DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ ARAŞTIRMA VE İNOVASYON DERGİSİ DOKUZ EYLUL UNIVERSITY JOURNAL OF RESEARCH AND INNOVATION Eser Adı: Dokuz Eylül Üniversitesi Araştırma ve İnovasyon Dergisi Title: Dokuz Eylül University, Journal of Research and Innovation Konusu Araştırma, girişimcilik, alt yapı oluşturma, teknopark, teknoloji transfer ofisleri, akademi-sanayi işbirlikleri vb. Subject Research, entrepreneurship, building infrastructure, technopark, technology transfer offices, academic-industrial collaborations, etc Yayına başlama yılı • Year of Publication Yayın Sıklığı • Publishing Frequency Yayınlandığı Ortam • Publishing Medium Dili • Language 2014 Yılda 3 Sayı Çıkar • 3 Issues Per Year Basılı ve Çevrimiçi • Printed and On-line Türkçe-İngilizce • Turkish-English Yayının Türü • Type of Publishing Dergi • Journal Hedef Kitle • Target Audience Bilimsel / Akademik / Sanayi • Scientific / Academical / Industrial İmtiyaz Sahibi • Owner Dokuz Eylül Üniversitesi adına • On behalf of Dokuz Eylül University Murat ÖZGÖREN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü • Editor-in-Chief Adile ÖNİZ Yardımcı Editörler • Associate Editors Asuman ALTAY Erdal CELIK Şermin GENÇ Tuğcan GÜLER Danışmanlar Kurulu • Advisory Board Abdurrahman BAYRAM Adil BAYKASOĞLU Cem Şeref BEDİZ Hüsnü ERKAN Kemal BAYSAL Nesrin ÖNLÜ Yönetici Sekreter • Executive Secretary Ahu PAKDEMİRLİ E-Posta • E-Mail [email protected] Bilimsel Yazışma İletişim Bilgileri • Scientific Correspondence Communication E-Posta • E-Mail [email protected] Telefon • Phone (90-232) 412 4481 Faks • Fax (90-232) 412 4489 Tasarım • Design: Tuğcan GÜLER Baskı • Print House: Dokuz Eylül Üniversitesi Matbaası Basım Tarihi • Print Date: 13 Şubat 2014 Basım Yeri Adresi • Print House Address: Dokuz Eylül Üniversitesi Matbaası DEÜ Sağlık Yerleşkesi Mithatpaşa Cad. No:1606 Balçova 35340 İzmir Telefon • Phone : (90-232) 412 33 40 - Faks • Fax : (90-232) 412 33 39 İçindekiler Index DERİN Yayına Başlarken > Adile ÖNİZ 5 Yenilik Aktarımı, DEPARK ve DERİN > Murat ÖZGÖREN 6 Bilgi Toplumunda Yenilikçilik > Hüsnü ERKAN 8 Teknoloji Geliştirme Bölgeleri (Teknoparklar) > Necip ÖZBEY 18 The Relationship Between Innovation And Networks > Yeşim KUŞTEPELİ 22 Developing the Innovation Potential of the Research Infrastructures > Jean MOULIN 26 Melek Yatırımcılık > Hulusi BERİK 28 Güçlü İnovasyon Sinyalinin Peşinde Olunmalı > Banu ONARAL ile Söyleşi 32 Ar-Ge, İnovasyon ve Endüstriyel Uygulamaya Yönelik Destek Programı > Mustafa ÇANAKÇI 36 Bir Girişimcilik Hikayesi > Onur KESKİN 38 Ah Şu Girişimciler > Ufuk BATUM 40 Haberler 42 DERİN Yayına Başlarken Doç. Dr. Adile ÖNİZ Sorumlu Yazı İşleri Müdürü DERİN dergisi ilk sayısını bu dergiyle oluşturmakta. Temellerini akademiden almaktaysa da endüstri ve toplumsal boyutta pek çok rolü üstleneceğini öngörebiliriz. Bunlardan birisi uygulanabilir araştırmanın duyurulmasını, ikincisi ise yeni bilginin ve genel yenilikçilik unsurlarının diğer tüm paydaşlarla buluşmasını sağlamak. Dergi aynı zamanda, DEPARK Teknoloji Transfer Ofisinin bilgi paylaşımı ve farkındalık arttırma süreçlerinde büyük destekçisi olacak. Dört aylık aralarla yılda üç kez basılacak olan DERİN Dergisinin içeriğinin başarı öyküleri, teknolojik gelişmeler vb konularda söyleşiler, alandaki haberlerin duyurulmasını sağlayan yazılar ile hakemli bilimsel yazıları içeren bölümlerden oluşması tasarlanmıştır. Dergi’nin ismi DERIN “Dokuz Eylül Research and Innovation” İngilizce adının kısaltması olup aynı zamanda alan çalışma ve gelişmelerinin derinliğine incelenmesi ve duyurulması gibi bir anlamı da taşımaktadır. Derginin kapak resmi ise İspanya’da Sanat yönetmenimiz Tuğcan Güler’in çektiği bir fotoğraftan uyarlandı. Üstte şehir ve mesafeler tablosu dergimizin öncelikli anahtar kelimeleri olan ‘yenilikçilik’, ‘girişimcilik’ ve ‘araştırma’ kavramlarına ait bir yönlendirme içerirken sağ taraftaki çıkış işareti ise köprü üstünden karşı taraftaki DEPARK yerleşkesine yönlendiriyor. Derginin fikrinin olgunlaşmasından bu ilk sayının çıkışına kadar her türlü desteği esirgemeyen Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet Füzün’e, araştırma, inovasyon ve projelerden sorumlu ve bu derginin fikir öncüsü Rektör Yardımcımız Prof. Dr. Murat Özgören’e ve Basın Yayın Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Can Karaca’ya, matbaamız çalışanlarına ve ilk sayıyı değerli yazıları ile destekleyen yazarlara çok teşekkür ederiz. Son söz olarak siz değerli okurlarımızı dergimizi sahiplenmeye ve değerli yazılarınızı göndermeye davet ediyoruz. Dergimiz ancak sizlerin yönlendireceği bilimsel/inovasyon içerikli ve teknolojik gelişmeler konusundaki paylaşım niteliğindeki yazılar ile zenginleşerek hedeflerine ulaşabilecek ve yazılı basında en iyi şekilde yerini alacaktır. Yenilik Aktarımı, DEPARK ve DERİN Murat ÖZGÖREN * Dokuz Eylül Araştırma Alanı olarak betimleyebileceğimiz DERA, iç halkada akademi, araştırma ve eğitim unsurlarını, dış halkada sanayi ve toplumsal paydaşları kapsamaktadır. En dış halkada ise uluslararası unsurlar bulunmaktadır. Akademik hayatta üretilen bilgi ve yeniliğin toplumsal kazanıma dönüştürülmesi giderek artan bir ivme kazanmasına rağmen henüz istenilen düzeyde değildir. Yenilik ve bilginin ekonomik artı değere dönüştürülmesinde girişimcilik, toplumsal kazanç halini almasına da sosyal sorumluluk olarak bakılabilir. Teknoloji kelimesiyle yalnızca teknik dallar ile sınırlı görülse de aslında temel bilimlerden sosyal bilimlere kadar bütün alanların bu yenilik sisteminde yeri vardır. Toplumsal kazanım ve ekonomik kapasite oluşturulmasında Teknoloji Transfer Ofisleri bir süredir önemli unsurlar olarak ortaya çıkmaktadır. Bu birimleri birer “arayüz” olarak görürsek, esas amacın akademide elde edilen artı bilginin iş kapasitesine dönüştürülmesi bir tür güç aktarımıdır. Bütünüyle bakıldığında bir “yenilik ekosistemi” tamamlanmadan bu aktarım sürdürülebilir ve yeterli olmayacaktır. Yenilik ekosisteminde teknik servislerin yanında fikri koruma, lisanslama, eğitim, ağ oluşturma gibi birçok unsurdan oluşan bir bütünleşik süreç gereklidir. DEPARK, 2013 başında kurulmasına karşın çok hızla ivmelenen ve çok disiplinli bir yapıyı bir araya getiren bir altyapıdır. Bu altyapıda tematik büyüme konusuna önem verilmiştir. Bu bağlamda, ülkemizin hastaneye tam entegre ilk Sağlık Teknoparkı kurulmuştur. Sağlık kümesi, Teknolojik tekstil kümesi, bilişim kümesi gibi platformların rekabet öncesi mükemmeliyet merkezlerine ve ortak koruma ve geliştirme sistemlerine yer verilmektedir. İleri Biyomedikal Ar-Ge projesi olarak başlayan ve yaşambilimlerinde ülkemizin en gelişmiş Ar-Ge merkezi, İzmir Biyotıp ve Genom Enstitüsü adı verilen uluslararası bir projeye dönüşmektedir. DERİN dergisi, bu ortamda gerek ülkemizde ve bölgede yer alan gelişme faaliyetlerini, gerekse uluslararası yazıları bilimsel bir çatı altında derleyerek yenilik ekosisteminin DERA halkalarında duyurulmasını ve özümsenmesini hedeflemektedir. Bir çok disiplinden kişinin görüşlerini irdeleyebilecekleri bir platform oluşturarak ve bilgi - yenilik - girişimcilik kavramları arasında sinerji yaratarak farklı bir yapı kazanmak arzulanmaktadır. * Prof. Dr. Dokuz Eylül Üniversitesi Araştırma, İnovasyon ve Projelerden sorumlu Rektör Yardımcısı I N N O VAT I O N 8 DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014 Bölgenin Genel Tanıtımı Dokuz Eylül Teknoloji Geliştirme Bölgesi’nin kuruluşu 3 Ocak 2013 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanmış ve Türkiye’nin 35. Teknoloji Geliştirme Bölgesi olmuştur. Dokuz Eylül Teknoloji Geliştirme A.Ş. (DEPARK) 3 Nisan 2013 tarihinde 14 ortaklı, güçlü kurum ve kuruluşların ortaklığında 7.5 Milyon TL sermaye ile DEÜ Teknoloji Geliştirme Bölgesi’nin yönetilmesi maksadıyla kurulmuştur. Dokuz Eylül Teknoloji Geliştirme Bölgesi, DETGB-1 adıyla Tınaztepe yerleşkesinde ve DETGB-2 adıyla İnciraltı yerleşkesinde olmak üzere iki yerleşkede faaliyet göstermektedir. DETGB-1 Tınaztepe yerleşkesinde Yenilenebilir Enerji, Tekstil, Bilişim, Denizcilik, Elektronik, İleri Malzeme teknolojileri, Tasarım, Nanoteknoloji, Otomotiv, gibi konularda çalışan yenilikçi firmalar yer alacaktır. DETGB-2 İnciraltı yerleşkesi ise sağlık temalı bir teknoparktır. Bu kapsamda DETGB-2’de Biyoteknoloji ve Tıp Teknolojileri alanında çalışacak Ar-Ge firmaları yer almaktadır. Sağlık Teknoparkı olarak Türkiye’nin ilk gerçek temalı ve hastaneye tam entegre teknoparkı olmuştur. Bu temayı destekleyen ekosistemde deneyimli Üniversite Hastanesi, ülkemizin en büyük biyomedikal Ar-Ge’si, Tıp Fakültesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü ve Sağlık Meslek Okulları ile ideal Sağlık İnovasyon Bölgesi tanımını oluşturmaktadır. Hedeflerimiz • Akademideki araştırma altyapısının ve bilgi birikiminin ekonomik değere dönüşmesine katkı sağlamak • Türkiye’nin Ar-Ge potansiyeline ve teknoloji üretebilme yeteneğine ilaç ve tıbbi cihaz konularında başta olmak üzere katkı sağlamak • Ülkemiz ve dünya pazarlarına yönelik ileri teknoloji ürün ve hizmet geliştirmek • Teknoloji transferi için uygun ortam yaratmak • Ege bölgesinde sürdürülebilir kalkınmanın unsurlarından birisi olmak • Tıbbi biyoteknoloji ve diğer tematik alanlarda alanında nitelikli işgücünün yetiştirilmesini sağlamaktır. DEPARK bünyesinde çalışacak ve Ar-Ge çalışmalarında bulunacak firmalara sağlanan vergi ve diğer avantajlar şunlardır: • Firma ve Girişimcilere Gelir ve Kurumlar Vergisi Muafiyeti, • Ar-Ge Personeline Gelir Vergisi Muafiyeti, • KDV Muafiyeti, • Sigorta Prim Desteği, • Destek Personeline Gelir Vergisi Muafiyeti, • Akademisyenlere sağlanan girişimcilik ve danışmanlık hakları. DEPARK’ta yer almak isteyen firmalar, bölgede üzerinde çalışacakları Ar-Ge projesini anlattıkları bir başvuru formu doldurarak DEPARK İletişim Ofisi iletişime geçebilirler. Daha detaylı bilgi almak ve başvurularınız için: DEPARK Dokuz Eylül Teknoloji Geliştirme İletişim Ofisi DEÜ Rektörlük Kat:2 Alsancak İzmir Tel: (232) 422 67 61 E mail: [email protected] www.depark.deu.edu.tr 9 Bilgi Toplumunda Yenilikçilik Hüsnü ERKAN * Sanayi toplumunda üretim, daha çok maddi malların üretimine odaklanmıştır. Doğadan alınan hammaddeler, insan emeğinin yardımı ile temel üretim faktörü olan sermaye malları (makine donanımları) üzerinden yeni maddi mallara dönüştürülürler. Üretim süreçleri ve ekonomik işleyişle birlikte toplumsal süreçler de, bu olguyu esas alan bir örgütlenme ve yapılanma göstererek Sanayi toplumunu yaratmıştır. Buna karşılık, uygarlığın bugün ulaştığı gelişme düzeyi ise “bilgi” yi, temel üretim faktörü olarak öne çıkarırken, bilginin bilgi ile üretildiği “bilgi ekonomisi” ve “bilgi toplumunun” örgütlenme ve yapılanışını insanlığın gündemine taşımıştır. Bilgi toplumunda bilgi üretiminin temel girdisi, yaratıcı insan zihninde birikmiş olan bilgidir. Tarım ve sanayi toplumlarında üretimin temel girdileri doğa kaynaklı iken, bilgi toplumunda bilgi üretiminin temel girdisi, yaratıcı insan zihnin de birikmiş olan bilgidir. Bilgi, insan merkezlidir. Bu durum bilgi toplumu ve bilgi çağını başlı başına çok farklı bir algı içinde ele almamız gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu farklı algının doğal sonucu olarak, ekonomik değer yaratan bilgiyi, çoğu kez bununla karıştırılan enformasyon ve teknoloji gibi yakın kavramlardan ayırt etmemiz gerekmektedir. Ayrıca kendini tekrar etmeyen her bilgi, yenilik olarak gündeme gelirken, bilgi ve yenilik üretiminin gerçekleştiği süreçler ile ortam ve iklim konuşlarına açıklık kazandırmak gerekmektedir. İşte bu yazı, “Bilgi Toplumunda Yenilikçilik” konusunu bu bağlamda ele almaktadır. BİLGİ NEDİR? Bilgi Toplumu ve Bilgi Ekonomisi’nin temel üretim faktörü bilgidir. Tiwana’ ya (2003:77) göre bilgi, öğrenenlerin akıllarından doğan deneyimler, değerler, birleştirilmiş enformasyonlar, uzmanlaşmış içerikler 10 ve köklü sezgilerin akışkan bileşimlerinin hayata geçirilmiş biçimidir. Bu şekliyle bilgi, bireysel ve ortak akıl tarafından oluşturulup paylaşılırken; deneyim, başarı, başarısızlıklardan ve öğrenimle zaman içinde kazanılır. Bilgi sadece veri tabanlarından edinilmez. Bilgiyi hayata geçirilmiş enformasyon olarak görmek, bilgi ve enformasyon farkını öne çıkarır. Başka bir ifadeyle söylemek istersek bilgi, değer yaratmak üzere organize ve sistematize olmuş enformasyondur. Bu şekliyle değer yaratan bilgi; her zaman açık, yalın ve mutlak olmak yerine, karmaşık, kısmen yapısal, kısmen temelsiz ve içgüdüsel olup insanların beyinlerinde bulunur. Bu nedenle bilginin ancak belli bir kısmı yazıya dökülerek veri tabanlarına, kitaplara, belgelere, sunumlara geçer ve dijital ağlar üzerinden aktarılabilir. Bilginin bu türü açık bilgidir. Buna karşın kurumları oluşturan insanların karşılıklı ilişkileri ve yarattığı kurum kültürü ortamında insanların beyninde şekillenmiş olup orada kalan deneylere, sezgilere dayalı olan, kişilere özgü organize bilgi ise örtük bilgidir (Tiwana, 2003: 78). Örtük bilginin kayda dökülmesi zor olup deneme yanılma, sezgi, deneyim, yargı, değerler, inançlar ve zeka ile ilgili yönleri vardır. Gerek arşivlerde yer alan enformasyon (malumat), gerekse aktarılabilir bilimsel bilgi, açık bilgi olarak ortaya çıkar. Buna karşın kişinin kendi hüner ve becerileri olarak kendine ait olan ve kodlanıp kaydedilemediği için aktarılamayan, ancak değer yaratma niteliğinde olan sistematik bilgi, örtük (tacit) bilgidir. Örtük bilgi kodlanamadığı için, başkalarına aktarılamayan, ancak yakın ilişkide görerek, yaşayarak; usta-çırak ilişkisinde kazanılma şansı olan bilgidir. Bu özelliği ile bu bilgi türü, gizil (implicit) ya da bilende yurtlanık olan ve onun hüneri olan organize bilgidir. DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014 Değer yaratan bilginin oluşumu bir süreçtir. Bilgi, ne’yin, niçin’in, nasıl’ın ve kim’in bilgisini açığa çıkarma süreçleri ve sentezleri içinde gelişerek açık ve örtük bilgiye ulaşılır (Tiwana, 2003: 93-94 ve Erkan,205: 244) • Ne’yin Bilgisi (Know-What): Olgular hakkındaki tüm temel bilgilerdir. Bilgi türleri arasında, enformasyon olarak kabul edilen bilgiler, bu tür bilgilerdir. Bir bölgenin nüfusu, tarihteki bir olay ya da hayata geçmemiş okul bilgisi bu tür bilgiye örnektir. • Niçin’in Bilgisi (Know-Why): Bilimsel bilginin karşılığıdır. Bilgi temelli ekonominin temel bilgi unsurudur. Bu bilgiye sahip olmadan, uygulamalı bilgi olan know-how becerisi yetersiz kalır. Bir sonra gündeme gelen “nasılın bilgisi” bu bilgi türünden temel alarak ve beyinde yeniden sentezlenerek yeni bilgiye ulaşılır. • Nasıl’ın Bilgisi (Know-How): Bazı şeylerin yapılabilirliğine imkân veren ve var olan bilgi birikimidir. Bir iş adamının, bir uzman çalışanın veya bir uzman pazarlamacının sahip olduğu bilgiler bu tür bilgilerdir. • Kim’in Bilgisi (Know-Who): Bu bilgi türü de enformasyon içermektedir. Fakat bu enformasyon, kimin veya kimlerin neyi nasıl yapacağı hakkındaki bilgidir. Bu bilginin ekonomik açıdan önemi, özellikle üretim sürecinde ortaya çıkacak aksaklığın veya olumsuzlukların nasıl giderileceği veya kimler tarafından önleneceğine ilişkindir. Gelişmiş ülkelerin bugünkü çalışma örgütlerinin yapısını şekillendiren bu bilgi türü, aynı zamanda çalışma konusunda iş örgütlerinin bilgi toplumunda üstlenecekleri görevler hakkında bilgi verir. Kurumlar açısından niçin bilgisi (know-why) ile nasılın bilgisi (know-how) birlikte sentezlenerek, daha üst veya daha yeni yaratılacak knowhow bilgiye doğru bir süreç devreye girer. VERİDEN ÖRTÜK BİLGİYE UZANAN SÜREÇ Ekonomik yaşamdan toplanan sinyaller, duyumlar ve işaretler derlenip toplanarak temel veriler elde edilir. Bunlar çoğu kez istatistikî rakamlar ve verilerdir. İstatistikî rakamlar henüz ham veridir. Bunlar sistematize edilerek kullanılabilir hale dönüştürülür. Ancak verilerin azlığı kadar aşırı olması da sorun yaratır. Verilerden bilgi elde etmeye kalkmadan önce bunların enformasyona dönüştürülmesi gerekir. Karmaşık verileri enfor- masyona dönüştürme sürecinde, verinin biçimlendirilmesi, düzenlenmesi ve özetlenerek belirlenen amaç yönünde yoğunlaştırılması gerekir. Ayrıca veri setleri arasındaki ilişki bağlamının kurulması, hesaplama işlemleriyle sınıflandırıcı analizlerin yapılması, ihtiyaca göre eksiklerin giderilmesi ve düzeltmeler devreye girer. Bilgi insanla ilgili olduğu için, yine onlar tarafından yaratılır. Ancak bu süreç sonrasında veriler enformasyona, yani neyin bilgisine (know-what) dönüşmüş olur. Bu süreçte, veriler kendi içinde uyumlulaştırılmış ve belli amaçlar için kullanılabilir bir yapıya dönüşmüştür. Bu haliyle enformasyon, kurum içi kullanılabilir bir içerik kazanmıştır. Bilgilendirme yapamayan enformasyon kafa karıştırır ve enformasyon kirliliği yaratmaktan başka bir işe yaramaz. Buna karşın yararlı enformasyon, iş akışı ve karar süreci için aydınlatıcı bilgiler kazandırır. Ancak veriler ve buradan türetilen enformasyon bir kurumun tüm birimleri için aynı önemde olmayabilir. Bu nedenle üretilen enformasyonun kurum içinde doğru yerlere akışının sağlanması ile bundan yararlanma gündeme gelebilir. Ancak enformasyondan yararlanılarak onu hayata geçirme şansı yakalanabilir. Bu noktada enformasyon (neyin bilgisi - know-what) ile özellikle nasılın (know-how) bilgisi birbiriyle karıştırılmamalıdır. Enformasyondan nasılın bilgisine (know-how), ulaşmak için; hem açık, hem de örtük bilginin bileşim ve sentezini yapmak gerekir. Bilgi toplumunda kurumların üstünlüğü bilgi yoğun olmalarından kaynaklanır. Bilginin kullanılabilirliği, örtük ve açık bilginin niteliklerine bağlı olarak birlikte belirlenir. Esasen bilgi yaratma süreci, örtük bilginin açık bilgiye dönüştürülmesi, yani kişiye özgü bilginin dışsallaşması süreciyle gerçekleşir. Söz konusu bilginin neye odaklandığı önemlidir. Örtük bilginin açık bilgiye dönüştürülme süreci, kişisel deneyime dayalı örtük bilginin, sistemsel bütünlüğe kavuşturularak formülasyonu ve deşifre edilmesi, yoğunlaşmış ve odaklaşmış bir çalışma gerektirir. Kurum için yararlı bilginin açığa çıkarılması için enformasyon dışında iki unsur daha gereklidir: 1. Örtük bilgi ve deneyime sahip insanlar; 2. Enformasyon ile insanların deneyimini bir araya getiren uygun kurumsal ortam ve bağlamdır. Uygun ortam ve bağlam, bilgi üretimi için uygun, 11 pozitif sinerjik kültürel ortamdır. Ancak bu ortam ve koşullarda örtük bilgi harekete geçerek açığa dönüşebilir. Bu ilişkide örtük bilgi, kişiye özgü ve içsel; buna karşın, enformasyon ve bağlam (ortam) kişi için dışsaldır. Örtük bilgi, kişilerin zihninde bir takım inanç, ideal, değerlerle birlikte bilişsel olarak yerleşir. Bu nedenle bilişsel unsurun açık seçik ifadesi çok kolay gerçekleşmez. Bu noktada ortam faktörü önem kazanır. Belli bir uğraş sürecinde dışa açılır ve dışsallaştırılabilir. Bilgi insanla ilgili olduğu için, yine onlar tarafından yaratılır. Doğal olarak kurum, bilgi yaratmanın ortam ve koşullarını uygun duruma getirebilir. Uygun ortam içinde örtük ve açık bilgi birbiriyle karşılıklı etkileşim ilişkisinde birbirine dönüşerek “bilgi sarmalı” oluşturur. Bu süreç şöyle işler: Bilgi güçtür, paylaşıldıkça çoğalır ve sinerjik etkileşimle yenilenme hızı artar. • • • • Teknoloji, kullanılabilir bilginin belli amaçlar için organize olmuş ve birikmiş durumudur. Teknoloji, yeni bilginin kullanıldığı formatı verir. Örtük Bilgiden Örtük Bilgiye Geçiş (ÖB > ÖB): Sosyalleşme. Örtük Bilgiden Açık Bilgiye Geçiş (ÖB > AB): Dışsallaşma. Açık Bilgiden Örtük Bilgiye Geçiş (AB > ÖB): İçselleşme. Açık Bilgiden Açık Bilgiye Geçiş (AB > AB): Birleştirme. Bilgi ve öğrenme sürecinde üç temel adım: bilginin edinimi, paylaşımı ve kullanımıdır. Bilginin edinimi, enformasyon ediniminden farklı olarak sezgilerin, becerilerin ve ilişkilerin yaratılıp ve geliştirilmesini kapsar. Bir uzmanlaşma sürecinde kazanılan deneyimle oluşur. Çoğu kurum, var olan bilgi birikimi (know-how) ile yetinirken yenilikçi kurumlar, yeni hedefleri belirleyerek niçinin bilgisine (know-why) yönelir ve var olan bilgi birikimini daha yukarılara taşımak ister. Bunun için bilginin paylaşılması gerekir. Bilgi paylaşılması, zaten bilinen ve var olan bilgi düzeyinde, buna ihtiyaç duyanlara aktarımı sağlar. Ekip çalışması kültürünün yüksek olduğu kurumlarda bilgi paylaşımı daha kolay ve kendiliğinden gerçekleşir. Bilgi paylaşımı, kurum içi ve kurum dışı işbirliğine dayanır. İşbirliği için ağda bütünleşmek ve iletişim temel unsurlardır. Bilginin paylaşımı, onun kullanım sürecini devreye sokar. Erişilebilir olan bilgi kullanıma açılmıştır. Bilginin kullanımı, bilişim teknolojilerinin sağladığı ortam ve araçlarla gerçekleşir. Başta bilgisayar ağları, web siteleri ve telefon gelir. Bilginin öğrenilmesi ile bilginin kullanımı farklı aşamalardır. Öğrenilen bilginin, kurum içindeki faaliyetlerin iyileşti12 rilmesi ve geliştirilmesi için kullanımıyla kurum, yeni faaliyet ve davranışları devreye sokar. Bilgi toplumunda kurumların üstünlüğü bilgi yoğun olmalarından kaynaklanır. Bu nedenle kurumlar giderek sermaye yoğun olmaktan daha çok bilgi yoğun duruma gelirler. Zira bilgi, süratle diğer girdilerin yerine ikame edilebilir. Başarı ve rekabet açısından, dinamik belirleyici unsur “bilgi”dir. Özellikle belirsizliğin yoğun olduğu ortamlarda, doğru karar verebilmek sahip olduğumuz bilgi donanımına bağlıdır. Bilgi, karmaşık ve belirsiz ortamlarda karar vermeyi sağlayan temel unsur olduğu kadar, yenilik ve değişim için fırsat sağlar. Ancak bunun için bilgi, fark yaratacak biçimde kullanılmalıdır. Bilginin fark yaratıcı biçimde kullanımı, sosyal ağ ortamında paylaşımı ile etkin duruma gelir. Sosyal ağlar oluştuğu kültür ortamı ve kurum kültürü ile yakından ilgilidir. BİLGİNİN TEKNOLOJİDEN FARKI Bilgi güçtür, paylaşıldıkça çoğalır ve sinerjik etkileşimle yenilenme hızı artar. Ancak bu noktada bilgiyi teknoloji ile karıştırmamak gerekir. Teknoloji, kullanılabilir bilginin belli amaçlar için organize olmuş ve birikmiş durumudur. Teknoloji, bazen bir yöntemde, bazen bir alet, edevat veya makinede somutlanır. Açık bilginin, yöntem ve alette somutlaşarak birikmiş biçimi teknolojidir. Bu anlamda teknoloji, yeni bilginin kullanıldığı formatı verir. DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014 Teknoloji, bilgi üretiminin ön koşulu olan format ve donanım olup; bu donanım içinde, zihnin ürünü ve değer yaratıcı bir akım değişkeni olarak bilgi gündeme gelir. Teknoloji ise, bir kısmı insan beyninde ve bir kısmı alet ve edevatta yurtlanık duruma dönüşmüş yol ve yöntemlerin tümüdür. Ayrıca teknoloji, açık bilgi birikimi olarak zaten var olan ve bu nedenle üretimin altyapısı ve ön koşulu olan unsurdur. Teknolojideki değişme, bu format ve düzlemin her defasında bir üst veya farklı boyuta ve farklı içerikle taşınmasıdır. Ancak değişimin temelinde bir akım büyüklük olan yeni bilgi vardır. Bilgi, belli bir format kazanıp teknolojik donanıma dönüşünce, donuklaşır ve kolay taklit edilir. Oysa bilgi, mevcut teknolojik donanım içinde gerçekleşen akış ve işleyişle bağlantılı olarak oluşan bir akım değişkenidir. Başka bir deyimle, teknoloji bir stok ve donanım; bilgi ise zihnin ürünü bir akıştır. Ancak bu bilgi, değer yaratıcı özelliğe sahiptir. Bilginin kurum içinde kullanımı, mevcut teknolojik ortamda, belli bir akış ve işleyişe odaklanmış insan zihinlerinin ürünüdür. Yaratıcı beyinler ele avuca sığmaz; yeni bilgi üretme ve karar verme yeteneğine sahiptir. Bilgi toplumunun yaratıcı zihinleri, entelektüel sermaye veya uzman bilgi üreticileridir. Bunlar daha nitelikli, daha örgütçü ve daha işbirliğine dayalı sosyal ağlar içinde etkinliklerini ortaya koyarlar. Kurum içinde bunların taleplerinin karşılanmaması, onların kaybedilmesine yol açar. Bu nedenle, en iyi olup zirvede kalmak isteyen kurumlar, bilgi üretimi için uygun ortamları sağlamak durumundadır. Kurumlarda, en yeni teknolojiye dayalı üretim, üretimde etkinlik sağlayabilir ve kaynaklar etkin kullanılabilir. Ancak, var olan etkinlikte fark yaratmak ve öne geçmek, yeniden bilgi üretimi ile mümkün olabilir. Bu nedenle çağdaş kurumlar, teknoloji, iş akışı ve bilgi (insan) arasında uygun ve etkin bir etkileşim kurmaya odaklanmak zorundadır. Doğaldır ki bu etkileşim sürecinde; bilgi, iletişim teknolojileri ve enformasyon iç içe geçer. Kurum çalışanları böylesi bir ortamda uzmanlaşırlar. YARATICILIKTAN YENİLİKÇİLİĞE Yenilik belirsizlik yaratır, ancak belirsizliği aşmak yine yenilikçilikten geçer. Bu nedenle bilgi ekonomisi sürdürülebilir yenilik ve bilgi üretimine odaklıdır. Barker’e göre (2002: 15) yenilik çok boyutlu ve zengin bir faaliyet karışımının sonucudur ve stratejik planlama, Araştırma-Geliştirme (Ar-Ge), pazarlama, proje yönetimi, eğitim ve yaratıcı düşünce bunların başında gelir. Yaratıcı düşünme, hayal gücümüz ve çağrışımların ürünüdür. Yaratıcılık birbiriyle ilintisi bulunmayan alanlara ait unsurlar arasında benzerlik kurmaya çalışan düşünce biçimidir. Yaratıcılık yeni fikirler yaratma yeteneğidir. Yenilikçilik çoklu etkileşim ve karmaşık ilişkiler ortamında, mekanik olmaktan çok organik bir görünüm içinde ekip işi olan, evrimsel, bilişsel, sistemsel ve çevrimsel bir süreçtir (Barker, 2002: 17). Ekonomik açıdan yeni bilgi ve ürün yaratma ya da insan ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik yeni kaynaklar yaratma sürecidir. Yaratıcılık yeniliği getiren; yenilik ise yaratıcılığın somutlaşmış sonucudur. Yaratıcılık ancak yenilikçiliğe dönüşerek ekonomik değer kazanır. Yaratıcılık, yeniliğin zihinsel boyutu olarak yer alırken, yenilikçilik ekonomik ve ticari değer olarak cisimleşmiş sonuçtur. Yenilikçilik ekonomide değişim getirir. Bu değişimin aktörleri yenilikçi girişimcilerdir. Yenilik belirsizlik yaratır, ancak belirsizliği aşmak yine yenilikçilikten geçer. Yenilikçiliğin kökeni insan zihnidir. İnsanlar tüm canlılar içinde, öğrenen; öğrendiği üzerine düşünen, öğrendiğini geliştirebilen ve bunu sosyal iletişim ve dil ile çevresindekilerle paylaşıp işbirliğine dönüştüren tek varlıktır. Kısacası insanın öğrenme ve öğrendiğini, hem de ekibin sinerjisi ile geliştirme yeteneği yenilikçiliğin kaynağıdır. Zira doğada kendi içeriği üzerinde etkide bulunabilen tek şey insan zihnidir (Barker, 2002: 28). İnsan zihni analoji ve metafor (çağrışım) yoluyla oluşturduğu düşünceleri, başka açılardan ve başka bağlamlarda yeniden düşünebilir. Düşünce ve deneyimleri dil sayesinde kavramlaştırıp, biriktirip, ekipler halinde yeniden düşünüp yaratıcı işbirliği içinde yenilik üretebiliriz. Yaratmanın beş adımı şunlardır (Barker, 2002: 60-61): 1. Ne yaratacağımızı, neyi var edeceğimizi tasavvur etmeliyiz, 2. Şu anda neyin var olduğunu bilmeliyiz, 3. Yaratmak için eyleme geçerek, öğrendikçe, uyguladıkça yol alacağımızı bilmeliyiz, 4. Yaratma sürecinin akış ve ritimlerini, filizlenme, özümseme ve tamamlama olarak öğrenmeliyiz, 13 1. Her yaratıcı sürecin bir sonraki için ivme yarattığını bilmeliyiz. Yenilik üretim süreci, günlük işlerin akış sürecinden farklı bir çevrime sahiptir. Yenilik süreci, “araştır - keşfet - geliştir - fizibilite açısından teyit et - araştır” çevrimine dayalıdır. Günlük çalışma süreci, “planla - değişiklik yap - sonuçları incele - farklı yapmak için eyleme geç - planla” çevrimine dayanır ve kendini sürekli tekrarlar (Barker, 2002: 91-92). Yenilik süreci ise yeni bir şey yaratmaya çalışır. Bu nedenle bu süreçler birbirine karıştırılmamalıdır. Yenilik süreci ayrı örgütlenmeli, ancak kurum politikası ve grafikleriyle bütünleşmelidir. Odaklanılan yenilik dışına yayılmadan ve örgüt üst yönetiminin sorumluluğunda ve ayırdığı bütçe içinde yenilik süreci yürütülmelidir. Ayrıca yenilikten sorumlu birim veya kişiler hesap verebilir olmalıdır. Geleneksel ekonominin standart yaklaşımı yerine “ekonomik kaynakların arttırılması” sorununa daha yakından bakacak olursak; mallar üretilir; hizmet yapılır ve bilgi ise yaratılır. “Bilgi üretimi” bu nedenle bilginin yaratılması ile eş anlamlı olarak ele alınır (Von Krogh-Ichijo-Nonaka, 2002: 9). Bilgi üretimi, öğrenmeye değer veren ve öğrenme arzusunun sürekli olduğu bir kültür ortamında, sürekli üretilen yeniliklere dönüşür. Zira bilgi insan beyninde yurtlanmış durumdadır. İşin içine insan faktörü girince, insanların yaratıcılığı, iletişim becerileri, değer yargıları yeniliğe açık veya kapalı davranış kalıpları ve öğrenme ve öğretme özellikleri devreye girer. Bilgi üretimi; ancak bu değişik özelliklerin bir arada bulunmasını destekleyen ve besleyen bir ortamda, gündeme gelen değişik düşünce üretimlerinin yaşam için yararlı duruma dönüştürülmesi şeklinde gerçekleşir. Dolayısıyla bilgi üretimi; bütüncül bir ortam ve süreçleri yaratabilen kurumların işidir. Yenilikçi bilgi üretimi için gerekli unsurlar şunlardır (Von Krogh-Ichijo-Nonaka, 2002: 15): 1. Bilgiyi destekleme işi bir vizyon olarak benimsenmelidir, 2. Bunun gerektirdiği iletişim ağı etkin yönetilmeli, 3. Bu işi üslenen bilgi işçileri (çalışma ekibi) harekete geçirilmeli, 4.Bilgi üretimi için uygun ortam oluşturulmalı, 5. Üretilen yerel bilgi küreselleşmelidir. 14 Ayrıca bilgi üretim süreci şu aşamalardan geçer: 1. Örtük bilginin paylaşılması, 2. Yeni Bilgi Konseptinin (kavramların) üretilmesi, 3. Yeni Bilgi Konseptinin gerekçelendirilmesi veya doğrulanması, 4. Bir prototip (ilk örnek) oluşturulması, 5. Bilginin yayılması, Bilgi üretiminin hassas ve kırılgan yapısı, belirleyici unsurların örgütsel yapılanışı ve bu yapı içindeki akış sürecinin birbiriyle uyumlu olması için özen ve gayret gerekir. Her ne kadar bilgi üretimi, belli bir kuruluş içinde gerçekleşirse de söz konusu kuruluşun iç unsurları kadar, onun çevresel unsurlarından da etkilenir. Örneğin şirketin gelecek stratejisine ilişkin vizyon oluştururken uzman akademik çevreden, Ar-Ge laboratuarlarından müşteri ve tedarikçilerde süreç içinde yararlanabilir. Bilgi üretiminde, kuruluş içi ilişkilerde iletişimin etkin yönetimi son derecede önemlidir. Bilgi üreticileri arasındaki sosyal ağın yapı ve yapılanışı, bilgi üretiminde merkezi bir önemdedir. Bilgi üretimine gösterilen özen, ancak uygun bir ortam içinde, kurum çalışanlarının bilgilerini uygulamaya aktarma yönünde aktif çabası ile mümkün olur. Kurum içi iletişim sisteminin, bilgi üretimine yönlenmesi, bilgi ve yenilik üretimi için vizyon oluşturmaktan geçer. Ortak vizyon, kuruluş üyelerinin, yaratılan konseptin daha etkin biçimde ortaya konup gerçekleştirilmesinde etkendir. Bilgi işçilerinin harekete geçirilmesi, bilgi üretim sürecini devreye sokar. Bu aşamada çalışma grubu içindeki işbirliği ve sinerji önem kazanırken; şirket vizyonu ile uyumlaştırma gerçekleşir. Bilgi üretimi bir boşlukta değil; uygun ortamda ve iklimde gerçekleşir. Uygun ortam bilgi üretimini destekleyen ve besleyen bir kültür ortamı olup şirket yapısı ile yakından ilgilidir. Bilgi üretimini destekleyici bir ortamın varlığı, bilgiyi destekleyen merkezi unsurdur. Bilgi, insan gibi değişken ve sosyal sermaye olarak bilgi üretici ekip, akışkan bir kaynaktır. Bu nedenle bilginin desteklenmesi insan ilişkilerinin yönetimiyle ilgilidir. Bilgiye farklı kişiler farklı anlamlar yükleyerek algılarlar. Bu nedenle akademisyen, uzman ve uygulayıcıların farklı ba- DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014 kış açıları aklı karıştıran durumlar olmaktan çok, yaratıcı potansiyel kaynağı olarak algılanmalıdır. Günümüzde bilgi üretimi kişisel olmaktan çok bilgi ekiplerinin işidir. Yenilikçi bilgi ekibinin oluşması, örtük bilgilerin paylaşılması ile devreye girer; belli bir süreç içinde yüz yüze etkileşim içinde şekillenerek kendi ortak dil, norm ve değerler sistemi; yani grup kültürünü oluşturur. Bilgi üretiminin önündeki insanî engellerin başında insanların yeni bilgiyi kabullenmekte gösterdiği direnç gelir. Zira bilgi kişisel düzeyde; her türlü gerekçe ve bahanesi kabullenilmiş inançlara dönüşür. İnanç sistemleri ise sürekli kendi kendinin doğrulanmasına hizmet eder. Zira beyin, daha önceki yaşananlara benzeşim kurarak olayları algılar ve bu bakış açısından yeni olguya uyum sağlar. Beyne gelen yeni girdi benzeşim süreci üzerinden var olan deneyimlerle bütünleşir. İnsanın olay ve olguları anlamlandırması ve algılaması “benzeşim” süreci üzerinden gerçekleşir. Grupta kişisel bilgiyi aktarırken, diğerlerin alışık veya yakın olmadığı bir dil kullanma zorunluluğu vardır. Oysa öğrenme, düşünme ve ikna etmenin anahtarı dildir. Bu nedenle olay, olgu ve bilginin ortaya konulmasında ayrıntılarda boğulmadan ve bütünü gözden kaçırmadan dikkatli ve özenli bir dil kullanılmalıdır. Nihayet şirketin yürürlükteki vizyon, misyon, strateji, temel değerleri, kurum kültürü, kurumun mevcut paradigmasını oluşturur. Mevcut paradigma ve kurumun dünya görüşü, kurumu oluşturan tüm unsurlarca içselleştirilmiş durumdadır. Çalışanların olayları algılama ve çözüm bulmaya yönelik yaklaşımları mevcut paradigmaya bağlı olarak şekillenir. Bu nedenle yeni bilginin devreye girmesinde en büyük engel, kurum paradigmasından kaynaklanır. Mevcut paradigmaya uygun bilgi ve fikirler kolayca kabul görürken yeni bilgi ise kuşku ile karşılanır. Bilgi yönetimi sadece enformasyonla ilgilenirse yetersiz kalır. Bilgi yönetimi mevcut bilgi teknolojilerine bağlı olarak, bilgiyi doğru zamanda doğru insanlara iletilmesi durumunda başarılı olur. Bilgi üretimi için bilişim teknolojileri ve enformasyon gerekli, ancak bilginin üretimi insan becerileri ile ilgilidir. Bu nedenle kurumlar, bilişim teknolojileri kadar insanlar arası sosyal ilişki ve sezgisel etkileşimlere de yatırım yap- mak ve odaklanmak durumundadır. Enformasyon yönetimi ile bilgi yönetimi farklıdır. Bilgi yönetimi bürokratik olarak yönetilemez; çünkü bilgi sürekli birikimli, değişken ve dinamiktir. Bilgi çok sayıdaki insanın katılımı ile üretilir. Bilgi üretim sürecinde; Temel araştırma-kavram üretme ve tasarım–ürün geliştirme ile üretim aşamalarının her birinden ekibe katılan yeni uzmanların uyumlu çalışması ve işbirliği için sürekli olarak, kaosla düzen arasında denge gözetilir. Bu süreçte ekiplerin açık uçlu kontrolü gerekir. Bunun için yönetimin, yol gösterici kurallar koyması gerekir. Bilgi üretiminin desteklenmesi için özenli bir ortam yaratarak ekipte ve kurumda; • Güven yaratmaya, • Aktif empatinin artırılmasına, • Karşılıklı yardım davranışının içselleştirilip yerleşmesine, • Yargılamada ölçülü davranmaya, • Cesaretlendirme ve teşvik etmeye, • Üst yönetimin özenli ve akıllı bir yol göstericiliğine ihtiyaç vardır. İnsanın olay ve olguları anlamlandırması ve algılaması “benzeşim” süreci üzerinden gerçekleşir. Günümüzün yüksek küresel rekabetçi, üstelik son derece karmaşık teknoloji ortamında sürekli ve hızlı yeniliklere ihtiyaç vardır. Şekilde telekomünikasyona ilişkin bir yenilik yapma çevrimi sonrası sunuluyor. Süreç, pazar ve teknoloji farkındalığı ile başlıyor. Piyasadaki müşteri taleplerini de dikkate alarak yeni bir konsept geliştirilerek, fikri mülkiyet hakları güvenceye alınarak sistem tasarımı ile yeniliğin yapılışına ilişkin vizyon oluşmakta, müşteri talepleri dikkate alınmakta, teknolojik standartlar belirlenmekte, ortaya konan yenilik, belirsizlik ve risklerden arındırılarak yeni ürün olarak piyasaya sürülmektedir. Yenilik yaratmanın bir başka sorunu yenilikçi ekiplere önderlik etmektir. Bunun için yetkinlik ve beceri açısından başarılı bir ekip kurmak, onları motive etmek, yaratıcılıklarını uyandırmak, örtük bilgilerinin açığa çıkabilmesi için sezgi, çağrışım ve derin düşüncelerin rahatlıkla kullanılabileceği ortamlar yaratmak önemli unsurlardır. Yenilikçilik teknolojik olduğu kadar da sosyal bir olgu olup, ekip çalışmasının eseridir. Ekonomik olmayan buluş ve icatlar henüz yenilik değildir. Yenilik, buluşun ekonomik duruma dönüşmüş biçimidir. Buluşları ekonomik duruma dönüştürme süreci, Ar-Ge sürecidir. Ar-Ge tümüyle işbirliği içinde çalışan bir ekip işidir. Ekip, yaratıcı ve yenilikçi zihinlerden oluşur. 15 Yenilik, buluşun ekonomik duruma dönüşmüş biçimidir. Kaynak: Barker, 2002: 157. Şekil: Yenilik Yapma Çevrimleri Yenilik ve yenilikçilik bir boşlukta oluşmaz. Yenilikçilik kültürü için; sosyal, ekonomik, politik ve teknolojik koşul ve ortamın yaratılması gerekir. Her kültür aynı derecede yaratıcı değildir. Yenilikçilik kültürüne sahip firma ve kurumlar da bunun için ekonomik kaynak ayırmak, kurum stratejisi içinde destek bulmak ve uygun ekip ve iletişim ağı oluşturmak zorundadır. Bilgi üretimi, sadece piyasa güçleri tarafından yürütülen bir süreç değildir. Piyasa dışındaki güçler de bilgi üretimi ve üretilecek bilginin türü konusunda önemli işlevlere ve yönlendirici etkilere sahiptirler. Toplumlar ve kentler farklı ekonomik yapıları ile farklı ve karmaşık kurumlar setine sahiptirler. Zira tarihsel birikim süreçleri ile bu süreç içinde şekillenen kurumsal yapılanmalar birbirinden farklıdır. Bu farklılıklar ilgili toplum ve kentin bilgiyi ve öğrenmeyi geliştirme, yeniliğe uyum ve yeniliği uyarma, risk alma ve her çeşit yaratıcı etkinlikleri gerçekleştirme ve sorunları çözme yönündeki birikimleriyle yakından ilgilidir. Değişim ve yeniliklere uyum esnekliği ve yeni fikirlere açık olmak, hem ekonomik hem de toplumsal alanlarda önem kazanmaktadır. Schumpeter’ci anlamda yaratıcı yıkım sürecine hazır olmak gerekir. Bu süreçte, işletmelerin ve çalışanların, çözmek için uğraştığı pratik ve günlük sorunların birer bilgi yaratım kaynağı olduğu unutulmamalıdır. Zira sorunları anlamaya ve bilgi üretmeye uygun bir ortam hazırlayan işletmeler ve kentler, bilgi ekonomisinde, bilimsel araştırmalar yapan kurumlar kadar önemlidir. 16 YENİLİKÇİLİK VE YENİLİK STRATEJİLERİ Bilişim teknolojilerinin getirdiği hız ve hıza dayalı rekabet, bilgi ekonomisinin yenilikçi bir ekonomi olmasında yol açar. Bilgi ekonomisi, bilgideki sürekli yenilenme nedeniyle yenilikçilik temelinde şekillenen bir ekonomidir. Yenikçi bir firma, ürün firmayı modası geçmiş kılmadan; firma kendi ürününü modası geçmiş kılar. Aksi takdirde piyasada varlığı tehdit altına girer. Yenilikte başarılı olanlar piyasa paylarını ve konumlarını büyük ölçüde arttırırlar. Yenilikler bilgi ekonomisini sürekli ateşlerken, ürünler, sistemler, süreçler, pazarlar ve insanlar birlikte yenilenirler. Yenilikçi şirketlerde ürün yaşam eğrisi giderek kısalırken, sektörden sektöre farklılık gösterir. Yenilikçilik yalnız ekonomik alanda değil, yaşamın tüm alanlarında gerçekleşebilir ve yaşamın tüm yönlerine yeni bir ivme kazandırır. Yenilikçilik için insanların hayal gücünün yaratıcı olması gerekir. Bu nedenle yaratıcılık ekonomik değer yaratmanın kaynağıdır. Ekonomide yenilikçilik için yeniliği ödüllendirici ve teşvik edici iklim ve ortam gereklidir. Yenilikçilik sadece firmalar için değil ülkelerin ekonomik gelişme ve dinamizm ve gelişme rekabet yeteneği için de en stratejik değişkendir. Ancak yenilikçiler için yaratıcı kişiler yetiştiren bir eğitim sistemine ihtiyaç vardır. Kurumlarda yerleşik duruma gelmiş amaç ve süreçler, bilgi üretim stratejilerinin belirlenmesinde etkilidirler. Zira, kurumların bilgiye odaklı olmaları ile bilgi sayesinde amaçları DERIN > OCAK / JANUARY 2014 Kentsel yenilik ağlarının varlığı, ulusal ve küresel bağlantılarda, yerel ağların etkinliği için zorunludur. gerçekleştirmeye yönelik süreç odaklı olmaları birlikte dikkate alınmalıdır. Bu durumda; riski en aza indirmek, verimliliği artırmak ve yenilikçilik seçenekleri öne çıkar (Von Korgh, G., Ichijo, K. Ve Nonaka, I.; 2002: 297-301): 1. Riski en aza indirme amacındaki bir kurum, çalışanların donanım durumları olarak zaten elde var olan bilginin kullanımına odaklanır. Bu amaçla, var olan bilgiye ilişkin veri depolama, bunun kullanım alanı ve değeri ile bunların kullanım sistem ve denetimlerine ağırlık verilir. 2. Verimlilik amacı ise eldeki bilgiyi tüm çalışanların erişimine ve yeni kullanım alanlarına açmaya yönelerek yaygınlık sağlamaya odaklanır. Burada amaç maliyet avantajı yakalamak için en iyi deneyim ve uygulamaları kurumda yaygınlaştırmaktır. Kıyas yöntemlerinden yararlanılarak en iyi uygulama programı; bilgi, teknoloji ve sistem transferi olarak da devreye sokulur. 3. Yenilikçilik amacında ise kurum yeni bilgi üretiminin desteklenmesine yönelir. Burada yeni bilgiye ve bilgi süreçlerine odaklanma gerçekleşir. Bilgi üreticileri sürekli destekle- Kaynak: Barker, 2002: 157. Şekil: Yenilik Yapma Çevrimleri nir, çalışanlar motive edilir ve bilgi üretim ortamını sürekli geliştirilir. Zira bilgi burada stratejik önem kazanır. Bunun için yeni çalışma ve örgütlenme biçimleri devreye girer. Kısacası bilgi üretimini desteklemek; bilgi ve yenilik vizyonu belirlemek, iletişim ağını oluşturmak bilgi çalışanlarını harekete geçirmek, uygun ortam oluşturmak ve yerel bilginin küreselleşmesini sağlamakla gerçekleşir. Bu ilişki süreçleri aşağıdaki gibi gösterilebilir (Von Krogh-Ichijo-Nonaka, 292’den modifiye edilmiştir): YENİLİKÇİ ORTAMLAR VE AR-GE Rekabet avantajı yaratmanın yenilik ve teknoloji bazlı olması, Araştırma ve Geliştirmeyi (Ar-Ge) merkezi unsur durumuna getirdi. Ar-Ge örgütlenişi, üniversite-işletme işbirliği, kamu-özel sektör işbirliği kuruluşları, tekno-parklar ve tekno-kentler olarak yeni yapılanmalar yarattı. Gelişmenin, teknolojik merkezli yeniliklere odaklanması, öğrenme süreci içinde bilgi birikimine sahip insanı ön plana çıkarırken, yenilikçi olan herkesi girişimci haline getirdi. Ancak insan öğesinde biriken bilgi ve teknoloji, evrensel bir boyut olarak ortaya çıkarken, yenilikçiliğe dayalı girişimcilik yerel bir olgudur. Girişimci, çevresindeki fırsatları, yenilikçi-teknolojik bilgisi ile bileştirirken; yerel olan potansiyel ile evrensel olan bilginin sentezini yapar. Bu durum gelişmenin mekanda şekillenen bir süreç olmasına yol açar. Değinilen öğeleri, mekana taşıdığımızda yerel birim, kent ve bölge düzeylerinde söz konusu sistemleşme ve yapılanmaların ve bunlara bağlı olarak yeniliklerin üretimi gündeme gelir. 17 Yeniliklere dayalı kentsel gelişmede büyük firmaların Ar-Ge birimlerini çekebilmek için, çevresel-kentsel altyapının yüksek nitelikte olması gerekir. Kentin yaşam kalitesinin yüksekliği, cazibe merkezi olmasında belirleyicidir. Ar-Ge birimlerini kendinde toplayan teknoparkların üniversitelerle, özel araştırma kurumları ve yerel birimlerle işbirliğini sağlayabilmesi gerekir. Birden çok uzmanlaşmış teknoparkın ve üniversitenin bulunması durumunda, bunlar arasında oluşturulan ağ etkileşiminin, kenti bir tekno-kente dönüştürecek biçimde, ortak çalışma ve işbirliği ortamına çekerek, “mükemmeliyet ortamı” yaratması gerekir. Kentsel yenilik ağlarının varlığı, ulusal ve küresel bağlantılarda, yerel ağların etkinliği için zorunludur. Yenilikler; geçiş ve dönüşüm aşamasında, yani kaosun eşiğinde daha çok öne çıkar. İstikrarlı kültürler ile çökmüş veya iyice oturmuş kültürler genelde daha az yenilikçidir. Etkin işleyen kentsel ekonomik küme veya yenilikçi kent ortamındaki yenilikçi girişimcilik, spekülatörlükten ayrı bir kategoridir. Yenilikçi girişimcilik, yerel fırsatları değerlendirmede riske giren girişimcilerdir. Girişimciliğin “yerel” olması, yerel potansiyellerin değerlendirilmesini gündeme getirir. Kent ve bölgenin küçük işletme sektörünün de dinamik gelişmeyi yakalayabilmesi için, küçük firmaların yenilik etkileşim ağı içine yoğun olarak girmiş olması ve bilimsel-teknolojik bilgiye ulaşabilmesi gerekir. Yerel fırsat ve potansiyelleri, evrensel teknolojik bilgi ile evlendirerek yenilik üretme, yeni iş geliştirme ve girişimcilik örnekleri ortaya koymakla mümkün olabilir. Yerel girişimciliğin ve yerel kültür ve yeteneklerin şekillenmesinde kent ve bölgenin eğitim-öğrenim kalitesi belirleyicilik kazanır. Kentsel gelişmede, kültürel ve iletişim davranışları açısından belli eşik değerlerin aşılması sayesinde, kentteki insanlar, sosyal gruplar, örgütler, işletmeler, üniversiteler, belediyeler, odalar ve sendikalar arasında pozitif sinerjinin yakalanmasını sağlayacak eşik değerlere ulaşılmalıdır. Çünkü kentsel kalkınmada; yerel iletişim kanalları, uzmanlığa dayalı bilgi ve kentsel sinerji, yenilikçi ve dinamik girişimciliği destekleyen stratejik değişkenlerdir. Yenilikçi girişimci için bilgi akışının; çeşitliliği, kalitesi, yeterliliği ve bilgiye ulaşmada açıklık önemli öğelerdir. Yenilikçilik bir kent için, yenilik ağları içinde bilgi zengini bir ortamın yaratılması gerekir. Kentsel kalkınma iklimi; yaşayan insanların değerler sisteminin bilime, ekonomiye, sosyal değişime, özel girişimciliğe ve risk almaya hazır olmasıyla gerçekleşir. Kentsel geliş18 mede gözlenen yetersizliklerin ve eksikliklerin, kentsel sistem ve süreçler içinde sosyal ağların yarattığı işbirliği ve sinerji mekanizması ile çözülmesi gerekir. Özellikle teknolojik-bilgi yoğun kent merkezlerinin birbirine bağlanması, kent merkezleri arasında etkileşim ağı ve bu etkileşimi taşıyan altyapı koridoru ile daha geniş metropollerin doğmasına hizmet eder. Ekonomik aktivitenin mekansal dağılımı, artık merkezi yerler modeli yerine, ağ kentler (network cities) modeline göre yapılanıyor. Zira gelişmenin odak noktası, merkezi hizmetler yerine, ağ sistemleri olarak teknokentleri birleştiren interaktif etkileşim ve iletişim sistemine dayanır. Ağ-kentler, kendi içinde çeşitlenmiş, nüfus büyüklükleri farklı, tamamlayıcılık ve değişim eğilimleri yüksek, çeşitlenmiş mal ve hizmetler sunan, yatay örgütlenmiş, karşılıklı mal, hizmet, insan ve sermaye akımına sahiptir. Sanayi toplumunda kalkınma ve büyüme yaklaşımı, yukarıdan ve dıştan uyarılmaya dayalı olduğu için, sürekli ve sürdürülebilir bir gelişme ve kalkınma süreci yaratmada yetersiz kaldı. Oysa yeni yerel-kentsel- bölgesel gelişme yaklaşımı, kentin yenilikçi ve rekabetçi içsel dinamiklerine dayalı yeni bir yaklaşımdır. Bu içsel dinamiğin sürdürülebilirliği, yerel potansiyellerin (yerel kalite, yerel girişimcilik, yerel dinamikler) bilimsel ve teknolojik yeniliklerle sürekli evlendirilmesine ihtiyaç duyar. Yenilikçilikte yenilik sürecinin yürütüldüğü kurum içi yakın çevre ile uzak çevrenin ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekir. Yenilikler; geçiş ve dönüşüm aşamasında, yani kaosun eşiğinde daha çok öne çıkar. İstikrarlı kültürler ile çökmüş veya iyice oturmuş kültürler genelde daha az yenilikçidir. Kurum dışı yenilikçi kültür ortamları olarak daha çok farklı düzeydeki insan toplulukları öne çıkar: • Kentsel yaşamın kaotik ortamı yenilikler için fırsatlar yaratır, • Metropolitan kentlerde oluşan endüstriyel bölgeler ve kümeler yenilikçilik için daha uygun ortamları sunarlar. • Bilinçli oluşturulmuş bilim ve teknoloji parkları bilgi toplumunun yenilik üretme merkezleridir. Özel ekonomik birimler kendi kurumları içinde yenilikçi bir kültür oluşturarak kendi Ar-Ge merkezlerini kurarlar. Bilgi toplumunda, bilimdeki hızlı gelişmeleri yenilikler için kullanılabilir duruma getirmek gerekir. Başka bir deyim- DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014 le bilimin öne çıkardığı “niçinin bilgisini” “nasılın bilgisine” dönüştürecek bilim ve teknoloji parkları bugün artık hükümet, üniversite ve iş dünyasının işbirliğine dayalı olarak örgütleniyor. Bilim ve teknoloji parklarının hükümet politikaları ile desteklenmesi ile üniversite ve sanayinin işleyiş süreçlerinin birbirini yakından tanıması ve işbirliği içinde çalışması gerekir. Yerel yönetimler veya merkezi hükümet, üniversiteler ve iş dünyasının yoğun işbirliği şeklinde, üçlü sarmal olarak yenilikçiliğe odaklanması durumunda etkin sonuçlar alınabilir. Bugün dünyada çok sayıda kurulmuş olan ve ilk örneği Silikon Vadisi (Silicon Valley) olan teknoparkları artık üçlü sarmal modelini esas alarak kuruluyor. İngiltere ve Avrupa’da en çok örnek gösterilen bu tür bir teknopark Cambridge Teknoparkı’dır. Cambridge artık bir “tekno-kente” dönüşmüş bulunuyor. Ülkemizde yeni gelişen teknoparklar içinde ODTÜ Teknoparkı şimdilik en başarılı örnek olarak öne çıkıyor. Bilgi toplumunun teknoparklar ve Ar-Ge merkezleri, sanayi toplumunun her türlü sanayi dalını içeren yığışma şeklindeki organize sanayi bölgeleri yerine; her türlü doğal, sosyal, kültürel ve ekonomik çevresel unsurlar açısından yüksek kalite standartları içeren ortamlarda uzmanlığa dayalı olarak kurulup geliştirilmesi gerekir. Bu tür örgütlenmelerin katı düzenlemeler yerine bilginin üretilmesi için, sorumlu yetkinlerin yönetişiminde güven ve destek sağlayan esnek bir yapılanma; yani aşırı düzen ve aşırı kaostan kaçınan, eşikte işleyen yenilik yaratma sürecinin işletilmesi gerekir. SONUÇ Maddi mallar üretiminden farklı olarak, ekonomik değer yaratan bilgi ve yenilik, bir olay ve olgunun “niçinini” açıklayan, açık bilgi ile “nasılını” yapmanın bilgisi şeklinde, örtük bilgi olarak çözümlemiş beyinlerin, ekiplere dayalı işbirliği içinde üretilebildiğini ortaya koymaktadır. Ekiplere dayalı işbirliği, ağlarda örgütlenmekte; ağlarda oluşan işbirliğine dayalı süreçlerin olaşabileceği toplumsal yapılanma ve kültür ortamları içinde bilgi ve yenilik üretimi uygun iklim ve ortamı yakalayabilmektedir. Bu nedenle, sanayi toplumunun fabrikaları yerine bilgi toplumunda, şirketlerin Ar-Ge merkezleri, tekno-parklar ve tekno- kentler ve ağ-kentlerin yarattığı işbirliği ağları geçmektedir. Gerek bu kurumların kendi içlerinde, gerekse bu kurumlar arasında oluşan ağlardaki işleyiş ve işbirliği, geleneksel ve mekanik algılar yerine, bilgi çağının temelinde yatan kuantum düşüncesinin algılarına dayalı olarak; bütüncül, süreç mantığı içinde, uzmanlığa dayalı açık ve örtük bilginin dinamik, interaktif etkileşimli, esnek ve yatay bağlantılı orkestrasyonunu sağlayan örgütlenme ve yapılanmaya sahip olmalıdır. YARARLANILAN ve BAŞVURULABİLECEK KAYNAKLAR • Barker, Alan (2002),Yenilikçiliğin Simyası, MESS Yayınları, İstanbul. • Brown, S.L. ve K.M. Eisenhardt (2000), Kaosun Eşiğinde Rekabet, İdea, İstanbul • Castells, M. (2008), Enformasyon Çağı, Ekonomi, Toplum ve Kültür, I. Cilt, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul. • Dervişoğlu, G.H. (2004), Stratejik Bilgi Yönetimi, Dışbank Yayınları, İstanbul. • Erkan, Hüsnü (1998), Ekonomik Gelişme ve Bilgi Toplumu, 4. Baskı, T. İşbankası Yay. Ankara • Erkan, Hüsnü (2005), Ekonomi Sosyolojisi, Barış Kitapevi, İzmir. • Erkan, Hüsnü (2011), Ekonomi Sosyolojisi, Ünite 1-2, Anadolu ÜniversitesiYay. Eşkişehir • Erkan, Hüsnü (2013), Bilgi Ekonomisi, içinde ünite 1-2 ve 5, Anadolu ÜniversitesiYay. Eşkişehir • Porter, Michael, E. (1990), The Competitive Advantage of Nations, The Free Press, Newyork. • Porter, Michael, E. (2000), Rekabet Stratejisi, Sistem Yayıncılık, İstanbul. • Porter, Michael, E. (2000), “Location, Competition and Economic Development: Local Cluster in a Global Economy”, Economic Deveolpment Quarterly 2000/1:15-34. • Tapscott, D. (1998), Dijital Ekonomi, Ağ Üzerindeki Akıl Çağında Umut ve Tehlike, Koç Sistem Yayınları, İstanbul • Tiwana, A. (2003), Bilginin Yönetimi, Dışbank Yayınları, İstanbul • Von Korgh, G., Ichijo, K. ve Nonaka, I. (KIN) (2002), Bilginin Üretimi, Dışbank Yayınları, İstanbul • Von Korgh, G., Ichijo, K. ve Nonaka, I. (KIN) (2000), Enabling Knowledge Creation, Oxford Press, Oxford. * Prof. Dr. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi 19 Teknoloji Geliştirme Bölgeleri (Teknoparklar) Necip ÖZBEY * Teknoparklar, teknoloji geliştiren-üreten girişimcilere ve araştırmacılara katkı sağlayarak üniversiteler ile sanayi arasında önemli bir ara yüz görevi üstlenir. 20 Bilimsel ve teknolojik faaliyetlerin ekonomik veya toplumsal bir faydaya ve pazarlanabilir ürünlere dönüştürülmesi, içinde bulunduğumuz yüzyılın en önemli küresel rekabet edebilirlik ve güçlülük göstergelerinden biri olarak kabul edilmektedir. Rekabet edebilirlik sürdürülebilir verimlilik artışı ile mümkündür. Bilimsel bilgi üretmeye dayalı araştırma ve geliştirme (ArGe) faaliyetlerinin yaratıcı-yenilikçi (inovatif) ve teknolojik bilgi üretimine sağladığı katkı, gelişmiş dünyanın son yüzyılda odaklandığı en önemli konu olmuştur. Bu sayede bu ülkeler ulusal verimliliklerini sürekli olarak artırmışlar ve bunu ulusal refah düzeylerinin gelişiminde etkin olarak kullanmışlardır. Bu süreçte yerini alamayan ekonomiler ve toplumlar ise sadece tüketen ve kaynaklarını tükettirenler olarak yaşamlarını sürdürmektedirler. ğer bir deyişle bilgi ekonomisine geçiş, mal ve hizmet üretiminde büyük ölçüde bilgi kullanımının gerçekleşmesiyle sağlanmaktadır. Bilgi ekonomisine geçiş sürecinde kritik önem taşıyan yatırım, eğitim, Ar-Ge faaliyetleri, patent, doğrudan yabancı sermaye yatırımları, bilişim ve iletişim teknolojileri alanlarında sağlanan gelişmeler aynı zamanda sürdürülebilir ekonomik büyümenin ve rekabet gücünü artırmanın da temel unsurlarını oluşturmaktadır. Bilimsel çalışmaların, teknolojik inovasyona ve bilgiye dönüştürülme yoğunluğu arttıkça sektörel ve ulusal teknolojik yetenek de artan bir hızla gelişme gösterir. Endüstriyel ekonomiden bilgiye dayalı ekonomiye veya di- deki araştırma altyapısını ve bilgi birikimini ekonomik değere dönüştürürken, diğer yandan ülkenin Ar-Ge potansiyelini ve teknoloji üretebilme yeteneğini arttırarak, teknolojik ve yenilikçi girişimciliği destekler. Bu aşamada teknoparklar, teknoloji geliştiren ve üreten firmalara, girişimcilere, araştırmacılara çağdaş altyapı-üstyapı olanakları ve taraflar arasında sinerji doğmasına katkı sağlayan oluşumlarıyla üniversite ile sanayi arasında önemli bir arayüz görevi üstlenirler. Üniversite-Sanayi işbirliği bir yandan üniversiteler- DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014 Uluslararası Bilim Parkları Birliği (IASP)’nin tanımına göre Teknoparklar; • Bir veya birden fazla üniversite veya araştırma merkezi ile resmi veya faaliyet bazında ilişkili, • Bünyesinde bilgiye ve ileri teknolojiye dayalı sanayi firmalarının kurulup, gelişmesine teşvik vermek üzere tasarlanmış, • İçinde yer alan kiracı firmalara, teknoloji transferi ve iş idaresi konularında destek sağlayacak bir yönetim fonksiyonuna sahip, teşvik ve mülkiyete dayalı bir teşebbüstür. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de teknoparklar üretim sektörü ile üniversitelerin ve araştırma kurumlarının teknoloji tabanlı ve yenilikçi fikirlerini gerçekleştirmek için yapacakları işbirliğini güçlendirmek üzere düşünülmüş ve oldukça hızlı gelişmekte olan altyapılardır. 6 Temmuz 2001 tarihli resmi gazetede yayınlanan 4691 Sayılı “Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu” bu bölgelerin amacını: • Ülke sanayiinin uluslararası rekabet edebilir ve ihracata yönelik yapılanması maksadıyla teknolojik bilgi üretmek, ürün ve üretim yöntemlerinde yenilikler geliştirmek, kalite ve standartları yükseltmek, verimliliği arttırmak, üretim maliyetini düşürmek, • Teknolojik bilgiyi ticarileştirmek, teknoloji yoğun alanlarda yatırım olanakları yaratmak, üretim ve girişimciliği desteklemek, • İşletmelerin (özellikle KOBİ’lerin) yeni ve ileri teknolojilerine uyumunu sağlamak, • Araştırmacı ve vasıflı kişilere iş imkanı yaratmak, • Teknoloji transferine yardımcı olmak ve ileri teknoloji sağlayacak yabancı sermayenin ülkeye girişini hızlandıracak teknolojik altyapıyı sağlamak olarak belirlemiştir. Bu yasaya dayanarak bir üniversitenin öncülüğünde kurulan teknoloji geliştirme bölgesinin (TGB) yönetimi ve işletmesinden Yönetici Şirket sorumludur. Yönetici şirkete kanunda verilen özel statü gereği ilgili Üniversite de ortak olur. Ayrıca, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğine bağlı odalar ve borsalar, yerel yönetimler, banka ve finans kurumları, Ar-Ge ve teknoloji geliştirme ile ilgilenen vakıf ve dernekler, ilgili kamu kuruluşları, ihracatçı birlikleri, yerli ve yabancı özel hukuk tüzel kişileri de Yönetici Şirket ortağı olabilir. Yönetici Şirket Bakanlıkça kamu yararına çalışan kararı verilmiş bir özel hukuk tüzel kişiliğidir. Teknoparklar, bölge ve ülke ekonomisinde yarattıkları olumlu katkılarıyla, üniversite potansiyelinin iş dünyasına açıldığı güçlü kapılarıdır. Kurulu oldukları bölgede vasıflı eleman istihdamı ve yabancı sermaye için cazibe merkezi olması gibi dinamiklerle bölgesel bütünleşme ve gelişmeye de yeni ufuklar açabilmektedir. 2013 yılı itibariyle Türkiye’de faaliyette olan otuz beş, (Bakanlar Kurulu kararıyla onaylanmış toplam 50) TGB’ye ilaveten birçok teknopark projesinin daha gündemde olması, bunun fark edilmiş olduğunun en güzel kanıtıdır. Teknoparklar, bölge ve ülke ekonomisinde yarattıkları olumlu katkılarıyla, üniversite potansiyelinin iş dünyasına açıldığı güçlü kapılarıdır. Teknoparkta faaliyetini sürdüren yeni ve yüksek teknolojiye dayalı üretim, Ar-Ge veya yazılım yapan, çevreye zarar vermeyen gerçek ve tüzel kişilerden oluşan bölge girişimcileri, elde ettikleri kazançların Gelir ve Kurumlar vergisinden, yazılım yapan kuruluşlar bunlara ilave olarak Katma Değer Vergisinden 2023 yılına kadar muaftırlar. Akademisyenler bölgede ArGe veya yazılıma dayalı projesi olan şirketlere danışmanlık yapabilir, ortak olabilir, Ar-Ge veya yazılım yapmak üzere şirket kurabilirler. Bu çalışmaları sonucu kazanç sağlayan akademisyenler vergi muafiyetleri dışında bağlı oldukları üniversitenin Döner Sermayesi dışında tutulurlar. Yasada belirlenen muafiyet süresi Bakanlar Kurulu kararınca uzatılabilir. Teknopark firmalarının bölgedeki faaliyetleri sırasında üniversitenin yetişmiş iş gücü, laboratuvar, atölye ve diğer sosyal imkanlarından faydalanabilmeleri, bunun yanı sıra projelerini gerçekleştirmek için ihtiyaç duydukları mali kaynaklara, risk sermayesine ulaşabilmelerini kolaylaştırmak teknoparkların girişimcilerine sağladığı önemli ayrıcalıklardandır. Teknoparklar özel sektör-üniversite işbirliğinin güzel bir uygulaması olmasının yanı sıra, ekonomiye olumlu katkıları olan ve üniversitelerin geniş imkanlarla donatılmış dışarıya açılan kapılarıdır. ODTÜ TEKNOKENT MODELİ Orta Doğu Teknik Üniversitesi, 1980’li yılların sonunda başlattığı fizibilite çalışmaları sonucu 1992 yılında KOSGEB ile işbirliği içinde teknoloji geliştirmeye yönelik kuluçka merkezi ODTÜ TEKMER’i kurarak faaliyete geçirmiştir. Bu uygulamanın başarılı olduğunun görülmesiyle 2000 yılında ODTÜ Teknokent’in ilk binası hizmete açılmış, 2001 yılında TGB 21 Bölgede faaliyet gösteren 300’den fazla Ar-Ge firmasının üçte birinden fazlası (111’i) ilk defa ODTÜ Teknokent’te kurulmuş firmalardır. Yasasının yürürlüğe girmesiyle resmi olarak Türkiye’nin ilk teknoloji geliştirme bölgesi olmuştur. Halen ülkedeki en büyük teknopark olan ODTÜ Teknokent, yasanın getirdiği ayrıcalıklar ve ODTÜ’nün sağladığı alt yapı ve akademik bilgiyle teknoloji tabanlı girişimciler için önemli bir cazibe merkezi haline gelmiştir. Bugün 300’den fazla Ar-Ge firmasının faaliyette bulunduğu bölgede, bu firmaların üçte birinden fazlası (111) ilk defa ODTÜ Teknokent’te kurulmuş firmalardır. 304 firmada %90’ı üniversite, yüksek lisans veya doktora mezunu yaklaşık 3.800 personel çalışmaktadır. ODTÜ Teknokent’in kuruluş amacı günümüzde küresel rekabet edebilirliğin ve kalkınmanın en önemli unsuru olan “yeni bilgi” üretebilme sürecine üniversite sanayi işbirliğini teşvik ederek katkı sağlamaktır. ODTÜ Teknokent, üniversite ile özel sektörün ortak araştırma projeleri sonucunda yeni bilgi ürettikleri, bu yeni bilginin inovasyon süreciyle mal ve hizmetlere dönüştüğü, bu mal ve hizmetlerin yüksek katma değerle küresel pazarlara satıldığı bir eko sistemdir. ODTÜ Teknokent’te yer alan firmaların bugüne kadar Ar-Ge’den elde ettikleri gelir ve Türk ekonomisine kattıkları değer 1,5 Milyar TL’dir. Bu çalışmalardan elde edilen ihracat geliri ise 200 Milyon USD’ı aşmış durumdadır. Bu miktarlar, firmaların sadece ODTÜ Teknokent sınırları içinde yürütmüş oldukları Ar-Ge çalışmalarından elde ettikleri gelirleri ifade etmekte, seri üretimden elde edilen gelir ve ihracat miktarları bu değerlerin içinde yer almamaktadır. ODTÜ Teknokent firmalarının almış oldukları Ar-Ge tescil22 leri (Patent, Faydalı Model, Marka, vb.) ise 200’ün üstündedir. Teknoloji tabanlı girişimciliğin desteklenmesi kapsamında “Teknoloji Transfer Ofisi”, “Projeler Ofisi”, “ODTÜ KOSGEB TEKMER” Kuluçka Merkezi, “Yeni Fikirler Yeni İşler Yarışması” ile “METUTECH ATOM” ön kuluçka programları ve bir finansal araç olarak geliştirilen “METUTECH-BAN Teknoloji Yatırımcıları Derneği” ODTÜ Teknokent organizasyonu içinde yer almış önemli unsurlardır. Teknoloji Transfer Ofisi hem üniversitesanayi işbirliğinin geliştirilmesi, hem de teknoloji odaklı girişimciliğin desteklenmesi için geliştirilmiş bir yapıdır. Üniversitede üretilen akademik bilginin ticari değere dönüşmesi için patent alınmasından, şirket kurulmasına kadar hem finansal olarak hem de yönetsel olarak tüm süreci akademisyenler adına ODTÜ Teknokent Yönetimi yürütmektedir. Projeler Ofisi, Avrupa Birliği fonları, üniversiteler, kamu kurumları ve ticari kuruluşlarda üretilen fikirlerin yayılmasına aracılık etmekte ve fikrin araştırmaya dönüşmesine kaynak sağlamaktadır. Ancak bu fonları kullanan programların başvuru aşamasında ve sonrasında, alınan projenin yönetilmesinde karmaşık prosedürlerin kullanılması ve özellikle çerçeve programlara yapılan başvuru sayısının artarak çok daha rekabetçi bir ortam oluşması Türkiye’den bu fonlara yapılan başvuru sayısını kısıtlamaktadır. Teknopark Projeler Ofisi AB 7. Çerçeve Programı başta olmak üzere tüm ulusal ve uluslararası programlara başvuruda bulunmak için projeler yazmakta ve bu başvuruların sonrasında alınan projeleri takip edip yürütmektedir. DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014 TEKMER Kuluçka Merkezinde akademisyenler, mezunlar, öğrencilerden oluşan girişimcilerin yeni kurdukları şirketler iki yıl boyunca kira alınmadan desteklenmekte, yeni kurulan şirketlere danışmanlık hizmetleri sunulmakta, küçük miktarlarda finansal destekler de sağlanmaktadır. “Yeni Fikirler Yeni İşler Yarışması” teknoloji tabanlı girişimciliğin geliştirilmesi ve desteklenmesi için önemli araçlardan biridir. Programın başladığından bu yana geçen 7 sene içinde kurulan 16 şirkette toplam 55 kişi istihdam edilmiştir. Son finalde kazanan girişimcilerin şirket kurma aşamaları devam etmektedir. Teknokent Animasyon Teknolojileri ve Oyun Geliştirme Merkezi - METUTECH ATOM girişimci öğrencilerin oyun yazılımı alanındaki fikirleri ve projelerini geliştirebilecekleri ve kendi şirketlerini kurma olanağı buldukları ön kuluçka merkezi olarak 2008 yılından bu yana faaliyet göstermektedir. Oyun yazılımında becerisi olan öğrencilere 600 metrekarelik açık ofis alanı ve toplantı salonlarında, oyun, animasyon, ve simülasyon geliştirmek için ihtiyaç duyulacak alt yapı, üst yapı olanakları, eğitimler ve şirketlerle ortak proje geliştirme imkanı sağlayan merkezde ulaşılmak istenen hedef Türkiye’de bu konuda üniversite-sanayi işbirliği içerisinde yeni şirketlerin kurulduğu, insan kaynağının yetiştirildiği bir eko sistem yaratabilmektir. Türkiye’deki ilk ön kuluçka merkezi olan ATOM kapsamında 15 farklı proje gurubundan 100’den fazla geliştirici ve genç girişimciye hizmet veril- miş ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının Teknogirişim Desteği ile 7 gurubun şirketleşmesine doğrudan katkı sağlanmıştır. 2010 yılında kurulan Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Derneği’nin Başkanlığını yürüten ODTÜ Teknokent konusuyla ilgili tüm birikim ve deneyimlerini paylaşarak Ankara’daki Teknoparklarla birlikte oluşturulan “Tech Ankara” dayanışma platformuna öncü olmuştur. Teknoloji Yatırımcıları Derneği – METUTECH-BAN teknoloji odaklı girişimciliğin desteklenmesine yönelik olarak düşünülen, erken dönem finansman ihtiyacı olan teknoloji tabanlı girişimciler ve yatırımcılar arasında köprü görevi görmeyi hedefleyen dernek statüsünde bir finansal araçtır. Projeleri belli bir olgunluğa erişmiş ama finansal sıkıntıları nedeniyle gerekli atılımı yapamayan girişimcilere finansman kaynağı sağlamayı amaçlayan Metutech-Ban aynı zamanda Avrupa İş Melekleri Ağı - EBAN (European Business Angel Network) üyesidir. Yatırımcı ile girişimci arasında yapılacak ortaklıklar konusunda aracılık ve danışmanlık yapan dernek her iki tarafa da gerekli bilgileri ve prosedürleri derleyerek raporlar. 2010 yılında kurulan Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Derneği’nin Başkanlığını da yürüten ODTÜ Teknokent konusuyla ilgili tüm birikim ve deneyimlerini ülke çapında tüm teknoparklarla paylaşmaktadır. Bu işbirliği sonuçlarından biri de Ankara’da bulunan Teknoparklarla birlikte oluşturulan “Tech Ankara” dayanışma platformudur. * ODTÜ OSTİM Teknoparkı Eski Müdürü Dokuz Eylül Teknopark Müdürü 23 The Relationship Between Innovation and Networks Yeşim KUŞTEPELİ * Changing conditions in the global economy forces firms to innovate so as to maintain their competitive advantage. 24 Changing conditions in the global economy forces firms to innovate so as to maintain their competitive advantage. The innovative performance of a firm is directly linked to the Research and Development (R&D) activities in order to improve product qualities and production efficiency as well as their competences. External sources and boundary-spanning networks are crucial for the development of new products and processes. Networks are primary environments where actors exchange knowledge and experience in an easier and less costly way (Pyka and Buchmann, 2011). structure which consists of the subsystems of firms, educational institutions, knowledge organizations and other features of the knowledge infrastructure. Gülcan, Akgüngör and Kuştepeli (2009) show that different knowledge bases and different institutional structures significantly affect the innovative performance of firms. Many aspects such as the characteristics of the firms and the form of the relationships between them are important to understand how innovation networks work and how successful they are in terms of innovation and learning performance. The impact of networks on innovative performance depends strongly on the successful knowledge exploitation of the industrial knowledge base (symbolic, synthetic and analytic knowledge bases) (Moodysson, Coenen and Asheim, 2008) as well as the regional supportive infra- beled “commuting entrepreneurs”. These agents either stay in the core regions or return to their home periphery regions. In both cases they trigger the development of prolific network structures for knowledge and economic transactions and thereby significantly push development in their periphery regions. This knowledge transfer takes place in innovation networks which are spawned between the core and periphery by these entrepreneurial individuals and their economic engagement in both regions. Saxenian (2006) discusses the old core/periphery model of economic development with a new approach in terms of the role of individuals which transfer competences from the core to the periphery regions which she la- DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014 Figure 1. TGIN Network (Green: Network ties before TGIN in Turkey, Blue: Network ties before TGIN in Germany, Red: Network ties that occured after TGIN) INNOVATION, NETWORKS and TGIN PROJECT Under the coordination of Prof. Dr. Yeşim Kuştepeli, Dokuz Eylül University Faculty of Business Economics Department, is currently carrying out a three-year project (2011-2014) with University of Hohenheim in Germany and Services Innovation Research Center (Center for Research on Innovation and Services) within the framework of cooperation between TUBITAK and the Federal Ministry of Education and Research (BMBF) in the context of the IntenC (Intesive Cooperation) program. The aim of the project “Knowledge Transfer in Turkish-German Innovation Networks in the Context of European Integration (TGIN), can be summarized as identifying and measuring the innovation networks between the Turkish and German actors (private sector, universities and government), defining the differences, key organizations and agents between different innovation networks, investigating their functions, determining the main features of innovation network and presenting policy implications to form innovation networks. edge exchange between Turkey and Germany. The formation of the idea of the project started with a network and this network got bigger in size and intensity in the following years. Prof. Canan Balkir (researcher in the Turkish team of TGIN) and Prof. Andreas Pyka (coordinator of the German team) met on a conference at Corvinus University in Budapest in March 2010. There they started intensively to discuss the possibilities of future cooperation because of a strong overleap of research interests. Prof. Pyka came to İzmir in October The Customs Union (CU) between Turkey and the European Union has been the utmost possible economic integration of the Union with a non-member country. The project is unique in the sense that it merges the two literatures on innovation networks and knowledge migration and applies it to the Turkish-German case. The project intends to derive policy conclusions aiming at improving and facilitating mutual learning and knowl25 2010 and the project proposal studies began. The current map of the TGIN network is shown in Figure 1 below. No single firm can keep pace with the speed of technological development in isolation. The application of innovation network approach on the Turkish-German business and knowledge relations and their role for the development of the two economies in relationship to knowledge migration/immigration is an innovative approach. Thus, the approach of the project does not simply reproduce the studies on international innovation networks, but additionally integrates the most recent strands of the literature on knowledge migration and ‘brain circulation’. The long history of Turkish migration towards Germany offers broad scope for exploiting the potentials of innovation networks with Turkish and German participants. A better understanding of the successful cases as well as of bottlenecks in the network developments significantly contributes to this purpose. The topic is also of high relevance for the EU integration process. The goal of the European Union to develop towards the leading knowledge-based economy is strongly supported by the emergence of these networks which connect core European regions with European-Periphery1 re- 26 gion characterized by a strong and dynamic catching up process. The Customs Union (CU) between Turkey and the European Union has been the utmost possible economic integration of the Union with a non-member country. The prolonged accession process with the political uncertainty converged around the ‘open-endedness’ of the process diminished the expectations of Turkish business community and policy-makers. Added with uncertainties of global challenges, the relationship became more troublesome. Therefore, the project on “Knowledge Transfer in Turkish-German Innovation Networks and their Roles for Integration and Catching Up” becomes timely and bid for hope. CONCLUSION No single firm can keep pace with the speed of technological development in isolation. Active participation in networks is crucial for its impact on learning and diffusion and for the development and integration of economies. The TGIN aims to shed light on this phenomenon in order to gain a better understanding of the mechanisms and dynamics behind and to discover potential risks and shortcomings which might hinder network development, by the analysis of innovation networks between Turkey and Germany. DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014 REFERENCES: • Gülcan, Yaprak, Sedef Akgüngör and Yeşim Kuştepeli (2009). “Regional Innovation Systems and Knowledge Generation in Turkish Textile Industry: A Comparison of İstanbul and Denizli Regions”. 4th International Seminar on Innovation, October 15-16, Napier University, Edinburgh. • Moodysson, J., L. Coenen, and B. Asheim (2008), “Two Sides of the Same Coin? Local and Global Knowledge Flows in Medicon Valley” CIRCLE Electronic Working Paper Series 2008-15, CIRCLE (Centre for Innovation, Research and Competence in the Learning Economy), Lund University • Pyka, A. and Buchmann, T. (2011), “Innovation Networks”, in: Krafft, J. and Dietrich, M. (eds.) Handbook on the Theory of the Firm, Edward Elgar Publisher, Cheltenham, UK, forthcoming. • Saxenian A. (2006), “The new Argonauts: Regional Advantage in a Global Economy”, Cambridge, MA: Harvard University Press, 2006. * Prof. Dr. Dokuz Eylul University, Faculty of Business This project also suggests the mechanisms of Innovation Networks with Turkish and German participants which will strongly support the integration policy of Germany with respect to immigrants from Turkey. The focus on innovation and knowledge-based economies allows for a complete new perspective in immigration policies which will help to improve the integration of the two economies, in particular with the goal to support the Turkish integration to the European Union. 1 The term “periphery” might not be the right word to describe Turkey, which is the sixth largest economy in Europe. However, the research team is using the term to be in line with the theory and the suggested model. 27 Developing the Innovation Potential of the Research Infrastructures Jean MOULIN * Research Infrastructures (RIs) are a key instrument in bringing together researchers, funding agencies, policy makers and industry to act together. The European Strategy Forum on Research Infrastructures (ESFRI) created in 2002 by the Council of Ministers of the European Union has devoted considerable efforts in recent years to the identification of new or upgraded pan-European RIs for the benefit of European research and innovation. The ESFRI Roadmap, published in 2006 and updated in 2008 and 2010, is a vital policy document and paves the way for the planning, implementation and upgrading of RIs for the coming decades, in all scientific and technical fields, from physics and astronomy to social sciences and humanities, from life sciences and medicine to environmental sciences, materials sciences, energy and e-infrastuctures (supercomputers, grids, data infrastructures). Research Infrastructures (RIs) are a key instrument in bringing together researchers, funding agencies, policy makers and industry to act together. ESFRI, at this time, has decided to concentrate on the implementation of the different projects. The potential for innovation of these infrastructures should be better exploited and increased. 28 In this context a Working Group (WG) on Innovation was set-up this year: (i) to identify and promote the innovation and industrial capabilities of the RIs on the ESFRI Roadmap; (ii) to strengthen the cooperation of pan-European RIs with industry and (iii) to promote the access of industrial users to the RIs. As a result the Group will propose to the Forum the broad lines of a strategic plan for an industry oriented cooperation. The WG on Innovation will develop contacts and links with the relevant European Industrial Organisations, Joint Technology Initiatives, SET-Plan, European Technology Platforms and EIT (European Institute for Innovation and Technology). It will explore the major obstacles for enterprises to use publicly owned RIs, and identify the specific requirements for hosting industry users. Pragmatic approach to handle IPR issues and publication policies for the whole chain from pre-competitive research to industrial exploitation will be proposed as well as training schemes for young scientists to better cope with the industrial research requirements and for indus- DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014 trial staff to become acquainted with the innovation potential of the use of RIs. In particular, the WG on Innovation will propose solutions to the limited interactions between RI and industry and make proposals to ESFRI for strengthening the cooperation of pan-European RIs with industry or relevant European Industrial Organisations to identify common goals. The WG will pay particular attention to the definition of Research activities as distinct from Development activities, and assess RIs as distinct from demonstration facilities or pilot plants and research programs/projects. During its first meetings the Group identified a series of relevant issues that will be further discussed with the various stakeholders on the basis of the experiences in cooperation of major RIs and industry partners. It will be necessary to identify the main drivers of such cooperation (e.g. for industry: the threshold of high cost of investment in research or a quick technological change) and in particular the special needs of SMEs. The Group stressed the need to move from a paradigm of “Technology Transfer” to one of “Knowledge Transfer”. The science knowl- edge of industry should be increased, especially in a context of fast technological progress and of increased “co-creation” of solutions by scientists and industry. At a more general level, the leverage effects of public procurements in RIs, their socio-economic impact and the promotion of incubation facilities around RIs will be analysed. Many problems in terms of IPR issues are being met in RI-industry cooperation. Specific examples of solutions will be brought e.g. from pre-competitive spaces where industry have agreed to cooperate in early stages. Best practices and methodologies rather than IPR models should be proposed. It has also been noted that data handling and portability of results is becoming more and more important in many industrial sectors. Summarizing, knowledge transfer to industry and industrial relevance might become new additional criteria for the future updates of the ESFRI Roadmap. Knowledge transfer to industry and industrial relevance might become new additional criteria for the future updates of the ESFRI Roadmap. * Prof. Dr. ESFRI Innovation Strategy Working Group Chair 29 Melek Yatırımcılık Hulusi BERİK * Yeni dünyaları keşfetmeye çıkan Macellan girişimci miydi? Yeni dünyaları keşfetmeye çıkan Macellan sizin için girişimci midir? Peki bu geziyi finanse edenlere Melek yatırımcı mı demeliyiz? Peki Macellan’ın bu gezisini finanse edenlere Melek yatırımcı diyebilir miyiz? Melek yatırımcı terimi ilk olarak New York Broadway’deki tiyatro ve müzikallerle ilgili olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu pahalı ve riskli prodüksiyonları finanse eden kimseler genelde sanata ilgi duyan kişiler olup, yapımcılara birçok başka alanda da yardımcı olurlardı. Bundan dolayı da onlar yapımcıların koruyucu meleği olarak düşünülmüş ve ‘Melek Yatırımcı’ diye anılmaya başlanmışlardır. Günümüzde Girişim ve Girişimcilikten bahsedilince akla hep Microsoft-Bill Gates, Apple-Steve Jobs, Facebook-Mark Zuckerberg geliyor. Halbuki bu düzeye çıkmamış çok ama çok başarılı girişimler var. Peki, bu Melek yatırımcılık nedir? Neden böyle adlandırılmaktadır? Genel anlamda melek yatırımcılık son 20-30 yılda gelişen bir kavramdır. Bilhassa Silikon Vadisi’nde şirketlerini başarıya ulaştırıp 30 genç yaşlarda zengin olan şahıslar, başka girişimcilere de yatırım yapmayı arzulamışlar ve ferdi bazda melek yatırımcılık yapmaya başlamışlardır. Bilhassa büyük yatırımlara gerek duymayan iş planları, melek yatırımcılar için cazip olmuştur. Silikon Vadisi’ndeki birçok şirketin nüvesinde melek yatırım mevcuttur. Örneğin Apple’a ilk ciddi yatırımı, kendisi de bir Intel yöneticisi olan Alan Markkula melek yatırım olarak yapmıştır. Melek yatırımcılar genelde girişimcinin kendisi, akrabaları ve dostlarından sonra şirkete ilk kurumsal parayı yatıran kimselerdir. Melek yatırımcıların birçoğu odaklandıkları sektörlerde faaliyet göstermektedir. Son 10 senede daha organize melek yatırımcılık da yapılmaya başlanmıştır. Melek yatırımcıların gelişmesi girişimciler için yeni bir yatırımcı kaynağının oluşmasını sağlamıştır. Bu sınıfın da belli özellikleri ve avantajları vardır. Melek yatırımcılar genelde girişimci ile etkileşmekten hoşlanan; girişime paranın dışında çok değerli başka kaynaklar da sağlayabilen ve genelde DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014 Melek yatırımcılar genelde girişimcinin kendisi, akrabaları ve dostlarından sonra şirkete ilk kurumsal parayı yatıran kimselerdir. kurumsal risk sermayesi şirketlerinden daha ehven şartlarda yatırım yapabilen bir sınıftır. Zamanla bu nevi yatırımcılarla daha sık karşılaşma sonucunda, girişimcilerin iş planı kalitesi ve kapsamının düzelmesi kaçınılmazdır. Girişimciler, finansal ihtiyaçları ile şirketlerinin belli kilometre taşlarına ulaşma süratini uyumlu kılmayı öğreneceklerdir. Şirketlerinin ilk evrelerini melek yatırımlarla finanse ederek şirket mülkiyetinin daha büyük bir bölümünü daha uzun bir süre ellerinde tutabileceklerdir. Melek yatırımcılar yatırım yaptıkları şirketlere ortalama %25 – %40 arasında ortak olurlar. Melek yatırımcı yatırım yaparken önce iş planını sorar, takıma güvenmek ister. Yönetime çok önem verir. Girişimcinin şirketin her noktasına hakimiyeti, finansal verilerin pazarlanmasına ve bunu anlatma kabiliyeti melek yatırımcının vereceği kararda büyük rol oynar. Çünkü yatırımcı olarak, iş planına ve iş planını getiren takıma inanmak ister. Melek yatırımcı aslında bir şirkete sadece maddi değil manevi kaynak da koyuyor. Belli bir iş deneyimi olduğu için Girişimciye mentorluk yapıyor. Bazen Girişimcinin ilk kurguladığı ürün değişiyor. Girişimcinin buna hazır olması gereki- yor yani esnek olmalı. Melek yatırımcı genelde projenin özgün olmasına bakar. Klonlanmış bir proje olmaması önemlidir. Klonlanmış bir projeyse de ciddi bir büyüme potansiyelinin olması gerek. Girimcinin daha önce bir yerde çalışmış olması veya daha önce bir takım projelerle uğraşmış olması hatta batırmış olması bile tercih sebebidir. Türkiye’de Melek Yatırımcılığın geldiği noktayı değerlendirecek olursak; Türkiye’de melek yatırımcılık henüz başlangıç aşamasındadır. Gerek girişimcilerin gerekse yatırımcıların çoğu tarafından tam anlaşılmış değildir. Bu sektördeki kişilerin ve kurumların girişimcilerin melek yatırım için uygun olduğu konusunda eğitime ve iyi rol modellerine ihtiyaçları vardır. Öte yandan, Türkiye’nin ekonomik göstergelerinde özellikle son dönemlerde melek yatırımcılık için çok cazip gelişmeler ve fırsatlar söz konusu. Bunların arasında ekonominin sağlıklı büyümesi, hükümetin girişimci ve yatırımcılara önem vermesi, geniş kitleleri girişimcilik konusunda bilgilendirmek amacıyla çeşitli eğitim programlarının başlaması, yapılacak yatırımlardan çıkış yapabilme imkânlarının artması, Türkiye’nin 31 Eğitilmiş insan gücü bakımından bölgesinde lider olan Türkiye’de girişimcilerin faaliyetleri artmaktadır. bölgesinde eğitilmiş insan gücü bakımından lider olması ve yurt dışındaki Türk girişimcilerin Türkiye’deki faaliyetlerini artırmalarını elbette sayabiliriz. Türkiye’de Melek Yatırımcılık iklimine geçen eylül ayında katılan benim de kurucu ortağı olduğum “Keiretsu Forum İstanbul” Türkiye hakkında da bilgi vermek isterim. 2000 yılında “Nitelikli Yatırım Fırsatı Yaratan Kapsamlı Ortaklık” sloganıyla kurulan Keiretsu Forum, akredite olan özel sermaye yatırımcılarından, risk sermayedarlarından ve kurumsal yatırımcılardan oluşan bir melek yatırımcılar topluluğudur. Japonca işbirliği anlamına gelen Keiretsu Randy Wiilams tarafından kurulan dünyanın en büyük melek yatırımcı ağlarından biridir. 2000’lerin başında internet balonunun patlaması1 ile tek başına yatırım yapmaktan vazgeçerek arkadaşları ile bir araya gelen Williams karar verme sürecinde beyin fırtınası yapmanın yatırımın başarısını artırdığını görüyor. Bunu üzerine 25 arkadaşıyla birlikte Keiretsu Formu kuruyor. Williams yatırım yapmaya devam ederken organizasyon sadece Amerika’da değil dünyanın belli başlı merkezlerinde 26 ofise ulaşıyor. Keiretsu Forum global bazda 400’den fazla start-up şirkete $465 milyon üzerinde yatırım yaptı. Forum üyeleri, çeşitli yüksek nitelikli yatırım olanaklarına yatırımda bulunmaktadır. Küresel anlamda 32 sermaye, kaynak ve işbirliği fırsatları sunan Keiretsu Forum İstanbul, melek yatırımcılar ile yatırım sunumlarını bir araya getiren eşsiz bir platformdur. Her ay çeşitli kaynaklar aracılığıyla başvuran girişimcilerin en kalitelilerini, üyelerimizin de katılımıyla seçiyoruz ve aylık Forum toplantısında üyelerimize sunuyoruz. Keiretsu Forum iyi tanındığından bu başvuruların bazıları yurt dışından da gelmektedir. Forum üyeleri kendileri tarafından önceden seçilmiş firmalardan yatırım sunumları dinlerler. Değerlendirme ve inceleme çalışmalarını bir arada yaparlar, ancak yatırım kararlarını tek başlarına alırlar. Üyeler herhangi bir yatırım fırsatına istedikleri miktarda yatırım yapabilmektedirler. Bu ana faaliyetimize ek olarak muntazaman hem girişimcilere, hem de yatırımcılara yönelik eğitim programlarımız bulunmakta. Melek yatırımcıların birçoğu odaklandıkları sektörlerde faaliyet göstermektedir. Son 10 senede daha organize melek yatırımcılık da yapılmaya başlanmıştır. Keiretsu Forum olarak yatırım faaliyetlerimiz sektörel trendlere bağlı değildir. Biz her sektörde çok cazip geri dönümler sağlayabilecek girişimler olabileceğini tecrübemizle biliyoruz. Bir fon da olmadığımız için bu tip “takip edici” yatırımlardan uzak durabiliyoruz. Her sektörden kaliteli girişimci Keiretsu Forum’dan yatırım alabilir. DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014 İstanbul şubemiz Eylül 2012’de açıldığından beri, çok kısa bir zamanda üyelerimiz tarafından 4 farklı şirkete yaklaşık $3 milyon yatırım yapılmıştır. Başvuru yapmak isteyen girişimciler bizzat benimle veya www.keiretsuforum. com.tr adresinden bizimle iletişime geçebilirler. Daha sonra süreç şöyle devam ediyor. Ön eleme komitesi birinci aşamada gelen projeleri yine online ortamda derecelendirir. Bu aşamada girişimci şirketin iş planına ve yatırımcı sunumuna bakılır. Diyelim ilk aşamada 20 başvuru yapıldı. Ön eleme komitesi tarafından 6-7 girişimci şirket bir sonraki ikinci aşamadaki girişim tarama toplantısına davet edilir. Girişim tarama komitesinde yine üyeler tarafından tarafından değerleme yapılır. Bu aşamayı da geçenler üçüncü ve son aşama olan Forum toplantısına davet edilir. Bu Forum toplantısında tüm Keiretsu Forum Türkiye yatırımcı üyelerine girişimciler ayrıntılı yatırım sunumu yaparlar. Bu bölümde projelere bir sürü yatırımcı gözü bakmış olur. Toplantının son yarım saati tüm yatırımcı üyeler beyin fırtınası bölümünde teker teker girişimcileri toplu olarak değerlendirirler. Bu aşamada aslında kendi konusunda uzman bir sürü yatırımcı farklı bakış açılarıyla sizin şirketinizi değerlendirir. Bu beyin fırtınasından çıkan tüm yorumlar toplantıdan sonra girişimcilerle paylaşılır. Son ve en önemli aşama ise şirket inceleme ve değerleme süreci (Due Diligence). Due Diligence aşamasında şirketin yatırım raporu hazırlanmış oluyor. Bu raporu şirketin her kademesi ile ilgili tam bir bilgi değerlendirmesi içerir. Buna şirket anayasası demek daha doğru olur. Her ay bu döngü yeniden başlar. Eğer Due Diligence aşamasına gelmediyse şirketinizin nelerinin eksik olduğunu söyleyip üç ay sonra tekrar gelin diyoruz. Bir sonraki yazımızda Risk sermayesi (Venture Capital) ve özel sermaye fonları olan “Private equity”i sizlere tanıtacağım. 1 İnternet Balonu: Dot-com Bubble olarak bilinir. * Kurucu Ortak, Keiretsu Forum İstanbul [email protected] 33 Güçlü İnovasyon Sinyalinin Peşinde Olunmalı Prof. Dr. Banu ONARAL ile DERIN adına söyleşi “İnovasyonda başarılı bir öykü inanıyorum ki öncelikle İzmir’den çıkacaktır. Çünkü İzmir’de bir hastane sistemi ve sağlık kampüsü var.” Amerika’da Drexel Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Bölüm Başkanı olarak görev yapan Banu Onaral’ı İzmir’e geldiğinde halasının evinde ziyaret ettik. Hem kendisine hem de inovasyon yönünde kökleri bulunan ailesine hayranlık duymamak imkansız. ABD’de yaşıyor olmasına rağmen ülkemizle ve diğer pek çok ülke ile etkileşim içinde. Ülkemizin veya diğer gelişmekte olan ülkelerin, diğer bir deyişle yükselen ekonomilerin inovatif atılımı konusunda düşündüklerini sorduk. Sözlerini özetleyecek olursak; “Uluslararası rekabetle ilgili yeni dönem ortaya çıkan konu başlıkları arasında “inovasyonda eşitlik” ortak payda. Son dönemde yükselen bir ekonominin insanı olmakla beraber gelişmiş bir 34 ekonomide çalışınca şunu fark ediyoruz. Gelişmiş ekonomidekilerin yükselen ekonomilerde yapılacak çalışmaların seviyesini ve oradaki kişilerin diğerini takdir etmekte sorun yaşadıklarını görüyoruz. Yani aynı seviyede de olsa bir firma diğeri ile ilişki kurduğunda gelişmiş ülkenin firmasının varsayımı şu; bu firmaya biz ancak hazır tasarımları veririz belki fason yapabilirler, belki fasonu iyileştirebilirler. Bu şekilde düşündükleri müddetçe -bugüne kadar hemen hemen bütün ilişkilerimiz maalesef öyle oldu- hiçbir zaman doğru bir ortaklık olmaz ve bu ortaklıktan iki taraf ta hiçbir şey kazanamaz. Yükselmiş ekonomilerdeki kişilerin ortak projelerde, kişi kişi çalışmaya başladıkları zaman, gelişen ekonomideki kişilerin enerjisini, kaynaklarını, arzusunu, DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014 isteklerini kendi yapmak istediklerini gerçekleştirmek için değerlendirmeli. Bizim de onların deneyimlerini, bilgilerini çok hızlı bir şekilde alabilmemiz gerekir -bunun İngilizcesine “dual symmetrical” diyorum- yani simetrik ilişkiler olmalıdır. Simetrik ilişki olmadığı zaman uzun vadede hiçbir zaman onlara değer katılmadığı için onlar uzun zaman duramıyorlar. Biz de kısa bir vadede ümidimizi kaybediyoruz ve daima ikinci ortak oluyoruz. Şimdi bir fikir ortaya çıkmış ortaya. Çok ilginç bir Hintliyi dinledim geçenlerde bu kavram güneyden güneye ortaklıklar diyor yani daha eşit ortaklıklar mesela Brezilya ile Güney Afrika’nın ortaklığı, Brezilya ile Türkiye’nin ortaklığı. Nitekim ben bunu Türkiye’de bilhassa Ankara’da bir takım beyin araştırmaları merkezinde dinlediğim bir iki seminerde de hissettim. Bunlar tıp doktorlarıydı. Bebek ve çocukların gelişmesiyle ilgili ortak projeler yapıyorlar... Daha önce Amerika’da Yale Üniversitesi ile çalışmışlar. Fakat bu çalışmalar verimli olmamış (çünkü Yale zaten bunları denemiş Amerika’daki çocuklar üzerinde.) Bunun üzerine hazırları vermişler, bunlar da bizimkilere uyarlamışlar, bunların katkılarından diğerleri faydalanmamış. Karşılıklı olarak pek geçerli bir şey olmamış. Sonrasında, Brezilya ile yapmışlar, Afrika ile yapmışlar. Bir tıp doktoru ne kadar verimli çalışabildiklerini, nasıl birbirlerine değer kattıklarını, nasıl dünya çapında yayın yapabildiklerini, mesela Yale ile yapamadıklarını ama Brezilya’daki üniversiteler ile yapabildiklerini aktardı. Şimdi bir de böyle bir enteresanlık var; Batıda, yükselmiş ekonomilerin insanlarının bunu anlamaları lazım ki, herkesin birlikte değer yaratması söz konusu olsun. Eğer birbirimize güven oluşursa ve Türkiye kendini doğru tanıtabilirse çok inanılmaz, yepyeni modeller çıkabilir. İnovasyonda başarılı bir öykü söyleyebileceksek, inancım bu öncelikle İzmir’den olacaktır. Çünkü İzmir’de bir hastane sistemi ve toplu bir sağlık kampüsü söz konusu. Bu da İzmir’e güç katan ve farklı kılan bir durum. Bize ana varlık veren kurum bütün bizler gibi altı okulu bir araya topladı, adını “Global Translational Research Partnership“ koydular. Bu vakıf, küresel olarak birlikte yenilik yapmak istiyor. Bu sayede, yükselmiş ve yükselmekte olan ekonomilerin uzun vadede ortaklıklarını toplu olarak çalıştırmaya başlasın, yani bir tek Drexel çalıştırılmasın. Onun için dediler ki, siz gelin hepsine Çin’de yaptıklarınızı, İsrail’de yaptıklarınızı, Türkiye’de yaptıklarınızı anlatın; ama ben sunumun en başına ilkeleri koydum. Bir başarı öyküsü aranıyorsan, illa ben merkezli olmadan en güçlü inovasyon sinyali veren büyük olaylar neyse onun peşinde olmak lazım. Buradaki kişiler de o büyük olayın peşine birlikte gidiyorlar. İlişkilerinde daima yükselmekte olan -belki onlar kadar inovasyonda, ürünleştirmede, ticarileştirmede deneyimi olmasa bile- bu insanları olayın içine koyarak tasarımdan protiplemeye, protipten ticarete, ticaretten uygulamaya gidene kadar aynı seviyede hareket edebilirlerse bunun başarılı olacağı aşikardır. Nitekim Çin’de aynen öyle oldu. Biz Çin’de hiçbir zaman bir Amerikalı gibi davranmadık. Tamamen bir Çinli gibi davrandık (onlar bazen beni Çinli zannediyorlardı). Büyük gelişmelere imza atıyorlar. Dört yüz Çinli arasında bir tek ben yabancıyım, herkes Çince konuşuyor arada benim yüzümden biraz İngilizce duyuluyor; ama o insanlar benim onların çıkarını düşündüğümü hissediyor. Onların çıkarını düşününce zaten sonunda herkesin çıkarı oluyor. Şu anda Çin’de kurduğumuz ortak araştırma merkezinde inanılmaz kaynak, istek, enerji, bir dolu “Ben merkezli olmadan en güçlü inovasyon sinyali veren büyük olayların peşinde olmak lazım.” 35 “Herkes birbirine iyi uygulama aktarabilir ve bu iyi uygulamayı kim yaparsa en iyi ortak ve en saygın ortak o olur.” meraklı genç; öbür tarafta da bir dolu bilgili insan ama enerjisi az, sorunları gören, endişeleri olan bir memleket o da Amerika. Çin yükseliyor çünkü ötekisi de durmakla meşgul, kafası karışık belki, ama çok şey biliyor, çok şey yapmış. Bir de o kadar fazla yatırım olmuş ki artık sistem kemikleşmiş, bir de o var. Mesela teknoloji aktarımında modern, girişimci teknoloji aktarımının oturtulması çok zor. Yükselen ekonomide girişimci teknoloji aktarımı kavramını tamamıyla modern çağın, özellikle beklentileri devreye alarak herkesin derisini kaptırdığı yani ben bürokratım sen getir belki patentini biz senin için alırız yoksa almayız gibi memur kafalı insanların olmaması lazım bu programlarda. İsrail ile olan ilişkimizde de biz çok şey öğrendik. Ama şimdi bu bizim başlattığımız üniversitelerden doğan buluşu hızla sanayiye kazandırmak hastaya götürmek konusunda İsrail üniversitelerini mobilize etmiş değil, şimdi bu modeli alıp İsrail’de seferberlik başlatırken düşünebiliyor musunuz zaten İsrail’in kendi ekonomik sistemi gayet gelişmiş ama üniversitedeki hocalar hala her yerdeki hoca gibi. İsrail’den Türkiye’ye gelip ilham alıp geri dönüyorlar. Yani herkes birbirine iyi uygulama aktarabilir ve bu iyi uygulamayı kim yaparsa hep en iyi şey, en iyi ortak, en saygın ortak o olur. Nasıl oluyor da hastane sistemleri ile, üniversiteler ile, firmalar ile, küçük firmalar ile, yatıcımcılar ile, girişimciler ile nasıl çalışıyoruz biz? Niye bu kadar içli dışlı olduk? Çünkü her iyi uygulamada her değer katan aynı yerde, aynı 36 masanın etrafında, hiçbir zaman hani ben büyük firmayım, beklerim başlangıç firmaları kurulsun, düşsün, kalksın sonra işin içine girerim yok. En büyük firma birinci günden bizimle mesela. Buradaki insanlar batı dünyasına sizce nasıl bakıyorlar? Bu çok önemli. Şu anda İzmir’deki bir yatırımcı, girişimci, hastane sisteminden birisi, bir öğretim üyesi, bir hekim ne düşünüyor? Birlikte çalışmaktan onlara fayda gelebileceğini hissedebiliyorlar mı? Türkiye’nin bağımsızlığına inanan yani bu ülkenin ileri teknoloji ile kalkınacağına inanan insanlar ne düşünüyor? Ben küresel yenilik ortaklıklarından bahsediyorum. O ülkenin bağımsızlığı, yani bağımsız bir ekonomisi olması yani bağımsızlık savaşını kastediyorum. Benim düşüncem bu bağımsızlıkçı ruh, sanayide kurtuluş savaşı aslında. Ne kadar büyük bir kaynağın kullanılmadan batıda çürüdüğünü görüyor musunuz? Bu kaynağın nasıl toplanabileceğini orada bir ordumuz var beyin gücü. O beyin gücünü bu toplama getirmek ve çok az bir Ar-Ge katkısı ile sanayi kurmak olduğunu anlıyorsunuz. Bunu mu anlatmamız lazım? Ne yapmalıyız? Bu Türkiye için çok çok önemli. Çünkü Amerika’dan Avrupa’dan korkan adam Çin’den de korkar. Dünya’daki olayı Türkiye’nin öncelikli çıkarlarına, stratejilerine nasıl kullanabiliriz? O zaman batıda, gelişmiş bir ülkede yetişmiş biri olarak oradaki kaynakların hangilerinin Türkiye’ye hızlı bir şekilde o beyin gücümüzün sayesinde aktarılarak, onların kuramadığı sanayiyi biz nasıl kurarız diye bakabiliriz. DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014 Prof. Dr. Banu Onaral kimdir? “Bilimde yenilik elçisi” Banu Onaral, Drexel Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği, Bilimleri ve Sağlık Sistemleri Okulu kurucusu ve yöneticisidir. Lisans ve Yüksek Lisans eğitimlerini Boğaziçi Üniversitesi’nde Elektrik Mühendisliği alanında tamamladıktan sonra Fulbright Bursu ile gittiği Pennsylvania Üniversitesi’nde Biyomedikal Mühendislik Doktorası’nı almıştır. Biyomedikal sinyal işleme, karmaşık sistemler ve görüntüleme alanlarında akademik çalışmalarını yürüten Banu Onaral aynı zamanda farklı disiplinlerden bilim insanlarının, sanayi ve akademinin, farklı ülkelerdeki araştırmacıların birbirleriyle iletişim ve alışverişlerini artırmalarına yönelik uygun ortamların yaratılabilmesi için de çalışmalar yürütmektedir. Aralarında birçok Türk kökenli öğrencinin de bulunduğu genç mühendis ve bilim insanlarına biyomedikal alanındaki eğitim ve araştırmalarında destek olarak onların da kendisi gibi öncü bilim insanları olmalarına katkıda bulunmaktadır. “Cumhuriyetin ilk girişimcilerindendir” diye tanımladığı Nuri Demirağ’ın torunudur. Büyük başarılarına rağmen mütevazılığını kaybetmemiştir ve çoğu zaman birlikte çalıştığı gençleri öne çıkarmaktadır. Banu Onaral’ın ABD’de pek çok önemli kuruluşta yöneticilik ve üyeliği bulunmaktadır. Bunlar arasında Amerika Tıp ve Biyoloji Mühendisliği Enstitüsü kurucu üyeliği, IEEE Tıp ve Biyoloji Mühendisliği Topluluğu (EMBS) üyeliği, Amerika Bilimde İlerleme “Cumhuriyetin ilk girişimcilerindendir” diye tanımladığı Nuri Demirağ’ın torunudur. Kurumu (AAAS) üyeliği bulunmaktadır. Ayrıca yeni nesil tıbbi cihazların geliştirilmesi ve yenilikçi sağlık çözümlerine dönüşmesinde üniversite çapında Coulter-Drexel Girişimci Teknoloji Aktarımı Programı’nı yönetmektedir. “Temel bilimler ve mühendislik bir araya gelip sürdürülebilir, yüksek katma değerli ekonomik düzenin çalıştığı ekosistemler oluşturmalıdır” diyen Onaral ilk olarak ABD’de oluşturulmaya başlanan bu ekosistemlerin Türkiye’de de ortaya çıkması için çalışmaktadır. Rusya ile Afrika, ABD ile Asya, Avrupa ile Körfez ülkeleri eksenlerinin kesişiminde bulunan Türkiye’nin bu konumunun da önemli olduğunu düşünüyor. “Siyasi iradeyi ve kamuoyunu etkilemek, bunun yanında politikaların ve yasal düzenlemelerin artık yerleşmesi ve bu ekosistemlerin yükselmesi” gerekir diyor. Yurtdışında bilim, teknoloji, sağlık alanlarında çalışmakta olan insanları beyin göçü değil beyin gücü olarak niteleyen Onaral bu beyin gücünün ülkemizi kalkındırmak için kullanılabileceğini belirtiyor. Bunun gerçekleşmesi için de pek çok adım atmıştır. Üniversitemiz ve Drexel Üniversitesi ile işbirliği anlaşmasının paydaşı olması son derece önemlidir. Üniversitemiz ve Drexel Üniversitesi ile işbirliği anlaşmasının paydaşı olması çok değerli. Ayrıca Dokuz Eylül’ün de içinde bulunduğu İNOVİZ platformunda, İzmir ve Sağlık yenilikleri konularında önemli bir fikir babası. 37 KOSGEB TEKMER (Teknoloji Geliştirme ve Ar-Ge Merkezleri) Ar-Ge, İnovasyon ve Endüstriyel Uygulamaya Yönelik Destek Programı Mustafa ÇANAKÇI * Ülkelerin rekabet gücü, teknolojilerin üretime dönüştürülmesi ve aktarılmasına bağlı olduğundan, yeni teknolojilerin hızla yayılmasını kolaylaştıracak kurumsal yapı ve ilişkiler büyük önem kazanmaktadır. Girişimciliğin ve teknoloji geliştirmeye dönük düşüncelerin hayata geçirilmesi ve ekonomik değeri olan ürünlere dönüşebilmesi, teknik imkânlar kadar maddi kaynaklara da bağlıdır. Sanayileşme ve teknoloji ilişkisi rekabet ortamında, KOBİ’lerin ayakta kalabilmesi için teknoloji ve Ar-Ge çalışmalarına önem vermeleri ve ürünlerini, hizmetlerini ve üretim yöntemlerini sürekli olarak değiştirmeleri ve yenilemeleri gerekmektedir. Bu zorlu süreçte var olabilmenin temel yolu Ar-Ge ve inovasyon yapmaktır. Ar-Ge ve inovasyona dayalı yeni üretim ve hizmet şekilleri geliştirmek, yeni ve fonksiyonel ürünler tasarlamak ve yeni teknolojilere adapte olmak günümüzde KOBİ’ler için âdeta bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu kapsamda KOSGEB, Ar-Ge İnovasyon ve Endüstriyel Uygulama Destek Programı ile hem Ar-Ge ve inovasyona dayalı projelerin hayata geçirilmesi hem de bu projelerin endüstriyel uygulamalarına yönelik süreçlerini destekleyerek fikirden ticarileşebilir ürüne kadarki zincirin tüm halkalarında girişimcilerin ve KOBİ’lerin yanında olmaktadır. dikkate alındığında, sanayileşmenin temelinde teknoloji birikiminin ve teknoloji yaratma çabalarının olduğu görülür. Bilim ve teknoloji birbirlerini karşılıklı ve olumlu yönde etkileyen özelliğe sahiptir. Bilimsel ve teknolojik gelişmeler ise ekonomik gelişmeyi hızlandırmakta, bu da genel olarak toplumun refahını artırmaktadır. Gümrük duvarlarının kalktığı, serbest ticaret ve lojistik olanaklarının geliştiği günümüzün hızla değişen 38 KOSGEB bu destek programını sahada etkin ve hızlı bir şekilde yürütmek için, 1990 yılların başında üniversite ile birlikte sanayi ve ticaret odalarıyla kurmaya başladığı, bugün sayısı 31 bulan Teknoloji Geliştirme Merkezlerini (TEKMER) bir ara yüz olarak kullanmaktadır. KOSGEB’in, İzmir’de üniversiteler ve Ege Bölgesi Sanayi Odası işbirliği ile kurmuş olduğu iki TEKMER bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi olan Dokuz Eylül Üniversitesi TEKMER 2001 yılında kurulmuş olup şuan üniversitenin Tınaztepe Yerleşkesinde faaliyetlerini sürdürmeye devam etmektedir. Üniversitelerin sahip olduğu bilim ve araştırma altyapı potansiyelini yeni ürün, yeni süreç, bilgi ve/veya hizmet üretmek üzere, özellikle DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014 AR-GE ve İNOVASYON DESTEK PROGRAMI: İşlik Desteği: İşliklerden bedel alınmaz Kira Desteği (hibe) : 12.000 TL Makine-Teçhizat, Donanım, Hammadde, Yazılım ve Hizmet Alımı Giderleri Desteği (hibe) : 100.000 TL KOBİ’lerin ayakta kalabilmesi için teknoloji ve Ar-Ge çalışmalarına önem vermeleri ürünlerini, hizmetlerini ve üretim yöntemlerini sürekli olarak yenilemeleri gerekmektedir. Makine-Teçhizat, Donanım, Hammadde, Yazılım ve Hizmet Alımı Giderleri Desteği (Geri Ödemeli) : 200.000 TL KOBİ’ler ile girişimcilerin hizmetine sunarak, bölgenin ve ülkenin gelişimine katkı sağlamak ve en nihayetinde yenilik içeren Ar-Ge ve İnovasyon projelerine destek vererek, ülkemizi yenilik konusunda rakiplerini takip ve taklit eden konumdan uzaklaştırmak, kendi ürün ve üretim teknolojisini geliştiren, katma değeri yüksek ürünler üreten bir ülke sınıfına sokmak gibi kuruluş amacı olan TEKMER’lerin; Bilim ve teknolojiye dayalı yeni fikir ve buluşlara sahip KOBİ ve girişimcilerin geliştirilmesi, teknolojik fikirlere sahip tekno-girişimcilerin desteklenmesi, inovatif faaliyetlerin desteklenmesi, KOBİ’lerin Ar-Ge bilincinin ve kapasitesinin arttırılması ve üniversite, kamu ve özel sektör Ar-Ge kurumları ile KOBİ’lerin işbirliğinin güçlendirilmesi gibi işlevleri de bulunmaktadır. Personel Gideri Desteği (hibe) :100.000 TL Başlangıç Sermayesi Desteği (hibe) : 20.000 TL Proje Danışmanlık Desteği (hibe) : 25.000 TL Eğitim Desteği (hibe) : 5.000 TL Sınai ve Fikri Mülkiyet Hakları Desteği (hibe) : 25.000 TL Proje Tanıtım Desteği (hibe) : 5.000 TL Yurtdışı Kongre/ Konferans/ Fuar Ziyareti/ Teknolojik İşbirliği Ziyareti Desteği (hibe) : 15.000 TL Test, Analiz ve Belgelendirme Desteği (hibe) : 25.000 TL Endüstriyel Uygulama Destek Programı : Kira Desteği (hibe) : 18.000 TL Makine-Teçhizat, Donanım, Sarf Malzemesi, Yazılım ve Tasarım Giderleri Desteği (hibe) :150.000 TL Makine-Teçhizat, Donanım, Sarf Malzemesi, Yazılım ve Tasarım Giderleri Desteği (Geri Ödemeli) : 200.000 TL Personel Gideri Desteği (hibe) : 100.000 TL Not: KOSGEB Destek Oranı : %75 * KOSGEB - İzmir Güney Hizmet Merkezi Müdürü D.E.Ü. TEKMER İletişim Bilgileri: D.E.Ü. Tınaztepe Yerleşkesi 35397 Buca – İZMİR Tel: (90-232) 453 54 66, Faks: (90-232) 453 54 88 KOSGEB İzmir Güney Hizmet Merkezi Müdürlüğüne bağlı olarak faaliyetlerini yürüten ve KOSGEB’in Ar-Ge, İnovasyon ve Endüstriyel Uygulama Destek Programını yürüten Dokuz Eylül Üniversitesi TEKMER tarafından öğretim elemanlarına, öğrencilere ve mevcut KOBİ ölçekli işletmelere yanda sıralanan destekler sunulmaktadır: 39 Bir Girişimcilik Hikayesi Onur KESKİN* Akademisyenler olarak çoğu zaman amacımız akademik dünyaya bir katkıda bulunmaktır. Bu katkı kimi zaman bir bildiri, kimi zaman ise bir makaledir. Bizim durumumuzda ise bu katkı Dokuz Eylül Teknoloji Geliştirme Bölgesi – DEPARK’da kurulan bir girişimcilik öyküsünün başlangıcı oldu. Dokuz Eylül Üniversitesi Mekatronik Mühendisliği Anabilim dalında 2007 ‘den beri araştırma görevlisi olarak çalışmaktayım. 2009’dan beri ise insansız hava araçları ve grup uçuşları üzerine doktora çalışmalarımı sürdürüyorum. Bu çalışmalara paralel olarak da gömülü sistemler, Internet tabanlı kontrol sistemleri ve kablosuz algılayıcı ağları üzerinde çalışmalar yapıyorum. Haziran 2012’de üyesi olduğum akademik haber kaynaklarından Amerika Birleşik Devletleri’nin Florida eyaletinde ana konusu makina öğrenme ve uygulamaları olan uluslararası bir konferans çağrısı aldım. Bu çağrının detaylarını incelediğimde “enerji uygulamalarında makina öğrenme özel oturum” başlığı özellik- Resim 1. İlk çalışmalarımızda geliştirdiğimiz veri okuma devresi 40 le dikkatimi çekti. Çünkü çalışma arkadaşım yüksek lisans öğrencisi İsmet Ateş ile birlikte çalışmalara katkıda bulunmak için zaman geçirdiğimiz enerji laboratuvarı ve burada yer alan veri toplama cihazının ne yazık ki (!) çalışmaz durumda olması bir şeyleri uygulamaya geçirmek için bizi tetiklemişti. Cihaz çalışamaz durumda olsa da eski teknoloji rüzgar hızı ve yönü ölçüm algılayıcıları, anemometreler ve güneş ışınım algılayıcıları, piranometreler kullanabileceğimiz sinyalini veriyordu. Biz de İsmet Ateş ile birlikte kendimize ait bir baskı devre, PCB kartı geliştirdik. Bu kart tasarımı yaygın kullanımı olan Arduino platformu ile de tamamen uyumlu bir şekilde geliştirildi. Bu sayede ilgili platformun desteklediği yazılım dilini ve eklentileri kullanmamız mümkün oldu. Geliştirdiğimiz gömülü yazılım IEEE 802.11 kablosuz iletişim standardında çalışan ZigBee modülleri aracılığı ile bir web sunucusu ile haberleşebilmekteydi. Burada web sunucu olarak öncelikle standart bir Windows PC kullanıldı. Proje devamında ise tek kartta bilgisayar olarak adlandırılan kredi kartı boyutlarında bir gömülü platform, Raspberry Pi, kullanılarak projenin bir başka özgün yönü eklenmiş oldu. Farklı firmaların algılayıcılarını kendi geliştirdiğimiz elektronik devreler ile okuyabildik. Ve yine kendi geliştirdiğimiz web tabanlı uygulama üzerinden Internet ortamına tüm bilgileri taşıdık. Çalışmalarımız sonucunda tüm algılayıcı verilerini literatürde kullanılan veri toplama cihazlarının aksine 1000 (bin) kat hızlı biçimde okuyabildiğimiz ortaya çıktı. Bu sonuçları sunmak üzere Florida’ya gittim. Sunum sırasında Lawrence Livermore National Laboratory çalışanları veri toplama hızımızın çok ileri olduğunu açıkça ifade ettiler. Fransız bir firma yetkilisi ise Internet tabanlı çalışan, her türlü mobil cihaz (akıllı telefon, tablet, vs.) ile uyumlu ve algılayıcı verileri üzerinden detaylı DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014 raporlama imkanı sunan yazılımımızı satın almak istedi. Tüm bu olumlu gelişmeler ışığında Türkiye’ye döner dönmez T.C. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının TeknoGirişim Sermaye Desteği programına başvurdum. Destek kapsamında proje teklifim ve ardından da iş planım onaylandı ve Ankara’da sözlü savunmadan da başarılı bir şekilde geçerek, destek alabilmek için sözleşme yapmaya hak kazandım. İmzaladığım bu sözleşme ile 100.000 (yüzbin) TL’lik geri ödemesiz destek sayesinde akademik olarak ön çalışmasını yaptığımız sistemi daha da geliştirerek piyasanın ihtiyacı olan son teknoloji ürünleri üretmenin yolu açılmış oldu. Proje kapsamında “Bilims Enerji Mühendislik İletişim Bilişim Teknolojileri Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi”ni kurduk. Bilims adı bilimsel sistemlerin kısaltmasından oluşmaktadır. Şirketimizin temel amacı; yenilenebilir enerji kaynaklarının potansiyellerini belirlemek ve daha sonraki aşamalarda kaynakların düzenini takip etmektir. Bu amacı gerçekleştirmek için veri toplama istasyonları üretilecektir. Ürettiğimiz istasyonlar topladıkları bilgileri Internet üzerinden istenilen noktalara anlık olarak bulut bilişim altyapımız ve yazılımlarımız ile ulaştıracaktır. Bu amacı gerçekleştirmek için şu anda kendim de dahil olmak üzere iki şirket çalışanı bulunmaktadır. Bunun dışında girişimimizi ayakta tutmak için ailemden ve birçok dostumdan da destek almaktayız. Akademik çalışmanın yapılması ve ardından şirketin kurulması aşamasında Mekatronik Mühendisliği Anabilim dalı başkanı Doç. Dr. Zeki KIRAL, Makina Mühendisliği bölümü Enerji Anabilim dalı öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Alpaslan TURGUT, Ar. Gör. Dr. Ziya Haktan KARADENİZ ve Makine Teorisi ve Dinamiği Anabilim dalı öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Levent ÇETİN ’e desteklerinden dolayı teşekkür ederim. Akademik şirketin kurulması yolunda bizlere yol gösteren ve yardımlarını esirgemeyen, Dokuz Eylül Üniversitesi Teknoloji Geliştirme Bölgesi – DEPARK’da konforlu çalışma ofisimize kavuşmamızı sağlayan başta Sayın Rektörümüz Prof. Dr. Mehmet FÜZÜN hocamıza, ardından Rektör Yardımcılarımızdan Sayın Prof. Dr. Murat ÖZGÖREN ve Sayın Prof. Dr. Halil KÖSE ’ye ve Genel Sekreter Prof. Dr. Can KARACA, Dokuz Eylül Üniversitesi Üniversite – Sanayi Uygulama ve Araştırma Merkezi müdürü Sayın Prof. Dr. Abdurrahman BAYRAM ve Fen Bilimleri Enstitüsü müdürü Sayın Prof. Dr. Ayşe OKUR hocalarımıza teşekkür ederim. * Kurucu & Müdür Bilims Enerji Mühendislik İletişim Bilişim Teknolojileri San. ve Tic. Ltd. Şti. www.bilims.com Resim 2. Akademik çalışmamız sonucunda geliştirilen sistemma devresi 41 Ah Şu Girişimciler! Ufuk BATUM * Gelişmiş batı ülkelerinde uzunca bir süredir gündemde olan, derinleşerek kurumsallaşan “girişimcilik ve yenilikçilik” konuları son zamanlarda dünyanın oldukça farklı bölgelerini de etkilemekte. Gelişmekte olan ve genç nüfusa sahip ülkeler -örneğin Hindistan, Brezilya, Endonezya, Mısır, Çin, Meksika- bu meseleyi fazlasıyla önemsemiş gözüküyor. Dünyada söz sahibi bir güç olmak isteyen Türkiye’de de doğal olarak girişimcilik ekosistemi hızla gelişmeye başladı. Belki bazı işlerin henüz arzu edilen derinlikte ve kalitede olduğunu söyleyemeyebiliriz ancak hem kamunun hem de özel sektörün önemli katkıları ve çabalarının olduğu biliniyor. GSMH artışını sürdürülebilir kılmanın yolu gelişen teknolojileri ve tecrübeleri, üretilen değeri paylaşmakta yatıyor. Yapılmaya çalışılanların önemli bir kısmının “özendirici ve yönlendirici politikalar” olduğunu memnuniyetle tecrübe ediyoruz. İş planı yarışmaları, ön kuluçka programları, kuluçkalar, teknoparklar, eğitimler, seminerler, mentor ve yatırımcı ağları, iş hızlandırıcıları, teknoloji transfer ofisleri ve benzeri birçok kavram ve uygulama artık yaşamımızda. Üniversiteler girişimcilik ve yenilikçilikleriyle değerlendiriliyorlar. Endeksler açıklanıyor, kurumlar arasında hoş bir rekabet gelişiyor. Herkes daha iyisini 42 yapma peşinde olduğundan birbirinden öğrenme, birbiriyle işbirliği yapma yolu da açılıyor. İşte burası bence çok önemli çünkü Türkiye’de 10 yıldır yaşanan GSMH artışını sürdürülebilir kılmanın ve “orta gelir tuzağı”ndan kurtulmanın yolu gelişen teknolojileri ve tecrübeleri, üretilen değeri paylaşmakta yatıyor. Girişimcilik ekosistemi genişledikçe, bu alanda faaliyet gösteren kurum ve bireylerin sayısı arttıkça, Türkiye öğreniyor, gelişiyor, çeşitleniyor. Ben de bu ekosistemin içinde uzunca bir süredir faaliyet gösteren bir üniversite hocasıyım. Yeni kurulan şirketlere (start-up) ve akademisyen şirketlerine (spin-off) mentorluk yapıyorum. Bu alanda çeşitli eğitimler, seminerler ve destekler veriyorum. Yüzlerce şirketle etkileşim halindeyim. Durum böyle olunca bu yeni alanın fotoğrafını çekmek, belli bir düzeyde durum analizi yapmak olanaklı hale geliyor. Tabii tek bir köşe yazısında bütün detayları aktarabilmek pek de mümkün değil. Ancak yine de özellikle genç girişimcilerde temelde gördüğüm ortak (sıklıkla yapılan) hataları sıralamam sanırım yerinde olacaktır. Çünkü istiyorum ki gençlere yatırım amacıyla önü açılan bu kamu kaynakları daha etkin olarak kullanılsın ve değere dönüşsün. “İş fikri her şeydir!” Temel yanlışların başında bu yargı geliyor. Genç girişimciler iş fikirlerini fazlaca kutsuyor, sonra da adeta onun esiri oluyor. Durum böyle olunca da işin gerektirdiği “pivot”lamayı yapamıyorlar. Dış dünya ve daha da önemlisi piyasalar (müşteriler, kullanıcılar, dağıtıcılar, rakipler, vb.) o iş fikrini kabul etmeyebiliyor; girişimcinin bu iş fikrini belli doğrultuda değiştirmesini, yenilemesini bekliyor. Ama yok, bizim girişimciler bu konuda tam bir Ortodoks! İlla yola ilk çıktığı iş fikrini piyasaya dayatacak! Tabii bir de iş fikrini kimseyle paylaşamama psikolojisi var. Fikri gereksiz yere koruma, gizleme DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014 hissiyatı var. Sanki birileri alıp kaçacak! Çoğu zaman tecrübe ettiğimiz şey doğal olarak iş fikrinin beslenememesi, gelişememesi, başarılı olamaması! Sonuçta piyasada birbirini tekrar eden, “ben de” diyen taklitçiler çoğalıyor; rekabet değer üzerinden değil, çıplak fiyat üzerinden yapılıyor. “İş fikrim var, hemen şirket kurayım!” Girişimcilerimiz ön araştırma, analiz ve planlama yapmayı pek sevmiyorlar. Ayrıca iş fikrini sahada, piyasada küçük çaplı denemeden, test etmeden, pazar araştırması yapmadan, en basit bir anketle mevcut veya potansiyel müşterilere soru sormadan hemen şirketleşmek ve zenginleşmek istiyorlar. Zenginleşmeyi kim istemez ki? Ama zenginleşmek öyle kolay olsaydı, hepimiz girişimci olur, hemen 3’er 5’er şirket kurar ve bir anda zenginleşirdik, değil mi? Biraz emek verip iş modeli geliştirmeleri, iş planı yazmaları gerekiyor. Müşteri beklentilerini çok iyi anlamaları ve gerçek bir ihtiyacı karşılıyor olmaları gerekiyor. Piyasayı test ettikten, prototipleri piyasanın kabul edeceği son ürün haline dönüştürebildikten sonra şirket kurmak çoğu zaman daha akıllıca duruyor. Çünkü şirket kurulduğu andan itibaren masraf kapısı olmaya, taksimetreyi çalıştırmaya, vergi ödemeye başlıyor. “Önemli olan üründür, teknolojidir; zaten iyi ürün/hizmet pazarlama gerektirmeden kendi kendine satar!” Mazide kalan söylemlerden, yanlış kanaatlerden biri de ne yazık ki bu. Özellikle mühendislik veya teknik kökenli girişimcilerde işin AR-GE sürecine fazla dalıp kolay kolay çıkamama, kendilerini iyi hissettikleri laboratuvarlarda 3-5 yıl debelenme, sadece kamu destekleriyle ayakta durmayı hedefleme ve sonuçta yeni bir ürün çıkartamama gibi durumlar sıklıkla karşılaştığım bir durum. Hiçbir kamusal destek olmaması ne kadar yanlışsa, mevcut desteklerin özensiz kullanılması, adeta genç girişimcileri afyonlaması, uyuşturması da bir o kadar yanlış olabiliyor. Ayrıca bu durum ekonomiye verimsizlik olarak da geri dönebiliyor. Teknik kökenli girişimciler çoğu zaman “mükemmel ürünü” arıyor. Bu da tahmin edeceğiniz gibi gereğinden uzun bir süre ve finansman gerektiriyor. Kaldı ki müşteriler belki de o mükemmel ürünün peşinde değil de; daha sade ve kolay, ücreti de daha mütevazı bir ürün arıyor olabilir. Bir de unutmayalım ki “az üreticili çok müşterili” çağ çoktandır kapandı; çünkü artık işin üretim kısmı fazlasıyla kolaylaştı ve rekabette fark atmanın en önemli yolu “müş- teri sadakati” yaratmak oldu. O açıdan müşteri girişimciyi değil, girişimci müşteriyi bulmalı, geliştirmeli ve onun ihtiyaçlarını çok iyi anlayarak karşılamaya çalışmalı. Ülkemizde nitelikli girişimcilik için büyük bir potansiyel var; yeter ki tecrübeden ve bilgiden yararlanalım, sıklıkla yapılan hataları tekrarlamayalım. “Bu iş takım işi değildir, ben her şeyi tek başıma yapabilirim!” Yapamazsın arkadaş; gücün yetmez, paran yetmez, bilgin yetmez, tecrüben yetmez. Girişimcilik gerçekten de çok disiplinli, farklı dinamiklerin yer aldığı zor ama zevkli bir iştir. İyi kurulmuş ve etkin çalışan bir takımın başarılı olma şansı çok daha yüksektir. İşte burada karşımıza ne yazık ki Türkiye’de hakim olan iş kültürü ve iş modeli çıkıyor. Bırakın arkadaşlar arasındaki ortaklığı, ülkemizde kardeşler bile ortaklıklarını kolay kolay yürütemezler. Kurulan ortaklıklar veya takımlar pek etkin işlemez, hemen her şey Fenerbahçe’nin oynadığı “sükseli ancak münferit yeteneklere dayalı” futbola benzer. Tabii böyle bir yapıdan da uluslararası bir başarı çıkmaz. “Ne yatırımcılara ne de mentorlara güven olmaz, arkanı döndüğün an iş fikrini çalarlar, altını oyarlar!” Genç girişimlerin ve teknoloji tabanlı start-up’ların büyüme safhalarında pazarlama bütçesi (sadece pazarlama değil, diğer alanlarda da olabilir) önemli bir ihtiyaçtır. Bazen bunun için melek yatırımcı, risk sermayesi gibi mekanizmalara ihtiyaç olabilir. Şüphesiz ki işimizin belli alanlarını, püf noktalarını koruma ihtiyacı varsa tescillerle, patentlerle, faydalı modellerle korumalıyız. Hatta gerekiyorsa yatırımcılarla gizlilik anlaşmaları bile imzalanabilir. Ondan sonra da artık güven duymaktan başka yapacak bir şey kalmıyor. Unutmayalım ki yatırımcılar her gün onlarca yeni iş fikriyle karşılaşıyor ve bu fikirleri çalma gibi bir eğilimleri bugüne kadar pek de duyulmuş bir tecrübe değil. Kaldı ki onlar için en önemlisi iş fikrinden ziyade girişimcilerin heyecanı, isteği, yetenekleri ve takımdaki uyumdur. Yatırımcılar iş fikirlerini hayata geçirmek ve var olan işleri geliştirmek, büyütmek için genç beyinlere, yenilikçi girişimcilere ihtiyaç duyar. Aksi durumda yüzlerce işle bizzat kendilerinin ilgilenmesi gerekirdi. Bu da tahmin edeceğiniz gibi olanaksız bir durum. Ülkemizde nitelikli girişimcilik için büyük bir potansiyel var; yeter ki tecrübeden ve bilgiden yararlanalım, sıklıkla yapılan hataları tekrarlamayalım. * ODTÜ Teknoparkı Müdür Yardımcısı 43 Haberler... Dokuz Eylül’ün Tekno Girişim Çalışmaları Meyvesini Veriyor Teknogirişim Sermaye Desteği, fikri olan öğrencilere ve yeni mezunlara fikirleri karşılığında sermaye desteği sağlamaktadır. Bu desteğin amacı 5746 Sayılı Kanun kapsamında sağlanan Teknogirişim Sermaye Desteği ile yeni ve yenilikçi iş fikirleri olan genç girişimcilerin, bu iş fikirlerini katma değer ve nitelikli istihdam yaratma potansiyeli yüksek teşebbüslere dönüştürebilmeleri için çekirdek sermaye sağlanarak desteklenmesi amaçlanmaktadır. Teknogirişim Sermaye Desteği 12 ay süreyle ve destek türüne göre 100.000 TL’ye kadar destek sağlamaktadır. Teknogirişim Sermaye Desteği, fikri olan öğrencilere ve yeni mezunlara sermaye desteği sağlamaktadır. Üniversitemiz bünyesinde şu an Öğretim Üyesi olarak görev yapan Yard. Doç. Dr. Levent Malgaca fikirlerini Teknogirişim Sermaya Desteği ile ürüne dönüştürenlerden. Kendisi ile proje ve süreç ile ilgili bir mülakat yaptık. masyon sistemlerinin tasarımı katı modelleme, montaj, makine dinamiği analizleri, sonlu elemanlarla statik ve dinamik analiz, otomatik kontrol ve kontrol yazılımı bilgilerinin entegre olarak kullanılmasını gerektirir. Bu bilgilerin entegre olarak uygulanması konusunda çalışmalar yapılmış sonuçları akademik dergilerde yayınlanmıştır. Proje ekibi; Prof. Dr Hira Karagülle, Yrd. Doç. Dr. Levent Malgaca ve Dr. Murat Akdağ, Otomasyon Laboratuarındaki araştırma sonuçlarını 4691 sayılı yasa kapsamında ticarileştirmeyi hedeflemiştir. Bu hedefe yönelik olarak iki farklı proje ile Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın Teknogirişim Sermeye Desteği’ne başvurulmuş ve destek sağlanmıştır. “Seralar İçin Otomatik İlaçlama Aracı” başlıklı proje ile BLM Otomasyon Mühendislik Mekatronik Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, “Bilgisayar Destekli Protez Soketi Kalıp Tasarım ve Üretim Sistemi” başlıklı proje ile BLM Mekatronik Mühendislik Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi kurulmuştur. İki firma aynı çalışma ekibiyle iki projeyi başarıyla tamamlamış ve ilk prototipleri üretmişlerdir. BLM Otomasyon “Seralar için Otomatik İlaçlama Aracı” prototipini üretmiş ve 2 adet ürünü Agrobay Seracılık firmasına satmıştır. Otomatik araç, İzmir ve Antalya’da fuarlarda sergilenmiştir. Projemiz, 28 Mart 2013 İstanbul’da düzenlenen I. Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Zirvesi’nde Türkiye’deki Teknoparklarda geliştirilen yatırıma aday ilk 10 proje arasına seçilmiş ve yatırımcı girişimci toplantısına davet almıştır. Tekno Girişim Hibesine başvurmaya nasıl karar verdiniz? Dokuz Eylül Üniversitesi- Makina Mühendisliği Bölümü’nde 2004’te başlatılan “Endüstriyel Robot ve Otomasyon Sistemleri Tasarımı ve Prototip Üretimi” başlıklı proje kapsamında endüstriye yönelik çalışmalar yapılmaktadır. Robotik ve oto44 BLM Mekatronik firması “A eksen CNC Router” prototipini üretmiştir ve Bahem Ortopedi ile ürünün geliştirilmesi ve ticarileştirilmesi konusunda çalışmalarını sürdürmektedir. Firma kurucusu öğretim elemanları; takım çalışması, inovasyon çalışmaları, üniversitelerin endüstriye yönelik çalışmalar yapması konularında hedefler belirlemiştir. Ekip, çalışmalarını Bilim DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014 ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun 2011/104 nolu kararı hedefleri doğrultusunda yürütmektedir. Bu kararda akademik yükseltme ölçütlerinin “Yayınlar + Patentler, Projeler, Şirket Kurma” kriterleri ile belirlenmesi önerilmekte ve öğretim elemanlarının akademik çalışmalarını endüstriye sunmaları teşvik edilmektedir. Hangi alanda başvuru gerçekleştirdiniz? Projede geliştirilen “Otomatik ilaçlama aracı” ray alt yapısına sahip seralarda kullanılmaktadır. Teknoloji alanı “Robotik”, uygulama alanı “Tarım” dır. Diğer projede geliştirilen A-eksen CNC Router ile protez soketi kalıbı üretilir. Teknoloji alanı “Bilgisayar Destekli Tasarım/Üretim (Makine Mühendisliği ve Teknolojileri)”, uygulama alanı “Tıp”tır. Ne tasarladınız? Otomatik ilaçlama aracı: Seralarda ilaçlama yaygın olarak hortumlu araçlarla manuel olarak yapılmaktadır. Geliştirilen araç, sera sıralarında ısıtma rayları üzerinde insansız ilerler ve otomatik ilaçlama yapar. Deposu ve pompası üzerindedir. Enerji tasarrufu sağlar. İlaçlama verimliliği ve insan sağlığı bakımından tercih edilir. Bir operatör 2 aracı kontrol edebilir ve daha fazla alanı ilaçlayabilir. Protez kalıbı üretim sistemi: Ampüte kişiler için protez kalıbı üretimi Dünya’da ve Türkiye’de yaygın olarak manuel işlemlerle yapılmaktadır. Bu projede geliştirilen sistemde ampüte kişinin protez takılacak bacağı lazer tarayıcı ile taranarak 3 boyutlu katı modeli bilgisayarda oluşturulur. Engellinin protez bacak yükünü sorunsuz taşıması için model modifiye edilir. Proje kapsamında geliştirilen A-eksen CNC Router ile protez soketi kalıbı üretilir. Her engelli için kalıp özel üretilir. Süreçte neler yaşadınız? Her iki proje bilimsel ilkeler uygulanarak ve mühendislik analizlerinin sonuçları değerlendirilerek geliştirilmiştir. Ürün geliştirme sürecinde, simülasyon ile analizlerde öngörülemeyen bazı problemler saha testleriyle belirlenmiş ve sektöründe deneyimli Agrobay Seracılık ve Bahem Ortepedi firmalarıyla işbirliği yapılmıştır. Saha testlerinin önemli katkısı olmuştur. Otomatik araç projemizin saha testleri sırasında, araç sıralardan çıkışta sera yapısındaki düzgünsüzlükten kaynaklanan çarpmalar ile bazı arızalar vermiştir. Ar-Ge çalışmaları ile çözümler bulunmuştur. Protez soketi kalıbı üretim sistemi projemizin geliştirme sürecinde, CAD/CAM sistemine ekonomik ve kullanımı kolay çözüm araştırılmıştır. Gebze-Teknopark’taki bir şirketin Solid-CNC yazılımı ve bilgisayarda MACH-3 kontrol sistemi ile ekonomik ve efektif çözüm üretilmiştir. Engellinin protez bacak yükünü sorunsuz taşıması için yazılımın daha etkin kullanımına yönelik çalışmalar devam etmektedir. 45 Haberler... Dokuz Eylül Üniversitesi’nde 7. Çerçeve Programı Finansal ve Yasal Konular Bilgilendirme Toplantısı Yapıldı Araştırmacıları geniş çapta destekleyen bir AB Programı olan 7. Çerçeve Programı (ÇP) araştırma alanı için önemli bir programdır. Program kapsamında çok geniş alanlarda üniversitemiz araştırmacıları uluslararası projeler üretebilmekte ve yapılan ulusötesi projelere ortak olarak katılabilmektedirler. 7 ÇP Programı kapsamında yapılacak proje başvurularının ve devam eden projelerin daha kaliteli olması ve yapılabilecek hataların en aza indirgenmesi amacı ile DEÜ Proje Yönetim ve Destek Birimi’nin katkıları ile (PRODEB) bir bilgilendirme toplantısı düzenlenmiştir. Programı Türkiye’de yürüten kuruluş olan TÜBİTAK bünyesinde AB Çerçeve Programları Ulusal Koordinasyon Ofisi, Yasal ve Finansal Konular Ulusal İrtibat Noktası olarak görev yapan “Gürsel Fırat GEDİKLİ” konuşmacı olarak toplantıya katılmıştır. Program süresince 7. ÇP yasal ve finansal konuları hakkında önemli bilgiler veren GEDİKLİ toplantıya katılan akademisyenlerimizin de sorularını cevaplamıştır. Yaklaşık 3 saat süren toplantıda 7.ÇP programında dikkat edilmesi gereken hususlar, en çok yapılan hatalar, yasal düzenlemeler ve programın geleceği hakkında birçok konuya değinilmiştir. 7.ÇP programının yıl sonunda bitecek olması ve 2014 -2020 yılları arasında yerini Horizon 2020 programına bırakacak olması sebebiyle 7. ÇP yasal ve finansal konuları yanında yeni program hakkında da konuşmacımız tarafından bir bilgilendirme yapılmıştır. Dokuz Eylül Üniversitesi’nde Patent Görüşmeleri Türk Patent Enstitüsü ve Dokuz Eylül Üniversitesi işbirliğinde üniversitemiz kapsamında patent görüşmeleri düzenlenmiştir. Araştırmacı ve akademisyenlerimiz için patent konusu yapılan çalışmaların geleceğe taşınması ve değerlenmesi açısından önem verilen bir konudur. Türk Patent Enstitüsü’nden üniversitemize gelen iki tane uzman, akademisyenlerimiz ile birebir görüşmeler yapmışlardır. Uygulama (birebir görüşme) esnasında sınai mülkiyet hakları konusunda bilgilendirmenin yanı sıra çevrimiçi patent veri tabanları üzerinden patent araştırması yapılmıştır Böylece akademisyenlerimiz fikirleri hakkında daha önce yapılmış bir başvuru olup olmadığını da öğrenmişlerdir. Birebir görüşmeler; Tınaztepe Yerleşkesi DESUM’da (Dokuz Eylül Üniversitesi Sanayi Uy46 gulama Merkezi) ve İnciraltı Yerleşkesi İBAM’da (Dokuz Eylül Üniversitesi İleri Biyomedikal ArGe Uygulama ve Araştırma Merkezi) yapılmıştır. DERIN > ŞUBAT / FEBRUARY 2014 Fikrim Var, Sermayem Yok! Teknogirişim Sermayesi Desteği Tanıtım Toplantısı Dokuz Eylül Üniversitesi Proje Yönetim ve Destek Birimi (PRODEB) ve DEÜ Endüstri Mühendisliği Topluluğu (DEU EMT) desteği ile Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından 11 Nisan 2013 Perşembe günü saat 10:00 – 12:00 arası, Dokuz Eylül Üniversitesi Tınaztepe Yerleşkesi Mühendislik Fakültesi Dekanlığı Konferans Salonunda, “Teknogirişim Sermaye Desteği Tanıtım Toplantısı” gerçekleştirilmiştir. Teknogirişim Sermaye Desteği, üniversite öğrencilerine ve yeni mezunlara (Programa üniversitelerin örgün öğrenim veren, herhangi bir lisans programından bir yıl içinde mezun olabilecek durumdaki öğrenci, yüksek lisans veya doktora öğrencisi ya da lisans, yüksek lisans veya doktora derecelerinden birini ön başvuru tarihinden en çok 5 yıl önce almış gerçek kişiler başvurabilmektedir) destek sağlamaktadır. Bu desteğin amacı 5746 Sayılı Kanun kapsamında sağlanan Teknogirişim Sermaye Desteği ile yeni ve yenilikçi iş fikirleri olan genç girişimcilerin, bu iş fikirlerini katma değer ve nitelikli istihdam yaratma potansiyeli yüksek teşebbüslere dönüştürebilmeleri için çekirdek sermaye sağlanarak desteklenmesi amaçlanmaktadır. Teknogirişim Sermayesi Desteği 12 ay süreyle ve destek türüne göre 100.000 TL’ye kadar destek sağlamaktadır. Fikrim var ama sermaye bulma konusunda sıkıntılarım var, diyen bütün girişimci öğrenciler için fırsat olacak bu toplantıda Sanayi ve Teknoloji Bakanlığında görev yapan konu ile ilgilenen uzmanlar konuşmacı olarak katılmışlardır. Teknogirişim Sermaye Desteğiyle yeni ve yenilikçi iş fikirleri olan genç girişimcilerin, çekirdek sermaye sağlanarak desteklenmesi amaçlanmaktadır. Dokuz Eylül Üniversitesi Proje Yönetim ve Destek Birimi (PRODEB) tarafından belirli aralıklar ile İzmir’de Teknogirişim Bilgilendirme Toplantıları düzenlenmektedir. Daha önce düzenlen toplantı sonrasında haberdar olan bazı öğrencilerimiz teknogirişimleri için destek bulma şansı yakalamışlardır. Genç girişimciler için büyük bir fırsat olan Teknogirişim Sermayesi Desteği Programı tüm detayları ve örnekleri ile toplantıda anlatılarak genç girişimcilerin soruları bu toplantıda cevaplanmıştır. Dokuz Eylül Üniversitesi Proje Yönetim ve Destek Birimi (PRODEB) üniversitemiz bünyesindeki personel ve öğrencilerin bilgilenmesi için çalışmalarına devam edecektir. 47 Haberler... SINIR TANIMIYORUZ: Dokuz Eylül Üniversitesi ve DEPARK ANTARKTİKA’da... Bilimsel araştırmalarda bulunmak üzere Antarktika’da bulunan Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Orhan Polat, DEÜ ve DEPARK bayraklarını kutuplara taşıdı. Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü Sismoloji Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Orhan Polat, Antarktika’da 4 Aralık 2013 – 22 Ocak 2014 tarihleri arasında sürecek bilimsel çalışmalarına başladı. Doç. Dr. Polat, Antarktika’daki çalışmaları sırasında DEÜ (Dokuz Eylül Üniversitesi) ve DEPARK (Dokuz Eylül Teknoloji Geliştirme Bölgesi) bayraklarını kutuplara taşıdı. 48 Antarktika’da bilimsel araştırmalar yapan Doç. Dr. Polat, Livingston adasındaki Bulgar Üssü’nde ‘sismoloji’ alanındaki araştırmaları kapsamında, buzda sismik aktiviteyi ve mikro titreşimleri ölçme çalışmalarını başlattı. Bulgaristan Antarktik Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Hristo Pimpiev, DEÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Polat’ın Bulgar Üssü’ndeki çalışmasının; Antarktika Kutup Bilimsel Araştırma Merkezi (TAKBAM) Başkanı Mehmet Ali Türkel ile geçtiğimiz Mayıs ayında imzalanan işbirliği anlaşmasının başlangıcı olduğunu açıkladı.
© Copyright 2024 Paperzz