Güneş Gibi Şefkatli

EDEBİYAT / Vedat Ali TOK
Güneş Gibi Şefkatli
Güneş gibi şefkatli yer gibi tevâzu’lu
Su gibi sehâvetli merhametle dolu ol
(Güneş gibi şefkatli, yer (toprak) gibi alçakgönüllü, su gibi cömert, merhametle dolu ol.)
“Güneş gibi şefkatli yer gibi tevâzu’lu
Su gibi sehâvetli merhametle dolu ol
(Güneş gibi şefkatli, yer (toprak) gibi alçakgönüllü,
su gibi cömert, merhametle dolu ol.)”
Yukarıya bir beyti alınan ve tamamı 9 beyitten meydana gelen bu gazel, Osman Hulûsi
Efendi’nin, günümüzde en çok beğenilen ve okunan şiirlerinden biridir. Bu gazel ilâhî formunda
da bestelenmiştir. Osman Hulûsi Efendi’nin Nasihat isimli bu şiirinde her beyt kendi içinde bir
âhenk oluştururken aynı zamanda okuyucunun,
dinleyicinin ruhunu saran bir güzelliği de barındırmaktadır. Bu şiirin bizi saran birçok sebebi var
ama herhalde en önemlisi kâmil bir mü’minin
hulûs-i kalb ile dilinden dökülen dünyevî ve
uhrevî mahiyetli nağmelerinin ruha verdiği haz
şeklinde değerlendirilebilir.
Âlemi sen kendinin kölesi kulu sanma
Sen Hakk için âlemin kölesi ol kulu ol
beyti ile başlayan şiirin tamamında insanın
kendini bilmesi öğütleniyor. Kendini bilmek
önemlidir, çünkü ‘Kendini bilen Rabbini bilir.’
denilmiştir. Nitekim ilk beyitte verilen nasihat,
kişinin kendisini dünyanın merkezi konumunda
görmemesi gerektiğidir. Çünkü benlik duygusu
hem dünya hem de ahiret hayatı için tehlike
arz eder. Başkalarını hiçe sayan insan gurur ve
kibirle dolacak, dolayısıyla belki de farkında
118 HAZİRAN 2014
olmadan toplumdan soyutlanacaktır. Beyitte
kemale ermenin yolu gösteriliyor ikinci mısra
ile: “Sen Hakk için âlemin kölesi ol kulu ol.” Allah için âlemin kulu, kölesi ol. Yani kendin için
değil, başkaları için mücadele et. Benliğini öne
çıkarma, kendi menfaatlerin için başkalarını
ezme, diğerkâm ol.
Nefsin hevâsı için mağrûr olup aldanma
Yüzüne bassın kadem her ayağın yolu ol
İnsanı felakete sürükleyen hususlardan biri
de nefsin peşinde koşmaktır. Nefsin sonsuz
isteklerine râm olan insan, büyük bir aldanış
içindedir. Bu yüzden nefsin dizginlerini bırakmamalı. Bu da ancak akıl sayesinde mümkündür. Akıl, nefis için bir dizgindir. İyinin ve kötünün, faydalının ve zararlının ne olduğunu akıl
yolu ile tespit ettikten sonra iradenin harekete
geçirilmesi ile nefsin arzularından emin olmak
kolaydır.
Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi nefsin istekleriyle kendinden geçip mağrur olmanın sakıncalarından bahsederek, kibrin yok edilmesi için
alçak gönüllü olmanın gereğine değiniyor.
Mutasavvıflar, nefis meselesi üzerinde çok
durmuşlar ve insanın mânen yükselmesinin
tevazudan geçtiğine işaret etmişlerdir. Fuzûlî
şöyle diyor:
somuncubaba 119
Serverlik ister isen üftâdelik şiâr et
Kim düşmeden ayağa çıkmadı başa bâde
(Başa çıkmayı istiyorsan, düşkünlüğü şiar et.
Bâde, ayağa düşmeden başa çıkmadı.)
16. asır şairlerinden Hayâlî’nin düşünceleri
de aynıdır:
Ayağa düş dilersen başa çıkmak
Anınla başa çıkdı câm-ı sahbâ
(Başa çıkmayı istiyorsan önce ayağa düş. Şarap kadehi, böyle olduğu için başa çıktı.)
Yukarıdaki beyitlerde -kelime oyunları ve iç
içe girmiş manaları bir tarafa bıraktığımızda- insanın mânevî anlamda yücelmesinin ancak tevazu ile mümkün olacağı vurgulanmaktadır.
Garazsız hem ivazsız hizmet et her canlıya
Kimsesizin düşkünün ayağı ol eli ol
Hiçbir canlıdan, hiç bir karşılık beklemeden,
her canlıya hizmet et. Kimsesizin, düşkünün eli,
ayağı ol.
Kâmil insan, yapacağı bir iyiliği karşılık beklemeden yapar. Zaten karşılık beklenerek yapılan bir iyilik, iyilik olmaktan çıkar alış veriş durumuna geçer.
Allah için herkese hürmet et de sev sevil
Her göze diken olma sünbülü ol gülü ol
Sevgi Allah Rızası İçin Olmalı
Müslümanın sevgisi Allah rızası için olmalıdır. Peygamber Efendimiz de mü’minlere, birbirlerine duydukları sevginin Allah rızası için
olması gerektiğini söylüyor. Hadislerde şöyle
zikrediliyor: “Amellerin en faziletlisi Allah için
sevmek, Allah için buğzetmektir.”, “İman bağlarının en sağlamı Allah için dostluk, Allah için düşmanlık, Allah için sevgi, Allah için nefrettir.”
Müslümanlığın şiarında kin, nefret, garez
yoktur. Yaratılanı, Yûnusça “Yaratan’dan ötürü”
sevme fikri vardır. Her canlıya, hatta cansıza
sevgi ve merhamet esastır. Çünkü her şeyin yaratıcısı Allahu Teâlâ’dır.
120 HAZİRAN 2014
İncitme sen kimseyi kimseye incinme hem
Güler yüzlü tatlı dil her ağızın balı ol
“Tebessüm sadakadır.” diyor Peygamber
Efendimiz. Yine “Güzel söz sadakadır.” buyuruyor. Ve atalar ne güzel söylüyor: “Tatlı dil, yılanı
deliğinden çıkarır.”
Tatlı dilden, güler yüzden kimseye bir zarar
gelmemiştir. Tatlı dilin, güler yüzün açamayacağı kapı yoktur. Tabii ki art niyetsiz, riyâsız, hilesiz, çıkarsız olmak kaydıyla.
Peygamber Efendimiz İslâm’ı yayarken, tebliğlerinde hep yumuşak bir dille hitap etmiş
muhataplarına. Hazreti Muhammed (s.a.v.)’in
ahlâkını bildiren bir ayette şöyle buyruluyor:
“Allah’tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın
onlar çevrenden dağılır giderlerdi.”
Kâmil bir insan başkalarını incitmekten korkar. Yine kâmil insan kuldan gelen kötülükle incinmez, kendisine yapılan kötülüğü affedicidir.
Kin tutmaz. Bilir ki kendini incitecek her davranış, sadece bir imtihan vesilesidir.
Nefsine yan çıkıp da Kâbe’yi yıksan dahi
İncitme gönül yıkma ger uslu ger deli ol
Kur’an-ı Kerim’de: “Biz insana şah damarından
daha yakınız.” buyrulmuştur. Bir hadis-i kudsîde
de şöyle deniyor: “Yere göğe sığmadım, mü’min
kulumun kalbine sığdım.” O halde insan, Cenab-ı
Allah’ın tecellî ettiği bir mekândır. Yani Allahu
Teâlâ bizde, bizim içimizde. Evet, kâmil bir insan,
nefsine yenik düşer belki ve Müslümanların en
kutsal mekânı olan Kâbe’yi yıkar ve belki tevbe
etse günahı da affedilir; ama kendini bilen insan
başkalarını incitmekten, kalp kırmaktan, gönül
yıkmaktan korkar; çünkü bilir ki insanın gönlünü yıkmak, Kâbe’yi yıkmaktan tehlikelidir. Çünkü
gönül Allahu Teâlâ’nın mekânıdır.
Tevazu, Osman Hulûsi Efendi’nin oluşunda
ve fıtratında mevcuttur. Hiçbir zaman kibirlenmemiş, büyüklenmemiş her zaman tevazuunu
korumuştur. Hiçbir zaman ben şuyum deme-
miş, hiçbir zaman insanların eline bakmamış ve
hiç kimseye de boyun eğmemiştir. İşte bu da
onu dimdik ayakta tutmuş, olabildiğince büyütmüş, sevenlerinin ve tüm insanların gönlünde
taht kurmasına vesile olmuştur.
Tevazua oldukça önem veren Osman Hulûsi
Efendi, her işini kendisi yapmış ve çalışarak,
alınteri dökerek insanlara bizzat kendisi yardımcı olmuştur. O;
Güneş gibi şefkatli yer gibi tevâzu’lu
Su gibi sehâvetli merhametle dolu ol
derken güneş gibi, toprak gibi, su gibi hiçbir
insanı ve mahlûkatı ayırmaksızın herkesi eşit
şekilde imkânlarından faydalandıran, ne yapılırsa, ne denilirse denilsin üzerlerine düşen
vazifeyi yüksünmeden, sızlanmadan yaptıklarını, şefkatin, tevazuun ve merhametin timsali
olduklarını ifade ediyor. Tevazuun timsali olan
toprağın üzerine insanlar basıyor, her türlü pisliklerini gömüyorlar, ama toprak hepsini kabul
ediyor, içine almazlık yapmıyor. Onun içindir ki
tevazu; topraktan yaratılan insanoğluna yakışan bir ziynettir.
Gökçek gerek dervişin sanı yoksula baya
Suçluların suçundan geçip hoşgörülü ol
Dervişlik hırkasını giyen kimse herkese, yoksula da zengine de, güzel davranmalı. Onun işi
güzellikledir. Başkalarının gizli saklı işleriyle uğraşmamalı. Çünkü dervişin mücadelesi başkalarıyla değil, ancak kendisiyledir; kendi nefsiyledir.
Hatalı bir insanı bile yargılamak dervişin görevi
değildir. O, hep affedicidir. Herkese hoşgörü ile
muamele etmekle yükümlüdür derviş…
Varlığından boşal kim yokluğa erişesin
Sözünü söyle gerçek Hulûsi’nin dili ol
Nefis; En Büyük Düşman
Hakikatte insanın en büyük mücadelesi bizzat kendisiyle olmalıdır. Çünkü nefis, insan için
en büyük düşmandır. İnsana güzeli çirkin, çirkini
güzel gösterebilir. Bu da en büyük tehlikedir. Bir
hadis-i şerife göre “Ölmeden önce ölünüz!” denil-
miştir. Bu sözün anlamı insanı nefis muhasebesine yöneltmektir. Yani ahiret hesabını dünyada
vermeye teşvik için söylenmiştir. Bir başka deyişle insan dünyada yapacağı işin hesabını, enini sonunu ahirette imiş gibi düşünüp ona göre
yapması gerektiği vurgulanmış bu sözle.
Beyitte varlık sözüyle insanı doğru yoldan
uzaklaştıracak, ahireti unutturacak mahiyetteki
dünyanın malı mülkü, zevki sefası; yokluk sözüyle de insanın canı dâhil, sahibiymiş gibi gözüken
her şeyden, aslında kendine bir emanet olan
dünyevî sıkıntılardan kurtuluşu kastedilmiştir.
Söz başı yapılan beyte gelelim:
Güneş gibi şefkatli yer gibi tevâzu’lu
Su gibi sehâvetli merhametle dolu ol
Büyük mutasavvıf ve filozof Mevlânâ şöyle
nasihat ediyor insanlara: “Cömertlikte akarsu
gibi, şefkatte güneş gibi, kusurları örtmekte
gece gibi, öfkede ölü gibi, tevazuda toprak gibi,
müsamahada deniz gibi olunuz.”
Osman Hulûsi Efendi de bize ve bütün insanlığa Mevlânâ’dan mülhem, güneş gibi şefkatli, yer gibi alçakgönüllü, su gibi cömert ve
merhametle dolu olmamızı tavsiye ediyor.
Osman Hulûsi Efendi’nin samimî bir dil ve
üslupla söylediği bu şiirin her beyti akılda kalıcı bir anlam ve âhenk özelliği taşımaktadır.
Beyitlerde yer yer edebî sanatlara yer verilmiş;
bilhassa ayet ve hadislere telmihlerde bulunulmuştur. Şiirde tenasüp ve tezat sanatları yerli
yerince kullanılmıştır. ‘Nasihat’ şiiri edebiyat
tarihimizde müstesna yerini almış bir şiirdir.
somuncubaba 121