Download (PDF, 2.07MB) - depark

DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ
ARAŞTIRMA VE İNOVASYON DERGİSİ
DOKUZ EYLUL UNIVERSITY
JOURNAL OF RESEARCH AND INNOVATION
Eser Adı:
Dokuz Eylül Üniversitesi Araştırma ve İnovasyon Dergisi
Title:
Dokuz Eylül University, Journal of Research and Innovation
Konusu
Araştırma, girişimcilik, alt yapı oluşturma, teknopark, teknoloji transfer ofisleri,
akademi-sanayi işbirlikleri vb.
Subject
Research, entrepreneurship, building infrastructure, technopark, technology transfer offices,
academic-industrial collaborations, etc
Yayına başlama yılı • Year of Publication
Yayın Sıklığı • Publishing Frequency
Yayınlandığı Ortam • Publishing Medium
Dili • Language
2014
Yılda 3 Sayı Çıkar • 3 Issues Per Year
Basılı ve Çevrimiçi • Printed and On-line Türkçe-İngilizce • Turkish-English
Yayının Türü • Type of Publishing
Dergi • Journal
Hedef Kitle • Target Audience
Bilimsel / Akademik / Sanayi • Scientific / Academical / Industrial
İmtiyaz Sahibi • Owner
Dokuz Eylül Üniversitesi adına • On behalf of Dokuz Eylül University
Murat ÖZGÖREN
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü • Editor-in-Chief
Adile ÖNİZ
Yardımcı Editörler • Associate Editors
Asuman ALTAY
Erdal CELIK
Şermin GENÇ
Tuğcan GÜLER
Danışmanlar Kurulu • Advisory Board
Abdurrahman BAYRAM
Adil BAYKASOĞLU
Cem Şeref BEDİZ
Hüsnü ERKAN
Kemal BAYSAL
Nesrin ÖNLÜ
Yönetici Sekreter • Executive Secretary
Ahu PAKDEMİRLİ
E-Posta • E-Mail [email protected]
Bilimsel Yazışma İletişim Bilgileri • Scientific Correspondence Communication
E-Posta • E-Mail [email protected]
Telefon • Phone (90-232) 412 4481
Faks • Fax (90-232) 412 4489
Tasarım • Design: Tuğcan GÜLER
Baskı • Print House: Dokuz Eylül Üniversitesi Matbaası
Basım Tarihi • Print Date: 13 Şubat 2014
Basım Yeri Adresi • Print House Address: Dokuz Eylül Üniversitesi Matbaası
DEÜ Sağlık Yerleşkesi Mithatpaşa Cad. No:1606 Balçova 35340 İzmir
Telefon • Phone : (90-232) 412 33 40 - Faks • Fax : (90-232) 412 33 39
İçindekiler
Index
DERİN Yayına Başlarken
> Adile ÖNİZ
5
Yenilik Aktarımı, DEPARK ve DERİN
> Murat ÖZGÖREN
6
Bilgi Toplumunda Yenilikçilik
> Hüsnü ERKAN
8
Teknoloji Geliştirme Bölgeleri (Teknoparklar)
> Necip ÖZBEY
18
The Relationship Between Innovation And Networks
> Yeşim KUŞTEPELİ
22
Developing the Innovation Potential of the Research Infrastructures
> Jean MOULIN
26
Melek Yatırımcılık
> Hulusi BERİK
28
Güçlü İnovasyon Sinyalinin Peşinde Olunmalı
> Banu ONARAL ile Söyleşi
32
Ar-Ge, İnovasyon ve Endüstriyel Uygulamaya Yönelik Destek Programı
> Mustafa ÇANAKÇI
36
Bir Girişimcilik Hikayesi
> Onur KESKİN
38
Ah Şu Girişimciler
> Ufuk BATUM
40
Haberler
42
DERİN
Yayına Başlarken
Doç. Dr. Adile ÖNİZ Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
DERİN dergisi ilk sayısını bu dergiyle oluşturmakta. Temellerini akademiden almaktaysa da endüstri
ve toplumsal boyutta pek çok rolü üstleneceğini öngörebiliriz. Bunlardan birisi uygulanabilir araştırmanın duyurulmasını, ikincisi ise yeni bilginin ve genel yenilikçilik unsurlarının diğer tüm paydaşlarla
buluşmasını sağlamak. Dergi aynı zamanda, DEPARK Teknoloji Transfer Ofisinin bilgi paylaşımı ve farkındalık arttırma süreçlerinde büyük destekçisi olacak.
Dört aylık aralarla yılda üç kez basılacak olan DERİN Dergisinin içeriğinin başarı öyküleri, teknolojik gelişmeler vb konularda söyleşiler, alandaki haberlerin duyurulmasını sağlayan yazılar ile hakemli
bilimsel yazıları içeren bölümlerden oluşması tasarlanmıştır. Dergi’nin ismi DERIN “Dokuz Eylül
Research and Innovation” İngilizce adının kısaltması olup aynı zamanda alan çalışma ve gelişmelerinin derinliğine incelenmesi ve duyurulması gibi bir anlamı da taşımaktadır. Derginin kapak resmi
ise İspanya’da Sanat yönetmenimiz Tuğcan Güler’in çektiği bir fotoğraftan uyarlandı. Üstte şehir ve
mesafeler tablosu dergimizin öncelikli anahtar kelimeleri olan ‘yenilikçilik’, ‘girişimcilik’ ve ‘araştırma’
kavramlarına ait bir yönlendirme içerirken sağ taraftaki çıkış işareti ise köprü üstünden karşı taraftaki
DEPARK yerleşkesine yönlendiriyor.
Derginin fikrinin olgunlaşmasından bu ilk sayının çıkışına kadar her türlü desteği esirgemeyen Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Füzün’e, araştırma, inovasyon ve projelerden sorumlu ve bu derginin fikir
öncüsü Rektör Yardımcımız Prof. Dr. Murat Özgören’e ve Basın Yayın Komisyonu Başkanı Prof. Dr.
Can Karaca’ya, matbaamız çalışanlarına ve ilk sayıyı değerli yazıları ile destekleyen yazarlara çok teşekkür ederiz.
Son söz olarak siz değerli okurlarımızı dergimizi sahiplenmeye ve değerli yazılarınızı göndermeye davet ediyoruz. Dergimiz ancak sizlerin yönlendireceği bilimsel/inovasyon içerikli ve teknolojik gelişmeler konusundaki paylaşım niteliğindeki yazılar ile zenginleşerek hedeflerine ulaşabilecek ve yazılı
basında en iyi şekilde yerini alacaktır.
Yenilik Aktarımı,
DEPARK ve DERİN
Murat ÖZGÖREN *
Dokuz Eylül Araştırma Alanı olarak betimleyebileceğimiz DERA, iç halkada akademi, araştırma ve eğitim unsurlarını, dış halkada sanayi ve
toplumsal paydaşları kapsamaktadır. En dış halkada ise uluslararası unsurlar bulunmaktadır.
Akademik hayatta üretilen bilgi ve yeniliğin toplumsal kazanıma dönüştürülmesi giderek artan
bir ivme kazanmasına rağmen henüz istenilen
düzeyde değildir. Yenilik ve bilginin ekonomik
artı değere dönüştürülmesinde girişimcilik, toplumsal kazanç halini almasına da sosyal sorumluluk olarak bakılabilir. Teknoloji kelimesiyle
yalnızca teknik dallar ile sınırlı görülse de aslında
temel bilimlerden sosyal bilimlere kadar bütün
alanların bu yenilik sisteminde yeri vardır.
Toplumsal kazanım ve ekonomik kapasite oluşturulmasında Teknoloji Transfer Ofisleri bir süredir önemli unsurlar olarak ortaya çıkmaktadır.
Bu birimleri birer “arayüz” olarak görürsek, esas
amacın akademide elde edilen artı bilginin iş
kapasitesine dönüştürülmesi bir tür güç aktarımıdır. Bütünüyle bakıldığında bir “yenilik ekosistemi” tamamlanmadan bu aktarım sürdürülebilir
ve yeterli olmayacaktır. Yenilik ekosisteminde
teknik servislerin yanında fikri koruma, lisanslama, eğitim, ağ oluşturma gibi birçok unsurdan
oluşan bir bütünleşik süreç gereklidir.
DEPARK, 2013 başında kurulmasına karşın çok
hızla ivmelenen ve çok disiplinli bir yapıyı bir araya
getiren bir altyapıdır. Bu altyapıda tematik büyüme konusuna önem verilmiştir. Bu bağlamda, ülkemizin hastaneye tam entegre ilk Sağlık Teknoparkı kurulmuştur. Sağlık kümesi, Teknolojik tekstil
kümesi, bilişim kümesi gibi platformların rekabet
öncesi mükemmeliyet merkezlerine ve ortak koruma ve geliştirme sistemlerine yer verilmektedir.
İleri Biyomedikal Ar-Ge projesi olarak başlayan ve
yaşambilimlerinde ülkemizin en gelişmiş Ar-Ge
merkezi, İzmir Biyotıp ve Genom Enstitüsü adı
verilen uluslararası bir projeye dönüşmektedir.
DERİN dergisi, bu ortamda gerek ülkemizde
ve bölgede yer alan gelişme faaliyetlerini, gerekse uluslararası yazıları bilimsel bir çatı altında derleyerek yenilik ekosisteminin DERA
halkalarında duyurulmasını ve özümsenmesini
hedeflemektedir. Bir çok disiplinden kişinin
görüşlerini irdeleyebilecekleri bir platform
oluşturarak ve bilgi - yenilik - girişimcilik kavramları arasında sinerji yaratarak farklı bir yapı
kazanmak arzulanmaktadır.
* Prof. Dr.
Dokuz Eylül Üniversitesi Araştırma, İnovasyon ve
Projelerden sorumlu Rektör Yardımcısı
I N N O VAT I O N
8
DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014
Bölgenin Genel Tanıtımı
Dokuz Eylül Teknoloji Geliştirme Bölgesi’nin kuruluşu 3 Ocak 2013 tarihinde Resmi Gazete’de
yayınlanmış ve Türkiye’nin 35. Teknoloji Geliştirme Bölgesi olmuştur.
Dokuz Eylül Teknoloji Geliştirme A.Ş. (DEPARK) 3 Nisan 2013 tarihinde 14 ortaklı, güçlü kurum
ve kuruluşların ortaklığında 7.5 Milyon TL sermaye ile DEÜ Teknoloji Geliştirme Bölgesi’nin
yönetilmesi maksadıyla kurulmuştur. Dokuz Eylül Teknoloji Geliştirme Bölgesi, DETGB-1 adıyla
Tınaztepe yerleşkesinde ve DETGB-2 adıyla İnciraltı yerleşkesinde olmak üzere iki yerleşkede faaliyet
göstermektedir.
DETGB-1 Tınaztepe yerleşkesinde Yenilenebilir Enerji, Tekstil, Bilişim, Denizcilik, Elektronik, İleri
Malzeme teknolojileri, Tasarım, Nanoteknoloji, Otomotiv, gibi konularda çalışan yenilikçi firmalar yer
alacaktır.
DETGB-2 İnciraltı yerleşkesi ise sağlık temalı bir teknoparktır. Bu kapsamda DETGB-2’de
Biyoteknoloji ve Tıp Teknolojileri alanında çalışacak Ar-Ge firmaları yer almaktadır. Sağlık Teknoparkı
olarak Türkiye’nin ilk gerçek temalı ve hastaneye tam entegre teknoparkı olmuştur. Bu temayı
destekleyen ekosistemde deneyimli Üniversite Hastanesi, ülkemizin en büyük biyomedikal Ar-Ge’si,
Tıp Fakültesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü ve Sağlık Meslek Okulları ile ideal Sağlık İnovasyon Bölgesi
tanımını oluşturmaktadır.
Hedeflerimiz
• Akademideki araştırma altyapısının ve bilgi birikiminin ekonomik değere dönüşmesine katkı
sağlamak
• Türkiye’nin Ar-Ge potansiyeline ve teknoloji üretebilme yeteneğine ilaç ve tıbbi cihaz konularında
başta olmak üzere katkı sağlamak
• Ülkemiz ve dünya pazarlarına yönelik ileri teknoloji ürün ve hizmet geliştirmek
• Teknoloji transferi için uygun ortam yaratmak
• Ege bölgesinde sürdürülebilir kalkınmanın unsurlarından birisi olmak
• Tıbbi biyoteknoloji ve diğer tematik alanlarda alanında nitelikli işgücünün yetiştirilmesini
sağlamaktır.
DEPARK bünyesinde çalışacak ve Ar-Ge çalışmalarında bulunacak firmalara sağlanan vergi ve
diğer avantajlar şunlardır:
• Firma ve Girişimcilere Gelir ve Kurumlar Vergisi Muafiyeti,
• Ar-Ge Personeline Gelir Vergisi Muafiyeti,
• KDV Muafiyeti,
• Sigorta Prim Desteği,
• Destek Personeline Gelir Vergisi Muafiyeti,
• Akademisyenlere sağlanan girişimcilik ve danışmanlık hakları.
DEPARK’ta yer almak isteyen firmalar, bölgede üzerinde çalışacakları Ar-Ge projesini anlattıkları bir
başvuru formu doldurarak DEPARK İletişim Ofisi iletişime geçebilirler.
Daha detaylı bilgi almak ve başvurularınız için:
DEPARK Dokuz Eylül Teknoloji Geliştirme İletişim Ofisi
DEÜ Rektörlük Kat:2 Alsancak İzmir
Tel: (232) 422 67 61
E mail: [email protected]
www.depark.deu.edu.tr
9
Bilgi Toplumunda
Yenilikçilik
Hüsnü ERKAN *
Sanayi toplumunda üretim, daha çok maddi
malların üretimine odaklanmıştır. Doğadan
alınan hammaddeler, insan emeğinin yardımı
ile temel üretim faktörü olan sermaye malları (makine donanımları) üzerinden yeni maddi
mallara dönüştürülürler. Üretim süreçleri ve
ekonomik işleyişle birlikte toplumsal süreçler
de, bu olguyu esas alan bir örgütlenme ve yapılanma göstererek Sanayi toplumunu yaratmıştır. Buna karşılık, uygarlığın bugün ulaştığı gelişme düzeyi ise “bilgi” yi, temel üretim
faktörü olarak öne çıkarırken, bilginin bilgi ile
üretildiği “bilgi ekonomisi” ve “bilgi toplumunun” örgütlenme ve yapılanışını insanlığın gündemine taşımıştır.
Bilgi
toplumunda
bilgi üretiminin
temel girdisi,
yaratıcı insan
zihninde birikmiş
olan bilgidir.
Tarım ve sanayi toplumlarında üretimin temel
girdileri doğa kaynaklı iken, bilgi toplumunda
bilgi üretiminin temel girdisi, yaratıcı insan zihnin de birikmiş olan bilgidir. Bilgi, insan merkezlidir. Bu durum bilgi toplumu ve bilgi çağını
başlı başına çok farklı bir algı içinde ele almamız
gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu farklı algının
doğal sonucu olarak, ekonomik değer yaratan
bilgiyi, çoğu kez bununla karıştırılan enformasyon ve teknoloji gibi yakın kavramlardan ayırt
etmemiz gerekmektedir. Ayrıca kendini tekrar
etmeyen her bilgi, yenilik olarak gündeme gelirken, bilgi ve yenilik üretiminin gerçekleştiği
süreçler ile ortam ve iklim konuşlarına açıklık
kazandırmak gerekmektedir. İşte bu yazı, “Bilgi
Toplumunda Yenilikçilik” konusunu bu bağlamda ele almaktadır.
BİLGİ NEDİR?
Bilgi Toplumu ve Bilgi Ekonomisi’nin temel
üretim faktörü bilgidir. Tiwana’ ya (2003:77)
göre bilgi, öğrenenlerin akıllarından doğan deneyimler, değerler, birleştirilmiş
enformasyonlar, uzmanlaşmış içerikler
10
ve köklü sezgilerin akışkan bileşimlerinin
hayata geçirilmiş biçimidir. Bu şekliyle bilgi, bireysel ve ortak akıl tarafından oluşturulup
paylaşılırken; deneyim, başarı, başarısızlıklardan ve öğrenimle zaman içinde kazanılır. Bilgi
sadece veri tabanlarından edinilmez. Bilgiyi
hayata geçirilmiş enformasyon olarak görmek,
bilgi ve enformasyon farkını öne çıkarır. Başka bir ifadeyle söylemek istersek bilgi, değer
yaratmak üzere organize ve sistematize
olmuş enformasyondur. Bu şekliyle değer
yaratan bilgi; her zaman açık, yalın ve mutlak
olmak yerine, karmaşık, kısmen yapısal, kısmen
temelsiz ve içgüdüsel olup insanların beyinlerinde bulunur. Bu nedenle bilginin ancak
belli bir kısmı yazıya dökülerek veri tabanlarına, kitaplara, belgelere, sunumlara geçer ve dijital ağlar üzerinden aktarılabilir. Bilginin bu türü
açık bilgidir. Buna karşın kurumları oluşturan
insanların karşılıklı ilişkileri ve yarattığı kurum kültürü ortamında insanların beyninde
şekillenmiş olup orada kalan deneylere, sezgilere dayalı olan, kişilere özgü organize bilgi ise
örtük bilgidir (Tiwana, 2003: 78). Örtük bilginin kayda dökülmesi zor olup deneme yanılma,
sezgi, deneyim, yargı, değerler, inançlar ve zeka
ile ilgili yönleri vardır.
Gerek arşivlerde yer alan enformasyon (malumat), gerekse aktarılabilir bilimsel bilgi, açık
bilgi olarak ortaya çıkar. Buna karşın kişinin
kendi hüner ve becerileri olarak kendine ait olan
ve kodlanıp kaydedilemediği için aktarılamayan,
ancak değer yaratma niteliğinde olan sistematik bilgi, örtük (tacit) bilgidir. Örtük
bilgi kodlanamadığı için, başkalarına aktarılamayan, ancak yakın ilişkide görerek, yaşayarak; usta-çırak ilişkisinde kazanılma şansı olan bilgidir.
Bu özelliği ile bu bilgi türü, gizil (implicit) ya da
bilende yurtlanık olan ve onun hüneri olan organize bilgidir.
DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014
Değer yaratan bilginin oluşumu bir süreçtir. Bilgi, ne’yin, niçin’in, nasıl’ın ve kim’in bilgisini
açığa çıkarma süreçleri ve sentezleri içinde gelişerek açık ve örtük bilgiye ulaşılır (Tiwana,
2003: 93-94 ve Erkan,205: 244)
• Ne’yin Bilgisi (Know-What): Olgular
hakkındaki tüm temel bilgilerdir. Bilgi türleri
arasında, enformasyon olarak kabul edilen bilgiler, bu tür bilgilerdir. Bir bölgenin nüfusu, tarihteki bir olay ya da hayata geçmemiş okul bilgisi
bu tür bilgiye örnektir.
• Niçin’in Bilgisi (Know-Why): Bilimsel
bilginin karşılığıdır. Bilgi temelli ekonominin temel bilgi unsurudur. Bu bilgiye sahip olmadan,
uygulamalı bilgi olan know-how becerisi yetersiz
kalır. Bir sonra gündeme gelen “nasılın bilgisi” bu
bilgi türünden temel alarak ve beyinde yeniden
sentezlenerek yeni bilgiye ulaşılır.
• Nasıl’ın Bilgisi (Know-How): Bazı şeylerin yapılabilirliğine imkân veren ve var olan bilgi birikimidir. Bir iş adamının, bir uzman çalışanın veya bir uzman pazarlamacının sahip olduğu
bilgiler bu tür bilgilerdir.
• Kim’in Bilgisi (Know-Who): Bu bilgi türü de enformasyon içermektedir. Fakat bu
enformasyon, kimin veya kimlerin neyi nasıl yapacağı hakkındaki bilgidir. Bu bilginin ekonomik
açıdan önemi, özellikle üretim sürecinde ortaya
çıkacak aksaklığın veya olumsuzlukların nasıl giderileceği veya kimler tarafından önleneceğine
ilişkindir. Gelişmiş ülkelerin bugünkü çalışma
örgütlerinin yapısını şekillendiren bu bilgi türü,
aynı zamanda çalışma konusunda iş örgütlerinin
bilgi toplumunda üstlenecekleri görevler hakkında bilgi verir.
Kurumlar açısından niçin bilgisi (know-why) ile
nasılın bilgisi (know-how) birlikte sentezlenerek,
daha üst veya daha yeni yaratılacak knowhow bilgiye doğru bir süreç devreye girer.
VERİDEN ÖRTÜK BİLGİYE UZANAN SÜREÇ
Ekonomik yaşamdan toplanan sinyaller, duyumlar ve işaretler derlenip toplanarak temel veriler
elde edilir. Bunlar çoğu kez istatistikî rakamlar
ve verilerdir. İstatistikî rakamlar henüz ham veridir. Bunlar sistematize edilerek kullanılabilir
hale dönüştürülür. Ancak verilerin azlığı kadar
aşırı olması da sorun yaratır. Verilerden bilgi elde
etmeye kalkmadan önce bunların enformasyona
dönüştürülmesi gerekir. Karmaşık verileri enfor-
masyona dönüştürme sürecinde, verinin biçimlendirilmesi, düzenlenmesi ve özetlenerek belirlenen amaç yönünde yoğunlaştırılması gerekir.
Ayrıca veri setleri arasındaki ilişki bağlamının
kurulması, hesaplama işlemleriyle sınıflandırıcı
analizlerin yapılması, ihtiyaca göre eksiklerin giderilmesi ve düzeltmeler devreye girer.
Bilgi insanla
ilgili olduğu
için, yine onlar
tarafından
yaratılır.
Ancak bu süreç sonrasında veriler enformasyona,
yani neyin bilgisine (know-what) dönüşmüş
olur. Bu süreçte, veriler kendi içinde uyumlulaştırılmış ve belli amaçlar için kullanılabilir bir yapıya dönüşmüştür. Bu haliyle enformasyon, kurum
içi kullanılabilir bir içerik kazanmıştır. Bilgilendirme yapamayan enformasyon kafa karıştırır ve
enformasyon kirliliği yaratmaktan başka bir işe
yaramaz. Buna karşın yararlı enformasyon, iş akışı ve karar süreci için aydınlatıcı bilgiler kazandırır. Ancak veriler ve buradan türetilen enformasyon bir kurumun tüm birimleri için aynı önemde
olmayabilir. Bu nedenle üretilen enformasyonun
kurum içinde doğru yerlere akışının sağlanması
ile bundan yararlanma gündeme gelebilir. Ancak
enformasyondan yararlanılarak onu hayata geçirme şansı yakalanabilir. Bu noktada enformasyon (neyin bilgisi - know-what) ile özellikle
nasılın (know-how) bilgisi birbiriyle karıştırılmamalıdır. Enformasyondan nasılın bilgisine (know-how), ulaşmak için; hem açık,
hem de örtük bilginin bileşim ve sentezini
yapmak gerekir.
Bilgi
toplumunda
kurumların
üstünlüğü
bilgi yoğun
olmalarından
kaynaklanır.
Bilginin kullanılabilirliği, örtük ve açık bilginin niteliklerine bağlı olarak birlikte belirlenir.
Esasen bilgi yaratma süreci, örtük bilginin
açık bilgiye dönüştürülmesi, yani kişiye özgü bilginin dışsallaşması süreciyle gerçekleşir. Söz
konusu bilginin neye odaklandığı önemlidir.
Örtük bilginin açık bilgiye dönüştürülme süreci, kişisel deneyime dayalı örtük bilginin, sistemsel bütünlüğe kavuşturularak formülasyonu
ve deşifre edilmesi, yoğunlaşmış ve odaklaşmış bir çalışma gerektirir.
Kurum için yararlı bilginin açığa çıkarılması için enformasyon dışında iki unsur daha
gereklidir:
1. Örtük bilgi ve deneyime sahip insanlar;
2. Enformasyon ile insanların deneyimini bir
araya getiren uygun kurumsal ortam ve
bağlamdır.
Uygun ortam ve bağlam, bilgi üretimi için uygun,
11
pozitif sinerjik kültürel ortamdır. Ancak bu
ortam ve koşullarda örtük bilgi harekete geçerek
açığa dönüşebilir. Bu ilişkide örtük bilgi, kişiye
özgü ve içsel; buna karşın, enformasyon ve bağlam (ortam) kişi için dışsaldır. Örtük bilgi, kişilerin zihninde bir takım inanç, ideal, değerlerle
birlikte bilişsel olarak yerleşir. Bu nedenle bilişsel unsurun açık seçik ifadesi çok kolay gerçekleşmez. Bu noktada ortam faktörü önem kazanır.
Belli bir uğraş sürecinde dışa açılır ve dışsallaştırılabilir. Bilgi insanla ilgili olduğu için, yine
onlar tarafından yaratılır. Doğal olarak kurum, bilgi yaratmanın ortam ve koşullarını uygun
duruma getirebilir. Uygun ortam içinde örtük ve
açık bilgi birbiriyle karşılıklı etkileşim ilişkisinde
birbirine dönüşerek “bilgi sarmalı” oluşturur. Bu
süreç şöyle işler:
Bilgi güçtür,
paylaşıldıkça
çoğalır ve
sinerjik
etkileşimle
yenilenme hızı
artar.
•
•
•
•
Teknoloji,
kullanılabilir
bilginin belli
amaçlar için
organize olmuş
ve birikmiş
durumudur.
Teknoloji,
yeni bilginin
kullanıldığı
formatı verir.
Örtük Bilgiden Örtük Bilgiye Geçiş
(ÖB > ÖB): Sosyalleşme.
Örtük Bilgiden Açık Bilgiye Geçiş
(ÖB > AB): Dışsallaşma.
Açık Bilgiden Örtük Bilgiye Geçiş
(AB > ÖB): İçselleşme.
Açık Bilgiden Açık Bilgiye Geçiş
(AB > AB): Birleştirme.
Bilgi ve öğrenme sürecinde üç temel adım: bilginin edinimi, paylaşımı ve kullanımıdır.
Bilginin edinimi, enformasyon ediniminden
farklı olarak sezgilerin, becerilerin ve ilişkilerin
yaratılıp ve geliştirilmesini kapsar. Bir uzmanlaşma sürecinde kazanılan deneyimle oluşur. Çoğu
kurum, var olan bilgi birikimi (know-how) ile
yetinirken yenilikçi kurumlar, yeni hedefleri belirleyerek niçinin bilgisine (know-why) yönelir ve var olan bilgi birikimini daha yukarılara
taşımak ister. Bunun için bilginin paylaşılması
gerekir. Bilgi paylaşılması, zaten bilinen ve var
olan bilgi düzeyinde, buna ihtiyaç duyanlara aktarımı sağlar. Ekip çalışması kültürünün yüksek
olduğu kurumlarda bilgi paylaşımı daha kolay ve
kendiliğinden gerçekleşir. Bilgi paylaşımı, kurum
içi ve kurum dışı işbirliğine dayanır. İşbirliği
için ağda bütünleşmek ve iletişim temel
unsurlardır. Bilginin paylaşımı, onun kullanım
sürecini devreye sokar. Erişilebilir olan bilgi
kullanıma açılmıştır. Bilginin kullanımı, bilişim teknolojilerinin sağladığı ortam ve
araçlarla gerçekleşir. Başta bilgisayar ağları,
web siteleri ve telefon gelir. Bilginin öğrenilmesi
ile bilginin kullanımı farklı aşamalardır. Öğrenilen bilginin, kurum içindeki faaliyetlerin iyileşti12
rilmesi ve geliştirilmesi için kullanımıyla kurum,
yeni faaliyet ve davranışları devreye sokar.
Bilgi toplumunda kurumların üstünlüğü bilgi
yoğun olmalarından kaynaklanır. Bu nedenle
kurumlar giderek sermaye yoğun olmaktan
daha çok bilgi yoğun duruma gelirler. Zira bilgi,
süratle diğer girdilerin yerine ikame edilebilir.
Başarı ve rekabet açısından, dinamik belirleyici
unsur “bilgi”dir. Özellikle belirsizliğin yoğun olduğu ortamlarda, doğru karar verebilmek sahip
olduğumuz bilgi donanımına bağlıdır.
Bilgi, karmaşık ve belirsiz ortamlarda karar
vermeyi sağlayan temel unsur olduğu kadar,
yenilik ve değişim için fırsat sağlar. Ancak
bunun için bilgi, fark yaratacak biçimde
kullanılmalıdır. Bilginin fark yaratıcı biçimde kullanımı, sosyal ağ ortamında paylaşımı ile etkin duruma gelir. Sosyal ağlar oluştuğu kültür ortamı ve kurum kültürü ile
yakından ilgilidir.
BİLGİNİN TEKNOLOJİDEN FARKI
Bilgi güçtür, paylaşıldıkça çoğalır ve sinerjik etkileşimle yenilenme hızı artar.
Ancak bu noktada bilgiyi teknoloji ile karıştırmamak gerekir. Teknoloji, kullanılabilir bilginin belli amaçlar için organize olmuş ve
birikmiş durumudur. Teknoloji, bazen bir
yöntemde, bazen bir alet, edevat veya makinede somutlanır. Açık bilginin, yöntem
ve alette somutlaşarak birikmiş biçimi
teknolojidir. Bu anlamda teknoloji, yeni
bilginin kullanıldığı formatı verir.
DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014
Teknoloji, bilgi üretiminin ön koşulu olan format ve donanım olup; bu donanım içinde, zihnin ürünü ve değer yaratıcı bir akım değişkeni olarak bilgi gündeme gelir. Teknoloji
ise, bir kısmı insan beyninde ve bir kısmı alet
ve edevatta yurtlanık duruma dönüşmüş yol ve
yöntemlerin tümüdür. Ayrıca teknoloji, açık bilgi
birikimi olarak zaten var olan ve bu nedenle üretimin altyapısı ve ön koşulu olan unsurdur. Teknolojideki değişme, bu format ve düzlemin
her defasında bir üst veya farklı boyuta ve farklı
içerikle taşınmasıdır. Ancak değişimin temelinde
bir akım büyüklük olan yeni bilgi vardır.
Bilgi, belli bir format kazanıp teknolojik donanıma dönüşünce, donuklaşır ve kolay taklit
edilir. Oysa bilgi, mevcut teknolojik donanım
içinde gerçekleşen akış ve işleyişle bağlantılı
olarak oluşan bir akım değişkenidir. Başka
bir deyimle, teknoloji bir stok ve donanım;
bilgi ise zihnin ürünü bir akıştır. Ancak bu
bilgi, değer yaratıcı özelliğe sahiptir. Bilginin
kurum içinde kullanımı, mevcut teknolojik ortamda, belli bir akış ve işleyişe odaklanmış insan
zihinlerinin ürünüdür. Yaratıcı beyinler ele avuca
sığmaz; yeni bilgi üretme ve karar verme yeteneğine sahiptir. Bilgi toplumunun yaratıcı
zihinleri, entelektüel sermaye veya uzman
bilgi üreticileridir. Bunlar daha nitelikli, daha
örgütçü ve daha işbirliğine dayalı sosyal ağlar
içinde etkinliklerini ortaya koyarlar. Kurum içinde bunların taleplerinin karşılanmaması, onların
kaybedilmesine yol açar. Bu nedenle, en iyi olup
zirvede kalmak isteyen kurumlar, bilgi üretimi
için uygun ortamları sağlamak durumundadır.
Kurumlarda, en yeni teknolojiye dayalı üretim,
üretimde etkinlik sağlayabilir ve kaynaklar
etkin kullanılabilir. Ancak, var olan etkinlikte fark yaratmak ve öne geçmek, yeniden bilgi
üretimi ile mümkün olabilir. Bu nedenle çağdaş
kurumlar, teknoloji, iş akışı ve bilgi (insan)
arasında uygun ve etkin bir etkileşim kurmaya
odaklanmak zorundadır. Doğaldır ki bu etkileşim sürecinde; bilgi, iletişim teknolojileri ve
enformasyon iç içe geçer. Kurum çalışanları
böylesi bir ortamda uzmanlaşırlar.
YARATICILIKTAN YENİLİKÇİLİĞE
Yenilik belirsizlik yaratır, ancak belirsizliği aşmak yine yenilikçilikten geçer. Bu nedenle bilgi ekonomisi sürdürülebilir yenilik ve bilgi
üretimine odaklıdır. Barker’e göre (2002: 15)
yenilik çok boyutlu ve zengin bir faaliyet karışımının sonucudur ve stratejik planlama, Araştırma-Geliştirme (Ar-Ge), pazarlama, proje
yönetimi, eğitim ve yaratıcı düşünce bunların
başında gelir. Yaratıcı düşünme, hayal gücümüz ve çağrışımların ürünüdür. Yaratıcılık birbiriyle ilintisi bulunmayan alanlara ait unsurlar
arasında benzerlik kurmaya çalışan düşünce
biçimidir. Yaratıcılık yeni fikirler yaratma yeteneğidir. Yenilikçilik çoklu etkileşim ve karmaşık ilişkiler ortamında, mekanik olmaktan
çok organik bir görünüm içinde ekip işi olan,
evrimsel, bilişsel, sistemsel ve çevrimsel bir süreçtir (Barker, 2002: 17). Ekonomik açıdan yeni
bilgi ve ürün yaratma ya da insan ihtiyaçlarını
karşılamaya yönelik yeni kaynaklar yaratma
sürecidir. Yaratıcılık yeniliği getiren; yenilik ise yaratıcılığın somutlaşmış sonucudur. Yaratıcılık ancak yenilikçiliğe dönüşerek
ekonomik değer kazanır. Yaratıcılık, yeniliğin
zihinsel boyutu olarak yer alırken, yenilikçilik
ekonomik ve ticari değer olarak cisimleşmiş
sonuçtur. Yenilikçilik ekonomide değişim getirir. Bu değişimin aktörleri yenilikçi girişimcilerdir.
Yenilik belirsizlik
yaratır, ancak
belirsizliği
aşmak yine
yenilikçilikten
geçer.
Yenilikçiliğin kökeni insan zihnidir. İnsanlar
tüm canlılar içinde, öğrenen; öğrendiği
üzerine düşünen, öğrendiğini geliştirebilen ve bunu sosyal iletişim ve dil ile çevresindekilerle paylaşıp işbirliğine dönüştüren tek varlıktır. Kısacası insanın öğrenme ve
öğrendiğini, hem de ekibin sinerjisi ile geliştirme
yeteneği yenilikçiliğin kaynağıdır. Zira doğada
kendi içeriği üzerinde etkide bulunabilen tek
şey insan zihnidir (Barker, 2002: 28). İnsan zihni
analoji ve metafor (çağrışım) yoluyla oluşturduğu
düşünceleri, başka açılardan ve başka bağlamlarda yeniden düşünebilir. Düşünce ve deneyimleri
dil sayesinde kavramlaştırıp, biriktirip, ekipler
halinde yeniden düşünüp yaratıcı işbirliği içinde
yenilik üretebiliriz.
Yaratmanın beş adımı şunlardır (Barker, 2002:
60-61):
1. Ne yaratacağımızı, neyi var edeceğimizi tasavvur etmeliyiz,
2. Şu anda neyin var olduğunu bilmeliyiz,
3. Yaratmak için eyleme geçerek, öğrendikçe,
uyguladıkça yol alacağımızı bilmeliyiz,
4. Yaratma sürecinin akış ve ritimlerini, filizlenme,
özümseme ve tamamlama olarak öğrenmeliyiz,
13
1. Her yaratıcı sürecin bir sonraki için ivme yarattığını bilmeliyiz.
Yenilik üretim süreci, günlük işlerin akış sürecinden farklı bir çevrime sahiptir. Yenilik süreci,
“araştır - keşfet - geliştir - fizibilite açısından teyit et - araştır” çevrimine dayalıdır.
Günlük çalışma süreci, “planla - değişiklik yap
- sonuçları incele - farklı yapmak için eyleme geç - planla” çevrimine dayanır ve kendini
sürekli tekrarlar (Barker, 2002: 91-92). Yenilik süreci ise yeni bir şey yaratmaya çalışır. Bu nedenle
bu süreçler birbirine karıştırılmamalıdır. Yenilik
süreci ayrı örgütlenmeli, ancak kurum politikası
ve grafikleriyle bütünleşmelidir. Odaklanılan yenilik dışına yayılmadan ve örgüt üst yönetiminin
sorumluluğunda ve ayırdığı bütçe içinde yenilik
süreci yürütülmelidir. Ayrıca yenilikten sorumlu
birim veya kişiler hesap verebilir olmalıdır.
Geleneksel ekonominin standart yaklaşımı yerine “ekonomik kaynakların arttırılması” sorununa
daha yakından bakacak olursak; mallar üretilir;
hizmet yapılır ve bilgi ise yaratılır. “Bilgi üretimi” bu nedenle bilginin yaratılması ile eş anlamlı olarak ele alınır (Von Krogh-Ichijo-Nonaka,
2002: 9). Bilgi üretimi, öğrenmeye değer veren
ve öğrenme arzusunun sürekli olduğu bir kültür
ortamında, sürekli üretilen yeniliklere dönüşür. Zira bilgi insan beyninde yurtlanmış
durumdadır. İşin içine insan faktörü girince,
insanların yaratıcılığı, iletişim becerileri, değer
yargıları yeniliğe açık veya kapalı davranış kalıpları ve öğrenme ve öğretme özellikleri devreye
girer. Bilgi üretimi; ancak bu değişik özelliklerin
bir arada bulunmasını destekleyen ve besleyen
bir ortamda, gündeme gelen değişik düşünce
üretimlerinin yaşam için yararlı duruma dönüştürülmesi şeklinde gerçekleşir. Dolayısıyla bilgi
üretimi; bütüncül bir ortam ve süreçleri yaratabilen kurumların işidir.
Yenilikçi bilgi üretimi için gerekli unsurlar şunlardır (Von Krogh-Ichijo-Nonaka, 2002: 15):
1. Bilgiyi destekleme işi bir vizyon olarak benimsenmelidir,
2. Bunun gerektirdiği iletişim ağı etkin yönetilmeli,
3. Bu işi üslenen bilgi işçileri (çalışma ekibi) harekete geçirilmeli,
4.Bilgi üretimi için uygun ortam oluşturulmalı,
5. Üretilen yerel bilgi küreselleşmelidir.
14
Ayrıca bilgi üretim süreci şu aşamalardan
geçer:
1. Örtük bilginin paylaşılması,
2. Yeni Bilgi Konseptinin (kavramların) üretilmesi,
3. Yeni Bilgi Konseptinin gerekçelendirilmesi
veya doğrulanması,
4. Bir prototip (ilk örnek) oluşturulması,
5. Bilginin yayılması,
Bilgi üretiminin hassas ve kırılgan yapısı, belirleyici unsurların örgütsel yapılanışı ve bu yapı içindeki akış sürecinin birbiriyle uyumlu olması için
özen ve gayret gerekir. Her ne kadar bilgi üretimi, belli bir kuruluş içinde gerçekleşirse de söz
konusu kuruluşun iç unsurları kadar, onun çevresel unsurlarından da etkilenir. Örneğin şirketin
gelecek stratejisine ilişkin vizyon oluştururken
uzman akademik çevreden, Ar-Ge laboratuarlarından müşteri ve tedarikçilerde süreç içinde
yararlanabilir.
Bilgi üretiminde, kuruluş içi ilişkilerde iletişimin etkin yönetimi son derecede önemlidir.
Bilgi üreticileri arasındaki sosyal ağın yapı ve yapılanışı, bilgi üretiminde merkezi bir önemdedir.
Bilgi üretimine gösterilen özen, ancak uygun bir
ortam içinde, kurum çalışanlarının bilgilerini uygulamaya aktarma yönünde aktif çabası ile mümkün olur. Kurum içi iletişim sisteminin, bilgi
üretimine yönlenmesi, bilgi ve yenilik üretimi
için vizyon oluşturmaktan geçer. Ortak vizyon,
kuruluş üyelerinin, yaratılan konseptin daha etkin biçimde ortaya konup gerçekleştirilmesinde
etkendir.
Bilgi işçilerinin harekete geçirilmesi, bilgi üretim sürecini devreye sokar. Bu aşamada
çalışma grubu içindeki işbirliği ve sinerji önem
kazanırken; şirket vizyonu ile uyumlaştırma gerçekleşir. Bilgi üretimi bir boşlukta değil; uygun
ortamda ve iklimde gerçekleşir. Uygun ortam
bilgi üretimini destekleyen ve besleyen bir kültür
ortamı olup şirket yapısı ile yakından ilgilidir. Bilgi üretimini destekleyici bir ortamın varlığı, bilgiyi destekleyen merkezi unsurdur.
Bilgi, insan gibi değişken ve sosyal sermaye olarak bilgi üretici ekip, akışkan bir kaynaktır.
Bu nedenle bilginin desteklenmesi insan ilişkilerinin yönetimiyle ilgilidir. Bilgiye farklı kişiler
farklı anlamlar yükleyerek algılarlar. Bu nedenle
akademisyen, uzman ve uygulayıcıların farklı ba-
DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014
kış açıları aklı karıştıran durumlar olmaktan çok,
yaratıcı potansiyel kaynağı olarak algılanmalıdır.
Günümüzde bilgi üretimi kişisel olmaktan çok
bilgi ekiplerinin işidir. Yenilikçi bilgi ekibinin
oluşması, örtük bilgilerin paylaşılması ile devreye girer; belli bir süreç içinde yüz yüze etkileşim
içinde şekillenerek kendi ortak dil, norm ve değerler sistemi; yani grup kültürünü oluşturur.
Bilgi üretiminin önündeki insanî engellerin
başında insanların yeni bilgiyi kabullenmekte
gösterdiği direnç gelir. Zira bilgi kişisel düzeyde; her türlü gerekçe ve bahanesi kabullenilmiş
inançlara dönüşür. İnanç sistemleri ise sürekli
kendi kendinin doğrulanmasına hizmet eder.
Zira beyin, daha önceki yaşananlara benzeşim
kurarak olayları algılar ve bu bakış açısından yeni
olguya uyum sağlar. Beyne gelen yeni girdi benzeşim süreci üzerinden var olan deneyimlerle
bütünleşir. İnsanın olay ve olguları anlamlandırması ve algılaması “benzeşim” süreci üzerinden gerçekleşir.
Grupta kişisel bilgiyi aktarırken, diğerlerin alışık
veya yakın olmadığı bir dil kullanma zorunluluğu
vardır. Oysa öğrenme, düşünme ve ikna etmenin anahtarı dildir. Bu nedenle olay, olgu ve
bilginin ortaya konulmasında ayrıntılarda boğulmadan ve bütünü gözden kaçırmadan dikkatli ve
özenli bir dil kullanılmalıdır.
Nihayet şirketin yürürlükteki vizyon, misyon,
strateji, temel değerleri, kurum kültürü, kurumun mevcut paradigmasını oluşturur. Mevcut
paradigma ve kurumun dünya görüşü, kurumu
oluşturan tüm unsurlarca içselleştirilmiş durumdadır. Çalışanların olayları algılama ve çözüm bulmaya yönelik yaklaşımları mevcut paradigmaya
bağlı olarak şekillenir. Bu nedenle yeni bilginin
devreye girmesinde en büyük engel, kurum paradigmasından kaynaklanır. Mevcut
paradigmaya uygun bilgi ve fikirler kolayca kabul
görürken yeni bilgi ise kuşku ile karşılanır.
Bilgi yönetimi sadece enformasyonla ilgilenirse
yetersiz kalır. Bilgi yönetimi mevcut bilgi teknolojilerine bağlı olarak, bilgiyi doğru zamanda
doğru insanlara iletilmesi durumunda başarılı
olur. Bilgi üretimi için bilişim teknolojileri ve
enformasyon gerekli, ancak bilginin üretimi insan becerileri ile ilgilidir. Bu nedenle kurumlar,
bilişim teknolojileri kadar insanlar arası sosyal
ilişki ve sezgisel etkileşimlere de yatırım yap-
mak ve odaklanmak durumundadır. Enformasyon yönetimi ile bilgi yönetimi farklıdır. Bilgi
yönetimi bürokratik olarak yönetilemez; çünkü
bilgi sürekli birikimli, değişken ve dinamiktir.
Bilgi çok sayıdaki insanın katılımı ile üretilir.
Bilgi üretim sürecinde; Temel araştırma-kavram
üretme ve tasarım–ürün geliştirme ile üretim
aşamalarının her birinden ekibe katılan yeni
uzmanların uyumlu çalışması ve işbirliği için
sürekli olarak, kaosla düzen arasında denge gözetilir. Bu süreçte ekiplerin açık uçlu kontrolü
gerekir. Bunun için yönetimin, yol gösterici kurallar koyması gerekir. Bilgi üretiminin desteklenmesi için özenli bir ortam yaratarak ekipte
ve kurumda;
• Güven yaratmaya,
• Aktif empatinin artırılmasına,
• Karşılıklı yardım davranışının içselleştirilip
yerleşmesine,
• Yargılamada ölçülü davranmaya,
• Cesaretlendirme ve teşvik etmeye,
• Üst yönetimin özenli ve akıllı bir yol göstericiliğine ihtiyaç vardır.
İnsanın olay
ve olguları
anlamlandırması
ve algılaması
“benzeşim”
süreci üzerinden
gerçekleşir.
Günümüzün yüksek küresel rekabetçi, üstelik son
derece karmaşık teknoloji ortamında sürekli ve
hızlı yeniliklere ihtiyaç vardır. Şekilde telekomünikasyona ilişkin bir yenilik yapma çevrimi sonrası sunuluyor. Süreç, pazar ve teknoloji farkındalığı ile başlıyor. Piyasadaki müşteri taleplerini
de dikkate alarak yeni bir konsept geliştirilerek,
fikri mülkiyet hakları güvenceye alınarak sistem
tasarımı ile yeniliğin yapılışına ilişkin vizyon oluşmakta, müşteri talepleri dikkate alınmakta, teknolojik standartlar belirlenmekte, ortaya konan
yenilik, belirsizlik ve risklerden arındırılarak yeni
ürün olarak piyasaya sürülmektedir.
Yenilik yaratmanın bir başka sorunu yenilikçi
ekiplere önderlik etmektir. Bunun için yetkinlik
ve beceri açısından başarılı bir ekip kurmak, onları motive etmek, yaratıcılıklarını uyandırmak,
örtük bilgilerinin açığa çıkabilmesi için sezgi,
çağrışım ve derin düşüncelerin rahatlıkla kullanılabileceği ortamlar yaratmak önemli unsurlardır.
Yenilikçilik teknolojik olduğu kadar da sosyal bir
olgu olup, ekip çalışmasının eseridir. Ekonomik
olmayan buluş ve icatlar henüz yenilik değildir.
Yenilik, buluşun ekonomik duruma dönüşmüş biçimidir. Buluşları ekonomik duruma dönüştürme
süreci, Ar-Ge sürecidir. Ar-Ge tümüyle işbirliği içinde çalışan bir ekip işidir. Ekip, yaratıcı ve
yenilikçi zihinlerden oluşur.
15
Yenilik, buluşun
ekonomik
duruma
dönüşmüş
biçimidir.
Kaynak: Barker, 2002: 157. Şekil: Yenilik Yapma Çevrimleri
Yenilik ve yenilikçilik bir boşlukta oluşmaz. Yenilikçilik kültürü için; sosyal, ekonomik, politik
ve teknolojik koşul ve ortamın yaratılması gerekir. Her kültür aynı derecede yaratıcı değildir.
Yenilikçilik kültürüne sahip firma ve kurumlar
da bunun için ekonomik kaynak ayırmak, kurum
stratejisi içinde destek bulmak ve uygun ekip ve
iletişim ağı oluşturmak zorundadır.
Bilgi üretimi, sadece piyasa güçleri tarafından
yürütülen bir süreç değildir. Piyasa dışındaki
güçler de bilgi üretimi ve üretilecek bilginin
türü konusunda önemli işlevlere ve yönlendirici etkilere sahiptirler. Toplumlar ve kentler
farklı ekonomik yapıları ile farklı ve karmaşık
kurumlar setine sahiptirler. Zira tarihsel birikim süreçleri ile bu süreç içinde şekillenen
kurumsal yapılanmalar birbirinden farklıdır.
Bu farklılıklar ilgili toplum ve kentin bilgiyi
ve öğrenmeyi geliştirme, yeniliğe uyum ve yeniliği uyarma, risk alma ve her çeşit yaratıcı
etkinlikleri gerçekleştirme ve sorunları çözme yönündeki birikimleriyle yakından ilgilidir. Değişim ve yeniliklere uyum esnekliği ve
yeni fikirlere açık olmak, hem ekonomik hem
de toplumsal alanlarda önem kazanmaktadır.
Schumpeter’ci anlamda yaratıcı yıkım sürecine hazır olmak gerekir. Bu süreçte, işletmelerin ve çalışanların, çözmek için uğraştığı
pratik ve günlük sorunların birer bilgi yaratım kaynağı olduğu unutulmamalıdır. Zira sorunları anlamaya ve bilgi üretmeye uygun bir
ortam hazırlayan işletmeler ve kentler, bilgi
ekonomisinde, bilimsel araştırmalar yapan
kurumlar kadar önemlidir.
16
YENİLİKÇİLİK VE YENİLİK STRATEJİLERİ
Bilişim teknolojilerinin getirdiği hız ve hıza dayalı rekabet, bilgi ekonomisinin yenilikçi bir
ekonomi olmasında yol açar. Bilgi ekonomisi,
bilgideki sürekli yenilenme nedeniyle yenilikçilik temelinde şekillenen bir ekonomidir. Yenikçi
bir firma, ürün firmayı modası geçmiş kılmadan;
firma kendi ürününü modası geçmiş kılar. Aksi
takdirde piyasada varlığı tehdit altına girer. Yenilikte başarılı olanlar piyasa paylarını ve konumlarını büyük ölçüde arttırırlar. Yenilikler bilgi ekonomisini sürekli ateşlerken, ürünler, sistemler,
süreçler, pazarlar ve insanlar birlikte yenilenirler.
Yenilikçi şirketlerde ürün yaşam eğrisi giderek
kısalırken, sektörden sektöre farklılık gösterir.
Yenilikçilik yalnız ekonomik alanda değil, yaşamın tüm alanlarında gerçekleşebilir ve
yaşamın tüm yönlerine yeni bir ivme kazandırır.
Yenilikçilik için insanların hayal gücünün yaratıcı olması gerekir. Bu nedenle yaratıcılık ekonomik değer yaratmanın kaynağıdır. Ekonomide
yenilikçilik için yeniliği ödüllendirici ve teşvik
edici iklim ve ortam gereklidir. Yenilikçilik sadece firmalar için değil ülkelerin ekonomik gelişme
ve dinamizm ve gelişme rekabet yeteneği için de
en stratejik değişkendir. Ancak yenilikçiler için
yaratıcı kişiler yetiştiren bir eğitim sistemine ihtiyaç vardır.
Kurumlarda yerleşik duruma gelmiş amaç ve
süreçler, bilgi üretim stratejilerinin belirlenmesinde etkilidirler. Zira, kurumların bilgiye
odaklı olmaları ile bilgi sayesinde amaçları
DERIN > OCAK / JANUARY 2014
Kentsel yenilik
ağlarının varlığı,
ulusal ve küresel
bağlantılarda,
yerel ağların
etkinliği için
zorunludur.
gerçekleştirmeye yönelik süreç odaklı olmaları
birlikte dikkate alınmalıdır. Bu durumda; riski
en aza indirmek, verimliliği artırmak ve
yenilikçilik seçenekleri öne çıkar (Von Korgh,
G., Ichijo, K. Ve Nonaka, I.; 2002: 297-301):
1. Riski en aza indirme amacındaki bir
kurum, çalışanların donanım durumları
olarak zaten elde var olan bilginin kullanımına odaklanır. Bu amaçla, var olan bilgiye ilişkin
veri depolama, bunun kullanım alanı ve değeri ile
bunların kullanım sistem ve denetimlerine ağırlık verilir.
2. Verimlilik amacı ise eldeki bilgiyi tüm
çalışanların erişimine ve yeni kullanım alanlarına
açmaya yönelerek yaygınlık sağlamaya odaklanır.
Burada amaç maliyet avantajı yakalamak
için en iyi deneyim ve uygulamaları kurumda
yaygınlaştırmaktır. Kıyas yöntemlerinden yararlanılarak en iyi uygulama programı; bilgi, teknoloji ve sistem transferi olarak da devreye sokulur.
3. Yenilikçilik amacında ise kurum yeni
bilgi üretiminin desteklenmesine yönelir.
Burada yeni bilgiye ve bilgi süreçlerine odaklanma gerçekleşir. Bilgi üreticileri sürekli destekle-
Kaynak: Barker, 2002: 157. Şekil: Yenilik Yapma Çevrimleri
nir, çalışanlar motive edilir ve bilgi üretim ortamını sürekli geliştirilir. Zira bilgi burada stratejik
önem kazanır. Bunun için yeni çalışma ve örgütlenme biçimleri devreye girer. Kısacası bilgi
üretimini desteklemek; bilgi ve yenilik vizyonu
belirlemek, iletişim ağını oluşturmak bilgi çalışanlarını harekete geçirmek, uygun ortam oluşturmak ve yerel bilginin küreselleşmesini sağlamakla gerçekleşir. Bu ilişki süreçleri aşağıdaki
gibi gösterilebilir (Von Krogh-Ichijo-Nonaka,
292’den modifiye edilmiştir):
YENİLİKÇİ ORTAMLAR VE AR-GE
Rekabet avantajı yaratmanın yenilik ve
teknoloji bazlı olması, Araştırma ve Geliştirmeyi (Ar-Ge) merkezi unsur durumuna
getirdi. Ar-Ge örgütlenişi, üniversite-işletme
işbirliği, kamu-özel sektör işbirliği kuruluşları,
tekno-parklar ve tekno-kentler olarak yeni yapılanmalar yarattı. Gelişmenin, teknolojik merkezli yeniliklere odaklanması, öğrenme süreci içinde
bilgi birikimine sahip insanı ön plana çıkarırken,
yenilikçi olan herkesi girişimci haline getirdi.
Ancak insan öğesinde biriken bilgi ve teknoloji, evrensel bir boyut olarak ortaya çıkarken,
yenilikçiliğe dayalı girişimcilik yerel bir olgudur. Girişimci, çevresindeki fırsatları, yenilikçi-teknolojik bilgisi ile bileştirirken; yerel olan
potansiyel ile evrensel olan bilginin sentezini yapar. Bu durum gelişmenin mekanda
şekillenen bir süreç olmasına yol açar. Değinilen
öğeleri, mekana taşıdığımızda yerel birim, kent
ve bölge düzeylerinde söz konusu sistemleşme ve
yapılanmaların ve bunlara bağlı olarak yeniliklerin üretimi gündeme gelir.
17
Yeniliklere dayalı kentsel gelişmede büyük firmaların Ar-Ge birimlerini çekebilmek için, çevresel-kentsel altyapının yüksek nitelikte olması gerekir. Kentin yaşam kalitesinin yüksekliği, cazibe
merkezi olmasında belirleyicidir. Ar-Ge birimlerini kendinde toplayan teknoparkların üniversitelerle, özel araştırma kurumları ve
yerel birimlerle işbirliğini sağlayabilmesi
gerekir. Birden çok uzmanlaşmış teknoparkın
ve üniversitenin bulunması durumunda, bunlar
arasında oluşturulan ağ etkileşiminin, kenti bir
tekno-kente dönüştürecek biçimde, ortak çalışma ve işbirliği ortamına çekerek, “mükemmeliyet ortamı” yaratması gerekir. Kentsel yenilik
ağlarının varlığı, ulusal ve küresel bağlantılarda,
yerel ağların etkinliği için zorunludur.
Yenilikler;
geçiş ve
dönüşüm
aşamasında,
yani kaosun
eşiğinde daha
çok öne çıkar.
İstikrarlı
kültürler ile
çökmüş veya
iyice oturmuş
kültürler
genelde daha az
yenilikçidir.
Etkin işleyen kentsel ekonomik küme veya yenilikçi kent ortamındaki yenilikçi girişimcilik,
spekülatörlükten ayrı bir kategoridir. Yenilikçi girişimcilik, yerel fırsatları değerlendirmede
riske giren girişimcilerdir. Girişimciliğin “yerel”
olması, yerel potansiyellerin değerlendirilmesini
gündeme getirir. Kent ve bölgenin küçük işletme sektörünün de dinamik gelişmeyi yakalayabilmesi için, küçük firmaların yenilik etkileşim
ağı içine yoğun olarak girmiş olması ve bilimsel-teknolojik bilgiye ulaşabilmesi gerekir. Yerel
fırsat ve potansiyelleri, evrensel teknolojik bilgi
ile evlendirerek yenilik üretme, yeni iş geliştirme
ve girişimcilik örnekleri ortaya koymakla mümkün olabilir. Yerel girişimciliğin ve yerel kültür ve
yeteneklerin şekillenmesinde kent ve bölgenin
eğitim-öğrenim kalitesi belirleyicilik kazanır.
Kentsel gelişmede, kültürel ve iletişim davranışları açısından belli eşik değerlerin aşılması sayesinde, kentteki insanlar, sosyal gruplar, örgütler,
işletmeler, üniversiteler, belediyeler, odalar ve
sendikalar arasında pozitif sinerjinin yakalanmasını sağlayacak eşik değerlere ulaşılmalıdır.
Çünkü kentsel kalkınmada; yerel iletişim kanalları, uzmanlığa dayalı bilgi ve kentsel sinerji, yenilikçi ve dinamik girişimciliği destekleyen
stratejik değişkenlerdir.
Yenilikçi girişimci için bilgi akışının; çeşitliliği,
kalitesi, yeterliliği ve bilgiye ulaşmada açıklık
önemli öğelerdir. Yenilikçilik bir kent için, yenilik ağları içinde bilgi zengini bir ortamın yaratılması gerekir. Kentsel kalkınma iklimi; yaşayan
insanların değerler sisteminin bilime, ekonomiye, sosyal değişime, özel girişimciliğe ve risk almaya hazır olmasıyla gerçekleşir. Kentsel geliş18
mede gözlenen yetersizliklerin ve eksikliklerin,
kentsel sistem ve süreçler içinde sosyal ağların
yarattığı işbirliği ve sinerji mekanizması ile çözülmesi gerekir.
Özellikle teknolojik-bilgi yoğun kent merkezlerinin birbirine bağlanması, kent merkezleri arasında etkileşim ağı ve bu etkileşimi taşıyan altyapı
koridoru ile daha geniş metropollerin doğmasına hizmet eder. Ekonomik aktivitenin mekansal
dağılımı, artık merkezi yerler modeli yerine, ağ
kentler (network cities) modeline göre yapılanıyor. Zira gelişmenin odak noktası, merkezi
hizmetler yerine, ağ sistemleri olarak teknokentleri birleştiren interaktif etkileşim ve
iletişim sistemine dayanır. Ağ-kentler, kendi içinde çeşitlenmiş, nüfus büyüklükleri farklı,
tamamlayıcılık ve değişim eğilimleri yüksek, çeşitlenmiş mal ve hizmetler sunan, yatay örgütlenmiş, karşılıklı mal, hizmet, insan ve sermaye
akımına sahiptir. Sanayi toplumunda kalkınma
ve büyüme yaklaşımı, yukarıdan ve dıştan uyarılmaya dayalı olduğu için, sürekli ve sürdürülebilir
bir gelişme ve kalkınma süreci yaratmada yetersiz kaldı. Oysa yeni yerel-kentsel- bölgesel
gelişme yaklaşımı, kentin yenilikçi ve rekabetçi içsel dinamiklerine dayalı yeni bir
yaklaşımdır. Bu içsel dinamiğin sürdürülebilirliği,
yerel potansiyellerin (yerel kalite, yerel girişimcilik, yerel dinamikler) bilimsel ve teknolojik yeniliklerle sürekli evlendirilmesine ihtiyaç duyar.
Yenilikçilikte yenilik sürecinin yürütüldüğü kurum içi yakın çevre ile uzak çevrenin ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekir. Yenilikler; geçiş ve dönüşüm aşamasında, yani kaosun eşiğinde daha çok
öne çıkar. İstikrarlı kültürler ile çökmüş veya iyice
oturmuş kültürler genelde daha az yenilikçidir.
Kurum dışı yenilikçi kültür ortamları olarak daha
çok farklı düzeydeki insan toplulukları öne çıkar:
• Kentsel yaşamın kaotik ortamı yenilikler
için fırsatlar yaratır,
• Metropolitan kentlerde oluşan endüstriyel
bölgeler ve kümeler yenilikçilik için daha uygun
ortamları sunarlar.
• Bilinçli oluşturulmuş bilim ve teknoloji
parkları bilgi toplumunun yenilik üretme merkezleridir. Özel ekonomik birimler kendi kurumları içinde yenilikçi bir kültür oluşturarak kendi
Ar-Ge merkezlerini kurarlar. Bilgi toplumunda,
bilimdeki hızlı gelişmeleri yenilikler için kullanılabilir duruma getirmek gerekir. Başka bir deyim-
DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014
le bilimin öne çıkardığı “niçinin bilgisini” “nasılın
bilgisine” dönüştürecek bilim ve teknoloji parkları bugün artık hükümet, üniversite ve iş dünyasının işbirliğine dayalı olarak örgütleniyor.
Bilim ve teknoloji parklarının hükümet politikaları ile desteklenmesi ile üniversite ve sanayinin
işleyiş süreçlerinin birbirini yakından tanıması
ve işbirliği içinde çalışması gerekir. Yerel yönetimler veya merkezi hükümet, üniversiteler ve iş
dünyasının yoğun işbirliği şeklinde, üçlü sarmal
olarak yenilikçiliğe odaklanması durumunda etkin sonuçlar alınabilir. Bugün dünyada çok sayıda kurulmuş olan ve ilk örneği Silikon Vadisi
(Silicon Valley) olan teknoparkları artık üçlü sarmal modelini esas alarak kuruluyor. İngiltere ve
Avrupa’da en çok örnek gösterilen bu tür bir teknopark Cambridge Teknoparkı’dır. Cambridge
artık bir “tekno-kente” dönüşmüş bulunuyor. Ülkemizde yeni gelişen teknoparklar içinde ODTÜ
Teknoparkı şimdilik en başarılı örnek olarak öne
çıkıyor.
Bilgi toplumunun teknoparklar ve Ar-Ge merkezleri, sanayi toplumunun her türlü sanayi dalını içeren yığışma şeklindeki organize sanayi
bölgeleri yerine; her türlü doğal, sosyal, kültürel
ve ekonomik çevresel unsurlar açısından yüksek
kalite standartları içeren ortamlarda uzmanlığa dayalı olarak kurulup geliştirilmesi gerekir.
Bu tür örgütlenmelerin katı düzenlemeler yerine bilginin üretilmesi için, sorumlu yetkinlerin
yönetişiminde güven ve destek sağlayan esnek
bir yapılanma; yani aşırı düzen ve aşırı kaostan
kaçınan, eşikte işleyen yenilik yaratma sürecinin
işletilmesi gerekir.
SONUÇ
Maddi mallar üretiminden farklı olarak, ekonomik değer yaratan bilgi ve yenilik, bir olay
ve olgunun “niçinini” açıklayan, açık bilgi
ile “nasılını” yapmanın bilgisi şeklinde, örtük bilgi olarak çözümlemiş beyinlerin, ekiplere dayalı işbirliği içinde üretilebildiğini ortaya
koymaktadır. Ekiplere dayalı işbirliği, ağlarda
örgütlenmekte; ağlarda oluşan işbirliğine
dayalı süreçlerin olaşabileceği toplumsal yapılanma ve kültür ortamları içinde bilgi ve
yenilik üretimi uygun iklim ve ortamı yakalayabilmektedir. Bu nedenle, sanayi toplumunun
fabrikaları yerine bilgi toplumunda, şirketlerin
Ar-Ge merkezleri, tekno-parklar ve tekno-
kentler ve ağ-kentlerin yarattığı işbirliği ağları
geçmektedir. Gerek bu kurumların kendi içlerinde, gerekse bu kurumlar arasında oluşan ağlardaki işleyiş ve işbirliği, geleneksel ve mekanik algılar yerine, bilgi çağının temelinde yatan kuantum
düşüncesinin algılarına dayalı olarak; bütüncül,
süreç mantığı içinde, uzmanlığa dayalı açık ve örtük bilginin dinamik, interaktif etkileşimli, esnek
ve yatay bağlantılı orkestrasyonunu sağlayan örgütlenme ve yapılanmaya sahip olmalıdır.
YARARLANILAN ve BAŞVURULABİLECEK
KAYNAKLAR
• Barker, Alan (2002),Yenilikçiliğin Simyası,
MESS Yayınları, İstanbul.
• Brown, S.L. ve K.M. Eisenhardt (2000), Kaosun
Eşiğinde Rekabet, İdea, İstanbul
• Castells, M. (2008), Enformasyon Çağı,
Ekonomi, Toplum ve Kültür, I. Cilt, İstanbul Bilgi
Üniversitesi Yayınları, İstanbul.
• Dervişoğlu, G.H. (2004), Stratejik Bilgi
Yönetimi, Dışbank Yayınları, İstanbul.
• Erkan, Hüsnü (1998), Ekonomik Gelişme
ve Bilgi Toplumu, 4. Baskı, T. İşbankası Yay.
Ankara
• Erkan, Hüsnü (2005), Ekonomi Sosyolojisi,
Barış Kitapevi, İzmir.
• Erkan, Hüsnü (2011), Ekonomi Sosyolojisi,
Ünite 1-2, Anadolu ÜniversitesiYay. Eşkişehir
• Erkan, Hüsnü (2013), Bilgi Ekonomisi, içinde
ünite 1-2 ve 5, Anadolu ÜniversitesiYay. Eşkişehir
• Porter, Michael, E. (1990), The Competitive
Advantage of Nations, The Free Press,
Newyork.
• Porter, Michael, E. (2000), Rekabet Stratejisi,
Sistem Yayıncılık, İstanbul.
• Porter, Michael, E. (2000), “Location,
Competition and Economic Development:
Local Cluster in a Global Economy”,
Economic Deveolpment Quarterly 2000/1:15-34.
• Tapscott, D. (1998), Dijital Ekonomi, Ağ
Üzerindeki Akıl Çağında Umut ve Tehlike,
Koç Sistem Yayınları, İstanbul
• Tiwana, A. (2003), Bilginin Yönetimi, Dışbank
Yayınları, İstanbul
• Von Korgh, G., Ichijo, K. ve Nonaka, I. (KIN)
(2002), Bilginin Üretimi, Dışbank Yayınları,
İstanbul
• Von Korgh, G., Ichijo, K. ve Nonaka, I. (KIN)
(2000), Enabling Knowledge Creation,
Oxford Press, Oxford.
* Prof. Dr.
Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve
İdari Bilimler Fakültesi
19
Teknoloji Geliştirme Bölgeleri
(Teknoparklar)
Necip ÖZBEY *
Teknoparklar,
teknoloji
geliştiren-üreten
girişimcilere ve
araştırmacılara
katkı sağlayarak
üniversiteler ile
sanayi arasında
önemli bir ara
yüz görevi
üstlenir.
20
Bilimsel ve teknolojik faaliyetlerin ekonomik
veya toplumsal bir faydaya ve pazarlanabilir
ürünlere dönüştürülmesi, içinde bulunduğumuz
yüzyılın en önemli küresel rekabet edebilirlik
ve güçlülük göstergelerinden biri olarak kabul
edilmektedir. Rekabet edebilirlik sürdürülebilir
verimlilik artışı ile mümkündür. Bilimsel bilgi
üretmeye dayalı araştırma ve geliştirme (ArGe) faaliyetlerinin yaratıcı-yenilikçi (inovatif)
ve teknolojik bilgi üretimine sağladığı katkı,
gelişmiş dünyanın son yüzyılda odaklandığı en
önemli konu olmuştur. Bu sayede bu ülkeler ulusal verimliliklerini sürekli olarak artırmışlar ve
bunu ulusal refah düzeylerinin gelişiminde etkin
olarak kullanmışlardır. Bu süreçte yerini alamayan ekonomiler ve toplumlar ise sadece tüketen
ve kaynaklarını tükettirenler olarak yaşamlarını
sürdürmektedirler.
ğer bir deyişle bilgi ekonomisine geçiş, mal ve
hizmet üretiminde büyük ölçüde bilgi kullanımının gerçekleşmesiyle sağlanmaktadır. Bilgi
ekonomisine geçiş sürecinde kritik önem taşıyan yatırım, eğitim, Ar-Ge faaliyetleri, patent,
doğrudan yabancı sermaye yatırımları, bilişim
ve iletişim teknolojileri alanlarında sağlanan gelişmeler aynı zamanda sürdürülebilir ekonomik
büyümenin ve rekabet gücünü artırmanın da temel unsurlarını oluşturmaktadır.
Bilimsel çalışmaların, teknolojik inovasyona ve bilgiye dönüştürülme yoğunluğu
arttıkça sektörel ve ulusal teknolojik yetenek
de artan bir hızla gelişme gösterir. Endüstriyel
ekonomiden bilgiye dayalı ekonomiye veya di-
deki araştırma altyapısını ve bilgi birikimini
ekonomik değere dönüştürürken, diğer yandan ülkenin Ar-Ge potansiyelini ve teknoloji
üretebilme yeteneğini arttırarak, teknolojik ve
yenilikçi girişimciliği destekler.
Bu aşamada teknoparklar, teknoloji geliştiren
ve üreten firmalara, girişimcilere, araştırmacılara çağdaş altyapı-üstyapı olanakları ve taraflar arasında sinerji doğmasına katkı sağlayan
oluşumlarıyla üniversite ile sanayi arasında
önemli bir arayüz görevi üstlenirler. Üniversite-Sanayi işbirliği bir yandan üniversiteler-
DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014
Uluslararası Bilim Parkları Birliği (IASP)’nin tanımına göre Teknoparklar;
• Bir veya birden fazla üniversite veya araştırma
merkezi ile resmi veya faaliyet bazında ilişkili,
• Bünyesinde bilgiye ve ileri teknolojiye dayalı
sanayi firmalarının kurulup, gelişmesine teşvik vermek üzere tasarlanmış,
• İçinde yer alan kiracı firmalara, teknoloji
transferi ve iş idaresi konularında destek sağlayacak bir yönetim fonksiyonuna sahip, teşvik ve mülkiyete dayalı bir teşebbüstür.
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de teknoparklar üretim sektörü ile üniversitelerin ve araştırma kurumlarının teknoloji
tabanlı ve yenilikçi fikirlerini gerçekleştirmek için yapacakları işbirliğini güçlendirmek üzere düşünülmüş ve oldukça hızlı
gelişmekte olan altyapılardır. 6 Temmuz
2001 tarihli resmi gazetede yayınlanan 4691 Sayılı “Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu” bu
bölgelerin amacını:
• Ülke sanayiinin uluslararası rekabet edebilir
ve ihracata yönelik yapılanması maksadıyla
teknolojik bilgi üretmek, ürün ve üretim yöntemlerinde yenilikler geliştirmek, kalite ve
standartları yükseltmek, verimliliği arttırmak,
üretim maliyetini düşürmek,
• Teknolojik bilgiyi ticarileştirmek, teknoloji
yoğun alanlarda yatırım olanakları yaratmak,
üretim ve girişimciliği desteklemek,
• İşletmelerin (özellikle KOBİ’lerin) yeni ve ileri teknolojilerine uyumunu sağlamak,
• Araştırmacı ve vasıflı kişilere iş imkanı yaratmak,
• Teknoloji transferine yardımcı olmak ve ileri
teknoloji sağlayacak yabancı sermayenin ülkeye girişini hızlandıracak teknolojik altyapıyı
sağlamak olarak belirlemiştir.
Bu yasaya dayanarak bir üniversitenin öncülüğünde kurulan teknoloji geliştirme bölgesinin
(TGB) yönetimi ve işletmesinden Yönetici Şirket sorumludur. Yönetici şirkete kanunda verilen
özel statü gereği ilgili Üniversite de ortak olur.
Ayrıca, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğine bağlı
odalar ve borsalar, yerel yönetimler, banka ve finans kurumları, Ar-Ge ve teknoloji geliştirme ile
ilgilenen vakıf ve dernekler, ilgili kamu kuruluşları, ihracatçı birlikleri, yerli ve yabancı özel hukuk
tüzel kişileri de Yönetici Şirket ortağı olabilir.
Yönetici Şirket Bakanlıkça kamu yararına çalışan
kararı verilmiş bir özel hukuk tüzel kişiliğidir.
Teknoparklar, bölge ve ülke ekonomisinde yarattıkları olumlu katkılarıyla, üniversite potansiyelinin iş dünyasına açıldığı güçlü kapılarıdır. Kurulu oldukları bölgede vasıflı eleman istihdamı ve
yabancı sermaye için cazibe merkezi olması gibi
dinamiklerle bölgesel bütünleşme ve gelişmeye
de yeni ufuklar açabilmektedir. 2013 yılı itibariyle Türkiye’de faaliyette olan otuz beş,
(Bakanlar Kurulu kararıyla onaylanmış
toplam 50) TGB’ye ilaveten birçok teknopark
projesinin daha gündemde olması, bunun fark
edilmiş olduğunun en güzel kanıtıdır.
Teknoparklar,
bölge ve ülke
ekonomisinde
yarattıkları
olumlu
katkılarıyla,
üniversite
potansiyelinin
iş dünyasına
açıldığı güçlü
kapılarıdır.
Teknoparkta faaliyetini sürdüren yeni ve yüksek
teknolojiye dayalı üretim, Ar-Ge veya yazılım
yapan, çevreye zarar vermeyen gerçek ve tüzel
kişilerden oluşan bölge girişimcileri, elde ettikleri kazançların Gelir ve Kurumlar vergisinden,
yazılım yapan kuruluşlar bunlara ilave olarak
Katma Değer Vergisinden 2023 yılına kadar muaftırlar. Akademisyenler bölgede ArGe veya yazılıma dayalı projesi olan şirketlere
danışmanlık yapabilir, ortak olabilir, Ar-Ge veya
yazılım yapmak üzere şirket kurabilirler. Bu
çalışmaları sonucu kazanç sağlayan akademisyenler vergi muafiyetleri dışında bağlı oldukları
üniversitenin Döner Sermayesi dışında tutulurlar. Yasada belirlenen muafiyet süresi Bakanlar
Kurulu kararınca uzatılabilir.
Teknopark firmalarının bölgedeki faaliyetleri
sırasında üniversitenin yetişmiş iş gücü, laboratuvar, atölye ve diğer sosyal imkanlarından
faydalanabilmeleri, bunun yanı sıra projelerini gerçekleştirmek için ihtiyaç duydukları mali
kaynaklara, risk sermayesine ulaşabilmelerini
kolaylaştırmak teknoparkların girişimcilerine
sağladığı önemli ayrıcalıklardandır. Teknoparklar
özel sektör-üniversite işbirliğinin güzel bir uygulaması olmasının yanı sıra, ekonomiye olumlu
katkıları olan ve üniversitelerin geniş imkanlarla
donatılmış dışarıya açılan kapılarıdır.
ODTÜ TEKNOKENT MODELİ
Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1980’li yılların
sonunda başlattığı fizibilite çalışmaları sonucu
1992 yılında KOSGEB ile işbirliği içinde teknoloji geliştirmeye yönelik kuluçka merkezi
ODTÜ TEKMER’i kurarak faaliyete geçirmiştir. Bu uygulamanın başarılı olduğunun görülmesiyle 2000 yılında ODTÜ Teknokent’in ilk
binası hizmete açılmış, 2001 yılında TGB
21
Bölgede faaliyet
gösteren
300’den fazla
Ar-Ge firmasının
üçte birinden
fazlası (111’i)
ilk defa ODTÜ
Teknokent’te
kurulmuş
firmalardır.
Yasasının yürürlüğe girmesiyle resmi olarak
Türkiye’nin ilk teknoloji geliştirme bölgesi
olmuştur. Halen ülkedeki en büyük teknopark olan ODTÜ Teknokent, yasanın
getirdiği ayrıcalıklar ve ODTÜ’nün sağladığı alt yapı ve akademik bilgiyle teknoloji tabanlı girişimciler için önemli bir
cazibe merkezi haline gelmiştir. Bugün
300’den fazla Ar-Ge firmasının faaliyette bulunduğu bölgede, bu firmaların üçte birinden
fazlası (111) ilk defa ODTÜ Teknokent’te kurulmuş firmalardır. 304 firmada %90’ı üniversite, yüksek lisans veya doktora mezunu yaklaşık
3.800 personel çalışmaktadır.
ODTÜ Teknokent’in kuruluş amacı günümüzde küresel rekabet edebilirliğin ve kalkınmanın en önemli unsuru olan “yeni bilgi” üretebilme sürecine üniversite sanayi
işbirliğini teşvik ederek katkı sağlamaktır.
ODTÜ Teknokent, üniversite ile özel sektörün
ortak araştırma projeleri sonucunda yeni bilgi
ürettikleri, bu yeni bilginin inovasyon süreciyle
mal ve hizmetlere dönüştüğü, bu mal ve hizmetlerin yüksek katma değerle küresel pazarlara satıldığı bir eko sistemdir. ODTÜ Teknokent’te
yer alan firmaların bugüne kadar Ar-Ge’den
elde ettikleri gelir ve Türk ekonomisine
kattıkları değer 1,5 Milyar TL’dir. Bu çalışmalardan elde edilen ihracat geliri ise 200 Milyon
USD’ı aşmış durumdadır. Bu miktarlar, firmaların
sadece ODTÜ Teknokent sınırları içinde yürütmüş oldukları Ar-Ge çalışmalarından elde ettikleri gelirleri ifade etmekte, seri üretimden elde
edilen gelir ve ihracat miktarları bu değerlerin
içinde yer almamaktadır. ODTÜ Teknokent
firmalarının almış oldukları Ar-Ge tescil22
leri (Patent, Faydalı Model, Marka, vb.) ise
200’ün üstündedir. Teknoloji tabanlı girişimciliğin desteklenmesi kapsamında “Teknoloji Transfer Ofisi”, “Projeler Ofisi”, “ODTÜ KOSGEB
TEKMER” Kuluçka Merkezi, “Yeni Fikirler Yeni
İşler Yarışması” ile “METUTECH ATOM” ön
kuluçka programları ve bir finansal araç olarak geliştirilen “METUTECH-BAN Teknoloji Yatırımcıları Derneği” ODTÜ Teknokent organizasyonu
içinde yer almış önemli unsurlardır.
Teknoloji Transfer Ofisi hem üniversitesanayi işbirliğinin geliştirilmesi, hem de
teknoloji odaklı girişimciliğin desteklenmesi için geliştirilmiş bir yapıdır. Üniversitede üretilen akademik bilginin ticari değere
dönüşmesi için patent alınmasından, şirket kurulmasına kadar hem finansal olarak hem de yönetsel olarak tüm süreci akademisyenler adına
ODTÜ Teknokent Yönetimi yürütmektedir.
Projeler Ofisi, Avrupa Birliği fonları, üniversiteler, kamu kurumları ve ticari kuruluşlarda üretilen fikirlerin yayılmasına
aracılık etmekte ve fikrin araştırmaya dönüşmesine kaynak sağlamaktadır. Ancak bu
fonları kullanan programların başvuru aşamasında ve sonrasında, alınan projenin yönetilmesinde
karmaşık prosedürlerin kullanılması ve özellikle
çerçeve programlara yapılan başvuru sayısının
artarak çok daha rekabetçi bir ortam oluşması
Türkiye’den bu fonlara yapılan başvuru sayısını
kısıtlamaktadır. Teknopark Projeler Ofisi AB 7.
Çerçeve Programı başta olmak üzere tüm ulusal ve
uluslararası programlara başvuruda bulunmak için
projeler yazmakta ve bu başvuruların sonrasında
alınan projeleri takip edip yürütmektedir.
DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014
TEKMER Kuluçka Merkezinde akademisyenler, mezunlar, öğrencilerden oluşan
girişimcilerin yeni kurdukları şirketler iki yıl
boyunca kira alınmadan desteklenmekte, yeni
kurulan şirketlere danışmanlık hizmetleri sunulmakta, küçük miktarlarda finansal destekler de
sağlanmaktadır.
“Yeni Fikirler Yeni İşler Yarışması” teknoloji tabanlı girişimciliğin geliştirilmesi ve
desteklenmesi için önemli araçlardan biridir. Programın başladığından bu yana geçen 7
sene içinde kurulan 16 şirkette toplam 55 kişi istihdam edilmiştir. Son finalde kazanan girişimcilerin şirket kurma aşamaları devam etmektedir.
Teknokent Animasyon Teknolojileri ve
Oyun Geliştirme Merkezi - METUTECH
ATOM girişimci öğrencilerin oyun yazılımı
alanındaki fikirleri ve projelerini geliştirebilecekleri ve kendi şirketlerini kurma olanağı
buldukları ön kuluçka merkezi olarak 2008 yılından bu yana faaliyet göstermektedir. Oyun
yazılımında becerisi olan öğrencilere 600
metrekarelik açık ofis alanı ve toplantı salonlarında, oyun, animasyon, ve simülasyon geliştirmek için ihtiyaç duyulacak alt
yapı, üst yapı olanakları, eğitimler ve şirketlerle ortak proje geliştirme imkanı sağlayan
merkezde ulaşılmak istenen hedef Türkiye’de
bu konuda üniversite-sanayi işbirliği içerisinde
yeni şirketlerin kurulduğu, insan kaynağının yetiştirildiği bir eko sistem yaratabilmektir. Türkiye’deki ilk ön kuluçka merkezi olan ATOM
kapsamında 15 farklı proje gurubundan 100’den
fazla geliştirici ve genç girişimciye hizmet veril-
miş ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının
Teknogirişim Desteği ile 7 gurubun şirketleşmesine doğrudan katkı sağlanmıştır.
2010 yılında
kurulan
Teknoloji
Geliştirme
Bölgeleri
Derneği’nin
Başkanlığını
yürüten ODTÜ
Teknokent
konusuyla ilgili
tüm birikim ve
deneyimlerini
paylaşarak
Ankara’daki
Teknoparklarla
birlikte
oluşturulan
“Tech Ankara”
dayanışma
platformuna
öncü olmuştur.
Teknoloji
Yatırımcıları
Derneği
–
METUTECH-BAN teknoloji odaklı girişimciliğin desteklenmesine yönelik olarak düşünülen, erken dönem finansman ihtiyacı olan
teknoloji tabanlı girişimciler ve yatırımcılar arasında köprü görevi görmeyi hedefleyen dernek
statüsünde bir finansal araçtır. Projeleri
belli bir olgunluğa erişmiş ama finansal sıkıntıları nedeniyle gerekli atılımı yapamayan girişimcilere finansman kaynağı sağlamayı amaçlayan Metutech-Ban aynı zamanda Avrupa
İş Melekleri Ağı - EBAN (European Business Angel Network) üyesidir. Yatırımcı
ile girişimci arasında yapılacak ortaklıklar konusunda aracılık ve danışmanlık yapan dernek
her iki tarafa da gerekli bilgileri ve prosedürleri
derleyerek raporlar.
2010 yılında kurulan Teknoloji Geliştirme
Bölgeleri Derneği’nin Başkanlığını da yürüten ODTÜ Teknokent konusuyla ilgili
tüm birikim ve deneyimlerini ülke çapında tüm teknoparklarla paylaşmaktadır. Bu
işbirliği sonuçlarından biri de Ankara’da bulunan Teknoparklarla birlikte oluşturulan “Tech
Ankara” dayanışma platformudur.
* ODTÜ OSTİM Teknoparkı Eski Müdürü
Dokuz Eylül Teknopark Müdürü
23
The Relationship Between
Innovation and Networks
Yeşim KUŞTEPELİ *
Changing
conditions in the
global economy
forces firms to
innovate so as
to maintain their
competitive
advantage.
24
Changing conditions in the global economy
forces firms to innovate so as to maintain
their competitive advantage. The innovative performance of a firm is directly
linked to the Research and Development
(R&D) activities in order to improve product qualities and production efficiency as well
as their competences. External sources and
boundary-spanning networks are crucial for
the development of new products and processes. Networks are primary environments
where actors exchange knowledge and experience in an easier and less costly way (Pyka and
Buchmann, 2011).
structure which consists of the subsystems of firms, educational institutions,
knowledge organizations and other features of the knowledge infrastructure.
Gülcan, Akgüngör and Kuştepeli (2009) show
that different knowledge bases and different
institutional structures significantly affect the
innovative performance of firms.
Many aspects such as the characteristics of
the firms and the form of the relationships between them are important to understand how
innovation networks work and how successful
they are in terms of innovation and learning
performance. The impact of networks on
innovative performance depends strongly on the successful knowledge exploitation of the industrial knowledge base
(symbolic, synthetic and analytic knowledge
bases) (Moodysson, Coenen and Asheim, 2008)
as well as the regional supportive infra-
beled “commuting entrepreneurs”. These
agents either stay in the core regions or return
to their home periphery regions. In both cases
they trigger the development of prolific network structures for knowledge and economic
transactions and thereby significantly push
development in their periphery regions. This
knowledge transfer takes place in innovation
networks which are spawned between the
core and periphery by these entrepreneurial
individuals and their economic engagement in
both regions.
Saxenian (2006) discusses the old core/periphery model of economic development with
a new approach in terms of the role of individuals which transfer competences from the
core to the periphery regions which she la-
DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014
Figure 1. TGIN Network (Green: Network ties before TGIN in Turkey, Blue: Network ties before TGIN in
Germany, Red: Network ties that occured after TGIN)
INNOVATION, NETWORKS and TGIN PROJECT
Under the coordination of Prof. Dr. Yeşim
Kuştepeli, Dokuz Eylül University Faculty of Business Economics Department, is
currently carrying out a three-year project
(2011-2014) with University of Hohenheim in
Germany and Services Innovation Research
Center (Center for Research on Innovation
and Services) within the framework of cooperation between TUBITAK and the Federal
Ministry of Education and Research (BMBF)
in the context of the IntenC (Intesive Cooperation) program. The aim of the project
“Knowledge Transfer in Turkish-German
Innovation Networks in the Context of European Integration (TGIN), can be summarized as identifying and measuring the innovation networks between the Turkish and
German actors (private sector, universities
and government), defining the differences,
key organizations and agents between different innovation networks, investigating their
functions, determining the main features of
innovation network and presenting policy
implications to form innovation networks.
edge exchange between Turkey and Germany.
The formation of the idea of the project started with a network and this network got bigger in size and intensity in the following years.
Prof. Canan Balkir (researcher in the Turkish
team of TGIN) and Prof. Andreas Pyka (coordinator of the German team) met on a conference at Corvinus University in Budapest in
March 2010. There they started intensively to
discuss the possibilities of future cooperation
because of a strong overleap of research interests. Prof. Pyka came to İzmir in October
The Customs
Union (CU)
between
Turkey and the
European Union
has been the
utmost possible
economic
integration of
the Union with
a non-member
country.
The project is unique in the sense that it merges the two literatures on innovation networks
and knowledge migration and applies it to the
Turkish-German case. The project intends to
derive policy conclusions aiming at improving
and facilitating mutual learning and knowl25
2010 and the project proposal studies began.
The current map of the TGIN network is
shown in Figure 1 below.
No single firm
can keep pace
with the speed
of technological
development in
isolation.
The application of innovation network approach on the Turkish-German business and
knowledge relations and their role for the development of the two economies in relationship to knowledge migration/immigration is
an innovative approach. Thus, the approach
of the project does not simply reproduce
the studies on international innovation
networks, but additionally integrates
the most recent strands of the literature on knowledge migration and ‘brain
circulation’. The long history of Turkish migration towards Germany offers
broad scope for exploiting the potentials
of innovation networks with Turkish and
German participants. A better understanding of the successful cases as well
as of bottlenecks in the network developments significantly contributes to this
purpose.
The topic is also of high relevance for the EU
integration process. The goal of the European Union to develop towards the leading knowledge-based economy is strongly supported by the emergence of these
networks which connect core European
regions with European-Periphery1 re-
26
gion characterized by a strong and dynamic catching up process. The Customs
Union (CU) between Turkey and the European
Union has been the utmost possible economic
integration of the Union with a non-member
country. The prolonged accession process with
the political uncertainty converged around the
‘open-endedness’ of the process diminished the
expectations of Turkish business community
and policy-makers. Added with uncertainties
of global challenges, the relationship became
more troublesome. Therefore, the project on
“Knowledge Transfer in Turkish-German Innovation Networks and their Roles for Integration and Catching Up” becomes timely and
bid for hope.
CONCLUSION
No single firm can keep pace with the speed
of technological development in isolation. Active participation in networks is crucial for its
impact on learning and diffusion and for the
development and integration of economies.
The TGIN aims to shed light on this phenomenon in order to gain a better understanding
of the mechanisms and dynamics behind and
to discover potential risks and shortcomings
which might hinder network development, by
the analysis of innovation networks between
Turkey and Germany.
DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014
REFERENCES:
• Gülcan, Yaprak, Sedef Akgüngör and Yeşim
Kuştepeli (2009). “Regional Innovation
Systems and Knowledge Generation in
Turkish Textile Industry: A Comparison
of İstanbul and Denizli Regions”. 4th International Seminar on Innovation, October 15-16,
Napier University, Edinburgh.
• Moodysson, J., L. Coenen, and B. Asheim (2008),
“Two Sides of the Same Coin? Local and
Global Knowledge Flows in Medicon Valley” CIRCLE Electronic Working Paper Series
2008-15, CIRCLE (Centre for Innovation, Research and Competence in the Learning Economy), Lund University
• Pyka, A. and Buchmann, T. (2011), “Innovation
Networks”, in: Krafft, J. and Dietrich, M. (eds.)
Handbook on the Theory of the Firm, Edward
Elgar Publisher, Cheltenham, UK, forthcoming.
• Saxenian A. (2006), “The new Argonauts: Regional Advantage in a Global Economy”,
Cambridge, MA: Harvard University Press,
2006.
* Prof. Dr.
Dokuz Eylul University, Faculty of Business
This project also suggests the mechanisms of
Innovation Networks with Turkish and German participants which will strongly support
the integration policy of Germany with respect to immigrants from Turkey. The focus on
innovation and knowledge-based economies
allows for a complete new perspective in immigration policies which will help to improve
the integration of the two economies, in particular with the goal to support the Turkish
integration to the European Union.
1 The term “periphery” might not be the right word
to describe Turkey, which is the sixth largest economy in Europe. However, the research team is using
the term to be in line with the theory and the suggested model.
27
Developing the Innovation Potential
of the Research Infrastructures
Jean MOULIN *
Research Infrastructures (RIs) are a key instrument in bringing together researchers, funding
agencies, policy makers and industry to act together. The European Strategy Forum on
Research Infrastructures (ESFRI) created in 2002 by the Council of Ministers
of the European Union has devoted considerable efforts in recent years to the identification of new or upgraded pan-European RIs for
the benefit of European research and innovation. The ESFRI Roadmap, published in 2006
and updated in 2008 and 2010, is a vital policy
document and paves the way for the planning,
implementation and upgrading of RIs for the
coming decades, in all scientific and technical fields, from physics and astronomy to
social sciences and humanities, from life
sciences and medicine to environmental
sciences, materials sciences, energy and
e-infrastuctures (supercomputers, grids, data
infrastructures).
Research
Infrastructures
(RIs) are a key
instrument
in bringing
together
researchers,
funding
agencies, policy
makers and
industry to act
together.
ESFRI, at this time, has decided to concentrate
on the implementation of the different projects.
The potential for innovation of these infrastructures should be better exploited and increased.
28
In this context a Working Group (WG) on Innovation was set-up this year: (i) to identify
and promote the innovation and industrial
capabilities of the RIs on the ESFRI Roadmap; (ii) to strengthen the cooperation of
pan-European RIs with industry and (iii) to
promote the access of industrial users to
the RIs. As a result the Group will propose to
the Forum the broad lines of a strategic plan for
an industry oriented cooperation.
The WG on Innovation will develop contacts
and links with the relevant European Industrial Organisations, Joint Technology Initiatives,
SET-Plan, European Technology Platforms
and EIT (European Institute for Innovation
and Technology). It will explore the major obstacles for enterprises to use publicly owned
RIs, and identify the specific requirements for
hosting industry users. Pragmatic approach
to handle IPR issues and publication policies
for the whole chain from pre-competitive research to industrial exploitation will be
proposed as well as training schemes for
young scientists to better cope with the industrial research requirements and for indus-
DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014
trial staff to become acquainted with the innovation potential of the use of RIs.
In particular, the WG on Innovation will propose
solutions to the limited interactions between RI
and industry and make proposals to ESFRI for
strengthening the cooperation of pan-European
RIs with industry or relevant European Industrial Organisations to identify common goals. The
WG will pay particular attention to the definition of Research activities as distinct from Development activities, and assess RIs as distinct
from demonstration facilities or pilot plants and
research programs/projects.
During its first meetings the Group identified a series of relevant issues that will be
further discussed with the various stakeholders on the basis of the experiences
in cooperation of major RIs and industry
partners. It will be necessary to identify the
main drivers of such cooperation (e.g. for industry: the threshold of high cost of investment in
research or a quick technological change) and
in particular the special needs of SMEs. The
Group stressed the need to move from a paradigm of “Technology Transfer” to one of
“Knowledge Transfer”. The science knowl-
edge of industry should be increased, especially
in a context of fast technological progress and of
increased “co-creation” of solutions by scientists
and industry. At a more general level, the leverage effects of public procurements in RIs, their
socio-economic impact and the promotion of
incubation facilities around RIs will be analysed.
Many problems in terms of IPR issues are being met in RI-industry cooperation. Specific
examples of solutions will be brought e.g. from
pre-competitive spaces where industry have
agreed to cooperate in early stages. Best practices and methodologies rather than IPR models
should be proposed. It has also been noted
that data handling and portability of results is becoming more and more important in many industrial sectors.
Summarizing, knowledge transfer to industry and industrial relevance might become new additional criteria for the future updates of the ESFRI Roadmap.
Knowledge
transfer to
industry and
industrial
relevance might
become new
additional
criteria for the
future updates
of the ESFRI
Roadmap.
* Prof. Dr.
ESFRI Innovation Strategy Working Group Chair
29
Melek
Yatırımcılık
Hulusi BERİK *
Yeni dünyaları
keşfetmeye
çıkan Macellan
girişimci miydi?
Yeni dünyaları keşfetmeye çıkan Macellan sizin
için girişimci midir? Peki bu geziyi finanse edenlere Melek yatırımcı mı demeliyiz?
Peki Macellan’ın
bu gezisini
finanse edenlere
Melek yatırımcı
diyebilir miyiz?
Melek yatırımcı terimi ilk olarak New York
Broadway’deki tiyatro ve müzikallerle ilgili
olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu pahalı ve
riskli prodüksiyonları finanse eden kimseler
genelde sanata ilgi duyan kişiler olup, yapımcılara birçok başka alanda da yardımcı olurlardı.
Bundan dolayı da onlar yapımcıların koruyucu
meleği olarak düşünülmüş ve ‘Melek Yatırımcı’
diye anılmaya başlanmışlardır.
Günümüzde Girişim ve Girişimcilikten bahsedilince akla hep Microsoft-Bill Gates, Apple-Steve
Jobs, Facebook-Mark Zuckerberg geliyor. Halbuki bu düzeye çıkmamış çok ama çok başarılı
girişimler var. Peki, bu Melek yatırımcılık nedir?
Neden böyle adlandırılmaktadır?
Genel anlamda melek yatırımcılık son
20-30 yılda gelişen bir kavramdır. Bilhassa
Silikon Vadisi’nde şirketlerini başarıya ulaştırıp
30
genç yaşlarda zengin olan şahıslar, başka girişimcilere de yatırım yapmayı arzulamışlar ve
ferdi bazda melek yatırımcılık yapmaya başlamışlardır. Bilhassa büyük yatırımlara gerek
duymayan iş planları, melek yatırımcılar
için cazip olmuştur. Silikon Vadisi’ndeki birçok şirketin nüvesinde melek yatırım mevcuttur. Örneğin Apple’a ilk ciddi yatırımı, kendisi
de bir Intel yöneticisi olan Alan Markkula melek yatırım olarak yapmıştır.
Melek yatırımcılar genelde girişimcinin
kendisi, akrabaları ve dostlarından sonra şirkete ilk kurumsal parayı yatıran kimselerdir. Melek yatırımcıların birçoğu odaklandıkları sektörlerde faaliyet göstermektedir. Son
10 senede daha organize melek yatırımcılık da
yapılmaya başlanmıştır. Melek yatırımcıların
gelişmesi girişimciler için yeni bir yatırımcı
kaynağının oluşmasını sağlamıştır. Bu sınıfın
da belli özellikleri ve avantajları vardır. Melek
yatırımcılar genelde girişimci ile etkileşmekten
hoşlanan; girişime paranın dışında çok değerli başka kaynaklar da sağlayabilen ve genelde
DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014
Melek
yatırımcılar
genelde
girişimcinin
kendisi,
akrabaları ve
dostlarından
sonra şirkete
ilk kurumsal
parayı yatıran
kimselerdir.
kurumsal risk sermayesi şirketlerinden daha
ehven şartlarda yatırım yapabilen bir sınıftır.
Zamanla bu nevi yatırımcılarla daha sık karşılaşma sonucunda, girişimcilerin iş planı kalitesi ve kapsamının düzelmesi kaçınılmazdır.
Girişimciler, finansal ihtiyaçları ile şirketlerinin belli kilometre taşlarına ulaşma süratini
uyumlu kılmayı öğreneceklerdir. Şirketlerinin
ilk evrelerini melek yatırımlarla finanse ederek
şirket mülkiyetinin daha büyük bir bölümünü
daha uzun bir süre ellerinde tutabileceklerdir.
Melek yatırımcılar yatırım yaptıkları şirketlere ortalama %25 – %40 arasında ortak olurlar.
Melek yatırımcı yatırım yaparken önce iş planını sorar, takıma güvenmek ister. Yönetime çok
önem verir. Girişimcinin şirketin her noktasına
hakimiyeti, finansal verilerin pazarlanmasına
ve bunu anlatma kabiliyeti melek yatırımcının
vereceği kararda büyük rol oynar. Çünkü yatırımcı olarak, iş planına ve iş planını getiren takıma inanmak ister. Melek yatırımcı aslında bir şirkete sadece maddi değil manevi
kaynak da koyuyor. Belli bir iş deneyimi olduğu için Girişimciye mentorluk yapıyor.
Bazen Girişimcinin ilk kurguladığı ürün değişiyor. Girişimcinin buna hazır olması gereki-
yor yani esnek olmalı. Melek yatırımcı genelde
projenin özgün olmasına bakar. Klonlanmış bir
proje olmaması önemlidir. Klonlanmış bir projeyse de ciddi bir büyüme potansiyelinin olması
gerek. Girimcinin daha önce bir yerde çalışmış
olması veya daha önce bir takım projelerle uğraşmış olması hatta batırmış olması bile tercih
sebebidir.
Türkiye’de Melek Yatırımcılığın geldiği noktayı
değerlendirecek olursak;
Türkiye’de melek yatırımcılık henüz başlangıç aşamasındadır. Gerek girişimcilerin gerekse yatırımcıların çoğu tarafından tam anlaşılmış değildir. Bu sektördeki
kişilerin ve kurumların girişimcilerin melek
yatırım için uygun olduğu konusunda eğitime
ve iyi rol modellerine ihtiyaçları vardır. Öte
yandan, Türkiye’nin ekonomik göstergelerinde
özellikle son dönemlerde melek yatırımcılık
için çok cazip gelişmeler ve fırsatlar söz konusu.
Bunların arasında ekonominin sağlıklı büyümesi, hükümetin girişimci ve yatırımcılara önem
vermesi, geniş kitleleri girişimcilik konusunda
bilgilendirmek amacıyla çeşitli eğitim programlarının başlaması, yapılacak yatırımlardan çıkış
yapabilme imkânlarının artması, Türkiye’nin
31
Eğitilmiş insan
gücü bakımından
bölgesinde lider
olan Türkiye’de
girişimcilerin
faaliyetleri
artmaktadır.
bölgesinde eğitilmiş insan gücü bakımından lider olması ve yurt dışındaki Türk girişimcilerin
Türkiye’deki faaliyetlerini artırmalarını elbette
sayabiliriz.
Türkiye’de Melek Yatırımcılık iklimine geçen
eylül ayında katılan benim de kurucu ortağı olduğum “Keiretsu Forum İstanbul” Türkiye
hakkında da bilgi vermek isterim. 2000 yılında “Nitelikli Yatırım Fırsatı Yaratan Kapsamlı
Ortaklık” sloganıyla kurulan Keiretsu Forum,
akredite olan özel sermaye yatırımcılarından,
risk sermayedarlarından ve kurumsal yatırımcılardan oluşan bir melek yatırımcılar topluluğudur. Japonca işbirliği anlamına gelen
Keiretsu Randy Wiilams tarafından kurulan dünyanın en büyük melek yatırımcı
ağlarından biridir. 2000’lerin başında internet balonunun patlaması1 ile tek başına yatırım
yapmaktan vazgeçerek arkadaşları ile bir araya
gelen Williams karar verme sürecinde beyin
fırtınası yapmanın yatırımın başarısını artırdığını görüyor. Bunu üzerine 25 arkadaşıyla birlikte Keiretsu Formu kuruyor. Williams yatırım
yapmaya devam ederken organizasyon sadece
Amerika’da değil dünyanın belli başlı merkezlerinde 26 ofise ulaşıyor. Keiretsu Forum global bazda 400’den fazla start-up şirkete $465
milyon üzerinde yatırım yaptı. Forum üyeleri,
çeşitli yüksek nitelikli yatırım olanaklarına yatırımda bulunmaktadır. Küresel anlamda
32
sermaye, kaynak ve işbirliği fırsatları sunan Keiretsu Forum İstanbul, melek yatırımcılar ile yatırım sunumlarını bir araya
getiren eşsiz bir platformdur. Her ay çeşitli
kaynaklar aracılığıyla başvuran girişimcilerin en
kalitelilerini, üyelerimizin de katılımıyla seçiyoruz ve aylık Forum toplantısında üyelerimize
sunuyoruz. Keiretsu Forum iyi tanındığından
bu başvuruların bazıları yurt dışından da gelmektedir. Forum üyeleri kendileri tarafından
önceden seçilmiş firmalardan yatırım sunumları
dinlerler. Değerlendirme ve inceleme çalışmalarını bir arada yaparlar, ancak yatırım kararlarını
tek başlarına alırlar. Üyeler herhangi bir yatırım
fırsatına istedikleri miktarda yatırım yapabilmektedirler.
Bu ana faaliyetimize ek olarak muntazaman
hem girişimcilere, hem de yatırımcılara yönelik
eğitim programlarımız bulunmakta. Melek yatırımcıların birçoğu odaklandıkları sektörlerde
faaliyet göstermektedir. Son 10 senede daha
organize melek yatırımcılık da yapılmaya başlanmıştır. Keiretsu Forum olarak yatırım faaliyetlerimiz sektörel trendlere bağlı değildir. Biz
her sektörde çok cazip geri dönümler sağlayabilecek girişimler olabileceğini tecrübemizle biliyoruz. Bir fon da olmadığımız için bu tip “takip
edici” yatırımlardan uzak durabiliyoruz. Her
sektörden kaliteli girişimci Keiretsu Forum’dan
yatırım alabilir.
DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014
İstanbul şubemiz Eylül 2012’de açıldığından
beri, çok kısa bir zamanda üyelerimiz tarafından 4 farklı şirkete yaklaşık $3 milyon yatırım
yapılmıştır. Başvuru yapmak isteyen girişimciler bizzat benimle veya www.keiretsuforum.
com.tr adresinden bizimle iletişime geçebilirler. Daha sonra süreç şöyle devam ediyor. Ön
eleme komitesi birinci aşamada gelen projeleri yine online ortamda derecelendirir. Bu aşamada girişimci şirketin iş planına ve yatırımcı sunumuna bakılır. Diyelim ilk aşamada 20
başvuru yapıldı. Ön eleme komitesi tarafından
6-7 girişimci şirket bir sonraki ikinci aşamadaki girişim tarama toplantısına davet edilir. Girişim tarama komitesinde yine üyeler tarafından tarafından değerleme yapılır. Bu aşamayı
da geçenler üçüncü ve son aşama olan Forum
toplantısına davet edilir. Bu Forum toplantısında tüm Keiretsu Forum Türkiye yatırımcı
üyelerine girişimciler ayrıntılı yatırım sunumu
yaparlar. Bu bölümde projelere bir sürü yatırımcı gözü bakmış olur. Toplantının son yarım
saati tüm yatırımcı üyeler beyin fırtınası bölümünde teker teker girişimcileri toplu olarak
değerlendirirler. Bu aşamada aslında kendi
konusunda uzman bir sürü yatırımcı farklı bakış açılarıyla sizin şirketinizi değerlendirir. Bu
beyin fırtınasından çıkan tüm yorumlar toplantıdan sonra girişimcilerle paylaşılır. Son ve
en önemli aşama ise şirket inceleme ve değerleme süreci (Due Diligence). Due Diligence
aşamasında şirketin yatırım raporu hazırlanmış oluyor. Bu raporu şirketin her kademesi
ile ilgili tam bir bilgi değerlendirmesi içerir.
Buna şirket anayasası demek daha doğru olur.
Her ay bu döngü yeniden başlar. Eğer Due
Diligence aşamasına gelmediyse şirketinizin
nelerinin eksik olduğunu söyleyip üç ay sonra
tekrar gelin diyoruz.
Bir sonraki yazımızda Risk sermayesi (Venture
Capital) ve özel sermaye fonları olan “Private
equity”i sizlere tanıtacağım.
1 İnternet Balonu: Dot-com Bubble olarak bilinir.
* Kurucu Ortak, Keiretsu Forum İstanbul
[email protected]
33
Güçlü İnovasyon Sinyalinin
Peşinde Olunmalı
Prof. Dr. Banu ONARAL ile DERIN adına söyleşi
“İnovasyonda
başarılı bir öykü
inanıyorum
ki öncelikle
İzmir’den
çıkacaktır.
Çünkü İzmir’de
bir hastane
sistemi ve sağlık
kampüsü var.”
Amerika’da Drexel Üniversitesi Biyomedikal
Mühendisliği Bölüm Başkanı olarak görev yapan
Banu Onaral’ı İzmir’e geldiğinde halasının evinde ziyaret ettik. Hem kendisine hem de inovasyon yönünde kökleri bulunan ailesine hayranlık
duymamak imkansız. ABD’de yaşıyor olmasına
rağmen ülkemizle ve diğer pek çok ülke ile etkileşim içinde. Ülkemizin veya diğer gelişmekte
olan ülkelerin, diğer bir deyişle yükselen ekonomilerin inovatif atılımı konusunda düşündüklerini sorduk. Sözlerini özetleyecek olursak;
“Uluslararası rekabetle ilgili yeni dönem ortaya çıkan konu başlıkları arasında “inovasyonda
eşitlik” ortak payda. Son dönemde yükselen bir
ekonominin insanı olmakla beraber gelişmiş bir
34
ekonomide çalışınca şunu fark ediyoruz. Gelişmiş ekonomidekilerin yükselen ekonomilerde
yapılacak çalışmaların seviyesini ve oradaki kişilerin diğerini takdir etmekte sorun yaşadıklarını
görüyoruz. Yani aynı seviyede de olsa bir firma
diğeri ile ilişki kurduğunda gelişmiş ülkenin firmasının varsayımı şu; bu firmaya biz ancak hazır
tasarımları veririz belki fason yapabilirler, belki
fasonu iyileştirebilirler. Bu şekilde düşündükleri
müddetçe -bugüne kadar hemen hemen bütün
ilişkilerimiz maalesef öyle oldu- hiçbir zaman
doğru bir ortaklık olmaz ve bu ortaklıktan iki
taraf ta hiçbir şey kazanamaz. Yükselmiş ekonomilerdeki kişilerin ortak projelerde, kişi kişi
çalışmaya başladıkları zaman, gelişen ekonomideki kişilerin enerjisini, kaynaklarını, arzusunu,
DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014
isteklerini kendi yapmak istediklerini gerçekleştirmek için değerlendirmeli. Bizim de onların
deneyimlerini, bilgilerini çok hızlı bir şekilde
alabilmemiz gerekir -bunun İngilizcesine “dual
symmetrical” diyorum- yani simetrik ilişkiler olmalıdır. Simetrik ilişki olmadığı zaman uzun vadede hiçbir zaman onlara değer katılmadığı için
onlar uzun zaman duramıyorlar. Biz de kısa bir
vadede ümidimizi kaybediyoruz ve daima ikinci
ortak oluyoruz. Şimdi bir fikir ortaya çıkmış ortaya. Çok ilginç bir Hintliyi dinledim geçenlerde bu kavram güneyden güneye ortaklıklar diyor
yani daha eşit ortaklıklar mesela Brezilya ile Güney Afrika’nın ortaklığı, Brezilya ile Türkiye’nin
ortaklığı. Nitekim ben bunu Türkiye’de bilhassa
Ankara’da bir takım beyin araştırmaları merkezinde dinlediğim bir iki seminerde de hissettim.
Bunlar tıp doktorlarıydı. Bebek ve çocukların gelişmesiyle ilgili ortak projeler yapıyorlar... Daha
önce Amerika’da Yale Üniversitesi ile çalışmışlar. Fakat bu çalışmalar verimli olmamış (çünkü
Yale zaten bunları denemiş Amerika’daki çocuklar üzerinde.) Bunun üzerine hazırları vermişler,
bunlar da bizimkilere uyarlamışlar, bunların katkılarından diğerleri faydalanmamış. Karşılıklı
olarak pek geçerli bir şey olmamış. Sonrasında,
Brezilya ile yapmışlar, Afrika ile yapmışlar. Bir
tıp doktoru ne kadar verimli çalışabildiklerini,
nasıl birbirlerine değer kattıklarını, nasıl dünya
çapında yayın yapabildiklerini, mesela Yale ile
yapamadıklarını ama Brezilya’daki üniversiteler
ile yapabildiklerini aktardı. Şimdi bir de böyle
bir enteresanlık var; Batıda, yükselmiş ekonomilerin insanlarının bunu anlamaları lazım ki, herkesin birlikte değer yaratması söz konusu olsun.
Eğer birbirimize güven oluşursa ve Türkiye kendini doğru tanıtabilirse çok inanılmaz, yepyeni
modeller çıkabilir.
İnovasyonda başarılı bir öykü söyleyebileceksek, inancım bu öncelikle İzmir’den olacaktır.
Çünkü İzmir’de bir hastane sistemi ve toplu bir
sağlık kampüsü söz konusu. Bu da İzmir’e güç
katan ve farklı kılan bir durum. Bize ana varlık
veren kurum bütün bizler gibi altı okulu bir araya topladı, adını “Global Translational Research
Partnership“ koydular. Bu vakıf, küresel olarak
birlikte yenilik yapmak istiyor. Bu sayede, yükselmiş ve yükselmekte olan ekonomilerin uzun
vadede ortaklıklarını toplu olarak çalıştırmaya başlasın, yani bir tek Drexel çalıştırılmasın.
Onun için dediler ki, siz gelin hepsine Çin’de
yaptıklarınızı, İsrail’de yaptıklarınızı, Türkiye’de
yaptıklarınızı anlatın; ama ben sunumun en başına ilkeleri koydum. Bir başarı öyküsü aranıyorsan, illa ben merkezli olmadan en güçlü inovasyon sinyali veren büyük olaylar neyse onun
peşinde olmak lazım. Buradaki kişiler de o büyük olayın peşine birlikte gidiyorlar. İlişkilerinde daima yükselmekte olan -belki onlar kadar
inovasyonda, ürünleştirmede, ticarileştirmede
deneyimi olmasa bile- bu insanları olayın içine
koyarak tasarımdan protiplemeye, protipten
ticarete, ticaretten uygulamaya gidene kadar
aynı seviyede hareket edebilirlerse bunun başarılı olacağı aşikardır. Nitekim Çin’de aynen öyle
oldu. Biz Çin’de hiçbir zaman bir Amerikalı gibi
davranmadık. Tamamen bir Çinli gibi davrandık
(onlar bazen beni Çinli zannediyorlardı). Büyük
gelişmelere imza atıyorlar. Dört yüz Çinli arasında bir tek ben yabancıyım, herkes Çince konuşuyor arada benim yüzümden biraz İngilizce
duyuluyor; ama o insanlar benim onların çıkarını
düşündüğümü hissediyor. Onların çıkarını düşününce zaten sonunda herkesin çıkarı oluyor. Şu
anda Çin’de kurduğumuz ortak araştırma merkezinde inanılmaz kaynak, istek, enerji, bir dolu
“Ben merkezli
olmadan en
güçlü inovasyon
sinyali veren
büyük olayların
peşinde olmak
lazım.”
35
“Herkes birbirine
iyi uygulama
aktarabilir ve bu
iyi uygulamayı
kim yaparsa
en iyi ortak ve
en saygın ortak
o olur.”
meraklı genç; öbür tarafta da bir dolu bilgili insan ama enerjisi az, sorunları gören, endişeleri
olan bir memleket o da Amerika. Çin yükseliyor
çünkü ötekisi de durmakla meşgul, kafası karışık belki, ama çok şey biliyor, çok şey yapmış.
Bir de o kadar fazla yatırım olmuş ki artık sistem
kemikleşmiş, bir de o var. Mesela teknoloji aktarımında modern, girişimci teknoloji aktarımının oturtulması çok zor. Yükselen ekonomide
girişimci teknoloji aktarımı kavramını tamamıyla modern çağın, özellikle beklentileri devreye
alarak herkesin derisini kaptırdığı yani ben bürokratım sen getir belki patentini biz senin için
alırız yoksa almayız gibi memur kafalı insanların
olmaması lazım bu programlarda.
İsrail ile olan ilişkimizde de biz çok şey öğrendik. Ama şimdi bu bizim başlattığımız üniversitelerden doğan buluşu hızla sanayiye kazandırmak hastaya götürmek konusunda İsrail
üniversitelerini mobilize etmiş değil, şimdi bu
modeli alıp İsrail’de seferberlik başlatırken düşünebiliyor musunuz zaten İsrail’in kendi ekonomik sistemi gayet gelişmiş ama üniversitedeki hocalar hala her yerdeki hoca gibi. İsrail’den
Türkiye’ye gelip ilham alıp geri dönüyorlar. Yani
herkes birbirine iyi uygulama aktarabilir ve bu
iyi uygulamayı kim yaparsa hep en iyi şey, en iyi
ortak, en saygın ortak o olur.
Nasıl oluyor da hastane sistemleri ile, üniversiteler ile, firmalar ile, küçük firmalar ile, yatıcımcılar ile, girişimciler ile nasıl çalışıyoruz
biz? Niye bu kadar içli dışlı olduk? Çünkü her
iyi uygulamada her değer katan aynı yerde, aynı
36
masanın etrafında, hiçbir zaman hani ben büyük
firmayım, beklerim başlangıç firmaları kurulsun,
düşsün, kalksın sonra işin içine girerim yok. En
büyük firma birinci günden bizimle mesela.
Buradaki insanlar batı dünyasına sizce nasıl bakıyorlar? Bu çok önemli. Şu anda İzmir’deki bir
yatırımcı, girişimci, hastane sisteminden birisi, bir öğretim üyesi, bir hekim ne düşünüyor?
Birlikte çalışmaktan onlara fayda gelebileceğini
hissedebiliyorlar mı? Türkiye’nin bağımsızlığına
inanan yani bu ülkenin ileri teknoloji ile kalkınacağına inanan insanlar ne düşünüyor? Ben
küresel yenilik ortaklıklarından bahsediyorum.
O ülkenin bağımsızlığı, yani bağımsız bir ekonomisi olması yani bağımsızlık savaşını kastediyorum. Benim düşüncem bu bağımsızlıkçı ruh, sanayide kurtuluş savaşı aslında. Ne kadar büyük
bir kaynağın kullanılmadan batıda çürüdüğünü
görüyor musunuz? Bu kaynağın nasıl toplanabileceğini orada bir ordumuz var beyin gücü. O
beyin gücünü bu toplama getirmek ve çok az bir
Ar-Ge katkısı ile sanayi kurmak olduğunu anlıyorsunuz. Bunu mu anlatmamız lazım? Ne yapmalıyız? Bu Türkiye için çok çok önemli. Çünkü
Amerika’dan Avrupa’dan korkan adam Çin’den
de korkar. Dünya’daki olayı Türkiye’nin öncelikli çıkarlarına, stratejilerine nasıl kullanabiliriz? O zaman batıda, gelişmiş bir ülkede yetişmiş biri olarak oradaki kaynakların hangilerinin
Türkiye’ye hızlı bir şekilde o beyin gücümüzün
sayesinde aktarılarak, onların kuramadığı sanayiyi biz nasıl kurarız diye bakabiliriz.
DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014
Prof. Dr. Banu Onaral
kimdir?
“Bilimde yenilik elçisi” Banu Onaral, Drexel Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği,
Bilimleri ve Sağlık Sistemleri Okulu kurucusu ve yöneticisidir. Lisans ve Yüksek Lisans eğitimlerini Boğaziçi Üniversitesi’nde
Elektrik Mühendisliği alanında tamamladıktan sonra Fulbright Bursu ile gittiği Pennsylvania Üniversitesi’nde Biyomedikal Mühendislik Doktorası’nı almıştır. Biyomedikal
sinyal işleme, karmaşık sistemler ve görüntüleme alanlarında akademik çalışmalarını
yürüten Banu Onaral aynı zamanda farklı
disiplinlerden bilim insanlarının, sanayi ve
akademinin, farklı ülkelerdeki araştırmacıların birbirleriyle iletişim ve alışverişlerini
artırmalarına yönelik uygun ortamların yaratılabilmesi için de çalışmalar yürütmektedir.
Aralarında birçok Türk kökenli öğrencinin
de bulunduğu genç mühendis ve bilim insanlarına biyomedikal alanındaki eğitim ve
araştırmalarında destek olarak onların da
kendisi gibi öncü bilim insanları olmalarına
katkıda bulunmaktadır. “Cumhuriyetin ilk
girişimcilerindendir” diye tanımladığı Nuri
Demirağ’ın torunudur. Büyük başarılarına
rağmen mütevazılığını kaybetmemiştir ve
çoğu zaman birlikte çalıştığı gençleri öne çıkarmaktadır.
Banu Onaral’ın ABD’de pek çok önemli kuruluşta yöneticilik ve üyeliği bulunmaktadır.
Bunlar arasında Amerika Tıp ve Biyoloji Mühendisliği Enstitüsü kurucu üyeliği, IEEE
Tıp ve Biyoloji Mühendisliği Topluluğu
(EMBS) üyeliği, Amerika Bilimde İlerleme
“Cumhuriyetin
ilk girişimcilerindendir” diye
tanımladığı
Nuri Demirağ’ın
torunudur.
Kurumu (AAAS) üyeliği bulunmaktadır. Ayrıca yeni nesil tıbbi cihazların geliştirilmesi
ve yenilikçi sağlık çözümlerine dönüşmesinde üniversite çapında Coulter-Drexel Girişimci Teknoloji Aktarımı Programı’nı yönetmektedir.
“Temel bilimler ve mühendislik bir araya gelip sürdürülebilir, yüksek katma değerli ekonomik düzenin çalıştığı ekosistemler oluşturmalıdır” diyen Onaral ilk olarak ABD’de
oluşturulmaya başlanan bu ekosistemlerin
Türkiye’de de ortaya çıkması için çalışmaktadır. Rusya ile Afrika, ABD ile Asya, Avrupa
ile Körfez ülkeleri eksenlerinin kesişiminde bulunan Türkiye’nin bu konumunun da
önemli olduğunu düşünüyor. “Siyasi iradeyi
ve kamuoyunu etkilemek, bunun yanında
politikaların ve yasal düzenlemelerin artık
yerleşmesi ve bu ekosistemlerin yükselmesi”
gerekir diyor. Yurtdışında bilim, teknoloji,
sağlık alanlarında çalışmakta olan insanları
beyin göçü değil beyin gücü olarak niteleyen
Onaral bu beyin gücünün ülkemizi kalkındırmak için kullanılabileceğini belirtiyor.
Bunun gerçekleşmesi için de pek çok adım
atmıştır.
Üniversitemiz
ve Drexel
Üniversitesi
ile işbirliği
anlaşmasının
paydaşı olması
son derece
önemlidir.
Üniversitemiz ve Drexel Üniversitesi ile
işbirliği anlaşmasının paydaşı olması çok
değerli. Ayrıca Dokuz Eylül’ün de içinde
bulunduğu İNOVİZ platformunda, İzmir
ve Sağlık yenilikleri konularında önemli bir
fikir babası.
37
KOSGEB TEKMER (Teknoloji Geliştirme ve Ar-Ge Merkezleri)
Ar-Ge, İnovasyon ve Endüstriyel
Uygulamaya Yönelik Destek Programı
Mustafa ÇANAKÇI *
Ülkelerin rekabet gücü, teknolojilerin üretime
dönüştürülmesi ve aktarılmasına bağlı olduğundan, yeni teknolojilerin hızla yayılmasını kolaylaştıracak kurumsal yapı ve ilişkiler büyük önem
kazanmaktadır. Girişimciliğin ve teknoloji geliştirmeye dönük düşüncelerin hayata geçirilmesi
ve ekonomik değeri olan ürünlere dönüşebilmesi, teknik imkânlar kadar maddi kaynaklara da bağlıdır. Sanayileşme ve teknoloji ilişkisi
rekabet ortamında, KOBİ’lerin ayakta kalabilmesi için teknoloji ve Ar-Ge çalışmalarına önem
vermeleri ve ürünlerini, hizmetlerini ve üretim
yöntemlerini sürekli olarak değiştirmeleri ve
yenilemeleri gerekmektedir. Bu zorlu süreçte
var olabilmenin temel yolu Ar-Ge ve inovasyon
yapmaktır. Ar-Ge ve inovasyona dayalı yeni üretim ve hizmet şekilleri geliştirmek, yeni ve fonksiyonel ürünler tasarlamak ve yeni teknolojilere
adapte olmak günümüzde KOBİ’ler için âdeta
bir zorunluluk haline gelmiştir.
Bu kapsamda KOSGEB, Ar-Ge İnovasyon ve
Endüstriyel Uygulama Destek Programı ile hem
Ar-Ge ve inovasyona dayalı projelerin hayata
geçirilmesi hem de bu projelerin endüstriyel uygulamalarına yönelik süreçlerini destekleyerek
fikirden ticarileşebilir ürüne kadarki zincirin
tüm halkalarında girişimcilerin ve KOBİ’lerin
yanında olmaktadır.
dikkate alındığında, sanayileşmenin temelinde
teknoloji birikiminin ve teknoloji yaratma çabalarının olduğu görülür. Bilim ve teknoloji birbirlerini karşılıklı ve olumlu yönde etkileyen özelliğe sahiptir. Bilimsel ve teknolojik gelişmeler ise
ekonomik gelişmeyi hızlandırmakta, bu da genel
olarak toplumun refahını artırmaktadır. Gümrük
duvarlarının kalktığı, serbest ticaret ve lojistik
olanaklarının geliştiği günümüzün hızla değişen
38
KOSGEB bu destek programını sahada etkin
ve hızlı bir şekilde yürütmek için, 1990 yılların
başında üniversite ile birlikte sanayi ve ticaret odalarıyla kurmaya başladığı, bugün sayısı
31 bulan Teknoloji Geliştirme Merkezlerini
(TEKMER) bir ara yüz olarak kullanmaktadır.
KOSGEB’in, İzmir’de üniversiteler ve Ege Bölgesi Sanayi Odası işbirliği ile kurmuş olduğu iki
TEKMER bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi
olan Dokuz Eylül Üniversitesi TEKMER 2001
yılında kurulmuş olup şuan üniversitenin Tınaztepe Yerleşkesinde faaliyetlerini sürdürmeye
devam etmektedir.
Üniversitelerin sahip olduğu bilim ve araştırma altyapı potansiyelini yeni ürün, yeni süreç,
bilgi ve/veya hizmet üretmek üzere, özellikle
DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014
AR-GE ve İNOVASYON DESTEK PROGRAMI:
İşlik Desteği: İşliklerden bedel alınmaz
Kira Desteği (hibe)
: 12.000 TL
Makine-Teçhizat, Donanım, Hammadde,
Yazılım ve Hizmet Alımı Giderleri Desteği (hibe) : 100.000 TL
KOBİ’lerin
ayakta
kalabilmesi için
teknoloji ve
Ar-Ge
çalışmalarına
önem vermeleri
ürünlerini,
hizmetlerini
ve üretim
yöntemlerini
sürekli olarak
yenilemeleri
gerekmektedir.
Makine-Teçhizat, Donanım, Hammadde, Yazılım ve
Hizmet Alımı Giderleri Desteği (Geri Ödemeli) : 200.000 TL
KOBİ’ler ile girişimcilerin hizmetine sunarak,
bölgenin ve ülkenin gelişimine katkı sağlamak
ve en nihayetinde yenilik içeren Ar-Ge ve İnovasyon projelerine destek vererek, ülkemizi yenilik konusunda rakiplerini takip ve taklit eden
konumdan uzaklaştırmak, kendi ürün ve üretim
teknolojisini geliştiren, katma değeri yüksek
ürünler üreten bir ülke sınıfına sokmak gibi kuruluş amacı olan TEKMER’lerin;
Bilim ve teknolojiye dayalı yeni fikir ve buluşlara
sahip KOBİ ve girişimcilerin geliştirilmesi, teknolojik fikirlere sahip tekno-girişimcilerin desteklenmesi, inovatif faaliyetlerin desteklenmesi,
KOBİ’lerin Ar-Ge bilincinin ve kapasitesinin
arttırılması ve üniversite, kamu ve özel sektör
Ar-Ge kurumları ile KOBİ’lerin işbirliğinin güçlendirilmesi gibi işlevleri de bulunmaktadır.
Personel Gideri Desteği (hibe)
:100.000 TL
Başlangıç Sermayesi Desteği (hibe)
: 20.000 TL
Proje Danışmanlık Desteği (hibe) : 25.000 TL
Eğitim Desteği (hibe)
: 5.000 TL
Sınai ve Fikri Mülkiyet Hakları Desteği (hibe)
: 25.000 TL
Proje Tanıtım Desteği (hibe)
: 5.000 TL
Yurtdışı Kongre/ Konferans/ Fuar Ziyareti/
Teknolojik İşbirliği Ziyareti Desteği (hibe)
: 15.000 TL
Test, Analiz ve Belgelendirme Desteği (hibe)
: 25.000 TL
Endüstriyel Uygulama Destek Programı
:
Kira Desteği (hibe)
: 18.000 TL
Makine-Teçhizat, Donanım, Sarf Malzemesi,
Yazılım ve Tasarım Giderleri Desteği (hibe)
:150.000 TL
Makine-Teçhizat, Donanım, Sarf Malzemesi,
Yazılım ve Tasarım Giderleri Desteği
(Geri Ödemeli)
: 200.000 TL
Personel Gideri Desteği (hibe)
: 100.000 TL
Not: KOSGEB Destek Oranı
:
%75
* KOSGEB - İzmir Güney Hizmet Merkezi Müdürü
D.E.Ü. TEKMER İletişim Bilgileri:
D.E.Ü. Tınaztepe Yerleşkesi 35397 Buca – İZMİR
Tel: (90-232) 453 54 66, Faks: (90-232) 453 54 88
KOSGEB İzmir Güney Hizmet Merkezi Müdürlüğüne bağlı olarak faaliyetlerini yürüten ve
KOSGEB’in Ar-Ge, İnovasyon ve Endüstriyel
Uygulama Destek Programını yürüten Dokuz
Eylül Üniversitesi TEKMER tarafından öğretim elemanlarına, öğrencilere ve mevcut KOBİ
ölçekli işletmelere yanda sıralanan destekler
sunulmaktadır:
39
Bir Girişimcilik Hikayesi
Onur KESKİN*
Akademisyenler olarak çoğu zaman amacımız
akademik dünyaya bir katkıda bulunmaktır. Bu
katkı kimi zaman bir bildiri, kimi zaman ise
bir makaledir. Bizim durumumuzda ise bu katkı Dokuz Eylül Teknoloji Geliştirme Bölgesi –
DEPARK’da kurulan bir girişimcilik öyküsünün
başlangıcı oldu.
Dokuz Eylül Üniversitesi Mekatronik Mühendisliği Anabilim dalında 2007 ‘den beri araştırma
görevlisi olarak çalışmaktayım. 2009’dan beri
ise insansız hava araçları ve grup uçuşları üzerine doktora çalışmalarımı sürdürüyorum. Bu
çalışmalara paralel olarak da gömülü sistemler,
Internet tabanlı kontrol sistemleri ve kablosuz
algılayıcı ağları üzerinde çalışmalar yapıyorum.
Haziran 2012’de üyesi olduğum akademik haber
kaynaklarından Amerika Birleşik Devletleri’nin
Florida eyaletinde ana konusu makina öğrenme ve uygulamaları olan uluslararası
bir konferans çağrısı aldım. Bu çağrının detaylarını incelediğimde “enerji uygulamalarında
makina öğrenme özel oturum” başlığı özellik-
Resim 1. İlk çalışmalarımızda geliştirdiğimiz veri okuma devresi
40
le dikkatimi çekti. Çünkü çalışma arkadaşım
yüksek lisans öğrencisi İsmet Ateş ile birlikte
çalışmalara katkıda bulunmak için zaman geçirdiğimiz enerji laboratuvarı ve burada yer alan
veri toplama cihazının ne yazık ki (!) çalışmaz
durumda olması bir şeyleri uygulamaya geçirmek
için bizi tetiklemişti. Cihaz çalışamaz durumda
olsa da eski teknoloji rüzgar hızı ve yönü ölçüm
algılayıcıları, anemometreler ve güneş ışınım algılayıcıları, piranometreler kullanabileceğimiz
sinyalini veriyordu. Biz de İsmet Ateş ile birlikte
kendimize ait bir baskı devre, PCB kartı geliştirdik. Bu kart tasarımı yaygın kullanımı olan Arduino platformu ile de tamamen uyumlu bir şekilde
geliştirildi. Bu sayede ilgili platformun desteklediği yazılım dilini ve eklentileri kullanmamız
mümkün oldu. Geliştirdiğimiz gömülü yazılım
IEEE 802.11 kablosuz iletişim standardında çalışan ZigBee modülleri aracılığı ile bir web sunucusu ile haberleşebilmekteydi. Burada web sunucu olarak öncelikle standart bir Windows PC
kullanıldı. Proje devamında ise tek kartta bilgisayar olarak adlandırılan kredi kartı boyutlarında
bir gömülü platform, Raspberry Pi, kullanılarak
projenin bir başka özgün yönü eklenmiş oldu.
Farklı firmaların algılayıcılarını kendi geliştirdiğimiz elektronik devreler ile okuyabildik. Ve yine
kendi geliştirdiğimiz web tabanlı uygulama üzerinden Internet ortamına tüm bilgileri taşıdık.
Çalışmalarımız sonucunda tüm algılayıcı verilerini literatürde kullanılan veri toplama cihazlarının aksine 1000 (bin) kat hızlı biçimde okuyabildiğimiz ortaya çıktı. Bu sonuçları sunmak
üzere Florida’ya gittim. Sunum sırasında Lawrence Livermore National Laboratory
çalışanları veri toplama hızımızın çok ileri olduğunu açıkça ifade ettiler. Fransız bir
firma yetkilisi ise Internet tabanlı çalışan, her
türlü mobil cihaz (akıllı telefon, tablet, vs.) ile
uyumlu ve algılayıcı verileri üzerinden detaylı
DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014
raporlama imkanı sunan yazılımımızı satın almak istedi. Tüm bu olumlu gelişmeler ışığında
Türkiye’ye döner dönmez T.C. Bilim, Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığının TeknoGirişim Sermaye
Desteği programına başvurdum. Destek kapsamında proje teklifim ve ardından da iş planım
onaylandı ve Ankara’da sözlü savunmadan da
başarılı bir şekilde geçerek, destek alabilmek
için sözleşme yapmaya hak kazandım. İmzaladığım bu sözleşme ile 100.000 (yüzbin)
TL’lik geri ödemesiz destek sayesinde
akademik olarak ön çalışmasını yaptığımız sistemi daha da geliştirerek piyasanın ihtiyacı olan son teknoloji ürünleri
üretmenin yolu açılmış oldu.
Proje kapsamında “Bilims Enerji Mühendislik
İletişim Bilişim Teknolojileri Sanayi ve Ticaret
Limited Şirketi”ni kurduk. Bilims adı bilimsel
sistemlerin kısaltmasından oluşmaktadır. Şirketimizin temel amacı; yenilenebilir enerji
kaynaklarının potansiyellerini belirlemek
ve daha sonraki aşamalarda kaynakların
düzenini takip etmektir. Bu amacı gerçekleştirmek için veri toplama istasyonları üretilecektir. Ürettiğimiz istasyonlar topladıkları bilgileri
Internet üzerinden istenilen noktalara anlık olarak bulut bilişim altyapımız ve yazılımlarımız ile
ulaştıracaktır. Bu amacı gerçekleştirmek için şu
anda kendim de dahil olmak üzere iki şirket çalışanı bulunmaktadır. Bunun dışında girişimimizi
ayakta tutmak için ailemden ve birçok dostumdan da destek almaktayız.
Akademik çalışmanın yapılması ve ardından
şirketin kurulması aşamasında Mekatronik
Mühendisliği Anabilim dalı başkanı Doç. Dr.
Zeki KIRAL, Makina Mühendisliği bölümü
Enerji Anabilim dalı öğretim üyesi Yrd. Doç.
Dr. Alpaslan TURGUT, Ar. Gör. Dr. Ziya Haktan KARADENİZ ve Makine Teorisi ve Dinamiği Anabilim dalı öğretim üyesi Yrd. Doç.
Dr. Levent ÇETİN ’e desteklerinden dolayı
teşekkür ederim.
Akademik şirketin kurulması yolunda bizlere yol
gösteren ve yardımlarını esirgemeyen, Dokuz
Eylül Üniversitesi Teknoloji Geliştirme Bölgesi
– DEPARK’da konforlu çalışma ofisimize kavuşmamızı sağlayan başta Sayın Rektörümüz Prof.
Dr. Mehmet FÜZÜN hocamıza, ardından Rektör Yardımcılarımızdan Sayın Prof. Dr. Murat
ÖZGÖREN ve Sayın Prof. Dr. Halil KÖSE ’ye
ve Genel Sekreter Prof. Dr. Can KARACA, Dokuz Eylül Üniversitesi Üniversite – Sanayi Uygulama ve Araştırma Merkezi müdürü Sayın Prof.
Dr. Abdurrahman BAYRAM ve Fen Bilimleri
Enstitüsü müdürü Sayın Prof. Dr. Ayşe OKUR
hocalarımıza teşekkür ederim.
* Kurucu & Müdür
Bilims Enerji Mühendislik İletişim
Bilişim Teknolojileri San. ve Tic. Ltd. Şti.
www.bilims.com
Resim 2. Akademik çalışmamız
sonucunda geliştirilen sistemma devresi
41
Ah Şu
Girişimciler!
Ufuk BATUM *
Gelişmiş batı ülkelerinde uzunca bir süredir
gündemde olan, derinleşerek kurumsallaşan “girişimcilik ve yenilikçilik” konuları son zamanlarda dünyanın oldukça farklı bölgelerini de etkilemekte. Gelişmekte olan ve genç nüfusa sahip
ülkeler -örneğin Hindistan, Brezilya, Endonezya, Mısır, Çin, Meksika- bu meseleyi fazlasıyla
önemsemiş gözüküyor. Dünyada söz sahibi bir
güç olmak isteyen Türkiye’de de doğal olarak
girişimcilik ekosistemi hızla gelişmeye başladı.
Belki bazı işlerin henüz arzu edilen derinlikte
ve kalitede olduğunu söyleyemeyebiliriz ancak
hem kamunun hem de özel sektörün önemli
katkıları ve çabalarının olduğu biliniyor.
GSMH artışını
sürdürülebilir
kılmanın
yolu gelişen
teknolojileri
ve tecrübeleri,
üretilen değeri
paylaşmakta
yatıyor.
Yapılmaya çalışılanların önemli bir kısmının
“özendirici ve yönlendirici politikalar” olduğunu memnuniyetle tecrübe ediyoruz. İş planı
yarışmaları, ön kuluçka programları, kuluçkalar, teknoparklar, eğitimler, seminerler, mentor
ve yatırımcı ağları, iş hızlandırıcıları, teknoloji
transfer ofisleri ve benzeri birçok kavram ve
uygulama artık yaşamımızda. Üniversiteler girişimcilik ve yenilikçilikleriyle değerlendiriliyorlar. Endeksler açıklanıyor, kurumlar arasında
hoş bir rekabet gelişiyor. Herkes daha iyisini
42
yapma peşinde olduğundan birbirinden öğrenme, birbiriyle işbirliği yapma yolu da açılıyor.
İşte burası bence çok önemli çünkü Türkiye’de
10 yıldır yaşanan GSMH artışını sürdürülebilir
kılmanın ve “orta gelir tuzağı”ndan kurtulmanın
yolu gelişen teknolojileri ve tecrübeleri, üretilen
değeri paylaşmakta yatıyor.
Girişimcilik ekosistemi genişledikçe, bu alanda
faaliyet gösteren kurum ve bireylerin sayısı arttıkça, Türkiye öğreniyor, gelişiyor, çeşitleniyor.
Ben de bu ekosistemin içinde uzunca bir süredir
faaliyet gösteren bir üniversite hocasıyım. Yeni
kurulan şirketlere (start-up) ve akademisyen şirketlerine (spin-off) mentorluk yapıyorum. Bu
alanda çeşitli eğitimler, seminerler ve destekler
veriyorum. Yüzlerce şirketle etkileşim halindeyim. Durum böyle olunca bu yeni alanın fotoğrafını çekmek, belli bir düzeyde durum analizi
yapmak olanaklı hale geliyor. Tabii tek bir köşe
yazısında bütün detayları aktarabilmek pek de
mümkün değil. Ancak yine de özellikle genç girişimcilerde temelde gördüğüm ortak (sıklıkla yapılan) hataları sıralamam sanırım yerinde olacaktır. Çünkü istiyorum ki gençlere yatırım amacıyla
önü açılan bu kamu kaynakları daha etkin olarak
kullanılsın ve değere dönüşsün.
“İş fikri her şeydir!” Temel yanlışların başında bu yargı geliyor. Genç girişimciler iş fikirlerini fazlaca kutsuyor, sonra da adeta onun esiri
oluyor. Durum böyle olunca da işin gerektirdiği
“pivot”lamayı yapamıyorlar. Dış dünya ve daha
da önemlisi piyasalar (müşteriler, kullanıcılar, dağıtıcılar, rakipler, vb.) o iş fikrini kabul etmeyebiliyor; girişimcinin bu iş fikrini belli doğrultuda
değiştirmesini, yenilemesini bekliyor. Ama yok,
bizim girişimciler bu konuda tam bir Ortodoks!
İlla yola ilk çıktığı iş fikrini piyasaya dayatacak!
Tabii bir de iş fikrini kimseyle paylaşamama psikolojisi var. Fikri gereksiz yere koruma, gizleme
DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014
hissiyatı var. Sanki birileri alıp kaçacak! Çoğu zaman tecrübe ettiğimiz şey doğal olarak iş fikrinin
beslenememesi, gelişememesi, başarılı olamaması! Sonuçta piyasada birbirini tekrar eden, “ben
de” diyen taklitçiler çoğalıyor; rekabet değer üzerinden değil, çıplak fiyat üzerinden yapılıyor.
“İş fikrim var, hemen şirket kurayım!”
Girişimcilerimiz ön araştırma, analiz ve planlama yapmayı pek sevmiyorlar. Ayrıca iş fikrini
sahada, piyasada küçük çaplı denemeden, test
etmeden, pazar araştırması yapmadan, en basit
bir anketle mevcut veya potansiyel müşterilere
soru sormadan hemen şirketleşmek ve zenginleşmek istiyorlar. Zenginleşmeyi kim istemez ki?
Ama zenginleşmek öyle kolay olsaydı, hepimiz
girişimci olur, hemen 3’er 5’er şirket kurar ve bir
anda zenginleşirdik, değil mi? Biraz emek verip
iş modeli geliştirmeleri, iş planı yazmaları gerekiyor. Müşteri beklentilerini çok iyi anlamaları ve
gerçek bir ihtiyacı karşılıyor olmaları gerekiyor.
Piyasayı test ettikten, prototipleri piyasanın kabul edeceği son ürün haline dönüştürebildikten
sonra şirket kurmak çoğu zaman daha akıllıca
duruyor. Çünkü şirket kurulduğu andan itibaren
masraf kapısı olmaya, taksimetreyi çalıştırmaya,
vergi ödemeye başlıyor.
“Önemli olan üründür, teknolojidir; zaten
iyi ürün/hizmet pazarlama gerektirmeden
kendi kendine satar!” Mazide kalan söylemlerden, yanlış kanaatlerden biri de ne yazık ki bu.
Özellikle mühendislik veya teknik kökenli girişimcilerde işin AR-GE sürecine fazla dalıp kolay
kolay çıkamama, kendilerini iyi hissettikleri laboratuvarlarda 3-5 yıl debelenme, sadece kamu destekleriyle ayakta durmayı hedefleme ve sonuçta
yeni bir ürün çıkartamama gibi durumlar sıklıkla
karşılaştığım bir durum. Hiçbir kamusal destek
olmaması ne kadar yanlışsa, mevcut desteklerin
özensiz kullanılması, adeta genç girişimcileri afyonlaması, uyuşturması da bir o kadar yanlış olabiliyor. Ayrıca bu durum ekonomiye verimsizlik
olarak da geri dönebiliyor. Teknik kökenli girişimciler çoğu zaman “mükemmel ürünü” arıyor.
Bu da tahmin edeceğiniz gibi gereğinden uzun bir
süre ve finansman gerektiriyor. Kaldı ki müşteriler belki de o mükemmel ürünün peşinde değil
de; daha sade ve kolay, ücreti de daha mütevazı
bir ürün arıyor olabilir. Bir de unutmayalım ki “az
üreticili çok müşterili” çağ çoktandır kapandı;
çünkü artık işin üretim kısmı fazlasıyla kolaylaştı
ve rekabette fark atmanın en önemli yolu “müş-
teri sadakati” yaratmak oldu. O açıdan müşteri
girişimciyi değil, girişimci müşteriyi bulmalı, geliştirmeli ve onun ihtiyaçlarını çok iyi anlayarak
karşılamaya çalışmalı.
Ülkemizde
nitelikli
girişimcilik
için büyük bir
potansiyel
var; yeter ki
tecrübeden
ve bilgiden
yararlanalım,
sıklıkla yapılan
hataları
tekrarlamayalım.
“Bu iş takım işi değildir, ben her şeyi tek
başıma yapabilirim!” Yapamazsın arkadaş;
gücün yetmez, paran yetmez, bilgin yetmez,
tecrüben yetmez. Girişimcilik gerçekten de çok
disiplinli, farklı dinamiklerin yer aldığı zor ama
zevkli bir iştir. İyi kurulmuş ve etkin çalışan bir
takımın başarılı olma şansı çok daha yüksektir.
İşte burada karşımıza ne yazık ki Türkiye’de hakim olan iş kültürü ve iş modeli çıkıyor. Bırakın
arkadaşlar arasındaki ortaklığı, ülkemizde kardeşler bile ortaklıklarını kolay kolay yürütemezler. Kurulan ortaklıklar veya takımlar pek etkin
işlemez, hemen her şey Fenerbahçe’nin oynadığı
“sükseli ancak münferit yeteneklere dayalı” futbola benzer. Tabii böyle bir yapıdan da uluslararası bir başarı çıkmaz.
“Ne yatırımcılara ne de mentorlara güven
olmaz, arkanı döndüğün an iş fikrini çalarlar, altını oyarlar!” Genç girişimlerin ve
teknoloji tabanlı start-up’ların büyüme safhalarında pazarlama bütçesi (sadece pazarlama değil,
diğer alanlarda da olabilir) önemli bir ihtiyaçtır.
Bazen bunun için melek yatırımcı, risk sermayesi gibi mekanizmalara ihtiyaç olabilir. Şüphesiz
ki işimizin belli alanlarını, püf noktalarını koruma ihtiyacı varsa tescillerle, patentlerle, faydalı
modellerle korumalıyız. Hatta gerekiyorsa yatırımcılarla gizlilik anlaşmaları bile imzalanabilir.
Ondan sonra da artık güven duymaktan başka
yapacak bir şey kalmıyor. Unutmayalım ki yatırımcılar her gün onlarca yeni iş fikriyle karşılaşıyor ve bu fikirleri çalma gibi bir eğilimleri bugüne kadar pek de duyulmuş bir tecrübe değil.
Kaldı ki onlar için en önemlisi iş fikrinden ziyade girişimcilerin heyecanı, isteği, yetenekleri
ve takımdaki uyumdur. Yatırımcılar iş fikirlerini
hayata geçirmek ve var olan işleri geliştirmek,
büyütmek için genç beyinlere, yenilikçi girişimcilere ihtiyaç duyar. Aksi durumda yüzlerce işle
bizzat kendilerinin ilgilenmesi gerekirdi. Bu da
tahmin edeceğiniz gibi olanaksız bir durum.
Ülkemizde nitelikli girişimcilik için büyük bir potansiyel var; yeter ki tecrübeden ve bilgiden yararlanalım, sıklıkla yapılan hataları tekrarlamayalım.
* ODTÜ Teknoparkı Müdür Yardımcısı
43
Haberler...
Dokuz Eylül’ün Tekno Girişim
Çalışmaları Meyvesini Veriyor
Teknogirişim Sermaye Desteği, fikri olan öğrencilere ve yeni mezunlara fikirleri karşılığında sermaye desteği sağlamaktadır. Bu desteğin amacı 5746
Sayılı Kanun kapsamında sağlanan Teknogirişim
Sermaye Desteği ile yeni ve yenilikçi iş fikirleri
olan genç girişimcilerin, bu iş fikirlerini katma
değer ve nitelikli istihdam yaratma potansiyeli
yüksek teşebbüslere dönüştürebilmeleri için çekirdek sermaye sağlanarak desteklenmesi amaçlanmaktadır. Teknogirişim Sermaye Desteği
12 ay süreyle ve destek türüne göre 100.000
TL’ye kadar destek sağlamaktadır.
Teknogirişim
Sermaye Desteği,
fikri olan
öğrencilere ve
yeni mezunlara
sermaye desteği
sağlamaktadır.
Üniversitemiz bünyesinde şu an Öğretim Üyesi
olarak görev yapan Yard. Doç. Dr. Levent Malgaca fikirlerini Teknogirişim Sermaya Desteği ile
ürüne dönüştürenlerden. Kendisi ile proje ve süreç ile ilgili bir mülakat yaptık.
masyon sistemlerinin tasarımı katı modelleme,
montaj, makine dinamiği analizleri, sonlu elemanlarla statik ve dinamik analiz, otomatik kontrol ve
kontrol yazılımı bilgilerinin entegre olarak kullanılmasını gerektirir. Bu bilgilerin entegre olarak
uygulanması konusunda çalışmalar yapılmış sonuçları akademik dergilerde yayınlanmıştır.
Proje ekibi; Prof. Dr Hira Karagülle, Yrd. Doç.
Dr. Levent Malgaca ve Dr. Murat Akdağ, Otomasyon Laboratuarındaki araştırma sonuçlarını
4691 sayılı yasa kapsamında ticarileştirmeyi hedeflemiştir. Bu hedefe yönelik olarak iki farklı
proje ile Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın
Teknogirişim Sermeye Desteği’ne başvurulmuş
ve destek sağlanmıştır. “Seralar İçin Otomatik
İlaçlama Aracı” başlıklı proje ile BLM Otomasyon Mühendislik Mekatronik Sanayi ve Ticaret
Limited Şirketi, “Bilgisayar Destekli Protez Soketi Kalıp Tasarım ve Üretim Sistemi” başlıklı
proje ile BLM Mekatronik Mühendislik Sanayi
ve Ticaret Limited Şirketi kurulmuştur. İki firma
aynı çalışma ekibiyle iki projeyi başarıyla tamamlamış ve ilk prototipleri üretmişlerdir.
BLM Otomasyon “Seralar için Otomatik İlaçlama Aracı” prototipini üretmiş ve 2 adet ürünü
Agrobay Seracılık firmasına satmıştır. Otomatik
araç, İzmir ve Antalya’da fuarlarda sergilenmiştir. Projemiz, 28 Mart 2013 İstanbul’da düzenlenen I. Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Zirvesi’nde
Türkiye’deki Teknoparklarda geliştirilen
yatırıma aday ilk 10 proje arasına seçilmiş
ve yatırımcı girişimci toplantısına davet almıştır.
Tekno Girişim Hibesine başvurmaya nasıl
karar verdiniz?
Dokuz Eylül Üniversitesi- Makina Mühendisliği
Bölümü’nde 2004’te başlatılan “Endüstriyel Robot ve Otomasyon Sistemleri Tasarımı ve Prototip Üretimi” başlıklı proje kapsamında endüstriye
yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Robotik ve oto44
BLM Mekatronik firması “A eksen CNC Router” prototipini üretmiştir ve Bahem Ortopedi
ile ürünün geliştirilmesi ve ticarileştirilmesi konusunda çalışmalarını sürdürmektedir.
Firma kurucusu öğretim elemanları; takım çalışması, inovasyon çalışmaları, üniversitelerin endüstriye yönelik çalışmalar yapması konularında
hedefler belirlemiştir. Ekip, çalışmalarını Bilim
DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014
ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun 2011/104 nolu
kararı hedefleri doğrultusunda yürütmektedir.
Bu kararda akademik yükseltme ölçütlerinin
“Yayınlar + Patentler, Projeler, Şirket Kurma”
kriterleri ile belirlenmesi önerilmekte ve öğretim elemanlarının akademik çalışmalarını endüstriye sunmaları teşvik edilmektedir.
Hangi alanda başvuru gerçekleştirdiniz?
Projede geliştirilen “Otomatik ilaçlama aracı” ray
alt yapısına sahip seralarda kullanılmaktadır. Teknoloji alanı “Robotik”, uygulama alanı “Tarım” dır.
Diğer projede geliştirilen A-eksen CNC Router ile
protez soketi kalıbı üretilir. Teknoloji alanı “Bilgisayar Destekli Tasarım/Üretim (Makine Mühendisliği ve Teknolojileri)”, uygulama alanı “Tıp”tır.
Ne tasarladınız?
Otomatik ilaçlama aracı: Seralarda ilaçlama
yaygın olarak hortumlu araçlarla manuel olarak
yapılmaktadır. Geliştirilen araç, sera sıralarında
ısıtma rayları üzerinde insansız ilerler ve otomatik ilaçlama yapar. Deposu ve pompası üzerindedir. Enerji tasarrufu sağlar. İlaçlama verimliliği
ve insan sağlığı bakımından tercih edilir. Bir operatör 2 aracı kontrol edebilir ve daha fazla alanı
ilaçlayabilir.
Protez kalıbı üretim sistemi: Ampüte kişiler için
protez kalıbı üretimi Dünya’da ve Türkiye’de
yaygın olarak manuel işlemlerle yapılmaktadır.
Bu projede geliştirilen sistemde ampüte kişinin
protez takılacak bacağı lazer tarayıcı ile taranarak 3 boyutlu katı modeli bilgisayarda oluşturulur. Engellinin protez bacak yükünü sorunsuz
taşıması için model modifiye edilir. Proje kapsamında geliştirilen A-eksen CNC Router ile protez soketi kalıbı üretilir. Her engelli için kalıp
özel üretilir.
Süreçte neler yaşadınız?
Her iki proje bilimsel ilkeler uygulanarak ve mühendislik analizlerinin sonuçları değerlendirilerek geliştirilmiştir. Ürün geliştirme sürecinde,
simülasyon ile analizlerde öngörülemeyen bazı
problemler saha testleriyle belirlenmiş ve sektöründe deneyimli Agrobay Seracılık ve Bahem
Ortepedi firmalarıyla işbirliği yapılmıştır. Saha
testlerinin önemli katkısı olmuştur.
Otomatik araç projemizin saha testleri sırasında,
araç sıralardan çıkışta sera yapısındaki düzgünsüzlükten kaynaklanan çarpmalar ile bazı arızalar vermiştir. Ar-Ge çalışmaları ile çözümler bulunmuştur.
Protez soketi kalıbı üretim sistemi projemizin
geliştirme sürecinde, CAD/CAM sistemine ekonomik ve kullanımı kolay çözüm araştırılmıştır.
Gebze-Teknopark’taki bir şirketin Solid-CNC
yazılımı ve bilgisayarda MACH-3 kontrol sistemi
ile ekonomik ve efektif çözüm üretilmiştir. Engellinin protez bacak yükünü sorunsuz taşıması
için yazılımın daha etkin kullanımına yönelik çalışmalar devam etmektedir.
45
Haberler...
Dokuz Eylül Üniversitesi’nde
7. Çerçeve Programı Finansal ve Yasal Konular
Bilgilendirme Toplantısı Yapıldı
Araştırmacıları geniş çapta destekleyen bir AB
Programı olan 7. Çerçeve Programı (ÇP) araştırma alanı için önemli bir programdır. Program
kapsamında çok geniş alanlarda üniversitemiz
araştırmacıları uluslararası projeler üretebilmekte
ve yapılan ulusötesi projelere ortak olarak katılabilmektedirler.
7 ÇP Programı kapsamında yapılacak proje başvurularının ve devam eden projelerin daha kaliteli
olması ve yapılabilecek hataların en aza indirgenmesi amacı ile DEÜ Proje Yönetim ve Destek
Birimi’nin katkıları ile (PRODEB) bir bilgilendirme toplantısı düzenlenmiştir. Programı Türkiye’de
yürüten kuruluş olan TÜBİTAK bünyesinde AB
Çerçeve Programları Ulusal Koordinasyon Ofisi,
Yasal ve Finansal Konular Ulusal İrtibat Noktası olarak görev yapan “Gürsel Fırat GEDİKLİ”
konuşmacı olarak toplantıya katılmıştır. Program
süresince 7. ÇP yasal ve finansal konuları hakkında
önemli bilgiler veren GEDİKLİ toplantıya katılan akademisyenlerimizin de sorularını cevaplamıştır. Yaklaşık 3 saat süren toplantıda 7.ÇP programında dikkat edilmesi gereken hususlar, en çok
yapılan hatalar, yasal düzenlemeler ve programın
geleceği hakkında birçok konuya değinilmiştir.
7.ÇP programının yıl sonunda bitecek olması ve
2014 -2020 yılları arasında yerini Horizon 2020
programına bırakacak olması sebebiyle 7. ÇP yasal
ve finansal konuları yanında yeni program hakkında da konuşmacımız tarafından bir bilgilendirme
yapılmıştır.
Dokuz Eylül Üniversitesi’nde
Patent Görüşmeleri
Türk Patent Enstitüsü ve Dokuz Eylül Üniversitesi işbirliğinde üniversitemiz kapsamında patent görüşmeleri düzenlenmiştir. Araştırmacı ve
akademisyenlerimiz için patent konusu yapılan
çalışmaların geleceğe taşınması ve değerlenmesi
açısından önem verilen bir konudur. Türk Patent
Enstitüsü’nden üniversitemize gelen iki tane uzman, akademisyenlerimiz ile birebir görüşmeler
yapmışlardır. Uygulama (birebir görüşme) esnasında sınai mülkiyet hakları konusunda bilgilendirmenin yanı sıra çevrimiçi patent veri tabanları
üzerinden patent araştırması yapılmıştır Böylece
akademisyenlerimiz fikirleri hakkında daha önce
yapılmış bir başvuru olup olmadığını da öğrenmişlerdir.
Birebir
görüşmeler; Tınaztepe Yerleşkesi
DESUM’da (Dokuz Eylül Üniversitesi Sanayi Uy46
gulama Merkezi) ve İnciraltı Yerleşkesi İBAM’da
(Dokuz Eylül Üniversitesi İleri Biyomedikal ArGe Uygulama ve Araştırma Merkezi) yapılmıştır.
DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014
Fikrim Var,
Sermayem Yok!
Teknogirişim Sermayesi Desteği Tanıtım Toplantısı
Dokuz Eylül Üniversitesi Proje Yönetim ve
Destek Birimi (PRODEB) ve DEÜ Endüstri
Mühendisliği Topluluğu (DEU EMT) desteği ile
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından
11 Nisan 2013 Perşembe günü saat 10:00 – 12:00
arası, Dokuz Eylül Üniversitesi Tınaztepe Yerleşkesi Mühendislik Fakültesi Dekanlığı Konferans
Salonunda, “Teknogirişim Sermaye Desteği Tanıtım Toplantısı” gerçekleştirilmiştir.
Teknogirişim Sermaye Desteği, üniversite öğrencilerine ve yeni mezunlara (Programa üniversitelerin örgün öğrenim veren, herhangi
bir lisans programından bir yıl içinde mezun
olabilecek durumdaki öğrenci, yüksek lisans
veya doktora öğrencisi ya da lisans, yüksek
lisans veya doktora derecelerinden birini ön
başvuru tarihinden en çok 5 yıl önce almış
gerçek kişiler başvurabilmektedir) destek sağlamaktadır. Bu desteğin amacı 5746 Sayılı Kanun kapsamında sağlanan Teknogirişim Sermaye Desteği ile yeni ve yenilikçi iş fikirleri
olan genç girişimcilerin, bu iş fikirlerini katma değer ve nitelikli istihdam yaratma potansiyeli yüksek teşebbüslere dönüştürebilmeleri
için çekirdek sermaye sağlanarak desteklenmesi amaçlanmaktadır.
Teknogirişim Sermayesi Desteği 12 ay süreyle ve
destek türüne göre 100.000 TL’ye kadar destek
sağlamaktadır. Fikrim var ama sermaye bulma
konusunda sıkıntılarım var, diyen bütün girişimci öğrenciler için fırsat olacak bu toplantıda
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığında görev yapan
konu ile ilgilenen uzmanlar konuşmacı olarak
katılmışlardır.
Teknogirişim
Sermaye
Desteğiyle
yeni ve
yenilikçi
iş fikirleri
olan genç
girişimcilerin,
çekirdek
sermaye
sağlanarak
desteklenmesi
amaçlanmaktadır.
Dokuz Eylül Üniversitesi Proje Yönetim ve Destek Birimi (PRODEB) tarafından belirli aralıklar
ile İzmir’de Teknogirişim Bilgilendirme Toplantıları düzenlenmektedir. Daha önce düzenlen
toplantı sonrasında haberdar olan bazı öğrencilerimiz teknogirişimleri için destek bulma şansı
yakalamışlardır.
Genç girişimciler için büyük bir fırsat olan
Teknogirişim Sermayesi Desteği Programı
tüm detayları ve örnekleri ile toplantıda anlatılarak genç girişimcilerin soruları bu toplantıda cevaplanmıştır.
Dokuz Eylül Üniversitesi Proje Yönetim ve Destek Birimi (PRODEB) üniversitemiz bünyesindeki personel ve öğrencilerin bilgilenmesi için
çalışmalarına devam edecektir.
47
Haberler...
SINIR TANIMIYORUZ:
Dokuz Eylül Üniversitesi ve DEPARK
ANTARKTİKA’da...
Bilimsel araştırmalarda bulunmak üzere
Antarktika’da bulunan Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Orhan
Polat, DEÜ ve DEPARK bayraklarını kutuplara taşıdı.
Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü Sismoloji
Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Orhan Polat,
Antarktika’da 4 Aralık 2013 – 22 Ocak 2014 tarihleri arasında sürecek bilimsel çalışmalarına
başladı. Doç. Dr. Polat, Antarktika’daki çalışmaları sırasında DEÜ (Dokuz Eylül Üniversitesi) ve DEPARK (Dokuz Eylül Teknoloji Geliştirme Bölgesi) bayraklarını kutuplara taşıdı.
48
Antarktika’da bilimsel araştırmalar yapan
Doç. Dr. Polat, Livingston adasındaki Bulgar
Üssü’nde ‘sismoloji’ alanındaki araştırmaları
kapsamında, buzda sismik aktiviteyi ve mikro
titreşimleri ölçme çalışmalarını başlattı. Bulgaristan Antarktik Enstitüsü Başkanı Prof.
Dr. Hristo Pimpiev, DEÜ Öğretim Üyesi Doç.
Dr. Polat’ın Bulgar Üssü’ndeki çalışmasının;
Antarktika Kutup Bilimsel Araştırma Merkezi (TAKBAM) Başkanı Mehmet Ali Türkel
ile geçtiğimiz Mayıs ayında imzalanan işbirliği
anlaşmasının başlangıcı olduğunu açıkladı.