BORÇLAR HUKUKU SMMM SINAVLARINA YÖNELİK DERS KİTABI SMMM Dr.Murat DEMET BORÇLAR HUKUKU BÖLÜM 1 BORÇ İLİŞKİSİ KAVRAMI Borç ilişkisi Borçlar kanunun temel kavramlarından biridir. Çünkü borçlar kanunu Medeni Hukukun borç ilişkilerini düzenleyen dalıdır. Borç ilişkisi alacaklı ile borçlu arasında öyle bir ilişkidir ki bu ilişki gereğince borçlu alacaklı karşısında bir şey vermek, bir şey yapmak veya bir şeyden kaçınmakla yükümlüdür. Borç ilişkisinin üç unsuru bulunduğu anlaşılmaktadır. Alacaklı Borçlu Edim Alacaklı: Borç ilişkisinde borçludan bir edimde bulunmasını isteme hakkına sahip olan taraf (aktif suje) Borçlu: Borç ilişkisinde alacaklı karşısında bir edimde bulunmakla yükümlü olan kimse (pasif suje) Edim: Borç ilişkisinin konusu olumlu (verme - yapma) veya olumsuz (yapmama) tarzda olabilir edimin belli veya hiç değilse belirlene bilir olması gerekir Ayrıca edim hukuka (buyurucu kurallara) ahlak ve adaba aykırı veya imkânsız olmamalıdır. EDİMİN KONUSU VERMEK YAPMAK YAPMAMAK Dört çeşit edim söz konusudur. 1) Ani Edim Sürekli Edim 2) Maddi Edim Kişisel (şahsi) Edim 3) Olumlu (müspet) Edim Olumsuz (menfi) Edim 4) Bölünebilen Edim Bölünmez Edim Ani Edim, bir fiil veya birden çok fiillerle bir anda yerine getirilen edimlerdir (boyacının ayakkabıyı boyaması, kiranın ödenmesi, malın teslimi ve malın bedelinin "semenin" satıcıya ödenmesi gibi). Sürekli Edim, kesintisiz bir fiil veya davranışla ifa edilen, yani belli bir süre borçluyu devamlı bir uyma (riayet) yükümü altına bırakan edimlerdir (hizmet sözleşmesi boyunca işçinin çalışması, kira sözleşmesi boyunca kiracının, kiralanan şeyi kullanılmaya elverişli halde bulundurması gibi). Maddi Edim: Doğrudan doğruya borçlunun malvarlığı ile yerine getirilebilen, bizzat borçlu tarafından yerine getirilmesi zorunlu olmayan edimdir. Örneğin: Satıcının satılan malın mülkiyetini alıcıya geçirmesi veya borçlunun borçlu bulunduğu bir miktar parayı alacaklıya ödenmesi veya iadesi gereken şeyi geri vermesidir. Kişisel (Şahsi) Edim: Bizzat borçlu tarafından yerine getirilmesi gereken edimdir. Borçlu adına başka kişilerin yerine getirmesi söz konusu değildir. Örneğin: Bir ressamın sizin yağlı boya portrenizi yapmayı taahhüt etmesi. Olumlu (müspet) Edim: Bir şeyin yapılmasına veya verilmesine ilişkin edimdir. Örneğin; rekabet yasağına uyulması durumu gösterilebilir. Olumsuz (menfi) Edim: Bir şeyin yapılmamasına ilişkin edimdir. Bölünebilen Edim, edimin konusu olan şeyin niteliğinde veya değerinde esaslı bir değişiklik olmaksızın birbirine eşit birden çok parçalara ayrılabilen edimlerdir (satış bedelinin taksitle ödenmesi gibi). Bölünmez Edim, edimin konusu olan şeyin niteliğinde veya değerinde esaslı bir değişiklik olmaksızın birbirine eşit birden çok parçalara ayrılması mümkün olmayan edimlerdir (işçinin hizmet edimi gibi). BORÇ Dar anlamda borç, "para borcu" nu ifade eder. Diğer bir şekilde de iki kişiden birinin diğerine karşı yerine getirmekle yükümlü bulunduğu bir davranış olarak nitelendirilir. Geniş anlamda borç ise, alacaklı ve borçlu diye isimlendirilen iki taraf arasında mevcut olan "hukuki bağı (borç ilişkisi)" ifade eder. Örneğin; elbise diktirmek üzere terzi ile yapılan eser sözleşmesinde(istisna akdi) terzinin borcu, elbiseyi dikerek bize teslim etmek; SORUMLULUK Bir borç ilişkisinde, borçlu alacaklı karşısında beli bir edimi yerine getirme yükümlülüğü altına girmiştir. Şayet borçlu bu yükümlülüğü kendi isteği ile yerine getirmezse, Devlet organları aracılığı ile borçlunun mal varlığına el konulması gerekir. Buna sorumluluk denir. Bir başka ifadeyle, alacaklının alacağını alabilmesi için borçluya ait malvarlığına cebri icra yoluyla el koyabilme yetkisi ve borçlunun buna katlanmak zorunda olmasıdır. Borçlu borcunu yerine getirmediği zaman alacaklı Devletin cebri icra organları aracılığıyla borçlunun mal varlığına el koyabilecektir. Bu söylenenlerden anlaşılacağı gibi, mal varlığı ile sorumluluk esastır. Yani borçlu borcunu yerine getirmediği zaman çok istisnai durumlar dışında borcu için hapsedilemez; o malları ile sorumlu olacaktır. Borçlu borcu için kural olarak tüm mal varlığı ile sınırsız olarak sorumludur, (şahsen sorumluluk) Ancak istisna olarak borçlunun sorumluluğu yasa tarafından belli mallarla sınırlandırılmış olabilir. Örneğin devlet deftere yazılan borçlardan sadece miras yoluyla edindiği değerler ölçüsün de sorumludur. Beli miktarla sınırlı sorumluluğa ise kefilin sorumluluğu örnek verilebilir. Kefilin sorumlu olacağı azami miktarın kefalet sözleşmesinde gösterilmesi geçerlilik şartıdır. SORUMLULUK TÜRLERİ KİŞİ (ŞAHIS) İLE SORUMLULUK Alacaklının alacağını elde edebilmek için doğrudan doğruya borçlunun kişiliğine el atabilmesi demektir. MAL İLE SORUMLULUK Borçlu borcun ifa edilmemesinden bizzat kendi şahsı ile değil, mal varlığı ile sorumlu olmasıdır. Borçlu borcunu ifa etmediği takdirde, İcra İflas Kanunu hükümleri uyarınca devlet gücü yardımıyla mallarına el koymak suretiyle alacaklı alacağını alabilmektedir. 1) SINIRSIZ SORUMLULUK: Borçlunun tüm varlığı ile sorumlu olması. Başka bir deyişle borç ödenmediği takdirde borçlunun malvarlığının aktif kısmındaki tüm mallara ve haklara cebri icra yoluyla el koyulabilmesi. Sınırsız sorumluluk kural olmakla birlikte, İcra İflas Kanunumuz borçlunun hayatını ve mesleğini devam ettirmesi için zorunlu olan mallarını bu sorumluluğun dışında tutmuştur. Bunlara örnek olarak, borçlunun kendisi ve mesleği için lüzumlu elbise ve eşyasını, yatak takımı, mutfak takımı, bazı özürlülerin ve emeklilerin maluliyet ve emekli maaşları. Bu istisnalar dışında kural, borçlunun bütün malvarlığıyla sorumlu olmasıdır. 2) SINIRLI SORUMLULUK: Borçlunun, malvarlığındaki belirli malları ile veya belirli bir miktar oranında bütün malları ile sorumlu olmasıdır. a) Belirli Mallarla Sınırlı Sorumluluk: b) Belirli Miktarla Sorumluluk: BORÇ İLİŞKİSİNİN KAYNAKLARI Borçlar doğuşları yönünden üç kısma ayrılmıştır, 1. Borcun (borç ilişkisinin) en başta gelen ve uygulamada çok sıklıkla karşılaşılan kaynağını, hukuki işlemler ve özellikle de sözleşmeler oluşturur 2. Borç ilişkisinin bir diğer kaynağı ise haksız fiillerdir 3. Sebepsiz zenginleşme (haksız iktisap) de borç ilişkisinin sonuncu kaynağını oluşturur 1) HUKUKİ İŞLEMLER Hukuki işlemler, hukuki sonuç doğurmaya yönelmiş irade açıklamalarıdır, irade beli bir hukuki sonuca yönelmekte ve hukuki düzen bu sonucu tanımaktadır. Örneğin eser (istisna) sözleşmesinde taraflar bir ücret karşılığında bir eserin meydana getirilmesini amaçlamaktadır. Hukuk düzeni tarafların iradelerine(amaçlarına) bu hukuki sonucu bağlamaktadır. Hukuki işlemin unsurları; a- İrade Açıklaması b- Hukuki sonuç İrade açıklaması (irade beyanı) İrade, kişinin iç alemine ilişkin bir husustur. Hukuk düzeninin buna bir sonuç bağlaması için dışa vurması yani açıklaması gerekir. Böylece iradenin her hangi bir biçimde dış aleme aktarılmasına irade açıklaması denir. a) İrade açık veya örtülü (zımni) biçimde dışa yansıtılmış olabilir. b) Hukuk düzeni her ikisine de sonuç bağlar. c) Bir kimse hukuki sonuç hakkındaki iradesini hiçbir şüpheye yol açmayacak tarzda açıklamışsa açık (sarih) irade beyanı söz konusudur. d) Buna karşılık hukuki sonuç hakkındaki istek (irade ), ancak bu isteği açıklamak için yapılan davranıştan, bu davranışın yapıldığı hal ve şartlar göz önünde tutularak anlaşılabiliyorsa örtülü (zımni) bir irade beyan, mevcuttur. Örneğin, bir kimse müşteri olduğu kitap evi tarafında kendisine gönderilen, yayınlanmış bir kitabı açıp okumaya başlarsa kitabı satın alma yönündeki iradesini örtülü olarak açıklamış sayılır. e) Susma örtülü bir kabul beyanı sayılmaz. Ancak bazı hallerde susmanın örtülü bir kabul beyanı sayılacağı belirtilmiştir. f) İcapta (teklifte) bulunan kimse gerek işin özel niteliğinden gerekse durumun gereklerinden dolayı karşı tarafın kabul beyanını beklemek zorunda olmayıp da teklifi uygun bir süre içinde reddolunmamış ise sözleşme gerçekleşmiş sayılır. Yani icabın (teklifte bulunanın) hal ve şartlar gereği karşı tarafın açık bir kabulünü beklemesinin istenemeyeceği hallerde karşı tarafın susması örtülü bir kabul beyanı sayılacaktır. Hukuki sonuç Hukuki işlemin meydana gelmesi için sadece iradenin açılanması geçerli değildir. Ayrıca bu iradenin bir hukuki sonuca yönelmesi ve bu sonucun hukuk düzenince tanınması gerekir. Örneğin bir kimse malını karşı tarafa vermiş ise bunu satım amacıyla mı, yoksa kiralama ya da bağışlama amacıyla mı verdiğini belirtmelidir. Bu belirtme, irade beyanının söz konusu hukuki sonuca (işleme) ilişkin esaslı unsurlarını içermesiyle mümkündür. Örneğin bir kimse satım sözleşmesi yapmak istediğini belirtse, fakat karşı tarafın bedel ödemeyeceğini söylese bu durumda satım sözleşmesine ilişkin hukuki sonuçlar doğmaz. Çünkü satış bedeli (semen), satım sözleşmesinin esaslı unsurlarından biridir. Ancak kişinin beyanının bu unsurları içermesi yeterli olup hukuki sonuca kanundaki düzenlenmesi itibariyle tam olarak nitelendirilmesi (yani işlemin adını koyması) şart değildir. Hukuki işlemlerin gruplandırılması: 1- Hukuki işleme katılan tarafların sayısına göre yapılan ayrım Bu ayrım irade beyanında bulunanların sayısına göre yapılan ayrımdır. İstenen hukuki sonucun doğması için bir kişinin iradesini açıklaması yeterliyse tek taraflı hukuk, işlemden, buna karşılık istenen hukuki sonucun meydana gelmesi için en az iki kişinin irade açıklaması gerekliyse iki ya da çok taraflı hukuki işlemden söz edilir. Tek taraflı hukuki işlemlere vasiyetname, fesih veya takas beyanı örnek gösterilebilir. İki veya çok taraflı hukuki işlemler ise kendi içinde ikiye ayrılır. Sözleşmeler ve kararlar. Sözleşmelerde irade karşılıklı, kararlarda ise aynı yönde beyan edilmedir. 2- Borçlandırıcı işlemler (taahhüt işlemleri) Borçlandırıcı işlem bir hakka doğrudan doğruya etkide bulunmayan sadece mal varlığının pasifini arttıran işlemlerdir. Kısaca borçlandırıcı işlemler, işlemi yapanı borç altına sokan işlemdir. 3-Tasarruf işlemleri Tasarruf işlemleri ise, bir hakka doğrudan doğruya etki eden yani onu devreden değiştiren veya sona erdiren işlemdir. Satış sözleşmesi bir borçlandırıcı işlemdir. Satım sözleşmesi ile satıcının satım konusu malın mülkiyetinin devir borcu alıcının ise satım bedelinin ödeme borcu doğar. Bu sözleşmeden doğan mülkiyetin geçirilmesi ve satış bedelinin ödenmesi borçlarının yerine getirilmesi ise birer tasarruf işlemidir. 4- Sağlar arası işlemler / Ölüme bağlı işlemler Hukuki işlem sonuçlarını irade açıklamasında bulunan kişinin sağlığında doğuruyorsa sağlar arası hukuki işlemden söz edilir. Buna karşılık hukuki işlem sonuçlarını irade açıklamasında bulunanın ölümden sonra meydana getirecekse ölüme bağlı hukuki işlemden söz edilir. Ölüme bağlı tasarruflar ve ölüme bağlı bağışlamalar (teberrular) bu gruba girer. SÖZLEŞMELER VE SÖZLEŞMELERDEN DOĞAN BORÇLAR SÖZLEŞME İki tarafın karşılıklı ve birbirine uygun irade açıklamalarıyla meydana gelen işleme sözleşme denir. Sözleşme, iki taraflı bir hukuki işlemdir. Ancak sözleşmenin yapılması sonucunda sadece bir taraf borç altına giriyorsa tek tarafa borç yükleyen sözleşmeden (bağışlama vaadi sözleşmesi) buna karşılık her iki tarafa da borç altına giriyorsa iki tarafa borç yükleyen sözleşmeden (satım, kira, hizmet, eser sözleşmeleri vb.) söz edilir. Türleri Sözleşmeler borç yüklenen tarafların sayısına göre "tek tarafa borç yükleyen sözleşmeler" ve "iki tarafa borç yükleyen sözleşmeler" ve eksik iki tarafa borç yükleyen sözleşmeler şeklinde üçlü bir ayrıma tabi tutulurlar. Tek tarafa borç yükleyen sözleşmelerde taraflardan sadece birisi borç altına girmekte diğer taraf ise borç yüklenmemektedir. Örneğin bağışlama. Sadece bağışlama yapan taraf borç altına girmektedir. Diğer taraf sadece bağışlanan şeyi talep hakkına sahip olup herhangi bir mükellefiyeti bulunmamaktadır. İki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde ise taraflardan her ikisi de borç altına girmektedirler. Örneğin satım, kira, istisna (eser) ve hizmet sözleşmeleri gibi. Bu sözleşmelerde taraflardan her biri diğerine karşı bir edimde bulunmak zorundadır. Bu tür sözleşmelerde her iki tarafın edimi karşılıklı olarak mübadele (değiştokuş) edilmektedir ki, bu sebepten dolayı bu sözleşmelere "tam iki tarafa borç yükleyen sözleşmeler (karşılıklı sözleşmeler)" de denir. Bununla birlikte her iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerden bazılarında, örneğin, ariyet, karz, vekâlet, vedia sözleşmeleri, vekillik sözleşmesi, ödünç sözleşmesi ile kumar ve bahis borçları, zamanaşımına uğrayan borçlar da edimlerin karşılıklı olması söz konusu değildir. Bu tür sözleşmelere "eksik iki tarafa borç yükleyen sözleşmeler" denir. Burada taraflardan biri kesinlikle borç altına girmiş, diğer tarafın ise olayların gelişimine göre borç altına girmesi olası olmaktadır. Zamanaşımı: Kanunda öngörülen ve belirli koşullar altında geçmekle, bir hakkın kazanılmasını, kaybedilmesini veya yükümlülükten kurtulmayı sağlayan süre. SÖZLEŞMENİN MEYDANA GELMESİ 1) Sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur. Sözleşmenin meydana gelebilmesi için karşılıklı ve birbirine uygun surette yapılmış olan iki irade açıklamasına ihtiyaç vardır. Bu irade açıklamalarından birine icap buna cevap oluşturan diğerine ise kabul denir. İrade açıklaması, açık veya örtülü olabilir. Sözleşmenin meydana gelebilmesi için gerekli olan karşılıklı ve birbirine uygun bu iki irade bayanında zaman bakımından önce açıklananınca icap (teklif, öneri) sonra açıklananına ise kabul denir. 2) İkinci derecedeki noktalar: BK 2md’ye göre; Taraflar sözleşmenin esaslı noktalarında uyuşmuşlarsa, ikinci derecedeki noktalar üzerinde durulmamış olsa bile, sözleşme kurulmuş sayılır. İkinci derecedeki noktalarda uyuşulamazsa hâkim, uyuşmazlığı işin özelliğine bakarak karara bağlar. İCAP ( ÖNERİ)(TEKLİF) Bir sözleşmenin meydana gelebilmesi için gerekli olan iki irade açıklamasından zaman itibarı ile ilk önce yapılana icap (öneri) bu açıklamayı yapan tarafa da icapçı denir. İcap, tek taraflı bir hukuki işlemdir ve karşı tarafa ulaşınca (varınca) sonuçlarını doğurur. Bu açıklamayı yapan tarafa, icapçı (mucip) denir. İcap sözleşmenin doğmasını sağlamak üzere öneride bulunmak demektir. Bir sözleşmenin meydana gelebilmesi için gerekli olan iki irade açıklamasından hangisinin icap, hangisinin kabul olduğunun belirlenmesinde, açıklamada bulunmuş olan tarafın sıfatı önemli olmayıp, irade açıklamalarından hangisinin zaman itibarı ile daha önce yapılmış olduğu hususu önemlidir. İster borçlu isterse alacaklı tarafından gelmiş olsun ilk önce yapılmış olan irade açıklaması icaptır. İcaba Davet: Bir sözleşmenin oluşabilmesi için, açıklanan irade beyanının sadece konuyu görüşme amacıyla yapılmasıdır. Sözleşmenin esaslı noktalarını içermeyen ve karşı tarafça kabul edildiğinde sözleşmeyi kurabilecek olgunlukta olmayan beyanlar icaba davet sayılır. Bir beyanın icap mı, yoksa icaba davetimi olduğu şüphe halinde beyanın yorumlanması suretiyle çözülür. Tarife ve fiyat listesi gönderilmesi icap sayılmaz. Fiyatını göstererek mal sergilenmesi ise kural olarak icap sayılır. İcabın kabulü ile sözleşme tamam olur. icap gibi kabulde tek taraflı ve varması gerekli bir irade beyanıdır. Bir beyanın kabul sayılabilmesi için içerik olarak icaba uygun olması gerekir. Mahiyeti ve Unsurları Tek taraflı ve varması gerekli bir irade açıklamasıdır. Bununla icapçı karşı tarafa bir sözleşme yapmayı önermektedir. İcabın mutlaka belirli bir kimseye karşı yapılması şart değildir. Kamuya karşıda icapta da bulunulabilir. Bir teklifin icap olarak değerlendirilmesi için 3 şart gereklidir; 1) İcap, karşı tarafa yöneltilmiş olmalı 2) İcap, sözleşmenin bütün esaslı noktalarını içermeli (satılan malın cinsi, bedeli gibi) 3) Teklif ciddi olmalıdır (sözleşme yapmaya yönelik olarak hazırlanmış olmalıdır) Yukarıdaki şartları açmamız gerekirse; İcap her şeyden önce "sözleşmenin esaslı unsurlarını" içermiş olmalıdır. Başka bir deyişle icap, kabulcü hiçbir tereddütte düşmeksizin kabul iradesini açıklayabilmesi- için tam ve mükemmel olmalıdır. İcabın, icapçının bir sözleşme yapma konusundaki iradesini ciddi surette yansıtması gerekmektedir. Yani icapçı teklifte son sözü söylemiş olmalıdır. Eğer icapta böyle bir nitelik yoksa bu irade açıklaması icap değil de icaba davettir. Örneğin kırtasiyeden alınacak bir defter için 1 TL lik bir defter almak istediğimizi beyan edersek bu icaptır. Ancak 3 TL kadar bir defter almak istediğimizi beyan edersek burada icaba davet olarak karşımıza çıkmaktadır. İcap kural olarak icapçıyı bağlar, yani icapçı kural olarak yapmış olduğu icaptan vazgeçemez. Ancak icapçının icabı ile sürekli bağlı kalması da bazı durumlarda hakkaniyete aykırı sonuçlar doğurabilir. Bu durumu önlemek için Borçlar Kanunu, icabın süreli veya süresiz olmasına göre farklı düzenlemiştir. KABUL(ONAY) Kabul Kabul, icapçının yapmış olduğu icaba (öneriye) kabulcünün verdiği olumlu cevaptır. Mahiyeti ve unsurları 1) Kabul, açık olabileceği gibi örtülü de olabilir. 2) Eğer kabul iradesi açık olarak beyan edilmiş ise buna açık kabul denir. 3) Kural olarak kabulcünün icaba mutlaka bir cevap vermesi gerekmez, o halde icabın cevapsız bırakılması kural olarak onun reddedildiği anlamına gelir. Ancak bu durumun bir istisnası vardır. İcapçının işin özel mahiyeti veya durumun gereği dolayısıyla açık bir kabul haberini beklemek zorunluluğunda olmadığı hallerde, kabulcünün icabı uygun bir süre içinde reddetmemiş olması, onu kabul ettiği anlamına gelir (sürekli alışveriş yapan tacirler arasında durum böyledir). 4) Kabul, yapılmış olan cevaba olumlu bir cevap oluşturduğuna göre, sözleşmenin meydana gelmesi sonucunu doğurur. Ancak bu sonucun doğabilmesi için, kabulün icaba tamamen uygun olması gerekir, 5) Eğer kabul bir takım eklemeler ve değişiklikler içeriyorsa bu durum icabın reddi anlamına gelir ve yeni bir icap sayılır. Örneğin tanesi 2 TL’den 20 kalem satmayı öneren tarafa siz kalemlerin tanesini 1 TL’den alacağınızı bildirirseniz bu açıklamanız kabul sayılmaz. Bu açıklamanızla, yapılan icabı reddetmiş, fakat yeni bir icapta bulunmuş olursunuz. ÖNERİ VE KABUL TÜRLERİ 1) Süreli öneri: Süreli icapta, yani icapçının icapta bulunurken kabul için bir süre belirlemiş olduğu durumda, icapçı bu sürenin sonuna kadar icabı ile bağlıdır. Kabul haberi, bu süre içinde kendisine ulaşmazsa; öneren, önerisiyle bağlılıktan kurtulur. 2. Süresiz öneri: Süresiz öneri de, önerenin kabul için bir süre belirlememiş olduğu durumda ise, icapçının bu icabı ile ne zamana kadar bağlı kalacağı, icabın hazır olanlar ve hazır olmayanlar arasında yapılmış olmasına göre farklı sonuçlara bağlanmıştır. a. Hazır olanlar arasında: Öneren ile kabulcünün karşı karşıya bulundukları bir durumda yapılması. Kabul için süre belirlenmeksizin hazır olan bir kişiye yapılan öneri hemen kabul edilmezse; öneren, önerisiyle bağlılıktan kurtulur. Telefon, bilgisayar gibi iletişim sağlayabilen araçlarla doğrudan iletişim sırasında yapılan öneri, hazır olanlar arasında yapılmış sayılır. b. Hazır olmayanlar arasında: Öneren ile kabulcünün karşı karşıya bulunmadıkları bir durumda yapılmış, örneğin mektup veya telgrafla gönderilmesi. BK 5. md: Kabul için süre belirlenmeksizin hazır olmayan bir kişiye yapılan öneri, zamanında ve usulüne uygun olarak gönderilmiş bir yanıtın ulaşmasının beklenebileceği ana kadar, önereni bağlar. Öneren, önerisini zamanında ulaşmış sayabilir. Zamanında gönderilen kabul, önerene geç ulaşır ve öneren ona uymak istemezse, durumu hemen kabul edene bildirmek zorundadır. 3. Örtülü kabul: Kabulcünün icabı kabul ettiği açıkça anlaşılmamakla beraber, takındığı tavır ve davranışlardan onun bunu kabul ettiği sonucu çıkarılabiliyorsa, buna da örtülü kabul denir. Örneğin kabulcü icapçının kendisine gönderdiği malları tüketir veya onları kullanmaya başlarsa, icabı örtülü olarak kabul etmiş demektir. Öneren, kanun veya işin özelliği ya da durumun gereği açık bir kabulü beklemek zorunda değilse, öneri uygun bir sürede reddedilmediği takdirde, sözleşme kurulmuş sayılır. 4. Ismarlanmayan şeyin gönderilmesi: Ismarlanmamış bir şeyin gönderilmesi öneri sayılmaz. Bu şeyi alan kişi, onu geri göndermek veya saklamakla yükümlü değildir. 5. Bağlayıcı olmayan öneri ve herkese açık öneri: Öneren, önerisi ile bağlı olmama hakkının saklı olduğunu açıkça belirtirse veya işin özelliğinden ya da durumun gereğinden bağlanma niyetinde olmadığı anlaşılırsa, önerisi kendisini bağlamaz. Fiyatını göstererek mal sergilenmesi veya tarife, fiyat listesi ya da benzerlerinin gönderilmesi, aksi açıkça ve kolaylıkla anlaşılmadıkça öneri sayılır. 6. İlan yoluyla ödül sözü verme: Bir sonucun gerçekleşmesi karşılığında ödül vereceğini ilan yoluyla duyuran kimse, sözünü yerine getirmekle yükümlüdür. Ödül sözü veren, sonucun gerçekleşmesinden önce sözünden cayarsa veya sonucun gerçekleşmesini engellerse, dürüstlük kurallarına uygun olarak yapılan giderleri ödemekle yükümlüdür. Ancak, bir ya da birden çok kişiye ödenecek giderlerin toplamı, ödülün değerini aşamaz. Ödül sözü veren, giderlerinin ödenmesini isteyenlerin beklenen sonucu gerçekleştiremeyeceklerini ispat ederse, giderleri ödeme yükümlülüğünden kurtulur. Önerinin ve kabulün geri alınması (BK 10. MD) Geri alma açıklaması, diğer tarafa öneriden önce veya aynı anda ulaşmış ya da daha sonra ulaşmakla birlikte diğer tarafça öneriden önce öğrenilmiş olursa, öneri yapılmamış sayılır. Bu kural, kabulün geri alınmasında da uygulanır. Öneriden Dönme Öngörülen şartlara uymak kaydı ile icabından dönebilir. BK’ya göre icabın geri alındığı haberi kabulcüye icabın varmasından önce veya icapla aynı anda ulaşırsa yahut ta icaptan sonra ulaşmış olmakla beraber kabulcü icabın geri alındığını icaptan önce haber alırsa, icaptan dönülmüş yani icap hiç yapılmamış olur. Önerenin kabulden önce ölmesi veya fiil ehliyetini kaybetmesi icabın geçersiz olması sonucunu doğurmaz, ölmüş olan icapçının yerine mirasçıları geçer. Ancak icapçının bizzat şahsı ile mütemmim cüzi olduğu hallerde mirasçılar ölen icapçının yapmış olduğu icapla bağlı kalmazlar. Kabulden Dönme Kabulcü de aynen icapçı gibi, kural olarak yaptığı kabul beyanı ile bağlıdır. Fakat Kabulcü, kabul haberi icapçıya varıncaya kadar kabulden dönebilir, yani kabul beyanını geri alabilir. İcaptan dönmede olduğu gibi, kabulün geri alındığı haberinin icapçıya kabul ile aynı anda ulaşması veya kabulden sonra ulaşmış olmakla beraber icapçının kabulün geri alındığını kabulden önce öğrenmiş olması hallerinde de kabul hükümsüz, yani hiç yapılmamış sayılır. Kabulcünün kabul beyanında bulunduktan sonra ölmüş veya fiil ehliyetini kaybetmiş olması kabulün geçersiz olması sonucunu doğurmaz; kabulcünün mirasçıları açıklanan kabul ile bağlıdırlar. Mamafih kabulcünün bizzat şahsının önemli olduğu hallerde mirasçılar bu kabul ile bağlı kalmazlar. SÖZLEŞMELERDE ŞEKİL Borçlar hukuku alanında hakim olan sözleşme özgürlüğü ilkesinin görünüş biçimlerinden birisi de şekil serbestliği ilkesidir BK 12. Md.’ ye göre Genel kural: ‘‘Sözleşmelerin geçerliliği, kanunda aksi öngörülmedikçe, hiçbir şekle bağlı değildir. Kanunda sözleşmeler için öngörülen şekil, kural olarak geçerlilik şeklidir. Öngörülen şekle uyulmaksızın kurulan sözleşmeler hüküm doğurmaz.’’ Sözleşmenin sıhhati (geçerliği) kanunda açıklık olmadıkça hiçbir şekle tabi değildir. Kanun sözleşmesinin geçerliliğini bir şekle bağladığı durumlarda da kanuni şekilden söz edilir. Örneğin kanun taşınmaz satış sözleşmesinin resmi şekilde ve tapuda yapılmasını, alacağın temliki sözleşmesinin ise yazılı şekilde yapılmasını emretmiştir. Buna karşılık tarafların sözleşmenin geçerliğini bir şekle bağladığı (tabi kıldığı) durumlarda ise iradi şekilden söz edilir. Türleri: A) Amaçlarına göre: "geçerlilik şekli-ispat şekli", gibi ayrımlara rastlanmaktadır. B) Kaynaklarına göre: "Yasal şekil- iradi şekil", AMAÇLARINA GÖRE ŞEKİL: Geçerlilik şekli: Bir sözleşmenin geçerli surette meydana gelebilmesi için uyulması gereken şekildir. Diğer bir deyişle, eğer bir sözleşme öngörülmüş olan şekle uyularak yapılmadıkça geçerli olarak doğmayacaksa, bu şekil bir "geçerlilik şekli" dir. İspat şekli: Bir sözleşmenin varlığının kanıtlanması için öngörülen şekildir. Başka bir deyişle, eğer bir sözleşmenin mevcudiyeti ancak belirli bir şekilde ispat edilebilecek ise, bu şekil bir ispat şeklidir. Kanuni Geçerlilik Şeklinin Türleri Medeni Kanunu’ muzun ile Borçlar Kanunu’ muzun "geçerlilik şekli" olarak öngördüğü şekiller, "sözlü", "yazılı" ve "resmi" olmak üzere üç çeşittir. 1) SÖZLÜ ŞEKİL 2) YAZILI ŞEKİL 3) RESMİ ŞEKİL 1- Sözlü şekil 1- Sözlü şekil: İrade açıklamasının mutlaka sözle yapılması istenen şekil, Borçlar Kanunu’ muzda olmayıp Medeni Kanunu’ muzda da sadece iki hukuki işlemde söz konusudur ki, bunlarda "evlenme akdi" ile "sözlü vasiyet" tir. Bu iki hukuki işlemde de irade açıklamalarının mutlaka sözle yapılmış olması şarttır. 2- Yazılı şekil 2) Yazılı şekil Borçlar Kanunu’ muzun yazılı şekle tabi tuttuğu önemli hukuki işlemlerden başlıcaları şunlardır. "alacağın temliki", " bağışlama taahhüdü", "rekabet yasağı", "kefalet", "gayrimenkul tellallığı" ve "kaydı hayatla irat" sözleşmeleridir. Yazılı şekilde metin ve imza olmak üzere başlıca iki unsur vardır: Yazılı (Adi yazılı) şekilde ise önemli olan sözleşmenin tüm esaslı noktalarını kapsayan metnin borç altına giren taraf (veya taraflarca ) imzalanmış olmasıdır. Metin el yazısıyla veya daktiloyla yazılmış hatta basılmış olabilir. Metin, Metnin mutlaka borçlu veya alacaklı tarafından bizzat kaleme alınması şart değildir. Yalnız "el yazısı ile vasiyetnamede" vasiyetname metninin, vasiyetçi tarafından bizzat kendi el yazısı ile yazılması zorunluluğu vardır. Aynı zamanda sözleşme metni Türkçe olabileceği gibi yabancı dillerle de olabilir. A) Yasal şekil 2. İradi şekil: A) Yasal şekil: Bizzat kanundan kaynaklanan şekildir. Başka bir ifade ile bir sözleşmenin geçerli surette meydana gelebilmesi için tarafların iradelerini hangi biçimde açıklamaları gerektiğinin bizzat kanun tarafından belirlenmiş olmasıdır. BK 13. Md. Kanunda yazılı şekilde yapılması öngörülen bir sözleşmenin değiştirilmesinde de yazılı şekle uyulması zorunludur. Ancak, sözleşme metniyle çelişmeyen tamamlayıcı yan hükümler bu kuralın dışındadır. Bu kural, yazılı şekil dışındaki geçerlilik şekilleri hakkında da uygulanır. Unsurları: Yazılı şekilde yapılması öngörülen sözleşmelerde borç altına girenlerin imzalarının bulunması zorunludur. Kanunda aksi öngörülmedikçe, imzalı bir mektup, asılları borç altına girenlerce imzalanmış telgraf, teyit edilmiş olmaları kaydıyla faks veya buna benzer iletişim araçları ya da güvenli elektronik imza ile gönderilip saklanabilen metinler de yazılı şekil yerine geçer. İmza: BK 15. Md: İmzanın, borç altına girenin el yazısıyla atılması zorunludur. Güvenli elektronik imza da, el yazısıyla atılmış imzanın bütün hukuki sonuçlarını doğurur. İmzanın el yazısı dışında bir araçla atılması, ancak örf ve âdetçe kabul edilen durumlarda ve özellikle çok sayıda çıkarılan kıymetli evrakın imzalanmasında yeterli sayılır. Usulüne göre onaylanmadıkça veya imza ettikleri sırada metnin içeriğini bildikleri ispat edilmedikçe, görme engellilerin imzaları onları bağlamaz. Görmeyenlerin imzalarının kendilerini bağlaması için, ya bu imzanın noterce onaylanmış bulunması ya da görme özürlü kişinin imzasını attığı esnada senedin içeriğini bildiğinin ispat edilmesi gereklidir. İmza yerine geçen işaretler: BK 16. Md: İmza atamayanlar, imza yerine usulüne göre onaylanmış olması koşuluyla, parmak izi, el ile yapılmış bir işaret ya da mühür kullanabilirler. Kambiyo senetlerine ilişkin hükümler saklıdır. 2. İradi şekil: Kanunun şekle tabi tutmadığı bir sözleşmeyi tarafların kendi istek ve iradeleri ile bir şekle tabi kılmalarıdır. Borçlar kanunumuz, taraflara aslında şekle tabi tutulmamış olan bir sözleşmeyi aralarında kararlaştıracakları bir şekilde yapma imkânını tanımış, hatta tarafların kendi aralarında kararlaştırdıkları bu şekle bir "geçerlilik şekli" niteliği dahi vermiştir. BK 17 md: Kanunda şekle bağlanmamış bir sözleşmenin taraflarca belirli bir şekilde yapılması kararlaştırılmışsa, belirlenen şekilde yapılmayan sözleşme tarafları bağlamaz. Herhangi bir belirleme olmaksızın yazılı şekil kararlaştırılmışsa, yasal yazılı şekle ilişkin hükümler uygulanır. 3- Resmi Şekil 3- Resmi Şekil: Resmi şekilde amaç işlemin yetkili bir makam veya şahıs (noter, tapu memuru, sulh yargıcı vs.) önünde yasaların aradığı usul ve koşullara uyarak yapılmasıdır. Bizim hukukumuzda bu makamlar "hakim, noter ve tapu memuru" dur. Bu makamların düzenledikleri senetlere resmi senet denir. Resmi senetlerin içeriğinin aksi ispat edilinceye kadar doğruluğu kabul edilir. Hukukumuzda resmi şekle tabi tutulan başlıca sözleşmeler şunlardır; "Evlenme mukavelesi, resmi vasiyetname, miras mukavelesi, gayrimenkuller üzerindeki ayni haklarla ilgili işlemler, ipotekli borç senedi (ülkemizde kullanım alanı çok sınırlı), irat senedi, gayrimenkul satımı, gayrimenkulün bağışlanması taahhüdü, ölünceye kadar bakma sözleşmesi". Önsözleşme: Bir sözleşmenin ileride kurulmasına ilişkin sözleşmeler geçerlidir. Kanunlarda öngörülen istisnalar dışında, önsözleşmenin geçerliliği, ileride kurulacak sözleşmenin şekline bağlıdır. (BK 29. Md) Şekle Uymamanın Sonuçları Resmi ya da yazılı şekle tabi tutulan bir hukuki işlem emredilen şekle uygun surette yapılmadığı taktirde hiçbir hüküm ifade etmez., yani batıldır. Şekle uymamanın yaptırımı "mutlak butlan" olduğu için uyuşmazlıkta yargıç bu durumu re’sen, yani taraflardan birinin ileri sürmesine lüzum bulunmaksızın görevi gereği kendiliğinden dikkate almak zorunda olup, taraflardan her biri edimlerini yerine getirmiş olsa bile bunun geri verilmesini diğerlerinden isteyebilirler. (re’sen: kendiliğinden) SÖZLEŞMENİN MEYDANA GELDİĞİ AN 1) Bu anın belirlenmesinde, sözleşmenin hazır olanlar veya hazır olmayanlar arasında yapılmış olup olmamasına göre bir ayrım yapmak gerekir. 2) Hazır olanlar arasında yapılan bir sözleşme, "kabulün açıklandığı anda" meydana gelmiş olur. 3) Hazır olmayanlar arasında yapılan bir sözleşmenin hangi anda meydana gelmiş olacağını belirlemek o kadar kolay değildir. Hazır olmayanlar arasında yapılan bir sözleşmenin hangi anda meydana gelmiş olacağını belirlemek açısından dört teori bulunmaktadır. Bunlar "açıklama", "gönderme", "varma" ve "öğrenme" anlarını esas alan teorilerdir. 4) Borçlar Kanunumuz bu dört teoriden "varma teorisi" ni benimsemiştir. Kabul haberinin icapçıya vardığı anda" meydana gelmiş olur. Ancak böyle bir sözleşme, hükümlerini daha önceki bir andan itibaren doğurmaya başlar. Hazır olmayanlar arasında kurulan sözleşmenin hüküm anı (BK 11. MD): Hazır olmayanlar arasında kurulan sözleşmeler, kabulün gönderildiği andan başlayarak hüküm doğurur. Açık bir kabulün gerekli olmadığı durumlarda, sözleşme önerinin ulaşma anından başlayarak hüküm doğurur. Açıklandığı üzere, hazır olmayanlar arasında yapılan sözleşmelerin "meydana geldikleri an" ile "hüküm doğurdukları an" farklıdır. Sözleşme, meydana geldiği andan geri geri giderek daha önceki bir andan itibaren hüküm doğurmaya başlamaktadır. Bunun en açık örneği "faiz" de görülür. Gerçekten faiz, sözleşmenin meydana geldiği andan değil, hüküm doğurmaya başladığı andan yani kabul haberinin geldiği andan itibaren veya icabın kabulcüye varmış olduğu andan itibaren işlemeye başlar. Sözleşmelerde Genel işlem koşulları Genel işlem koşulları, bir sözleşme yapılırken düzenleyenin, ileride çok sayıdaki benzer sözleşmede kullanmak amacıyla, önceden, tek başına hazırlayarak karşı tarafa sunduğu sözleşme hükümleridir. Bu koşulların, sözleşme metninde veya ekinde yer alması, kapsamı, yazı türü ve şekli, nitelendirmede önem taşımaz. ( BK 20 md) Aynı amaçla düzenlenen sözleşmelerin metinlerinin özdeş olmaması, bu sözleşmelerin içerdiği hükümlerin, genel işlem koşulu sayılmasını engellemez. Genel işlem koşulları içeren sözleşmeye veya ayrı bir sözleşmeye konulan bu koşulların her birinin tartışılarak kabul edildiğine ilişkin kayıtlar, tek başına, onları genel işlem koşulu olmaktan çıkarmaz. Genel işlem koşullarıyla ilgili hükümler, sundukları hizmetleri kanun veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütmekte olan kişi ve kuruluşların hazırladıkları sözleşmelere de, niteliklerine bakılmaksızın uygulanır. Kapsamı ve Özellikleri 1) Karşı tarafın menfaatine aykırı genel işlem koşullarının sözleşmenin kapsamına girmesi, sözleşmenin yapılması sırasında düzenleyenin karşı tarafa, açıkça bilgi verip, içeriğini öğrenme imkânı sağlamasına ve karşı tarafın da bu koşulları kabul etmesine bağlıdır. Aksi takdirde, genel işlem koşulları yazılmamış sayılır. Sözleşmenin niteliğine ve işin özelliğine yabancı olan genel işlem koşulları da yazılmamış sayılır. (BK 21. Md) 2) Sözleşmenin yazılmamış sayılan genel işlem koşulları dışındaki hükümleri geçerliliğini korur. Bu durumda düzenleyen, yazılmamış sayılan koşullar olmasaydı diğer hükümlerle sözleşmeyi yapmayacak olduğunu ileri süremez. (BK 22. Md) 3) Genel işlem koşullarında yer alan bir hüküm, açık ve anlaşılır değilse veya birden çok anlama geliyorsa, düzenleyenin aleyhine ve karşı tarafın lehine yorumlanır. (BK 23. Md) 4) Genel işlem koşullarının bulunduğu bir sözleşmede veya ayrı bir sözleşmede yer alan ve düzenleyene tek yanlı olarak karşı taraf aleyhine genel işlem koşulları içeren sözleşmenin bir hükmünü değiştirme ya da yeni düzenleme getirme yetkisi veren kayıtlar yazılmamış sayılır. 5) Genel işlem koşullarına, dürüstlük kurallarına aykırı olarak, karşı tarafın aleyhine veya onun durumunu ağırlaştırıcı nitelikte hükümler konulamaz. BÖLÜM: 2 Sözleşme Serbestisi ( Özgürlüğü) Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler. (BK 26. Md) Şöyle ki, BK, kişilerin iradesine geniş ölçüde yer vermiş, kişilere sözleşme yapıp yapmamakta istedikleri konuda ve istedikleri şekli seçerek sözleşme yapmakta, karşı tarafı istediği gibi seçmekte, yapılan akdi (sözleşmeyi) ortadan kaldırmak veya değiştirmek konusunda tam bir serbesti tanımıştır. Ancak, serbesti sınırsız değildir. Bu sınırlamalar esas itibariyle sözleşmelerin muteberlik (geçerlilik) şartları olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu şartlar: 1. Sözleşme taraflarının ehil olması: Temyiz gücüne sahip olmayanlar (tam ehliyetsizler) sözleşme yapamazlar. Bunlar adına kanuni temsilcileri sözleşme yapabilir. Reşit ve mahcur olmayanlar sözleşme yapabilir. Ayırt etme gücüne sahip bir küçüğün yaptığı sözleşme ise velilerinin kabulü halinde geçerli olur (tek taraflı bağlamazlık). 2. Sözleşmenin konusunun Emredici hukuk kurallarına, kamu düzenine, genel ahlaka ve kişilik haklarına aykırı olmaması: Uyuşturucu maddelerine yönelik sözleşmeler, boşanmamak yönünde yapılan sözleşmeler, karşı cinsle evlilik dışı ilişki için yapılan sözleşmeler geçersizdir. 3. Sözleşmenin konusunun imkânsız olmaması: Maddi imkânsızlık ve hukuki imkânsızlık olarak iki çeşidi vardır. Satıştan önce ölen yarış atını satmak isteyen kişinin yaptığı anlaşma geçersizdir ve maddi imkânsızlık örneğidir. Tarım alanı üzerine inşaat yapımı için yapılmış olan sözleşme geçersizdir ve hukuki imkânsızlık örneğidir. 4. Şekil şartlarına uyulması: Şekil şartına bağlı olan sözleşmelerde, bu konulan şartlara uygun olmayan bir sözleşme yapılırsa, bu sözleşme geçersizdir ve bir borç ilişkisi doğmaz. 5. İrade beyanının sıhhatli olması: Sözleşme yapmak için irade beyan edilirken kişinin sağlığının yerinde olması gerekir. NOT: Yukarıdaki bahsettiğimiz sınırların aşılması halinde birtakım yaptırımlar söz konusu olmaktadır. Aşırı yararlanma (Gabin) Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık olabilir. Bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir. Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir.(BK MADDE 28) SÖZLEŞMENİN YORUMU Bir sözleşenin meydana gelmesi için, karşılıklı irade beyanlarının birbirine uygun olması gerekir. İrade beyanlarının açık olduğu durumlarda, bu uygunluğun araştırılması sorun yaratmaz. Ancak irade beyanlarının anlamları açıkça anlaşılamıyorsa o zaman bu beyanların yorumlanması ve gerçek anlamlarının saptanması gerekir. Bir sözleşmenin şekil ve şartlarının belirlenmesinde, tarafların gerek yanlışlıkla gerekse gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları deyim ve isimlere bakılmaz. Aksine onların gerçek ve ortak amaçları araştırılırken, güven ilkesi gereğince, beyan muhatabın dürüstlük kuralı çerçevesinde bildiği ve bilmesi gereken tüm olguları değerlendirerek beyana vermesi gereken anlam esas alınacaktır. SÖZLEŞMEDE İRADE İLE BEYAN ARASINDAKİ UYGUNSUZLUK HALLERİ İRADE İLE BEYAN ARASINDAKİ İSTENMEDEN YARATILAN UYGUNSUZLUK (İRADE BOZUKLUĞU) 1) YANILMA ( HATA ) 2) ALDATMA ( HİLE ) 3) KORKUTMA ( TEHDİT – İKRAH ) İRADE İLE BEYAN ARASINDAKİ İSTENEREK YARATILAN UYGUNSUZLUK 1) ŞAKA BEYANI 2) ZİHNİ KAYIT 3) MUVAZAA İRADE İLE İRADE AÇIKLAMASI ARASINDAKİ İSTENMEDEN YARATILAN UYGUNSUZLUKLAR Bir sözleşmenin geçerli surette meydana gelebilmesi için, sadece tarafların karşılıklı irade açıklamaları arasında değil, aynı zamanda onların iradeleri ile irade açıklamaları arasında da uygunluk bulunması şarttır. İRADE BOZUKLUĞU İrade bozukluğunda uygunsuzluk, bilmeden ve istemeden meydana gelmektedir. Sebepleri İrade ile irade açıklaması arasındaki gayrı kasti uygunsuzluğu ortaya çıkaran sebepler; hata, hile ve tehdit (ikrah-korkutma) olmak üzere üçe ayrılır. 1) Yanılma ( Hata) 2) Aldatma (Hile) 3) Korkutma (İkrah) 1) YANILMA ( Hata) İrade ile irade açıklaması arasındaki uygunsuzluk iradesini açıklayan tarafın dikkatsizliğinden ileri gelmişse hatanın varlığından söz edebiliriz. Yani irade açıklamasında bulunan kişi yeteri dikkat ve özeni göstermediğinden aslında istemediği ve arzu etmediği bir açıklamada bulunmuş olur. Örneğin bir tüccar 30 ton kömür almak isterken yanlışlıkla iradesini 300 ton pamuk alacağı şeklinde açıklaması halinde hata vardır. Borçlar Kanunu gereğince iradesi hata sebebi ile sakatlanmış olan taraf bu sözleşme ile bağlı değildir. Ancak sözleşme ile bağlı olmaması için hatanın esaslı bir hata olması gerekmektedir. Esaslı hatalar; Sözleşmenin mahiyetinde hata, sözleşmenin konusu olan şeyde hata ve şahısta hatadır. Yanılmanın hükümleri Sözleşme kurulurken esaslı yanılmaya düşen taraf, sözleşme ile bağlı olmaz. (BK 30. Md) Yanılan, yanıldığını dürüstlük kurallarına aykırı olarak ileri süremez. Özellikle diğer tarafın, sözleşmenin yanılanın kastettiği anlamda kurulmasına razı olduğunu bildirmesi durumunda, sözleşme bu anlamda kurulmuş sayılır. Yanılan, yanılmasında kusurlu ise, sözleşmenin hükümsüzlüğünden doğan zararı gidermekle yükümlüdür. Ancak, diğer taraf yanılmayı biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, tazminat istenemez. Hâkim, hakkaniyetin gerektirdiği durumlarda, ifadan beklenen yararı aşmamak kaydıyla, daha fazla tazminata hükmedebilir. 1) Yanılma hâlleri a) Açıklamada yanılma b) Saikte yanılma c) İletmede yanılma 1) Yanılma hâlleri a) Açıklamada yanılma: BK MADDE 31- Özellikle aşağıda sayılan yanılma hâlleri esaslıdır : 1. Yanılan, kurulmasını istediği sözleşmeden başka bir sözleşme için iradesini açıklamışsa. 2. Yanılan, istediğinden başka bir konu için iradesini açıklamışsa. 3. Yanılan, sözleşme yapma iradesini, gerçekte sözleşme yapmak istediği kişiden başkasına açıklamışsa. 4. Yanılan, sözleşmeyi yaparken belirli nitelikleri olan bir kişiyi dikkate almasına karşın başka bir kişi için iradesini açıklamışsa. 5. Yanılan, gerçekte üstlenmek istediğinden önemli ölçüde fazla bir edim için veya gerçekte istediğinden önemli ölçüde az bir karşı edim için iradesini açıklamışsa. NOT: Basit hesap yanlışlıkları sözleşmenin geçerliliğini etkilemez; bunların düzeltilmesi ile yetinilir. b) Saikte yanılma: Saikte yanılma, esaslı yanılma sayılmaz. Yanılanın, yanıldığı saiki sözleşmenin temeli sayması ve bunun da iş ilişkilerinde geçerli dürüstlük kurallarına uygun olması hâlinde yanılma esaslı sayılır. Ancak bu durumun karşı tarafça da bilinebilir olması gerekir. c) İletmede yanılma: Sözleşmenin kurulmasına yönelik iradenin haberci veya çevirmen gibi bir aracı ya da bir araç tarafından yanlış iletilmiş olması hâlinde de yanılma hükümleri uygulanır 2) ALDATMA (Hile) ALDATMA (Hile) İrade açıklamasında bulunan taraf bir takım yalanlarla karşı tarafı kasten hataya düşürülerek bir sözleşme yapma durumuna getirilirse hileden bahsedebiliriz. Örneğin bir otomobilin satılması için satıcının otomobilin motor gücünü daha yüksek gösteren sahte bir ruhsat düzenlemesi halinde hile söz konusudur. Hile ile irade açıklamasında bulunan taraf hataya düşürülmektedir. Burada ki hata esaslı olmasa bile hileye maruz kalan taraf yine de yapılan sözleşme ile bağlı değildir Taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile, sözleşmeyle bağlı değildir.(BK 36. Md) Üçüncü bir kişinin aldatması sonucu bir sözleşme yapan taraf, sözleşmenin yapıldığı sırada karşı tarafın aldatmayı bilmesi veya bilecek durumda olması hâlinde, sözleşmeyle bağlı değildir.( BK 36. Md) Hile bizzat sözleşmenin taraflarınca yapılacağı gibi sözleşme dışı üçüncü şahıslarca da yapılabilir. Hile ister herhangi bir tarafça isterse üçüncü kişilerce yapılmış olsun, hileye maruz kalan taraf yaptığı bu sözleşme ile bağlı değildir. Ancak üçüncü kişilerce yapılan hilenin bu sonucu doğurabilmesi için karşı tarafın bu hileyi bilmesi veya bilmesinin gerekmesi icap eder. Eğer karşı taraf, üçüncü kişilerin hilesini bilmiyor veya bilmesi de gerekmiyorsa, yani sübjektif iyiniyetliyse, hileye maruz kalan taraf yaptığı bu sözleşme ile bağlıdır. 3) KORKUTMA (İkrah, Tehdit) KORKUTMA (İkrah, Tehdit) İkrahta bir kimse kendisine veya yakınlarından birine bir zarar verileceği tehdidi altında iradesini açıklamak zorunda kalmaktadır. Örneğin silah zoru ile bir dairenin kiralanması gibi. Taraflardan biri, diğerinin veya üçüncü bir kişinin korkutması sonucu bir sözleşme yapmışsa, sözleşmeyle bağlı değildir. Korkutan bir üçüncü kişi olup da diğer taraf korkutmayı bilmiyorsa veya bilecek durumda değilse, sözleşmeyle bağlı kalmak istemeyen korkutulan, hakkaniyet gerektiriyorsa, diğer tarafa tazminat ödemekle yükümlüdür. (BK 37. Md Korkutulan, içinde bulunduğu durum bakımından kendisinin veya yakınlarından birinin kişilik haklarına ya da malvarlığına yönelik ağır ve yakın bir zarar tehlikesinin doğduğuna inanmakta haklı ise, korkutma gerçekleşmiş sayılır. Bir hakkın veya kanundan doğan bir yetkinin kullanılacağı korkutmasıyla sözleşme yapıldığında, bu hakkı veya yetkiyi kullanacağını açıklayanın, diğer tarafın zor durumda kalmasından aşırı bir menfaat sağlamış olması hâlinde, korkutmanın varlığı kabul edilir. İrade bozukluğunun giderilmesinin Hükümleri ve Sonuçları Yukarıda görünen irade bozukluğu hallerinden birinin yani hatanın, hilenin veya ikrahın söz konusu olduğu bir sözleşme, iradesi bozulmuş bulunan tarafı bağlamaz, fakat karşı taraf bununla bağlıdır. Yani bu durumlarda yaptırım tek taraflı bağlamazlıktır. İradesi hata, hile veya tehdit sebebi ile bozulmuş olan taraf, bu sözleşmeyi iptal edebilir. Bunun içinde bu yoldaki iptal iradesini açıklaması gerekli ve yeterlidir. İptal açıklaması karşı tarafa ulaştığından itibaren sözleşme ortadan kalkmış olur. Ancak bu iptal bildirimi bir yıllık hak düşürücü süreye tabidir. Yani hatayı ve hileyi öğrenen taraf öğrendiği tarihten itibaren bir yıl içinde sözleşmeyi iptal etmiş olmalıdır. Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır. Aldatma veya korkutmadan dolayı bağlayıcılığı olmayan bir sözleşmenin onanmış sayılması, tazminat hakkını ortadan kaldırmaz. (BK 39. Md) İRADE İLE İRADE AÇIKLAMASI ARASINDAKİ İSTENEREK YARATILAN UYGUNSUZLUKLAR 1) ŞAKA BEYANI 2) ZİHNİ KAYIT 3) MUVAZAA 1) ŞAKA BEYANI ŞAKA BEYANI Beyanda bulunan kimse, karşı tarafın beyanını ciddiye almayacağı kanısından hareket ederek, gerçek iradesine uymayan bir beyanda bulunursa ‘‘şaka beyanı’’ söz konusu olur. Bu tür beyanlar kural olarak bağlayıcı değildir. Fakat beyan niteliğine ve yapılış şekline göre karşı tarafça ciddiye alınması mümkün olan beyanlar bağlayıcıdır. 2) ZİHNİ KAYIT ZİHNİ KAYIT Bir kimse beyan ettiği şeyi istemiyorsa, örneğin kefil olduğunu veya ev satın aldığını beyan ettiği halde, içinden arzu etmiyorsa zihni kayıttan söz edilir. Bu tür beyanlar geçerli olup beyanda bulunan şahsı bağlar. 3) MUVAZAA ( danışıklılık) MUVAZAA ( danışıklılık) Bir sözleşmede her iki tarafın iradeleri ile irade açıklamaları arasında bilerek ve istenerek kasten yaratılmış olan uygunsuzluk halidir. Yani bir irade beyanının diğer tarafın muvafakatının da alınarak yalnız görünürde yapılmasına, yani beyan edilen şeyin istenilen şey olmadığı hususunda tarafların uyuşmuş bulunmalarına muvazaa, bu şekilde yapılmış muameleye de muvazaalı muamele adı verilir. Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır. Borçlu, yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı kazanmış olan üçüncü kişiye karşı, bu işlemin muvazaalı olduğu savunmasında bulunamaz.(BK 19. Md) Muvazaa Türleri 1) Mutlak muvazaa 2) Nispi muvazaa 1) Mutlak muvazaa: Taraflar gerçekte hiçbir işlem yapmadıkları halde, başkalarına karşı sanki bir hukuki işlem yapmış gibi görünmek konusunda anlaşırlar. Örneğin bir borçlunun alacaklısından mal kaçırmak üzere bütün malvarlığını arkadaşına satmış gibi işlem yapması halinde, mutlak muvazaa söz konusudur. Mutlak muvazaada karşımıza iki işlem çıkmaktadır. Bunlardan birincisi, tarafların başkalarını aldatmak, gerçek iradelerini onlardan saklamak maksadı ile yaptıkları işlemdir buna "görünürdeki işlem" denilir. İkinci işlem ise, tarafların görünürdeki bu işlemin kendi gerçek iradelerine uymadığı, bunun sırf dışa karşı başkalarını aldatmak maksadı ile yapıldığı noktasında uyuşmaya varmalarıdır. Buna da muvazaa anlaşması denir. 2) Nispi muvazaa: Taraflar, arasında yaptıkları gerçek hukuki işlemi görünürdeki işlemin arkasına gizlemek yani sanki görünürdeki hukuki işlemi yapmış gibi görünmek konusunda anlaşırlar. Örneğin miras bırakanın mirasçılardan mal kaçırmak maksadı ile bir malını oğluna bağışladığı halde, ona satmış gibi işlem yapması ve öyle göstermesi. Nispi muvazaa da bir işlem vardır. Bu işlemde tarafların görünürdeki işlemin arkasına sakladıkları gerçek işlemdir. Bu işlem de gizli işlem adını almaktadır. Görünürdeki işlem hükümsüz olup bu hükümsüzlük kural olarak herkese ve üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilir. Gizli işlem ise geçerlidir. Ancak bunun için de, gizli işlemin kanunun emrettiği şekle uygun surette olması gerekir. SÖZLEŞMELERDE HÜKÜMSÜZLÜK VE YAPTIRIMLARI 1) BUTLAN 2) İPTAL KABİLİYETİ (İPTAL EDİLEBİLİRLİK) 1) BUTLAN ( KESİN HÜKÜMSÜZLÜK) 1) Kesin hükümsüzlük (Mutlak Butlan) Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür. (BK 27. Md) Kesin hükümsüz (batıl) hukuki işlemler (sözleşmeler) belli bir sakatlık nedeniyle, baştan itibaren kendisine bağlanan hukuki sonuçları doğurmayan ve geçerli hale getirilemeyen işlemlerdir. Başlıca Butlan Sebepleri Şunlardır: 1) Ehliyetsizlik ( temyiz kudretinden yoksunluk nedeniyle tam ehliyetsiz olma hali) 2) Şekle aykırılık 3) Muvazaa 4) Sözleşmenin konusunun emredici hükümlere, kamu düzenine, ahlaka, kişilik haklarına aykırı veya konusunun imkansız olması Butlanın Sonuçları: Sözleşme yapıldığı andan itibaren sanki hiç yapılmamış gibidir ve kanuni sonuçlar doğurmaz. Taraflardan biri ya da üçüncü bir kişi kesin hükümsüzlüğü ileri sürebilir. Ayrıca bir dava söz konusu olduğunda ise kesin hükümsüzlüğü taraflar ve üçüncü kişiler ileri sürebileceği gibi hâkim kendiliğinden de bu durumu dikkate alır. Kesin hükümsüzlüğü olan bir sözleşme, belli bir sürenin geçmesiyle ya da edimlerin yerine getirilmesiyle geçerli bir sözleşme haline gelmez. 2) Kısmi Butlan Sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir kısmının hükümsüz olması, diğerlerinin geçerliliğini etkilemez. Ancak, bu hükümler olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, sözleşmenin tamamı kesin olarak hükümsüz olur. (BK 27. Md) Yapılan sözleşmenin bazı hükümleri (emredici hükümler, kişilik haklarına aykırı hükümler) mutlak butlanı gerektiriyorsa, sözleşmenin tamamı batıl olmamakta, sadece butlan sebebini oluşturan şartlar hükümsüz sayılmaktadır. Sözleşme, batıl sayılan kısımların dışında geçerli olarak devam edecektir. Ancak, sözleşmenin bundan yararlanan tarafının batıl olan bu kısım olmaksızın sözleşmeyi yapmayacağı hal ve şartlardan çıkarılabiliyorsa ya da o taraf bunu ispat ederse, sözleşmenin tamamı batıl olur. Burada belirtmemiz gerekir ki, sözleşme serbestliği ilkesi sadece borçlar hukuku alanında geçerli olan bir ilkedir. Aile hukuku, miras hukuku, eşya hukuku gibi medeni hukukun diğer alt hukuk dallarında geçerli değildir (evlenme sözleşmeleri, evlat edinme sözleşmeleri gibi). 2) İPTAL KABİLİYETİ Sakat olan sözleşmenin tam olarak hükümsüz hale gelmesi için, eksik bulunan geçerlilik şartı ile korunan tarafa bir iptal hakkı tanınmalıdır. Bu hak bozucu yenilik doğuran bir haktır. Bu hakkın ( iptal hakkı ) kullanılmasıyla sözleşme kesin olarak hükümsüz hale gelir. İrade fesadı hallerinde, iptal hakkı sahibi ( hataya düşen, yanıltılan, korkutulan) sözleşmeye baştan itibaren değildir. Karşı taraf ise sözleşmeye bağlıdır. İrade fesadına uğrayan taraf hata ve hilede öğrenme tarihinden itibaren 1 yıl içinde sözleşmeyi iptal etmezse icazet verilmiş sayılır ve sözleşme, onun bakımından da bağlayıcı hale gelir. Bu bir yıllık hak düşürücü süredir. İptal hakkı kural olarak karşı tarafa yöneltilen tek taraflı beyanla kullanılır. Dava açılması gerekmez. Kişi iptal hakkını kullanmadıkça, yargıç bunu kendiliğinden dikkate alamaz. İptal kabiliyetinin söz konusu olduğu hallerden biri de aşırı yararlanma bir diğer ifadeyle sömürme (gabin)’dir. TEMSİL Temsil bir hukuki işlemin bir kimsenin nam ve hesabına bir başkası tarafından yapılmasıdır. Temsil ilişkisinde üç kişi vardır. Birincisi temsilci (mümessil), ikincisi kendi nam ve hesabına işlem yapılan kimse yani temsil olunan, üçüncüsü ise temsilci ile o hukuki işlemi yapan kişidir yani üçüncü kişidir. Örneğin Erzincan’dan İstanbul’a tayin olunan bir öğretmen İstanbul’daki bir arkadaşına kendisine uygun bir ev kiralaması için temsil yetkisi verir ve arkadaşı da buna dayanarak onun nam ve hesabına bir ev kiralarsa, kira ilişkisinde kira sözleşmesini yapan arkadaş "temsilci" ev sahibi "üçüncü kişi" Erzincan’daki memurda "temsil olunan" statüsündedir. TEMSİL TÜRLERİ Temsil, "yetkili temsil", "yetkisiz temsil" "vasıtalı temsil", "vasıtasız temsil", olmak üzere dört türü vardır. Temsil Yetkisi Temsil yetkisi başkasının nam ve hesabına hukuki bir işlem yapabilmek hususunda temsilciye verilmiş olan izindir. Bu izin ya kanundan ya da temsil olunanın iradesinden doğabilir. Kanundan doğan temsile örnek olarak veli veya vasilerin temsil yetkilerini gösterebiliriz. Temsil Olunanın Namına Hareket Etme Temsilci hukuki işlemi yaparken bunu kendi namına değil, başkasının namına yaptığını, yani kendisinin temsilci sıfatı ile hareket ettiğini karşısındaki üçüncü kişiye bildirecektir. Ancak bazı hallerde temsilci başkası namına hareket ettiğini açıkça belirtmemiş olsa bile yine vasıtasız temsil olabilir. 1) Yetkili Temsil Yetkili Temsil Temsilci başkasının nam ve hesabına hukuki işlemler yapabilmek iktidarına sahip bulunuyorsa, yani kendisine izin verilmişse yetkili temsil aksi halde yetkisiz temsilden söz edilir. BK 40. Md’ye göre; Yetkili bir temsilci tarafından bir başkası adına ve hesabına yapılan hukuki işlemin sonuçları, doğrudan doğruya temsil olunanı bağlar. Temsilci, hukuki işlemi yaparken bu sıfatını bildirmezse, hukuki işlemin sonuçları kendisine ait olur. Karşı taraf bir temsil ilişkisinin varlığını durumdan çıkarıyor veya çıkarması gerekiyor ya da hukuki işlemi temsilci veya temsil olunandan biri ile yapması farksız ise, hukuki işlemin sonuçları doğrudan doğruya temsil olunana ait olur. Diğer durumlarda alacağın devri veya borcun üstlenilmesine ilişkin hükümler uygulanır. a) Temsil Yetkisinin İçeriği ve Derecesi: Başkası adına ve hesabına temsil kamu hukukundan doğmuşsa, temsil yetkisinin içeriği ve derecesi bu konudaki yasal hükümlere; temsil hukuksal bir işlemden doğmuşsa, temsil yetkisinin içeriği ve derecesi o hukuksal işleme göre belirlenir. Temsil yetkisi üçüncü kişilere bildirilmişse temsil yetkisinin içeriği ve derecesi, bu bildirime göre belirlenir. b) Şekil Temsil yetkisi herhangi bir şekle tabi olmadan açık veya üstü kapalı olarak da verilebilir. Kapsam Temsil yetkisi çeşitli bakımlardan sınırlandırılmış olabilir. Her şeyden önce temsil yetkisi süre bakımından sınırlandırılmış olabilir. Temsil yetkisinin kişi bakımından sınırlandırılması da mümkündür. Aynı zamanda temsil yetkisi konu bakımından da sınırlandırılmış olabilir. Eğer temsil yetkisi belirli bir veya birkaç işlem için verilmişse özel temsil yetkisi, temsil olunana ait her türlü işlerin görülmesi için verilmişse, buna da genel temsil yetkisi adını veririz. Özellikle "Dava açma, sulh olma, tahkim, kambiyo taahhüdünde bulunma, bağışlama," işlemlerinin temsilci vasıtası ile yapılabilmesi için özel bir yetki ile yetkilendirilmiş olması gerekmektedir. d) Sona Erme Sebepleri Yetki belirli bir hukuki işlemin yapılması için verilmişse bu işlemin yapılması ile son bulur. Aynı şekilde belirli bir süre için verilmişse sürenin geçmesi ile sona erer. Temsil yetkisini sona erdiren bir başka halde temsilcinin veya temsil olunanın ölümüdür. Temsil olunanın veya temsilcinin gaipliği, fiil ehliyetini kaybetmeleri veya iflas etmeleri de yetkinin sona ermesi sonucunu doğurur. Son olarak temsilcinin istifası ve temsil olunanın temsilciyi azletmesi de temsil yetkisini sona erdirmektedir. 1. Ölüm, ehliyetsizlik ve diğer durumlar (BK 43 md) Hukuki işlemden doğan temsil yetkisi, aksi taraflarca kararlaştırılmadıkça veya işin özelliğinden anlaşılmadıkça, temsil olunanın veya temsilcinin ölümü, gaipliğine karar verilmesi, fiil ehliyetini kaybetmesi veya iflas etmesi durumlarında sona erer. Bu hüküm, bir tüzel kişiliğin sona ermesi durumunda da uygulanır. Tarafların karşılıklı kişisel hakları saklıdır. 2. Yetki belgesinin geri verilmesi (BK 44. Md) Temsilciye yetki belgesi verilmişse, yetkinin sona ermesi durumunda temsilci, bu belgeyi temsil olunana geri vermekle veya hâkimin belirleyeceği yere bırakmakla yükümlüdür. Temsil olunan veya halefleri, temsilcinin belgeyi geri vermesi için gerekeni yapmazlarsa, bundan dolayı iyiniyetli üçüncü kişilerin zararını gidermekle yükümlüdürler. e) Sona Ermenin Sonuçları Temsilci, yetkisinin sona ermiş olduğunu bilmediği sürece, temsil olunan veya halefleri, temsilcinin yapmış olduğu hukuki işlemlerin sonuçlarıyla bağlıdırlar. Temsilci, yetkisinin sona ermiş olduğunu bilmiyorsa, bunu öğrendiği ana kadar yapmış olduğu hukuki işlemler temsil olunanı veya onun mirasçılarını bağlar. Bu kural, üçüncü kişilerin yetkinin sona ermiş olduğunu bildikleri durumlarda uygulanmaz. 3. kişiler yetkinin sona ermiş olduğunu biliyorlarsa yani iyiniyetli değillerse yapılan hukuki işlem temsil olunanı veya mirasçılarını bağlamaz. 2) Yetkisiz Temsil Yetkisiz Temsil Yetkisiz temsil bir kimsenin gerekli yetkiye sahip olmaksızın veya yetkisini aşarak bir başkasının nam ve hesabına hukuki işlemler yapması demektir. Örneğin, bir öğretmenin ucuz bulduğu kalemi kendisi için alırken bir tanede arkadaşı için satın alması yetkisiz temsildir. Onama hâlinde (BK 46. Md) Bir kimse yetkisi olmadığı hâlde temsilci olarak bir hukuki işlem yaparsa, bu işlem ancak onadığı takdirde temsil olunanı bağlar. Yetkisiz temsilcinin kendisiyle işlem yaptığı diğer taraf, temsil olunandan, uygun bir süre içinde bu hukuki işlemi onayıp onamayacağını bildirmesini isteyebilir. Bu süre içinde işlemin onanmaması durumunda, diğer taraf bu işlemle bağlı olmaktan kurtulur. Onamama hâlinde (BK 47. Md) a) Temsil olunanın açık veya örtülü olarak hukuki işlemi onamaması hâlinde, bu işlemin geçersiz olmasından doğan zararın giderilmesi, yetkisiz temsilciden istenebilir. Ancak, yetkisiz temsilci, işlemin yapıldığı sırada karşı tarafın, kendisinin yetkisiz olduğunu bildiğini veya bilmesi gerektiğini ispat ederse, kendisinden zararın giderilmesi istenemez. b) Hakkaniyet gerektiriyorsa, kusurlu yetkisiz temsilciden diğer zararların giderilmesi de istenebilir. c) Sebepsiz zenginleşmeden doğan haklar saklıdır. 3) Vasıtalı ( Dolaylı )Temsil Vasıtalı ( Dolaylı )Temsil Temsilci, yetki veren hesabına, fakat kendi adına davranıyorsa dolaylı temsil sözkonusudur. Dolaylı temsilde yapılan işlemin hukuki sonuçları önce temsilcinin üzerinden doğar. Temsilci daha sonra bunları alacağın temliki ve borcun nakli kurallarına göre yetki verene devreder. Vasıtalı (dolaylı) temsilde temsilci hukuki işlemi yaparken üçüncü kişiye kendisinin temsilci olduğunu söylemez. Bu tür temsilde yetkili temsilci hukuki işlemi başkası hesabına fakat kendi namına yaptığı için bu işlemden doğan bütün hak ve borçlar doğrudan doğruya kendisine ait olur. Temsilci bunları daha sonra alacağın temliki ve borcun nakli yolu ile temsil olunana devreder. Örneğin: İstanbul’daki temsilci, öğretmen arkadaşı adına ev tutarken, ev tutmadaki gayesini ev sahibine söylemezse kira sözleşmesinden doğan hak ve borçlar ilk etapta kendisine ait olur (sözleşmeyi kendi namına yapar) ama daha sonradan temsil olunan arkadaşına bunları devrederse bu andan itibaren öğretmen hak sahibi olur. 4) Vasıtasız ( Doğrudan) Temsil Vasıtasız ( Doğrudan) Temsil Vasıtasız (dolaysız–doğrudan doğruya) temsilde, kendisine yetki verilmiş olan temsilcinin yapmış olduğu hukuki işlemin hüküm ve sonuçları, işlemin yapıldığı andan itibaren "temsil olunana" ait olur. Bu tür temsilde temsilci hukuki işlemi temsil olunanın nam ve hesabına yapmaktadır. Vasıtasız temsilden söz edebilmek için başlıca iki şartın gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Birincisi temsil yetkisinin bulunması, diğeri ise temsilcinin temsil olunanın namına hareket etmesidir. BÖLÜM: 3 HAKSIZ FİİLLER ve KUSURSUZ SORUMLULUK Hukuk düzeninin önemli sayarak bir takım hukuki sonuçlar bağladığı fiile "hukuki fiil" denir. Hukuki fiillerden hukuk düzeninin olumlu karşıladığı ve yapılmasına izin verdiği fiillere hukuka uygun fiiller, izin vermediği ve hoş karşılamadığı fiillere de hukuka aykırı fiiller denilmektedir. 1. AKDİ SORUMLULUK Borçlunun taraf olduğu sözleşmeden doğan borç ilişkisinde sözleşmeye aykırı davranarak diğer tarafa vermiş olduğu zararları tazmin etmekle yükümlü olmasıdır. Buna borca aykırılık da denir. Örneğin, bir kira sözleşmesinde kiralayanın kira konusu daireyi veya mağazayı zamanında teslim etme borcunu ya da teslim ettikten sonra daireyi veya mağazayı kira süresince kullanılmaya elverişli durumda bulundurma borcunu zamanında yerine getirmemek suretiyle kiracıya vermiş olduğu zararları tazmin etmekle yükümlü olması gibi. Dikkat edilirse burada, mevcut bir hukuki ilişkinin taraflarından biri, hukuka aykırı bir eylemiyle bu ilişkiden doğan borcuna aykırı davranmış olmaktadır. 2. HAKSIZ FİİL SORUMLULUĞU Bir kimsenin aralarında bir ilişki mevcut olmaksızın hukuka aykırı bir fiili ile başka bir kimseye vermiş olduğu zararları tazmin etmekle yükümlü olmasını ifade eder. Haksız fiil sorumluluğunda failin kusurunun da olması gerekmektedir. Bu sorumluluğa "kusura dayanan sorumluluk" ta denilmektedir. Haksız Fiiller Haksız fiil hukuk düzeninin izin vermediği ve hoş karşılamadığı zarar verici eylemleridir. Bir kimse haksız bir fiili ile başka bir kimseye zarar verirse zarar gören kişinin uğramış olduğu zararı tazmin etmelidir. BK 49. Md’ye göre; Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür. Haksız fiilin işlenmesiyle birlikte haksız fiilde bulunarak bir zararın doğmasına sebebiyet veren kişi (fail) ile bu haksız fiil sonucunda zarara uğramış bulunan kişi (mağdur) arasında hemen bir hukuki ilişki, daha doğrusu "borç ilişkisi" doğmuş olur. Bu durumda, haksız fiiller borcun kaynağı olarak nitelendirilir ve fail "borçlu", mağdur ise "alacaklı" durumdadır. Zararın ve kusurun ispatı Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını hakkaniyete uygun olarak belirler. Haksız Fiilin Unsurları Haksız fiil sorumluluğunun doğabilmesi için dört unsur gereklidir. Bunlar "hukuka aykırı fiil", "kusur", "zarar", ve "illiyet (nedensellik) bağı" dır. Haksız Fiilin Unsurları 1 Hukuka Aykırı Fiil 2 Kusur 3 Zarar 4 İlliyet Bağı (Nedensellik 1. Hukuka Aykırı Fiil Hukuki düzenin yazılı olan ve olmayan kurallarına aykırılık, hukuka aykırılık sayılır. Zarara yol açan fiil, hukuka aykırı olmalıdır. Genel olarak mutlak bir hakkın örneğin mülkiyet hakkının çiğnenmesiyle hukuka aykırı fiil gerçekleşmiş olur. Hukuka aykırılığı kaldıran hâller: Genel olarak BK 63. Md’ye göre; Kanunun verdiği yetkiye dayanan ve bu yetkinin sınırları içinde kalan bir fiil, zarara yol açsa bile, hukuka aykırı sayılmaz. Zarar görenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar, zarar verenin davranışının haklı savunma niteliği taşıması, yetkili kamu makamlarının müdahalesinin zamanında sağlanamayacak olması durumunda kişinin hakkını kendi gücüyle koruması veya zorunluluk hâllerinde de fiil, hukuka aykırı sayılmaz. Hukuka aykırılık şu durumlarda ortadan kalkar: a. Kamu gücünün kullanılması b. Özel hukuktan doğan bir hakkın kullanılması c. Mağdurun zarara razı olması d. Meşru müdafaa e. Iztırar (zorda kalma ) hali f. Hakkını korumak için kuvvet kullanma g. Üstün kamu yararının olması h. Üstün özel yarar bulunması i. Kanundan doğan bir yetkinin kullanılması. Yukarıda durumlarda haksız fiil sorumluluğu doğmamaktadır. 2. Kusur Kusur Haksız fiil sorumluluğunun ikinci unsurunu "kusur" oluşturur. Kusur, kast veya ihmal olarak karşımıza çıkmaktadır. Kast ta hukuka aykırı neticeyi istemek ve bilmek vardır. İhmalde ise neticeyi istememekle beraber hukuka aykırılıktan kaçınmak için yeterli ve gerekli önlemlerin alınmaması, tedbirsiz ve dikkatsiz davranılması söz konusudur. Kusurun ispatı zarar gören kişiye aittir. Bazı durumlarda zarar görenin de fiilin meydana gelmesinde birlikte kusuru olabilir. Haksız fiil sorumluluğunun söz konusu olması için fiili yapan şahsın kastı veya ihmali olmalıdır. BK 52. Md’ye göre; Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir. Zarara hafif kusuruyla sebep olan tazminat yükümlüsü, tazminatı ödediğinde yoksulluğa düşecek olur ve hakkaniyet de gerektirirse hâkim, tazminatı indirebilir. 3. Zarar Zarar Hukuka aykırı fiil neticesinde bir zararın ortaya çıkması gerekmektedir. Tazmin yükümlülüğünün doğması için kişinin maddi veya manevi bir zarar görmesi gerekir. Maddi zarar kardan yoksun kalma şeklinde de olabilir. Maddi zarar: Bir kimsenin malvarlığında meydana gelen ve para ile ölçülebilen bir eksilmedir. Ticari bir aracın trafik kazası sonucunda tamir harcamaları ile bir süre çalışamamaktan doğan kazanç kaybı, maddi zarar niteliğindedir. Manevi zarar: Bir kimsenin manevi değerine (kişilik haklarına) karşı yapılan bir haksız saldırı dolayısıyla kişinin duyduğu acı ve elemdir. Hakaret veya haksız bir iftira sonucu kişinin duyduğu acı, manevi zarar niteliğindedir. 4. İlliyet Bağı ( Nedensellik Bağı) İlliyet Bağı ( Nedensellik Bağı) 1) Haksız fiil dolayısıyla tazmin borcunun doğabilmesi için haksız fiil ile zarar arsında nedensellik bağının bulunması, yani zararın bu fiilden dolayı meydana gelmesi şarttır. 2) Nedensellik bağı konusunda uygun illiyet bağı teorisi uygulanır. Aralarında bir sebep – sonuç ilişkisinin var olması gerekir. 3) Buna göre; haksız fiil ile zarar arasında bir nedensellik bağının varlığını kabul edebilmek için, söz konusu fiilin normal hayat tecrübelerine ve hayatın normal akışına göre zarar verici sonucun doğmasına elverişli olması gerekir. 4) Fiil ile zarar arasında illiyet bağının mevcut olup olmadığı, mantık kurallarına göre belirlenir. Örneğin, bir kimse, tartıştığı arkadaşına vurarak gözünü morartırsa, mantık kurallarına göre gözün morarması, vurma fillinden ileri geldiği, yani vurma ile gözün morarması arasında bir illiyet bağının mevcut olduğu sonucuna -mantıksal çıkarımlakolaylıkla varabiliriz. Alternatif İlliyet: Birden çok kimsenin fiilinden yalnız biri zarara sebep olmuş, fakat zararın kimin fiilinden doğduğu tespit edilememiş olması. Birlikte İlliyet: Birbirlerinden habersiz olarak birden fazla kimsenin, yaptığı fiil sonucu karşı tarafı zarara uğratmasıdır. Yarışan İlliyet: Haksız fiil sorumluluğunda zarara yol açan birden fazla sebepten her biri tek başına, diğeri olmaksızın zararı doğurmaya elverişli olması. Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkileri Hükümleri Haksız fiil halinde ortaya çıkan borç ve edim, tazminattır. Tazminat, haksız fiil sonucunda mağdurun uğramış olduğu maddi ve manevi zararın fail tarafından giderilmesi demektir. Tazminat maddi ve manevi tazminat olmak üzere ikiye ayrılır. Maddi tazminat aynen ve nakden yapılabilir. Aynen tazminat zarar verilen şeyin eski haline getirilmesi demektir. Nakden tazmin ise ortaya çıkan zararın parasal değerinin ödenmesidir. Tazminatın miktarı ve nasıl ödeneceği hakim tarafından belirlenir. Hakim mağdurun zarara razı olduğunu veya zararın doğmasında mağdurun da kusurunun bulunduğu sonucuna varır ise, tazminatı indirebileceği gibi tamamen ortadan da kaldırabilir. Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler. Tazminatın irat biçiminde ödenmesine hükmedilirse, borçlu güvence göstermekle yükümlüdür (BK 51. Md) Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkilerinde Özel durumlar 1. Ölüm ve bedensel zarar 2. Haksız rekabet: 3. Kişilik hakkının zedelenmesi: 4. Ayırt etme gücünün geçici olarak kaybı: 5. Müteselsil sorumluluk Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkilerinde Özel durumlar 1. Ölüm ve bedensel zarar a. Ölüm: Ölüm hâlinde uğranılan zararlar özellikle şunlardır: 1. Cenaze giderleri. 2. Ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar. 3. Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar. b. Bedensel zarar: BK 54. Md: Bedensel zararlar özellikle şunlardır: 1. Tedavi giderleri. 2. Kazanç kaybı. 3. Çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar. 4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından doğan kayıplar. 4. Ayırt etme gücünün geçici olarak kaybı: Ayırt etme gücünü geçici olarak kaybeden kişi, bu sırada verdiği zararları gidermekle yükümlüdür. Ancak, ayırt etme gücünü kaybetmede kusuru olmadığını ispat ederse, sorumluluktan kurtulur. 2. Haksız rekabet: Gerçek olmayan haberlerin yayılması veya bu tür ilanların yapılması ya da dürüstlük kurallarına aykırı diğer davranışlarda bulunulması yüzünden müşterileri azalan veya onları kaybetme tehlikesiyle karşılaşan kişi, bu davranışlara son verilmesini ve kusurun varlığı hâlinde zararının giderilmesini isteyebilir. Ticari işlere ait haksız rekabet hakkında Türk Ticaret Kanunu hükümleri saklıdır. 3. Kişilik hakkının zedelenmesi: Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir. 5. Müteselsil sorumluluk a. Dış ilişkide: Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır. b. İç ilişkide: Tazminatın aynı zarardan sorumlu müteselsil borçlular arasında paylaştırılmasında, bütün durum ve koşullar, özellikle onlardan her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattıkları tehlikenin yoğunluğu göz önünde tutulur. Tazminatın kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişi, bu fazla ödemesi için, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahip ve zarar görenin haklarına halef olur. KUSURSUZ SORUMLULUK KUSURSUZ SORUMLULUK Haksız fiil sorumluluğu, kusura dayanan sorumluluk türüdür. Yani hukuka aykırı hareketle başkasına zarar veren kimse kusurlu değilse zarardan mesul değildir. Bu durum hakkaniyete aykırı sonuçlar doğurmaktadır. Niteliği itibariyle tehlike yaratan bir girişimde bulunan kimse, kusurlu olmasa dahi girişimin sebep olduğu zarardan sorumlu tutulmalıdır. İşte bu durum, kusursuz sorumluluk müessesesini ortaya çıkarmıştır. Bu sorumluluk türüne "tehlike sorumluluğu" da denilmektedir. Çünkü teknolojinin gelişmesi ile ulaşımda (uçak ve deniz kazaları gibi) ve sanayide çoğu kez kusur olmaksızın zararlar ortaya çıkmaktadır. Bununla beraber, bazı hallerde hakkaniyet, bir kimsenin kusuru olmasa bile doğmuş olan zarardan sorumlu tutulmasın gerektirmektedir ki, bu tür sorumluluğa da "hakkaniyet sorumluluğu" denir. Kusursuz sorumlulukların bazıları özel kanunlarla düzenlenmiştir (motorlu taşıt işletenlerin sorumluluğu ve çevreyi kirletenlerin sorumluluğu gibi). Borçlar Kanunu’nda, Kusursuz Sorumluluk Halleri Şunlardır; 1) Temyiz Kudretinden Yoksun Olanların Sorumluluğu 2) Başkasını Çalıştıranların Sorumluluğu 3) Hayvan İdare Edenlerin Sorumluluğu 4) Bina ve Diğer Bir Eser Malikinin Sorumluluğu 1) Temyiz Kudretinden Yoksun Olanların Sorumluluğu Temyiz kudretinden sürekli yoksun olanlar fiil ehliyetine de sahip değillerdir. Dolayısıyla haksız fiillerden de sorumlu değillerdir. Yani temyiz kudretinden sürekli olarak yoksun bulunan kimse verdiği zararlardan sorumlu değildir. Ancak bazı durumlarda hakkaniyet temyiz kudretinden yoksun olan kişiyi verdiği zararı gidermekle yükümlü tutmayı gerektirmektedir. BK. 65 md’ ye göre; Hakkaniyet gerektiriyorsa; hâkim, ayırt etme gücü bulunmayan kişinin verdiği zararın, tamamen veya kısmen giderilmesine karar verir. Ayırt etme gücünü geçici olarak kaybeden kişi, bu sırada verdiği zararları gidermekle yükümlüdür. Ancak, ayırt etme gücünü kaybetmede kusuru olmadığını ispat ederse, sorumluluktan kurtulur. (BK. 59. Md) Örneğin çayına ilaç katıldığını veya zorla alkol içirildiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur. 2. Başkasını Çalıştıranların Sorumluluğu (BK 66 md) Adam çalıştıran, çalışanın, kendisine verilen işin yapılması sırasında başkalarına verdiği zararı gidermekle yükümlüdür. Başkasını çalıştıranın kusursuz sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için çalıştırdığı kişinin işlemiş olduğu haksız fiilin aranılan şartlarının gerçekleşmiş olması gerekir. Aynı zamanda zarar; çalışanın, çalıştıran şahsın işi görülürken verilmiş bir zarar olmalıdır. Borçlar Kanunu çalıştıranı iki halde sorumluluktan kurtarmaktadır. Birincisi, çalıştıranın zararın doğmaması için hal ve şartların gerektirdiği bütün dikkat ve özeni göstermiş olduğunu; ikincisi ise, hal ve şartların gerektirdiği bütün dikkat ve özeni göstermiş olsaydı bile zararın doğmasını önleyemeyeceğini ispat etmesidir. Bir işletmede adam çalıştıran, işletmenin çalışma düzeninin zararın doğmasını önlemeye elverişli olduğunu ispat etmedikçe, o işletmenin faaliyetleri dolayısıyla sebep olunan zararı gidermekle yükümlüdür. Adam çalıştıran, ödediği tazminat için, zarar veren çalışana, ancak onun bizzat sorumlu olduğu ölçüde rücu hakkına sahiptir. 3. Hayvan İdare Edenlerin Sorumluluğu Bir hayvanın bakımını ve yönetimini sürekli veya geçici olarak üstlenen kişi, hayvanın verdiği zararı gidermekle yükümlüdür. Hayvan idare edenin mutlaka hayvanın maliki olması şart değildir. Hayvanı kendi hâkimiyeti altında bulunduran kiracı veya rehin hakkı sahibi ve hatta hayvanı çalmış olan hırsız bile hayvan idare eden sayılır. Bir kişinin hayvanı, başkasının taşınmazı üzerinde bir zarar verdiği takdirde, taşınmazın zilyedi, o hayvanı yakalayabilir, zararı giderilinceye kadar alıkoyabilir; hatta durum ve koşullar haklı gösteriyorsa hayvanı diğer yollarla etkisiz hâle getirebilir. Bu durumda, taşınmazın zilyedi derhâl hayvan sahibine bilgi vermek ve sahibini bilmiyorsa, onun bulunması için gerekli girişimleri yapmak zorundadır. Burada da yine Borçlar Kanunu hayvan idare edenleri iki halde sorumluluktan kurtarmaktadır. Birincisi, hayvan idare edenin zararın doğmaması için hal ve şartların gerektirdiği bütün dikkat ve özeni göstermiş olduğunu; ikincisi ise, hal ve şartların gerektirdiği bütün dikkat ve özeni göstermiş olsaydı bile zararın doğmasını önleyemeyeceğini ispat etmesidir. 4. Bina ve Diğer Yapı Eseri Maliklerinin Sorumluğu Binanın veya diğer yapı eserinin inşasında gerekli teknik şartlara uyulmamış, eksik ve kötü malzeme kullanışmış olması gibi sebepler, yapılışındaki bozuklukları oluşturur. Bakım (muhafaza) noksanlığı ise, inşa eseri şeylerin kullanılmasına uygun olarak ve tehlikeleri önleyici şekilde bakımının yapılmamasını ve muhafaza edilmemesini ifade eder. Bir binanın veya diğer yapı eserlerinin maliki, bunların yapımındaki bozukluklardan veya bakımındaki eksikliklerden doğan zararı gidermekle yükümlüdür. İntifa ve oturma hakkı sahipleri de, binanın bakımındaki eksikliklerden doğan zararlardan, malikle birlikte müteselsilen sorumludurlar. Bir başkasına ait bina veya diğer yapı eserlerinden zarar görme tehlikesiyle karşılaşan kişi, bu tehlikenin giderilmesi için gerekli önlemlerin alınmasını hak sahiplerinden isteyebilir. (BK 70. Md) Kişilerin ve malların korunması hakkındaki kamu hukuku kuralları saklıdır. Tazminat İsteminde Zamanaşımı Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak 10 yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. (BK 72. Md) Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır. Haksız fiil dolayısıyla zarar gören bakımından bir borç doğmuşsa zarar gören, haksız fiilden doğan tazminat istemi zamanaşımına uğramış olsa bile, her zaman bu borcu ifadan kaçınabilir. SEBEPSİZ ZENGİNLEŞMELER SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME Sebepsiz Zenginleşme bir kimsenin malvarlığının haklı bir sebep olmaksızın diğer bir kimsenin malvarlığı aleyhine çoğalması demektir. Sebepsiz Zenginleşme Şartları Sebepsiz zenginleşe ile sebepsiz fakirleşen arasında bir borç ilişkisinin doğabilmesi için başlıca dört şartın gerçekleşmiş olması gerekir. Bu şartlar, 1- Zenginleşme 2- Fakirleşme 3- İlliyet bağı (Nedensellik Bağı) 4- Haklı bir sebebin bulunmaması 1. Zenginleşme Öncelikle mutlaka taraflardan birinin zenginleşmiş olması gerekmektedir. Bunun için ise mutlaka malvarlığının aktif kısmının artması gerekli olmayıp, malvarlığının eksilmemesi de mümkündür. 2. Fakirleşme Bir kimsenin malvarlığındaki zenginleşme diğer kimsenin malvarlığının aleyhine olarak gerçekleşmeli, yani birinin malvarlığı artarken diğeri de azalmalıdır. Bunun için ise mutlaka malvarlığının aktif kısmının eksilmesi değil, pasif kısmının çoğalması da mümkündür. 3. İlliyet Bağı Bir kimsenin malvarlığında meydana gelen zenginleşme ile diğer kimsenin malvarlığında meydana gelen fakirleşme arasında bir illiyet bağı bulunmalıdır. Yani zenginleşme ile fakirleşme arasında sebep sonuç ilişkisi olmalıdır . 4. Haklı Bir Sebebin Bulunmaması Bir kimsenin malvarlığında diğer kimsenin aleyhine bir şekilde meydana gelen zenginleşmenin haklı bir sebebe dayanmaması gerekmektedir. Eğer zenginleşme geçerli olmayan, gerçekleşmemiş olan ya da sona ermiş bulunan bir sebebe dayanmaktaysa ortada haklı bir sebep mevcut olmadığından bu zenginleşme sebepsiz bir zenginleşmedir. Sebepsiz Zenginleşmeden Doğan Borç İlişkileri 1) Haklı bir sebep olmaksızın, bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür. (BK 77. Md) 2) Bu yükümlülük, özellikle zenginleşmenin geçerli olmayan veya gerçekleşmemiş ya da sona ermiş bir sebebe dayanması durumunda doğmuş olur. 3) Borçlanmadığı edimi kendi isteğiyle yerine getiren kimse, bunu ancak, kendisini borçlu sanarak yerine getirdiğini ispat ederse geri isteyebilir. 4) Zamanaşımına uğramış bir borcun ifasından veya ahlaki bir ödevin yerine getirilmiş olmasından kaynaklanan zenginleşmeler geri istenemez. Borç olmadığı hâlde ödenmiş olan edimin geri istenmesine ilişkin diğer kanun hükümleri saklıdır. 5) Hukuka veya ahlaka aykırı bir sonucun gerçekleşmesi amacıyla verilen şey geri istenemez. Ancak, açılan davada hâkim, bu şeyin Devlete mal edilmesine karar verebilir. (BK 81. Md) I. Zenginleşenin yükümlülüğü a) Sebepsiz zenginleşen, zenginleşmenin geri istenmesi sırasında elinden çıkmış olduğunu ispat ettiği kısmın dışında kalanı geri vermekle yükümlüdür. b) Zenginleşen, zenginleşmeyi iyiniyetli olmaksızın elden çıkarmışsa veya elden çıkarırken ileride geri vermek zorunda kalabileceğini hesaba katması gerekiyorsa, zenginleşmenin tamamını geri vermekle yükümlüdür. c) Zenginleşen iyiniyetli ise, yaptığı zorunlu ve yararlı giderleri, geri verme isteminde bulunandan isteyebilir. d) Zenginleşen iyiniyetli değilse, zorunlu giderlerinin ve yararlı giderlerinden sadece geri verme zamanında mevcut olan değer artışının ödenmesini isteyebilir. (BK 80md) Sebepsiz Zenginleşmede Zamanaşımı Sebepsiz zenginleşmeden doğan istem hakkı, hak sahibinin geri isteme hakkı olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak 2 yılın ve her hâlde zenginleşmenin gerçekleştiği tarihten başlayarak 10 yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. (BK 82. Md) Sebepsiz zenginleşmede geri verme, fakirleşen tarafın zenginleşene karşı açacağı bir davayla sağlanır. Bu davaya sebepsiz zenginleşme davası denir. Bu dava 2 ve 10 yıllık zamanaşımına tabidir. Bir yıllık zamanaşımı süresinin işlemeye başlayabilmesi için, zarar görenin, dava açmayı mümkün kılacak unsurları bilmesi, malvarlığında haklı bir sebep olmaksızın meydana gelen fakirleşmeyi ve sebepsiz zenginleşen kimseyi öğrenmesi gerekir. On yıllık zamanaşımı süresinin başlangıcı için ise, sebepsiz zenginleşmenin çeşidine göre değişecektir. Malvarlığındaki zenginleşme baştan itibaren haklı bir sebebe dayanmıyorsa, malvarlığının çoğaldığı andan itibaren geri isteme hakkı doğacak ve on yıllık zamanaşımı süresi işlemeye başlayacaktır. Buna karşılık, hukuki sebebin gerçekleşmemesi nedenine dayanan sebepsiz zenginleşmelerde, geri isteme hakkı, sebebin gerçekleşmeyeceğinin kesin olarak anlaşılmasından; hukuki sebebin sonradan ortadan kalkması halinde ise, geri isteme hakkı, sebebin sona ermesinden itibaren doğacak ve geri isteme hakkının doğmasından sonra on yıllık zamanaşımı işleyecektir. Zamanaşımının bir istisnası "Daimi def’i hakkı" olarak karşımıza çıkmaktadır. "Daimi defi hakkı" nda, eğer zenginleşme, zarar gören taraf için bir borç doğması (zarar gören aleyhine bir alacak) niteliğinde ise, zarar gören, dava hakkı zamanaşımına uğramış olsa dahi borcu yerine getirmeyi reddedebilir. Böylece, borçlu sebepsiz zenginleşme davası zamanaşımına uğramış olsa dahi, geçerli bir hukuki sebebi olmayan mücerret bir borç vaadinden doğan alacağı ödemekten her zaman kaçınabilir. BÖLÜM: 4 BORÇLARIN HÜKÜMLERİ BORCUN İFASI İfa borç ilişkisinin konusu olan edimin borçlu tarafından alacaklıya karşı yerine getirilmesi ve böylece borç ilişkisinin sona erdirilmesidir. İfanın konusu borcun konusunun aynısı olmalıdır. Aynı zamanda borcun bizzat borçlu tarafından ifa edilmesinde alacaklının bir menfaati bulunmadıkça, borçlu borcunu şahsen ifa etmek zorunda değildir. Demek ki borçlunun borcunu şahsen ifası, alacaklının bunda menfaatinin bulunduğu hallerde (örneğin bir ressamın bir tablo yapmayı, bir terzinin elbiseyi dikmeyi, bir hasta bakıcının hizmet sunmayı üstlendiği durumlarda) gerekli olacaktır. Ancak bu yedek kuralın aksi de kararlaştırılabilir. Konusu para olan borç, memleket (Türk) parası ile ödenir. Sözleşmede, ödeme yerine kanuni rayici olmayan bir para öngörülmüş ve sözleşmenin değiştirilmeden (harfiyen) yerine getirilmesi, aynen ödenecek kelimeleri veya buna denk (muadil) deyimlerle şart kılınmamış ise, borç, vade günündeki rayici üzerinden Türk parası olarak ödenir. Yabancı para borcunun vadesinde ödenmemesi halinde alacaklı, bu borcun, vade veya fiili ödeme günündeki rayici göre Türk parası ile ödenmesini isteyebilir. Eğer borcun tamamı muaccel olmuşsa (vadesi gelmişse) tamamının ifa edilmesi gerekir. Alacaklı kısmi ifayı kabule mecbur değildir. Muaccel: İvedi, vadesi gelmiş, ödenmesi gereken hale gelmiş. Muadil: Denk, eşit. İFANIN KONUSU 1. Kısmen ifa Borcun tamamı belli ve muaccel ise, alacaklı kısmen ifayı reddedebilir. Alacaklı kısmen ifayı kabul ederse borçlu, borcun kendisi tarafından ikrar olunan kısmını ifadan kaçınamaz. 2. Bölünemeyen borç Bölünemeyen bir borcun birden çok alacaklısı varsa, alacaklılardan her biri, borcun alacaklıların tamamına ifasını isteyebilir. Borçlu, edimini alacaklıların hepsine birden ifa etmek zorundadır. Bölünemeyen borcun birden çok borçlusu varsa, borçlulardan her biri borcun tamamını ifa etmekle yükümlüdür. Durumun gereğinden aksi anlaşılmadıkça, ifada bulunan borçlu, alacaklıya halef olur ve diğer borçlulardan payları oranında alacağını isteyebilir. 3. Çeşit borcu Çeşit borçlarında hukuki ilişkiden ve işin özelliğinden aksi anlaşılmadıkça, edimin seçimi borçluya aittir. Ancak borçlunun seçeceği edim, ortalama nitelikten daha düşük olamaz. 4. Seçimlik borç Seçimlik borçlarda, hukuki ilişkiden ve işin özelliğinden aksi anlaşılmadıkça, edimlerden birinin seçimi borçluya aittir. İFA YERİ Borcun ifa yeri, tarafların açık veya örtülü iradelerine göre belirlenir. Aksine bir anlaşma yoksa aşağıdaki hükümler uygulanır; 1. Para borçları, alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde, 2. Parça borçları, sözleşmenin kurulduğu sırada borç konusunun bulunduğu yerde, 3. Bunların dışındaki bütün borçlar, doğumları sırasında borçlunun yerleşim yerinde, ifa edilir. Alacaklının yerleşim yerinde ifası gereken bir borcun doğumundan sonra alacaklının yerleşim yerini değiştirmesi sebebiyle ifa önemli ölçüde güçleşmişse borç, alacaklının önceki yerleşim yerinde ifa edilebilir. İFA ZAMANI İfa zamanı borcun ifa edilmesi gereken andır. Alacaklı yönünden onun borçludan ifayı İsteyebileceği anı ifade eder. İşte borçlunun edimini ifa etmekle yükümlü olduğu, alacaklının ise ifayı istemeye haklı bulunduğu ana muacceliyet denir. Bu anın gelmesi ile borç muaccel borç, alacak ise muaccel alacak haline gelir. Kural olarak borç doğduğu anda muaccel olur ve hemen ifası istenebilir. Ancak taraflar borcun ifasını bir süreye bağlayabilirler. Henüz vadesi gelmemiş olan borca müeccel borç denir. Vadenin gelmesi ile borç muaccel hale gelir. İfa zamanı veya sürenin son günü, kanunlarda tatil olarak kabul edilen bir güne rastlarsa, kendiliğinden bu günü izleyen ve tatil olmayan ilk güne geçer. Müeccel: Vadeli, vadeye bağlanmış, zamanı henüz gelmemiş I. Süreye bağlanmamış borç İfa zamanı taraflarca kararlaştırılmadıkça veya hukuki ilişkinin özelliğinden anlaşılmadıkça her borç, doğumu anında muaccel olur. (BK 90. Md) II. Süreye bağlı borç 1. Aya ilişkin sürelerde vade Borcun ifası için bir ayın başlangıcı veya sonu belirlenmişse, bundan ayın birinci ve sonuncu günü; ayın ortası belirlenmişse, bundan da ayın 15. günü anlaşılır. Borcun ifası için gün belirtilmeksizin sadece ay belirlenmişse, bundan o ayın son günü anlaşılır. 2. Diğer sürelerde vade Bir borcun veya taraflardan birine düşen herhangi bir yükümlülüğün sözleşmenin kurulmasından başlayarak belli bir sürenin sonunda ifası gerekiyorsa, ifa zamanı aşağıdaki biçimde belirlenir: 1. Gün olarak belirlenmiş süre, sözleşmenin kurulduğu gün sayılmaksızın, bu sürenin son günü dolmuş olur. Sekiz veya 15 gün olarak belirlenmiş süre ise, bir veya iki haftayı değil, tam sekiz veya 15 günü ifade eder. 2. Hafta olarak belirlenmiş süre, son haftanın sözleşmenin kurulduğu güne ismen uyan gününde dolmuş olur. 3. Ay olarak veya yıl, yarıyıl ve yılın dörtte biri gibi birden çok ayı içeren bir zaman olarak belirlenmiş süre, sözleşmenin kurulduğu gün ayın kaçıncı günü ise, son ayın bunu karşılayan gününde dolmuş olur. Son ayda bunu karşılayan gün yoksa süre, bu ayın son günü dolmuş sayılır. 4. Yarım aydan 15 günlük süre anlaşılır. Bir veya birden çok ay ve yarım ay olarak belirlenmiş sürenin dolduğu gün, son aya onbeş gün eklenerek belirlenir. Bu kurallar, sürenin sözleşmenin kurulmasından başka bir andan işlemeye başladığı durumlarda da uygulanır. Borçların Erken ifası Sözleşmenin hükümlerinden veya özelliğinden ya da durumun gereğinden tarafların aksini kastettikleri anlaşılmadıkça borçlu, edimini sürenin sona ermesinden önce ifa edebilir. Ancak, kanun veya sözleşme ya da âdet gereği olmadıkça borçlu, erken ifada bulunması sebebiyle indirim yapamaz. (BK 96. Md) İFA GÜÇSÜZLÜĞÜ Karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmede, taraflardan birinin borcunu ifada güçsüzlüğe düşmesi ve özellikle iflas etmesi ya da hakkındaki haciz işleminin sonuçsuz kalması sebebiyle diğer tarafın hakkı tehlikeye düşerse bu taraf, karşı edimin ifası güvence altına alınıncaya kadar kendi ediminin ifasından kaçınabilir. Hakkı tehlikeye düşen taraf, ayrıca uygun bir sürede istediği güvence verilmezse sözleşmeden dönebilir. BORÇLUNUN TEMERRÜDÜ Borçlunun temerrüdü borcun ifa edilmemesi hallerinden biridir. Borçlunun temerrüdü, ifası mümkün muaccel bir borcun borçlu tarafından zamanında yerine getirilmemesidir. Borçlunun temerrüdü ancak ifanın mümkün olduğu sürece söz konusu olabilir. Eğer ifa imkânsızlaşmışsa burada temerrüt değil kesin bir ifa etmeme hali vardır. Ama temerrüde düşürülmüş olan borçlunun henüz borcunu ifa etme imkânı vardır. Ancak bu durumdu yapılacak olan ifa gecikmiş ifa niteliğindedir. Kısacası borçlunun temerrüdü halen ifası mümkün olan muaccel bir borcun borçlu tarafından zamanında ifa edilmemesi, yani borcun ifasında gecikilmiş olmasıdır. Şartları: Borçlunun temerrüde düşürülebilmesi için iki şartın gerçekleşmiş olması gerekmektedir. 1. Borcun muaccel olması (yani vadesinin gelmiş olması) 2. İhtar 1. Borcun Muaccel Olması Borçlunun temerrüdünün ilk şartı borcun muacceliyetidir. Yani alacaklının borçludan ifayı talep ve dava edebileceği anın gelmiş olması demektir. Eğer borç henüz müeccel ise (vadesi gelmemiş ise ) borçlunun temerrüdünden bahsedilemez. 2. İhtar Temerrüdün olabilmesi için muacceliyetin yanında alacaklının borcun ifası için borçluya ihtarda bulunması da gereklidir. Ancak bu iki şart birlikte gerçekleştiği taktirde borçlu temerrüde düşmüş olur. İhtar herhangi bir şekle tabi olmayan varması gerekli bir irade açıklaması olup, borçluyu gecikmişte olsa ifaya çağırma anlamını taşımaktadır. Bir diğer ismi de protestodur. Herhangi bir şekle tabi olmamakla beraber, tacirler arasında yapılacak ihtarların geçerli olması için "Noter aracılığı ile" veya iadeli taahhütlü mektupla ya da telgrafla yapılmaları şarttır. İhtarın hangi borç için yapıldığı içeriğinden kolayca anlaşılabilmelidir. İhtar bizzat borçluya veya yetkili temsilcisine, uygun zaman ve yerde yapılmalıdır. İhtara gerek olmayan haller Borçlar Kanunumuz bazı durumlarda ihtar kuralından ayrılmaktadır. İhtara gerek olmayan haller şunlardır. 1) Vadenin taraflarca birlikte belirlenmiş olması; Eğer taraflar borcun ifa edileceği anı beraberce kararlaştırmış iseler, bu anın gelmesi ile borçlu o anda temerrüt haline girmiş olur. Alacaklının ayrıca bir ihtarda bulunmasına artık gerek yoktur. 2) İfa gününü bir ihbarla belirleme hakkının taraflardan birine bırakılmış olması; Taraflar sözleşmeyi yaparken ifa, ödeme gününü bir ihbarla belirleme hakkını içlerinden birine bırakmış olabilirler. Bu durumda böyle bir hak kendisine tanınmış olan taraf ödeme gününü bir ihbarla diğer tarafa bildirir; bildirilen bu günün geçmesiyle de borçlu ayrıca bir ihtara gerek kalmaksızın temerrüde düşmüş olur. 3) İhtarın faydasız görünmesi; Borçlunun hal ve davranışlarından ihtarın faydasız olacağı anlaşılmakta ise ihtara gerek olmaksızın borçlunun temerrüde düşmüş olacağı sonucuna varılabilir. Mesela borçlunun borcunu ödemeyeceğini bildirmesi veya da borcunu ödememek için mal kaçırma girişimlerinde bulunması halinde. Bununla beraber gecikmede borçlunun kusurlu olması şart değildir. Yani borcunu zamanında ifa edememiş kimse bu durum kendi kusurundan ileri gelmese dahi temerrüde düşmüş sayılmaktadır. Borçlunun Temerrüdünün Hukuki Sonuçları 1. Genel Sonuçlar Başlıca iki genel sonucu vardır. Birincisi gecikme tazminatı ikincisi ise kazadan dolayı sorumluluktur. a) Gecikme Tazminatı Borçlunun, borcu vadesinde ödememiş olması sebebi ile alacaklının ortaya çıkan zararlarını tazmin etmesidir. Temerrüde düşen borçlu, beklenmedik hâl sebebiyle doğacak zarardan sorumludur. Borçlu, temerrüde düşmekte kusuru olmadığını veya borcunu zamanında ifa etmiş olsaydı bile beklenmedik hâlin ifa konusu şeye zarar vereceğini ispat ederek bu sorumluluktan kurtulabilir. Yani, Borçlu bu duruda gecikmenin kendi kusurundan meydana gelmediğini ispat ederse tazminat ödemekten kurtulur. Borçlunun temerrüt halinde ödemesi gereken tazminat alacaklı tarafın ifanın gecikmiş olmasından dolayı uğradığı zararın karşılığıdır. Bu zararlara müspet zarar denilmektedir. Yani Alacaklının zamanında yapılmış olsaydı elde edeceği menfaatler ile zamanında ifa olmadığı için uğramış olduğu zararlardır. b) Kazadan Dolayı Mesuliyet Temerrüde düşen borçlu temerrüt süresi içinde teslim edeceği mala veya edime umulmayan haller dolayısı ile meydana gelen bir zarar ortaya çıkarsa bu zararlardan sorumludur. Temerrüt halindeki borçlu, iki hususu ispat etmek şartıyla kazadan dolayı sorumluluktan kurtulabilir. İspat edeceği hususlardan birincisi, temerrüde kendi kusuruyla düşmemiş olduğu; ikincisi ise, borcu zamanında ifa etmiş olsaydı bile kazanın alacaklının zararına olarak yeni bir edime ispat etmiş olacağıdır. Buna "kurtuluş beyyinesi" denir. 2. Özel Sonuçlar Borçlunun temerrüdünün özel sonuçları, para borçlarında ve iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde farklılık göstermektedir. a) Para Borçlarında Temerrüt Faizi Para borcunun borçlusu temerrüt halinde alacaklıya temerrüt faizi ödemelidir. Uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir. Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık temerrüt faizi oranı, belirlenen yıllık faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamaz. Akdî faiz oranı kararlaştırılmakla birlikte sözleşmede temerrüt faizi kararlaştırılmamışsa ve yıllık akdî faiz oranı da birinci fıkrada belirtilen faiz oranından fazla ise, temerrüt faizi oranı hakkında akdî faiz oranı geçerli olur. Alacaklının gecikme faizi talep edebilmesi için herhangi bir zarara uğradığını ispat etme mecburiyeti bulunmamaktadır. Yani borçlu para borcunun geç ödenmesinin kendi kusurundan kaynaklanmadığını ispat etse dahi temerrüt faizi ödemek zorundadır. Bununla beraber, temerrüt faizinde, faize faiz yürütülemez. Tazminat Eğer alacaklı borçlunun borcunu geç ödemesi dolayısı ile uğramış olduğu zararın temerrüt faizinden daha fazla olduğunu ispat ederse borçlu temerrüt faizi ile birlikte bu zararı da ödemek zorundadır. Bu zarara ek zarar veya munzam zarar denilmektedir. Ancak borçlu temerrüde düşmede kusursuz ise bu ek zararı ödemek zorunda değildir. b) İki Tarafa Borç Yükleyen Sözleşmelerde Bu tür sözleşmelerde bilindiği gibi her iki tarafta hem borçlu hem de alacaklıdır. Dolayısı ile bu tür sözleşmelerde borçlunun temerrüde düşmesi için taraflardan birinin mutlaka borcu ifa etmiş veya ifaya hazır olduğunu diğer tarafa bildirmiş olması gerekmektedir. Bu sözleşmelerde alacaklı karşı tarafa önce bir süre verecek bu süre içinde borç ifa edilmez ise kanunun tanıdığı hakları kullanacaktır. Süre Verilmesi (Mehil) Alacaklı kendisine verilen hakları kullanmadan önce temerrüde düşmüş olan borçluya ödeme yapması için uygun bir süre verir. Ancak aşağıda saydığımız üç durumda; alacaklının mehil (süre) vermesine gerek bulunmamaktadır. a) -Borçlunun hal ve davranışından mehil vermenin faydasız olacağı açıksa, b) -Borçlunun gecikmesi yüzünden borcun ödenmesi artık alacaklı için faydasız ise, -Sözleşmenin içeriğine göre borcun ifa zamanı kesin bir vade olarak belirlenmiş ise, Alacaklının Seçimlik hakları Alacaklının Seçimlik hakları Bu sözleşmelerde borçlunun temerrüdü halinde alacaklıya üç seçimlik hak verilmiştir. 1. Gecikmiş İfayı İsteme ve Tazminat Alacaklı taraf hem gecikmiş olan borcun yerine getirilmesini hem de gecikmeden dolayı uğramış olduğu zararın ödenmesini borçludan isteyebilir. 2. İfadan Vazgeçme ve Tazminat Alacaklı gecikmiş olan borcun ödenmesinden vazgeçerek gecikme dolayısı ile uğramış olduğu zararları borçludan isteyebilir. Burada istenen zarar müspet zarardır. Bu durumda sözleşme hala geçerlidir; ama alacaklı ödemeyi kabul etmemektedir. Eğer alacaklı bu yolu seçmiş ise bunu derhal borçluya bildirmelidir. 3. Sözleşmeden Dönme ve Tazminat Bu durumda alacaklı sözleşmeyi feshetmektedir ve fesih sebebi ile uğramış olduğu zararın tazminini borçludan istemektedir. Yine burada da alacaklı bu yolu seçtiğini derhal borçluya bildirmelidir. Alacaklı taraf sözleşmeyi feshettiği için kendi borcunu da yerine getirmek zorunda değildir. Eğer borcunu ödemiş ise ödediği kısmı karşı taraftan geri alabilir. Alacaklının burada sözleşmeyi feshetmesi sebebi ile ortaya çıkan zararına "menfi zarar" denilmektedir. Bu zararın kapsamına, ortadan kaldırılan sözleşme için yaptığı masraflar ve sözleşmenin işleyeceğine güvenerek başkası ile sözleşme yapma fırsatı da kaçırmış olması yüzünden uğradığı zararlar girmektedir. ALACAKLININ TEMERRÜDÜ ALACAKLININ TEMERRÜDÜ 1) Yapma veya verme edimi gereği gibi kendisine önerilen alacaklı, haklı bir sebep olmaksızın onu kabulden veya borçlunun borcunu ifa edebilmesi için kendisi tarafından yapılması gereken hazırlık fiillerini yapmaktan kaçınırsa, temerrüde düşmüş olur. 2) Alacaklı, müteselsil borçlulardan birine karşı temerrüde düşerse, diğerlerine karşı da temerrüde düşmüş olur. 3) Borçlunun kusuru olmaksızın, alacağın kime ait olduğunda veya alacaklının kimliğinde duraksama sebebiyle ya da alacaklıdan kaynaklanan diğer kişisel bir sebeple borç, alacaklıya veya temsilcisine ifa edilemezse borçlu, alacaklının temerrüdünde olduğu gibi, tevdi ya da sözleşmeden dönme hakkını kullanabilir. 4) Alacaklı temerrüdünün en önemli sonucu, tevdi veya sözleşmenin feshi yoluyla borçluya borçtan kurtulma imkânını vermesidir: a- Tevdi Hakkı: Borcun konusu bir şeyin teslimi ise, borçlu tevdi ile borcundan kurtarabilir. Tevdi ile borçlunun burcundan kurtulması, ancak başkasına teslimi mümkün olan edimler (para kıymetli evrak vs.) için söz konusu olabilir. Alacaklının temerrüde düşmesi durumunda borçlu, hasar ve giderleri alacaklıya ait olmak üzere, teslim edeceği şeyi tevdi ederek borcundan kurtulabilir. Tevdi yerini, ifa yerindeki hâkim belirler. Bununla birlikte ticari mallar, hâkim kararı olmadan da bir ardiyeye tevdi edilebilir.(BK 107. Md) Borcun konusu olan şey tevdie elverişli değilse veya bozulabilir nitelikteyse veya bakım ve saklanması büyük giderleri gerektiriyorsa, borçlu, alacaklıya ihtarda bulunduktan sonra, yargıçtan izin alarak malı açık arttırmayla sattırıp bedelini tevdi edebilir, b- Sözleşmenin feshi: Borcun konusu bir şeyin teslimi değilse, borçlu borçlunun temerrüdü kurallarına göre sözleşmeyi feshedebilir. BÖLÜM: 5 BORÇLARIN ÖZEL DURUMU 1) MÜTESELSİL BORÇLULUK MÜTESELSİL BORÇLULUK Bir borç ilişkisinde borçlu taraf bir tek kişiden oluşuyorsa buna tek borçluluk birden çok kişiden oluşuyor ise buna da birlikte borçluluk denilir. Müteselsil borçluluk da birlikte borçluluk hallerinden biridir. Müteselsil borçlulukta alacaklı taraf alacağının hepsini ya da bir kısmını borçluların herhangi birinden veya da borç sona erinceye kadar hepsinden talep edebilir borçlulardan biri borcu ödeyemeyecek duruma gelirse ya da iflas eder ise kalan borçlular borcu ödemek zorundadırlar. Müteselsil borçlulukta borcun bölünmesi mümkün olsa dahi alacaklı alacağını bölerek talep etmek zorunda değildir. Müteselsil Borçluluk Özellikleri: 1. Her Borçlunun Edimin Tamamından Mesul Olması 2. Alacaklının dilediği borçluya başvurabilmesi 3. Alacaklının Tatmini Oranında Diğer Borçluların Borçtan Kurtulmaları 1. Her Borçlunun Edimin Tamamından Mesul Olması Müteselsil borçlulardan her biri edimin tamamını ifa ile yükümlü bulunduğu için alacaklı edimin tamamını borçluların herhangi birisinden isteyebilir. Örneğin Zeynep ve Ahmet Hasan’a 200 milyon TL. ödemeyi müteselsil olarak kabul etmiş iseler alacaklı Hasan 200 milyonun tamamını borçluların herhangi birinden isteyebilir. 2. Alacaklının dilediği borçluya başvurabilmesi Alacaklı alacağının tamamını veya bir kısmını borçlulardan herhangi birinden isteyebilir. Ancak alacaklının ödeme için istediği borçluya başvurabilmesi borcun bütün borçlular açısından muaccel olmuş yani ödeme zamanının gelmiş bulunmasına bağlıdır. Alacaklı, ifayı borçlulardan dilediği birinden isteyebileceği gibi, bütün borçluları da aynı anda takip edebilir. O halde alacaklı, ifayı borçlulardan birinden veya hepsinden isteyebilmek bakımından da seçim hakkına sahip bulunmaktadır. 3. Alacaklının Tatmini Oranında Diğer Borçluların Borçtan Kurtulmaları Borçlulardan biri alacaklının alacağını ifa ederse diğer borçlularda ifa edilen kısım kadar borçtan kurtulurlar. Müteselsil Borçluluk Kaynakları Müteselsil sorumluluk ya "borçluların iradesinden" veya "kanundan" doğar. 1. Tarafların Serbest İradesinden Doğan Müteselsil Borçluluk a) Akdi teselsül olarak da nitelendirilen bu halde borçlular alacaklıya karşı müteselsilen borçlu olmayı kabul ve taahhüt etmektedir. b) Bu taahhüt açık olabileceği gibi örtülü olarak da yapılabilir. c) Yargıtay teselsül (müteselsillik) iradesinin mutlaka açık (sarih) şekilde belirtilmiş olmasını aramaktadır. d) Borçlar Hukukumuz da müteselsil sorumluluğun doğabilmesini borçluların açık irade açıklamasına bağlamıştır. e) Dolayısıyla Borçlar Hukukumuz, bir borcun birden çok borçlusu arasında müteselsil borçluluğun kendiliğinden ve kanundan ötürü doğmuş olacağı sonucunu (teselsül karinesi) kabul etmemiştir. f) İradi müteselsil borçlulukta borçluların taahhütleri hep birlikte ve aynı anda olması şart değildir. g) Ticaret kanunumuza göre iki veya daha fazla kimse ticari mahiyeti olan bir iş dolayısı ile diğer bir kimseye müşterek olarak borçlanırlarsa aksine hüküm sözleşmede bulunmuyorsa müteselsilen sorumlu sayılırlar. 2. Kanundan Doğan Müteselsil Borçluluk a) Doğrudan bir kanun hükmü dolayısı ile ortaya çıkan müteselsil borçluluğa kanuni teselsül denilir. b) Birden çok kişinin birlikte ariyet (bedava kullanma hakkı) almaları, vekâlet vermeleri, vedia (emanet) kabul etmeleri halinde kanundan doğan müteselsil sorumluluk halleri vardır. c) Aynı zamanda, adi şirketlerde, ticaret şirketlerinde, kıymetli evrak hukukunda, sigorta hukukunda da kanundan doğan müteselsil borçluluk halleri söz konusu olmaktadır. Müteselsil Borçlulukla İlgili Hükümler Müteselsil sorumluluğun hükümleri aşağıdaki gibidir. 1. Alacaklı ile Borçlular Arasındaki İlişki Alacaklı, borcun tamamını veya bir kısmını borçlulardan dilediği birinden isteyebilir. Alacağın istendiği borçlu, borcun neden diğer borçlulardan istenmediğini sorma hakkı yoktur. 2. Borçluların Kendi Aralarındaki İlişkisi Borçlular borcun tamamından müteselsilen sorumlu olmayı taahhüt ederlerken çoğu kez tesadüfen bir araya gelmiş değillerdir. Örneğin, hepsi bir adi şirketin ortağı olabilirler. Ya da böyle bir ilişki bulunmasa dahi borçlular arasında yine de bir menfaat birliği olması muhtemeldir. Borçlunun biri kendi payına düşen kısımdan fazlasını ödemişse eğer, bu fazla kısım miktarınca diğer borçlulara başvurma hakkı vardır. Bu durum aşağıdaki şekillerde karşımıza çıkar. 1. Rücu 2. Halefiyet 1. Rücu Müteselsil borçlulukta borçlulardan her biri borcun tamamını ifa etmekle yükümlüdür. Borçlulardan biri borcu ifa ettikten sonra kendi payından fazlasını diğer borçlulardan talep edebilir. Buna "rücu (başvuru) hakkı" denir. Kendi payından daha fazla ödemede bulunmuş olan borçlu, alacaklıya karşı ortak def’ileri ileri sürmemiş ise, rücu hakkını kaybeder. 2. Halefiyet Başkasına ait olan bir borcu ifa eden kimsenin kanun hükmüne dayanarak alacaklının yerine geçmesi, onun hak ve yetkilerine sahip olması demektir. Müteselsil borçlulukta halefiyet ise, alacaklıya ait hakların onu tatmin etmiş olan borçluya, sahip olduğu rücu hakkı oranında geçmesi demektir. Bu durumda alacaklı, kendisine gösterilmiş olan teminatları ve hakkının ispatına yarayacak belgeleri borçluya devretmek zorundadır. Borcun sona ermesi Borçlulardan biri, ifa veya takasla borcun tamamını veya bir kısmını sona erdirmişse, bu oranda diğer borçluları da borçtan kurtarmış olur. Borçlulardan biri, alacaklıya ifada bulunmaksızın borçtan kurtulmuşsa, diğer borçlular bundan, ancak durumun veya borcun niteliğinin elverdiği ölçüde yararlanabilirler. Alacaklının borçlulardan biriyle yaptığı ibra sözleşmesi, diğer borçluları da ibra edilen borçlunun iç ilişkideki borca katılma payı oranında borçtan kurtarır. (BK 166. Md) MÜTESELSİL ALACAKLILIK a) Müteselsil alacaklılık, borçlunun, alacaklılardan her birine borcun tamamını isteme hakkını tanıdığı veya kanunun belirlediği durumlarda doğar. b) Borçlu, alacaklılardan birine yaptığı ifayla, bütün alacaklılara karşı borcundan kurtulmuş olur. c) Alacaklılardan birinin icraya veya mahkemeye başvurmuş olduğu kendisine bildirilmedikçe, borçlu onlardan dilediği birine ifada bulunabilir. d) Aksi kararlaştırılmadıkça veya alacaklılar arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça, alacaklılardan her birinin edim üzerindeki hakları eşittir. e) Kendisine düşen paydan fazlasını elde eden alacaklı, bu fazlalığı payını alamamış olan diğer alacaklılara ödemekle yükümlüdür. 2. ŞARTA BAĞLI BORÇLAR 2. ŞARTA BAĞLI BORÇLAR Şart ifadesi, bir hukuki işlemin geçerli olarak doğabilmesi için gerekli olan unsuru veya unsurları ifade eder. Örneğin, bir memura, İzmir’e tayin edilmesi şartıyla bir evin kiralanacağı vaat edilmiş olursa, bu halde "şarta bağlı hukuki işlemler" söz konusu olur. Bu işlemlerde şüpheli bir olay şarttır. Örneğin, "A kişisi ölürse" diye bir şarta bağlı sözleşme yapılamaz. Çünkü her hâlükârda yani er ya da geç "A kişisi" ölecektir. Ancak bu ölüm belli bir dönem içinse, mesela bu yıl, bu ay gibi o zaman şarta bağlı bir sözleşmeden söz edebiliriz. Doktrinde, tek taraflı hukuki işlemlerin (vasiyet) veya icabın şarta bağlanmasının mümkün olduğu kabul edilmektedir. Şarta Bağlı Borç Türleri 1. Geciktirici Şart Bozucu Şart 2. Müspet Şart Menfi Şart 3. Tesadüfi Şart İradi Şart Karmaşık Şart Şarta Bağlı Borç Türleri 1. Geciktirici Şart – Bozucu Şart Geciktirici şart: Hukuki işlemin istenilen hukuki sonuçları doğurabilmesinin gelecekteki şüpheli bir olayın gerçekleşmesine bağlanmış olduğu şarttır. Bir sözleşmenin hüküm ifade etmesi, gerçekleşip gerçekleşmeyeceği bilinmeyen bir olguya bırakılmışsa, sözleşme geciktirici koşula bağlanmış olur. Aksi kararlaştırılmamışsa, geciktirici koşula bağlı sözleşme, ancak koşulun gerçekleştiği andan başlayarak hüküm ifade eder. Örneğin, "üniversiteyi iyi bir dereceyle bitirirsen sana bir otomobil hediye edeceğim" biçimindeki şart, geciktirici şarttır. Koşulun askıda olduğu sıradaki durum BK 171. Md; Koşul gerçekleşinceye kadar borçlu, borcun gereği gibi ifasını engelleyecek her türlü davranıştan kaçınmakla yükümlüdür. Koşula bağlı hakkı tehlikeye düşürülen alacaklı, alacağı koşula bağlı olmayan alacaklıların haklarını korumak üzere başvurabilecekleri önlemleri alabilir. Koşulun gerçekleşmesinden önce yapılan tasarruflar, koşulun hükümlerini zedelediği oranda geçersiz olur. Koşul gerçekleşinceye kadar elde edilen yararlar BK 172. Md; Borcun konusunu oluşturan şey, koşulun gerçekleşmesinden önce kendisine verilen alacaklı, koşul gerçekleşirse, koşulun gerçekleşmesine kadar elde ettiği yararların sahibi olur. Koşul gerçekleşmezse alacaklı, elde ettiği yararları geri vermekle yükümlüdür. Bozucu şart: Hukuki sonuçlar doğurmuş olan bir hukuki işlemin sona ermesinin gelecekteki şüpheli bir olayın gerçekleşmesine bağlanmış olduğu şarttır. Örneğin, "aramızdaki kira sözleşmesi, kardeşim Ankara’ya tayin olduğunda hükümsüz olacaktır" biçimindeki şart, bozucu şarttır. Sona ermesi önceden gerçekleşip gerçekleşmeyeceği bilinmeyen bir olguya bırakılan sözleşme, bozucu koşula bağlanmış olur. Bozucu koşula bağlanmış sözleşmenin hükümleri, koşulun gerçekleştiği anda ortadan kalkar. Aksi kararlaştırılmadıkça veya işin niteliğinden anlaşılmadıkça sona erme, geçmişe etkili olmaz. Ortak hükümler Koşul, taraflardan birinin bizzat yerine getirmesi gerekli bir davranış değilse, o tarafın ölümü hâlinde mirasçısı onun yerine geçebilir. Taraflardan biri, koşulun gerçekleşmesine dürüstlük kurallarına aykırı olarak engel olursa, koşul gerçekleşmiş sayılır. Taraflardan biri, koşulun gerçekleşmesini dürüstlük kurallarına aykırı biçimde sağlarsa, koşul gerçekleşmemiş sayılır. (BK 175. Md) 2. Müspet Şart – Menfi Şart Müspet (olumlu) şart: Şüpheli olayın gerçekleşmesi biçiminde konulmuş olan şarttır. Örneğin, fakülteyi bitirirsen, yurt dışına doktora yapmak üzere gidersen, gibi şartlar, müspet şarttır. Menfi (olumsuz) şart: Şüpheli olayın gerçekleşmemesi, yani şimdiki durumun devam etmesi biçiminde konulmuş olan şarttır. Örneğin, şu insanla evlenmezsen, görevinden ayrılmazsan, gibi şartlar, menfi şarttır. 3. Tesadüfi Şart – İradi Şart – Karmaşık Şart Tesadüfi şart: Gerçekleştirilmesi tarafların veya onlardan birinin elinde olmayan, tamamen tesadüfe veya üçüncü bir kişinin iradesine bağlı olan şarttır. Örneğin, deprem olursa, tarlayı su basarsa, gibi şartlar, tesadüfi şarttır. İradi şart, Gerçekleşmesi taraflardan birinin iradesine bağlı olan şarttır. Örneğin, Ankara’ya yerleşmeye karar verirsem, doktora yapmak üzere Almanya’ya gidersem, gibi şartlar, iradi şarttır. Karmaşık şart, Gerçekleşmesi hem taraflardan birinin hem de belli bir üçüncü kişinin iradesine bağlı olan şarttır. Örneğin, kardeşimle bir hizmet sözleşmesi yaparsan kiracımın otomobilini satın alırsan, gibi şartlar, karmaşık şarttır. Hükümleri 1. Şartın Gerçekleşmesinden Önce Hukuki işlemin bağlandığı şart geciktirici şart ise taraflar bekleme durumundadır. Alacaklı, alacağını isteyemez ve takas ta edemez. Ancak, şarta bağlı alacak başkasına temlik edilebilir, alacaklının ölümü halinde mirasçılarına geçer, rehin ve kefaletle güvenceye bağlanabilir ve haciz veya iflas yoluyla takip te edilebilir. Alacaklı, hakkı tehlikeye düşerse, sanki alacağı şarta bağlı değilmiş gibi ihtiyati haciz, ihtiyati tedbir kararı alınmasını veya tapuya şerh verilmesini isteyebilir. Hukuki işlemin bağlandığı şart, bozucu şart ise hukuki işlemin hükümleri yapıldığı andan itibaren doğar. 2. Şartın Gerçekleşmesinden Sonra Şart eğer gerçekleşmiş ise, buna "hakiki gerçekleşme", taraflardan biri iyiniyete aykırı olarak hareket etmiş ve kanuni olarak bir gerçekleşme söz konusu olmuş ise, buna "hükmi gerçekleşme" denir. Hukuki işlemin bağlandığı şart, geciktirici şart ise, şartın gerçekleşmesiyle alacaklı, alacağını isteme ve dava etme yetkisine sahip olur. Geciktirici şartın hükümleri, geçmişe sonuçlar doğurmaz (taraflar aksini kararlaştırmamışsa). Hukuki işlemin bağlandığı şart, bozucu şart ise, o zamana kadar hükümleri doğmuş ve yürümekte olan hukuki işlem şartın gerçekleşmesiyle birlikte kendiliğinden ortadan kalkar. Bozucu şartın hükümleri de, geçmişe sonuçlar doğurmaz (taraflar aksini kararlaştırmamışsa). Bağlanma parası (PEY AKÇESİ): Taraflar arasında bir sözleşmenin yapılmış olduğunu pekiştirmek amacıyla taraflardan birinin diğerine vermiş olduğu bir miktar para veya menkul mala pey akçesi denir. Pey akçesi sözleşmenin yapılmış olduğuna dair delil niteliğindedir. BK 177. Md’ye göre; Sözleşme yapılırken bir kimsenin vermiş olduğu bir miktar para, cayma parası olarak değil sözleşmenin yapıldığına kanıt olarak verilmiş sayılır. Aksine sözleşme veya yerel âdet olmadıkça, bağlanma parası esas alacaktan düşülür. Cayma parası (PİŞMANLIK AKÇESİ): Kapora, zamanı rücu, cayma tazminat ta denir. Pişmanlık akçesi, veren tarafa dilediği zaman sözleşmeden serbestçe dönme hakkını sağlar. BK 178. Md; Cayma parası kararlaştırılmışsa, taraflardan her biri sözleşmeden caymaya yetkili sayılır; bu durumda parayı vermiş olan cayarsa verdiğini bırakır; almış olan cayarsa aldığının iki katını geri verir. CEZAİ ŞART Borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi halinde borçlu tarafından alacaklıya ödenmesi önceden kararlaştırılmış edimdir. Cezai şart kararlaştırılmış hallerde, alacaklı herhangi bir zarara uğradığını ve zararın miktarını ispat etmeksizin sadece borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemiş olduğunu ispat etmek suretiyle cezai şart elde edebilecektir. Cezai Şart Unsurları 1) Asıl Borcun Bulunması 2) Bağımsız Bir Edim Olması 3) Asıl Borcun Yanında Fer’i Borç Niteliğinde Olması 1) Asıl Borcun Bulunması Asıl borcun geçerli bir borç olması gereklidir. Ayrıca, borcun nereden doğmuş olduğunun önemi yoktur. Sözleşmeden doğan borçlar kadar, haksız fiillerden veya sebepsiz zenginleşmeden, hatta aile hukukundan doğan borçlar, örneğin nafaka borcu da cezai şart yoluyla teminat altına alınabilir. 2) Bağımsız Bir Edim Olması Cezai şart, mevcut asıl borsun yanında, ondan bağımsız ayrı bir edim yüklenimidir. Cezai şart olarak kararlaştırılan edimin mali bir değer taşıması da gereklidir. Çünkü mali değeri olmayan edimler icra yoluyla takip edilemez. Ayrıca cezai şart, asıl sözleşmeden bağımsız başka bir sözleşme ile de kararlaştırılabilir. 3) Asıl Borcun Yanında Fer’i Borç Niteliğinde Olması Cezai şarttan doğan borç ile kuvvetlendirilen borç arasında asıl borç-fer’i borç ilişkisinin bulunması şarttır. Eğer iki borç arasında böyle bir ilişki yoksa, ortada cezai şart değil, fakat "seçimlik borç" var demektir. Cezai Şart Türleri a) Seçimlik Cezai Şart b) İfaya Eklenen Cezai Şart c) Dönme Cezai Şart Cezai Şart Türleri a) Seçimlik Cezai Şart Bu tür bir cezai şartta alacaklı "seçimlik hakka" sahiptir. Hem borcun ifasını hem de cezai şartın ödenmesini isteyemez. b) İfaya Eklenen Cezai Şart Cezai şart borcun zamanında ve tayin edilen yerde ifa edilmemesi halinde ödenmek üzere konulmuş ise, aksi kararlaştırılmamış olduğu taktirde alacaklı, hem borcun aynen ifasını hem de cezai şartın ödenmesini birlikte istemek hakkına sahiptir. c) Dönme Cezai Şart Borçlu, cezai şartı ödemek suretiyle sözleşmeden dönebilir. Fakat cezai şartın sözleşmeden dönme (rücu) için kararlaştırılmış olduğunu ispat etmek zorundadır. Dönme cezai şartı, borçlunun lehinedir; zira borçlu bu durumda dönme cezasını ödemek suretiyle asıl borcu ifa yükümünden kurtulabilmektedir. Cezai Şart Hükümleri Cezai şartın hükümlerini aşağıdaki gibi maddeleştirebiliriz. 1) Asıl borç muaccel olmadıkça, kural olarak, cezai şart da muaccel olmaz. 2) Cezai şartın muaccel olabilmesi, asıl borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemiş olmasına; borcun zamanında veya tayin edilen yerde ifa edilmemiş bulunmasına da bağlıdır. 3) Seçimlik cezai şartta, borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemiş olması halinde alacaklı, ya aynen ifayı ya cezai şartın ödenmesini isteyebilir. 4) Dönme cezai şartında borçlu, cezai şartın kendisinin sözleşmeden dönme hakkını kazanması için kararlaştırılmış olduğunu ispat etmek suretiyle cezai şartı ödeyerek asıl borcu ifa yükümünden kurtulur. 5) Cezai artın miktarını taraflar diledikleri gibi saptayabilirler. Ancak hakim, fahiş gördüğü cezai şartı indirmekle yükümlüdür. 6) Alacaklı, kararlaştırılmış olan cezai şart miktarından daha fazla bir zarara uğrarsa, borçlunun kusurunu ispat etmek suretiyle bunu da borçluya ödettirebilir. ALACAKLININ HAKLARI Alacaklının hakları 1. Cezanın sözleşmenin ifası ile ilişkisi 3. Kısmi ifanın yanması 2. Ceza ile zarar arasındaki ilişki 4. Cezanın miktarı, geçersizliği ve indirilmesi 1. Cezanın sözleşmenin ifası ile ilişkisi a) Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilir. b) Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir. c) Borçlunun, kararlaştırılan cezayı ifa ederek sözleşmeyi, dönme veya fesih suretiyle sona erdirmeye yetkili olduğunu ispat etme hakkı saklıdır. 2. Ceza ile zarar arasındaki ilişki Alacaklı hiçbir zarara uğramamış olsa bile, kararlaştırılan cezanın ifası gerekir. Alacaklının uğradığı zarar kararlaştırılan ceza tutarını aşıyorsa alacaklı, borçlunun kusuru bulunduğunu ispat etmedikçe aşan miktarı isteyemez. 3. Kısmi ifanın yanması Ceza koşuluna ilişkin hükümler, dönme durumunda ifa edilmiş olan kısmın alacaklıya kalacağını öngören sözleşmelere de uygulanır. 4. Cezanın miktarı, geçersizliği ve indirilmesi Taraflar, cezanın miktarını serbestçe belirleyebilirler. Asıl borç herhangi bir sebeple geçersiz ise veya aksi kararlaştırılmadıkça sonradan borçlunun sorumlu tutulamayacağı bir sebeple imkânsız hâle gelmişse, cezanın ifası istenemez. Ceza koşulunun geçersiz olması veya borçlunun sorumlu tutulamayacağı bir sebeple sonradan imkânsız hâle gelmesi, asıl borcun geçerliliğini etkilemez. Hâkim, aşırı gördüğü ceza koşulunu kendiliğinden indirir. ALACAĞIN DEVRİ (TEMLİKİ) ALACAĞIN DEVRİ (TEMLİKİ) Kanun, sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça alacaklı, borçlunun rızasını aramaksızın alacağını üçüncü bir kişiye devredebilir. Kanun veya akit ile veya işin mahiyeti icabı olarak men edilmiş olmadıkça borçlunun rızasını aramaksızın alacaklı, alacağını üçüncü bir şahsa temlik edebilir. Borçlu, devir yasağı içermeyen yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı devralmış olan üçüncü kişiye karşı, alacağın devredilemeyeceğinin kararlaştırılmış bulunduğu savunmasını ileri süremez. Yasal veya yargısal devir: Alacağın devri kanun veya mahkeme kararı gereğince gerçekleşmişse, bu devir özel bir şekle ve önceki alacaklının rızasını açıklamasına gerek olmaksızın, üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilir. BK 184. Md; Alacağın devrinin geçerliliği, yazılı şekilde yapılmış olmasına bağlıdır. Alacağın devri sözü verme, şekle bağlı değildir. Devir Türleri Rızai Temlik Kanuni Temlik Kazai Temlik Rızai Temlik Alacağın temlik eden ile temellük eden arasında bir anlaşmayla devredilmesidir. Borçlar kanununda düzenlenmiş olan temlik türü de budur. Kanuni Temlik Alacağın belli olayların gerçekleşmesi üzerine kanundan ötürü bir başkasına geçmesidir (ölüm sonrası miras bırakılması gibi). Kazai Temlik Alacağın bir mahkeme kararı ile temlik edilmesidir (tereke paylaşımda mirasçıların anlaşamaması durumunda yargı yoluna başvurulması ve tereke paylaşımının hakim tarafından yapılması gibi). Genel olarak bir alacağın temlik edilebilmesi için, bir alacağın bulunması, bir anlaşmanın bulunması ve temlik edenin tasarruf yetkisinin bulunması gibi şartların mevcut olması gerekir. DEVİR HÜKÜMLERİ I. Borçlunun durumu 1. İyiniyetle yapılan ifa Borçlu, alacağın devredildiği, devreden veya devralan tarafından kendisine bildirilmemişse, önceki alacaklıya; alacak birkaç kez devredilmişse, son devralan yerine önceki devralanlardan birine iyiniyetle ifada bulunarak borcundan kurtulur. 2. İfadan kaçınma ve tevdi Kime ait olduğu çekişmeli bulunan bir alacağın borçlusu, ifadan kaçınabilir ve alacağın konusunu hâkim tarafından belirlenen yere tevdi etmekle borçtan kurtulur. Borçlu, alacağın çekişmeli olduğunu bildiği hâlde ifada bulunursa, bundan doğacak sonuçlardan sorumlu olur. Dava konusu olan çekişme mahkemece henüz sonuca bağlanmamış ve borç da muaccel ise, taraflardan her biri borçluyu, edimi tevdi etmeye zorlayabilir. 3. Borçluya ait savunmalar Borçlu, devri öğrendiği sırada devredene karşı sahip olduğu savunmaları, devralana karşı da ileri sürebilir. Borçlu, devri öğrendiği anda muaccel olmayan alacağını, devredilen alacaktan önce veya onunla aynı anda muaccel olması koşuluyla borcu ile takas edebilir. Alacak Devrinde Garanti Alacak, bir edim karşılığında devredilmişse devreden, devir sırasında alacağın varlığını ve borçlunun ödeme gücüne sahip olduğunu garanti etmiş olur. Alacak bir edim karşılığı olmaksızın devredilmiş ya da kanun gereğince başkasına geçmişse, devreden veya önceki alacaklı, alacağın varlığından ve borçlunun ödeme gücünden sorumlu değildir. Sorumluluğun kapsamı Devralan garanti ile yükümlü olan devredenden aşağıdaki istemlerde bulunabilir: 1. İfa ettiği karşı edimin faizi ile birlikte geri verilmesini. 2. Devrin sebep olduğu giderleri. 3. Borçluya karşı devraldığı alacağı elde etmek için yaptığı ve sonuçsuz girişimlerin yol açtığı giderleri. 4. Devreden kusursuzluğunu ispat etmedikçe uğradığı diğer zararlarını. BORCUN NAKLİ (Borcun Üstlenilmesi) Bir borç ilişkisinde borçlunun yerini yeni bir borçlunun alması demektir. O halde borcun nakli, alacağın temlikiyle tam anlamıyla terstir. Alacağın şahsında meydana gelen değişme, borçlu için önemli değildir. Oysa, borç ilişkisinde borçlunun şahsında meydana gelecek olan değişme alacaklı yönünden son derece önemlidir. Bununla beraber, alacağın temlikinin aksine borcun nakli ancak "alacaklının muvafakati ile" mümkün olabilir. Türleri: A. İç üstlenme sözleşmesi (Borçtan Kurtarma Taahhüdü) B. Dış üstlenme sözleşmesi (Borcun Nakli) C. Borca katılma (Birlikte Borç Yüklenme) D. Malvarlığının veya işletmenin devralınması E. İşletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi B. İç üstlenme sözleşmesi (Borçtan Kurtarma Taahhüdü) Bu taahhüt öyle bir anlaşmadır ki; bununla o kimse (taahhüt eden, yüklenen) borçluyu alacaklı karşısındaki borcundan kurtarmayı taahhüt eder. Görüldüğü gibi, borçtan kurtarma taahhüdünde taahhüt eden (yüklenen), bizzat borçlunun yerini almamakta, sadece borçluya kendisini borcundan kurtaracağını vaat etmektedir. Bu anlaşma taahhüt eden ile borçlu arasında ve tamamen alacaklının dışında yapılmaktadır ki, bu sebeple buna "iç borç nakli" denilmektedir. Borçlu ile iç üstlenme sözleşmesi yapan kişi, borcu bizzat ifa ederek veya alacaklının rızasıyla borcu üstlenerek, borçluyu borcundan kurtarma yükümlülüğü altına girmiş olur. Borçlu, iç üstlenme sözleşmesinden doğan borçlarını ifa etmedikçe, diğer taraftan yükümlülüğünü yerine getirmesini isteyemez. Borçlu, borcundan kurtarılmamışsa, diğer taraftan güvence isteyebilir. B. Dış üstlenme sözleşmesi (Borcun Nakli) Gerçek ve teknik anlamda borcun nakli sözleşmesi, borcu devralan kimse (nakil müteahhidi) ile alacaklı arasında yapılır. Bu sözleşme gereği, eski borçlunun yerini yeni borçlu (nakil müteahhidi) alır. Alacaklı ifayı bundan sonra eski borçludan değil, nakil müteahhidinden (yeni borçludan talep edebilir. Buna "dış borç nakli" denilmektedir. Öneri ve kabul Borçlunun yerine yenisinin geçmesi ve borcundan kurtarılması, borcu üstlenen ile alacaklı arasında yapılacak sözleşmeyle olur. İç üstlenme sözleşmesinin, üstlenen veya onun izni ile borçlu tarafından alacaklıya bildirilmesi, dış üstlenme sözleşmesinin yapılmasına ilişkin öneri anlamına gelir. Alacaklının kabulü açık veya örtülü olabilir. Alacaklı, çekince ileri sürmeksizin üstlenenin ifasını kabul eder veya onun borçlu sıfatı ile yaptığı diğer herhangi bir işleme rıza gösterirse, borcun üstlenilmesini kabul etmiş sayılır. Borcun üstlenilmesine ilişkin öneri alacaklı tarafından her zaman kabul edilebilir. Ancak, üstlenen veya önceki borçlu, kabul için bir süre koyabilir. Alacaklı bu sürenin bitimine kadar susarsa, öneri reddedilmiş sayılır. Önerinin alacaklı tarafından kabul edilmesinden önce yeni bir iç üstlenme sözleşmesi yapılır ve bu ikinci üstlenmeye ilişkin olarak alacaklıya öneride bulunulursa, ilk öneride bulunan, önerisi ile bağlı olmaktan kurtulur. Borçlunun değişmesinin sonuçları Borçlu değişmiş olsa bile, alacaklının borçlunun kişiliğine özgü olanlar dışındaki bağlı hakları saklı kalır. Bununla birlikte borcun güvencesi olarak rehin veren üçüncü kişinin ve kefilin sorumlulukları, ancak onların borcun üstlenilmesine yazılı olarak rıza göstermeleri hâlinde devam eder. Dış üstlenme sözleşmesi hükümsüz hâle gelirse, iyiniyetli üçüncü kişilerin hakları saklı kalmak üzere, eski borç bütün bağlı borçlarıyla birlikte varlığını sürdürür. Bundan başka, borcu üstlenen üstlenme sözleşmesinin hükümsüz hâle gelmesinde ve alacaklının zarara uğramasında kendisine bir kusur yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe alacaklı, önceden sağlanmış güvenceyi yitirmesi yüzünden veya başka herhangi bir sebeple uğradığı zararın giderilmesini üstlenenden isteyebilir. C. Borca katılma (Birlikte Borç Yüklenme) Birlikte borç yüklenme borcun naklinden farklıdır. Gerçekten, borcun naklinde borçlunun yerine yeni borçlu (nakil müteahhidi) geçtiği halde, birlikte borç yüklenmede borçlunun şahsında bir değişme olmaz; yine de borçlu olmakta devam eder, birlikte borç yüklenen kimse onun (borçlunun) yanında alacaklıya karşı ikinci bir borçlu olarak yer alır. Birlikte borç yüklenen, mevcut borç ilişkisine "müteselsil borçlu" sıfatıyla katılır. Diğer bir değişle, "borçlu" ile "borç yüklenen", alacaklıya karşı beraberce müteselsilen sorumlu olurlar. Borca katılma, mevcut bir borca borçlunun yanında yer almak üzere, katılan ile alacaklı arasında yapılan ve katılanın, borçlu ile birlikte borçtan sorumlu olması sonucunu doğuran bir sözleşmedir. Borca katılan ile borçlu, alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olurlar.(BK 201. Md) D. Malvarlığının veya işletmenin devralınması Bir malvarlığını veya bir işletmeyi aktif ve pasifleri ile birlikte devralan, bunu alacaklılara bildirdiği veya ticari işletmeler için Ticaret Sicili Gazetesinde, yayımlanacak ilanla duyurduğu tarihten başlayarak, onlara karşı malvarlığındaki veya işletmedeki borçlardan sorumlu olur. Bununla birlikte, iki yıl süreyle önceki borçlu da devralanla birlikte müteselsil borçlu olarak sorumlu kalır. Bu süre, muaccel borçlar için, bildirme veya duyuru tarihinden; daha sonra muaccel olacak borçlar için ise, muacceliyet tarihinden işlemeye başlar. Borçların bu yoldan üstlenilmesinin sonuçları, dış üstlenme sözleşmesinden doğan sonuçlarla özdeştir. Bildirme veya ilanla duyurma yükümlülüğü devralan tarafından yerine getirilmedikçe, ikinci fıkrada öngörülen iki yıllık süre işlemeye başlamaz. E. İşletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi Bir işletme, başka bir işletme ile aktif ve pasiflerin karşılıklı olarak devralınması ya da birinin diğerine katılması yoluyla birleştirilirse, her iki işletmenin alacaklıları, bir malvarlığının devralınmasından doğan haklara sahip olup, bütün alacaklarını yeni işletmeden alabilirler. Bir tek kişiye ait olup da, kollektif veya komandit ortaklık hâline dönüştürülen bir işletmenin borçları hakkında da aynı hüküm uygulanır. BORÇLARIN SONA ERMESİ Borçların sona ermesi deyimi de aynen "borç" deyimi gibi hem borç ilişkisinin ortadan kalkmasını hem de mevcut borç ilişkisinden doğmuş olan tek bir borcun sona ermesini ifade etmektedir. Eğer borç ilişkisinden birden çok borç doğmuş ise, tek bir borcun ortadan kalkması borç ilişkisini ortadan kaldırmayacak, borç ilişkisi bütün borçlar teker teker sona ermedikçe, mevcut olmakta devam edecektir. Öyleyse, bazı sebepler borç ilişkisinin ortadan kalkması sonucunu doğurdukları halde, bazı sebepler sadece tek bir borcu sona erdirmektedirler. BORÇLARIN SONA ERMESİ Asıl borca bağlı hak ve borçların sona ermesi Birleşme Yenileme Takas Kusursuz İmkânsızlık (İfa İmkansızlığı) İbra Zamanaşımı 1. Asıl borca bağlı hak ve borçların sona ermesi Asıl borç ifa ya da diğer bir sebeple sona erdiği takdirde, rehin, kefalet, faiz ve ceza koşulu gibi buna bağlı hak ve borçlar da sona ermiş olur. İşlemiş faizin ve ceza koşulunun ifasını isteme hakkı sözleşmeyle veya ifa anına kadar yapılacak bir bildirimle saklı tutulmuş ise ya da durum ve koşullardan saklı tutulduğu anlaşılmaktaysa, bu faizler ve ceza koşulu istenebilir. Taşınmaz rehnine, kıymetli evraka ve konkordatoya ilişkin özel hükümler saklıdır. Fer’i Borcun Sona Ermesi Asıl borç sona erdiği taktirde, ona bağlı fer’i borçların da ortadan kalkacağı Borçlar Kanunumuzda düzenlenmiştir. Kural bu olmakla beraber bazı istisnalar da mevcuttur: d) Bir alacak gayrimenkul rehiniyle teminat altına alınmışsa, rehin asıl borcun ifasıyla sona ermez; ancak tapu sicilindeki rehinin silinmesi veya gayrimenkulün tamamen telef olmasıyla ortadan kalkar. e) Kıymetli evrak ve konkordatoya ilişkin özel hükümler dolayısıyla asıl borç sona erdiği halde, fer’i borçlar ortadan kalkmazlar. f) Fer’i borç asıl borç niteliğini kazandığı takdirde, artık asıl borç ile olan bağlılığı da ortadan kalkar, yani asıl borç sona ermiş olsa bile fer’i borç varlığını korumakta devam eder. g) Bazen fer’i borçlar sona erdiği halde bağlı bulundukları asıl borç ortadan kalkmaz. Örneğin, asıl borç on yılda zamanaşımına uğrarken, faiz borcu beş yılda zamanaşımına uğramaktadır. 2. İBRA İbraya, "aklama akdi" de denilmektedir. İbra borcu sona erdiren sebeplerdendir. Borçlu ile alacaklının anlaşma yapmak sureti ile borcun ve alacağın ortadan kaldırılmasıdır. - Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir. Sonuçları Taraflar arasında yani alacaklı ve borçlu arasında ibra sözleşmesi yapılmakla borç ve alacak ortadan kalkmaktadır. Hem asıl borç hem de asıl borca bağlı olan yan borçlarda ortadan kalkmaktadır. Mesela asıl borca bağlı olan faiz, cezai şart gibi feri (yan) borçlar. 3. YENİLEME (TECDİT ) Yenileme (tecdit) yeni bir borç meydana getirerek eski borcun sona erdirilmesidir. Borçlu eski borcundan kurtulup yeni borç altına girmekte, alacaklı da eski alacağından vazgeçip yeni bir alacak hakkı elde etmektedir. Yeni bir borçla mevcut bir borcun sona erdirilmesi, ancak tarafların bu yöndeki açık iradesi ile olur. Özellikle mevcut borç için kambiyo taahhüdünde bulunulması veya yeni bir alacak senedi ya da yeni bir kefalet senedi düzenlenmesi, tarafların açık yenileme iradeleri olmadıkça yenileme sayılmaz. Cari hesaplarda Çeşitli kalemlerin bir cari hesaba sadece kaydedilmiş olması, borcun yenilenmiş olduğu anlamına gelmez. Ancak, hesabın kesilmiş ve hesap sonucu diğer tarafça kabul edilmiş olması durumunda, borç yenilenmiş olur. Kalemlerden birinin güvencesi varsa, aksi kararlaştırılmadıkça, hesap kesilip sonucun kabul edilmiş olması, güvenceyi sona erdirmez. Şartları 1) Yenilemeden bahsedilmek için öncelikle ortada mevcut bir borç olmalıdır ve bu borcun yani eski borcun ortadan kaldırılmış olması gerekmektedir. Mevcut borcun kaynağı ve sebebi önemli değildir. Sözleşmeye aykırılıktan, haksız fiilden, kusursuz sorumluluktan meydana gelmiş olabilir. Ancak yenileme yapılabilmesi için mevcut borcun geçerli bir borç olması gerekmektedir. 2) Bir diğer şartta eski borç ortadan kaldırılırken yeni bir borcun kabul edilmesidir. Ancak yeni oluşturulan borçta geçerli bir borç olmalıdır. Eğer yeni meydana getirilen borç herhangi bir sebeple geçerli değilse eski borç ortadan kalkmaz, varlığını sürdürür. 3) Yenilemenin üçüncü şartı yeni borcun eski borçtan farklı bir borç olması gerekmektedir. Bu değişiklik edimin konusu olabileceği gibi, borcun taraflarında da olabilir. 4) Dördüncü ve son şart tarafların bu konuda yani yenileme konusunda açıkça anlaşmış olmaları gerekmektedir. Yani yenileme açık olmak zorundadır. Üstü kapalı, zımni şekilde yenileme yapılamaz. Sonuçları Öncelikle yenileme ile eski borç sona erer yerine yeni borç geçer. Yeni borç ile eski borç arasında bağlantı bulunmamaktadır. Bu nedenle eski borçtan sahip olunun itiraz ve savunmalar yeni borçta ileri sürülemez. Ayrıca yenileme zamanaşımını kestiğinden, süre yeniden işlemeye başlamaktadır. Yeni borcun doğumu ile eski borç sona erdiğinden eski borca bağlı bulunan kefalet, rehin, faiz gibi yan haklarda eski borçla birlikte sona ererler. 4. BİRLEŞME Borçlar Kanunumuz bir borç ilişkisinde alacaklı ve borçlu sıfatlarının aynı kişide birleşmesini de borcu sona erdiren bir sebep saymıştır. Şartları Her şeyden önce alacaklı ve borçlu sıfatının aynı şahısta birleşmesi yani alacağın tamamının borçluya geçmesi gereklidir. Bunun yanında, alacaklı ile borçlu sıfatlarının aynı şahısta birleşmesi kesin olmalıdır. Hükümleri Birleşmenin hükümlerini aşağıdaki şekilde maddelendirebiliriz. 1) Alacaklı ve borçlu sıfatlarının aynı şahısta birleşmesiyle borç kendiliğinden sona erer. Borçla birlikte bütün fer’ileri de sona erer. 2) Üçüncü kişilerin alacak üzerinde önceden mevcut olan hakları birleşmeden etkilenmez. 3) - Birleşme sonradan son bulursa, birleşme ile ortadan kalkmış olan borç da yeniden doğar. Birleşme geçmişe etkili olarak ortadan kalkarsa, borç varlığını sürdürür. 4) Taşınmaz rehni ve kıymetli evraka ilişkin özel hükümler saklıdır. 5. İfa imkânsızlığı (KUSURSUZ İMKÂNSIZLIK) Borcu sona erdiren sebeplerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. İmkânsızlık başlangıçtaki imkânsızlık ve daha sonra ortaya çıkan imkânsızlık diye ikiye ayrılmaktadır. Başlangıçtaki imkânsızlık yani daha sözleşmenin kurulması esnasında ifanın imkânsız olması halinde sözleşme batıldır. Yani geçerli değildir. Sonraki imkânsızlık ise sözleşme kurulduğu esnada ifa mümkün olup ta daha sonra herhangi bir sebeple ifa mümkün olmazsa karşımıza çıkmaktadır. Sonraki imkânsızlıkta eğer borçlunun kusuru varsa kusurlu imkânsızlık eğer kusuru yoksa kusursuz imkânsızlıktan bahsedilir. Kusursuz imkânsızlık halinde borçlu sorumluluktan kurtulmaktadır. Kısmi ifa imkânsızlığı BK 137. Md; Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle kısmen imkânsızlaşırsa borçlu, borcunun sadece imkânsızlaşan kısmından kurtulur. Ancak, bu kısmi ifa imkânsızlığı önceden öngörülseydi taraflarca böyle bir sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, borcun tamamı sona erer. Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, bir tarafın borcu kısmen imkânsızlaşır ve alacaklı kısmi ifaya razı olursa, karşı edim de o oranda ifa edilir. Alacaklının böyle bir ifaya razı olmaması veya karşı edimin bölünemeyen nitelikte olması durumunda, tam imkânsızlık hükümleri uygulanır. Aşırı ifa güçlüğü BK 138. Md; Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkabilir. Şartları İlk sırada gelen şart imkânsızlığın sonraki imkânsızlık olmasıdır. Yani imkânsızlık dolayısı ile borçlunun borçtan kurtulabilmesi için imkânsızlığın sözleşmenin kurulmasından sonra meydana gelmiş olması gerekmektedir. Eğer sözleşmenin kurulması esnasında bir imkânsızlık hali varsa bu sözleşme zaten mutlak butlanla geçersiz olduğundan hüküm doğurmaz. İkinci şart imkânsızlığın kusursuz imkânsızlık olması gerekmektedir. Yani ifanın imkânsız hale gelmesinde borçlunun kusurunun olmaması gerekmektedir. Şayet imkânsızlıkta borçlunun kusuru varsa borçlu borcundan kurtulmaz, imkânsızlaşmış olan ifanın yerine tazminat ödemekle yükümlü tutulur. 6. TAKAS Takas bir borcun bir karşı alacakla değiştirilerek sona erdirilmesidir. İki kişi, karşılıklı olarak bir miktar para veya özdeş diğer edimleri birbirine borçlu oldukları takdirde, her iki borç muaccel ise her biri alacağını borcuyla takas edebilir. Alacaklardan biri çekişmeli olsa bile takas ileri sürülebilir. Zamanaşımına uğramış bir alacağın takası, ancak takas edilebileceği anda henüz zamanaşımına uğramamış olması koşuluyla ileri sürülebilir. Örneğin Ahmet ‘in Mehmet’ten 300 liralık alacağı var fakat Mehmet’e de 500 lira kira borcu var. Bu durumda Ahmet ve Mehmet birbirlerine karşı hem alacaklı hem de borçludurlar. Burada Ahmet ve Mehmet takas yolu ile bu borçların en az olanı oranında sona erdirirler. Yani Mehmet’in Ahmet’e olan 300 liralık borcu ödenmiş olur. Ahmet’in de Mehmet’e olan kira borcunun 300 liralık kısmı ödenmiş olur. Takas Türleri 1) Kanuni Takas 2) Akdi Takas 3) Mahsup 1) Kanuni Takas Bizzat yasanın taraflara tanıdığı ve diğer tarafın muvafakatinin aranmadığı takas çeşididir. 2) Akdi Takas Tarafların karşılıklı olarak rızaları ile mümkün olabilen takastır. Yani her iki tarafta aralarında bir takas sözleşmesi yapmaktadır. 3) Mahsup Takastan farklıdır. Şöyle ki; mahsup bir alacaktan belirli sebepler dolayısı ile indirim yapmak demektir. Yani indirilen kısım karşı alacak değildir. TAKASIN ŞARTLARI 1. Borçların Karşılıklı Olması 3. Borçların Muaccel Olması 2. Borçların Benzer Olması 4. Takas Açıklamasında Bulunulmuş Olması 1. Borçların Karşılıklı Olması Takas edilecek borçlar karşılıklı olmalıdır. Yani takasta bulunan iki kişide birbirlerinden hem alacaklı olacaklar hem de birbirlerine karşı borçlu olacaklardır. 2. Borçların Benzer Olması Karşılıklı olan borçların aynı zamanda benzer olmaları gereklidir. Yani her iki borcunda para borcu veya her iki borcun da aynı eşyaya ilişkin borç olması gerekmektedir. Mesela birinin borcu para diğerinin borcu 20 kg. şeker ise takas gerçekleştirilemez. Ancak miktarlar noktasında benzerlik olması şart değildir. 3. Borçların Muaccel Olması Karşılıklı ve birbirine benzeyen iki borcunda muaccel olması, yani ödeme vadelerinin gelmiş olması gerekmektedir. Borçlardan biri muaccel (vadesi gelmiş ) diğeri müeccel (vadesi gelmemiş) borç ise takas yapılamaz. 4. Takas Açıklamasında Bulunulmuş Olması Taraflardan birinin takas iradesini açıklamış olması gerekmektedir. Kanuni takasta kural karşı tarafın muvafakatinin aranmamasıdır. Ancak aşağıda sayılan 3 durumda karşı tarafın muvafakati aranmaktadır. BK 144. Md’ye göre; Aşağıdaki alacaklar takas haklarının doğumundan sonra, ancak alacaklıların rızasıyla takas edilebilir: 1. Tevdi edilmiş eşyanın geri verilmesine veya bedeline ilişkin alacaklar. 2. Haksız olarak alınmış veya aldatma sonucunda alıkonulmuş eşyanın geri verilmesine veya bedeline ilişkin alacaklar. 3. Nafaka ve işçi ücreti gibi, borçlunun ve ailesinin bakımı için zorunlu olup, özel niteliği gereği, doğrudan alacaklıya verilmesi gereken alacaklar. Hükümleri Takas, karşılıklı olan borçları en az olanının miktarı oranında sona erdirir. 7. ZAMANAŞIMI Zamanaşımı kanun tarafından tespit edilmiş koşullarda ve belirlenen sürede alacaklının alacağını talep etmemesi üzerine alacağın ifasını isteme yetkisinin sona ermesidir. Kanunen belirlenen sürede alacaklının hakkını talep ve dava etmemesi sebebi ile alacağını talep etme hakkından mahrum olmasına verilen isimdir. Bu zamanaşımı çeşidine düşürücü zamanaşımı denilmektedir. Bir diğer zamanaşımı çeşidi de kazandırıcı zamanaşımıdır. Burada ise kanunen belirlenen sürenin geçmesi ile bir kimseye mülkiyet veya benzeri haklar kazandırır. Borçlar Kanunumuz açısından geçerli olan zamanaşımı düşürücü zamanaşımıdır. Zamanaşımı Şartları 1. Borcun Muaccel Olması 2) Kanunun Belirlediği Sürenin Geçmiş Olması 1. Borcun Muaccel Olması Bir borcun zamanaşımına uğraması için, öncelikle borcun muaccel olması, yani Alacaklının alacağının vadesinin gelmiş olması gerekmektedir. Eğer borç geciktirici şarta bağlı bir borç ise zamanaşımı şartın gerçekleşmesinden itibaren işlemeye başlayacaktır. Bütün borçlar zamanaşımına uğrarlar. Sadece aciz vesikasına bağlanmış olan borçlar ile gayrimenkul rehni ile teminat altına alınmış olan borçlar zamanaşımına uğramazlar. 2) Kanunun Belirlediği Sürenin Geçmiş Olması Yasa, düşürücü zamanaşımı sürelerini farklı maddelerde belirlemiştir. a) On yıllık zamanaşımı BK 146. Md; Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına tabidir. b) Beş yıllık zamanaşımı: Borçlar Kanunumuz bazı alacaklar için genel zamanaşımı süresinden daha kısa bir süre belirlemiştir. BK 147. Md 1. Kira bedelleri, anapara faizleri ve ücret gibi diğer dönemsel edimler. 2. Otel, motel, pansiyon ve tatil köyü gibi yerlerdeki konaklama bedelleri ile lokanta ve benzeri yerlerdeki yeme içme bedelleri. 3. Küçük sanat işlerinden ve küçük çapta perakende satışlardan doğan alacaklar. 4. Bir ortaklıkta, ortaklık sözleşmesinden doğan ve ortakların birbirleri veya kendileri ile ortaklık arasındaki; bir ortaklığın müdürleri, temsilcileri, denetçileri ile ortaklık veya ortaklar arasındaki alacaklar. 5. Vekâlet, komisyon ve acentalık sözleşmelerinden, ticari simsarlık ücreti alacağı dışında, simsarlık sözleşmesinden doğan alacaklar. 6. Yüklenicinin yükümlülüklerini ağır kusuruyla hiç ya da gereği gibi ifa etmemesi dışında, eser sözleşmesinden doğan alacaklar. Zamanaşımının başlangıcı 1. Genel olarak, Zamanaşımı, alacağın muaccel olmasıyla işlemeye başlar. Alacağın muaccel olmasının bir bildirime bağlı olduğu hâllerde, zamanaşımı bu bildirimin yapılabileceği günden işlemeye başlar. 2. Dönemsel edimlerde, Ömür boyunca gelir ve benzeri dönemsel edimlerde, alacağın tamamı için zamanaşımı, ifa edilmemiş ilk dönemsel edimin muaccel olduğu günde işlemeye başlar. Alacağın tamamı zamanaşımına uğramışsa, ifa edilmemiş dönemsel edimler de zamanaşımına uğramış olur. Sürelerin hesaplanması: Süreler hesaplanırken zamanaşımının başladığı gün sayılmaz ve zamanaşımı ancak sürenin son günü de hak kullanılmaksızın geçince gerçekleşmiş olur. Bağlı alacaklarda zamanaşımı: Asıl alacak zamanaşımına uğrayınca, ona bağlı faiz ve diğer alacaklar da zamanaşımına uğramış olur. Zamanaşımının durması: BK 153. Md’ ye göre; Aşağıdaki durumlarda zamanaşımı işlemeye başlamaz, başlamışsa durur: 1. Velayet süresince, çocukların ana ve babalarından olan alacakları için. 2. Vesayet süresince, vesayet altında bulunanların vasiden veya vesayet işlemleri sebebiyle Devletten olan alacakları için. 3. Evlilik devam ettiği sürece, eşlerin diğerinden olan alacakları için. 4. Hizmet ilişkisi süresince, ev hizmetlilerinin onları çalıştıranlardan olan alacakları için. 5. Borçlu, alacak üzerinde intifa hakkına sahip olduğu sürece. 6. Alacağı, Türk mahkemelerinde ileri sürme imkânının bulunmadığı sürece. 7. Alacaklı ve borçlu sıfatının aynı kişide birleşmesinde, birleşmenin ileride geçmişe etkili olarak ortadan kalkması durumunda, bu durumun ortaya çıkmasına kadar geçecek sürece. Zamanaşımını durduran sebeplerin ortadan kalktığı günün bitiminde zamanaşımı işlemeye başlar veya durmadan önce başlamış olan işlemesini sürdürür. Zamanaşımının kesilmesi: Zamanaşımının kesilmesi kanunda sayılan sebeplerden birinin varlığı halinde zamanaşımının o ana kadar işlemiş olan kısmının ortadan kalkması ve sürenin baştan itibaren yeniden işlemeğe başlaması demektir. Zamanaşımının kesilmesinin Sebepleri: Aşağıdaki durumlarda zamanaşımı kesilir: 1. Borçlu borcu ikrar etmişse, özellikle faiz ödemiş veya kısmen ifada bulunmuşsa ya da rehin vermiş veya kefil göstermişse. 2. Alacaklı, dava veya def’i yoluyla mahkemeye veya hakeme başvurmuşsa, icra takibinde bulunmuşsa ya da iflas masasına başvurmuşsa. Hükümleri Zamanaşımı süresinin dolması ile alacaklı alacağını borçludan dava ve talep hakkını kaybeder. Zamanaşımı alacağı veya borcu ortadan kaldırmaz sadece alacaklının talep ve dava hakkını ortadan kaldırır. Zamanaşımına uğramış olan borçlar eksik borçlardır. Yani borçlu zamanaşımına uğramış olan borcunu bilmeden öderse daha sonra ödediğini geri alamaz. Bir borçta asıl alacak zamanaşımına uğramışsa ona bağlı olan yan borçlarda faiz vs. zamanaşımına uğramış olur. BÖLÜM: 6 ÖZEL BORÇ İLİŞKİLERİ ÇEŞİTLİ SÖZLEŞME TİPLERİ a) Devir Borcu Doğuran Sözleşmeler: Bunlar bir hakkın kesin olarak devrine yönelmiş olan sözleşmelerdir. Bu sözleşmeler sadece hakkın (mülkiyetin) devri borcunu doğururlar. ÖRNEK: Satış, Trampa, Bağışlama vaadi. b) Kullandırma Sözleşmeleri: Bu sözleşmelerde bir şeyin mülkiyetini devretme borcu değil sadece bir şeyin kullandırılması borçlanılır (taahhüt edilir). ÖRNEK: Kira, Ariyet ve Ödünç (Karz) c) İş Görme Sözleşmeleri: Bu tür sözleşmeler insan emeği harcamak belli bir işin görülmesi amacını taşır. ÖRNEK: Hizmet (iş) Sözleşmesi, istisna (eser), Vekalet Sözleşmesi d) Saklama (Muhafaza) Sözleşmeleri'. Bu sözleşmeler alacaklıya ait belirli bir eşyanın borçlu tarafından belirli bir eşyanın borçlu tarafından belirli bir süre saklanarak bu süre sonunda alacaklıya geri verilmesi e) Teminat Sözleşmeleri: Mevcut bir borcun ifasını temin amacı güden sözleşmedir. Mevcut olan bu ana borcun ödeneceği güvence altına alınmaktadır. Örnek; Kefalet, Rehin sözleşmeleri f) Sonuçları Talih ve Tesadüfe Bağlı Olan Sözleşmeler. Edimin Yerine getirilip getirilmeyeceği ve bunun kapsamı önceden belli olmayıp büyük ölçüde rastlantıya bağlıdır. Örnek; Kumar ve bahis, Kaydı hayatla irat, Ölünceye kadar bakma sözleşmesi g) Ortaklık Sözleşmeleri: İki ve daha çok kişi ortak bir amaca ulaşmak için emek ve parasal varlıklarını birleştirmeyi borçlanırlar. Örnek; Adi şirket sözleşmeleri 1. SATIŞ SÖZLEŞMESİ SATIŞ SÖZLEŞMESİ Satım sözleşmesi iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerdendir. Bu sözleşmeyle satıcı satılan malı alıcının vereceği semen karşılığında alıcıya teslim ve mülkiyetini devir borcu altına girer. Satış sözleşmesi, satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir. Sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça veya aksine bir âdet bulunmadıkça, satıcı ve alıcı borçlarını aynı anda ifa etmekle yükümlüdürler. Unsurları Satılan Şey Semen Anlaşma 1. Satılan Şey Maddi olan ve olmayan şeyler satım sözleşmesine konu olabilirler. Satıma konu edilen şeyin sözleşmenin yapıldığı anda mutlaka var olması gerekmez. İleride elde edilebilecek şeylerde satıma konu olabilir. Aynı zamanda satılan şeyin sözleşmenin yapıldığı esnada satıcının mülkiyetinde olması da şart değildir. Yani başkasına ait olan bir şeyde satılabilir. Ancak ifa zamanında satıcı başkasına ait olan şeyi elde ederek alıcıya teslim edemezse alıcıya tazminat ödemek zorunda kalmaktadır. 2. Semen Alıcının satın aldığı şeyin karşılığı olarak satıcıya ödemeyi taahhüt ettiği paradır. Semenin sözleşmenin yapıldığı anda belirli bir rakam olarak belirtilmesi şart değildir. Yeter ki semen belirlenebilir olsun. Özleşme de semen hiç belirtilmemişse siparişin yapıldığı gün ve yerdeki cari fiyat esas alınır. 3. Anlaşma Satıcı satılan şeyin mülkiyetini alıcıya devretmeyi, alıcıda semeni satıcıya ödemeyi karşılıklı olarak üstlenmiş olmalıdırlar. Hasar ve Yararın Geçmesi Kanundan, durumun gereğinden veya sözleşmede öngörülen özel koşullardan doğan ayrık hâller dışında, satılanın yarar ve hasarı; taşınır satışlarında zilyetliğin devri, taşınmaz satışlarında ise tescil anına kadar satıcıya aittir. Taşınır satışlarında, alıcının satılanın zilyetliğini devralmada temerrüde düşmesi durumunda zilyetliğin devri gerçekleşmişçesine satılanın yarar ve hasarı alıcıya geçer. Satıcı alıcının isteği üzerine satılanı ifa yerinden başka bir yere gönderirse, yarar ve hasar, satılanın taşıyıcıya teslim edildiği anda alıcıya geçer. Örneğin satılan hayvanın sütü, yumurtası gibi Hasar sözleşmenin yapılmasından sonra fakat ifadan önce satıcıya yükletilemeyen sebepler dolayısı ile satılan şeyin yok olması veya değer kaybetmesi halidir. Ancak bu kuralın uygulanması için öncelikle satılan şeyin ferdi ile belirli bir şey olması gerekmektedir. Yani cins mallardan olmamalıdır. Örneğin ancak 34 K 252 plakalı araç satıma konu olursa hasar ve yararın geçmesi kuralı uygulanır. Eğer satım sözleşmesi geciktirici bir şarta bağlanmış ise yarar ve hasar ancak şartın gerçekleştiği andan itibaren alıcıya geçer. Satış Sözleşmesinin Türleri 1. Taşınır (Menkul) Satışı Menkul mallar yerinde sabit olmayan bir yerden başka bir yere götürülebilen mallardır. 2. Taşınmaz (Gayrimenkul) Satışı Gayrimenkul yerinde sabit olan şeylerdir. Bina, arsa gibi. Gayrimenkul satımı resmi şekle tabidir. Yani tapu memurları huzurunda yapılmalıdır. Bu zorunluluk sadece tapuya kayıtlı olan gayrimenkuller için geçerlidir. Tapuya kayıtlı olmayanlar için şekil şartı bulunmamaktadır. BK 237. Md; Taşınmaz satışının geçerli olabilmesi için, sözleşmenin resmî şekilde düzenlenmesi şarttır. Taşınmaz satışı vaadi, geri alım ve alım sözleşmeleri, resmî şekilde düzenlenmedikçe geçerli olmaz. Önalım sözleşmesinin geçerliliği, yazılı şekilde yapılmış olmasına bağlıdır. Bazı Satış Türleri 1. Örnek Üzerine Satım 3. Kısmi ödemeli satışlar a) Taksitle satış b) Ön ödemeli taksitle satış 2. Beğenme koşuluyla satış (Deneme ve Muayene Şartıyla Satım) 4. Açık artırma yoluyla satış 1. Örnek Üzerine Satım Örnek üzerine satış, tarafların sözleşmenin konusu olan malın alıcıya veya üçüncü bir kişiye bırakılan bir örneğe ya da tespit ettikleri bir mala uygun olması üzerinde anlaşmalarıyla yapılan satıştır.(BK 247. Md) Örnek, alıcının elindeyken bozulmuş veya yok olmuşsa, kusuru olmasa bile, satılanın örneğe uygun olmadığını ispat yükü alıcıya düşer. 2. Beğenme koşuluyla satış (Deneme ve Muayene Şartıyla Satım) Beğenme koşuluyla satış, alıcının satılanı deneyerek veya gözden geçirerek beğenmesi koşuluyla yapılan satıştır. Satılanın mülkiyeti, beğenme koşulunun gerçekleştiği ana kadar satıcıda kalır. 3. Kısmi ödemeli satışlar A) Taksitle satış Taksitle satış, satıcının, satılan taşınırı alıcıya satış bedelinin ödenmesinden önce teslim etmeyi, alıcının da satış bedelini kısım kısım ödemeyi üstlendikleri satıştır. a) Taksitle satış sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça geçerli olmaz. b) Taksitle satış sözleşmesi, alıcı bakımından, taraflarca imzalanmış sözleşmenin bir nüshasının eline geçmesinden yedi gün sonra hüküm ve sonuçlarını doğurur. c) Alıcı, bu süre içinde irade açıklamasını geri aldığını satıcıya yazılı olarak bildirebilir. Bu haktan önceden feragat edilemez. Geri alma bildiriminin sürenin son gününde postaya verilmiş olması, sonuç doğurması için yeterlidir. d) Alıcı, peşin satış bedelinin en az onda birini en geç teslim anında peşin olarak, satış bedelinin geri kalan kısmını da sözleşmenin kurulmasını izleyen üç yıl içinde ödemekle yükümlüdür. e) Alıcı peşinatı ödemede temerrüde düşerse satıcı, sadece peşinatı isteyebilir veya sözleşmeden dönebilir. f) Satıcı, satış bedelinin geri kalan kısmının tamamen ödenmesini isteme veya sözleşmeden dönme haklarını kullanmadan önce, alıcıya en az onbeş günlük bir süre tanımak zorundadır. B) Ön ödemeli taksitle satış Ön ödemeli taksitle satış, alıcının taşınır bir malın satış bedelini önceden kısım kısım ödemeyi, satıcının da bedelin tamamen ödenmesinden sonra satılanı alıcıya devretmeyi üstlendikleri satıştır. a) Ön ödemeli taksitle satış sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça geçerli olmaz. b) Ön ödemeleri ifa borcu, beş yılın geçmesiyle sona erer. 4. Açık artırma yoluyla satış Açık artırma yoluyla satış; yeri, zamanı ve koşulları önceden belirlenerek, hazır olanlar arasından en yüksek bedeli öneren ile yapılan satıştır. a) Herkesin katılabileceği isteğe bağlı açık artırmalarda satış sözleşmesi, artırmayı yönetenin en yüksek bedeli öneren kişiye ihale etmesiyle kurulmuş olur. b) Artırma koşullarında aksi kararlaştırılmamışsa, ihale bedelinin peşin ödenmesi gerekir. c) Artırmada taşınır bir mal alan kişi, onun mülkiyetini ihale anında kazanır. Artırmadan alınan taşınmazın mülkiyeti, ancak tapu siciline tescille alıcıya geçer. Artırmanın iptali: Hukuka veya ahlaka aykırı yollara başvurularak ihalenin gerçekleştirilmesi sağlanmışsa her ilgili, iptal sebebini öğrendiği günden başlayarak on gün ve her hâlde ihale tarihini izleyen bir yıl içinde ihalenin iptalini mahkemeden isteyebilir. Satış Sözleşmesinin Hükümleri 1. Satıcının borçları a) Teslim ve mülkiyeti nakletme borcu Satıcı sattığı malı alıcıya teslim etmesi ve malın mülkiyetini alıcıya devretmesi gerekir. Bazı durumlarda satılan şey alıcıya fiilen teslim edilmemiş olsa da o şeyin mülkiyeti yine alıcıya geçmiş olur ki bu durumlara teslimsiz kazanma denir. Teslimsiz kazanmanın birinci hali hükmen teslimdir. Mesela satmış olduğum arabayı kira sözleşmesine dayanarak bir süre daha elimde bulundurma imkânına sahipsem arabayı teslim etmiş olmama rağmen aracın mülkiyeti alıcıya geçmiştir. Teslimsiz kazanmanın ikici hali ise kısa elden teslimdir. Mesela, satmış olduğum arabayı alıcı daha önceden benden kiralamışsa ve elinde bulunduruyorsa mülkiyet arabayı alıcıdan alıp tekrar alıcıya teslim etmeme ihtiyaç olmadan sözleşmenin yapılması ile alıcıya geçmiş olur. Satım sözleşmelerinde aksine bir hüküm yok ise ölçme ve tartma gibi teslim masrafları satıcıya aittir. b) Satılanı saklama borcu Satıcı satılan şeyi teslim edinceye kadar saklayıp muhafaza etmek ve dikkat ile özen gösterme borcu vardır. c) Ayıba karşı garanti borcu Satıcı satılan şeyin belirttiği ve vadettiği nitelikleri taşımaması veya satılan şeyin değerini azaltan noksanlıkların bulunması halinde alıcıya karşı sorumludur. Satılan şeyin ayıplı olması durumunda alıcı dilerse satılan şeyi geri vererek sözleşmeden dönebilir dilerse satılan şeyi alıp değerindeki noksanlık oranında ödeyeceği miktarın indirilmesini isteyebilir dilerse de satılan şeyin ayıpsız başka bir mal ile değiştirilmesini isteyebilir. Ancak ayıp sebebi ile satıcının sorumlu olabilmesi için alıcının satın aldığı şeyi imkânı olur olmaz muayene etmesi ve tespit ettiği ayıpları derhal satıcıya bildirmesi gerekir. Satıcı daha uzun bir süre için üstlenmiş olmadıkça, satılanın ayıbından doğan sorumluluğa ilişkin her türlü dava, satılandaki ayıp daha sonra ortaya çıksa bile, satılanın alıcıya devrinden başlayarak 2 yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. 2. Alıcının borçları a) Semeni ödeme borcu Alıcının satın aldığı şeyin bedelini satıcıya ödemesidir. Bedelin ne zaman ödeneceği kararlaştırılmamışsa satıcının malı alıcıya teslim ettiği veya teslime sunduğu anda ödenmesi gerekir. b) Satılanı teslim alma borcu Alıcının sözleşme gereği satıcı tarafından kendisine sunulan edimi teslim almasıdır. 2. MAL DEĞİŞİM (TRAMPA) SÖZLEŞMESİ MAL DEĞİŞİM (TRAMPA) SÖZLEŞMESİ Mal değişim sözleşmesi, taraflardan birinin diğer tarafa bir veya birden çok şeyin zilyetlik ve mülkiyetini, diğer tarafın da karşı edim olarak başka bir veya birden çok şeyin zilyetlik ve mülkiyetini devretmeyi üstlendiği sözleşmedir. Satım sözleşmesi gibi mülkiyetin devri amacını güden bir sözleşmedir. Ancak trampada bir malın başka bir mal ile değiştirilmesi söz konusudur. Satımda satılan şeyin karşılığında para verildiği halde trampada karşılık olarak bir başka mal verilmektedir. Örneğin; bir bilgisayarın bir televizyon ile değiştirilmesi. Satış sözleşmesine ilişkin hükümler, mal değişim sözleşmesine de uygulanır; buna göre taraflardan her biri, vermeyi üstlendiği şey bakımından satıcı, kendisine verilmesi üstlenilen şey bakımından alıcı durumundadır. 3. BAĞIŞLAMA SÖZLEŞMESİ Bağışlama sözleşmesi, bağışlayanın sağlararası sonuç doğurmak üzere, malvarlığından bağışlanana karşılıksız olarak bir kazandırma yapmayı üstlendiği sözleşmedir. Bu sözleşme ile bir kimse mal varlığının bir kısmını veya tamamını bir karşılık beklemeksizin bir kimseye devreder veya devretmeyi taahhüt eder. Tek tarafa borç yükleyen sözleşmelerdendir. Henüz edinilmemiş olan bir haktan feragat etmek veya bir mirası reddetmek, bağışlama değildir. Bağışlama sözleşmesinde sadece bağışlayan borç altına girer. Bağışlayan bağışladığı malların ayıplarından ancak sözleşmede özel bir hüküm var ise sorumlu tutulabilir. Ahlaki bir ödevin yerine getirilmesi de bağışlama sayılmaz. Bağışlama ehliyeti I. Bağışlayan için Fiil ehliyetine sahip olan herkes, eşler arasındaki mal rejiminden veya miras hukukundan doğan sınırlamalar saklı kalmak üzere, bağışlama yapabilir. Bağışlamayı izleyen bir yıl içinde başlatılmış bir yargılama sonucunda bağışlayanın, savurganlığı yüzünden kısıtlanmasına karar verilirse, o bağışlama mahkemece iptal edilebilir. II. Bağışlanan için Fiil ehliyeti bulunmayan kişi ayırt etme gücüne sahipse, bağışlamayı kabul edebilir. Ancak, bağışlananın yasal temsilcisi bu kişinin bağışlamayı kabulünü yasaklar veya bağışlanılan şeyin geri verilmesini emrederse, bağışlama ortadan kalkar. Türleri 1) Bağışlama sözü verme Bağışlama sözü vermenin geçerliliği, bu sözleşmenin yazılı şekilde yapılmasına bağlıdır. Bir taşınmazın veya taşınmaz üzerindeki ayni bir hakkın bağışlanması sözü vermenin geçerliliği, ancak resmî şekilde yapılmış olmasına bağlıdır. Şekle uyulmaması sebebiyle geçersiz olan bağışlama sözü verme, bağışlayan tarafından yerine getirildiğinde, elden bağışlama hükmündedir. Bağışlama sözü vermenin geri alınması ve ifadan kaçınma BK 296. Md’ye göre; 1. Elden bağışlanılan bir malın geri verilmesini isteyebileceği sebeplerden biri varsa. 2. Mali durumu, sonradan sözün yerine getirilmesini kendisi için olağanüstü ağır kılacak ölçüde değişmişse. 3. Bağışlama sözü verdikten sonra, kendisi için yeni aile yükümlülükleri doğmuş veya bu yükümlülükleri önemli ölçüde ağırlaşmışsa. Bağışlama sözü verenin borcunu ödeme güçsüzlüğü belirlenir veya iflasına karar verilirse, ifa yükümlülüğü ortadan kalkar. 2) Elden bağışlama Elden bağışlama, bağışlayanın bir taşınırını bağışlanana teslim etmesiyle kurulmuş olur. Bağışlamaya konu olan şeyin bağışlayan tarafından bağışlanana teslim edilmesi ile meydana gelir. Bu bağışlamaya sadece menkul mallar konu olabilir. 3) Koşullu bağışlama Yerine getirilmesi bağışlayanın ölümüne bağlı olan bağışlamada, vasiyete ilişkin hükümler uygulanır. 4) Yüklemeli bağışlama Bağışlayan bağışlamasına yüklemeler koyabilir. Bağışlayan, sözleşme gereğince bağışlanan tarafından kabul edilmiş olan yüklemelerin yerine getirilmesini isteyebilir. 5) Bağışlayana dönme koşullu bağışlama Bağışlayan, bağışlananın kendisinden önce ölmesi durumunda, bağışlama konusunun kendisine dönmesi koşulunu koyabilir. Bağışlamanın ortadan kalkması Bağışlamanın geri alınması BK 295. md’ye göre; Bağışlayan, aşağıdaki durumlardan biri gerçekleşmişse, elden bağışlamayı veya yerine getirdiği bağışlama sözünü geri alabilir ve bağışlananın istem tarihindeki zenginleşmesi ölçüsünde, bağışlama konusunun geri verilmesini isteyebilir: 1. Bağışlanan, bağışlayana veya yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse. 2. Bağışlanan, bağışlayana veya onun ailesinden bir kimseye karşı kanundan doğan yükümlülüklerine önemli ölçüde aykırı davranmışsa. 3. Bağışlanan, yüklemeli bağışlamada haklı bir sebep olmaksızın yüklemeyi yerine getirmemişse. Geri alma hakkının süresi ve mirasçılara geçmesi Bağışlayan, geri alma sebebini öğrendiği günden başlayarak bir yıl içinde bağışlamayı geri alabilir. Bağışlayan bir yıllık süre dolmadan ölürse, geri alma hakkı mirasçılarına geçer ve mirasçıları bu sürenin sona ermesine kadar bu hakkı kullanabilirler. Bağışlayan, sağlığında geri alma sebebini öğrenememişse, mirasçıları, ölümünden başlayarak bir yıl içinde bağışlamayı geri alma hakkını kullanabilirler. Bağışlanan, bağışlayanı kasten ve hukuka aykırı olarak öldürür veya onun geri alma hakkını kullanmasını engellerse, mirasçıları bağışlamayı geri alabilirler. Bağışlayanın ölümü Aksi kararlaştırılmamışsa, dönemsel edimleri içeren bağışlama, bağışlayanın ölümüyle sona erer. 5. ÖDÜNÇ SÖZLEŞMELERİ (KARZ) 1) Kullanım Ödüncü 2) Tüketim Ödüncü 1) Kullanım Ödüncü Kullanım ödüncü sözleşmesi, ödünç verenin bir şeyin karşılıksız olarak kullanılmasını ödünç alana bırakmayı ve ödünç alanın da o şeyi kullandıktan sonra geri vermeyi üstlendiği sözleşmedir. (BK 379. Md) Ödünç alanın yükümlülükleri ve kullanım hakkı a) Ödünç alan, ödünç konusunu ancak sözleşmede kararlaştırılan şekilde, sözleşmede hüküm yoksa niteliğine veya özgülendiği amaca göre kullanabilir. b) Ödünç alan, ödünç konusunu başkasına kullandıramaz. c) Ödünç alan, bu hükümlere aykırı davrandığı durumlarda, beklenmedik hâllerden doğan zararlardan da sorumludur. Ancak, bu hükümlere uymuş olsaydı bile zararın doğacağını ispat ederse sorumluluktan kurtulur. d) Ödünç alan, ödünç konusunun olağan bakım ve koruma giderlerini karşılamakla yükümlüdür. e) Ödünç alan, ödünç verenin yararına yapmak zorunda kaldığı olağanüstü giderlerin ödenmesini isteyebilir. f) Bir şeyi birlikte ödünç alanlar, ondan müteselsilen sorumlu olurlar. Sona ermesi 1) Kullanma için belirli bir süre öngörülmemişse, ödünç alanın, ödünç konusunu sözleşme uyarınca kullanmış olmasıyla veya kullanabilecek kadar bir zaman geçmesiyle sözleşme sona erer. 2) Ödünç konusu, kullanım süresi ve hangi amaçla kullanılacağı belirlenmeden verilmişse, ödünç veren onu dilediği zaman geri isteyebilir. 3) Kullanım ödüncü sözleşmesi, ödünç alanın ölmesiyle kendiliğinden sona erer. 2) Tüketim Ödüncü Tüketim ödüncü sözleşmesi, ödünç verenin, bir miktar parayı ya da tüketilebilen bir şeyi ödünç alana devretmeyi, ödünç alanın da aynı nitelik ve miktarda şeyi geri vermeyi üstlendiği sözleşmedir. a) Ticari olmayan tüketim ödüncü sözleşmesinde, taraflarca kararlaştırılmış olmadıkça faiz istenemez. Ticari tüketim ödüncü sözleşmesinde, taraflarca kararlaştırılmamış olsa bile faiz istenebilir. b) Sözleşmede aksine bir hüküm yoksa, belirlenen faiz, yıllık olarak ödenir. c) Faizin anaparaya eklenerek birlikte yeniden faiz yürütülmesi kararlaştırılamaz. ÖDÜNÇ SÖZLEŞMELERİNDE ZAMANAŞIMI VE GERİ VERME ZAMANI Zamanaşımı Ödünç alanın, teslimine ve ödünç verenin de bu şeyin teslim alınmasına ilişkin istemleri, diğer tarafın bu konuda temerrüde düşmesinden başlayarak 6 ayın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Geri verme zamanı BK 392. Md’ye göre; Ödüncün geri verilmesi konusunda belirli bir gün ya da bildirim süresi veya borcun geri istendiği anda muaccel olacağı kararlaştırılmamışsa ödünç alan, ilk istemden başlayarak altı hafta geçmedikçe ödüncü geri vermekle yükümlü değildir. 6. KİRA SÖZLEŞMESİ Kira sözleşmesi, kiraya verenin bir şeyin kullanılmasını veya kullanmayla birlikte ondan yararlanılmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kararlaştırılan kira bedelini ödemeyi üstlendiği sözleşmedir. Kira süresi Kira sözleşmesi, belirli ve belirli olmayan bir süre için yapılabilir. Kararlaştırılan sürenin geçmesiyle herhangi bir bildirim olmaksızın sona erecek kira sözleşmesi belirli sürelidir; diğer kira sözleşmeleri belirli olmayan bir süre için yapılmış sayılır. (BK 300. Md.) Kiraya verenin borçları 1. Teslim borcu 3. Yan giderlere katlanma borcu 2. Vergi ve benzeri yükümlülüklere katlanma borcu 4. Kiraya verenin kiralananın ayıplarından sorumluluğu Kiraya verenin borçları 1. Teslim borcu Kiraya veren, kiralananı kararlaştırılan tarihte, sözleşmede amaçlanan kullanıma elverişli bir durumda teslim etmek ve sözleşme süresince bu durumda bulundurmakla yükümlüdür. 2. Vergi ve benzeri yükümlülüklere katlanma borcu Kiralananla ilgili zorunlu sigorta, vergi ve benzeri yükümlülüklere, aksi kararlaştırılmamış veya kanunda öngörülmemiş ise, kiraya veren katlanır. 3. Yan giderlere katlanma borcu Kiraya veren, kiralananın kullanımıyla ilgili olmak üzere, kendisi veya üçüncü kişi tarafından yapılan yan giderlere katlanmakla yükümlüdür. 4. Kiraya verenin kiralananın ayıplarından sorumluluğu Önemli ayıp durumunda kiracının sözleşmeyi fesih hakkı saklıdır. Kiracı, kiraya verenden kiralanandaki ayıbın uygun bir sürede giderilmesini isteyebilir; Kiraya veren, kiralanandaki ayıbı gidermek yerine, uygun bir süre içinde ayıpsız benzeriyle değiştirebilir. Kiracı, kiralananın kullanımını etkileyen ayıpların varlığı hâlinde, bu ayıpların kiraya veren tarafından öğrenilmesinden ayıbın giderilmesine kadar geçen süre için, kira bedelinden ayıpla orantılı bir indirim yapılmasını isteyebilir. Kiraya veren, kusuru olmadığını ispat etmedikçe, kiralananın ayıplı olmasından doğan zararları kiracıya ödemekle yükümlüdür. Kiracının borçları I. Kira bedelini ödeme borcu 2. Özenle kullanma ve komşulara saygı gösterme borcu 3. Temizlik ve bakım giderlerini ödeme borcu 4. Ayıpları kiraya verene bildirme borcu Kiracının borçları 1. Kira bedelini ödeme borcu Kiracı, kira bedelini ödemekle yükümlüdür. Kiracı, aksine sözleşme ve yerel âdet olmadıkça, kira bedelini ve gerekiyorsa yan giderleri, her ayın sonunda ve en geç kira süresinin bitiminde ödemekle yükümlüdür. 2. Özenle kullanma ve komşulara saygı gösterme borcu Kiracı, kiralananı, sözleşmeye uygun olarak özenle kullanmak ve kiralananın bulunduğu taşınmazda oturan kişiler ile komşulara gerekli saygıyı göstermekle yükümlüdür. 3. Temizlik ve bakım giderlerini ödeme borcu Kiracı, kiralananın olağan kullanımı için gerekli temizlik ve bakım giderlerini ödemekle yükümlüdür. Bu konuda yerel âdete de bakılır. 4. Ayıpları kiraya verene bildirme borcu Kiracı, kendisinin gidermekle yükümlü olmadığı ayıpları kiraya verene gecikmeksizin bildirmekle yükümlüdür; aksi takdirde bundan doğan zarardan sorumludur. V. Ayıpların giderilmesine ve kiralananın gösterilmesine katlanma borcu Kiracı, kiralananın ayıplarının giderilmesine ya da zararların önlenmesine yönelik çalışmalara katlanmakla yükümlüdür. Kiracı, bakım, satış ya da sonraki kiralama için zorunlu olduğu ölçüde, kiraya verenin ve onun belirlediği üçüncü kişinin kiralananı gezip görmesine izin vermekle yükümlüdür. Kira ilişkisinin devri Kiracı, kiraya verenin yazılı rızasını almadıkça, kira ilişkisini başkasına devredemez. Kiraya veren, işyeri kiralarında haklı sebep olmadıkça bu rızayı vermekten kaçınamaz. Sözleşmenin sona ermesi Açık veya örtülü biçimde bir süre belirlenmişse, kira sözleşmesi bu sürenin sonunda kendiliğinden sona erer. Taraflar, bu durumda, açık bir anlaşma olmaksızın kira ilişkisini sürdürürlerse, kira sözleşmesi belirsiz süreli sözleşmeye dönüşür. Kiracının iflası Kiracının ölümü Kira bedeli Tarafların yenilenen kira dönemlerinde uygulanacak kira bedeline ilişkin anlaşmaları, bir önceki kira yılında üretici fiyat endeksindeki artış oranını geçmemek koşuluyla geçerlidir. Bu kural, bir yıldan daha uzun süreli kira sözleşmelerinde de uygulanır. FİNANSAL KİRALAMA (LEASİNG) Leasing sözleşmesi, uzun süreli kira aracılığı ile yatırım finansmanı sözleşmesi olarak tanımlanabilir. Leasing veren bir yatırımı finansa etmek ister ve yatırımın tümü veya bir kısmını satın alır ve satıma dönüşebilir kira sözleşmesiyle başkalarına yararlanmaları için bu malların zilyetliğini geçirir. Leasing alanda yararlanma süresi içinde dönemsel olarak sabit ve belirli bir ücret ödemekle yükümlü olmaktadır. Finansal kiralama sözleşmesinin tipik özelliği hasarın leasing alana ait olması ve leasing verenin tekeffül sorumluluğunu ortadan kaldırarak onun yerine kendisinin satıcıya karşı sahip olduğu satım sözleşmesinden kaynaklanan tekeffül taleplerini leasing alana devretmesidir. FACTORİNG Factoring; Alacaklının tahsil edilememesinin riskini ve müşteri için üçüncü şahıs borçlunun muhasebesinin tutulması, ihtar işleminin yapılması gibi iş görme edimlerini üstlenerek müşterinin üçüncü şahıs borçlu karşısındaki mal tesliminden veya bir hizmet ediminden ileri gelen alacaklarını satın ve devralmasıdır. Factoring bir üçlü ilişkidir, ilişkinin köşeleri, factor hizmeti talep eden müşteri, müşterinin alacaklarını satın ve devralan factor ve müşterinin alacaklarına yönelmiş olduğu üçüncü şahıs borçludur. BÖLÜM: 7 7. HİZMET SÖZLEŞMELERİ HİZMET SÖZLEŞMELERİ Hizmet sözleşmesi, işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle işgörmeyi ve işverenin de ona zamana veya yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir. İşçinin işverene bir hizmeti kısmi süreli olarak düzenli biçimde yerine getirmeyi üstlendiği sözleşmeler de hizmet sözleşmesidir. Genel hizmet sözleşmesine ilişkin hükümler, kıyas yoluyla çıraklık sözleşmesine de uygulanır; özel kanun hükümleri saklıdır. Hizmet sözleşmesi, kanunda aksine bir hüküm olmadıkça özel bir şekle bağlı değildir. Bir kimse, durumun gereklerine göre ancak ücret karşılığında yapılabilecek bir işi belli bir zaman için görür ve bu iş de işveren tarafından kabul edilirse, aralarında hizmet sözleşmesi kurulmuş sayılır. 1) İşçinin borçları a) b) c) d) e) f) Bizzat çalışma borcu Özen ve sadakat borcu Teslim ve hesap verme borcu Fazla çalışma borcu Düzenlemelere ve talimata uyma borcu İşçinin sorumluluğu: İşçi, işverene kusuruyla verdiği her türlü zarardan sorumludur. 2) İşverenin borçları Ücret ödeme borcu İş araç ve malzemeleri sağlama İşçinin kişiliğinin korunması Ceza koşulu ve ibra: Hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulu geçersizdir. e) Tatil ve izinler f) Hizmet belgesi: İşveren, işçinin isteği üzerine her zaman, işin türünü ve süresini içeren bir hizmet belgesi vermekle yükümlüdür. a) b) c) d) Sözleşmenin devri Hizmet sözleşmesi, ancak işçinin yazılı rızası alınmak suretiyle, sürekli olarak başka bir işverene devredilebilir. 8. VEKALET SÖZLEŞMESİ VEKÂLET SÖZLEŞMESİ Vekâlet sözleşmesi, vekilin vekâlet verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlendiği sözleşmedir. Vekâlet sözleşmesi ile bir kimse ( vekil ) vekâlet verene karşı bir işin idaresini veya bir hizmetin görülmesini yüklenir. Vekâlet sözleşmesinde zamanın önemi yoktur. Örneğin; bir dişçinin kendi muayenehanesinde tedavi ettiği hastaları ile olan ilişkisi vekâlet sözleşmesi fakat aynı dişçinin bir hastanede ücretli çalışması halinde ise hastane ile olan ilişkisi hizmet sözleşmesidir. Vekâlet sözleşmeleri karşılıklı veya karşılıksız olabilir. Herhangi bir şekle tabi değildir. Vekâlete ilişkin hükümler, niteliklerine uygun düştükleri ölçüde, bu Kanunda düzenlenmemiş olan işgörme sözleşmelerine de uygulanır. Sözleşme veya teamül varsa vekil, ücrete hak kazanır. Vekâletin kapsamı Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. Vekâlet, özellikle vekilin üstlendiği işin görülmesi için gerekli hukuki işlemlerin yapılması yetkisini de kapsar. Vekil, özel olarak yetkili kılınmadıkça dava açamaz, sulh olamaz, hakeme başvuramaz, iflas, iflasın ertelenmesi ve konkordato talep edemez, kambiyo taahhüdünde bulunamaz, bağışlama yapamaz, kefil olamaz, taşınmazı devredemez ve bir hak ile sınırlandıramaz. I. Vekilin borçları 1. Talimata uygun ifa 2. Şahsen ifa, sadakat ve özen gösterme 3. Hesap verme 4. Edinilen hakların vekâlet verene geçişi II. Vekâlet verenin borçları Vekâlet veren, vekâletin gereği gibi ifası için vekilin yaptığı giderleri ve verdiği avansları faiziyle birlikte ödemek ve yüklendiği borçlardan onu kurtarmakla yükümlüdür. Vekil, vekâletin ifası sebebiyle uğradığı zararın giderilmesini vekâlet verenden isteyebilir. Ancak vekâlet veren, kusuru bulunmadığını ispat ederek bu sorumluluktan kurtulabilir. Birlikte vekâlet verenlerin ve birlikte vekillerin sorumluluğu Bir kişiye birlikte vekâlet verenler, vekile karşı müteselsil olarak sorumludurlar. Vekâleti birlikte üstlenenler, vekâletin ifasından müteselsil olarak sorumludurlar ve yetkilerini başkalarına devir hakları olmadıkça, vekâlet vereni, ancak birlikte yaptıkları fiil ve işlemleriyle borç altına sokabilirler. Sona ermesi 1. Tek taraflı sona erdirme Vekâlet veren ve vekil, her zaman sözleşmeyi tek taraflı olarak sona erdirebilir. Ancak, uygun olmayan zamanda sözleşmeyi sona erdiren taraf, diğerinin bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür. 2. Ölüm, ehliyetin kaybedilmesi ve iflas Sözleşme, vekilin veya vekâlet verenin ölümü, ehliyetini kaybetmesi ya da iflası ile kendiliğinden sona ermiş olur. Bu hüküm, taraflardan birinin tüzel kişi olması durumunda, bu tüzel kişiliğin sona ermesinde de uygulanır. Kredi Mektubu ve Kredi Emri A. Kredi mektubu Kredi mektubu, mektup gönderenin gönderilene bir üst sınır belirleyerek veya belirlemeksizin, kredi mektubundan yararlanacak belirli kişiye istemde bulunacağı miktarda para ve benzeri şeyleri verme konusundaki vekâletini içeren belgedir. Kredi mektubu, vekâlet sözleşmesi ve havale hükümlerine tabidir. Üst sınır belirlenmeksizin verilmiş olan kredi mektubunda mektuptan yararlanacak kişi, bu mektupla ilgili olanlar arasındaki ilişkiye açıkça uygun olmayan fazla bir istemde bulunursa mektup gönderilen, durumu gönderene bildirmek ve cevap alıncaya kadar ödemeyi ertelemek zorundadır. Kredi mektubuyla verilen vekâlet, ancak gönderilen tarafından belirli bir miktar için kabul edildiği takdirde geçerli olur. B. Kredi emri Bir kimse kendi adına ve hesabına kredi emri verenin sorumluluğu altında bir üçüncü kişiye kredi açmak veya krediyi yenilemek için emir almış ve kabul etmişse, kredi emri verilen vekâletini aşmadıkça emri veren, kredi borcundan kefil gibi sorumlu olur. Ancak, kredi emri yazılı olmadıkça emri veren sorumlu olmaz. Vekâletsiz İşgörme İşgörenin hak ve borçları I. İşin görülmesi Vekâleti olmaksızın başkasının hesabına işgören, o işi sahibinin menfaatine ve varsayılan iradesine uygun olarak görmekle yükümlüdür. II. Sorumluluk Vekâletsiz işgören, her türlü ihmalinden sorumludur. Ancak, işgören bu işi, işsahibinin karşılaştığı zararı veya zarar tehlikesini gidermek üzere yapmışsa, sorumluluğu daha hafif olarak değerlendirilir. İşgören, işsahibinin açıkça veya örtülü olarak yasaklamış olmasına karşın bu işi yapmışsa ve işsahibinin yasaklaması da hukuka veya ahlaka aykırı değilse, beklenmedik hâlden de sorumlu olur. Ancak, işgören o işi yapmamış olsaydı bile, bu zararın beklenmedik hâl sonucunda gerçekleşeceğini ispat ederse sorumluluktan kurtulur. VEKÂLET İLİŞKİLERİ Ticari Temsilciler, Ticari Vekiller ve Diğer Tacir Yardımcıları A. Ticari temsilci Ticari temsilci, işletme sahibinin, ticari işletmeyi yönetmek ve işletmeye ilişkin işlemlerde ticaret unvanı altında, ticari temsil yetkisi ile kendisini temsil etmek üzere, açıkça ya da örtülü olarak yetki verdiği kişidir. İşletme sahibi, ticari temsilcilik yetkisi verildiğini ticaret siciline tescil ettirmek zorundadır; ancak ticari işletme sahibinin ticari temsilcinin fiillerinden sorumluluğu, tescilin yapılmış olmasına bağlı değildir. Temsil yetkisinin kapsamı Ticari temsilci, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı, işletme sahibi adına kambiyo taahhüdünde bulunmaya ve onun adına işletmenin amacına giren her türlü işlemleri yapmaya yetkili sayılır. Ticari temsilci, açıkça yetkili kılınmadıkça, taşınmazları devredemez veya bir hak ile sınırlandıramaz. Temsil yetkisinin sınırlandırılması 1) Temsil yetkisi, bir şubenin işleriyle sınırlandırılabilir. 2) Temsil yetkisi, birden çok kişinin birlikte imza atmaları koşuluyla da sınırlandırılabilir. Bu durumda, diğerlerinin katılımı olmaksızın temsilcilerden birinin imza atmış olması, işletme sahibini bağlamaz. 3) Temsil yetkisine ilişkin yukarıdaki sınırlamalar, ticaret siciline tescil edilmedikçe, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı hüküm doğurmaz. 4) Temsil yetkisine ilişkin diğer sınırlamalar, tescil edilmiş olsalar bile, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez. Temsil yetkisinin sona ermesi Temsil yetkisinin verildiği ticaret siciline tescil edilmemiş olsa bile, sona erdiği tescil edilir. Temsil yetkisinin sona erdiği ticaret siciline tescil ve ilan edilmediği sürece, bu yetki iyiniyetli üçüncü kişiler için geçerliliğini korur. B. Ticari vekil Ticari vekil, bir ticari işletme sahibinin, kendisine ticari temsilcilik yetkisi vermeksizin, işletmesini yönetmek veya işletmesinin bazı işlerini yürütmek için yetkilendirdiği kişidir. Bu yetki, işletmenin alışılmış bütün işlemlerini kapsar. Ancak, ticari vekil açıkça yetkili kılınmadıkça, ödünç olarak para veya benzerlerini alamaz, kambiyo taahhüdünde bulunamaz, dava açamaz ve açılmış davayı takip edemez. C. Diğer tacir yardımcıları Toptan, yarı toptan veya perakende satışlarla uğraşan ticari işletmelerin görevli veya hizmetlileri, o ticari işletme içinde, müşterilerin kolaylıkla görebilecekleri bir yerde ve kolayca okuyabilecekleri bir biçimde, yazıyla aksine duyuru yapılmış olmadıkça, aşağıdaki işlemler için yetkilidirler: 1. Ticari işletmenin alışılmış bütün satış işlemlerini yapmak. 2. Yetkili oldukları işlemler hakkında faturaları imzalamak. 3. Ticari işletmenin alışılmış işlemlerinden doğan borçların ifa edilmesine veya bunların hiç ya da gereği gibi ifa edilmemesine ilişkin ihtar veya diğer açıklamaları işletme sahibi adına yapmak; bu nitelikteki ihtar veya diğer açıklamaları, özellikle alışılmış işlem dolayısıyla teslim edilmiş mallara ilişkin ayıp bildirimlerini ticari işletme adına kabul etmek. Toptan, yarı toptan veya perakende satışlarla uğraşan ticari işletmelerin görevli veya hizmetlileri, kendilerine yazıyla yetki verilmiş olmadıkça, işletme dışında ve kasa görevlileri atanmışsa, işletme içinde satış bedellerini isteyip alamazlar. Bu kişiler, satış bedellerini almaya yetkili bulundukları hâllerde, faturaları kapatmaya veya makbuz vermeye de yetkilidirler. Ticari Temsilciler, Ticari Vekiller ve Diğer Tacir Yardımcıları Konusunda Rekabet yasağı BK 553. Md’ye göre; Bir işletmenin bütün işlerini yöneten veya işletme sahibinin hizmetinde bulunan ticari temsilciler, ticari vekiller veya diğer tacir yardımcıları, işletme sahibinin izni olmaksızın, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak, kendilerinin ya da bir üçüncü kişinin hesabına işletmenin yaptığı türden bir iş yapamayacakları gibi, kendi hesaplarına bu tür işlemleri üçüncü kişilere de yaptıramazlar. Buna aykırı davranırlarsa işletme sahibi, aralarındaki hukuki ilişkiden doğan hakları saklı kalmak kaydıyla, uğradığı zararın giderilmesini isteyebileceği gibi, bunun yerine, ticari temsilcinin, ticari vekilin veya diğer tacir yardımcısının kendi hesabına yaptığı veya üçüncü kişilere yaptırdığı işlerin kendi hesabına yapılmış sayılmasını ve bu işler dolayısıyla aldıkları ücretin verilmesini veya aynı işlerden doğan alacağın devredilmesini isteyebilir. Ticari Temsilciler, Ticari Vekiller ve Diğer Tacir Yardımcılarının Yetkilerinin Sona Ermesi BK 554. Md’ye göre; İşletme sahibi, ticari temsilcilerin, ticari vekillerin ve diğer tacir yardımcılarının yetkilerini, aralarındaki hizmet, vekâlet, ortaklık ve benzeri sözleşmelerden doğan hakları saklı kalmak koşuluyla, her zaman geri alabilir. İşletme sahibinin fiil ehliyetini kaybetmesi veya ölümü, ticari temsilcilerin, ticari vekillerin ve diğer tacir yardımcılarının yetkisini sona erdirmez. 9. SİMSARLIK SÖZLEŞMESİ Simsarlık sözleşmesi, simsarın taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkânının hazırlanmasını veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlendiği ve bu sözleşmenin kurulması hâlinde ücrete hak kazandığı sözleşmedir. Simsarlık sözleşmesine, kural olarak vekâlete ilişkin hükümler uygulanır. Taşınmazlar konusundaki simsarlık sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça geçerli olmaz. Simsar, ancak yaptığı faaliyet sonucunda sözleşme kurulursa ücrete hak kazanır. Simsarın faaliyeti sonucunda kurulan sözleşme geciktirici koşula bağlanmışsa ücret, koşulun gerçekleşmesi hâlinde ödenir. Simsarlık sözleşmesinde simsarın yapacağı giderlerin kendisine ödeneceği kararlaştırılmışsa, simsarın faaliyeti sözleşmenin kurulmasıyla sonuçlanmamış olsa bile giderleri ödenir. 10. ÖMÜR BOYU GELİR VE ÖLÜNCEYE KADAR BAKMA SÖZLEŞMELERİ Ömür Boyu Gelir Sözleşmesi Ömür boyu gelir sözleşmesi, gelir borçlusunun gelir alacaklısına, içlerinden birinin veya üçüncü bir kişinin ömrü boyunca belirli dönemsel edimlerde bulunmayı üstlendiği sözleşmedir. a) Sözleşme, aksine açık bir hüküm yoksa, gelir alacaklısının ömrü boyunca yapılmış sayılır. b) Gelir borçlusunun veya üçüncü bir kişinin ömrüyle sınırlı olarak bağlanmış olan gelir, aksi kararlaştırılmamışsa gelir alacaklısının mirasçılarına geçer. c) Ömür boyu gelir sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça geçerli olmaz. d) Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa ömür boyu gelir, her altı ayda bir ve peşin olarak ödenir. e) Gelirin süresi ömrüne bağlanmış olan kişi, peşin ödeme öngörülen dönemin sona ermesinden önce ölse bile, o döneme ait gelirin tamamı gelir borçlusu tarafından borçlanılmış sayılır. f) Gelir borçlusu iflas ederse, gelir alacaklısı, gelir borçlusunun yükümlü olduğu dönemsel gelirin elde edilebilmesi için ilgili sosyal güvenlik kurumunca ödenmesi gereken anaparaya denk düşen bir parayı iflas masasına kaydettirme hakkını elde eder. Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir malvarlığını veya bazı malvarlığı değerlerini ona devretme borcunu üstlendiği sözleşmedir. a) Bakım borçlusu, bakım alacaklısı tarafından mirasçı atanmışsa, ölünceye kadar bakma sözleşmesine miras sözleşmesine ilişkin hükümler uygulanır. b) Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, mirasçı atanmasını içermese bile, miras sözleşmesi şeklinde yapılmadıkça geçerli olmaz. c) Sözleşme, Devletçe tanınmış bir bakım kurumu tarafından yetkili makamların belirlediği koşullara uyularak yapılmışsa, geçerliliği için yazılı şekil yeterlidir. d) Bakım borçlusuna bir taşınmazını devretmiş olan bakım alacaklısı, haklarını güvence altına almak üzere, bu taşınmaz üzerinde satıcı gibi yasal ipotek hakkına sahiptir. 11. EVDE HİZMET SÖZLEŞMESİ Evde hizmet sözleşmesi, işverenin verdiği işi, işçinin kendi evinde veya belirleyeceği başka bir yerde, bizzat veya aile bireyleriyle birlikte bir ücret karşılığında görmeyi üstlendiği sözleşmedir. İşveren, işçiye her yeni iş verişinde genel çalışma koşulları dışında kalan ve o işe özgü özellikleri bildirir; gerekiyorsa işçi tarafından sağlanacak malzemeyi, bu malzemenin sağlanması için kendisine ne miktarda ödemede bulunacağını ve iş için ödeyeceği ücreti de işçiye yazılı olarak bildirir. İşin verilmesinden önce malzeme için ödenecek bedel ve iş için ödenecek ücret yazıyla bildirilmemişse, bu işlerde uygulanan alışılmış bedel ve ücret ödenir. 12. PAZARLAMACILIK SÖZLEŞMESİ Pazarlamacılık sözleşmesi, pazarlamacının sürekli olarak, bir ticari işletme sahibi işveren hesabına ve işletmesinin dışında, her türlü işlemin yapılmasına aracılık etmeyi veya yazılı anlaşma varsa, bu anlaşmada belirtilen işlemleri yapmayı, işletme sahibi işverenin de buna karşılık ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir. Pazarlamacılık sözleşmesi, sözleşmenin süresini, sona ermesini, pazarlamacının yetkilerini, ücret ve masrafların nasıl ödeneceğini, taraflardan birinin yerleşim yeri yabancı ülkede ise uygulanacak hukukun ve yetkili mahkemenin hangisi olduğunu içerir. Yukarıdaki fıkra uyarınca sözleşmede yer alması öngörülen hususlar taraflarca belirlenmemişse, kanun hükümleri ve alışılmış hizmet koşulları uygulanır. Sona ermesi I. Özel fesih süresi Komisyon, sabit ücretin en az beşte birini oluşturuyor ve önemli mevsimlik dalgalanmalardan etkileniyorsa işveren, bir önceki mevsimin sona ermesinden beri kendisiyle çalışmaya devam eden pazarlamacının sözleşmesini, yeni mevsim sırasında iki aylık fesih süresine uyarak feshedebilir. II. Özel sonuçlar Sözleşmenin sona ermesi hâlinde, pazarlamacının bizzat yaptığı veya yapılmasına aracılık ettiği bütün işlemler ile kabul ve yerine getirme zamanına bakılmaksızın, sözleşmenin sona ermesine kadar işverene iletilen bütün siparişler için komisyon ödenir. 12. ESER SÖZLEŞMESİ Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir. I. Yüklenicinin borçları Yüklenici, üstlendiği edimleri işsahibinin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle ifa etmek zorundadır. Yüklenici, meydana getirilecek eseri doğrudan doğruya kendisi yapmak veya kendi yönetimi altında yaptırmakla yükümlüdür. Eserin meydana getirilmesinde yüklenicinin kişisel özellikleri önem taşımıyorsa, işi başkasına da yaptırabilir. Malzeme yüklenici tarafından sağlanmışsa yüklenici, bu malzemenin ayıplı olması yüzünden işsahibine karşı, satıcı gibi sorumludur. Malzeme işsahibi tarafından sağlanmışsa yüklenici, onları gereken özeni göstererek kullanmakla ve bundan dolayı hesap ve artanı geri vermekle yükümlüdür. Eser meydana getirilirken, işsahibinin sağladığı malzemenin veya eserin yapılması için gösterdiği yerin ayıplı olduğu anlaşılır veya eserin gereği gibi ya da zamanında meydana getirilmesini tehlikeye düşürecek başka bir durum ortaya çıkarsa, yüklenici bu durumu hemen işsahibine bildirmek zorundadır; bildirmezse bundan doğacak sonuçlardan sorumlu olur. Yüklenicinin işe zamanında başlamaması veya sözleşme hükümlerine aykırı olarak işi geciktirmesi ya da işsahibine yüklenemeyecek bir sebeple ortaya çıkan gecikme yüzünden bütün tahminlere göre yüklenicinin işi kararlaştırılan zamanda bitiremeyeceği açıkça anlaşılırsa, işsahibi teslim için belirlenen günü beklemek zorunda olmaksızın sözleşmeden dönebilir. Meydana getirilmesi sırasında, eserin yüklenicinin kusuru yüzünden ayıplı veya sözleşmeye aykırı olarak meydana getirileceği açıkça görülüyorsa, işsahibi bunu önlemek üzere vereceği veya verdireceği uygun bir süre içinde yükleniciye, ayıbın veya aykırılığın giderilmesi; aksi takdirde hasar ve masrafları kendisine ait olmak üzere, onarımın veya işe devamın bir üçüncü kişiye verileceği konusunda ihtarda bulunabilir. Zamanaşımı Yüklenici ayıplı bir eser meydana getirmişse, bu sebeple açılacak davalar, teslim tarihinden başlayarak, taşınmaz yapılar dışındaki eserlerde iki yılın; taşınmaz yapılarda ise beş yılın ve yüklenicinin ağır kusuru varsa, ayıplı eserin niteliğine bakılmaksızın yirmi yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Sözleşmenin sona ermesi I. Yaklaşık bedelin aşılması Başlangıçta yaklaşık olarak belirlenen bedelin, iş sahibinin kusuru olmaksızın aşırı ölçüde aşılacağı anlaşılırsa iş sahibi, eser henüz tamamlanmadan veya tamamlandıktan sonra sözleşmeden dönebilir. II. Eserin yok olması Eser teslimden önce beklenmedik olay sonucu yok olursa iş sahibi, eseri teslim almada temerrüde düşmedikçe yüklenici, yaptığı işin ücretini ve giderlerinin ödenmesini isteyemez. Bu durumda malzemeye gelen hasar, onu sağlayana ait olur. Eserin iş sahibince verilen malzeme veya gösterilen arsanın ayıbı veya iş sahibinin talimatına uygun yapılması yüzünden yok olması durumunda yüklenici, doğabilecek olumsuz sonuçları zamanında bildirmişse, yaptığı işin değerini ve bu değere girmeyen giderlerinin ödenmesini isteyebilir. İş sahibinin kusuru varsa, yüklenicinin ayrıca zararının giderilmesini de isteme hakkı vardır. III. Tazminat karşılığı fesih İş sahibi, eserin tamamlanmasından önce yapılmış olan kısmın karşılığını ödemek ve yüklenicinin bütün zararlarını gidermek koşuluyla sözleşmeyi feshedebilir. IV. İş sahibi yüzünden ifanın imkânsızlaşması Eserin tamamlanması, iş sahibi ile ilgili beklenmedik olay dolayısıyla imkânsızlaşırsa yüklenici, yaptığı işin değerini ve bu değere girmeyen giderlerini isteyebilir. İfa imkânsızlığının ortaya çıkmasında iş sahibi kusurluysa, yüklenicinin ayrıca tazminat isteme hakkı vardır. V. Yüklenicinin ölümü veya yeteneğini kaybetmesi Yüklenicinin kişisel özellikleri göz önünde tutularak yapılmış olan sözleşme, onun ölümü veya kusuru olmaksızın eseri tamamlama yeteneğini kaybetmesi durumunda kendiliğinden sona erer. Bu durumda işsahibi, eserin tamamlanan kısmından yararlanabilecek ise, onu kabul etmek ve karşılığını vermekle yükümlüdür. 13. KEFALET SÖZLEŞMESİ Kefalet sözleşmesi, kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir. Koşulları a. Kefalet sözleşmesi, mevcut ve geçerli bir borç için yapılabilir. b. Kişisel güvence veren kişi, yükümlülük altına girdiği sırada, sözleşmeyi sakatlayan eksikliği biliyorsa, kefaletle ilgili sorumlu olur. c. Aynı kural, borçlu yönünden zamanaşımına uğramış bir borca kefil olan kişi hakkında da uygulanır. 1) Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır. 2) Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır. (BK 584. MD) 3) Kefilin Ehliyeti: Kefilin kefalete ehil olmasıdır. Kefalet Türleri Kefalet Türleri 1. Adi Kefalet 2. Müteselsil Kefalet 3. Birlikte Kefalet 4. Kefile Kefalet 5. Rücua Kefalet 1. Adi kefalet Alacaklının öncelikle borçluyu, daha sonra kefili takip edeceği kefalettir. Adi kefalette alacaklı, borçluya başvurmadıkça, kefili takip edemez; Aşağıdaki hâllerde doğrudan doğruya kefile başvurabilir: a) Borçlu aleyhine yapılan takibin sonucunda kesin aciz belgesi alınması. b) Borçlu aleyhine Türkiye’de takibatın imkânsız hâle gelmesi veya önemli ölçüde güçleşmesi. c) Borçlunun iflasına karar verilmesi. d) Borçluya konkordato (iflas anlaşması) mehli verilmiş olması. Alacak, kefaletten önce veya kefalet sırasında rehinle de güvence altına alınmışsa, adi kefalette kefil, alacağın öncelikle rehin konusundan alınmasını isteyebilir. Ancak, borçlunun iflasına veya kendisine konkordato mehli verilmesine karar verilmişse, bu hüküm uygulanmaz. Sadece açığın kapatılması için kefil olunmuşsa, borçlu aleyhine yapılan takibin kesin aciz belgesi alınmasıyla sonuçlanması veya borçlu aleyhine Türkiye’de takibatın imkânsız hâle gelmesi ya da konkordatonun kesinleşmesi durumlarında, doğrudan doğruya kefile başvurulabilir. Sözleşmede, bu durumlarda alacaklının, önce asıl borçluya başvurmak zorunda olduğu kararlaştırılabilir. 2. Müteselsil kefalet Alacaklının önce asıl borçluyu takip etmeksizin doğrudan doğruya kefile başvurabileceği kefalettir. Kefil, müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmişse alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini paraya çevirmeden kefili takip edebilir. Ancak, bunun için borçlunun, ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması gerekir. Alacak, teslime bağlı taşınır rehni veya alacak rehni ile güvenceye alınmışsa, rehnin paraya çevrilmesinden önce kefile başvurulamaz. Alacağın rehnin paraya çevrilmesi yoluyla tamamen karşılanamayacağının önceden hâkim tarafından belirlenmesi veya borçlunun iflas etmesi ya da konkordato mehli verilmesi hâllerinde, rehnin paraya çevrilmesinden önce de kefile başvurulabilir. 3. Birlikte kefalet Aynı borca birbirinden haberdar olarak birden fazla kimsenin kefil olmasıdır. 1) Birden çok kişi, aynı borca birlikte kefil oldukları takdirde, her biri kendi payı için adi kefil gibi, diğerlerinin payı için de kefile kefil gibi sorumlu olur. 2) Borçluyla birlikte veya kendi aralarında müteselsil kefil olarak yükümlülük altına giren kefillerden her biri, borcun tamamından sorumlu olur. 3) Bir kefil, kendisiyle birlikte daha önce veya aynı zamanda müteselsilen yükümlü bulunan ve Türkiye’de takip edilebilen bütün kefillere karşı takibe girişilmiş olmadıkça, kendi payından fazlasını ödemekten kaçınabilir. Bir kefil, bu hakkı, diğer kefillerin kendi paylarını ödemiş veya ayni güvence sağlamış olmaları durumunda da kullanabilir. Aksine anlaşmalar saklı kalmak kaydıyla, borcu ödeyen kefil, kendi paylarını daha önce ödememiş olmaları ölçüsünde, diğer kefillere karşı rücu hakkına sahiptir. Bu hak, borçluya rücudan önce de kullanılabilir. 4) Alacaklı, kefilin aynı alacak için başka kişilerin de kefil olduğunu veya olacağını varsayarak kefalet ettiğini biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, bu varsayımın sonradan gerçekleşmemesi veya kefillerden birinin alacaklı tarafından kefalet borcundan kurtarılması ya da kefaletinin hükümsüz olduğuna karar verilmesi durumunda kefil, kefalet borcundan kurtulur. 5) Birbirlerinden bağımsız olarak aynı borç için kefil olanlardan her biri, kefalet borcunun tamamından sorumlu olur. Borcu ödeyen kefil aksine anlaşma olmadıkça, diğerlerine toplam kefalet miktarındaki payı oranında rücu hakkına sahiptir. a) Adi Birlikte Kefalet: Birden fazla kişinin bölünebilen bir borca kefil olmaları halinde söz konusu olur. Örneğin 400 bin liralık bir borca 4 kişi adi birlikte kefil olmuşlarsa, her biri alacaklıya karşı, borcun kendi payına düşen 100 bin liralık bölümünden sorumlu olurlar. b) Müteselsil Birlikte Kefalet: Kefillerin gerek kendi aralarında, gerekse borçlu ile beraber müteselsilen sorumlu olmayı yüklenmiş bulunmaları halinde ortaya çıkar. 4. Kefile Kefalet: Kefilin alacaklıya karşı kefilin yüklenimine güvence vermesidir. Alacaklıya, kefilin borcu için güvence veren kefile kefil, kefil ile birlikte, adi kefil gibi sorumludur. Alacaklı alacağını önce asıl borçludan veya kefilinden istemedikçe kefile kefilden isteyemez. 5. Rücua Kefalet: Kefilin borçludan rücu sebebiyle alacağını alamayan asıl kefilin bu alacağına güvence vermesidir. a. Sorumluluğun kapsamı Kefil, her durumda kefalet sözleşmesinde belirtilen azamî miktara kadar sorumludur. Aksi sözleşmede kararlaştırılmamışsa kefil, belirtilen azamî miktarla sınırlı olmak üzere, aşağıdakilerden sorumludur: 1) Asıl borç ile borçlunun kusur veya temerrüdünün yasal sonuçları. 2) Alacaklının, kefile, onun borcu ödeyerek yapılmalarını önleyebileceği uygun bir zaman önce bildirmesi koşuluyla, borçluya karşı yönelttiği takip ve davaların masrafları ile gerektiğinde rehinlerin kefile tesliminin ve rehin haklarının devrinin sebep olduğu masraflar. 3) İşlemiş bir yıllık ve işlemekte olan yıla ait akdî faizler ile gerektiğinde tahvil karşılığında ödünç verilen anaparanın işlemiş bir yıllık ve işlemekte olan yıla ait faizleri. Sözleşmede açıkça kararlaştırılmamışsa kefil, borçlunun sadece kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonraki borçlarından sorumludur. Kefilin takibi 1) Borçlunun iflası sebebiyle asıl borç daha önce muaccel olsa bile, belirlenen vadeden önce kefile karşı takibat yapılamaz. 2) Bütün kefalet türlerinde kefil, ayni güvence karşılığında hâkimden, mevcut rehinler paraya çevrilinceye ve borçlu aleyhine yapılan takip sonucunda kesin aciz belgesi alınıncaya veya konkordato kararına kadar kendisine karşı yöneltilen takibin durdurulmasına karar verilmesini isteyebilir. 3) Asıl borcun muaccel olması, alacaklı veya borçlunun önceden süre içeren bildirimde bulunmasına bağlıysa, kefalet borcu için bu süre, bildirimin kefile yapıldığı tarihte işlemeye başlar. 4) Yerleşim yeri yabancı bir ülkede olan borçlunun borcunu ödemesi, döviz işlemleri veya havale ile ilgili yasaklar gibi sebeplerle, o yabancı ülkenin yasal düzenlemeleri gereği imkânsız hâle gelmiş veya sınırlandırılmışsa, yerleşim yeri Türkiye’de olan kefil, takibe bu sebeple itiraz edebilir. Def’iler (Davalının borcunu özel bir nedenden dolayı yerine getirmekten kaçınmasına olanak veren hakka def’i denir.) 1) Kefil, asıl borçluya veya mirasçılarına ait olan ve asıl borçlunun ödeme güçsüzlüğünden doğmayan bütün def’ileri alacaklıya karşı ileri sürme hakkına sahip olduğu gibi, bunları ileri sürmek zorundadır. 2) Yanılma veya sözleşme yapma ehliyetsizliği ya da zamanaşımına uğramış bir borç sebebiyle borçlunun yükümlü olmadığı bir borca bilerek kefalet hâli bu hükmün dışındadır. 3) Asıl borçlu kendisine ait olan bir def’i den vazgeçmiş olsa bile kefil, yine de bu def’iî alacaklıya karşı ileri sürebilir. 4) Kefil, asıl borçluya ait def’ilerin varlığını bilmeksizin ödemede bulunursa, rücu hakkına sahip olur. Buna karşılık asıl borçlu, kefilin bu def’ileri bildiğini veya bilmesi gerektiğini ispat ederse kefil, bunlar ileri sürülmüş olsaydı ödemeden kurtulacağı ölçüde rücu hakkını kaybeder. 5) Kumar veya bahisten doğan bir borca kefalette kefil, borcun bu niteliğini bilmiş olsa bile, asıl borçlunun sahip olduğu def’ileri ileri sürebilir. Kefil ile borçlu arasındaki ilişki a. Güvence verilmesini ve borçtan kurtarılmasını isteme hakkı Kefil, aşağıdaki durumlarda asıl borçludan güvence verilmesini ve borç muaccel olmuşsa, borçtan kurtarılmasını isteyebilir: 1. Asıl borçlu, kefile karşı üstlendiği yükümlülüklere, özellikle belli bir süre içinde kendisini borçtan kurtarma vaadine aykırı davranmışsa. 2. Asıl borçlu temerrüde düşmüşse veya yerleşim yerini diğer bir ülkeye nakletmesi yüzünden takibat önemli ölçüde güçleşmişse. 3. Asıl borçlunun mali durumunun kötüleşmesi, güvencelerin değer kaybetmesi veya borçlunun kusuru sonucunda kefil için mevcut tehlike, kefaletin yapıldığı tarihe göre önemli ölçüde artmışsa. b. Kefilin rücu hakkı 1) Kefil, alacaklıya ifada bulunduğu ölçüde, onun haklarına halef olur. Kefil, bu hakları asıl borç muaccel olunca kullanabilir. 2) Kefil ile asıl borçlu arasındaki hukuki ilişkiden doğan istem ve def’iler saklıdır. 3) Bir alacağın güvencesini oluşturan rehin paraya çevrildiği veya borç rehin veren malik tarafından ödendiği takdirde malik, kefile karşı rücu hakkını, ancak kefil ile kendisi arasında böyle bir anlaşma varsa ya da rehin sonradan bir üçüncü kişi tarafından verilmişse kullanabilir. 4) Kefilin rücu hakkına ilişkin zamanaşımı, kefilin alacaklıya ifada bulunduğu anda işlemeye başlar. 5) Kefil, dava hakkı vermeyen veya yanılma ya da ehliyetsizlik sebebiyle asıl borçluyu bağlamayan bir borç için ödemede bulunduğu takdirde, asıl borçluya karşı rücu hakkına sahip değildir. Ancak, kefil zamanaşımına uğramış bir asıl borçtan sorumlu olmayı borçlunun vekili sıfatıyla üstlenmişse asıl borçlu, ona karşı vekâlet sözleşmesi hükümleri uyarınca sorumlu olur. c. Kefilin bildirim yükü Borcu tamamen veya kısmen ödeyen kefil, durumu borçluya bildirmek zorundadır. Kefil, bu bildirimde bulunmazsa ve ödemeyi bilmeyen veya bilmesi gerekmeyen borçlu da alacaklıya ifada bulunursa, rücu hakkını kaybeder. Kefilin, alacaklıya karşı sebepsiz zenginleşmeden doğan dava hakkı saklıdır. Sona ermesi 1) Hangi sebeple olursa olsun, asıl borç sona erince, kefil de borcundan kurtulur. 2) Borçlu ve kefil sıfatı aynı kişide birleşmiş olursa, alacaklı için kefaletten doğan özel yararlar saklı kalır. 3) Bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, buna ilişkin sözleşmenin kurulmasından başlayarak on yılın geçmesiyle kendiliğinden ortadan kalkar. 4) Kefalet, on yıldan fazla bir süre için verilmiş olsa bile, uzatılmış veya yeni bir kefalet verilmiş olmadıkça kefil, ancak on yıllık süre doluncaya kadar takip edilebilir. 5) Kefalet süresi, en erken kefaletin sona ermesinden bir yıl önce yapılmak kaydıyla, kefilin kefalet sözleşmesinin şekline uygun yazılı açıklamasıyla, azamî on yıllık yeni bir dönem için uzatılabilir. Süreli kefalette: Süreli kefalette kefil, sürenin sonunda borcundan kurtulur. Süreli olmayan kefalette: Süreli olmayan kefalette kefil, asıl borç muaccel olunca, adi kefalette her zaman ve müteselsil kefalette ise, kanunun öngördüğü hâllerde, alacaklıdan, bir ay içinde borçluya karşı dava ve takip haklarını kullanmasını, varsa rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takibe geçmesini ve ara vermeden takibe devam etmesini isteyebilir. Borç, alacaklının borçluya yapacağı bildirim sonucunda muaccel olacaksa kefil, kefalet sözleşmesinin kurulduğu tarihten bir yıl sonra alacaklıdan, bu bildirimi yapmasını ve borç bu suretle muaccel olunca, yukarıdaki fıkra hükümleri uyarınca takip ve dava haklarını kullanmasını isteyebilir. Alacaklı, kefilin bu istemlerini yerine getirmezse, kefil borcundan kurtulur. Banka Teminat Mektupları Borçlunun alacaklıya karşı üzerine aldığı bir edimi yerine getirmemesi halinde belirli bir miktar parayı alacaklının ilk talebinde ona derhal ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğine dair bir banka tarafından verilen mektuba banka teminat mektubu denir. Türleri: Devlet ihaleleri nedeniyle en çok düzenlenen teminat mektubu türleri geçici, kesin ve avans teminat mektuplarıdır. Ayrıca verildikleri makamlara göre ve vadeli, vadesiz teminat mektupları olarak da ayrılmaktadır. Banka Teminat Mektuplarının Sağladığı Hukuki İlişkiler Hukuki niteliğinden bahsedecek olursak banka teminat mektupların garanti sözleşmesi olarak değerlendirilmektedir. Garanti sözleşmesi; Sözleşmenin amacı garanti verenin (yani banka) garanti alana (yani muhataba) belli bir sonucun gerçekleşmesini veya belli bir durunun (halın) devamını garanti etmesidir. Banka teminat mektubunun sağladığı ilişkinin tarafları garanti veren banka ile garanti alan muhataptır. Bir sözleşme olarak garanti sözleşmesi de karşılıklı bir birine uygun irade açıklamalarını gerektirir. Banka teminat mektuplarında muhatabın ilk yazılı talebinde derhal ve gecikmesiz ödeme taahhüdü yer alacağından banka garanti ettiği rizikonun doğup doğmadığına bakmaksızın muhatabın yazılı beyanını yeterli görerek ödemede bulunacaktır. Ödemede bulunmamışsa talep tarihi ile fiili ödeme tarihi arasında geçen süre için kanuni faiz ödemek zorunda kalır. Banka ancak lehtar ile imzaladığı bir karşı garanti ile rücu imkânını elde etmektedir. Garanti alanın yani muhatabın hukuki durumu ise bankanın ödeme yükümlülüğünü yerine getirmesi için muhatabın yazılı tazmin talebinde bulunması gerekir. Bankanın garanti ettiği lehtarın yükümlülüğü yerine getirilmişse artık bankanın ödemede bulunması gerekmez yani garanti veren bankanın tazmin yükümlülüğü sona erer. Bu durumda muhatabın teminat mektubunu bankaya iade etmesi gerekir. Teminat mektubu kıymetli evrak değildir. Lehtar banka ile lehtar arasındaki garanti sözleşmesince borcu (fiili) tekeffül edilen kişidir. Mektubun düzenlenmesi karşılığında bankaya komisyon verdiği gibi ayrıca ödeme durumunda bankanın kendisine rücu edebilmesi için de bankayla bir karşı garanti akdetmektedir (Kontr-garanti). Teminat mektubu kıymetli evrak olmadığı için haczi mümkün değildir, buna karşılık rizikonun gerçekleşmesi nedeniyle muhatap lehine bir alacağın doğması halinde bu alacağın genel hükümlere göre haczi mümkündür. Zamanaşımı Burada zaman aşımı riskin doğumu ile başlar ve zamanaşımı süresi 10 yıldır. Bu süre karşı garanti (Kontr-garanti) içinde geçerlidir. tekeffül etmektedir. Akdin tarafları ilk kefil ile rücuna kefildir. Bu kefalet adi kefalet niteliğindedir. 14. SAKLAMA SÖZLEŞMELERİ ( vedia sözleşmeleri) Saklama sözleşmesi, saklayanın, saklatanın kendisine bıraktığı bir taşınırı güvenli bir yerde koruma altına almayı üstlendiği sözleşmedir. Açıkça öngörüldüğü veya durum ve koşullar gerektirdiği takdirde, saklayan ücret isteyebilir. Saklatanın borçları Saklatan, sözleşmenin ifasının zorunlu kıldığı bütün masrafları ödemekle yükümlüdür. Saklatan, kendi kusurundan ileri gelmediğini ispat etmedikçe, saklayanın saklamadan doğan zararlarını gidermekle yükümlüdür. Saklayanın borçları 1. Kullanım yasağı: Saklayan, saklatanın izni olmadıkça saklananı kullanamaz. 2. Geri verme: Saklama sözleşmesinde bir süre belirlenmiş olsa bile saklayan, saklatanın her zaman ileri sürebileceği istemi üzerine, saklananı bütün çoğalmalarıyla birlikte geri vermekle yükümlüdür. Özel durumlar 1) Saklayan, belirlenmiş olan sürenin sona ermesinden önce saklananı geri veremez. Ancak saklayan, öngörülemeyen durumlar dolayısıyla sözleşmenin devamı saklanan için tehlikeli veya kendisi için zararlı olursa, belirlenen sürenin sona ermesinden önce de geri verebilir. 2) Süre belirlenmemişse, saklayan saklananı her zaman geri verebilir. 3) Geri verme yeri: Saklanan, masrafları ve hasarı saklatana ait olmak üzere, korunması gereken yerde geri verilir. HAVALE Havale, havale edenin, kendi hesabına, para, kıymetli evrak ya da diğer bir mislî eşyayı havale alıcısına vermek üzere havale ödeyicisini; bunları kendi adına kabul etmek üzere havale alıcısını yetkili kıldığı bir hukuki işlemdir. Havale tek taraflı bir irade açıklamasıyla havale ödeyicisine ödeme, havale alıcısına ise alma (kabz) yetkisi vermektedir. Havalenin konusu nakit veya kıymetli evrak ve sair misli şeyler olarak ifade edilir. Havale tam anlamıyla bir sözleşme değil aksine tek taraflı fakat varması gerekli bir hukuki işlemi ifade eder. Havale, havale edenin havale alıcısına olan borcunun ifası amacıyla yapılıyorsa, bu borç ancak havale ödeyicisinin borcu ifa etmesiyle sona erer.
© Copyright 2024 Paperzz