PDF formatı için tıklayınız.

edaktüel içindekiler
Yıl 3 • Sayı 13
Kasım - Aralık 2014
İmtiyaz Sahibi EDAK Adına
Ecz. Emre Bacanak
[email protected]
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Ecz. Ayşem Jale Kıhtır
[email protected]
Yayın Koordinatörü
İ.Hakkı Kesirli
[email protected]
Genel Sağlık Editörü
Ecz. Meltem Kortel
[email protected]
Genel Koordinatör
Yeşim Erdemir
[email protected]
Ürün/Reklam Koordinatörü
Burcu Yaylacık
[email protected]
Yayına Hazırlayanlar
• A. Nedim Atilla
• Alpay Sönmez • Deniz Çaba
• Elif Aydoğdu • Cem Sarvan
• Handan Korhan
• Nazlı Beste Çetinasker
10Etkinlikler…
14 Yeni yıla girerken
16 Pozitif yaşam
Dosya: Sakin ol, olumlu düşün,
spor yap, yaşam kaliteni yükselt
Baskı Metro Matbaacılık
Yahya Kemal Beyatlı Cad. 94, BEGOS 3. Bölge
35400 Buca İzmir • 232.290-3311
31 Ekim 2014 tarihinde basılmıştır
Edaktüel Dergisi EDAK Ecza Kooperatifi ücretsiz yerel
süreli yayınıdır. İki ayda bir yayınlanır. Dergi tüm yayın
hakları EDAK Ecza Koop'a aittir. Yayınlanan yazı ve
fotoğraflar tamamen veya kısmen dahi olsaizinsiz
kullanılamaz, çoğaltılamaz. Yayınlanan yazıların ve
ilanların sorumluluğu sahiplerine aittir. Edaktüel Dergisi
basın ve meslek ilkelerine uymayı kabul ve taahhüt eder.
4
edaktüel kasım•aralık 2014
Diş Hekimi Dolunay Hamamizade
26 Anksiyete nedir?
Psk. Özge Kutay Yüksel
28 Yaşını yaşlı yaşama
Ecz. Meltem Kortel yazdı
32 Doğal zararsız
değildir
Ecz. Burcu Aşkın ile söyleşi
60 Gezi Marakesh
Kızıl bir masal
64 En çok içtiğimiz çay:
Duyguların en sıvı hali...
68 Yeni Ürünler
Eczanenizde sizi bekliyor
70 Meksika Mutfağı
Baharatın eşsiz lezzetleri
72 Muammer
Ketencoğlu
76 Daha kaliteli müzik
için plaklara geri
dönüyoruz
Yönetim ve İletişim
İçerik ve tasarım Shift-İzmir
Hürriyet Bulvarı 10, Hür Han Kat:7
35210 Çankaya İzmir • 232.445-3055
58 Fırçam, macunum
var, yetmez mi?
Elgelsiz İlaç Projesine ödül verildi
• Ecz. Aslı Kırıcı
• Psk. Özge Kutay Yüksel
• Ecz. Burcu Aşkın
• Yard. Doç. Dr. Hüseyin Can
• Opr.Dr. Deniz Bolat
• Psk. Nilgün Palulu
• Diş Hek. Dolunay Hamamizade
Karacaoğlan Mahallesi 6173 Sokak 4,
35030 Işıkkent İzmir • 232.488-1919
[email protected]
Ebeveynler nasıl bir yol izlemeli?
24 TİSK Sosyal
Sorumluluk ödülleri
Bu sayıda katkıda bulunanlar
EDAK S.S. İzmir Eczacılar
Üretim Temin ve Dağıtım Kooperatifi
56 Anaokulu seçerken
34 Keşif: Kuşça'da
peri bacaları
Hakan Cezayirli ile söyleşi
Celil Boğazı'nda dev heykeller
38 Check-Up'tan genel
sağlık muayenesine
Yard. Doç. Dr. Hüseyin Can yazdı
40 İyi huylu prostat
büyümesi
Op. Dr. Deniz Bolat yazdı
44 Tabia doğal destek
ürünleri: doğanın kalbi
Zekeriya Temizel ile söyleşi
54 Çocuk gelişiminde
2 yaş sendromu
Psk. Nilgün Palulu yazdı
80 Her gün bir doz
Piyale Madra
Ünlü karikatürcüye sorular...
84 Sinema
Açlık Oyunları-Alaycı Kuş Bölüm 1
86 Kitaplar
Bunları mutlaka okumalısınız
edaktüel başkandan
Ecz. Emre Bacanak
EDAK Yönetim Kurulu Başkanı
Ebola...
Sevgili EDAKTÜEL okurları,
Kış ayları yaklaştığında medyada sıkça yer alan salgın
hastalık haberlerine artık alıştık sanıyorum. Özellikle
her sezon farklılaşan grip salgınına dönük tehlike
sinyalleri ve ardından grip aşısı faydalı mı, değil mi?
Yoksa İlaç firmalarının piyasa kızıştırma senaryosu
mu diye uzayıp giden tartışmalar da kanıksanır hale
geldi. Ama sizlerin en yakın sağlık danışmanınız,
eczacınız olarak, her aşı vücudun bağışıklık sistemine
bir tür tanıtım ve silah edindirme yaklaşımıdır, bu
nedenle aşının zararlısı olmaz kanaatiyle bu
tartışmayı şimdilik en azından burada sonlandırarak,
konuyu maalesef henüz aşısı ve ilacı olmayan bir
başka salgın hastalıktan açalım istiyorum. “Ebola!”
Yaklaşık kırk yıl önce tanıştığımız ve aslında sadece
bir Afrika hastalığı olduğunu düşündüğümüz,
öldürücü bir hastalık ‘Ebola’... Ancak şu sıralarda
Amerika Birleşik Devletleri’nde ve İspanya’da da
vakaların görülmesi tüm dünyayı alarma geçirmiş
vaziyette.
Ülkemizde de yurt dışı seyahatlerin eskiye oranla çok
artması ve virüsün neden olduğu vakaların büyük bir
bölümünün ölümle sonuçlanması işin ciddiyetini
artırıyor. Virüse karşı henüz bir aşı ya da ilaç
geliştirilemediğini de düşündüğümüzde toplumsal
olarak virüs ve hastalık hakkında daha fazla ve doğru
bilgiye ihtiyacımız olduğu açıkça görülüyor. O zaman
bir eczacı yayını olarak bu görevimizi yerine
getirelim.
Ebola virüsü adını Afrika’da bir nehirden alır. Virüs
vücuda girdikten 2 ila 21 gün sonra ortalama olarak
6
edaktüel kasım•aralık 2014
ise 8-10 gün içinde hastalığa neden olur. İlk belirti
çok ani gelişen yüksek ateştir. Bunun ardından baş
ve eklemlerde ağrı, karın ağrısı, yoğun bir bitkinlik
hali ve titreme ile devam eder. Bu belirtiler sıtma
benzeri belirtilerdir. Daha sonraki aşamada ise burun,
göz ve kulakta kanama başlar. Hastalığın tıp
dünyasındaki ismi “Ebola kanamalı ateşi” dir.
Hastalığın son dönemlerinde klinik tabloya kanamalı
ishal eklenir. Virüsün temel fonksiyonu bağışıklık
sistemini bozması, kanda pıhtılaşma bozukluğu
yaratması ve sonunda organ hasarına neden
olmasıdır. Çeşitli salgınlarda virüse yakalanan
hastalarda ölüm oranı %90’a kadar çıktığı
görülmüştür.
Tedavide esas, bağışıklık sisteminin ayakta tutulmaya
çalışılması ve kanamalarla mücadele etmeye
dayalıdır. Henüz virüse özel bir ilaç geliştirilemediği
için temel yaklaşım virüsün bulaşmasını engellemek
olmak zorundadır.
Ebola virüsü insana bulaştıktan hastalık ortaya
çıkana kadar geçen sürede bir başka kimseye
bulaşmaz. Bu nedenle aniden ortaya çıkan yüksek
ateş ve diğer belirtilerde durum ciddiye almak son
derece önemlidir. Ebola virüsü kan ve vücut sıvıları
ile bulaşır. Solunum yoluyla ya da yiyecek ve içecek
yoluyla bulaşmaz.
Umuyoruz ki, tıp dünyası virüs daha fazla
yayılmadan durdurmanın bir yolunu en kısa
zamanda bulur. Hastalığa yakalananlar da bir an
evvel sağlıklarına kavuşurlar.
Hepinize sağlıklı günler dilerim…
edaktüel sunuş
Ecz. Ayşem Jale Kıhtır
EDAK Yönetim Kurulu
Sekreter Üyesi
Selam yeni ve
güzel olan herşey!
Bir Yıl Daha Biterken
Yıl, ay, hafta,
Saat, dakika, saniye...
Yaşamı böldük parçaladık.
Kimi günler
Yelkovan hızıyla geçip gitti
Kimi günler
Bir yaprağın koparılışı
kadar kısa.
Geçti kış, geçti bahar,
Geçti yaz, geçti hazan
Yalnız bakışlarındaki anlam
Usumuzda kalan...
Ömrümüz? ...
Onu hiç sorma
O da bir yağmur damlası
hızıyla
Akıp gitti...
Reşat Karabağ
Bir yıl daha bitiyor ve bizler bir yıl daha
gençleşiyoruz, yanlış duymadınız “Benjamin
Button”da olduğu gibi artık yaş ilerledikçe
daha da gençleşeceğiz.
Gelişen Teknoloji ve Bilgi çağının Tıp alanında
yarattığı yenilikler ile kendine çok iyi bakmak
artık mutlak bir düstur oldu. “Sakin ol, pozitif
yaşa, olumlu düşün, spor yap, yaşam kaliteni
yükselt”diyenlerle doluyor etrafımız.
O nedenle giderek daha da gençleşiyoruz
diyorum. 80’li yıllarda benim gibi çocuk
olanlar hatırlar, TRT’nin yılbaşı programlarında
aksakalları yerleri süpüren bir dede olan eski
yılı uğurlar, bebek yeni yıla kucak açardık.
Ben de çocuksu masumiyetimle 365 günlük
yaşamında bebeklikten, dedeliğe birden nasıl
geçiveriyor bu yıl diye düşünürdüm.
Herhalde yıl içinde yaşanan kötü olaylar bu
yılı çok yıprattı ondan derdim bu kadar kötü
olaylar olmasa belki sadece orta yaş
görünümündeyken veda edecektik yıla…
2014 tarihteki yerini nasıl alacak kim bilir?
Yirmi beş yıl sonra yakın tarihi yorumlayanlar
adını koyacaktır. Ama sizin kişisel tarihinizde
nasıl bir yıldı, bu yıl? Umarız her şeye rağmen
keyifli bir yıl olmuştur.
Bizim içinse 2014 yılı çalışmanın, üretmenin
bol olduğu bir yıldı, EDAK olarak, sizlere daha
iyi sağlık hizmeti verebilmek için bir sürü
eğitimler aldığımız, projeler hazırladığımız ve
biraz daha gençleşip büyüdüğümüz bir yıl
oldu.
Üstelik sizin sağlık aktüalite derginiz olan
Edaktüel’imizin ikinci yaşını tamamlayıp,
8
edaktüel kasım•aralık 2014
üçüncü yayın yılına girişini kutladığımız bu
sayımızda artık emekleyen değil, yürüyüp
konuşmaya başlayan bir bebek gibiyiz…
Biz de 3. yayın yılına girdiğimiz bu sayımızda
“Sakin ol, pozitif yaşa, olumlu düşün, spor yap,
yaşam kaliteni yükselt” düstürünü mercek
altına aldık. Uzman hekimlerimizin yanı sıra;
Sevgili meslektaşlarımız da bu sayımızda bizi
yalnız bırakmadı. Sevgili Aslı Kırıcı “Yoga” ile
bu hayat felsefesini bize anlattı. “Dişlerimiz
inci gibi olsun” diye özel ilgi gösterdik. Biraz
nostalji yaptık, Plakların dünyasına gittik.
“Bebeğimiz büyüyor” dedik, ona anaokulu
seçimi de önemli dedik.
Ve “yaşlılarımıza nasıl daha iyi bakarız”dedik,
“Yaşlılığı” eczacı gözüyle yazısında sevgili
meslektaşım Meltem Kortel kaleme aldı.
Ananelerinizi, dedelerinizi, annelerinizi
babalarınızı daha iyi anlayabilmek için
mutlaka okuyun derim.
Diğer bir meslektaşım Sevgili Burcu Aşkın da
bitkisel ürünler konusuna değindi. “Doğal
ürün, zararsız demek değildir” dedi. Gerçekten
de; işin ehli olmayan kişilerden nerdeyse
ölüme çare bulundu diyerek çığırtkanca
satılan“-doğal bitkisel ürün, nasılsa” diyerek
sağlık ürünü almayın.
Ve Yeni yılı öyle güzel karşılayalım ki, güzel
geçsin diyerek, yeni yıl hazırlıklarımızda bu
sayımızın konuları arasına girdi.
Yine dolu dolu, yine sizlerin yanında keyifle
okumanız için, güvenle danışmanız için
edaktüel ile biz buradayız.
Sevgiyle kalın…
edaktüel etkinlikler
Anadolu Ateşi Troya
Anadolu Ateşi Dans Topluluğu'nun dans gösterisi
Troya, 28 Kasım'da Mavişehir Karşıyaka Spor
Salonu'nda sahneleniyor.
Anadolu Ateşi dans topluluğu, Troya efsanesine
hayat veriyor. Sanat tarihinin bu ölümsüz eserine,
anayurdundan üç bin yıl sonra merhaba diyoruz.
8. Uluslararası Antalya Kum Heykel Festivali
15 Kasım 2014, 23:00, Sandland Lara, Antalya
Dört usta müzisyen Erkan Oğur, Mikail Aslan,
İsmail Hakkı Demircioğlu ve Cemil Qoçgiri, "Dört
Nefes Toprak" projesi ile 19 Aralık'ta Seyhan Kültür
Merkezi'nde sahne alıyor.
Dünyanın en ünlü kum heykeltıraşları
8. Uluslararası Antalya Kum Heykel Festivali için
bir araya geliyor. İmparatorluklar 2 temalı devasa
kumdan heykeller Antalya'da sizlerle buluşuyor!
Gazeteciler Cemiyeti’nin de aralarında bulunduğu
pek çok kurum ve kuruluş tarafından desteklenen
etkinlik, Global Design Art Works tarafından
düzenlenmektedir.
8. Uluslararası Antalya Kum Heykel Festivali
(SandLand), devasa boyutlarda yüzlerce kum heykelin sergilendiği, alan genişliği, katılan sanatçı
sayısı ve kullanılan kum miktarı gibi özellikleriyle
dünyanın en büyük kum heykel etkinlikleri arasında yer almaktadır. TC Kültür ve Turizm Bakanlığı,
Antalya Büyükşehir Belediyesi, Muratpaşa
Belediyesi, Antalya Tanıtım Vakfı ve Antalya
7’den 70’e herkese hitap eden etkinlikte ziyaretçiler özel olarak oluşturulan workshop alanında
heykeltıraşlar eşliğinde kendi eserlerini ortaya
koyabilirler. Ayrıca Kum Heykel Festivali özel workshop alanlarının yanı sıra atv safari, paramotor
paraşüt ve benzeri etkinliklerin yer aldığı festival
alanı ziyaretçilere unutamayacakları bir gün geçirebilme fırsatı sunuyor.
Demi
Lovato
Kaçırılmayacak bale
Dünyaca ünlü bale topluluğu Saint
Petersburg Ballet Theatre (SPBT),
19 -21 Aralık’ta TİM Show
Center’da…
Dünyanın en önemli klasik bale
topluluklarından biri olan Saint
Petersburg Bale Topluluğu (SPBT),
iki ölümsüz eser Kuğu Gölü ve La
Bayadère ile 19-21 Aralık’ta TİM
Show Center’da… 1994 yılında
Konstantin Tachkin tarafından kurulan Saint Petersburg Bale
Topluluğu, günümüzde 6 kıtada,
yılda 200’den fazla gösteriyle izleyenleri büyülemektedir.
10 edaktüel kasım•aralık 2014
16 Kasım Ülker Sports Arena
Türkiye'deki Lovatic'lerin yıllardır dört gözle
beklediği buluşma, 16 Kasım'da Ülker Sports
Arena'da gerçekleşiyor.
2013 yılında çıkardığı 4. albümü Demi'de yer
alan "Heart Attack" ile büyük başarı yakalayan
Demi Lovato, aynı zamanda "Güçlü Kalmak:
Yılın 365 Günü" kitabıyla da Türkiye'de de çok
satanlar listesinde.
Ayhan Sicimoğlu ve Kerem Görsev, 13 Aralık'ta
Antalya Kültür Merkezi'nde Latin müzik rüzgarı
estirecek.
Ülkemizde, caz standartlarını en dinamik şekilde
sahneleyen piyanist Kerem Görsev, konu dinamizm olunca akla gelen ilk isim olan Latin perküsyon üstadı Ayhan Sicimoğlu ile beraber 1950'lerden başlayarak günümüze kadar gelen klasikleşmiş Latin caz repertuvarını beraberce sahneye
taşıyorlar.
edaktüel etkinlikler
Turkish Airlines Open
13 Kasım - 16 Kasım, Antalya
Turkish Airlines Open bu yıl da, T.C. Gençlik ve
Spor Bakanlığı'nın katkılarıyla, 13-16 Kasım 2014
tarihleri arasında Antalya Belek'te The
Montgomerie Maxx Royal'da düzenleniyor.
Geçen yıl Victor Dubuisson'un şampiyonluğu ile
sonuçlanan turnuvaya, bu yıl da Avrupa'nın en
profesyonel oyuncuları katılıyor.
David Brown
liderliğinde
Brazzaville
13 Kasım - 22 Kasım
Adana, İstanbul, Diyarbakır,
İzmir, Bursa, Ankara
"Brazzaville in Istanbul" albümüyle
büyük yankı uyandıran, David Brown
liderliğindeki Brazzaville, kasım ayında
bir Türkiye turnesine hazırlanıyor.
Alternatif rock müziği etnik caz dokunuşlarıyla birleştiren David Brown ve
ekibi, zaman zaman Tom Waits ve
Morphine'e dokunsa da bossa nova,
caz, dub öğelerine de yer vermeyi
unutmuyor.
Türkiye ve İstanbul'dan etkilenerek
yazdığı Hotel Devman, Hills of
Anatolia, Bosphorus ve Taksim isimli
parçalara sahip olan Brazzaville, yakında yayımlayacağı tematik albümleri
Morro Bay’den seslendireceği parçalarla hayranlarıyla buluşuyor.
Tamara Stefanovich
İstanbul Resitalleri
11 Aralık 2014 20:00
Sakıp Sabancı Müzesi
The Seed, İstanbul
2010 Grammy adayı Tamara Stefanovich,
11 Aralık'ta İstanbul Resitalleri kapsamında The
Seed'te sizlerle buluşuyor.
Çağdaş repertuvarın baş kadını olarak tanımlanan
2010 Grammy adayı Tamara Stefanovich, dünya
klasik müzik çevrelerinde bildik resital repertuvarlarının dışında, izleyiciyi şaşırtan, etkileyici ve
yaratıcı resital programları ile adından söz ettiriyor.
Stefanovich, İstanbul’da bu kez Charles Ives ve
Robert Schumann seslendiriyor.
24. Akbank Caz Festivali
Trisha Brown
Dance Company
20 Aralık 2014 20:00
İş Sanat Kültür Merkezi, İstanbul
Her sezon dans kuşağında en seçkin topluluklara ev
sahipliği yapan İş Sanat sezonun ilk dans etkinliğinde
Amerikan post-modern dans topluluğu Trisha Brown
Dance Company’yi ağırlamanın mutluluğunu yaşıyor.
1970 yılında efsanevi sanat yönetmeni ve koreograf
Trisha Brown tarafından kurulan topluluk, bugün düzenli
olarak New York, Paris, Londra gibi simgesel opera binalarının yanı sıra dünyanın önde gelen sahnelerinde olağanüstü performanslara imza atıyor.
23 Ekim - 14 Kasım / İstanbul,
Adana, Kayseri, Ankara, Eskişehir,
Edirne, Çanakkale, İzmir, Denizli
Türkiye’nin en uzun soluklu festivallerinden biri
olan Akbank Caz Festivali, bu yıl 24.'sünü
23 Ekim - 14 Kasım tarihleri arasında şehri cazın
farklı renkleriyle kucaklayacak. Ağırladığı dünya
çapında caz yıldızları ve ev sahipliği yaptığı unutulmaz performanslar ile beklenen bir etkinlik
haline gelen, organizasyonu Pozitif Live tarafından gerçekleştirilen 24. Akbank Caz Festivali kapsamında festivalin yıldız isimleri arasında Jamie
Cullum, Christian McBride Trio ve Kenny Barron &
Dave Holland yer alıyor.
Joan Miró Kadınlar, Kuşlar, Yıldızlar
S.Ü. Sakıp Sabancı Müzesi (SSM), Katalan ressam ve
heykeltıraş Joan Miró'nun eserlerinden oluşan kapsamlı bir
sergiye ev sahipliği yapıyor. 20. yüzyılın çok yönlü, çığır
açan sanatçısı Joan Miró'nun olgunluk dönemine odaklanan
sergi, "Joan Miró. Kadınlar, Kuşlar, Yıldızlar" adıyla
sanatseverlerle buluşuyor. Sergi 1 Şubat 2015 tarihine
kadar ziyaret edilebilecek. Akdeniz coğrafyası ve insanına
dair gözlemlerinden ilham alan Miró’nun, kadın, kuş ve
yıldız temalarına yoğunlaşan sergi, resim, baskı, heykel ve
seramiklerin bulunduğu zengin bir seçkiyle sanatçının
sembolik dilini anlama olanağı sunuyor.
12 edaktüel kasım•aralık 2014
edaktüel gündem
Yeni yıla nasıl girmeli?
Romantik bir yemek, dostlarla buluşma,
şehirden uzak bir tatil…
Önemli olan mutlu bir seneye
başlangıç yapmak ise birkaç
öneri almakta fayda var…
• Handan Korhan •
İyi ve kötü anılarla bir yılı daha geride bırakıyoruz. Resmi olarak 1926 yılından beri 31
Aralık'ta kutlanan yeni yıl, herkesin güzel bir
başlangıç yapmak istediği bir an. O günden
bu yana yılbaşı kutlamalarında eğlence anlayışı çok değişse de, heyecan aynı kalıyor.
Evimde rahatım
diyenlere…
Biz Pijama-Terlik-Televizyon üçlüsünden
biraz uzaklaşıp geleneksel yılbaşı gecelerini
daha da renklendirecek planlar yapmanızı
öneriyoruz. Yılbaşının simgesi olan çam
ağaçlarından birini seçebilir, kendi zevkinize
uygun olarak süsleyebilirsiniz. Başka bir
seçenek olarak mumlarla ya da renkli ışıklar
kullanarak evin her yerini ufak detaylarla
renklendirebilirsiniz. Hindinin pişirmesi
vakit alır diyenler yine tavuktan yana olacaktır. Bizim tavsiyemiz şu: Gelenekselin biraz
dışına çıkın ve yeni tarzlar, farklı mutfaklar
deneyin. Damak zevkinizi göz ardı etmeden
tabii ki. Uyum içinde olabileceğini düşündüğünüz birkaç dostunuzu davet edip güzel
müzikler eşliğinde bir akşam yemeği yiyebilirsiniz. 'Çok zahmete girmesem' diye düşünüyorsanız şarap eşliğinde sunacağınız aperatifler de güzel bir seçenek olacaktır.
Televizyonda her yılbaşına özgü farklı programlar var. Bunları inceleyip size uygun
gelen bir şeyler olup olmadığına bakmanızda fayda var. Bizim tercihimiz DVD'den
14 edaktüel kasım•aralık 2014
yana. 'Bana müzik yeter' diyenlerden değilseniz arşivinize ekleyebileceğiniz, renkli bir
akşam geçirebileceğiniz DVD'lere göz
atmak iyi bir fikir olabilir. Piyango çekilişine
kadar televizyondan uzak kalmak da isteyebilirsiniz.
Yeni yılı farklı
karşılamak isteyenlere
'Yılbaşı gecesi evde oturmayalım' diyorsanız
restoran, bar ve otellerin birbirinden renkli
yılbaşı özel programlarını incelemenizi önerebiliriz. Müziği, yemeği, programı araştırmayı ve rezervasyon yaptırmayı sakın unutmayın. Böyle özel bir gecede 'bir yerde kutlarız' düşüncesiyle mekan mekan gezip aradığını bulamayan, park sorunu yaşayan kişilerden olmamak için ön hazırlık şart görünüyor.
Bütün senenin yorgunluğunu atmak isteyenler şehirden uzak sakin bir yerde yeni yılı
karşılayabilir, butik otellerin sunduğu
imkanlardan da yararlanabilir.
Turlar da var
Seyahat etmeyi sevenler için, tur şirketlerinin yurtiçi ve yurtdışı yılbaşı programları
oluşturulmaya başlandı. Farklı yerlerde, farklı kültürlerin yeni yıl heyecanına ortak
olmak isteyenler için harika bir deneyim
olacaktır. Tiamo Tour, farklı bütçe seçeneklerine uygun hazırladığı programlarla Paris,
Viyana, Amsterdam, Dubai, Barcelona,
Moskova ve daha birçok yere seyahat
düzenliyor. İtaltur, klasik seyahatlerin dışına
çıkıp Orta Avrupa'da yılbaşı imkanını gemi
yolculuğuyla sağlıyor. 'Kışın tadı karla çıkar'
diyorsanız yılbaşında Sarıkamış'da 4 gece 5
günlük program hazırlayan Ebruli Turizm,
yurtiçinde kalmak isteyenlere güzel bir seçenek sunuyor.
Alınan yeni kararların bu defa hayata geçtiği,
hep duyduğumuz "yeni yıla nasıl girersen
tüm sene öyle geçer" sözünü düşünerek
yeni yılı mutlu, sağlıklı ve sevdiklerinizle birlikte karşılamanızı temenni ederiz.
Birkaç not
• Osmanlı döneminde özellikle Meşrutiyet
sonrasında devlet erkanının katılmaya başlamasıyla yaygınlaşan yılbaşı kutlamaları,
Osmanlı'nın son dönemlerinde kadınlı
erkekli kutlamaların yapıldığı mekan açılışlarıyla yaygınlaşmaya başlamıştı.
• Ülkemizde farklı kültürlerden insanların
yaşaması sonucunda Yeni Yıl-Noel kutlamasının karıştırılması ve bu farklılığın bazı çevrelerce tepki çekmesi, bugünün evrensel mi
kültürel mi olduğunu düşünmeye sevk
etmiştir.
• İran geleneğine göre Norous (Nevruz)
yılın ilk günü kabul edilir ve 20-21 Mart
tarihlerinde yılbaşı olarak kutlanır.
• Çin'in kullandığı ay takvimine göre yeni
yıl, 21 Ocak ile 21 Şubat tarihleri arasında
15 gün süren festivalle kutlanır.
• Japonya'da 1-3 Ocak arasında kutlanan yılbaşı, ülkede şenlik olarak geçirilir.
edaktüel gündem
Sakin ol,
pozitif yaşa,
olumlu düşün,
spor yap,
yaşam kaliteni
yükselt!
Fransız filozofu Jacques Derrida yaptığı bir röportajda “Yaşamayı öğrenebildiniz mi” sorusuna hayır yanıtını
vermiş ama felsefe sayesinde ölmeyi
öğrendiğini söylemişti. Yaşamayı
öğrenmek belki de en zor olanı.
Ancak mutlu olmak için bazı formüller var ve bunların üzerine gitmek
uygulamak gerekiyor. Son yıllarda
“olumlu düşün” düsturu üzerine
epeyce konuşuluyor. Kimilerine klişe
gelse de düşünce gücünün mutluluk
üzerinde kanıtlanmış etkileri var.
Meditasyon ona keza; yaşam kalitesini yükselten etkilerini yadsımak artık
olanaksız. Sözün kısası günlük koşuşturma, hayatın yükleri, rast gitmeyen
onca şey pekâlâ zihinsel ve bedensel
pratiklerle hafifletilebilir.
16 edaktüel kasım•aralık 2014
Eczacı
Aslı
Kırıcı:
“Bir kitap okudum
hayatım değişti!”
Yoga eğitmeni arkadaşının verdiği kitabı
okuyarak yogaya merak saldı. İki yıldır yoga
yapıyor. “Yogaya başladıktan sonra hayatımda çok şey değişti” diyen Aslı Kırıcı, yoga ile
yaşadığı değişimi bize anlattı.
Önce sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Balıkesir’in Sındırgı ilçesinde doğmuşum.
Çocukluğumdan beri hayalini kurduğum
meslek, eczacılıktı. Bu nedenle ilk tercihlerimden biri olan Ege Üniversitesi Eczacılık
Fakültesini kazandım. 1997 yılında mezun
oldum. 1998 yılında da Manisa’nın Akhisar
ilçesinde eczanemi açtım. Ecza
Kooperatifim; EDAK’a ortak oldum ve o
günden beri, 16 yıldır eczanemdeki tüm
ürünler EDAK’tan gelir. Evliyim. Eşim de
eczacı ve 12 yaşında bir kızımız var.
Yogaya nasıl başladınız demeden önce
eczacılık nasıl gidiyor? Mesleğinizi sizin
gözünüzden biraz dinlesek?
Mesleğin bürokratik uygulamaları bizi çok
yorsa da, mesleğimizi seviyor ve halkımıza
sağlık danışmanlığı hizmetimizi yapmaya
çalışıyoruz. İlacın sahibi bizleriz ve hastanın
doğru ürünü doğru miktarda ve doğru
zamanda kullanması bizim çabamızla anlatılıyor. Sosyal projeler konusunda Çevreci
Eczacılar Kooperatifi - ÇEKOOP üyesi olarak ÇEKOOP’u çok başarılı buluyorum ve
iyi ki ÇEKOOP ve EDAK üyesiyim diyorum. Eczanemize gelen herkesi kullanmadıkları ya da kullanım süresi dolmuş ilaçlarını bize getirmelerini söylüyoruz. Evlerde
kalan atık ilaçlar hem çocuklar için tehlikeli
hem de çöp ya da kanalizasyona atılması
hepimiz ve çevremiz için tehlikeli… (araya
atık ilaç sıkıştırmış oldum- gülüyor-) mesleğimiz gibi yoga da böyle bir şey çevrenize
karşı daha duyarlı oluyorsunuz.
Bu kadar iş arasında yoga nasıl başladı?
2 yıldır yoga yapıyorum ve son 8 ayına
“Yoga Eğitmenliği” unvanını da ekledim.
Yoga ile tanışmam yoga eğitmeni olan arkadaşım sayesinde oldu. Onun önermesi ile
yoga ile ilgili bir kitap okudum ve çok etki-
da bundan yararlanmıştır. Maalesef bu
sebepten Yoganın din olduğu ön yargısı
gelişmiştir. Kesinlikle Yoga din değildir, bir
yöntem bilimdir.
lendim. İlk olarak derslerine öğrenci olarak
katılmaya başladım. Hayatımdan sporu hiç
eksik etmediğim halde yoga yapmaya başladıktan sonra farkettim ki, önce bedenimde
sonra kişiliğimde olumlu değişmeler oluyor.
Bu beni hem şaşırttı hem de mutlu etti.
Kronik sinüzitim iyileşti, boyun, sırt ve
bacak ağrılarım geçti. Çok daha pozitif,
neşeli ve huzurlu bir insan oldum. Kendimi
algılayışım değişti. Normal hayatımda gün
içinde sık sık nefesimi tuttuğumu fark ettim
ve doğru nefes teknikleri ile daha fazla oksijen alıp hem daha enerjik hem de daha
çabuk sakinleştiğimi farkettim. Tüm bu
olumlu değişmelerden sonra kendimi önce
yakınlarıma sonra sağlığa ihtiyacı olan herkese yogayı anlatırken buldum. Ve bunu en
doğru şekilde yapabilmek için “Yoga
Eğitmeni” olmaya karar verdim. Şubat ayından bu yana Akhisar Yoga isimli Merkezde;
Başlangıç-Orta-İleri seviye ve hamileler için
yoga dersleri veriyorum.
Sizce Yoga nedir? Yoga yapmak isteyenlere
neler söylemek istersiniz?
Yoga, insanın kendini tanımasına ve
mükemmel bir şekilde geliştirmesine aracılık eden çok etkili bir spordur. İnsanlık tarihi
kadar eski ve etkili olması sebebiyle tüm
dünyada kullanılmış, Budistler ve Hindular
Sanskrit kelimesi olan Yoganın sözcük anlamı, birleşmek, bağlanmak, bütünleşmektir.
Bu birkaç düzeyde gerçekleşir. Yoga uygulanırken fiziksel düzeyde organizmanın tüm
sistemleri birbirine bağlanır, uyum içinde
çalışır. Zihinsel düzeyde düşünce ve duygular bütünleşir, rahatsız edici karşılıklar üretmez. Kişisel düzeyde beden ve zihin birleşir,
uyum içinde kaynaşır, tek birim haline gelir.
Evrensel düzeyde birey evrenle doğal birlikteliğe, uyuma ulaşır. Yoga Sistemi her yaş ve
sağlık durumundaki insanın rahatça uygulayabileceği teknikler içerir.
Yoga sistemi nedir?
Yoga Sistemi insanoğlunu tüm yönlerde
geliştiren sekiz bölümden oluşur.
n Yama: İnsan hayatının evrensel eylem
yönünü geliştirir, birey ile toplum arasındaki
köprüdür.
n Niyama: İnsan hayatının kişisel eylem
yönünü geliştirir, disiplin ve düzeni getirir.
n Asana: Vücut çalışmalarıdır, insan hayatının fiziksel ve bedensel yönünü geliştirir.
n Pranayama: Nefes ve biyoenerji teknikleridir, insan hayatının biyoenerji yönünü
geliştirir.
n Pratyahara: İnsan hayatının duygusal
ve ince enerji yönünü geliştirir.
n Dharana: Konsantrasyon, insan hayatının beyinsel, sinirsel ve zihinsel yönünü
geliştirir.
n Dhyana: Meditasyon teknikleri, insan
hayatının zekâsal yönünü geliştirir.
n Samadhi: İnsan hayatının egosal yönünü geliştirir.
Yoga, bir bütün olarak sağlık kazandırıyor
diyebilir miyiz?
Evet, diyebiliriz. Yoga, fiziksel, duygusal,
zihinsel, sosyal, sağlık kazandırır. Nasıl mı?
Ders verir gibi olacak ama madde madde
anlatmak isterim…
2014 kasım•aralık edaktüel
17
edaktüel gündem
“Pozitif Ol
Pozitif
Yaşa”
kitabını
edinin
Pauline Rowson’ın kitabı şu önsözle başlıyor: “Çalışma modelini
değiştirmek, hızlı yaşamanın baskısı, aile problemleri, yaşam döngüsündeki değişimler ve hatta
sağlık bozuklukları, en pozitif
olanlarımızı bile şaşkınlığa uğratır.
Peki değişimlerle karşılaştığımızda
bununla nasıl başa çıkacağız?
Herkesin isteğini yerine getirme
baskısına nasıl karşı koyacağız?
Kendimizi başarısız ve yetersiz hissettiğimizde, bunun getirdiği suçluluk duygusunun üstesinden nasıl
geleceğiz? Daha iyi odaklanmayı
nasıl öğreneceğiz? Ve daha da
önemlisi, etrafımızdaki her şey acımasız ve sert görünürken veya bir
şeylerden memnun olmak için
neredeyse hiç zamanımız yokken,
yaşamdan zevk almayı nasıl öğreneceğiz? Bu kitap, işler zorlaştığı
anlarda bile daha pozitif olmak ve
pozitif kalmak isteyen herkes için
pratik bir kişisel gelişim rehberidir.”
Bu kitapta bulacağınız bilgiler
kendinize bir yol haritası çizmek
için hayli faydalı: Kendinizden
nasıl hoşnut olabilirsiniz?
Kendinize güveninizi nasıl artırabilirsiniz? Potansiyelinizi nasıl anlayabilirsiniz? Yaşama kırgın olmayı
nasıl durdurabilir ve nasıl yaşamaya başlayabilirsiniz? İşler zorlaştığında pozitif olmaktan ve pozitif
kalmaktan nasıl faydalanabilirsiniz? Zor insanlarla ve zor durumlarla nasıl başa çıkabilir ve nasıl
sakin kalabilirsiniz? İşte tüm bu
soruların cevapları bu kitapta
anlaşılır ve akıcı bir dille anlatılıyor.
18 edaktüel kasım•aralık 2014
Örneğin; fiziksel sağlık için asana hareketi
önemlidir. Asanalar (duruşlar) kemik, kas,
eklem, bez, kardiyovasküler, sinir, sindirim,
dolaşım, enfatik, boşaltım sistemleri, enerji
akımları, zihin ve ruh için yararlıdır.
Duruşlar tüm sinir sistemini güçlendiren ve
dengeleyen, zihni uyum ve huzur haline
getiren psikosomatik çalışmalardır. Zihinsel
berraklık, gevşeklik, içsel özgürlük ve huzur
hissi bu çalışmaların bazı etkileridir.
Uygulamalar, Pranayama adlı doğru nefes,
biyoenerji ve gevşeme teknikleriyle bir arada
sürdürüldüğünde insan, hayatının sonuna
kadar sağlam ve enerjik kalır.
Örneğin, insan duygusal varlıktır.
Duygularını kontrol etmesi kendini doğru
ifade edebilmesi için önce kendini iyi tanıması gerekir. İşte, duygusal sağlık için de
yoga diyorum. Çünkü genellikle insanların
duygularını yönetmesi yerine, duyguların
insanı yönettiği görülür. Pratyahara tekniği
sayesinde birey duygularına tam bir şekilde
hâkim olmayı öğrenmekte, duygusal özgürlük, tatmin ve özgüven hissi gelişmektedir.
Konsantrasyon da bizim için çok önemli,
zihinsel sağlık için yani zihni kontrol etmek
için konsantre olmayı öğrenmeliyiz.
Düşünce berraklığı, huzur ve sakinlik zihinsel sağlığın temelleridir. Zihinsel sağlığa ulaşmak için Yoga da çeşitli yoğunlaşma ve
meditasyon teknikleri mevcut…
Sosyal sağlık için de ne gerekir?
Öncelikle; insanın kendi içinde huzurlu ve
mutlu olması ve başkanlarını mutlu etme
yeteneğinin gelişmesi, sosyal sağlığı arttırır… Yoga da insana kendi yararı ve başkalarının refahı için çalışmayı öğretmektedir.
Birey, komşuları ve toplum için değerli ve
yapıcı olmayı, doğayı ve çevreyi korumayı,
dünya barışı için çalışmayı öğrenir. Anlayış,
sevgi, yardımseverlik, şefkat ve merhamet
duygusu gelişir.
Yoga, sosyal iletişimi kolaylaştırır, güçlendirir. Dış dünyayla iletişiminiz mümkün olan
en olumlu düzeyde gerçekleşir. Yoga, fizyolojik gerçekliğe sıkıca bağlıdır. İnsanın dış
dünyaya ilişkin deneyimleri genetik özelliklerinden, bulunduğu ortamdan, sergilediği
davranışlardan ve yediği besinlerden etkilenen sinir sisteminin sağlığına bağlıdır.
Böylece birey dünyayı olumlu bir tutum
içinde, bilinçli ve net olarak algılar. Mutluğa
ulaşmak için bedendeki enerjiler dengelenir.
Yoga hormon salgıları ve beyin dalgalarını
olumlu etkiler, sinir sistemini gevşetir, zihni
sakinleştirir, hafıza ve konsantrasyonu güçlendirir, daha iyi insanı ilişkiler geliştirmeye,
daha fazla zevk almaya, daha iyi bir şekilde
eğlenmeye, dengeli, mutlu ve sağlıklı bir
yaşama yardım eder.
Kendini iyi hissettirmek en büyük getirisi
herhalde?
Yoga, kişiyi gençleştirir, zihni daha canlı ve
etkin kılar, komplekslerden kurtarır, gelecek
beklentilerini pozitifleştirir, uygulayanı
bedence, akılca ve ahlakça bütün bir varlık
haline getirir.
Neden genellikle hanımlar yogayla uğraşıyor belli oldu. O halde, hemen yogaya başlayalım mı? EDAKTÜEL okurlarına ne
mesaj vermek istersiniz?
Evet, ama yoga ile ilgilenenler gün geçtikçe
artıyor. Günümüzün büyük bir bölümünü
eczanede hasta ve hastalıklarla geçirdiğimiz
göz önüne alınırsa sağlıklı olmanın bizler
için çok daha büyük bir anlam ifade ettiğini
düşünüyorum. İnsan ancak sağlıklıysa mutlu
olabilir. Mutlu ve uzun bir ömür için sağlık,
sağlık içinse hayat boyu spor!
edaktüel gündem
Prof. Martin
Seligman’a
göre
mutluluğun
formülü
20’inci Yüzyıl’ın en önemli psikoloji profesörlerinden biri olan Martin Seligman’ın
daha mutlu ve refah içinde bir hayat yaşamak için çoğumuzun uygulayabileceği beş
adımlı bir formülü var.
1- Pozitif duygu ve düşünceleri arttır
Bilimsel birçok deneye göre, zihnindeki
düşüncelerinin çoğu olumlu olanlar daha
mutlu oluyorlar. Seligman, depresyonda bile
olsanız, her gece o gün yaptığınız üç olumlu
davranışı -bunlar çok önemsiz, küçük şeyler
bile olabilir- aklınızdan geçirerek uyumanızı
öneriyor. Bu küçük egzersiz bile ertesi
günün iyi geçmesine neden oluyor.
2- Güçlü yönlerini keşfet
İnsanın kendi güçlü yönlerini keşfetmesi ve
hayatında bu güçlü yönlerini daha çok kul-
lanması gerekiyor. İş hayatında kendi güçlü
yönleri kullanan insanlar yaptıkları işle
bütünleşiyorlar, zamanın nasıl geçtiğinin farkına bile varmıyorlar.
3- Sevgiyi yükselt
Seligman’a göre mutlu insanlar ilişkilerinde
sevgiyi ön planda tutup yapıcı tavır sergiliyorlar. Kendilerini kenara çekip başkalarını
yargılamak yerine insanların hayatlarına
dahil oluyor ve kendi hayatlarına insanları
dahil ediyorlar.
4- Hayatın anlamını yakala
Mutlu insanlar, hayatlarının anlamını bulmuş insanlardır. Hayatın anlamı bir şeye
sahip olunca bulunmaz. Bir mevkiye gelmek
de insana hayatın anlamını öğretmez. İnsan
ancak kendisinden daha büyük bir şeye bağ-
Martin Seligman’ın mutluluk deneyi...
Mutluluk Deneyi, Martin Seligman'ın
birçok araştırmasında kanıtladığı çok
basit bir mutluluk arttırma yöntemidir. Her günün en keyifli 3 an'ını yazılı
hale getirdiğinizde mutluluk seviyenizin yükseldiği ve depresif semptomların azaldığı gözlemlenir. 3 Keyifli AN'ı yakalama oyunu
Ciddi derecede depresyonlu -hastalıkları en üst düzeyde olan- depresyonlu
bir grup insana tek bir mutluluk arttırma çalışması verildi. Normalde
yataktan dahi çıkmakta zorlanan bu
insanlara internete girip basit bir
20 edaktüel kasım•aralık 2014
egzersiz yapmaları istendi. Yapılacak
şey, her gün gerçekleşen 3 iyi olayı
hatırlamak ve bunu yazıya dökmekti.
• “Arkadaşım "................." bir merhaba
demek için aradı güzel bir sürprizdi ve
mutlu oldum.
•" ................." nin önerdiği kitaptan bir
bölüm okudum ve şu şu bölümü çok
hoşuma gitti, mutlu oldum.
• “Bugün güneş sonunda yüzünü gösterdi”
Bu egzersizi uygulayan hastaların
durumları “ağır” depresyondan “hafifle orta düzey arası” depresyona
dönüştü ve % 94’ü rahatlama hissetti. lanıp ona inanırsa hayatın anlamını yakalar.
Herkesin anlam arayışı farklıdır elbette.
Bazıları bu anlamı dinde ve ibadette bulur,
bazıları kendini bilime adar. Anlamlı bir
hayat, kimisi için iyi çocuklar yetiştirmek,
kimisi için mesleğini hakkıyla yapmak olabilir. Bu anlam sayesinde insan hayattaki varoluşun nedenini anlar.
5- Hedeflerini belirle
Hayatlarında anlam bulan ve olumlu ilişkiler
yaşayan insanlar kendilerine somut hedefler
koyup bu hedefleri gerçekleştirmek için
yaşarlar. Hedefi olan insanlar hayata tutunurlar. Sanıldığının aksine başarılı insanlar
en zekiler arasından değil hayata en sıkı
tutunanlar arasından çıkıyor.
Mutlu insan kimdir?
Profesör Martin Seligman şu soruyu soruyor: “Son derece mutsuz insanlarla, normal
insanlar arasındaki fark nedir?”
Mutlu insanlar üzerinde yapılan araştırmalar
gösteriyor ki bu insanlar;
n Daha dindar değiller,
n Daha zengin değiller,
n Daha iyi görünmüyorlar,
n Hayatlarında sürekli daha iyi bir şeyler ya
da kötü şeyler olmuyor.
Peki, ne oluyor? Bunun tek bir yolu olduğu
görülüyor: Mutlu insanlar, son derece sosyaller. Bu insanlar yalnız değiller, iyi bir
romantik ilişkileri var ve geniş bir arkadaş
repertuarına sahipler.
Profesör Seligman ve arkadaşları, yüz yıllar
boyunca mutluluğa müdahale konusunda
Buda’dan Tony Robbins’e kadar yapılan
önerileri incelediklerini ve sonunda bir başlangıç noktası bulabildiklerini söylüyor.
İnsanları mutlu edeceği iddiasıyla bugüne
kadar 120 yaklaşım önerilmiş. Bunlar üzerinde yapılan çeşitli testler ile geçerlilikleri
sınandığında, gerçekten uzun süreli mutluluğa giden aşağıdaki 3 farklı yol ortaya çıkmış, üç farklı mutlu hayat şekli:
1. Keyifli Hayat: Sahip olabileceğin en çok
pozitif duyguya sahip olduğun ve zevk aldığın hayat.
2. Bağlı Hayat: İşinde, sevginde ya da bir
ebeveyn olarak yani serbest kaldığın sıradaki
hayatında zamanın durduğu ve başka bir şey
hissetmediğin zaman.
3. Anlamlı Hayat: Sizden daha büyük bir
şeye ait olmak ve onun için hizmet ettiğiniz
bir hayat.
edaktüel gündem
Pozitif düşüncenin faydası çok
n “Olumlu düşünme”, kişinin sağlıklı ve
mutlu bir hayat sürmesinde büyük önem
taşıyor. Ancak “iyi düşün iyi olsun” demek
yetmiyor. Bunun için öncelikle bilinçaltınızı
olumsuz ifadelerden temizlemelisiniz. Aynı
şekilde bir şey yapmak isterseniz bilinçaltınızdan yardım isteyin. Bilincinizle düşünebilirsiniz, hissedebilirsiniz ama bilinçaltınızla
isteyebilirsiniz. Bilinçaltına sizden başkası
ulaşamaz onu duyamaz. Ve yalnızca bilinçaltımızı kullanarak yaptığımız şeylerde bir
mükemmellik vardır. Bilincimiz ise devamlı
bizi eleştirir, korumaya çalışır, ikaz eder.
Sonuç olarak bilincinizin bilinçaltını olumsuz yönde etkileyecek telkinlerde bulunmasını önlemeli, olumlu telkinleri bilinçaltına
göndermelisiniz.
n Kendi bilinçaltımızı yapılandırmak da
tek başına yeterli değil. Çevremizdeki insanları da ona göre seçmek ve ayıklamak gerekiyor. Örneğin olumlu ve yapıcı eleştiri
yapan kişilerle iletişim içinde olmak her
zaman faydalıdır. Olumsuz düşüncelerle
yüklü insanlar sizi de o çemberin içine çekebilir. Üstelik onların bu huylarını değiştirmeye çalışmak sizi yormaktan başka bir işe
yaramayacaktır.
n Öncelikle pozitif düşünebilmek için
uygulanabilecek tek bir formül olmadığını
belirtmekte yarar var. İnsan ancak belirli
şartların oluşması sonucunda pozitif düşünebilmeyi başarabilir.
n Pozitif düşünebilmek için kişinin öncelikle içinde bulunduğu koşulları analiz etmesi, genel psikolojik ve fiziksel durumunu
kontrol altına alması gerekir.
n Sevdiğiniz şeyleri yapmak için daha fazla
vakit ayırın, daha az çalışın ve daha çok
oynayın.
n Ne söylemeye ihtiyacınız varsa söyleyin.
22 edaktüel kasım•aralık 2014
Şükredin. Bakış açınızı değiştirin ve geçmişten kurtulun.
n Değiştiremeyeceğiniz şeyleri kabul edin.
Mutluluğun gelecekte bir etkinlik olduğunu
düşünmeyi bırakın.
n Üzüntü parça parça yok edilir. Bunun
için öncelikle küçük şeylere üzülmeyi bırakmalısınız. Konuşmalarınızdan üzüntü ve
korku belirten kelimeleri çıkarın.
n “Ben yapamam” cümlesinden sakının.
Gün içinde “Ben yaparım” diye tekrarlamak
sizin kendinize olan güveninizi arttıracaktır.
İleride otomatik olarak böyle düşünmeye
başlayacaksınız.
n Zaman zaman meditasyon yapın.
Örneğin rahat ve gevşemiş durumda sandalyeye oturun. Zihninizi dalgalı bir su gibi
düşünerek yavaş yavaş dalgaları dindirin.
Dalgalar gittikçe azalsın, küçülsün ve suyun
yüzeyi dümdüz olsun. Sakinlik ve huzur
veren kelimeler söylemeye başlayın.
n Beyin gücünüzü kullanın. “Kötü şans”,
“problem”, “zor” gibi sözcükleri zihninizden
atın.
n Çalışmaktan korkmayın. İnsanlarla tanışmaktan çekinmeyin. Onlardan çok şey
öğrenebilir, kendinizi onlara anlatırken kendinize daha yakınlaşabilirsiniz.
n Şüphe duymayı değil istemeyi öğrenin.
n Sorumluluk almak, sorumluluğa sahip
olmak, ileride insanın kendine karşı sorumluluk duygusunu geliştirir. İnsan yerine
getirmesi gerekenleri yerine getirince daha
sağlıklı ve tatmin olmuş yaşar, mutlu olur.
Spor ruhsal sağlığın bile anahtarı...
Spor yapmak sadece bedensel bir
pratik değil. Fiziksel olarak sağlığa
büyük faydalar sağlarken ruhsal
yapınızı da güçlendiriyor. Örneğin
kendinizi daha iyi hissediyor ve olumsuz ruh durumlarına çok daha az
giriyorsunuz. Öğrenme kabiliyetini
arttırıyor. Özgüven sağlıyor. Vücudun
zinde olmasını sağlarken, duygudurum (ya da akıl sağlığı) yönünden
sizi güçlendiriyor. Stresi azaltıyor ve
strese karşı koruyor. Yaşlanma karşıtı
etkileri var. Cilt sağlığı ve rengine
olumlu etki ediyor. Uyku düzenini
düzeltiyor. Felci önlemeye yardımcı.
Eklem fonksiyonlarını geliştiriyor.
Anksiyeteyi azaltıyor. Hafızayı keskin-
leştiriyor. Bağımlılıkların kontrol edilmesini kolaylaştırıyor. Üretkenliği
artırıyor. Yaratıcı düşünce kabiliyetini
yükseltiyor. Vücut görüntüsünü iyileştiriyor. Özsaygınızı artırıyor. Yaşam
süresini uzatıyor. Konsantrasyon
yeteneğini artırıyor. Ve hayatı daha
heyecanlı hale getiriyor.
edaktüel haber
TİSK 2014 kurumsal
sosyal sorumluluk
ödülleri sahiplerini buldu.
Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun (TİSK)
liderliğinde Avrupa Birliği’nin desteği ile yürütülen
“Herkes İçin Kurumsal Sosyal Sorumluluk” Projesi kapsamında “TİSK 2014 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ödülleri”
İstanbul’da gerçekleşen Tören ile sahiplerini buldu. Ödül
Töreni’ne Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakan Yardımcısı
Halil Etyemez ve Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu
Müsteşarı, Ekonomik ve Sosyal Kalkınma Bölüm Başkanı
François Begeot’un katıldı.
“Engelsiz İlaç”a
bir ödül daha
Törenin açış konuşmasını yapan
TİSK Başkanı Yağız Eyüboğlu
günün rekabet koşullarında,
Türkiye’nin bir adım daha öne
çıkması için herkesin daha fazlasını yapmak durumunda olduğunu söyledi. Kurumsal vatandaşlık ve sosyal sorumluluk kavramının da önemli bir dayanağının bu anlayış olduğunu belirten Eyüpoğlu, “KSS Yarışmasını
her yıl tekrarlamayı ve ödül vermeyi amaçlıyoruz. Böylece, bu
çabamızın kurumsal sosyal
sorumluluk çalışmalarının daha
da etkinleşmesine katkıda
bulunmasını temenni ediyoruz.”
dedi.
“Mesleği doğru
yapma projesi…”
Ecz. Şule
İlkkurşunlu
Engelsiz ilaç Projesi ile “Altın
Havan” ödülünden sonra, ikinci
büyük ödülünü alan Çevreci
Eczacılar KooperatifiÇEKOOP Yönetim Kurulu
Başkanı Ecz. Şule İlkkurşunlu
ödülü alırken yaptığı konuşmada, eczacılık yemininde de yer
aldığı gibi, tüm hastalara eşit
hizmet vermek ve tedavi süreçlerini ve ilaçların kullanımını
24 edaktüel kasım•aralık 2014
hastaların anlayacağı şekilde
açıklamak zorunluluğu olduğunu söyledi.
İlkkurşunlu, sözlerine şöyle
devam etti; “Proje ile bir yandan
görme engelli bireyin ilaç kullanırken yaşadığı sorunları ortadan kaldırırken, bir yandan da
eczacının engelli hastaya doğru
hizmet vermesinin önündeki
engelleri de kaldırmış oluyoruz.
O nedenle aynı zamanda da
mesleği doğru yapma projesidir” dedi.
Engelsiz ilaç projesi
Engelsiz İlaç Projesi; Görme
ve işitme engelli vatandaşlarımızın ilaç kullanımını
kolaylaştırmak için 18
Haziran 2013 tarihinde
yapılan basın toplantısı ile
kamuoyuna duyurularak
hayata geçirildi. Proje de;
EDAK ve Çevreci Eczacılar
Kooperatifi (ÇEKOOP) birlikte yol aldı. Ayrıca; Ege
Üniversitesi Eczacılık
Fakültesi, İzmir Büyükşehir
Belediyesi Kent Konseyi ve
İzmir Çağdaş Görmeyenler
Derneği’ proje ortağı olarak
yer aldı.
Proje kapsamında; EDAK
Rafı olan 200’ü aşkın ecza-
neye ve ÇEKOOP ortağı
eczanelere brail alfabesi kullanarak ilaç kutularının üzerine kullanım bilgisi yazılabilmesi için özel etiket makinaları gönderildi. Brail alfabesi kullanamayan vatandaşlarımıza da ilaçların kullanımı ve dozu ayarlanabilmesinin sağlanması için “konuşan
kutu”lar teslim edildi.
Böylece, görme engelli
vatandaşlarımızın da tüm
vatandaşlarımız da olduğu
gibi, temel bir hasta hakkı
olan; ilaç kullanımı ve tedavilerine ilişkin tüm bilgileri
bilme hakkını yerine getirmek amaçlandı.
Yarışma hakkında
Yarışmanın ilk aşamasında, 68
başvuru 15 Temmuz 2014 tarihinde TİSK Genel Merkezi’nde
gerçekleştirilen Adaylık Kurulu
Toplantısı’nda KSS Uzmanları
tarafından değerlendirildi.
Yapılan ön eleme sonucunda,
17’si büyük ölçekli şirketlere, 3’ü
küçük ve orta ölçekli şirketlere
ait olmak üzere, 20 Proje finale
kalmaya hak kazandı. 1 Eylül
2014 tarihinde TİSK Genel
Merkezi’nde gerçekleştirilen;
işçi, işveren, hükümet, medya,
üniversite ve STK kesimlerinin
saygın isimlerinden oluşan
Seçici Kurul 20 Finalist Proje’yi
değerlendirerek Etkililik, İyi
Uygulama, Kapsayıcılık,
Sürdürülebilirlik ve Yenilikçilik
Ödüllerinin yanı sıra Büyük
Ödül’e hak kazanan Projeleri
belirledi. Ödüller, Uluslararası
İşverenler Teşkilatı (IOE) işbirliğiyle yürütülen Proje’nin diğer
ortakları olan Makedonya,
Hırvatistan, Karadağ ve
Romanya İşveren Çatı
Örgütleri ile eşzamanlı olarak
15 – 19 Eylül 2014 “KSS
Haftası” içinde dağıtılmış oldu.
Şirketlerin kurumsal sosyal
sorumluluk alanındaki çalışmaları, gelecekte de her yıl düzenlenecek TİSK KSS Yarışması ile
ödüllendirilecek.
edaktüel sağlık dosyası
Anksiyete
nedir?
• Özge Kutay Yüksel •
Psikolog / Psikoterapist
Anksiyete (kaygı, endişe) kişiye kötü bir şey
olacakmış düşüncesi oluşturan, korku benzeri bir duygudur. Genellikle iç sıkıntısı,
bunaltı, daralma şeklinde tarif edilir. Kaygı
her zaman kötü bir şey değildir. Hayatta her
değişiklik kişi üzerinde bir stres yaratır.
Kaygı, stres durumunda odaklanmamıza ve
uyarılmış hale gelmemize yardımcı olur.
Mesela bir tehditle karşılaştığımızda, önümüze bir yılan çıktı diyelim, savaş ya da kaç
tepkimizi, kaygı alarma geçirir. Bunu
modern hayatta iş mülakatına ya da sınava
girerken, kalabalık alanlarda konuşma yaparken deneyimleriz. Baktığımızda kaygı, bizi
yeni durumlara hazırlayan bir iç alarm sistemi olarak çalışır. Bazen kaygı ve korku gündelik yaşantımızı aksatmaya başlayabilir.
Yaptığımız işleri yapamamaya, belli ortamlardan uzak durmaya, sosyal ilişkilerimizde
bozulma yaşamaya, kendimizi toplumdan
ve gündelik yaşantıdan soyutlamaya varıncaya kadar etkileyebilir. Eğer günlük işlevselliğimiz ve sosyal ilişkilerimiz bozulduysa bir
uzmandan destek alma zamanımız gelmiştir.
Ne zaman anksiyete bozukluklarıyla
ilgili destek almam gerekir?
Anksiyete bozuklukları kişiden kişiye göre,
kaygıyı yaşama biçimleri olarak farklılık gösterir. Kimileri bedensel belirtiler (çarpıntı,
baş dönmesi) sebebiyle zamansız yoğun
kaygı yaşarlar. Kimileri kontrol edemedikleri
düşüncelerle (kirlenmek vb.) baş etmeye
çalışırken, kimileri her konudan sürekli
26 edaktüel kasım•aralık 2014
endişe yaşarlar. Anksiyete bozukluklarının
en önemli ortak noktası ise, normal şartlarda
kişiye tehdit hissettirmeyen durumların, bu
kişilere sürekli ve şiddetli korku ve kaygı
yaşatmalarıdır.
Anksiyetem (kaygım) çok artarsa
neler yapabilirim?
Kaygı düzeyi yüksek olan herkeste anksiyete
bozukluğu yoktur. Günlük yaşantı yoğunlaştığında, çok uzun saatler çalışmak zorunda
kalındığında, uzun süreli uykusuzluk, evde
veya işte stresli durumlar kaygımızın artmasına sebep olabilir. Bununla baş etmek için
her gün rahatlamaya, sosyal ilişkilere zaman
ayırmaya, hareket ve egzersiz yapmaya, öz
bakıma özen göstermeye ve ihtiyaç duyulduğunda başkalarının yardımını istemeye
açık olmak gerekir.
Profesyonel yardıma ne zaman başvurmalıyım?
Bu durum çok uzun süreli ve sıkıntı veren
bir hale dönüştüyse artık gündelik yaşantınızı aksatacak, sosyal ilişkilerinizde problem
yaratacak duruma geldiyse yardım almak
gereklidir. Öncelikle bu belirtilerin herhangi
bir fiziksel durumla (tiroit, şeker vb.) ilişkili
olup olmadığını öğrenmek için tıbbi bir
değerlendirmeden geçmek gerekir. Madde
ve alkol kullanımı, alınan bazı tıbbi ilaçlar da
anksiyete sebebi olabilir. Eğer fizyolojik bir
temel bulunamazsa, bir terapistten yardım
almak gerekir. Birçok terapi yaklaşımı kaygı
bozukluklarıyla çalışmaktadır. Bilişsel davranışçı terapilerin anksiyete bozuklukları ile
yapılan çalışmalarda başarı oranı oldukça
yüksek bulunmuştur.
Anksiyete bozukluklarının tedavisinde sıklıkla psikiyatrik ilaçlar kullanılmaktadır.
Ancak anksiyete bozukluklarında tek başına
ilaç tedavisi uygulandığında, ilaç bırakıldıktan sonraki geri dönüşünün çok hızlı olabildiği bilinmektedir. Bu sebeple anksiyete
bozukluklarıyla mücadele ederken en iyi
yöntem bu konuda uzman bir terapist gözetiminde, gerek görüldüğünde ilaç ve terapi
seansları ile sürdürülmesidir.
n Düzenli ve yoğun olarak; huzursuzluk , terleme, felaketleştirme (hep en kötü ihtimali
düşünme), gerginlik, titreme, uyarılmışlık hali,
nefes almada güçlük, baş ağrısı, mide ve bağırsak sorunu, kalp çarpıntısı, kaslarda gerginlik,
sürekli yorgunluk, uykusuzluk duygu ve duyumların birkaç tanesi bir arada ve sürekli olarak
hissediliyorsa bir uzmana başvurma zamanı
gelmiş olabilir.
edaktüel gündem
YAŞını YAŞlı YAŞama
Eczacı Meltem Kortel
fark etmeye başlar ve hayranlık duyarız. Bizi
yavaş yavaş sarmaya başlayan yaşlılık korkumuza seksenlerine ulaşmış olup da içindeki
çocuğu canlı tutanlar umut verir. Artık yaşlanmanın ama aynı zamanda genç de olabilmenin denklemini kurduğumuzu bize fark
ettirir.
YAŞAM SONATI
Doğumun yaygarası ile
ölümün sessizliği arasındaki ömür
ancak şiirle, notayla örülür
yok öyle alıp başını gitmek...
tek bir nota şarkıyı
tek bir dize şiiri değiştirecek
ve
bir “es” bile koysan yetecek
Çağ Aryan
Ne kadar da hevesliyizdir on sekiz yaşımızı
bir an önce kutlamaya. Sanırız ki büyüdükçe
özgürleşip her istediğimizi yapabileceğiz ve
başımız göğe erecek. Yeni yeni beliren kimliğimizle, değişen bedenimizle ve baş etmeye çalıştığımız hormonlarımızla dünyayı
keşfetmek ve bir yandan da onu değiştirmeye çalışmak baş döndürücü bir heyecandır.
Ergenlik dönemi artık geride kalmıştır. Bu
kez de, toplumda bir yer edinme uğraşısı
içine düşeriz. Yeni bir dönem ve değişimlerle gelen yeni sorumluluklar her ne kadar
ergenlik dönemi sorunlarının güçlüğünü
aratmasa da, biz bir nebze daha hayata karşı
donanımlıyızdır artık.
28 edaktüel kasım•aralık 2014
Orta yaşla birlikte muhasebe dönemimiz
başlar ve nerde, nasıl başlamış, şimdi nerede
durmakta olduğumuzu sıklıkla kendimize
sorar oluruz. Hayatımıza giren konular,
sahip olduğumuz donanımla birlikte gittikçe
güç sorulardan oluşmaya başlar: yanıtları ve
sebep olduklarıyla baş edilmesi zorlaşır.
Artık hastalık, ölüm, boşanma, maddi kazanım ya da kayıplar bizleri küçük hayatlarımızda büyük hayal kırıklıklarına uğratır.
Eğer yeterince şanslıysak hem geçmişimizle
barışmayı hem de bugünü yaşarken geleceğe ilişkin umutlarımızı her şeye rağmen
korumayı becerebiliriz.
Hayat aslında bize gösterdikleri ile bizi
olgunlaştırır: erdemi; sağduyuyu; ötekini
anlamayı, bu çağımızda öğreniriz. Ne kadar
bildikçe ve öğrendikçe aslında ne kadar çok
şey bilmediğimizi fark ettiğimiz de yine bu
dönemdir. Öğrenciliğimiz ömür boyu...
Genelde orta yaş dönemi içinde, çevremizde, daha ileri yaşlardaki “genç” insanları da
Çünkü çoğu zaman ve büyük bir kısmımız
için yaşlılık bir acz evresidir. Sağlığımızı kaybetmek, yalnız kalmak, hayat yorgunu
olmak korkutucudur. Yaşlılık önce onun
kabullenişiyle başlar. Yaşlı beden yaşlı
davranışlar demektir ve bu durum
aslında doğduğumuzdan beri bize
dayatılan bir biçimdir. Aslında yaşlılık o güne kadar baş etmek zorunda
kaldıklarımızdan daha da zor veya
daha da ağır değildir. Zorluk gerçekte benzer ağırlıktadır, onun daha ağır
olduğunu bize düşündüren sadece
eczanede alışveriş
bizim artık eski gücümüzde olamayışımızdır. Ancak, unuturuz ki kaybettiklerimizin yanısıra kazanımlarımız ve gençken
sahip olamadıklarımız da vardır. Zamanın
değerini bilme bilinci gibi. Har vurup harman savurduklarımızın ne derece değerli
olduğunu fark etmek gibi… Güçlükleri
aşmamıza bu sefer bu bildiklerimiz yardımcı
olacaktır. Örneğin, bizi bu güne kadar taşımış olan bedenimizin biraz daha dikkatli bir
bakıma ihtiyacı olduğunu fark ederiz. Onun
yaşla, yaşlanmayan duygularımıza, heyecanlarımıza, kısaca ruhumuza ayak uydurabilmesine yardım etmek, kendimize ilişkin
yapabileceğimiz en yerinde davranış olacaktır. Ne kadar verirsek o kadar alabileceğimizi
çoktan öğrenmişler olarak bizler şimdi sıranın bedenimize geldiğinin farkındayızdır.
Bedenimizle ve aynı zamanda dış
görünüşümüzle ilgilenmek değerlidir, kendimize ve sevdiklerimize
karşı olan saygıyla ilintilidir. Bu
bakım, çevremizdekilerle iletişim kurmakta
da bize yardım eder. İyi beslenme, beden
egzersizleri, ilgimizi çeken ve bizi mutlu
eden etkinliklerde bulunmak önemlidir;
arkadaşlarla, komşularla, aile üyeleriyle ve
gençlerle konuşup görüşmeye olan ilgi kaybedilmemelidir. Gerektiğinde bir uzman
hekimden yardım almak bedensel ve ruhsal
sorunlarımızda hem yeni ortaya çıkabilecek
hem de kronik hastalıklarımızda bize yardımcı olacaktır.
Yaşlı ve aynı zamanda mutlu olmak, zaman
bizden neleri götürmüş olursa olsun, yaralarımızın izlerini bedenimizde ve ruhumuzda
unutmaksızın taşıyarak, bugünün ve yarının
hakkını verebilmektir.
Ölümlü olmak gerçeğimizdir, kaçınılmazdır:
ancak hayatın da bize hediye ettiği ömrü,
“yapabileceğimin en iyisiydi” diye
tamamlamaya hala zamanımızın kaldığını
bilmek, belki de yaşlılığa erişebilmiş olmanın en büyük ve en değerli vergisidir.
Vikozamin
Tablet
Her Bir Tablet; 480 mg
Glukozamin, 280 mg
Kondroitin Sülfat, 300 mg
Metil Sülfonil Metan, 100
mg Boswellia Serrata içerir.
109,95 TL
Solgar Glucosamine
Chondroitin MSM 60 Tablet
Glukozamin ve kondroitinin
yanına MSM
(metilsülfonilmetan) eklenerek
geliştirilmiş bir formülasyon.
50 cc
100 cc
45 TL 70 TL
Vikojen
Vicium-D3
Tablet 40 mg
Her Bir Tablet; 40 mg UC- II
(Undenatured Type II Collagen),
250 mg MSM, 250 mg
Kalsiyum karbonat (Kalsiyum),
100 mg Boswellia serrata, 75
mg Çinko Glukonat (Çinko), 50
mg Magnezyum oksit
(Magnezyum) içerir.
Her Bir Tablet; 500 mg
Kalsiyum, 150 mg
Magnezyum, 7,5 mg Çinko,
10 mg (400 IU) Vitamin D
içerir.
Sepe
49 TL
Natural Propolis
60 Tablet 1050 mg
Her Tablet; Propolis
Ekstraktı 1050 mg
49 TL
%100, Etken Madde
Propolis %70
Beta Glucans
Complex 60 Tablet
Beta glukan, Este-C vitamini, D
vitamini, selenyum, çinko, bakır
ve antioksidan meyve karışımları
içeren bir formülasyondur.
Solgar
25 cc
25 TL
Tabia Çörek Otu Yağı
Omega-3, 6 - Vitamin A, E, C, B1, B2, B6
Üzerinde en çok araştırma yapılan tıbbi
bitkiler arasında yer alan çörek otunun
yararlarını sınırlı bir alanda belirtmek
olanaksızdır Tabia çörek otu yağının kapsül
formuda bulunmaktadır.
50 cc 24 TL
100 cc 40 TL
Tabia Buğday Ruşeym Yağı
Palmitik Asit, Araşidik Asit,
(Omega 9) Oleik Asit, Gadoleik
Asit, (Omega 6) Linoleik Asit,
(Omega 3) Linolenik Asit içerir.
Tabia ruşeym yağının tablet
formuda bulunmaktadır.
2014 kasım•aralık edaktüel 29
eczanede alışveriş
FEE
AĞIZ SPREYİ 15 ml
6,50 TL
PEARL DROPS
HOLLYWOOD SMİLE – 50 ml
15,00 TL
Pearl Drops, dişleri beyazlatmak,
parlatmak ve dişlerdeki lekeleri çıkartmak
konusunda uzman, her türlü ihtiyaç ve
zevke uygun bir ürün grubudur. Hollywood
Smile, sadece 3 hafta içerisinde dişlerde
iki ton beyazlık sağlayan, extra güçlü
formülü ile Pearl Drops ürün grubunun
premium diş macunudur. Beyazlamayı
ürün ile birlikte verilen "beyazlık cetveli" ile
takip etmek ve 3 hafta sonunda inanılmaz
değişimi görmek mümkündür.
Fee Alkolsüz ve Gazsız Soft Ağız
Spreyi ağız içi bakterileri öldürür ve
nefesinizi anında tazeler. Ağzınızı
tazelikle başbaşa bırakıyor. Kötü
nefes kokusuna sebep olan
mikropları %99 oranında öldürür.
Yanınızda rahatlıkla
taşıyabileceğiniz boyuttadır. Ferah
bir nefese ihtiyaç duyduğunuz her
an yanınızda. Ozon tabakasına
olumsuz etkili gazlar içermez.
COREGA TABS
(30 TABLET)
15,90 TL
Diş protezi kullananlar Corega Tabsın
temizleyici gücüne güvenebilirler.
Yeni Bio-Corega Tabs bu emin desteği
oluşturmak için geliştirilmiştir. Özel olarak
formüle edilmiş Corega Tabs bakterilere
bio-aktif olarak etkindir. Derine nüfuz
edebilen temizleyici etkisiyle biolojik
olarak bakterilerin gelişimini engeller ve
kokuyu giderir. Diş protezinizdeki temizliği
ve ferahlığı hissedebilirsiniz
STERİPOD
DİŞ FIRÇASI HİJYEN
BAŞLIĞI - 2 ADET
15,90 TL
COLGATE
OPTİK BEYAZ 75 ml
19,90 TL
Dişlerinizi 1 hafta içinde 1 ton beyazlatabilen,
etkili bir diş macunudur. Klasikleşen Colgate
korumasının yanı sıra özel formülüyle dişlerinizin
doğal beyazlığına dönmesini sağlar. Günde iki
kere olmak üzere dört hafta süreyle kullanılırsa
doğal beyazlığı rahatlıkla fark edeceksiniz.
LISTERINE
STAY WHITE - 500 ml
14,90 TL
Fırçalama ile ulaşılmayan
alanlara ulaşır. Sadece
fırçalamaya oranla, dişeti
hastalıklarının en önemli
nedeni olan plağı daha fazla
azaltır. Tartar oluşumunu önler
ve azaltır, böylece dişlerin daha
beyaz kalmasını sağlar.
Nefesinizi tazeler.
30 edaktüel kasım•aralık 2014
Diş fırçanızın kıllarını kirlenmekten
korumanın yanı sıra, içindeki kekik
yağı özü içeren tablet ile diş
fırçanızdaki mikropları yok eder.
COLGATE
DİŞ ARASI FIRÇASI
9,90 TL
Oldukça etkili bir temizlik sağlayan
benzersiz Tri-Proxi fırça kılı dizaynı, bilimsel
olarak geliştirilmiştir. Doğru
kullanıldığında, dişlerin ara yüzlerinde
çürük oluşumuna sebep olabilen plak
tabakasının etkin olarak temizlenmesine
yardımcı olur. Fırça başlığını aynı zamanda
ilave sap olarak kullanarak ulaşılması güç
diş ara yüzlerini rahatlıkla
temizleyebilirsiniz. Cepte taşınabilir, ev
dışında kullanım içinde uygundur.
APRIL EMZİK
AVENT
KELEBEK KORUYUCU KAPAKLI
GÖĞÜS UCU KORUYUCU 2’Lİ
5,90 TL
25,90 TL
Kokusuz, tatsız, kaliteli silikondan
yapılmıştır. Bebekle cilt temasına
olanak veren şekle sahiptir.
Bebeğiniz emerken cildinizi
hissedebilir ve kokunuzu alabilir,
süt üretimini harekete geçirmeye
devam eder. Göğüs Ucu
Koruyucular sadece, meme
başında acı hissi veya çatlak varsa
kullanmak için tasarlanmıştır ve
sağlık uzmanı tavsiyesiyle
kullanılmalıdır.
O2
14,90 TL
GÖBEK BAKIM SETİ
20 Adet Steril mendil ve 100 ml
hijyenik göbek bakım solüsyonu %70
Alkol içerir. Steril mendil paketi açılır,
solüsyon mendile sıkılır ve bebeğin
göbeği ve gerekli olan yerler silinir.
BUBCHEN
BEBEK PUDRASI 100 gr
21,90 TL
Doğal bitki özlerinden
hazırlanmıştır. Hayvansal
madde içermez. Alkolsüz ve
doğal parfümlüdür. PH nötr, en
hassas ciltlere bile uyumludur.
Dermatolojik olarak test
edilmiş kliniklerde güvenle
kullanılmaktadır. Bebeklerin
hassas ciltleri düşünülerek
hazırlanmış ürünlerimiz
yetişkinler için de idealdir.
Düşünce Kapanan Kelebek Emziklerin özel
dizayn edilmiş koruyucu kapakları sayesinde,
emzik yere düştüğünde, koruyucu kapaklar
otomatik olarak kapanarak emziğin
her zaman temiz kalmasını sağlar.
Bebeklerin ağız yapısına uygun olarak dizayn
edilen April Emzikler, bebeğinizin emerken
daha rahat hissetmesini sağlar. Doğal
damak, diş ve dişeti gelişimini destekler.
Emzik ucu likit silikondan üretilmiştir. Tatsız
kokusuz ve uzun ömürlüdür. Pürüzsüz yüzeyi
kolay temizlenir ve güvenle steril edilir. BPA
içermez. Güvenlik halkası mevcuttur.
OTACI
15 TL
BEBE YAĞI 250 ml
Heliantus yağı, zeytinyağı, buğday tohumu yağı,
lavanta yağı ve E vitamini içerir. Bebeğinizin
cildini nemlendirir, yumuşatır, tahrişlerin
giderilmesine yardımcı olur. Uyku öncesi
uygulamasında bebeğinizin kolay ve rahat
uyumasını sağlar. Dermatolojik testleri yapılmıştır.
Hayvanlar üzerinde test edilmemiştir.
BEBEDOR
DESENLİ İKİLİ BİBERON SETİ
16,50 TL
250 ml biberon, 125 ml biberon
ve biberon emzikten oluşan şık
bir kutu içindedir.
2 adet biberon emziği
hediyesidir.
JOHNSON BABY
BUBCHEN ROSALEA
BEDTIME SET
ŞAMPUAN + BALSAM 230 ml
27,90 TL
Bedtime Vücut Şampuanı (300 ml), Bedtime Bebe
Yağı (300 ml), Bedtime Şampuan hediyeli, doğal ve
rahatlatıcı kokuların özel bir karışımı olan
NaturalCalmTM aroması içerir. Bebeklerin cildini
nazikçe temizlemek için idealdir. Gerçek göz
yakmayan formülü sayesinde bebeklerin gözlerini
yakmaz. Hipoalerjeniktir, pH değeri ciltle uyumludur.
21,90 TL
Buğday proteini, provitamin B5 ve bitkisel
bazda yıkama hammaddesi içerir. Ph cilde
dost. Göz yakmaz. Saçların kırılmasını önler.
2si1 arada şampuan narin ve hassas bir
biçimde temizlik sağlar ve ipeksi bir parlaklık
verir. İçeriğindeki bakım balsamı ile uzun,
kıvırcık ve inatçı saçları da ipeksi hale getirir.
2014 kasım•aralık edaktüel 31
edaktüel gündem
Doğaldır,
zararsız
değildir!
Bitkilerle tedavi (fitoterapi),
geleneksel tıbbın en
popüler alanı ve geçmişten
bu yana tüm dünyada
uygulanıyor. Ancak “Doğal
ürünler zararsızdır“ algısı
son derece yalnış. Bu
ürünleri mutlaka hekim ve
eczacı gibi meslek
sahiplerine sorarak
kullanmak gerekiyor.
S
on yıllarda doğal ürünlere, bitkisel
ilaçlara ciddi bir ilgi var. Ancak hangi
ürünler, nereden alınmalı? Aktarlar ya
da internetteki satış siteleri ne kadar güvenilir? Eczacı Burcu Aşkın ile doğal ürünler,
kullanımı ve yapılan hatalar üzerine konuştuk.
“Doğal ürünler zararsızdır, bitkisel ürünlerin yan etkileri yoktur” yaklaşımı ne kadar
doğru? Ürünler ne kadar bitkisel olursa
olsun, hekim ve eczacı gibi meslek sahiplerine sorarak alınması gerekmiyor mu?
Aslına bakarsanız bitkilerle tedavi (diğer
adıyla fitoterapi), geleneksel tıbbın en popüler olanıdır ve geçmişten bu yana tüm dünyada uygulanıyor. Son yıllarda da güvenli ve
ekonomik olduğu varsayımları sonucu
doğaya ve doğala dönüş eğilimi, dolayısıyla
da bitkisel tıbba olan ilgi tüm dünyada artıyor. Ne var ki bizim toplumumuzda da
“doğal olan zararsızdır ve bitkisel ilaçların
yan etkileri yoktur” algısı oldukça yaygın
olup, bu durum“doğanın mucizevi iyileştirici
gücü” adı altında medyada abartılarak işleniyor. İşte tam da bu noktada, ilaç ve bitkisel
ürünler konusunda esaslı eğitim almış, üniversitelerde Farmakognozi dersi okumuş,
32 edaktüel kasım•aralık 2014
Eczacı Burcu Aşkın
derin bilgi ve farkındalığa sahip olan biz
eczacılar hastaya ihtiyacı olan doğru bilgiyi
vererek yönlendirme sağlayabilmeliyiz. Bu
nedenledir ki, bitkisel ürünlerin eczacı
danışmanlığı ve kalitesiyle eczanelerden
alınması olması gerekendir.
Fitoterapi kapsamına giren ürünleri aktarlardan ya da baharatçılardan almak ne
kadar doğru? Veya neden bunları eczaneden almak önemli ve doğru?
Şöyle ki, tedavi ister kimyasal ister bitkisel
olsun, ilacın ya da bitkisel ürünlerin yanlış
kullanımı çok ciddi sağlık sorunlarına yol
açar; bu nedenle de bu işin hekim ve eczacı
gibi meslek gruplarının birlikteliğiyle uygulamak doğru olandır. Bitkisel ürünlerin
büyük bir bölümü “lokman hekim” tabelalı
aktarlarda, baharatçılarda, bitkisel ürün satan
satış noktalarında veya internetteki satış siteleri aracılığı ile halka sunuluyor. Aktarlarda,
çoğu bilimsel yöntemlerle hazırlanmamış
kitaplar yardımıyla, ya da sadece tavsiye üzerine alınan doğal bitkilerin dışında; lisansları
olmaksızın preparat haline getirilmiş bitkisel
ürünler piyasada reçetesiz olarak satılıyor.
Şayet hastalıkları tedavi etmek amacıyla kullanılan ilaçlar, bitkisel ürünler ile önemli
etkileşimlere giriyorsa durum daha da
vahimleşiyor.
Bu nedenle bitkisel tedavi kapsamında kullanılacak bitkisel ürünlerin içerik ve etkinliklerinin bilimsel olarak kanıtlanmış olması;
doz-etki ilişkilerinin ve doza bağlı etki farklılıklarının ortaya konması; ilaçlarla olan etkileşimlerinin belirlenmesi ve bu ürünlerin
standardize edilmiş farmasötik formlar
halinde kullanıma sunulmuş olmaları gerekmekte olup kişilerin de bu ürünleri, uygun
şartları sağlayacak şekilde bulundurulacak
olan sağlık merkezlerinden yani eczanelerden alması yerinde olacaktır.
Bitkisel ürün-ilaç etkileşimi ciddi sonuçlar
ortaya çıkabiliyor. İnsanları bu konuda
nasıl uyarmalıyız?
Genel olarak bitkisel ürün-ilaç etkileşmeleri
incelendiğinde etkileşmelerin bitki içeriğindeki bir maddenin, ilacı metabolize eden bir
enzimi veya ilacın taşınmasında rol oynayan
bir taşıyıcı proteini inhibe veya aktive etmesi
sonucu görüldüğü söylenebilir. Eğer bitkisel
ürün ilacı metabolize eden enzimi (veya
taşıyıcı bir proteini) aktive ediyorsa, ilacın
kan düzeylerinde azalma dolayısıyla ilaç
etkinliğinde azalma veya bunun tam aksine
enzimi, inhibe ediyorsa, bu kez de ilacın
vücutta kalış süresinde artış, buna bağlı olarak da zehirlenme hatta ölüm bile meydana
gelebilir.
Bu nedenledir ki, reçeteli ilaç yazarken doktorlar, hastalarını bitkisel ürün kullanıp kullanmadıkları konusunda sorgulamaları,
eczacıların da bu ürünleri satarken hastayı
uyarmaları, hastaların da hekimlerine mutlaka bilgi vermeleri gerekiyor. Hastaların bu
ürünlerle ilgili bilgileri çoğunlukla medyadan veya çevresindeki kişilerden alması yerine hekim veya eczacıya danışarak doğru bilgilerle kullanmaları gerektiği de önemle vurgulanmalı. Aksi halde olası bir bitkisel ürünilaç etkileşmesi sonucu ciddi sonuçlar doğabilir.
Bitkisel ürünler derken tam olarak nasıl bir
ürün yelpazesinden bahsediyoruz?
Bitkisel ürün dediğimiz, tıbbi amaçla bir bitkinin yaprağının, tohumunun, kökünün,
kabuğunun veya çiçeğinin kullanılmasıyla
elde edilen ürünlerdir. Bunlar kapsül, tablet
gibi çeşitli formlarda bulunabilirler.
Şimdi bir de internetten yoğun bir satış var.
Siz interneti bu konuda güvenilir buluyor
musunuz?
İnternet ortamında online satılan ürünler,
öncelikle denetlenemediğinden halk sağlığını çok ciddi şekilde tehdit ediyor. Bu şekilde
satılan ürünlerin güvenilirlik problemi var
olup, içeriği ile ilgili de yalan yanlış ya da
eksik pek çok bilgi mevcut. Bu durum,
ürünlerden numuneler alınıp üniversitelerde, laboratuarlarda çeşitli analizlerden geçirildikten sonra açığa çıkıyor ve bize
"Tamamen doğal" diye tanıtılan pek çok
üründe aslında kullanımı yasaklı olan, ancak
üzerinde yazmayan ve kullanıldığında kişiyi
kalp krizi, ani kalp durması hatta maalesef
ölüme kadar götürebilecek maddelere rastlanıyor.
2014 kasım•aralık edaktüel 33
edaktüel keşif
Kuşça’nın Peribacaları
2
edaktüel kasım•aralık 2014
Konya sınırları içerisinde yer alan Türkiye'nin dördüncü önemli
ancak pek bilinmeyen "Celil'in Peribacaları";
rüzgarın yonttuğu eşsiz doğal heykeller sergisi...
• İ. Hakkı Kesirli • Lütfü Dağtaş •
Konya'nın Cihanbeyli ilçesinin Kuşça
Beldesi’ndeki pek bilinmeyen peribacaları
ülkemiz turizmi için Kapadokya kadar
olmasa da yeni bir değer.
İçimizdeki keşif heyecanı, bu peribacalarını
duyduğumuz andan itibaren kıpırdamaya
başladı ve Lütfü Dağtaş ile birlikte yollara
düşürdü bizi... Bir uzun yolculuk, Akşehir'de
mola verdik. Kentte Karikatür Şenliği var.
Oteller dolu. Zar zor bir yer bulabildik.
Akşehir, sıcak bir ilçe. Karikatür sanatına
verilen önem bizi mutlu etti. Sabah erkenden kalkıp, ekmekarası peynir ve sıcacık
çaylarla yaptığımız kahvaltı sonrasında yola
revan oluyoruz. Yolumuz hakikaten uzun,
bir an önce varıp güneş tepeye çıkmadan
fotoğraf çekmek istiyoruz ama bu mümkün
olmuyor, saati 10.30 yapıyoruz.
Kuşça girişinde durup yol soruyoruz. Bize
peribacalarının "Celil Boğazı" mevkiinde
olduğunu söylüyorlar.
Celil Boğazı’na doğru yol alıyoruz. Tepeyi
aştığımızda bir büyük şaşkınlık... Önümüzde
yamaçlara dağılmış doğa elinden çıkmış
devasa heykeller var. Rüzgarın, yağmurun ve
güneşin görünmez elleri doğaya bir armağan vermiş.
Aracımız dört çeker değil ama tepelere
doğru sürüyoruz. En yüksek noktadan aşağıya baktığımızda, görebilene bir sürü sanat
eseri seriliyor gözler önüne. Ortada dev bir
lokomotif, sağda yine dev boyutlarda bir
sfenks başı, kadın ve erkek figürleri...
Bu dev heykellerin çevresinde otsu, bodur
bitkilerin boyları bizim dizlerimizi, belimizi
aştığını düşündüğümüzde yanına gittiğimizde ne kadar küçük kalacağımız belliydi.
Güneş yükseldi de yükseldi... Yükseldikçe
yakıcılığı arttı. Genel pozlarımızı almıştık.
Bir öğle molasında "etli ekmek" ve ayran
ziyafeti çektik. Sonrasında ver elini Celil
Boğazı dedik. Kuşça'nın peri bacalarına
yakından dokunmaya, gördüğümüz oluşumlara isimler vermeye koyulduk.
Peribacaları Diyarında
İnsan İzleri
Kuşça Peribacaları’nı bize dolaştıran Kuşçalı
gönüllü rehberimiz Mustafa, “Burada taşa
oyulmuş bir mağara ile Ana Kız adını verdiğimiz karşılıklı iki kayanın bulunduğu, her
iki kaya yüzeyinden su çıkan bir başka oluşumu, bir de kale kalıntılarını daha size göstermek isterim” diyor. Sabah güneşini arkasından aldıkları için en ince hattına kadar
belirgin olan peribacalarını uzun süreli olarak izledikten, değişik açılardan fotoğraflarını çektikten sonra yarım saati bulan bir
yürüyüşle yüksekçe yerlere oyulmuş kiliseyi
görmeye gidiyoruz. Burası bir insanın sığabileceği genişlikte bir oyuk ancak aşağıdan
yukarıya tırmanmak için merdiven gerek.
Oyuğun hemen yanına, alınlığa uzaktan
görülebilen bir haç çizildiğini hemen fark
Sevgililer
Palyaço
Lokomotif
2014 kasım•aralık edaktüel 35
edaktüel keşif
Kaya Mezarları peribacalarının
yanıbaşında yükselen tepede
Kilisenin girişi erozyonla
yüksekte kalmış
bir kadın yüz suretine benzediğini görüyoruz. Ana Kız’dan ayrılıp gezimizi sürdürdüğümüzde, vadinin ana girişine doğru mevsiminde açmış kır çiçekleri, meyve ağaçları
arasında yürüyoruz. Bir başka söylenceye
göre burası zamanında sık bir ormanlıkmış
ama şimdi ağaçsızlıktan sert rüzgârlarla doğa
olayı erozyon heykeltıraşlığa soyunmuş.
Kiltaşı, Kireçtaşı
Ana Kız Söylencesi
Celil Boğazı’nın bu “Ara Ağız” denilen bölgesinde çadır kuran göçerler arasında yaşayan bir
ana kızın birbirlerine olan sevgisi dillere destandır. Kız, günün birinde Celil Boğazı’ndan
geçen bir delikanlıya gönlünü kaptırır. Delikanlı
da bu sevgiye karşılık verince samanlık seyran
olur. Bir süre sonra evlenmeye karar verirler. Kız,
evlendiğinde annesiyle birlikte kalacağını
düşünmektedir. Ancak eşi, karısını ailesinin
yanına götürme yanlısıdır. Evliliklerinden kısa
bir süre sonra erkek, karısına artık gitmeleri
zamanının geldiğini söyler. Kız ise annesini terk
etmek istememektedir. Ancak bu konuda eşini
bir türlü ikna edemez. Erkek, son bir gece daha
annesiyle kalmasına izin vereceğini ama ertesi
gün yola çıkacaklarını söyler. Anne kız, sabaha
değin birbirlerine sarılarak ağlarlar. Kız, annesinden ayrılmaktansa ölmeyi tercih etmektedir.
Tanrıya, “bizi ayırmaktansa taşa döndür!” diye
dua ederler. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte gelen
koca, kızı annesinden zorla ayırır ve ata bindirir.
Ara ağız, ana kızın haykırışlarıyla inlemektedir.
Kız, annesinden asla ayrılamayacağını anlar,
dört nala giden attan atlayarak annesine doğru
hızla koşmaya başlar. Kavuşmalarına çok az bir
mesafe kala her ikisi de taşa dönüşürler.
Birbirlerine o kadar yakınken ne birleşebilmiş,
ne de ayrı kalmışlardır. Taşlaşan ana kızın gözlerinden sürekli yaş akmaya başlar. Kuşçalılar, “o
gün bugündür bu karşılıklı iki kayanın gözyaşları hiç dinmemiştir” diye söylenceye noktayı
koyuyorlar.
36 edaktüel kasım•aralık 2014
ediyoruz. Gönüllü rehberimiz Mustafa,
çocukluk yıllarında burasının arkadaşlarıyla
oyun yerleri olduğunu söylüyor, “Bir biçimde merdivene gerek duymadan tırmanır,
içine girerdik. İçerde de iki ayrı yerde çizilmiş haç var.” diye anlatıyor ve ekliyor: “Bu
kovuktan içeri girmemiz şundan kolaydı: Şu
gördüğünüz kaya basamaklarıyla toprak
neredeyse birdi. Erozyon o kadar hızlı ki
aşınma sonucu toprak hayli alçaldı ve basamaklara bugün gördüğünüz gibi yetişemez
olduk. Onca yorulmuşluğun dışında güneşin altında dilimiz damağımız kuruduğu için
şişe sularımızı içiyor, bu kez “Ana Kız” adı
verilen bir başka oluşuma doğru yola koyuluyoruz. Ağaçların arasından geçerken yanımız sıra şırıl şırıl akan suyun “Ana Kız” gözelerinden sızarak çıktığını belirtiyor Mustafa.
Gerçekten dar, incecik bir dere yatağının iki
yanında, karşılıklı iki kaya yüzeyinden de
suyun sızarak çıktığını, bu suların birleşerek
akan suyu oluşturduğunu görüyoruz. Nemli
kaya yüzeylerine dikkatle baktığımızda
küçük oyukların göze, ağza, buruna; giderek
Hızlı aşınmanın bir nedeni toprağın yoğunluklu olarak kiltaşı, kireçtaşı özelliğine sahip
olması. Vadide insanlar tarafından oyulan
mağaraların varlığı, bölgenin volkanik yapısının ürünü tüflerin oluşmasından. Heykele
dönüşen toprak parçaları ise nispeten daha
dayanıklı çakıltaşlarından. O nedenle rüzgarla aşınan tüflerin ortadan kalkması sonucu çakıltaşları karşımıza devasa heykeller
olarak çıkıyor. Ancak elle dokunduğumuzda
bu çakıltaşlarının da ufalanmaya uygun bir
yapı taşıdıklarını görüyor, “zaman içersinde
bu heykellerin suretleri de değişir, yeni heykel modelleri oluşur” diye düşünüyoruz.
Kuşça’daki Celil Peribacaları’nın yaz mevsimi dışında ilkyaz, Sonyaz aylarında da son
derece çekici olacağını düşünüyor, kışın kar
alan bu bölgenin kar altındaki manzarasını
merak ediyoruz. Kuşça’da konaklamaya
uygun yer yok. Ancak 20 dakika uzaklıktaki
Cihanbeyli ilçesinden gelip dönmek olası.
Kuşça’daki Celil Peribacaları, fotoğrafçılar,
ressamlar, doğaseverler açısından son derece
bereketli bir coğrafya, duyurulur!
edaktüel sağlık
• Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Can •
İzmir Katip Çelebi Üniversitesi
Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Aile Hekimliği Kliniği
B
ireyin, en çok hasta
yapan ve en çok ölüme
neden olan hastalıklardan korunması amacıyla yapılması önerilen bir muayene ve
takip yöntemi olan “Periyodik
Sağlık Muayenesi” bireye yönelik sağlığı koruyucu ve geliştirici
bir uygulamadır. (1)
Periyodik muayene; kanıta
dayalı yöntemlerle elde edilen
verilerin değerlendirilmesi
sonucu oluşan tarama ve tanı
testleri ile bireylere kendilerine
özgü koruma, sağlık eğitimi,
sağlıklı yaşam için davranış
değişikliği oluşturma
sürecidir. (2)
Bu özellikleri ile yaş, cinsiyet ve
risk faktörleri göz önüne alınmadan yapılan, standart tarama
testleri ve fizik muayeneden
oluşan check-up sürecinden
belirli farklılıklar göstermektedir. Periyodik sağlık muayenesi
sırasında, sık karşılaşılan gereksiz test ve müdahalelerin önüne
geçilmesi hedeflenmektedir.
Bireylere, cinsiyet ve yaş gruplarına uygun olarak, o toplumda
ölümü ve sakatlığı en fazla etkileyen hastalıkların risk faktörlerine yönelik, kanıta dayalı muayene ve tarama testlerinin uygulanmasını, danışmanlık ve hasta
eğitimi hizmetlerini, çocuk ve
erişkin aşılamasını içeren hizmetleri kapsamaktadır.
38 edaktüel kasım•aralık 2014
Check-Up’tan Periyodik
Sağlık Muayenesi’ne…
Periyodik sağlık muayenesinin
tarihçesi şu şekilde özetlenebilir; “hastalık belirtisi olmayan
kişilerin periyodik olarak sağlık
kontrolünden geçirilmesi
1861’lere uzanmaktadır.
1921’de bir sigorta şirketinin
yaptığı bir araştırmada düzenli
sağlık kontrolünden geçen kişilerde moralitenin düştüğünün
saptanması ve yayınlanması ile
Amerika Birleşik Devletlerinde
(ABD) hasta olmayan kişilerin
yıllık sağlık muayenesine gitmeleri popülarite kazanmıştır.
1925’te Amerikan Tıp Birliği
(AMA) ilk kez hasta olmayan
35 yaşından sonraki kişilerin
yıllık düzenli kontrollerini destekleyen bir bildiri yayınlamıştır.
1970’lerin ortalarına kadar
büyük bir değişiklik olmamıştır.
Daha sonraları yıllık sağlık muayenelerinin yeterli olmadığı
görülmüştür. Bazı hastalıkların
bu muayeneler sırasında henüz
tanısal büyüklüğe ya da olgunluğa ulaşmadığı için kolaylıkla
gözden kaçabilmekte olduğu,
ayrıca bu hastalıklar tanısal
büyüklüğe ya da olgunluğa ulaştığında ise zaten semptom verdiği için ek tarama ya da tetkik
yapılmasına gerek kalmamakta
olduğu gözlemlenmiştir. Bu
nedenlerle, yıllık sağlık muayeneleri veya “check-up”ların yerine periyodik sağlık muayenesi
tanımı getirilerek kontrollerin
sıklığı, yaş, cinsiyet ve maruziyet
gibi kriterlerin ön plana geçtiği
her bir parametrenin farklı
dönemlerde ele alındığı yeni bir
yaklaşım geliştirilmiştir.” (3)
Koruyucu sağlık hizmetlerinin
önemi gün geçtikçe artmaktadır. Aile Hekimliği bireye yönelik biyo-psiko-sosyo-spiritüel
yaklaşım tarzı ile koruyucu hizmetlerin yürütülmesinde temel
rol üstlenmektedir. Aile
Kaynaklar
Hekimleri, korunma kavramının yanı sıra sağlıklı kalma ve
sağlığı geliştirme kavramları
kapsamında, kişileri; bireysel
özellikler, yaş, cinsiyet ve risk
grupları açısından yeniden ele
alınmaya başlanmıştır. Periyodik
sağlık muayenesi kapsamında
erişkinlerde yapılması öngörülen işlemler tablolarda belirtilmiştir. Çocuklar ve gebeler ile
ilgili şemalar sonraki yazılarımızda paylaşılacaktır.
Grimm KJ, Diebold MM. The Periodic Health Examination. Textbook of
Family Practice (ed) RE Rakel 6th ed. WB Saunders Company
Philadelphia 2002;159-81.
Mazıcıoğlu MM. Periyodik Sağlık Muayenesi. Birinci Basamakta Tanı ve
Tedavi (ed) N Bozdemir, İH Kara. Adana Nobel Kitap Evi 2010;101-6.
Mazıcıoğlu MM, Şafak ED, Üstünbaş HB. Periyodik Sağlık Muayenesinin
Tarihi Gelişim Süreci. Turkiye Klinikleri J Fam Med-Special Topics
2013;4(5):1-4.
Taylor RB. Manual of Family Practice. Little Brown and Company
1997:15-23.
TABLO I. ERİŞKİNLERDE YAŞ GRUPLARINA GÖRE ÖNERİLEN PERİYODİK MUAYENE ŞEMASI
Girişimler ve
Tarama Testleri
Yaş
İlk Muayene
19
25
30
35
40
45
50
55
60
64+
Tarama
Kan Basıncı
Boy ve Ağırlık
Hemogram
Tam İdrar Tahlili (TİT)
Gaitada Gizli Kan
Yılda Bir
Yılda Bir
Risk grubunda yılda bir
Gebelerde
Akciğer Grafisi
EKG
Kan Şekeri
Lipid Profili
Pap Smear
Mamografi
Meme Muayenesi
Fizik muayene ve anamnez bulgusu varsa
Fizik muayene ve anamnez bulgusu varsa
Yılda bir/Beş yılda bir rektosigmoidoskopi
ya da baryumlu kolon grafisi
Yıllık
5 yılda bir
3 yılda bir (-) ise 5 yılda bir
2 yılda bir
Yıllık
Kanser Taraması
(Tiroid)
(Cilt)
(Lenf)
(Rektum)
(Prostat)
Diş Muayenesi
Görme Keskinliği Muayenesi
İşitme Muayenesi
Risk grubunda
Risk grubunda
Risk grubunda
Risk grubunda
Risk grubunda
Yılda bir
Yıllık
Yıllık
TABLO II. ERİŞKİNLERDE YAŞ GRUPLARINA GÖRE ÖNERİLEN AŞILAMA, DANIŞMA VE KEMOPROFİLAKSİ ŞEMASI
Yaş
19
25
30
35
40
45
50
55
60
64+
Aşılar
Tetanoz
İnfluenza
Pnömokok (polivalan)
Hepatit B
Danışma
Sigara, alkol, ilaçlar, seksüel
davranış, beslenme, fiziksel
aktivite, aile planlaması
10 Yılda bir
Risk gurubunda ve 60 yaş üzerinde yılda bir
Tek doz
15 yılda bir
Yıllık
Kemoprofilaksi
Aspirin
Östrojen
Folat
Kalsiyum
Polivitamin
Risk gurubunda 35 yaş üzeri 80-160 mg/gün
Menopozal dönem *
12-45 yaş arası bayanlarda 0.4 mg/gün
Gebelerde ve menapoz döneminde 1000-1500 mg/gün
Gebelerde
Gebelerde
Demir
*Menapozal dönemdeki kadınlarla yarar ve zararları tartışılarak ve riskler göz önünde tutularak
2014 kasım•aralık edaktüel 39
edaktüel sağlık dosyası
• Op. Dr. Deniz Bolat •
Bozyaka Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Üroloji Kliniği
İyi huylu prostat büyümesi
lığı 4 kat artmakta, daha erken yaşta (60 yaş
Prostat, erkekte idrar kesesinin Prostatın hastalıkları nelerdir?
ve öncesinde) ortaya çıkmakta ve daha
Prostatın 3 tane önemli ve birbirinden farklı
altında bulunan, erkek üreme
büyük boyutlara ulaşmaktadır. Prostat büyühastalığı vardır. Bu üç hastalık bu organda
sisteminin parçası olan bir salgı genellikle değişik zamanlarda olmakla birlik- mesi, prostat kanseri demek değildir ve
bezidir. Erişkin bir erkekte kes- te birbirinden tamamen ayrı olup aynı anda prostat büyümesinin prostat kanserine yakalanma riskini artırdığı yönünde kesin bir
birden de bulunabilir. Bunlar:
tane büyüklüğünde olup ağırlığı üçü
kanıt yoktur.
1. İyi huylu prostat büyümesi
yaklaşık 18-20 gram kadardır. 2. Prostat iltihabı (prostatitler)
Prostat büyümesi ne gibi
Prostat salgı bezi sadece erkek- 3. Prostat kanseri
şikayetlere yol açar?
lerde bulunur ve mesane (idrar İyi huylu prostat büyümesi (benign
Prostat büyürken idrar yolunu tıkayarak
kesesi) çıkımında, idrarımızı
idrar akışını engellemeye başlar. Büyüyen
prostat hiperplazisi) nedir?
mesaneden penise taşıyan idrar Prostat bezi 40'lı yaşlardan itibaren giderek prostat, idrar akımını zorlaştırmakta ve hastalarda idrar yaparken zorlanma, tam idrar
büyümeye başlar. Özellikle prostatın iç
yolunu (üretra) sarar.
yapamama, gece sık idrara çıkma, idrar
Prostatın işlevi nedir?
Prostat salgı bezinin görevi meniyi oluşturan
sıvının bir bölümünü (yaklaşık %10-20) salgılamaktır. Bu salgının içinde bulunan maddeler özellikle spermlerin vajinal ortamda
infeksiyonla karşılaşmasını önlemekte ve
meninin 20-30 dakika içinde akışkan hale
gelmesine neden olmaktadır. Böylece spermin dölleme yeteneği artmaktadır.
Erkeklerde idrar tutmaya yarayan iki adet
sfinkter (büzük) sistemi vardır. Prostatın bir
diğer görevi ise sfinkter kasları ile mesanenin
ağzını sıkarak idrar kaçırmamızı engellemektir. Yine sfinkter kasları sayesinde orgazm
esnasında kasılmak suretiyle meniyi dışarı
püskürtmektedir.
40 edaktüel kasım•aralık 2014
kısmı büyüyebilir ve normalde bir kestane
büyüklüğünde olan prostat bezi bir elma
hatta portakal büyüklüğüne kadar erişebilir.
Bu duruma iyi huylu prostat büyümesi veya
medikal adıyla BPH (benign prostat hiperplazisi) denmektedir. Yapılan çalışmalarda 60
yaşındaki erkeklerin %50'sinde, 80 yaşındaki
erkeklerin ise %90'ında iyi huylu prostat
büyümesinin görüldüğünü bildirilmektedir.
Prostat neden büyür?
Prostat büyümesinin nedeni tam olarak
bilinmemektedir. Ancak, yaşla birlikte erkeklerdeki testosteron ve östrojen hormon
düzeylerindeki değişikliklerin bu durumda
rol oynayabileceği düşünülmektedir.
Ailesinde prostat büyümesine bağlı ameliyat
geçirenlerde, prostat büyümesi görülme sık-
yapıp rahatlayamama, yeniden idrar yapma
hissi, idrar yapmaya başlamada zorlanma,
kesik kesik yapma ve idrar kaçırma gibi birtakım yakınmalara yol açar.
Bazen idrarda kanama, sık idrar yolu enfeksiyonu, tam tıkanma, idrar kesesinde taş oluşumu ve böbrek fonksiyonunda bozulmalara yol açarak yaşamı tehdit edici durumlara
yol açabilir. Bunlarla birlikte, prostat büyümesi varlığı; sertleşme bozukluğu ve boşalma bozukluklarına yol açabilir.
Prostat büyümesine nasıl tanı konulur?
Sorun yaşayan kişi ilk olarak bir üroloji
uzmanına başvurarak şikâyetlerini dile getirmelidir. Bazen hastalarda idrarla ilgili yakın-
maların sebebi prostat büyümesi olmayabilir
(örneğin idrar söktürücü ilaçlar, şeker hastalığı, idrar yolu iltihapları, mesane kanseri,
idrar kesesinin nörolojik bozuklukları, idrar
yolu darlıkları gibi). Bu nedenle iyi huylu
prostatın tanısı için önce hastanın iyice sorgulanması gerekmektedir.
Üroloji uzmanı şikâyetleri dinledikten sonra
hastanın makat yolundan işaret parmağı ile
girerek prostat muayenesi gerçekleştirir. Bu
işlem prostatın büyüklüğü ve kıvamı hakkında bilgi verir.
Prostatta sertlik hissediliyorsa kanserden
şüphelenilmelidir. Bu aşamadan sonra daha
ayrıntılı işlemlerin yapılması gerekmektedir.
lebilir. PSA’nın yüksek olduğu ya da parmakla yapılan prostat muayenesinde sertlik
tespit edildiği durumlarda, prostat kanserini
dışlamak için, prostat biyopsisi yapılmalıdır.
Üroflovmetri idrar akımını elektronik olarak
kaydeden basit bir testtir. Bu testle işeme
esnasındaki idrar akım hızı ölçülür.
Ultrasonografi ile prostat boyutu ve işeme
sonrası mesanede kalan artık idrar ölçümü
yapılabilir.
İyi huylu prostat büyümesi
ne gibi sorunlara yol açabilir?
İdrar tetkiki idrarınızda enfeksiyon veya kan
olup olmadığını gösterecektir. Tanının bir
parçası olarak doktorunuz, böbrek fonksiyonunuzu öğrenmek için kan testi (üre, kreatinin) yapacaktır. Ayrıca prostat-spesifik antijen (PSA) düzeyinizin yüksek olup olmadığını da kontrol etmek isteyebilir. PSA, prostat tarafından üretilen bir proteindir ve
erkeklerde selim prostat büyümesinde, prostat iltihabında ve prostat kanserinde yükse-
n İdrar kesesinin yetersiz boşalmasına bağlı
böbreklerde hasar oluşması veya ihtimali
n İdrar kesesinin içinde kalan idrarın
iltihaplanması
n İdrar yapamama ve sonda takılmak
zorunda kalınması
n İdrar kesesinin aşırı dolması veya idrar
kesesinin ani sıkışması idrar kaçırma
n Tekrarlayan şiddetli idrar yolu ile kanama
n Mesane taşları
Bunun tersine ciddi sıkıntısı olan hastalarda
tedavinin geciktirilmesi mesanede ve böbreklerde geri dönüşümsüz hasara neden olabilir. Bu nedenle hastanın hayat kalitesini
düşürecek şekilde rahatsız edici semptomların olmasının yanında aşağıdaki durumlarda
da mutlak cerrahi girişim gerekmektedir:
İyi huylu prostat büyümesinde tedavi seçenekleri nelerdir?
Temel olarak üç tedavi seçeneği mevcuttur:
n Takip
n Medikal tedavi
n Cerrahi tedavi (kapalı/açık cerrahi)
İdrar yapmayla ilgili sıkıntısı fazla olmayan,
yapılan muayene sonucunda prostat kanseri
olmadığı ve böbreklere ya da idrar kesesinde
kalıcı hasar oluşturacağı düşünülmeyen hastalara takip önerilebilir.
Çalışmalar göstermiştir ki hafif prostatik
sıkıntısı olan hastaların üçte biri zaman içinde kendiliğinden rahatlayabilmektedir.
Hastalar yıllık olarak kontrollerini kaçırmamalıdır.
Semptomları çok şiddetli olmayan fakat
hastayı rahatsız eden, prostat büyümesinin
yukarıda sayılan sorunlara henüz yol açmadığı hastalarda tedaviye karar vermek çok
daha zordur. Bu durumda hasta ve üroloğun
karşılıklı oturup tedavilerin yarar ve risklerini tartışıp tedavi hakkında ortak bir görüş
oluşturmaları daha doğru olacaktır. Bu hastalarda genel yaklaşım ilaç ile tedaviye başlanılması ve hastaların takip edilmesidir. İlaç
tedavisine cevabı kısıtlı olan veya ilaç yan
etkileri nedeniyle ilaç kullanmayı istemeyen
hastalarda cerrahi çözüm önerilmektedir.
Şiddetli sıkıntısı olan, ilaç tedavisinden fayda
görmeyen veya yukarıda sayılan sorunların
olduğu durumlarda prostatın cerrahi olarak
küçültülmesi veya kas tonusunun azaltılaca2014 kasım•aralık edaktüel 41
edaktüel sağlık dosyası
BPH yaşla birlikte
ortaya çıkan bir hastalıktır ve her erkek bu
hastalık için adaydır.
Genellikle işeme sıkıntıları ile kendini belli
etmekle beraber ve
son dönem böbrek
yetmezliği ile sonuçlanabilir. Prostat kanseri
ile karışabilir.
Bu nedenle benzer
sıkıntıları olan kişilerin
ürolojik kontrol için
doktora başvurması
gerekmektedir.
ğı şekilde kesilmesi önerilmektedir. Cerrahi
seçenekler olarak hastaya:
n Kapalı (endoskopik) ameliyatlar (TUIP,
TURP, LAZER vs.)
n Açık ameliyat
n Prostatik stentler
TUIP ufak prostatı olan hastalarda prostatın
hacminin küçültülmesi yerine prostat kas
tonusunun azaltılmasına yönelik bir girişimdir. Bu yöntemde idrar kanalından ilerletilen
ve ucunda kamera ve ışık kaynağı taşıyan
rezektoskop cihazı yardımıyla prostat derin
olarak diklemesine kesilir. Bu yöntem ile
ameliyat süresi mümkün olan en kısa süreye
çekilirken hastanın ejakulasyon fonksiyonunu koruması hedeflenir. Prostatın 30 gramdan küçük olup ve ejakülasyon fonksiyonunun korunmasını isteyen genç hastalarda bu
yöntem tercih edilir.
TUR-prostat, ağırlığı 30-80 gram olan prostat büyümesinin tedavisinde altın standarttır.
Burada TUIP'e benzer şekilde idrar deliğinden ilerletilen rezektoskopun ve elektrik
enerji kaynağı yardımı ile prostat dokusu
kesilerek çıkartılır. Oldukça güvenli ve etkin
olan bu yönteme alternatif olarak prostatın
lazer ile buharlaştırılması veya lazer ile enükülasyon ortaya atılmıştır. Yapılan çalışmalarda bu yöntemlerin TUR-Prostata üstünlükleri gösterilmemiştir. Bunun yanında bu
yöntemlerde operasyon süresi belirgin olarak uzamakta, daha sık olarak mesane
boynu darlığı gelişmekte ve daha sık olarak
ameliyat ertesinde idrar tıkanıklığına bağlı
sondalanma ihtiyacı doğmaktadır. Bu
nedenle bu yöntemler sadece kanama eğilimi olan veya TUR-P için gerekli anestezi
şartlarına uymayan hastalarda önerilmektedir.
Açık ameliyatta göbekten yapılan kesi ile
prostat ulaşılır ve prostatın dış çepheri bırakılacak şekilde iç nüvesi tamamen çıkarılır.
Ameliyat sonrası dönemin çok zahmetli ve
sıkıntılı olması nedeniyle bu cerrahi yaklaşım çok özel durumlar (80 gramdan daha
büyük prostatlar) dışında uygulanmamaktadır. Cinsel ilişki sonrası meninin gelmemesi,
kanama, enfeksiyon ve idrar kanalında darlık
gibi riskler içermektedir.
Bu operasyonların hiçbirinde prostat, prostat kanseri ameliyatında olduğu gibi tamamen çıkarılmaz. Dolayısıyla ilerleyen yıllarda prostatta tekrar büyüme meydana gelebilir.
Ameliyat olması mümkün olmayan hastalarda idrar kanalının içine prostat hizasına yerleştirilen ve idrar kanalının prostat tarafından ezilmesini engelleyerek açık tutan stentler çözüm olabilir. Bunun yanında henüz
gelişmekte olan TUNA, TUMT benzeri
teknolojiler mevcuttur.
Sonuç olarak; BPH yaşla birlikte ortaya
çıkan bir hastalıktır ve her erkek bu hastalık
için adaydır. Genellikle işeme sıkıntıları ile
kendini belli etmekle beraber ve son dönem
böbrek yetmezliği ile sonuçlanabilir. Prostat
kanseri ile karışabilir.
Bu nedenle benzer sıkıntıları olan kişilerin
ürolojik kontrol için doktora başvurması
gerekmektedir.
42 edaktüel kasım•aralık 2014
edaktüel haber
• Deniz Çaba •
Fotoğraf
• Alpay Sönmez •
K
ayısının, vişnenin, narın çekirdeği
nelere kadir ya da buğday ruşeymi
insan vücudu için ne kadar önemli
biliyor muyuz? Bilmiyoruz; çünkü
Türkiye’de meyve çekirdekleri atılıyor ya da
buğdaydaki besin değeri en yüksek bileşen
olan ruşeym “unun raf ömrü” adına gözden
çıkartılıyor. Eski bakan Zekeriya Temizel,
Aydın Söke’de kurduğu tesislerde Tabia
markasıyla işte bu atılan ama aslında çok
kıymetli olan bitkilerin çekirdeklerinden,
tohumlarından ve özünden doğal ürünler
üretiyor. Gıda, kozmetik ve ilaç sanayine
“doğanın kalbine inin” çağırısı yapan
Temizel ile Doğal Destek Ürünleri Üretim
Merkezi “Tabia”nın Söke’deki üretim tesislerinde konuştuk.
Kyoto Protokolü gereği
“Kyoto Protokolü’ne bağlı olarak gıda, kozmetik ve ilaç sanayinde yapay kimyasalların
ortadan kaldırılıp onun yerine doğal kimyasalların ikame edilmesi ve Türkiye’nin
44 edaktüel kasım•aralık 2014
Tabia Doğal
Destek Ürünleri ile
bitkinin özüne,
doğanın kalbine
geri dönüyoruz...
bunun dışında kalmaması gerekiyordu.
Yapay kimyasalların elde edilmesi sırasında
ortaya çıkan sera gazları atmosferde inanılmaz etkiler yaratıyor. Bu düşünce, yani bu
sorumluluk biz bu noktaya kadar getirdi.”
Zekeriya Temizel, doğal ürünler pazarına
girişini bu sözlerle açıklıyor. Daha önemlisi
Türkiye, tıbbi ve aromatik bitki ve fonksiyonel meyve üretimi konusunda dünyanın ilk
sekiz ülkesi arasında. Bu potansiyel ile bu
pazarın dışında kalması düşünülemez.
“Kyoto treni Türkiye'nin önünden geçip
giderse arkasından koşarak yakalama şansı
yoktur.” diyor kendisi de: “O nedenle bu trenin vagonlarından birinde Türkiye doğal
ürünlerle yer almak zorundadır. Dolayısıyla
bizlerin en azından bunu gösterebilmek için
böyle bir mücadelenin içine girdiğimizi söylemek yanlış olmaz.”
Doğal E vitamini ile
sentetik E vitamini
İnsanların gıda, kozmetik ve ilaç sanayinde
kullandığı her şeyin aslında temeli doğada
yatıyor. Ancak dünya doğada var olanları
“sentetik” olarak üretmeye başladı. Bir süredir ise sentetik olarak üretilen bu ürünlerin
doğal olanlarla kıyaslanmayacak kadar zayıf
olduğu anlaşıldı. Temizel, şöyle açıklıyor:
“İnsan bünyesi sentetik olarak üretilen ürünleri serbest radikal olarak algılıyor. Örneğin
siz sentetik E vitamini aldığınızda vücudunuz bu E vitaminini bir an önce vücuttan
atmaya çalışıyor. Ama doğal E vitamini aldığınızda o E vitaminini ya kullanıyor ya da
kullanmak üzere depoluyor. Dünyadaki sağlık sorunlarındaki artışın sebebi de bu:
Doğal olanın yerine sentetiklerin ikame
edilmesi.”
“Sığla ağaçlarını gözden
çıkardık”
Sentetik kimyasallar konusu şu anda dünyada çok tartışılıyor ama Türkiye henüz bu
bilinçte değil. “Örneğin” diyor Temizel: “E
vitamini almanız gerekiyorsa, siz sentetik E
vitamini alıyorsunuz. Ama bir bakıyorsunuz
ki Amerika dahil olmak üzere dünya doğal
E vitamini kullanıyor. Doğal E vitamini de
buğdayın ruşeyminden elde ediliyor. Yine
unutulan bir şey sığla yağı. Sığla yağı, sığla
ağacından elde edilir. Dünyada sığla yağı
üretilen iki ülke vardır. Biri Türkiye'dir, diğeri
de Amerika-Meksika sınırıdır. Onların sığla
yağının kalitesi konusu tartışmalı. Yani dünyanın en kaliteli sığla yağını Türkiye üretiyor.
Sığla ağaçlarını da Marmaris ile Fethiye arasında görürsünüz. Sığla yağından bir sürü
bileşen elde ediliyor ama en önemli özelliği
koku tutucu olması. Kozmetik sanayinin
doğal koku tutucusudur. Ancak sonra sentetik koku tutucular çıkartıldı, çok da ucuz
oldu ve dolayısıyla bizim sığla gibi bir değerimiz itildi. Sığla yağını sadece devlet üretir
ama o da üretmiyor. Dediğim gibi sentetikleri dururken bu pahalı bir yöntem. Şu anda
ormanları bakımsız durumda, üretim yapılmıyor.”
“Raf ömrü yüksek, besin
değeri düşük”
Doğanın insanlara verdiği mucizeler var.
Ancak toplumsal örgütlenmedeki sorunlar
ve sınai endişeler nedeniyle kullanılmıyor.
Tabia ise bunları alıp-değerlendiriyor.
Örneğin buğdayın ruşeymi, buğdayın en
değerli bileşeni ama marketlerden aldığımız
unlarda ruşeym yok, çünkü raf ömrü adına
ayrılıyor ve bir kenara atılıyor. Temizel, eski-
ye dönüp anlatmaya çalışıyor: “Annem
hamur yoğurduğu zaman içerisine avuçla
ekşi maya koyar, üstünü örter, sobanın arkasına sürer ve o hamur ancak ertesi gün
mayalanırdı. 14-16 saat gerekirdi. Tabii biz o
zamanlar buğdayın ruşeyminin içerisinde
olan antioksidan kapasitenin bozulmaya
karşı direndiği ve mayalanmaya bunun
neden olduğunu bilmezdik. Halk ekmek
fabrikalarında milyonlarca ekmek pişiriliyor.
O milyonlarca ekmeğin hamurunu 14-16
saatte mayalamaya kalkarsanız, pişirme alanlarını yüzlerce kat büyüklüğünde mayalama
alanlarına dönüştürmeniz gerekir. Bu bile
2014 kasım•aralık edaktüel 45
edaktüel haber
Daha sağlıklı olmak ve
dışsal etkileri azaltmak
umuduyla yapay
kimyasallardan üretilen
ürünlere yönelmek yerine
doğal olanları tercih
etmeliyiz. Vücudun
üretemediği ve dışarıdan
alınması gereken temel
yağ asitlerini içeren,
doğal ürünler zinciri olan
Tabia, işte bunun için var.
yetmez, çünkü buğdayı un haline getirdiğinizde onun raf ömrü dört aydır. Dört ay
sonra un acır. Buğday ruşeyminin içindeki
omega yağ asitlerinin oksijen ile temas
etmesi sonucunda bir tat değişimi olur.
Dolayısıyla tam buğday ununun raf ömrü
dört-beş aydır. Şimdi raf ömrü dört ay olan
bir ürünü süpermarkete sokabilir misiniz?
Bu durumda unun raf ömrünü uzatmak için
buğdayın ruşeymini ayırırlar ve sadece
nişastadan ibaret olan beyaz unu paketlerler.
Bu doğal kısımlar ayrılır bu ürünlerden.”
E vitamini için Buğday
Ruşeym Yağı
Sözün kısası Türkiye buğdayı besin değeri
sıfıra düştükten sonra kullanıyor. Temizel ise
besin değeri olan bileşenleri açığa çıkartıyor
ve ürün haline getiriyor. Buğdaydan ayrılan
ruşeymi alıyor, yağını çıkartıyor ve “buğday
ruşeym yağı” elde ediyor. O buğday ruşeym
yağı içinde omega yağ asitleri; omega 3,
omega 6, omega 9'un tamamı denge içinde
mevcut; daha önemlisi E vitamini var. Bu
yağ içilerek, yani gıda desteği olarak da kullanılabiliyor, besleyici olduğu için cilde de
sürülebiliyor. Ama en önemlisi E vitamini
meselesi. Temizel, “İnsanın üremesi E vitamini gerektirir. Üç çocuk yapın deniliyor
ama bu beslenme rejimi ile üç çocuk- beş
çocuk hayaldir” diyor: “E vitamini olması
gerekir. Bizim milletin bunca zaman bu
konuda sorun yaşamamasının nedeni, daha
önceden doğru dürüst tam buğday ekmeği
yemesidir. Hamile kadınların vitamin ve
minerallere, omega yağ asitlerine ihtiyacı
vardır. Buğday ruşeym yağı bunu karşılar.
Annenin karnı gerilmeye başladığı zaman
bu yağı sürerse çatlaklarını giderir. Bebek
olunca anne sütünü artırır. Antioksidan
kapasitesi ile vücut direncinin oluşmasına
katkıda bulunur.”
Vişne çekirdeği yağından kuşburnuna
Buğday ruşeym yağı dışında Tabia’nın ürettiği ürünler, sert çekirdekli meyvelerin çekirdeklerinin içleri. Vişne çekirdeği, şeftali
çekirdeği, kayısı çekirdeği, nar çekirdeği ve
badem gibi. Bu çekirdeklerden elde edilen
yağların her birinin farklı özellikleri var.
Örneğin vişne çekirdeği yağı, hem cildi
nemlendiriyor, hem de aknelere, ergenlik
sivilcelerine etki ediyor. Şeftali çekirdeği
yağı, “yağ gibi olmayan yağ” olarak tanımlanıyor. Deriye sürüldüğü anda emiliyor ve
yağlı ciltler için birebir. Nar çekirdeği yağı,
meme ve prostat kanserinde kanserli hücrelerin kendi kendini yok etmesini sağlıyor.
Egzamalı ciltlerde de koruyucu ve destekleyici etkisi var. Kuşburnu çekirdeği yağı, ayrıca önemli. Bizde kuşburnu çekirdeği atılsa
da bu, dünyada doğal A vitamin barındıran
tek bitki. Hem gıda desteği hem de kozmetik mucize olarak biliniyor. Bunların bir
kısmı içilerek bir kısmı sürülerek kullanılıyor. Bazen aynı ürün her ikisi için de geçerli
olabiliyor.
"Kostik ve yağdan sabun"
Temizel doğada var olan mucizeyi sunuyor
aslında. Çöpe atılan, kullanılmayan ama çok
kıymetli olan atıklardan doğal ürünler yaratıyor. Ürün yelpazesi çok geniş. Çörek otu
46 edaktüel kasım•aralık 2014
yağı, keten tohumu yağı, kantaron yağı diye
liste uzayıp gidiyor. Temizel, “Bir de dünyanın en doğal sabunu yapıyoruz” diyor:
“Sadece yağ ve kostikten sabun yapıyoruz.
Kostik de doğal. Ben annemden hatırlarım,
sabun ya da deterjan olmadığı zaman kül
suyu kullanırdı. Ben burada kül suyu ve yağ
ile sabun yapıyorum. Örneğin buğday
ruşeymi sabunu saç bakımında inanılmazdır,
dökülmeyi engeller.”
Peeling için özel
paketler
Kozmetik olarak farklı kullanımlara yönelik
ürünler de var. Örneğin içinde vişne çekirdeği yağı, buğday ruşeym yağı ve peeling
için kullanılacak vişne çekirdeği granülü
olan paketler “Cilt Arındırma ve Bakım Seti”
olarak hazırlanmış. Karıştırma kabında, yağı
alınmış vişne çekirdeği granülü ile ruşeym
yağını karıştırarak arındırıcı hazırlanıyor ve
cildinize uygulanıyor. 25-30 dakika beklettikten sonra ılık su ile temizlenen cilde vişne
çekirdeği yağı sürülerek nemlendiriliyor.
Sıcak su torbası yerine
vişne çekirdeği
Tabia ürünleri arasında doğal ısı tutucular
da var. “Vişne Çekirdeği Boyun Yastığı” bunlardan biri. Doğal ısı kaynağı olarak sıcak su
torbalarına göre daha sağlıklı öncelikle.
Vişne çekirdeği doldurulmuş ürünler mikro
dalga fırınlarda, klasik fırınlarda, soba ya da
radyatörlerin üzerinde ısıtıldıktan sonra
yarım saat boyunca kullanıldıkları bölgeye
ısı veriyorlar. Temizel, vişne çekirdeğinin ısı
tutma ve saklama özelliğinin ilk defa İsviçreli
vişne likörü üreticileri tarafından keşfedildiğini anlatıyor: “Likör üreten işçiler çıkardıkları vişne çekirdeklerini temizleyip kuruttuktan sonra küçük bir torbaya doldurarak
sobanın üzerinde ısıtıyor, sonra da evlerine
dönerken ceplerine koydukları torbalarla
48 edaktüel kasım•aralık 2014
ellerini ısıtıyorlardı. Bu İsviçre buluşu kısa
sürede Fransızlar tarafından da benimsendi.
Fırınlarda ve sobalarda ısıtılan vişne çekirdeği doldurulmuş torbalar bebek yataklarının
ısıtılmasında, ağrıyan sırtlarda ve dizlerde
ağrıyı azaltmak için kullanılmaya başladı.
Yakın geçmişte sıcak su torbaları ve elektrikli
ısıtıcılar, zaten bulunması zor olan, vişne
çekirdeği yastıklarının yerini aldı. Ancak
kaynar suyun ve elektriğin özellikle küçükler
ve yaşlılar için yarattığı haşlanma ve elektrik
çarpması riskleri, doğala dönüş konusunda
büyük değişim yaşanan günümüzde vişne
çekirdeğine yeniden dönüş sağladı.”
Fındık zarı yağı
Tabia aynı zamanda bir AR-GE merkezi.
Sürekli olarak yeni denemeler yapılıyor ve
yeni ürünler elde ediliyor. “Örneğin” diyor
Temizel: “Fındık fonksiyonel meyveler içinde bir mucizedir ve bizim burada üç patentli
ürünümüz var. Biri fındık zarı yağı. Fındık
zarı yağı, dünyanın en güçlü antioksidan
kapasitesi olan yağıdır. Fındığı kırdığınız
zaman çıkan kahverengi içi kavurursanız
onun üstündeki kahverengi zar ayrılır, geriye
beyaz bir fındık tanesi kalır. O zar da vakumla çekilip çöpe atılır. Onu çöpe atmayıp
almak lazım. Fındık zarı yağı inanılmaz bir
ürün olarak ortaya çıktı, onu ticarileştireceğiz. Ancak maliyet nedeniyle tesisin
Karadeniz’de kurulması gerekecek. Şu an
üzerinde çalıştığımız bir diğer ürün de, yenileyici etkisi olan ve cildi üşütmeyen bir
krem.”
“İçemediğiniz şeyi
yüzünüze de sürmeyin”
Ürünlerin kullanımıyla ilgili de sınırsız olanaklar var. Damla şeklinde yağ kapsulleri
yapılmış, örneğin. İnsanlar rahatça yanlarında doğal kozmetiğini taşıyabilsinler diye. Yağ
içemeyenler için yumuşak jelli kapsuller üre-
tilmiş. Sürerek kullanımda yağ kokusu olmasını istemeyenler için bitkilerin kendi aromaları kullanılmış. “Çünkü slogan şu” diyor
Temizel: “İçemediğiniz birşeyi yüzünüze de
sürmeyin. Adnan Menderes Üniversitesi
Rektörü doğal kozmetik hammaddeleri ile
ilgili bir koferansta söylemişti bunu. Dünya
bu işle ilgili artık.
Yeditepe Üniversitesi’nde Kozmetik
Araştırma Merkezi’nden bir hoca
Amerika’ya kozmetik kongresine gitmiş.
Kongrede tartışılan konulardan biri de doğal
kozmetik hammaddeleri ve dünyadaki üretimi. Orada kongrede konuşan biri, doğal
kozmetik hammadde üretiminin ne kadar
zor olduğunu anlatıyor. Sonra da diyor ki
‘Umutsuz olmamak lazım, bunu yapan iyi
firmalar da var.’ Ve o örnekler arasında ilk
sırada bizi gösteriyor.”
“Sıfır atık ilkesi ile
GSMH artar”
Gıda, kozmetik ve ilaç sanayiinde yapay
yerine doğal kimyasal kullanımı ülke ekonomisi için de ciddi bir katkı demek. Temizel,
“Eğer bizim ülkemizde tarım ürünleri ‘sıfır
atık’ ilkesine göre değerlendirilirse tarımdan
elde edilen gayri safi milli hasıla yüzde 40’a
yakın bir oranla artabilir” diyor:
“Türkiye tıbbi ve aromatik bitkiler ile fonksiyonel meyveler konusunda dünya dördüncülüğü ile dünya sekizinciliği arasında gidiyor. Bazı ürünlerde ise dünya birincisi.
Fındıkta örneğin. Kayısıda da öyle ama bu
birinciliği yakında kaybedeceğiz. Türkiye,
aşağı yukarı 700 bin ton kayısı üretir. Bunun
50 edaktüel kasım•aralık 2014
500 bin tonunu kurutur. Kurutulmuş kayısı
ihracatından da 170 milyon dolar civarında
gelir elde eder. Fransa 40 bin ton üretir ama
elde ettiği gelir de 132 milyon dolardır.
Çünkü sıfır atık ilkesine göre üretir.”
240 milyon dolar
Bu kadarla da sınırlı değil. Kayısıyı ürettiniz,
500 bin tonunu kuruttunuz, o kurutulmuş
kayısıdan 104 bin ton kayısı çekirdeği elde
ediyorsunuz. Biz onu çöpe atıyoruz ya da
yakıyoruz. 104 bin tonu kırdığınız zaman
içinden kayısı çekirdeği içi çıkıyor. 104 bin
ton kayısı çekirdeği içinden de 12 bin ton
kayısı çekirdeği yağı elde ediliyor. Temizel,
“12 bin ton yağ üretirseniz ortalama satış
fiyatı 30 dolardır. Siz bunu 20 dolardan
satın, 240 milyon dolar yapar. Biz bunu
değerlendirmiyoruz. Kayısı çekirdeğinden
elde edilen gelir bununla da sınırlı değil.
Örneğin kırılan kabuktan aktif karbon yapılabiliyor ve arıtma tesislerinde kullanılıyor.
40 bin ton aktif karbon elde ettiniz, onun da
tonu 5 bin dolardır. Biz ise hep ithal ederiz.”
Türkiye’de ilk ve tek
Tabia ürünleri aynı zamanda hiçbir kimyasal
çözücü kullanmadan dünyadaki en ileri ekstrasyon tekniği olan “süperkritik CO2 ekstrasyon yöntemi” ile tam saflıkta üretiliyor.
Temizel, “Bu teknoloji Türkiye’de ilk defa ve
tek olarak burada kullanılıyor” diyor: “Şu
anda süperkritik akışkanlarla ekstrasyon
yapan, yağ çıkartan, yeni bu konuda dünyanın en ileri teknolojisini kullanan
Türkiye’nin ilk ve tek fabrikası burası. Biz
bunun Türkiye’de olması gerektiğini, binlercesinin olması gerektiğini iddia ederek yola
çıktık.”
Eczanelerde
bulabilirsiniz
Tabia ürünleri eczanelerde satılılıyor.
Temizel, “Aslında bunu eczacıların temel
görevlerinden biri olarak görüyorum. Tabia
Akademisi de her hafta sonu 30’a yakın
eczacı ağırlıyor ve onlarla Tabia ürünleri ve
ürünlerin geliştirilmesi ile ilgili eğitimler
yapıyor. “
eczanede alışveriş
49 TL
Viaxi Sensitive Gel 50 ml.
Cinsel isteksizlikten ve strese bağlı
sorunlardan yakınan, yeterince orgazm
yaşayamayan kadınlar için geliştirildi.
Viaxi Sensitive Gel; Cinsel isteksizlikten ve
strese bağlı sorunlardan yakınan, yeterince
orgazm yaşayamayan kadınlar için
geliştirildi. Viaxi Sensitive Jel içeriğindeki
eşsiz bileşenler klitoris hassasiyetini
artırarak uyarılmayı kolaylaştırır, seksüel
isteği artırır daha kolay ve yoğun orgazm
yaşamanıza yardımcı olur. Dermotolojik ve
klinik çalışmaları yapılmış olan Viaxi
Sensitive Jeli güvenle kullanabilirsiniz.
24,99 TL
Durex Gerçek Dokunuş 12'li
Türkiye'de ilk ve tek lateks olmayan
prezervatif. Poliizopren yapısıyla gerçek
ten hissi verir ve lateks alerjisi olanlar
için uygundur. Klinik olarak
kanıtlanmıştır. Saydam, kayganlaştırıcı
kremli ve rezervuar uçlu.
19,90 TL
Okey Ritim 10'lu paket
Doğal lateks kauçuğundan üretilmiş,
rezervuar uçlu, Geciktirici Etkili
(İçeriğinde %4.5 Benzocaine vardır.
Penis ucu hassasiyetini düşürerek
boşalmayı geciktirmeye yardımcı olur),
Uyarıcı (Kabartma - tırtıklar) yüzeyli
kayganlaştırıcı içeren prezervatiftir.
21,99 TL
Durex Play Massage Jel 200 ml
36 TL
S'xtıva Intımacy 50ml
S’xtiva Uyarıcı Jel, kadınlar için özel
olarak üretilmiş, uyarılmayı
kolaylaştırmaya ve cinsel ilişkiden alınan
zevkin arttırılmasına yardımcı vajinal
jeldir.
52 edaktüel kasım•aralık 2014
İkisi bir arada eşsiz masaj jeli ve
kayganlaştırıcı.Şimdi hem
kayganlaştırıcı hem de ipeksi ve
pürüzsüz masaj jeli özelliğine sahip
Durex Play Massage 2 in 1 'in keyfine
varabilirsiniz. Tüm vücutta kullanım için
yeterince hassas olan Play Massage,
içeriğindeki E Vitamini ile cildinizi de
besliyor.Prezervatifle veya prezervatifsiz
kullanma son derece uygun olan bu
Durex Play, su bazlı bir kayganlaştırıcı
olduğu için prezervatife herhangi bir
zarar vermez ve yapısını bozmaz. Durex
Play Jel, spermisit (sperm öldürücü)
içermemektedir.
49 TL
Stop Geciktirici Sprey
Stop Ultra Maximum Delay Geciktirici
Sprey, erken boşalma sorunu yaşayan
erkekler için, kalitesi onaylı dünyaca
ünlü Nasstoys tarafından
üretilmektedir. Stop Ultra Maximum
Delay Sprey , lokal olarak penise
uygulanır ve ereksiyon halinde aşırı
derece hassas olan penisin duyarlılığını
azaltarak erken boşalmanın
gecikmesine yardımcı olur. Duyarlılığı
kontrollü hale getirerek zevkli ve uzun
süren cinsel birliktelik çiftlerin daha
fazla mutlu olmasını sağlar.
URGO
5,5 TL
Rosense
39,90 TL
Zarar görmüş tırnaklar
Tırnak mantarı ve fiziksel travmalar
sonucu zarar görmüş tırnakların
iyileşmesine yardımcı olan URGO,
tırnağı temizler, yeniler ve korur.
Günde 1 uygulama ile kolay ve
pratik bir kullanım sağlar.
Nemlendirici El Kremi 75 ml
E ve B5 Vitaminleri ve Gül özü
içerir. Cildi yumuşatır, dış
etkenlerden korur. Kurumuş
ve çatlamış elleri dahi
yumuşak yapar.
Cerodolin
46 TL
Su Bazlı Nemlendirici
Losyon 200 ml
Kuru ciltli çocuk ve yetişkinlerde,
el-yüz-boyun bölgesinin
nemlendirilerek, onarılmasında ve
korunmasında kullanılır. Paraben
içermeyen koruyucu kullanılmıştır.
33,90TL
Sally Hansen
Tırnak Bakım Yağı
Vitamin E Moisturizing Nail & Cuticle Oil,
içeriğindeki Doğal Temel Yağ Kompleksi ile;
Wheat Germ Oil, Aloe, Kayısı Çekirdeği Yağı,
Safflower Oil ve Panthenol ile kolayca emilir ve
tırnak etlerini rahatlatarak maksimum nem
sağlamaya yardımcı olur. Sağlıklı tırnak etleri ve
uzun, güçlü tırnaklara kavuşmanızı destekler.
Lapitak
8,5 TL
El Bakım Kremi 60 ml
Allantoin ve gliserinle
zenginleştirilmiş konsantre
formülüyle zorlu hava
koşullarında bile ciddi kuruluk
problemi olan elleri dahi anında
yumuşatır ve pürüzsüz hale
getirir. Kurumuş, çatlamış cildi
kullanıldığı ilk andan itibaren
nemlendirerek onarır, ipeksi bir
görünüm sağlar.
E vitamini sayesinde tırnakları
güçlendirerek çatlama ve
kırılmalara karşı korur.Kuruyan
ve sertleşen tırnak etlerini
yumuşatır, besler. Dermatolojik
olarak test edilmiştir.
6,5 TL
Kalyon Tırnak Eti Temizleyici
İyi bir manikür için tırnak etlerinin
yumuşamasını ve içersindeki etken
maddeler sayesinde geriye itilerek ölü
derinin kolayca atılmasını sağlar.
11,90 TL
Neutrogena El ve Tırnak Kremi
Herba Derm
12 TL
El Ve Tırnak Balsamı 60 ml
Kurumuş ve çatlamış elleri anında nemlendirir, onarır.
Eldeki kahverengi lekelerin rengini açmaya yardımcı
olur. Kuru tırnak etlerini yumuşatır, zayıf tırnakları
besler. Tek uygulamayla etkisi günlerce devam eder.
Kurumuş tırnak etleri, tırnakların pürüzlü ve
yıpranmış olarak uzamasına, kuru tırnaklar
ise tırnakların kolayca kırılmasına sebep
olur. Vitamin E Moisturizing Nail & Cuticle
Oil, içeriğindeki Doğal Temel Yağ
Kompleksi ile; Wheat Germ Oil, Aloe,
Kayısı Çekirdeği Yağı, Safflower Oil ve
Panthenol ile kolayca emilir ve tırnak
etlerini rahatlatarak maksimum nem
sağlamaya yardımcı olur. Sağlıklı tırnak
etleri ve uzun, güçlü tırnaklara kavuşmanızı
destekler. Manikürünüzün ömrünü uzatır.
54 TL
Alessandro Ekspres
Tırnak Sertleştiricisi 10 ml
4 haftada çok dayanıklı tırnaklar.
Kırılgan ve yumuşak tırnaklara karşı
savaşan tırnak sertleştirici sistem
Kalsiyum, demiroksit kompleksi,
bioyapılandırıcı silikon türevi, ginseng
ve tatlı badem yağı sayesinde
tırnaklarınızın kısa sürede
sertleşmesini sağlar.
Yeni ve çığır açan formülü ile Express
Nail Hardener; tırnağı güçlendirmekle
kalmaz aynı zamanda tırnakları besler
ve daha iyi görünmelerini sağlar.
2014 kasım•aralık edaktüel 53
edaktüel anne çocuk
2 - 4 Yaş Gelişim Dönemi
Klinik Uzman Psikolog
• Nilgün Palulu •
2 yaş sendromu
H
er çocuk kendine özgü özelliklerle
dünyaya gelir ve büyüdükçe bu
özelliklerine göre kişiliği gelişir.
Genellikle büyüme ve gelişme terimleri eş
anlamlı olarak kullanılır. Ancak büyüme ve
gelişme farklı olaylardır. Büyüme vücut hacmindeki ve kütlesindeki artışa denir.
Gelişme ise biyolojik olgunlaşma sürecini
ifade eder. Gelişme büyüme, olgunlaşma ve
öğrenmenin etkisi altındadır. Doğumundan
itibaren çocuk bu yaşamsal döngüye göre
hareket eder. Yaşamın ikinci basamağı olan
2-4 yaş arasında ki bu sürece baktığımızda;
Bu dönemi anal dönem diye adlandıran
Freud'a göre, anal dönem, tuvalet eğitimi ile
belirli olan psikoseksüel gelişim dönemidir.
Bu dönemde, dışkının tutulmasında veya
dışarı atılmasında istemli kontrol sağlanır.
Freud’a göre anal dönem, bağımlılıktan
ayrılma ve bağımsızlığı kazanma ile ebeveyn
kontrolüne karşı yapılan bir mücadele dönemidir. Bu dönemde sorunlar yaşayanlar da
ileride, savrukluk ve pislik, dağınıklık, karşı
gelme, öfke eğilimler görülebilir. Anal karakteristikler ve savunmalar en tipik olarak
obsesif-kampulsif bozuklukta görülür.
Erikson ise bu dönemi "Özerkliğe Karşın
Utanç ve Şüphe" olarak adlandırmış ve bu
dönemde ambivalans duyguların geliştiğini
belirtmiştir; yani çocuk boşaltım ihtiyacını
isterse tutabilir, isterse bırakabilir. Böyle birbirine karşı iki istek ve davranış eğitimi ortaya çıkar. Çocuk kendisinin de yapabileceği
bir şeyler olduğunu, her şeyinin başkaları
tarafından karşılanmadığını fark eder.
Her iki bilim adamına göre gelişimin bu
basamağında; katı bir tuvalet eğitimi cimrilik, tam tersi bir tuvalet eğitimi savurganlık
alışkanlığını ilerki yaşlarda başlatacaktır.
Anal dönemin başarılı bir şekilde sonlanması kişisel özerkliğin gelişmesini, bağımsızlığı,
suçluluk duymadan kişisel girişimcilik kapasitesini, utanma ve kuşkulanma olmadan
kendiliğin saptadığı davranış yeteneğini, zıtlıkların olmamasını ve gerek aşırı inatçılık
veya gerekse kendiliği küçük görme hissi
olmadan işbirliği kurma yeteneğini sağlar.
Çocukların psikososyal gelişim aşamalarına
bakıldığında 2-4 yaş arası önemli bir dönüm
54 edaktüel kasım•aralık 2014
noktasıdır. Bu dönem, bebeklikten çocukluğa geçiş evresini temsil eder. Çocuğun duygusal dünyasında büyük iniş-çıkışlara neden
olur. Ayrıca "2 yaş sendromu" ya da
"Korkunç 2 yaş" olarak adlandırılır.
Çocuk bu yaşta bağımsız hareket edebilen
bir birey olmanın dışında sözel olarak da
kendini ifade edebilmeye başlamıştır.
Zihinsel işlevleri de çok hızla gelişmektedir.
Başkalarından farklı olduğunun bilincine
varmıştır. Aile içindeki öneminin ve değerinin de farkındadır.Bu dönemde her şeyi
soran ve araştıran çocuk öğrenme çabasının
en üst noktasındadır. Gördüklerini, duyduklarını hafızasına kaydeder, herkesi taklit
eder; kendisine söylenen basit emirleri anlar
ve kendisinden istenenleri yapabilir. Bu
dönemde çocukta görülen en belirgin özelliklerin başında negatif tutum gelir. Önceleri
anne-baba ve diğer yetişkinlere uyum sağlayan, anlayış gösteren çocuk; sözcük dağarcığına "hayır", "yapmayacağım", "yemeyeceğim" gibi ret içerikli kelimelerinin eklenmesiyle her şeyi zor kabul etmeye başlar.
Çocuğun kendi istek ve ihtiyaçlarının farkına varması, onun bireyselleşmesi için gerekli
bir adımdır. Anne-babalar, kimi zaman
çocuklarıyla benzer tutumlar da sergileyerek
yetişkin konumlarını kaybeder ve çocuklarıyla güç mücadelesine girerler. 2-3 yaş arasındaki çocuklar anneleriyle 4-5 yaşındakilere göre iki kat fazla çatışma sorunu yaşar. 2
yaş çocuğu sahibi ebeveynler bu dönemi
yoğun, yorgun ve gerilim içinde yaşarlar.
Bu dönemde anne-baba ve çocuk arasında
yaşanılan çatışmaları azaltmak ve çocuğun
bireysel gelişimini desteklemek için yapılabilen pek çok şey vardır:
Bu yaş çocuğuyla konuşmak zihinsel gelişimi açısından çok önemlidir. Sorduğu sorulara doğru ve açık yanıtlar vermek ve merakını gidermek gerekir.
n 1. Bir adım önde olun: Çocuğunuzun
zorlandığı anlanları en iyi siz bilirsiniz.
Bunlarla ilgili önleyici stratejiler geliştirebilirsiniz. Örneğin; siz işten geldikten sonra
yemek yedirmekte zorlanıyor, onun ilgisini
yemeğe odaklamada çatışıyorsanız, o zaman
bırakın akşam yemeğini siz gelmeden yesin.
n 2. Gücünüzü hissettirin: Çocuğa güvenli
bir ortamda sadece bakım verilmesi tümüyle sevgi ve şefkatle olmaz, bunun yanına
yetişkinin gücünü de eklemek gerekir.
Çocuklar birlikte oldukları yetişkinin güçlü,
ne yaptığını bilen, sakin ve otoriter olmasını
ister. Çatışma anlarında anne-baba soğukkanlılığını korumalı, öfke göstermeden sakin
davranıp gücünü çocuğa hissettirmelidir.
n 3. Kendini güvende hissedeceği kurallar
ve sınırlar koyun: Sınırlar çocukları korur,
nereye kadar kendilerinin özgürce hareket
edebileceklerini öğretir. Böylece evin dışında başkalarına da sınır koyabilmeyi ve dolayısıyla da kendilerini koruyabilmeyi öğretir. n 4. Kuralların ve sınırların açıklamasını
yapın: Çocukların anlamadıkları bir şeye
ayak uydurmaya çalışması beklenemez.
Ayrıca kendisine konulan bu kuralların
nedenini anlamaya da hakkı vardır. n 5.Mesajların net ve tutarlı olmasına dikkat edin: Konulan kuralların, verilen mesajların her zaman aynı ve tutarlı olması, çocuğun deneyimlerinden daha çabuk öğrenmelerine yardımcı olur.
n 6. Seçim yapma hakkı verin: Çocuğunuz
böylece karar verme keyfini tatmış olur.
Küçük seçimler yapmasına izin verildiğinde,
daha ilerde kendi başına önemli kararlar
alma becerisini geliştirir. Böylece kendi
hayatlarıyla ilgili güç ve kontrol hissi oluşur.
n 7. Olumlu davranışları ödüllendirin,
olumsuzu görmezden gelin: Çocuğun hak
ettiğini düşündüğünüz şeyleri ödüllendirmek gerekir, anne-babanın olumlu ilgisini
görmesi ve ondan iyi bir şey duyması çocuk
için en büyük ödüldür. Olumsuz her davranışa gösterilen tepkide çocuk anne-babanın
ilgisini çekmeyi sağlayabilir.
n 8. Günlük rutin oluşturun: Yemek, uyku,
yıkanma, diş fırçalama gibi rutinleri erken
eczanede alışveriş
yaştan itibaren geliştirildiğinde çocuğun bu
dönemde yaşayabileceği çatışmalar azalır.
Çocuk hangi aktiviteden sonra neyin geleceğini bilirse bir sonrakine geçiş yapması
daha kolay olacaktır.
n 9. Çocuğun daha az istekli olduğu bir
şeyi, daha çok istediğinin önüne koyun:
İstediği bir şeye ulaşmak için, önündeki
engeli bir an önce aşmak isteyecektir.
n 10. Bu dönemin geçici olduğunu her
zaman hatırlayın: Bu zorlayıcı süreçte sabır
ve güleryüz çocuğunuzun gevşemesi için
faydalı olsa da, bunu yapmak her zaman
kolay değildir. Bu dönemin geçici olacağını
kendinize hatırlatın ve kendinize iyi bakın.
n 11. Öfke krizlerine yardımcı olun:
Çocuğunuzun öfke krizleri kaçınılmazdır.
Öfke krizleri tahammül edilmesi zor deneyimlerdir. Özellikle sosyal ortamlarda yaşadığında utanç duygusu yaşattırabilir.
Ağlamasını ve sorun çıkarmasını sonlandırması için istediğinin yerine getirilmesi, bir
dahaki sefere krizin daha da kuvvetli yaşanmasına neden olur. Kriz yaşanabileceği bir
durumu önceden anlayıp, dikkati başka şeye
yönlendiren çocuk, sıkıntı duyduğu konudan uzaklaşabilir.
Öfke krizi sırasında sakinleştirmeye çalışmayın. Sakinleşmesi için çocuğunuzu rahat
bırakın, kabul ediyorsa uzaklaşın. Yanında
durduğunuzda hiç konuşmadan onun susmasını bekleyin. Çocuğunuz neye ihtiyacı
olduğunu size söyleyecektir.
Görmezlikten gelin: Çocuklar kendi kendilerine öfke krizi geçirmezler. Hemen her
zaman bir seyirci karşısındadır. Dikkat çekmek için yapıldığını düşünüyorsanız görmezlikten gelmek gerçekten yararlı olacaktır.
Karşıt gelme, negativizm, öfke nöbetleri
hem çocuk hem de anne-baba için baş edilmesi zor süreçlerdir. Sağlıklı tamamlanan bu
süreç sonunda, çocuk yeni gelişen becerileriyle bir birey olmayı öğrenir. Anne-baba ise
çocuğuyla yaşadığı bu süreç ile çatışma,
problem çözme ve uzlaşma sanatının inceliklerini öğrendiği gibi kendi kendine yeten
bir çocukla yaşamanın da keyfine ulaşır.
n 12. Anne-babalar tutarlı olmalı: Annebabalar, 2 yaşındaki çocukların ısrarlı tavırlarına ve sözlerine karşı ortak bir karar almalı
ve bu kararda tutarlı davranmalıdırlar.
Çocukların isteklerine boyun eğmemelidirler. Verilecek en ufak bir taviz çocuğun bunu
kullanmasına ve ilerde de aynı davranış
patentlerini göstermesine neden olabilir.
HELLO KITY
DİŞ FIRÇASI KABI
HELLO KITY
12,90 TL
Fırçaların birbiriyle temasını
engeller, dış etkenlerden korur.
Vakum ile yapışır, kolay kurulur.
Hava delikleri ile fırçalar nefes
alır. Fırçayı itince kapanır,
çekince açılır.
ÇOCUK DİŞ
MACUNU 75 ml
10,90 TL
Hello Kitty Çilek Tadında
Diş Macunu ile çocuklar
dişlerini aksatmadan
fırçalayacak.
Dişlerini çürüklere karşı
korur ve diş minesini
güçlendirmeye, 1.450 ppm
florür içeriği ile çocuk
dişlerinin dayanıklılığını
artırmaya yardımcı olur.
NUK
SÜT SAKLAMA ŞİŞESİ - 3'lü
69,90 TL
Anne sütü tartışmasız bebeğiniz için
en iyi besindir. NUK süt saklama
şişesi bu değerli besini sağlıklı bir
şekilde korumak için idealdir. Anne
sütünü korumak, ısıtmak ve
beslemek için uygundur.
Dondurulmuş sütü 6 aya kadar
saklama imkanı sağlar.
MILUPA LACTAMİL
KAKAOLU İÇECEK 600 gr
39,90 TL
Emzirme döneminde her anne vitamin ve mineral kaybı yaşar.
Özel olarak geliştirilen, Milupa Lactamil Emziren Anneler İçin
Sütlü İçecek emzirme döneminde vücut depolarını destekler
kaliteli bir emzirme dönemi geçirilmesine yardımcı olur.
Milupa Lactamil; Kalsiyum, Demir, A, C, D, E vitamini ve Folik
asit kaynağıdır. Her gün 1 bardak Lactamil ile emzirme
döneminde vücut depolarını güçlendirebilirsiniz.
BEPANTHOL
60 TL
ÇATLAK ÖNLEYİCİ KREM 150 ml
Gebelik çatlaklarına karşı korur ve besler.
Bepanthol Çatlak Önleyici Krem hamilelik
boyunca cildin esnekliği ve elastikliğini, cilt
bariyerini, cildin beslenmesi ve
nemlendirilmesini destekleyici özelliktedir.
LANSİNOH 33,90 TL
GÖĞÜS UCU KREMİ - 40 ml
Lansinoh HPA® Lanolin, dünyanın en
güvenli ve en saf lanolinini elde etmek
için benzersiz bir işlemle rafine edilmiş,
son derece saf yapıda lanolindir.
Lansinoh HPA® Lanolin, emziren annelerde ağrıyan, çatlamış meme uçlarının
ağrısını dindirmeye ve korumaya yardımcı olmak için özel olarak geliştirilmiştir.
2014 kasım•aralık edaktüel 55
edaktüel anne çocuk
Okul öncesi eğitim önem
kazandıkça aileler anaokulu
seçimine eskisinden çok
daha fazla özen gösterir
oldu. Peki, ama ebeveynler
nasıl bir yol izlemeli?
Anaokulu
seçerken...
Ç
ocuğun ailesinden ayrılıp, sosyalleştiği ilk yer anaokulu. Hal böyle
olunca okul seçimi önem kazanıyor. Çocukların yeni bir ortama uyum sağlayabilmeleri bazen çok da zor olabiliyor.
Burada ebeveynler devreye giriyor. Ancak
okul seçerken gelişigüzel karar vermemek
gerek. Gelişim Koleji Karşıyaka Anaokulu
Müdürü Neş'e Damar ile işin püf noktalarını konuştuk.
Veliler anaokulu konusunda çok hassas.
Bazen kararsız kalabiliyorlar. İlk bakışta
onlara nasıl öneriler sunabilirsiniz?
Anaokullarının birtakım yeter ve gerek şartları var. Anaokulu temiz, güvenilir olmalıdır.
Düzayak diyebileceğimiz türde, güvenilir
fiziki donanıma ve güvenilir personel takibine göre yapılandırılmış olması gerekir. Ama
onun ötesinde eğitimcilerin ne istediğini
bilen ve toplumun nereye gittiğini iyi görebilen bireyler olabilmesi önemli.
Günümüzde akademik ve sosyal başarı tam
olarak tanımlanmasa da ısrarla insanlar var
olduğu noktadan daha üst bir noktayı talep
ediyor. Geçmiş yıllarda akademik başarı çok
önemsenen, sosyal başarı çok dikkate alın-
56 edaktüel kasım•aralık 2014
mayan bir konu iken şu anda bunun tartışılmasına bile gerek olmadığına inanıyoruz.
Akademik ve sosyal başarı bireyi tanımlayan, bütünsel bir yaklaşımdır ve bir varoluş
biçimidir. Günümüzde aktif eğitimin getirdiği yaklaşımlarda bireyin farklı zekâ alanlarına sahip olduğunu çok iyi biliyoruz.
Farklı zekâ türleri dikkate alınarak
çocukların doğru yönlendirilmesinden
söz ediyoruz değil mi?
Kimi doğayı kurcalamaktan, böcekleriçiçekleri araştırmaktan hoşlanıyor, o bireyi
oradan yakalarsınız. Kendini iyi hissetmesini, ait hissetmesini sağladıktan sonra diğer
alanlara yumuşak, uyumlu bir geçiş yapmasını sağlarsınız. Bir başka bireyi ritim duygusundan yakalarsınız, bir başka bireyi el becerilerinden yakalarsınız. Ve istediğiniz bütünsel noktaya getirirsiniz. Bütünsel noktadan
kastımız şu: Çocuklarımızın artık tek yönlü
eğitim alması mümkün değil. Müzikal ritmik zekâsı olanlar sadece müzik eğitimi
almıyor. Bu çocukların hepsini bütünsel eğitime hazır hale getirmemiz gerekiyor. Bunun
için öncelikle iyi olduğu noktadan başlayarak diğer alanlara uyumlu geçişini sağlamak
lazım. Bununla birlikte bireyin kim olduğunu, ne olabileceğini fark ettirmek önemli.
Eğitim dediğimiz şey ihtiyaçlar bütünüdür.
Birey önce bir şeyin ihtiyacını hissedecek, o
ihtiyaçlarla beraber farkındalık oluşacak, o
farkındalıkla davranışı değiştirme süreci
yapılandırılacak. Günümüzde artık bireylerin akademik ve sosyal alanda donanımlı
ama kendisini bilen, varoluş sebeplerini algılayabilen ve bulunduğu toplumla büyüyebilen bireyler olması çok önemli.
Bu yaş aralığında “özgüven” de çok
önemseniyor…
Özgüvenden ziyade benlik algısı önemli.
Benlik algısı gelişebilen bireylerde özgüven
kaçınılmaz olarak geliyor. Günümüzde
özgüveni biraz yanlış ifade ediyoruz.
Özgüven aslında bireyin donanımı ile
bütünleşen, kendinin yapabilirliğini fark
etme durumudur. Bunu özgür bir şekilde
ifade edebilme durumudur ama bunun içinde ciddi bir donanım boyutu vardır.
Bazen okullar ailelere şöyle söylüyor:
“Çocuğunuzun özgüvenli olmasını da sağlıyoruz.” Ben bunu sağlıklı bulmuyorum.
Özgüven zaman içinde elde edilen bilgi ve
donanımlar bütünüdür. Çocuğun ailesiyle
oturduğu restoranda gidip yemeğinin geç
kalmasının hesabını sorması özgüven değildir. Özgüven yıllar içinde birikimle oluşan
donanımsal bir şeydir. Herkesin her konuda
özgüven taşıması gibi bir zorunluluk olduğunu düşünmüyorum. Mesleki anlamda
kendilerini yeterli hissettikleri alanlarda
özgüvenli olabilirler. Öyle de olmaları gerek.
Ancak bilmediği konularda susmayı, dinlemeyi, araştırmayı-öğrenmeyi çocuklarımız
bizden öğrenmeliler. Biz böyle eğitimciler ve
yetişkinler olursak çocuklar bunları öğrenebilirler. Ama her şeyi çok bilen yetişkinler
gibi davranmamız yanlış.
Her şeyi çok bilen yetişkinler, çocuğun
öğrenme kapasitesini mi daraltıyor?
Her şeyi bilen anne babalar ve her şeyi bilen
eğitimciler olursa bu sefer öğrenmeyi reddeden, dünyanın merkezinde kendini tutan
çocuklarla karşılaşıyoruz. 4 yaş dönemine
kadar benmerkezci bir aralık yaşanır. Ancak
daha sonra sosyal algıda çemberin genişlemesi, çocuğun diğer bireylerin hak ve özgürlüklerinin olduğunu kabullenme aşamasına
geçmesi gerekir. Siz bu yönlendirmeyi
doğru zamanda yapmadığımızda, gelecekte
benmerkezci diyebileceğimiz insanlar ortaya
çıkar. Çocuklarımızın önemli ve değerli
olduğunu her zaman vurgulamalı ama
neden önemli olduğunu yaptığı davranışla
eşleştiren ebeveynler olmalıyız.
Aileler okul öncesi eğitim konusunda
çok duyarlı. Siz bu konunun önemi hakkında he düşünüyorsunuz?
Yaşam boyu yaptığımız rutinler var. Yemek
yemek, banyo yapmak, önümüze gelen yazıyı okumak gibi. Okula gelmek de böyle bir
yaşam biçimidir, rutindir. O yüzden ebeveynlere şunu söylüyoruz: Okul öncesi bir
yaşam biçimidir, onu çok özel bir noktaya
taşımayın. Normal, doğal yaşayın. Okula
yönelik çok özel yüklemeler yapmayın.
Çünkü eğer birisine bir şeyi zorla empoze
etmeye çalışırsanız altında bir şey vardır. Ve
bu olumlu bir şey değildir. Bence çocuklar
bunu çok iyi hissediyorlar. Görsel okumaları, duygusal okumaları çok yüksek. Kişinin
ne yapmak istediğini, o yerin onun için
güvenilir olup-olmadığını anlıyorlar. Ancak
tabii çocuklar kendileri için en iyiyi-en doğruyu bilebiliyor olsalar çocuk olmazlar.
Bizim yetişkin olarak mutlaka doğru bir
şekilde destek olabilmemiz gerekiyor.
Çocuğu ihtiyaçlarını fark edebilir, meraklarını arttırabilir bir noktaya taşımamız gerekir
ki çocuk kendini o alana yakın hissetsin.
Peki, veliler anaokulu seçerken eğitimcilerin vizyonu ve yaklaşımı konusunda
nasıl bilgi sahibi olacak?
Tabii ki referanslar çok önemli. Ancak o
referansı kimden aldığınız da önemli.
Yetiştirdiği çocukların sosyal ve duygusal
anlamda birey olma becerisini tamamlamış
çocuklar olduğunu gördüğünüz ailelerin
referansını dikkat almak gerekir. Bunu da
sağduyunuzla ölçersiniz. Bununla beraber
okulun herhangi bir yer olmasından öte
kurumsal pratikleri sağlayan bir akışının
olup-olmadığını takip etmek önemli.
Kurucu, idareci ve eğitimci kadrosunun birbirini tamamladığı, kişiye bağımlılığın olmadığı sistemlerin yaratıldığı bir kurum olması
lazım. Bununla beraber kurumlarda alttan
üste çocukları taşıyan bir sistem olduğu gibi
üstten alta denetleyen bir yapının da olması
gerekir. Alt yaş gruplarındaki öğrencilerin
bir üst grubun yeterlilik ve becerilerini en az
değil en üst seviyede gerçekleştirebilir olması gerek. Yani sistemin her şekilde alttan üste
üstten alta birbirini denetleyen, tamamlayan
bir kurguda olması lazım. Ayrıca okulun aile
eğitimini önemsiyor olması gerek. Kurum
yöneticilerinin düzenli olarak okulda olması,
her öğrencinin farkındalığına ulaşmış olması
ve onlara özgü programlarda küçük farklılıklar yaratabiliyor olması da önemli.
Aile eğitimi ne kadar önemli?
Çok önemli, çünkü ailelerle başlayan eğitimin okulla tamamlanması, bütünleşmesi
lazım. Bu süreçte artık iyiyiz diyebileceğimiz
bir şey yok. Aile de okul da öğrenmeye
devam ediyor ve devam edecek; bunun bittiği bir şey yok. Kendilerini sorgulayan ebeveynler olması önemli. Aile eğitimleri en
çok bu noktada önem kazanıyor.
Son olarak anaokuluna başlama yaşı için
hangi aralığı öneriyorsunuz?
25 aydan itibaren çocuk anaokuluna başlamalı, çünkü sonrasında ikna etmek de zorlaşabiliyor. Sosyal çevreye girme isteği de
olmayabilir.
O yüzden iki yaşını dolduran çocukların
başlamasını öneriyoruz.
2014 kasım•aralık edaktüel 57
edaktüel sağlık dosyası
Fırçam var, macunum var...
Yetmez mi?
• Dolunay Hamamizade •
Diş Hekimi
Bu sorunun cevabı ne yazık ki "hayır yetmez" şeklinde olacaktır. Diş Hekimleri
genellikle hastalarından şu tür yakınmalar
duyarlar; "Günde iki kere dişlerimi fırçalıyorum, ancak yine dişlerim çürüyor” ya da
“Diş etlerimde iltihaplanmalar oluyor"
Buradan anladığımız dişleri sadece fırçalamak yetmiyor. Doğru fırça, doğru macun,
doğru teknikle fırçalamadığımız zaman fazla
bir yarar göremiyoruz. Diş ve diş eti hastalıkları dünya sağlık örgütü tarafından "önlenebilir" hastalıklar grubunda değerlendirilmektedir. Çok az bir özenle bile karşılaşılabilecek bir sürü sorunu önleyebilmek mümkündür.
Öncelikle aklımızda bulundurmamız gereken yemek yedikten sonra 20 dakika içinde
dişler üzerinde plak oluşur. Dişlerin yüzeyinde dilimizi gezdirdiğimizde mat, pürtüklü bir doku hissederiz, bu diş plağıdır. Bu
plağı diş yüzeyinden uzaklaştıramadığımız
zaman bu plağa yapışabilen bakteriler bir
takım problemlerin oluşmasına sebep olurlar. Bu yüzden yemek yedikten sonra 20
dakika içinde dişlerimizi fırçalamamız
gerekmektedir. Fırçalama yaparken bir kaç
küçük ayrıntıya dikkat ettiğimizde plağı
tamamen uzaklaştırmak mümkündür.
■ Alt çene ve üst çeneyi ayrı ayrı fırçalamak
gerekir. Bu uygulamada amaç üst çenedeki
plağı alt çene dişeti ceplerine, alt çenedeki
plağı üst çene diş eti ceplerine ittirmemek
içindir.
■ Fırçayı diş eti diş birleşim yerine 45 derecelik açıyla koyup üst çenede yukardan aşağıya, alt çenede aşağıdan yukarıya süpürme
hareketi ile fırçalama yapılmalıdır.
■ Isırma yüzeyleri ovoid hareketlerle temizlenmelidir.
■ Her fırça grubuna 4-5 darbe yeterlidir.
Fırçalama yaparken temizlediğimiz yüzeyin
bir doku olduğunu, aşındırabileceğimizi
unutulmamalı, aşırı kuvvet uygulamaktan
kaçınmamız gerekmektedir.
■ Diş fırçasına macun koymadan önce
kesinlikle ıslatmamak gereklidir.
■ Nohut büyüklüğünde macun yeterlidir.
■ Diş fırçasını en fazla üç ay kullanmak
gerekir. Bu süre uzarsa diş fırçasının kıllarının pörsümesi dolayısıyla bakteri tutuculuğu artar. Faydadan çok zarar verir. Diş fırçası
kaldırılırken kesinlikle temiz ve kapaklı bir
şekilde muhafaza edilmelidir.
58 edaktüel kasım•aralık 2014
■ Diş fırçası seçimi yaparken, dikkat edilecek en önemli nokta olan fırça kılı seçimidir.
Diş fırçalarının fırça kılları doğal ve yapay
olarak iki farklı çeşitte satılır. Her iki türdeki
diş fırçaları da kullanım açısından sağlıklı
olmasına karşın, daha dayanıklı daha elastik
olmasıyla plastik diş fırçaları daha faydalıdır.
Bunun yanında diş fırçası boyutunun hem
elinizde hem de ağzınızda rahatsızlık vermeyecek boyutta olmasına özen gösterin.
■ Macun seçimi yaparken kişinin ihtiyaçlarının belirlenmesi ve ona yönelik bir macun
seçmesi için diş hekimine danışması gerekir.
Özellikle son yıllarda çok popüler olan ağartıcı macunların içlerindeki etken maddelerin
titizlikle incelenmesi ve doktora danışılmadan asla kullanılmaması gerekir.
■ Diş fırçalamanın en az 2 dakika sürmesi
ve ağızda temizlenmemiş hiç bir bölgenin
olmadığına emin olmak gerekir. Fırçalama
bittikten sonra yumuşakça dil yüzeyini de
fırçalamak, ağızdaki bakteri popülasyonunu
azaltmaya çok yardımcı olmaktadır.
Tüm bunlara dikkat ederek yapacağınız fırçalama uzun, zor ve pahalı tedavileri, diş
kayıplarını engelleyecek sağlıklı bir diş ve diş
etine sahip olmanızı sağlayacaktır. Lütfen
dişlerinizi fırçalayın, yakınlarınıza dişlerini
fırçalattırın. Sağlıklı kalın...
edaktüel gezi
Kırmızı bir masal;
• Cem Sarvan •
B
ir pembe rüzgar gelip, götürüyor
beni buralardan. Ilık ılık esen bir
havada yavaşça yaklaşıyorum Jemaa
El Fna’a yani Kıyamet Meydanı’na. Yoksa
Sonsuzluk Meydanı mı? Ya da Masal
Meydanı mı desek!
Masalların kendine özgü büyüleyici yanları
vardır. Korkuturlar ama uzaklaştıramazlar
kendilerinden... Hayal kurdururlar, şölen
tadındaki atmosferleriyle büyülerler ama
yine de tam anlamıyla içine çekemezler sizi,
bir güç durdurur... Masaldır o, bilirsiniz de
gerçeğe çevirirsiniz başınızı bir anda...
İşte Marakeş’te, dünyanın en masalsı meydanındayım. Kobralar tıslayarak çevremde,
ateş dansçıları tüm hünerleriyle dolaşıyor,
meddahlar meydanın her yerinde ve dinleyenleriyle bütünleşmişler, hokkabazlar, akrobat çocuklar, ucube dilenciler, yedi körler,
falcılar, kına işleyenler, şarkıcılar... Afrika,
Avrupa, Arap kültürünün birleştiği bir masal
içinde büyülenmiş yürüyorum. 11. yüzyılda,
900 km. uzunluğundaki Atlas Dağlarının
eteklerinde kurulmuş ve sırtını Afrika’nın en
yüksek dağına 4177 metreye yaslamış. Sanki
yüzyıllarca bu destek şehre hayat vermiş,
yaşanan tüm çalkantılı dönemlerden bünyesindeki ışıltıyı biraz daha arttırarak çıkmış.
Dağlardan şehre yapılan 70 km'lik su yolu,
önce Almoravide İmparatorluğunun gözdesi yapmış kırmızı şehri. Endülüsler bu vahanın kültürünü harmanlayıp, bilimle tanıştırmış. Peşpeşe gelip geçen uygarlıklar sürekli
olarak şehre yenilikler ekleyip gitmişler. 20.
yüzyılla birlikte Fransızlar bu yakın sömürgelerini modern dünyanın boyalı bezeli
nimetleriyle tanıştırmış ama yine de eski
yapıyı tam olarak yok edememişler,
60 edaktüel kasım•aralık 2014
Marakeş
Masal gibi bir şehir,
şiir gibi kulağına
fısıldanan ve her
adımında bir mısrasını
da senin eklediğin...
Hem doğallığın içinde
hem insanın izlerinin
mükemmeliğinde,
ahenkle dans ederek...
Tanıdığımız şehir...
Marakeş...
modern kent her an çekip gidecekmiş hissini vererek, bir sığıntıymışçasına kalakalmış.
Gelin şehrin sakinleriyle tanışalım biraz...
Masal Meydan’da akşamları bir çırpıda 70 –
80 tane seyyar lokanta kurulur. Bu bile öylesine hızlı bir süreçtir ki, sizi yine masala
götürür. Geceyarısına kadar insanlar bu seyyar lokantalarda kebaplar, kızartmalar, tatlılar
ve daha bir sürü yeni yeni tatlarla mutlu
olurlar. Tabii ki Fas’ın genel yapısı içinde
dışarıda yemek yemekten çekinmeyenler
içindir bu güzel tatlar... Meydanın üstünü
duman kaplar, koku çağırır sizi... Bir anda 25
numaralı lokantanın önünde duruyoruz.
Bütün lokanta çalışanları sanki bir gösteri
saatini yakalamış hissi verircesine aynı anda
başlıyorlar doğaçlama gösterilerine... Bir kişi
telefonla konuşuyor, diğeri cevap veriyor,
ötekisi müziği tamamlıyor. Anladığımız
kadarıyla kebaplarının güzelliğinden, alınan
siparişten ve satışlarının keyfinden bahsediyorlar, bu gösterinin odak noktası olarak da
farkında olmadan sizi masaların birine oturtuyorlar. Yüzlerimizden eksilmeyen gülümsemeyle hayatımızın en leziz patlıcan, biber
ve patates kızartmasını yiyoruz. Ardından
balıktan ete kadar tüm kebaplar geliyor. 25
numara bizi yine telefonla uğurluyor.
Bir kahve daha lütfen
Kafe Fransa. Meydanın en Marakeşli kahvelerinden biri. Naneli yeşil çaylar birbiri ardına hazırlanırken, masamızda su bardağındaki sütlü kahvelerimizle turist olmadan oturuyoruz. Orada, içeride oturmamız hoşlarına gidiyor diğerlerinin... Herkes sandalyesini
yola çevirmiş, huzurla seyrediyorlar günün
bitmekte olan koşuşturmacasını. Bir kahve
daha lütfen...
Gündüz kırmızı
Akşam loş
Gece boş Marakeş...
2014 kasım•aralık edaktüel 41
Marakeş’te bir akşam
Renk cümbüşü içinde yuvarlanıyorum kalabalığın içinde
Marakeş’te bir kalabalık
İçindeyim, kalabalığı kalabalık yapanlardan biriyim
Marakeş’te kalabalık bir akşamda oturmuş kahve içiyorum
Kafe Fransa’da Marakeşlilerle beraber
Birbirimize gülümseyerek
Akşam kendini geceye bırakmış, sokaklar
loşlaşmış ama biz koştururcasına arka
sokaklarındayız Marakeş’in. Keşfetme tadıyla, bütünleşme duygusu içiçe girmiş, şehri
çevreleyen 16 km'lik surları bitirmek istercesine yürüyoruz. Gölgeler geçiyor yanımızdan, geceye karışan silüetleri beraberimizde
buralara getirmek için deklanşörde parmağım. Marakeş insanları sağımızdan solumuzdan geçerken geriye hoş anılar bırakıyorlar...
Gece ve biz. Yollardayız. Bilmiyoruz, içimizde herhangi bir kuşku var mı? Fazlasıyla
rahatız, dar yollardan evlerin içinden geçerken iyi geceler diyerek yürüyoruz.
Ortaçağda yaşarmışçasına bir görüntü ama
endişesiz, kuşkusuz, acabasız... İyi geceler
Marakeş...
Bir şehirde, bilinmeyen bir şehirde yönünüzü bilmeden bir şey bulacağınızdan emin
olarak yürüyebilmektir o şehri yudum
yudum tatmak... Hele hele bu şehir Marakeş
ise, sürprizleri sabırsızca beklersiniz. Royal
Theatre da böyle bir güzellik işte. Çoğu
turistin bilmediği bu tiyatro 2001’de açıldığında şehirde yepyeni bir hava esmiş ama
kötü talih daha ilk oyundan önce yakalamış
tiyatroyu, yangın sahnenin yer aldığı kısmı
yok etmiş. Tesadüfen girdiğimiz bu tiyatroda anlayıştan, mimariden, sükunetten etkilenmemek olası değil. Birbirinden güzel,
tuğla, mozaik ve açık dam şeklinde iç avluların mimarisi yağmur girişine izin veriyor
ama tabanın ortaya doğru eğimiyle kendi
giderini doğal olarak bulmuş. Mavi ve kah62 edaktüel kasım•aralık 2014
verenginin muhteşem uyumu içinde bale
yapan bir çiftle karşılaşıyoruz. Neredeyiz
biz? Bu nasıl bir tılsımdır, nasıl bir iç rahatlaması. Baletin havadaki burgusu içinde kayboluyorum. Mutlu muyum ben? Hem de
nasıl bir mutluluk ki burgulanmış, beni
havaya asılı bırakmış bir mutluluk; kurgulanmış değil...
Marakeş 1919 yılında Jacques Majorelle ile
tanıştığında, Jacques onlar için bir Fransız
ressamdı. Birçok sanatçı gibi Kuzey
Afrika’nın büyüsüne kapılıp gelmiş, bu
yaşantıdan etkilenmişti. Ama kimse
Majorelle’nin o yıllardan neredeyse yüzyıl
sonra bu kez Marakeş’e gelenlerin etkileneceği, huzur bulacağı bir bahçeyi şehre armağan edeceğini düşünmemişti şüphesiz.
Majorelle Garden beş kıtayı temsil eden türleriyle ve yapısıyla şehrin tam ortasında bir
vaha... Döneminin en önemli bitki koleksiyoncusunun 1947’de yaptığı ve bugüne
kadar da bu geleneğin sürdürüldüğü bir
huzur bahçesi. Girişi bile trafiğin ters tarafında yapılarak gürültü neredeyse yok edilmiş.
Rüzgarın dans ettirdiği sazların, palmiyelerin
arasından geçerken Majorelle’nin yansıması
şeklindeki bir ressamla karşılaşıyoruz.
Tuvalini kurmuş, bahçeyi resmediyor.
Karşılıklı baş selamımızda, Jacques
Majorelle acaba resimde mi, bahçede mi
yoksa biraz önce selamlaştık mı diye geçiriyorum içimden... Bu bahçeyi günümüzde
yaşatanların başında Yves Saint Laurent ve
Pierre Berge geliyor.
Dedik bir kez Marakeş büyülü bir kent diye,
masallar içinde yüzüyor ya da içinde masallar dolaşıyor sürekli... Doğru çok önemli
değil, önemli olan hissettikleriniz... Boş
görünen bir meydandayız bu kez, hemen
Kıyamet Meydanı’nın arkasındaki çarşıyı
geçince çıkılıyor bu boşluğa. Birkaç gün
Resmetseydi Majorelle beni
Eğer bu bahçenin bir kıyısında
İsterdim nilüferlerin üstünde duran bir kuş olmak
Arada bir de kendi yansımasını seyreden, uçup uçup neşeyle ve güvenle
Daldan dala konan bir Marakeşli üveyik
Büyülendim sana Marakeş
Kobranın ağusu aktı
damla damla dün gece
Bir tavşan kaçarken takılıverdi
bu damlalara
Kırmızı kırmızı ve esrarengiz
baktı büyücü bana
Büyülü sürmeli güzel gözleriyle
Tutamadım gözlerimi gözlerinde
Korkuyla kaçarken ayaklarım
takıldı hasır sepetlere
Düştüm kan ter içinde,
uyandım soğuk soğuk
Büyü yapma bana Marakeş
sonra kalabalık gördüğümüz bu meydan
Büyücüler Meydanı. Hani filmlerde gördüğümüz, tavşan ayağı, timsah kuyruğu satılan,
eşlerini aldatan erkeklerin vudu büyüsüyle
yola getirildiği, özel toz karışımların yapıldığı, yüzlerinde yüzlerce yaşındaymış havası
olan büyücülerin olduğu bir meydan...
Aslında büyücüler meydanı denmese hasırcılar meydanı da denilebilir. Bu düşünceyle
soruyorum bir dükkana. Büyücüler
Meydanı burası mı? Zamanının en önemli
meydanı olduğunu ama çoğunlukla büyücülerin başka bir tarafta olduklarını ve beni
götürebileceğini söylüyor. Beni bu şekliyle
büyüleyen görüntüsünü ve efsanesini zedelemek istemiyorum. İki tavşan kulağı, bir de
sansar tüyü karıştırılmış tarçın lütfen... Yok
yok vudu kalsın, yanlışlıkla birçok kişiyi
yerinden ederim ben şimdi...
Akşam sonrası Souk Hal Fassi’nin ana caddelerinin birinde taksiden indiğinizde sizi
kahverengi celebası ve kafasında külahıyla,
bakışlarını göremediğiniz biri karşılar.
Yumuşak bir hareketle kendisini izlemesini
anlayacağınız bir işaretle beraber yürümeye
başlarsınız. Dar ve loş sokaklardan yürürken,
yolunuzu önünüzdeki adamın elindeki gaz
lambası aydınlatmaktadır. Bir kapının önünde durur, kapı gıcırdayarak açılır. İçeri girersiniz, kapı kapanır, soluk alıp vermenizi
duyarak el yordamıyla başka bir kapıyı açarsınız elinizde olmadan. Ürkek ve endişeli bir
andır o an. Yanlış bir yer mi, yoksa farklı mı?
Ve bir perde, perde aralandığında sarı rengin
hakim olduğu mumlarla süslenmiş bir ortaçağ havası içine alır sizi. Envai çeşit tajinin
yer aldığı, ayvalı etlerden, özel soslu balıklara
kadar zengin bir listeyle insanoğlunun en
önemli zevki başlar. Bir ayin gibi süren
yemekte sizi doyuranın ağzınızdaki tattan
öte, atmosfer olduğunu anlarsınız. Le
Foundouk’dasınızdır. Keyfini çıkarın.
Marakeş’in her saatinde, bu büyülü masalların arasında rakseden dansözler vardır.
Onlar bu masalın yazarlarından birileridir,
masalın içine kırmızı pullarını serpiştirirler.
Sanki masaya getirilen sahanın içinden çıkmışçasına dans ederler. Loş ortam içinde
dumanlar kuşatır sizi, dumanların arasından
şıkırtıları duyarsınız, ardından bir ateş yanınızdan geçiverir. Ortam hafiften aydınlandığında estetik bir dans sizi içine alır. Jad
Mahal adındaki mekanda bu dansın birçok
dansözle birlikte yapıldığına ve sonra da su
üstünde estetik, senkronize bir kuğu dansıyla bitirdiğine tanık olmak unutulmayacak bir
keyiftir.
Marakeş gündüzüyle gecesiyle, mimarisiyle,
kırmızı yapılarıyla, masal meydanıyla insanı
farklı bir alemde yaşatan, büyülenerek zamanı kaybettiğiniz bir şehir. Tarih Marakeş’e
güzel bakmış. Bu bakışla bir kez karşılaşırsanız, onu hayatınız boyunca unutmaz, beraberinizde taşırsınız...
MARAKEŞ'E NASIL GİDİLİR?
Türkiye'den direkt olarak Marakeş'e uçuş bulunmamaktadır. Türk Hava Yolları ile ya da Air Maroc
ile aktarmalı olarak Marakeş'e ulaşabilirsiniz.
Aktarmalı olarak uçuş süresi yaklaşık 5 saat 30
dakikadır.
Marakeş'e ne zaman gidilir?
En ideal dönemler ilkbahar ve sonbahardır. Ancak
ilkbahar sezonunda zaman zaman kum fırtınaları
olabileceği unutulmamalıdır.
ÖNERİLERİMİZ
Otel: Riad Kheirredine
Restoranlar:
Gastro MK – The Amal Moroccan Restaurant –
Amaia Restaurant – L'Annexe – La Perle Du Sud
– La Table Al Badia at Riad Al Badia – Pepe Nero.
Kafeler: Cafe Kessabine – Cafe Clock – Henna
Cafe.
2014 kasım•aralık edaktüel 63
edaktüel lezzet keşfi
En çok içtiğimiz…
Duyguların en sıvı hali…
• A.Nedim Atilla •
S
öz konusu çay olunca, sıkı içici olduğumuz su götürmez... Aslını ararsanız,
çay içme alışkanlığımız öyle yüzyıllar
öncesine falan da dayanmıyor. En çok sevdiğimiz ise Rize’de yetiştirilip işlenen, bence
‘dünyanın kaliteli çaylarından biri’ olan, içinde herhangi bir katkı maddesi barındırmayan ve ‘tavşankanı’ rengini doğallığından
alan çay... İyi de, tadını doya doya çıkardığımız bu güzel çaydan dünyanın haberi var
mı? Lezzetli çay çeşitliliğimizden,
müthiş yöresel zenginliğimizden
haberdar mı bu işin meraklıları?
Uzakdoğu ve Hindistan çok eskiden beri biliyor ve içiyor; ama
Avrupa’nın çay ile tanışması, (bizden eski bile olsa) yine de yeni
sayılır. Avrupa’ya ilk çay, 1610
yılında, o sırada henüz sekiz yıllık
bir geçmişe sahip olan ‘Hollanda
Doğu Hindistan Kumpanyası’nın
bir gemisiyle gelmiş. Buzlu çay ise,
1904 yılında ‘Saint Louis
EXPO’sunda icat edilmiş.
Kim bilir kaç kez Rize’ye gittim ve
kaç çay fabrikası gezdim. Rizeli
halalardan ‘blend’ çay tarifleri bile
aldım; yani hangi çayın hangisiyle
harmanlanması gerektiğini öğrendim. Kuşkusuz onlara, “Blendiniz ya da
kupajınız nedir?” diye sormadım, ağır bir
küfür işitmemek için; ama bardağımdaki
mis gibi çayların ifadesini almayı da ihmal
etmedim. Yine de diyebilirim ki ben, ‘en iyi
harman’ hangisi bulabilmiş değilim; ama iyi
demlenmiş çayı açık içmeyi pek severim.
Ancak dünyada durum böyle değil. Çünkü
çay gurmeliği ile çay tiryakiliği başa baş yükseliyor. New York, Paris ve Londra’dan sonra
Berlin’de de, dört yüzden fazla çay çeşidini
meraklılarına sunan hayli pahalı ‘çay
dükkânları’ var artık...
64 edaktüel kasım•aralık 2014
Çin’den, Hindistan’dan
dünyaya yayılan
yüzlerce tür...
Dünyadaki çaylar tamamen geldikleri, üretildikleri bölgelerle anılıyorlar, tanımlanıyorlar. Hatta bu yüzden bazen kıyamet koptuğu
da oluyor. Örneğin İngiltere’de meraklıları,
180 yıla yakın süredir Hindistan’ın Assam
eyaletinden gelen onlarca değişik çayda,
yeni renkler ve kokular aramak konusunda
Yurtdışı kahvaltılarında demlenmiş çay yokluğunda yapıştığımız ‘English Breakfast’ tarifinde, “içinde mutlaka Seylan olmalı” diye
yazıyor; ama son zamanlarda içtiklerim öyle
kötü kararıyor ki açıkçası insan emin olamıyor. Aroması şeftaliyi andıran ‘Formosa’ türü
ile mis gibi yasemin kokan ve tadı biraz da
yeşil çayı andıran ‘Jasmin’ de, farklı lezzetler
arayanlar için iyi seçenekler. Çay gurmeleri
ise, büyük yapraklı ‘suçong’u ve bitkinin yeni
filizlerinden yapılmış ‘pekoe’leri ayrı
ayrı tadıp yorumlayabiliyorlar…
Meşhur Darjeeling…
çok istikrarlılar. 1830’lu yıllarda İskoçyalı bir
diplomat olan Robert Bruce tarafından keşfedildiğinden beri, Hindistan’ın kuzeydoğu
vilayetlerinden Assam bölgesinin çayı,
İngiltere’de en çok sevilen çaydır.
Aristokrasinin beş çayı keyfinin vazgeçilmezi yani... Daha kokulu olanını arayanlar ise,
üzerinde ‘Ceyloon’ yazan Seylan çayını tercih ederler ve Sri Lanka’dan gelen hemen
her çay da bu adla anılır. Assam ise, siyah
Seylan çaylarından biri ile bergamot yağının
özel uyumunu yansıtır. ‘Earl Grey’ tadını...
Bu arada yeni ‘coğrafi işaret’ alan
Darjeeling üreticileri ise, farklarının
fark edilmesi derdindeler... Bu çay
Nepal yakınlarındaki dağların
doruklarında yetiştiriliyormuş.
“Çayların şampanyası” da denilen
Darjeeling’in tadı, misket üzümüne
ya da frenk üzümüne benzetiliyor.
Ben açıkçası bizde de son dönemde
üretilen yarı-tatlı şarap tadı aldım.
Nepal’in en pahalı çaylarının yetiştiği
‘Sungma Çay Bahçesi’nin yöneticisi
K. Jha, geçenlerde yaygın televizyon
kanallarındaydı... Jha’ya göre
Darjeeling diye satılan çayların çoğu
Darjeeling’de yetişmiyordu. Yabancı
toptancılar, çoğunlukla, buranın gerçek
çayıyla daha kalitesiz çayları harmanlayıp
Darjeeling adıyla pazarlıyorlarmış. (Bizde
bazı zeytinyağcıların yaptığı gibi...) Avrupa
Birliği bu yıl, harmanlanmış çaylarda
Darjeeling adının kullanımının aşamalı olarak kaldırılmasını kararlaştırmış.
Coğrafi işaret fevkalade iyi bir şey…
Örneğin, sadece Fransa’nın Cognac kenti ve
çevresinde üretilen konyaklarda bu isim kullanılabiliyor. (Tekel zamanında cep ‘kanyak’larını anımsayanlar olacaktır. Konyak
Hakkında şiirler yazılan,
her ortamda eşlik eden,
kültürel değerimiz çay;
vazgeçilmezimiz olduğu
halde dış piyasada
yeterince tanıtılmıyor.
2014 kasım•aralık edaktüel 65
edaktüel lezzet keşfi
değil kanyak!) Cognac Belediye Başkanı’nın
300 yıl önce almayı başardığı/akıl ettiği coğrafi işareti, Darjeeling üreticileri ancak
2012’de alabildiler. Meraklısına bilgi verelim: Hindistan, yıllık 1 milyar kiloluk üretimiyle, dünyada en çok çay üreten ülke...
Ama Darjeeling bunun sadece yüzde birini
oluşturuyor ve bu bölgenin de 87 ruhsatlı
çay bahçesi var. Yerel uzmanlara göre her yıl
ortalama 9 milyon kilo çay üretiyorlar ve
genişleme potansiyelleri ise neredeyse sıfır.
Bu yüzden yerel çay yetiştiricileri, her yıl
küresel piyasada neredeyse 40 milyon kilo
çayın Darjeeling diye satılmasına kızıyorlar,
haklı olarak... Bvlgari bile, son parfümünde
bu çayın kokusu olduğunu söylüyor.
Bizim çay üreticilerinin
alması gereken ders!
Ve gelelim bizim almamız gereken derse...
Baştan söyleyeyim, devlet de, özel sektör de
çaydaki zenginliğimizi anlatmıyor, anlatamıyor... Yazımı hazırlarken, çaydaki tatbilirliğimiz hangi aşamada diye, memlekette tüketilen çayın yüzde 65’ini üreten Çaykur’un veb
sitesine girip baktım. Çoğu bildiğim, severek
içtiğim; hatta yurtdışındaki meraklı arkadaşlarıma armağan ettiğim çaylar... Hele
Hemşin çayını, kimse kusura bakmasın, hiçbir çaya değişmem. Keza ‘42 nolu Tirebolu’
da öyledir ve Türkiye’nin en batı noktasının
çayıdır. Ayrıca ‘yayla çayları’, Uzungöl, Ovit,
Kafkasör de öyle... Hemen hepsini tatmışlığım vardır. Elin adamı böylesi ürünler için
uzun uzun tarifler; gurme özellikler; kokusunu, aromasını anlatan ayrı ayrı detaylar;
her bir çay için demlenme süreleri ve dahi
nasıl içileceğine dair tekmil veriyor. Bizde ise
durum ortada... Diyarbakır çayı mesela,
daha çok Güneydoğulu yurttaşlarımızın
ağız tadına uygunmuş; ama hangi hasadın
ürünü, fabrikada nasıl işlenmiş de bu özelliklere kavuşmuş, belli değil. Bu zengin çay
kültürümüzü ve birikimimizi tanıtmamız
gerekmiyor mu?
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni...”
diyen Cemal Süreya...
“Bir ilimiz var Rize
Durup dururken bir bardak çay sundu bize...”
diyen Bedri Rahmi...
Japonların da çay üzerine yazdıkları ve
‘haiku’ dedikleri kısa şiirleri var, ama bizim
kadar çay üzerine şiir yazılmış bir başka
memleket zor bulunur. İşte birkaç örnek
daha...
Bizim kadar çay şiiri
yazan var mıdır?
Sezai Karakoç’tan:
"Başköşeyi kim aldı, kime verdin?
Bir bardak soğuk su gibidir onlar
Ellerinin uzandığı her masada taş gibi bir çay.
Bizim içtiğimiz çay da çaydır
Çarpık dudaklı, ezik gözlü, allı mavili çaylar
Şehirlerden çok güneş vardır o çaylarda
O çaylar dağları bin parça eder getirir.
Yaşamayı çağıl çağıl getirir.
Dans eden bir kadının ayak bilekleri gibidir onlar.
Judy Garland gibi çay, kan gibi çay
O çaylardan su içenlerin gözleri
Benim çay bardağımda senin gözlerin olur.
Senin gözlerin sizin çay bardağınızda."
Emin olun, bu kadar zengin çay yelpazemizi
dünyaya anlatabilsek, sadece Rize’yi görmeye binlerce turist gelir. Çay demleme faslı
deyince, akan sular durur bizde... İnce belli
cam bardak keyfi üstüne şiirler yazılır. Attila
İlhan, Sezai Karakoç, Turgut Uyar, Cemal
Süreya çay üstüne onlarca dize yazmıştır.
“İki çay söylemiştik orda biri açık
Sunay Akın’dan:
“Çay bardağında
bırakılan dudak payı
kadar bile
uzak kalamam
gözlerine...
Çay bardağı biçiminde yontulsun
66 edaktüel kasım•aralık 2014
mezar taşlarım
ve yaşamdan bir tek yudum
bile alamayacağım için
üstlerine yatay olarak
bir de kaşık konsun.”
Turgut Uyar’dan:
“Demode çay bahçesi olur mu deme
garsonu üzgün ceketli
ocakçı köşede bir başın
kıyıda değil, dreğil de masalar sanki
kalabalık bir kentin tam ortasında”
Hakikaten de duyguların en hoş sıvı hallerinden biridir güzel Türkçemizde çay...
edaktüel yeni ürünler
18,90 TL
O.K.
O.K.
Beşiktaş,
Fenerbahçe
Yeni OKEY Taraftar Paketleri, Beşiktaş ve
Fenerbahçe taraftarları için özel tasarlanmış
ambalajlarda satışa sunuluyor. Her pakette
10’ar adet, OKEY’in en çok tercih edilen
ürünlerinden OKEY Hisset bulunuyor.
Standart prezervatiflere göre daha ince formu
olan ürün, çilek kokusuyla dikkat çekiyor.
14,90 TL
Bübchen
Çocuklar İçin
Koruyucu Dudak Kremi (Prenses
Roselea)
Prenses Rosalea dudak kremi
çocuklarınızın narin dudaklarını ve
ağzını kuruluktan korur, kızarıklık ve
tahrişleri rahatlatır. Vanilya kokusu
ve pırıltı efekti çocukların beğenisi
arttırır ve kullanımı kolaylaştırır.
Hiçbir hayvansal madde içermez,
domuz ürünleri ve domuz jelatini
içermez.Koruyucu madde, mineral
yağları ve mumlarını içermez, klinik
çalışmalar ile dermatolojik olarak
test edilmiştir.
19,90 TL
14,90 TL
Bübchen
Bebekler İçin
Dudak Koruyucu Krem 10 ml
Bebeğinizin narin dudaklarını ve
ağzını kuruluktan korur, kızarıklık ve
tahrişleri rahatlatır. Bebekler için
özel olarak geliştirilmiştir. Yatıştırıcı
papatya özü ve onarıcı badem yağı
ile zenginleştirilmiştir.
Boyar madde, koruyucu madde,
allerjen parfüm içermez, klinik
çalışmalar ile dermatolojik olarak
test edilmiştir.
URGO Aft ve Küçük Ağız Yaraları
Ağız mukozasına uygulandığında esnek ve ince
film tabakası oluşturan URGO Aft ve Küçük Ağız
Yaraları, uygulandığı andan itibaren acıyı hızlı ve
uzun süreli bir şekilde hafifletir. Yarayı dış
etkenlerden korur ve yemek sırasında bile etkilidir.
24,90 TL
Zigavus Bebek Şampuanı
Ciltle uyumlu formülasyonu sayesinde
bebeğinizin ve sizin hem saç hem vücut
temizliğinde kullanabileceğiniz özel bir
şampuandır. Hassas bebek cildiniz tahriş
etmeyen temizleyici maddeler içerir. Göz
yakmayan yeni özel formülü, hoş kokusu ve
yumuşak yapısı ile bebeğinizin saç ve saç
derisini koruyarak temizler ve kolayca durulanır.
68 edaktüel kasım•aralık 2014
Lansinoh Tekli Elektrikli Göğüs Pompası
Yeni Lansinoh Tekli Elektrikli Göğüs Pompası
anne sütünün etkin ve rahat bir şekilde
sağılması için özel olarak tasarlanmıştır. Hafif,
taşınabilir ergonomik yapısı ile annelere kolay
kullanım imkanı sağlar. Elektriğe bağlı olarak ya
da pille kullanılabilir.
14,00 TL
32,00 TL
Equilibra Aloe Dermo – Gel
Güneş yanığı, sıyrık, sivilce, kızarıklık, traş
sonrası tahriş gibi cildin risk altında olduğu
anlarda derinin korunmasına yardımcı olur,
rahatlatıcı etki sağlar. %98 Aloe Vera
içerir. Paraben ve parfüm içermez.
Equilibra Peeling Mendil
İçeriğindeki Aloe Vera, Allantoin ve Gliserin
sayesinde cilde 2 aşamada derinlemesine
temizlik ve denge sağlar. Pürüzlü taraf ölü
deriyi temizlerken, yumuşak taraf cildi
nemlendirerek doğal dengesini kazandırır.
Alkol ve kimyasal temizleyici içermez.
35,00 TL
Equilibra Dermo Oil
Dermo-Equilibra® Oil,
İçeriğindeki bitkisel yağlar, Bisabolol
ve Vitamin E sayesinde ciltteki
çatlaklar, pürüzler ve izlerin
giderilmesine yardımcı olur, cilde
nem ve esneklik kazandırır.
%99 doğaldır. Yüz ve vücut için
uygundur. Paraben, parafin ve
mineral yağ içermez.
18,50 TL
Nivea Baby Pure & Sensitive
Yoğun Bakım Kremi 150 ml
Kuru, hassas ve kızarık bebek cildi için organik
omega 6 veorganik shea yağı içeren yoğun bebek
bakım kremidir. Cildi anında yatıştırır, ciltle uyumlu
içeriklere sahiptir. Kızarıklıkları, hassasiyet ve
kuruluğu yatıştırır. Kaşıntıyı önlemeye yardımcı olur.
Paraben, alkol ve boya içermez.
13,90 TL
Neutrogena
Hediyeli Kış Bakım Seti
Parfümlü el kremi +Dudak Nemlendiricisi +
body lotiondan oluşan kış bakım setidir.
Gliserinle zenginleştirilmiş olan kremin tek bir
damlası çok kuru ve çatlamış ciltleri anında
yumuşatarak rahatlatır ve korur. En zorlu
koşullarda bile elleri yumuşacık bir hale getirir.
21,90 TL
Nivea Baby Temizleme
Suyu – 750 ml.
NIVEA BABY, bebeklerin hassas ve etkin
cilt temizliği ihtiyacı için yepyeni bir ürün
geliştirdi: NIVEA BABY Bakım Yapan
Temizleme Suyu. Hassas bebek cildini
durulama gerektirmeden etkin şekilde
temizleyen yeni NIVEA BABY Bakım
Yapan Temizleme Suyu, bebeğin cildini
ferahlatıyor ve nemlendiriyor. Alkolsüz
yumuşak formülüyle cilt toleransı yüksek
olan ürün, içerdiği kalendula sayesinde
bebek cildinin kurumasını önlemeye
yardımcı oluyor. Bir pamuk yardımıyla
bebeğin yüz, vücut ve bez bölgesine
uygulanan ürün, durulama gerektirmeyen
yapısıyla annelere de büyük kullanım
kolaylığı sağlıyor. Cildi kirden etkin
şekilde arındırırken çeşme suyu gibi
kurutmuyor. Dermatolog ve çocuk
doktorlarının işbirliğiyle geliştirilen, ciltle
uyumu dermatolojik olarak onaylanan
ürün, paraben, alkol ve boya içermiyor,
alerji riskini en aza indiriyor. Kullanımdan
sonra bebekler, banyodan yeni çıkmış
gibi temiz ve hoş kokuyor.
45,00 TL
Sililevo Tırnak Cilası
Sedef hastalığı, egzama, mantar
enfeksiyonları gibi birçok tırnak hastalığında
görülen malformasyon (şekil bozukluğu),
frajilite (kırılganlık) ve lokal ağrılardan
etkilenen tırnakları, tekrar yapılandırmak ve
remineralize etmek (kaybettiği ya da eksilen
mineral maddeleri yeniden kazandırmak) için
özel olarak geliştirilmiş bir el ve ayak tırnak
cilasıdır. SİLİLEVO® ayrıca kimyasal
ürünlerin kullanımı, aşırı nem ve ısı
travmaları veya lezyonlar gibi dış nedenlere
bağlı olarak yapısal tırnak değişikliklerine
karşı da etkilidir.
2014 kasım•aralık edaktüel 69
edaktüel lezzet
Baharatın eşsiz lezzetlerle tat bulduğu yer:
Meksika Mutfağı
Acı biberler, enfes baharatlar, dünyanın hiçbir yerinde
belki de bu kadar güzel acı
soslar yemediniz? Ne dersiniz? Bence denemelisiniz...
• Nazlı Beste Çetinasker •
M
eksika Mutfağı ve Türk
Mutfağının ortak damak tadıdır,
“acı”... Acının hayat bulduğu yerdir kırmızıbiberler… Hatta dünyada ün salmıştır “Meksika Biberi”… Acı biber demenin bir başka adıdır bu. Ve bu biberlerle
yapılan eşsiz sosların diyarıdır Meksika...
Bizim ekmeğimiz, Meksika’nın
“tortillası”
Türk sofralarının vazgeçilmezidir ya hani
“ekmek”… Sulu yemeklere “ekmek banar”
yeriz… Çocuklarımıza “o tabağı sıyırmadan
bu masadan kalkmak yok” deriz… Ve biz
her gittiğimiz yerde ekmek ararız... Ekmeksiz
sofra olmaz, biz formumuza dikkat ederken
bile ekmek çeşitlerini deneriz ya, Meksika’da
da ekmek yerine “tortilla” olmadan oturulmaz sofraya… Tortilla, buğday unu veya
mısır unundan yapılan bir çeşit yuvarlak
yufka… Meksika sofralarının da baş tacı...
Eğer içine değişik malzemeler koyarsak ve
farklı tariflerle süslersek tortillamızın adı da
değişir… Yeri gelir “pizza”, bazen “flauto”
oluverir tortillalarınız…
“Taco”suz asla!
Taco! Meksika mutfağının vazgeçilmez ve
değiştirilmesi teklif dahi edilemez lezzeti...
Tortilla’nın yarattığı eşsiz tatlardan biri de
tacolar... Tortillanızın ikiye katlandığı ve içinde marul, rendelenmiş peynir, yeşil biber ve
domates gibi malzemelerle süslendiğini
düşünün… Bir nevi bizde ki “dürüm”…
Ama Meksikanın olmazsa olmaz lezzeti
“taco”…
Muz yaprağı ya da mısır kabuğu
Evet, Meksikalılar muz yaprağı ya da mısır
kabuğuna yeşil veya tercihe göre kırmızıbiber sararak yeni bir harman ile “tamale”yi
yaparlar… “Tamale” tatlı ya da tuzlu olarak
servis edilir. Yapıldığı bölgeye göre içindeki
malzemeler çeşitlilik gösterse de oldukça
popüler bir yemek seçeneğidir.
Meksika’da mükemmel tortillalar yapmak
genç kızlar için oldukça önemlidir. Eskiden
her genç kızın asli bir görevi haline gelmiş
olan tortilla yapımını öğrenme işi, günümüzde makinalaşmanın etkisiyle kaybolmaya başlamıştır.
Acı soslar ve baharatlarla da süsleyerek servis edilen tacoların tadına bir kere baktığınız
da vazgeçemeyeceğinizi farkedeceksiniz…
Rusya’dan sonra en çok…
Meksika, dünyada Rusya’dan sonra en çok
çorba tüketilen ülkesi... Kişi başına her yıl 50
litre çorba içildiği ise kulağımıza gelen söylentiler arasında… Çorbaların yapımında
genel olarak; büyük kırmızı fasulye ve mercimek dahil olmak üzere taneli hemen
hemen tüm baklagiller kullanılmakta…
Bu mutfağın en ünlü çorbalarından bir tanesi “Gazpacho Çorbası”. Bol sebzeli, zeytinyağlı, tabii ki baharatlı ve oldukça hafif bir
çorba olan Gazpacho’nun içinde domates,
70 edaktüel kasım•aralık 2014
yeşil biber, salatalık, ekmek, sirke ve tuz var.
Bir Meksika restaurantına gider ve bu çorbayı sipariş ederseniz sizi bir sürpriz de bekliyor olacak… Bu çorba soğuk servis edilen
bir çorba! Ve bizim kafamızda genel olarak
çorbanın sıcak olma algısını yerle bir edebilecek bir tatta olan bu çorbayı kesinlikle
denemelisiniz. Meksika çorbası, istiridye
çorbası, karides çorbası ve çeşit çeşit biberden yapılan biber kremi çorbası, Meksika
mutfağının diğer ünlü çorbalarıdır…
Balıkta da ustalar
İki yanı okyanuslarla çevrili ülkenin mutfağını deniz ürünleri de süslemektedir.
Okyanus kıyısındaki şehir ve kasabalar
“Mariscos” denilen deniz ürünleri ile ünlüdür. Ülkenin nehir ve gölleri de deniz ürünleri açısından bereketlidir. Meksika’da deniz
ürünleri denince, Kalamar Tapas, Veracruz
Usulü Balık, Fırında İstiridye, Karides A La
Diabla, Tuna Casserole ve İstiridye
Kızartma ilk akla gelenlerdir.
Acılı Meksika
Fasulyesi
Malzemeler:
250 gr. kıyma
1 kutu Meksika fasulyesi konservesi
1 adet kuru soğan
2 adet orta boy domates
3 diş sarımsak
1 adet kapya biber
1 adet acı yeşil biber
1 yemek kaşığı acı biber salçası
1 tatlı kaşığı domates salçası
3 yemek kaşığı sıvıyağ
Yeteri kadar tuz, kekik, mercanköşk
Yeteri kadar su
Yapılışı:
Soğanı yemeklik doğrayın sıvı yağda pembeleşinceye kadar kavurun. Biberlerin çekirdeklerini
temizleyin ve doğrayın; kıyılmış sarımsaklarla
beraber tencereye ilave edin. Kıymayı ekleyip
suyunu bırakıp çekinceye kadar kavurun.
Domateslerin kabuklarını soyup küp şeklinde
doğrayın ve tencereye ilave edin. Salçaları
ekleyip karıştırın. Fasulye konservesini süzün
ve yavaş yavaş ekleyin. Yeteri kadar su ve tuz
ekleyin ve kekik, mercan köşk ile tatlandırın.
Kapağı kapatılarak pişmeye bırakın.
Fasulyenin de cenneti Meksika Mutfağı...
Meksika, acı biberleriyle ün salmasının yanı
sıra, fasulyenin de bir nevi cenneti sayılabilir.
Fasulye ile yapılan çeşit çeşit yemeklerden
en bilinenler ve sevilenleri “baharlı barbunya fasulyesi” ve “Meksika usulü taze
fasulye”dir. Fasulyeler taco ve tortillaların
içini de süsleyen başlıca malzemelerdendir.
Tavuklu Taco
Malzemeler:
2 adet tavuk göğsü
1/4 kırmızı lahana ve beyaz lahana
1/4 göbek marul
30 gram cheddar peyniri
1’er tatlı kaşığı kekik ve kimyon
3 adet taco
1 çorba kaşığı sour cream sos
1 su bardağı arus pilavı, tuz
Sour cream sos için:
1 su bardağı krema
5 çorba kaşığı limon suyu
2 su bardağı süzme yoğurt
2 diş sarmısak, tuz
Arus pilavı için:
1 su bardağı pirinç
3 çorba kaşığı sıvıyağ
Bir buçuk su bardağı su
1 tatlı kaşığı domates salçası
15 gram tavuk bulyon
1 tatlı kaşığı toz beyazbiber
1 adet kıyılmış sarmısak
Yarım kıyılmış soğan
Yapılışı:
Arus pilavı için pirinci sıvıyağda kavurun. Ayrı bir
tencerede su, salça, tavuk bulyon, beyazbiber,
sarmısakve soğanı iyice kaynatın. Pirinci ekleyip,
ocağın altını kısın. Tencerenin kapağını kapatıp,
ara sıra karıştırarak pişmeye bırakın. Tavukları
ızgarada önlü arkalı kızartıp, küp doğrayın.
Kırmızı lahana, beyaz lahana ve marulu ince
doğrayın. Bir tavaya alıp üzerine, tavuk eti, cheddar peyniri, kekik, kimyon ve tuz ekleyip tavada
soteleyin. Ilınan harcı tavadan alıp, yumuşak
tacoların içine pay edip sarın. Yeniden tavaya
alıp, kızartın. Sour cream sos ve arus pilavı ile
servis yapın
Sour cream sosu hazılanışı: Çırpma teli veya mikser ile krema ve limon suyunu köpürene dek çırpın. Yoğurt, kıyılmış sarmısak ve tuz ekleyip,
yeniden çırpın.
2014 kasım•aralık edaktüel 71
edaktüel söyleşi
Bir müzik dehası:
Muammer Ketencoğlu
• Deniz Çaba •
Rum, Türk ve Yahudi türküleri, Balkan
müzikleri, Anadolu kadın ağzı şarkıları, zeybek havaları... Muammer Ketencoğlu, kaybolmaya yüz tutmuşken yakaladığı geleneksel müziği miras kabul ediyor. Farklı coğrafyaların geleneksel tınılarını hem arşivliyor,
hem müziğe döküyor. Folklor araştırmaları
büyük bir yap-bozun parçalarını tek tek toplarken, albümleri Balkanlar’dan Orta Asya’ya
uzanan geniş bir coğrafyanın halk türkülerini en yalın haliyle sunuyor. Muammer
Ketencoğlu ile keyifli bir röportaj yaptık.
Egelilik ve müzik bir araya gelince
ortaya nasıl bir tablo çıkıyor?
Yaşadığımız coğrafya giyim biçimimizden
yemek seçimimize, aile ilişkilerimizden şivemize kadar pek çok temel özelliğimize etki
eder. Çocukluğum ve gençlik yıllarım
Ege'de, İzmir-Tire'de geçti. Daha o günlerden bir müzik tutkunu olacağım belliydi.
Annemin müziğe yatkınlığı, dayım ve eniştemin Tire Belediye Bandosu'nda profesyonel trompetçi olarak çalışması ve ikisinin de
beni yüreklendirmesi, çocukluğumdaki
müzik ortamını şekillendiren öğelerdi.
Annem ve dayımla düğünlere giderdim.
“Köçek” denen kadın müzisyenlerden kadın
zeybeklerini ve oyun havalarını, dayımın
“takım” dediği 5 kişilik küçük düğün orkestrasından yine zeybekleri ve daha popüler
şarkıları dinleyip öğrendim. Ayrıca Ege'de
yaşadığım için dinlediğim Yunan ve Balkan
radyo istasyonları ilerideki müzik beğenimin ilk kıvılcımları oldu. Özellikle bayram
sabahlarını unutamam. İlla ki erken kalkılırdı ve İzmir Radyosu'nun yayın akışında
davul zurnayla zeybekler çalınırdı; büyülenirdim. Zeybek ritmi Anadolu'nun diğer
bölgelerinde yaşayanlar için biraz ağır bulunur ve zor kavranır. Oysa o ritim zaman
içinde benim hiç gayret göstermeden algıladığım ve yaşadığım bir ritim oldu. Sonraları
başta Balkan müziği olmak üzere, dünya
müzik gelenekleri içinde yaptığım yolculuklara karşın Ege ve Ege müziği her zaman
rahat nefes aldığım bir alan olarak kaldı.
72 edaktüel kasım•aralık 2014
Önemli bir müzik
araştırmacısı ve
müzisyen Ketencoğlu.
Ancak en önemli özelliği
sevme yeteneğinden
geliyor. Müziği,
insanları, hayatı
ruhunda taşıyor.
Rembetikonun anavatanı İzmir olarak anılıyor. Balkan ve Ege müziğinin önemli bir araştırmacısı olarak
“Ege müziği” dediğimizde nasıl bir
hazine çıkıyor karşımıza?
Rebetiko (rebetiko ya da rembetiko, ikisi de
doğru) müziğini 1988 yılında yakın bir dos-
tumu ziyaret etmek üzere gittiğim Viyana'da
keşfettim. Ardından okuyup araştırmaya
başladım. Ege'deki Türk müziği geleneğinde
olduğu gibi, zeybeklere rebetikoda bolca
rastladım. Bunun dışında kasap havaları ve
çiftetelliler de büyük yer tutuyordu. Makam
yapıları ise hemen hemen aynıydı.
Rebetikonun ilk döneminde repertuarı
büyük oranda İzmirli Rumların geleneksel
müziğinden örnekler ve yine aynı tarzda
yapılan yeni besteler oluşturuyordu. Ve bu
geniş repertuar 20’inci Yüzyıl’ın başında
İzmir, Pire ve Selanik'teki “cafe aman''larda
çalınırdı.
Ege Türk müziğinde çeşitli hızlarda icra edilen zeybekler ve oyun havalarının üzerine
zamanla fazla bir şey eklenmedi. Zaman
içinde yapılan derlemeler belli bir sayıyı
aşmadı. Bir anlamda yenilenmeyen bir kültür kesiti olarak kaldı. Ancak rebetiko müziğinde durum farklıdır. İzmir'den taşınan
geleneğin Pire'deki marjinal alt kültürlerin
şarkılarıyla birleşmesini, rebetikonun kendi
içindeki dönüşümünü ve rebetiko sonrası
çağdaş Yunan müziğinin sürekli bu eski kaynaklardan beslenmesini düşünürsek devamlılık arzeden canlı bir organizma karşımıza
çıkar. Bir de Ege Yunan adalarındaki canlı
dans ve şarkı geleneğini bu hazineye ekleyebiliriz.
Halk müziği, geleneklere dönüş
yolunda yeniden canlandı. Siz de
tüm dünyada unutulmaya yüz tutan
halk müziği eserlerini bulup çalıyorsunuz. Bunun önemi nedir?
Gençlerin halk müziğine duyduğu ilginin
arttığı doğru. Ancak bu ilgi, yapılan az sayıdaki özenli çalışmadan çok, aceleye getirilmiş, sıradan, hatta dijital altyapılarla bozulmuş örneklere yönelik. Bu popüler örneklerin düşünsel altyapısı gençlere halk müziğini
sevdirmek olarak da akla uygun hale getiriliyor. Bu çerçevede geçmişteki müzik kültürünü sahiplenen müzik adamının kararlı bir
duruş sergilemesi gerekiyor. Ben de bunu
yapmaya gayret ediyorum. Çalışmalarımda
bir yandan bugünde yaşadığımı unutmadan
ama türkülerin eski haline de özünü değiştirecek kadar müdahale etmeden düzenlemeler yaparken, diğer yandan repertuara yeni
bir soluk getirmeye, daha önce hiç söylenmemiş ya da çok az icra edilip hak ettiği
değeri görememiş örneklere öncelik tanıyorum. Herkesin yaptığını yapmak kolaydır.
İnsanoğlu tarih boyunca ardından iz bırakmaya çalışmış. İz bırakmaksa kültüre somut
ya da soyut yeni öğeler eklemekten geçer.
Ne yazık ki bu yaklaşımı benimseyen müzisyenler olarak yeterince kalabalık değiliz. Var
olanlar da yeterli ilgi ve desteği göremiyorlar.
Bir yandan bugünde
yaşadığımı unutmadan
ama türkülerin de özünü
değiştirmeden
düzenlemeler yaparken,
diğer yandan daha önce
hiç söylenmemiş ya da
hak ettiği değeri
görememiş örneklere
öncelik tanıyorum.
Çoğu İzmir dönemine ait rebet şarkılarını içeren 78 devirli plak kayıtlarını biraraya getirdiniz. Bundan söz
eder misiniz?
1993 yılıydı. Yunanca şarkılardan oluşan ilk
albümüm Sevdalı Kıyılar’ı yayınlamıştık ve
içim 5 sene önce keşfettiğim rebet şarkılarının hüznü ve coşkusuyla doluydu. Yoğun
olarak konserler veriyor, rebetikoyla ilgili
konferanslara davet ediliyordum. Bu süreçte
birincisi 1994'te Serdar Sönmez'le, ikincisi
de 1996'da tek başıma olmak üzere bu iki
seçkiyi dinleyiciyle buluşturduk. Tepkiler
inanılmazdı. Gençler, aydınlar, 70 yıldır koptuğumuz komşumuzun aynen bizimkiler
gibi olan şarkılarını yeniden keşfetmenin
sarhoşluğu bana harika dinleyiciler ve dostlar kazandırdı.
Bu yeniden keşif, iki ülke ilişkilerinin kat
ettiği büyük yolla birleşince bugünkü renkli
portre ortaya çıktı. Bugünlerde İstanbul'da
Türk ve Yunan müzisyenlerin birlikte kurdukları birçok rebetiko topluluğu sahnelerde gözüküyor, konserler veriyor. Yalnızca
Türk müziği öğrenme amacıyla çok sayıda
öğrenci ve genç müzisyen İstanbul'u ziyaret
ediyor. Bazı istisnalar dışında İstanbul'a ilk
otantik rebetiko topluluğu 1993'te geldi. 20
yılda iki ülkenin insanı ve müziği, kayıp yılları telafi edercesine hızla kaynaştı.
2008’de “İzmir Hatırası” adlı albüm
çıktı. Bu albüm 1922 öncesinin çokkültürlü İzmir’ine müzikal bir gezinti. Nasıl hikayelerle karşılaştınız?
Albümün kitapçığını hazırlarken bolca
okuma yaptım. Çünkü İzmir'deki Rum kültürüyle ya da Yahudi gelenekleriyle ilgili
somut kaynaklar yoktu. Yalnızca yazılı kaynaklara dayanmak durumundaydım.
Birbiriyle etkileşim içinde olan bu üç kültürün halk müziği geleneğini konunun
uzmanları tarafından yazılmış 3 ayrı yazıda
sunmaya çalıştım. İzmir'deki Türk Halk
Müziği'ne ilişkin yazıyı, müzisyen, araştırmacı ve derlemeci Ali Fuat Aydın, İzmir Yahudi
müziğine ilişkin yazıyı, müzisyen-araştırmacı Jak Esim ve İzmir-Rum halk müziğine
dair yazıyı da ben yazdım. İzmir Hatırası
büyük bir ilgiyle karşılandı. Başta İzmir
Ticaret Odası olmak üzere birçok kurum
çalışmaya sahip çıktı. Dünyanın belli başlı
müzik kütüphanelerine yolladık. İtalya'da
Padova Üniversitesi'nde bir konferans ve
konser gerçekleştirdim. Ardından
Almanya'da Bremen şehrinde Alman müzisyenlerle İzmir türküleri atölye çalışması ve
konseri gerçekleştirdik.
Yunanistan’da ilgi oldu mu?
Kuşkusuz Yunanistan'da da dinleyicinin
büyük ilgisiyle karşılaştım. Yunanistan'ın en
büyük müzik mağazaları olan Metropolis ve
Music Corner albümü bugün de raflarında
bulunduruyor. Albümü kaydederken derleme çalışmalarına yeltendim. Ancak eski türküleri bilen amatör ya da profesyonel icracılar çoktan aramızdan ayrılmışlardı. Yine de
İzmir Hatırası'nın ikincisini, hatta üçüncüsünü yapılabilecek kadar malzemeye sahibim.
Albümün en vurucu şarkısı kanımca “İzmir
üçlemesi” olarak adlandırdığım kolajdır.
Şarkı Türkçe başlar (Tire'den derlenmiş),
Yahudi İspanyolcasında (Judeo-Espanyol ya
2014 kasım•aralık edaktüel 73
edaktüel söyleşi
da ladino) ve Rumca biter. (Anne tarafı
Bayındır'dan mübadeleyle göçmüş büyük
müzisyen ve araştırmacı Domna Samiou
tarafından derlenmiş)
2010’da "Gezgin" yayınladı. Bu
albüm ilk beste albümüydü. Beste
yapmayı sürdürüyor musunuz? “Gezgin” albümü benim için çok önemli. O
güne dek beni geleneksel müzik tutkunu
olarak tanıyan dinleyici, bu kez bestelerimle
tanıştı. Aslında bu besteler de geleneksel
müzikten hiç de uzak değiller.1990'lardan
bu yana yaptığım dinlemelerden geriye
kalan tortulardan türlü geleneksel müziklerin izlerini taşıyan Gezgin ( The Traveler)
13 beste içeriyor. Yunan, Rus, Bulgar,
Romen ve hatta Brezilya etkileri içeren şarkılar var. Birçoğu da Türk müziği esinli tabii
ki. Bir de babama adadığım bir çiftetelli besteledim. 2005'te İzmir Devlet Tiyatrosu'nca
sergilenen bir tiyatro oyunu için bestelediğim Eski Bir İzmir Hikayesi adlı tema da
albümde yer alıyor.
Bir de Tuna'nın Beri Yanı ile süren
radyoculuk kariyeri var…
Radyoculuk devam ediyor. Bu ay, yani 2014
Kasım'ında tam 19.yılımı tamamlayacağım.
Tuna'nın Beri Yanı benim için bitmeyen bir
tazeleme gücü. Benim gibi müzisyenler çok
sık konser veremiyor. Dolayısıyla her çarşamba 13:00-14:00 arası Açık Radyo 94.9
ve www.acikradyo.com 'da düzenli olarak
dinleyiciyle buluşuyorum. Kimi zaman bir
şarkıcı, kimi zaman bir halk çalgısı, kimi
zaman bir bölge ya da tarz üzerine sıkıcı
olmayan uzunlukta bilgilerimi aktarıyor, bol
bol da örnek dinletiyorum. Dünyanın her
tarafından geleneksel müziğe ilgi duyduğum
için, zaman zaman kendi koyduğum coğrafi
sınırları umursamadan, örneğin
Özbekistan'dan ya da Moritanya'dan şarkılar
dinletiyorum. Günceli de ihmal etmeden,
örneğin yakın zamanda aramızdan ayrılmış
bir şarkıcı ya da virtüözü anıyorum.
Müzik arşiviniz çok önemli. Bundan
yararlanma olanağı var mıdır?
80'li yılların sonunda Rusya ve Doğu Bloğu
ülkelerinden bavul ticaretiyle gelen plaklar,
müzik kütüphanemin ilk değerli parçalarıdır.
Avrupa'ya ve Balkanlara yaptığım yolculuklarda kısıtlı paramı son kuruşuna kadar plak,
CD ve kasetlere verdim. Ardından düzeyli
geleneksel müzik yayınlayan (Smithsonian
74 edaktüel kasım•aralık 2014
Kadın düşünce biçiminin
bölgelerimize göre değişen
naifliğinin, kapalılığının,
rahatlığının, isyanının ve hatta
muzurluğunun türkü sözleri
yoluyla kavranabileceğini gördüm.
Folkways, İnedit, Rounder gibi..) düzeyli
müzik yayıncıları ve kurumlarla kurduğum
aktif iletişim sayesinde de pek çok nadir
kayda ulaştım. Bugün arşivimin ağırlık noktası Yunanistan, Balkanlar, Kafkasya ve Orta
Asya. Ancak dünyanın başka bölgelerinden
de çok değerli albümler de mevcut.
Müzik kütüphanem ilke olarak tabii ki herkese açık. Ama ben bir resmi kurum olmadığım için ve her ayrıntıyı tek başıma gerçekleştirdiğim için, kayıtlarımı daha çok ciddi
akademik amaç güden müzisyen ve araştırmacılarla paylaşıyorum.
Zeybek Topluluğu, Balkan
Yolculuğu, Kadın Sesleri Topluluğu
gibi çok önemli projeleriniz var.
Hepsi devam ediyor sanırım…
Zeybek Topluluğu, Balkan Yolculuğu hız
kesmeden konserlerini sürdürüyor. Balkan
Yolculuğu'yla Buca Uluslararası Balkan
Festivali'nin kapanış konserini gerçekleştirdik. Ve daha şimdiden mayıs ayında Zürih'te
saygın bir kulüp olan Jazzclub Moods'da
sahne alacağımızı söyleyebilirim. Ancak ne
yazık ki Kadın Sesleri Topluluğu mali ve
pratik nedenler yüzünden yoluna devam
edemiyor. Bu özel projenin başta kadın
örgütleri olmak üzere hiçbir şekilde desteklenmediğini açıkça söyleyebilirim. Şu anda
devam eden başka bir proje var. 2012'nin
Ocak ayından itibaren Bahçeşehir
Üniversitesi sanat birimi Bauart'a bağlı olarak kurulan “Medeniyetlerin Sesi Koro ve
Orkestrası'nın” genel sanat yönetmenliğini
yürütmekteyim. Koromuzdaki öğrenci arkadaşlarımız ve orkestra elemanlarıyla şefimiz
Öcal Öcalan ile birlikte Anadolu ve çevre
coğrafyalardan halk türkülerini çok sesli olarak seslendirmekteyiz. 8 Kasım'da Köln'de
geniş katılımlı bir konser gerçekleştireceğiz.
Anadolu’dan kadınlarca yakılmış türküleri seslendirmek üzere 17 kadın
sesini biraraya getirdiniz. KadınlarAnadolu ve türküler dediğimizde
nasıl bir tablo çıkıyor?
Bu deneyim benim için gerçekten son derece öğreticiydi. En başta dünyanın yarısının,
dolayısıyla insanlık kültürünün de yarısının
kadınlarca oluşturulduğunu kavradım.
Kadın düşünce biçiminin bölgelerimize
göre değişen naifliğinin, kapalılığının, rahatlığının, isyanının ve hatta muzurluğunun
türkü sözleri yoluyla kavranabileceğini gördüm. Ayrıca kadınlardan türkü derlemenin
ne denli zor olduğunu... Hele erkekseniz olanaksız gibi bir şey olduğunu... Bu yüzden
kadın kaynaklı kişilerden derlenmiş türküler
batıdan doğuya gittikçe azalıyor.
Derlenemediği için kaybolup gitmiş pek
çok kadın ağzı türkü olduğunu düşünüyorum. Bu çalışma sırasında kadınlarla çalışmanın zorluklarını da deneyimledim. Yine
de ortaya çıkan sound, bu zorluklara fazlasıyla değerdi. Kadın Sesleri Topluluğu'nda
oluşturduğum repertuarı, Muammer
Ketencoğlu ve Folk Beşlisi adıyla oluşturduğum yeni bir projede sahneye taşıyorum.
2013 Ekiminde Brezilya Sao Paolo'da Folk
Beşlisi'yle iki konser gerçekleştirdik ve harika anılarla döndük.
Sıradaki projeleriniz neler?
Yeni projemden önce 2012'de kaydettiğimiz
Balkan Yolculuğu topluluğumun 3. albümüne değinmek istiyorum. Bu çalışma Balkan
Savaşlarının 100. yılıyla bağlantılı olarak
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası tarafından finanse edildi. Ancak sınırlı sayıda özel
bir baskı yapıldı ve dağıtıldı.
2015 yılı içinde Balkan Yolculuğu grubumun 4. albümü yayınlanacak. Albümde
bugüne dek Türkiye'de hiç seslendirilmemiş
ya da nadiren seslendirilmiş Türkçe sözlü
Rumeli türkülerini dinleyiciyle buluşturacağız. Meraklısını fazlasıyla heyecanlandıracağını düşünüyorum.
edaktüel müzik
“Daha kaliteli müzik için
plaklara geri dönüyoruz...”
Daha kaliteli müzik dinlemekten
söz açılınca aklımıza hemen plak
ve pikap geliyor. Hi-fi ve müzik
konusunda en çok takip edilen
elektronik dergi olan Stereo
Mecmuası’nın kurucusu, aynı
zamanda plak koleksiyoncusu
olan Hakan Cezayirli ile bu
büyülü dünyanın boyutları
üzerine konuşuyoruz...
• Deniz Çaba •
Fotoğraflar
• Alpay Sönmez •
CD’nin plak ve kasetleri ezip geçtiği bir
dönemdeyiz. Ama aynı anda bu dönemi de
kapatıyoruz. En azından kaliteli müzik
peşinde olanlar için. Çünkü artık CD satışları düşüyor, plak satışları artıyor. Plakta ses
kalitesi hem daha iyi hem de daha gerçek.
Çok yer kaplamasın diye sıkıştırılan bir
müzik yok. Cep telefonu ya da bilgisayarların kısıtlı imkânlarına odaklı vasat bir format
değil, müziğin en saf halini bulabiliyorsunuz.
Ama plak için iyi bir pikap gerekiyor. Bu da
müzik dinlerken mümkün olduğunca canlı
performansa yaklaşmanızı sağlıyor.
Cihazların biraz kalburüstü olanlarına hi-fi
deniliyor. Bu, yüksek sadakatle çalan cihazlar demek. Hi-fi, plak, pikap ve müzik dünyasına ait her şeyi bulabileceğimiz Stereo
Mecmuası ve Hakan Cezayirli’nin kendi
bloğu son haberleri de edinmenizi sağlıyor.
76 edaktüel kasım•aralık 2014
Pink Floyd ya da Magma
Stereo Mecmuası’nda cihaz tanıtımları,
albüm ve plak incelemeleri, hi-fi ve müzik
konusunda çok geniş bir konu yelpazesi var.
Müzikle ilgili bölüm ayrı, hi-fi kısmı ayrı.
Her konuyu ilgilisi yazıyor… Her türlü
müzik türü var ama kaliteli olanları. Daha
çok toprak altında kalmış şeylere el atmaya
çalışıyorlar. Cezayirli, “Pink Floyd ile ilgili bir
sürü bilgi vardır ama bana göre ondan çok
daha kaliteli bir grup olan Magma ile ilgili
pek bir bilgi bulamazsınız” diyor: “Oysa topluluğun diskografisine baktığınız zaman
albümlerindeki konsepti desteklemek için
oturup bir dil yazdıklarını görüyorsunuz. Ve
bunu 1970’lerde yapmışlar.”
Nerede kaydedilmiş?
Cezayirli, çocukluğundan bu yana iyi bir
müzik dinleyicisi. İş zamanla plak koleksiyoncusu olmaya kadar varıyor. “O zamanlarda kaset popülerdi. Plak bir genç için lükstü.
Para biriktirip plak aldıkça o büyülü dünyanın içinde kayboluyorsunuz” diyor: “O
zamanlar plağın bu kadar değerli olduğunun
da, bu kadar teknik bir şey olduğunun da
farkında değildik. Zaman içinde koleksiyon
büyümeye başlayınca plak ve CD sayısı arttıkça ‘bu nasıl üretiliyor’ kısmına merak sarmaya başladım. Plak nasıl üretilir? Plağın
üzerinde kodlar ilgimi çekti ve bunlar ne
anlama geliyor diye araştırmaya başladım.
Sonra bu işin önünü alamadım. Bunlar plağın nerede kaydedildiğini, hangi ülkede
basıldığını gösteriyor. Kaçıncı baskı? Bunları
öğrendiğiniz anda bu dünyanın kapıları öyle
bir açılıyor ki, artık çıkamıyorsunuz.”
"Koleksiyon biyografik
hale geldi"
da bunlar basit gelir oldu ve caz koleksiyonu
gelişmeye başladı. Akabinde klasik müzik
dünyasını keşfettikçe o plakları toplar
oldum. Koleksiyon yaşlara göre biyografik
bir hale geldi. Ancak genel olarak daha çok
serbest müzik, avangart türlerle ilgiliyim.”
"Milyon dolarlara
çıkmak mümkün"
Cezayirli’nin uzunçalar olarak 6 -7 bine ulaşan bir arşivi var. 45’liklerin sayısını hatırlamıyor, çok fazla. “CD olarak da 12 bini geçtik. Kaset de var” diyor. Tabii bu koleksiyon
iyi bir ses sistemi ile kendini tamamlıyor.
Burada da devreye bütçe giriyor. Cezayirli,
“Her keseye uygun bir ürün bulmak mümkün. Stereo Mecmuası’nda önem verdiğimiz
şey, insanların uygun bütçelerle ve keyifle
müzik dinlemek için neler yapabilecekleri
üzerine” diyor: “Bu işe yeni giren insanlara
daha makul sistemler öneriyoruz. Ama
bunun sonu yok. Bugün bir kaç milyon
dolarlık bir müzik sistemi de kurabilirsiniz.
Tabii limitli üretilen cihazlar bu yolda size
daha büyük avantaj sağlıyorlar. Bugün birçok insan 1940’larda üretilen müzik sistemlerinin günümüzün tüm dijital formatlarından çok daha üstün ses üretebildiğini fark
etti. Bunu Uzakdoğulular 40 sene önce keşfedip Amerika’nın küçük sinema salonlarındaki lambalı sistemleri söküp Japonya’ya
taşıdı. İşte bu gibi cihazlara sadık kalınarak
günümüzde yapılan üretimler var. Bu tarz
cihazlarla doğal sese epeyce yaklaşılıyor.
Bunda da maliyetler basit rakamlardan inanılmaz rakamlara gidebiliyor. Bugün birkaç
bin liraya keyifle müzik dinleyebileceğiniz
bir sistem de kurabilirsiniz. Ancak birkaç
yüz bin dolar, hatta milyon dolarlara da çıkabilmek mümkün.”
“İyi müzik dinlemek için
bir pikabınız olmalı”
Pikap da bir maliyet
Aklımızdaki soru şu: İyi bir müzik sisteminden bahsedebilmek için pikap şart mı?
Cezayirli’ye göre elbette şart. “Çünkü” diyor:
“Makara bantların içerdiği ses frekansı, yani
genişliği plaktan da CD’den de çok daha
fazla. Bunun ardından pikap geliyor. O
nedenle iyi bir müzik sisteminde pikap
olmazsa olmaz. Yine uygun fiyatlarda da
pikap bulmak mümkün. Ama bu, işin cihaz
tarafı. Plak tarafı da masraflı. Bir plağın ortalama 50 lira olduğunu düşünürsek küçük bir
müzik seçkisi bile maliyet yaratıyor.”
"Türkiye’de iyi cihaz ve
plaklar bulunamıyor"
Cezayirli’nin söylediği gibi Türkiye’de temiz
olduğunu zannederek aldığınız plak kötü
çıkabiliyor: “Ancak Avrupa ya da
Amerika’dan aldığınız herhangi bir plak
temiz deniliyorsa sanki hiç kullanılmamış
gibi çıkıyor. Orada insanların metalara bakış
açısı bizden farklı. Öte yandan insanlar yavaş
yavaş koleksiyon metalarının değerli olduklarının farkına varmaya başladılar..”
"Eski Türk sanat
musikisini bulmak zor"
"Ülkemizde Anadolu rock dönemindeki
tüm plak baskıları yurt dışına çıktı. Bugün
Erkin Koray plağı aradığınızda yurt dışı baskılarını alabiliyorsunuz. Türkiye’de yok,
bütün koleksiyon yurt dışına çıkmış. Biz
sadece yeniden yapılmış baskılarını alıyoruz.
Cezayirli, Avrupalıların bizim müziğimizi
bizden daha önce fark ettiklerini söylüyor:
Peki plağın üzerindeki kodlar ne anlama
geliyor? Bunu nasıl öğrenmiş Cezayirli?
“Bunun için hem veri tabanları var, hem de
plak şirketlerinin yayınlamış olduğu belgeler” diyor: “Zaman içinde bunları toplamanız gerekiyor. Türkiye’de hobi dünyasına çok
yüzeysel bakılıyor. Ama Uzakdoğu’da,
Amerika’da koleksiyoncuların geldiği nokta
inanılmaz.”
Koleksiyonculuk da bir tarz, üslup meselesi.
Zaman geçtikçe beğeniler de toplanan
ürünler de değişiyor. Cezayirli, her yaş
döneminin farklı kapılar açtığını söylüyor:
“Gençlik dönemimde daha çok rock müzik
konusunda koleksiyon yaptım. 30’lu yaşlar2014 kasım•aralık edaktüel 77
edaktüel müzik
Stereo Mecmuası’ndan
Pikap Seçimine Dair...
Pikap seçiminde ilk mesele bütçe…
Hepimizin ilk aklına gelen şey, bütçe
yetmiyorsa, ikinci el pikap satın almaktır. Ancak pikaplar yeniden gözde olunca fiyatlar inanılmayacak şekilde artmaya başladı. Geçmişte 50 TL'ye satın
almayacağınız bir pikabı bugün 200 TL
gibi fiyatlara satın alamıyorsunuz.
Dual pikapların peşinde…
“Özellikle taş plaklarda eski Türk sanat
musikisini bulmak gerçekten çok zor.
Bunların kayıtları da korunmadığı için aslında çok vahim bir durumdayız.”
"Yeni bir düşünce biçimi
ve politika gerek"
Avrupa ve Amerika müzik kültürü ve geleneğinin ne denli önemli olduğunun farkında. Arşivcilik ve koleksiyonculuk muazzam
derecede gelişmiş durumda. Taş plakları,
orijinal baskıları, plakları gözleri gibi koruyorlar. Cezayirli bir örnekle durumu anlatıyor: “II. Dünya Savaşı öncesinde Amerikan
Kongre Kütüphanesi plak kayıt cihazlarını
kamyonetlere yükleyip Amerika’nın köylerine gönderiyor. Köye girdiklerinde ‘Burada
şarkı söyleyen kim var’ diye sorarak onların
tek tek kaydedilmesini sağlıyorlar. Orada
blues ile ilgili 1930’larda yapılan kayıtları
hala bulmam mümkün. Kongre
Kütüphanesi inanılmaz bir arşiv. 1930’larda
yapılan kayıtlar o kütüphaneden alınıp
günümüz teknolojileri ile iyileştirilip tekrar
basıldığında o kayıtların güzelliğine inanamıyorsunuz. Her şey kodu ile beraber 70-80
yıl öncesinden arşivlenmiş. Bizim mecmuadaki uğraşımız biraz da bu. İnsanlara kaynak
sunabilmek. Tabii daha yolun başındayız.”
"İzmir kaynağın kendisi"
“İzmir bu işin neresinde?” diye sorarsak en
önce aklımıza İKSEV Müzik Müzesi geliyor.
Cezayirli ise “Bu işin merkezi İstanbul ama
İzmir homojen yapısıyla kaynağın kendisi”
diyor: “Kültür yapısı anlamında çok ilginç
bir yer İzmir. Sadece belki uygun ortamlar
78 edaktüel kasım•aralık 2014
olmuyor. Bazı konserlere buradan bir uçak
dolusu insan gidiyor. Kimse böyle bir
kitlenin farkında değil. İzmir’de bu işlerle
uğraşan çok isim var. Yazarlarımızın çoğu
İzmirlidir ama piyasanın kalbi İstanbul’da.”
Bu ülkede doğup büyüyen her pikap
meraklısı için Dual önemlidir. Bunun
yanında özellikle HS serisi Dual'ler
zamanının ötesinde bir minimalist yaklaşıma sahiptir. Eğer bir şekilde plak
koleksiyonculuğunun başlarındaysanız
ve temiz bir HS serisi Dual denk getirirseniz çok şanslısınız demektir.
"Plak basan firmalar
arttıkça bu iş gelişecek"
Neyse ki tablo değişiyor. Biz de artık bazı
şeylerin farkına varıyoruz. İnsanlar evlerinde
iyi müzik sistemlerine, iyi plaklara sahip
olmak istiyor, pikap alıyor.
Genç jenerasyon akılı telefonlar ve bilgisayardan müzik dinlese de, genel eğilim kaliteli
müzikten yana. Cezayirli, “Eskiden müzik
cihazlarımız, konsollarımız olurdu. Şimdi
evler küçüldü, kimse salonuna bir müzik
cihazı koymuyor” diyor ama ona göre yer
sıkıntısı ya da maddiyat ile ilgili konular
müzik dinlemek için engel değil: “Bir yandan insanlar evlerine dönmeye başladı.
AVM’lerde eskisi gibi vakit geçirmeyenler
geçmişte kulaklarında kalan tınıları evlerinde duymak istiyorlar. Bağımsız müzisyenler,
plak basan firmalar arttıkça bu iş gelişecek.
Bu satışlar arttıkça biz de daha ucuz plak alabileceğiz.Tek sıkıntı, bu ilgiyi gençlere aktarmakta. Onlara hayatın akıllı telefonlarda dinledikleri müzikten ibaret olmadığını anlatmak lazım. Benim bu konudaki formülüm
kendi bloğumdu. Orada teknik konuları bile
gençlere nasıl daha kolay anlatabiliriz diye
daha renkli bir tasarım, esprili bir dil bulmaya çabaladım. Bir sistem nasıl oluşturulur,
pikap nasıl alınır, plak nasıl temizlenir, basitçe anlatıp, sunuyoruz.”
Ucuz USB pikaplar
Farklı markalarla pazara sürülen bu
giriş seviyesi pikapların kolları ve iğneleri hemen hemen aynıdır. Ses kaliteleri
vasat ve plaklarımıza zarar verme olasılıkları çok yüksek. Bu pikaplarla uğraşmak yerine ikinci el bir pikap bulmak
çok daha akıllıca bir iş olur.
DJ Pikapları
Ülkemizde bulunabilir ekonomik ancak
sağlıklı bir pikap sahibi olmak için
Akiyama gibi üreticilere göz atılabilir.
DJ-1200USB ve DJ-2000USB modelleri
aslında Technics’in efsanevi 1210 serisi
pikaplarının birer replikası.
DJ pikabı ile müzik dinlenir mi? Tabii ki
dinlenebilir. Bir DJ pikabı özellikle
müzik mağazalarında gördüğümüz
ucuz USB plakların oyuncaktan bozma
pikaplarından hemen her açıdan daha
iyi pikaplar. Üstelik fiyatları da çok
uygun. Tabii ki pikap seçimi bu seviyelerden başlayarak 200.000 Dolar ve
hatta üzerindeki örneklere kadar sonu
olmayan bir okyanus gibi...
edaktüel söyleşi
Her gün bir doz
Piyale Madra
çizgisine ihtiyaç var!
• Elif Aydoğdu •
Piyale Madra’nın çizgileri için
Kürşad Bumin’in bir
yorumunu hiç unutmuyorum;
“Piyale Madra'nın her gün bu
hikayeleri ve çizgileri nereden
bulduğunu, nasıl akıl ettiğini
doğrusu ben anlamıyorum.
Sanatçı olmasının yanında o
bir "sosyolog", o bir
"psikolog", o bir "sosyal
psikolog" ve tabii her şeyden
önemlisi o bir "filozof"..."
Ademler ve Havvalar’a her sabah mesai başlamadan kahvemizi içerken bakıp, birbirimize gönderir, ‘hay Allah aynı ben’ diye kendimizle dalga geçer, kesip ya da çıktısını alıp
panomuza asar, çizgideki hallerin bizdeki
yansımalarına hatta bazen çakışmasına dair
dedikodusunu yapardık, yapıyoruz. Bu çizgiler sağlık için birebir, sabah sabah neşeniz
80 edaktüel kasım•aralık 2014
yerine geliyor, bir hafifleme duygusu ile
güne başlıyorsunuz.
Piyale Madra’ya Edaktüel için kendisi ile
görüşmek istediğimizi söylediğimde kabul
etti ama zaten pek fazla konuşmayı sevmeyen yapısıyla satır arasında benzer sorulara
yanıt vermekten biraz sıkıldığını sezdirdi…
Beni aldı bir telaş… Piknik’i, Ademler ve
Havvalar’ı, günlük hayatta Türkçe-İngilizce
sözcüklerin karışık kullanımı için başlatılan
‘Uydurukça’ya Son’ kampanyası çizimlerini
seven, takip eden, antidepresan niyetine her
sabah baktığım çizgilerin sahibine niye tek
başıma sorular sorayım ki dedim. Çizgilerini
izlediklerini bildiğim herkese; Piyale Madra
ile konuşacağım, neler sormamı istersiniz
dedim. İstanbul, İzmir, Bursa, Çanakkale,
Denizli’den geldi sorular.
Piyale Madra çizgileri erkekleri bilmem ama
kadınlar arasında çok sık dolaşıma girer mail
ve mesajlarda. Kıymık gibi detaylardaki böğrümüze batan çuvaldızın payı büyüktür.
Bakın Piyale Madra’ya neler sordular.
Özlem Tuna (Tasarımcı-İstanbul);
Sizi tanıyanlar çok kendi halinde, sakin
hatta biraz içine kapanık bir kadın portresi
çiziyorlar. Merak ediyorum; evinde sakin
sakin çalışan biri nasıl böyle gözlemci olur?
Benimle ilgili teşhisin yanlış olduğunu söyleyebilirim. Tersine dış dünyayla fazlasıyla
ilgilenen, merak eden, insanlar arasındaki
ilişkileri anlamak için detaylara dikkat eden
bir yaradılışım var. Çocukluğumda da böyleydim. Yeni insan tanımayı da bunun için
seviyorum belki de.
Ersin Günaydın (Kimya MühendisiBursa); Gezi Direnişi sırasında iki çizgisini çok sevmiştim. Bir tişörtün içinde iki sevgili ve üzerlerinde ‘Diren Gezi’ yazıyordu.
Bir de iki küçüktü galiba balkondan beton
şehre bakıyorlar biri; “Annem ‘Bu dünyaya
çocuk getirilmez’ diyor.” derken diğeri “Gezi
Parkı var ya” diye atlıyor. Gezi süreci Piyale
Madra’ya neler hissettirdi merak ediyorum?
Gezi parkı içimdeki bütün iyi duyguları
ayaklandırdı. Yapılan mizah güldürdü, birlik
beraberlik, dostluk sevgi, neşe en önemlisi
de umut kaynağı oldu. Kaygı ve endişe de
bu duygulara eşlik etti. Gezi parkı sırasında
depresyondan çıktığını söyleyen arkadaşlarım oldu.
ergenliğinde bana bol malzeme de verdi! Bir
seferinde espriye uygun olması için marjinal
bir adam çizmem gerekiyordu. Küpeli ve
atkuyruklu bir tip çizdim. Bizim zamanımızın marjinali buydu. Esme'ye gösterdim
"Anne bunun nesi marjinal yaa... Bu bizim
yandaki Mustafa amca." dedi. Adamın saçların değiştirdim. Rastalı yaptım.
Selda Alkor (Mimar-İzmir); Piyale
Madra karikatürlerinde iklim değişikliği,
küresel ısınma, susuzluk, betonlaşma ve
yaşadığımız çevre sık sık karşımıza çıkar.
Merak ediyorum bu konularda ümitsizliğe
kapılıyor musunuz? Yoksa bir çıkış, bir
güven duygusu bulabiliyor musunuz?
Sistem umutsuzluğa sürüklese de hem bizde
Ekin Yıldız (Öğretmen-Denizli);
Piyale Madra çizgilerinde öğrencilerimde
gördüğüm tüm güncel moda mı diyeyim,
konuşma tarzı, kılık, kıyafet, saç modelleri
hepsi var. Oysa gençleri takip etmek her an
onlarla olan biz öğretmenler için bile zor.
Siz nasıl başarıyorsunuz? Yanıldığınız ya
da eleştiri aldığınız oluyor mu bu konuda?
Kızım Esme 27 yaşında. Onun ve arkadaşlarının davranış ve konuşma dillerini, giyimlerini çocukluğundan, ergenliğine yakından
takip edebilmemin bana faydası oldu. Hele
2014 kasım•aralık edaktüel 81
edaktüel söyleşi
hem de yurt dışındaki doğayı seven koruyan
insanların hızla arttığını görüyorum. Galiba
Finlandiya çıkışlı, "Havuç Mafyası" adı altında gençlerin internet üzerinden kurdukları
bir ağ var. Doğaya zarar vermeden üretim
yapan kuruluşları destekleyip onların para
kazanmalarını sağlıyorlar. Güçlerini de sayıca fazla olmalarından alıyorlar. Avrupa ve
Amerika'ya yayılmış durumdalar. Tek şartları onların desteğiyle para kazanan kuruluşun, bu parayı yine doğaya saygılı bir başka
kuruluşa yatırarak ortak olması... Böylece
doğaya saygı gösteren, zarar vermeyen firmalar büyüyerek gelişiyor.
Ahmet Sarıkaya (Manisa); Piyale
Madra’yı arada erkeklere acıdığı, bir kalemde silmediği için seviyorum. Erkekler üzerindeki toplumsal baskıyı da çok incelikli çizgilerine yansıtıyor. “Bize de acıyın erkekleri
daha çok çizin’ diyesim var.
Kadınların tarafını tuttuğum muhakkak ama
açıkçası fazlaca düşünmeden ikili ilişkilerdeki gerçekleri yansıtan olayları, ruh hallerini
güldürü unsuru barındırıyorsa çiziveriyorum. Bizdeki kadınla erkek arasındaki eşitsizlik zaten bol malzeme sunuyor. Bir de
buna ilişkilerdeki çetrefil durumları eklersek
espri bulmak da zor olmuyor.
Nuriye Gümrükçüler (Makina
Mühendisi-İzmir); İçinizdeki çocuk
yakın zamanda neye kahkaha ile güldü ya
da onu en çok ne güldürür?
Yapılan bir espriden çok bazı durumlar karşısında boş bulunup bir hareket bir mimik
yaparız ya, işte bu tip durumlara çok gülerim. Çok kendiliğinden olan bir durumdur
çünkü. Ayıptır söylemesi bazen unuttuğum
eski bir çizimimi gördüğümde de güldüğüm
olmuştur.
82 edaktüel kasım•aralık 2014
Güher Morel (Fotoğraf SanatçısıAyvalık); İkili ilişkilerdeki romantizmin
ardındaki, esas, komik ve somut gerçekliği
ince, tatlı detaylarıyla çiziyorsunuz… Bir
anlamda romantizmi madara etmek gibi
bir durum oluyor. Kendi romantik anlarınızı nasıl yaşıyorsunuz? En romantik anda,
puffff diye gülmek gelmiyor mu?
Çizimde abartılı romantizmin içine pat diye
çok gerçek bir şey koyunca güldürüyor...
Ama o yoğun romantizm anında dışarıdaki
dünya unutulmuş, sadece o ve ben hali içinde tatlı bir sarhoşluk içindeyken gülecek
durumda olunmuyor. Ama sonradan dönüp
baktığımızda halimizi komik bulabiliriz...
Bazen vapurda, kafelerde gençlerin romantik hallerine tanık oluyorum, çok tatlı, çok
hoş buluyorum. Ama bir yandan da komik
bir tarafı da yok değil.
Meral Gündüz (Endüstri MühendisiÇanakkale); Piyale Madra bizi bence bu
günlere öyle güzel hazırladı ki hiç bir şey
karşısında yorulmuyoruz ve dimdik durmak için çabalıyoruz. Kolay da pes etmiyoruz. Ondan kaptık galiba kendimizle dalga
geçmeyi. Benim ki sorudan çok, tanımadan
dokunduğu ne çok hayat var demek için
yazıldı.
Bu sözler beni çok mutlu etti... Ademler ve
Havvaların böylesi bir yararı olabileceğini
hiç düşünememiştim.
Aslı Bodur (Halkla İlişkiler Uzm.Kocaeli); Piyale Madra çizgilerinde abartılı tepkiler, kaba espri, telaş yoktur. Ademler
ve Havvalar’ı uzun süre izleyenler için her
bir kare kısa öyküdür. Diyaloglar müthiştir.
Ben en çok sakarlığımı, takıntılarımı, zaaflarımı gördükçe hem kendime hem herkese
gülüyorum. Sizin varsa sakarlığınızı, takıntılarınızı merak ettim birden…
Tez canlı biriyim onun için de telaşlandığım
zaman sakarlaşıyorum. Bir işi hemen yapıp
bitirme gibi bir huyum var. Zamana yayamıyorum... Bu da bir çeşit takıntı herhalde…
edaktüel sinema
Açlık Oyunları
Alaycı Kuş
S
eri halinde çekilen filmin ilk ikisi
oynandığı ülkelerde gişe rekorları
kırdı. Seyircilerden olumlu tepki alan
filmler, Susan Collins’in aynı adlı kitaplarından bir uyarlama. “Açlık Oyunları” gerek
kitapları, gerekse filmleri okuyanlar ve izleyenler arasında en sevilen eserler arasında
yer alıyor. Ülkemizde, 21 Kasım 2014 tarihinde vizyona girecek olan “Açlık Oyunları Alaycı Kuş Bölüm 1” filminde bizi yine
heyecan dolu anlar bekliyor. Tüm dünyada
geniş bir izleyici kitlesine sahip serinin daha
önce vizyona giren filmleri pek çok ülkede
gişe rekorları kırmıştı. Suzanne Collins'in
aynı adlı romanından gene Ross tarafından
beyazperdeye aktarılan film yine sürprizlerle
dolu.
Katniss Everdeen, evi 12. bölge'nin tamamen yıkıma uğradığını öğrendiğinde neler
olup bittiğini görebilmek için oraya geri
84 edaktüel kasım•aralık 2014
döner. Karşılaştığı manzara ise tam anlamıyla dehşet vericidir. Kazananların kaldıkları
evler dışında her şey harabeye dönmüş,
insanlar artık yeraltında yaşamaya başlamış
ve hükümetin ölümcül politikasının karşısında hayatta kalmak için mücadele etmeye
başlamışlardır. Nükleer silahların dahi söz
konusu olduğu bu atmosferde, Katniss gerçekten de protesto hareketinin yüzü olmaya
başlar ve bu sorumluluğu bir türlü kabullenemez. Yükselen bu isyan dalgasının içerisinde yer alamamasının nedenlerinden en
önemlisi de Peeta'nın hayatının tehlikede
olmasıdır.
Büyük bir ilgiyle karşılanan Susan Collins
imzalı Açlık Oyunları serisinin üçüncü halkası olan filmin yönetmenliğini, ikinci filmi
de yönetmiş olan Francis Lawrence üstlenirken; başrollerde de tekrar Jennifer Lawrence
ve Josh Hutcherson ikilisi yer alıyor.
Jennifer Lawrence
Filmin başrol oyuncusu Jennifer
Lawrence, Kentucky’de bulunan
Kammerer Middle School ismindeki okulda okumuş ve liseden 2
yıl erken mezun olmuştur. 14
yaşında oyuncu olmaya karar
verdiğinde ailesiyle birlikte bir
yetenek avcısına başvurmuş,
böylelikle 2006’da televizyon
yapımlarıyla oyunculuk kariyerine başlamıştır.
2008'de Jason Freeland'in yönettiği Garden Party isimli filmde
küçük bir rol oynayan aktris, aynı
yıl Guillermo Arriaga'in yönettiği
büyük bir yapım olan The
Burning Plain'da Charlize Theron
ve Kim Basinger birlikte oynadı.
Bu rolüyle Venedik film festivalinde Marcello Mastroianni öldülünü alarak oyunculuğunu taçlandırdı.
2009 yılında “The Beaver” filminde Mel Gibson ve Jodie Foster ile
birlikte oynadktan sonra 2010
yılında başrol oynadığı Debra
Granik'in yönettiği “Winter's
Bone” isimli film Sundance Film
Festivali'nde En İyi Film ödülünü
aldı. Bu filmden sonra onunla
karşılaşan Steven Spielberg’ün
onu durdurup “Sen, o Jennifer
Lawrence mısın?” diye sorması
dilden dile uzunca süre dolaştı.
2011 yılında Jennifer Lawrence
“X-Men: First Class” filminde şekil
değiştiren karakter Mystique
rolünde oynayarak izleyicilerin
yoğun beğenisini kazandı.
2012 yılında “Açlık Oyunları” filmi
ile şöhrete kavuşan ardından rol
aldığı “Silver Linings Playbook"
(Umut Işığım)” filmindeki performansı ile en iyi kadın oyuncu
Oscar ödülünü aldı.
edaktüel kitap
Sınırın Güneyinde, Bitkisel Sağlık
Güneşin Batısında Rehberi
Haruki Murakami
Orta yaşlarında bir adam ve onun hayata sorgusu... Tokyo’nun varlıklı bir mahallesinde yaşayan
uzaktan bakıldığında sorunsuz bir hayatı olan bu
adamın fazlasına sahip olma arzusu hiçbir zaman
olmadı. İyi bir evlilik ve bu evlilikten iki kız çocuğuna sahip olma onuru bahşedilmişti ona. Ve şehrin iki önemli caz merkezinin sahibi bir adamdı o.
Herkesin kıskandığı bir kariyer, mutlu bir evlilik ,
varlıklı bir yaşam... Daha ne isteyebilirdi bir insan?
Ama bunlar yetersizlik hissini doğuramayacak
şeyler değildi. Kalbinde bir gölge... Gölgenin adı
Şimamato... Çocukluğundan kalan... ‘İlk aşk’… Ve
yağmurlu bir günde tekrar karşısına çıkar ilk aşkı...
Her şey ondan sonra değişir Hajime için... Hayatı
eskisi gibi olmaz. Olsun istemekte midir o bile
bilemezken...
“İnsanın, kaderi ve maddi dünya arasındaki gelgitlerini anlatan ve okuru kıskıvrak yakalayan bir eser.
Akıllardan çıkmayacak.”
The New York Observer
Metin Hara
Prof. Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu
Destek Yayınları
Günümüzün Lokman Hekimi olarak kabul edilen
Prof. Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu'nun uzun yıllar
süren araştırmaları ve deneyimleri ışığında ortaya
koyduğu bilimsel sonuçların, sağlıkla buluşmasına
şahit oluyoruz. Bitkisel Sağlık Rehberi; bitkilerin
önleyici, koruyucu ve tedaviyi destekleyici gücünü
göstermek amacıyla yazılmıştır. Özellikle kitapta
yer alan maydanoz, adaçayı, ebegümeci, papatya,
karabaş otu, beyaz lahana, brokoli, karnabahar,
patates, ısırgan, havuç, ıspanak, domates, kereviz,
enginar, pırasa, keçiboynuzu, taze beyaz üzüm,
yulaf samanı, mercimek, arslanpençesi, lavanta,
civanperçemi, soğan, üzerlik tohumu ve kurutulmuş kiraz sapı'nın hangi hastalıklara şifa kaynağı
olduğuna bizzat tanıklık edeceksiniz. Heryerden
kolayca temin edebileceğimiz sebze ve meyvelerle
vücudumuzu ve zihnimizi nasıl aydınlatacağımızı
öğrendiğimiz eşsiz bir kitap. Ayrıca, Prof. Dr.
İbrahim Adnan Saraçoğlu tarafından bu sebze ve
bitkilere özel, kolaylıkla uygulayabileceğiniz "kür"
tariflerini de bulabilirsiniz.
Üç kitaptan oluşacak olan "Aşkın İstilası" serisi;
dünyada yepyeni bir istila hareketi yaratmaya
hazırlanıyor. ‘’Yol’’serinin birinci kitabı ve ilk
adım...
Şeytan Yemini
Jean Christophe Grange
Luc ve Mat , yatılı okulda tanışan iki küçük çocuk. İkisinin de hayata
dair farklı planları varken bir anda kötünün peşinde olmaları gerektiğine karar verirler. Polis memuru olurlar lakin Luc, incelediği bir dosya
yüzünden intihar eder ve Mat arkadaşının intiharını araştırmaya başlar. İntiharla beraber bu dosyayı da araştıran Mat çok ilginç cinayetler
ve olaylarla karşılaşır. Ne kadar derine inerse o kadar karmaşık hale
gelen bu araştırmalar sonucunda Mat aklını bile kaybettiğini düşünmeye başlar…
Heyecandan elinizden bırakamayacağınız bu polisiye–gerilim romanının tadı damağınızda kalacak.
86 edaktüel kasım•aralık 2014
Yol
"Yol" bir aşk yolculuğu... Kendinde başlayıp yine
kendinde biten...
Bir çırağın yola düşmesi,
Bir neyzenin nefesi,
Bir aşığın kalp atımı,
Bir çocuğun gülümsemesi,
Bir tohumun toprağa kavuşması...
Kalbinin derinliklerinde hayalini kurduğun bambaşka bir dünyanın yol haritası...
Bu bir bilgi kitabı değil. Bu satırlar yaşamını değiştirmek için tasarlandı. Kendi başına yapabileceğin
pratik uygulamalardan nefes egzersizlerine, chi
enerjisinin kullanımından yeteneklerini hayallerinin ötesine taşıyacak ödevlere, yüzünde gülümsemeyle okuyacağın sayfalardan hüngür hüngür
ağlayacağın hikayelere kadar; her şey senin için
titizlikle toparlanıp kaleme alındı...
Bu kitap; senin gözyaşlarınla ıslanacak, kahkahalarına tanıklık edecek, uyanışına "Yol" olacak...
Ciğerlerine çektiğin her nefes kalbinden çıkan
kana kavuştuğunda ayakların seni bir adım daha
ileriye taşıyacak... Her yeni adımında cennet biraz
daha yaratılacak...
Kalbin atmak için doğru nedeni bulduğunda,
İnsanoğlunun uyanışına tanık olduğunda,
Benimle beraber bu "Yol"a çıktığında,
Yaşam ilk kez seninle anlam bulacak...
Aşkın İstilası başlıyor... "Yol"a çıkıyoruz!
Hazır mısın?