örgütsel stres ve kaynakları

ÇALIŞMA İLİŞKİLERİ VE ETİK
Ünite:9
Stres; meslek, cinsiyet ve yaş ayrımı yapmadan, herkesin sıkça kullandığı ve aynı zamanda birçoklarının da
yaşadığı, psikolojik bir durumdur Stres ve bireysel farklılıklar söz konusu olduğu zaman burada iki husus
dikkat çekmektedir. Bunlardan biri stresin A tipi ve B tipi insanlarda farklı yoğunlukta ve sıklıkta ortaya
çıkmasıdır. A tipi olanlar strese daha yatkın insanlar olurken, B tipi olanlar göreli olarak stres yaratan
faktörlere karşı toleranslı insanlardır. Stres örgütsel ortamlarda da sıklıkla yaşanmaktadır. Örgütsel
faaliyetlerde bulunanlar, genellikle iki tür stresle başa çıkmak durumunda kalmaktadırlar; bunlardan
birincisi, işlerin mutat (rutin) bir şekilde sürdüğü ortamlarda, aşırı iş baskısı nedeniyle yaşanan örgütsel
stres, diğeri, plan dışı gelişmelerin yoğun olarak ortaya çıktığı, önceki kural ve ilkelerin hiçbir düzenleyici
gücünün kalmadığı, olağanüstü değişime uyum çabalarının yaşandığı, kriz dönemlerinde yaşanan yoğun
stres durumudur.
STRESİN TANIMI VE ANLAMI
Stres kavramı Lâtince “estrictia” sözcüğünden gelmektedir. Stres, 17. yüzyılda felaket, bela, musibet, dert,
keder, elem gibi anlamlara gelirken, 19. yüzyılda güç, baskı ve zor gibi anlamlarda kullanılmıştır. Kavram
bugün, insanın kendisini baskı ve tehlike içinde hissettiği durumlarda psikolojik dengesinin bozulmasını ve
bu dengeyi kurmakta zorlandığı “psikolojik hal” anlamına gelmektedir.
Stres sözcüğünün ilk kez fizik biliminde tanımlanmasından sonra, sözcük farklı disiplinlerde farklı
anlamlarda kullanılmıştır.Psikolojideki anlamıyla stres insanın içinde bulunduğu koşullarının sonucunda
yaşadığı gerilim durumudur. Stres, kişiye özgü ve onun psikolojik dengesini, zihinsel sağlık durumunu
bozucu etkenlerdir. Stres, fizyolojik veya psikolojik nedenlerden kaynaklanan ve sinir sistemini yıpratarak,
organizmada sıkıntı, gerginlik, güvensizlik, dikkat dağınıklığı ve çöküntü şeklinde ortaya çıkan, psikolojik
olarak iyi olmama durumudur. Stres, birey üzerinde özel fiziksel veya psikolojik etkiler yaratan herhangi bir
dış faaliyet, durum veya olay sonucu ortaya çıkan psikolojik uyumsuzluğa vücudun verdiği bir tepki biçimidir
Stres uzmanı Hans Selye’ye göre stres, vücudun baskı ve isteklere karşı gösterdiği belirgin olmayan tepkidir.
İnsan bünyesi, ister olumlu, ister olumsuz olsun mutlaka dış isteklere karşı biyokimyasal bir tepki gösterir;
stres kaynağı değişik olabilir, ama biyolojik tepki daima aynıdır. Stres psikolojik kökenli olmasına rağmen,
belli bir sürede bu olgunun fiziksel sonuçlarını görmek mümkündür .Stres, birey ile iş veya özel yaşamının
etkileşimin sonucu olarak organizmanın hissettiği gerilim veya baskı durumdur. Stres ile baskı kavramları
bazen aynı anlamlarda kullanılsalar da farklı anlamlar içerirler. Baskı sözcüğü daha çok birey için sorun
yaratabilecek bir uyaran karşısında, bir tür uyum sağlamada yaşanan zorlanma durumudur. Stres ise, bireyin
vücuduna özel, biyokimyasal koşullara uyum sağlayabilmek için vücut sistemlerinin harekete geçmesiyle
yaşanan baskıyı da içeren bir gerilim durumudur. Stresi bir uyarıcı–davranış ilişkisi olarak ifade edebiliriz.
Çünkü stres bireyin algıladığı uyarıcılar ve baskılar sonucu bunlara vermesi gereken tepkilerin etkileşimi
sonucunda -ortaya çıkmaktadır.
STRES VE BİREYSEL FARKLILIKLAR
Stresten etkilenme, kişilik yapılarına göre değişir. Bazı kişilikler strese karşı daha dirençli olduğu hâlde,
bazıları stresten daha kolay etkilenirler. Bazıları stres uyarısına karşı hızla alarm durumuna geçerek savunma
tepkileri geliştirirlerken, bazıları daha yavaş ve geç alarm vaziyeti alırlar. Yine bazı insanların strese dayanma
süreleri daha uzun olduğu halde, bazılarının daha kısa olabilmektedir. Aynı şekilde bazı insanların strese
direnç düzeyleri de diğerlerine göre farklılık gösterebilir
Kişiliği oluşturan birçok unsur olsa da, bunlardan iki temel unsur üzerinde durulmalıdır. Bu
unsurlardan ilki, içe dönüklüğü ifade eden nevrotik kişilik özellikleri, diğeri de dışa dönük kişilik özelliğidir.
Nevrotik kişilik özelliklerine sahip olan insanlar; katı, endişeli, içe kapanık, ağırbaşlı, asosyal, aşırı kontrollü
ve kendisiyle ilgili olmayan sorunları bile, kendisiyle ilişkiliymiş gibi sanma özellikleri gösterirler. Dışa dönük
kişilik özelliklerine sahip olanlar ise, nevrotikliğin aksine sosyal, çevreye açık, konuşkan, iyimser, aktif, rahat,
geniş, kaygısız vb. gibi özellikler taşır. İçe dönük kişiliğin stresle çok yakından ilişkisi vardır ve bu kişilik
özelliğindeki insanların stres eğilimleri daha yüksektir. Dışa dönük kişilik özellikleri ağır basan kişilerin, stres
düzeyleri göreli olarak daha düşüktür Hans Selye, kişinin strese gösterdiği tepkiyi, fizyolojik yatkınlıklar,
deneyimler, kişilik özellikleri, sosyal destek kaynakları gibi pek çok faktöre bağlamıştır Stres yaratan kişisel
etmenler, aile ve toplumsal çevre sorunları, ekonomik sıkıntılar, iş yeri baskısı (mobbing) ve örgütsel
etmenler olarak sıralanabilir.
Genellikle stres yaratan faktörleri üç grupta incelemek mümkün olmaktadır. Bunlar; bireyin kendisi ile ilgili
stres kaynakları, bireyin iş çevresinin yarattığı stres kaynakları ve bireyin yaşadığı genel çevre ortamının
oluşturduğu stres kaynaklarıdır.
Bireysel Stres Kaynakları
Bireyin kendisi ile ilgili stres kaynakları, onun fizyolojik veya biyolojik özellikleri ile ilgili olabilir. Bunlar;
bireyde çeşitli sistem bozuklukları, fizyolojik bozukluklar, salgı bezleri ve hormonal denge düzensizliklerine
bağlı olarak ortaya çıkan biyolojik stres kaynakları olabileceği gibi, yaşam koşullarının ağırlığı ve kişilik
özellikleri psikolojik stres kaynakları olabilir. Bu tür stres kaynakları daha çok bireyin bedensel, psikolojik ve
kişisel durumlarıyla ilgilidir. Bireyin kişiliği ve duygusal yapısı, biyolojik yapısı, yüksek tansiyonu, aile sorunları
ve alışkanlıkları, monoton yaşam tarzı, yaş dönemi bunalımları, hayal kırıklığı yaşama anıları vb. kişisel
nitelikleri bu konuda etkili olmaktadır.
A Tipi Kişilik Yapısı
Stresin en önde gelen nedeni olumsuz düşünme alışkanlığıdır. “Olumsuz düşünme” alışkanlığı olanların,
yaşamdan zevk almaları oldukça zordur. Bunların stres kaynakları, olaylara verdikleri olumsuz anlamlardır.
Kişisel alışkanlıkları ve kişilik tiplerini değiştirmek kolay olmayabilir, ama imkânsız da değildir.
Çeşitli araştırmalar, uyum sağlamayı zorlaştıran bazı kişilik özelliklerinin varlığını ortaya koymaktadır.
Araştırmacılar, uzun dönemde bazı somatik hastalıklara neden olabilen kişilik özellikleri üzerinde geniş
incelemeler yapmışlardır. Bu konuda en bilinen araştırmalar, koroner (kalp-damar) hastalığına yakalanmış
kişilerin çoğunda görülen saldırganlık, ihtiras, rekabet, iş tutkunluğu, acelecilik vb. gibi özellikler taşıyan ve
“A tipi” diye adlandırılan, kişilik tipleri üzerinde yapılan araştırmalardır.Strese direnç bakımından kişiler A
tipi ve B tipi olarak ayrılmaktadırlar. A tipi kişilik yapısına sahip olan bireyler strese daha yatkın iken, B tipi
kişilik yapısına sahip olanların stres toleransları göreli olarak daha yüksektir Friedman ve Rosenman’a göre A
tipi kişilik özelliği olan insanlar zamanla sürekli boğuşan, kısa sürede birçok şeyi başarmaya çalışan,
rekabetçi, saldırgan ve aşırı duyarlı, sabırsız, çoğunlukla birçok işi aynı anda yapmaya çalışan, telâşlı, hızlı
konuşan ve konuşmanın gidişatını denetlemeye çalışan tiplerdir. “A” tipi davranışı gösteren bireyler, sürekli
akıp giden zamanın farkındadırlar, zamanın ilerlemesiyle birlikte, geçen zamana birçok şeyi sığdırmak
düşüncesiyle, kendi kendilerini sürekli baskı altında tutarlar A tipi kişiler ruh sağlığı açısından, daha çok
psikopatik kişilik eğilimindedirler. Bunlar normal hallerinde, idealist, mükemmeliyetçi, titiz, dinamik,
hareketli, hırslı, mücadeleci, rekabetçi, kaybetmeyi içine sindiremeyen, verdiği sözüne sadık olan insanlardır.
A tipleri anormal hallerinde ise; psikopatik eğilimli, saldırgan, öfke ve düşmanlık duygularını kolayca açığa
vurabilen, inatçı, eleştirici, aceleci, sürekli panik içinde olan, bencil, başkaları ile hep yarışma halinde ve
sürtüşmeli olan, kronolojik stresli tiplerdir. Sutherland ve Cooper’e göre “A tipi” bir kişiliğin gösterdiği tipik
davranış özellikleri şunlardır:
• Sınırlı zaman ve aşırı iş yükü koşulları altında uzun süre çalışabilirler,
• Sürekli belli bir zamana yetişme kaygısıyla ve aşırı iş yükü altında uzun süre çalışırlar, istirahat etmeden
hafta sonları ve geceleri evde çalışırlar.
• Sık sık tatillerini kısa keserek işe dönerler, hatta tatil yapmayabilirler.
• Eve iş götürürler ve hafta sonları bile çalışırlar.
• Yüksek üretim barajları koyarak bunlara ulaşmaya çalışırlar yani kendileriyle rekabete girerler,
• İş durumunun çalışmalarını engellemelerinden şikâyet ederler.
• Devamlı olarak kendileriyle ve diğer insanlarla rekabet halindedirler, kendilerini sık sık gerçekçi olmayan
standartlarla değerlendirirler.
•İş ortamında engellendikleri hissini duyarlar, astlarının faaliyetlerine kızarlar ve üstlerinin onları
anlamadıklarını düşünürler.
Tip A sendromu sosyal ve psikoloji çevre ile kavgalı olmanın bir sonucu olarak ortaya çıkar.Tip A
davranışına sahip olanlar çabuk düşünürler, birkaç işi aynı anda gerçekleştirirler .Friedman ve Rosenman “A
tipi” davranış özelliklerinin, küçük yaşta aileden kazanıldığını ileri sürmektedirler
B Tipi Kişilik Yapısı
“B” tipi kişilik ve davranış özelliğine sahip olanlar, daha rahat, daha uysal, daha az rekabetçidirler. “A
tipleri”nin küçük ayrıntılara takıldıkları yerlerde, “B tipleri” olaylara daha farklı yönlerden bakabilirler.
Yaşama dair, daha az telaşlıdırlar. “B tipleri” de stres yaşarlar, ancak zorlama ve tehditler karşısında daha az
paniğe kapılırlar.
“B tipleri” işleri ile ilgili etkinliklerde bulunmadıkları zaman, “eyvah zamanı boşa harcıyorum” telâşına
kapılmazlar. B tipi kişilik özellikleri gösterenler psikopatik kişilik (A tipi) eğiliminde olanlara göre, kısmen
daha az stresli insanlardır. Bunlar normal yaşamlarında; başkaları ile rekabet etmekten hoşlanmayan,
herhangi bir değişiklik durumunda heyecana kapılıp paniklemeyen, sabırlı, zamana karşı yarışmayan, sakin
ve yumuşak bir kişilik mizacına-huyuna sahip insanlardır. B tipi insanlar katı kuralları olan insanlar değil,
aksine esnektirler. Zamanı sorun etmezler, rahat ve sabırlıdırlar. Başarı konusunda aşırı hırslı değillerdir. Çok
kolay sinirlenmezler ve tedirgin olmazlar. Yaptıkları işten zevk almayı bilirler. Yaptıkları işte rahat olmaları
onlarda suçluluk duygusu yaratmaz; sakin ve düzenli çalışırlar B tipi kişilik özelliklerine sahip olanlar hayatı
kolay ve yüzeyden yaşayan insanlardır. Oldukça açık ve rahattırlar. Başarı onlar için fazla bir anlama gelmez,
bu nedenle başkaları ile yarışa girmezler. Konuşmaları daha rahat ve sakin bir tempodadır. Bu insanlar,
kendisinden ve çevresinden emin kişilerdir. A tipi kişiliğe sık olarak, yöneticilerde rastlanır. Yapılan bir
araştırmada, yöneticilerin %60’ının “A tipi”, buna karşılık %12’sinin “B tipi” olduğu tespit edilmiştir Her iki
davranış biçimini birbirinden ayıran husus, gösterilen davranışların şiddeti ve sıklığıdır. Yani A tipi veya B tipi
diye bir insan yoktur. A veya B tipi bir davranış biçimidir ve her türlü insan “A tipi” veya “B tipi” davranış
biçiminin bazı özelliklerine sahip olabilir
ÖRGÜTSEL STRES VE KAYNAKLARI
Örgütlerde insanlar rekabetçi, değişken ve belirsiz iş koşullarında çalışmaktadırlar. Örgütsel stres yönetici ve
çalışanların kontrol edemeyecekleri çevresel koşullar nedene ile yaşadıkları stres durumudur. Kısaca iş
ortamında yaşanan strese örgütsel stres denir. Örgütsel strese yol açan önemli faktörlerden biri, çalışma
ortamıdır. Çalışma ortamları, kararların alındığı ve menfaat çatışmalarının yaşandığı ortamlardır.Çalışma
ortamları, biçimsel ilişkilerle, informel ilişkilerin çelişkisinin ortaya çıktığı yerlerdir Örgütsel stres, örgüt
üzerinde iki tür etkide bulunmaktadır. Bunlardan ilki çalışma yaşamının niteliğine uyum sağlamanın getirdiği
sorumluluk duygusu, ikincisi, yöneten ve yönetilenlerin arasında yaşanan çatışma nedeniyle strestir
Örgütlerde stres yaratan söz konusu faktörleri aşağıdaki gibi açıklayabiliriz.
Yapısına İlişkin Stres Kaynakları
Çalışanların görev yapısına ilişkin algı, tutum ve davranışları örgütsel verimlilik üzerinde büyük rol oynar.
Görev, örgütte bir iş görenin yapacağı eylemleri anlatır. Görevlerin belirlenmesi, personelin belli kurallar
içerisinde hareket etmesini sağlar. Dolayısıyla hem görev, hem de görevin bağlı olduğu diğer görevler,
çalışanların davranışlarını etkiler. Görevin yapısından kaynaklanan temel stres kaynakları şunlardır:
1-İş Yükünün Fazla Olması
2-Vardiyalı Çalışma Düzeni
3-Üstlenen Rolün Özellikleri: Kişinin yaptığı iş rol çatışması, rol belirsizliği, bir işi yapmak için gerekli olan
bilgi noksanlığı, yetersiz eğitim, zayıf haberleşme, bilginin saklanması gibi durumlar role dayalı stres
kaynaklarıdır. Rol çatışması genelde kişilerin birbirinden farklı ve tutarsız görevler nedeniyle baskı altında
kalmaları sonucunda meydana gelir. Rol belirsizliği, iş görenin gerçekleştirdiği görevde bir kesinlik
olmadığında veya izlediği işlemler dizisini açık seçik algılayamadığında ortaya çıkmaktadır.
4-İşin Monoton ve Sıkıcı Olması
5-Ücretin Yetersiz Olması
6-Kariyer İmkânının Yetersizliği
7-Çalışma Saatlerinin Uzun Olması
8-Çalışma Şartlarının Olumsuzluğu
9-İş Gerekleri İle Kişilik Uyumsuzluğu. Bazen işin gerekleri ile kişilik uyumsuzluğu sorun yaratır. Buna kişi ile
rol arasındaki çatışma da denilebilir. Bu çatışma, örgüt, bireyden kendi temel değerleriyle çatışacak türde bir
rol veya roller beklediğinde ortaya çıkan bir çatışma türüdür.
Yönetim Tarzına İlişkin Stres Kaynakları
Örgütsel yapıda stres yaratan faktörlerden biri de örgütün yönetim tarzıdır. Liderlik vasıflarından yoksun
yöneticilerle çalışan bazı zayıf karakterli insanlar örgütsel ortamda görevin gerektirdiklerinden ziyade,
yönetim kademesinde bulunanların istediklerini yapmak zorunda kalmaktadırlar
-Karar Verme.
-Yetki Eksikliği
-Değerlendirmede Haksızlıkların Yapılması
-Yöneticilerin Astları Desteklememesi
-Çalışmaların Karşılığını Alamamak
Üretim Sürecine İlişkin Stres Kaynakları
Üretim süreci, mal veya hizmetin üretilmesiyle oluşan iş akımını ifade eder. Çalışma ortamında yer alanların
bu sürece uygun hareket etmeleri beklenir. Ayrıca çalışanların üretim süreciyle yakından ilgili olan beşeri ve
fiziksel çevreye uyumlu çalışması gerekir.
-Zaman Baskısı.
-Yeteneklerin İşin Gereklerine Uygun Olmaması.
Örgütün Kültürel Yapısına İlişkin Stres Kaynakları
Örgüt kültürü ve örgüt iklimi stresin başlıca kaynakları arasındadır. Örgüt amaç ve yöntemlerinin belirgin
olmaması, bölümler arası çekişmeler baskı, sıkı gözetim, soğuk çalışma ilişkileri, kararlara katılamama, örgüt
içi uzaklık duygusu tedirgin edici davranışlar, sistemdeki karmaşıklıklar, işin yaptığı baskı bu başlık altında
incelenebilecek konular arasındadır Örgütsel yapıda bütün örgütü ilgilendiren ortak bir değerler sistemi
olmakla birlikte, her birim veya bölümün de kendine özgü birer değer sistemi vardır. Başka bir deyişle,
örgütte hem genel bir örgütsel kültür, hem de bu genel kültürü oluşturan alt kültürler vardır. Çalışanlar
öncelikle alt kültürün değer ve normlarını benimserler normlarını benimserler. Örgütün kültürel yapısına
ilişkin stres kaynaklarını aşağıdaki gibi açıklayabiliriz:
•İş Çevresindeki Ortak Değer ve Normlara Uyum
•İş Ortamında Görüş Farklılıkları.
•Moral ve Doyum Düşüklüğü
STRES YÖNETİMİ
Stresi yönetebilmek için öncelikle stresin kaynaklarıyla birlikte nasıl ortaya çıktığına bakmak gerekir. Stres üç
aşamalı bir süreç olarak ortaya çıkar. İlk dönem, alârm tepkisi adını alır. Bu dönemde otonom sinir sistemi
gayet faal durumadır ve salgı bezlerini uyararak, kana bol miktarda adrenalin ve onun etkisi altında ortaya
çıkan diğer biyokimyasal maddeleri pompalar. Salgıların etkisi altında vücut alârm durumuna geçer ve ortaya
çıkacak acil durumlarla uğraşmaya hazırlanır. Stres veren uyarıcı devam ederse, ikinci aşamaya geçilir. İkinci
aşamaya direnç dönemi adı verilir. Bu dönemde, organizma alârm tepkisini ortadan kaldırır. Strese bir tür
uyum sağlar ve kandaki biyokimyasal maddeleri geri çeker. Organizma, sanki normal koşullar altında
işliyormuş izlenimi verir. Ne var ki, gerçekte organizma yorulmaktadır ve içten içe, direncini kaybetmektedir.
Üçüncü basamağı oluşturan tükenme döneminde beden, artık stresin baskısına dayanamaz, direncini
kaybeder; ilk alârm dönemindeki bazı belirtiler geri döner .Stres verici olay çok ciddi ve uzun sürer ise,
organizma için tükenme aşamasına gelinir Tükenme döneminin belirtileri: Kronik baş ağrıları ve yorgunluk
duygusu, uyuyamama veya uyanma zorluğu, aşırı yeme veya iştahsızlık kas ağrıları, göğüs ağrıları, kâbus,
hazımsızlık, aşırı alkol tüketimi, bitkinlik, baş dönmesi ya da bulantı, yüksek kan basıncı, sinirli hareketler,
paniğe kapılma, olaylar karşısında aşırı duyarlılık ve kalp çarpıntısı gibi belirtilerdir.
STRESİ ÖNLEME TEKNİKLERİ
Örgütsel Stresi Önleme Teknikleri :Stresi önlemede kullanılacak yöntemler bireysel ve örgütsel
olmak üzere iki grupta incelenmektedir Örgütsel stresi önleme tekniklerinden biri destekleyici bir örgüt iklimi
oluşturmaktır. Örgütsel stres kaynaklarından biri de rol belirsizliğidir Verimlilik için stresi önlemede
alınabilecek önlemlerden bazıları şunlardır:
- Çalışma için çekici bir ortam yaratılarak iş tatminini yükseltmek
- Rol belirsizliğini en aza indirmek
- Aşırı iş yükünü ortadan kaldırmak
- Örgütte değişme ve süreklilik arasında iyi bir denge kurmak
- Çalışanları devamlı motive etmek
- Çalışanların kararlara katılımlarını sağlamak
- Stres konusunda çalışanları bilgilendirmek
Stresi önleyebilmek ya da başa çıkabilmek örgütsel olarak alınabilecek bazı tedbirleri aşağıdaki gibi
açıklayabiliriz
1-Katılmalı yönetim. Bir örgütte iş görenlerin doğrudan doğruya ya da temsilciler aracılığı ile özellikle
kendilerini ilgilendiren konularda kararlara, söz ya da oy hakkı ile katılmalarıdır
2-Amaç belirleme faaliyetleri. Amaç belirleme programları örgüt taleplerini ve onların birey üzerindeki
etkilerini olumlu hale getirmeyi amaçlayan bir stresi önleyici programdır
3-Rol analizi. Örgütsel stres yönetiminde, stresi önleyici yöntemlerden biri de rol analizi ve sınıflandırılmasın
yapılmasıdır
4-Zaman yönetimi. Zaman yönetimi teknikleri olarak; ne yapılacağına, hangi öncelik sırası içinde
yapılacağına ve yapılacak işlerin daha kısa süre içinde nasıl yapılacağına ilişkin sistematik bir yöntemle iş
analizleri yapılır.
5-Sosyal destek.
6-Duygusal iklimi kontrol
7-Etik yönetim. Etik, her şeyden önce istenebilecek bir yaşamın araştırılması ve anlaşılmasıdır
Bireysel Stresi Önleme Teknikleri
Bireysel anlamda dört farklı yöntemle stresle başa çıkılabilir. Bunlar; bedenle başa çıkma, zihinle başa
çıkma, davranışla başa çıkma ve inançla başa çıkma yollarıdır. Bedenle başa çıkma, gevşeme teknikleri,
değişik beden egzersizleri ve beslenme biçimleri ile olabilir. Zihinsel başa çıkma, uyumsuzluğa ve gerilime
neden olan faaliyetlerden uzak kalma, zihinsel düzenleme ve dönüşüm tekniklerini içerir. Davranışla stresle
başa çıkmanın en etkin yolu, “A” tipi davranış biçimlerinin değiştirilmesidir. İnançla başa çıkma ise insan,
kendini manevi olarak geliştiren, ona iç zenginlik kazandıran ve evrensel normlara uygun, etik ve normatif
kaidelerle uyumlu bir yaşam tarzını seçerek, stresle başa çıkmaya çalışır Stresle bireysel başa çıkmanın en
bilinen yöntemleri şunlardır:
1-Öz-saygının geliştirilmesi.
2-Denge bölgeleri
4-Niteliklerin geliştirilmesi
5-Ruh sağlığı.
6-Algılama stratejileri.
7-Değerlerin açıklanması
8-Yaşam temposunun kontrolü
özet...
•Stres bazı nedenlere bağlı olarak ortaya çıkar. Bunlara stres faktörleri denir. Stres yapıcılara (stresör),
insanın fizyolojik ve psikolojik olarak verdiği tepkilere ise stres denir. Genellikle stres kavramı stres vericileri
ve stres tepkilerini içerecek biçimde kullanılır. Selye’ye göre stres farklı aşamalardan geçerek ortaya çıkar.
Bunlardan biri alarm aşamasıdır. Bireyin gerilim kaynaklarının etkisi ile zaman içine alarma geçtiği ve stresin
etkisine belirli bir süre direndiği kabul edilir. Bu dönemde birey, herhangi bir dış uyaranı stres yapıcı olarak
algılamaktadır. İkinci aşama ise direnç aşamasıdır. Bu aşamada birey, fiziksel ve duygusal enerjisini harekete
geçirerek, stres yapıcılarının olumsuz etkilerine karşı koymaya çalışır. Stresin ortaya çıkmasındaki son aşama
tükenme aşamasıdır. Stres uyaranına karşı bireyin direnişi, belirli bir süre devam eder. Onun bu direnişi
güncel yaşantısı ve işinde gözlenir.
•Stres yapıcılar herkes için aynı değildir; kişisel farklılıklar kadar farklı stresörler vardır. Kimi A tipi kişiliğe
sahiptir ve onun stres kaynakları daha farklıdır. A tipi birinin stres kaynakları B tipi birini strese sokmayabilir.
Bazıları ise B tipi bir kişiliğe sahiptir ve A tipini uyaran veya strese sokan bir olgu veya olayın onda kolay kolay
stres neden olmaz. Dolayısıyla bireysel farklılıklar kadar stres faktörü ve stresse karşı koyma tekniği ve
yöntemi vardır.
•Stres bireysel nedenlerden kaynaklandığı gibi örgütsel nedenlerden de kaynaklanır. Örgütsel nedenlerden
kaynaklanan strese örgütsel stres denir. Örgütlerde stres nedenleri kişi görev uyuşmazlığı, rol belirsizliği,
kaynakların kullanımındaki adaletsizlikler, elverişsiz örgütsel iklim ve kültür, örgütsel güven problemleri,
yetersiz liderlik, zaman baskısı, kariyer imkânlarının yetersizliği gibi faktörler örgütsel stres kaynakları
arasındadır. Örgütsel stresin ortadan kaldırılmasına yönelik her tür çalışma stres yönetimi olarak ifade
edilebilir ve stres yönetimi bireysel ve örgütsel stresi önleme teknikleri ile yapılabilir.
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıda stresle ilgili verilen bilgilerden hangisi yanlıştır?
a) Stres kavramı, başarı, mutluluk kavramları gibi, farklı insanlar için farklı anlamlara gelir.
b) Stres, fizyolojik veya psikolojik nedenlerden kaynaklanır.
c) Stres, birey ile özel yaşamı ve işi arasındaki etkileşimin bir sonucu olarak ortaya çıkan gerilimli durumdur
d) Uyarıcıyı bilmeden, sadece bireyi gözleyerek onun stresini açıklamak mümkündür
e) Baskı daha çok bir koşulla ilgili olduğu halde stres bireyin kendi psikosomatik bütünlüğüyle ilgilidir.
2. Aşağıdakilerden hangisi nevrotik kişilik özelliklerinden biridir?
a) İyimser
b) Aşırı kontrollü
c) Kaygısız
d) Konuşkan
e) Rahat
3. Aşağıdakilerden hangisi A tipi kişilik özelliklerinden biri değildir?
a) Uysal
b) Eleştirici
c) Aceleci
d) İdealist
e) Dinamik
4. Aşağıdakilerden hangisi görevin yapısına ilişkin stres kaynaklarından biri değildir?
a) Yöneticilerin astları desteklememesi
b) İş yükünün fazla olması
c) İşin monoton ve sıkıcı olması
d) Ücretin yetersiz olması
e) Çalışma saatlerinin uzun olması
5. Aşağıdakilerden hangisi moral ve tatmin düşüklüğünün neden olacağı sonuçlardan biri değildir?
a) Devamsızlık
b) Yalancı hastalık
c) Maaşın azalması
d) İşi bırakma
e) Savurganlık
6. Aşağıdakilerden hangisi örgütlerdeki stres kaynaklarından biri değildir?
a) Örgütsel politikalar
b) Örgütün yapısal özellikleri
c) Fiziksel koşullar
d) Örgütsel süreçler
e) Örgütün yeri
7. Aşağıdakilerden hangisi stres sürecinin dönemlerinden biridir?
a) Yükselme dönemi b) Direnç dönemi c) Yıkılma dönemi d) Belirme dönemi e) Etkileme dönemi
8. Aşağıdakilerden hangisi stresle başa çıkma yollarından biri değildir?
a) Bedenle başa çıkma
b) Zihinsel başa çıkma
c) Davranışla başa çıkma
d) Duygusal yolla başa çıkma
e) İnançla başa çıkma
9. Aşağıdakilerden hangisi stresle başa çıkmada yönetim tarafından belirlenen organizasyonel
yöntemlerden biri değildir?
a) Destekleyici bir örgüt iklimi oluşturmak
b) Stresi göz ardı ederek stres durumunun düzelmesini beklemek
c) Çalışanlar için danışmanlık hizmetleri oluşturmak
d) Organizasyonel rolleri belirlemek ve çatışmaları azaltmak
e) Çalışanların yaptıkları işleri zenginleştirmek
10. Kalıtımlı yönetim ile ilgili verilen bilgilerden hangisi yanlıştır?
a) Amaç, bir yandan işletmelerin etkinlik ve verimlilik düzeyini yükseltmek, öte yandan çalışanları sosyopsikolojik doyuma yöneltmektir.
b) Katılımlı yönetimle çalışanlar bazı stratejik kararlarda kendilerine danışılmanın verdiği özgürlüğü
yaşayacaklardır.
c) Katılımlı yönetim, işyerleriyle ilgili tüm kararları çalışanların kendilerinin vermesi demektir.
d) Çalışanlara yeteneklerini kullanabilecekleri maksimum bir özgürlük verir.
e) Katılımın derecesi bireylerin ihtiyaç yeteneklerine göre düzenlenmelidir.
Cevap Anahtarı 1.D,2.B, 3.A, 4.A, 5.C, 6.E, 7.B, 8.D, 9.B, 10.C
ÇOCUK PSİKOLOJİSİ VE RUH SAĞLIĞI
Ruh sağlığı, kişinin kendi kendisiyle ve çevresiyle sürekli bir denge ve uyum içinde olmasıdır.
ÜNİTE:9
ÇOCUKLUK DÖNEMLERİNDE GÖRÜLEN RUHSAL SORUNLAR
Duygu Durum Bozuklukları
Çocuk ve ergenlerde duygudurum bozuklukları başlıca depresif ve bipolar (iki uçlu veya manik-depresif)
mizaç bozukluklarını içerir.
Depresyon
Depresyon toplumda en sık görülen psikiyatrik bozukluklardan biridir Depresyon sıklığı ergenlik öncesi
dönemde, yaklaşık %5 iken, ergenlik döneminde %15’e çıkmaktadır. Depresyon, belirgin olarak 10 yaşından
sonra artmaya başlamaktadır. Yaş ve cinsiyetle ilgili bu özelliklerin hormonal değişiklikler, genetik etkenler,
bilişsel değişiklikler, olumsuz yaşam olaylarının artışı ve koruyucu etkenlerdeki azalma ile ilişkili olabileceği
ileri sürülmektedir Çocuklardaki depresyon belirtileri sıklıkla aile ve çevre tarafından huysuzluk, şımarıklık,
yaramazlık, tembellik ve aksilik gibi algılanabilmektedir.
Depresyondaki çocuklarda sıklıkla gözlemlenen duygusal ve davranışsal belirtiler
• Çocuk kendini üzgün, kederli, neşesiz, mutsuz, çaresiz, karamsar hisseder, yüz görünümü üzgün ve
mutsuzdur.
• Çocuk önceden severek ve zevk alarak yaptığı işlere ve oyunlara karşı ilgisiz davranır, bunlardan eskisi gibi
zevk alamaz, oyunlara katılmak veya evden dışarı çıkmak istemez ve içine kapanmıştır.
• Çocuk öncesine göre daha çabuk sinirlenip, öfkelenip, huzursuz ve gergin olabilir.
• Çocuk sıklıkla uykuya dalmakta veya uykuyu sürdürmekte zorlanır, bazen çok uyuma ve yataktan çıkmak
istemeyebilir, iştahta sıklıkla azalma, bazen de artma şeklinde değişiklikler gözlenebilir.
• Çocuk kendini değersiz ve işe yaramaz görebilir. Kimsenin onu sevmediğini (anne baba dahil), kendisinin
kötü, aptal, sevimsiz bir çocuk olduğunu düşünebilir. Onu ilgilendirmeyen hata veya yanlışlardan dolayı
kendini suçlayabilir. Bazı çocuklar ‘keşke ölsem de kurtulsam’, ‘keşke doğmasaydım’, ‘ben boşuna yaşıyorum’
gibi dolaylı olarak ölmeyi isteyebilir veya kendini öldürmekten bahsedebilir ve kendini öldürmeye kalkışabilir.
• Çocuk eskisi gibi dikkatini derse veremez, dersleri kötüleşir, unutkanlık ve dalgınlık gibi belirtiler görülebilir.
• Çocuğun hareketleri yavaşlamış, ağırlaşmış olabilir. Çocuk pek konuşmak istemeyebilir ve konuşurken de
kısık ve üzgün bir sesle kısa cümlelerle konuşur. Kendini yorgun, enerjisi tükenmiş gibi hissedebilir veya
dışarıdan böyle gözükebilir.
• Çocuk sıklıkla nedeni açıklanamayan baş ağrısı, karın ağrısı, kas ağrıları, bulantı ve kusma gibi bedensel
belirtiler gösterebilir.
Çocukluk çağı depresyonu için önemli bir takım risk faktörleri
• Ebeveynde (özellikle annede) depresyon başta olmak üzere psikiyatrik bozukluk olması,
• Çocuğun fiziksel veya duygusal açıdan ihmal ve istismara maruz kalması,
• Çocuğun sürekli horlanması, dışlanması, eleştirilmesi, azarlanması,
• Huzursuz ve kaotik aile ortamı, anne babanın ayrılması ve boşanması ya da ölüm,
• Arkadaş öğretmen ilişkileri, onların yargı ve değerlendirmeleri
• Çocukta bir takım kronik tıbbi hastalıkların olmasıdır
Çocuk ve ergen depresyonlarının tedavisinde ilk adım, değerlendirme sırasındaki sorunun doğasını
belirlemektir İçgörüye dayalı psikodinamik tedavi, oyun tedavisi, davranışçı-bilişsel tedavi, ilaç tedavileri ya
da bunların birlikte kullanımı çocuk ve ergenlerde görülen depresyonda sık uygulanan tedavi yöntemleridir
Bipolar Bozukluk (Manik-Depresif Ya Da İki Uçlu Mizaç Bozukluğu)
Bipolar bozukluk, çocuğun ruh hali, duygu ve davranışlarının iki aşırı uç arasında belirgin iniş çıkışlar
gösterdiği bir psikiyatrik bozukluktur. İki aşırı uçtan birisi depresyon (çökkünlük) diğeri mani (taşkınlık)
tablosudur Bipolar bozukluğu olan bireyler bazı dönemlerde (günler veya aylar olabilir) depresyon
tablosunda, bazı dönemlerde mani tablosunda, bazı dönemlerdeyse her iki tablonun belirtilerini aynı anda
gösterebilirler Bipolar bozukluk toplumda yüzde bir sıklıkta görülen ve çocuğun yaşamını çok yönlü
etkileyen kronik bir psikiyatrik bozukluktur Bazen şizofrenide olduğu gibi ses duymalar ve yanlış algılamalar
olabilir. Tedavisi mutlaka ilaçlarla yapılır, terapiyle ya da kendi kendine geçmesini beklemek yanlış olur.
Anksiyete Anksiyete, her bireyin yaşamının belirli dönemlerinde zaman zaman yaşadığı ve sıklıkla
fizyolojik belirtilerin eşlik ettiği, yaşamı tehdit eden ya da tehdit şeklinde algılanan, rahatsız edici bir endişe
ve korku duygusudur. Anksiyetenin farklı düzeylerde, farklı fiziksel ve psikolojik belirtilerle kendini
gösterebileceği belirtilmekte ve aşamada tanımlanmaktadır. Hafif anksiyete Birey çevresine karşı uyanık
olup, etrafında geçen en ufak olaya dikkat eder, görür, işitir ve daha öncesine göre durumunu daha iyi kavrar.
Bireyin öğrenme düzeyi ve yaratıcılığı artmıştır.
Orta düzeyde anksiyete İletişim ve algılamada azalma, kas gerginliği,
mide şikayetleri, kalp çarpıntısı, terleme görülen birey, çevresinde olup bitenleri fark edemez durumdadır.
Sorun çözme yeteneği hala vardır, seçici dikkat ve konsantrasyon yeteneği artmıştır.
Yüksek düzeyde anksiyete Bireyin algılama ve kavrama alanı iyice daralmıştır. Heyecansal huzursuzluk
vardır. Bu düzeyde, artık detaylar kavransa da bunlar arasında bağlar kurulamaz. Başağrısı, bulantı, kusma,
korku ve isteksizlik görülür.
Panik Anksiyetenin çok artması durumunda panik ortaya çıkar. Birey, sadece en küçük detayları kavrar ve
kontrolünü kaybeder. İletişim, algılama ve sorun çözme yeteneği oldukça azalmıştır. Dispne, boğulma hissi,
titreme, baş dönmesi ve bayılma hissi gibi belirtiler görülür. Fiziksel hastalığın getirdiği engellemeler,
çaresizlik, yeterliliğin kaybı, vücut oranı ve kısımlarının zedeleneceği endişesi, ölüm korkusu, hastalığın
anlam, önem ve sembolik öznel algısı, çeşitli gerçek ya da kişisel algılanmış tehlikeler kişide anksiyete yaratır
Anksiyete daha çok yetişkinlere özgü bir rahatsızlık olarak bilinse de çocukluk ve ergenlik dönemi boyunca
görülmesi mümkün olan bir rahatsızlıktır Anksiyete bozukluklarından en fazla görülenler arasında yaygın
anksiyete bozukluğu, sosyal fobi, panik bozukluk ve obsesif kompulsif bozukluk yer almaktadır
Yaygın Anksiyete Bozukluğu Yaygın anksiyete bozukluğu kendisini aşırı ve kontrol edilmesi mümkün
olmayan kederlilik hali, bunaltı ve gerginlik gibi tipik belirtilerle gösterse de, ağız kuruluğu, ıslak avuçlar,
terleme ya da sersemlik gibi fiziksel belirtiler de eşlik edebilir.
Sosyal Fobi Çocuğun toplum içinde bulunduğu durumlarda gösterdiği mantıksız korkudur. Sosyal fobi
sonucunda çocuk başkalarıyla etkileşimde bulunmasını gerektiren her türlü durumdan kaçar ve toplumsal
etkinlikleri de zorunlu olarak azalır. Sosyal fobide, korkulan durumlarla karşılaşıldığında genellikle yüz
kızarması olur. Dışarıdan kolayca fark edildiği için de rahatsızlık vericidir. Yüz kızarması ile birlikte terleme,
çarpıntı, el titremesi, ağız kuruması, mide krampları, gerginlik, baş ağrısı, ateş basması, başta ağırlık hissi
oluşabilir
Panik Bozukluk Önemli seviyede korku ya da sinirlilik hâliyle birlikte ortaya çıkabilen ani panik ataklar
şeklinde tanımlanır. Panik bozukluk, ayrıca kişilerde terleme, ağrı, baş ağrısı, bulantı, kalp çarpıntısı ya da
ağız kuruluğu gibi fiziksel belirtilerle de kendini gösterebilir. Özellikle, 15-19 yaş arası ergenlik döneminde
başlama sıktır.
Kaygı Bozuklukları Kaygı, korku ve endişe gibi özellikler bizim doğuştan getirdiğimiz ve bizi
çevremizdeki tehlikelere karşı uyaran gerekli ve faydalı mekanizmalardır. Ancak, bu hislerin yaygın, aşırı ve
kontrol dışı olması kaygı bozuklukları olarak tanımlanmaktadır. Kaygı bozuklukları hayatı olumsuz etkileyen
ve kısıtlayan bir grup psikiyatrik bozukluktur
Ayrılma kaygısı bozukluğu Ayrılık kaygısı olan çocuk anne baba ya da sevdiği diğer insanlardan ayrı
kalamaz veya bu kişileri kaybetmekle ilgili yoğun bir kaygı yaşar. çocukların 4-5 yaşlarından sonra anneden
ayrı kalabilmeyi öğrenmesi ve bunun yaşattığı sıkıntıya katlanabilmesi beklenir Evden ayrılmak istememe,
ayrılma olasılığı olduğunda yineleyen baş ağrıları, karın ağrıları, ayrılma ile ilgili gece kabusları görülür.
Travma sonrası stres bozukluğu
Beklenmedik bir zamanda, ani olarak ölüm/ölüm tehlikesi, ağır yaralanma, kendinin/başkasının fizik
bütünlüğüne tehdit yaşaması ya da tanık olması gibi, büyük şiddette örseleyici bir olayla karşılaşan
bireylerde meydana gelen bozukluktur. Bu tanının konması için travma bireyde aşırı korku, çaresizlik ya da
dehşete düşme durumu oluşturmuş olmalıdır Travma sonrası stres bozukluğu hastada duygusal tepkiler ve
bilişsel bozukluklar meydana gelir, şok, korku, dehşet içinde kalma, sinirlilik, anksiyete, kızgınlık-öfke ve
düşmanca duygular hissetme ve depresyon gibi ruhsal durumlar gelişir. Ayrıca, dikkatini odaklayamama,
kendini suçlama, örseleyici olayla ilgili ilgili zorla ve devamlı bir biçimde bazı sahneler yaşama, kontrolünü
kaybetme korkusu, örseleyici olayın tekrarlamasından korkma gibi belirtiler ortaya çıkabilir.
Uyku bozuklukları, gece kabusları, aşırı şekilde irkilme, içe kapanma, kişiler arası ilişkilerde stres, insanlarla
ilişki kurmada güçlük ya da onlara güven duygusunun azalması, madde kullanma gibi davranışla ilgili farklı
belirtiler de görülebilir
Başarı ve sınav kaygısı
Sınav kaygısı olarak bilinen durum genellikle sınavlara karşı duyulan özel bir korkudur. Sınav kaygısı istenenin
altında performans gösterileceği ve hatta başarısız olunacağına dair hissedilen yoğun endişe hâlidir. Bu
durum, yetenekleri küçümsemenin ya da en mükemmeli yakalamak istemenin bir sonucu olarak ortaya
çıkabilir. Sınav kaygısının en önemli sebeplerinden biri her şeyin kötü gideceğine ve sonucun bir felaket
olacağına ilişkin yaratılan düşünce, inanç ve senaryolardır. belirtiler; ses titremesi, çarpıntı, midede doluluk
hissi, bulantı, bazen kusma, sık sık idrara çıkma hissi, gaz sancısı, ellerde titreme ve üşüme, tüm bedende
gerginlik, özellikle göğüs kaslarındaki kasılmaya bağlı nefes alamama hissi, sık soluma, ellerde uyuşma,
fenalık hissidir
Psikotik Bozukluklar
Psikotik bozukluklar, kişinin gerçekle bağlantısının kaybolmasıdır. Hastalıklarda duygu ve düşünce
bozuklukları vardır. Bilindiği gibi düşünme, nesneler yerine onların simgeleri kullanılarak yapılan zihinsel bir
işlev ve sorunlara çözüm arama biçimidir.
Şizofrenik Bozukluklar
Şizofreni, özellikle düşünce, algı ve duygulanım alanlarına bozulmalarla seyreden ciddi bir ruhsal hastalıktır.
Genellikle, geç ergenlik veya genç erişkinlik dönemi olan 15-35 yaşlar arasında başlamaktadır. Şizofreni beş
yaş öncesinde çok az görülen bir bozukluktur. Bu çocukların büyük bir kısmında bozukluğun ergenlik ve
erişkinlik dönemlerinde de sürdüğü görülmektedir Çocuklarda başlangıç genellikle sinsidir. Psikotik (kişinin
gerçeği değerlendirmesinin bozulması) olmayan belirtiler 3-11 yaşları arasında ortaya çıkmakta, tüm
ölçütlerin saptanarak tanının konması ise 4.9-13.3 yaşlarını bulmaktadır. Ergenlik öncesi dönemde
şizofreninin görülme sıklığı oldukça düşükken, ergenlikte sıklığı 50 kat artarak, 1-2/1000 oranına ulaşmktadır
Erkeklerde kızlara oranla 1.5-2 kat daha sıktır ve bu çocuklar daha erken yaşlarda belirti göstermktedirler
Klinik belirtilerin öncesinde okul başarısında düşme, sosyal geri çekilme, davranış bozuklukları, kendine
bakım gibi günlük işleri yapmada güçlük gibi öncül belirtiler görülebilmektedir
Çocukların çoğunda belirgin bir vurdumduymazlık, ilgisizlik, donukluk ve çekingen görünüm vardır.
Konuşmada dağınıklık, düzensizlik, konuşmanın çok hızlanması veya yavaşlaması, konuşma içeriğinin çok
fakirleşmesi, bazen saçmalama, konuşma yankılanması (ekolali), hiç konuşmama, kalıplaşmış yinelemeler
(stereotipi), ilgi ve dikkatte azalma, sanrı (hezeyan) ve varsanılar (halüsinasyon) vardır. Klasik olarak
duygulanım azalması ve duygu küntlüğü belirgin semptomlardır. Olaylar karşısında sevinç, üzüntü, duygusal
paylaşma gibi duygulanımları yoktur ya da tepki vermezler. Bu nedenle, soğuk, ilgisiz, uzak ve duygudan
yoksun gibi görünürler. Bazen de bunların tamamen aksine anksiyete, büyük korku ve huzursuzluk tabloya
egemen olabilir. Fantezi ve hayallerle devamlı uğraşması nedeniyle, en ufak bir uyarı ile öfke patlamaları
ortaya çıkabilir
Paranoya
Aşırı şüpheciliğin hâkim olduğu bir ruhsal bozukluktur. Genellikle daha ileri yaşlarda ortaya çıkar. Kişi eşinin
kendisini aldattığını ya da yakınlarının onu öldürmeye çalıştıklarını ileri sürebilir
Nevrotik Bozukluklar
Nevroz, toplumsal tavır ve davranışları tutuklayan ve kişide ruhen hasta olduğu bilinciyle birlikte bulunan
ruhsal bir hastalıktır. Nevrozlarda, kişilik derinden sarsılmasa da günlük yaşamda verimsizlik, iletişim
kopuklukları, psikosomatik belirtiler ön plandadır. Nevrozlar, psikozlar kadar ağır değildir Nevrozlar temel
olarak anksiyete ve buna eşlik eden somatik belirtilerle seyreden bireyin gerçekle bağlantısının kopmadığı,
kişilik bütünlüğünün korunduğu hastalığa içgörürün kaybolmadığı, psikozlara göre rölatif olarak daha az ağır
olan bozukluklardır
Somatoform Bozukluklar
Bedensel (somatoform) bozukluklar herhangi bir neden olmadan kendini gösterir. Bedensel hastalıkların
oluşumunda duygusal belirleyicilerin önemi büyüktür. Bu tür hastalıklarda duyguların boşalımını sağlayan
yollar kapanmış olduğundan, gerilim iç organlar yoluyla olur. Bu süreç bilinç dışında oluşur. Diğer bir deyişle,
onların hiçbir bedensel rahatsızlıkları yoktur.
Dissosiyatif Bozukluklar
Dissosiyatif bozukluklar söz konusu olduğunda çocuk stres ya da kaygıyı azaltarak kendi kişiliğinden kaçar.
Bireyin bilinci bölümlere ayrılır ve ilişkisiz biçimde işlemeye başlar. Üç temel dissosiyatif bozukluk vardır
Amnezi: Bellek kaybıdır. Belleğin parçasal ya da tümden kaybı anlamına gelir. Bireydeki bellek kayıpları ya
beyinde oluşan organik bozukluklardan ya da psikolojik nedenlerden oluşur. Psikolojik amnezi organik hiçbir
nedeni bulunmayan bellek kaybına verilen isimdir. Bu seçici bir biçimde oluşur. Yani çocuk belli türden bazı
olayları hatırlamaz, başka türden olayları hatırlar.
Fug (Tüm bellek kaybı): Çocuğun bütün belleğini kaybetmesine verilen isimdir. Birey nerde olduğunu, niçin
orada olduğunu bilemez. Bu durum birkaç saat veya en fazla bir ya da iki gün sürer
Çoklu kişilik: Genellikle erkeklerde kadınlardan daha fazla görülür. Bireyler birden fazla kişilik gösterirler.
Temel kişilik kibar, sakin ve temkinli ise, ikinci kişilik kaba, faal ve uçarı bir özellik gösterir. Bazı çocuk ve
ergenler bir - iki - üç hatta dört kişilik gösterir. Genellikle, her zaman olmasa bile, her kişilik öbür kişilerden
haberdar değildir.
Duygudurum Bozuklukları
Nevrotik bozuklukların son tipidir. En yaygın depresyon tipidir. Hemen hemen herkesin kendisini bunalımda
hissettiği anlar olabilir. Bununla birlikte, kişi bu duygudan kurtulamıyorsa ve bu durum hep devam ediyorsa
bireyin nevrotik olduğu düşünülür. Boşluğa bakarak gözlerini dikerek çoğu zaman öylece oturur. Hayatın
sadece karamsar yönünü görür. Bazı durumlarda ise çocuk çok hareketli ya da durgun haller gösterir, yemek
yemez, gece uyumaz, hatta intihara bile teşebbüs edebilir.
Obsesif–Kompulsif Bozukluk
Tekrarlayıcı, rahatsız edici ve istenmeyen düşüncelerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Takıntı ya da
obsesyon, akla gelen, doğru olmasa bile uzaklaştırılamayan düşünceler, kompülsiyon ise bu düşünceyi
uzaklaştırmak için yapılan törensel davranışlardır. Takıntılı düşünce (obsesyon) yetişkinlerde olduğu kadar,
çocuklarda da görülebilmektedir. Söz konusu bu düşünceler, aşırı temizlilik hali, vücut salgılarında artma ya
da sağlıkla ilgili ve mantıksız korkularla (saplantı) birlikte görülebilir. Bu korkuların bir sonucu olarak, çocuk
devamlı olarak ellerini yıkamak, temizlik yapmak, banyo yapmak, sürekli olarak bir şeyleri kontrol etmek ve
tekrar kontrol etmek ya da çok sıkı bir diyeti devam ettirmek gibi bir takım özel hareketler (zorlantılar)
yapabilir.
1. Aşağıdakilerden hangisi depresyondaki çocuklarda sıklıkla gözlemlenen duygusal ve davranışsal
belirtilerden değildir?
a) Çocuğun yüz görünümü üzgün ve mutsuzdur.
b) Çocuk önceden severek ve zevk alarak yaptığı işlere ilgisizdir.
c) Çocuk öncesine göre daha çabuk sinirlenip, öfkelenir.
d) Derslerindeki başarı oranı artmıştır.
e) Çocuk kendini değersiz ve işe yaramaz görebilir.
2. “İletişim ve algılamada azalma, kas gerginliği, mide şikayetleri, kalp çarpıntısı, terleme görülen çocuk,
çevresinde olup bitenleri fark etmez durumdadır” tanımı hangi düzeydeki anksiyete türü için doğrudur?
a) Hafif anksiyete
b) Orta düzeyde anksiyete
c) Yüksek düzeyde anksiyete
d) Panik
e) Ayrılık anksiyetesi
3. Ayrılık kaygısı olan çocuklarda aşağıdakilerden hangisi görülmez?
a) Evden ayrılmak istememe
b) Yineleyen baş ağrıları
c) Gece kabusları
d) Karın ağrıları
e) Anneden uzaklaşma
4. Aşağıdakilerden hangisi travma sonrası stres belirtilerinden değildir?
a) Dikkatini toplayamama
b) Depresyon c) Uyku bozuklukları d) Gece kabusları
e) Obsesyon
5. Aşağıdakilerden hangisi sınav korkusunu yenmek için yapılması gereken uygulamalardan biri değildir?
a) Vücut direncini artıran beslenme şekli
b) Son günlerde yeni bilgilerin çalışılması
c) Düzenli uyku uyuma
d) Egzersiz ya da ders dışı boş zaman ayırma
e) Zamanı iyi kullanma
6. Aşağıdakilerden hangisi şizofrenik bozukluklar için yanlıştır?
a) Çocuk olaylar karşısında aşırı sevinç, üzüntü gösterir
b) Çocukların okula devamı zorlaşmaktadır
c) Çocuk giderek arkadaş ilişkileri azalmaktadır
d) Çocuk belirgin şekilde vurdumduymaz, ilgisiz ve donuktur
e) Çocuğun sanrı ve varsanılar vardır
7. Aşağıdakilerden hangisi manik psikoz hastalarının manik dönemlerinde gösterdiği belirtilerden biri
değildir?
a) Yüksek ses tonuyla, aşırı hızlı konuşma
b) Kendini her anlamda büyük ve erişilmez görme
c) İçe kapanma
d) Her şeyi başarabilecek güçte olma
e) Kendiliğinden olan dikkatte artma
8. “……………… bozukluklarda kişilik derinden sarsılmasa da günlük yaşamda verimsizlik, iletişim
kopuklukları, psikosomatik belirtiler ön plandadır.”
Yukarıda verilen cümlede boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi gelmelidir?
a) Nevrotik
b) Psikotik
c) Kaygı
d) Anksiyete
e) Depresyon
9. Duyguların boşalımını sağlayan yollar kapanmış olduğundan, gerilimin organlar yoluyla dışarı atıldığı
bozukluk aşağıdakilerden hangisidir?
a) Şizofreni
b) Somatoform bozukluklar
c) Anksiyete
d) Duygudurum bozuklukları
e) Obsesif kompulsif bozukluklar
10. Aşağıdakilerden hangisi obsesif kompulsif bozukluklarda görülen davranış şekillerinden biri değildir?
a) Devamlı olarak ellerini yıkamak
b) Sürekli temizlik yapmak c) Bir şeyleri tekrar tekrar kontrol etmek
d) Çok sıkı bir diyeti devam ettirmek
e) Ara sıra alışveriş yapmak
Cevap Anahtarı 1.D, 2.B, 3.E, 4.E, 5.B, 6.A, 7.C, 8.A, 9.B, 10.E
OKULÖNCESİ EĞİTİM KURUMLARINDA PROGRAM GELİŞTİRME
ÜNİTE:9
Okul Öncesi Dönemde Fen ve Doğa Eğitiminin Amacı
Fen (bilim), fiziksel ve biyolojik dünyayı tanımaya ve açıklamaya çalışan dinamik ve insana özgü bir etkinliktir.
Fen, sadece dünya hakkındaki gerçeklerin bir toplamı değil aynı zamanda deneysel ölçütleri, mantıksal
düşünmeyi ve bilimsel sorgulamayı temel alan bir araştırma ve düşünme yoludur. Fen eğitiminin amacı;
çocukların fen ile ilgili temel bilgileri öğrenmelerini, bilimsel süreç becerilerini kazanmalarını ve bilim
hakkında tutum sahibi olmalarını sağlamaktır. Diğer bir değişle fen eğitiminin amacı; çocukları bilginin pasif
alıcıları gibi düşünüp, onlara bilgi aktarmaktan ziyade, öğrenme sürecinde aktif rol alarak bilgiye ulaşma
yollarını öğrenmelerini sağlamaktır. Okul öncesi dönemde fen eğitiminin amacı; çocuklara bir takım bilimsel
bilgiler yükleyip, temel olgu ve olayların bilgisini vermenin yanında, kendini tanıyan, yaşadığı dünyayı
anlayan ve bilimsel süreç becerilerini kullanarak sorgulayan bireyler yetiştirmektir
Okul Öncesi Dönemde Fen ve Doğa Eğitiminin Gerekliliği
• Çocukların doğa hakkında düşünmekten ve doğada meydana gelen olayları gözlemlemekten zevk almaları
• Erken yaşta fen ile karşılaşmalarının çocukların fen hakkında olumlu tutum geliştirmelerine yardımcı
olması
• Çocukların bilimsel olguyla erken yaşta karşılaşmalarının daha sonra formal olarak öğrenecekleri bilimsel
kavramları daha iyi anlamalarına katkı sağlaması
• Erken yaşta bilimsel dille tanışmasının sonraki dönemlerde çocukların bilimle ilgili kavramları
geliştirmelerine etki etmesi
• Çocukların bilimsel kavramları anlayabilmeleri ve bilimsel çıkarım yapabilmeleri
• Fen eğitiminin bilimsel düşünme yeteneğini geliştirmede etkili bir araç olması gibi sebeplerden dolayı okul
öncesi fen eğitimi gereklidir.
Okul Öncesi Dönemde Fen ve Doğa Eğitiminin Çocuklara Sağladığı Yararlar
• Doğuştan getirmiş oldukları merak, gözlem, inceleme, sorgulama, araştırma, keşfetme ve yaratıcı düşünme
becerilerini geliştirmelerine
• Bilim hakkında olumlu bakış açısına sahip olmalarına
• Doğal çevreye ve doğada yaşayan canlılara karşı duyarlılık geliştirmelerine
• Günlük yaşamda karşılaştıkları problemleri bilimsel süreç becerilerini kullanarak çözmelerine
• İlköğretimde öğrenecekleri fen kavramlarına temel oluşturmalarına
• Ekolojik dengeyle ilgili çıkarımlar yapmalarına
• Beş duyu organını kullanarak duyumsal deneyimler yapmaktan keyif almalarına
• Canlıların yaşamak için temel gereksinimlerinin olduğunu fark etmelerine yardımcı olur.
Okul Öncesi Dönemde Fen ve Doğa Etkinlik Türleri
1-Formal Fen Etkinlikleri: Belirli bir amaca ulaşmak için öğretmen tarafından önceden planlanan
etkinliklerdir. Öğretmen gerekli araç-gereç ve materyalleri önceden hazırlar ve yapılacak etkinlik için fen
köşesini düzenler. Etkinliğin başlangıcında ve devamında çocukların ilgilerini çekebilmek için onlara açık uçlu
sorular sorar. Etkinlik sonucunda çocukların bilgilerini birbirleriyle paylaşmaları için onları cesaretlendirir
2-Formal Olmayan Fen Etkinlikleri: Çocukların çevrelerindeki nesnelerle etkileşime girip deneme yanılma
yoluyla araştırma ve keşfetme yaparken öğretmenin etkinliği başlattığı, daha önceden planlama yapmadığı
fakat gerekli ortam koşullarını hazırladığı ve rehberlik ettiği etkinliklerdir
3-Rastlantısal Fen Etkinlikleri: Çocuklar gün içerisinde fen ve doğayla ilgili birçok problemle karşılaşırlar ve
bu problemlere çözüm bulmaya çalışırlar. Çocukların gün içerisinde karşı karşıya kaldıkları ve çözüm bulmaya
çalıştıkları fen ve doğaya ilişkin bu problemler rastlantısal fen etkinliklerinin özünü oluşturmaktadır
Fen ve Doğa Köşesi :Okul öncesi fen eğitiminde fen ile ilgili çalışmaların yapılabilmesi için sınıftan
laboratuvar bulunması zorunlu değildir Çocukların etkileşime geçtiklerinde onlara zarar vermeyecek gerçek
yaşamla ilişkili çeşitli materyallerden oluşan fen ve doğa köşesi fen etkinliklerinin yapılması için yeterlidir.
Fen ve doğa köşesi çocukların araştırma, inceleme, sorgulama ve keşfetme yeteneklerinin gelişmesi için
gözlem ve deney yapmalarına olanak sağlayan köşediR
Fen ve doğa köşesi kurulmasının amacı çocuklara bilgi aktarımını kolaylaştırmak onlarında pasif bilgi alıcısı
olmalarını sağlamak değil; onların merak, ilgi ve isteklerine göre araştırma, inceleme, gözlem yapma ve
problem çözme gibi becerilerini geliştirmelerine olanak sağlayacak rahat bir çalışma ortamı oluşturmaktır.
Fen ve doğa köşesine konulacak malzemeler çocukların deney ve inceleme yapmalarına ve somut yaşantılar
geçirmelerine elverişli olmalıdır. Malzemeler ve araç-gereçler yeri geldikçe değiştirilmeli böylece öğrencilerin
ilgileri bu alana çekilmelidir
Okul Öncesi Dönemde Fen ve Doğa Eğitiminde Öğretmenin Rolü
Okul öncesi fen eğitiminde öğretmene düşen görevler aşağıdaki gibi sıralanabilir;
• Pahalı olmayan ve doğal materyallerden bir fen köşesi oluşturmalıdır. Materyallerin ve köşenin çocuklar
açısından dikkat ve ilgi çekici olması için düzenli olarak yenilenmesi gerekir.
• Bildiği şeyi öğretmelidir. Bitkileri ve hayvanları seviyorsa çocuklara bu canlılarla ilgili çalışmalar
yaptırmalıdır. Çocukların canlıların yaşam döngüsünü anlayabilmeleri için yaşam döngüsünün gözlemlenmesi
ve incelenmesi kolay olan bitki ve hayvanları kullanabilir.
• Yaptıracağı etkinlikler için çevredeki olanaklardan yararlanmalıdır.
• Formal etkinliklere başlamadan önce çocukların yeni materyalleri rahatça tanımalarına ve keşfetmelerine
izin vermelidir.
• İyi bir gözlemci olmalıdır. Bir materyalle olağan dışı bir şey yaptıklarında ya da onu farklı bir şekilde
kullandıklarında çocuklara müdahale etmemeli, onları gözlemlemelidir.
• Çocukların sorularının cevabını bilmiyorsa öğrenmeli ve daha sonra onlara cevabı nereden bulduğunu
anlatmalıdır.
• Çocuklar doğal bilim insanlarıdırlar. Onlar bilim insanları gibi dünyayı anlamlı hâle getirmek için sürekli
olarak sorular sorarlar. Ne olacağını görmek için nesnelerin şeklini değiştirir, karıştırır, atarlar. Eğer bu
bilimsel meraktan uygun bir şekilde yararlanılırsa çocukların bilimsel anlayışları güçlenir, temel bilimsel süreç
becerilerini öğrenirler ve bilime karşı pozitif tutum beslerler. Bu tutumlar onların daha sonraki eğitimlerini
de etkiler.
• Çocukları fen öğrenmeye teşvik edecek birçok yöntem ve teknik vardır. Öğretmen bu yöntem ve
tekniklerden yararlanmalıdır.
• Çocuklar öğretmeni örnek alırlar. Öğretmen fen ve doğayla ilgili olaylara karşı heyecan duymalıdır. Fenle
ilgili bütün deneyimlere karşı pozitif ve hevesli olmalıdır. Öğretmenin bitki tohumu filizlenirken, prizma ile
gökkuşağı oluştururken heyecanlanması çocukları da heyecanlandıracaktır.
• Öğretmen kendisinin ve çocukların ilgisini çekecek konular seçmelidir. Fen konuları her yerde ve her
materyalle gerçekleştirilebilir. Öğretmen kendisinin ilgi duyduğu ya da çocukların ilgi duydukları, merak
ettikleri bir konuyu ya da konun bir bölümünü kolayca seçebilir.
• Yeterli derinliğe ve zamana sahip çalışmalara yer vermelidir. Çocuklar çoklu deneyimlerle kavramları
şekillendirirler ve düşüncelerini birçok kez revize etme ihtiyacı duyarlar. Öğretmen “Yeterli zaman ne
kadar?”, “Kapsamlı deneyimler sağladım mı? Farklı bakış açıları oluşturabildim mi?” ve “Çocuklar hala bu
konuyla ilgileniyorlar mı?” sorularını kendine sormalıdır.
• Öğretmen çocukların nasıl öğrendikleri ve ne kadar bildikleri hakkında düşünmelidir. Çocukların
öğrenmesinde temel prensiplerden birisi somut deneyimler geçirmeleridir. Kurbağa yavrularının kurbağaya
dönüşümünü izleme zahmetlidir ve zaman alır. Fakat çocuklara kurbağanın yaşam döngüsüyle ilgili resimlere
bakmaktan ve kitap okumaktan çok daha fazla zengin deneyim sağlar.
• Çocukların öğrenmesinde oyun hayati bir öneme sahiptir. Öğretmen “Planlanan fen deneyleri çocuklara
seçme şansı veriyor mu?”, “Fen deneyleri, çocukların tecrübe edinmelerine, diğer çocuklarla ve yetişkinlerle
tartışmalarına, duyularının çoğunu kullanmalarına, deneyimlerinde başarıyı tatmalarına olanak sağlıyor
mu?” ve en önemlisi “Oynadıkları oyun çocukların eğlenmelerine izin veriyor mu?” sorularını kendine
sormalıdır. Anatomik olarak uygun modeller ve oyuncaklar ile oynama çocukların hayallerinde hayvanları
canlandırmalarına ve bilimsel yolu tecrübe etmelerine olanak sağlar. Bu oyunlarda hayvanların
yaşayabileceği su, kum, taş, yaprak vb. uygun çevre şartlarını oluşturmak önemlidir.
• Öğretmen çocukların soru sorarken ve fikirlerini tartışırken uygun bir dil kullanmalarına yardım etmelidir.
Bu, öğretmene konunun başlangıcında ve devamında çocukların anlayışlarına yardımcı olabilir. Öğretmen
öğrencilere açık uçlu sorular sormalı ve öğrencilerden gelen bütün cevapları dikkatle dinlemelidir.
• Fen projelerini belgeleme öğretmenlere ve çocuklara övünme, öğrendiklerini yansıtma ve ailelerine
gösterme olanağı sağlar. Belge içerisinde çocukların yazıları kadar fotoğraflarının bulunması da çocuklara
büyük zevk verir. Bu ve diğer etkinliklere ailenin katılması çocuk için oldukça önemlidir.
• Fen bahçededir. Okul öncesi eğitim kurumlarındaki çocuklar birçok öğrenmeyi dışarıda gerçekleştirir.
Orada özel becerilerini, sosyal becerilerini, dil becerilerini ve hayal etme becerilerini pratik ederler. Bahçe
fen öğrenimi için ideal bir laboratuvardır
Fen öğrenimi şarkılar, hikâyeler ve oyunlarla desteklenmelidir. Çocuklar yaparak, tartışarak, şarkı
söyleyerek, hikâyeler okuyarak, dans ederek, rol yaparak ve oyun oynayarak öğrenirler.
• Maddi imkân ölçüsünde yararlı geziler düzenlenmelidir.
• Çocuklar için çevre temelli fen eğitiminin özel bir yeri vardır. Çevre temelli fen eğitimi çocukların bilimsel
tutumlarının gelişiminde ve bilimsel süreç becerilerinin aktive edilmesinde oldukça önemlidir. Çocukların
çevre ile bağlantı kurmalarında, pozitif düşünceler ve pratikler geliştirmelerinde mükemmel fırsatlar sunar
Okul Öncesi Dönemde Fen ve Doğa Eğitiminde Bilimsel Süreç Becerileri
Bilimsel süreç becerileri, bir bilgiyi oluştururken problem çözme sürecinde kullanılan düşünme becerileridir.
Bu beceriler, bilim insanlarının çalışmaları sırasında kullandıkları becerilerdir Bilimsel süreç becerileri
genellikle üç başlık altında gruplandırılır. Bunlar;
• Temel süreç becerileri: Gözlem yapma, karşılaştırma, sınıflama, ölçme ve kaydetme ve iletişim
• Orta süreç becerileri: Sonuç çıkarma, tahmin etme
• İleri süreç becerileri: Hipotez kurma ve sınama, değişkenleri tanımlama ve kontrol etme
Temel süreç becerileri
Gözlem: Duyu organlarının herhangi birisinin aracılığıyla objelerin özelliklerinin belirlenmesidir. Bilimsel
süreç becerilerinin birinci ve en önemli basamağıdır.
Karşılaştırma: Çocuklar gözlem becerisini geliştirdikçe, karşılaştırma yaparak farklılıkları ve benzerlikleri
bulmaya başlayacaklardır. Karşılaştırma süreci, sınıflandırmaya doğru uzanan yolda ilk basamaktır
Karşılaştırma objelerin veya olayların farklı özelliklerini dikkate alarak benzerliklerini ve farklılıklarını ortaya
koymak için kullanılan bir süreçtir.
Sınıflama: Objelerin, varlıkların, olayların benzer ya da farklı özelliklerine göre gruplandırılmasıdır. Etkili bir
sınıflama iyi bir gözlemle başlar
Ölçme ve Kaydetme: Standart olan (metre, terazi) ya da standart olmayan araçlarla (adım, karış) yapılan
kıyaslama ve sayma işlemidir. Ölçme becerisinin gelişmesi çocukların yapılan etkinliklerde ölçüm
yapmalarına bağlıdır. Çocukların ölçüm süreci uzunluk, hacim, ağırlık, sıcaklık ve zaman ile ilgili ölçümleri
kapsar
İletişim kurma: Yapılan etkinlliklere bağlı olarak elde edilen verilerin sözlü olarak ifade edilmesi ya da
çizelge, tablo, grafik, resim, diyagram, histogram gibi gösterimlerle yazılı olarak kaydedilmesi ve
paylaşılmasıdır
Orta süreç becerileri
Sonuç çıkarma: Bir olayın sonucu hakkında gözlemlerden elde edilen verilere dayalı olarak yargıda
bulunmadır. Okul öncesi çocuklar mümkün oldukça kanıta dayalı olarak çıkarım yapmaya teşvik
edilmelidirler.
Tahmin etme: Gerçekleşmesi beklenen bir olay hakkında mevcut verielere ya da önceki tecrübelere
dayanarak olayın önceden kestirimde bulunmadır
İleri süreç becerileri
Hipotez oluşturma ve sınama: Hipotezler bilimsel olay yada olguyla ilgili açıklamaları içerir. Hipotezler, olay
ve olaylarla ilgili neden-sonuç ilişkisi belirten “Neden bunlar meydana geliyor? Neler olacak?” gibi sorulara
yanıt arayan bir çok tahmini belirtmektedir. Hipotezler iki değişken arasındaki olası ilişkinin ifadesidir.
Değişkenleri tanımlama ve kontrol etme: Bu süreç becerisinde bir değişkenin (bağımsız değişken) bir diğer
değişken (bağımlı değişken) üzerindeki etkisini incelemek amaçlanır. Bu süreçte etki eden ve etkilenen
değişkenlerdışındaki değişkenler belirlenir ve kontrol altında tutulur
OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE FEN VE DOĞA EĞİTİMİNDE KULLANILAN YÖNTEM VE TEKNİKLER
Kavram Haritaları Kavram
haritaları bilgileri organize etmek ve göstermek için kullanılan grafiksel araçlardır Kavram haritalarının
yararları
• Kavram haritaları çocukların
bir konu hakkındaki bilgilerini ve düşüncelerini açıklamalarına, organize etmelerine, ilişkilendirmelerine ve
gruplandırmalarına yardım etmek için kullanılabilir. Bu işlevleri gerçekleştirirken, çocuklar bildiklerini
sunmanın ve iletişim kurmanın başka bir yolunu öğrenirler.
• Çocukların kavramlar arasındaki
ilişkiyi tam olarak görmelerine bilgiyi daha kolay bir şekilde hatırlamalarına yardımcı olur.
• Çocukların bilgilerini revize
etmelerine ve genişletmelerine imkân sağlar.
• Öğretmen çocukların
yeni bilgi ile eski bilgiyi nasıl bütünleştirdiklerini görebilir ve yanlış anlamalarını belirleyebilir.
• Programın
tamamını ya da yapılacak öğretim etkinliklerini düzenlemek için kullanılabilir
Analoji
Yöntemi Analoji, yabancılık çekilen bir olgunun yabancılık çekilmeyen bir olguya benzetilerek
açıklanmasıdır. Analojiler anlamlı öğrenmeyi sağlar ve öğrenmeye yardımcı olur.
Analoji türleri
Basit Analojiler: Bir şeyin başka bir şeye doğrudan benzetilmesidir. Hücre çekirdeğinin yöneticiye, kalbin
pompaya benzetilmesi gibi.
Hikâye Tarzında Analojiler: Bir olayın başka bir olaya benzetilerek açıklanmasıdır. Vücudumuzun
mikroplardan korunmasının kalenin savunulmasına benzetilerek açıklanması gibi.
Oyunlaştırılmış Analojiler: Olayların oyunlaştırılmasıdır. Bitkilerin fotosentez olayının, yemek yapma olayına
benzetilip oyunlaştırılması gibi.
Resimle Yapılan Analojiler: Açıklanması gereken olaylar resimlerle ifade edilir. Bu tür analojilerde görsel
hafıza da işin içine girmektedir.
Analojilerin yararları
• Çocukları öğrenme sürecinde aktif hale getirir.
• Bilimsel düşünme ve problem çözme becerilerini geliştirir.
• Çocukların düşünebilme yeteneklerini ve yaratıcı yönlerini geliştirir.
• Bilimsel bilginin öğrenilmesini kolaylaştırır ve kalıcılığını artırır.
• Soyut kavramların somutlaştırılmasını önemli oranda kolaylaştırır.
• Çocukların kendi analojilerini oluşturmaları, farklı alanlarda problem üretme yeteneklerini geliştirir.
• Çocukların var olan bilgileriyle analoji oluşturmaları, ilginç sorular üretmelerini sağlar.
• Çocukların analoji oluştururken sormuş oldukları sorular ön bilgilerinin belirlenmesini sağlar.
• Çocukların arkadaşları ile etkileşimlerini, böylece farklı düşünme sistemlerini görmelerini sağlar.
• Çocukların mevcut bilgilerini hatırlamalarını kolaylaştırır.
• Çocukları öğrenmeye istekli hâle getirir.
• Kavramlar, olaylar ve nesneler arasında mantıksal bağlantılar oluşturulmasını sağlar.
Deney Yöntemi Yaparak yaşayarak öğrenmeye olanak sağlayan yöntemlerden biri de deney yöntemidir.
Okul öncesi fen eğitiminde deney çocuklara bilgiyi aktarmak amacı ile değil, merak, araştırma, sorgulama ve
keşfetme duygularını geliştirmek, dolayısıyla etkili öğrenmeyi sağlamak amacıyla yapılır. Deneyler
somutlaştırma açısından önemli bir işleve sahiptir.
Deney türleri
Sonuçlarına göre deneyler
• Kapalı Uçlu Deneyler: Deneyi adının, amacının, kullanılacak araç-gereçlerin, nasıl yapılacağının ve hangi
sonuca ulaşılacağının bir kılavuzda verildiği deneylerdir
Açık Uçlu Deneyler: Deneyin amacı ve kullanılacak araç-gereçler hakkında çocuklara bilgi verildiği, diğer
aşamalarını kendilerinin gerçekleştirdikleri deneylerdir.
• Hipotez Test Etme Türü Deneyler: Çocukların bir problem durumuyla ilgili ya öğretmen tarafından verilen
hipotezleri ya da kendi hipotezlerini kurup test ettikleri ve deneyin bütün aşamalarını kendilerinin
gerçekleştirdikleri deneylerdir
Yapılışlarına göre deneyler
• Bireysel Deneyler: Çocukların bireysel olarak gerçekleştirdikleri deneylerdir.
• Grup Deneyleri: Birkaç çocuğun gruplar hâlinde gerçekleştirdikleri deneylerdir.
• Gösteri Deneyleri: Öğretmenin gerçekleştirdiği çocukların gözlemledikleri deneylerdir.
Yapılış zamanlarına göre deneyler
• Öğrenme Sürecinin Başlangıcında Yapılan Deneyler: Öğrenme sürecinin başlangıcında öğretmenlerin
çocukların zihinlerinde sorular oluşturup konuya ilgilerini çekmek için yaptıkları deneylerdir.
• Öğrenme Sürecinin İçerisinde Yapılan Deneyler: Çocuklara bir kavramı, bir ilkeyi, bir olguyu ya da bir
konuyu öğretmek için etkinlik sırasında gerçekleştirilen deneylerdir.
• Öğrenme Sürecinin Herhangi Bir Anında Yapılan Deneyler: Öğrenme sürecinin herhangi bir anında bir
problem durumuyla ilgili hipotez test etmek için gerçekleştirilen deneylerdir.
• Öğrenme Sürecinin Sonunda Yapılan Deneyler: Öğrenme süreci içerisinde öğrenilen bilgilerin
doğruluğunu kanıtlamak ya da pekiştirmek amacıyla, süreç sonunda gerçekleştirilen deneylerdir.
Deneyin yararları
• Çocukların doğada meydana gelen olayları daha iyi anlamalarına yardımcı olur.
• Çocuklarda çevreye ve doğaya olan duyarlılıkları geliştirir.
• Bir konuya olan dikkat toplama süresini artırır.
• Sebep-sonuç ilişkisi kurabilme ve problem çözmeyi öğrenmeyi sağlar.
• Çocukların psikomotor becerilerin gelişimini destekler.
• Kelime hazinesini genişletir.
• Çocukların sorumluluk, kurallara uyma, iş birliği yapma ve özgüven duygularını geliştirir.
Gezi, Gözlem ve İnceleme Yöntemi Gözlem çocukların incelenecek nesne, olay ya da varlıklara
yoğunlaşmalarına böylece zihinsel becerilerini geliştirmelerine ve doğaya karşı olumlu tutum beslemelerine
olanak sağlar .Gözlem önceden belirlenmiş amaçları gerçekleştirmek için canlı ya da cansız varlıkların doğal
ortamlarında planlı olarak incelenmesiyle bilgi elde edilmesidir. Çocuklara gezi yaptırılmasının amacı
bitkileri, hayvanları vb. diğer varlıkları ve doğa olaylarını yerlerinde görme olanağı sağlayarak keşfederek
öğrenmeyi gerçekleştirmelerine imkân sağlamaktır.
Gözlem türleri
Süresine göre gözlemler
• Kısa Süreli Gözlemler: Hayvanat bahçelerindeki hayvanları belli tarihlerde gözlemlemek, fırında ekmek
yapılmasını gözlemlemek vb.
• Uzun Süreli Gözlemler: Bir bitkinin çiçek açmasını gözlemlemek, kümes hayvanlarının gelişimini
gözlemlemek vb.
• Ani Gözlemler: Yağmur yağmasının ardından gökkuşağının oluşumunu gözlemlemek, arının çiçek
üzerindeki hareketini gözlemlemek vb
Yapılış şekline göre gözlemler
• Doğrudan Gözlem: Doğrudan herhangi bir araç kullanılmadan yapılan gözlemlerdir.
• Araçlı Gözlem: Doğrudan gözlemlenemeyen bir araç aracılığı ile yapılan gözlemlerdir.
Gezi-gözlem ve inceleme yönteminin yararları
• Çocuklar doğal dünyayı daha iyi tanırlar.
• Çevrelerini doğrudan gözlemleyerek bilgi ve becerilerini yaşayarak geliştirirler.
• Arkadaşlarıyla iş birliği yapmayı öğrenirler.
• Çocuklar gözlemlerini öğretmenleri ve arkadaşlarına anlatırken kendilerini ifade etme becerilerini
geliştirirler.
• Öğrendikleri bilgileri gelecekte daha kolay hatırlarlar.
• Çevreyi sevmeyi ve korumak gerektiğini öğrenirler
Gezi yapılabilecek bazı yerler
• Botanik bahçeleri, ormanlar, tarlalar, fidanlıklar
• Hayvanat bahçeleri, akvaryumlar, pet shoplar, çiftlikler, pazaryerleri, parklar
• Göl ya da deniz kenarları
• Hava alanları, tren istasyonları, metrolar
• Çeşitli araç-gereç satılan yerler
• Pastaneler, restoranlar, fırınlar, hastaneler, kütüphaneler, oteller vb. yerler
• Müzeler, tarihi eseler, sergiler, fuarlar
• Kamu kuruluşları
Drama Yöntemi Çocukların; hislerini, isteklerini, düşüncelerini, deneyimlerini, alışkanlıklarını, bilgilerini
vb. sergileyerek, yaratıcılıklarını kullanarak, birbirleriyle etkileşime geçerek, paylaşarak, gözlemleyerek
öğrenmelerine imkân sağlayan drama okul öncesi dönemde önemli bir yere sahiptir. Adıgüzel dramayı
“içinde eylem olan, bir ya da birden çok insanın birbirleriyle, doğayla ya da başka nesnelerle etkileşerek
yaşadıkları içsel ve dışsal devinimler ve onların yaşam durumlarını geniş ölçüde içeren etkinlikler” olarak
tanımlamaktadır
Dramanın aşamaları
Isınma-Hazırlık Aşaması: Birbirini tanıma, birbirine ısınma ve birbirini anlama gibi grup dinamiğinin
oluşturulduğu aşamadır. Katılımcıların dikkatlerinin toplanması ve bedeni ısındırmaya yönelik etkinlikler bu
aşamada yapılır. Kurallar diğer aşamalara göre daha belirgindir ve çalışmalar lider tarafından yönlendirilir.
Canlandırma Aşaması: Bir konunun süreç içinde şekillenip ortaya çıktığı ve diğer bireylere sunulduğu bütün
oluşum çalışmalarını ihtiva eden aşamadır. Paylaşım, tartışma ve değerlendirmeler bu aşamada ortaya
konulan canlandırmalara, sonuçlarına ve katılımcılarda bıraktığı etkiye göre yapılır. Önceden belirlenen bir
başlangıç noktası vardır ve doğaçlama, rol oynama ve diğer teknikler bu aşamada yoğun bir şekilde kullanılır.
Değerlendirme-Tartışma Aşaması: Sonuçların değerlendirildiği aşamadır. Gerek drama sürecinde
yaşananlarla ilgili duygu ve düşüncelerin paylaşılması gerekse drama etkinliğiyle amaçlanan eğitsel
kazanımlara ulaşılıp ulaşılmadığının belirlenmesiyle ilgili tartışmalar ve değerlendirmeler bu aşamada yapılır
Dramanın yararları
• Çocuğun kendini tanıma ve anlatma becerisini geliştirir.
• Çocuğun sosyal ilişkilerinin ve iletişim becerilerinin gelişimine katkı sağlar.
• Birlikte çalışmayı öğrenmeye yardımcı olur.
• Çocuğun çevresinde meydana gelen olaylara anlam vermesine bu sayede öğrenmesini kolaylaştırır
• Sorun çözme yeteneğini, yaratıcılığı ve hayal gücünü geliştirir.
• Zihnin kapasitesini genişletir
Proje Yaklaşımı Proje herhangi bir konu ile ilgili olarak daha fazla bilgi edinmek için derinlemesine
inceleme yapılması anlamına gelmektedir
Projenin çalışmalarının aşamaları
Projeyi Planlama ve Başlama Aşaması: Bu aşama belirlenen konuyla ilgili çocukların düşüncelerini
paylaştıkları ve araştırma yaptıkları aşamadır. Proje konu seçimi ile başlar. Konu, çocukların ilgisini çeken,
merak ettikleri bir olay ya da durumla ilgili olabileceği gibi doğrudan öğretmen tarafından da belirlenebilir.
Kavram ağı proje çalışmasıyla ilgili temel ve diğer kavramları ve proje süresince nelerin nasıl yapılacağını
içerir.
Uygulama Aşaması: Bu aşama çocukların çeşitli kaynaklardan bilgi topladıkları, konu hakkında gezi, gözlem,
inceleme yaptıkları ve uzman kişilerle bir araya geldikleri alan çalışmalarını kapsar. Gezi bitiminde yaptıkları
gözlemler ve ulaşmış oldukları verilerle ilgili birbirleriyle tartışıp fikir alış verişinde bulunabilir, hikâyeler
oluşturabilir, drama veya pandomim yapabilirler.
Sonuçlandırma Aşaması: Projenin tamamlandığı aşamadır. Çocuklar proje süresince öğrendikleri bilgileri
birbirleriyle tartışırlar. Oluşturdukları ürünleri drama, oyun, resim gibi çeşitli etkinliklerle çevrelerindeki
bireylere sunarlar. Burada amaç çocukların öğrendikleri bilgilerin derinliğini tespit etmektir.
Proje çalışmalarının yararları
• Çocuklar öğrenme sürecinde aktif olurlar.
• Çocuklar çevrelerinde meydana gelen olaylar arasında bağlantı kurarlar, bu olaylarla ilgili soruların
cevaplarını araştırıp bulurlar, öğrenmeye ilişkin olumlu tutum geliştirirler.
• Çocuklara hayal güçlerini kullanma ve geliştirme imkânı sağlar.
Araştırma yapma isteği uyandırır.
• Çocuklara okuma, yazma ve sayma becerisini yetişkinler gibi kullanma becerisi geliştirme fırsatı verir.
• Çocuklar olaylar hakkında çoklu bakış açısı kazanırlar, iş birliği ve iletişim gibi sosyal becerileri geliştirirler.
• Çocuklar kendilerinin arkadaşlarıyla olan benzerlik ve farklılıklarını tanımlarlar, güçlü ve zayıf yönlerini
keşfederler ve zayıf yönlerini geliştirime olanağı bulurlar.
Demonstrasyon (Gösteri) Yöntemi Gösteri olarak da adlandırılan demonstrasyon yöntemi, bir
hareketin nasıl yapıldığını ya da bir işlemin nasıl kullanıldığını göstermek amacıyla düzenlenmiş bir sunudur.
Bu yöntemde öğretmen, bir eylemin ya da işlemin nasıl yapıldığını veya bir nesnenin nasıl kullanıldığını,
çocuklara göstermek suretiyle açıklar. Demonstrasyon bilim etkinliklerinde en sık kullanılan yöntemlerden
biridir. Özellikle fen ile ilgili bilimsel genellemelerin öğretilmesinde demonstrasyon yönteminden
yararlanılmaktadır.
OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE FEN VE DOĞA EĞİTİMİNDE DEĞERLENDİRME
Değerlendirme süreci basamakları aşağıda verilmiştir.
• Ön değerlendirme
• Etkinlik sırasında değerlendirme
• Sonuç değerlendirmesi
• Öğretmenin kendisini değerlendirmesi (öz değerlendirme) olarak dört şekilde yapılmaktadır.
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi Piaget’in gelişim dönemlerine ait özelliklerden biri değildir?
a) 0-2 yaş döneminde çocuklar refleksif davranışlar gösterirler.
b) İşlem öncesi dönemde tersine düşünebilme yeteneği henüz gelişmemiştir.
c) Korunum özelliği işlem öncesi dönemde kazanılır.
d) Somut işlemler döneminde çocuk benmerkezcilikten kurtulur.
e) Soyut işlemler dönemi analiz, sentez, değerlendirme gibi bilimsel işlemlerin yapılabildiği dönemdir.
2. Aşağıdaki kuramcılardan hangisi bilişsel gelişimde çevre faktörünün önemini vurgulamaktadır?
a) Jean Piaget b) Noam Chomsky c) Lev Vygotsky d) Sigmund Freud
e) Erikson
3. Aşağıdakilerden hangisi fen ve doğa eğitiminde yapılandırmacı yaklaşım tutumlarından biridir?
a) Fen hâlihazırda keşfedilmiş bilgi olarak görülür. b) Çalışma alanları çocukların ilgilerine göre belirlenir.
c) Değerlendirme doğru cevaplara dayalıdır.
d) İçerik çocukların deneyimlerine bağlı değildir.
e) Fen diğer programlardan ayrı bir alan olarak düşünülür.
4. Aşağıdakilerden hangisi fen ve doğa eğitiminin amaçlarından biri olamaz?
a) Çocuklara günlük yaşamlarını sürdürmelerine yardımcı olacak temel becerileri kazandırmak
b) Sorgulayan bireyler yetiştirmek
c) Çocukların doğal merak duygularını teşvik etmek
d) Özgüven gelişimlerini desteklemek
e) Her konuda bilgi sahibi bireyler yetiştirmek
5. Aşağıdakilerden hangisi fen ve doğa köşesinde olması gereken özelliklerden biri değildir?
a) Çocukların dikkatlerinin dağılmayacağı, gürültüden uzak bir alan olmalı.
b) Fen ve doğa köşesinde yer alan materyaller değiştirilip dönüştürülebilir olmalıdır.
c) Sınıfın aydınlık bir yerine kurulmalı.
d) Fen ve doğa köşesi yalnızca öğretmen denetiminde kullanılmalı.
e) Grup olarak da rahat hareket edebilecekleri şekilde tasarlanmalıdır
6. Aşağıdakilerden hangisi okul öncesi dönemde fen ve doğa eğitiminde öğretmende bulunması gereken
özellikler arasında yer almaz?
a) Pahalı olmayan ve doğal materyallerden bir fen köşesi oluşturmalıdır.
b) İyi bir gözlemci olmalıdır.
c) Çocukların sorularını cevaplandırabilecek bilgiye sahip olmayabilir.
d) Fen konularını her yerde ve her materyalle gerçekleştirebilir.
e) Fen etkinliklerinde sürece değil sonuca önem vermelidir.
7. Aşağıdakilerden hangisi analoji türlerinden biri değildir?
a) Hikâye tarzında analojiler
b) Deney tarzında analojiler
c) Basit analojiler
d) Oyunlaştırılmış analojiler
e) Resimle yapılan analojiler
8. “Öğretmenin gerçekleştirdiği çocukların gözlemledikleri deneylerdir.” tanımı aşağıdaki deney
türlerinden hangisine aittir?
a) Bireysel deneyler
b) Grup deneyleri
c) Açık uçlu deneyler
d) Hipotez test etme türü deneyler
e) Gösteri deneyleri
9. Deneyleri planlama, hazırlama ve uygulama sırasında dikkat edilmesi gereken noktalardan biri değildir?
a) Deneyler çocuklar için tehlike oluşturmamalıdır.
b) Öğretmen çocukları soru sormaya teşvik etmeli.
c) Öğretmen deneyi tek başına yapmalı.
d) Deneyin sonucu çocuklarla birlikte değerlendirilmeli.
e) Deneyler kısa süreli olmalı.
10. Aşağıdakilerden hangisi okul öncesi fen ve doğa eğitimin de kullanılabilecek değerlendirme
türlerinden biri değildir?
a) Ön değerlendirme
b) Etkinlik sırasında değerlendirme
c) Duygusal değerlendirme
d) Sonuç değerlendirmesi
e) Öz değerlendirme
Cevap Anahtarı
1.A, 2.E, 3.B , 4.E. 5.D, 6.E, 7.B, 8.E, 9.C, 10.C
ÖZEL EĞİTİMDE PROGRAM GELİŞTİRME
ÜNİTE:9
Bağımsız yaşam becerileri, bireylerin başkalarına bağımlı olmadan yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli
olan bütün alt becerileri kapsamaktadır Öz bakım becerileri ya da öz bakım ise, bireylerin günlük ve rutin
yaşamları içerisinde fiziksel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik kullanılan becerileri içermektedir. Ayrıca bu
bağlamda en temel öz bakım becerileri; tuvalet eğitimi ya da tuvalet becerileri, yemek yeme becerileri ve
giyinme becerileri olarak belirtilmektedir. Öz bakım becerilerinin çocuklara öğretilmesi ile çocukların
başkalarına bağımlı olmadan bağımsız bir şekilde yaşayabilmelerinin ve temel ihtiyaçlarını kendi başlarına
karşılayabilmelerinin sağlanması amaçlanmaktadır Özel gereksinimli çocukların bağımsız bir şekilde
yaşayabilmeleri, bu çocukların öz bakım becerilerini kazanmalarıyla başlamaktadır
ÖZEL GEREKSİNİMLİ ÇOCUKLAR İÇİN ÖZ BAKIM BECERİLERİNİ
GELİŞTİRECEK ETKİNLİĞİ PLANLAMAK
Ünitenin bu bölümünde, özel gereksinimli çocuklar için öz bakım becerilerini geliştirecek etkinliklerin
planlanmasında;
• Kişisel bakım ve temizlik becerileri,
• Giyinme becerileri,
• Yemek yeme ve hazırlama becerileri ve
• Tuvalet becerileri ile ilgili olarak genel açıklamalar bulunmaktadır.
Kişisel Bakım ve Temizlik Becerileri
Kişisel bakım ve temizlik becerileri; banyo yapma, diş fırçalama, el-yüz-ayak yıkama, traş olma, saç taramayıkama, tırnak kesme, burun-kulak temizliği vb. gibi becerileri kapsamaktadır. Bu beceriler genellikle 6 ile 16
yaş aralığında kazanılmakta ve çeşitli etmenlere göre değişiklik gösterebilmektedir
Giyinme Becerileri
Giyinme becerileri, yetersizlikten etkilenmiş özel gereksinimli çocukların başkalarına bağımlı olmadan
yaşayabilmeleri ve bağımsız işlevlerde bulunabilmeleri için bu çocuklara kazandırılması gereken beceriler
olarak ifade edilebilir. Belirtilen bu giyinme becerileri; iç çamaşırı, kazak, pantolon, gömlek, mont, etek,
çorap vb. gibi giysilerin giyinme-soyunma becerilerini içermektedir.
Bu becerilere ek olarak; ayakkabı giyme-çıkarma, düğme ilikleme-takma, fermuar açma-kapama vb. gibi
becerileri de kapsamaktadır. Ayrıca, özel gereksinimi olsun ya da olmasın bütün çocuklar için soyunma
becerileri, giyinme becerilerine göre daha kolay kazanılmaktadır Benzer şekilde açma, çıkarma, çözme vb.
beceriler de; kapama, giyme, bağlama vb. gibi becerilere göre daha kolaydır.
Yemek Yeme ve Hazırlama Becerileri
Yemek yeme ve hazırlama becerileri, çocuklara yeterli ve dengeli beslenme alışkanlıklarının
kazandırılabilmesi için gerekli olan öz bakım becerilerindendir Yemek yeme becerileri; parmakla tutarak
yemek yeme, kaşık kullanarak yemek yeme, çatal kullanarak yemek yeme, bardaktan sıvı içme ve bıçak
kullanma becerilerini içermektedir. Bu beceriler, parmakla tutarak yemek yeme becerisinden başlayarak
bıçak kullanma becerilerine doğru bir sıralama izlemektedir Yetersizlikten etkilenmiş özel gereksinimli
çocuklar, normal gelişim gösteren çocuklara göre, yemek yeme becerilerini çok az bir gecikme ile
öğrenebilmekte ya da normal gelişim gösteren çocuklarla yaklaşık olarak aynı zaman diliminde bu becerileri
öğrenebilmektedirler. Yemek yeme becerilerini kazanmalarını ya da bu becerilerin gelişimini etkileyen bazı
etmenler bulunmaktadır. Bunları;
•Kasların (küçük ve büyük kas) gelişiminde ki yetersizlikler,
• Ağız boşluğu ya da ağız yapısı ile ilgili bozukluklar,
• Görme ya da işitme duyularında ki sınırlılıklar,
• Aşırı koruyucu ebeveyn davranışları,
• Uygun olmayan öğrenme çevreleri vb. gibi bazı etmenler ile örneklendirebiliriz.
Kullanılan materyaller günlük kullandığımız materyallerden farklı olmamalıdır.
Tuvalet Becerileri
Tuvalet becerileri, çocukların sosyal ortamlarda toplumsal yaşama kabullerini kolaylaştırması, aynı zamanda
çocukların bağımsızlıklarının ve öz güvenlerinin artması için öğretilmesi gerekli olan becerilerdendir. Tuvalet
becerileri; tuvalet kontrolünü kazanma ve tuvaletini bağımsız yapma olmak üzere iki beceri alanından
oluşmaktadır. Tuvalet kontrolü becerisi, boşaltım sisteminde görev alan organlara ait kasların istemli bir
şekilde kontrol edilebilmesi olarak ifade edilebilmektediR.Tuvaletini bağımsız yapma becerisi de; çocuğun
tuvaleti geldiğinde tuvalete gitmesini, soyunmasını, tuvaletini yapmasını, giyinmesini ve temizlenmesini
kapsayan davranışları içermektedir. Çocuklara tuvalet kontrolü becerilerinin kazandırılması için, çocukların
sahip olması gereken bazı ön koşul özellikler bulunmaktadır. Bunlar;
• Çocuğun düzenli bir boşaltım örüntüsüne sahip olması (örneğin, tuvaletin gün içerisinde belirli aralıklarla
gerçekleşmesi),
• Çocuğun düzenli bir kuruluk aralığına sahip olması (örneğin, çocuğun en az 1 saatlik kuruluk aralığına sahip
olması).
Normal gelişim gösteren çocukların çoğu 2-3 yaş arasında yardımla tuvalet becerilerini gerçekleştirirken, 3-4
yaş aralığında bağımsız olarak tuvalet becerilerini sergileyebilmektedirler.
ÖZ BAKIM BECERİLERİNİN ÖĞRETİMİNDE KULLANILAN YÖNTEM VE
TEKNİKLERi
Sabit Bekleme Süreli Öğretim Yöntemi
Sabit bekleme süreli öğretim yöntemi, tepki ipuçlarının sunulduğu bir öğretim yöntemidir. Bu yöntem, tek ve
zincirleme basamaklı olan becerilerin ya da davranışların özel gereksinimli çocuklara kazandırılmasında
kullanılabilmektedir Ayrıca otizm, zihinsel engel, görme engeli vb. özel gereksinimleri bulunan çocuklarla
gerçekleştirilen öğretim oturumlarında ve değişik yaş aralıklarında bulunan özel gereksinimli çocukların
öğretimlerinde kullanılan, aynı zamanda etkililiği araştırmalarla kanıtlanmış olan bir yöntem olarak ifade
edilmektedir. Bu yöntem, iki aşamadan oluşmaktadır. İlk aşamada, 0 (sıfır) saniye bekleme süreli öğretim
süreci olarak ifade edilen süreç gerçekleştirilir. Bu bölümde çocuklara ana yönerge ve ipucu aynı anda verilir
İkinci aşamada sabit bekleme süreli öğretim süreci olarak ifade edilen süreç gerçekleştirilir. Çocuklara
yönerge verilmesi ile ipucu arasında süre belirlenerek, her oturumda çocukların davranışı ya da beceriyi
gerçekleştirebilmesi için belirlenen bu süre kadar beklenilir
Eş Zamanlı İpucuyla Sunulan Öğretim Yöntemi
Eş zamanlı ipucuyla sunulan öğretim yöntemi, tepki ipuçlarının sunulduğu öğretim yöntemlerinden bir
diğeridir. Bu yöntem; otizm, zihinsel engel, görme engeli vb. gibi çeşitli engel grupları içerisinde yer alan özel
gereksinimli çocuklara çeşitli tek ve zincirleme basamaklı becerilerin ya da davranışların kazandırılmasında
ve öğretilmesinde kullanılabilmektedir Yöntemin uygulanmasında, yönerge ve ipucu aynı anda verilir
Davranış Öncesi İpucu ve Sınamayla Öğretim Yöntemi
Davranış öncesi ipucu ve sınamayla öğretim yöntemi, çeşitli engel grupları (otizm, zihinsel engel vb.)
içerisinde yer alan özel gereksinimli çocuklara tek ya da zincirleme basamaklı becerilerin kazandırılmasında
kullanılan etkili bir yöntem olarak ifade edilmektedir.
Bu yöntemin uygulanmasında, ipucunun sunulduğu ve ipucunun kaldırıldığı denemeler olmak üzere farklı iki
deneme gerçekleştirilir İlk denemede, yönerge ve ipucu birlikte verilir. Belirli sayıda deneme
gerçekleştirildikten sonra, ikinci denemede ipucu verilmez.
İpucunun Sistematik Olarak Geri Çekilmesiyle Öğretim
İpucunun sistematik olarak geri çekilmesiyle öğretim, çocukların doğru tepkiler gerçekleştirmelerini
sağlayan ve en yüksek düzeyde ipucunun sunulması ile başlayarak, zamanla ipucunun sistematik olarak geri
çekilmesiyle (ipucunun kaldırılması) olarak ifade edilmektedir.
Başlangıçta çocuklara en fazla kontrol sağlayan ipucu sunulur. Belirli bir ölçüt sağlanıncaya kadar verilen bu
ipuçlarından sonra, daha az kontrol sağlayan ipuçları sunulur
Model Olma
Model olma; öğretimi gerçekleştirilecek olan öz bakım becerilerinin ya da bu becerinin basamaklarının,
öğretimin yapılacağı ortam içerisinde ve öğretimde kullanılacak materyaller ile çocuklara nasıl yapıldığının
gösterilerek sunulması olarak ifade edilebilir. Burada ki önemli faktör, çocukların gözlem ve taklit yolu ile
öğrenmelerinin gerçekleşmesidir. Bir başka deyişle, model olma ya da model alma; bir kişinin
gerçekleştirdiği hareketleri, davranışları, becerileri gözleyerek ya da izleyerek ve o kişinin yaptıklarını taklit
ederek yapma ve öğrenme olarak ifade edilebilir. Çocukların karşısında durularak model olunmamalıdır
Fiziksel Yardım
Fiziksel yardım, herhangi bir becerinin ya da davranışın gerçekleştirilebilmesi için, uygulamacının, uzmanın
ya da öğretmenin elleri ile çocukları yönlendirmesi ve becerinin ya da davranışın gerçekleştirilmesi süresi
boyunca çocuklara rehberlik etmesidir. Bir başka deyişle; öğrencinin bir beceri ya da davranış basamağının
gerçekleştirmesini sağlamak amacıyla, öğretmenin, uzmanın ya da uygulayıcının öğrenciyle birlikte beceri ya
da davranış basamağının tamamını gerçekleştirilmesinde elle yapılan yardımdır Ancak, çocuklara fiziksel
yardım uygulanırken, fiziksel yardım ve sözel ipuçları birlikte kullanılmaktadır Fiziksel yardımın
uygulanmasında; uygulamacı, öğretmen ya da uzman, çocukların arkasında durmalıdır.
Sözel İpucu
Sözel ipucu, becerinin ya da davranışın gerçekleştirilebilmesi için, çocuğun neler yapacağının uygulamacı
tarafından sözel olarak ifade edilmesidir. Bir başka deyişle, sözel ipucu; öğrenciden ne yapmasının
söylenmesi değil, yapılması istenen davranışın ya da becerinin nasıl yapılacağının sözel (sözlü) olarak ifade
edilmesidir
İşaret İpucu
İşaret ipucu, sözel ipucuyla birlikte aynı anda verilen ve çocuklara herhangi bir fiziksel temas
gerçekleştirilmeden çocukların dikkatini konuya, öğretime vs. gibi çekmek için yapılan hareketler ve yüz
ifadeleri olarak ifade edilebilir. Bu kapsamda, gerçekleştirilen bu hareketler; kol, el, vücut hareketleri vb.
kaba hareketlerden başlayarak; parmak, göz hareketleri vb. daha ince hareketlere doğru bir sıra izlemektedir
Diğer Yöntemler
Ayrıca günümüzde teknolojinin hızlı bir şekilde gelişmesinden dolayı; bilgi ve bilgisayar teknolojileri, video
teknolojileri, video ipuçları vb. birçok teknoloji ve teknolojik araçların kullanımıyla da öz bakım becerilerinin
öğretimi gerçekleştirilebilmektedir
Ayrıca bu teknolojilerin kullanılmasının birtakım önemli avantajları da bulunmaktadır. Örneğin;
•Aynı modelin ya da teknolojinin tekrar tekrar gösterilmesine imkân sağlar,
• Farklı uygulamacılar tarafından tekrar tekrar kullanılmasını sağlar.
• Gerekli olduğunda daha sonra gözden geçirme de ya da değerlendirilmede kullanılabilir.
• Sınıf dışında olmak üzere birçok farklı ortamda kolayca kullanım sağlar,
• Çocuklara öğretim sırasında defalarca etkinliği sunma, tekrarlama olanağı sağlar.
• Maliyet açısından verimli bir uygulamadır.
• Zaman açısından da verimli bir yöntemdir.
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden seçeneklerden hangisi öz bakım becerilerinden biri değildir?
a) Yemek yeme becerileri
b) Kişisel bakım ve temizlik becerileri
d) Giyinme becerileri
c) Tuvalet becerileri
e) Alış-veriş yapma becerileri
2. ve 3. Soruları Aşağıda Verilen Bilgiye Göre Cevaplayınız.
Ayşe, yetersizlikten etkilenmiş özel gereksinimleri olan, 9 yaşında ve ilkokul 3. sınıfa devam eden bir kız
çocuğudur. Ayşe, çok sevdiği mercimek çorbasını dökmeden rahat bir şekilde yiyebilmektedir. Ancak yine çok
sevdiği patates kızartmasını rahat bir şekilde yiyememektedir ve bu duruma çok sinirlenmektedir. Böyle
durumlarda, Ayşe tabağın içerisine elini sokarak çok sevdiği patatesleri almakta ve yemektedir. Ayrıca Ayşe,
kola içmemektedir. Ancak, portakal suyu içmeyi çok sevmekte ve bardağında ki portal suyunu tek seferde
içerek bitirebilmektedir. Bunların dışında Ayşe meyvelerden elmayı çok sevmektedir. Ancak annesi elmanın
kabuğunu soyduğu takdirde elmayı yemektedir.
2. Yukarıda “Ayşe” isimli çocuğun yemek yeme becerileri ile ilgili olarak verilen bilgilere göre,
aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
a) Ayşe, kaşıkla yemek yeme becerisine sahiptir.
b) Ayşe, bıçak kullanma becerisini gerçekleştirememektedir.
c) Ayşe, çatal kullanma becerisine sahip değildir.
d) Ayşe, bardakla sıvı içme becerisini gerçekleştirememektedir.
e) Ayşe, parmakla yemek yeme becerisine sahiptir.
3. Ayşe’ye kazandırılması gereken ya da gerekli olan beceriler, aşağıdakilerin hangisinde doğru olarak
verilmiştir?
a) Bardaktan sıvı içme ve çatalla yemek yeme
b) Bıçak kullanma ve bardaktan sıvı içme
c) Bıçak kullanma ve çatalla yemek yeme
d) Kaşıkla yemek yeme ve parmakla yemek yeme
e) Çatalla yemek yeme ve kaşıkla yemek yeme
4. Aşağıdakilerden hangisi öz bakım becerilerinin öğretilmesinde kullanılan yöntem ve tekniklerden biri
değildir?
a) İstasyon tekniğiyle öğretim
b) Sabit bekleme süreli öğretim
d) Model olma
c) İşaret ipucu
e) Eş zamanlı ipucuyla öğretim
5. Özel gereksinimli çocuklara öz bakım becerilerinin öğretilmesinde, “Çocukların vücudu üzerinde en çok
güç gerektiren ipucu türü” olarak da ifade edilen yöntem ya da teknik aşağıdakilerden hangisidir?
a) Eş zamanlı ipucu
b) Fiziksel yardım
c) İşaret ipucu
d) Model olma
e) Sözel ipucu
6. “Tuvalet becerileri” ile ilgili olarak aşağıda verilen ifadelerden hangisi yanlıştır?
a) Özel gereksinimli çocuklar, normal gelişim gösteren çocuklara göre tuvalet becerilerini daha geç bir zaman
da kazanabilmektedirler.
b) Tuvalet becerilerinin öğretimleri esnasında kullanılacak olan giysiler; çocuklar tarafından rahat bir şekilde
giyinilip-soyunulacak elbiselerden oluşturulmalıdır.
c) Tuvalet kontrolü, boşaltım sisteminde görev alan organlara ait kasların istemli bir şekilde kontrol
edilebilmesi olarak ifade edilmektedir.
d) Herhangi bir ön koşul olmaksızın, çocuklara tuvalet kontrolü becerileri kazandırılabilmektedir.
e) Tuvalet becerilerinin çocuklar tarafından kazanılması, bu çocukların toplumsal yaşama uyumlarını
kolaylaştıran bir unsur olabilmektedir.
7. Aşağıdakilerin hangisi “eş zamanlı ipucuyla öğretim yönteminin” özellikleri arasında yer almaz?
a) Tepki ipuçlarının sunulduğu bir öğretim yöntemidir.
b) Tek ya da zincirleme basamaklı becerilerin öğretiminde kullanılabilmektedir.
c) Çocukların beceriyi ya da davranışı kazanıp kazanmadıkları öğretim oturumlarından önce ki yoklamalar ile
değerlendirilmektedir.
d) Etkiliği araştırmalarla kanıtlanmıştır.
e) Sıfır (0) ve bekleme saniyeli oturumlardan oluşmaktadır.
8. “Öğretimi gerçekleştirilecek olan öz bakım becerisinin basamakları, öğretimin yapılacağı ortam
içerisinde ve öğretimde kullanılacak materyaller ile çocuklara nasıl yapıldığının gösterilerek sunulması”
olarak ifade edilen yöntem aşağıdakilerden hangisidir?
a) Fiziksel yardım
b) Sabit bekleme süreli öğretim yöntemi
d) Davranış öncesi ipucu ve sınamayla öğretim
c) Model olma
e) İpucunun sistematik olarak geri çekilmesi
9. Ahmet, bir özel eğitim kurumuna devam eden 6 yaşında bir erkek çocuktur. Ahmet’in öğretmeni Pelin,
Ahmet ile birtakım öz bakım becerilerini çalışmaktadır. Bu çalışmalar da Pelin Öğretmen, Ahmet’e
herhangi bir fiziksel temas uygulamamaktadır. Ancak sözel açıklamalar yapmakta, aynı zamanda birtakım
hareketler ve yüz ifadeleri sergilemektedir. Bu sayede Ahmet’in dikkatini öğretim yaptığı beceriye
çekmektedir.
Pelin Öğretmen’in kullandığı yöntem ya da teknik, aşağıdakilerin hangisinde verilmiştir?
a) Model olma b) İşaret ipucu
c) Fiziksel yardım d) Video ipucu
e) Eş zamanlı ipucu
10. Öz bakım ya da öz bakım becerileri ile ilgili olarak, aşağıdaki ifadelerden hangisi doğru bir bilgi
olamaz?
a) Normal gelişim gösteren çocuklar gibi, özel gereksinimli çocuklarda her zaman çevrelerinde ki bireyleri
gözlemleyerek ve onların davranışlarını taklit ederek öz bakım becerilerini kazanabilirler.
b) Çocukların günlük ve rutin yaşamları içerisinde fiziksel ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik kullanılan
becerileri kapsamaktadır.
c) Öz bakım becerilerinin çocuklar tarafından kazanılmasıyla birlikte, bu çocukların anne-babalarına olan
bağımlılıkları ortadan kalkmaya başlar.
d) Özel gereksinimli çocukların öz bakım becerilerini öğrenebilmeleri için özel desteklere ya da özel
öğretimlere gereksinimleri olabilmektedir.
e) Öz bakım becerilerinin kazanılması, çocukların bağımsızlığa geçişleri için kazanılması gerekli olan beceriler
olarak ifade edilebilir.
CEVAP ANAHTARI
1.E, 2.D, 3.C, 4.A, 5.B, 6.D, 7 E, 8.C, 9.B, 10.A
TEMEL BİLGİ TEKNOLOJİLERİ
ÜNİTE:9
Word 2010 programı bir kelime işlem programıdır. Kelime işlem programları metin belgeleri oluşturmak ve
düzenlemek için kullanılan yazılımlardır.
Metin İşlemleri
Word programında metin oluşturmak oldukça basit bir işlemdir. Metinler Word programı açıldığı zaman
görüntülenen ve düzenleme penceresinde yer alan beyaz sayfa şeklindeki alanda düzenlenir .Düzenleme
ekranı bir kağıt sayfası şeklinde görülmektedir. Her bir düzenleme de bu sayfa içinde görüntülenmektedir.
Belgenin oluşturulduğu ve değişikliklerin yapıldığı alan yazım alanı olarak ifade edilmektedir. Klavyeden
basılan tuş karakteri, yazım alanında yer alan ve yanıp sönerek yerini işaret eden imlecin bulunduğu yerde
oluşturulur. Ayrıca Enter tuşu yeni bir paragraf oluşturmak için imleci satır başına taşımaktadır.
Yazı tipi grubu
Giriş sekmesinde bulunan Yazı Tipi Grubu ile belge içerisinde kullanılan metnin font, boyut, renk vb birçok
özelliği ayarlanabilir veya değiştirilebilir.
Paragraf grubu Word programında oluşturulan metinler otomatik olarak biçimlendirilmektedir .Giriş
sekmesi içerisinde bulunan Paragraf Grubu genel olarak belgedeki paragraf ayarları, hizalanma seçenekleri,
satır aralığı ve girinti miktarı gibi komutları barındıran bir alandır
Kes – kopyala – yapıştır :Word programında metinler, tablo, resim, grafik vb. gibi bileşenler sayfada
farklı konumlara taşınabilir. Seçilen bir yazı, şekil, tablo, grafik veya nesneyi aynı belge veya bir başka belge
içinde tekrar eklemek veya yeri değiştirmek mümkündür.Kes, kopyala ve yapıştır işlemler giriş sekmesindeki
pano grubu ve kısa yollar aracılığıyla yapılmaktadır
•KOPYALA= CTRL+C
•KES=CTRL+X
•YAPIŞTIR=CTRL+V
Biçim Kopyalama Bir metinde kullanılan yazı tipi boyutu, biçimi ve yazı tipi gibi özelliklerinin başka bir
metinde de kullanılmasını sağlamak için Biçim Boyacısı aracı kullanılır. Bu işlem için özellikleri kullanılacak
metin seçilir ve daha sonra biçim boyacısı düğmesi tıklanır.
Stiller grubu Stiller grubu, Word programı içinde daha önceden tanımlı yazı stillerini otomatik olarak
kullanmaya olanak sağlayan gruptur. Stiller grubunda görüntülenen stillerin devamını stiller grubunun
yanındaki aşağı yönlü ok işareti ile listelemek mümkündür. Ayrıca listede yer alan Seçimi Yeni Hızlı Stil Olarak
Kaydet seçeneği ile seçili olan bir metnin yazı stili ve boyutu daha sonraki uygulamalar için
kaydedilebilmektedir.
Metinleri Biçimlendirmek
Hizalama Paragraf grubundan ayarlanabilen metin hizalama özelliği belli başlı dört şekilde olmaktadır:
Bunlar Metni sola hizala, Ortala, Metni sağa hizala, İki yana yasladır
Kenarlıklar Seçili metnin belirtilen tarafına kenarlık eklenmek istendiğinde kenarlık düğmesi kullanılır.
Kenarlıklar seçili metnin çerçevelendirilmesinde kullanılabilir. Fakat yaygın kullanımları tablolara yöneliktir
Stiller :Stiller alanı Word programında önceden belirlenen biçimlendirilmiş yazı stillerini otomatik olarak
kullanma ve önizleme seçeneklerinisunmaktadır.
Belge stilleri Word programında metnin bir bölümüne stil uygulanabildiği gibi tüm belgeye de stil
uygulanabilmektedir. Bu işlem için belge stilleri kullanılır. Belge Stilleri kullanılarak, belgenin genel yazı tipi,
renkleri ve paragraf yapısı değiştirilebilir Belgeye stil uygulamak için Stiller grubundaki Stilleri Değiştir
düğmesi ile açılan listedeki komutlar kullanılabilir. Ayrıca Renkler, Yazı Tipleri ve Paragraf Aralığı açılır
listeleri de stilleri organize etmede kullanılır.
Yazı Tipi penceresini kullanmak :Bu ayarların büyük bir kısmı Giriş sekmesinde bulunan Yazı Tipi grubunda
yer alır. Bununla birlikte, bu grupta görüntülenmeyen komutlar bulunmaktadır. Bu komutlara yazı tipi
penceresinden ulaşılmaktadır. Yazı Tipi ve Gelişmiş olmak üzere iki sekmesi bulunan yazı tipi penceresi ile
yazının biçim özellikleri, karakter genişliği vb. gibi birçok özellik değiştirilebilir. Yazı tipi penceresindeki yazı
tipi sekmesinden yazı tipi, yazı stili, alt çizgi, alt çizgi rengi ile çeşitli efektler yazıya uygulanabilir .Gelişmiş
sekmesi ile karakter aralığı, stil kümeleri vb. birçok ayar değişikliği yapılabilmektedir. Karakter aralığı
bölmesinde ise ölçek, aralık, konum ve ön izleme seçenekleriyle istenilen değişiklik uygulanabilir.
Biçimleri Temizle Metinler üzerine uygulanan biçim özellikleri Biçimleri Temizle özelliği ile varsayılan hale
getirilebilir. Bu işlem için Stiller grubunda bulunan stil listesindeki Biçimleri Temizle aracı kullanılır.
Tek kalan satırı önleme Paragraflar sayfaya sığmadığı zaman otomatik olarak bölünür. Sayfaya sığmadığı
için paragrafın bir satırının önceki sayfada ya da sonraki sayfada kalacak şekilde bölünmemesi için Tek Kalan
Satırları Önle seçeneği kullanılır. Paragrafın tek kalan satırını, paragrafın diğer satırlarıyla aynı sayfada
birleştirmek için Paragraf iletişim kutusundaki Satır ve Sayfa Sonu sekmesinde yer alan Tek Kalan Satırları
Önle seçeneği kullanılır
Sonraki ile birlikte tut Bir paragrafın sonraki paragraf ile aynı sayfada bulunması istendiğinde, Sonraki ile
Birlikte Tut özelliği kullanılabilir. Bu özellik sayesinde birbiriyle ilişkili paragraflar daima aynı sayfada olacaktır.
Bu işlem Satır ve Sayfa sonu sekmesindeki Sonraki ile birlikte tut seçeneği ile yapılır. Böylece paragraf, daima
sonraki paragraf ile aynı sayfada tutulur
Satırları birlikte tut Paragraf sayfaya sığmadığında, paragrafa ait satırların bölünmemesi için Satırları
Birlikte Tut özelliği kullanılabilir. Bu seçenekte tek kalan satırları önle özelliğinden farklı olarak, sayfaya
sığmayan satır sayısına bakılmaz. İki sayfaya bölünmüş olan paragrafı birleştirmek için Satırları Birlikte Tut
seçeneği kullanılır. Böylece paragraf sonraki sayfada birleştirilmiş olur
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdaki işlemlerden hangisi giriş sekmesinden yapılamaz?
a. Kes – Kopyala – Yapıştır
b. Madde İşaretleri – Numaralandırma
c. İki Yana Yasla
d. Kenar Boşlukları
e. Girintiyi Artır
2. Aşağıda verilen tuş kombinasyonu ve görev eşleştirmelerinden hangisi yanlıştır?
a. Ctrl + X 
Kes
b. Ctrl + Shift + A 
c. Ctrl + T 
Altı Çizgili
İtalik
d. Crtl + Shift + F3 
Büyük / Küçük harf değiştir
e. Crtl + Shift + C 
Biçimi kopyala
3.Yukarıdaki şekilde gösterilen araç ile hangi işlem yapılır?
a. Gölgelendirme
b. Metin Vurgu Rengi
c. Yazı Tipi Rengi
d. Metin Efektleri
e. Yazı Tipini Daralt
4. Seçili bir metnin belirtilen tarafına kenarlık eklemek için kullanılan araç aşağıdakilerden hangisinde
doğru olarak verilmiştir?
a. Sayfa Düzeni Sekmesi 
Sayfa Arkaplanı Grubu 
b. Giriş sekmesi 
Paragraf Grubu 
Kenarlıklar
c. Giriş Sekmesi 
Yazı Tipi Grubu 
Kenarlıklar
d. Giriş Sekmesi 
Stiller Grubu 
e. Sayfa Düzeni Sekmesi 
Sayfa Kenarlıkları
Kenarlıklar
Sayfa Arkaplanı Grubu 
Sayfa Kenarlıkları
5. Aşağıdakilerden hangisi ya da hangileri kullanılarak otomatik liste oluşturulabilir?
I. Madde İşaretleri
II. Numaralandırma
III. Çok Düzeyli Liste
a. Yalnız I
b. Yalnız II
Cevap Anahtarı :1.D, 2.D, 3.C, 4.B, 5.E
c. Yalnız III
d. I ve II
e. I,II ve III