mayıs AYI BULTENİ.doc resmi

2011 – 2012
MAYIS – HAZİRAN
AYLARI
BÜLTENİ
2011 – 2012 BEYAZ ZAMBAK KREŞ VE GÜNDÜZ BAKIMEVİ
“MAYIS AYI “ BÜLTENİ İÇERİĞİ
PAZARTESİ
SALI
( 30 NİSAN )
( 1 MAYIS )
Eğitim setimizi
bitiriyoruz
Vücut diliyle 1’den 10’a
kadar sayıları
çalışıyoruz.
( 7 MAYIS )
Farklı düşünme
teknikleriyle
zihin gücümüzü
geliştiriyoruz.
( 14 MAYIS )
Kızılderililer
İngilizce sayı
sayıyor!
( 21 MAYIS )
tekniği ile
sulu boya
yapıyoruz.
Üfleme
( 28 MAYIS )
ÇARŞAMBA
( 2 MAYIS )
Sınıf içi oyun
oynuyoruz.
( 8 MAYIS )
Trafik polisi
tekerlememizi
ezberliyoruz.
( 9 MAYIS )
Artık
materyalden
trafik projesi
yapıyoruz.
( 15 MAYIS )
Aslan ile Tavşan
hikayemizi
dinliyoruz.
( 16 MAYIS )
PERŞEMBE
CUMA
( 3 MAYIS )
Proje
çalışması
( 4 MAYIS )
Gemilerle ilgili merak
ettiklerimiz
( 10 MAYIS )
( 11 MAYIS )
Zıpzıp’ın
hikayesini
dinliyoruz.
( 17 MAYIS )
( 18 MAYIS )
Benim annem
şarkısını
ezberliyoruz.
Renk ve şekillerin
örtüsünü
oluşturuyoruz.
Tiyatro
günümüz!
Bilmecelerle
eğleniyoruz.
( 22 MAYIS )
Sene sonu
gösterilerine
başlıyoruz
Kavram çalışması
yapıyoruz.
( 23 MAYIS )
( 24 MAYIS )
( 25 MAYIS )
Müze ne demek
öğretmenim!
İlimizdeki
müzelerin
fotoğraflarını
getiriyoruz.
Faaliyet
kitabımızı
bitiriyoruz.
( 29 MAYIS )
( 30 MAYIS )
( 31 MAYIS )
( 1 HAZİRAN )
Sokak hayvanları
maskesi
yapıyoruz.
Saksıda sebze
yetiştiriyoruz.
Beyin fırtınası
yapıyoruz.
Bugün jimnastik
yapıyoruz.
Çevremizdeki
canlıları
inceliyoruz.
( 4 HAZİRAN )
( 5 HAZİRAN )
Saksıdaki
sebzelerimizi
sulayıp
inceliyoruz
( 6 HAZİRAN )
Hayalimizdeki
tatil resmini
çiziyoruz.
( 7 HAZİRAN )
( 8 HAZİRAN )
Çekmecelerimizi
boşaltıp
topluyoruz.
Karneleri
alıyoruz…..
ÇOK
HEYECANLIYIM
Yaz geldi şarkımızı
öğniyoruz
1
 KAVRAMLAR

Zıt kavramlar: Genç-Yaşlı,

Mekanda Konum

Geometrik Şekiller

Renkler
Ağır-Hafif
BELİRLİ GÜN VE HAFTALAR

Trafik ve İlk Yardım Haftası: Mayıs Ayının ilk haftası

Anneler Günü: Mayıs Ayının ikinci Pazar günü

Müzeler Haftası: 18-24 Mayıs

Atatürk’ü Anma ve Gençlik ve Spor Günü: 19 Mayıs

Dünya Çevre Günü: 5 Haziran

AİLE KATILIMI
 Trafik Polisi Velimizden, Meslek Tanıtımı
 SANAT ETKİNLİĞİ
 Etkinlik Kitabımızı Bitiriyoruz.
 Artık Materyalden Trafik Projesi Yapıyoruz.
 Evalardan Annemize Buzdolabı Süsü Yapıyoruz.
 Üfleme Tekniği ile Sulu Boya Yapıyoruz.
 TİYATRO
Çocuklarımızdan Hacivat-Karagöz Gösterisi izliyoruz.
2
 OKUMA YAZMAYA HAZIRLIK
 Eğitim setlerimizi bitiriyoruz.
 Vücut diliyle 1’den 10’a kadar sayıları çalışıyoruz.
 Renk ve şekillerin örtüsünü oluşturuyoruz.
 MÜZİK ETKİNLİĞİ
BENİM ANNEM

YAZ GELDİ
Annelerin en özlüsü
Tatlı dilli şen sözlüsü
Gülen gözlü gül yüzlüsü
Benim ANNEM Benim ANNEM
Yaz geldi çiçekler açtı
Arılar hep çalıştı
Arı vız vız vız
Arı vız vız vız
Diye çalışır
Ben ağlasam O da ağlar
Ciğerini ateş dağlar
Hayatını bana bağlar
Benim ANNEM Benim ANNEM
Önce menekşeyi koklar
Sonra gülü severiz
Arı balını, Arı balını
Biz çok severiz
Açar bana kanadını
Melek koydum ben adını
Hayatımın tek kadını
Benim ANNEM Benim ANNEM
3
 TÜRKÇE DİL ETKİNLİĞİ
 TEKERLEMELER:
TRAFİK POLİSİ
Ben büyüyünce Trafik Polisi olacağım
Şapkamı takıp düdüğü çalıp
Yayalara yolları açacağım
Kim hata yaparsa, kurallara uymazsa
Onlara ceza yazacağım
SINIF İÇİ OYUN
 Trafik Oyunu: Çocuklar istedikleri taşıtı seçer ve o taşıt olurlar. Birinci çocuk trafik
polisi seçilir. Öğretmen trafik lambası olur ve komut verir. Kırmızı gösterince trafik
durur, sarıda hazırlanır ve yeşilde geçerler. Kurallara uymayan çocuğa trafik polisi ceza
verir, trafikten çıkarır.
RENKLİ BİLGİLER KİTAPLIĞI
 Sizce çok eski yıllarda buzdolabı olmadan önce insanlar yiyeceklerini nerede
saklıyorlardı? Anlatınız.
 Buzdolabının yerine başka ne kullanılabilir? Söyleyiniz.
 Her yere çok kolay hareket edebilen bir buzdolabı yapabilmek için ona neler ekler ve
onda neleri değiştirirdiniz?
 Buzdolabının adını değiştirseydiniz ona nasıl bir ad koyardınız?
 Buzdolabının bir bölümünü başka şey için kullanabilir miyiz?
 Kapağını açmadan buzdolabının içini görebilseydik ne olurdu? Anlatınız.
 Çok küçük bir buzdolabı yapsaydınız nasıl yapardınız? Söyleyiniz.
 Siz bir buzdolabı olsaydınız nasıl bir buzdolabı olurdunuz?
4
TRAFİK POLİSİ

BİLMECELER
Yol üstünde durur, gelene geçene buyurur
DENİZ ve GEMİ
Mavi tarla üstünde beyaz güvercin yürür.
Canlı kaçar, cansız kovalar.
ANNE
AT ARABASI
Yemez yedirir, giymez giydirir.
Ağlasak öper, bizi güldürür
ANNE
Karnında taşıdı doğurdu seni
Çabuk büyü diye sütle besledi
KELEBEK
Ne ipliği var ne kemiği
Pır dereye, pır tepeye
KARINCA
Beli boğazı darca
Bazen çıkar ağaca
ARI
Bol yemek verir, kendi yemez yedirir
Rengi yoktur sesi var, buluttan anası var
KEDİ
Yük üstünde yünlü yumak
5
YAĞMUR
İNGİLİZCE

Kızılderililer İngilizce sayı sayıyor !!!
MERAK EDİYORUM ???
GEMİLER NEDEN BATMAZ?
Nesneler, suyun içine bırakıldığında suyu iterek
kendilerine yer açar. Gemiler ağır olduğu halde
içleri oyuk ve yanları yüksek olduğundan suda oldukça
derine batıp suyun büyük kısmını kenara iter.
Bir gemi, çok aşırı yüklenip de ittiği sudan ağır
olmadığı sürece batmayacaktır.

DENİZALTI NASIL BATAR?
Denizaltılar, kendilerini, yüzemeyecek kadar ağırlaştırarak batar. Özel tanklara su
doldurularak ağırlık artırılır. Denizaltının su yüzeyine çıkma zamanı geldiğinde bu su, dışarı
pompalanır.

HANGİ GEMİLER UÇAR?
Hoverkraft (uçar kayak), suyun üzerinde gittiği halde, gemiler gibi suyun içinde
yüzmez. Bunun yerine altlarındaki hava yastıkları sayesinde dalgaların üzerinde uçar.

EN BÜYÜK GEMİLER HANGİLERİDİR?
Dünyanın en büyük gemileri petrol tankerleridir. 500 metre uzunluğa ve 1000 jumbo
jetten fazla ağırlığa sahiptir. Dev tankerlerin durması 20 dakika sürer!
HİKAYE
6
ZIPZIPININ OTOMOBİLİ:
Tavşan zıpzıp otomobillere çok meraklıydı.
Yarışmayı seviyor ya, otomobil yarışçısı olmayı
istiyordu. Biriktirdiği parayla eski bir otomobil
aldı. Otomobil, kaplumbağaya benziyordu.
Zıpzıp, “olsun,” dedi. ileride daha iyisini alırım. “
Otomobile bindi. Çalıştırdı. İlerlemeye başladı.
O da ne? Otomobil zıplayarak ilerliyordu.
Görenler gülmekten yerlere yatıyorlardı.
Zıpzıp da gülmeye başladı. “bu otomobil bana
benziyor. Benim gibi zıplayarak gidiyor.” dedi.
Eve gidince otomobilini yıkadı, temizledi.
Zıpzıp gazetesini okurken bir yarış ilanı
dikkatini çekti. Bu antika arabaların
katılabileceği bir yarışmaydı. Zıpzıp hemen
telefona koştu.
Yarışmaya yüzlerce otomobil katılıyordu. Yarış önce düz yolda başladı.
Herkes Zıpzıp’ı geçti. Zıpzıp’ın otomobili zıplayarak gidiyor tüm seyircileri güldürüyordu.
Sonra toprak çamurlu bir yola girdiler. Otomobiller, çamurlu yolda kalmışlardı. Zıpzıp’ın
arabası, zıplaya zıplaya çamurlu yolu aştı. Finişe yarış noktasına ulaştı. Zıpzıp, birincilik
kupasını alıp havaya kaldırdı. Kendisini izleyenlere, kameralara mesajını verdi: “Görünüşe
aldanmamalı. Otomobilim komik ama birinciliği kimseye kaptırmadı.”
 ADAM OLACAK ÇOCUK

ASLAN İLE TAVŞAN
Kırlarda dolaşan aslan yol kenarında,
huzur içinde uyuyan bir tavşan görmüş.
Uyuyan bir tavşan onun için çok kolay bir avmış.
Tam onu yakalamak için hamle yaptığı sırada
çayırda otlayan geyiğe gözü takılmış.
Elindekiyle yetinmediğinden tavşanı bırakıp
geyiğin peşinden gitmiş.
Aslanın yaptığı gürültüden rahatsız olan tavşan
uyanmış ve hemen oradan uzaklaşmış.
Geyiğin peşinden koşsa da aslan onu yakalamayı
bir türlü başaramamış. Geyikten vazgeçip
tavşanı yakalamak için geri dönmüş ama
tavşanın yerinde yeller esiyormuş.
Geyik peşinde koşarken aslan olmuş elindeki tavşandan………………
7
 UYKU VAKTİ DİDİŞMELERİ
Pek çok anne, çocuklarının belirli
bir saatte yatmak istememelerinden şikâyetçidir.
Bunların arasında çocuklarından söz ederken
“bizim oturduğumuz kadar oturuyor sonra
sabahleyin kaldırmakta güçlük çekiyorum” ya da
“sabahları herkesten önce kalkıp bütün evi
rahatsız ediyor” diye şikâyette
bulunanlar hiç de az değildir.
Böyle durumları nasıl önleyeceğini soran annelere verilecek en uygun öneri, her şeyden
önce kendilerinin zaman fikrine sahip olmaları gerekliliğidir. Eğer anne, her akşam belirli bir
saatte çocuğunu yatırmak için hazırlıyor, sonra bir süre yanında kalarak ona bir masal anlatıyor
veya bir kitap okuyor ve daha sonra çocuğu uyumaya bırakıyorsa çocuğa iyi bir uyku alışkanlığı
kazandırma konusunda önemli bir adım atmıştır. Bu davranışın her gece aynı saatlerde
tekrarlanması önemlidir. Uyku saatlerine yakın saatlerde aşırı hareketli oyunlar oynanmasından,
heyecan verici olayların ortaya çıkmasından kaçınılmalıdır. Örneğin, tam uykuya giderken babanın
getirdiği bir oyuncağı çocuğuna göstermek istemesi veya anne babanın çeşitli nedenlerle
tartışmaları uykuya hazırlanan çocuğu tedirgin edecek tutumlardan bazılarıdır. Bu arada tüm
alışkanlıkların kazanılmasında esas olan ve bireyin yaşamındaki disiplinin kaynağını oluşturan
tutarlılık, iyi uyku alışkanlığının kazanılmasında da en önemli rolü oynar. Her gece çocuğun
ısrarlarına dayanamayarak “hadi bu kerelik” onun uykuya gitmesini geciktiren anne babanın düzenli
uyku alışkanlığını kazandırma yolundaki çabaları çok kere verimsiz olacaktır.Çünkü, çocuk için bir
kere bozulan kuralın her zaman bozulmaması için pek az neden vardır. Anne-babaların
çocukları için gösterdiği gayret değerlidir; ama çocukların kendilerini yönetmelerine izin
vermemeleri gerekir. Bu yüzden anne babanın kararlı tutumunun iyi uyku alışkanlığının
kazanılmasında rolü çok büyüktür.
Genellikle anne-baba ile ilişkileri iyi olan, kendilerine düzenli bir uyku programı uygulanan
çocuklar uyku alışkanlığı kazanma konusunda büyük güçlükler göstermezler. Ancak bu konuda
çocuğun gelişim düzeyine, bireysel özelliklerine uygun uyku ihtiyacının göz önünde
bulundurulması, çocukla ilişkileri bozacak ceza ve tartışmalara gitmek yerine ona güven verici
biçimde yaklaşılması, olumlu davranış örneklerinin yerleştirilmesinde yararlı olabilecek bazı temel
noktalardır.
 ÖNERİLER
1.Yatma vakti geldiğinde başka on tane
iş yapmak yerine çocuğunuzun yanında bulunun.
Yatma vaktine en azından 20 veya 30 dakikalığına
kesintisiz dikkatinizi vererek bu zamana sadık kalın
ve güven ile noktalayın.Çocuklarınız ne zaman
tartışmaya yer olduğunu ve ne zaman olmadığını bilirler.
2. Çocuğunuz yatağına girdikten sonra, sizinle oyun oynamasına izin vermeyin, eğer
odasından dışarı çıkmaya kalkışırsa, yavaşça elinden tutup nazik ve kararlı bir biçimde odasına
geri götürün. Hiç söz söylemeyin. Eylemleriniz sözlerinizden daha güçlü etki bırakır ve tartışmaya
yer kalmaz. Çocuklar, sizin söylediklerinizi, nazik ve kararlı adımlarla bu yolda hareket etmeye
devam edeceğinizi öğrenene kadar bu davranışı defalarca yinelemek durumunda kalabilirsiniz.
8
Eğer gecenin bir yarısında sizin yatağınıza gelirlerse, onları yumuşak ve sessiz bir biçimde
yataklarına geri götürür, bir öpücük vererek geri dönersiniz. Çocuğunuzun herkesin bir yatağı
olduğunu öğrenene kadar bu davranışınızı sürdürün.
3. Eğer çocuklarınız kendi isteklerine göre davranma alışkanlığı geliştirmiş ise, sizin
söylediklerinize güvenmeleri için üç ila beş gece arası (onları hiç söz söylemeden odalarına geri
götürerek) nezaket ve kararlılık gerekebilir. Çocuklar kolayca etkilenip her istediklerini yapan
ebeveynlere göre yumuşak ve kararlı davranan ebeveynlerin yanında kendilerini daha güvende
hissederler.
4. Yatma vaktinden önce yapılması gereken düzenli işler için (pijamalar giyilecek, dişler
fırçalanacak) çocukların ne kadar süreye ihtiyaçları olduğunu ve ne zaman başlamaları gerektiğini
belirleyin. Çocuklar, dergilerde yapmaları gereken şeyleri temsil eden resimler bulmaya bayılır.
Bunlar bulunup odasının kapısına asılabilir.
5. Yatma vakti geldiğinde çocuklara “Artık yatmak zorundasınız!” değil de “Yatma vaktiniz
geldi” deyin. “Yatmadan önce yapmamız gereken ilk şey neydi, söyleyin bakalım?” gibi sorular
sorarak onları teşvik edin.
6. Önceden belirlenmiş yatma saatine göre çalar saati kurun. Saat çalmaya başlamadan
önce çocukların bütün işlerini halletmelerini sağlayın. “Saati kim susturacak?” şeklinde bir yarışa
da dönüştürebilirsiniz.
7.Yatma vaktinden 10 dakika önce masal okumak için hazır bulanacağınızı çocuklarınıza
bildirin. Eğer görevlerini o saate kadar tamamlamış iseler masal için vakit var demektir. Eğer
tamamlamamış iseler gıdıklama ve bir öpücük için vakit var; ancak masal ertesini günü bekleyecek
demektir.
8. Çocuklar biraz büyüdüklerinde, yatma vaktinin ne olması gerektiği konusundaki
tartışmalara onları da dahil edebilirsiniz. “Saat 21:00’de mi 21:30’da mı yatmak istersin?” gibi
sözlerle onlara sınırlı seçme hakkı tanıyabilirsiniz. Cuma ve cumartesi akşamları eğer isterlerse
daha geç saate (23.00 geçmemek kaydıyla) kadar kalabileceklerini söyleyebilirsiniz.
 DESTEKLEYİCİ BİR FİKİR
Bir ebeveyn anlatıyor: “Üç yaşındaki kızımız, sürekli odasından dışarı çıkıyordu. Odasına
geri götürdük, ancak , ilk gece, kapısının önünde bitkin düşüp uyuya kalana kadar çığlıklarla kapıyı
tekmeledi. İkinci gece ağlaması yarım saat sürdü. Ondan sonraki üç gece bu hali onar dakika
devam etti. Ancak daha sonra, yatma vakti, bizim için, kucaklaşmalar, gıdıklamalar, masallar ve
elbirliği ile geçen tam bir eğlence haline geldi.”
Bir başka baba, çocuklarını yatağa sokarken sorduğu “Bu gün, başına gelen en üzücü olay
neydi?” “Bugün, başına gelen en mutlu olay neydi?” gibi iki sorudan sonra, yatma vakti
didişmelerinin sona erdiğini gördü. Her sorudan sonra çocuklarını dikkatli bir biçimde dinledi ve
sonra da kendi yaşadığı en mutlu ve en üzücü olayları anlattı. Ara sıra biraz daha fazla zaman
gerekse de, bu, her iki çocuk ile ancak iki veya üçer dakika sürdü. “Soru sormak ve dinlemek için
ayırdığım bu zaman içerisinde çocuklarımla ne kadar çok şey paylaştığıma inanamadım. Bu zaman
içerisinde paylaştığımız yakınlık, onlara yatma vaktine alışmaları ve uyumak için hazırlanmalarına
yardımcı oldu.” diyor.
9
VAKIFLAR ÜLKESİ
Dedelerimiz
hayatları boyunca Allah’ın rızasına uygun ömür sürmüşler.
Dedelerimiz, yaşadıkları müddetçe insanlara, hayvanlara; hatta bitkilere hizmet ettikleri
yetmezmiş gibi bir de, “ Biz öldükten sonra acaba bu canlıların hâli ne olur?” diye dert edinip
hayır kurumları ve vakıflar kurmuşlar. İstanbul’da 1453 ile 1521 seneleri arasında 1163 vakıf
kurulmuş. 1521 ile 1547 yılları arasında ise 1268 vakıf daha açılmış. Herhâlde bu kadar vakfı az
görmüşler ki 1547-1579 seneleri arasında 1193 vakıf daha açmışlar.
Bu vakıfları en büyüklerinden olan Ayosofya Camii Vakfı’nın yıllık geliri 718.421
akçe, Fatih Külliyesi Vakfı’nın yıllık bütçesi ise 1.500.000 akçeydi.
1498 senesi devlet bütçesinin 1.000.000 akçe olduğunu düşünürseniz vakıfların
neredeyse devletten bile zengin olduğunu anlayabilirsiniz.
Dedelerimiz; kışın aç kalan kuşların beslenmesi, yaralı göçmen kuşların tedavi
için vakıflar kurmuşlar.
Bayram günlerinde şehir ve kasabalardaki çocukların sevindirilmesini istemişler.
Et fiyatları kış aylarında yükselmesin diye hayır kurumları kurmuşlar.
Hac yolunda parasız kalanlara yardım edilmesi için hayır kurumlarına para
bağışlamışlar.
Cami ve türbelerin temizlenmesi, Ramazan ayında camilerde hurma, zeytin gibi
iftariyelik dağıtılması amacıyla bağışlar yapmışlar.
Fakirlere elbise temin edilmesi için giymedikleri elbiseleri yardım kurumlarına
bağışlamışlar.
Hamalların dinlendikten sonra yüklerini sırtlanabilmeleri için yol kenarlarına
mola taşları diktirmişler.
Yaşlı ve fakir kadınlara ücretsiz yün veren vakıflar kurmuşlar. Onlar, bu
yünlerle ördükleri eşyaları satmalarına yardımcı olarak bu insanlara, kendi ellerinin emeğiyle
geçinmelerine yardımcı olmuşlardır.
Yüksek dağ ve geçitlerde insanların kardan ve tipiden korunması için sığınak
yaptırmışlar.
Yaz aylarında sıcaktan bunalanlar için gölgelik yaptırıp gereken yerlere su
küpleri koydurmak gibi birbirinden güzel daha nice hayırlı işler yapan vakıflar kurmuşlar.
10
FATİH’İN HOCASI
Hocalarına hürmet etmeyi çocuk yaşta öğrenen İkinci Mehmet, babası Sultan
İkinci Murat’tan sonra Osmanlı tahtına geçip padişah oldu. Küçükken Molla Gürânî’den aldığı
dersi büyüdüğünde hiç unutmamış, sultan olunca ilim adamlarına olan saygısı yaşı büyüdükçe
artmıştı.
Bir hocanın kıymetini, ona nasıl saygı göstermek gerektiğini ondan öğrenelim mi?
Dersimizin hocası, bir çağ açıp bir çağ kapatan dünyanın sayılı sultanlarındandır. Kendisini iyi
dinleyelim:
“ Ben, hangi ilim dalında olursa olsun, bir bilim adamına saygıda kusur edilmemesi
gerektiğini düşünürüm. Hayatımda en çok saygı gösterdiğim kişilerin başında da kendi
hocalarım gelir. İstanbul’u fethedince bu saygının nasıl olması gerektiğini Bizans şehrinin
halkın da öğretmek istedim.
Cengâver askerlerimle Kostantin’e girerken şehir halkı, askerlerimi sevinç
gösterileriyle karşılamak için yollara dökülmüştü. Yol boyunca dizilen ahâli ellerindeki çiçek
demetlerini bana ve askerlerime sunmak için birbirleriyle yarışıyorlardı.
Beyaz sakalı ve cübbesiyle yanımda heybetle duran muhterem
Akşemsettin Hazretleri’ni padişah zanneden halk, çiçekleri ona sunmaya başladı.
Hocam
Hocam Akşemsettin, çok mahcup oldu ve atını geri çekti. Bir yandan da göz
ucuyla beni gösteriyor ve benim padişah olduğumu anlatmaya çalışıyordu.
Ben ise halkın yaptığı bu yanlışlıktan çok memnun olmuştum. Evet, sultan bendim;
ama benim üzerimde en fazla hakkı olan hocamdı. Ellerinde çiçeklerle bana doğru gelenlere
dedim ki:
_Gidiniz, çiçekleri gene ona veriniz. Sultan Mehmet benim; ama o, benim
hocamdır.
Bizanslılar bu tavra şaşırmasınlar da ne yapsınlar? Çünkü Kostantin’in en meşhur
bilim adamları, Bizans İmparatoru’nu eleştirdikleri için Bizans sarayının zindanlarında aylardır
mahkum hayatı sürüyorlarmış. Bilim adamlarının başka hiçbir suçu olmadığını öğrenince onları
salıverdim. Sayemde hürriyetlerine kavuşan bu bilim adamları, bir süre sonra İslâm’ın ilme ve
âlime verdiği değeri görüp Müslüman oldular.
11

HOCANIN GÜCÜ
Babalar, eskiden çocuklarını hocaya teslim ederlerken
“ Eti senin, kemiği benim!” derlermiş. “ Hoca hakkı “
her şeyin önünde tutulur; hocalara, öğretmenlere
her yerde ve zamanda hürmet edilirmiş.
İnsana daha çocukken hocanın kıymetini öğretirlermiş.
Sultan İkinci Murat’ın oğlu Fatih Sultan Mehmet Han, şehzadeliğinde Manisa’da vali olarak
bulunuyor ve devlet idaresine dair eğitim alıyordu.
Babası, şehzadesinin iyi yetişmesi için Manisa iline birçok âlim gönderdi. Fakat şehzade
Mehmet, yaratılış icabı zeki ve hareketli olduğundan dersten kaçar ve hiçbir muallim onu zapt
edemezdi. Şehzade doğru dürüst eğitilemiyordu. Hatta Kur’an-ı Kerim’i bile hatmedememişti.
Bu duruma çok üzülen babası Sulta İkinci Murat, heybetli ve hiddetli bir muallim olan
Molla Gürânî’yi bu vazifeye tayin etti.
Hâdisenin devamını Fatih’in hocası olan Molla Gürâni’nin kendisinden dinleyelim mi, ne
dersiniz? Buyrun hocam, söz sizin:
“Sultan, şehzadesini eğitme görevini bana verince elime de bir sopa tutuşturup dedi ki:
_Aman hocam! Oğlumun eğitimine çok önem verin! Oğlum emrinizi dinlemez, verdiğiniz
derslere zamanında çalışmazsa bu sopa ile kendisini dövebilirsiniz. Hatta onun yanında bu sopa ile
beni de tehdit edebilirsiniz.
Sultan ile bu şekilde anlaştık; hatta genç şehzadeye bir oyun oynamayı planladık.
Bir gün şehzade, derslerine karşı gevşeklik gösterince kendisine kızarak onu bir güzel azarladım.
O da beni babasına şikayet etmiş.
Şehzadesinin şikayeti üzerine babası Sultan Murat Han, “Olamaz öyle şey! Benim oğluma
kim bağırabilirmiş ki!” diye bağırıp hiddetle medreseye geldi hemen. Ancak, benim yanıma
vardıklarında şehzadenin bütün hesapları alt üst oldu.
Babasının beni bir güzel azarlamasını bekleyen şehzade, neye uğradığını bile anlayamadı.
Önce babası biraz bağıracak gibi olmuştu; ama benim sesimin babasının sesini bastırdığını görünce
öyle bir şaşaladı ki! Sultana bağırarak şöyle diyordum:
_Benden oğlunuzu okutmamı siz istediniz sultanım! Tembellik yaparsa istediğim gibi
kızarım, istersem de bu sopayla döverim! Bir daha tembel bir öğrenciyi karşımda savunmaya
kalkmayın hürmetli padişahım! Yoksa….
_Yoksa ne olur bre hocaa!
Elime sopayı aldığım gibi sultanı ve şehzadeyi kovalamaya başladım.
_Bree kaçmayın! Kaçmayın da ‘ yoksa ne olur!’u göstereyim size! Kaçmayınnnn!
Sonunda Sultan Murat ile ikimizin planladığı şey olmuştu. Epey bir koşturmacadan sonra
sultan ve oğlu elimden kurtulmuş; ama ikisi de nefes nefese kalmışlardı.
Sultan Murat’la daha sonra görüşmemizde anlattığı üzere şehzadesine şöyle demiş:
_Görüyorsun ya oğlum! Senin yüzünden ben de azarlandım. Bu molla, padişahtan bile
korkmuyor! Anlaşılan okumaktan, derslerine çalışmaktan başka çaren yok!
Şehzade, bu hâl karşısında derslere gayretle sarılmaktan başka yol bulamamış,
hocalarına karşı güvendiği babasından ümidini kesmişti. Kısa zamanda Kur’an-ı Kerim’i hatmetti
ve nice ilimler öğrendi. En önemlisi de hocalarına karşı terbiyeli ve hürmetli
Olmayı öğrendi. Bu sayede büyük sultanlardan biri oldu.”
12
ALLAH İÇİN ÇALIŞMAK
Sizlere Fatih Sultan Mehmed’i ne kadar anlatsak az….. Destanlarla dolu
hayatında anlatılacak birbirinden güzel o kadar çok hadise var ki!
Hayatı büyük çalışmalara konu olmuş unutulmaz bir insanı, küçük hacimli
eserlerde anlatmak, onun özellikleri hakkında bilgiler vermek bir bilseniz ne
kadar zor.
Allah yolunda yaşanmış bir ömürden bir hatıra daha dinleyeceğiz şimdi
sizlere.
Çağ açıp çağ kapayan bir Sultan, Kostantinapolis’i fethedip İstanbul yapan,
Sevgili Peygamberimiz’in methettiği bir Padişah hayatını ne için yaşamış, bunu öğreniceksiniz.
Başından geçen bir hadiseyi anlatmak üzere Uzun Hasan’ın annesi Sârâ Hanım’a
sözü bırakıyoruz:
“Fatih Sultan Mehmed Hân Hazretleri Trabzon Rum imparatorluğu üzerine sefere
çıkmıştı. Trabzon kalesine normal yoldan değil de arkadan ulaşmak için dağlık ve ormanlık bir
araziden şehri kuşatmaya karar verdi.
Bazen baltacılar, önden yol açıyorlardı. Yolun müsait olmadığı bir yerde Fatih’in atı
kaydı. Fatih, bir kayaya tutunmak için uğraşırken elleri kanadı. Bu yolculuk sırasında ben de Sultan
Fatih’in beraberinde bulunuyordum. O kadar uğraştığını görünce Sultan Fatih’e dedim ki:
_ Oğul! Han oğlu hansın! Bir yüce hükümdarsın! Trabzon gibi küçük bir kale için
bunca zorluğa katlanmaya değer mi?
Aslına bakarsanız benim bu şekilde konuşmamın başka bir sebebi vardı. Akkoyunlu
devletinin hükümdarı Uzun Hasan benim oğlumdur. Trabzon Rum imparatorluğu ile bizim aramızda
bir akrabalık bağı vardı. Bu yüzden oğlum Uzun Hasan bu seferden vazgeçirmem için beni Fatih’e
ricâcı olarak göndermişti. Ben de bu fırsatı değerlendirerek Sultan Fatih’i bu savaştan
vazgeçirmeye çalıştım.
Sultan Fatih, elleri sıyrıklarla dolu olduğu halde doğruldu ve bana şöyle dedi:
_Ey ihtiyar ana! Bilmez misin ki, elimizde tuttuğumuz İslâm kılıcıdır. Sen zannetme ki,
çektiğimiz bunca zahmetler, kuru bir toprak parçası içindir. Bilesin ki bütün gayretlerimiz Allah,ın
dinine hizmettir. İnsanları doğru yola kavuşturmaktır. Yarın Allah’ın huzuruna vardığımızda,
yüzümüz kara olmasın diyedir. Elimizde, insanlara islâm’ı anlatmak ve yüceltmek imkanları varken,
birtakım zahmetlere katlanmayıp ten rahatlığını tercih edersek, bize gazi denilmesi doğru olur
mu? İslâm’ı bilmeyen insanlara dinimizi anlatmazsak, onları azgınlıklarına engel olmazsak, Allah’ın
huzuruna hangi yüzle çıkarız?
13
OSMANLI’DA ADÂLET
Kânûni Sultan Süleyman devrinde Kaptan-ı Derya Sinan
Paşa’ya esir düştükten sonra 1552-1556 yılları arasında
İstanbul’da dört yıl kalan bir İspanyol, Sinan Paşa’nın yanında
hekim olarak bulunmuştu. İspanya’ya döndükten sonra yazdığı
hatıralarından bazı notlar:
Biraz da Osmanlı’da adaletten bahsedelim.
Türkler Hristiyan, Müslüman herkese adaleti tatbik ederler. Dünyanın hiçbir
yerinde Sinan Paşa’nın adaleti yerine getirmek ve haksızlıkları önlemek için yapmış olduğu şeylere
rastlanmaz. Sık sık kıyafet değiştirerek dolaşır, olan bitenleri öğrenmek için lokantalarda yemek
yer, yangına karşı tedbir alınıp alınmadığını öğrenmek için geceleri şehri gezerdi.
Hiçbir hakim ırzla alakalı suçlarda af yoluna sapmaz. İnanın ki, orada iltimas
mektupları da hükümsüzdür. Adaletlerinin en güzel tarafı davaların çok kısa zamanda
nihayetlenmesidir. Buradaki gibi nasıl olsa dâva uzun sürer diye haklı olanlar, haksız tarafla
anlaşma yoluna gitmezler. Divan-ı Hümayun, yani sultanın meclisinde de, diğer mahkemelerde de
“Kimin maslahatı var” diye yüksek sesle üç defa söylenmeden oturum neticelenmez…
Bizdeki gibi otuz, kırk yıl devam eden davalar yoktur. En uzun dava otuz gün
sürer. Bütün işleri bu yüzden düzenlidir. Şahit dinletmek isteyen taraf, ilk duruşmada bütün
şahitlerini birlikte götürür.
Hâkim şahitleri sorunca “Evet efendim, hepsi hazır” diyebilmelidirler. Böylece
dâva lehte veya aleyhte neticelenir ve yemeğe çıkılır.
Allah’ın işine karışılmaz. Onlar adaleti tatbik ederler, biz lâfiyle geçiniriz.
YANKI
-
-
Bir adam ve oğlu ormanda yürüyüş yapıyorlarmış. Birden çocuk ayağı takılıp
düşüyor ve canlanıp “ AHHHH” diye bağırıyor.
İleride bir dağın tepesinden “ AHHHH” diye bir ses duyuyor ve şaşırıyor.
Merak ediyor ve:
- Sen kimsin? “ diye bağırıyor. Aldığı cevap “ Sen kimsin ?” oluyor.
Aldığı cevaba kızıp – “ Sen bir korkaksın !” diye tekrar bağırıyor. Dağdan gelen ses
“ Sen bir korkaksın !” diye cevap veriyor. Çocuk babasına dönüp:
“Bana ne oluyor böyle ?” diye soruyor.
“ Oğlum” der babası , “ Dinle ve öğren !” ve dağa dönüp : “ Sana hayranım! “ diye bağırıyor.
Gelen cevap : “ Sana hayranım !” oluyor. Baba tekrar bağırıyor. “ Sen muhteşemsin !” Gelen
cevap : “ Sen muhteşemsin !” . Çocuk çok şaşırıyor ama halen ne olduğunu anlayamıyor.
Babası açıklamasını yapıyor:
- “ İnsanlar buna “yankı” derler, ama aslında yaşamdır. Yaşam daima sana senin verdiklerini
geri verir. Yaşam yaptığımız davranışların aynasıdır. Daha fazla sevgi istediğin zaman daha
çok sev! Daha fazla şefkat istediğinde daha şefkatli ol! Saygı istiyorsan insanlara daha
çok saygı duy. İnsanların sabırlı olmasını istiyorsan sen de daha sabırlı olmasını öğren. Bu
kural yaşamımızın bir parçasıdır, her kesiti için geçerlidir.”
Yaşam bir tesadüf değil, yaptıklarınızın aynada yansımasıdır.
14
DİL YARASI
Babası bir gün, sabırsız ve çabuk sinirlenen oğluna bir torba çivi ile bir tahta verip; “ Bak
oğlum !” dedi. “ Kendini kaybedip çevrene zarar vereceğini anladığın an , sinirini yenip bu
tahtaya bir çivi çakacaksın.”
Oğlan birinci gün tam otuz yedi çivi çaktı. Günler ilerledikçe kendini kontrol etmesini öğrenip
çaktığı çivileri azatlı.Daha sonra ise çivi çakmamayı öğrendi. Bunu babasına söylediğinde ; “ Kendini
kontrol ettiğin her günün sonunda tahtadan bir çivi çıkaracaksın.” dedi babası.
En son çivi de söküldüğünde oğlan yine babasına haber verdi. Babası çocuğun elinden tuttu ve
tahtanın yanına götürüp ; “ Bak oğlum ! “ dedi. “ Şu tahtayı görüyor musun ? Hiçbir zaman eskisi
gibi olamayacak. Sinirlendiğin ve kırıp geçirdiğin her an karşındakilerde böyle yaralar oluşur.
Ne kadar tamir etmeye çalışsan da dil yarasını iyileştiremez , ilişkilerinde eski güzelliği
yakalayamazsın .”
SON PİŞMANLIK
Bir zamanlar , çok güzel evler yapan bir yapı ustası varmış . İyice yaşlanan usta, patronunun
kapısını çalmış ve ; “ Beyim “ demiş. “ Artık yoruldum , gücüm de kalmadı. Müsaade ederseniz,
işimden ayrılmak ve bundan sonraki hayatımı eşim,çocuklarım ve torunlarımla birlikte geçirmek
istiyorum.!
En iyi ustasından ayrılmak istemesine üzülen patron , çaresiz ; “ Peki “ demiş ” Ancak bana
son kez , bir ev inşa edip öyle ayrılmanı istiyorum. Bu ev , senin son eserin,son hatıran
olacak!”
Yapı ustası bu teklifi kabul etmiş ve işe koyulmuş . “ Nasıl olsa ayrılacağım!” diyerek
yaptığı işi önemsememiş. Malzemeyi kalitesiz seçmiş. Temeli , duvarları ve diğer ince işçilikleri
baştan savma yaparak işi bitirmiş.
Sonunda patron, biten evi görmek için gelmiş. Kendisine verilen anahtarı yapı ustasına doğru
uzatarak ; “ Al!” demiş. “ Bu ev artık senin. “
Yapı ustası , hiç beklemediği bu sözleri duyunca şaşırıp şoka girmiş.Kendi kendine ; “
Aaahh.. benim akılsız kafam ah! Demiş. “ Bu evin benim olacağını bilseydim , hiç böyle yapar
mıydım ?..”
15
 KARGA
80’ine merdiven dayamış yaşlı baba ile onu ziyarete gelen
45 yaşlarında ve saygın bir işi olan oğlu salonda oturuyorlardı.
Hal hatırdan,çoluk çocuktan ,havadan –sudan
sohbet ettikten sonra oğlu susmuş ,ayrılmanın sinyalini vermişti.
O anda üzerinde oturdukları sedirin yanındaki
pencerenin pervazına bir karga kondu.
Yaşlı baba kargaya gülümseyerek biraz baktıktan sonra oğluna sordu:
- Bu ne oğlum ?
Oğlu şaşkın , cevapladı :
- “ O bir karga baba .”
Yaşlı baba kargaya biraz daha baktıktan sonra yine sordu:
- Bu ne oğlum ?
Oğlu daha da şaşkın , yine cevapladı :
- “ Baba, o bir karga baba .”
Karga hala pervazda,komik hareketlerle başını sağa sola çeviriyor,başını yan
yatırıyor,havaya bakıyor,sonra başını yine onlara çeviriyordu.Yaşlı baba üçüncü defa sordu:
-“ Bu ne ? “
Oğlunun şaşkınlığı sabırsızlığa dönmüştü:
- “ O bir karga baba,üç oldu soruyorsun. Beni işitmiyor musun ?”
Yaşlı baba dördüncü defa sorunca oğlunun sabrı taştı.
- “ Baba bunu neden yapıyorsun ? Tam dört defadır onun ne olduğunu soruyorsun, sana cevap
veriyorum ve sen hala sormaya devam ediyorsun.Sabrımı mı deniyorsun ? “
Babası yüzünde hala bir gülümseme ile yerinden kalktı ; içeri odaya gitti ve elinde bir defterle
döndü.Bu bir hatıra defteriydi. Oturdu,sayfalarını karıştırdı ve aradığını buldu.Sevgiyle
gülümsemeye devam ederek sayfası açık bir vaziyette defteri oğluna uzattı ve o sayfayı
okumasını söyledi
“ Bugün 3 yaşındaki minik yavrumla salondaki sedirde otururken yanı başımızdaki
pencerenin pervazına bir karga kondu.Oğlum tam 23 defa onun ne olduğunu sordu.23 sorusunda da
ona sevgiyle sarılarak,onun bir karga olduğunu söyledim. Rahatsız olmak mı?
Hayır ; Onun sorusunu masumca tekrar edişi içimi sevgiyle doldurdu.”
BİLİYORMUYDUNUZ ???
ARILAR BAL PETEKLERİNİ NİÇİN DÜZGÜN ALTIGEN ŞEKLİNDE YAPARLAR???
biçiminde
Arılar, kendilerine vahyedildiği şekliye peteklerini altıgen
yaparlar. Çünkü altıgen; en az malzeme kullanılarak en fazla malın
depolandığı dolayısıyla en fazla faydanın sağlandığı biçimdir. Ayrıca
altıgen biçimde peteğin dayanıklılığı da maksimumdur. Petekler, daire
biçimi ya da beşgen biçiminde olsaydı aralarında boşluklar meydana
gelirdi. Üçgen yada dörtgen biçimli peteklerde boşluk kalmaz, ancak
bunlarda altıgen biçime göre daha fazla malzeme kullanılması gerekirdi.
16