi Ahmet Yesevî’dir. *Yesevî’nin öğrencileri Anadolu'nun Türkleşmesini ve İslamlaşmasına büyük katkılar sağlamışlardır. *İlâhî aşkın, ibadetin, cennetin vb. konu edildiği didaktik bir eserdir. *7’li ve 12’li hece ölçüsüyle yazılmıştır. *Dörtlükler halinde yazılmıştır. Dörtlüklerin adı eserde “hikmet”tir. *Tasavvufi bir eserdir. KİTAB-I DEDE KORKUT *Destan dan halk hikayesine geçiş döneminin ürünüdür. *12 hikayeden oluşur. *Olağanüstü olaylarla gerçeğe uygun olaylar eserde iç içedir. *Türklerin eski yaşam tarzları ile ilgili ayrıntılar yanında İslam dini ile ilgili özelliklerde vardır. *Eserde geçen ‘’Dede Korkut’’meçhul bir halk ozanıdır. *Hikayelerde oğuzların çevredeki boylar ile aralarındaki savaşlar ve kendi iç mücadeleleri yer alır. *Hikayelerin konuları;aşk,yiğitlik gösterisi,karamanlık,boylar arasındaki savaştır. *15. yy’da kaleme alınmıştır. *Eserin yazarı belli değildir. *Nazım ile nesir iç içedir. *Hakaniye lehçesi kullanılmıştır. B-HAREZM TÜRKÇESİ XII. Yüzyıldan başlamak üzere XIII ve XIV. Yüzyıllarda Amuderya bölgesi merkez olmak üzere Batı Türkistan’da kurulup gelişmiş olan Türkçe’dir. Bu dönemin önemli eserlerinden bazıları şunlardır: Mukaddimetü’l- Edeb Kısasü’l- Enbiya Husrev ü Şirin Nehcü’l- Feradis 3.YENİ TÜRKÇE Batı Türkçe’si ve Kuzey- Doğu Türkçe’si olmak üzere iki grupta incelenir. DOĞU TÜRKÇESİ: Çağatay Türkçe'si KUZEY TÜRKÇESİ: Kıpçak Türkçe'si BATI TÜRKÇESİ a. Eski Anadolu Türkçe’si b. Osmanlı Türkçe’si c. Türkiye Türkçe’si (1908 Meşrutiyetinden günümüze kadar) TÜRKİYE TÜRKÇESİ Arapça ve Farsça tamlamalardan arınmış Türkçe'dir. Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi dilidir.1911’de çıkarılan Genç Kalemler Dergisi ile Türkiye Türkçe’sinin temelleri atılmıştır denebilir. TEKRAR SORULARI 1. Aşağıdakilerden hangisi, Divan-ı Lügati’t- Türk’ ün özelliklerinden biri değildir? A) B) C) D) E) İlk Türk dünya haritası bu kitaptadır. Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılmıştır. Farsça karşısında Türkçeyi savunmuştur. Türk tarih ve coğrafyasına ışık tutar. Türk örf ve adetleri, toplum yaşayışı hakkında bilgi verir. 2. Aşağıdaki bilgilerden hangisi, Divan-ı Hikmet’ in bir özelliği değildir? A) B) C) D) E) Yazarı Ahmet Yesevi’dir. Didaktik tarzda yazılmış bir eserdir. Hikmet denilen türün örnekleri vardır. İslam’ın mezheplere ayrılmasını işlemektedir. Dini içerikli bir yapıttır. İslamiyet’ ten sonraki eserlerin içinde Türkçe için en önemli olanıdır denebilir. Türkçenin Arapçadan üstün olduğunu kanıtlamak için oluşturulmuştur. 7500 Türkçe sözcüğün anlamlarının derli toplu bulunduğu ilk sözlüğümüzdür. Manzum şekilde yazılmıştır. 3.Bu parçada sözü edilen eser, aşağıdakilerden hangisidir? A) Kutadgu Bilig B) Divanü Lügat’it-Türk C) Atabet’ül-Hakayık D) Muhakemet’ül-Lügateyn E) Şehname Yapıt dört esas üzerine düzenlenmiştir. Bunlar doğru kanun, saadet, akıl, yaşamın sonu. Bu dört temel de Kün Togdu, Ay Toldı, Ögdülmüş ve Odgurmuş tarafından temsil edilmektedir. Yapıtta devletin nasıl iyi oluşturulacağı ve yönetileceği üzerine geniş bilgiler yer almaktadır. 4.Bu parçada sözü edilen eser, aşağıdakilerden hangisidir? A) Siyasetname B) Dede Korkut Kitabı C) Divanü Lügat’it-Türk D) Kutadgu Bilig E) Divan-ı Hikmet Türklerin İslamiyet’i kabulünden önceki döneme ait edebiyat bilgilerine kaynaklık yapmıştır. Sözcüklerin Türk boylarındaki değişik söylenişlerini belirtmiş, bu sırada o Türk boylarının yaşam biçimleri ve yaşadıkları coğrafya hakkında da bilgiler vermiştir. Türk dilinin ilk dilbilgisi kitabı sayılır. 5.Bu parçada tanıtılan eser, aşağıdakilerden hangisidir? A) Kutadgu Bilig B) Divanü Lügat’it-Türk C) Atabet’ül-Hakayık D) Muhakemet’ül-Lügateyn E) Divan-ı Hikmet Eser Halk edebiyatı unsurlarını taşır. Dörtlükler halinde yazılmıştır. Şiirlerde tamamen dinitasavvufi konular işlenmiştir. Ahmet Yesevi tarafından 12. yüzyılda yazılan eser, Orta Asya Türklerine İs- lamiyeti ve tasavvufun inceliklerini öğretmek amacıyla söylendiği için daha çok didaktik nitelik taşır. 6.Bu parçada tanıtılan eser, aşağıdakilerden hangisidir? A) Divanü Lügat’it Türk B) Kutadgu Bilig C) Atabet’ül-Hakayık D) Divan-ı Hikmet E)Muhakemet’ül-Lügateyn 4.HAFTA SESLER VE ÖZELLİKLERİ Ses ve Alfabe Ses :Akciğerlerden gelen havanın ses yolunda oluşturduğu titreşime ses denir. Ses, dilin işlevli en küçük birimidir. Harf ise sesin yazıdaki karşılığıdır. Alfabe :Bir dildeki harflerin belirli bir sıraya dizilmiş bütününe alfabe denir. Türklerin Kullandığı Başlıca Alfabeler 1- GÖKTÜRK ALFABESİ Türkçe'nin yazıldığı il alfabe, bugünkü bilgilere göre Batı'da "runik" diye tanınan Göktürk alfabesidir. Bu alfabenin eski Türk damgalarından doğduğu, dolayısıyla Türkler tarafından icat edildiği kabul edilmektedir. Türkler arasında VII-IX. yüzyılla arasında yaygın olarak kullanılmıştır. Bu yazıya Batı'da runik denmesinin sebebi harflerinin eski İskandinav yazıtlarında kullanılmış ve runik alfabe diye adlandırılan yazınız harflerine benzemesidir. Bu alfabe Danimarkalı William Thomsen tarafından çözülmüştür. Göktürk alfabesiyle yazılan 732 yılında yazılan Kültigin abidesi Türk edebiyatının yazılı ilk eseri sayılmaktadır. 38 harften oluşan alfabenin 4'ü sesli, 26'sı sessiz, 8'i ise bitişken harftir. İçinde yuvarlak ünlü (o, ö, u, ü) bulunan sözleri doğru okuyabilmek için o sözleri önceden bilmek ve kestirmek gerekir. Sağdan sola ve yukarıdan aşağıya doğru yazılır. Harfler birbiriyle bitişmez; taş ve eşya üzerine kazınmaya elverişlidir. 2- UYGUR ALFABESİ Türkler'in Göktürk alfabesinden sonra ve Arap alfabesinden önce kullanmış oldukları yazı sistemleri içinde en önemli alfabedir. VIII. yüzyıldan XVIII. yüzyıla kadar Doğu Türkistan'dan İstanbul'a kadar geniş bir alanda kullanılmıştır. Bu alfabe Ârâmî kökenli Soğd alfabesinden çıkmıştır. Genellikle Uygur yazısı olarak bilinen bu yazınız diğer Türkler'ce de kullanılmış olması mümkündür. Uygur alfabesi Türkçe^nin yazımı için elverişli olmadığı halde 1000 yıl gibi uzun bir süre kullanılmıştır. Uygur alfabesiyle yazılmış eserlerin çoğunu Budizm, Maniheizm ve Hristiyanlık'a ait metinler meydana getirir. Bu alfabe Türkler İslâmiyet'i kabul ettikten sonra da kullanılmıştır. Kutadgu Bilig denilen eserin üç nüshasından biri Uygur harfleriyle yazılmıştır. 18 harften oluşan alfabenin 4'ü sesli 14'ü sessiz harftir. Arap alfabesinde olduğu gibi harfler başta, ortada ve sonda farklı biçimde yazılmaktadır. 3- ARAP ALFABESİ Tarih boyunca Türk diline uygulanan yazılar arasında en uzun sürelisi, aynı zamanda en yaygın olanı ve muhtemelen Türkler'in İslâm'a girmeye başladıkları IX. yüzyıldan itibaren kullanılmıştır. Hâlâ bu alfabeyi kullanan Türk halkları vardır. Türkçe'yi Arap harfleriyle ilk defa yazanlar Karahanlılar olmuştur. Mevcut bilgilere göre bu alfabeyle yazılan ilk metin Divanü Lûgati't-Türk adlı eserdeki yazılardır. 4- LATİN ALFABESİ 1928'de Atatürk'ün yaptığı harf inkılâbıyla Türkiye Türkçesi'nin yazımında kullanılan en son alfabe Latin alfabesidir. Bu alfabe bugün Türkiye'den başka Kıbrıs ve Yugoslavya'daki Türkler'ce de kullanılmaktadır. 29 harften oluşan bu alfabenin 21'i sessiz, 8'i sesli harftir. Soldan sağa doğru yazılır. Harfler birbiriyle bitiştirilerek de bitiştirilmeyerek de yazılabilir. Bu alfabede yer alan harfler asıl Latin alfabesinden farklıdır. Asıl Latin alfabesindeki "q/Q", "x/X" ve "w/W" harfleri yoktur. Buna karşılık ı, ö, ü, ğ, ç ve ş harfleri vardır. 5- KİRİL (SLAV) ALFABESİ Osmanlıca ve Türkiye dışındaki Türk dil ve lehçelerinin yazımında Arap alfabesinden sonra en geniş ölçüde kullanılan alfabedir. XVIII. yüzyıl başlarında Hristiyanlık'ı yaymak için Çuvaşlar'a giden Ruslar bu dili kendi harfleriyle (Kiril) yazdılar. Eski Sovyetler Birliği idaresindeki Türkler'ce 1937-1940 yılları arasında Stalin rejimi tarafından bu alfabe kabul ettirilmiş ve her Türk boyu için farklı alfabeler yapılmıştır. Bunun sonucunda Türkler arasında 20 ayrı Kiril alfabesi kullanılmıştır. Bugün de bu alfabeyi kullanmaya devam etmektedirler. Ancak Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra alfabe değiştirme eğilimleri kuvvetlenmiştir. Ayrıca Türk Cumhuriyetleri arasında kültür alışverişini daha sağlıklı yapmak için ortak alfabe çalışmaları devam etmektedir. ALFABENİN BULUNUŞU İlk yazı örnekleri resim yazısıdır.Resim yazısından harf yazısına geçiş birkaç bin sene sürmüştür. Resim yazısından alfabeye gelene kadar yazı şu aşamalardan geçmiştir: Resim yazısı Düşünce yazısı Hece Yazısı Harf Yazısı Resim yazısı En eski yazı biçimidir.Resim,şekil veya desen bir nesneyi belirtir. İlk kez Mezopotamya’da Sümerliler tarafından icat edilmiştir.Daha sonra Mısır’da kullanılmıştır. Düşünce yazısı Resim ile anlatılamayan düşünceleri yazı ile anlatma ihtiyacından doğmuştur.Somut nesneler Ve soyut düşünceler belirli işaretlerle anlatılır.Her düşünce ve nesne için ayrı bir ideogram (şekil,figür,desen) kullanılır. İki alanda gelişmiş. 1.Sümer çivi yazısı 2.Mısır hiyeroglif yazısı Günümüzde Çince düşünce yazısı olarak kabul edilebilir. Hece Yazısı Her bir hece için ses gruplarını karşılayan semboller kullanılır. Hece yazısı, düşünce yazısından harf yazısına geçişi oluşturur. Mezopotamya yazısı ile ileri Mısır hiyeroglif yazısı zamanla basitleşerek hece yazısına döner. Günümüzde Japon Kana ve Hint Davanagari yazısı hece yazısına örnek gösterilebilir. Harf Yazısı Yazı alanında hece yazısından sonraki dönemdir. Heceden harfe geçiş yapılır. Alfabe yazısı heceleri karşılayan işaretlerin tek tek sesi gösteren işaretlere dönüştürülmesiyle ortaya çıkar.Yazıda sesleri harf biçiminde kullananların Fenikeliler olduğu bilinmektedir. 5.HAFTA TÜRKÇENİN SES ÖZELLİKLERİ Türk alfabesindeki harfler, gösterdikleri seslerin ağızdan çıkışına göre "ünlü" (sesli) ,"ünsüz" (sessiz) diye ikiye ayrılır. ÜNLÜ HARFLER 1.Türkçede 8 ünlü harf vardır: "a, e, ı, i, o, ö, u, ü" Bunlar ağızdan çıkış durumlarına göre, a) Kalın-ince ünlü: Ünlü,dil ağızda geriye doğru çekilerek çıkmışsa kalın ünlü adını alır.Bunlar "a, ı, o, u" ünlüleridir. Ünlü, dil ağızda öne doğru bir durum alarak çıkmışsa ince ünlü adını alır. Bunlar "e, i, ö, ü" ünlüleridir. b) Düz-yuvarlak ünlü: Ünlü,ağızdan çıkarken dudaklar düz durumdaysa düz ünlü adını alır. Bunlar "a, e, ı, i" ünlüleridir. Ünlü, ağızdan çıkarken yuvarlak bir durum alıyorsa yuvarlak ünlü adını alır. Bunlar "o, ö,u, ü" ünlüleridir. c) Geniş-dar ünlü: Ünlü,ağızdan çıkarken çene açıksa ünlüler geniş ünlü adını alır. Bunlar "a, e, o, ö" ünlüleridir. Ünlü ağızdan çıkarken çene daha az açılıyorsa ünlüler dar ünlü diye adlandırılır. Bunlar "ı, i, u, ü" ünlüleridir. Türkçeyi diğer dillerden ayıran özelliklerin başında ses uyumları gelir. Türkçede dört çeşit ses uyumu vardır: 1- BÜYÜK ÜNLÜ UYUMU (Kalınlık-incelik, artlık-önlük uyumu) Sözcükteki tüm ünlülerin kalınlık ve incelik bakımından gösterdiği uyumdur. * Bir sözcüğün ilk ünlüsü kalınsa öteki ünlüleri kalın, ilk ünlüsü ince ise sonrakiler de ince olur. Anlayışınızdan, soyunuz; sevgisiyle, güzelliğinizden. * Büyük ünlü uyumu yalnızca Türkçe sözcükler için geçerlidir. Kimi kuraldışı durumları da vardır. anne (ana) , kardeş (karındaş), elma (alma), helva (halva) ... sözcükleri Türkçedir. Bu durum, bu sözcüklerin incelmesinden kaynaklanır. * Tek heceli sözcüklerde bu uyum aranmaz. (tok,gel,bak ...) * Yabancı sözcükler bu uyuma uymaz. çiroz, telefon,edebiyat,sosyoloji,televizyon,aferin ,meydan,kıyafet ... *Bileşik sözcüklerde çoğunlukla bu uyum aranmaz. yapıvermek, gecekondu, ilkokul,açıkgöz,külbastı ... Eklerde Büyük Ünlü Uyumu Ekler eklendikleri sözcüklerin ünlülerine göre uyum sağlar. Eklerin inceliği ve kalınlığı köke göre değişir,incelir,kalınlaşır. Örn: defter-ler, kapı-lar, sıra-lar NOT: 2- * Türkçe olmayan sözcüklere gelen ekler, son ünlüye göre uyum gösterirler. Örn: Kalem-ler, cüzdan-lar,kitap-lık,kalem-lik ... * Kimi ekler,büyük ünlü uyumuna uymaz. -yor : isti-yor (iste-yor değil) Ulama eki alır. oturu-yor, arı-yor ... -leyin: sabah-leyin (sabah-layın değil) -ki: akşam-ki (akşam-kı değil) bazı sözcüklerde yuvarlaklaşır dünkü,öbürkü -gil: Hasangil (Hasan-gıl değil) -ken: uyurken (uyur-kan değil) -ımtrak: yeşilimtrak yeşil-ımtrak değil) Bu ekin yalnız i ünlüleri değişir. Mor-umtrak -deş: kardeş (kar-daş değil) 2- KÜÇÜK ÜNLÜ UYUMU (Düzlük-yuvarlaklık uyumu) Ünsüzlerin düzlük-yuvarlaklık,darlık-genişlik bakımından uyumudur. * Düz ünlülerden sonra düz ünlüler gelir. kapıcı,pencere,sıralamak * Yuvarlak ünsüzlerden sonra düz-geniş,dar-yuvarlak gelir. övünç,borazan,çopur * Türkçede o,ö sesleri sadece ilk hecelerde bulunur. * -yor eki,uyumu bozar,-yor' dan sonra gelen ekler bu eke uyar. duru-yor-du ,ötü-yor-du, geli-yor-du 3- ÜNSÜZ UYUMU Türkçe kelimelerde tonlu (sedalı) ünsüzler (b, c, d, g, ğ, j, l, m, n, r, v, y, z) tonlu ünsüzlerle; tonsuz (sedasız) ünsüzler (ç, f, h, k, p, s, ş, t) tonsuz ünsüzlerle yan yana gelebilir. Buna ünsüz uyumu veya ünsüz benzeşmesi denir. Örnek: aş-çı, at-kı, iş-çi, taş-tan, Türk-çe. 4- ÜNLÜ - ÜNSÜZ UYUMU 1- Türkçe kelimelerde kalın ünsüzlerinin kalın ünlülerle (a, ı, o, u); ince ünsüzlerinin ince ünlülerle (e, i, ö, ü) aynı hecede bulunmasından ortaya çıkan bir uyumdur. Yani, a, ı, o, u ünlüleri g, k, ĺ ünsüzleriyle; e, i, ö, ü ünlüleri ġ, k, l ünsüzleriyle aynı hecede bulunmazlar. Bozgun, kuzgun, kapı, kırağı, tatlı; görüntü, gezi, güneşlik kelimelerinin söylenişine dikkat edilirse g, ğ, k, l seslerinin buradaki örneklerde aynı sesler olmadığı sezilebilir. 2- Türkçede o, ö ünlüleri (-yor eki dışında) sadece ilk hecede bulunur. İlk hece dışında o, ö sesleri olan kelimeler yabancı asıllıdır: balkon,biyografi, fizyoloji, konsol, konsültasyon, monitör, otomobil, profesör, traktör. 3- Türkçede uzun ünlü yoktur. İçinde uzun ünlü bulunan kelimeler yabancı asıllıdır: câhil, mâvi, millî, nâhoş, perîşân,şair, târîh, vazîfe. Bazı ses olaylarıyla ortaya çıkan â < ağa, âbi < ağabey, pekî < pek iyi, ile vârolmak, yârın kelimeleri istisnadır. 4- İnce a ve ince l sesleri yoktur: harften, hakikate, saati, sıhhatli, şefkâtini; alkollü, hâlâ, hayâl, normalde, plân. Örneklere dikkat edilirse kelimelere getirilen eklerin ünlü uyumuna uymadığı görülür. 5- Arapçadaki ayın ve hemze sesleri, Türkçede olmadığı için bunlar söylenmez, düşürülür. Bu seslerden önce ünlü olması durumunda ünlü, uzun okunur: bāzen, mānā, mēmur, şāir,tēsir, yâni. Arapçadan alınan kelimelerdeki ayın ve hemze kesme işaretiyle gösterilir. Ancak anlam karışıklığı olmayacak kelimelerde bunların kesmeyle yazılmasından -son zamanlarda- vazgeçilmiştir: sanat, manâ, mebûs, memûr, neşe, tesîr, tesîs > sanat, mana, mebus, memur, neşe, tesir, tesis. 6- Dilimizde iki ünlü yan yana gelmediği için ünlüyle biten kelimeler, ünlüyle başlayan ekler aldığı zaman araya y koruyucu ünsüzü girer: iki - y - e, soru - y - u, bekle - y - en, söyle - y ecek. Yan yana iki ünlünün bulunduğu kelimeler alınmadır: aile, ait, fail, fiil, muamele, şair, şiir, reis vb. gibi. 7- Türkçe bir hecede ancak bir ünlü bulunur. Aynı hecede iki ünlünün bulunduğu kelimeler alınmadır: kau-çuk, kua-för, koo-peratif, sua-re. 8- Kelime kökünde ikiz ünsüz (şedde) yan yana bulunmaz: dikkat, himmet, şedde, bakkal, dükkan, millet, teşekkür. Anne (<ana), belli, bellemek, elli (<elig) kelimeleri istisnadır. 9- Kelime kökünde ikiden fazla ünsüz yan yana gelmez: Elektrik, kontrol, quartz, sfenks, strateji, thyssen...gibi kelimeler batı kaynaklı dillerden alınmadır. Türkçe, sertlik gibi örneklerde yan yana gelen üç ünsüzden ikisinin kelime köküne, üçüncüsünün eke ait olduğuna dikkat ediniz. 10- Türkçe heceler ve kelimeler iki ünsüzle başlamaz: blok, bravo, grup, klâsik, kral, kontrat, spor, stop, stres, plâj, program, tren,...gibi kelimeler, başka dillerden alınmadır. Ağızlarda bu iki ünsüz arasında bir ünlü türetilir: kıral, sipor, tiren,... 11- Türkçede kelime başında c, ğ, l, m, n, ñ, r, z sesleri bulunmaz. Çocuk dili kelimeleriyle (cici, mama, meme, ninni,...) nine ve ne ile ne�denyapılan kelimeler (nasıl (<ne asıl), ne, neden, nere, nereden, nereye, nice, niçin, nine, nitelik kelimeleri istisna oluşturur. Alınma kelimelere örnekler: cam, can, cehennem, lâf, limonata, lira, makine, marul, metal, naylon, nohut, numara, reçel,romantik, rol, vakum, vaziyet, vazo, zaman, zarar, zor, zeytin. 12- Türkçe kelimelerin sonunda b, c, d, g ünsüzleri bulunmaz. Alıntı kelimelerdeki bu sesler sert karşılıkları olan p, ç, t, k ünsüzlerine çevrilir: Ahenk (< âheng), fert (< ferd), ihraç (< ihrâc), kitap (< kitâb), kalp (<kalb), levent (< levend). Kelimenin ünlüyle başlayan bir ek alması hâlinde sert ünsüzler yumuşayarak eski şekline döner: ihtiyâc > ihtiyaç > ihtiyacı; mektûb > mektup > mektuba, reng > renk > rengi gibi. Ad, sac, od, öd gibi kelimeler istisnadır. 13- Türkçede f, h, j, v sesleri bulunmaz: Fal, film, fizik,filiz,; hakikat, hamur, havlu, jeton, jüri, pijama, plâj; vicdan, vida gibi kelimeler alınmadır. Yabancı dillerden alınan kelimelerde görülen j sesi halk ağzında c olarak söylenir. Türkçe kelimelerdeki v sesi, ya bden, ya g/ğdan değişmiştir ya da vur- örneğinde olduğu gibi türemiştir: öfke (<öbke), yufka (< yubka);dahi (< takı), han (< kan), hatun (< katun), hani (< kanı); ev (< eb), var- (< bar-), ver- (< bir) döv- (< döğ-) vur- (<ur-), ev (< eb). 14- Hece ve kelime sonunda, aşağıdaki ünsüz çiftleri dışında ünsüz grupları bulunmaz: -lç, -lk, -lp, -lt: ölç; ilk, kalk; alp, kulp; alt, bunalt, salt. -nç, -nk, -nt: dinç, genç, gülünç, sevinç; denk; ant, kunt. -rç, -rk, -rp, -rs, -rt: sürç, burç; bark, görk, Türk; sarp, serp; sars, pars, ters;art, kart, kurt, ört, yırt, yurt,yoğurt. -st: ast, üst. Aşk,arş, çift, disk, felç, film, fötr, harf, lüks, misk, modernizm, popülizm, risk, şevk, tolerans gibi kelimeler, Türkçenin bu ses özelliğine uymayan alınma kelimelerdir. Arapçadan ve batı dillerinden alınan kelimelerden bu ses özelliğine uymayanlar, araya bir ünlü getirilmek suretiyle Türkçeye uydurulmuştur. Bunlara ünlüyle başlayan bir ek veya kelime gelirse türetilen ünlüler düşer: akıl (< akl) - aklı, fikir (<fikr) - fikre, ömür (<ömr) - ömrü, seyir (<seyr) - seyret-, şükür (< şükr) - şükretmek; film (< film), lüküs (< lüks), moderin (< modern). 15- I ünlüsü Türkçeye özgüdür. Batı dillerinin pek çoğunda, Arapçada ve Farsçada ı yoktur: Çıkış, ılık, sıcak, yıldırım, yıldız gibi kelimeler Türkçedir. 16- Tabiat taklidi kelimeler için ses özellikleri açısından herhangi bir sınırlama yoktur. Bunlar hangi sesle başlarsa başlasın, içinde hangi ses bulunursa bulunsun Türkçe kabul edilir: dank, fıs fıs, fingirti, fiskos, fokurtu, hışırtı, hoppala, horultu, lak lak, lıkır lıkır, melemek, miyavlamak, oh, öf, püf, püfür püfür, rap rap, şırıl şırıl, vıdı vıdı, vızır vızır, zırıl zırıl, zonklamak. 17- Çocuk dili kelimelerinde de ses özellikleri aranmaz: baba, bibi, cici, dede, lala, kaka, nene, mama, meme,... Türkçeye, diğer dillerden giren kelimelerin pek çoğu bu ses özelliklerinden birine veya birkaçına uymaz. Dolayısıyla Türkçenin ses özelliklerini bilenler, sözlüğe bakmadan kelimenin Türkçe olup olmadığını (tesadüfen uyanlar dışında) kolaylıkla anlayabilirler. Aşağıdaki kelimeler, karşılarında sıralanan sebeplerden dolayı Türkçe değildir: Vilâyet : 1. Ünlü uyumu yok. 2. â uzun ünlüsü var. 3. v sesi var. Monitör : 1. Başta m sesi var. 2. Ünlü uyumu yok. 3. İlk heceden sonra ö sesi gelmiştir. Heyecân: 1. h sesi var. 2. Ünlü uyumu yok. 3. Uzun ünlü var. Mürâcaat : 1. Ünlü uyumu yok. 2. Başta m sesi var. 3. İki ünlü yan yana gelmiştir. 4. Uzun ünlü var. 3- Teşekkür : 1. Düzlük - yuvarlaklık uyumu yok. 2. İkiz ünsüz var. SES OLAYLARI 1. Ses türemeleri Ünlü türemesi ve ünsüz türemesi şeklinde görülür: a) Ünlü türemesi Genellikle, alınma kelimelerde görülen bu ses olayına Türkçe kelimelerde de rastlamak mümkündür. Ünlü türemesi kelimenin başında, ortasında veya sonunda olabilir: station > istasyon, scala > iskele, limon > ilimon, Recep>İrecep; tren > tiren, kral > kıral, spor > sipor; akl > akıl, ömr > ömür; bircik > biricik, giderkene. b) Ünsüz türemesi İki şekilde görülür. Birincisinde, ünlüyle biten kelimeye ünlüyle başlayan bir ek getirileceği zaman bu iki ünlü arasında yardımcı bir ünsüz ( y, n)tü*rer: bilgi-y-e, Aliy-i, sevdi – y – di, soru – y - u; bu-n-u, şu-n-u, evi-n-e. İkincisi, -daha çok ağızlarda- ünlüyle başlayan kelimelerin başında y, h ünsüzlerinin türemesi şeklinde görülür: avlu>havlu, ayva>hayva, elbet>helbet, ücra>hücra, örümcek>hörümcek; ıldız>yıldız, ırak>yırak, inmek>yinmek. 2. Ünsüz ikizleşmesi Kelime içinde bir ünsüzün iki defa söylenerek ikizleşmesi olayıdır. Daha çok ağızlarda görülür:yeddi, sekkiz, dokkuz, eşşek; bilemedim> bilemmedim, sakız>sakkız; anne (<ana), elli (50) (<elig). Ünsüz ikizleşmesi, ünsüz türemesinin özel bir türü olarak da değerlendirilebilir. 3. Ses düşmeleri Kelimedeki bir veya birkaç sesin, dilin ses özelliklerinden kaynaklanan sebeplerle düşmesi olayıdır. Kaybolan sesin kelimedeki yerine göre ve kaybolma şekline göre aşağıdaki şekillerde incelenirler: a) Ön Ses Düşmesi ısı+cak > sıcak. b) Orta hece ünlüsünün düşmesi Orta hecenin vurgusuz olması sebebiyle, özellikle ğ, r, y, z zayıf ünsüzlerinin yanındaki ünlünün düşmesi olayıdır: ağızı > ağzı, boyunum> boynum, buradan > burdan, buyuruk > buyruk, dirilik > dirlik, gazete > gazte, kıvırım > kıvrım, oğulu > oğlu, satılık > satlık, yalınız > yalnız, yanılış > yanlış. c) Ünsüz düşmesi Seslerin birleşmesi sırasında söyleyiş güçlüğü veya zayıf sesler (g, h, n, l, r, y, z) sebebiyle bir ünsüzün düşmesi olayıdır: küçük+çük > küçücük, ufak+rak > ufarak; kağan > kaan, soğan > soan, soğuk > souk, uğur > uur; yapurgak > yaprak; çift > çif, bir daha> bi daha, geliyor > geliyo. ç) Hece düşmesi Peş peşe gelen ve sesleri birbirine benzeyen hecelerden birinin düşmesidir: alıyor (<ala yorır), başlayım (<başlayayım), budur (<bu durur), pazartesi (<pazar ertesi), söyleyim (<söyleyeyim). d) Tekleşme Genellikle alınma kelimelerdeki aynı cinsten ve yan yana bulunan iki ünsüzden birinin dilin ses özelliğine uyarak düşmesidir:Edebiyyat > edebiyat, hammâl > hamal, kemmiyyet > kemiyet, medeniyyet >medeniyet. e) Ünlü birleşmesi İlki ünlüyle biten, ikincisi ünlüyle başlayan ve her zaman birlikte kullanılan birleşik kelimelerde, peş peşe gelen ünlülerin kaynaşarak bir ünlü hâline gelmesiyle ortaya çıkan ses olayıdır: bulamaç (<bulama+aş), cumartesi (<cuma+ertesi), Delorman (<Deli orman), kahvaltı (<kahve+altı), nasıl (<ne+asıl) niçin (<ne+için). f) Hece kaynaşması ğ, h, y zayıf ünsüzleri bazen iki ünlü arasında eriyerek kaybolur, kalan iki ünlü kaynaşarak tek ünlü olur. Dolayısıyla bir hece eksilmiş olur: âb (< ağabey), ayol (< ay oğul), eczâne (< eczâhâne), eyvallah (< eyi vallah), pastane (< pastahâne), peki (< pek iyi). 4. Yer değiştirme (göçüşme) Kelimedeki iki ünsüzün yer değiştirmesi şeklinde ortaya çıkan ve ağızlarda çok görülen bir ses olayıdır: gibi-bigi, cereyan-ceyran, çömlek-çölmek, ekşi-eşki, gömlekgölmek, ileri-ireli, kibrit-kirbit, kirpi-kipri, kirpik-kiprik, köprü-körpü, lânet-nalet, memleket-melmeket, Meryem-Meyrem, ödünç-öndüç, öğrenmek-örğenmek, sarımsaksamırsak, toprak-torpak, yalvarmak-yavralmak, yüksek-yüsgek. Bu örneklerde birinci şekiller doğru, ikinciler yanlıştır. 5. Benzeşme (asimilasyon) Kelime içinde bir araya gelen seslerden birinin diğer sesi kendisine benzetmesi demek olan benzeşme, Türkçede çok görülen ses olaylarından biridir. Benzeşme, yan yana gelen sesler arasında olabileceği gibi uzakta olan sesler arasında da mümkündür. Türkçenin ses kurallarının çoğu, benzeşmeyle yakından ilgilidir. Bunlardan en önemlileri ses uyumlarıdır. (Ses uyumları konusu yukarıda anlatıldığı için burada tekrar edilmeyecektir.) Benzeşme, çeşitli şekillerde görülür: a) İlerleyici benzeşme Önceki ünsüzün, sonraki ünsüzü kendine benzettiği benzeşmedir: anlamak > annamak, bunlar> bunnar, karanlık > karannık, nişanlı > nişannı, samanlık > samannık, yazsınlar > yazsınnar. b) Gerileyici benzeşme Sonraki ünsüzün, önceki ünsüzü kendine benzetmesi olayıdır:birlikte > billikte, gözsüz > gössüz, kalmazsa > kalmassa, tarla > talla, terli > telli, türlü> tüllü. c) Oluşum noktası benzeşmesi Kelime içinde yan yana bulunan ünsüzlerden birinin diğerini kendi oluşum noktasına çekmesi olayıdır: Anbar, onbaşı, çarşanba, penbe, perşenbe kelimelerindeki b dudak ünsüzü yanındaki n’yi kendi oluşum noktasındaki bir diğer dudak ünsüzü olan m’ye çevirerek kelimelerin ambar, ombaşı, çarşamba, pembe, perşembe şekline dönüşmesine sebep olmuştur. 6. Ses değişmeleri Bir sesin başka bir sese dönmesiyle ilgili ses olayları aşağıda sıralanmıştır: a) Orta hece ünlüsünün değişmesi Orta hecenin vurgusuzluğu ve y sesinin zayıflığı sebebiyle orta hecedeki geniş ünlünün daralması olayıdır: başlıyor (<başla-yor), diyor(<de-yor), gülmüyor (<gülmeyor), yiyor(<ye-yor). b) Sedalılaşma (yumuşama) Kelime sonunda iki ünlü arasında kalan p, ç, t, k sedasız seslerinin sedalılaşarak b, c, d ve g’ye dönmesidir: çorap+ı > çorabı, genç+i > genci, kanat+ı > kanadı, konak+a > konağa. Tek heceli kelimelerin çoğunda ve sedalılaşma olduğunda anlamı değişecek kelimelerde yumuşama olmaz: atı, haçı, saça, suçu, otu. c) Aykırılaşma Birbirine benzeyen veya aynı olan iki ünsüzden birinin başkalaşmasıdır: ahçı (<aşçı)*; aktar (<attâr), muşamba (<muşamma).Türkçede ikiz ünlü (şedde) bulunmadığı için alınma kelimelerdeki ikiz ünlüden biri değişmiştir. Bunların dışında da ses değişiklikleri vardır: inmek - enmek, demek –dimek, yemek yimek (e - i); börek - bürek, büyük – böyük, güzel - gözel (ö - ü); kuş - guş, koyun goyun (k - g) parmak - barmak, pastırma - basdırma (p - b); ben - men, binmek minmek, boncuk - muncuk (b - m); ögmek - öğmek - övmek, dögmek - döğmek dövmek, (g-v); kogmak-koğmak-kovmak (ğ-v); tag>dağ. 6.HAFTA KELİME YAPIMI VE ÇEKİMİ EK NEDİR? Kelimelerle cümleler kurmak, onlara cümle içinde görev yüklemek ve kelimelerden yeni kelimeler türetmek amacıyla onlara eklenen seslere/hecelere ek denir. Kelimelere cümlede görev yüklenirken ve onlardan yeni kelimeler türetilirken öncelik yapım eklerinindir. Yapım eklerinin üzerine çekim ekleri gelir. Ama bir iki ek haricinde çekim ekinin üzerine yapım eki getirilemez. ÇEKİM VE YAPIM EKLERİ ÇEKİM EKLERİ Kelimelerin çekimlenerek değişik yerlerde ve görevlerde kullanılmasını sağlayan eklere çekim eki denir. Çekim ekleri, kelimelerin diğer kelimelerle bağ kurmasını, kelimelerin cümlede görev almasını, hâlini, sayısını, zamanını, şahsını belirtir. Kısaca çekim ekleri kelimelerin cümle içerisinde kullanılmasını sağlar.Kök veya gövde hâlindeki kelimeler ancak çekim eklerini alarak diğer kelimelere bağlanır, zaman ve şahıs anlamı kazanır. A) İSİM ÇEKİM EKLERİ: 1) Çokluk Eki: İsimlerin sayı bakımından çokluğunu bildirirler. Örnek: elmalar,çocuklar ,öğrenciler. 2)Hal Ekleri:- i,-e,-den,-de ekleridir. Örnekler: Kitabı ver (belirtme hali) Yola bak (Yönelme hali) Evden geliyorum (Çıkma hali) Sende kaldı (Bulunma hali) Sıradan insanlarla işim olmaz.(Sıfat yapmıştır ve bu yüzden yapım eki olmuştur) Bunlar gözde çocuklardır.(Sıfat yapmıştır ve bu yüzden yapım eki olmuştur) Sudan sebeplerle yanıma gelme (Sıfat yapmıştır ve bu yüzden yapım eki olmuştur) 3)İyelik ekleri: Eklendiği isimlerin kime ait olduğunu ifade eder. Örnek: Kitabım,kitabın, kitabı, kitabımız, kitabınız, kitapları iyelik eklerini, ismin başına benim, onun, bizim, sizin, onların zamirlerini getirerek bulabiliriz. 4) İlgi ekleri (Tamlama Ekleri): “ın, in, un, ün” biçimindedir.Belirtili isim tamlaması kurar. Örnek: kapı-n-ın kol-u , müdür-ün oda-sı 5)Eşitlik Eki: “-ca,-ce” biçimindedir. Örnek: Sence bu doğru mu? Çocukça davranma 6)Ek eylem Ekleri: İsim soylu sözcükler yüklem yapma göreviyle kullanılan eklerdir. Örnek: iyi-y-im, iyi-sin, iyi-dir, iyi-y-iz, iyi-siniz, iyi-dirler B)FİİL ÇEKİM EKLERİ 1)Zaman ekleri (Bildirme Kipleri): Fiillerde hareketin yapıldığı zamanı bildirir. Örnek: gel-miş (Duyulan geçmiş zaman) oku-du (görülen geçmiş zaman) gid-i-yor (şimdiki zaman) yat-acak (Gelecek geçmiş zaman) Şimdi gelir (Geniş geçmiş zaman) 2)Dilek kipleri: Fiillerde dilek, şart, istek, gereklilik… gibi anlamları karşılayabilmek için getirilen kip ekleridir. Örnek: Gider-se-m gelmem (Dilek-şart kipi) Biraz daha oturayım (istek kipi) Ders çalışalım (istek eki) Artık git-meli-y-im (Gereklilik kipi) Bunları da oku-sun (Emir eki) Dışarı çıkın (Emir eki) 3)Şahıs Ekleri: Fiildeki eylemi gerçekleştiren şahsı belirtmek için getirilen eklerdir. Fiillerde kip eklerinden sonra gelirler. Örnek: Geliyor-um, çalışmalı-sın, yaptı- okusak-k , üzülür-üz koşacak-sınız yürüdü-ler 4. “Mi” Soru Eki Fiillerden sonra gelerek cümleye soru anlamı katan bir ektir.Kendisinden önce gelen sözcükten ayrı,kendisinden sonra gelen eklerle bitişik yazılır. yapıyor musun (doğru) yapıyrmusun(yanlış) 5.Ek Fiil Eki Fiillerde ikinci kip olarak kullanılır.Eklendiği fiili birleşik zamanlı yapar. -mış, -dı,-se geliyor-muş geliyor- du geliyor-sa YAPIM EKLERİ: İsim ya da fiil kök veya gövdelerine gelerek onlardan başka isim ya da fiil türeten eklerdir. Yapım ekleri eklendiği sözcüğün anlamını da türünü de değiştirir. Her zaman çekim eklerinden önce gelir. Yapım eki almış bir sözcüğe türemiş sözcük ya da gövde denir.Eğer sözcük yapım eki almışsa basit yapılıdır sözcük çekim eki olsa da basittir 1)İsimden İsim Yapım Ekleri: İsim kök veya gövdelerine eklenerek, yeni bir isim gövdesi oluşturan eklerdir. Lık: kömür-lük, göz-lük , kulak-lık … lı: Şehir-li , para-lı , ağaç-lı , baş-lı … sız: su-suz, para-sız, ev-siz, cü: göz-cü, sanat-çı, yol-cu, simit-çi, ce: Türk-çe İngiliz-ce daş:Çağ-daş, arka-daş, yol-daş üncü: üç-üncü beş-inci msı: acı-msı ekşi-msi cil: et-cil ben-cil insan-cıl şın: sarı-şın sal: kum-sal kadın-sal ıt: yaş-ıt cağız: kız-cağız çocuk-cağız cık: az-ı-cık küçük-cük tı: horul-tı cıvıl-tı 2)İsimden Fiil Yapan Ekler: İsim köklerine veya gövdelerine gelerek onlardan fiil türetir. la: su-la, taş-la, uğur-la al: çok-al, az-al, dar-al l: doğru-l, sivri-l a: kan-a, yaş-a, tür-e, boş-a ar: yaş-ar, mor-ar, sarı-ar da: fısıl-da, horul-da, gürül-de at: yön-et, göz-et ık: geç-ik, bir-ik ımsa: az-ımsa, benim-se,küçü(k)-mse kır: fış-kır, hay-kır lan: ev-len, rahat-la laş: şaka-laş, der-leş, çocuk-laş sa: su-sa, garip-se önem-se 3)Fiilden İsim Yapan Ekler: Fiil kök veya gövdelerine gelerek isim yapan eklere denir. ca: düşün-ce, eğlen-ce ocak-ecek: giyecek, yok-ocak, aç-ocak ak: yat-ak, kaç-ak, dur-ak, ga: böl-ge, bil-ge, süpür-ge, gan: çalış-kan, unut-kan, kay-gan gı: sev-gi, çal-gı, as-kı gıç: bil-giç, dal-gıç, başlan-gıç gın: yor-gun, bil-gin, bez-gin, bit-gin ı,-i: yaz-ı, öl-ü, yap-ı, çat-ı, kok-u, doğ-u ıcı-ici: yap-ıcı, gör-ücü, al-ıcı, sat-ıcı, ık-ik: kes-ik, aç-ık, göç-ük, ım-im: say-ım, seç-im, öl-üm, ölç-üm ın-in: yığ-ın, ak-ın, tüt-ün, ek-in, nç: gül-ünç, sev-inç ıntı: es-inti, çık-ıntı, dök-üntü, ır-er: gel-ir, gid-er, ok-ur, ış: otur-uş, yürü-y-üş, ıt: geç-it, yak-ıt, ölç-üt, ma: gülmeyi severim , konuşmayı bil. mak: gelmek, gitmek tı: belir-ti, kızar-tı, Fiilden Fiil Yapan Ekler: Fiil soylu kelimelerden yeniden fiil yapan eklere denir. dır: gül-dür, yap-tır, koş-tur, ala: kov-ala, silk-ele, er: gider, çık-ar, imsa: gül-ümse, an-ımsa, ın: gez-in, gör-ün, sev-in, taşı-n, r: kaç-ır, bat-ır, iç-ir, ş: gör-üş, uç-uş, gül-üş, t: uza-t, sap-ıt, korku-t, üşü-t, ı: sev-il, kır-ıl, sat-ıl EKLERLE İLGİLİ GENEL UYARILAR 1) “-i” 1.tekil kişi ekiyle, bu eke benzeyen diğer ekler karıştırılmamalıdır. Örnek: Ev-i yandı. (3.t.k.iyelik eki) Ev-i yaktı. (İsmin –i hali) Bu yapı Osmanlılardan kalmadır. (Fiilden isim y.eki) 2) Çekim ekleri eklendiği sözcüğün anlamını değiştirmez.Fakat isim çekim eklerinden olan de ve –den hal ekleri eğer sıfat olarak kullanılırsa yani sıfat yapımında görev alırsa o zaman ismin anlamını değiştirir ve yapım eki olur. Örnek: Okuldan geliyorum. (Çıkma durum eki) Senin gibi bir candan arkadaşım yok. (Sıfat yaptığı için yapım ekidir.)S İ Yalandan bir kavga çıkardılar. (Sıfat yaptığı için yapım ekidir) İ Sıradan insanlarla işim olmaz. Sende bir şeylerim kaldı.(Bulunma durum eki) Bunlar, gözde öğrencilerdir.(Sıfat yaptığı için yapım ekidir) 3) 1.Tekil kişi eki olan -m ile bu eke şekilce benzeyen diğer ekler birbiri ile karıştırılmamalıdır. Örnek: Seçimi kim kazandı? (F.i.yapım eki) Bir dilim ekmek verir misin? (F.i.y.eki) Bu işten dilim çok yandı. (1.t.k.i.eki) Sana saçımı süpürge ettim. Ama ben daha çok küçüğüm. (Ek-fiil) O benim kalemim. (Tamlayan durum eki) Beni bırakıp gitme küçüğüm. (1.k.i.eki) 4) 2. kişi iyelik eki olan -n ile buna şekilce benzeyen diğer ekler karıştırılmamalıdır. Örnek: Aklın neredeydi? (2.t.kişi iyelik eki) Bu yıl ekin ekmeyeceğiz. (F.i.y.e.) Buraya gelin. (2.ç.kişi emir eki) Yurdun soruları bitmiyor. (İlgi eki) Turistler,bu yıl Türkiye’ye akın edecek. (F.i.y.e.) 5) İsim-fiil eki olan -ma,-me ile f.f. yapan olumsuzluk eki karıştırılmamalıdır. Örnek: Yürümeyi severim.(İsim-fiil) Onunla biraz konuşmayı dene.(İsim-fiil) Artık benimle konuşma.(F.f.yapan olumsuzluk eki) Peşimden gelme.(F.f. yapan olumsuzluk eki) 6) “L” fiilden fiil yapım ekiyle “L” isimden fiil yapım eki birbirine karıştırılmamalıdır. Örnek: Artık günler kısaldı.(İ.f.y.e.) Bardak kırıldı.(F.f.y.e.) 7) “Ş”filden fiil yapım ekiyle (işteşlik eki), “ş” fiilden isim yapım eki (isim-fiil) birbiriyle karıştırılmamalıdır. Örnek: Hep birlikte gülüştüler.(F.f.y.e.) (işteşlik eki) Bakışların beni heyecanlandırıyor.(F.i.y.e.) (isim-fiil) Bu gülüşü,bu bakışı hiç unutmam.(F.i.y.e.) (isim-fiil) Bir süre öylece bakıştık.(F.f.y.e.) (işteşlik eki) Not: “-ş” karşılıklı ya da birlikte yapılma anlamı veriyorsa f.f. yani “işteşlik eki” dir. 8) İsimden isim yapım eki olan “-cı” ile fiilden isim yapım eki ici birbiriyle karıştırılmamalıdır. Örnek: Yolcu var mı?(i.i.y.e.) Kalıcı bir işin yok mu?(f.i.y.e.) 9) Fiilden isim yapım eki olan “-sal” ile isimden isim yapım eki olan “-sal” birbiriyle karıştırılmamalıdır. Örnek: Kumsal (i.i.y.e.) Gör-sel (f.i.y.e.) Evren-sel (i.i.y.e.) işit-sel (f.i.y.e.) 10) İsimden fiil yapan “-imse” ile F.F.yapan “-imse” karıştırılmamalıdır. Örnek: Ben-imse (i.f) Gül-ümse (f.f) Öz-ümse (i.f) An-ımsa (f.f) 11) Türkçede önce yapım eki sonra çekim eki gelir. Örnek: Kork-u-yor-um taşlıklar Bunun istisnaları da olabilir. Annemsiz gitmem. İSTİSNA: Bazen “de” hal eki yapım ekinden önce gelebilir. Kapı- da - ki adam ç.e y.e 12) Bir sözcük birden çok yapım eki alabilir. Örnek: Gözcülük, korkulu, dalgalı, ışıksız, örtülü… KELİME ÇEŞİTLERİ 7.HAFTA 1.İsim(Ad) Varlıkları ve kavramları karşılayan sözcüklere isim denir. Çiçekleri vazoya yerleştirdim. Bu cümlede “çiçek, vazo” sözcükleri birer varlığı karşıladığı için addır. Hüzün ve sevinç bir arada yaşanır burada. Bu cümlede “hüzün, sevinç” sözcükleri birer kavramı karşıladığı için addır. Adları çeşitli yönlerden inceleyebiliriz: A) Varlıklara Verilişlerine Göre Adlar Tür (cins) Adı: Aynı türden varlıkları karşılayan sözcüklerdir. şehir, ülke, dil, nehir, kitap, insan… Özel Ad: Bir tür içinde sadece tek bir varlığı karşılayan sözcüklerdir. Ankara, Türkiye, İngilizce, Kızılırmak, Çalıkuşu, Ahmet… Eylül, edebiyatımızda ilk psikolojik romandır. Bu cümlede “roman” sözcüğü, bir yazınsal türü karşıladığı için tür adı; “Eylül” ise roman türünün içinde tek olan bir yapıtı karşıladığı için özel addır. Şehirlerimiz içinde İstanbul’un ayrı bir önemi vardır. Bu cümlede “şehir” sözcüğü, bir yerleşim birimini karşıladığı için tür adı; “İstanbul” ise yerleşim birimleri içinde tek olan bir şehri karşıladığı için özel addır. Not: “Güneş, ay, dünya” sözcükleri, astronomi, coğrafya terimi olarak kullanıldığında özel addır. Diğer kullanımlarda ise tür adıdır. Mars, Dünya’ya göre Güneş’e daha yakındır. Bu cümlede “Dünya” ve “Güneş” sözcükleri terim olarak kullanıldığından özel addır. O kazadan sonra dünyası karardı. Doktor, güneşte fazla kalmamasını istedi. Bu cümlelerde “dünya” ve “güneş” sözcükleri tür adıdır. Bazı tür adları, özel ad olarak kullanılabilir. Deniz, bugün masmaviydi, (tür adı) Deniz, arkadaşlarıyla maça gidecek, (özel ad) B) Varlıkların Sayılarına Göre Adlar Tekil Ad: Sayıca bir varlığı karşılayan adlardır. ağaç, bulut, sevgi, mevsim Çoğul Ad: Sayıca birden fazla varlığı karşılayan adlardır. Çoğul ad, tekil adlara çoğul eki (ler, -lar) getirilerek yapılır. ağaçlar, bulutlar, sevgiler, mevsimler Topluluk Adı: Çoğul eki almadan, birden fazla varlığın bir araya gelerek oluşturduğu grupları karşılayan adlara denir. ordu, halk, sürü, kurul, takım, komisyon… Bir yazar, toplumun sorunlarına sırt çeviremez. Bu cümlede “yazar” sözcüğü, sayıca bir varlığı karşıladığı için, tekil ad; “sorunlar” sözcüğü, “-ler, -lar” çoğul ekini alarak birden fazla kavramı karşıladığı için, çoğul ad; “toplum” sözcüğü, bir arada yaşayan insanlardan oluşan grubu karşıladığı için, topluluk adıdır. Not: Bazı adlar, topluluk adı olarak kullanılabildiği gibi, tekil ad olarak da kullanılabilir. Bunları ayırt etmek gerekir. Meclis, yeni dönem için yarın toplanacak. Meclis, yarın boyanacak. Bu cümlelerin birincisinde “meclis” bir grubu karşıladığı için topluluk adı, ikincisinde ise bir yeri, mekânı karşıladığı için tekil addır. C) Varlıkların Oluşuna Göre Adlar Somut Ad: Beş duyudan en az birisiyle hissedebildiğimiz varlıkları karşılayan sözcüklerdir. çiçek, ağaç, bulut, ses, hava, koku, rüzgâr… Soyut Ad: Beş duyuyla hissedemediğimiz; ama var olduklarını kabullendiğimiz kavramları karşılayan sözcüklerdir. mutluluk, sevgi, akıl, ruh, melek, heyecan, korku… Her yazar, sevinçlerini, üzüntülerini insanlarla paylaşmak için yapıt ortaya koyar. Bu cümlede “insan” ve “yapıt” sözcükleri, beş duyudan en az biriyle varlıkları hissedilebildiği için somut ad; “sevinç” ve “üzüntü” sözcükleri, beş duyudan hiçbiriyle varlıkları hissedilemediği için soyut addır. Not: Somut anlamlı bir sözcük, anlam genişlemesi yoluyla soyut anlam kazanabilir. Ağacın gölgesinde dinlendik. O, her zaman babasının gölgesinde kaldı. Birinci cümledeki “gölge” sözcüğünün somut anlamlı bir ad olduğunu görüyoruz. İkinci cümledeki “gölge” sözcüğü “ikinci planda kalınan bir durum”u karşıladığı için soyut anlamlı bir addır. Örnek 1: “Artık” sözcüğü aşağıdaki cümlelerin hangisinde ad olarak kullanılmıştır? A) Yemek hazır, artık sofraya oturabiliriz. B) O bardaktaki artık suyu dökebilirsin. C) Yemek artıklarını değerlendirmemiz gerekir. D) Havalar ısındı, artık kar yağmaz. E) Sus artık, biraz da beni dinle! (1995-ÖSS) Çözüm: Cümleleri incelediğimizde “artık” sözcüğünün C seçeneğinde yemeğin kalan kısmının adı olarak kullanıldığını; A, D ve E seçeneğinde eylemi zaman yönünden belirttiği için belirteç olarak kullanıldığını, B seçeneğinde ise suyun niteliğini bildirdiğinden sıfat olarak kullanıldığını görüyoruz. Cevap C Örnek 2: Aşağıdaki cümlelerin hangisindeki altı çizili sözcük, sözcük türü bakımından ötekilerden farklıdır? A) Yeni bir kitaplık alması gerekli. B) Bugünlerde sende bir durgunluk var. C) Ağır işittiği için kulaklık kullanıyor. D) Yalnızlık en korktuğu şeydi. E) Kışlık odun ve kömürünü yazdan aldı. (1988 – ÖYS) Çözüm: Bu cümlede altı çizili sözcükleri incelediğimizde, “kitaplık” ve “kulaklık” sözcüklerinin birer varlığı karşıladığı için; “durgunluk” ve “yalnızlık” sözcüklerinin birer kavramı karşıladığı için ad görevinde kullanıldığını görüyoruz. E seçeneğinde geçen “kışlık” sözcüğü ise, bir varlık ya da kavramı karşılamadığı için ötekilerden farklı bir görevde kullanılmıştır. Cevap E AD TAMLAMASI (AD TAKIMI) En az iki adın değişik ilgilerle birbirini tamamlayarak oluşturduğu söz gruplarıdır. Yağmurdan sonra evin çatısı akmaya başladı. Bu cümlede “ev” ve “çatı” adları, aitlik ilgisiyle anlamca birbirini tamamlayarak bir söz grubu oluşturmuştur. Ad tamlamalarında birinci sözcüğe “tamlayan”, ikinci sözcüğe tamlanan” denir. evin çatısı tamlayan tamlanan Tamlayanın aldığı ek, “tamlayan eki”, tamlananın aldığı ek ise “tamlanan eki”dir. Tamlayan Eki Eklendiği adla (tamlayan) başka bir ad (tamlanan) arasında ilgi kuran eklerdir. “-ın, -in, -un, ün, (-nın, -nin, -nun, -nün)” ekleri tamlayan ekleridir. Tamlanan Eki Eklendiği ismin (tamlananın) tamlayanda bildirilen bir kişiye ya da varlığa ait olduğunu gösteren eklerdir. “-ı, -i, -u, -ü, (-sı, -si, -su, -sü)” ekleri tamlanan ekleridir. ev – in çatı – sı tamlayan eki tamlanan eki Bu örnekte, tamlayan eki “ev” sözcüğünün “çatı” sözcüğüyle ilgili olduğunu; tamlanan eki de “çatı”nın eve ait olduğunu bildirmektedir. Ad tamlamaları, oluşturulma biçimlerine göre dört grupta incelenir: Belirtili Ad Tamlaması Belirtisiz Ad Tamlaması Zincirleme Ad Tamlaması Takısız Ad Tamlaması a. BELİRTİLİ AD TAMLAMASI Tamlayanın ve tamlananın tamlama ekleri aldığı ad tamlamalarıdır. Bu tür tamlamalarda belirgin bir aitlik ilgisi vardır, tamlananın tamlayana ait olduğu belirtilir. Okulun müdürüne, başarılarından dolayı ödül verildi. Bu cümlede, “okul” ve “müdür” sözcükleri arasında, tamlayan ve tamlanan ekleri kullanılarak (okul-un müdür-ü) aitlik ilgisi kurulmuştur. Bu şekilde kurulan tamlamalara belirtili ad tamlaması denir. Aşağıdaki cümlelerde altı çizili söz grupları, belirtili ad tamlamasıdır. Arabanın kapısı açık kalınca alarm çaldı. Çocukken yağmurun sesini dinlerdim bazı geceler. Kasabanın sokakları bu yaz asfaltlanacakmış. Gelişmiş toplumlar sanatın değerini iyi bilir. Daha yolculuğun başında annesini özlediğini söyledi. b. BELİRTİSİZ AD TAMLAMASI Tamlayanı ek almayıp sadece tamlananın iyelik eki aldığı tamlamalardır. Amcam, yakında okul müdürü olacakmış. Bu cümlede “okul” ve “müdür” sözcükleri arasında sadece tamlanan ekiyle (okul müdür-ü) ilgi kurulmuştur. Bu şekilde kurulan tamlamalara belirtisiz ad tamlaması denir. Aşağıdaki cümlelerde altı çizili söz grupları, belirtisiz ad tamlamasıdır. Bahçedeki elma ağacı geçen ay kurudu. Çocuğa okul çantası almak için dışarı çıktık. Şair, yaşama sevincini dile getirmiş bu dizelerde. Yöre halkı için en önemli geçim kaynağı arıcılıktı. Resim sergileri önemli bir sanat etkinliğidir. c. ZİNCİRLEME AD TAMLAMASI En az üç adın tamlayan ve tamlanan ekleriyle birbirine bağlanmasıyla oluşan söz grubudur. Birkaç veli, okul müdürünün odasında oturuyordu. Bu cümlede “okul”, “müdür” ve “oda” adları arasında aitlik ilgisi kurularak zincirleme ad tamlaması oluşturulmuştur. Aşağıdaki cümlelerde altı çizili söz grupları, zincirleme ad tamlamasıdır. Bahçedeki ceviz ağacının dalları yola sarkıyordu. Bir süre sonra deniz kenarının sessizliği kapladı ortalığı. Şehrin ulaşım sorunu yapılacak çalışmalarla giderilecek. Bir yapıtın etkileyiciliği sanatçının yorum gücüne bağlıdır. Kır çiçeklerinin kokusuna bayılıyorum. d. TAKISIZ AD TAMLAMASI Tamlayan ve tamlananın ek almadığı ad tamlamalarıdır. Bu tür tamlamalar; ya tamlananın “ne(y)den yapıldığını” (hammaddesini) ya da benzerlik ilgisi kurarak tamlananın “neye benzediğini” belirtir. Takısız ad tamlamaları ek almadığından, biçim olarak sıfat tamlamasına benzer. Bu yüzden takısız ad tamlamalarını sıfat tamlamalarıyla karıştırmamak için bu ilgiler göz önünde bulundurulmalıdır. Tamlananın neyden yapıldığını bildirir: cam kavanoz taş köprü altın bilezik plastik kova Bu örneklerde, “kavanoz”un “cam”dan, “köprü”nün “taş”tan, “bilezik”in altından, “kova”nın plastikten yapıldığı belirtiliyor. Tamlananın neye benzediğini bildirir: aslan çocuk zeytin gözler ipek saçlar taş kalp Bu örneklerde, “çocuk” “aslan”a, “gözler” “zeytin”e, “saçlar” “ipek”e, “kalp” “taş”a benzetilmiştir. AD TAMLAMALARINDA ÖZELLİKLER Ad tamlamalarında tamlayanla tamlanan yer değiştirebilir: Savruluyordu yeleleri rüzgârda bu güzel atın. Bu dizede, “atın yeleleri” ad tamlamasında, tamlanan (yeleleri) tamlayandan (atın) önce gelmiştir. Aşağıdaki cümlelerde tamlayanıyla tamlananı yer değiştirmiş ad tamlamalarına yer verilmiştir. Sıcaklığı ortalığı yakmaya başlamıştı güneşin. (güneşin sıcaklığı) Bekçisiyiz sonsuza dek bu vatanın (vatanın bekçisi) Ad tamlamalarında, bir tamlayan birden fazla tamlanana bağlanabildiği gibi, bir tamlanan da birden fazla tamlayana bağlanabilir: Bu tepelerin rüzgârı, fırtınası hiç dinmezdi. Velilerin ve öğrencilerin coşkusu görülmeye değerdi. Bu cümlelerin birincisinde “tepelerin” tamlayanı “rüzgârı” ve “fırtınası” tamlananlarına bağlanırken; ikinci cümlede “öğretmenlerin” ve “öğrencilerin” tamlayanları “coşkusu” tamlananını ortak kullanmıştır. Ad tamlamalarında tamlayanla tamlananın arasına değişik türde sözcükler girebilir: Uzun süre köyün çıplak tepelerini seyretti. Bu cümlede, “köyün tepeleri” tamlamasında, tamlayanla (köyün) tamlananın (tepeleri) arasına sıfat (çıplak) girmiştir. Sarıyer, İstanbul’un en güzel ilçelerinden biridir. Bu cümlede, “İstanbul’un ilçeleri” tamlamasında, tamlayanla (İstanbul’un) tamlananın (ilçeleri) arasına hem belirteç (en) hem de sıfat (güzel) girmiştir. Okul gezisine Ali’nin de kardeşi katıldı. Bu cümlede, “Ali’nin kardeşi” tamlamasında, tamlayanla (Ali’nin) tamlanan (kardeşi) arasına bağlaç (de) girmiştir. Ad tamlamalarında tamlayan veya tamlanan, ya da her ikisi bir sıfat tarafından nitelenebilir: Çocuğun büyük hayalleri vardı. Bu cümlede, “çocuğun hayalleri” tamlamasında, tamlanan (hayalleri) bir sıfat (büyük) tarafından nitelenmiştir. Küçük çocuğun hayalleri vardı. Bu cümlede, “çocuğun hayalleri” tamlamasında, tamlayan (çocuk) bir sıfat (küçük) tarafından nitelenmiştir. Küçük çocuğun büyük hayalleri vardı. Bu cümlede, “çocuğun hayalleri” tamlamasında, tamlayan (çocuk) bir sıfat (küçük) tarafından; tamlanan (hayalleri) yine bir sıfat (büyük) tarafından nitelenmiştir. Ad tamlamaları bir sıfat tarafından nitelenebilir veya belirtilebilir: Büyük yolcu gemisi limandan ağır ağır ayrıldı. Bu cümlede “büyük” olan “yolcu gemisi”dir. Yani sıfat (büyük), isim tamlamasını (yolcu gemisi) nitelemiştir. Bu macera romanı benim çok hoşuma gitti. Bu cümlede “bu” sözüyle “macera romanı” işaret edilmektedir. Yani sıfat (bu), isim tamlamasını (macera romanı) belirtmektedir. Ad tamlamaları sıfat ve belirteç görevinde kullanılabilir: Öğretmenimiz bize el yazması eserler tanıttı. Bu cümlede “el yazması” ad tamlaması, “eserler” sözcüğünü nitelediğinden, sıfat görevinde kullanılmıştır. Çocuğun gül kurusu ceketi vardı. Bu cümlede, ad tamlaması (gül kurusu), ceket adını nitelediğinden, sıfat görevinde kullanılmıştır. İzmir’de bir yaz akşamı vedalaştık kardeşimle. Bu cümlede, ad tamlaması (yaz akşamı) “vedalaştık” eyleminin zamanını bildirdiğinden, belirteç görevinde kullanılmıştır. Adıllarla da tamlama kurulur: Dün onun (Ali’nin) kitabı bizde kalmış. Bu cümledeki “onun” adılı, “Ali’nin kitabı” isim tamlamasındaki tamlayanın (Ali) yerine geçmiştir. Aşağıdaki cümlelerde koyu renkli sözcükler, tamlayan ya da tamlanan durumundaki adıllardır. Herkesin düşüncesi aynı olmaz. Doktorlar, buranın havasını tavsiye ettiler. Yolcuların biri, cüzdanını çaldırdığını söyledi. Sınavdaki soruların birçoğu kolaydı. Çocuğun nesi kaybolmuş? Not: Kişi adılları tamlayan olursa, tamlanan (iyelik) ekleri her kişiye göre değişiklik gösterir. ben – im araba – m sen – in araba – n o – nun araba – sı biz – im araba – mız siz – in araba – nız onlar – ın araba – ları Ayrıca tamlayan ekinin de “ben” ve “biz” adıllarında “-im “olduğu görülmektedir. Ad tamlamalarında bazı durumlarda tamlayan ya da tamlanan düşebilir: Resimlerini gördüm ve çok beğendim, (senin resimlerini) tamlayan Karşı binadaki daire bizimdi. (bizim dairemizdi) tamlanan Not: Tamlayanı veya tamlananı düşmüş kullanımlar, ad tamlaması sayılmaz. Bu tip sorularda “tamlayanı veya tamlananı düşmüş” ifadesi mutlaka bulunur. Ad tamlamalarında bazen “-den” eki, tamlayan ekinin yerine kullanılabilir: Yaralılardan bazıları hastaneye götürüldü. (yaralıların bazıları) Çözümlü Örnekler Örnek 1: Aşağıdaki cümlelerin hangisinde ad tamlaması ya da sıfat tamlaması yoktur? A) Rumeli’ne varıp Edirne’de saraylar kurmuşlar. B) Uçsuz bucaksız düzlüklerden geçip gelmişler. C) Başı karlı dağlar aşıp buraları yurt edinmişler. D) Pınar başlarına, ırmak boylarına yerleşmişler. E) Keçi kılından yapılmış çadırlarıyla Anadolu’ya in-mişler. (1997-ÖYS) Çözüm: B seçeneğinde “uçsuz bucaksız” sözü “düzlük” adını, C seçeneğinde “başı karlı” sözü “dağlar” adını niteleyerek sıfat görevinde kullanılmış ve sıfat tamlaması oluşturmuştur. D seçeneğinde “pınar başlan” ve “ırmak boylan”; E seçeneğinde “keçi kılı” sözleri ad tamlaması durumundadır. A seçeneğinde ad tamlaması ya da sıfat tamlaması yoktur. Cevap A Örnek 2: Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir isim tamlaması kullanılmıştır? A) Kardeşimin böyle bir şey yapacağını sanmıyordum. B) Okulunun ne zaman açılacağını bile bilmiyordu. C) Arkadaşının kitabını bulamayınca çok üzüldü. D) Evinin düzenli olmasına özen gösterirdi. E) Sarsıntının önce nerede duyulduğu öğrenilemedi. (1987-ÖYS) Çözüm: “Arkadaşının kitabı” sözleri C seçeneğinde ad tamla-ması olarak kullanılmıştır. Diğer seçeneklerde bulunan “yapacağını”, “açılacağını”, “olmasına”, “duyulduğu” sözcükleri eylemsi olduğundan bu sözcüklerle oluştu-rulmuş söz grupları ad tamlaması değildir. Cevap C Örnek 3: “Bu resimdekilerden hangisinde belirtilmektedir?” cümlesinde geçen “-den” ekinin görevi, aşağıdakilerden hangisine uymaktadır? A) Okuldan geliyorum. B) Gelenlerden biri, kardeşimdir. C) Kendisi uzaktan akrabamız olur. D) Hepsinden önce ben geldim. E) Gerçekten güzel işler yapmış. (1981-ÖYS) Çözüm: Örnek cümlede “resimdekilerden” sözcüğündeki “-den” eki, tamlayan eki yerine kullanılmıştır. Aynı durum B seçeneğinde “gelenlerden” sözcüğünde görülmektedir. Bu cümledeki “-den” ekinin yerine tamlayan eki (-in) getirilebilmektedir. Cevap B Örnek 4: Aşağıdaki cümlelerin hangisinde zincirleme ad tamlaması vardır? A) Filmdeki olaylar İsviçre sınırında geçiyor. B) Kitapları, türlerine göre ayırarak kitaplığa yer-leştirdim. C) Gelecek yıl yaz tatilini Antalya’da geçireceğiz. D) Sanatçı, ilk sergisini önümüzdeki hafta İstanbul’da açacakmış. E) Serüven romanlarının okuyucusu her yıl biraz daha artıyor. (1991 – ÖYS) Çözüm: E seçeneğinde “Serüven romanlarının okuyucusu” söz grubu zincirleme ad tamlaması görevinde kullanılmıştır. A seçeneğinde “İsviçre sınırı”, C seçeneğinde “yaz tatili” sözleri belirtisiz ad tamlaması görevindedir. B ve D seçeneklerinde ad tamlaması kullanılmamıştır. Cevap E Örnek 5: “Burası, yeşilin bin bir tonunu barındıran ağaçlı bir yoldu.” Bu cümlede geçen “yeşilin bin bir tonu” ad tamlamasında tamlayanla tamlananın arasında bir sıfat bulunmaktadır. Aşağıdakilerin hangisinde buna benzer bir ad tamlaması vardır? A) Yoğun sis yüzünden trafik bir süre aksadı. B) Adamın kocaman eli radyonun düğmesine uzandı. C) Dik yokuştan aşağı doğru hızla iniyorduk. D) Ön koltuktaki ak saçlı adam uyuyordu. E) Çocuk, buğulu camdaki parmak izlerine bakıyordu. (1992 – ÖSS) Çözüm: B seçeneğinde bulunan “Adamın eli” belirtili ad takımının arasına “kocaman” sözcüğü sıfat olarak girmiştir. Cevap B Örnek 6: Aşağıdaki dizelerin hangisinde, tamlananı tam-layandan önce söylenmiş bir belirtili ad tamlaması vardır? A) Beni, sokağımıza dönen eski, tahta köprüden geçirin B) Müjdeye koşsun komşu çocukları evimize C) Sıcacık tarhana çorbasının içimiyle başlasın sabah D) Kâğıtlarla camlarını örteyim pencerelerin E) Eski, ılık akşamlar yağmurla çalsın kapımızı (1999-ÖSS) Çözüm: D seçeneğinde bulunan “pencerelerin camları” ad takımında, tamlanan (camları) tamlayandan (pencerenin) önce söylenmiştir. Cevap D Örnek 7: Aşağıdaki cümlelerde altı çizili kelimelerden hangisi, ad tamlamasının sıfatı olarak kullanılmıştır? A) Denize dökülenlere canavarlar saldırıyor paslı dişleriyle. B) Her pencereden bir kahkaha, konuşmalar, gülücük-ler, mırıltılar geliyordu. C) Kavun, karpuz kabukları, ölü balıklar kıyıya vurmuş. D) Suyun üstünde, domates, salatalık, patlıcan çürükleri, öq§ şişeler vardı. E) Eski bir kırmızı çocuk hırkası suda sallanıp duruyor-du. (1985-ÖYS) Çözüm: Seçenekleri incelediğimizde A’da “paslı” sözcüğünün, “dişleriyle” adının; B’de “bir” sözcüğünün, “kahkaha” adının; C’de “ölü” sözcüğünün, “balıklar” adının; D’de “boş” sözcüğünün, “şişeler” adının sıfatı olduğunu gö-rüyoruz. E’de ise “kırmızı” sözcüğünün “çocuk hırkası” ad tamlamasının sıfatı olduğunu görüyoruz. Cevap E Örnek 8: Aşağıdaki cümlelerin hangisinde tamlayanı düşmüş bir isim tamlaması vardır? A) Önce kendi işini bitir, bana sonra yardım edersin. B) Onların yeni aldıkları evi gördün mü? C) Sen her zaman buraları çok sevdiğini söylemez miydin? D) Bu cüzdanı kardeşi yolda bulmuş. E) Söylendiğine göre bu yıl Ankara’da su sıkıntısı ol- mayacakmış. (1992-ÖYS) Çözüm: D seçeneğinde bulunan “kardeşi” sözcüğünün tamla-yanı olan “onun” adılı düşmüştür. Cevap D Örnek 9: Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir ad takımı arasına, tamlananın sıfatı girmiştir? A) Yeni aldığı güneş gözlüğünü kaybetmiş. B) Mavi çizgili gömleğinin düğmesi kopmuş. C) Ağacın pencereye değen dallarını kesmek gerekiyor. D) Dün, uzun süredir görmediğim bir okul arkadaşıma rastladım. E) Senin önerdiğin kitabı bir türlü alıp okuyamadım. (1993 -ÖYS) Çözüm: C seçeneğinde bulunan “Ağacın” tamlayanı “dalları” tamlananına bağlanmaktadır, “dallan” tamlananından önce, bu sözcüğün sıfatı olan “pencereye değen” söz-lerinin bulunduğunu görüyoruz. Cevap C Örnek 10: “İsim tamlamalarında zamirler de tamlayan olur.” Aşağıdakilerin hangisinde bu kurala uygun bir örnek vardır? A) Onun kardeşi bu köyde öğretmenmiş. B) Çeşmenin başında büyük bir kalabalık toplandı. C) Yolcunun çantasını bulup getirmişler. D) Kapının önünde yaşlı bir adam duruyordu. E) Otobüs durağında bizden başka kimse yoktu. (1991 – ÖYS) Çözüm: A seçeneğinde bulunan “Onun kardeşi” sözleri belirtili ad tamlamasıdır. Bu tamlamanın tamlayanı olan “Onun” sözcüğü kişi adılıdır. Cevap A 2.SIFAT(ÖN AD) Adları niteleyen veya belirten sözcüklerdir. Bir sözcüğün sıfat olabilmesi için adın önüne gelerek onu nitelemesi veya belirtmesi gerekir. Yaşlı adam, pazar çantasını titrek elleriyle tutuyordu. Yemekte bu masaya dört kişi oturacak. Kazancının yarısını fakir öğrencilere veriyormuş. Bu cümlelerde “yaşlı” sözcüğü “adam” adının, “titrek” sözcüğü “el” adının niteliğini gösterdiği için; “bu” sözcüğü “masa” adını işaret yoluyla, “dört” sözcüğü ise “kişi” adını sayı yoluyla belirttiği için sıfattır. Son cümlede “fakir” sözcüğü, “öğrenci” adının niteliğini gösterdiği için sıfattır. Sıfatlar, iki ana gruba ayrılır: 1. Niteleme Sıfatları 2. Belirtme Sıfatları a. İşaret Sıfatı b. Sayı Sıfatı - Asıl Sayı Sıfatı - Sıra Sayı Sıfatı - Üleştirme Sayı Sıfatı - Kesir Sayı Sıfatı c. Belgisiz Sıfat d. Soru Sıfatı 1. Niteleme Sıfatları Bir adı; durum, şekil, biçim, renk yönüyle niteleyen sözcüklerdir. Niteleme sıfatları, ada sorulan “Nasıl?” sorusunun cevabı olan sözcüklerdir. Küçük çocuk bizi görünce yanımıza geldi. Gökyüzünü aniden kapkara bulutlar kaplamıştı. Bu cümlelerde “küçük” ve “kapkara” sözcükleri, önüne geldiği adların nasıl olduğunu gösterdiği için niteleme sıfatıdır. Bu sözcüklerin, niteledikleri ada sorulan “Nasıl?” sorusuna cevap olduklarına dikkat edelim: Nasıl çocuk? (küçük çocuk) Nasıl bulutlar? (kapkara bulutlar) Bu yolun sonunda eski bir ev vardı. Yol kenarları, kurumuş yapraklarla doluydu. Annem, sabahları tatlı bir sesle bizi uyandırırdı. Kahvaltıda güzelim böreklerden bolca yemiştim. Bu cümlelerde, “eski” sözcüğü, “ev” adının niteliğini; “kurumuş” sözcüğü, “yaprak” adının niteliğini; “tatlı” sözcüğü, “ses” adının niteliğini; “güzelim” sözcüğü, “börek” adının niteliğini gösterdiği için niteleme sıfatıdır. 2. Belirtme Sıfatları Adları işaret, sayı, soru, belgisizlik yönüyle belirten sıfatlardır. a. İşaret Sıfatı Adları işaret yönüyle belirten, onlara işaret eden sözcüklerdir. bu, şu, o, öteki, beriki, öbür Bu kitabı senin için aldım. Arkadaşlarım öteki otobüse binmiş. Belediye, geçen yıl şu yolu asfaltladı. O dergiyi okudun mu? Buraya öbür yoldan geldim. Bu cümlelerde geçen “bu, öteki, şu, o, öbür” sözcükleri, önündeki adları, işaret yönüyle öteki varlıklardan ayırıp belirttiği için işaret sıfatıdır. Not: İşaret sıfatlarından sonra virgül (,) kullanılmaz. Bu sözcüklerden sonra virgül (,) kullanılırsa bu sözcükler, adıl olur. O kitabı daha önce okumuş. O, kitabı daha önce okumuş. Bu cümlelerin birincisinde “o” sözcüğü “kitap” adını belirttiği için işaret sıfatı; ikincisinde “o” sözcüğü bir varlığı karşıladığı için adıldır. “Bu, şu, o, öteki, beriki, öbür” sözcükleri aynı zamanda işaret adılıdır. Eğer bu sözcükler, önündeki bir adı işaret ederek belirtiyorsa işaret sıfatıdır. Adın yerini işaret yoluyla tutuyorsa işaret adılıdır. Bu ev, çok güzelmiş. Bu, çok güzelmiş. Bu cümlelerin birincisinde “bu” sözcüğü “ev” sözcüğünü işaret ederek belirttiği için işaret sıfatıdır. İkinci cümlede ise “bu” sözcüğü “ev” adının yerini tuttuğu için işaret adılıdır. İşaret sıfatları her zaman yalın halde bulunur. Çekim eki aldığında işaret adılı olur. Annem öteki halıyı yıkamak için dışarı çıkarmış. Annem ötekini yıkamak için dışarı çıkarmış. Bu cümlelerin birincisinde, “öteki” sözcüğü “halı” adını işaret ederek belirttiği için işaret sıfatıdır. İkinci cümlede “ötekini” sözcüğü, “halı” sözcüğü söylenmeden, işaret yoluyla “halı” sözcüğünün yerine geçtiğinden işaret adılıdır. b. Sayı Sıfatı Varlıkların sayılarını gösteren, onları sayı yönüyle belirten sözcüklerdir. Asıl Sayı Sıfatı Varlıkların sayılarını kesin olarak belirten sözcüklerdir. Ada sorulan “kaç” sorusunun cevabıdır. Üç gün önceki toplantıya altı kişi katılmış. Babam bir ay sonra yurtdışından gelecek. Bu cümlelerde “üç, altı, bir” sözcükleri, “gün, kişi, ay” adlarının sayısını belirttiği için, asıl sayı sıfatıdır. Sıra Sayı Sıfatı Varlıkların sırasını gösteren sözcüklerdir. Sayılara “-ncı, -nci, -ncu, -ncü” ekleri getirilerek oluşturulur. Ada sorulan “kaçıncı” sorusunun cevabıdır. Bu derste on beşinci sayfayı okuyacağız. Sınavdaki yedinci soruyu çözememiş. Bu cümlelerde “on beşinci, yedinci” sözcükleri “sayfa, soru” adlarının sırasını belirttiği için, sıra sayı sıfatıdır. Üleştirme Sayı Sıfatı Varlıkları sayıca bölümlere ayıran, paylaşma anlamı veren sözcüklerdir. Sayılara “-er, -ar” eki getirilerek oluşturulur. Ada sorulan “kaçar” sorusunun cevabıdır. Sınavda her branştan onar soru soruldu. Öğrencilerden altışar kitap okumaları istendi. Bu cümlelerde “onar, altışar” sözcükleri, “soru, kitap” adlarının paylara ayrıldığını belirttiği için, üleştirme sayı sıfatıdır. Kesir Sayı Sıfatı Varlıkların parçalarının, bütüne olan oranlarını gösteren sıfatlardır. Şirketin üçte iki hissesi ona aitmiş. Bir öğünde yarım ekmek yiyordu. Bu cümlelerde “üçte iki, yarım” sözcükleri, “hisse, ekmek” adlarının bütüne olan oranlarını belirttiği için, kesir sayı sıfatıdır. c. Belgisiz Sıfat Adları belirtirken kesinlik bildirmeyen sıfatlardır. bir, birkaç, birçok, çoğu, kimi, bazı, bütün, tüm, başka, birtakım, her, hiçbir, herhangi… Elbet bir gün sen de anlarsın beni. Bu konuyla ilgili birkaç kitap okumuştum. Bu cümledeki “bir, birkaç” sözcüğü “gün, kitap” adını, sayı yönüyle; ama kesin olmayacak biçimde belirtmiştir. Dolayısıyla, “birkaç” sözcüğü belgisiz sıfattır. İçerideki bazı masaları dışarıya taşıyalım. Sanatçı, birçok tablosunda İstanbul’u konu ediniyor. Yazarın başka romanlarını da okudum. Hiçbir öğrenci öğretmenini üzmek istemez. Lisedeyken, okuduğum her kitabın özetini çıkarırdım. Bu cümlelerde “bazı” sözcüğü, “masal” adını; “birçok” sözcüğü, “tablo” adını; “başka” sözcüğü, “roman” adını; “hiçbir” sözcüğü, “öğrenci” adını; “her” sözcüğü, “kitap” adını kesinlik bildirmeden belirttiği için belgisiz sıfattır. Not: “Kimi, çoğu ” sözcükleri, hem belgisiz adıl hem belgisiz sıfat olarak kullanılabilir. Fuarda kimi kitaplar pahalı, kimi ise ucuzdu. Bu cümlede, birinci “kimi” sözcüğü “kitaplar” sözcüğünü belirttiği için belgisiz sıfattır; ikinci “kimi” sözcüğü ise, kitapların yerini tuttuğu için belgisiz adıldır. Çoğu öğretmen törene yetişemedi; ama öğrencilerin çoğu törene katıldı. Bu cümlede, birinci “çoğu” sözcüğü “öğretmen” sözcüğünü belirttiği için belgisiz sıfattır; ikinci “çoğu” sözcüğü ise, öğrencilerin bir kısmının yerine geçtiği için belgisiz adıldır. “Bir” sözcüğü, hem belgisiz sıfat hem sayı sıfatı olarak kullanılabilir. “Bir” sözcüğünün yerine başka sayı getirilebiliyorsa, “bir” sözcüğü sayı sıfatıdır. “Bir haftada iki kitap okumuş.” Bu cümledeki “bir” sözcüğü, sayı sıfatıdır; çünkü yerine “iki” veya “üç” gibi başka bir sayı getirilebilmektedir. “Ali, dürüst bir insandır.” Bu cümlede “bir” sözcüğünün yerine başka bir sayı getirilememektedir; çünkü bu cümlede “bir” sözcüğü “herhangi bir” anlamına gelmektedir ve belgisiz sıfattır. d. Soru Sıfatı Adları soru yoluyla belirten, yani adları anlamca tamamlayan soru sözcükleridir. Soru sıfatlarının cevabı yine sıfattır. nasıl, kaç, kaçıncı, kaçar, hangi, ne kadar, ne Sen, tatilde kaç kitap okumuştun? Bu cümlede, “kaç” soru sözcüğünün “kitap” adını belirttiğini görüyoruz. Bu soru sözcüğüne verilebilecek “beş kitap” cevabının sıfat olması, bize, bu soru sözcüğünün de sıfat olduğunu gösterir. Hangi yoldan gitmemizi tavsiye ediyorsun? Bu cümlede, “hangi” soru sözcüğünün “yol” adını belirttiğini görüyoruz. Bu soru sözcüğüne verilebilecek “şu yol” cevabının sıfat olması, bize, bu soru sözcüğünün de sıfat olduğunu gösterir. Köyde nasıl bir evde oturuyordunuz? Orada ne kadar para harcamış? Vergi dairesi, binanın kaçıncı katında bulunuyor? Arkadaşların bize ne gün gelecek? Bu oyunda takımlar kaçar kişiden oluşuyor? Bu cümlelerde geçen “nasıl, ne kadar, kaçıncı, ne, kaçar” sözcükleri; önündeki sözcükleri soru yönüyle belirttiği ve bu sözcüklere verilen cevaplar sıfat olduğu için soru sıfatıdır. Not: “Hangisi, kaçı” soru adıllarıyla “hangi, kaç” soru sıfatlarını birbirine karıştırmamak gerekir. Hangi soru daha zordu? Hangisi daha zordu? Bu cümlelerde “hangi” sözcüğü “soru” adını belirttiği için soru sıfatı; “hangisi” sözcüğü, bir adın yerini soru yoluyla tuttuğu için soru adılıdır. Kaç öğrenci gelmedi. Öğrencilerin kaçı gelmedi. Cümlelerde “kaç” sözcüğü “öğrenci” adını belirttiği için soru sıfatı; “kaçı” sözcüğü, bir sayı adının yerini soru yoluyla tuttuğu için soru adılıdır. Not: Bir ad, hem niteleme hem belirtme sıfatı alabilir. O, yeni bir araba almış. Bu küçük köyde konaklamaya karar verdik. Birinci cümlede “yeni” niteleme sıfatıyla “bir” belgisiz sıfatı, “araba” adının sıfatı olarak; İkincide “bu” işaret sıfatıyla “küçük” niteleme sıfatı, “köy” adının sıfatı olarak kullanılmıştır. Sıfatlar, adılları da niteleyebilir. Ahmet, gerçekten dürüst birisidir. O, her zaman deneyimli kimselerle çalışır. Bu cümlelerin birincisinde “dürüst” sıfatı “birisi” adılını nitelemektedir. İkinci cümlede “deneyimli” sıfatı, “kimse” adılını nitelemektedir. Not: İlgi eki (-ki), yer ve zaman bildiren sözcüklerden sonra gelip eklendiği sözcüğü sıfat yapar. Sınıftaki öğrenciler dışarı çıkmış. Yarınki sınava hazır mısın? Bu cümlelerde “sınıf” sözcüğü, ilk önce bulunma durumu (-de, -da, -te, -ta) ekini alıp ardından sıfat yapan “-ki” ekini alarak önündeki “öğrenciler” adını; “yarın” sözcüğü, sıfat yapan “-ki” ekini alarak önündeki “sınav” adını belirttiği için sıfat görevindedir. Adlaşmış Sıfat Niteleme sıfatları, çekim eki alarak veya almadan niteledikleri ismin yerini tutacak şekilde kullanılabilir. Bu sözcüklere “adlaşmış sıfat” denir. İhtiyar adam yine parkta oturuyordu. İhtiyar, yine parkta oturuyordu. Birinci cümlede “ihtiyar” sözcüğü, “adam” adını niteleyen bir niteleme sıfatıdır. İkinci cümlede ise, “ihtiyar adam” tamlamasındaki “adam” sözcüğü düşmüş, “ihtiyar” sözcüğü hem adın yerine geçmiş hem nitelik bildirmiştir, yani adlaşmış sıfat olmuştur. Manav, kasalardaki çürükleri çöpe atıyordu. Bu cümlede “çürükleri” sözcüğü, “meyve” adını nitelerken, çekim eki alarak hem “meyve” adının yerine geçmiş hem de nitelik bildirerek adlaşmış sıfat olmuştur. Öğretmenimiz bu görev için sınıftan gönüllüler seçti. Bu cümlede “gönüllüler” sözcüğü, “öğrenci” adını nitelerken, çekim eki alarak hem “öğrenci” adının yerine geçmiş hem de nitelik bildirerek adlaşmış sıfat olmuştur. Bizim kurnaz yine birisini kandırmış. Bu cümlede “kurnaz” sözcüğü, bir kişiyi nitelerken, çekim eki almadan hem nitelediği kişinin yerine geçmiş hem de nitelik bildirerek adlaşmış sıfat olmuştur. Not: Türkçede meslek adları ve bazı adlar, sıfat olarak kullanılabilir. Bu sözcükleri, adlaşmış sıfatlarla karıştırmamak gerekir. Yönetici insanlar, insan ilişkilerinde başarılıdır. Yöneticiler, insan ilişkilerinde başarılıdır. Bu cümlelerin birincisinde “yönetici” sözcüğü, “insanlar” adını nitelediği için sıfat görevindedir. İkinci cümledeki “yöneticiler” sözcüğü ad olarak kullanılmıştır; ama adlaşmış sıfat değildir. Futbolcular, disiplinli kişilerdir. Yarın ailece yazlığa gideceğiz. Bu cümlelerde geçen “futbolcu, yazlık” sözcükleri gerektiğinde sıfat olabildiği halde (futbolcu kişiler, yazlık ev) bu cümlede ad olarak kullanılmıştır; ama adlaşmış sıfat değildir. Not: Adlaşmış sıfattan sonra bir ad geldiğinde anlam karışıklığı ortaya çıkıyorsa bu adlaşmış sıfattan sonra virgül (,) getirilir. Hasta, çocuğu yanına çağırdı. Bu cümlede “hasta” sözcüğü bir kişiyi karşılayarak adlaşmıştır. Bu sözcükten sonra “çocuk” adı geldiğinde virgül konulmazsa “hasta” sözcüğü “çocuk” adının sıfatı olmaktadır. Bu yüzden “hasta” sözcüğünün adlaşmış sıfat olması için bu sözcükten sonra virgül (,) konmalıdır. Unvan Sıfatı Kişilerin meslek, rütbe, makam gibi sosyal statülerini belirten sözcüklerdir. Unvan sıfatları, adların önüne de sonuna da gelebilir. Yüzbaşı Cemil, Hakkı Çavuş, Hatice Teyze, Naciye Hanım… Dün Doktor Kemal Bey bize geldi. Bu cümlede “Doktor, Bey” sözcükleri; beraber kullanıldıkları “Kemal” özel adını belirttiği için unvan sıfatıdır. Ayşe Hemşire, hastalarla yakından ilgilendi. Bu cümlede “Hemşire” sözcüğü; beraber kullanıldığı “Ayşe” özel adını belirttiği için unvan sıfatıdır. Not: Özel adla birlikte kullanılmayan unvan sözcükleri, küçük harfle başlar ve unvan sıfatı görevinden çıkar. Dün doktor, hastaneye uğramamış. Bu cümlede “doktor” sözcüğü özel bir adla birlikte kullanılmadığı için unvan sıfatı değildir ve bu yüzden küçük harfle başlar. Özel bir adla kullanılan; ama akrabalık ilişkisi belirten unvan sözcükleri, küçük harfle başlar ve unvan sıfatı görevinden çıkar. Salih, bugün Ayşe teyzesine gidecekmiş. Bu cümlede “teyze” sözcüğü özel bir adla birlikte kullanıldığı halde akrabalık anlamı taşıdığı için unvan sıfatı değildir ve bu yüzden küçük harfle başlar. Sıfatlarda Küçültme Sıfat olan sözcüğün anlamında küçültme ya da daralma, “-cik,-ce, (-ı)msı, (-ı)mtırak” ekleri ile yapılır. Bu eklerin getirilmesi ile oluşan sıfatlara küçültme sıfatları denir. “Küçük bir evleri vardı.” cümlesinde “küçük” sıfattır ve kendinden sonra gelen ismin niteliğini belirtmektedir. “Küçücük evleri vardı.” cümlesinde “-cik” eki almış “küçücük” sözcüğü de niteleme sıfatıdır. Buradaki “küçücük” sözcüğün “küçük” sözcüğünden farkı, eklendiği ismin anlamında küçültme yapmış olmasıdır. Küçük ev – küçücük ev “Ekmek ayvasının ekşimsi bir tadı vardı.” “Üzerine mavimtırak bir ceket giymişti.” “Masada kalınca bir kitap duruyordu.” Yukarıdaki cümlelerdeki altı çizili sözcükler küçültme sıfatıdır. Sıfatlarda Pekiştirme Sıfatlarda pekiştirme, yani anlamın kuvvetlendirilmesi iki şeklide yapılır: Sıfat olan sözcüğün ünlüye kadarki ilk hecesi alınır, daha sonra “m, p, r, s” harflerinden uygun olanı getirilir. En son da sıfat olan sözcük tekrar yazılır. “temiz” sözcüğü üzerinde uygulayalım: Te – r – temiz = tertemiz “Çocuklar bembeyaz elbiseler giymişlerdi.” “Dümdüz yolda ilerliyorduk.” “Şöyle yemyeşil çimenlerin üzerine uzansam!” cümlelerinde altı çizili sözcükler pekiştirme sıfatıdır. Sıfat olan sözcüğün tekrar edilmesi ile yapılır. Örneğin “çeşit” sözcüğünü ele alalım. Bu sözcük tekrar ederek bir ismi nitelediğinde pekiştirme sıfatı olur: “Çeşit çeşit meyveler vardı masada.” Bu cümlede altı çizili sözler pekiştirme sıfatıdır. “Bahçede uzun uzun ağaçlar vardı.” “Derin derin ırmaklar aşarak geldik.” cümlelerindeki altı çizili sözler pekiştirme sıfatıdır. Sıfatlarda Derecelendirme Sıfatlarda derecelendirme “pek, çok, daha, en…” gibi sözcüklerle yapılır. “Kardeşin onlardan daha akıllı biri.” cümlesinde “daha” sözcüğü üstünlük, “En güzel kitap buydu.” cümlesinde “en” sözcüğü en üstünlük, “Çok güzel çiçekleri vardı.” cümlesinde “çok” sözcüğü aşırılık anlamı katmıştır. Örnek 1 Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir sözcük hem belirtme hem de niteleme sıfatı almıştır? A) İçeriye orta yaşlı bir kişi girdi. B) İnsana tepeden bakan, itici biriydi. C) Gözü eski, cumbalı evleri arıyordu. D) O yıllarda çift düğmeli, dar yakalı ceketler modaydı. E) Her gün aynı yorgun, asık yüzleri görmekten bıkıp usanmıştı. (1996-ÖSS) Çözüm: A seçeneğinde bulunan “kişi” adı, “orta yaşlı” niteleme sıfatını ve “bir” belirtme sıfatını almıştır. Cevap A Örnek 2: Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir adlaşmış sıfat vardır? A) Otel sahibi bizi güler yüzle karşıladı. B) Yürüyüşe çıkan konuklar henüz dönmediler. C) Eski yöneticileri toplantıya çağırmışlar. D) Sınıfın çalışkanı, bu sınav sonunda belli olacak. E) Kendilerine yöneltilen sorulara cevap vermediler. (1996 – ÖYS) Çözüm: D seçeneğindeki “çalışkan” sözcüğünün nitelediği “öğrencisi” adı düşmüş ve “çalışkan” sözcüğü adlaşmış sıfat olmuştur. Cevap D 8.HAFTA 3.ZAMİR(ADIL) Adların yerini çeşitli yönlerden tutan sözcüklerdir. İzmir’de doğdum; ama yıllardır oraya gitmedim. Bu cümlede, “İzmir” adını tekrar etmemek için, bu adın yerine kullanılan “ora” sözcüğü adıldır. Bunu ona kim verdi? Bu cümlede “bu, o, kim” sözcüklerinin yerine ad getirilebilir. (Kitabı Ali’ye Ahmet verdi.) “Bu, o, kim” sözcükleri, “kitap, Ali, Ahmet” adlarının yerini tuttuğu için adıl görevindedir. Adıllar, adların yerini tutma özelliklerine göre şu şekilde gruplandırılır: 1. Kişi Adılı 2. Dönüşlülük Adılı 3. İşaret Adılı 4. Belgisiz Adıl 5. Soru Adılı 6. İlgi Adılı 1. Kişi Adılı İnsan adlarının, yani kişilerin yerini tutan adıllardır. Türkçedeki kişi adılları şunlardır: Ben I. tekil kişi adılı Sen II. tekil kişi adılı O III. tekil kişi adılı Biz I. çoğul kişi adılı Siz II. çoğul kişi adılı Onlar III. çoğul kişi adılı Bu adıllar, cümlelerde çeşitli çekim ekleri alarak kullanılabilir. Benim onu tanıdığımı söylemişsin. Bu cümlede “benim, onu” sözcükleri kişi adılıdır. Öğretmenimiz bana ve sana dün derse gelmediğimiz için kızmış. Bu cümlede, yaklaşma durumu ekini (-e, -a) alan I. ve II. tekil kişi adılı olan “ben” ve “sen” sözcükleri “bana” ve “sana” biçimine dönüşmüştür. 2. Dönüşlülük Adılı Dönüşlülük adılı, “kendi” sözcüğüdür. Dönüşlülük adılı, iyelik eki alarak kullanılabilir: Kendi – m Kendi – n Kendi – si Kendi – miz Kendi – niz Kendi – leri Dönüşlülük adılı, kişi adılının yerine kullanılabildiği gibi, kişi adıllarıyla birlikte, cümleye pekiştirme anlamı katacak şekilde de kullanılabilir. Bu soruyu kendim çözdüm. Bu soruyu ben kendim çözdüm. Birinci cümlede “kendim” sözcüğü I. tekil kişiyi belirtecek şekilde, kişi adılının yerine; ikinci cümlede kişi adılıyla (ben) birlikte, cümleye pekiştirme anlamı katacak şekilde kullanılmıştır. 3. İşaret Adılı İşaret anlamı taşıyan ve adların yerini işaret yoluyla tutan sözcüklerdir. bu, şu, o, bunlar, şunlar, onlar, bura(sı), şura(ya), ora(da), öteki, beriki… Pek kitap okumam; ama onu daha önce okumuştum. Bu cümlede, “onu” sözcüğü işaret yoluyla “kitap” adının yerine kullanıldığından, işaret adılıdır. Gömlekleri sen al, şunu da Ali’ye ver. Ötekini alsan daha iyi olacak. Bu cümlelerde “şunu, ötekini” sözcükleri, işaret anlamı taşıyarak bir varlığı karşıladığı için işaret adılıdır. Biz buraya iki yıl önce gelmiştik. Bu cümlede “buraya” sözcüğü, bir yer, mekân adının yerine geçtiği için işaret adılıdır. Not: “O” ve “onlar” sözcükleri, Türkçede hem işaret adılı hem kişi adılı olarak kullanılabilir. Bu sözcükler, insan için kullanılırsa kişi adılı; insan dışındaki varlıklar için kullanılırsa işaret adılı olur. Onları toplantıya davet etmelisin. Onları bir hafta içinde postaya vermelisin. Birinci cümlede “onları” sözcüğü, insan için kullanıldığından kişi adılıdır. İkinci cümlede ise, insan dışındaki varlıklar için kullanıldığından işaret adılıdır. İşaret adılları içinde bu durum, sadece bu iki sözcük için geçerlidir. Diğer işaret adılları (bu, şu, bunlar, şunlar, öteki…) insan için de kullanılsa, adıl olduklarında her zaman işaret adılıdır. Orhan’ın değil, bunun sorusuna cevap vermeliydin. Bu cümlede “bu” sözcüğü bir kişiyi karşılamasına rağmen işaret adılıdır. 4. Belgisiz Adıl Adların yerini kesin olmayacak biçimde tutan adıllardır. biri, birisi, birçoğu, birkaçı, bazısı, başkası, herkes, hepsi, hiçbiri, hiç kimse, kimi, kimisi, çoğu, şey… Senin yerine başkası nöbet tutsun. Bu cümlede, “sen” adılı, belli bir kişiyi karşılarken, “başkası” sözcüğü, karşıladığı kişi kesin olarak belirtilmediğinden, belgisiz adıldır. Birkaçımız, taşınan komşumuza yardım ettik. Bu cümlede, “birkaçımız” sözcüğü, sayıca bir belirsizlik anlamı taşıyıp karşıladığı kişiler kesin olarak belirtilmediğinden, belgisiz adıldır. Herkes bu konuya çalışsın. Soruların bazıları gerçekten çok zordu. Bu soruları kimse çözememiş. O, işlerini titizlikle yapan birisidir. Kimileri bu tür romanları daha çok seviyor. Bu cümlelerde, “herkes, bazıları, kimse, birisi, kimileri” sözcükleri, karşıladıkları kişiler kesin olarak belirtilmediğinden, belgisiz adıldır. 5. Soru Adılı Adın yerini soru yoluyla tutan sözcüklerdir. Soru adılının cevabı, bir ad ya da başka bir adıldır. Kim (kime, kimi, kimde, kimden, kimler…) Ne (neyi, neye, neler, nesi, neyin…) Nere (nerede, nereden, neresi, nereyi…) Hangisi (hanginiz, hangimiz, hangileri…) Kaçı (kaçıncısı, kaçınız, kaçımız…) Beni dün akşam kim aradı? Bu cümlede, “kim” sözcüğü, soru anlamı taşımaktadır ve yerine cevap olarak bir ad gelebilmektedir. “Seni dün akşam arkadaşın aradı.” cevabında görüldüğü üzere “arkadaş” adı, “kim” sözcüğünün yerine cevap olarak gelebilmektedir. Bana çarşıdan ne aldın? (gömlek) Bütün bunları kimden duydun? (Ali’den) Buranın neyi meşhur? (fındığı) Geçen yaz, nereyi gezdin? (Konya’yı) Bu tablolardan hangisini beğendin? (şunu) Kalemlerin kaçını sana verdi? (üçünü) Not: Soru adılları, cümlelerde her zaman soru anlamı taşımaz; fakat bu sözcükler yine de soru adılıdır. Onun nereye gideceğini bilmiyorum. Bu cümlede “nereye” sözcüğü cümleye soru anlamı katmamıştır; ama yine de görevce soru adılıdır. 6. İlgi Adılı (-ki) İlgi eki olan “-ki” bir adın yerine geçerse ilgi adılı olur. Ahmet’in çantası okulda kalmış, Ali’ninki nerede? Bu cümleden “-ki” ekinin, tamlanan durumundaki “çanta” adının yerini tuttuğu anlaşılmaktadır. İlgi zamiri “-ki”, mutlaka tamlayan ekinden (-ın, -in, -un, -ün, -im) sonra gelir. Onunki, seninki, benimki, bizimki… Antalya’nın denizi Muğla’nınkinden güzeldir. (deniz) Bizim okul sizinkinden daha başarılı. (okulunuz) Bizimki yine okuldan sonra parka gitmiş. (çocuk) Örnek 1: “O” sözcüğü, aşağıdaki cümlelerin hangisinde kişi adılı (şahıs zamiri) olarak kullanılmıştır? A) Çocuklar o ağacı sulamışlar. B) Annesi onu, biraz önce hastaneye götürdü. C) Kitaplıktan o kitabı alıp gitti. D) Ben bu evi değil, onu beğendim. E) Dosyayı göstererek: “Onu bana ver.” dedi. (1998-ÖYS) Çözüm: Cümleleri incelediğimizde A seçeneğinde geçen “o” sözcüğünün “ağaç” adını belirterek, C seçeneğinde geçen “o” sözcüğünün “kitap” adını belirterek sıfat görevinde kullanıldığını görüyoruz. D seçeneğinde geçen “o” sözcüğünün “ev” adının yerine geçtiği için; E seçeneğinde geçen “o” sözcüğünün “dosya” adının yerine geçtiği için işaret adılı olduğunu görüyoruz. B seçeneğinde ise “o” sözcüğü bir kişinin (çocuk) yerini tuttuğu için kişi adılıdır. Cevap B Örnek 2: Aşağıdaki cümlelerin hangisinde, soru anlamı bir zamirle sağlanmıştır? A) Bunca sıkıntıya neden katlandınız? B) Bu romanı benden sonra kim okumak ister? C) Bu çiçeklere kaç para verdiniz? D) Kaçıncı katta oturduğunu söyledi mi? E) Bana gizlice ne söylediğini biliyor musunuz? (1983-ÖYS) Çözüm: Bir cümlede soru anlamının zamirle sağlanabilmesi için o cümlede soru zamiri (adılı) bulunmalıdır. Seçenekleri incelediğimizde “neden, kaç, kaçıncı” sözcüklerinin bir adın yerine geçmediğini, yani bunların zamir olmadığını görüyoruz. B seçeneğinde “kim” sözcüğü ve E seçeneğinde “ne” sözcüğü ise soru adılıdır. Ancak E seçeneğinde cümleye soru anlamını “ne” soru adılı değil; “mı, mi” soru eki katmaktadır. Bu yüzden soru anlamı, B seçeneğinde adılla sağlanmıştır. Cevap B 4.ZARFLAR(BELİRTEÇ) Eylemleri, eylemsileri, sıfatları ve kendi türünden sözcükleri çeşitli yönlerden belirten sözcüklere zarf (belirteç) denir. İhtiyar, kapıyı yavaşça açtı. Dün aldığımız yumurtalar bayatmış. Sınavda çok kolay sorular vardı. Çocuk ne güzel konuşuyordu. Bu cümlelerin birincisinde, “yavaşça” sözcüğü “açmak” eylemini “durum” yönüyle; ikincisinde, “dün” sözcüğü “aldığımız” eylemsisini “zaman” yönüyle; üçüncüsünde “çok” sözcüğü “kolay” sıfatını “miktar” yönüyle; dördüncüsünde “ne” sözcüğü “güzel” zarfını derece yönüyle belirttiğinden belirteç görevinde kullanılmıştır. Buna göre, belirteçleri şu şekilde gruplandırabiliriz: 1. Durum (Hal) Belirteci 2. Zaman Belirteci 3. Yer – Yön Belirteci 4. Azlık – Çokluk (Miktar) Belirteci 5. Soru Belirteci 1. DURUM (HAL) BELİRTECİ Eylemleri ve eylemsileri durum yönünden belirten sözcüklerdir. Eylemlere ve eylemsilere sorulan “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Küçük çocuk, koşarak yolun sonundaki evine gitti. Bu cümlede, “koşarak” sözcüğü, “gitmek” eyleminin nasıl yapıldığını belirttiğinden durum belirtecidir. Benden, böyle söylememi istemişti. Bu cümlede, “böyle” sözcüğü, “söyleme” eylemsisinin nasıl yapıldığını belirttiği için durum belirtecidir. Aşağıdaki cümlelerde altı çizili sözcük veya söz öbekleri durum belirtecidir. Güneş, dağların ardından usul usul yükseliyordu. Bir araba, olay yerinden hızla uzaklaştı. Çamurlara bata çıka yürüyorduk. İşlerini eksiksiz yapan bir insandı. Bugün size mutlaka uğrarım. Çocuk birden ağlamaya başladı. Babamlar belki yarın buraya gelir. 2. ZAMAN BELİRTECİ Eylemleri ve eylemsileri zaman yönünden belirten sözcüklerdir. Eylemlere ve eylemsilere sorulan “Ne zaman?” sorusunun cevabıdır. Babam, yarın Ankara’ya gidecekmiş. Bu cümlede “yarın” sözcüğü “gitmek” eyleminin “ne zaman” yapıldığını belirttiğinden, zaman belirtecidir. Aşağıdaki cümlelerde koyu renkli sözcük veya söz öbekleri zaman belirtecidir. Beklediğiniz otobüs şimdi gelir. Kuşlar, sonbaharda güneye göç eder. Siparişlerimiz hâlâ gelmedi. Az önce seninle konuşan kimdi? Olanlardan sonra artık buralarda kalamam. Yazın bu şirin kasaba turist akınına uğrar. Dediklerini, ona bu akşam söylerim. Not: Cümlede zaman anlamı taşıyan her sözcük, belirteç görevinde olmayabilir. Eğer sözcük, “Ne zaman?” sorusuna cevap veriyorsa belirteçtir; vermiyorsa belirteç değildir. Akşam, maça gideceğiz. (belirteç) Akşam, şairlerin ilham kaynağıdır. (ad) Annemler gece yola çıkacak. (belirteç) Şiirlerinde, gece önemli bir yer tutar. (ad) 3. YER – YÖN BELİRTECİ Eylemleri ve eylemsileri yer ve yön ilgisiyle tamamlayan sözcüklerdir. Eyleme, eylemsiye sorulan ve ek almadan “Nereye?” sorusunun cevabı olan şu sözcüklerdir. aşağı, yukarı, içeri, dışarı, ileri, geri, öte, beri Yaşlı kadın, kapıyı açmak için aşağı iniyordu. Bu cümlede “aşağı” sözcüğü “inmek” eyleminin “hangi yöne doğru” yapıldığını belirttiğinden, yer-yön belirtecidir. Aşağıdaki cümlelerde koyu renkli sözcükler, yer-yön belirtecidir. Yağmur başladı, hemen içeri girelim. Birazdan hep birlikte dışarı çıkarız. Azıcık ileri gider misiniz? Rahat edemediysen beri gel biraz. Hatasını anlayıp geri döneceğini düşünmüştüm. Yer-yön belirteçleri, adları belirttiğinde sıfat olur; ek aldığında belirteç görevinden çıkar. Adam, yukarı çıktı. (belirteç) Adam, yukarı kata çıktı. (sıfat) Adam, yukarıya çıktı. (ad) Burası pek sakin bir sahil kasabasıydı. Bu cümlede “pek” sözcüğü, sıfat olan “sakin” sözcüğünü belirtmiştir. Ailenin en küçüğü Semih’ti. Bu cümlede “en” sözcüğü adlaşmış sıfat olan “küçüğü” sözcüğünü belirtmiştir. 4. AZLIK – ÇOKLUK (MİKTAR) BELİRTECİ Eylemleri, eylemsileri, sıfatları, adlaşmış sıfatları ve belirteçleri miktar yönüyle belirten sözcüklerdir. Azlık-çokluk belirtecini bulmak için ilgili sözcüğe “Ne kadar?” sorusu sorulur. Sıkça kullanılan miktar belirteçleri şunlardır: az, çok, fazla, pek, azıcık, biraz, oldukça, daha, en… Onunla bu konuyu çok tartıştık. Bu cümlede “çok” sözcüğü “tartışmak” eyleminin “ne kadar” yapıldığını belirttiğinden, azlıkçokluk belirtecidir. Aşağıdaki cümlelerde koyu renkli sözcükler, azlık-çokluk belirtecidir. Yıllardır bu şehirdeyim; ama burayı pek sevmedim. Tarlada çalışırken kendini fazla yorma. Akşamleyin sahilde arkadaşlarla biraz dolaştık. Sen kalk azıcık da biz oturalım. Bundan sonra az görüşelim mümkünse. Seni dün, sahilde bayağı bekledim. Birazcık konuştu, sonra sahneden indi. Görmeyeli oldukça değişmişsin. Şimdi de belirteçlerin; eylemsileri, sıfatları, adlaşmış sıfatları ve belirteçleri nasıl derecelendirip belirttiklerini görelim: Çok konuşan insan, çok yanlış yapar. Bu cümlede “çok” sözcüğü, eylemsi olan “konuşan” sözcüğünü belirtmiştir. Ben, kardeşimden daha hızlı koşuyorum. Bu cümlede “daha” sözcüğü, belirteç olan “hızlı” sözcüğünü belirtmiştir. Not: “En” ve “daha” sözcükleri; sıfatı, adlaşmış sıfatı ve belirteci üstünlük yönüyle belirtir. Bu durumlarda bu sözcükler üstünlük belirteci olarak adlandırılır. Sonbahar, en güzel mevsimdir. Bu çocuktan daha çalışkanını görmedim. Bizimle gelmeni en çok ben istiyorum. Ben, hepinizden daha çok sevindim. 5. SORU BELİRTECİ Eylemleri soru yoluyla belirten sözcüklerdir. Çanakkale gezisi nasıl geçti? Bu cümlede “nasıl” sözcüğü “geçmek” eyleminin “nasıl” yapıldığını soru yoluyla belirttiğinden, soru belirtecidir. Aşağıdaki cümlelerde koyu renkli sözcükler, soru belirtecidir. Bu karanlıkta oraya nasıl gideceksiniz? Köye ne zaman varırız? Misafirlerimiz bizi kapıda ne kadar beklemişler? Bunları bana neden daha önce söylemedin? Niçin okula erkenden gidiyorsunuz? Bana niye bağırıyorsun ki? Ne gülüp duruyorsunuz orada? Not: “Ne” sözcüğü cümle içinde değişik görevler kazanabilir. Bana hediye olarak ne aldın? (soru adılı) Buraya ne gün geleceksin? (soru sıfatı) Bu çocuk ne ağlıyor? (soru belirteci) Örnek 1: Aşağıdaki cümlelerin hangisinde “fena” sözcüğü, hem anlamı hem de cümledeki görevi açısından ötekilerden farklıdır? A) Onun, söylendiği kadar fena bir insan olduğunu sanmıyorum. B) Çok fena bir yoldan geçerek buraya geldik. C) Bugün çok fena bir olaya tanık oldum. D) Şemsiyeni al, yağmur fena yağıyor. E) Pencereyi aç, içerde fena bir koku var. (1989-ÖSS) Çözüm: Seçenekleri incelediğimizde “fena” sözcüğünün, A’da “insan” adını, B’de “yol” adını, C’de “olay” adını, E’de “koku” adını niteleyerek “sıfat” görevinde kullanıldığını görüyoruz. Bu sözcük D seçeneğinde “yağmak” eyleminin durumunu belirttiği için “belirteç” görevindedir. Cevap D Örnek 2: Aşağıdaki cümlelerin hangisindeki ikileme, zarf olarak kullanılmıştır? A) Onun en çok dikkat çeken yönü bakışları ve özellikle iri iri gözleriydi. B) Yarım yamalak İngilizcesiyle düşüncelerini anlatmaya çalıştı. C) Filmdeki korkunç sahneleri soğuk soğuk terler dökerek izledi. D) Tatil haberini duyan öğrenciler güle oynaya evlerine gittiler. E) Konuşmacıya böyle saçma sapan sorular yöneltmesi herkesi şaşırttı. (1995-ÖYS) Çözüm: Seçenekleri incelediğimizde A’da “iri iri” ikilemesinin, “göz”; B’de “yarım yamalak” ikilemesinin, “İngilizce”; C’de “soğuk soğuk” ikilemesinin, “ter”; E’de “saçma sapan” ikilemesinin, “soru” sözcüklerini nitelediğini görüyoruz. Bu sözcükler ad olduğundan, onları niteleyen ikilemeler de sıfat görevindedir. D’de ise “güle oynaya” ikilemesi, “gitmek” eylemini belirttiğinden zarf görevindedir. Cevap D
© Copyright 2024 Paperzz