edaktüel içindekiler Yıl 3 • Sayı 13 Kasım - Aralık 2014 İmtiyaz Sahibi EDAK Adına Ecz. Emre Bacanak [email protected] Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Ecz. Ayşem Jale Kıhtır [email protected] Yayın Koordinatörü İ.Hakkı Kesirli [email protected] Genel Sağlık Editörü Ecz. Meltem Kortel [email protected] Genel Koordinatör Yeşim Erdemir [email protected] Ürün/Reklam Koordinatörü Burcu Yaylacık [email protected] Yayına Hazırlayanlar • A. Nedim Atilla • Alpay Sönmez • Deniz Çaba • Elif Aydoğdu • Cem Sarvan • Handan Korhan • Nazlı Beste Çetinasker 10Etkinlikler… 14 Yeni yıla girerken 16 Pozitif yaşam Dosya: Sakin ol, olumlu düşün, spor yap, yaşam kaliteni yükselt Baskı Metro Matbaacılık Yahya Kemal Beyatlı Cad. 94, BEGOS 3. Bölge 35400 Buca İzmir • 232.290-3311 31 Ekim 2014 tarihinde basılmıştır Edaktüel Dergisi EDAK Ecza Kooperatifi ücretsiz yerel süreli yayınıdır. İki ayda bir yayınlanır. Dergi tüm yayın hakları EDAK Ecza Koop'a aittir. Yayınlanan yazı ve fotoğraflar tamamen veya kısmen dahi olsaizinsiz kullanılamaz, çoğaltılamaz. Yayınlanan yazıların ve ilanların sorumluluğu sahiplerine aittir. Edaktüel Dergisi basın ve meslek ilkelerine uymayı kabul ve taahhüt eder. 4 edaktüel kasım•aralık 2014 Diş Hekimi Dolunay Hamamizade 26 Anksiyete nedir? Psk. Özge Kutay Yüksel 28 Yaşını yaşlı yaşama Ecz. Meltem Kortel yazdı 32 Doğal zararsız değildir Ecz. Burcu Aşkın ile söyleşi 60 Gezi Marakesh Kızıl bir masal 64 En çok içtiğimiz çay: Duyguların en sıvı hali... 68 Yeni Ürünler Eczanenizde sizi bekliyor 70 Meksika Mutfağı Baharatın eşsiz lezzetleri 72 Muammer Ketencoğlu 76 Daha kaliteli müzik için plaklara geri dönüyoruz Yönetim ve İletişim İçerik ve tasarım Shift-İzmir Hürriyet Bulvarı 10, Hür Han Kat:7 35210 Çankaya İzmir • 232.445-3055 58 Fırçam, macunum var, yetmez mi? Elgelsiz İlaç Projesine ödül verildi • Ecz. Aslı Kırıcı • Psk. Özge Kutay Yüksel • Ecz. Burcu Aşkın • Yard. Doç. Dr. Hüseyin Can • Opr.Dr. Deniz Bolat • Psk. Nilgün Palulu • Diş Hek. Dolunay Hamamizade Karacaoğlan Mahallesi 6173 Sokak 4, 35030 Işıkkent İzmir • 232.488-1919 [email protected] Ebeveynler nasıl bir yol izlemeli? 24 TİSK Sosyal Sorumluluk ödülleri Bu sayıda katkıda bulunanlar EDAK S.S. İzmir Eczacılar Üretim Temin ve Dağıtım Kooperatifi 56 Anaokulu seçerken 34 Keşif: Kuşça'da peri bacaları Hakan Cezayirli ile söyleşi Celil Boğazı'nda dev heykeller 38 Check-Up'tan genel sağlık muayenesine Yard. Doç. Dr. Hüseyin Can yazdı 40 İyi huylu prostat büyümesi Op. Dr. Deniz Bolat yazdı 44 Tabia doğal destek ürünleri: doğanın kalbi Zekeriya Temizel ile söyleşi 54 Çocuk gelişiminde 2 yaş sendromu Psk. Nilgün Palulu yazdı 80 Her gün bir doz Piyale Madra Ünlü karikatürcüye sorular... 84 Sinema Açlık Oyunları-Alaycı Kuş Bölüm 1 86 Kitaplar Bunları mutlaka okumalısınız edaktüel başkandan Ecz. Emre Bacanak EDAK Yönetim Kurulu Başkanı Ebola... Sevgili EDAKTÜEL okurları, Kış ayları yaklaştığında medyada sıkça yer alan salgın hastalık haberlerine artık alıştık sanıyorum. Özellikle her sezon farklılaşan grip salgınına dönük tehlike sinyalleri ve ardından grip aşısı faydalı mı, değil mi? Yoksa İlaç firmalarının piyasa kızıştırma senaryosu mu diye uzayıp giden tartışmalar da kanıksanır hale geldi. Ama sizlerin en yakın sağlık danışmanınız, eczacınız olarak, her aşı vücudun bağışıklık sistemine bir tür tanıtım ve silah edindirme yaklaşımıdır, bu nedenle aşının zararlısı olmaz kanaatiyle bu tartışmayı şimdilik en azından burada sonlandırarak, konuyu maalesef henüz aşısı ve ilacı olmayan bir başka salgın hastalıktan açalım istiyorum. “Ebola!” Yaklaşık kırk yıl önce tanıştığımız ve aslında sadece bir Afrika hastalığı olduğunu düşündüğümüz, öldürücü bir hastalık ‘Ebola’... Ancak şu sıralarda Amerika Birleşik Devletleri’nde ve İspanya’da da vakaların görülmesi tüm dünyayı alarma geçirmiş vaziyette. Ülkemizde de yurt dışı seyahatlerin eskiye oranla çok artması ve virüsün neden olduğu vakaların büyük bir bölümünün ölümle sonuçlanması işin ciddiyetini artırıyor. Virüse karşı henüz bir aşı ya da ilaç geliştirilemediğini de düşündüğümüzde toplumsal olarak virüs ve hastalık hakkında daha fazla ve doğru bilgiye ihtiyacımız olduğu açıkça görülüyor. O zaman bir eczacı yayını olarak bu görevimizi yerine getirelim. Ebola virüsü adını Afrika’da bir nehirden alır. Virüs vücuda girdikten 2 ila 21 gün sonra ortalama olarak 6 edaktüel kasım•aralık 2014 ise 8-10 gün içinde hastalığa neden olur. İlk belirti çok ani gelişen yüksek ateştir. Bunun ardından baş ve eklemlerde ağrı, karın ağrısı, yoğun bir bitkinlik hali ve titreme ile devam eder. Bu belirtiler sıtma benzeri belirtilerdir. Daha sonraki aşamada ise burun, göz ve kulakta kanama başlar. Hastalığın tıp dünyasındaki ismi “Ebola kanamalı ateşi” dir. Hastalığın son dönemlerinde klinik tabloya kanamalı ishal eklenir. Virüsün temel fonksiyonu bağışıklık sistemini bozması, kanda pıhtılaşma bozukluğu yaratması ve sonunda organ hasarına neden olmasıdır. Çeşitli salgınlarda virüse yakalanan hastalarda ölüm oranı %90’a kadar çıktığı görülmüştür. Tedavide esas, bağışıklık sisteminin ayakta tutulmaya çalışılması ve kanamalarla mücadele etmeye dayalıdır. Henüz virüse özel bir ilaç geliştirilemediği için temel yaklaşım virüsün bulaşmasını engellemek olmak zorundadır. Ebola virüsü insana bulaştıktan hastalık ortaya çıkana kadar geçen sürede bir başka kimseye bulaşmaz. Bu nedenle aniden ortaya çıkan yüksek ateş ve diğer belirtilerde durum ciddiye almak son derece önemlidir. Ebola virüsü kan ve vücut sıvıları ile bulaşır. Solunum yoluyla ya da yiyecek ve içecek yoluyla bulaşmaz. Umuyoruz ki, tıp dünyası virüs daha fazla yayılmadan durdurmanın bir yolunu en kısa zamanda bulur. Hastalığa yakalananlar da bir an evvel sağlıklarına kavuşurlar. Hepinize sağlıklı günler dilerim… edaktüel sunuş Ecz. Ayşem Jale Kıhtır EDAK Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi Selam yeni ve güzel olan herşey! Bir Yıl Daha Biterken Yıl, ay, hafta, Saat, dakika, saniye... Yaşamı böldük parçaladık. Kimi günler Yelkovan hızıyla geçip gitti Kimi günler Bir yaprağın koparılışı kadar kısa. Geçti kış, geçti bahar, Geçti yaz, geçti hazan Yalnız bakışlarındaki anlam Usumuzda kalan... Ömrümüz? ... Onu hiç sorma O da bir yağmur damlası hızıyla Akıp gitti... Reşat Karabağ Bir yıl daha bitiyor ve bizler bir yıl daha gençleşiyoruz, yanlış duymadınız “Benjamin Button”da olduğu gibi artık yaş ilerledikçe daha da gençleşeceğiz. Gelişen Teknoloji ve Bilgi çağının Tıp alanında yarattığı yenilikler ile kendine çok iyi bakmak artık mutlak bir düstur oldu. “Sakin ol, pozitif yaşa, olumlu düşün, spor yap, yaşam kaliteni yükselt”diyenlerle doluyor etrafımız. O nedenle giderek daha da gençleşiyoruz diyorum. 80’li yıllarda benim gibi çocuk olanlar hatırlar, TRT’nin yılbaşı programlarında aksakalları yerleri süpüren bir dede olan eski yılı uğurlar, bebek yeni yıla kucak açardık. Ben de çocuksu masumiyetimle 365 günlük yaşamında bebeklikten, dedeliğe birden nasıl geçiveriyor bu yıl diye düşünürdüm. Herhalde yıl içinde yaşanan kötü olaylar bu yılı çok yıprattı ondan derdim bu kadar kötü olaylar olmasa belki sadece orta yaş görünümündeyken veda edecektik yıla… 2014 tarihteki yerini nasıl alacak kim bilir? Yirmi beş yıl sonra yakın tarihi yorumlayanlar adını koyacaktır. Ama sizin kişisel tarihinizde nasıl bir yıldı, bu yıl? Umarız her şeye rağmen keyifli bir yıl olmuştur. Bizim içinse 2014 yılı çalışmanın, üretmenin bol olduğu bir yıldı, EDAK olarak, sizlere daha iyi sağlık hizmeti verebilmek için bir sürü eğitimler aldığımız, projeler hazırladığımız ve biraz daha gençleşip büyüdüğümüz bir yıl oldu. Üstelik sizin sağlık aktüalite derginiz olan Edaktüel’imizin ikinci yaşını tamamlayıp, 8 edaktüel kasım•aralık 2014 üçüncü yayın yılına girişini kutladığımız bu sayımızda artık emekleyen değil, yürüyüp konuşmaya başlayan bir bebek gibiyiz… Biz de 3. yayın yılına girdiğimiz bu sayımızda “Sakin ol, pozitif yaşa, olumlu düşün, spor yap, yaşam kaliteni yükselt” düstürünü mercek altına aldık. Uzman hekimlerimizin yanı sıra; Sevgili meslektaşlarımız da bu sayımızda bizi yalnız bırakmadı. Sevgili Aslı Kırıcı “Yoga” ile bu hayat felsefesini bize anlattı. “Dişlerimiz inci gibi olsun” diye özel ilgi gösterdik. Biraz nostalji yaptık, Plakların dünyasına gittik. “Bebeğimiz büyüyor” dedik, ona anaokulu seçimi de önemli dedik. Ve “yaşlılarımıza nasıl daha iyi bakarız”dedik, “Yaşlılığı” eczacı gözüyle yazısında sevgili meslektaşım Meltem Kortel kaleme aldı. Ananelerinizi, dedelerinizi, annelerinizi babalarınızı daha iyi anlayabilmek için mutlaka okuyun derim. Diğer bir meslektaşım Sevgili Burcu Aşkın da bitkisel ürünler konusuna değindi. “Doğal ürün, zararsız demek değildir” dedi. Gerçekten de; işin ehli olmayan kişilerden nerdeyse ölüme çare bulundu diyerek çığırtkanca satılan“-doğal bitkisel ürün, nasılsa” diyerek sağlık ürünü almayın. Ve Yeni yılı öyle güzel karşılayalım ki, güzel geçsin diyerek, yeni yıl hazırlıklarımızda bu sayımızın konuları arasına girdi. Yine dolu dolu, yine sizlerin yanında keyifle okumanız için, güvenle danışmanız için edaktüel ile biz buradayız. Sevgiyle kalın… edaktüel etkinlikler Anadolu Ateşi Troya Anadolu Ateşi Dans Topluluğu'nun dans gösterisi Troya, 28 Kasım'da Mavişehir Karşıyaka Spor Salonu'nda sahneleniyor. Anadolu Ateşi dans topluluğu, Troya efsanesine hayat veriyor. Sanat tarihinin bu ölümsüz eserine, anayurdundan üç bin yıl sonra merhaba diyoruz. 8. Uluslararası Antalya Kum Heykel Festivali 15 Kasım 2014, 23:00, Sandland Lara, Antalya Dört usta müzisyen Erkan Oğur, Mikail Aslan, İsmail Hakkı Demircioğlu ve Cemil Qoçgiri, "Dört Nefes Toprak" projesi ile 19 Aralık'ta Seyhan Kültür Merkezi'nde sahne alıyor. Dünyanın en ünlü kum heykeltıraşları 8. Uluslararası Antalya Kum Heykel Festivali için bir araya geliyor. İmparatorluklar 2 temalı devasa kumdan heykeller Antalya'da sizlerle buluşuyor! Gazeteciler Cemiyeti’nin de aralarında bulunduğu pek çok kurum ve kuruluş tarafından desteklenen etkinlik, Global Design Art Works tarafından düzenlenmektedir. 8. Uluslararası Antalya Kum Heykel Festivali (SandLand), devasa boyutlarda yüzlerce kum heykelin sergilendiği, alan genişliği, katılan sanatçı sayısı ve kullanılan kum miktarı gibi özellikleriyle dünyanın en büyük kum heykel etkinlikleri arasında yer almaktadır. TC Kültür ve Turizm Bakanlığı, Antalya Büyükşehir Belediyesi, Muratpaşa Belediyesi, Antalya Tanıtım Vakfı ve Antalya 7’den 70’e herkese hitap eden etkinlikte ziyaretçiler özel olarak oluşturulan workshop alanında heykeltıraşlar eşliğinde kendi eserlerini ortaya koyabilirler. Ayrıca Kum Heykel Festivali özel workshop alanlarının yanı sıra atv safari, paramotor paraşüt ve benzeri etkinliklerin yer aldığı festival alanı ziyaretçilere unutamayacakları bir gün geçirebilme fırsatı sunuyor. Demi Lovato Kaçırılmayacak bale Dünyaca ünlü bale topluluğu Saint Petersburg Ballet Theatre (SPBT), 19 -21 Aralık’ta TİM Show Center’da… Dünyanın en önemli klasik bale topluluklarından biri olan Saint Petersburg Bale Topluluğu (SPBT), iki ölümsüz eser Kuğu Gölü ve La Bayadère ile 19-21 Aralık’ta TİM Show Center’da… 1994 yılında Konstantin Tachkin tarafından kurulan Saint Petersburg Bale Topluluğu, günümüzde 6 kıtada, yılda 200’den fazla gösteriyle izleyenleri büyülemektedir. 10 edaktüel kasım•aralık 2014 16 Kasım Ülker Sports Arena Türkiye'deki Lovatic'lerin yıllardır dört gözle beklediği buluşma, 16 Kasım'da Ülker Sports Arena'da gerçekleşiyor. 2013 yılında çıkardığı 4. albümü Demi'de yer alan "Heart Attack" ile büyük başarı yakalayan Demi Lovato, aynı zamanda "Güçlü Kalmak: Yılın 365 Günü" kitabıyla da Türkiye'de de çok satanlar listesinde. Ayhan Sicimoğlu ve Kerem Görsev, 13 Aralık'ta Antalya Kültür Merkezi'nde Latin müzik rüzgarı estirecek. Ülkemizde, caz standartlarını en dinamik şekilde sahneleyen piyanist Kerem Görsev, konu dinamizm olunca akla gelen ilk isim olan Latin perküsyon üstadı Ayhan Sicimoğlu ile beraber 1950'lerden başlayarak günümüze kadar gelen klasikleşmiş Latin caz repertuvarını beraberce sahneye taşıyorlar. edaktüel etkinlikler Turkish Airlines Open 13 Kasım - 16 Kasım, Antalya Turkish Airlines Open bu yıl da, T.C. Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın katkılarıyla, 13-16 Kasım 2014 tarihleri arasında Antalya Belek'te The Montgomerie Maxx Royal'da düzenleniyor. Geçen yıl Victor Dubuisson'un şampiyonluğu ile sonuçlanan turnuvaya, bu yıl da Avrupa'nın en profesyonel oyuncuları katılıyor. David Brown liderliğinde Brazzaville 13 Kasım - 22 Kasım Adana, İstanbul, Diyarbakır, İzmir, Bursa, Ankara "Brazzaville in Istanbul" albümüyle büyük yankı uyandıran, David Brown liderliğindeki Brazzaville, kasım ayında bir Türkiye turnesine hazırlanıyor. Alternatif rock müziği etnik caz dokunuşlarıyla birleştiren David Brown ve ekibi, zaman zaman Tom Waits ve Morphine'e dokunsa da bossa nova, caz, dub öğelerine de yer vermeyi unutmuyor. Türkiye ve İstanbul'dan etkilenerek yazdığı Hotel Devman, Hills of Anatolia, Bosphorus ve Taksim isimli parçalara sahip olan Brazzaville, yakında yayımlayacağı tematik albümleri Morro Bay’den seslendireceği parçalarla hayranlarıyla buluşuyor. Tamara Stefanovich İstanbul Resitalleri 11 Aralık 2014 20:00 Sakıp Sabancı Müzesi The Seed, İstanbul 2010 Grammy adayı Tamara Stefanovich, 11 Aralık'ta İstanbul Resitalleri kapsamında The Seed'te sizlerle buluşuyor. Çağdaş repertuvarın baş kadını olarak tanımlanan 2010 Grammy adayı Tamara Stefanovich, dünya klasik müzik çevrelerinde bildik resital repertuvarlarının dışında, izleyiciyi şaşırtan, etkileyici ve yaratıcı resital programları ile adından söz ettiriyor. Stefanovich, İstanbul’da bu kez Charles Ives ve Robert Schumann seslendiriyor. 24. Akbank Caz Festivali Trisha Brown Dance Company 20 Aralık 2014 20:00 İş Sanat Kültür Merkezi, İstanbul Her sezon dans kuşağında en seçkin topluluklara ev sahipliği yapan İş Sanat sezonun ilk dans etkinliğinde Amerikan post-modern dans topluluğu Trisha Brown Dance Company’yi ağırlamanın mutluluğunu yaşıyor. 1970 yılında efsanevi sanat yönetmeni ve koreograf Trisha Brown tarafından kurulan topluluk, bugün düzenli olarak New York, Paris, Londra gibi simgesel opera binalarının yanı sıra dünyanın önde gelen sahnelerinde olağanüstü performanslara imza atıyor. 23 Ekim - 14 Kasım / İstanbul, Adana, Kayseri, Ankara, Eskişehir, Edirne, Çanakkale, İzmir, Denizli Türkiye’nin en uzun soluklu festivallerinden biri olan Akbank Caz Festivali, bu yıl 24.'sünü 23 Ekim - 14 Kasım tarihleri arasında şehri cazın farklı renkleriyle kucaklayacak. Ağırladığı dünya çapında caz yıldızları ve ev sahipliği yaptığı unutulmaz performanslar ile beklenen bir etkinlik haline gelen, organizasyonu Pozitif Live tarafından gerçekleştirilen 24. Akbank Caz Festivali kapsamında festivalin yıldız isimleri arasında Jamie Cullum, Christian McBride Trio ve Kenny Barron & Dave Holland yer alıyor. Joan Miró Kadınlar, Kuşlar, Yıldızlar S.Ü. Sakıp Sabancı Müzesi (SSM), Katalan ressam ve heykeltıraş Joan Miró'nun eserlerinden oluşan kapsamlı bir sergiye ev sahipliği yapıyor. 20. yüzyılın çok yönlü, çığır açan sanatçısı Joan Miró'nun olgunluk dönemine odaklanan sergi, "Joan Miró. Kadınlar, Kuşlar, Yıldızlar" adıyla sanatseverlerle buluşuyor. Sergi 1 Şubat 2015 tarihine kadar ziyaret edilebilecek. Akdeniz coğrafyası ve insanına dair gözlemlerinden ilham alan Miró’nun, kadın, kuş ve yıldız temalarına yoğunlaşan sergi, resim, baskı, heykel ve seramiklerin bulunduğu zengin bir seçkiyle sanatçının sembolik dilini anlama olanağı sunuyor. 12 edaktüel kasım•aralık 2014 edaktüel gündem Yeni yıla nasıl girmeli? Romantik bir yemek, dostlarla buluşma, şehirden uzak bir tatil… Önemli olan mutlu bir seneye başlangıç yapmak ise birkaç öneri almakta fayda var… • Handan Korhan • İyi ve kötü anılarla bir yılı daha geride bırakıyoruz. Resmi olarak 1926 yılından beri 31 Aralık'ta kutlanan yeni yıl, herkesin güzel bir başlangıç yapmak istediği bir an. O günden bu yana yılbaşı kutlamalarında eğlence anlayışı çok değişse de, heyecan aynı kalıyor. Evimde rahatım diyenlere… Biz Pijama-Terlik-Televizyon üçlüsünden biraz uzaklaşıp geleneksel yılbaşı gecelerini daha da renklendirecek planlar yapmanızı öneriyoruz. Yılbaşının simgesi olan çam ağaçlarından birini seçebilir, kendi zevkinize uygun olarak süsleyebilirsiniz. Başka bir seçenek olarak mumlarla ya da renkli ışıklar kullanarak evin her yerini ufak detaylarla renklendirebilirsiniz. Hindinin pişirmesi vakit alır diyenler yine tavuktan yana olacaktır. Bizim tavsiyemiz şu: Gelenekselin biraz dışına çıkın ve yeni tarzlar, farklı mutfaklar deneyin. Damak zevkinizi göz ardı etmeden tabii ki. Uyum içinde olabileceğini düşündüğünüz birkaç dostunuzu davet edip güzel müzikler eşliğinde bir akşam yemeği yiyebilirsiniz. 'Çok zahmete girmesem' diye düşünüyorsanız şarap eşliğinde sunacağınız aperatifler de güzel bir seçenek olacaktır. Televizyonda her yılbaşına özgü farklı programlar var. Bunları inceleyip size uygun gelen bir şeyler olup olmadığına bakmanızda fayda var. Bizim tercihimiz DVD'den 14 edaktüel kasım•aralık 2014 yana. 'Bana müzik yeter' diyenlerden değilseniz arşivinize ekleyebileceğiniz, renkli bir akşam geçirebileceğiniz DVD'lere göz atmak iyi bir fikir olabilir. Piyango çekilişine kadar televizyondan uzak kalmak da isteyebilirsiniz. Yeni yılı farklı karşılamak isteyenlere 'Yılbaşı gecesi evde oturmayalım' diyorsanız restoran, bar ve otellerin birbirinden renkli yılbaşı özel programlarını incelemenizi önerebiliriz. Müziği, yemeği, programı araştırmayı ve rezervasyon yaptırmayı sakın unutmayın. Böyle özel bir gecede 'bir yerde kutlarız' düşüncesiyle mekan mekan gezip aradığını bulamayan, park sorunu yaşayan kişilerden olmamak için ön hazırlık şart görünüyor. Bütün senenin yorgunluğunu atmak isteyenler şehirden uzak sakin bir yerde yeni yılı karşılayabilir, butik otellerin sunduğu imkanlardan da yararlanabilir. Turlar da var Seyahat etmeyi sevenler için, tur şirketlerinin yurtiçi ve yurtdışı yılbaşı programları oluşturulmaya başlandı. Farklı yerlerde, farklı kültürlerin yeni yıl heyecanına ortak olmak isteyenler için harika bir deneyim olacaktır. Tiamo Tour, farklı bütçe seçeneklerine uygun hazırladığı programlarla Paris, Viyana, Amsterdam, Dubai, Barcelona, Moskova ve daha birçok yere seyahat düzenliyor. İtaltur, klasik seyahatlerin dışına çıkıp Orta Avrupa'da yılbaşı imkanını gemi yolculuğuyla sağlıyor. 'Kışın tadı karla çıkar' diyorsanız yılbaşında Sarıkamış'da 4 gece 5 günlük program hazırlayan Ebruli Turizm, yurtiçinde kalmak isteyenlere güzel bir seçenek sunuyor. Alınan yeni kararların bu defa hayata geçtiği, hep duyduğumuz "yeni yıla nasıl girersen tüm sene öyle geçer" sözünü düşünerek yeni yılı mutlu, sağlıklı ve sevdiklerinizle birlikte karşılamanızı temenni ederiz. Birkaç not • Osmanlı döneminde özellikle Meşrutiyet sonrasında devlet erkanının katılmaya başlamasıyla yaygınlaşan yılbaşı kutlamaları, Osmanlı'nın son dönemlerinde kadınlı erkekli kutlamaların yapıldığı mekan açılışlarıyla yaygınlaşmaya başlamıştı. • Ülkemizde farklı kültürlerden insanların yaşaması sonucunda Yeni Yıl-Noel kutlamasının karıştırılması ve bu farklılığın bazı çevrelerce tepki çekmesi, bugünün evrensel mi kültürel mi olduğunu düşünmeye sevk etmiştir. • İran geleneğine göre Norous (Nevruz) yılın ilk günü kabul edilir ve 20-21 Mart tarihlerinde yılbaşı olarak kutlanır. • Çin'in kullandığı ay takvimine göre yeni yıl, 21 Ocak ile 21 Şubat tarihleri arasında 15 gün süren festivalle kutlanır. • Japonya'da 1-3 Ocak arasında kutlanan yılbaşı, ülkede şenlik olarak geçirilir. edaktüel gündem Sakin ol, pozitif yaşa, olumlu düşün, spor yap, yaşam kaliteni yükselt! Fransız filozofu Jacques Derrida yaptığı bir röportajda “Yaşamayı öğrenebildiniz mi” sorusuna hayır yanıtını vermiş ama felsefe sayesinde ölmeyi öğrendiğini söylemişti. Yaşamayı öğrenmek belki de en zor olanı. Ancak mutlu olmak için bazı formüller var ve bunların üzerine gitmek uygulamak gerekiyor. Son yıllarda “olumlu düşün” düsturu üzerine epeyce konuşuluyor. Kimilerine klişe gelse de düşünce gücünün mutluluk üzerinde kanıtlanmış etkileri var. Meditasyon ona keza; yaşam kalitesini yükselten etkilerini yadsımak artık olanaksız. Sözün kısası günlük koşuşturma, hayatın yükleri, rast gitmeyen onca şey pekâlâ zihinsel ve bedensel pratiklerle hafifletilebilir. 16 edaktüel kasım•aralık 2014 Eczacı Aslı Kırıcı: “Bir kitap okudum hayatım değişti!” Yoga eğitmeni arkadaşının verdiği kitabı okuyarak yogaya merak saldı. İki yıldır yoga yapıyor. “Yogaya başladıktan sonra hayatımda çok şey değişti” diyen Aslı Kırıcı, yoga ile yaşadığı değişimi bize anlattı. Önce sizi kısaca tanıyabilir miyiz? Balıkesir’in Sındırgı ilçesinde doğmuşum. Çocukluğumdan beri hayalini kurduğum meslek, eczacılıktı. Bu nedenle ilk tercihlerimden biri olan Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesini kazandım. 1997 yılında mezun oldum. 1998 yılında da Manisa’nın Akhisar ilçesinde eczanemi açtım. Ecza Kooperatifim; EDAK’a ortak oldum ve o günden beri, 16 yıldır eczanemdeki tüm ürünler EDAK’tan gelir. Evliyim. Eşim de eczacı ve 12 yaşında bir kızımız var. Yogaya nasıl başladınız demeden önce eczacılık nasıl gidiyor? Mesleğinizi sizin gözünüzden biraz dinlesek? Mesleğin bürokratik uygulamaları bizi çok yorsa da, mesleğimizi seviyor ve halkımıza sağlık danışmanlığı hizmetimizi yapmaya çalışıyoruz. İlacın sahibi bizleriz ve hastanın doğru ürünü doğru miktarda ve doğru zamanda kullanması bizim çabamızla anlatılıyor. Sosyal projeler konusunda Çevreci Eczacılar Kooperatifi - ÇEKOOP üyesi olarak ÇEKOOP’u çok başarılı buluyorum ve iyi ki ÇEKOOP ve EDAK üyesiyim diyorum. Eczanemize gelen herkesi kullanmadıkları ya da kullanım süresi dolmuş ilaçlarını bize getirmelerini söylüyoruz. Evlerde kalan atık ilaçlar hem çocuklar için tehlikeli hem de çöp ya da kanalizasyona atılması hepimiz ve çevremiz için tehlikeli… (araya atık ilaç sıkıştırmış oldum- gülüyor-) mesleğimiz gibi yoga da böyle bir şey çevrenize karşı daha duyarlı oluyorsunuz. Bu kadar iş arasında yoga nasıl başladı? 2 yıldır yoga yapıyorum ve son 8 ayına “Yoga Eğitmenliği” unvanını da ekledim. Yoga ile tanışmam yoga eğitmeni olan arkadaşım sayesinde oldu. Onun önermesi ile yoga ile ilgili bir kitap okudum ve çok etki- da bundan yararlanmıştır. Maalesef bu sebepten Yoganın din olduğu ön yargısı gelişmiştir. Kesinlikle Yoga din değildir, bir yöntem bilimdir. lendim. İlk olarak derslerine öğrenci olarak katılmaya başladım. Hayatımdan sporu hiç eksik etmediğim halde yoga yapmaya başladıktan sonra farkettim ki, önce bedenimde sonra kişiliğimde olumlu değişmeler oluyor. Bu beni hem şaşırttı hem de mutlu etti. Kronik sinüzitim iyileşti, boyun, sırt ve bacak ağrılarım geçti. Çok daha pozitif, neşeli ve huzurlu bir insan oldum. Kendimi algılayışım değişti. Normal hayatımda gün içinde sık sık nefesimi tuttuğumu fark ettim ve doğru nefes teknikleri ile daha fazla oksijen alıp hem daha enerjik hem de daha çabuk sakinleştiğimi farkettim. Tüm bu olumlu değişmelerden sonra kendimi önce yakınlarıma sonra sağlığa ihtiyacı olan herkese yogayı anlatırken buldum. Ve bunu en doğru şekilde yapabilmek için “Yoga Eğitmeni” olmaya karar verdim. Şubat ayından bu yana Akhisar Yoga isimli Merkezde; Başlangıç-Orta-İleri seviye ve hamileler için yoga dersleri veriyorum. Sizce Yoga nedir? Yoga yapmak isteyenlere neler söylemek istersiniz? Yoga, insanın kendini tanımasına ve mükemmel bir şekilde geliştirmesine aracılık eden çok etkili bir spordur. İnsanlık tarihi kadar eski ve etkili olması sebebiyle tüm dünyada kullanılmış, Budistler ve Hindular Sanskrit kelimesi olan Yoganın sözcük anlamı, birleşmek, bağlanmak, bütünleşmektir. Bu birkaç düzeyde gerçekleşir. Yoga uygulanırken fiziksel düzeyde organizmanın tüm sistemleri birbirine bağlanır, uyum içinde çalışır. Zihinsel düzeyde düşünce ve duygular bütünleşir, rahatsız edici karşılıklar üretmez. Kişisel düzeyde beden ve zihin birleşir, uyum içinde kaynaşır, tek birim haline gelir. Evrensel düzeyde birey evrenle doğal birlikteliğe, uyuma ulaşır. Yoga Sistemi her yaş ve sağlık durumundaki insanın rahatça uygulayabileceği teknikler içerir. Yoga sistemi nedir? Yoga Sistemi insanoğlunu tüm yönlerde geliştiren sekiz bölümden oluşur. n Yama: İnsan hayatının evrensel eylem yönünü geliştirir, birey ile toplum arasındaki köprüdür. n Niyama: İnsan hayatının kişisel eylem yönünü geliştirir, disiplin ve düzeni getirir. n Asana: Vücut çalışmalarıdır, insan hayatının fiziksel ve bedensel yönünü geliştirir. n Pranayama: Nefes ve biyoenerji teknikleridir, insan hayatının biyoenerji yönünü geliştirir. n Pratyahara: İnsan hayatının duygusal ve ince enerji yönünü geliştirir. n Dharana: Konsantrasyon, insan hayatının beyinsel, sinirsel ve zihinsel yönünü geliştirir. n Dhyana: Meditasyon teknikleri, insan hayatının zekâsal yönünü geliştirir. n Samadhi: İnsan hayatının egosal yönünü geliştirir. Yoga, bir bütün olarak sağlık kazandırıyor diyebilir miyiz? Evet, diyebiliriz. Yoga, fiziksel, duygusal, zihinsel, sosyal, sağlık kazandırır. Nasıl mı? Ders verir gibi olacak ama madde madde anlatmak isterim… 2014 kasım•aralık edaktüel 17 edaktüel gündem “Pozitif Ol Pozitif Yaşa” kitabını edinin Pauline Rowson’ın kitabı şu önsözle başlıyor: “Çalışma modelini değiştirmek, hızlı yaşamanın baskısı, aile problemleri, yaşam döngüsündeki değişimler ve hatta sağlık bozuklukları, en pozitif olanlarımızı bile şaşkınlığa uğratır. Peki değişimlerle karşılaştığımızda bununla nasıl başa çıkacağız? Herkesin isteğini yerine getirme baskısına nasıl karşı koyacağız? Kendimizi başarısız ve yetersiz hissettiğimizde, bunun getirdiği suçluluk duygusunun üstesinden nasıl geleceğiz? Daha iyi odaklanmayı nasıl öğreneceğiz? Ve daha da önemlisi, etrafımızdaki her şey acımasız ve sert görünürken veya bir şeylerden memnun olmak için neredeyse hiç zamanımız yokken, yaşamdan zevk almayı nasıl öğreneceğiz? Bu kitap, işler zorlaştığı anlarda bile daha pozitif olmak ve pozitif kalmak isteyen herkes için pratik bir kişisel gelişim rehberidir.” Bu kitapta bulacağınız bilgiler kendinize bir yol haritası çizmek için hayli faydalı: Kendinizden nasıl hoşnut olabilirsiniz? Kendinize güveninizi nasıl artırabilirsiniz? Potansiyelinizi nasıl anlayabilirsiniz? Yaşama kırgın olmayı nasıl durdurabilir ve nasıl yaşamaya başlayabilirsiniz? İşler zorlaştığında pozitif olmaktan ve pozitif kalmaktan nasıl faydalanabilirsiniz? Zor insanlarla ve zor durumlarla nasıl başa çıkabilir ve nasıl sakin kalabilirsiniz? İşte tüm bu soruların cevapları bu kitapta anlaşılır ve akıcı bir dille anlatılıyor. 18 edaktüel kasım•aralık 2014 Örneğin; fiziksel sağlık için asana hareketi önemlidir. Asanalar (duruşlar) kemik, kas, eklem, bez, kardiyovasküler, sinir, sindirim, dolaşım, enfatik, boşaltım sistemleri, enerji akımları, zihin ve ruh için yararlıdır. Duruşlar tüm sinir sistemini güçlendiren ve dengeleyen, zihni uyum ve huzur haline getiren psikosomatik çalışmalardır. Zihinsel berraklık, gevşeklik, içsel özgürlük ve huzur hissi bu çalışmaların bazı etkileridir. Uygulamalar, Pranayama adlı doğru nefes, biyoenerji ve gevşeme teknikleriyle bir arada sürdürüldüğünde insan, hayatının sonuna kadar sağlam ve enerjik kalır. Örneğin, insan duygusal varlıktır. Duygularını kontrol etmesi kendini doğru ifade edebilmesi için önce kendini iyi tanıması gerekir. İşte, duygusal sağlık için de yoga diyorum. Çünkü genellikle insanların duygularını yönetmesi yerine, duyguların insanı yönettiği görülür. Pratyahara tekniği sayesinde birey duygularına tam bir şekilde hâkim olmayı öğrenmekte, duygusal özgürlük, tatmin ve özgüven hissi gelişmektedir. Konsantrasyon da bizim için çok önemli, zihinsel sağlık için yani zihni kontrol etmek için konsantre olmayı öğrenmeliyiz. Düşünce berraklığı, huzur ve sakinlik zihinsel sağlığın temelleridir. Zihinsel sağlığa ulaşmak için Yoga da çeşitli yoğunlaşma ve meditasyon teknikleri mevcut… Sosyal sağlık için de ne gerekir? Öncelikle; insanın kendi içinde huzurlu ve mutlu olması ve başkanlarını mutlu etme yeteneğinin gelişmesi, sosyal sağlığı arttırır… Yoga da insana kendi yararı ve başkalarının refahı için çalışmayı öğretmektedir. Birey, komşuları ve toplum için değerli ve yapıcı olmayı, doğayı ve çevreyi korumayı, dünya barışı için çalışmayı öğrenir. Anlayış, sevgi, yardımseverlik, şefkat ve merhamet duygusu gelişir. Yoga, sosyal iletişimi kolaylaştırır, güçlendirir. Dış dünyayla iletişiminiz mümkün olan en olumlu düzeyde gerçekleşir. Yoga, fizyolojik gerçekliğe sıkıca bağlıdır. İnsanın dış dünyaya ilişkin deneyimleri genetik özelliklerinden, bulunduğu ortamdan, sergilediği davranışlardan ve yediği besinlerden etkilenen sinir sisteminin sağlığına bağlıdır. Böylece birey dünyayı olumlu bir tutum içinde, bilinçli ve net olarak algılar. Mutluğa ulaşmak için bedendeki enerjiler dengelenir. Yoga hormon salgıları ve beyin dalgalarını olumlu etkiler, sinir sistemini gevşetir, zihni sakinleştirir, hafıza ve konsantrasyonu güçlendirir, daha iyi insanı ilişkiler geliştirmeye, daha fazla zevk almaya, daha iyi bir şekilde eğlenmeye, dengeli, mutlu ve sağlıklı bir yaşama yardım eder. Kendini iyi hissettirmek en büyük getirisi herhalde? Yoga, kişiyi gençleştirir, zihni daha canlı ve etkin kılar, komplekslerden kurtarır, gelecek beklentilerini pozitifleştirir, uygulayanı bedence, akılca ve ahlakça bütün bir varlık haline getirir. Neden genellikle hanımlar yogayla uğraşıyor belli oldu. O halde, hemen yogaya başlayalım mı? EDAKTÜEL okurlarına ne mesaj vermek istersiniz? Evet, ama yoga ile ilgilenenler gün geçtikçe artıyor. Günümüzün büyük bir bölümünü eczanede hasta ve hastalıklarla geçirdiğimiz göz önüne alınırsa sağlıklı olmanın bizler için çok daha büyük bir anlam ifade ettiğini düşünüyorum. İnsan ancak sağlıklıysa mutlu olabilir. Mutlu ve uzun bir ömür için sağlık, sağlık içinse hayat boyu spor! edaktüel gündem Prof. Martin Seligman’a göre mutluluğun formülü 20’inci Yüzyıl’ın en önemli psikoloji profesörlerinden biri olan Martin Seligman’ın daha mutlu ve refah içinde bir hayat yaşamak için çoğumuzun uygulayabileceği beş adımlı bir formülü var. 1- Pozitif duygu ve düşünceleri arttır Bilimsel birçok deneye göre, zihnindeki düşüncelerinin çoğu olumlu olanlar daha mutlu oluyorlar. Seligman, depresyonda bile olsanız, her gece o gün yaptığınız üç olumlu davranışı -bunlar çok önemsiz, küçük şeyler bile olabilir- aklınızdan geçirerek uyumanızı öneriyor. Bu küçük egzersiz bile ertesi günün iyi geçmesine neden oluyor. 2- Güçlü yönlerini keşfet İnsanın kendi güçlü yönlerini keşfetmesi ve hayatında bu güçlü yönlerini daha çok kul- lanması gerekiyor. İş hayatında kendi güçlü yönleri kullanan insanlar yaptıkları işle bütünleşiyorlar, zamanın nasıl geçtiğinin farkına bile varmıyorlar. 3- Sevgiyi yükselt Seligman’a göre mutlu insanlar ilişkilerinde sevgiyi ön planda tutup yapıcı tavır sergiliyorlar. Kendilerini kenara çekip başkalarını yargılamak yerine insanların hayatlarına dahil oluyor ve kendi hayatlarına insanları dahil ediyorlar. 4- Hayatın anlamını yakala Mutlu insanlar, hayatlarının anlamını bulmuş insanlardır. Hayatın anlamı bir şeye sahip olunca bulunmaz. Bir mevkiye gelmek de insana hayatın anlamını öğretmez. İnsan ancak kendisinden daha büyük bir şeye bağ- Martin Seligman’ın mutluluk deneyi... Mutluluk Deneyi, Martin Seligman'ın birçok araştırmasında kanıtladığı çok basit bir mutluluk arttırma yöntemidir. Her günün en keyifli 3 an'ını yazılı hale getirdiğinizde mutluluk seviyenizin yükseldiği ve depresif semptomların azaldığı gözlemlenir. 3 Keyifli AN'ı yakalama oyunu Ciddi derecede depresyonlu -hastalıkları en üst düzeyde olan- depresyonlu bir grup insana tek bir mutluluk arttırma çalışması verildi. Normalde yataktan dahi çıkmakta zorlanan bu insanlara internete girip basit bir 20 edaktüel kasım•aralık 2014 egzersiz yapmaları istendi. Yapılacak şey, her gün gerçekleşen 3 iyi olayı hatırlamak ve bunu yazıya dökmekti. • “Arkadaşım "................." bir merhaba demek için aradı güzel bir sürprizdi ve mutlu oldum. •" ................." nin önerdiği kitaptan bir bölüm okudum ve şu şu bölümü çok hoşuma gitti, mutlu oldum. • “Bugün güneş sonunda yüzünü gösterdi” Bu egzersizi uygulayan hastaların durumları “ağır” depresyondan “hafifle orta düzey arası” depresyona dönüştü ve % 94’ü rahatlama hissetti. lanıp ona inanırsa hayatın anlamını yakalar. Herkesin anlam arayışı farklıdır elbette. Bazıları bu anlamı dinde ve ibadette bulur, bazıları kendini bilime adar. Anlamlı bir hayat, kimisi için iyi çocuklar yetiştirmek, kimisi için mesleğini hakkıyla yapmak olabilir. Bu anlam sayesinde insan hayattaki varoluşun nedenini anlar. 5- Hedeflerini belirle Hayatlarında anlam bulan ve olumlu ilişkiler yaşayan insanlar kendilerine somut hedefler koyup bu hedefleri gerçekleştirmek için yaşarlar. Hedefi olan insanlar hayata tutunurlar. Sanıldığının aksine başarılı insanlar en zekiler arasından değil hayata en sıkı tutunanlar arasından çıkıyor. Mutlu insan kimdir? Profesör Martin Seligman şu soruyu soruyor: “Son derece mutsuz insanlarla, normal insanlar arasındaki fark nedir?” Mutlu insanlar üzerinde yapılan araştırmalar gösteriyor ki bu insanlar; n Daha dindar değiller, n Daha zengin değiller, n Daha iyi görünmüyorlar, n Hayatlarında sürekli daha iyi bir şeyler ya da kötü şeyler olmuyor. Peki, ne oluyor? Bunun tek bir yolu olduğu görülüyor: Mutlu insanlar, son derece sosyaller. Bu insanlar yalnız değiller, iyi bir romantik ilişkileri var ve geniş bir arkadaş repertuarına sahipler. Profesör Seligman ve arkadaşları, yüz yıllar boyunca mutluluğa müdahale konusunda Buda’dan Tony Robbins’e kadar yapılan önerileri incelediklerini ve sonunda bir başlangıç noktası bulabildiklerini söylüyor. İnsanları mutlu edeceği iddiasıyla bugüne kadar 120 yaklaşım önerilmiş. Bunlar üzerinde yapılan çeşitli testler ile geçerlilikleri sınandığında, gerçekten uzun süreli mutluluğa giden aşağıdaki 3 farklı yol ortaya çıkmış, üç farklı mutlu hayat şekli: 1. Keyifli Hayat: Sahip olabileceğin en çok pozitif duyguya sahip olduğun ve zevk aldığın hayat. 2. Bağlı Hayat: İşinde, sevginde ya da bir ebeveyn olarak yani serbest kaldığın sıradaki hayatında zamanın durduğu ve başka bir şey hissetmediğin zaman. 3. Anlamlı Hayat: Sizden daha büyük bir şeye ait olmak ve onun için hizmet ettiğiniz bir hayat. edaktüel gündem Pozitif düşüncenin faydası çok n “Olumlu düşünme”, kişinin sağlıklı ve mutlu bir hayat sürmesinde büyük önem taşıyor. Ancak “iyi düşün iyi olsun” demek yetmiyor. Bunun için öncelikle bilinçaltınızı olumsuz ifadelerden temizlemelisiniz. Aynı şekilde bir şey yapmak isterseniz bilinçaltınızdan yardım isteyin. Bilincinizle düşünebilirsiniz, hissedebilirsiniz ama bilinçaltınızla isteyebilirsiniz. Bilinçaltına sizden başkası ulaşamaz onu duyamaz. Ve yalnızca bilinçaltımızı kullanarak yaptığımız şeylerde bir mükemmellik vardır. Bilincimiz ise devamlı bizi eleştirir, korumaya çalışır, ikaz eder. Sonuç olarak bilincinizin bilinçaltını olumsuz yönde etkileyecek telkinlerde bulunmasını önlemeli, olumlu telkinleri bilinçaltına göndermelisiniz. n Kendi bilinçaltımızı yapılandırmak da tek başına yeterli değil. Çevremizdeki insanları da ona göre seçmek ve ayıklamak gerekiyor. Örneğin olumlu ve yapıcı eleştiri yapan kişilerle iletişim içinde olmak her zaman faydalıdır. Olumsuz düşüncelerle yüklü insanlar sizi de o çemberin içine çekebilir. Üstelik onların bu huylarını değiştirmeye çalışmak sizi yormaktan başka bir işe yaramayacaktır. n Öncelikle pozitif düşünebilmek için uygulanabilecek tek bir formül olmadığını belirtmekte yarar var. İnsan ancak belirli şartların oluşması sonucunda pozitif düşünebilmeyi başarabilir. n Pozitif düşünebilmek için kişinin öncelikle içinde bulunduğu koşulları analiz etmesi, genel psikolojik ve fiziksel durumunu kontrol altına alması gerekir. n Sevdiğiniz şeyleri yapmak için daha fazla vakit ayırın, daha az çalışın ve daha çok oynayın. n Ne söylemeye ihtiyacınız varsa söyleyin. 22 edaktüel kasım•aralık 2014 Şükredin. Bakış açınızı değiştirin ve geçmişten kurtulun. n Değiştiremeyeceğiniz şeyleri kabul edin. Mutluluğun gelecekte bir etkinlik olduğunu düşünmeyi bırakın. n Üzüntü parça parça yok edilir. Bunun için öncelikle küçük şeylere üzülmeyi bırakmalısınız. Konuşmalarınızdan üzüntü ve korku belirten kelimeleri çıkarın. n “Ben yapamam” cümlesinden sakının. Gün içinde “Ben yaparım” diye tekrarlamak sizin kendinize olan güveninizi arttıracaktır. İleride otomatik olarak böyle düşünmeye başlayacaksınız. n Zaman zaman meditasyon yapın. Örneğin rahat ve gevşemiş durumda sandalyeye oturun. Zihninizi dalgalı bir su gibi düşünerek yavaş yavaş dalgaları dindirin. Dalgalar gittikçe azalsın, küçülsün ve suyun yüzeyi dümdüz olsun. Sakinlik ve huzur veren kelimeler söylemeye başlayın. n Beyin gücünüzü kullanın. “Kötü şans”, “problem”, “zor” gibi sözcükleri zihninizden atın. n Çalışmaktan korkmayın. İnsanlarla tanışmaktan çekinmeyin. Onlardan çok şey öğrenebilir, kendinizi onlara anlatırken kendinize daha yakınlaşabilirsiniz. n Şüphe duymayı değil istemeyi öğrenin. n Sorumluluk almak, sorumluluğa sahip olmak, ileride insanın kendine karşı sorumluluk duygusunu geliştirir. İnsan yerine getirmesi gerekenleri yerine getirince daha sağlıklı ve tatmin olmuş yaşar, mutlu olur. Spor ruhsal sağlığın bile anahtarı... Spor yapmak sadece bedensel bir pratik değil. Fiziksel olarak sağlığa büyük faydalar sağlarken ruhsal yapınızı da güçlendiriyor. Örneğin kendinizi daha iyi hissediyor ve olumsuz ruh durumlarına çok daha az giriyorsunuz. Öğrenme kabiliyetini arttırıyor. Özgüven sağlıyor. Vücudun zinde olmasını sağlarken, duygudurum (ya da akıl sağlığı) yönünden sizi güçlendiriyor. Stresi azaltıyor ve strese karşı koruyor. Yaşlanma karşıtı etkileri var. Cilt sağlığı ve rengine olumlu etki ediyor. Uyku düzenini düzeltiyor. Felci önlemeye yardımcı. Eklem fonksiyonlarını geliştiriyor. Anksiyeteyi azaltıyor. Hafızayı keskin- leştiriyor. Bağımlılıkların kontrol edilmesini kolaylaştırıyor. Üretkenliği artırıyor. Yaratıcı düşünce kabiliyetini yükseltiyor. Vücut görüntüsünü iyileştiriyor. Özsaygınızı artırıyor. Yaşam süresini uzatıyor. Konsantrasyon yeteneğini artırıyor. Ve hayatı daha heyecanlı hale getiriyor. edaktüel haber TİSK 2014 kurumsal sosyal sorumluluk ödülleri sahiplerini buldu. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun (TİSK) liderliğinde Avrupa Birliği’nin desteği ile yürütülen “Herkes İçin Kurumsal Sosyal Sorumluluk” Projesi kapsamında “TİSK 2014 Kurumsal Sosyal Sorumluluk Ödülleri” İstanbul’da gerçekleşen Tören ile sahiplerini buldu. Ödül Töreni’ne Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakan Yardımcısı Halil Etyemez ve Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Müsteşarı, Ekonomik ve Sosyal Kalkınma Bölüm Başkanı François Begeot’un katıldı. “Engelsiz İlaç”a bir ödül daha Törenin açış konuşmasını yapan TİSK Başkanı Yağız Eyüboğlu günün rekabet koşullarında, Türkiye’nin bir adım daha öne çıkması için herkesin daha fazlasını yapmak durumunda olduğunu söyledi. Kurumsal vatandaşlık ve sosyal sorumluluk kavramının da önemli bir dayanağının bu anlayış olduğunu belirten Eyüpoğlu, “KSS Yarışmasını her yıl tekrarlamayı ve ödül vermeyi amaçlıyoruz. Böylece, bu çabamızın kurumsal sosyal sorumluluk çalışmalarının daha da etkinleşmesine katkıda bulunmasını temenni ediyoruz.” dedi. “Mesleği doğru yapma projesi…” Ecz. Şule İlkkurşunlu Engelsiz ilaç Projesi ile “Altın Havan” ödülünden sonra, ikinci büyük ödülünü alan Çevreci Eczacılar KooperatifiÇEKOOP Yönetim Kurulu Başkanı Ecz. Şule İlkkurşunlu ödülü alırken yaptığı konuşmada, eczacılık yemininde de yer aldığı gibi, tüm hastalara eşit hizmet vermek ve tedavi süreçlerini ve ilaçların kullanımını 24 edaktüel kasım•aralık 2014 hastaların anlayacağı şekilde açıklamak zorunluluğu olduğunu söyledi. İlkkurşunlu, sözlerine şöyle devam etti; “Proje ile bir yandan görme engelli bireyin ilaç kullanırken yaşadığı sorunları ortadan kaldırırken, bir yandan da eczacının engelli hastaya doğru hizmet vermesinin önündeki engelleri de kaldırmış oluyoruz. O nedenle aynı zamanda da mesleği doğru yapma projesidir” dedi. Engelsiz ilaç projesi Engelsiz İlaç Projesi; Görme ve işitme engelli vatandaşlarımızın ilaç kullanımını kolaylaştırmak için 18 Haziran 2013 tarihinde yapılan basın toplantısı ile kamuoyuna duyurularak hayata geçirildi. Proje de; EDAK ve Çevreci Eczacılar Kooperatifi (ÇEKOOP) birlikte yol aldı. Ayrıca; Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Konseyi ve İzmir Çağdaş Görmeyenler Derneği’ proje ortağı olarak yer aldı. Proje kapsamında; EDAK Rafı olan 200’ü aşkın ecza- neye ve ÇEKOOP ortağı eczanelere brail alfabesi kullanarak ilaç kutularının üzerine kullanım bilgisi yazılabilmesi için özel etiket makinaları gönderildi. Brail alfabesi kullanamayan vatandaşlarımıza da ilaçların kullanımı ve dozu ayarlanabilmesinin sağlanması için “konuşan kutu”lar teslim edildi. Böylece, görme engelli vatandaşlarımızın da tüm vatandaşlarımız da olduğu gibi, temel bir hasta hakkı olan; ilaç kullanımı ve tedavilerine ilişkin tüm bilgileri bilme hakkını yerine getirmek amaçlandı. Yarışma hakkında Yarışmanın ilk aşamasında, 68 başvuru 15 Temmuz 2014 tarihinde TİSK Genel Merkezi’nde gerçekleştirilen Adaylık Kurulu Toplantısı’nda KSS Uzmanları tarafından değerlendirildi. Yapılan ön eleme sonucunda, 17’si büyük ölçekli şirketlere, 3’ü küçük ve orta ölçekli şirketlere ait olmak üzere, 20 Proje finale kalmaya hak kazandı. 1 Eylül 2014 tarihinde TİSK Genel Merkezi’nde gerçekleştirilen; işçi, işveren, hükümet, medya, üniversite ve STK kesimlerinin saygın isimlerinden oluşan Seçici Kurul 20 Finalist Proje’yi değerlendirerek Etkililik, İyi Uygulama, Kapsayıcılık, Sürdürülebilirlik ve Yenilikçilik Ödüllerinin yanı sıra Büyük Ödül’e hak kazanan Projeleri belirledi. Ödüller, Uluslararası İşverenler Teşkilatı (IOE) işbirliğiyle yürütülen Proje’nin diğer ortakları olan Makedonya, Hırvatistan, Karadağ ve Romanya İşveren Çatı Örgütleri ile eşzamanlı olarak 15 – 19 Eylül 2014 “KSS Haftası” içinde dağıtılmış oldu. Şirketlerin kurumsal sosyal sorumluluk alanındaki çalışmaları, gelecekte de her yıl düzenlenecek TİSK KSS Yarışması ile ödüllendirilecek. edaktüel sağlık dosyası Anksiyete nedir? • Özge Kutay Yüksel • Psikolog / Psikoterapist Anksiyete (kaygı, endişe) kişiye kötü bir şey olacakmış düşüncesi oluşturan, korku benzeri bir duygudur. Genellikle iç sıkıntısı, bunaltı, daralma şeklinde tarif edilir. Kaygı her zaman kötü bir şey değildir. Hayatta her değişiklik kişi üzerinde bir stres yaratır. Kaygı, stres durumunda odaklanmamıza ve uyarılmış hale gelmemize yardımcı olur. Mesela bir tehditle karşılaştığımızda, önümüze bir yılan çıktı diyelim, savaş ya da kaç tepkimizi, kaygı alarma geçirir. Bunu modern hayatta iş mülakatına ya da sınava girerken, kalabalık alanlarda konuşma yaparken deneyimleriz. Baktığımızda kaygı, bizi yeni durumlara hazırlayan bir iç alarm sistemi olarak çalışır. Bazen kaygı ve korku gündelik yaşantımızı aksatmaya başlayabilir. Yaptığımız işleri yapamamaya, belli ortamlardan uzak durmaya, sosyal ilişkilerimizde bozulma yaşamaya, kendimizi toplumdan ve gündelik yaşantıdan soyutlamaya varıncaya kadar etkileyebilir. Eğer günlük işlevselliğimiz ve sosyal ilişkilerimiz bozulduysa bir uzmandan destek alma zamanımız gelmiştir. Ne zaman anksiyete bozukluklarıyla ilgili destek almam gerekir? Anksiyete bozuklukları kişiden kişiye göre, kaygıyı yaşama biçimleri olarak farklılık gösterir. Kimileri bedensel belirtiler (çarpıntı, baş dönmesi) sebebiyle zamansız yoğun kaygı yaşarlar. Kimileri kontrol edemedikleri düşüncelerle (kirlenmek vb.) baş etmeye çalışırken, kimileri her konudan sürekli 26 edaktüel kasım•aralık 2014 endişe yaşarlar. Anksiyete bozukluklarının en önemli ortak noktası ise, normal şartlarda kişiye tehdit hissettirmeyen durumların, bu kişilere sürekli ve şiddetli korku ve kaygı yaşatmalarıdır. Anksiyetem (kaygım) çok artarsa neler yapabilirim? Kaygı düzeyi yüksek olan herkeste anksiyete bozukluğu yoktur. Günlük yaşantı yoğunlaştığında, çok uzun saatler çalışmak zorunda kalındığında, uzun süreli uykusuzluk, evde veya işte stresli durumlar kaygımızın artmasına sebep olabilir. Bununla baş etmek için her gün rahatlamaya, sosyal ilişkilere zaman ayırmaya, hareket ve egzersiz yapmaya, öz bakıma özen göstermeye ve ihtiyaç duyulduğunda başkalarının yardımını istemeye açık olmak gerekir. Profesyonel yardıma ne zaman başvurmalıyım? Bu durum çok uzun süreli ve sıkıntı veren bir hale dönüştüyse artık gündelik yaşantınızı aksatacak, sosyal ilişkilerinizde problem yaratacak duruma geldiyse yardım almak gereklidir. Öncelikle bu belirtilerin herhangi bir fiziksel durumla (tiroit, şeker vb.) ilişkili olup olmadığını öğrenmek için tıbbi bir değerlendirmeden geçmek gerekir. Madde ve alkol kullanımı, alınan bazı tıbbi ilaçlar da anksiyete sebebi olabilir. Eğer fizyolojik bir temel bulunamazsa, bir terapistten yardım almak gerekir. Birçok terapi yaklaşımı kaygı bozukluklarıyla çalışmaktadır. Bilişsel davranışçı terapilerin anksiyete bozuklukları ile yapılan çalışmalarda başarı oranı oldukça yüksek bulunmuştur. Anksiyete bozukluklarının tedavisinde sıklıkla psikiyatrik ilaçlar kullanılmaktadır. Ancak anksiyete bozukluklarında tek başına ilaç tedavisi uygulandığında, ilaç bırakıldıktan sonraki geri dönüşünün çok hızlı olabildiği bilinmektedir. Bu sebeple anksiyete bozukluklarıyla mücadele ederken en iyi yöntem bu konuda uzman bir terapist gözetiminde, gerek görüldüğünde ilaç ve terapi seansları ile sürdürülmesidir. n Düzenli ve yoğun olarak; huzursuzluk , terleme, felaketleştirme (hep en kötü ihtimali düşünme), gerginlik, titreme, uyarılmışlık hali, nefes almada güçlük, baş ağrısı, mide ve bağırsak sorunu, kalp çarpıntısı, kaslarda gerginlik, sürekli yorgunluk, uykusuzluk duygu ve duyumların birkaç tanesi bir arada ve sürekli olarak hissediliyorsa bir uzmana başvurma zamanı gelmiş olabilir. edaktüel gündem YAŞını YAŞlı YAŞama Eczacı Meltem Kortel fark etmeye başlar ve hayranlık duyarız. Bizi yavaş yavaş sarmaya başlayan yaşlılık korkumuza seksenlerine ulaşmış olup da içindeki çocuğu canlı tutanlar umut verir. Artık yaşlanmanın ama aynı zamanda genç de olabilmenin denklemini kurduğumuzu bize fark ettirir. YAŞAM SONATI Doğumun yaygarası ile ölümün sessizliği arasındaki ömür ancak şiirle, notayla örülür yok öyle alıp başını gitmek... tek bir nota şarkıyı tek bir dize şiiri değiştirecek ve bir “es” bile koysan yetecek Çağ Aryan Ne kadar da hevesliyizdir on sekiz yaşımızı bir an önce kutlamaya. Sanırız ki büyüdükçe özgürleşip her istediğimizi yapabileceğiz ve başımız göğe erecek. Yeni yeni beliren kimliğimizle, değişen bedenimizle ve baş etmeye çalıştığımız hormonlarımızla dünyayı keşfetmek ve bir yandan da onu değiştirmeye çalışmak baş döndürücü bir heyecandır. Ergenlik dönemi artık geride kalmıştır. Bu kez de, toplumda bir yer edinme uğraşısı içine düşeriz. Yeni bir dönem ve değişimlerle gelen yeni sorumluluklar her ne kadar ergenlik dönemi sorunlarının güçlüğünü aratmasa da, biz bir nebze daha hayata karşı donanımlıyızdır artık. 28 edaktüel kasım•aralık 2014 Orta yaşla birlikte muhasebe dönemimiz başlar ve nerde, nasıl başlamış, şimdi nerede durmakta olduğumuzu sıklıkla kendimize sorar oluruz. Hayatımıza giren konular, sahip olduğumuz donanımla birlikte gittikçe güç sorulardan oluşmaya başlar: yanıtları ve sebep olduklarıyla baş edilmesi zorlaşır. Artık hastalık, ölüm, boşanma, maddi kazanım ya da kayıplar bizleri küçük hayatlarımızda büyük hayal kırıklıklarına uğratır. Eğer yeterince şanslıysak hem geçmişimizle barışmayı hem de bugünü yaşarken geleceğe ilişkin umutlarımızı her şeye rağmen korumayı becerebiliriz. Hayat aslında bize gösterdikleri ile bizi olgunlaştırır: erdemi; sağduyuyu; ötekini anlamayı, bu çağımızda öğreniriz. Ne kadar bildikçe ve öğrendikçe aslında ne kadar çok şey bilmediğimizi fark ettiğimiz de yine bu dönemdir. Öğrenciliğimiz ömür boyu... Genelde orta yaş dönemi içinde, çevremizde, daha ileri yaşlardaki “genç” insanları da Çünkü çoğu zaman ve büyük bir kısmımız için yaşlılık bir acz evresidir. Sağlığımızı kaybetmek, yalnız kalmak, hayat yorgunu olmak korkutucudur. Yaşlılık önce onun kabullenişiyle başlar. Yaşlı beden yaşlı davranışlar demektir ve bu durum aslında doğduğumuzdan beri bize dayatılan bir biçimdir. Aslında yaşlılık o güne kadar baş etmek zorunda kaldıklarımızdan daha da zor veya daha da ağır değildir. Zorluk gerçekte benzer ağırlıktadır, onun daha ağır olduğunu bize düşündüren sadece eczanede alışveriş bizim artık eski gücümüzde olamayışımızdır. Ancak, unuturuz ki kaybettiklerimizin yanısıra kazanımlarımız ve gençken sahip olamadıklarımız da vardır. Zamanın değerini bilme bilinci gibi. Har vurup harman savurduklarımızın ne derece değerli olduğunu fark etmek gibi… Güçlükleri aşmamıza bu sefer bu bildiklerimiz yardımcı olacaktır. Örneğin, bizi bu güne kadar taşımış olan bedenimizin biraz daha dikkatli bir bakıma ihtiyacı olduğunu fark ederiz. Onun yaşla, yaşlanmayan duygularımıza, heyecanlarımıza, kısaca ruhumuza ayak uydurabilmesine yardım etmek, kendimize ilişkin yapabileceğimiz en yerinde davranış olacaktır. Ne kadar verirsek o kadar alabileceğimizi çoktan öğrenmişler olarak bizler şimdi sıranın bedenimize geldiğinin farkındayızdır. Bedenimizle ve aynı zamanda dış görünüşümüzle ilgilenmek değerlidir, kendimize ve sevdiklerimize karşı olan saygıyla ilintilidir. Bu bakım, çevremizdekilerle iletişim kurmakta da bize yardım eder. İyi beslenme, beden egzersizleri, ilgimizi çeken ve bizi mutlu eden etkinliklerde bulunmak önemlidir; arkadaşlarla, komşularla, aile üyeleriyle ve gençlerle konuşup görüşmeye olan ilgi kaybedilmemelidir. Gerektiğinde bir uzman hekimden yardım almak bedensel ve ruhsal sorunlarımızda hem yeni ortaya çıkabilecek hem de kronik hastalıklarımızda bize yardımcı olacaktır. Yaşlı ve aynı zamanda mutlu olmak, zaman bizden neleri götürmüş olursa olsun, yaralarımızın izlerini bedenimizde ve ruhumuzda unutmaksızın taşıyarak, bugünün ve yarının hakkını verebilmektir. Ölümlü olmak gerçeğimizdir, kaçınılmazdır: ancak hayatın da bize hediye ettiği ömrü, “yapabileceğimin en iyisiydi” diye tamamlamaya hala zamanımızın kaldığını bilmek, belki de yaşlılığa erişebilmiş olmanın en büyük ve en değerli vergisidir. Vikozamin Tablet Her Bir Tablet; 480 mg Glukozamin, 280 mg Kondroitin Sülfat, 300 mg Metil Sülfonil Metan, 100 mg Boswellia Serrata içerir. 109,95 TL Solgar Glucosamine Chondroitin MSM 60 Tablet Glukozamin ve kondroitinin yanına MSM (metilsülfonilmetan) eklenerek geliştirilmiş bir formülasyon. 50 cc 100 cc 45 TL 70 TL Vikojen Vicium-D3 Tablet 40 mg Her Bir Tablet; 40 mg UC- II (Undenatured Type II Collagen), 250 mg MSM, 250 mg Kalsiyum karbonat (Kalsiyum), 100 mg Boswellia serrata, 75 mg Çinko Glukonat (Çinko), 50 mg Magnezyum oksit (Magnezyum) içerir. Her Bir Tablet; 500 mg Kalsiyum, 150 mg Magnezyum, 7,5 mg Çinko, 10 mg (400 IU) Vitamin D içerir. Sepe 49 TL Natural Propolis 60 Tablet 1050 mg Her Tablet; Propolis Ekstraktı 1050 mg 49 TL %100, Etken Madde Propolis %70 Beta Glucans Complex 60 Tablet Beta glukan, Este-C vitamini, D vitamini, selenyum, çinko, bakır ve antioksidan meyve karışımları içeren bir formülasyondur. Solgar 25 cc 25 TL Tabia Çörek Otu Yağı Omega-3, 6 - Vitamin A, E, C, B1, B2, B6 Üzerinde en çok araştırma yapılan tıbbi bitkiler arasında yer alan çörek otunun yararlarını sınırlı bir alanda belirtmek olanaksızdır Tabia çörek otu yağının kapsül formuda bulunmaktadır. 50 cc 24 TL 100 cc 40 TL Tabia Buğday Ruşeym Yağı Palmitik Asit, Araşidik Asit, (Omega 9) Oleik Asit, Gadoleik Asit, (Omega 6) Linoleik Asit, (Omega 3) Linolenik Asit içerir. Tabia ruşeym yağının tablet formuda bulunmaktadır. 2014 kasım•aralık edaktüel 29 eczanede alışveriş FEE AĞIZ SPREYİ 15 ml 6,50 TL PEARL DROPS HOLLYWOOD SMİLE – 50 ml 15,00 TL Pearl Drops, dişleri beyazlatmak, parlatmak ve dişlerdeki lekeleri çıkartmak konusunda uzman, her türlü ihtiyaç ve zevke uygun bir ürün grubudur. Hollywood Smile, sadece 3 hafta içerisinde dişlerde iki ton beyazlık sağlayan, extra güçlü formülü ile Pearl Drops ürün grubunun premium diş macunudur. Beyazlamayı ürün ile birlikte verilen "beyazlık cetveli" ile takip etmek ve 3 hafta sonunda inanılmaz değişimi görmek mümkündür. Fee Alkolsüz ve Gazsız Soft Ağız Spreyi ağız içi bakterileri öldürür ve nefesinizi anında tazeler. Ağzınızı tazelikle başbaşa bırakıyor. Kötü nefes kokusuna sebep olan mikropları %99 oranında öldürür. Yanınızda rahatlıkla taşıyabileceğiniz boyuttadır. Ferah bir nefese ihtiyaç duyduğunuz her an yanınızda. Ozon tabakasına olumsuz etkili gazlar içermez. COREGA TABS (30 TABLET) 15,90 TL Diş protezi kullananlar Corega Tabsın temizleyici gücüne güvenebilirler. Yeni Bio-Corega Tabs bu emin desteği oluşturmak için geliştirilmiştir. Özel olarak formüle edilmiş Corega Tabs bakterilere bio-aktif olarak etkindir. Derine nüfuz edebilen temizleyici etkisiyle biolojik olarak bakterilerin gelişimini engeller ve kokuyu giderir. Diş protezinizdeki temizliği ve ferahlığı hissedebilirsiniz STERİPOD DİŞ FIRÇASI HİJYEN BAŞLIĞI - 2 ADET 15,90 TL COLGATE OPTİK BEYAZ 75 ml 19,90 TL Dişlerinizi 1 hafta içinde 1 ton beyazlatabilen, etkili bir diş macunudur. Klasikleşen Colgate korumasının yanı sıra özel formülüyle dişlerinizin doğal beyazlığına dönmesini sağlar. Günde iki kere olmak üzere dört hafta süreyle kullanılırsa doğal beyazlığı rahatlıkla fark edeceksiniz. LISTERINE STAY WHITE - 500 ml 14,90 TL Fırçalama ile ulaşılmayan alanlara ulaşır. Sadece fırçalamaya oranla, dişeti hastalıklarının en önemli nedeni olan plağı daha fazla azaltır. Tartar oluşumunu önler ve azaltır, böylece dişlerin daha beyaz kalmasını sağlar. Nefesinizi tazeler. 30 edaktüel kasım•aralık 2014 Diş fırçanızın kıllarını kirlenmekten korumanın yanı sıra, içindeki kekik yağı özü içeren tablet ile diş fırçanızdaki mikropları yok eder. COLGATE DİŞ ARASI FIRÇASI 9,90 TL Oldukça etkili bir temizlik sağlayan benzersiz Tri-Proxi fırça kılı dizaynı, bilimsel olarak geliştirilmiştir. Doğru kullanıldığında, dişlerin ara yüzlerinde çürük oluşumuna sebep olabilen plak tabakasının etkin olarak temizlenmesine yardımcı olur. Fırça başlığını aynı zamanda ilave sap olarak kullanarak ulaşılması güç diş ara yüzlerini rahatlıkla temizleyebilirsiniz. Cepte taşınabilir, ev dışında kullanım içinde uygundur. APRIL EMZİK AVENT KELEBEK KORUYUCU KAPAKLI GÖĞÜS UCU KORUYUCU 2’Lİ 5,90 TL 25,90 TL Kokusuz, tatsız, kaliteli silikondan yapılmıştır. Bebekle cilt temasına olanak veren şekle sahiptir. Bebeğiniz emerken cildinizi hissedebilir ve kokunuzu alabilir, süt üretimini harekete geçirmeye devam eder. Göğüs Ucu Koruyucular sadece, meme başında acı hissi veya çatlak varsa kullanmak için tasarlanmıştır ve sağlık uzmanı tavsiyesiyle kullanılmalıdır. O2 14,90 TL GÖBEK BAKIM SETİ 20 Adet Steril mendil ve 100 ml hijyenik göbek bakım solüsyonu %70 Alkol içerir. Steril mendil paketi açılır, solüsyon mendile sıkılır ve bebeğin göbeği ve gerekli olan yerler silinir. BUBCHEN BEBEK PUDRASI 100 gr 21,90 TL Doğal bitki özlerinden hazırlanmıştır. Hayvansal madde içermez. Alkolsüz ve doğal parfümlüdür. PH nötr, en hassas ciltlere bile uyumludur. Dermatolojik olarak test edilmiş kliniklerde güvenle kullanılmaktadır. Bebeklerin hassas ciltleri düşünülerek hazırlanmış ürünlerimiz yetişkinler için de idealdir. Düşünce Kapanan Kelebek Emziklerin özel dizayn edilmiş koruyucu kapakları sayesinde, emzik yere düştüğünde, koruyucu kapaklar otomatik olarak kapanarak emziğin her zaman temiz kalmasını sağlar. Bebeklerin ağız yapısına uygun olarak dizayn edilen April Emzikler, bebeğinizin emerken daha rahat hissetmesini sağlar. Doğal damak, diş ve dişeti gelişimini destekler. Emzik ucu likit silikondan üretilmiştir. Tatsız kokusuz ve uzun ömürlüdür. Pürüzsüz yüzeyi kolay temizlenir ve güvenle steril edilir. BPA içermez. Güvenlik halkası mevcuttur. OTACI 15 TL BEBE YAĞI 250 ml Heliantus yağı, zeytinyağı, buğday tohumu yağı, lavanta yağı ve E vitamini içerir. Bebeğinizin cildini nemlendirir, yumuşatır, tahrişlerin giderilmesine yardımcı olur. Uyku öncesi uygulamasında bebeğinizin kolay ve rahat uyumasını sağlar. Dermatolojik testleri yapılmıştır. Hayvanlar üzerinde test edilmemiştir. BEBEDOR DESENLİ İKİLİ BİBERON SETİ 16,50 TL 250 ml biberon, 125 ml biberon ve biberon emzikten oluşan şık bir kutu içindedir. 2 adet biberon emziği hediyesidir. JOHNSON BABY BUBCHEN ROSALEA BEDTIME SET ŞAMPUAN + BALSAM 230 ml 27,90 TL Bedtime Vücut Şampuanı (300 ml), Bedtime Bebe Yağı (300 ml), Bedtime Şampuan hediyeli, doğal ve rahatlatıcı kokuların özel bir karışımı olan NaturalCalmTM aroması içerir. Bebeklerin cildini nazikçe temizlemek için idealdir. Gerçek göz yakmayan formülü sayesinde bebeklerin gözlerini yakmaz. Hipoalerjeniktir, pH değeri ciltle uyumludur. 21,90 TL Buğday proteini, provitamin B5 ve bitkisel bazda yıkama hammaddesi içerir. Ph cilde dost. Göz yakmaz. Saçların kırılmasını önler. 2si1 arada şampuan narin ve hassas bir biçimde temizlik sağlar ve ipeksi bir parlaklık verir. İçeriğindeki bakım balsamı ile uzun, kıvırcık ve inatçı saçları da ipeksi hale getirir. 2014 kasım•aralık edaktüel 31 edaktüel gündem Doğaldır, zararsız değildir! Bitkilerle tedavi (fitoterapi), geleneksel tıbbın en popüler alanı ve geçmişten bu yana tüm dünyada uygulanıyor. Ancak “Doğal ürünler zararsızdır“ algısı son derece yalnış. Bu ürünleri mutlaka hekim ve eczacı gibi meslek sahiplerine sorarak kullanmak gerekiyor. S on yıllarda doğal ürünlere, bitkisel ilaçlara ciddi bir ilgi var. Ancak hangi ürünler, nereden alınmalı? Aktarlar ya da internetteki satış siteleri ne kadar güvenilir? Eczacı Burcu Aşkın ile doğal ürünler, kullanımı ve yapılan hatalar üzerine konuştuk. “Doğal ürünler zararsızdır, bitkisel ürünlerin yan etkileri yoktur” yaklaşımı ne kadar doğru? Ürünler ne kadar bitkisel olursa olsun, hekim ve eczacı gibi meslek sahiplerine sorarak alınması gerekmiyor mu? Aslına bakarsanız bitkilerle tedavi (diğer adıyla fitoterapi), geleneksel tıbbın en popüler olanıdır ve geçmişten bu yana tüm dünyada uygulanıyor. Son yıllarda da güvenli ve ekonomik olduğu varsayımları sonucu doğaya ve doğala dönüş eğilimi, dolayısıyla da bitkisel tıbba olan ilgi tüm dünyada artıyor. Ne var ki bizim toplumumuzda da “doğal olan zararsızdır ve bitkisel ilaçların yan etkileri yoktur” algısı oldukça yaygın olup, bu durum“doğanın mucizevi iyileştirici gücü” adı altında medyada abartılarak işleniyor. İşte tam da bu noktada, ilaç ve bitkisel ürünler konusunda esaslı eğitim almış, üniversitelerde Farmakognozi dersi okumuş, 32 edaktüel kasım•aralık 2014 Eczacı Burcu Aşkın derin bilgi ve farkındalığa sahip olan biz eczacılar hastaya ihtiyacı olan doğru bilgiyi vererek yönlendirme sağlayabilmeliyiz. Bu nedenledir ki, bitkisel ürünlerin eczacı danışmanlığı ve kalitesiyle eczanelerden alınması olması gerekendir. Fitoterapi kapsamına giren ürünleri aktarlardan ya da baharatçılardan almak ne kadar doğru? Veya neden bunları eczaneden almak önemli ve doğru? Şöyle ki, tedavi ister kimyasal ister bitkisel olsun, ilacın ya da bitkisel ürünlerin yanlış kullanımı çok ciddi sağlık sorunlarına yol açar; bu nedenle de bu işin hekim ve eczacı gibi meslek gruplarının birlikteliğiyle uygulamak doğru olandır. Bitkisel ürünlerin büyük bir bölümü “lokman hekim” tabelalı aktarlarda, baharatçılarda, bitkisel ürün satan satış noktalarında veya internetteki satış siteleri aracılığı ile halka sunuluyor. Aktarlarda, çoğu bilimsel yöntemlerle hazırlanmamış kitaplar yardımıyla, ya da sadece tavsiye üzerine alınan doğal bitkilerin dışında; lisansları olmaksızın preparat haline getirilmiş bitkisel ürünler piyasada reçetesiz olarak satılıyor. Şayet hastalıkları tedavi etmek amacıyla kullanılan ilaçlar, bitkisel ürünler ile önemli etkileşimlere giriyorsa durum daha da vahimleşiyor. Bu nedenle bitkisel tedavi kapsamında kullanılacak bitkisel ürünlerin içerik ve etkinliklerinin bilimsel olarak kanıtlanmış olması; doz-etki ilişkilerinin ve doza bağlı etki farklılıklarının ortaya konması; ilaçlarla olan etkileşimlerinin belirlenmesi ve bu ürünlerin standardize edilmiş farmasötik formlar halinde kullanıma sunulmuş olmaları gerekmekte olup kişilerin de bu ürünleri, uygun şartları sağlayacak şekilde bulundurulacak olan sağlık merkezlerinden yani eczanelerden alması yerinde olacaktır. Bitkisel ürün-ilaç etkileşimi ciddi sonuçlar ortaya çıkabiliyor. İnsanları bu konuda nasıl uyarmalıyız? Genel olarak bitkisel ürün-ilaç etkileşmeleri incelendiğinde etkileşmelerin bitki içeriğindeki bir maddenin, ilacı metabolize eden bir enzimi veya ilacın taşınmasında rol oynayan bir taşıyıcı proteini inhibe veya aktive etmesi sonucu görüldüğü söylenebilir. Eğer bitkisel ürün ilacı metabolize eden enzimi (veya taşıyıcı bir proteini) aktive ediyorsa, ilacın kan düzeylerinde azalma dolayısıyla ilaç etkinliğinde azalma veya bunun tam aksine enzimi, inhibe ediyorsa, bu kez de ilacın vücutta kalış süresinde artış, buna bağlı olarak da zehirlenme hatta ölüm bile meydana gelebilir. Bu nedenledir ki, reçeteli ilaç yazarken doktorlar, hastalarını bitkisel ürün kullanıp kullanmadıkları konusunda sorgulamaları, eczacıların da bu ürünleri satarken hastayı uyarmaları, hastaların da hekimlerine mutlaka bilgi vermeleri gerekiyor. Hastaların bu ürünlerle ilgili bilgileri çoğunlukla medyadan veya çevresindeki kişilerden alması yerine hekim veya eczacıya danışarak doğru bilgilerle kullanmaları gerektiği de önemle vurgulanmalı. Aksi halde olası bir bitkisel ürünilaç etkileşmesi sonucu ciddi sonuçlar doğabilir. Bitkisel ürünler derken tam olarak nasıl bir ürün yelpazesinden bahsediyoruz? Bitkisel ürün dediğimiz, tıbbi amaçla bir bitkinin yaprağının, tohumunun, kökünün, kabuğunun veya çiçeğinin kullanılmasıyla elde edilen ürünlerdir. Bunlar kapsül, tablet gibi çeşitli formlarda bulunabilirler. Şimdi bir de internetten yoğun bir satış var. Siz interneti bu konuda güvenilir buluyor musunuz? İnternet ortamında online satılan ürünler, öncelikle denetlenemediğinden halk sağlığını çok ciddi şekilde tehdit ediyor. Bu şekilde satılan ürünlerin güvenilirlik problemi var olup, içeriği ile ilgili de yalan yanlış ya da eksik pek çok bilgi mevcut. Bu durum, ürünlerden numuneler alınıp üniversitelerde, laboratuarlarda çeşitli analizlerden geçirildikten sonra açığa çıkıyor ve bize "Tamamen doğal" diye tanıtılan pek çok üründe aslında kullanımı yasaklı olan, ancak üzerinde yazmayan ve kullanıldığında kişiyi kalp krizi, ani kalp durması hatta maalesef ölüme kadar götürebilecek maddelere rastlanıyor. 2014 kasım•aralık edaktüel 33 edaktüel keşif Kuşça’nın Peribacaları 2 edaktüel kasım•aralık 2014 Konya sınırları içerisinde yer alan Türkiye'nin dördüncü önemli ancak pek bilinmeyen "Celil'in Peribacaları"; rüzgarın yonttuğu eşsiz doğal heykeller sergisi... • İ. Hakkı Kesirli • Lütfü Dağtaş • Konya'nın Cihanbeyli ilçesinin Kuşça Beldesi’ndeki pek bilinmeyen peribacaları ülkemiz turizmi için Kapadokya kadar olmasa da yeni bir değer. İçimizdeki keşif heyecanı, bu peribacalarını duyduğumuz andan itibaren kıpırdamaya başladı ve Lütfü Dağtaş ile birlikte yollara düşürdü bizi... Bir uzun yolculuk, Akşehir'de mola verdik. Kentte Karikatür Şenliği var. Oteller dolu. Zar zor bir yer bulabildik. Akşehir, sıcak bir ilçe. Karikatür sanatına verilen önem bizi mutlu etti. Sabah erkenden kalkıp, ekmekarası peynir ve sıcacık çaylarla yaptığımız kahvaltı sonrasında yola revan oluyoruz. Yolumuz hakikaten uzun, bir an önce varıp güneş tepeye çıkmadan fotoğraf çekmek istiyoruz ama bu mümkün olmuyor, saati 10.30 yapıyoruz. Kuşça girişinde durup yol soruyoruz. Bize peribacalarının "Celil Boğazı" mevkiinde olduğunu söylüyorlar. Celil Boğazı’na doğru yol alıyoruz. Tepeyi aştığımızda bir büyük şaşkınlık... Önümüzde yamaçlara dağılmış doğa elinden çıkmış devasa heykeller var. Rüzgarın, yağmurun ve güneşin görünmez elleri doğaya bir armağan vermiş. Aracımız dört çeker değil ama tepelere doğru sürüyoruz. En yüksek noktadan aşağıya baktığımızda, görebilene bir sürü sanat eseri seriliyor gözler önüne. Ortada dev bir lokomotif, sağda yine dev boyutlarda bir sfenks başı, kadın ve erkek figürleri... Bu dev heykellerin çevresinde otsu, bodur bitkilerin boyları bizim dizlerimizi, belimizi aştığını düşündüğümüzde yanına gittiğimizde ne kadar küçük kalacağımız belliydi. Güneş yükseldi de yükseldi... Yükseldikçe yakıcılığı arttı. Genel pozlarımızı almıştık. Bir öğle molasında "etli ekmek" ve ayran ziyafeti çektik. Sonrasında ver elini Celil Boğazı dedik. Kuşça'nın peri bacalarına yakından dokunmaya, gördüğümüz oluşumlara isimler vermeye koyulduk. Peribacaları Diyarında İnsan İzleri Kuşça Peribacaları’nı bize dolaştıran Kuşçalı gönüllü rehberimiz Mustafa, “Burada taşa oyulmuş bir mağara ile Ana Kız adını verdiğimiz karşılıklı iki kayanın bulunduğu, her iki kaya yüzeyinden su çıkan bir başka oluşumu, bir de kale kalıntılarını daha size göstermek isterim” diyor. Sabah güneşini arkasından aldıkları için en ince hattına kadar belirgin olan peribacalarını uzun süreli olarak izledikten, değişik açılardan fotoğraflarını çektikten sonra yarım saati bulan bir yürüyüşle yüksekçe yerlere oyulmuş kiliseyi görmeye gidiyoruz. Burası bir insanın sığabileceği genişlikte bir oyuk ancak aşağıdan yukarıya tırmanmak için merdiven gerek. Oyuğun hemen yanına, alınlığa uzaktan görülebilen bir haç çizildiğini hemen fark Sevgililer Palyaço Lokomotif 2014 kasım•aralık edaktüel 35 edaktüel keşif Kaya Mezarları peribacalarının yanıbaşında yükselen tepede Kilisenin girişi erozyonla yüksekte kalmış bir kadın yüz suretine benzediğini görüyoruz. Ana Kız’dan ayrılıp gezimizi sürdürdüğümüzde, vadinin ana girişine doğru mevsiminde açmış kır çiçekleri, meyve ağaçları arasında yürüyoruz. Bir başka söylenceye göre burası zamanında sık bir ormanlıkmış ama şimdi ağaçsızlıktan sert rüzgârlarla doğa olayı erozyon heykeltıraşlığa soyunmuş. Kiltaşı, Kireçtaşı Ana Kız Söylencesi Celil Boğazı’nın bu “Ara Ağız” denilen bölgesinde çadır kuran göçerler arasında yaşayan bir ana kızın birbirlerine olan sevgisi dillere destandır. Kız, günün birinde Celil Boğazı’ndan geçen bir delikanlıya gönlünü kaptırır. Delikanlı da bu sevgiye karşılık verince samanlık seyran olur. Bir süre sonra evlenmeye karar verirler. Kız, evlendiğinde annesiyle birlikte kalacağını düşünmektedir. Ancak eşi, karısını ailesinin yanına götürme yanlısıdır. Evliliklerinden kısa bir süre sonra erkek, karısına artık gitmeleri zamanının geldiğini söyler. Kız ise annesini terk etmek istememektedir. Ancak bu konuda eşini bir türlü ikna edemez. Erkek, son bir gece daha annesiyle kalmasına izin vereceğini ama ertesi gün yola çıkacaklarını söyler. Anne kız, sabaha değin birbirlerine sarılarak ağlarlar. Kız, annesinden ayrılmaktansa ölmeyi tercih etmektedir. Tanrıya, “bizi ayırmaktansa taşa döndür!” diye dua ederler. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte gelen koca, kızı annesinden zorla ayırır ve ata bindirir. Ara ağız, ana kızın haykırışlarıyla inlemektedir. Kız, annesinden asla ayrılamayacağını anlar, dört nala giden attan atlayarak annesine doğru hızla koşmaya başlar. Kavuşmalarına çok az bir mesafe kala her ikisi de taşa dönüşürler. Birbirlerine o kadar yakınken ne birleşebilmiş, ne de ayrı kalmışlardır. Taşlaşan ana kızın gözlerinden sürekli yaş akmaya başlar. Kuşçalılar, “o gün bugündür bu karşılıklı iki kayanın gözyaşları hiç dinmemiştir” diye söylenceye noktayı koyuyorlar. 36 edaktüel kasım•aralık 2014 ediyoruz. Gönüllü rehberimiz Mustafa, çocukluk yıllarında burasının arkadaşlarıyla oyun yerleri olduğunu söylüyor, “Bir biçimde merdivene gerek duymadan tırmanır, içine girerdik. İçerde de iki ayrı yerde çizilmiş haç var.” diye anlatıyor ve ekliyor: “Bu kovuktan içeri girmemiz şundan kolaydı: Şu gördüğünüz kaya basamaklarıyla toprak neredeyse birdi. Erozyon o kadar hızlı ki aşınma sonucu toprak hayli alçaldı ve basamaklara bugün gördüğünüz gibi yetişemez olduk. Onca yorulmuşluğun dışında güneşin altında dilimiz damağımız kuruduğu için şişe sularımızı içiyor, bu kez “Ana Kız” adı verilen bir başka oluşuma doğru yola koyuluyoruz. Ağaçların arasından geçerken yanımız sıra şırıl şırıl akan suyun “Ana Kız” gözelerinden sızarak çıktığını belirtiyor Mustafa. Gerçekten dar, incecik bir dere yatağının iki yanında, karşılıklı iki kaya yüzeyinden de suyun sızarak çıktığını, bu suların birleşerek akan suyu oluşturduğunu görüyoruz. Nemli kaya yüzeylerine dikkatle baktığımızda küçük oyukların göze, ağza, buruna; giderek Hızlı aşınmanın bir nedeni toprağın yoğunluklu olarak kiltaşı, kireçtaşı özelliğine sahip olması. Vadide insanlar tarafından oyulan mağaraların varlığı, bölgenin volkanik yapısının ürünü tüflerin oluşmasından. Heykele dönüşen toprak parçaları ise nispeten daha dayanıklı çakıltaşlarından. O nedenle rüzgarla aşınan tüflerin ortadan kalkması sonucu çakıltaşları karşımıza devasa heykeller olarak çıkıyor. Ancak elle dokunduğumuzda bu çakıltaşlarının da ufalanmaya uygun bir yapı taşıdıklarını görüyor, “zaman içersinde bu heykellerin suretleri de değişir, yeni heykel modelleri oluşur” diye düşünüyoruz. Kuşça’daki Celil Peribacaları’nın yaz mevsimi dışında ilkyaz, Sonyaz aylarında da son derece çekici olacağını düşünüyor, kışın kar alan bu bölgenin kar altındaki manzarasını merak ediyoruz. Kuşça’da konaklamaya uygun yer yok. Ancak 20 dakika uzaklıktaki Cihanbeyli ilçesinden gelip dönmek olası. Kuşça’daki Celil Peribacaları, fotoğrafçılar, ressamlar, doğaseverler açısından son derece bereketli bir coğrafya, duyurulur! edaktüel sağlık • Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Can • İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Aile Hekimliği Kliniği B ireyin, en çok hasta yapan ve en çok ölüme neden olan hastalıklardan korunması amacıyla yapılması önerilen bir muayene ve takip yöntemi olan “Periyodik Sağlık Muayenesi” bireye yönelik sağlığı koruyucu ve geliştirici bir uygulamadır. (1) Periyodik muayene; kanıta dayalı yöntemlerle elde edilen verilerin değerlendirilmesi sonucu oluşan tarama ve tanı testleri ile bireylere kendilerine özgü koruma, sağlık eğitimi, sağlıklı yaşam için davranış değişikliği oluşturma sürecidir. (2) Bu özellikleri ile yaş, cinsiyet ve risk faktörleri göz önüne alınmadan yapılan, standart tarama testleri ve fizik muayeneden oluşan check-up sürecinden belirli farklılıklar göstermektedir. Periyodik sağlık muayenesi sırasında, sık karşılaşılan gereksiz test ve müdahalelerin önüne geçilmesi hedeflenmektedir. Bireylere, cinsiyet ve yaş gruplarına uygun olarak, o toplumda ölümü ve sakatlığı en fazla etkileyen hastalıkların risk faktörlerine yönelik, kanıta dayalı muayene ve tarama testlerinin uygulanmasını, danışmanlık ve hasta eğitimi hizmetlerini, çocuk ve erişkin aşılamasını içeren hizmetleri kapsamaktadır. 38 edaktüel kasım•aralık 2014 Check-Up’tan Periyodik Sağlık Muayenesi’ne… Periyodik sağlık muayenesinin tarihçesi şu şekilde özetlenebilir; “hastalık belirtisi olmayan kişilerin periyodik olarak sağlık kontrolünden geçirilmesi 1861’lere uzanmaktadır. 1921’de bir sigorta şirketinin yaptığı bir araştırmada düzenli sağlık kontrolünden geçen kişilerde moralitenin düştüğünün saptanması ve yayınlanması ile Amerika Birleşik Devletlerinde (ABD) hasta olmayan kişilerin yıllık sağlık muayenesine gitmeleri popülarite kazanmıştır. 1925’te Amerikan Tıp Birliği (AMA) ilk kez hasta olmayan 35 yaşından sonraki kişilerin yıllık düzenli kontrollerini destekleyen bir bildiri yayınlamıştır. 1970’lerin ortalarına kadar büyük bir değişiklik olmamıştır. Daha sonraları yıllık sağlık muayenelerinin yeterli olmadığı görülmüştür. Bazı hastalıkların bu muayeneler sırasında henüz tanısal büyüklüğe ya da olgunluğa ulaşmadığı için kolaylıkla gözden kaçabilmekte olduğu, ayrıca bu hastalıklar tanısal büyüklüğe ya da olgunluğa ulaştığında ise zaten semptom verdiği için ek tarama ya da tetkik yapılmasına gerek kalmamakta olduğu gözlemlenmiştir. Bu nedenlerle, yıllık sağlık muayeneleri veya “check-up”ların yerine periyodik sağlık muayenesi tanımı getirilerek kontrollerin sıklığı, yaş, cinsiyet ve maruziyet gibi kriterlerin ön plana geçtiği her bir parametrenin farklı dönemlerde ele alındığı yeni bir yaklaşım geliştirilmiştir.” (3) Koruyucu sağlık hizmetlerinin önemi gün geçtikçe artmaktadır. Aile Hekimliği bireye yönelik biyo-psiko-sosyo-spiritüel yaklaşım tarzı ile koruyucu hizmetlerin yürütülmesinde temel rol üstlenmektedir. Aile Kaynaklar Hekimleri, korunma kavramının yanı sıra sağlıklı kalma ve sağlığı geliştirme kavramları kapsamında, kişileri; bireysel özellikler, yaş, cinsiyet ve risk grupları açısından yeniden ele alınmaya başlanmıştır. Periyodik sağlık muayenesi kapsamında erişkinlerde yapılması öngörülen işlemler tablolarda belirtilmiştir. Çocuklar ve gebeler ile ilgili şemalar sonraki yazılarımızda paylaşılacaktır. Grimm KJ, Diebold MM. The Periodic Health Examination. Textbook of Family Practice (ed) RE Rakel 6th ed. WB Saunders Company Philadelphia 2002;159-81. Mazıcıoğlu MM. Periyodik Sağlık Muayenesi. Birinci Basamakta Tanı ve Tedavi (ed) N Bozdemir, İH Kara. Adana Nobel Kitap Evi 2010;101-6. Mazıcıoğlu MM, Şafak ED, Üstünbaş HB. Periyodik Sağlık Muayenesinin Tarihi Gelişim Süreci. Turkiye Klinikleri J Fam Med-Special Topics 2013;4(5):1-4. Taylor RB. Manual of Family Practice. Little Brown and Company 1997:15-23. TABLO I. ERİŞKİNLERDE YAŞ GRUPLARINA GÖRE ÖNERİLEN PERİYODİK MUAYENE ŞEMASI Girişimler ve Tarama Testleri Yaş İlk Muayene 19 25 30 35 40 45 50 55 60 64+ Tarama Kan Basıncı Boy ve Ağırlık Hemogram Tam İdrar Tahlili (TİT) Gaitada Gizli Kan Yılda Bir Yılda Bir Risk grubunda yılda bir Gebelerde Akciğer Grafisi EKG Kan Şekeri Lipid Profili Pap Smear Mamografi Meme Muayenesi Fizik muayene ve anamnez bulgusu varsa Fizik muayene ve anamnez bulgusu varsa Yılda bir/Beş yılda bir rektosigmoidoskopi ya da baryumlu kolon grafisi Yıllık 5 yılda bir 3 yılda bir (-) ise 5 yılda bir 2 yılda bir Yıllık Kanser Taraması (Tiroid) (Cilt) (Lenf) (Rektum) (Prostat) Diş Muayenesi Görme Keskinliği Muayenesi İşitme Muayenesi Risk grubunda Risk grubunda Risk grubunda Risk grubunda Risk grubunda Yılda bir Yıllık Yıllık TABLO II. ERİŞKİNLERDE YAŞ GRUPLARINA GÖRE ÖNERİLEN AŞILAMA, DANIŞMA VE KEMOPROFİLAKSİ ŞEMASI Yaş 19 25 30 35 40 45 50 55 60 64+ Aşılar Tetanoz İnfluenza Pnömokok (polivalan) Hepatit B Danışma Sigara, alkol, ilaçlar, seksüel davranış, beslenme, fiziksel aktivite, aile planlaması 10 Yılda bir Risk gurubunda ve 60 yaş üzerinde yılda bir Tek doz 15 yılda bir Yıllık Kemoprofilaksi Aspirin Östrojen Folat Kalsiyum Polivitamin Risk gurubunda 35 yaş üzeri 80-160 mg/gün Menopozal dönem * 12-45 yaş arası bayanlarda 0.4 mg/gün Gebelerde ve menapoz döneminde 1000-1500 mg/gün Gebelerde Gebelerde Demir *Menapozal dönemdeki kadınlarla yarar ve zararları tartışılarak ve riskler göz önünde tutularak 2014 kasım•aralık edaktüel 39 edaktüel sağlık dosyası • Op. Dr. Deniz Bolat • Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi Üroloji Kliniği İyi huylu prostat büyümesi lığı 4 kat artmakta, daha erken yaşta (60 yaş Prostat, erkekte idrar kesesinin Prostatın hastalıkları nelerdir? ve öncesinde) ortaya çıkmakta ve daha Prostatın 3 tane önemli ve birbirinden farklı altında bulunan, erkek üreme büyük boyutlara ulaşmaktadır. Prostat büyühastalığı vardır. Bu üç hastalık bu organda sisteminin parçası olan bir salgı genellikle değişik zamanlarda olmakla birlik- mesi, prostat kanseri demek değildir ve bezidir. Erişkin bir erkekte kes- te birbirinden tamamen ayrı olup aynı anda prostat büyümesinin prostat kanserine yakalanma riskini artırdığı yönünde kesin bir birden de bulunabilir. Bunlar: tane büyüklüğünde olup ağırlığı üçü kanıt yoktur. 1. İyi huylu prostat büyümesi yaklaşık 18-20 gram kadardır. 2. Prostat iltihabı (prostatitler) Prostat büyümesi ne gibi Prostat salgı bezi sadece erkek- 3. Prostat kanseri şikayetlere yol açar? lerde bulunur ve mesane (idrar İyi huylu prostat büyümesi (benign Prostat büyürken idrar yolunu tıkayarak kesesi) çıkımında, idrarımızı idrar akışını engellemeye başlar. Büyüyen prostat hiperplazisi) nedir? mesaneden penise taşıyan idrar Prostat bezi 40'lı yaşlardan itibaren giderek prostat, idrar akımını zorlaştırmakta ve hastalarda idrar yaparken zorlanma, tam idrar büyümeye başlar. Özellikle prostatın iç yolunu (üretra) sarar. yapamama, gece sık idrara çıkma, idrar Prostatın işlevi nedir? Prostat salgı bezinin görevi meniyi oluşturan sıvının bir bölümünü (yaklaşık %10-20) salgılamaktır. Bu salgının içinde bulunan maddeler özellikle spermlerin vajinal ortamda infeksiyonla karşılaşmasını önlemekte ve meninin 20-30 dakika içinde akışkan hale gelmesine neden olmaktadır. Böylece spermin dölleme yeteneği artmaktadır. Erkeklerde idrar tutmaya yarayan iki adet sfinkter (büzük) sistemi vardır. Prostatın bir diğer görevi ise sfinkter kasları ile mesanenin ağzını sıkarak idrar kaçırmamızı engellemektir. Yine sfinkter kasları sayesinde orgazm esnasında kasılmak suretiyle meniyi dışarı püskürtmektedir. 40 edaktüel kasım•aralık 2014 kısmı büyüyebilir ve normalde bir kestane büyüklüğünde olan prostat bezi bir elma hatta portakal büyüklüğüne kadar erişebilir. Bu duruma iyi huylu prostat büyümesi veya medikal adıyla BPH (benign prostat hiperplazisi) denmektedir. Yapılan çalışmalarda 60 yaşındaki erkeklerin %50'sinde, 80 yaşındaki erkeklerin ise %90'ında iyi huylu prostat büyümesinin görüldüğünü bildirilmektedir. Prostat neden büyür? Prostat büyümesinin nedeni tam olarak bilinmemektedir. Ancak, yaşla birlikte erkeklerdeki testosteron ve östrojen hormon düzeylerindeki değişikliklerin bu durumda rol oynayabileceği düşünülmektedir. Ailesinde prostat büyümesine bağlı ameliyat geçirenlerde, prostat büyümesi görülme sık- yapıp rahatlayamama, yeniden idrar yapma hissi, idrar yapmaya başlamada zorlanma, kesik kesik yapma ve idrar kaçırma gibi birtakım yakınmalara yol açar. Bazen idrarda kanama, sık idrar yolu enfeksiyonu, tam tıkanma, idrar kesesinde taş oluşumu ve böbrek fonksiyonunda bozulmalara yol açarak yaşamı tehdit edici durumlara yol açabilir. Bunlarla birlikte, prostat büyümesi varlığı; sertleşme bozukluğu ve boşalma bozukluklarına yol açabilir. Prostat büyümesine nasıl tanı konulur? Sorun yaşayan kişi ilk olarak bir üroloji uzmanına başvurarak şikâyetlerini dile getirmelidir. Bazen hastalarda idrarla ilgili yakın- maların sebebi prostat büyümesi olmayabilir (örneğin idrar söktürücü ilaçlar, şeker hastalığı, idrar yolu iltihapları, mesane kanseri, idrar kesesinin nörolojik bozuklukları, idrar yolu darlıkları gibi). Bu nedenle iyi huylu prostatın tanısı için önce hastanın iyice sorgulanması gerekmektedir. Üroloji uzmanı şikâyetleri dinledikten sonra hastanın makat yolundan işaret parmağı ile girerek prostat muayenesi gerçekleştirir. Bu işlem prostatın büyüklüğü ve kıvamı hakkında bilgi verir. Prostatta sertlik hissediliyorsa kanserden şüphelenilmelidir. Bu aşamadan sonra daha ayrıntılı işlemlerin yapılması gerekmektedir. lebilir. PSA’nın yüksek olduğu ya da parmakla yapılan prostat muayenesinde sertlik tespit edildiği durumlarda, prostat kanserini dışlamak için, prostat biyopsisi yapılmalıdır. Üroflovmetri idrar akımını elektronik olarak kaydeden basit bir testtir. Bu testle işeme esnasındaki idrar akım hızı ölçülür. Ultrasonografi ile prostat boyutu ve işeme sonrası mesanede kalan artık idrar ölçümü yapılabilir. İyi huylu prostat büyümesi ne gibi sorunlara yol açabilir? İdrar tetkiki idrarınızda enfeksiyon veya kan olup olmadığını gösterecektir. Tanının bir parçası olarak doktorunuz, böbrek fonksiyonunuzu öğrenmek için kan testi (üre, kreatinin) yapacaktır. Ayrıca prostat-spesifik antijen (PSA) düzeyinizin yüksek olup olmadığını da kontrol etmek isteyebilir. PSA, prostat tarafından üretilen bir proteindir ve erkeklerde selim prostat büyümesinde, prostat iltihabında ve prostat kanserinde yükse- n İdrar kesesinin yetersiz boşalmasına bağlı böbreklerde hasar oluşması veya ihtimali n İdrar kesesinin içinde kalan idrarın iltihaplanması n İdrar yapamama ve sonda takılmak zorunda kalınması n İdrar kesesinin aşırı dolması veya idrar kesesinin ani sıkışması idrar kaçırma n Tekrarlayan şiddetli idrar yolu ile kanama n Mesane taşları Bunun tersine ciddi sıkıntısı olan hastalarda tedavinin geciktirilmesi mesanede ve böbreklerde geri dönüşümsüz hasara neden olabilir. Bu nedenle hastanın hayat kalitesini düşürecek şekilde rahatsız edici semptomların olmasının yanında aşağıdaki durumlarda da mutlak cerrahi girişim gerekmektedir: İyi huylu prostat büyümesinde tedavi seçenekleri nelerdir? Temel olarak üç tedavi seçeneği mevcuttur: n Takip n Medikal tedavi n Cerrahi tedavi (kapalı/açık cerrahi) İdrar yapmayla ilgili sıkıntısı fazla olmayan, yapılan muayene sonucunda prostat kanseri olmadığı ve böbreklere ya da idrar kesesinde kalıcı hasar oluşturacağı düşünülmeyen hastalara takip önerilebilir. Çalışmalar göstermiştir ki hafif prostatik sıkıntısı olan hastaların üçte biri zaman içinde kendiliğinden rahatlayabilmektedir. Hastalar yıllık olarak kontrollerini kaçırmamalıdır. Semptomları çok şiddetli olmayan fakat hastayı rahatsız eden, prostat büyümesinin yukarıda sayılan sorunlara henüz yol açmadığı hastalarda tedaviye karar vermek çok daha zordur. Bu durumda hasta ve üroloğun karşılıklı oturup tedavilerin yarar ve risklerini tartışıp tedavi hakkında ortak bir görüş oluşturmaları daha doğru olacaktır. Bu hastalarda genel yaklaşım ilaç ile tedaviye başlanılması ve hastaların takip edilmesidir. İlaç tedavisine cevabı kısıtlı olan veya ilaç yan etkileri nedeniyle ilaç kullanmayı istemeyen hastalarda cerrahi çözüm önerilmektedir. Şiddetli sıkıntısı olan, ilaç tedavisinden fayda görmeyen veya yukarıda sayılan sorunların olduğu durumlarda prostatın cerrahi olarak küçültülmesi veya kas tonusunun azaltılaca2014 kasım•aralık edaktüel 41 edaktüel sağlık dosyası BPH yaşla birlikte ortaya çıkan bir hastalıktır ve her erkek bu hastalık için adaydır. Genellikle işeme sıkıntıları ile kendini belli etmekle beraber ve son dönem böbrek yetmezliği ile sonuçlanabilir. Prostat kanseri ile karışabilir. Bu nedenle benzer sıkıntıları olan kişilerin ürolojik kontrol için doktora başvurması gerekmektedir. ğı şekilde kesilmesi önerilmektedir. Cerrahi seçenekler olarak hastaya: n Kapalı (endoskopik) ameliyatlar (TUIP, TURP, LAZER vs.) n Açık ameliyat n Prostatik stentler TUIP ufak prostatı olan hastalarda prostatın hacminin küçültülmesi yerine prostat kas tonusunun azaltılmasına yönelik bir girişimdir. Bu yöntemde idrar kanalından ilerletilen ve ucunda kamera ve ışık kaynağı taşıyan rezektoskop cihazı yardımıyla prostat derin olarak diklemesine kesilir. Bu yöntem ile ameliyat süresi mümkün olan en kısa süreye çekilirken hastanın ejakulasyon fonksiyonunu koruması hedeflenir. Prostatın 30 gramdan küçük olup ve ejakülasyon fonksiyonunun korunmasını isteyen genç hastalarda bu yöntem tercih edilir. TUR-prostat, ağırlığı 30-80 gram olan prostat büyümesinin tedavisinde altın standarttır. Burada TUIP'e benzer şekilde idrar deliğinden ilerletilen rezektoskopun ve elektrik enerji kaynağı yardımı ile prostat dokusu kesilerek çıkartılır. Oldukça güvenli ve etkin olan bu yönteme alternatif olarak prostatın lazer ile buharlaştırılması veya lazer ile enükülasyon ortaya atılmıştır. Yapılan çalışmalarda bu yöntemlerin TUR-Prostata üstünlükleri gösterilmemiştir. Bunun yanında bu yöntemlerde operasyon süresi belirgin olarak uzamakta, daha sık olarak mesane boynu darlığı gelişmekte ve daha sık olarak ameliyat ertesinde idrar tıkanıklığına bağlı sondalanma ihtiyacı doğmaktadır. Bu nedenle bu yöntemler sadece kanama eğilimi olan veya TUR-P için gerekli anestezi şartlarına uymayan hastalarda önerilmektedir. Açık ameliyatta göbekten yapılan kesi ile prostat ulaşılır ve prostatın dış çepheri bırakılacak şekilde iç nüvesi tamamen çıkarılır. Ameliyat sonrası dönemin çok zahmetli ve sıkıntılı olması nedeniyle bu cerrahi yaklaşım çok özel durumlar (80 gramdan daha büyük prostatlar) dışında uygulanmamaktadır. Cinsel ilişki sonrası meninin gelmemesi, kanama, enfeksiyon ve idrar kanalında darlık gibi riskler içermektedir. Bu operasyonların hiçbirinde prostat, prostat kanseri ameliyatında olduğu gibi tamamen çıkarılmaz. Dolayısıyla ilerleyen yıllarda prostatta tekrar büyüme meydana gelebilir. Ameliyat olması mümkün olmayan hastalarda idrar kanalının içine prostat hizasına yerleştirilen ve idrar kanalının prostat tarafından ezilmesini engelleyerek açık tutan stentler çözüm olabilir. Bunun yanında henüz gelişmekte olan TUNA, TUMT benzeri teknolojiler mevcuttur. Sonuç olarak; BPH yaşla birlikte ortaya çıkan bir hastalıktır ve her erkek bu hastalık için adaydır. Genellikle işeme sıkıntıları ile kendini belli etmekle beraber ve son dönem böbrek yetmezliği ile sonuçlanabilir. Prostat kanseri ile karışabilir. Bu nedenle benzer sıkıntıları olan kişilerin ürolojik kontrol için doktora başvurması gerekmektedir. 42 edaktüel kasım•aralık 2014 edaktüel haber • Deniz Çaba • Fotoğraf • Alpay Sönmez • K ayısının, vişnenin, narın çekirdeği nelere kadir ya da buğday ruşeymi insan vücudu için ne kadar önemli biliyor muyuz? Bilmiyoruz; çünkü Türkiye’de meyve çekirdekleri atılıyor ya da buğdaydaki besin değeri en yüksek bileşen olan ruşeym “unun raf ömrü” adına gözden çıkartılıyor. Eski bakan Zekeriya Temizel, Aydın Söke’de kurduğu tesislerde Tabia markasıyla işte bu atılan ama aslında çok kıymetli olan bitkilerin çekirdeklerinden, tohumlarından ve özünden doğal ürünler üretiyor. Gıda, kozmetik ve ilaç sanayine “doğanın kalbine inin” çağırısı yapan Temizel ile Doğal Destek Ürünleri Üretim Merkezi “Tabia”nın Söke’deki üretim tesislerinde konuştuk. Kyoto Protokolü gereği “Kyoto Protokolü’ne bağlı olarak gıda, kozmetik ve ilaç sanayinde yapay kimyasalların ortadan kaldırılıp onun yerine doğal kimyasalların ikame edilmesi ve Türkiye’nin 44 edaktüel kasım•aralık 2014 Tabia Doğal Destek Ürünleri ile bitkinin özüne, doğanın kalbine geri dönüyoruz... bunun dışında kalmaması gerekiyordu. Yapay kimyasalların elde edilmesi sırasında ortaya çıkan sera gazları atmosferde inanılmaz etkiler yaratıyor. Bu düşünce, yani bu sorumluluk biz bu noktaya kadar getirdi.” Zekeriya Temizel, doğal ürünler pazarına girişini bu sözlerle açıklıyor. Daha önemlisi Türkiye, tıbbi ve aromatik bitki ve fonksiyonel meyve üretimi konusunda dünyanın ilk sekiz ülkesi arasında. Bu potansiyel ile bu pazarın dışında kalması düşünülemez. “Kyoto treni Türkiye'nin önünden geçip giderse arkasından koşarak yakalama şansı yoktur.” diyor kendisi de: “O nedenle bu trenin vagonlarından birinde Türkiye doğal ürünlerle yer almak zorundadır. Dolayısıyla bizlerin en azından bunu gösterebilmek için böyle bir mücadelenin içine girdiğimizi söylemek yanlış olmaz.” Doğal E vitamini ile sentetik E vitamini İnsanların gıda, kozmetik ve ilaç sanayinde kullandığı her şeyin aslında temeli doğada yatıyor. Ancak dünya doğada var olanları “sentetik” olarak üretmeye başladı. Bir süredir ise sentetik olarak üretilen bu ürünlerin doğal olanlarla kıyaslanmayacak kadar zayıf olduğu anlaşıldı. Temizel, şöyle açıklıyor: “İnsan bünyesi sentetik olarak üretilen ürünleri serbest radikal olarak algılıyor. Örneğin siz sentetik E vitamini aldığınızda vücudunuz bu E vitaminini bir an önce vücuttan atmaya çalışıyor. Ama doğal E vitamini aldığınızda o E vitaminini ya kullanıyor ya da kullanmak üzere depoluyor. Dünyadaki sağlık sorunlarındaki artışın sebebi de bu: Doğal olanın yerine sentetiklerin ikame edilmesi.” “Sığla ağaçlarını gözden çıkardık” Sentetik kimyasallar konusu şu anda dünyada çok tartışılıyor ama Türkiye henüz bu bilinçte değil. “Örneğin” diyor Temizel: “E vitamini almanız gerekiyorsa, siz sentetik E vitamini alıyorsunuz. Ama bir bakıyorsunuz ki Amerika dahil olmak üzere dünya doğal E vitamini kullanıyor. Doğal E vitamini de buğdayın ruşeyminden elde ediliyor. Yine unutulan bir şey sığla yağı. Sığla yağı, sığla ağacından elde edilir. Dünyada sığla yağı üretilen iki ülke vardır. Biri Türkiye'dir, diğeri de Amerika-Meksika sınırıdır. Onların sığla yağının kalitesi konusu tartışmalı. Yani dünyanın en kaliteli sığla yağını Türkiye üretiyor. Sığla ağaçlarını da Marmaris ile Fethiye arasında görürsünüz. Sığla yağından bir sürü bileşen elde ediliyor ama en önemli özelliği koku tutucu olması. Kozmetik sanayinin doğal koku tutucusudur. Ancak sonra sentetik koku tutucular çıkartıldı, çok da ucuz oldu ve dolayısıyla bizim sığla gibi bir değerimiz itildi. Sığla yağını sadece devlet üretir ama o da üretmiyor. Dediğim gibi sentetikleri dururken bu pahalı bir yöntem. Şu anda ormanları bakımsız durumda, üretim yapılmıyor.” “Raf ömrü yüksek, besin değeri düşük” Doğanın insanlara verdiği mucizeler var. Ancak toplumsal örgütlenmedeki sorunlar ve sınai endişeler nedeniyle kullanılmıyor. Tabia ise bunları alıp-değerlendiriyor. Örneğin buğdayın ruşeymi, buğdayın en değerli bileşeni ama marketlerden aldığımız unlarda ruşeym yok, çünkü raf ömrü adına ayrılıyor ve bir kenara atılıyor. Temizel, eski- ye dönüp anlatmaya çalışıyor: “Annem hamur yoğurduğu zaman içerisine avuçla ekşi maya koyar, üstünü örter, sobanın arkasına sürer ve o hamur ancak ertesi gün mayalanırdı. 14-16 saat gerekirdi. Tabii biz o zamanlar buğdayın ruşeyminin içerisinde olan antioksidan kapasitenin bozulmaya karşı direndiği ve mayalanmaya bunun neden olduğunu bilmezdik. Halk ekmek fabrikalarında milyonlarca ekmek pişiriliyor. O milyonlarca ekmeğin hamurunu 14-16 saatte mayalamaya kalkarsanız, pişirme alanlarını yüzlerce kat büyüklüğünde mayalama alanlarına dönüştürmeniz gerekir. Bu bile 2014 kasım•aralık edaktüel 45 edaktüel haber Daha sağlıklı olmak ve dışsal etkileri azaltmak umuduyla yapay kimyasallardan üretilen ürünlere yönelmek yerine doğal olanları tercih etmeliyiz. Vücudun üretemediği ve dışarıdan alınması gereken temel yağ asitlerini içeren, doğal ürünler zinciri olan Tabia, işte bunun için var. yetmez, çünkü buğdayı un haline getirdiğinizde onun raf ömrü dört aydır. Dört ay sonra un acır. Buğday ruşeyminin içindeki omega yağ asitlerinin oksijen ile temas etmesi sonucunda bir tat değişimi olur. Dolayısıyla tam buğday ununun raf ömrü dört-beş aydır. Şimdi raf ömrü dört ay olan bir ürünü süpermarkete sokabilir misiniz? Bu durumda unun raf ömrünü uzatmak için buğdayın ruşeymini ayırırlar ve sadece nişastadan ibaret olan beyaz unu paketlerler. Bu doğal kısımlar ayrılır bu ürünlerden.” E vitamini için Buğday Ruşeym Yağı Sözün kısası Türkiye buğdayı besin değeri sıfıra düştükten sonra kullanıyor. Temizel ise besin değeri olan bileşenleri açığa çıkartıyor ve ürün haline getiriyor. Buğdaydan ayrılan ruşeymi alıyor, yağını çıkartıyor ve “buğday ruşeym yağı” elde ediyor. O buğday ruşeym yağı içinde omega yağ asitleri; omega 3, omega 6, omega 9'un tamamı denge içinde mevcut; daha önemlisi E vitamini var. Bu yağ içilerek, yani gıda desteği olarak da kullanılabiliyor, besleyici olduğu için cilde de sürülebiliyor. Ama en önemlisi E vitamini meselesi. Temizel, “İnsanın üremesi E vitamini gerektirir. Üç çocuk yapın deniliyor ama bu beslenme rejimi ile üç çocuk- beş çocuk hayaldir” diyor: “E vitamini olması gerekir. Bizim milletin bunca zaman bu konuda sorun yaşamamasının nedeni, daha önceden doğru dürüst tam buğday ekmeği yemesidir. Hamile kadınların vitamin ve minerallere, omega yağ asitlerine ihtiyacı vardır. Buğday ruşeym yağı bunu karşılar. Annenin karnı gerilmeye başladığı zaman bu yağı sürerse çatlaklarını giderir. Bebek olunca anne sütünü artırır. Antioksidan kapasitesi ile vücut direncinin oluşmasına katkıda bulunur.” Vişne çekirdeği yağından kuşburnuna Buğday ruşeym yağı dışında Tabia’nın ürettiği ürünler, sert çekirdekli meyvelerin çekirdeklerinin içleri. Vişne çekirdeği, şeftali çekirdeği, kayısı çekirdeği, nar çekirdeği ve badem gibi. Bu çekirdeklerden elde edilen yağların her birinin farklı özellikleri var. Örneğin vişne çekirdeği yağı, hem cildi nemlendiriyor, hem de aknelere, ergenlik sivilcelerine etki ediyor. Şeftali çekirdeği yağı, “yağ gibi olmayan yağ” olarak tanımlanıyor. Deriye sürüldüğü anda emiliyor ve yağlı ciltler için birebir. Nar çekirdeği yağı, meme ve prostat kanserinde kanserli hücrelerin kendi kendini yok etmesini sağlıyor. Egzamalı ciltlerde de koruyucu ve destekleyici etkisi var. Kuşburnu çekirdeği yağı, ayrıca önemli. Bizde kuşburnu çekirdeği atılsa da bu, dünyada doğal A vitamin barındıran tek bitki. Hem gıda desteği hem de kozmetik mucize olarak biliniyor. Bunların bir kısmı içilerek bir kısmı sürülerek kullanılıyor. Bazen aynı ürün her ikisi için de geçerli olabiliyor. "Kostik ve yağdan sabun" Temizel doğada var olan mucizeyi sunuyor aslında. Çöpe atılan, kullanılmayan ama çok kıymetli olan atıklardan doğal ürünler yaratıyor. Ürün yelpazesi çok geniş. Çörek otu 46 edaktüel kasım•aralık 2014 yağı, keten tohumu yağı, kantaron yağı diye liste uzayıp gidiyor. Temizel, “Bir de dünyanın en doğal sabunu yapıyoruz” diyor: “Sadece yağ ve kostikten sabun yapıyoruz. Kostik de doğal. Ben annemden hatırlarım, sabun ya da deterjan olmadığı zaman kül suyu kullanırdı. Ben burada kül suyu ve yağ ile sabun yapıyorum. Örneğin buğday ruşeymi sabunu saç bakımında inanılmazdır, dökülmeyi engeller.” Peeling için özel paketler Kozmetik olarak farklı kullanımlara yönelik ürünler de var. Örneğin içinde vişne çekirdeği yağı, buğday ruşeym yağı ve peeling için kullanılacak vişne çekirdeği granülü olan paketler “Cilt Arındırma ve Bakım Seti” olarak hazırlanmış. Karıştırma kabında, yağı alınmış vişne çekirdeği granülü ile ruşeym yağını karıştırarak arındırıcı hazırlanıyor ve cildinize uygulanıyor. 25-30 dakika beklettikten sonra ılık su ile temizlenen cilde vişne çekirdeği yağı sürülerek nemlendiriliyor. Sıcak su torbası yerine vişne çekirdeği Tabia ürünleri arasında doğal ısı tutucular da var. “Vişne Çekirdeği Boyun Yastığı” bunlardan biri. Doğal ısı kaynağı olarak sıcak su torbalarına göre daha sağlıklı öncelikle. Vişne çekirdeği doldurulmuş ürünler mikro dalga fırınlarda, klasik fırınlarda, soba ya da radyatörlerin üzerinde ısıtıldıktan sonra yarım saat boyunca kullanıldıkları bölgeye ısı veriyorlar. Temizel, vişne çekirdeğinin ısı tutma ve saklama özelliğinin ilk defa İsviçreli vişne likörü üreticileri tarafından keşfedildiğini anlatıyor: “Likör üreten işçiler çıkardıkları vişne çekirdeklerini temizleyip kuruttuktan sonra küçük bir torbaya doldurarak sobanın üzerinde ısıtıyor, sonra da evlerine dönerken ceplerine koydukları torbalarla 48 edaktüel kasım•aralık 2014 ellerini ısıtıyorlardı. Bu İsviçre buluşu kısa sürede Fransızlar tarafından da benimsendi. Fırınlarda ve sobalarda ısıtılan vişne çekirdeği doldurulmuş torbalar bebek yataklarının ısıtılmasında, ağrıyan sırtlarda ve dizlerde ağrıyı azaltmak için kullanılmaya başladı. Yakın geçmişte sıcak su torbaları ve elektrikli ısıtıcılar, zaten bulunması zor olan, vişne çekirdeği yastıklarının yerini aldı. Ancak kaynar suyun ve elektriğin özellikle küçükler ve yaşlılar için yarattığı haşlanma ve elektrik çarpması riskleri, doğala dönüş konusunda büyük değişim yaşanan günümüzde vişne çekirdeğine yeniden dönüş sağladı.” Fındık zarı yağı Tabia aynı zamanda bir AR-GE merkezi. Sürekli olarak yeni denemeler yapılıyor ve yeni ürünler elde ediliyor. “Örneğin” diyor Temizel: “Fındık fonksiyonel meyveler içinde bir mucizedir ve bizim burada üç patentli ürünümüz var. Biri fındık zarı yağı. Fındık zarı yağı, dünyanın en güçlü antioksidan kapasitesi olan yağıdır. Fındığı kırdığınız zaman çıkan kahverengi içi kavurursanız onun üstündeki kahverengi zar ayrılır, geriye beyaz bir fındık tanesi kalır. O zar da vakumla çekilip çöpe atılır. Onu çöpe atmayıp almak lazım. Fındık zarı yağı inanılmaz bir ürün olarak ortaya çıktı, onu ticarileştireceğiz. Ancak maliyet nedeniyle tesisin Karadeniz’de kurulması gerekecek. Şu an üzerinde çalıştığımız bir diğer ürün de, yenileyici etkisi olan ve cildi üşütmeyen bir krem.” “İçemediğiniz şeyi yüzünüze de sürmeyin” Ürünlerin kullanımıyla ilgili de sınırsız olanaklar var. Damla şeklinde yağ kapsulleri yapılmış, örneğin. İnsanlar rahatça yanlarında doğal kozmetiğini taşıyabilsinler diye. Yağ içemeyenler için yumuşak jelli kapsuller üre- tilmiş. Sürerek kullanımda yağ kokusu olmasını istemeyenler için bitkilerin kendi aromaları kullanılmış. “Çünkü slogan şu” diyor Temizel: “İçemediğiniz birşeyi yüzünüze de sürmeyin. Adnan Menderes Üniversitesi Rektörü doğal kozmetik hammaddeleri ile ilgili bir koferansta söylemişti bunu. Dünya bu işle ilgili artık. Yeditepe Üniversitesi’nde Kozmetik Araştırma Merkezi’nden bir hoca Amerika’ya kozmetik kongresine gitmiş. Kongrede tartışılan konulardan biri de doğal kozmetik hammaddeleri ve dünyadaki üretimi. Orada kongrede konuşan biri, doğal kozmetik hammadde üretiminin ne kadar zor olduğunu anlatıyor. Sonra da diyor ki ‘Umutsuz olmamak lazım, bunu yapan iyi firmalar da var.’ Ve o örnekler arasında ilk sırada bizi gösteriyor.” “Sıfır atık ilkesi ile GSMH artar” Gıda, kozmetik ve ilaç sanayiinde yapay yerine doğal kimyasal kullanımı ülke ekonomisi için de ciddi bir katkı demek. Temizel, “Eğer bizim ülkemizde tarım ürünleri ‘sıfır atık’ ilkesine göre değerlendirilirse tarımdan elde edilen gayri safi milli hasıla yüzde 40’a yakın bir oranla artabilir” diyor: “Türkiye tıbbi ve aromatik bitkiler ile fonksiyonel meyveler konusunda dünya dördüncülüğü ile dünya sekizinciliği arasında gidiyor. Bazı ürünlerde ise dünya birincisi. Fındıkta örneğin. Kayısıda da öyle ama bu birinciliği yakında kaybedeceğiz. Türkiye, aşağı yukarı 700 bin ton kayısı üretir. Bunun 50 edaktüel kasım•aralık 2014 500 bin tonunu kurutur. Kurutulmuş kayısı ihracatından da 170 milyon dolar civarında gelir elde eder. Fransa 40 bin ton üretir ama elde ettiği gelir de 132 milyon dolardır. Çünkü sıfır atık ilkesine göre üretir.” 240 milyon dolar Bu kadarla da sınırlı değil. Kayısıyı ürettiniz, 500 bin tonunu kuruttunuz, o kurutulmuş kayısıdan 104 bin ton kayısı çekirdeği elde ediyorsunuz. Biz onu çöpe atıyoruz ya da yakıyoruz. 104 bin tonu kırdığınız zaman içinden kayısı çekirdeği içi çıkıyor. 104 bin ton kayısı çekirdeği içinden de 12 bin ton kayısı çekirdeği yağı elde ediliyor. Temizel, “12 bin ton yağ üretirseniz ortalama satış fiyatı 30 dolardır. Siz bunu 20 dolardan satın, 240 milyon dolar yapar. Biz bunu değerlendirmiyoruz. Kayısı çekirdeğinden elde edilen gelir bununla da sınırlı değil. Örneğin kırılan kabuktan aktif karbon yapılabiliyor ve arıtma tesislerinde kullanılıyor. 40 bin ton aktif karbon elde ettiniz, onun da tonu 5 bin dolardır. Biz ise hep ithal ederiz.” Türkiye’de ilk ve tek Tabia ürünleri aynı zamanda hiçbir kimyasal çözücü kullanmadan dünyadaki en ileri ekstrasyon tekniği olan “süperkritik CO2 ekstrasyon yöntemi” ile tam saflıkta üretiliyor. Temizel, “Bu teknoloji Türkiye’de ilk defa ve tek olarak burada kullanılıyor” diyor: “Şu anda süperkritik akışkanlarla ekstrasyon yapan, yağ çıkartan, yeni bu konuda dünyanın en ileri teknolojisini kullanan Türkiye’nin ilk ve tek fabrikası burası. Biz bunun Türkiye’de olması gerektiğini, binlercesinin olması gerektiğini iddia ederek yola çıktık.” Eczanelerde bulabilirsiniz Tabia ürünleri eczanelerde satılılıyor. Temizel, “Aslında bunu eczacıların temel görevlerinden biri olarak görüyorum. Tabia Akademisi de her hafta sonu 30’a yakın eczacı ağırlıyor ve onlarla Tabia ürünleri ve ürünlerin geliştirilmesi ile ilgili eğitimler yapıyor. “ eczanede alışveriş 49 TL Viaxi Sensitive Gel 50 ml. Cinsel isteksizlikten ve strese bağlı sorunlardan yakınan, yeterince orgazm yaşayamayan kadınlar için geliştirildi. Viaxi Sensitive Gel; Cinsel isteksizlikten ve strese bağlı sorunlardan yakınan, yeterince orgazm yaşayamayan kadınlar için geliştirildi. Viaxi Sensitive Jel içeriğindeki eşsiz bileşenler klitoris hassasiyetini artırarak uyarılmayı kolaylaştırır, seksüel isteği artırır daha kolay ve yoğun orgazm yaşamanıza yardımcı olur. Dermotolojik ve klinik çalışmaları yapılmış olan Viaxi Sensitive Jeli güvenle kullanabilirsiniz. 24,99 TL Durex Gerçek Dokunuş 12'li Türkiye'de ilk ve tek lateks olmayan prezervatif. Poliizopren yapısıyla gerçek ten hissi verir ve lateks alerjisi olanlar için uygundur. Klinik olarak kanıtlanmıştır. Saydam, kayganlaştırıcı kremli ve rezervuar uçlu. 19,90 TL Okey Ritim 10'lu paket Doğal lateks kauçuğundan üretilmiş, rezervuar uçlu, Geciktirici Etkili (İçeriğinde %4.5 Benzocaine vardır. Penis ucu hassasiyetini düşürerek boşalmayı geciktirmeye yardımcı olur), Uyarıcı (Kabartma - tırtıklar) yüzeyli kayganlaştırıcı içeren prezervatiftir. 21,99 TL Durex Play Massage Jel 200 ml 36 TL S'xtıva Intımacy 50ml S’xtiva Uyarıcı Jel, kadınlar için özel olarak üretilmiş, uyarılmayı kolaylaştırmaya ve cinsel ilişkiden alınan zevkin arttırılmasına yardımcı vajinal jeldir. 52 edaktüel kasım•aralık 2014 İkisi bir arada eşsiz masaj jeli ve kayganlaştırıcı.Şimdi hem kayganlaştırıcı hem de ipeksi ve pürüzsüz masaj jeli özelliğine sahip Durex Play Massage 2 in 1 'in keyfine varabilirsiniz. Tüm vücutta kullanım için yeterince hassas olan Play Massage, içeriğindeki E Vitamini ile cildinizi de besliyor.Prezervatifle veya prezervatifsiz kullanma son derece uygun olan bu Durex Play, su bazlı bir kayganlaştırıcı olduğu için prezervatife herhangi bir zarar vermez ve yapısını bozmaz. Durex Play Jel, spermisit (sperm öldürücü) içermemektedir. 49 TL Stop Geciktirici Sprey Stop Ultra Maximum Delay Geciktirici Sprey, erken boşalma sorunu yaşayan erkekler için, kalitesi onaylı dünyaca ünlü Nasstoys tarafından üretilmektedir. Stop Ultra Maximum Delay Sprey , lokal olarak penise uygulanır ve ereksiyon halinde aşırı derece hassas olan penisin duyarlılığını azaltarak erken boşalmanın gecikmesine yardımcı olur. Duyarlılığı kontrollü hale getirerek zevkli ve uzun süren cinsel birliktelik çiftlerin daha fazla mutlu olmasını sağlar. URGO 5,5 TL Rosense 39,90 TL Zarar görmüş tırnaklar Tırnak mantarı ve fiziksel travmalar sonucu zarar görmüş tırnakların iyileşmesine yardımcı olan URGO, tırnağı temizler, yeniler ve korur. Günde 1 uygulama ile kolay ve pratik bir kullanım sağlar. Nemlendirici El Kremi 75 ml E ve B5 Vitaminleri ve Gül özü içerir. Cildi yumuşatır, dış etkenlerden korur. Kurumuş ve çatlamış elleri dahi yumuşak yapar. Cerodolin 46 TL Su Bazlı Nemlendirici Losyon 200 ml Kuru ciltli çocuk ve yetişkinlerde, el-yüz-boyun bölgesinin nemlendirilerek, onarılmasında ve korunmasında kullanılır. Paraben içermeyen koruyucu kullanılmıştır. 33,90TL Sally Hansen Tırnak Bakım Yağı Vitamin E Moisturizing Nail & Cuticle Oil, içeriğindeki Doğal Temel Yağ Kompleksi ile; Wheat Germ Oil, Aloe, Kayısı Çekirdeği Yağı, Safflower Oil ve Panthenol ile kolayca emilir ve tırnak etlerini rahatlatarak maksimum nem sağlamaya yardımcı olur. Sağlıklı tırnak etleri ve uzun, güçlü tırnaklara kavuşmanızı destekler. Lapitak 8,5 TL El Bakım Kremi 60 ml Allantoin ve gliserinle zenginleştirilmiş konsantre formülüyle zorlu hava koşullarında bile ciddi kuruluk problemi olan elleri dahi anında yumuşatır ve pürüzsüz hale getirir. Kurumuş, çatlamış cildi kullanıldığı ilk andan itibaren nemlendirerek onarır, ipeksi bir görünüm sağlar. E vitamini sayesinde tırnakları güçlendirerek çatlama ve kırılmalara karşı korur.Kuruyan ve sertleşen tırnak etlerini yumuşatır, besler. Dermatolojik olarak test edilmiştir. 6,5 TL Kalyon Tırnak Eti Temizleyici İyi bir manikür için tırnak etlerinin yumuşamasını ve içersindeki etken maddeler sayesinde geriye itilerek ölü derinin kolayca atılmasını sağlar. 11,90 TL Neutrogena El ve Tırnak Kremi Herba Derm 12 TL El Ve Tırnak Balsamı 60 ml Kurumuş ve çatlamış elleri anında nemlendirir, onarır. Eldeki kahverengi lekelerin rengini açmaya yardımcı olur. Kuru tırnak etlerini yumuşatır, zayıf tırnakları besler. Tek uygulamayla etkisi günlerce devam eder. Kurumuş tırnak etleri, tırnakların pürüzlü ve yıpranmış olarak uzamasına, kuru tırnaklar ise tırnakların kolayca kırılmasına sebep olur. Vitamin E Moisturizing Nail & Cuticle Oil, içeriğindeki Doğal Temel Yağ Kompleksi ile; Wheat Germ Oil, Aloe, Kayısı Çekirdeği Yağı, Safflower Oil ve Panthenol ile kolayca emilir ve tırnak etlerini rahatlatarak maksimum nem sağlamaya yardımcı olur. Sağlıklı tırnak etleri ve uzun, güçlü tırnaklara kavuşmanızı destekler. Manikürünüzün ömrünü uzatır. 54 TL Alessandro Ekspres Tırnak Sertleştiricisi 10 ml 4 haftada çok dayanıklı tırnaklar. Kırılgan ve yumuşak tırnaklara karşı savaşan tırnak sertleştirici sistem Kalsiyum, demiroksit kompleksi, bioyapılandırıcı silikon türevi, ginseng ve tatlı badem yağı sayesinde tırnaklarınızın kısa sürede sertleşmesini sağlar. Yeni ve çığır açan formülü ile Express Nail Hardener; tırnağı güçlendirmekle kalmaz aynı zamanda tırnakları besler ve daha iyi görünmelerini sağlar. 2014 kasım•aralık edaktüel 53 edaktüel anne çocuk 2 - 4 Yaş Gelişim Dönemi Klinik Uzman Psikolog • Nilgün Palulu • 2 yaş sendromu H er çocuk kendine özgü özelliklerle dünyaya gelir ve büyüdükçe bu özelliklerine göre kişiliği gelişir. Genellikle büyüme ve gelişme terimleri eş anlamlı olarak kullanılır. Ancak büyüme ve gelişme farklı olaylardır. Büyüme vücut hacmindeki ve kütlesindeki artışa denir. Gelişme ise biyolojik olgunlaşma sürecini ifade eder. Gelişme büyüme, olgunlaşma ve öğrenmenin etkisi altındadır. Doğumundan itibaren çocuk bu yaşamsal döngüye göre hareket eder. Yaşamın ikinci basamağı olan 2-4 yaş arasında ki bu sürece baktığımızda; Bu dönemi anal dönem diye adlandıran Freud'a göre, anal dönem, tuvalet eğitimi ile belirli olan psikoseksüel gelişim dönemidir. Bu dönemde, dışkının tutulmasında veya dışarı atılmasında istemli kontrol sağlanır. Freud’a göre anal dönem, bağımlılıktan ayrılma ve bağımsızlığı kazanma ile ebeveyn kontrolüne karşı yapılan bir mücadele dönemidir. Bu dönemde sorunlar yaşayanlar da ileride, savrukluk ve pislik, dağınıklık, karşı gelme, öfke eğilimler görülebilir. Anal karakteristikler ve savunmalar en tipik olarak obsesif-kampulsif bozuklukta görülür. Erikson ise bu dönemi "Özerkliğe Karşın Utanç ve Şüphe" olarak adlandırmış ve bu dönemde ambivalans duyguların geliştiğini belirtmiştir; yani çocuk boşaltım ihtiyacını isterse tutabilir, isterse bırakabilir. Böyle birbirine karşı iki istek ve davranış eğitimi ortaya çıkar. Çocuk kendisinin de yapabileceği bir şeyler olduğunu, her şeyinin başkaları tarafından karşılanmadığını fark eder. Her iki bilim adamına göre gelişimin bu basamağında; katı bir tuvalet eğitimi cimrilik, tam tersi bir tuvalet eğitimi savurganlık alışkanlığını ilerki yaşlarda başlatacaktır. Anal dönemin başarılı bir şekilde sonlanması kişisel özerkliğin gelişmesini, bağımsızlığı, suçluluk duymadan kişisel girişimcilik kapasitesini, utanma ve kuşkulanma olmadan kendiliğin saptadığı davranış yeteneğini, zıtlıkların olmamasını ve gerek aşırı inatçılık veya gerekse kendiliği küçük görme hissi olmadan işbirliği kurma yeteneğini sağlar. Çocukların psikososyal gelişim aşamalarına bakıldığında 2-4 yaş arası önemli bir dönüm 54 edaktüel kasım•aralık 2014 noktasıdır. Bu dönem, bebeklikten çocukluğa geçiş evresini temsil eder. Çocuğun duygusal dünyasında büyük iniş-çıkışlara neden olur. Ayrıca "2 yaş sendromu" ya da "Korkunç 2 yaş" olarak adlandırılır. Çocuk bu yaşta bağımsız hareket edebilen bir birey olmanın dışında sözel olarak da kendini ifade edebilmeye başlamıştır. Zihinsel işlevleri de çok hızla gelişmektedir. Başkalarından farklı olduğunun bilincine varmıştır. Aile içindeki öneminin ve değerinin de farkındadır.Bu dönemde her şeyi soran ve araştıran çocuk öğrenme çabasının en üst noktasındadır. Gördüklerini, duyduklarını hafızasına kaydeder, herkesi taklit eder; kendisine söylenen basit emirleri anlar ve kendisinden istenenleri yapabilir. Bu dönemde çocukta görülen en belirgin özelliklerin başında negatif tutum gelir. Önceleri anne-baba ve diğer yetişkinlere uyum sağlayan, anlayış gösteren çocuk; sözcük dağarcığına "hayır", "yapmayacağım", "yemeyeceğim" gibi ret içerikli kelimelerinin eklenmesiyle her şeyi zor kabul etmeye başlar. Çocuğun kendi istek ve ihtiyaçlarının farkına varması, onun bireyselleşmesi için gerekli bir adımdır. Anne-babalar, kimi zaman çocuklarıyla benzer tutumlar da sergileyerek yetişkin konumlarını kaybeder ve çocuklarıyla güç mücadelesine girerler. 2-3 yaş arasındaki çocuklar anneleriyle 4-5 yaşındakilere göre iki kat fazla çatışma sorunu yaşar. 2 yaş çocuğu sahibi ebeveynler bu dönemi yoğun, yorgun ve gerilim içinde yaşarlar. Bu dönemde anne-baba ve çocuk arasında yaşanılan çatışmaları azaltmak ve çocuğun bireysel gelişimini desteklemek için yapılabilen pek çok şey vardır: Bu yaş çocuğuyla konuşmak zihinsel gelişimi açısından çok önemlidir. Sorduğu sorulara doğru ve açık yanıtlar vermek ve merakını gidermek gerekir. n 1. Bir adım önde olun: Çocuğunuzun zorlandığı anlanları en iyi siz bilirsiniz. Bunlarla ilgili önleyici stratejiler geliştirebilirsiniz. Örneğin; siz işten geldikten sonra yemek yedirmekte zorlanıyor, onun ilgisini yemeğe odaklamada çatışıyorsanız, o zaman bırakın akşam yemeğini siz gelmeden yesin. n 2. Gücünüzü hissettirin: Çocuğa güvenli bir ortamda sadece bakım verilmesi tümüyle sevgi ve şefkatle olmaz, bunun yanına yetişkinin gücünü de eklemek gerekir. Çocuklar birlikte oldukları yetişkinin güçlü, ne yaptığını bilen, sakin ve otoriter olmasını ister. Çatışma anlarında anne-baba soğukkanlılığını korumalı, öfke göstermeden sakin davranıp gücünü çocuğa hissettirmelidir. n 3. Kendini güvende hissedeceği kurallar ve sınırlar koyun: Sınırlar çocukları korur, nereye kadar kendilerinin özgürce hareket edebileceklerini öğretir. Böylece evin dışında başkalarına da sınır koyabilmeyi ve dolayısıyla da kendilerini koruyabilmeyi öğretir. n 4. Kuralların ve sınırların açıklamasını yapın: Çocukların anlamadıkları bir şeye ayak uydurmaya çalışması beklenemez. Ayrıca kendisine konulan bu kuralların nedenini anlamaya da hakkı vardır. n 5.Mesajların net ve tutarlı olmasına dikkat edin: Konulan kuralların, verilen mesajların her zaman aynı ve tutarlı olması, çocuğun deneyimlerinden daha çabuk öğrenmelerine yardımcı olur. n 6. Seçim yapma hakkı verin: Çocuğunuz böylece karar verme keyfini tatmış olur. Küçük seçimler yapmasına izin verildiğinde, daha ilerde kendi başına önemli kararlar alma becerisini geliştirir. Böylece kendi hayatlarıyla ilgili güç ve kontrol hissi oluşur. n 7. Olumlu davranışları ödüllendirin, olumsuzu görmezden gelin: Çocuğun hak ettiğini düşündüğünüz şeyleri ödüllendirmek gerekir, anne-babanın olumlu ilgisini görmesi ve ondan iyi bir şey duyması çocuk için en büyük ödüldür. Olumsuz her davranışa gösterilen tepkide çocuk anne-babanın ilgisini çekmeyi sağlayabilir. n 8. Günlük rutin oluşturun: Yemek, uyku, yıkanma, diş fırçalama gibi rutinleri erken eczanede alışveriş yaştan itibaren geliştirildiğinde çocuğun bu dönemde yaşayabileceği çatışmalar azalır. Çocuk hangi aktiviteden sonra neyin geleceğini bilirse bir sonrakine geçiş yapması daha kolay olacaktır. n 9. Çocuğun daha az istekli olduğu bir şeyi, daha çok istediğinin önüne koyun: İstediği bir şeye ulaşmak için, önündeki engeli bir an önce aşmak isteyecektir. n 10. Bu dönemin geçici olduğunu her zaman hatırlayın: Bu zorlayıcı süreçte sabır ve güleryüz çocuğunuzun gevşemesi için faydalı olsa da, bunu yapmak her zaman kolay değildir. Bu dönemin geçici olacağını kendinize hatırlatın ve kendinize iyi bakın. n 11. Öfke krizlerine yardımcı olun: Çocuğunuzun öfke krizleri kaçınılmazdır. Öfke krizleri tahammül edilmesi zor deneyimlerdir. Özellikle sosyal ortamlarda yaşadığında utanç duygusu yaşattırabilir. Ağlamasını ve sorun çıkarmasını sonlandırması için istediğinin yerine getirilmesi, bir dahaki sefere krizin daha da kuvvetli yaşanmasına neden olur. Kriz yaşanabileceği bir durumu önceden anlayıp, dikkati başka şeye yönlendiren çocuk, sıkıntı duyduğu konudan uzaklaşabilir. Öfke krizi sırasında sakinleştirmeye çalışmayın. Sakinleşmesi için çocuğunuzu rahat bırakın, kabul ediyorsa uzaklaşın. Yanında durduğunuzda hiç konuşmadan onun susmasını bekleyin. Çocuğunuz neye ihtiyacı olduğunu size söyleyecektir. Görmezlikten gelin: Çocuklar kendi kendilerine öfke krizi geçirmezler. Hemen her zaman bir seyirci karşısındadır. Dikkat çekmek için yapıldığını düşünüyorsanız görmezlikten gelmek gerçekten yararlı olacaktır. Karşıt gelme, negativizm, öfke nöbetleri hem çocuk hem de anne-baba için baş edilmesi zor süreçlerdir. Sağlıklı tamamlanan bu süreç sonunda, çocuk yeni gelişen becerileriyle bir birey olmayı öğrenir. Anne-baba ise çocuğuyla yaşadığı bu süreç ile çatışma, problem çözme ve uzlaşma sanatının inceliklerini öğrendiği gibi kendi kendine yeten bir çocukla yaşamanın da keyfine ulaşır. n 12. Anne-babalar tutarlı olmalı: Annebabalar, 2 yaşındaki çocukların ısrarlı tavırlarına ve sözlerine karşı ortak bir karar almalı ve bu kararda tutarlı davranmalıdırlar. Çocukların isteklerine boyun eğmemelidirler. Verilecek en ufak bir taviz çocuğun bunu kullanmasına ve ilerde de aynı davranış patentlerini göstermesine neden olabilir. HELLO KITY DİŞ FIRÇASI KABI HELLO KITY 12,90 TL Fırçaların birbiriyle temasını engeller, dış etkenlerden korur. Vakum ile yapışır, kolay kurulur. Hava delikleri ile fırçalar nefes alır. Fırçayı itince kapanır, çekince açılır. ÇOCUK DİŞ MACUNU 75 ml 10,90 TL Hello Kitty Çilek Tadında Diş Macunu ile çocuklar dişlerini aksatmadan fırçalayacak. Dişlerini çürüklere karşı korur ve diş minesini güçlendirmeye, 1.450 ppm florür içeriği ile çocuk dişlerinin dayanıklılığını artırmaya yardımcı olur. NUK SÜT SAKLAMA ŞİŞESİ - 3'lü 69,90 TL Anne sütü tartışmasız bebeğiniz için en iyi besindir. NUK süt saklama şişesi bu değerli besini sağlıklı bir şekilde korumak için idealdir. Anne sütünü korumak, ısıtmak ve beslemek için uygundur. Dondurulmuş sütü 6 aya kadar saklama imkanı sağlar. MILUPA LACTAMİL KAKAOLU İÇECEK 600 gr 39,90 TL Emzirme döneminde her anne vitamin ve mineral kaybı yaşar. Özel olarak geliştirilen, Milupa Lactamil Emziren Anneler İçin Sütlü İçecek emzirme döneminde vücut depolarını destekler kaliteli bir emzirme dönemi geçirilmesine yardımcı olur. Milupa Lactamil; Kalsiyum, Demir, A, C, D, E vitamini ve Folik asit kaynağıdır. Her gün 1 bardak Lactamil ile emzirme döneminde vücut depolarını güçlendirebilirsiniz. BEPANTHOL 60 TL ÇATLAK ÖNLEYİCİ KREM 150 ml Gebelik çatlaklarına karşı korur ve besler. Bepanthol Çatlak Önleyici Krem hamilelik boyunca cildin esnekliği ve elastikliğini, cilt bariyerini, cildin beslenmesi ve nemlendirilmesini destekleyici özelliktedir. LANSİNOH 33,90 TL GÖĞÜS UCU KREMİ - 40 ml Lansinoh HPA® Lanolin, dünyanın en güvenli ve en saf lanolinini elde etmek için benzersiz bir işlemle rafine edilmiş, son derece saf yapıda lanolindir. Lansinoh HPA® Lanolin, emziren annelerde ağrıyan, çatlamış meme uçlarının ağrısını dindirmeye ve korumaya yardımcı olmak için özel olarak geliştirilmiştir. 2014 kasım•aralık edaktüel 55 edaktüel anne çocuk Okul öncesi eğitim önem kazandıkça aileler anaokulu seçimine eskisinden çok daha fazla özen gösterir oldu. Peki, ama ebeveynler nasıl bir yol izlemeli? Anaokulu seçerken... Ç ocuğun ailesinden ayrılıp, sosyalleştiği ilk yer anaokulu. Hal böyle olunca okul seçimi önem kazanıyor. Çocukların yeni bir ortama uyum sağlayabilmeleri bazen çok da zor olabiliyor. Burada ebeveynler devreye giriyor. Ancak okul seçerken gelişigüzel karar vermemek gerek. Gelişim Koleji Karşıyaka Anaokulu Müdürü Neş'e Damar ile işin püf noktalarını konuştuk. Veliler anaokulu konusunda çok hassas. Bazen kararsız kalabiliyorlar. İlk bakışta onlara nasıl öneriler sunabilirsiniz? Anaokullarının birtakım yeter ve gerek şartları var. Anaokulu temiz, güvenilir olmalıdır. Düzayak diyebileceğimiz türde, güvenilir fiziki donanıma ve güvenilir personel takibine göre yapılandırılmış olması gerekir. Ama onun ötesinde eğitimcilerin ne istediğini bilen ve toplumun nereye gittiğini iyi görebilen bireyler olabilmesi önemli. Günümüzde akademik ve sosyal başarı tam olarak tanımlanmasa da ısrarla insanlar var olduğu noktadan daha üst bir noktayı talep ediyor. Geçmiş yıllarda akademik başarı çok önemsenen, sosyal başarı çok dikkate alın- 56 edaktüel kasım•aralık 2014 mayan bir konu iken şu anda bunun tartışılmasına bile gerek olmadığına inanıyoruz. Akademik ve sosyal başarı bireyi tanımlayan, bütünsel bir yaklaşımdır ve bir varoluş biçimidir. Günümüzde aktif eğitimin getirdiği yaklaşımlarda bireyin farklı zekâ alanlarına sahip olduğunu çok iyi biliyoruz. Farklı zekâ türleri dikkate alınarak çocukların doğru yönlendirilmesinden söz ediyoruz değil mi? Kimi doğayı kurcalamaktan, böcekleriçiçekleri araştırmaktan hoşlanıyor, o bireyi oradan yakalarsınız. Kendini iyi hissetmesini, ait hissetmesini sağladıktan sonra diğer alanlara yumuşak, uyumlu bir geçiş yapmasını sağlarsınız. Bir başka bireyi ritim duygusundan yakalarsınız, bir başka bireyi el becerilerinden yakalarsınız. Ve istediğiniz bütünsel noktaya getirirsiniz. Bütünsel noktadan kastımız şu: Çocuklarımızın artık tek yönlü eğitim alması mümkün değil. Müzikal ritmik zekâsı olanlar sadece müzik eğitimi almıyor. Bu çocukların hepsini bütünsel eğitime hazır hale getirmemiz gerekiyor. Bunun için öncelikle iyi olduğu noktadan başlayarak diğer alanlara uyumlu geçişini sağlamak lazım. Bununla birlikte bireyin kim olduğunu, ne olabileceğini fark ettirmek önemli. Eğitim dediğimiz şey ihtiyaçlar bütünüdür. Birey önce bir şeyin ihtiyacını hissedecek, o ihtiyaçlarla beraber farkındalık oluşacak, o farkındalıkla davranışı değiştirme süreci yapılandırılacak. Günümüzde artık bireylerin akademik ve sosyal alanda donanımlı ama kendisini bilen, varoluş sebeplerini algılayabilen ve bulunduğu toplumla büyüyebilen bireyler olması çok önemli. Bu yaş aralığında “özgüven” de çok önemseniyor… Özgüvenden ziyade benlik algısı önemli. Benlik algısı gelişebilen bireylerde özgüven kaçınılmaz olarak geliyor. Günümüzde özgüveni biraz yanlış ifade ediyoruz. Özgüven aslında bireyin donanımı ile bütünleşen, kendinin yapabilirliğini fark etme durumudur. Bunu özgür bir şekilde ifade edebilme durumudur ama bunun içinde ciddi bir donanım boyutu vardır. Bazen okullar ailelere şöyle söylüyor: “Çocuğunuzun özgüvenli olmasını da sağlıyoruz.” Ben bunu sağlıklı bulmuyorum. Özgüven zaman içinde elde edilen bilgi ve donanımlar bütünüdür. Çocuğun ailesiyle oturduğu restoranda gidip yemeğinin geç kalmasının hesabını sorması özgüven değildir. Özgüven yıllar içinde birikimle oluşan donanımsal bir şeydir. Herkesin her konuda özgüven taşıması gibi bir zorunluluk olduğunu düşünmüyorum. Mesleki anlamda kendilerini yeterli hissettikleri alanlarda özgüvenli olabilirler. Öyle de olmaları gerek. Ancak bilmediği konularda susmayı, dinlemeyi, araştırmayı-öğrenmeyi çocuklarımız bizden öğrenmeliler. Biz böyle eğitimciler ve yetişkinler olursak çocuklar bunları öğrenebilirler. Ama her şeyi çok bilen yetişkinler gibi davranmamız yanlış. Her şeyi çok bilen yetişkinler, çocuğun öğrenme kapasitesini mi daraltıyor? Her şeyi bilen anne babalar ve her şeyi bilen eğitimciler olursa bu sefer öğrenmeyi reddeden, dünyanın merkezinde kendini tutan çocuklarla karşılaşıyoruz. 4 yaş dönemine kadar benmerkezci bir aralık yaşanır. Ancak daha sonra sosyal algıda çemberin genişlemesi, çocuğun diğer bireylerin hak ve özgürlüklerinin olduğunu kabullenme aşamasına geçmesi gerekir. Siz bu yönlendirmeyi doğru zamanda yapmadığımızda, gelecekte benmerkezci diyebileceğimiz insanlar ortaya çıkar. Çocuklarımızın önemli ve değerli olduğunu her zaman vurgulamalı ama neden önemli olduğunu yaptığı davranışla eşleştiren ebeveynler olmalıyız. Aileler okul öncesi eğitim konusunda çok duyarlı. Siz bu konunun önemi hakkında he düşünüyorsunuz? Yaşam boyu yaptığımız rutinler var. Yemek yemek, banyo yapmak, önümüze gelen yazıyı okumak gibi. Okula gelmek de böyle bir yaşam biçimidir, rutindir. O yüzden ebeveynlere şunu söylüyoruz: Okul öncesi bir yaşam biçimidir, onu çok özel bir noktaya taşımayın. Normal, doğal yaşayın. Okula yönelik çok özel yüklemeler yapmayın. Çünkü eğer birisine bir şeyi zorla empoze etmeye çalışırsanız altında bir şey vardır. Ve bu olumlu bir şey değildir. Bence çocuklar bunu çok iyi hissediyorlar. Görsel okumaları, duygusal okumaları çok yüksek. Kişinin ne yapmak istediğini, o yerin onun için güvenilir olup-olmadığını anlıyorlar. Ancak tabii çocuklar kendileri için en iyiyi-en doğruyu bilebiliyor olsalar çocuk olmazlar. Bizim yetişkin olarak mutlaka doğru bir şekilde destek olabilmemiz gerekiyor. Çocuğu ihtiyaçlarını fark edebilir, meraklarını arttırabilir bir noktaya taşımamız gerekir ki çocuk kendini o alana yakın hissetsin. Peki, veliler anaokulu seçerken eğitimcilerin vizyonu ve yaklaşımı konusunda nasıl bilgi sahibi olacak? Tabii ki referanslar çok önemli. Ancak o referansı kimden aldığınız da önemli. Yetiştirdiği çocukların sosyal ve duygusal anlamda birey olma becerisini tamamlamış çocuklar olduğunu gördüğünüz ailelerin referansını dikkat almak gerekir. Bunu da sağduyunuzla ölçersiniz. Bununla beraber okulun herhangi bir yer olmasından öte kurumsal pratikleri sağlayan bir akışının olup-olmadığını takip etmek önemli. Kurucu, idareci ve eğitimci kadrosunun birbirini tamamladığı, kişiye bağımlılığın olmadığı sistemlerin yaratıldığı bir kurum olması lazım. Bununla beraber kurumlarda alttan üste çocukları taşıyan bir sistem olduğu gibi üstten alta denetleyen bir yapının da olması gerekir. Alt yaş gruplarındaki öğrencilerin bir üst grubun yeterlilik ve becerilerini en az değil en üst seviyede gerçekleştirebilir olması gerek. Yani sistemin her şekilde alttan üste üstten alta birbirini denetleyen, tamamlayan bir kurguda olması lazım. Ayrıca okulun aile eğitimini önemsiyor olması gerek. Kurum yöneticilerinin düzenli olarak okulda olması, her öğrencinin farkındalığına ulaşmış olması ve onlara özgü programlarda küçük farklılıklar yaratabiliyor olması da önemli. Aile eğitimi ne kadar önemli? Çok önemli, çünkü ailelerle başlayan eğitimin okulla tamamlanması, bütünleşmesi lazım. Bu süreçte artık iyiyiz diyebileceğimiz bir şey yok. Aile de okul da öğrenmeye devam ediyor ve devam edecek; bunun bittiği bir şey yok. Kendilerini sorgulayan ebeveynler olması önemli. Aile eğitimleri en çok bu noktada önem kazanıyor. Son olarak anaokuluna başlama yaşı için hangi aralığı öneriyorsunuz? 25 aydan itibaren çocuk anaokuluna başlamalı, çünkü sonrasında ikna etmek de zorlaşabiliyor. Sosyal çevreye girme isteği de olmayabilir. O yüzden iki yaşını dolduran çocukların başlamasını öneriyoruz. 2014 kasım•aralık edaktüel 57 edaktüel sağlık dosyası Fırçam var, macunum var... Yetmez mi? • Dolunay Hamamizade • Diş Hekimi Bu sorunun cevabı ne yazık ki "hayır yetmez" şeklinde olacaktır. Diş Hekimleri genellikle hastalarından şu tür yakınmalar duyarlar; "Günde iki kere dişlerimi fırçalıyorum, ancak yine dişlerim çürüyor” ya da “Diş etlerimde iltihaplanmalar oluyor" Buradan anladığımız dişleri sadece fırçalamak yetmiyor. Doğru fırça, doğru macun, doğru teknikle fırçalamadığımız zaman fazla bir yarar göremiyoruz. Diş ve diş eti hastalıkları dünya sağlık örgütü tarafından "önlenebilir" hastalıklar grubunda değerlendirilmektedir. Çok az bir özenle bile karşılaşılabilecek bir sürü sorunu önleyebilmek mümkündür. Öncelikle aklımızda bulundurmamız gereken yemek yedikten sonra 20 dakika içinde dişler üzerinde plak oluşur. Dişlerin yüzeyinde dilimizi gezdirdiğimizde mat, pürtüklü bir doku hissederiz, bu diş plağıdır. Bu plağı diş yüzeyinden uzaklaştıramadığımız zaman bu plağa yapışabilen bakteriler bir takım problemlerin oluşmasına sebep olurlar. Bu yüzden yemek yedikten sonra 20 dakika içinde dişlerimizi fırçalamamız gerekmektedir. Fırçalama yaparken bir kaç küçük ayrıntıya dikkat ettiğimizde plağı tamamen uzaklaştırmak mümkündür. ■ Alt çene ve üst çeneyi ayrı ayrı fırçalamak gerekir. Bu uygulamada amaç üst çenedeki plağı alt çene dişeti ceplerine, alt çenedeki plağı üst çene diş eti ceplerine ittirmemek içindir. ■ Fırçayı diş eti diş birleşim yerine 45 derecelik açıyla koyup üst çenede yukardan aşağıya, alt çenede aşağıdan yukarıya süpürme hareketi ile fırçalama yapılmalıdır. ■ Isırma yüzeyleri ovoid hareketlerle temizlenmelidir. ■ Her fırça grubuna 4-5 darbe yeterlidir. Fırçalama yaparken temizlediğimiz yüzeyin bir doku olduğunu, aşındırabileceğimizi unutulmamalı, aşırı kuvvet uygulamaktan kaçınmamız gerekmektedir. ■ Diş fırçasına macun koymadan önce kesinlikle ıslatmamak gereklidir. ■ Nohut büyüklüğünde macun yeterlidir. ■ Diş fırçasını en fazla üç ay kullanmak gerekir. Bu süre uzarsa diş fırçasının kıllarının pörsümesi dolayısıyla bakteri tutuculuğu artar. Faydadan çok zarar verir. Diş fırçası kaldırılırken kesinlikle temiz ve kapaklı bir şekilde muhafaza edilmelidir. 58 edaktüel kasım•aralık 2014 ■ Diş fırçası seçimi yaparken, dikkat edilecek en önemli nokta olan fırça kılı seçimidir. Diş fırçalarının fırça kılları doğal ve yapay olarak iki farklı çeşitte satılır. Her iki türdeki diş fırçaları da kullanım açısından sağlıklı olmasına karşın, daha dayanıklı daha elastik olmasıyla plastik diş fırçaları daha faydalıdır. Bunun yanında diş fırçası boyutunun hem elinizde hem de ağzınızda rahatsızlık vermeyecek boyutta olmasına özen gösterin. ■ Macun seçimi yaparken kişinin ihtiyaçlarının belirlenmesi ve ona yönelik bir macun seçmesi için diş hekimine danışması gerekir. Özellikle son yıllarda çok popüler olan ağartıcı macunların içlerindeki etken maddelerin titizlikle incelenmesi ve doktora danışılmadan asla kullanılmaması gerekir. ■ Diş fırçalamanın en az 2 dakika sürmesi ve ağızda temizlenmemiş hiç bir bölgenin olmadığına emin olmak gerekir. Fırçalama bittikten sonra yumuşakça dil yüzeyini de fırçalamak, ağızdaki bakteri popülasyonunu azaltmaya çok yardımcı olmaktadır. Tüm bunlara dikkat ederek yapacağınız fırçalama uzun, zor ve pahalı tedavileri, diş kayıplarını engelleyecek sağlıklı bir diş ve diş etine sahip olmanızı sağlayacaktır. Lütfen dişlerinizi fırçalayın, yakınlarınıza dişlerini fırçalattırın. Sağlıklı kalın... edaktüel gezi Kırmızı bir masal; • Cem Sarvan • B ir pembe rüzgar gelip, götürüyor beni buralardan. Ilık ılık esen bir havada yavaşça yaklaşıyorum Jemaa El Fna’a yani Kıyamet Meydanı’na. Yoksa Sonsuzluk Meydanı mı? Ya da Masal Meydanı mı desek! Masalların kendine özgü büyüleyici yanları vardır. Korkuturlar ama uzaklaştıramazlar kendilerinden... Hayal kurdururlar, şölen tadındaki atmosferleriyle büyülerler ama yine de tam anlamıyla içine çekemezler sizi, bir güç durdurur... Masaldır o, bilirsiniz de gerçeğe çevirirsiniz başınızı bir anda... İşte Marakeş’te, dünyanın en masalsı meydanındayım. Kobralar tıslayarak çevremde, ateş dansçıları tüm hünerleriyle dolaşıyor, meddahlar meydanın her yerinde ve dinleyenleriyle bütünleşmişler, hokkabazlar, akrobat çocuklar, ucube dilenciler, yedi körler, falcılar, kına işleyenler, şarkıcılar... Afrika, Avrupa, Arap kültürünün birleştiği bir masal içinde büyülenmiş yürüyorum. 11. yüzyılda, 900 km. uzunluğundaki Atlas Dağlarının eteklerinde kurulmuş ve sırtını Afrika’nın en yüksek dağına 4177 metreye yaslamış. Sanki yüzyıllarca bu destek şehre hayat vermiş, yaşanan tüm çalkantılı dönemlerden bünyesindeki ışıltıyı biraz daha arttırarak çıkmış. Dağlardan şehre yapılan 70 km'lik su yolu, önce Almoravide İmparatorluğunun gözdesi yapmış kırmızı şehri. Endülüsler bu vahanın kültürünü harmanlayıp, bilimle tanıştırmış. Peşpeşe gelip geçen uygarlıklar sürekli olarak şehre yenilikler ekleyip gitmişler. 20. yüzyılla birlikte Fransızlar bu yakın sömürgelerini modern dünyanın boyalı bezeli nimetleriyle tanıştırmış ama yine de eski yapıyı tam olarak yok edememişler, 60 edaktüel kasım•aralık 2014 Marakeş Masal gibi bir şehir, şiir gibi kulağına fısıldanan ve her adımında bir mısrasını da senin eklediğin... Hem doğallığın içinde hem insanın izlerinin mükemmeliğinde, ahenkle dans ederek... Tanıdığımız şehir... Marakeş... modern kent her an çekip gidecekmiş hissini vererek, bir sığıntıymışçasına kalakalmış. Gelin şehrin sakinleriyle tanışalım biraz... Masal Meydan’da akşamları bir çırpıda 70 – 80 tane seyyar lokanta kurulur. Bu bile öylesine hızlı bir süreçtir ki, sizi yine masala götürür. Geceyarısına kadar insanlar bu seyyar lokantalarda kebaplar, kızartmalar, tatlılar ve daha bir sürü yeni yeni tatlarla mutlu olurlar. Tabii ki Fas’ın genel yapısı içinde dışarıda yemek yemekten çekinmeyenler içindir bu güzel tatlar... Meydanın üstünü duman kaplar, koku çağırır sizi... Bir anda 25 numaralı lokantanın önünde duruyoruz. Bütün lokanta çalışanları sanki bir gösteri saatini yakalamış hissi verircesine aynı anda başlıyorlar doğaçlama gösterilerine... Bir kişi telefonla konuşuyor, diğeri cevap veriyor, ötekisi müziği tamamlıyor. Anladığımız kadarıyla kebaplarının güzelliğinden, alınan siparişten ve satışlarının keyfinden bahsediyorlar, bu gösterinin odak noktası olarak da farkında olmadan sizi masaların birine oturtuyorlar. Yüzlerimizden eksilmeyen gülümsemeyle hayatımızın en leziz patlıcan, biber ve patates kızartmasını yiyoruz. Ardından balıktan ete kadar tüm kebaplar geliyor. 25 numara bizi yine telefonla uğurluyor. Bir kahve daha lütfen Kafe Fransa. Meydanın en Marakeşli kahvelerinden biri. Naneli yeşil çaylar birbiri ardına hazırlanırken, masamızda su bardağındaki sütlü kahvelerimizle turist olmadan oturuyoruz. Orada, içeride oturmamız hoşlarına gidiyor diğerlerinin... Herkes sandalyesini yola çevirmiş, huzurla seyrediyorlar günün bitmekte olan koşuşturmacasını. Bir kahve daha lütfen... Gündüz kırmızı Akşam loş Gece boş Marakeş... 2014 kasım•aralık edaktüel 41 Marakeş’te bir akşam Renk cümbüşü içinde yuvarlanıyorum kalabalığın içinde Marakeş’te bir kalabalık İçindeyim, kalabalığı kalabalık yapanlardan biriyim Marakeş’te kalabalık bir akşamda oturmuş kahve içiyorum Kafe Fransa’da Marakeşlilerle beraber Birbirimize gülümseyerek Akşam kendini geceye bırakmış, sokaklar loşlaşmış ama biz koştururcasına arka sokaklarındayız Marakeş’in. Keşfetme tadıyla, bütünleşme duygusu içiçe girmiş, şehri çevreleyen 16 km'lik surları bitirmek istercesine yürüyoruz. Gölgeler geçiyor yanımızdan, geceye karışan silüetleri beraberimizde buralara getirmek için deklanşörde parmağım. Marakeş insanları sağımızdan solumuzdan geçerken geriye hoş anılar bırakıyorlar... Gece ve biz. Yollardayız. Bilmiyoruz, içimizde herhangi bir kuşku var mı? Fazlasıyla rahatız, dar yollardan evlerin içinden geçerken iyi geceler diyerek yürüyoruz. Ortaçağda yaşarmışçasına bir görüntü ama endişesiz, kuşkusuz, acabasız... İyi geceler Marakeş... Bir şehirde, bilinmeyen bir şehirde yönünüzü bilmeden bir şey bulacağınızdan emin olarak yürüyebilmektir o şehri yudum yudum tatmak... Hele hele bu şehir Marakeş ise, sürprizleri sabırsızca beklersiniz. Royal Theatre da böyle bir güzellik işte. Çoğu turistin bilmediği bu tiyatro 2001’de açıldığında şehirde yepyeni bir hava esmiş ama kötü talih daha ilk oyundan önce yakalamış tiyatroyu, yangın sahnenin yer aldığı kısmı yok etmiş. Tesadüfen girdiğimiz bu tiyatroda anlayıştan, mimariden, sükunetten etkilenmemek olası değil. Birbirinden güzel, tuğla, mozaik ve açık dam şeklinde iç avluların mimarisi yağmur girişine izin veriyor ama tabanın ortaya doğru eğimiyle kendi giderini doğal olarak bulmuş. Mavi ve kah62 edaktüel kasım•aralık 2014 verenginin muhteşem uyumu içinde bale yapan bir çiftle karşılaşıyoruz. Neredeyiz biz? Bu nasıl bir tılsımdır, nasıl bir iç rahatlaması. Baletin havadaki burgusu içinde kayboluyorum. Mutlu muyum ben? Hem de nasıl bir mutluluk ki burgulanmış, beni havaya asılı bırakmış bir mutluluk; kurgulanmış değil... Marakeş 1919 yılında Jacques Majorelle ile tanıştığında, Jacques onlar için bir Fransız ressamdı. Birçok sanatçı gibi Kuzey Afrika’nın büyüsüne kapılıp gelmiş, bu yaşantıdan etkilenmişti. Ama kimse Majorelle’nin o yıllardan neredeyse yüzyıl sonra bu kez Marakeş’e gelenlerin etkileneceği, huzur bulacağı bir bahçeyi şehre armağan edeceğini düşünmemişti şüphesiz. Majorelle Garden beş kıtayı temsil eden türleriyle ve yapısıyla şehrin tam ortasında bir vaha... Döneminin en önemli bitki koleksiyoncusunun 1947’de yaptığı ve bugüne kadar da bu geleneğin sürdürüldüğü bir huzur bahçesi. Girişi bile trafiğin ters tarafında yapılarak gürültü neredeyse yok edilmiş. Rüzgarın dans ettirdiği sazların, palmiyelerin arasından geçerken Majorelle’nin yansıması şeklindeki bir ressamla karşılaşıyoruz. Tuvalini kurmuş, bahçeyi resmediyor. Karşılıklı baş selamımızda, Jacques Majorelle acaba resimde mi, bahçede mi yoksa biraz önce selamlaştık mı diye geçiriyorum içimden... Bu bahçeyi günümüzde yaşatanların başında Yves Saint Laurent ve Pierre Berge geliyor. Dedik bir kez Marakeş büyülü bir kent diye, masallar içinde yüzüyor ya da içinde masallar dolaşıyor sürekli... Doğru çok önemli değil, önemli olan hissettikleriniz... Boş görünen bir meydandayız bu kez, hemen Kıyamet Meydanı’nın arkasındaki çarşıyı geçince çıkılıyor bu boşluğa. Birkaç gün Resmetseydi Majorelle beni Eğer bu bahçenin bir kıyısında İsterdim nilüferlerin üstünde duran bir kuş olmak Arada bir de kendi yansımasını seyreden, uçup uçup neşeyle ve güvenle Daldan dala konan bir Marakeşli üveyik Büyülendim sana Marakeş Kobranın ağusu aktı damla damla dün gece Bir tavşan kaçarken takılıverdi bu damlalara Kırmızı kırmızı ve esrarengiz baktı büyücü bana Büyülü sürmeli güzel gözleriyle Tutamadım gözlerimi gözlerinde Korkuyla kaçarken ayaklarım takıldı hasır sepetlere Düştüm kan ter içinde, uyandım soğuk soğuk Büyü yapma bana Marakeş sonra kalabalık gördüğümüz bu meydan Büyücüler Meydanı. Hani filmlerde gördüğümüz, tavşan ayağı, timsah kuyruğu satılan, eşlerini aldatan erkeklerin vudu büyüsüyle yola getirildiği, özel toz karışımların yapıldığı, yüzlerinde yüzlerce yaşındaymış havası olan büyücülerin olduğu bir meydan... Aslında büyücüler meydanı denmese hasırcılar meydanı da denilebilir. Bu düşünceyle soruyorum bir dükkana. Büyücüler Meydanı burası mı? Zamanının en önemli meydanı olduğunu ama çoğunlukla büyücülerin başka bir tarafta olduklarını ve beni götürebileceğini söylüyor. Beni bu şekliyle büyüleyen görüntüsünü ve efsanesini zedelemek istemiyorum. İki tavşan kulağı, bir de sansar tüyü karıştırılmış tarçın lütfen... Yok yok vudu kalsın, yanlışlıkla birçok kişiyi yerinden ederim ben şimdi... Akşam sonrası Souk Hal Fassi’nin ana caddelerinin birinde taksiden indiğinizde sizi kahverengi celebası ve kafasında külahıyla, bakışlarını göremediğiniz biri karşılar. Yumuşak bir hareketle kendisini izlemesini anlayacağınız bir işaretle beraber yürümeye başlarsınız. Dar ve loş sokaklardan yürürken, yolunuzu önünüzdeki adamın elindeki gaz lambası aydınlatmaktadır. Bir kapının önünde durur, kapı gıcırdayarak açılır. İçeri girersiniz, kapı kapanır, soluk alıp vermenizi duyarak el yordamıyla başka bir kapıyı açarsınız elinizde olmadan. Ürkek ve endişeli bir andır o an. Yanlış bir yer mi, yoksa farklı mı? Ve bir perde, perde aralandığında sarı rengin hakim olduğu mumlarla süslenmiş bir ortaçağ havası içine alır sizi. Envai çeşit tajinin yer aldığı, ayvalı etlerden, özel soslu balıklara kadar zengin bir listeyle insanoğlunun en önemli zevki başlar. Bir ayin gibi süren yemekte sizi doyuranın ağzınızdaki tattan öte, atmosfer olduğunu anlarsınız. Le Foundouk’dasınızdır. Keyfini çıkarın. Marakeş’in her saatinde, bu büyülü masalların arasında rakseden dansözler vardır. Onlar bu masalın yazarlarından birileridir, masalın içine kırmızı pullarını serpiştirirler. Sanki masaya getirilen sahanın içinden çıkmışçasına dans ederler. Loş ortam içinde dumanlar kuşatır sizi, dumanların arasından şıkırtıları duyarsınız, ardından bir ateş yanınızdan geçiverir. Ortam hafiften aydınlandığında estetik bir dans sizi içine alır. Jad Mahal adındaki mekanda bu dansın birçok dansözle birlikte yapıldığına ve sonra da su üstünde estetik, senkronize bir kuğu dansıyla bitirdiğine tanık olmak unutulmayacak bir keyiftir. Marakeş gündüzüyle gecesiyle, mimarisiyle, kırmızı yapılarıyla, masal meydanıyla insanı farklı bir alemde yaşatan, büyülenerek zamanı kaybettiğiniz bir şehir. Tarih Marakeş’e güzel bakmış. Bu bakışla bir kez karşılaşırsanız, onu hayatınız boyunca unutmaz, beraberinizde taşırsınız... MARAKEŞ'E NASIL GİDİLİR? Türkiye'den direkt olarak Marakeş'e uçuş bulunmamaktadır. Türk Hava Yolları ile ya da Air Maroc ile aktarmalı olarak Marakeş'e ulaşabilirsiniz. Aktarmalı olarak uçuş süresi yaklaşık 5 saat 30 dakikadır. Marakeş'e ne zaman gidilir? En ideal dönemler ilkbahar ve sonbahardır. Ancak ilkbahar sezonunda zaman zaman kum fırtınaları olabileceği unutulmamalıdır. ÖNERİLERİMİZ Otel: Riad Kheirredine Restoranlar: Gastro MK – The Amal Moroccan Restaurant – Amaia Restaurant – L'Annexe – La Perle Du Sud – La Table Al Badia at Riad Al Badia – Pepe Nero. Kafeler: Cafe Kessabine – Cafe Clock – Henna Cafe. 2014 kasım•aralık edaktüel 63 edaktüel lezzet keşfi En çok içtiğimiz… Duyguların en sıvı hali… • A.Nedim Atilla • S öz konusu çay olunca, sıkı içici olduğumuz su götürmez... Aslını ararsanız, çay içme alışkanlığımız öyle yüzyıllar öncesine falan da dayanmıyor. En çok sevdiğimiz ise Rize’de yetiştirilip işlenen, bence ‘dünyanın kaliteli çaylarından biri’ olan, içinde herhangi bir katkı maddesi barındırmayan ve ‘tavşankanı’ rengini doğallığından alan çay... İyi de, tadını doya doya çıkardığımız bu güzel çaydan dünyanın haberi var mı? Lezzetli çay çeşitliliğimizden, müthiş yöresel zenginliğimizden haberdar mı bu işin meraklıları? Uzakdoğu ve Hindistan çok eskiden beri biliyor ve içiyor; ama Avrupa’nın çay ile tanışması, (bizden eski bile olsa) yine de yeni sayılır. Avrupa’ya ilk çay, 1610 yılında, o sırada henüz sekiz yıllık bir geçmişe sahip olan ‘Hollanda Doğu Hindistan Kumpanyası’nın bir gemisiyle gelmiş. Buzlu çay ise, 1904 yılında ‘Saint Louis EXPO’sunda icat edilmiş. Kim bilir kaç kez Rize’ye gittim ve kaç çay fabrikası gezdim. Rizeli halalardan ‘blend’ çay tarifleri bile aldım; yani hangi çayın hangisiyle harmanlanması gerektiğini öğrendim. Kuşkusuz onlara, “Blendiniz ya da kupajınız nedir?” diye sormadım, ağır bir küfür işitmemek için; ama bardağımdaki mis gibi çayların ifadesini almayı da ihmal etmedim. Yine de diyebilirim ki ben, ‘en iyi harman’ hangisi bulabilmiş değilim; ama iyi demlenmiş çayı açık içmeyi pek severim. Ancak dünyada durum böyle değil. Çünkü çay gurmeliği ile çay tiryakiliği başa baş yükseliyor. New York, Paris ve Londra’dan sonra Berlin’de de, dört yüzden fazla çay çeşidini meraklılarına sunan hayli pahalı ‘çay dükkânları’ var artık... 64 edaktüel kasım•aralık 2014 Çin’den, Hindistan’dan dünyaya yayılan yüzlerce tür... Dünyadaki çaylar tamamen geldikleri, üretildikleri bölgelerle anılıyorlar, tanımlanıyorlar. Hatta bu yüzden bazen kıyamet koptuğu da oluyor. Örneğin İngiltere’de meraklıları, 180 yıla yakın süredir Hindistan’ın Assam eyaletinden gelen onlarca değişik çayda, yeni renkler ve kokular aramak konusunda Yurtdışı kahvaltılarında demlenmiş çay yokluğunda yapıştığımız ‘English Breakfast’ tarifinde, “içinde mutlaka Seylan olmalı” diye yazıyor; ama son zamanlarda içtiklerim öyle kötü kararıyor ki açıkçası insan emin olamıyor. Aroması şeftaliyi andıran ‘Formosa’ türü ile mis gibi yasemin kokan ve tadı biraz da yeşil çayı andıran ‘Jasmin’ de, farklı lezzetler arayanlar için iyi seçenekler. Çay gurmeleri ise, büyük yapraklı ‘suçong’u ve bitkinin yeni filizlerinden yapılmış ‘pekoe’leri ayrı ayrı tadıp yorumlayabiliyorlar… Meşhur Darjeeling… çok istikrarlılar. 1830’lu yıllarda İskoçyalı bir diplomat olan Robert Bruce tarafından keşfedildiğinden beri, Hindistan’ın kuzeydoğu vilayetlerinden Assam bölgesinin çayı, İngiltere’de en çok sevilen çaydır. Aristokrasinin beş çayı keyfinin vazgeçilmezi yani... Daha kokulu olanını arayanlar ise, üzerinde ‘Ceyloon’ yazan Seylan çayını tercih ederler ve Sri Lanka’dan gelen hemen her çay da bu adla anılır. Assam ise, siyah Seylan çaylarından biri ile bergamot yağının özel uyumunu yansıtır. ‘Earl Grey’ tadını... Bu arada yeni ‘coğrafi işaret’ alan Darjeeling üreticileri ise, farklarının fark edilmesi derdindeler... Bu çay Nepal yakınlarındaki dağların doruklarında yetiştiriliyormuş. “Çayların şampanyası” da denilen Darjeeling’in tadı, misket üzümüne ya da frenk üzümüne benzetiliyor. Ben açıkçası bizde de son dönemde üretilen yarı-tatlı şarap tadı aldım. Nepal’in en pahalı çaylarının yetiştiği ‘Sungma Çay Bahçesi’nin yöneticisi K. Jha, geçenlerde yaygın televizyon kanallarındaydı... Jha’ya göre Darjeeling diye satılan çayların çoğu Darjeeling’de yetişmiyordu. Yabancı toptancılar, çoğunlukla, buranın gerçek çayıyla daha kalitesiz çayları harmanlayıp Darjeeling adıyla pazarlıyorlarmış. (Bizde bazı zeytinyağcıların yaptığı gibi...) Avrupa Birliği bu yıl, harmanlanmış çaylarda Darjeeling adının kullanımının aşamalı olarak kaldırılmasını kararlaştırmış. Coğrafi işaret fevkalade iyi bir şey… Örneğin, sadece Fransa’nın Cognac kenti ve çevresinde üretilen konyaklarda bu isim kullanılabiliyor. (Tekel zamanında cep ‘kanyak’larını anımsayanlar olacaktır. Konyak Hakkında şiirler yazılan, her ortamda eşlik eden, kültürel değerimiz çay; vazgeçilmezimiz olduğu halde dış piyasada yeterince tanıtılmıyor. 2014 kasım•aralık edaktüel 65 edaktüel lezzet keşfi değil kanyak!) Cognac Belediye Başkanı’nın 300 yıl önce almayı başardığı/akıl ettiği coğrafi işareti, Darjeeling üreticileri ancak 2012’de alabildiler. Meraklısına bilgi verelim: Hindistan, yıllık 1 milyar kiloluk üretimiyle, dünyada en çok çay üreten ülke... Ama Darjeeling bunun sadece yüzde birini oluşturuyor ve bu bölgenin de 87 ruhsatlı çay bahçesi var. Yerel uzmanlara göre her yıl ortalama 9 milyon kilo çay üretiyorlar ve genişleme potansiyelleri ise neredeyse sıfır. Bu yüzden yerel çay yetiştiricileri, her yıl küresel piyasada neredeyse 40 milyon kilo çayın Darjeeling diye satılmasına kızıyorlar, haklı olarak... Bvlgari bile, son parfümünde bu çayın kokusu olduğunu söylüyor. Bizim çay üreticilerinin alması gereken ders! Ve gelelim bizim almamız gereken derse... Baştan söyleyeyim, devlet de, özel sektör de çaydaki zenginliğimizi anlatmıyor, anlatamıyor... Yazımı hazırlarken, çaydaki tatbilirliğimiz hangi aşamada diye, memlekette tüketilen çayın yüzde 65’ini üreten Çaykur’un veb sitesine girip baktım. Çoğu bildiğim, severek içtiğim; hatta yurtdışındaki meraklı arkadaşlarıma armağan ettiğim çaylar... Hele Hemşin çayını, kimse kusura bakmasın, hiçbir çaya değişmem. Keza ‘42 nolu Tirebolu’ da öyledir ve Türkiye’nin en batı noktasının çayıdır. Ayrıca ‘yayla çayları’, Uzungöl, Ovit, Kafkasör de öyle... Hemen hepsini tatmışlığım vardır. Elin adamı böylesi ürünler için uzun uzun tarifler; gurme özellikler; kokusunu, aromasını anlatan ayrı ayrı detaylar; her bir çay için demlenme süreleri ve dahi nasıl içileceğine dair tekmil veriyor. Bizde ise durum ortada... Diyarbakır çayı mesela, daha çok Güneydoğulu yurttaşlarımızın ağız tadına uygunmuş; ama hangi hasadın ürünü, fabrikada nasıl işlenmiş de bu özelliklere kavuşmuş, belli değil. Bu zengin çay kültürümüzü ve birikimimizi tanıtmamız gerekmiyor mu? Keşke yalnız bunun için sevseydim seni...” diyen Cemal Süreya... “Bir ilimiz var Rize Durup dururken bir bardak çay sundu bize...” diyen Bedri Rahmi... Japonların da çay üzerine yazdıkları ve ‘haiku’ dedikleri kısa şiirleri var, ama bizim kadar çay üzerine şiir yazılmış bir başka memleket zor bulunur. İşte birkaç örnek daha... Bizim kadar çay şiiri yazan var mıdır? Sezai Karakoç’tan: "Başköşeyi kim aldı, kime verdin? Bir bardak soğuk su gibidir onlar Ellerinin uzandığı her masada taş gibi bir çay. Bizim içtiğimiz çay da çaydır Çarpık dudaklı, ezik gözlü, allı mavili çaylar Şehirlerden çok güneş vardır o çaylarda O çaylar dağları bin parça eder getirir. Yaşamayı çağıl çağıl getirir. Dans eden bir kadının ayak bilekleri gibidir onlar. Judy Garland gibi çay, kan gibi çay O çaylardan su içenlerin gözleri Benim çay bardağımda senin gözlerin olur. Senin gözlerin sizin çay bardağınızda." Emin olun, bu kadar zengin çay yelpazemizi dünyaya anlatabilsek, sadece Rize’yi görmeye binlerce turist gelir. Çay demleme faslı deyince, akan sular durur bizde... İnce belli cam bardak keyfi üstüne şiirler yazılır. Attila İlhan, Sezai Karakoç, Turgut Uyar, Cemal Süreya çay üstüne onlarca dize yazmıştır. “İki çay söylemiştik orda biri açık Sunay Akın’dan: “Çay bardağında bırakılan dudak payı kadar bile uzak kalamam gözlerine... Çay bardağı biçiminde yontulsun 66 edaktüel kasım•aralık 2014 mezar taşlarım ve yaşamdan bir tek yudum bile alamayacağım için üstlerine yatay olarak bir de kaşık konsun.” Turgut Uyar’dan: “Demode çay bahçesi olur mu deme garsonu üzgün ceketli ocakçı köşede bir başın kıyıda değil, dreğil de masalar sanki kalabalık bir kentin tam ortasında” Hakikaten de duyguların en hoş sıvı hallerinden biridir güzel Türkçemizde çay... edaktüel yeni ürünler 18,90 TL O.K. O.K. Beşiktaş, Fenerbahçe Yeni OKEY Taraftar Paketleri, Beşiktaş ve Fenerbahçe taraftarları için özel tasarlanmış ambalajlarda satışa sunuluyor. Her pakette 10’ar adet, OKEY’in en çok tercih edilen ürünlerinden OKEY Hisset bulunuyor. Standart prezervatiflere göre daha ince formu olan ürün, çilek kokusuyla dikkat çekiyor. 14,90 TL Bübchen Çocuklar İçin Koruyucu Dudak Kremi (Prenses Roselea) Prenses Rosalea dudak kremi çocuklarınızın narin dudaklarını ve ağzını kuruluktan korur, kızarıklık ve tahrişleri rahatlatır. Vanilya kokusu ve pırıltı efekti çocukların beğenisi arttırır ve kullanımı kolaylaştırır. Hiçbir hayvansal madde içermez, domuz ürünleri ve domuz jelatini içermez.Koruyucu madde, mineral yağları ve mumlarını içermez, klinik çalışmalar ile dermatolojik olarak test edilmiştir. 19,90 TL 14,90 TL Bübchen Bebekler İçin Dudak Koruyucu Krem 10 ml Bebeğinizin narin dudaklarını ve ağzını kuruluktan korur, kızarıklık ve tahrişleri rahatlatır. Bebekler için özel olarak geliştirilmiştir. Yatıştırıcı papatya özü ve onarıcı badem yağı ile zenginleştirilmiştir. Boyar madde, koruyucu madde, allerjen parfüm içermez, klinik çalışmalar ile dermatolojik olarak test edilmiştir. URGO Aft ve Küçük Ağız Yaraları Ağız mukozasına uygulandığında esnek ve ince film tabakası oluşturan URGO Aft ve Küçük Ağız Yaraları, uygulandığı andan itibaren acıyı hızlı ve uzun süreli bir şekilde hafifletir. Yarayı dış etkenlerden korur ve yemek sırasında bile etkilidir. 24,90 TL Zigavus Bebek Şampuanı Ciltle uyumlu formülasyonu sayesinde bebeğinizin ve sizin hem saç hem vücut temizliğinde kullanabileceğiniz özel bir şampuandır. Hassas bebek cildiniz tahriş etmeyen temizleyici maddeler içerir. Göz yakmayan yeni özel formülü, hoş kokusu ve yumuşak yapısı ile bebeğinizin saç ve saç derisini koruyarak temizler ve kolayca durulanır. 68 edaktüel kasım•aralık 2014 Lansinoh Tekli Elektrikli Göğüs Pompası Yeni Lansinoh Tekli Elektrikli Göğüs Pompası anne sütünün etkin ve rahat bir şekilde sağılması için özel olarak tasarlanmıştır. Hafif, taşınabilir ergonomik yapısı ile annelere kolay kullanım imkanı sağlar. Elektriğe bağlı olarak ya da pille kullanılabilir. 14,00 TL 32,00 TL Equilibra Aloe Dermo – Gel Güneş yanığı, sıyrık, sivilce, kızarıklık, traş sonrası tahriş gibi cildin risk altında olduğu anlarda derinin korunmasına yardımcı olur, rahatlatıcı etki sağlar. %98 Aloe Vera içerir. Paraben ve parfüm içermez. Equilibra Peeling Mendil İçeriğindeki Aloe Vera, Allantoin ve Gliserin sayesinde cilde 2 aşamada derinlemesine temizlik ve denge sağlar. Pürüzlü taraf ölü deriyi temizlerken, yumuşak taraf cildi nemlendirerek doğal dengesini kazandırır. Alkol ve kimyasal temizleyici içermez. 35,00 TL Equilibra Dermo Oil Dermo-Equilibra® Oil, İçeriğindeki bitkisel yağlar, Bisabolol ve Vitamin E sayesinde ciltteki çatlaklar, pürüzler ve izlerin giderilmesine yardımcı olur, cilde nem ve esneklik kazandırır. %99 doğaldır. Yüz ve vücut için uygundur. Paraben, parafin ve mineral yağ içermez. 18,50 TL Nivea Baby Pure & Sensitive Yoğun Bakım Kremi 150 ml Kuru, hassas ve kızarık bebek cildi için organik omega 6 veorganik shea yağı içeren yoğun bebek bakım kremidir. Cildi anında yatıştırır, ciltle uyumlu içeriklere sahiptir. Kızarıklıkları, hassasiyet ve kuruluğu yatıştırır. Kaşıntıyı önlemeye yardımcı olur. Paraben, alkol ve boya içermez. 13,90 TL Neutrogena Hediyeli Kış Bakım Seti Parfümlü el kremi +Dudak Nemlendiricisi + body lotiondan oluşan kış bakım setidir. Gliserinle zenginleştirilmiş olan kremin tek bir damlası çok kuru ve çatlamış ciltleri anında yumuşatarak rahatlatır ve korur. En zorlu koşullarda bile elleri yumuşacık bir hale getirir. 21,90 TL Nivea Baby Temizleme Suyu – 750 ml. NIVEA BABY, bebeklerin hassas ve etkin cilt temizliği ihtiyacı için yepyeni bir ürün geliştirdi: NIVEA BABY Bakım Yapan Temizleme Suyu. Hassas bebek cildini durulama gerektirmeden etkin şekilde temizleyen yeni NIVEA BABY Bakım Yapan Temizleme Suyu, bebeğin cildini ferahlatıyor ve nemlendiriyor. Alkolsüz yumuşak formülüyle cilt toleransı yüksek olan ürün, içerdiği kalendula sayesinde bebek cildinin kurumasını önlemeye yardımcı oluyor. Bir pamuk yardımıyla bebeğin yüz, vücut ve bez bölgesine uygulanan ürün, durulama gerektirmeyen yapısıyla annelere de büyük kullanım kolaylığı sağlıyor. Cildi kirden etkin şekilde arındırırken çeşme suyu gibi kurutmuyor. Dermatolog ve çocuk doktorlarının işbirliğiyle geliştirilen, ciltle uyumu dermatolojik olarak onaylanan ürün, paraben, alkol ve boya içermiyor, alerji riskini en aza indiriyor. Kullanımdan sonra bebekler, banyodan yeni çıkmış gibi temiz ve hoş kokuyor. 45,00 TL Sililevo Tırnak Cilası Sedef hastalığı, egzama, mantar enfeksiyonları gibi birçok tırnak hastalığında görülen malformasyon (şekil bozukluğu), frajilite (kırılganlık) ve lokal ağrılardan etkilenen tırnakları, tekrar yapılandırmak ve remineralize etmek (kaybettiği ya da eksilen mineral maddeleri yeniden kazandırmak) için özel olarak geliştirilmiş bir el ve ayak tırnak cilasıdır. SİLİLEVO® ayrıca kimyasal ürünlerin kullanımı, aşırı nem ve ısı travmaları veya lezyonlar gibi dış nedenlere bağlı olarak yapısal tırnak değişikliklerine karşı da etkilidir. 2014 kasım•aralık edaktüel 69 edaktüel lezzet Baharatın eşsiz lezzetlerle tat bulduğu yer: Meksika Mutfağı Acı biberler, enfes baharatlar, dünyanın hiçbir yerinde belki de bu kadar güzel acı soslar yemediniz? Ne dersiniz? Bence denemelisiniz... • Nazlı Beste Çetinasker • M eksika Mutfağı ve Türk Mutfağının ortak damak tadıdır, “acı”... Acının hayat bulduğu yerdir kırmızıbiberler… Hatta dünyada ün salmıştır “Meksika Biberi”… Acı biber demenin bir başka adıdır bu. Ve bu biberlerle yapılan eşsiz sosların diyarıdır Meksika... Bizim ekmeğimiz, Meksika’nın “tortillası” Türk sofralarının vazgeçilmezidir ya hani “ekmek”… Sulu yemeklere “ekmek banar” yeriz… Çocuklarımıza “o tabağı sıyırmadan bu masadan kalkmak yok” deriz… Ve biz her gittiğimiz yerde ekmek ararız... Ekmeksiz sofra olmaz, biz formumuza dikkat ederken bile ekmek çeşitlerini deneriz ya, Meksika’da da ekmek yerine “tortilla” olmadan oturulmaz sofraya… Tortilla, buğday unu veya mısır unundan yapılan bir çeşit yuvarlak yufka… Meksika sofralarının da baş tacı... Eğer içine değişik malzemeler koyarsak ve farklı tariflerle süslersek tortillamızın adı da değişir… Yeri gelir “pizza”, bazen “flauto” oluverir tortillalarınız… “Taco”suz asla! Taco! Meksika mutfağının vazgeçilmez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez lezzeti... Tortilla’nın yarattığı eşsiz tatlardan biri de tacolar... Tortillanızın ikiye katlandığı ve içinde marul, rendelenmiş peynir, yeşil biber ve domates gibi malzemelerle süslendiğini düşünün… Bir nevi bizde ki “dürüm”… Ama Meksikanın olmazsa olmaz lezzeti “taco”… Muz yaprağı ya da mısır kabuğu Evet, Meksikalılar muz yaprağı ya da mısır kabuğuna yeşil veya tercihe göre kırmızıbiber sararak yeni bir harman ile “tamale”yi yaparlar… “Tamale” tatlı ya da tuzlu olarak servis edilir. Yapıldığı bölgeye göre içindeki malzemeler çeşitlilik gösterse de oldukça popüler bir yemek seçeneğidir. Meksika’da mükemmel tortillalar yapmak genç kızlar için oldukça önemlidir. Eskiden her genç kızın asli bir görevi haline gelmiş olan tortilla yapımını öğrenme işi, günümüzde makinalaşmanın etkisiyle kaybolmaya başlamıştır. Acı soslar ve baharatlarla da süsleyerek servis edilen tacoların tadına bir kere baktığınız da vazgeçemeyeceğinizi farkedeceksiniz… Rusya’dan sonra en çok… Meksika, dünyada Rusya’dan sonra en çok çorba tüketilen ülkesi... Kişi başına her yıl 50 litre çorba içildiği ise kulağımıza gelen söylentiler arasında… Çorbaların yapımında genel olarak; büyük kırmızı fasulye ve mercimek dahil olmak üzere taneli hemen hemen tüm baklagiller kullanılmakta… Bu mutfağın en ünlü çorbalarından bir tanesi “Gazpacho Çorbası”. Bol sebzeli, zeytinyağlı, tabii ki baharatlı ve oldukça hafif bir çorba olan Gazpacho’nun içinde domates, 70 edaktüel kasım•aralık 2014 yeşil biber, salatalık, ekmek, sirke ve tuz var. Bir Meksika restaurantına gider ve bu çorbayı sipariş ederseniz sizi bir sürpriz de bekliyor olacak… Bu çorba soğuk servis edilen bir çorba! Ve bizim kafamızda genel olarak çorbanın sıcak olma algısını yerle bir edebilecek bir tatta olan bu çorbayı kesinlikle denemelisiniz. Meksika çorbası, istiridye çorbası, karides çorbası ve çeşit çeşit biberden yapılan biber kremi çorbası, Meksika mutfağının diğer ünlü çorbalarıdır… Balıkta da ustalar İki yanı okyanuslarla çevrili ülkenin mutfağını deniz ürünleri de süslemektedir. Okyanus kıyısındaki şehir ve kasabalar “Mariscos” denilen deniz ürünleri ile ünlüdür. Ülkenin nehir ve gölleri de deniz ürünleri açısından bereketlidir. Meksika’da deniz ürünleri denince, Kalamar Tapas, Veracruz Usulü Balık, Fırında İstiridye, Karides A La Diabla, Tuna Casserole ve İstiridye Kızartma ilk akla gelenlerdir. Acılı Meksika Fasulyesi Malzemeler: 250 gr. kıyma 1 kutu Meksika fasulyesi konservesi 1 adet kuru soğan 2 adet orta boy domates 3 diş sarımsak 1 adet kapya biber 1 adet acı yeşil biber 1 yemek kaşığı acı biber salçası 1 tatlı kaşığı domates salçası 3 yemek kaşığı sıvıyağ Yeteri kadar tuz, kekik, mercanköşk Yeteri kadar su Yapılışı: Soğanı yemeklik doğrayın sıvı yağda pembeleşinceye kadar kavurun. Biberlerin çekirdeklerini temizleyin ve doğrayın; kıyılmış sarımsaklarla beraber tencereye ilave edin. Kıymayı ekleyip suyunu bırakıp çekinceye kadar kavurun. Domateslerin kabuklarını soyup küp şeklinde doğrayın ve tencereye ilave edin. Salçaları ekleyip karıştırın. Fasulye konservesini süzün ve yavaş yavaş ekleyin. Yeteri kadar su ve tuz ekleyin ve kekik, mercan köşk ile tatlandırın. Kapağı kapatılarak pişmeye bırakın. Fasulyenin de cenneti Meksika Mutfağı... Meksika, acı biberleriyle ün salmasının yanı sıra, fasulyenin de bir nevi cenneti sayılabilir. Fasulye ile yapılan çeşit çeşit yemeklerden en bilinenler ve sevilenleri “baharlı barbunya fasulyesi” ve “Meksika usulü taze fasulye”dir. Fasulyeler taco ve tortillaların içini de süsleyen başlıca malzemelerdendir. Tavuklu Taco Malzemeler: 2 adet tavuk göğsü 1/4 kırmızı lahana ve beyaz lahana 1/4 göbek marul 30 gram cheddar peyniri 1’er tatlı kaşığı kekik ve kimyon 3 adet taco 1 çorba kaşığı sour cream sos 1 su bardağı arus pilavı, tuz Sour cream sos için: 1 su bardağı krema 5 çorba kaşığı limon suyu 2 su bardağı süzme yoğurt 2 diş sarmısak, tuz Arus pilavı için: 1 su bardağı pirinç 3 çorba kaşığı sıvıyağ Bir buçuk su bardağı su 1 tatlı kaşığı domates salçası 15 gram tavuk bulyon 1 tatlı kaşığı toz beyazbiber 1 adet kıyılmış sarmısak Yarım kıyılmış soğan Yapılışı: Arus pilavı için pirinci sıvıyağda kavurun. Ayrı bir tencerede su, salça, tavuk bulyon, beyazbiber, sarmısakve soğanı iyice kaynatın. Pirinci ekleyip, ocağın altını kısın. Tencerenin kapağını kapatıp, ara sıra karıştırarak pişmeye bırakın. Tavukları ızgarada önlü arkalı kızartıp, küp doğrayın. Kırmızı lahana, beyaz lahana ve marulu ince doğrayın. Bir tavaya alıp üzerine, tavuk eti, cheddar peyniri, kekik, kimyon ve tuz ekleyip tavada soteleyin. Ilınan harcı tavadan alıp, yumuşak tacoların içine pay edip sarın. Yeniden tavaya alıp, kızartın. Sour cream sos ve arus pilavı ile servis yapın Sour cream sosu hazılanışı: Çırpma teli veya mikser ile krema ve limon suyunu köpürene dek çırpın. Yoğurt, kıyılmış sarmısak ve tuz ekleyip, yeniden çırpın. 2014 kasım•aralık edaktüel 71 edaktüel söyleşi Bir müzik dehası: Muammer Ketencoğlu • Deniz Çaba • Rum, Türk ve Yahudi türküleri, Balkan müzikleri, Anadolu kadın ağzı şarkıları, zeybek havaları... Muammer Ketencoğlu, kaybolmaya yüz tutmuşken yakaladığı geleneksel müziği miras kabul ediyor. Farklı coğrafyaların geleneksel tınılarını hem arşivliyor, hem müziğe döküyor. Folklor araştırmaları büyük bir yap-bozun parçalarını tek tek toplarken, albümleri Balkanlar’dan Orta Asya’ya uzanan geniş bir coğrafyanın halk türkülerini en yalın haliyle sunuyor. Muammer Ketencoğlu ile keyifli bir röportaj yaptık. Egelilik ve müzik bir araya gelince ortaya nasıl bir tablo çıkıyor? Yaşadığımız coğrafya giyim biçimimizden yemek seçimimize, aile ilişkilerimizden şivemize kadar pek çok temel özelliğimize etki eder. Çocukluğum ve gençlik yıllarım Ege'de, İzmir-Tire'de geçti. Daha o günlerden bir müzik tutkunu olacağım belliydi. Annemin müziğe yatkınlığı, dayım ve eniştemin Tire Belediye Bandosu'nda profesyonel trompetçi olarak çalışması ve ikisinin de beni yüreklendirmesi, çocukluğumdaki müzik ortamını şekillendiren öğelerdi. Annem ve dayımla düğünlere giderdim. “Köçek” denen kadın müzisyenlerden kadın zeybeklerini ve oyun havalarını, dayımın “takım” dediği 5 kişilik küçük düğün orkestrasından yine zeybekleri ve daha popüler şarkıları dinleyip öğrendim. Ayrıca Ege'de yaşadığım için dinlediğim Yunan ve Balkan radyo istasyonları ilerideki müzik beğenimin ilk kıvılcımları oldu. Özellikle bayram sabahlarını unutamam. İlla ki erken kalkılırdı ve İzmir Radyosu'nun yayın akışında davul zurnayla zeybekler çalınırdı; büyülenirdim. Zeybek ritmi Anadolu'nun diğer bölgelerinde yaşayanlar için biraz ağır bulunur ve zor kavranır. Oysa o ritim zaman içinde benim hiç gayret göstermeden algıladığım ve yaşadığım bir ritim oldu. Sonraları başta Balkan müziği olmak üzere, dünya müzik gelenekleri içinde yaptığım yolculuklara karşın Ege ve Ege müziği her zaman rahat nefes aldığım bir alan olarak kaldı. 72 edaktüel kasım•aralık 2014 Önemli bir müzik araştırmacısı ve müzisyen Ketencoğlu. Ancak en önemli özelliği sevme yeteneğinden geliyor. Müziği, insanları, hayatı ruhunda taşıyor. Rembetikonun anavatanı İzmir olarak anılıyor. Balkan ve Ege müziğinin önemli bir araştırmacısı olarak “Ege müziği” dediğimizde nasıl bir hazine çıkıyor karşımıza? Rebetiko (rebetiko ya da rembetiko, ikisi de doğru) müziğini 1988 yılında yakın bir dos- tumu ziyaret etmek üzere gittiğim Viyana'da keşfettim. Ardından okuyup araştırmaya başladım. Ege'deki Türk müziği geleneğinde olduğu gibi, zeybeklere rebetikoda bolca rastladım. Bunun dışında kasap havaları ve çiftetelliler de büyük yer tutuyordu. Makam yapıları ise hemen hemen aynıydı. Rebetikonun ilk döneminde repertuarı büyük oranda İzmirli Rumların geleneksel müziğinden örnekler ve yine aynı tarzda yapılan yeni besteler oluşturuyordu. Ve bu geniş repertuar 20’inci Yüzyıl’ın başında İzmir, Pire ve Selanik'teki “cafe aman''larda çalınırdı. Ege Türk müziğinde çeşitli hızlarda icra edilen zeybekler ve oyun havalarının üzerine zamanla fazla bir şey eklenmedi. Zaman içinde yapılan derlemeler belli bir sayıyı aşmadı. Bir anlamda yenilenmeyen bir kültür kesiti olarak kaldı. Ancak rebetiko müziğinde durum farklıdır. İzmir'den taşınan geleneğin Pire'deki marjinal alt kültürlerin şarkılarıyla birleşmesini, rebetikonun kendi içindeki dönüşümünü ve rebetiko sonrası çağdaş Yunan müziğinin sürekli bu eski kaynaklardan beslenmesini düşünürsek devamlılık arzeden canlı bir organizma karşımıza çıkar. Bir de Ege Yunan adalarındaki canlı dans ve şarkı geleneğini bu hazineye ekleyebiliriz. Halk müziği, geleneklere dönüş yolunda yeniden canlandı. Siz de tüm dünyada unutulmaya yüz tutan halk müziği eserlerini bulup çalıyorsunuz. Bunun önemi nedir? Gençlerin halk müziğine duyduğu ilginin arttığı doğru. Ancak bu ilgi, yapılan az sayıdaki özenli çalışmadan çok, aceleye getirilmiş, sıradan, hatta dijital altyapılarla bozulmuş örneklere yönelik. Bu popüler örneklerin düşünsel altyapısı gençlere halk müziğini sevdirmek olarak da akla uygun hale getiriliyor. Bu çerçevede geçmişteki müzik kültürünü sahiplenen müzik adamının kararlı bir duruş sergilemesi gerekiyor. Ben de bunu yapmaya gayret ediyorum. Çalışmalarımda bir yandan bugünde yaşadığımı unutmadan ama türkülerin eski haline de özünü değiştirecek kadar müdahale etmeden düzenlemeler yaparken, diğer yandan repertuara yeni bir soluk getirmeye, daha önce hiç söylenmemiş ya da çok az icra edilip hak ettiği değeri görememiş örneklere öncelik tanıyorum. Herkesin yaptığını yapmak kolaydır. İnsanoğlu tarih boyunca ardından iz bırakmaya çalışmış. İz bırakmaksa kültüre somut ya da soyut yeni öğeler eklemekten geçer. Ne yazık ki bu yaklaşımı benimseyen müzisyenler olarak yeterince kalabalık değiliz. Var olanlar da yeterli ilgi ve desteği göremiyorlar. Bir yandan bugünde yaşadığımı unutmadan ama türkülerin de özünü değiştirmeden düzenlemeler yaparken, diğer yandan daha önce hiç söylenmemiş ya da hak ettiği değeri görememiş örneklere öncelik tanıyorum. Çoğu İzmir dönemine ait rebet şarkılarını içeren 78 devirli plak kayıtlarını biraraya getirdiniz. Bundan söz eder misiniz? 1993 yılıydı. Yunanca şarkılardan oluşan ilk albümüm Sevdalı Kıyılar’ı yayınlamıştık ve içim 5 sene önce keşfettiğim rebet şarkılarının hüznü ve coşkusuyla doluydu. Yoğun olarak konserler veriyor, rebetikoyla ilgili konferanslara davet ediliyordum. Bu süreçte birincisi 1994'te Serdar Sönmez'le, ikincisi de 1996'da tek başıma olmak üzere bu iki seçkiyi dinleyiciyle buluşturduk. Tepkiler inanılmazdı. Gençler, aydınlar, 70 yıldır koptuğumuz komşumuzun aynen bizimkiler gibi olan şarkılarını yeniden keşfetmenin sarhoşluğu bana harika dinleyiciler ve dostlar kazandırdı. Bu yeniden keşif, iki ülke ilişkilerinin kat ettiği büyük yolla birleşince bugünkü renkli portre ortaya çıktı. Bugünlerde İstanbul'da Türk ve Yunan müzisyenlerin birlikte kurdukları birçok rebetiko topluluğu sahnelerde gözüküyor, konserler veriyor. Yalnızca Türk müziği öğrenme amacıyla çok sayıda öğrenci ve genç müzisyen İstanbul'u ziyaret ediyor. Bazı istisnalar dışında İstanbul'a ilk otantik rebetiko topluluğu 1993'te geldi. 20 yılda iki ülkenin insanı ve müziği, kayıp yılları telafi edercesine hızla kaynaştı. 2008’de “İzmir Hatırası” adlı albüm çıktı. Bu albüm 1922 öncesinin çokkültürlü İzmir’ine müzikal bir gezinti. Nasıl hikayelerle karşılaştınız? Albümün kitapçığını hazırlarken bolca okuma yaptım. Çünkü İzmir'deki Rum kültürüyle ya da Yahudi gelenekleriyle ilgili somut kaynaklar yoktu. Yalnızca yazılı kaynaklara dayanmak durumundaydım. Birbiriyle etkileşim içinde olan bu üç kültürün halk müziği geleneğini konunun uzmanları tarafından yazılmış 3 ayrı yazıda sunmaya çalıştım. İzmir'deki Türk Halk Müziği'ne ilişkin yazıyı, müzisyen, araştırmacı ve derlemeci Ali Fuat Aydın, İzmir Yahudi müziğine ilişkin yazıyı, müzisyen-araştırmacı Jak Esim ve İzmir-Rum halk müziğine dair yazıyı da ben yazdım. İzmir Hatırası büyük bir ilgiyle karşılandı. Başta İzmir Ticaret Odası olmak üzere birçok kurum çalışmaya sahip çıktı. Dünyanın belli başlı müzik kütüphanelerine yolladık. İtalya'da Padova Üniversitesi'nde bir konferans ve konser gerçekleştirdim. Ardından Almanya'da Bremen şehrinde Alman müzisyenlerle İzmir türküleri atölye çalışması ve konseri gerçekleştirdik. Yunanistan’da ilgi oldu mu? Kuşkusuz Yunanistan'da da dinleyicinin büyük ilgisiyle karşılaştım. Yunanistan'ın en büyük müzik mağazaları olan Metropolis ve Music Corner albümü bugün de raflarında bulunduruyor. Albümü kaydederken derleme çalışmalarına yeltendim. Ancak eski türküleri bilen amatör ya da profesyonel icracılar çoktan aramızdan ayrılmışlardı. Yine de İzmir Hatırası'nın ikincisini, hatta üçüncüsünü yapılabilecek kadar malzemeye sahibim. Albümün en vurucu şarkısı kanımca “İzmir üçlemesi” olarak adlandırdığım kolajdır. Şarkı Türkçe başlar (Tire'den derlenmiş), Yahudi İspanyolcasında (Judeo-Espanyol ya 2014 kasım•aralık edaktüel 73 edaktüel söyleşi da ladino) ve Rumca biter. (Anne tarafı Bayındır'dan mübadeleyle göçmüş büyük müzisyen ve araştırmacı Domna Samiou tarafından derlenmiş) 2010’da "Gezgin" yayınladı. Bu albüm ilk beste albümüydü. Beste yapmayı sürdürüyor musunuz? “Gezgin” albümü benim için çok önemli. O güne dek beni geleneksel müzik tutkunu olarak tanıyan dinleyici, bu kez bestelerimle tanıştı. Aslında bu besteler de geleneksel müzikten hiç de uzak değiller.1990'lardan bu yana yaptığım dinlemelerden geriye kalan tortulardan türlü geleneksel müziklerin izlerini taşıyan Gezgin ( The Traveler) 13 beste içeriyor. Yunan, Rus, Bulgar, Romen ve hatta Brezilya etkileri içeren şarkılar var. Birçoğu da Türk müziği esinli tabii ki. Bir de babama adadığım bir çiftetelli besteledim. 2005'te İzmir Devlet Tiyatrosu'nca sergilenen bir tiyatro oyunu için bestelediğim Eski Bir İzmir Hikayesi adlı tema da albümde yer alıyor. Bir de Tuna'nın Beri Yanı ile süren radyoculuk kariyeri var… Radyoculuk devam ediyor. Bu ay, yani 2014 Kasım'ında tam 19.yılımı tamamlayacağım. Tuna'nın Beri Yanı benim için bitmeyen bir tazeleme gücü. Benim gibi müzisyenler çok sık konser veremiyor. Dolayısıyla her çarşamba 13:00-14:00 arası Açık Radyo 94.9 ve www.acikradyo.com 'da düzenli olarak dinleyiciyle buluşuyorum. Kimi zaman bir şarkıcı, kimi zaman bir halk çalgısı, kimi zaman bir bölge ya da tarz üzerine sıkıcı olmayan uzunlukta bilgilerimi aktarıyor, bol bol da örnek dinletiyorum. Dünyanın her tarafından geleneksel müziğe ilgi duyduğum için, zaman zaman kendi koyduğum coğrafi sınırları umursamadan, örneğin Özbekistan'dan ya da Moritanya'dan şarkılar dinletiyorum. Günceli de ihmal etmeden, örneğin yakın zamanda aramızdan ayrılmış bir şarkıcı ya da virtüözü anıyorum. Müzik arşiviniz çok önemli. Bundan yararlanma olanağı var mıdır? 80'li yılların sonunda Rusya ve Doğu Bloğu ülkelerinden bavul ticaretiyle gelen plaklar, müzik kütüphanemin ilk değerli parçalarıdır. Avrupa'ya ve Balkanlara yaptığım yolculuklarda kısıtlı paramı son kuruşuna kadar plak, CD ve kasetlere verdim. Ardından düzeyli geleneksel müzik yayınlayan (Smithsonian 74 edaktüel kasım•aralık 2014 Kadın düşünce biçiminin bölgelerimize göre değişen naifliğinin, kapalılığının, rahatlığının, isyanının ve hatta muzurluğunun türkü sözleri yoluyla kavranabileceğini gördüm. Folkways, İnedit, Rounder gibi..) düzeyli müzik yayıncıları ve kurumlarla kurduğum aktif iletişim sayesinde de pek çok nadir kayda ulaştım. Bugün arşivimin ağırlık noktası Yunanistan, Balkanlar, Kafkasya ve Orta Asya. Ancak dünyanın başka bölgelerinden de çok değerli albümler de mevcut. Müzik kütüphanem ilke olarak tabii ki herkese açık. Ama ben bir resmi kurum olmadığım için ve her ayrıntıyı tek başıma gerçekleştirdiğim için, kayıtlarımı daha çok ciddi akademik amaç güden müzisyen ve araştırmacılarla paylaşıyorum. Zeybek Topluluğu, Balkan Yolculuğu, Kadın Sesleri Topluluğu gibi çok önemli projeleriniz var. Hepsi devam ediyor sanırım… Zeybek Topluluğu, Balkan Yolculuğu hız kesmeden konserlerini sürdürüyor. Balkan Yolculuğu'yla Buca Uluslararası Balkan Festivali'nin kapanış konserini gerçekleştirdik. Ve daha şimdiden mayıs ayında Zürih'te saygın bir kulüp olan Jazzclub Moods'da sahne alacağımızı söyleyebilirim. Ancak ne yazık ki Kadın Sesleri Topluluğu mali ve pratik nedenler yüzünden yoluna devam edemiyor. Bu özel projenin başta kadın örgütleri olmak üzere hiçbir şekilde desteklenmediğini açıkça söyleyebilirim. Şu anda devam eden başka bir proje var. 2012'nin Ocak ayından itibaren Bahçeşehir Üniversitesi sanat birimi Bauart'a bağlı olarak kurulan “Medeniyetlerin Sesi Koro ve Orkestrası'nın” genel sanat yönetmenliğini yürütmekteyim. Koromuzdaki öğrenci arkadaşlarımız ve orkestra elemanlarıyla şefimiz Öcal Öcalan ile birlikte Anadolu ve çevre coğrafyalardan halk türkülerini çok sesli olarak seslendirmekteyiz. 8 Kasım'da Köln'de geniş katılımlı bir konser gerçekleştireceğiz. Anadolu’dan kadınlarca yakılmış türküleri seslendirmek üzere 17 kadın sesini biraraya getirdiniz. KadınlarAnadolu ve türküler dediğimizde nasıl bir tablo çıkıyor? Bu deneyim benim için gerçekten son derece öğreticiydi. En başta dünyanın yarısının, dolayısıyla insanlık kültürünün de yarısının kadınlarca oluşturulduğunu kavradım. Kadın düşünce biçiminin bölgelerimize göre değişen naifliğinin, kapalılığının, rahatlığının, isyanının ve hatta muzurluğunun türkü sözleri yoluyla kavranabileceğini gördüm. Ayrıca kadınlardan türkü derlemenin ne denli zor olduğunu... Hele erkekseniz olanaksız gibi bir şey olduğunu... Bu yüzden kadın kaynaklı kişilerden derlenmiş türküler batıdan doğuya gittikçe azalıyor. Derlenemediği için kaybolup gitmiş pek çok kadın ağzı türkü olduğunu düşünüyorum. Bu çalışma sırasında kadınlarla çalışmanın zorluklarını da deneyimledim. Yine de ortaya çıkan sound, bu zorluklara fazlasıyla değerdi. Kadın Sesleri Topluluğu'nda oluşturduğum repertuarı, Muammer Ketencoğlu ve Folk Beşlisi adıyla oluşturduğum yeni bir projede sahneye taşıyorum. 2013 Ekiminde Brezilya Sao Paolo'da Folk Beşlisi'yle iki konser gerçekleştirdik ve harika anılarla döndük. Sıradaki projeleriniz neler? Yeni projemden önce 2012'de kaydettiğimiz Balkan Yolculuğu topluluğumun 3. albümüne değinmek istiyorum. Bu çalışma Balkan Savaşlarının 100. yılıyla bağlantılı olarak İstanbul Menkul Kıymetler Borsası tarafından finanse edildi. Ancak sınırlı sayıda özel bir baskı yapıldı ve dağıtıldı. 2015 yılı içinde Balkan Yolculuğu grubumun 4. albümü yayınlanacak. Albümde bugüne dek Türkiye'de hiç seslendirilmemiş ya da nadiren seslendirilmiş Türkçe sözlü Rumeli türkülerini dinleyiciyle buluşturacağız. Meraklısını fazlasıyla heyecanlandıracağını düşünüyorum. edaktüel müzik “Daha kaliteli müzik için plaklara geri dönüyoruz...” Daha kaliteli müzik dinlemekten söz açılınca aklımıza hemen plak ve pikap geliyor. Hi-fi ve müzik konusunda en çok takip edilen elektronik dergi olan Stereo Mecmuası’nın kurucusu, aynı zamanda plak koleksiyoncusu olan Hakan Cezayirli ile bu büyülü dünyanın boyutları üzerine konuşuyoruz... • Deniz Çaba • Fotoğraflar • Alpay Sönmez • CD’nin plak ve kasetleri ezip geçtiği bir dönemdeyiz. Ama aynı anda bu dönemi de kapatıyoruz. En azından kaliteli müzik peşinde olanlar için. Çünkü artık CD satışları düşüyor, plak satışları artıyor. Plakta ses kalitesi hem daha iyi hem de daha gerçek. Çok yer kaplamasın diye sıkıştırılan bir müzik yok. Cep telefonu ya da bilgisayarların kısıtlı imkânlarına odaklı vasat bir format değil, müziğin en saf halini bulabiliyorsunuz. Ama plak için iyi bir pikap gerekiyor. Bu da müzik dinlerken mümkün olduğunca canlı performansa yaklaşmanızı sağlıyor. Cihazların biraz kalburüstü olanlarına hi-fi deniliyor. Bu, yüksek sadakatle çalan cihazlar demek. Hi-fi, plak, pikap ve müzik dünyasına ait her şeyi bulabileceğimiz Stereo Mecmuası ve Hakan Cezayirli’nin kendi bloğu son haberleri de edinmenizi sağlıyor. 76 edaktüel kasım•aralık 2014 Pink Floyd ya da Magma Stereo Mecmuası’nda cihaz tanıtımları, albüm ve plak incelemeleri, hi-fi ve müzik konusunda çok geniş bir konu yelpazesi var. Müzikle ilgili bölüm ayrı, hi-fi kısmı ayrı. Her konuyu ilgilisi yazıyor… Her türlü müzik türü var ama kaliteli olanları. Daha çok toprak altında kalmış şeylere el atmaya çalışıyorlar. Cezayirli, “Pink Floyd ile ilgili bir sürü bilgi vardır ama bana göre ondan çok daha kaliteli bir grup olan Magma ile ilgili pek bir bilgi bulamazsınız” diyor: “Oysa topluluğun diskografisine baktığınız zaman albümlerindeki konsepti desteklemek için oturup bir dil yazdıklarını görüyorsunuz. Ve bunu 1970’lerde yapmışlar.” Nerede kaydedilmiş? Cezayirli, çocukluğundan bu yana iyi bir müzik dinleyicisi. İş zamanla plak koleksiyoncusu olmaya kadar varıyor. “O zamanlarda kaset popülerdi. Plak bir genç için lükstü. Para biriktirip plak aldıkça o büyülü dünyanın içinde kayboluyorsunuz” diyor: “O zamanlar plağın bu kadar değerli olduğunun da, bu kadar teknik bir şey olduğunun da farkında değildik. Zaman içinde koleksiyon büyümeye başlayınca plak ve CD sayısı arttıkça ‘bu nasıl üretiliyor’ kısmına merak sarmaya başladım. Plak nasıl üretilir? Plağın üzerinde kodlar ilgimi çekti ve bunlar ne anlama geliyor diye araştırmaya başladım. Sonra bu işin önünü alamadım. Bunlar plağın nerede kaydedildiğini, hangi ülkede basıldığını gösteriyor. Kaçıncı baskı? Bunları öğrendiğiniz anda bu dünyanın kapıları öyle bir açılıyor ki, artık çıkamıyorsunuz.” "Koleksiyon biyografik hale geldi" da bunlar basit gelir oldu ve caz koleksiyonu gelişmeye başladı. Akabinde klasik müzik dünyasını keşfettikçe o plakları toplar oldum. Koleksiyon yaşlara göre biyografik bir hale geldi. Ancak genel olarak daha çok serbest müzik, avangart türlerle ilgiliyim.” "Milyon dolarlara çıkmak mümkün" Cezayirli’nin uzunçalar olarak 6 -7 bine ulaşan bir arşivi var. 45’liklerin sayısını hatırlamıyor, çok fazla. “CD olarak da 12 bini geçtik. Kaset de var” diyor. Tabii bu koleksiyon iyi bir ses sistemi ile kendini tamamlıyor. Burada da devreye bütçe giriyor. Cezayirli, “Her keseye uygun bir ürün bulmak mümkün. Stereo Mecmuası’nda önem verdiğimiz şey, insanların uygun bütçelerle ve keyifle müzik dinlemek için neler yapabilecekleri üzerine” diyor: “Bu işe yeni giren insanlara daha makul sistemler öneriyoruz. Ama bunun sonu yok. Bugün bir kaç milyon dolarlık bir müzik sistemi de kurabilirsiniz. Tabii limitli üretilen cihazlar bu yolda size daha büyük avantaj sağlıyorlar. Bugün birçok insan 1940’larda üretilen müzik sistemlerinin günümüzün tüm dijital formatlarından çok daha üstün ses üretebildiğini fark etti. Bunu Uzakdoğulular 40 sene önce keşfedip Amerika’nın küçük sinema salonlarındaki lambalı sistemleri söküp Japonya’ya taşıdı. İşte bu gibi cihazlara sadık kalınarak günümüzde yapılan üretimler var. Bu tarz cihazlarla doğal sese epeyce yaklaşılıyor. Bunda da maliyetler basit rakamlardan inanılmaz rakamlara gidebiliyor. Bugün birkaç bin liraya keyifle müzik dinleyebileceğiniz bir sistem de kurabilirsiniz. Ancak birkaç yüz bin dolar, hatta milyon dolarlara da çıkabilmek mümkün.” “İyi müzik dinlemek için bir pikabınız olmalı” Pikap da bir maliyet Aklımızdaki soru şu: İyi bir müzik sisteminden bahsedebilmek için pikap şart mı? Cezayirli’ye göre elbette şart. “Çünkü” diyor: “Makara bantların içerdiği ses frekansı, yani genişliği plaktan da CD’den de çok daha fazla. Bunun ardından pikap geliyor. O nedenle iyi bir müzik sisteminde pikap olmazsa olmaz. Yine uygun fiyatlarda da pikap bulmak mümkün. Ama bu, işin cihaz tarafı. Plak tarafı da masraflı. Bir plağın ortalama 50 lira olduğunu düşünürsek küçük bir müzik seçkisi bile maliyet yaratıyor.” "Türkiye’de iyi cihaz ve plaklar bulunamıyor" Cezayirli’nin söylediği gibi Türkiye’de temiz olduğunu zannederek aldığınız plak kötü çıkabiliyor: “Ancak Avrupa ya da Amerika’dan aldığınız herhangi bir plak temiz deniliyorsa sanki hiç kullanılmamış gibi çıkıyor. Orada insanların metalara bakış açısı bizden farklı. Öte yandan insanlar yavaş yavaş koleksiyon metalarının değerli olduklarının farkına varmaya başladılar..” "Eski Türk sanat musikisini bulmak zor" "Ülkemizde Anadolu rock dönemindeki tüm plak baskıları yurt dışına çıktı. Bugün Erkin Koray plağı aradığınızda yurt dışı baskılarını alabiliyorsunuz. Türkiye’de yok, bütün koleksiyon yurt dışına çıkmış. Biz sadece yeniden yapılmış baskılarını alıyoruz. Cezayirli, Avrupalıların bizim müziğimizi bizden daha önce fark ettiklerini söylüyor: Peki plağın üzerindeki kodlar ne anlama geliyor? Bunu nasıl öğrenmiş Cezayirli? “Bunun için hem veri tabanları var, hem de plak şirketlerinin yayınlamış olduğu belgeler” diyor: “Zaman içinde bunları toplamanız gerekiyor. Türkiye’de hobi dünyasına çok yüzeysel bakılıyor. Ama Uzakdoğu’da, Amerika’da koleksiyoncuların geldiği nokta inanılmaz.” Koleksiyonculuk da bir tarz, üslup meselesi. Zaman geçtikçe beğeniler de toplanan ürünler de değişiyor. Cezayirli, her yaş döneminin farklı kapılar açtığını söylüyor: “Gençlik dönemimde daha çok rock müzik konusunda koleksiyon yaptım. 30’lu yaşlar2014 kasım•aralık edaktüel 77 edaktüel müzik Stereo Mecmuası’ndan Pikap Seçimine Dair... Pikap seçiminde ilk mesele bütçe… Hepimizin ilk aklına gelen şey, bütçe yetmiyorsa, ikinci el pikap satın almaktır. Ancak pikaplar yeniden gözde olunca fiyatlar inanılmayacak şekilde artmaya başladı. Geçmişte 50 TL'ye satın almayacağınız bir pikabı bugün 200 TL gibi fiyatlara satın alamıyorsunuz. Dual pikapların peşinde… “Özellikle taş plaklarda eski Türk sanat musikisini bulmak gerçekten çok zor. Bunların kayıtları da korunmadığı için aslında çok vahim bir durumdayız.” "Yeni bir düşünce biçimi ve politika gerek" Avrupa ve Amerika müzik kültürü ve geleneğinin ne denli önemli olduğunun farkında. Arşivcilik ve koleksiyonculuk muazzam derecede gelişmiş durumda. Taş plakları, orijinal baskıları, plakları gözleri gibi koruyorlar. Cezayirli bir örnekle durumu anlatıyor: “II. Dünya Savaşı öncesinde Amerikan Kongre Kütüphanesi plak kayıt cihazlarını kamyonetlere yükleyip Amerika’nın köylerine gönderiyor. Köye girdiklerinde ‘Burada şarkı söyleyen kim var’ diye sorarak onların tek tek kaydedilmesini sağlıyorlar. Orada blues ile ilgili 1930’larda yapılan kayıtları hala bulmam mümkün. Kongre Kütüphanesi inanılmaz bir arşiv. 1930’larda yapılan kayıtlar o kütüphaneden alınıp günümüz teknolojileri ile iyileştirilip tekrar basıldığında o kayıtların güzelliğine inanamıyorsunuz. Her şey kodu ile beraber 70-80 yıl öncesinden arşivlenmiş. Bizim mecmuadaki uğraşımız biraz da bu. İnsanlara kaynak sunabilmek. Tabii daha yolun başındayız.” "İzmir kaynağın kendisi" “İzmir bu işin neresinde?” diye sorarsak en önce aklımıza İKSEV Müzik Müzesi geliyor. Cezayirli ise “Bu işin merkezi İstanbul ama İzmir homojen yapısıyla kaynağın kendisi” diyor: “Kültür yapısı anlamında çok ilginç bir yer İzmir. Sadece belki uygun ortamlar 78 edaktüel kasım•aralık 2014 olmuyor. Bazı konserlere buradan bir uçak dolusu insan gidiyor. Kimse böyle bir kitlenin farkında değil. İzmir’de bu işlerle uğraşan çok isim var. Yazarlarımızın çoğu İzmirlidir ama piyasanın kalbi İstanbul’da.” Bu ülkede doğup büyüyen her pikap meraklısı için Dual önemlidir. Bunun yanında özellikle HS serisi Dual'ler zamanının ötesinde bir minimalist yaklaşıma sahiptir. Eğer bir şekilde plak koleksiyonculuğunun başlarındaysanız ve temiz bir HS serisi Dual denk getirirseniz çok şanslısınız demektir. "Plak basan firmalar arttıkça bu iş gelişecek" Neyse ki tablo değişiyor. Biz de artık bazı şeylerin farkına varıyoruz. İnsanlar evlerinde iyi müzik sistemlerine, iyi plaklara sahip olmak istiyor, pikap alıyor. Genç jenerasyon akılı telefonlar ve bilgisayardan müzik dinlese de, genel eğilim kaliteli müzikten yana. Cezayirli, “Eskiden müzik cihazlarımız, konsollarımız olurdu. Şimdi evler küçüldü, kimse salonuna bir müzik cihazı koymuyor” diyor ama ona göre yer sıkıntısı ya da maddiyat ile ilgili konular müzik dinlemek için engel değil: “Bir yandan insanlar evlerine dönmeye başladı. AVM’lerde eskisi gibi vakit geçirmeyenler geçmişte kulaklarında kalan tınıları evlerinde duymak istiyorlar. Bağımsız müzisyenler, plak basan firmalar arttıkça bu iş gelişecek. Bu satışlar arttıkça biz de daha ucuz plak alabileceğiz.Tek sıkıntı, bu ilgiyi gençlere aktarmakta. Onlara hayatın akıllı telefonlarda dinledikleri müzikten ibaret olmadığını anlatmak lazım. Benim bu konudaki formülüm kendi bloğumdu. Orada teknik konuları bile gençlere nasıl daha kolay anlatabiliriz diye daha renkli bir tasarım, esprili bir dil bulmaya çabaladım. Bir sistem nasıl oluşturulur, pikap nasıl alınır, plak nasıl temizlenir, basitçe anlatıp, sunuyoruz.” Ucuz USB pikaplar Farklı markalarla pazara sürülen bu giriş seviyesi pikapların kolları ve iğneleri hemen hemen aynıdır. Ses kaliteleri vasat ve plaklarımıza zarar verme olasılıkları çok yüksek. Bu pikaplarla uğraşmak yerine ikinci el bir pikap bulmak çok daha akıllıca bir iş olur. DJ Pikapları Ülkemizde bulunabilir ekonomik ancak sağlıklı bir pikap sahibi olmak için Akiyama gibi üreticilere göz atılabilir. DJ-1200USB ve DJ-2000USB modelleri aslında Technics’in efsanevi 1210 serisi pikaplarının birer replikası. DJ pikabı ile müzik dinlenir mi? Tabii ki dinlenebilir. Bir DJ pikabı özellikle müzik mağazalarında gördüğümüz ucuz USB plakların oyuncaktan bozma pikaplarından hemen her açıdan daha iyi pikaplar. Üstelik fiyatları da çok uygun. Tabii ki pikap seçimi bu seviyelerden başlayarak 200.000 Dolar ve hatta üzerindeki örneklere kadar sonu olmayan bir okyanus gibi... edaktüel söyleşi Her gün bir doz Piyale Madra çizgisine ihtiyaç var! • Elif Aydoğdu • Piyale Madra’nın çizgileri için Kürşad Bumin’in bir yorumunu hiç unutmuyorum; “Piyale Madra'nın her gün bu hikayeleri ve çizgileri nereden bulduğunu, nasıl akıl ettiğini doğrusu ben anlamıyorum. Sanatçı olmasının yanında o bir "sosyolog", o bir "psikolog", o bir "sosyal psikolog" ve tabii her şeyden önemlisi o bir "filozof"..." Ademler ve Havvalar’a her sabah mesai başlamadan kahvemizi içerken bakıp, birbirimize gönderir, ‘hay Allah aynı ben’ diye kendimizle dalga geçer, kesip ya da çıktısını alıp panomuza asar, çizgideki hallerin bizdeki yansımalarına hatta bazen çakışmasına dair dedikodusunu yapardık, yapıyoruz. Bu çizgiler sağlık için birebir, sabah sabah neşeniz 80 edaktüel kasım•aralık 2014 yerine geliyor, bir hafifleme duygusu ile güne başlıyorsunuz. Piyale Madra’ya Edaktüel için kendisi ile görüşmek istediğimizi söylediğimde kabul etti ama zaten pek fazla konuşmayı sevmeyen yapısıyla satır arasında benzer sorulara yanıt vermekten biraz sıkıldığını sezdirdi… Beni aldı bir telaş… Piknik’i, Ademler ve Havvalar’ı, günlük hayatta Türkçe-İngilizce sözcüklerin karışık kullanımı için başlatılan ‘Uydurukça’ya Son’ kampanyası çizimlerini seven, takip eden, antidepresan niyetine her sabah baktığım çizgilerin sahibine niye tek başıma sorular sorayım ki dedim. Çizgilerini izlediklerini bildiğim herkese; Piyale Madra ile konuşacağım, neler sormamı istersiniz dedim. İstanbul, İzmir, Bursa, Çanakkale, Denizli’den geldi sorular. Piyale Madra çizgileri erkekleri bilmem ama kadınlar arasında çok sık dolaşıma girer mail ve mesajlarda. Kıymık gibi detaylardaki böğrümüze batan çuvaldızın payı büyüktür. Bakın Piyale Madra’ya neler sordular. Özlem Tuna (Tasarımcı-İstanbul); Sizi tanıyanlar çok kendi halinde, sakin hatta biraz içine kapanık bir kadın portresi çiziyorlar. Merak ediyorum; evinde sakin sakin çalışan biri nasıl böyle gözlemci olur? Benimle ilgili teşhisin yanlış olduğunu söyleyebilirim. Tersine dış dünyayla fazlasıyla ilgilenen, merak eden, insanlar arasındaki ilişkileri anlamak için detaylara dikkat eden bir yaradılışım var. Çocukluğumda da böyleydim. Yeni insan tanımayı da bunun için seviyorum belki de. Ersin Günaydın (Kimya MühendisiBursa); Gezi Direnişi sırasında iki çizgisini çok sevmiştim. Bir tişörtün içinde iki sevgili ve üzerlerinde ‘Diren Gezi’ yazıyordu. Bir de iki küçüktü galiba balkondan beton şehre bakıyorlar biri; “Annem ‘Bu dünyaya çocuk getirilmez’ diyor.” derken diğeri “Gezi Parkı var ya” diye atlıyor. Gezi süreci Piyale Madra’ya neler hissettirdi merak ediyorum? Gezi parkı içimdeki bütün iyi duyguları ayaklandırdı. Yapılan mizah güldürdü, birlik beraberlik, dostluk sevgi, neşe en önemlisi de umut kaynağı oldu. Kaygı ve endişe de bu duygulara eşlik etti. Gezi parkı sırasında depresyondan çıktığını söyleyen arkadaşlarım oldu. ergenliğinde bana bol malzeme de verdi! Bir seferinde espriye uygun olması için marjinal bir adam çizmem gerekiyordu. Küpeli ve atkuyruklu bir tip çizdim. Bizim zamanımızın marjinali buydu. Esme'ye gösterdim "Anne bunun nesi marjinal yaa... Bu bizim yandaki Mustafa amca." dedi. Adamın saçların değiştirdim. Rastalı yaptım. Selda Alkor (Mimar-İzmir); Piyale Madra karikatürlerinde iklim değişikliği, küresel ısınma, susuzluk, betonlaşma ve yaşadığımız çevre sık sık karşımıza çıkar. Merak ediyorum bu konularda ümitsizliğe kapılıyor musunuz? Yoksa bir çıkış, bir güven duygusu bulabiliyor musunuz? Sistem umutsuzluğa sürüklese de hem bizde Ekin Yıldız (Öğretmen-Denizli); Piyale Madra çizgilerinde öğrencilerimde gördüğüm tüm güncel moda mı diyeyim, konuşma tarzı, kılık, kıyafet, saç modelleri hepsi var. Oysa gençleri takip etmek her an onlarla olan biz öğretmenler için bile zor. Siz nasıl başarıyorsunuz? Yanıldığınız ya da eleştiri aldığınız oluyor mu bu konuda? Kızım Esme 27 yaşında. Onun ve arkadaşlarının davranış ve konuşma dillerini, giyimlerini çocukluğundan, ergenliğine yakından takip edebilmemin bana faydası oldu. Hele 2014 kasım•aralık edaktüel 81 edaktüel söyleşi hem de yurt dışındaki doğayı seven koruyan insanların hızla arttığını görüyorum. Galiba Finlandiya çıkışlı, "Havuç Mafyası" adı altında gençlerin internet üzerinden kurdukları bir ağ var. Doğaya zarar vermeden üretim yapan kuruluşları destekleyip onların para kazanmalarını sağlıyorlar. Güçlerini de sayıca fazla olmalarından alıyorlar. Avrupa ve Amerika'ya yayılmış durumdalar. Tek şartları onların desteğiyle para kazanan kuruluşun, bu parayı yine doğaya saygılı bir başka kuruluşa yatırarak ortak olması... Böylece doğaya saygı gösteren, zarar vermeyen firmalar büyüyerek gelişiyor. Ahmet Sarıkaya (Manisa); Piyale Madra’yı arada erkeklere acıdığı, bir kalemde silmediği için seviyorum. Erkekler üzerindeki toplumsal baskıyı da çok incelikli çizgilerine yansıtıyor. “Bize de acıyın erkekleri daha çok çizin’ diyesim var. Kadınların tarafını tuttuğum muhakkak ama açıkçası fazlaca düşünmeden ikili ilişkilerdeki gerçekleri yansıtan olayları, ruh hallerini güldürü unsuru barındırıyorsa çiziveriyorum. Bizdeki kadınla erkek arasındaki eşitsizlik zaten bol malzeme sunuyor. Bir de buna ilişkilerdeki çetrefil durumları eklersek espri bulmak da zor olmuyor. Nuriye Gümrükçüler (Makina Mühendisi-İzmir); İçinizdeki çocuk yakın zamanda neye kahkaha ile güldü ya da onu en çok ne güldürür? Yapılan bir espriden çok bazı durumlar karşısında boş bulunup bir hareket bir mimik yaparız ya, işte bu tip durumlara çok gülerim. Çok kendiliğinden olan bir durumdur çünkü. Ayıptır söylemesi bazen unuttuğum eski bir çizimimi gördüğümde de güldüğüm olmuştur. 82 edaktüel kasım•aralık 2014 Güher Morel (Fotoğraf SanatçısıAyvalık); İkili ilişkilerdeki romantizmin ardındaki, esas, komik ve somut gerçekliği ince, tatlı detaylarıyla çiziyorsunuz… Bir anlamda romantizmi madara etmek gibi bir durum oluyor. Kendi romantik anlarınızı nasıl yaşıyorsunuz? En romantik anda, puffff diye gülmek gelmiyor mu? Çizimde abartılı romantizmin içine pat diye çok gerçek bir şey koyunca güldürüyor... Ama o yoğun romantizm anında dışarıdaki dünya unutulmuş, sadece o ve ben hali içinde tatlı bir sarhoşluk içindeyken gülecek durumda olunmuyor. Ama sonradan dönüp baktığımızda halimizi komik bulabiliriz... Bazen vapurda, kafelerde gençlerin romantik hallerine tanık oluyorum, çok tatlı, çok hoş buluyorum. Ama bir yandan da komik bir tarafı da yok değil. Meral Gündüz (Endüstri MühendisiÇanakkale); Piyale Madra bizi bence bu günlere öyle güzel hazırladı ki hiç bir şey karşısında yorulmuyoruz ve dimdik durmak için çabalıyoruz. Kolay da pes etmiyoruz. Ondan kaptık galiba kendimizle dalga geçmeyi. Benim ki sorudan çok, tanımadan dokunduğu ne çok hayat var demek için yazıldı. Bu sözler beni çok mutlu etti... Ademler ve Havvaların böylesi bir yararı olabileceğini hiç düşünememiştim. Aslı Bodur (Halkla İlişkiler Uzm.Kocaeli); Piyale Madra çizgilerinde abartılı tepkiler, kaba espri, telaş yoktur. Ademler ve Havvalar’ı uzun süre izleyenler için her bir kare kısa öyküdür. Diyaloglar müthiştir. Ben en çok sakarlığımı, takıntılarımı, zaaflarımı gördükçe hem kendime hem herkese gülüyorum. Sizin varsa sakarlığınızı, takıntılarınızı merak ettim birden… Tez canlı biriyim onun için de telaşlandığım zaman sakarlaşıyorum. Bir işi hemen yapıp bitirme gibi bir huyum var. Zamana yayamıyorum... Bu da bir çeşit takıntı herhalde… edaktüel sinema Açlık Oyunları Alaycı Kuş S eri halinde çekilen filmin ilk ikisi oynandığı ülkelerde gişe rekorları kırdı. Seyircilerden olumlu tepki alan filmler, Susan Collins’in aynı adlı kitaplarından bir uyarlama. “Açlık Oyunları” gerek kitapları, gerekse filmleri okuyanlar ve izleyenler arasında en sevilen eserler arasında yer alıyor. Ülkemizde, 21 Kasım 2014 tarihinde vizyona girecek olan “Açlık Oyunları Alaycı Kuş Bölüm 1” filminde bizi yine heyecan dolu anlar bekliyor. Tüm dünyada geniş bir izleyici kitlesine sahip serinin daha önce vizyona giren filmleri pek çok ülkede gişe rekorları kırmıştı. Suzanne Collins'in aynı adlı romanından gene Ross tarafından beyazperdeye aktarılan film yine sürprizlerle dolu. Katniss Everdeen, evi 12. bölge'nin tamamen yıkıma uğradığını öğrendiğinde neler olup bittiğini görebilmek için oraya geri 84 edaktüel kasım•aralık 2014 döner. Karşılaştığı manzara ise tam anlamıyla dehşet vericidir. Kazananların kaldıkları evler dışında her şey harabeye dönmüş, insanlar artık yeraltında yaşamaya başlamış ve hükümetin ölümcül politikasının karşısında hayatta kalmak için mücadele etmeye başlamışlardır. Nükleer silahların dahi söz konusu olduğu bu atmosferde, Katniss gerçekten de protesto hareketinin yüzü olmaya başlar ve bu sorumluluğu bir türlü kabullenemez. Yükselen bu isyan dalgasının içerisinde yer alamamasının nedenlerinden en önemlisi de Peeta'nın hayatının tehlikede olmasıdır. Büyük bir ilgiyle karşılanan Susan Collins imzalı Açlık Oyunları serisinin üçüncü halkası olan filmin yönetmenliğini, ikinci filmi de yönetmiş olan Francis Lawrence üstlenirken; başrollerde de tekrar Jennifer Lawrence ve Josh Hutcherson ikilisi yer alıyor. Jennifer Lawrence Filmin başrol oyuncusu Jennifer Lawrence, Kentucky’de bulunan Kammerer Middle School ismindeki okulda okumuş ve liseden 2 yıl erken mezun olmuştur. 14 yaşında oyuncu olmaya karar verdiğinde ailesiyle birlikte bir yetenek avcısına başvurmuş, böylelikle 2006’da televizyon yapımlarıyla oyunculuk kariyerine başlamıştır. 2008'de Jason Freeland'in yönettiği Garden Party isimli filmde küçük bir rol oynayan aktris, aynı yıl Guillermo Arriaga'in yönettiği büyük bir yapım olan The Burning Plain'da Charlize Theron ve Kim Basinger birlikte oynadı. Bu rolüyle Venedik film festivalinde Marcello Mastroianni öldülünü alarak oyunculuğunu taçlandırdı. 2009 yılında “The Beaver” filminde Mel Gibson ve Jodie Foster ile birlikte oynadktan sonra 2010 yılında başrol oynadığı Debra Granik'in yönettiği “Winter's Bone” isimli film Sundance Film Festivali'nde En İyi Film ödülünü aldı. Bu filmden sonra onunla karşılaşan Steven Spielberg’ün onu durdurup “Sen, o Jennifer Lawrence mısın?” diye sorması dilden dile uzunca süre dolaştı. 2011 yılında Jennifer Lawrence “X-Men: First Class” filminde şekil değiştiren karakter Mystique rolünde oynayarak izleyicilerin yoğun beğenisini kazandı. 2012 yılında “Açlık Oyunları” filmi ile şöhrete kavuşan ardından rol aldığı “Silver Linings Playbook" (Umut Işığım)” filmindeki performansı ile en iyi kadın oyuncu Oscar ödülünü aldı. edaktüel kitap Sınırın Güneyinde, Bitkisel Sağlık Güneşin Batısında Rehberi Haruki Murakami Orta yaşlarında bir adam ve onun hayata sorgusu... Tokyo’nun varlıklı bir mahallesinde yaşayan uzaktan bakıldığında sorunsuz bir hayatı olan bu adamın fazlasına sahip olma arzusu hiçbir zaman olmadı. İyi bir evlilik ve bu evlilikten iki kız çocuğuna sahip olma onuru bahşedilmişti ona. Ve şehrin iki önemli caz merkezinin sahibi bir adamdı o. Herkesin kıskandığı bir kariyer, mutlu bir evlilik , varlıklı bir yaşam... Daha ne isteyebilirdi bir insan? Ama bunlar yetersizlik hissini doğuramayacak şeyler değildi. Kalbinde bir gölge... Gölgenin adı Şimamato... Çocukluğundan kalan... ‘İlk aşk’… Ve yağmurlu bir günde tekrar karşısına çıkar ilk aşkı... Her şey ondan sonra değişir Hajime için... Hayatı eskisi gibi olmaz. Olsun istemekte midir o bile bilemezken... “İnsanın, kaderi ve maddi dünya arasındaki gelgitlerini anlatan ve okuru kıskıvrak yakalayan bir eser. Akıllardan çıkmayacak.” The New York Observer Metin Hara Prof. Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu Destek Yayınları Günümüzün Lokman Hekimi olarak kabul edilen Prof. Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu'nun uzun yıllar süren araştırmaları ve deneyimleri ışığında ortaya koyduğu bilimsel sonuçların, sağlıkla buluşmasına şahit oluyoruz. Bitkisel Sağlık Rehberi; bitkilerin önleyici, koruyucu ve tedaviyi destekleyici gücünü göstermek amacıyla yazılmıştır. Özellikle kitapta yer alan maydanoz, adaçayı, ebegümeci, papatya, karabaş otu, beyaz lahana, brokoli, karnabahar, patates, ısırgan, havuç, ıspanak, domates, kereviz, enginar, pırasa, keçiboynuzu, taze beyaz üzüm, yulaf samanı, mercimek, arslanpençesi, lavanta, civanperçemi, soğan, üzerlik tohumu ve kurutulmuş kiraz sapı'nın hangi hastalıklara şifa kaynağı olduğuna bizzat tanıklık edeceksiniz. Heryerden kolayca temin edebileceğimiz sebze ve meyvelerle vücudumuzu ve zihnimizi nasıl aydınlatacağımızı öğrendiğimiz eşsiz bir kitap. Ayrıca, Prof. Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu tarafından bu sebze ve bitkilere özel, kolaylıkla uygulayabileceğiniz "kür" tariflerini de bulabilirsiniz. Üç kitaptan oluşacak olan "Aşkın İstilası" serisi; dünyada yepyeni bir istila hareketi yaratmaya hazırlanıyor. ‘’Yol’’serinin birinci kitabı ve ilk adım... Şeytan Yemini Jean Christophe Grange Luc ve Mat , yatılı okulda tanışan iki küçük çocuk. İkisinin de hayata dair farklı planları varken bir anda kötünün peşinde olmaları gerektiğine karar verirler. Polis memuru olurlar lakin Luc, incelediği bir dosya yüzünden intihar eder ve Mat arkadaşının intiharını araştırmaya başlar. İntiharla beraber bu dosyayı da araştıran Mat çok ilginç cinayetler ve olaylarla karşılaşır. Ne kadar derine inerse o kadar karmaşık hale gelen bu araştırmalar sonucunda Mat aklını bile kaybettiğini düşünmeye başlar… Heyecandan elinizden bırakamayacağınız bu polisiye–gerilim romanının tadı damağınızda kalacak. 86 edaktüel kasım•aralık 2014 Yol "Yol" bir aşk yolculuğu... Kendinde başlayıp yine kendinde biten... Bir çırağın yola düşmesi, Bir neyzenin nefesi, Bir aşığın kalp atımı, Bir çocuğun gülümsemesi, Bir tohumun toprağa kavuşması... Kalbinin derinliklerinde hayalini kurduğun bambaşka bir dünyanın yol haritası... Bu bir bilgi kitabı değil. Bu satırlar yaşamını değiştirmek için tasarlandı. Kendi başına yapabileceğin pratik uygulamalardan nefes egzersizlerine, chi enerjisinin kullanımından yeteneklerini hayallerinin ötesine taşıyacak ödevlere, yüzünde gülümsemeyle okuyacağın sayfalardan hüngür hüngür ağlayacağın hikayelere kadar; her şey senin için titizlikle toparlanıp kaleme alındı... Bu kitap; senin gözyaşlarınla ıslanacak, kahkahalarına tanıklık edecek, uyanışına "Yol" olacak... Ciğerlerine çektiğin her nefes kalbinden çıkan kana kavuştuğunda ayakların seni bir adım daha ileriye taşıyacak... Her yeni adımında cennet biraz daha yaratılacak... Kalbin atmak için doğru nedeni bulduğunda, İnsanoğlunun uyanışına tanık olduğunda, Benimle beraber bu "Yol"a çıktığında, Yaşam ilk kez seninle anlam bulacak... Aşkın İstilası başlıyor... "Yol"a çıkıyoruz! Hazır mısın?
© Copyright 2024 Paperzz