Dosya - Dr.Ahmet Ozansoy

BORÇLAR HUKUKU
SMMM SINAVLARINA YÖNELİK DERS
KİTABI
SMMM Dr.Murat DEMET
BORÇLAR HUKUKU
BÖLÜM 1
BORÇ İLİŞKİSİ KAVRAMI
Borç ilişkisi Borçlar kanunun temel kavramlarından biridir. Çünkü borçlar
kanunu Medeni Hukukun borç ilişkilerini düzenleyen dalıdır.
Borç ilişkisi alacaklı ile borçlu arasında öyle bir ilişkidir ki bu ilişki gereğince
borçlu alacaklı karşısında bir şey vermek, bir şey yapmak veya bir şeyden
kaçınmakla yükümlüdür.
Borç ilişkisinin üç unsuru bulunduğu anlaşılmaktadır.
Alacaklı
Borçlu
Edim
Alacaklı: Borç ilişkisinde borçludan bir edimde bulunmasını isteme hakkına sahip olan taraf
(aktif suje)
Borçlu: Borç ilişkisinde alacaklı karşısında bir edimde bulunmakla yükümlü olan kimse
(pasif suje)
Edim: Borç ilişkisinin konusu olumlu (verme - yapma) veya olumsuz (yapmama) tarzda
olabilir edimin belli veya hiç değilse belirlene bilir olması gerekir Ayrıca edim hukuka
(buyurucu kurallara) ahlak ve adaba aykırı veya imkânsız olmamalıdır.
EDİMİN KONUSU
VERMEK
YAPMAK
YAPMAMAK
Dört çeşit edim söz konusudur.
1)
Ani Edim
Sürekli Edim
2)
Maddi Edim
Kişisel (şahsi)
Edim
3)
Olumlu
(müspet) Edim
Olumsuz
(menfi) Edim
4)
Bölünebilen
Edim
Bölünmez
Edim
Ani Edim, bir fiil veya birden çok fiillerle bir anda yerine getirilen edimlerdir (boyacının
ayakkabıyı boyaması, kiranın ödenmesi, malın teslimi ve malın bedelinin "semenin"
satıcıya ödenmesi gibi).
Sürekli Edim, kesintisiz bir fiil veya davranışla ifa edilen, yani belli bir süre borçluyu
devamlı bir uyma (riayet) yükümü altına bırakan edimlerdir (hizmet sözleşmesi boyunca
işçinin çalışması, kira sözleşmesi boyunca kiracının, kiralanan şeyi kullanılmaya elverişli
halde bulundurması gibi).
Maddi Edim: Doğrudan doğruya borçlunun malvarlığı ile yerine getirilebilen, bizzat
borçlu tarafından yerine getirilmesi zorunlu olmayan edimdir.
Örneğin: Satıcının satılan malın mülkiyetini alıcıya geçirmesi veya borçlunun borçlu
bulunduğu bir miktar parayı alacaklıya ödenmesi veya iadesi gereken şeyi geri vermesidir.
Kişisel (Şahsi) Edim: Bizzat borçlu tarafından yerine getirilmesi gereken edimdir. Borçlu
adına başka kişilerin yerine getirmesi söz konusu değildir. Örneğin: Bir ressamın sizin yağlı
boya portrenizi yapmayı taahhüt etmesi.
Olumlu (müspet) Edim: Bir şeyin yapılmasına veya verilmesine ilişkin edimdir.
Örneğin; rekabet yasağına uyulması durumu gösterilebilir.
Olumsuz (menfi) Edim: Bir şeyin yapılmamasına ilişkin edimdir.
Bölünebilen Edim, edimin konusu olan şeyin niteliğinde veya değerinde esaslı bir
değişiklik olmaksızın birbirine eşit birden çok parçalara ayrılabilen edimlerdir (satış
bedelinin taksitle ödenmesi gibi).
Bölünmez Edim, edimin konusu olan şeyin niteliğinde veya değerinde esaslı bir değişiklik
olmaksızın birbirine eşit birden çok parçalara ayrılması mümkün olmayan edimlerdir
(işçinin hizmet edimi gibi).
BORÇ
Dar anlamda borç, "para borcu" nu ifade eder. Diğer bir şekilde de iki kişiden birinin
diğerine karşı yerine getirmekle yükümlü bulunduğu bir davranış olarak nitelendirilir.
Geniş anlamda borç ise, alacaklı ve borçlu diye isimlendirilen iki taraf arasında
mevcut olan "hukuki bağı (borç ilişkisi)" ifade eder.
Örneğin; elbise diktirmek üzere terzi ile yapılan eser sözleşmesinde(istisna akdi)
terzinin borcu, elbiseyi dikerek bize teslim etmek;
SORUMLULUK
Bir borç ilişkisinde, borçlu alacaklı karşısında beli bir edimi yerine getirme
yükümlülüğü altına girmiştir. Şayet borçlu bu yükümlülüğü kendi isteği ile yerine
getirmezse, Devlet organları aracılığı ile borçlunun mal varlığına el konulması
gerekir. Buna sorumluluk denir.
Bir başka ifadeyle, alacaklının alacağını alabilmesi için borçluya ait malvarlığına
cebri icra yoluyla el koyabilme yetkisi ve borçlunun buna katlanmak zorunda
olmasıdır.
 Borçlu borcunu yerine getirmediği zaman alacaklı Devletin cebri icra organları
aracılığıyla borçlunun mal varlığına el koyabilecektir.
 Bu söylenenlerden anlaşılacağı gibi, mal varlığı ile sorumluluk esastır. Yani
borçlu borcunu yerine getirmediği zaman çok istisnai durumlar dışında borcu
için hapsedilemez; o malları ile sorumlu olacaktır.
 Borçlu borcu için kural olarak tüm mal varlığı ile sınırsız olarak sorumludur,
(şahsen sorumluluk) Ancak istisna olarak borçlunun sorumluluğu yasa
tarafından belli mallarla sınırlandırılmış olabilir.
 Örneğin devlet deftere yazılan borçlardan sadece miras yoluyla edindiği
değerler ölçüsün de sorumludur. Beli miktarla sınırlı sorumluluğa ise kefilin
sorumluluğu örnek verilebilir. Kefilin sorumlu olacağı azami miktarın kefalet
sözleşmesinde gösterilmesi geçerlilik şartıdır.
SORUMLULUK TÜRLERİ
KİŞİ (ŞAHIS) İLE SORUMLULUK
Alacaklının alacağını elde edebilmek için doğrudan doğruya borçlunun kişiliğine el
atabilmesi demektir.
MAL İLE SORUMLULUK
Borçlu borcun ifa edilmemesinden bizzat kendi şahsı ile değil, mal varlığı ile sorumlu
olmasıdır.
Borçlu borcunu ifa etmediği takdirde, İcra İflas Kanunu hükümleri uyarınca devlet gücü
yardımıyla mallarına el koymak suretiyle alacaklı alacağını alabilmektedir.
1) SINIRSIZ SORUMLULUK: Borçlunun tüm varlığı ile sorumlu olması. Başka bir
deyişle borç ödenmediği takdirde borçlunun malvarlığının aktif kısmındaki tüm mallara
ve haklara cebri icra yoluyla el koyulabilmesi.
Sınırsız sorumluluk kural olmakla birlikte, İcra İflas Kanunumuz borçlunun hayatını ve
mesleğini devam ettirmesi için zorunlu olan mallarını bu sorumluluğun dışında tutmuştur.
Bunlara örnek olarak, borçlunun kendisi ve mesleği için lüzumlu elbise ve eşyasını, yatak
takımı, mutfak takımı, bazı özürlülerin ve emeklilerin maluliyet ve emekli maaşları. Bu
istisnalar dışında kural, borçlunun bütün malvarlığıyla sorumlu olmasıdır.
2) SINIRLI SORUMLULUK: Borçlunun, malvarlığındaki belirli malları ile veya belirli
bir miktar oranında bütün malları ile sorumlu olmasıdır.
a) Belirli Mallarla Sınırlı Sorumluluk:
b) Belirli Miktarla Sorumluluk:
BORÇ İLİŞKİSİNİN KAYNAKLARI
Borçlar doğuşları yönünden üç kısma ayrılmıştır,
1. Borcun (borç ilişkisinin) en başta gelen ve uygulamada çok sıklıkla karşılaşılan kaynağını,
hukuki işlemler ve özellikle de sözleşmeler oluşturur
2. Borç ilişkisinin bir diğer kaynağı ise haksız fiillerdir
3. Sebepsiz zenginleşme (haksız iktisap) de borç ilişkisinin sonuncu kaynağını oluşturur
1) HUKUKİ İŞLEMLER
Hukuki işlemler, hukuki sonuç doğurmaya yönelmiş irade açıklamalarıdır, irade beli
bir hukuki sonuca yönelmekte ve hukuki düzen bu sonucu tanımaktadır.
Örneğin eser (istisna) sözleşmesinde taraflar bir ücret karşılığında bir eserin meydana
getirilmesini amaçlamaktadır.
Hukuk düzeni tarafların iradelerine(amaçlarına) bu hukuki sonucu bağlamaktadır.
Hukuki işlemin unsurları;
a- İrade Açıklaması
b- Hukuki sonuç
İrade açıklaması (irade beyanı)
İrade, kişinin iç alemine ilişkin bir husustur.
Hukuk düzeninin buna bir sonuç bağlaması için dışa vurması yani açıklaması gerekir.
Böylece iradenin her hangi bir biçimde dış aleme aktarılmasına irade açıklaması denir.
a) İrade açık veya örtülü (zımni) biçimde dışa yansıtılmış olabilir.
b) Hukuk düzeni her ikisine de sonuç bağlar.
c) Bir kimse hukuki sonuç hakkındaki iradesini hiçbir şüpheye yol açmayacak tarzda
açıklamışsa açık (sarih) irade beyanı söz konusudur.
d) Buna karşılık hukuki sonuç hakkındaki istek (irade ), ancak bu isteği açıklamak için
yapılan davranıştan, bu davranışın yapıldığı hal ve şartlar göz önünde tutularak
anlaşılabiliyorsa örtülü (zımni) bir irade beyan, mevcuttur. Örneğin, bir kimse müşteri
olduğu kitap evi tarafında kendisine gönderilen, yayınlanmış bir kitabı açıp okumaya
başlarsa kitabı satın alma yönündeki iradesini örtülü olarak açıklamış sayılır.
e) Susma örtülü bir kabul beyanı sayılmaz. Ancak bazı hallerde susmanın örtülü bir kabul
beyanı sayılacağı belirtilmiştir.
f) İcapta (teklifte) bulunan kimse gerek işin özel niteliğinden gerekse durumun
gereklerinden dolayı karşı tarafın kabul beyanını beklemek zorunda olmayıp da teklifi
uygun bir süre içinde reddolunmamış ise sözleşme gerçekleşmiş sayılır. Yani icabın
(teklifte bulunanın) hal ve şartlar gereği karşı tarafın açık bir kabulünü beklemesinin
istenemeyeceği hallerde karşı tarafın susması örtülü bir kabul beyanı sayılacaktır.
Hukuki sonuç
Hukuki işlemin meydana gelmesi için sadece iradenin açılanması geçerli değildir. Ayrıca
bu iradenin bir hukuki sonuca yönelmesi ve bu sonucun hukuk düzenince tanınması
gerekir.
Örneğin bir kimse malını karşı tarafa vermiş ise bunu satım amacıyla mı, yoksa kiralama
ya da bağışlama amacıyla mı verdiğini belirtmelidir. Bu belirtme, irade beyanının söz
konusu hukuki sonuca (işleme) ilişkin esaslı unsurlarını içermesiyle mümkündür.
Örneğin bir kimse satım sözleşmesi yapmak istediğini belirtse, fakat karşı tarafın bedel
ödemeyeceğini söylese bu durumda satım sözleşmesine ilişkin hukuki sonuçlar doğmaz.
Çünkü satış bedeli (semen), satım sözleşmesinin esaslı unsurlarından biridir. Ancak
kişinin beyanının bu unsurları içermesi yeterli olup hukuki sonuca kanundaki
düzenlenmesi itibariyle tam olarak nitelendirilmesi (yani işlemin adını koyması) şart
değildir.
Hukuki işlemlerin gruplandırılması:
1- Hukuki işleme katılan tarafların sayısına göre yapılan ayrım
Bu ayrım irade beyanında bulunanların sayısına göre yapılan ayrımdır. İstenen hukuki
sonucun doğması için bir kişinin iradesini açıklaması yeterliyse tek taraflı hukuk,
işlemden, buna karşılık istenen hukuki sonucun meydana gelmesi için en az iki kişinin
irade açıklaması gerekliyse iki ya da çok taraflı hukuki işlemden söz edilir.
Tek taraflı hukuki işlemlere vasiyetname, fesih veya takas beyanı örnek gösterilebilir.
İki veya çok taraflı hukuki işlemler ise kendi içinde ikiye ayrılır. Sözleşmeler ve kararlar.
Sözleşmelerde irade karşılıklı, kararlarda ise aynı yönde beyan edilmedir.
2- Borçlandırıcı işlemler (taahhüt işlemleri)
Borçlandırıcı işlem bir hakka doğrudan doğruya etkide bulunmayan sadece mal
varlığının pasifini arttıran işlemlerdir. Kısaca borçlandırıcı işlemler, işlemi yapanı borç
altına sokan işlemdir.
3-Tasarruf işlemleri
Tasarruf işlemleri ise, bir hakka doğrudan doğruya etki eden yani onu devreden
değiştiren veya sona erdiren işlemdir.
Satış sözleşmesi bir borçlandırıcı işlemdir. Satım sözleşmesi ile satıcının satım konusu
malın mülkiyetinin devir borcu alıcının ise satım bedelinin ödeme borcu doğar. Bu
sözleşmeden doğan mülkiyetin geçirilmesi ve satış bedelinin ödenmesi borçlarının yerine
getirilmesi ise birer tasarruf işlemidir.
4- Sağlar arası işlemler / Ölüme bağlı işlemler
Hukuki işlem sonuçlarını irade açıklamasında bulunan kişinin sağlığında doğuruyorsa
sağlar arası hukuki işlemden söz edilir.
Buna karşılık hukuki işlem sonuçlarını irade açıklamasında bulunanın ölümden sonra
meydana getirecekse ölüme bağlı hukuki işlemden söz edilir. Ölüme bağlı tasarruflar ve
ölüme bağlı bağışlamalar (teberrular) bu gruba girer.
SÖZLEŞMELER VE SÖZLEŞMELERDEN DOĞAN BORÇLAR
SÖZLEŞME
 İki tarafın karşılıklı ve birbirine uygun irade açıklamalarıyla meydana gelen
işleme sözleşme denir.
 Sözleşme, iki taraflı bir hukuki işlemdir.
 Ancak sözleşmenin yapılması sonucunda sadece bir taraf borç altına giriyorsa
tek tarafa borç yükleyen sözleşmeden (bağışlama vaadi sözleşmesi) buna
karşılık her iki tarafa da borç altına giriyorsa iki tarafa borç yükleyen
sözleşmeden (satım, kira, hizmet, eser sözleşmeleri vb.) söz edilir.
Türleri
Sözleşmeler borç yüklenen tarafların sayısına göre "tek tarafa borç yükleyen
sözleşmeler" ve "iki tarafa borç yükleyen sözleşmeler" ve eksik iki tarafa
borç yükleyen sözleşmeler şeklinde üçlü bir ayrıma tabi tutulurlar.
 Tek tarafa borç yükleyen sözleşmelerde taraflardan sadece birisi borç altına
girmekte diğer taraf ise borç yüklenmemektedir. Örneğin bağışlama. Sadece
bağışlama yapan taraf borç altına girmektedir. Diğer taraf sadece bağışlanan
şeyi talep hakkına sahip olup herhangi bir mükellefiyeti bulunmamaktadır.
 İki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde ise taraflardan her ikisi de borç altına
girmektedirler. Örneğin satım, kira, istisna (eser) ve hizmet sözleşmeleri
gibi. Bu sözleşmelerde taraflardan her biri diğerine karşı bir edimde
bulunmak zorundadır.
 Bu tür sözleşmelerde her iki tarafın edimi karşılıklı olarak mübadele (değiştokuş) edilmektedir ki, bu sebepten dolayı bu sözleşmelere "tam iki tarafa
borç yükleyen sözleşmeler (karşılıklı sözleşmeler)" de denir.
 Bununla birlikte her iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerden bazılarında,
örneğin, ariyet, karz, vekâlet, vedia sözleşmeleri, vekillik sözleşmesi, ödünç
sözleşmesi ile kumar ve bahis borçları, zamanaşımına uğrayan borçlar da
edimlerin karşılıklı olması söz konusu değildir. Bu tür sözleşmelere "eksik
iki tarafa borç yükleyen sözleşmeler" denir. Burada taraflardan biri kesinlikle
borç altına girmiş, diğer tarafın ise olayların gelişimine göre borç altına
girmesi olası olmaktadır.
Zamanaşımı: Kanunda öngörülen ve belirli koşullar altında geçmekle, bir hakkın
kazanılmasını, kaybedilmesini veya yükümlülükten kurtulmayı sağlayan süre.
SÖZLEŞMENİN MEYDANA GELMESİ
1) Sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla
kurulur.
Sözleşmenin meydana gelebilmesi için karşılıklı ve birbirine uygun surette yapılmış
olan iki irade açıklamasına ihtiyaç vardır. Bu irade açıklamalarından birine icap buna
cevap oluşturan diğerine ise kabul denir.
İrade açıklaması, açık veya örtülü olabilir.
Sözleşmenin meydana gelebilmesi için gerekli olan karşılıklı ve birbirine uygun bu
iki irade bayanında zaman bakımından önce açıklananınca icap (teklif, öneri) sonra
açıklananına ise kabul denir.
2) İkinci derecedeki noktalar: BK 2md’ye göre; Taraflar sözleşmenin esaslı
noktalarında uyuşmuşlarsa, ikinci derecedeki noktalar üzerinde durulmamış olsa bile,
sözleşme kurulmuş sayılır.
İkinci derecedeki noktalarda uyuşulamazsa hâkim, uyuşmazlığı işin özelliğine
bakarak karara bağlar.
İCAP ( ÖNERİ)(TEKLİF)
Bir sözleşmenin meydana gelebilmesi için gerekli olan iki irade açıklamasından zaman
itibarı ile ilk önce yapılana icap (öneri) bu açıklamayı yapan tarafa da icapçı denir.
 İcap, tek taraflı bir hukuki işlemdir ve karşı tarafa ulaşınca (varınca)
sonuçlarını doğurur. Bu açıklamayı yapan tarafa, icapçı (mucip) denir.
 İcap sözleşmenin doğmasını sağlamak üzere öneride bulunmak demektir.
 Bir sözleşmenin meydana gelebilmesi için gerekli olan iki irade
açıklamasından hangisinin icap, hangisinin kabul olduğunun
belirlenmesinde, açıklamada bulunmuş olan tarafın sıfatı önemli olmayıp,
irade açıklamalarından hangisinin zaman itibarı ile daha önce yapılmış
olduğu hususu önemlidir.
 İster borçlu isterse alacaklı tarafından gelmiş olsun ilk önce yapılmış olan
irade açıklaması icaptır.
İcaba Davet:
Bir sözleşmenin oluşabilmesi için, açıklanan irade beyanının sadece konuyu görüşme
amacıyla yapılmasıdır.
 Sözleşmenin esaslı noktalarını içermeyen ve karşı tarafça kabul edildiğinde
sözleşmeyi kurabilecek olgunlukta olmayan beyanlar icaba davet sayılır.
 Bir beyanın icap mı, yoksa icaba davetimi olduğu şüphe halinde beyanın
yorumlanması suretiyle çözülür. Tarife ve fiyat listesi gönderilmesi icap sayılmaz.
Fiyatını göstererek mal sergilenmesi ise kural olarak icap sayılır.
 İcabın kabulü ile sözleşme tamam olur. icap gibi kabulde tek taraflı ve varması
gerekli bir irade beyanıdır. Bir beyanın kabul sayılabilmesi için içerik olarak icaba
uygun olması gerekir.
Mahiyeti ve Unsurları





Tek taraflı ve varması gerekli bir irade açıklamasıdır.
Bununla icapçı karşı tarafa bir sözleşme yapmayı önermektedir.
İcabın mutlaka belirli bir kimseye karşı yapılması şart değildir.
Kamuya karşıda icapta da bulunulabilir.
Bir teklifin icap olarak değerlendirilmesi için 3 şart gereklidir;
1) İcap, karşı tarafa yöneltilmiş olmalı
2) İcap, sözleşmenin bütün esaslı noktalarını içermeli
(satılan malın cinsi, bedeli gibi)
3) Teklif ciddi olmalıdır
(sözleşme yapmaya yönelik olarak hazırlanmış olmalıdır)
Yukarıdaki şartları açmamız gerekirse;
 İcap her şeyden önce "sözleşmenin esaslı unsurlarını" içermiş olmalıdır. Başka
bir deyişle icap, kabulcü hiçbir tereddütte düşmeksizin kabul iradesini
açıklayabilmesi- için tam ve mükemmel olmalıdır.
 İcabın, icapçının bir sözleşme yapma konusundaki iradesini ciddi surette
yansıtması gerekmektedir. Yani icapçı teklifte son sözü söylemiş olmalıdır. Eğer
icapta böyle bir nitelik yoksa bu irade açıklaması icap değil de icaba davettir.
Örneğin kırtasiyeden alınacak bir defter için 1 TL lik bir defter almak istediğimizi
beyan edersek bu icaptır. Ancak 3 TL kadar bir defter almak istediğimizi beyan
edersek burada icaba davet olarak karşımıza çıkmaktadır.
 İcap kural olarak icapçıyı bağlar, yani icapçı kural olarak yapmış olduğu icaptan
vazgeçemez. Ancak icapçının icabı ile sürekli bağlı kalması da bazı durumlarda
hakkaniyete aykırı sonuçlar doğurabilir.
 Bu durumu önlemek için Borçlar Kanunu, icabın süreli veya süresiz olmasına göre
farklı düzenlemiştir.
KABUL(ONAY)
Kabul
Kabul, icapçının yapmış olduğu icaba (öneriye) kabulcünün verdiği olumlu
cevaptır.
Mahiyeti ve unsurları
1) Kabul, açık olabileceği gibi örtülü de olabilir.
2) Eğer kabul iradesi açık olarak beyan edilmiş ise buna açık kabul denir.
3) Kural olarak kabulcünün icaba mutlaka bir cevap vermesi gerekmez, o halde
icabın cevapsız bırakılması kural olarak onun reddedildiği anlamına gelir.
Ancak bu durumun bir istisnası vardır. İcapçının işin özel mahiyeti veya
durumun gereği dolayısıyla açık bir kabul haberini beklemek
zorunluluğunda olmadığı hallerde, kabulcünün icabı uygun bir süre içinde
reddetmemiş olması, onu kabul ettiği anlamına gelir (sürekli alışveriş yapan
tacirler arasında durum böyledir).
4) Kabul, yapılmış olan cevaba olumlu bir cevap oluşturduğuna göre,
sözleşmenin meydana gelmesi sonucunu doğurur. Ancak bu sonucun
doğabilmesi için, kabulün icaba tamamen uygun olması gerekir,
5) Eğer kabul bir takım eklemeler ve değişiklikler içeriyorsa bu durum icabın
reddi anlamına gelir ve yeni bir icap sayılır. Örneğin tanesi 2 TL’den 20
kalem satmayı öneren tarafa siz kalemlerin tanesini 1 TL’den alacağınızı
bildirirseniz bu açıklamanız kabul sayılmaz. Bu açıklamanızla, yapılan icabı
reddetmiş, fakat yeni bir icapta bulunmuş olursunuz.
ÖNERİ VE KABUL TÜRLERİ
1) Süreli öneri:
Süreli icapta, yani icapçının icapta bulunurken kabul için bir süre belirlemiş olduğu durumda,
icapçı bu sürenin sonuna kadar icabı ile bağlıdır.
Kabul haberi, bu süre içinde kendisine ulaşmazsa; öneren, önerisiyle bağlılıktan kurtulur.
2. Süresiz öneri:
Süresiz öneri de, önerenin kabul için bir süre belirlememiş olduğu durumda ise, icapçının
bu icabı ile ne zamana kadar bağlı kalacağı, icabın hazır olanlar ve hazır olmayanlar
arasında yapılmış olmasına göre farklı sonuçlara bağlanmıştır.
a. Hazır olanlar arasında: Öneren ile kabulcünün karşı karşıya bulundukları bir
durumda yapılması. Kabul için süre belirlenmeksizin hazır olan bir kişiye yapılan öneri
hemen kabul edilmezse; öneren, önerisiyle bağlılıktan kurtulur.
Telefon, bilgisayar gibi iletişim sağlayabilen araçlarla doğrudan iletişim sırasında yapılan
öneri, hazır olanlar arasında yapılmış sayılır.
b. Hazır olmayanlar arasında: Öneren ile kabulcünün karşı karşıya bulunmadıkları bir
durumda yapılmış, örneğin mektup veya telgrafla gönderilmesi.
BK 5. md: Kabul için süre belirlenmeksizin hazır olmayan bir kişiye yapılan öneri,
zamanında ve usulüne uygun olarak gönderilmiş bir yanıtın ulaşmasının beklenebileceği
ana kadar, önereni bağlar. Öneren, önerisini zamanında ulaşmış sayabilir.
Zamanında gönderilen kabul, önerene geç ulaşır ve öneren ona uymak istemezse, durumu
hemen kabul edene bildirmek zorundadır.
3. Örtülü kabul:
Kabulcünün icabı kabul ettiği açıkça anlaşılmamakla beraber, takındığı tavır ve
davranışlardan onun bunu kabul ettiği sonucu çıkarılabiliyorsa, buna da örtülü kabul denir.
Örneğin kabulcü icapçının kendisine gönderdiği malları tüketir veya onları kullanmaya
başlarsa, icabı örtülü olarak kabul etmiş demektir.
Öneren, kanun veya işin özelliği ya da durumun gereği açık bir kabulü beklemek zorunda
değilse, öneri uygun bir sürede reddedilmediği takdirde, sözleşme kurulmuş sayılır.
4. Ismarlanmayan şeyin gönderilmesi:
Ismarlanmamış bir şeyin gönderilmesi öneri sayılmaz.
Bu şeyi alan kişi, onu geri göndermek veya saklamakla yükümlü değildir.
5. Bağlayıcı olmayan öneri ve herkese açık öneri:
Öneren, önerisi ile bağlı olmama hakkının saklı olduğunu açıkça belirtirse veya işin
özelliğinden ya da durumun gereğinden bağlanma niyetinde olmadığı anlaşılırsa, önerisi
kendisini bağlamaz.
Fiyatını göstererek mal sergilenmesi veya tarife, fiyat listesi ya da benzerlerinin
gönderilmesi, aksi açıkça ve kolaylıkla anlaşılmadıkça öneri sayılır.
6. İlan yoluyla ödül sözü verme:
Bir sonucun gerçekleşmesi karşılığında ödül vereceğini ilan yoluyla duyuran kimse, sözünü
yerine getirmekle yükümlüdür.
Ödül sözü veren, sonucun gerçekleşmesinden önce sözünden cayarsa veya sonucun
gerçekleşmesini engellerse, dürüstlük kurallarına uygun olarak yapılan giderleri ödemekle
yükümlüdür. Ancak, bir ya da birden çok kişiye ödenecek giderlerin toplamı, ödülün
değerini aşamaz.
Ödül sözü veren, giderlerinin ödenmesini isteyenlerin beklenen sonucu
gerçekleştiremeyeceklerini ispat ederse, giderleri ödeme yükümlülüğünden kurtulur.
Önerinin ve kabulün geri alınması (BK 10. MD)
 Geri alma açıklaması, diğer tarafa öneriden önce veya aynı anda ulaşmış ya da
daha sonra ulaşmakla birlikte diğer tarafça öneriden önce öğrenilmiş olursa, öneri
yapılmamış sayılır.
 Bu kural, kabulün geri alınmasında da uygulanır.
Öneriden Dönme
 Öngörülen şartlara uymak kaydı ile icabından dönebilir. BK’ya göre icabın geri alındığı
haberi kabulcüye icabın varmasından önce veya icapla aynı anda ulaşırsa yahut ta icaptan
sonra ulaşmış olmakla beraber kabulcü icabın geri alındığını icaptan önce haber alırsa,
icaptan dönülmüş yani icap hiç yapılmamış olur.
 Önerenin kabulden önce ölmesi veya fiil ehliyetini kaybetmesi icabın geçersiz olması
sonucunu doğurmaz, ölmüş olan icapçının yerine mirasçıları geçer. Ancak icapçının bizzat
şahsı ile mütemmim cüzi olduğu hallerde mirasçılar ölen icapçının yapmış olduğu icapla
bağlı kalmazlar.
Kabulden Dönme
 Kabulcü de aynen icapçı gibi, kural olarak yaptığı kabul beyanı ile bağlıdır. Fakat
Kabulcü, kabul haberi icapçıya varıncaya kadar kabulden dönebilir, yani kabul beyanını
geri alabilir.
 İcaptan dönmede olduğu gibi, kabulün geri alındığı haberinin icapçıya kabul ile aynı anda
ulaşması veya kabulden sonra ulaşmış olmakla beraber icapçının kabulün geri alındığını
kabulden önce öğrenmiş olması hallerinde de kabul hükümsüz, yani hiç yapılmamış
sayılır.
 Kabulcünün kabul beyanında bulunduktan sonra ölmüş veya fiil ehliyetini kaybetmiş
olması kabulün geçersiz olması sonucunu doğurmaz; kabulcünün mirasçıları açıklanan
kabul ile bağlıdırlar.
 Mamafih kabulcünün bizzat şahsının önemli olduğu hallerde mirasçılar bu kabul ile bağlı
kalmazlar.
SÖZLEŞMELERDE ŞEKİL
 Borçlar hukuku alanında hakim olan sözleşme özgürlüğü ilkesinin
görünüş biçimlerinden birisi de şekil serbestliği ilkesidir
 BK 12. Md.’ ye göre Genel kural: ‘‘Sözleşmelerin geçerliliği,
kanunda aksi öngörülmedikçe, hiçbir şekle bağlı değildir.
 Kanunda sözleşmeler için öngörülen şekil, kural olarak geçerlilik
şeklidir. Öngörülen şekle uyulmaksızın kurulan sözleşmeler hüküm
doğurmaz.’’
 Sözleşmenin sıhhati (geçerliği) kanunda açıklık olmadıkça hiçbir şekle
tabi değildir. Kanun sözleşmesinin geçerliliğini bir şekle bağladığı
durumlarda da kanuni şekilden söz edilir.
 Örneğin kanun taşınmaz satış sözleşmesinin resmi şekilde ve tapuda
yapılmasını, alacağın temliki sözleşmesinin ise yazılı şekilde
yapılmasını emretmiştir. Buna karşılık tarafların sözleşmenin
geçerliğini bir şekle bağladığı (tabi kıldığı) durumlarda ise iradi
şekilden söz edilir.
Türleri:
A) Amaçlarına göre: "geçerlilik şekli-ispat şekli", gibi ayrımlara rastlanmaktadır.
B) Kaynaklarına göre: "Yasal şekil- iradi şekil",
AMAÇLARINA GÖRE ŞEKİL:
Geçerlilik şekli: Bir sözleşmenin geçerli surette meydana gelebilmesi için uyulması gereken
şekildir. Diğer bir deyişle, eğer bir sözleşme öngörülmüş olan şekle uyularak yapılmadıkça
geçerli olarak doğmayacaksa, bu şekil bir "geçerlilik şekli" dir.
İspat şekli: Bir sözleşmenin varlığının kanıtlanması için öngörülen şekildir. Başka bir
deyişle, eğer bir sözleşmenin mevcudiyeti ancak belirli bir şekilde ispat edilebilecek ise, bu
şekil bir ispat şeklidir.
Kanuni Geçerlilik Şeklinin Türleri
Medeni Kanunu’ muzun ile Borçlar Kanunu’ muzun "geçerlilik şekli" olarak
öngördüğü şekiller, "sözlü", "yazılı" ve "resmi" olmak üzere üç çeşittir.
1) SÖZLÜ
ŞEKİL
2) YAZILI
ŞEKİL
3) RESMİ
ŞEKİL
1- Sözlü şekil
1- Sözlü şekil:
İrade açıklamasının mutlaka sözle yapılması istenen şekil, Borçlar Kanunu’ muzda
olmayıp Medeni Kanunu’ muzda da sadece iki hukuki işlemde söz konusudur ki,
bunlarda "evlenme akdi" ile "sözlü vasiyet" tir.
Bu iki hukuki işlemde de irade açıklamalarının mutlaka sözle yapılmış olması şarttır.
2- Yazılı şekil
2) Yazılı şekil
Borçlar Kanunu’ muzun yazılı şekle tabi tuttuğu önemli hukuki işlemlerden
başlıcaları şunlardır. "alacağın temliki", " bağışlama taahhüdü", "rekabet yasağı",
"kefalet", "gayrimenkul tellallığı" ve "kaydı hayatla irat" sözleşmeleridir.
Yazılı şekilde metin ve imza olmak üzere başlıca iki unsur vardır:
Yazılı (Adi yazılı) şekilde ise önemli olan sözleşmenin tüm esaslı noktalarını
kapsayan metnin borç altına giren taraf (veya taraflarca ) imzalanmış olmasıdır.
Metin el yazısıyla veya daktiloyla yazılmış hatta basılmış olabilir.
Metin, Metnin mutlaka borçlu veya alacaklı tarafından bizzat kaleme alınması şart
değildir. Yalnız "el yazısı ile vasiyetnamede" vasiyetname metninin, vasiyetçi
tarafından bizzat kendi el yazısı ile yazılması zorunluluğu vardır.
Aynı zamanda sözleşme metni Türkçe olabileceği gibi yabancı dillerle de olabilir.
A) Yasal şekil
2. İradi şekil:
A) Yasal şekil:
Bizzat kanundan kaynaklanan şekildir. Başka bir ifade ile bir sözleşmenin geçerli
surette meydana gelebilmesi için tarafların iradelerini hangi biçimde açıklamaları
gerektiğinin bizzat kanun tarafından belirlenmiş olmasıdır.
 BK 13. Md. Kanunda yazılı şekilde yapılması öngörülen bir sözleşmenin
değiştirilmesinde de yazılı şekle uyulması zorunludur.
 Ancak, sözleşme metniyle çelişmeyen tamamlayıcı yan hükümler bu kuralın
dışındadır.
 Bu kural, yazılı şekil dışındaki geçerlilik şekilleri hakkında da uygulanır.
Unsurları:
 Yazılı şekilde yapılması öngörülen sözleşmelerde borç altına girenlerin
imzalarının bulunması zorunludur.
 Kanunda aksi öngörülmedikçe, imzalı bir mektup, asılları borç altına girenlerce
imzalanmış telgraf, teyit edilmiş olmaları kaydıyla faks veya buna benzer
iletişim araçları ya da güvenli elektronik imza ile gönderilip saklanabilen
metinler de yazılı şekil yerine geçer.
İmza:
 BK 15. Md: İmzanın, borç altına girenin el yazısıyla atılması zorunludur.
 Güvenli elektronik imza da, el yazısıyla atılmış imzanın bütün hukuki
sonuçlarını doğurur.
 İmzanın el yazısı dışında bir araçla atılması, ancak örf ve âdetçe kabul edilen
durumlarda ve özellikle çok sayıda çıkarılan kıymetli evrakın imzalanmasında
yeterli sayılır.
 Usulüne göre onaylanmadıkça veya imza ettikleri sırada metnin içeriğini
bildikleri ispat edilmedikçe, görme engellilerin imzaları onları bağlamaz.
Görmeyenlerin imzalarının kendilerini bağlaması için, ya bu imzanın noterce
onaylanmış bulunması ya da görme özürlü kişinin imzasını attığı esnada senedin
içeriğini bildiğinin ispat edilmesi gereklidir.
İmza yerine geçen işaretler:
BK 16. Md: İmza atamayanlar, imza yerine usulüne göre onaylanmış olması
koşuluyla, parmak izi, el ile yapılmış bir işaret ya da mühür kullanabilirler.
Kambiyo senetlerine ilişkin hükümler saklıdır.
2. İradi şekil:
Kanunun şekle tabi tutmadığı bir sözleşmeyi tarafların kendi istek ve iradeleri ile bir şekle
tabi kılmalarıdır. Borçlar kanunumuz, taraflara aslında şekle tabi tutulmamış olan bir
sözleşmeyi aralarında kararlaştıracakları bir şekilde yapma imkânını tanımış, hatta
tarafların kendi aralarında kararlaştırdıkları bu şekle bir "geçerlilik şekli" niteliği dahi
vermiştir.
 BK 17 md: Kanunda şekle bağlanmamış bir sözleşmenin taraflarca belirli bir şekilde
yapılması kararlaştırılmışsa, belirlenen şekilde yapılmayan sözleşme tarafları
bağlamaz.
 Herhangi bir belirleme olmaksızın yazılı şekil kararlaştırılmışsa, yasal yazılı şekle
ilişkin hükümler uygulanır.
3- Resmi Şekil
3- Resmi Şekil:
Resmi şekilde amaç işlemin yetkili bir makam veya şahıs (noter, tapu memuru, sulh
yargıcı vs.) önünde yasaların aradığı usul ve koşullara uyarak yapılmasıdır.
 Bizim hukukumuzda bu makamlar "hakim, noter ve tapu memuru" dur.
 Bu makamların düzenledikleri senetlere resmi senet denir. Resmi senetlerin içeriğinin
aksi ispat edilinceye kadar doğruluğu kabul edilir.
 Hukukumuzda resmi şekle tabi tutulan başlıca sözleşmeler şunlardır; "Evlenme
mukavelesi, resmi vasiyetname, miras mukavelesi, gayrimenkuller üzerindeki ayni
haklarla ilgili işlemler, ipotekli borç senedi (ülkemizde kullanım alanı çok sınırlı), irat
senedi, gayrimenkul satımı, gayrimenkulün bağışlanması taahhüdü, ölünceye kadar
bakma sözleşmesi".
Önsözleşme:
Bir sözleşmenin ileride kurulmasına ilişkin sözleşmeler geçerlidir.
Kanunlarda öngörülen istisnalar dışında, önsözleşmenin geçerliliği, ileride kurulacak
sözleşmenin şekline bağlıdır. (BK 29. Md)
Şekle Uymamanın Sonuçları
 Resmi ya da yazılı şekle tabi tutulan bir hukuki işlem emredilen şekle uygun surette
yapılmadığı taktirde hiçbir hüküm ifade etmez., yani batıldır.
 Şekle uymamanın yaptırımı "mutlak butlan" olduğu için uyuşmazlıkta yargıç bu durumu
re’sen, yani taraflardan birinin ileri sürmesine lüzum bulunmaksızın görevi gereği
kendiliğinden dikkate almak zorunda olup, taraflardan her biri edimlerini yerine getirmiş
olsa bile bunun geri verilmesini diğerlerinden isteyebilirler. (re’sen: kendiliğinden)
SÖZLEŞMENİN MEYDANA GELDİĞİ AN
1) Bu anın belirlenmesinde, sözleşmenin hazır olanlar veya hazır olmayanlar
arasında yapılmış olup olmamasına göre bir ayrım yapmak gerekir.
2) Hazır olanlar arasında yapılan bir sözleşme, "kabulün açıklandığı anda"
meydana gelmiş olur.
3) Hazır olmayanlar arasında yapılan bir sözleşmenin hangi anda meydana gelmiş
olacağını belirlemek o kadar kolay değildir. Hazır olmayanlar arasında yapılan
bir sözleşmenin hangi anda meydana gelmiş olacağını belirlemek açısından
dört teori bulunmaktadır. Bunlar "açıklama", "gönderme", "varma" ve
"öğrenme" anlarını esas alan teorilerdir.
4) Borçlar Kanunumuz bu dört teoriden "varma teorisi" ni benimsemiştir. Kabul
haberinin icapçıya vardığı anda" meydana gelmiş olur. Ancak böyle bir
sözleşme, hükümlerini daha önceki bir andan itibaren doğurmaya başlar.
Hazır olmayanlar arasında kurulan sözleşmenin hüküm anı (BK 11. MD):
 Hazır olmayanlar arasında kurulan sözleşmeler, kabulün gönderildiği andan
başlayarak hüküm doğurur.
 Açık bir kabulün gerekli olmadığı durumlarda, sözleşme önerinin ulaşma
anından başlayarak hüküm doğurur.
 Açıklandığı üzere, hazır olmayanlar arasında yapılan sözleşmelerin
"meydana geldikleri an" ile "hüküm doğurdukları an" farklıdır. Sözleşme,
meydana geldiği andan geri geri giderek daha önceki bir andan itibaren
hüküm doğurmaya başlamaktadır. Bunun en açık örneği "faiz" de görülür.
Gerçekten faiz, sözleşmenin meydana geldiği andan değil, hüküm
doğurmaya başladığı andan yani kabul haberinin geldiği andan itibaren veya
icabın kabulcüye varmış olduğu andan itibaren işlemeye başlar.
Sözleşmelerde Genel işlem koşulları
 Genel işlem koşulları, bir sözleşme yapılırken düzenleyenin, ileride çok
sayıdaki benzer sözleşmede kullanmak amacıyla, önceden, tek başına
hazırlayarak karşı tarafa sunduğu sözleşme hükümleridir.
 Bu koşulların, sözleşme metninde veya ekinde yer alması, kapsamı, yazı
türü ve şekli, nitelendirmede önem taşımaz. ( BK 20 md)
 Aynı amaçla düzenlenen sözleşmelerin metinlerinin özdeş olmaması, bu
sözleşmelerin içerdiği hükümlerin, genel işlem koşulu sayılmasını
engellemez.
 Genel işlem koşulları içeren sözleşmeye veya ayrı bir sözleşmeye konulan
bu koşulların her birinin tartışılarak kabul edildiğine ilişkin kayıtlar, tek
başına, onları genel işlem koşulu olmaktan çıkarmaz.
 Genel işlem koşullarıyla ilgili hükümler, sundukları hizmetleri kanun veya
yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütmekte olan kişi ve
kuruluşların hazırladıkları sözleşmelere de, niteliklerine bakılmaksızın
uygulanır.
Kapsamı ve Özellikleri
1) Karşı tarafın menfaatine aykırı genel işlem koşullarının sözleşmenin kapsamına
girmesi, sözleşmenin yapılması sırasında düzenleyenin karşı tarafa, açıkça bilgi
verip, içeriğini öğrenme imkânı sağlamasına ve karşı tarafın da bu koşulları kabul
etmesine bağlıdır. Aksi takdirde, genel işlem koşulları yazılmamış sayılır.
Sözleşmenin niteliğine ve işin özelliğine yabancı olan genel işlem koşulları da
yazılmamış sayılır. (BK 21. Md)
2) Sözleşmenin yazılmamış sayılan genel işlem koşulları dışındaki hükümleri
geçerliliğini korur. Bu durumda düzenleyen, yazılmamış sayılan koşullar
olmasaydı diğer hükümlerle sözleşmeyi yapmayacak olduğunu ileri süremez. (BK
22. Md)
3) Genel işlem koşullarında yer alan bir hüküm, açık ve anlaşılır değilse veya birden
çok anlama geliyorsa, düzenleyenin aleyhine ve karşı tarafın lehine yorumlanır.
(BK 23. Md)
4) Genel işlem koşullarının bulunduğu bir sözleşmede veya ayrı bir sözleşmede yer
alan ve düzenleyene tek yanlı olarak karşı taraf aleyhine genel işlem koşulları
içeren sözleşmenin bir hükmünü değiştirme ya da yeni düzenleme getirme yetkisi
veren kayıtlar yazılmamış sayılır.
5) Genel işlem koşullarına, dürüstlük kurallarına aykırı olarak, karşı tarafın aleyhine
veya onun durumunu ağırlaştırıcı nitelikte hükümler konulamaz.
BÖLÜM: 2
Sözleşme Serbestisi ( Özgürlüğü)
Taraflar, bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce
belirleyebilirler. (BK 26. Md)
Şöyle ki, BK, kişilerin iradesine geniş ölçüde yer vermiş, kişilere sözleşme yapıp
yapmamakta istedikleri konuda ve istedikleri şekli seçerek sözleşme yapmakta, karşı
tarafı istediği gibi seçmekte, yapılan akdi (sözleşmeyi) ortadan kaldırmak veya
değiştirmek konusunda tam bir serbesti tanımıştır.
Ancak, serbesti sınırsız değildir. Bu sınırlamalar esas itibariyle sözleşmelerin
muteberlik (geçerlilik) şartları olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu şartlar:
1. Sözleşme taraflarının ehil olması: Temyiz gücüne sahip olmayanlar (tam
ehliyetsizler) sözleşme yapamazlar. Bunlar adına kanuni temsilcileri sözleşme
yapabilir. Reşit ve mahcur olmayanlar sözleşme yapabilir. Ayırt etme gücüne
sahip bir küçüğün yaptığı sözleşme ise velilerinin kabulü halinde geçerli olur (tek
taraflı bağlamazlık).
2. Sözleşmenin konusunun Emredici hukuk kurallarına, kamu düzenine,
genel ahlaka ve kişilik haklarına aykırı olmaması: Uyuşturucu maddelerine
yönelik sözleşmeler, boşanmamak yönünde yapılan sözleşmeler, karşı cinsle
evlilik dışı ilişki için yapılan sözleşmeler geçersizdir.
3. Sözleşmenin konusunun imkânsız olmaması: Maddi imkânsızlık ve hukuki
imkânsızlık olarak iki çeşidi vardır. Satıştan önce ölen yarış atını satmak isteyen
kişinin yaptığı anlaşma geçersizdir ve maddi imkânsızlık örneğidir. Tarım alanı
üzerine inşaat yapımı için yapılmış olan sözleşme geçersizdir ve hukuki
imkânsızlık örneğidir.
4. Şekil şartlarına uyulması: Şekil şartına bağlı olan sözleşmelerde, bu konulan
şartlara uygun olmayan bir sözleşme yapılırsa, bu sözleşme geçersizdir ve bir
borç ilişkisi doğmaz.
5. İrade beyanının sıhhatli olması: Sözleşme yapmak için irade beyan edilirken
kişinin sağlığının yerinde olması gerekir.
NOT: Yukarıdaki bahsettiğimiz sınırların aşılması halinde birtakım yaptırımlar söz konusu
olmaktadır.
Aşırı yararlanma (Gabin)
 Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık olabilir. Bu
oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da
deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar
gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa
bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler
arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir.
 Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor
durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve
her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde
kullanabilir.(BK MADDE 28)
SÖZLEŞMENİN YORUMU
Bir sözleşenin meydana gelmesi için, karşılıklı irade beyanlarının birbirine uygun olması
gerekir. İrade beyanlarının açık olduğu durumlarda, bu uygunluğun araştırılması sorun
yaratmaz. Ancak irade beyanlarının anlamları açıkça anlaşılamıyorsa o zaman bu
beyanların yorumlanması ve gerçek anlamlarının saptanması gerekir.
Bir sözleşmenin şekil ve şartlarının belirlenmesinde, tarafların gerek yanlışlıkla gerekse
gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları deyim ve isimlere bakılmaz. Aksine onların
gerçek ve ortak amaçları araştırılırken, güven ilkesi gereğince, beyan muhatabın dürüstlük
kuralı çerçevesinde bildiği ve bilmesi gereken tüm olguları değerlendirerek beyana
vermesi gereken anlam esas alınacaktır.
SÖZLEŞMEDE İRADE İLE BEYAN ARASINDAKİ UYGUNSUZLUK HALLERİ
İRADE İLE BEYAN ARASINDAKİ İSTENMEDEN YARATILAN
UYGUNSUZLUK (İRADE BOZUKLUĞU)
1) YANILMA ( HATA )
2) ALDATMA ( HİLE )
3) KORKUTMA ( TEHDİT – İKRAH )
İRADE İLE BEYAN ARASINDAKİ İSTENEREK YARATILAN UYGUNSUZLUK
1) ŞAKA BEYANI
2) ZİHNİ KAYIT
3) MUVAZAA
İRADE İLE İRADE AÇIKLAMASI ARASINDAKİ İSTENMEDEN
YARATILAN UYGUNSUZLUKLAR
Bir sözleşmenin geçerli surette meydana gelebilmesi için, sadece tarafların karşılıklı
irade açıklamaları arasında değil, aynı zamanda onların iradeleri ile irade açıklamaları
arasında da uygunluk bulunması şarttır.
İRADE BOZUKLUĞU
İrade bozukluğunda uygunsuzluk, bilmeden ve istemeden meydana gelmektedir.
Sebepleri
İrade ile irade açıklaması arasındaki gayrı kasti uygunsuzluğu ortaya çıkaran sebepler; hata,
hile ve tehdit (ikrah-korkutma) olmak üzere üçe ayrılır.
1) Yanılma
( Hata)
2) Aldatma (Hile)
3) Korkutma
(İkrah)
1) YANILMA ( Hata)
 İrade ile irade açıklaması arasındaki uygunsuzluk iradesini açıklayan tarafın
dikkatsizliğinden ileri gelmişse hatanın varlığından söz edebiliriz. Yani irade
açıklamasında bulunan kişi yeteri dikkat ve özeni göstermediğinden aslında istemediği
ve arzu etmediği bir açıklamada bulunmuş olur.
 Örneğin bir tüccar 30 ton kömür almak isterken yanlışlıkla iradesini 300 ton pamuk
alacağı şeklinde açıklaması halinde hata vardır.
 Borçlar Kanunu gereğince iradesi hata sebebi ile sakatlanmış olan taraf bu sözleşme ile
bağlı değildir. Ancak sözleşme ile bağlı olmaması için hatanın esaslı bir hata olması
gerekmektedir. Esaslı hatalar; Sözleşmenin mahiyetinde hata, sözleşmenin konusu olan
şeyde hata ve şahısta hatadır.
Yanılmanın hükümleri
Sözleşme kurulurken esaslı yanılmaya düşen taraf, sözleşme ile bağlı olmaz. (BK
30. Md)
 Yanılan, yanıldığını dürüstlük kurallarına aykırı olarak ileri süremez.
 Özellikle diğer tarafın, sözleşmenin yanılanın kastettiği anlamda kurulmasına
razı olduğunu bildirmesi durumunda, sözleşme bu anlamda kurulmuş sayılır.
 Yanılan, yanılmasında kusurlu ise, sözleşmenin hükümsüzlüğünden doğan
zararı gidermekle yükümlüdür. Ancak, diğer taraf yanılmayı biliyor veya
bilmesi gerekiyorsa, tazminat istenemez.
 Hâkim, hakkaniyetin gerektirdiği durumlarda, ifadan beklenen yararı aşmamak
kaydıyla, daha fazla tazminata hükmedebilir.
1) Yanılma hâlleri
a) Açıklamada
yanılma
b) Saikte
yanılma
c) İletmede
yanılma
1) Yanılma hâlleri
a) Açıklamada yanılma:
BK MADDE 31- Özellikle aşağıda sayılan yanılma hâlleri esaslıdır :
1. Yanılan, kurulmasını istediği sözleşmeden başka bir sözleşme için iradesini
açıklamışsa.
2. Yanılan, istediğinden başka bir konu için iradesini açıklamışsa.
3. Yanılan, sözleşme yapma iradesini, gerçekte sözleşme yapmak istediği kişiden
başkasına açıklamışsa.
4. Yanılan, sözleşmeyi yaparken belirli nitelikleri olan bir kişiyi dikkate almasına
karşın başka bir kişi için iradesini açıklamışsa.
5. Yanılan, gerçekte üstlenmek istediğinden önemli ölçüde fazla bir edim için veya
gerçekte istediğinden önemli ölçüde az bir karşı edim için iradesini açıklamışsa.
NOT: Basit hesap yanlışlıkları sözleşmenin geçerliliğini etkilemez; bunların düzeltilmesi
ile yetinilir.
b) Saikte yanılma:
Saikte yanılma, esaslı yanılma sayılmaz.
Yanılanın, yanıldığı saiki sözleşmenin temeli sayması ve bunun da iş ilişkilerinde geçerli
dürüstlük kurallarına uygun olması hâlinde yanılma esaslı sayılır.
Ancak bu durumun karşı tarafça da bilinebilir olması gerekir.
c) İletmede yanılma:
Sözleşmenin kurulmasına yönelik iradenin haberci veya çevirmen gibi bir aracı ya da bir
araç tarafından yanlış iletilmiş olması hâlinde de yanılma hükümleri uygulanır
2) ALDATMA (Hile)
ALDATMA (Hile)
 İrade açıklamasında bulunan taraf bir takım yalanlarla karşı tarafı kasten hataya
düşürülerek bir sözleşme yapma durumuna getirilirse hileden bahsedebiliriz.
Örneğin bir otomobilin satılması için satıcının otomobilin motor gücünü daha
yüksek gösteren sahte bir ruhsat düzenlemesi halinde hile söz konusudur.
 Hile ile irade açıklamasında bulunan taraf hataya düşürülmektedir. Burada ki hata
esaslı olmasa bile hileye maruz kalan taraf yine de yapılan sözleşme ile bağlı
değildir Taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa,
yanılması esaslı olmasa bile, sözleşmeyle bağlı değildir.(BK 36. Md)
 Üçüncü bir kişinin aldatması sonucu bir sözleşme yapan taraf, sözleşmenin
yapıldığı sırada karşı tarafın aldatmayı bilmesi veya bilecek durumda olması
hâlinde, sözleşmeyle bağlı değildir.( BK 36. Md)
 Hile bizzat sözleşmenin taraflarınca yapılacağı gibi sözleşme dışı üçüncü
şahıslarca da yapılabilir. Hile ister herhangi bir tarafça isterse üçüncü kişilerce
yapılmış olsun, hileye maruz kalan taraf yaptığı bu sözleşme ile bağlı değildir.
Ancak üçüncü kişilerce yapılan hilenin bu sonucu doğurabilmesi için karşı tarafın
bu hileyi bilmesi veya bilmesinin gerekmesi icap eder. Eğer karşı taraf, üçüncü
kişilerin hilesini bilmiyor veya bilmesi de gerekmiyorsa, yani sübjektif
iyiniyetliyse, hileye maruz kalan taraf yaptığı bu sözleşme ile bağlıdır.
3) KORKUTMA (İkrah, Tehdit)
KORKUTMA (İkrah, Tehdit)
 İkrahta bir kimse kendisine veya yakınlarından birine bir zarar verileceği tehdidi
altında iradesini açıklamak zorunda kalmaktadır. Örneğin silah zoru ile bir dairenin
kiralanması gibi.
 Taraflardan biri, diğerinin veya üçüncü bir kişinin korkutması sonucu bir sözleşme
yapmışsa, sözleşmeyle bağlı değildir.
 Korkutan bir üçüncü kişi olup da diğer taraf korkutmayı bilmiyorsa veya bilecek
durumda değilse, sözleşmeyle bağlı kalmak istemeyen korkutulan, hakkaniyet
gerektiriyorsa, diğer tarafa tazminat ödemekle yükümlüdür. (BK 37. Md
 Korkutulan, içinde bulunduğu durum bakımından kendisinin veya yakınlarından
birinin kişilik haklarına ya da malvarlığına yönelik ağır ve yakın bir zarar tehlikesinin
doğduğuna inanmakta haklı ise, korkutma gerçekleşmiş sayılır.
 Bir hakkın veya kanundan doğan bir yetkinin kullanılacağı korkutmasıyla sözleşme
yapıldığında, bu hakkı veya yetkiyi kullanacağını açıklayanın, diğer tarafın zor
durumda kalmasından aşırı bir menfaat sağlamış olması hâlinde, korkutmanın varlığı
kabul edilir.
İrade bozukluğunun giderilmesinin Hükümleri ve Sonuçları
 Yukarıda görünen irade bozukluğu hallerinden birinin yani hatanın, hilenin
veya ikrahın söz konusu olduğu bir sözleşme, iradesi bozulmuş bulunan tarafı
bağlamaz, fakat karşı taraf bununla bağlıdır. Yani bu durumlarda yaptırım tek
taraflı bağlamazlıktır.
 İradesi hata, hile veya tehdit sebebi ile bozulmuş olan taraf, bu sözleşmeyi iptal
edebilir. Bunun içinde bu yoldaki iptal iradesini açıklaması gerekli ve
yeterlidir. İptal açıklaması karşı tarafa ulaştığından itibaren sözleşme ortadan
kalkmış olur. Ancak bu iptal bildirimi bir yıllık hak düşürücü süreye tabidir.
Yani hatayı ve hileyi öğrenen taraf öğrendiği tarihten itibaren bir yıl içinde
sözleşmeyi iptal etmiş olmalıdır.
 Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan
taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan
kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez
veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır. Aldatma veya
korkutmadan dolayı bağlayıcılığı olmayan bir sözleşmenin onanmış sayılması,
tazminat hakkını ortadan kaldırmaz. (BK 39. Md)
İRADE İLE İRADE AÇIKLAMASI ARASINDAKİ İSTENEREK YARATILAN
UYGUNSUZLUKLAR
1) ŞAKA
BEYANI
2) ZİHNİ
KAYIT
3) MUVAZAA
1) ŞAKA BEYANI
ŞAKA BEYANI
Beyanda bulunan kimse, karşı tarafın beyanını ciddiye almayacağı kanısından hareket
ederek, gerçek iradesine uymayan bir beyanda bulunursa ‘‘şaka beyanı’’ söz konusu olur.
Bu tür beyanlar kural olarak bağlayıcı değildir. Fakat beyan niteliğine ve yapılış şekline
göre karşı tarafça ciddiye alınması mümkün olan beyanlar bağlayıcıdır.
2) ZİHNİ KAYIT
ZİHNİ KAYIT
 Bir kimse beyan ettiği şeyi istemiyorsa, örneğin kefil olduğunu veya ev satın
aldığını beyan ettiği halde, içinden arzu etmiyorsa zihni kayıttan söz edilir.
 Bu tür beyanlar geçerli olup beyanda bulunan şahsı bağlar.
3) MUVAZAA ( danışıklılık)
MUVAZAA ( danışıklılık)
Bir sözleşmede her iki tarafın iradeleri ile irade açıklamaları arasında bilerek ve istenerek
kasten yaratılmış olan uygunsuzluk halidir. Yani bir irade beyanının diğer tarafın
muvafakatının da alınarak yalnız görünürde yapılmasına, yani beyan edilen şeyin istenilen
şey olmadığı hususunda tarafların uyuşmuş bulunmalarına muvazaa, bu şekilde yapılmış
muameleye de muvazaalı muamele adı verilir.
Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların
yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın,
gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.
Borçlu, yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı kazanmış olan üçüncü kişiye karşı, bu
işlemin muvazaalı olduğu savunmasında bulunamaz.(BK 19. Md)
Muvazaa Türleri
1) Mutlak muvazaa
2) Nispi muvazaa
1) Mutlak muvazaa:
Taraflar gerçekte hiçbir işlem yapmadıkları halde, başkalarına karşı sanki bir
hukuki işlem yapmış gibi görünmek konusunda anlaşırlar.
Örneğin bir borçlunun alacaklısından mal kaçırmak üzere bütün malvarlığını
arkadaşına satmış gibi işlem yapması halinde, mutlak muvazaa söz konusudur.
Mutlak muvazaada karşımıza iki işlem çıkmaktadır.
 Bunlardan birincisi, tarafların başkalarını aldatmak, gerçek iradelerini onlardan
saklamak maksadı ile yaptıkları işlemdir buna "görünürdeki işlem" denilir.
 İkinci işlem ise, tarafların görünürdeki bu işlemin kendi gerçek iradelerine
uymadığı, bunun sırf dışa karşı başkalarını aldatmak maksadı ile yapıldığı
noktasında uyuşmaya varmalarıdır. Buna da muvazaa anlaşması denir.
2) Nispi muvazaa:
Taraflar, arasında yaptıkları gerçek hukuki işlemi görünürdeki işlemin arkasına
gizlemek yani sanki görünürdeki hukuki işlemi yapmış gibi görünmek konusunda
anlaşırlar.
Örneğin miras bırakanın mirasçılardan mal kaçırmak maksadı ile bir malını oğluna
bağışladığı halde, ona satmış gibi işlem yapması ve öyle göstermesi.
Nispi muvazaa da bir işlem vardır.
Bu işlemde tarafların görünürdeki işlemin arkasına sakladıkları gerçek işlemdir. Bu
işlem de gizli işlem adını almaktadır.
 Görünürdeki işlem hükümsüz olup bu hükümsüzlük kural olarak herkese ve
üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilir.
 Gizli işlem ise geçerlidir. Ancak bunun için de, gizli işlemin kanunun emrettiği
şekle uygun surette olması gerekir.
SÖZLEŞMELERDE HÜKÜMSÜZLÜK VE YAPTIRIMLARI
1) BUTLAN
2) İPTAL KABİLİYETİ
(İPTAL
EDİLEBİLİRLİK)
1) BUTLAN ( KESİN HÜKÜMSÜZLÜK)
1) Kesin hükümsüzlük (Mutlak Butlan)
Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya
konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür. (BK 27. Md)
Kesin hükümsüz (batıl) hukuki işlemler (sözleşmeler) belli bir sakatlık nedeniyle, baştan
itibaren kendisine bağlanan hukuki sonuçları doğurmayan ve geçerli hale getirilemeyen
işlemlerdir.
Başlıca Butlan Sebepleri Şunlardır:
1) Ehliyetsizlik ( temyiz kudretinden yoksunluk nedeniyle tam ehliyetsiz olma hali)
2) Şekle aykırılık
3) Muvazaa
4) Sözleşmenin konusunun emredici hükümlere, kamu düzenine, ahlaka, kişilik
haklarına aykırı veya konusunun imkansız olması
Butlanın Sonuçları:
 Sözleşme yapıldığı andan itibaren sanki hiç yapılmamış gibidir ve kanuni sonuçlar
doğurmaz.
 Taraflardan biri ya da üçüncü bir kişi kesin hükümsüzlüğü ileri sürebilir.
 Ayrıca bir dava söz konusu olduğunda ise kesin hükümsüzlüğü taraflar ve üçüncü
kişiler ileri sürebileceği gibi hâkim kendiliğinden de bu durumu dikkate alır.
 Kesin hükümsüzlüğü olan bir sözleşme, belli bir sürenin geçmesiyle ya da edimlerin
yerine getirilmesiyle geçerli bir sözleşme haline gelmez.
2) Kısmi Butlan
Sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir kısmının hükümsüz olması, diğerlerinin
geçerliliğini etkilemez. Ancak, bu hükümler olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı
açıkça anlaşılırsa, sözleşmenin tamamı kesin olarak hükümsüz olur. (BK 27. Md)
 Yapılan sözleşmenin bazı hükümleri (emredici hükümler, kişilik haklarına aykırı
hükümler) mutlak butlanı gerektiriyorsa, sözleşmenin tamamı batıl olmamakta,
sadece butlan sebebini oluşturan şartlar hükümsüz sayılmaktadır.
 Sözleşme, batıl sayılan kısımların dışında geçerli olarak devam edecektir. Ancak,
sözleşmenin bundan yararlanan tarafının batıl olan bu kısım olmaksızın sözleşmeyi
yapmayacağı hal ve şartlardan çıkarılabiliyorsa ya da o taraf bunu ispat ederse,
sözleşmenin tamamı batıl olur.
 Burada belirtmemiz gerekir ki, sözleşme serbestliği ilkesi sadece borçlar hukuku
alanında geçerli olan bir ilkedir. Aile hukuku, miras hukuku, eşya hukuku gibi
medeni hukukun diğer alt hukuk dallarında geçerli değildir (evlenme sözleşmeleri,
evlat edinme sözleşmeleri gibi).
2) İPTAL KABİLİYETİ
 Sakat olan sözleşmenin tam olarak hükümsüz hale gelmesi için, eksik bulunan
geçerlilik şartı ile korunan tarafa bir iptal hakkı tanınmalıdır. Bu hak bozucu yenilik
doğuran bir haktır.
 Bu hakkın ( iptal hakkı ) kullanılmasıyla sözleşme kesin olarak hükümsüz hale gelir.
İrade fesadı hallerinde, iptal hakkı sahibi ( hataya düşen, yanıltılan, korkutulan)
sözleşmeye baştan itibaren değildir.
 Karşı taraf ise sözleşmeye bağlıdır. İrade fesadına uğrayan taraf hata ve hilede
öğrenme tarihinden itibaren 1 yıl içinde sözleşmeyi iptal etmezse icazet verilmiş
sayılır ve sözleşme, onun bakımından da bağlayıcı hale gelir.
 Bu bir yıllık hak düşürücü süredir.
 İptal hakkı kural olarak karşı tarafa yöneltilen tek taraflı beyanla kullanılır. Dava
açılması gerekmez.
 Kişi iptal hakkını kullanmadıkça, yargıç bunu kendiliğinden dikkate alamaz.
 İptal kabiliyetinin söz konusu olduğu hallerden biri de aşırı yararlanma bir diğer
ifadeyle sömürme (gabin)’dir.
TEMSİL
 Temsil bir hukuki işlemin bir kimsenin nam ve hesabına bir başkası tarafından
yapılmasıdır.
 Temsil ilişkisinde üç kişi vardır. Birincisi temsilci (mümessil), ikincisi kendi nam
ve hesabına işlem yapılan kimse yani temsil olunan, üçüncüsü ise temsilci ile o
hukuki işlemi yapan kişidir yani üçüncü kişidir.
 Örneğin Erzincan’dan İstanbul’a tayin olunan bir öğretmen İstanbul’daki bir
arkadaşına kendisine uygun bir ev kiralaması için temsil yetkisi verir ve arkadaşı
da buna dayanarak onun nam ve hesabına bir ev kiralarsa, kira ilişkisinde kira
sözleşmesini yapan arkadaş "temsilci" ev sahibi "üçüncü kişi" Erzincan’daki
memurda "temsil olunan" statüsündedir.
TEMSİL TÜRLERİ
Temsil, "yetkili temsil", "yetkisiz temsil" "vasıtalı temsil", "vasıtasız temsil", olmak
üzere dört türü vardır.
Temsil Yetkisi
Temsil yetkisi başkasının nam ve hesabına hukuki bir işlem yapabilmek hususunda
temsilciye verilmiş olan izindir. Bu izin ya kanundan ya da temsil olunanın
iradesinden doğabilir. Kanundan doğan temsile örnek olarak veli veya vasilerin temsil
yetkilerini gösterebiliriz.
Temsil Olunanın Namına Hareket Etme
 Temsilci hukuki işlemi yaparken bunu kendi namına değil, başkasının namına
yaptığını, yani kendisinin temsilci sıfatı ile hareket ettiğini karşısındaki üçüncü
kişiye bildirecektir. Ancak bazı hallerde temsilci başkası namına hareket ettiğini
açıkça belirtmemiş olsa bile yine vasıtasız temsil olabilir.
1) Yetkili Temsil
Yetkili Temsil
Temsilci başkasının nam ve hesabına hukuki işlemler yapabilmek iktidarına sahip
bulunuyorsa, yani kendisine izin verilmişse yetkili temsil aksi halde yetkisiz temsilden söz
edilir.
 BK 40. Md’ye göre; Yetkili bir temsilci tarafından bir başkası adına ve hesabına yapılan
hukuki işlemin sonuçları, doğrudan doğruya temsil olunanı bağlar.
 Temsilci, hukuki işlemi yaparken bu sıfatını bildirmezse, hukuki işlemin sonuçları
kendisine ait olur.
 Karşı taraf bir temsil ilişkisinin varlığını durumdan çıkarıyor veya çıkarması gerekiyor
ya da hukuki işlemi temsilci veya temsil olunandan biri ile yapması farksız ise, hukuki
işlemin sonuçları doğrudan doğruya temsil olunana ait olur.
 Diğer durumlarda alacağın devri veya borcun üstlenilmesine ilişkin hükümler
uygulanır.
a) Temsil Yetkisinin İçeriği ve Derecesi:
 Başkası adına ve hesabına temsil kamu hukukundan doğmuşsa, temsil yetkisinin içeriği
ve derecesi bu konudaki yasal hükümlere; temsil hukuksal bir işlemden doğmuşsa,
temsil yetkisinin içeriği ve derecesi o hukuksal işleme göre belirlenir.
 Temsil yetkisi üçüncü kişilere bildirilmişse temsil yetkisinin içeriği ve derecesi, bu
bildirime göre belirlenir.
b) Şekil
 Temsil yetkisi herhangi bir şekle tabi olmadan açık veya üstü kapalı olarak da
verilebilir.
Kapsam
 Temsil yetkisi çeşitli bakımlardan sınırlandırılmış olabilir. Her şeyden önce temsil
yetkisi süre bakımından sınırlandırılmış olabilir.
 Temsil yetkisinin kişi bakımından sınırlandırılması da mümkündür. Aynı zamanda
temsil yetkisi konu bakımından da sınırlandırılmış olabilir. Eğer temsil yetkisi belirli bir
veya birkaç işlem için verilmişse özel temsil yetkisi, temsil olunana ait her türlü işlerin
görülmesi için verilmişse, buna da genel temsil yetkisi adını veririz.
 Özellikle "Dava açma, sulh olma, tahkim, kambiyo taahhüdünde bulunma, bağışlama,"
işlemlerinin temsilci vasıtası ile yapılabilmesi için özel bir yetki ile yetkilendirilmiş
olması gerekmektedir.
d) Sona Erme Sebepleri
 Yetki belirli bir hukuki işlemin yapılması için verilmişse bu işlemin yapılması ile
son bulur. Aynı şekilde belirli bir süre için verilmişse sürenin geçmesi ile sona
erer.
 Temsil yetkisini sona erdiren bir başka halde temsilcinin veya temsil olunanın
ölümüdür.
 Temsil olunanın veya temsilcinin gaipliği, fiil ehliyetini kaybetmeleri veya iflas
etmeleri de yetkinin sona ermesi sonucunu doğurur.
Son olarak temsilcinin istifası ve temsil olunanın temsilciyi azletmesi de temsil
yetkisini
 sona erdirmektedir.
1. Ölüm, ehliyetsizlik ve diğer durumlar (BK 43 md)
 Hukuki işlemden doğan temsil yetkisi, aksi taraflarca kararlaştırılmadıkça veya
işin özelliğinden anlaşılmadıkça, temsil olunanın veya temsilcinin ölümü,
gaipliğine karar verilmesi, fiil ehliyetini kaybetmesi veya iflas etmesi
durumlarında sona erer.
 Bu hüküm, bir tüzel kişiliğin sona ermesi durumunda da uygulanır.
 Tarafların karşılıklı kişisel hakları saklıdır.
2. Yetki belgesinin geri verilmesi (BK 44. Md)
 Temsilciye yetki belgesi verilmişse, yetkinin sona ermesi durumunda temsilci, bu
belgeyi temsil olunana geri vermekle veya hâkimin belirleyeceği yere bırakmakla
yükümlüdür.
 Temsil olunan veya halefleri, temsilcinin belgeyi geri vermesi için gerekeni
yapmazlarsa, bundan dolayı iyiniyetli üçüncü kişilerin zararını gidermekle
yükümlüdürler.
e) Sona Ermenin Sonuçları
 Temsilci, yetkisinin sona ermiş olduğunu bilmediği sürece, temsil olunan veya
halefleri, temsilcinin yapmış olduğu hukuki işlemlerin sonuçlarıyla bağlıdırlar.
 Temsilci, yetkisinin sona ermiş olduğunu bilmiyorsa, bunu öğrendiği ana kadar
yapmış olduğu hukuki işlemler temsil olunanı veya onun mirasçılarını bağlar.
 Bu kural, üçüncü kişilerin yetkinin sona ermiş olduğunu bildikleri durumlarda
uygulanmaz. 3. kişiler yetkinin sona ermiş olduğunu biliyorlarsa yani iyiniyetli
değillerse yapılan hukuki işlem temsil olunanı veya mirasçılarını bağlamaz.
2) Yetkisiz Temsil
Yetkisiz Temsil
Yetkisiz temsil bir kimsenin gerekli yetkiye sahip olmaksızın veya yetkisini aşarak bir
başkasının nam ve hesabına hukuki işlemler yapması demektir.
Örneğin, bir öğretmenin ucuz bulduğu kalemi kendisi için alırken bir tanede arkadaşı
için satın alması yetkisiz temsildir.
 Onama hâlinde (BK 46. Md)
Bir kimse yetkisi olmadığı hâlde temsilci olarak bir hukuki işlem yaparsa, bu işlem
ancak onadığı takdirde temsil olunanı bağlar.
Yetkisiz temsilcinin kendisiyle işlem yaptığı diğer taraf, temsil olunandan, uygun bir
süre içinde bu hukuki işlemi onayıp onamayacağını bildirmesini isteyebilir. Bu süre
içinde işlemin onanmaması durumunda, diğer taraf bu işlemle bağlı olmaktan kurtulur.
 Onamama hâlinde (BK 47. Md)
a) Temsil olunanın açık veya örtülü olarak hukuki işlemi onamaması hâlinde, bu
işlemin geçersiz olmasından doğan zararın giderilmesi, yetkisiz temsilciden
istenebilir. Ancak, yetkisiz temsilci, işlemin yapıldığı sırada karşı tarafın, kendisinin
yetkisiz olduğunu bildiğini veya bilmesi gerektiğini ispat ederse, kendisinden zararın
giderilmesi istenemez.
b) Hakkaniyet gerektiriyorsa, kusurlu yetkisiz temsilciden diğer zararların giderilmesi
de istenebilir.
c) Sebepsiz zenginleşmeden doğan haklar saklıdır.
3) Vasıtalı ( Dolaylı )Temsil
Vasıtalı ( Dolaylı )Temsil
Temsilci, yetki veren hesabına, fakat kendi adına davranıyorsa dolaylı temsil
sözkonusudur. Dolaylı temsilde yapılan işlemin hukuki sonuçları önce temsilcinin
üzerinden doğar. Temsilci daha sonra bunları alacağın temliki ve borcun nakli kurallarına
göre yetki verene devreder.
 Vasıtalı (dolaylı) temsilde temsilci hukuki işlemi yaparken üçüncü kişiye kendisinin
temsilci olduğunu söylemez.
 Bu tür temsilde yetkili temsilci hukuki işlemi başkası hesabına fakat kendi namına
yaptığı için bu işlemden doğan bütün hak ve borçlar doğrudan doğruya kendisine ait
olur.
 Temsilci bunları daha sonra alacağın temliki ve borcun nakli yolu ile temsil olunana
devreder.
 Örneğin: İstanbul’daki temsilci, öğretmen arkadaşı adına ev tutarken, ev tutmadaki
gayesini ev sahibine söylemezse kira sözleşmesinden doğan hak ve borçlar ilk etapta
kendisine ait olur (sözleşmeyi kendi namına yapar) ama daha sonradan temsil olunan
arkadaşına bunları devrederse bu andan itibaren öğretmen hak sahibi olur.
4) Vasıtasız ( Doğrudan) Temsil
Vasıtasız ( Doğrudan) Temsil
 Vasıtasız (dolaysız–doğrudan doğruya) temsilde, kendisine yetki verilmiş olan
temsilcinin yapmış olduğu hukuki işlemin hüküm ve sonuçları, işlemin yapıldığı
andan itibaren "temsil olunana" ait olur.
 Bu tür temsilde temsilci hukuki işlemi temsil olunanın nam ve hesabına
yapmaktadır.
  Vasıtasız temsilden söz edebilmek için başlıca iki şartın gerçekleşmiş olması
gerekmektedir. Birincisi temsil yetkisinin bulunması, diğeri ise temsilcinin temsil
olunanın namına hareket etmesidir.
BÖLÜM: 3
HAKSIZ FİİLLER ve KUSURSUZ SORUMLULUK
Hukuk düzeninin önemli sayarak bir takım hukuki sonuçlar bağladığı fiile "hukuki
fiil" denir.
Hukuki fiillerden hukuk düzeninin olumlu karşıladığı ve yapılmasına izin verdiği
fiillere hukuka uygun fiiller, izin vermediği ve hoş karşılamadığı fiillere de hukuka
aykırı fiiller denilmektedir.
1. AKDİ SORUMLULUK
 Borçlunun taraf olduğu sözleşmeden doğan borç ilişkisinde sözleşmeye aykırı
davranarak diğer tarafa vermiş olduğu zararları tazmin etmekle yükümlü
olmasıdır. Buna borca aykırılık da denir.
 Örneğin, bir kira sözleşmesinde kiralayanın kira konusu daireyi veya mağazayı
zamanında teslim etme borcunu ya da teslim ettikten sonra daireyi veya mağazayı
kira süresince kullanılmaya elverişli durumda bulundurma borcunu zamanında
yerine getirmemek suretiyle kiracıya vermiş olduğu zararları tazmin etmekle
yükümlü olması gibi. Dikkat edilirse burada, mevcut bir hukuki ilişkinin
taraflarından biri, hukuka aykırı bir eylemiyle bu ilişkiden doğan borcuna aykırı
davranmış olmaktadır.
2. HAKSIZ FİİL SORUMLULUĞU
Bir kimsenin aralarında bir ilişki mevcut olmaksızın hukuka aykırı bir fiili ile başka
bir kimseye vermiş olduğu zararları tazmin etmekle yükümlü olmasını ifade eder.
Haksız fiil sorumluluğunda failin kusurunun da olması gerekmektedir. Bu
sorumluluğa "kusura dayanan sorumluluk" ta denilmektedir.
Haksız Fiiller
 Haksız fiil hukuk düzeninin izin vermediği ve hoş karşılamadığı zarar verici
eylemleridir. Bir kimse haksız bir fiili ile başka bir kimseye zarar verirse zarar
gören kişinin uğramış olduğu zararı tazmin etmelidir.
BK 49. Md’ye göre; Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu
zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille
başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
 Haksız fiilin işlenmesiyle birlikte haksız fiilde bulunarak bir zararın doğmasına
sebebiyet veren kişi (fail) ile bu haksız fiil sonucunda zarara uğramış bulunan kişi
(mağdur) arasında hemen bir hukuki ilişki, daha doğrusu "borç ilişkisi" doğmuş
olur. Bu durumda, haksız fiiller borcun kaynağı olarak nitelendirilir ve fail
"borçlu", mağdur ise "alacaklı" durumdadır.
Zararın ve kusurun ispatı
Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır.
Uğranılan zararın miktarı tam olarak ispat edilemiyorsa hâkim, olayların olağan
akışını ve zarar görenin aldığı önlemleri göz önünde tutarak, zararın miktarını
hakkaniyete uygun olarak belirler.
Haksız Fiilin Unsurları
Haksız fiil sorumluluğunun doğabilmesi için dört unsur gereklidir. Bunlar "hukuka
aykırı fiil", "kusur", "zarar", ve "illiyet (nedensellik) bağı" dır.
Haksız Fiilin Unsurları
1
Hukuka
Aykırı Fiil
2
Kusur
3
Zarar
4
İlliyet Bağı
(Nedensellik
1. Hukuka Aykırı Fiil
 Hukuki düzenin yazılı olan ve olmayan kurallarına aykırılık, hukuka aykırılık
sayılır.
 Zarara yol açan fiil, hukuka aykırı olmalıdır.
 Genel olarak mutlak bir hakkın örneğin mülkiyet hakkının çiğnenmesiyle hukuka
aykırı fiil gerçekleşmiş olur.
Hukuka aykırılığı kaldıran hâller:
Genel olarak BK 63. Md’ye göre; Kanunun verdiği yetkiye dayanan ve bu yetkinin
sınırları içinde kalan bir fiil, zarara yol açsa bile, hukuka aykırı sayılmaz. Zarar görenin
rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar, zarar verenin davranışının haklı
savunma niteliği taşıması, yetkili kamu makamlarının müdahalesinin zamanında
sağlanamayacak olması durumunda kişinin hakkını kendi gücüyle koruması veya
zorunluluk hâllerinde de fiil, hukuka aykırı sayılmaz.
Hukuka aykırılık şu durumlarda ortadan kalkar:
a. Kamu gücünün kullanılması
b. Özel hukuktan doğan bir hakkın kullanılması
c. Mağdurun zarara razı olması
d. Meşru müdafaa
e. Iztırar (zorda kalma ) hali
f. Hakkını korumak için kuvvet kullanma
g. Üstün kamu yararının olması
h. Üstün özel yarar bulunması
i. Kanundan doğan bir yetkinin kullanılması.
Yukarıda durumlarda haksız fiil sorumluluğu doğmamaktadır.
2. Kusur
Kusur




Haksız fiil sorumluluğunun ikinci unsurunu "kusur" oluşturur.
Kusur, kast veya ihmal olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kast ta hukuka aykırı neticeyi istemek ve bilmek vardır.
İhmalde ise neticeyi istememekle beraber hukuka aykırılıktan kaçınmak için yeterli
ve gerekli önlemlerin alınmaması, tedbirsiz ve dikkatsiz davranılması söz
konusudur.
 Kusurun ispatı zarar gören kişiye aittir.
 Bazı durumlarda zarar görenin de fiilin meydana gelmesinde birlikte kusuru
olabilir. Haksız fiil sorumluluğunun söz konusu olması için fiili yapan şahsın kastı
veya ihmali olmalıdır.
 BK 52. Md’ye göre; Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın
doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün
durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir.
Zarara hafif kusuruyla sebep olan tazminat yükümlüsü, tazminatı ödediğinde
yoksulluğa düşecek olur ve hakkaniyet de gerektirirse hâkim, tazminatı indirebilir.
3. Zarar
Zarar
Hukuka aykırı fiil neticesinde bir zararın ortaya çıkması gerekmektedir.
Tazmin yükümlülüğünün doğması için kişinin maddi veya manevi bir zarar görmesi
gerekir. Maddi zarar kardan yoksun kalma şeklinde de olabilir.
Maddi zarar:
Bir kimsenin malvarlığında meydana gelen ve para ile ölçülebilen bir eksilmedir. Ticari
bir aracın trafik kazası sonucunda tamir harcamaları ile bir süre çalışamamaktan doğan
kazanç kaybı, maddi zarar niteliğindedir.
Manevi zarar:
Bir kimsenin manevi değerine (kişilik haklarına) karşı yapılan bir haksız saldırı
dolayısıyla kişinin duyduğu acı ve elemdir. Hakaret veya haksız bir iftira sonucu kişinin
duyduğu acı, manevi zarar niteliğindedir.
4. İlliyet Bağı ( Nedensellik Bağı)
İlliyet Bağı ( Nedensellik Bağı)
1) Haksız fiil dolayısıyla tazmin borcunun doğabilmesi için haksız fiil ile zarar arsında
nedensellik bağının bulunması, yani zararın bu fiilden dolayı meydana gelmesi şarttır.
2) Nedensellik bağı konusunda uygun illiyet bağı teorisi uygulanır. Aralarında bir sebep
– sonuç ilişkisinin var olması gerekir.
3) Buna göre; haksız fiil ile zarar arasında bir nedensellik bağının varlığını kabul
edebilmek için, söz konusu fiilin normal hayat tecrübelerine ve hayatın normal akışına
göre zarar verici sonucun doğmasına elverişli olması gerekir.
4) Fiil ile zarar arasında illiyet bağının mevcut olup olmadığı, mantık kurallarına göre
belirlenir. Örneğin, bir kimse, tartıştığı arkadaşına vurarak gözünü morartırsa, mantık
kurallarına göre gözün morarması, vurma fillinden ileri geldiği, yani vurma ile gözün
morarması arasında bir illiyet bağının mevcut olduğu sonucuna -mantıksal çıkarımlakolaylıkla varabiliriz.
Alternatif İlliyet: Birden çok kimsenin fiilinden yalnız biri zarara sebep olmuş, fakat
zararın kimin fiilinden doğduğu tespit edilememiş olması.
Birlikte İlliyet: Birbirlerinden habersiz olarak birden fazla kimsenin, yaptığı fiil sonucu
karşı tarafı zarara uğratmasıdır.
Yarışan İlliyet: Haksız fiil sorumluluğunda zarara yol açan birden fazla sebepten her biri tek
başına, diğeri olmaksızın zararı doğurmaya elverişli olması.
Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkileri
Hükümleri
 Haksız fiil halinde ortaya çıkan borç ve edim, tazminattır.
 Tazminat, haksız fiil sonucunda mağdurun uğramış olduğu maddi ve manevi
zararın fail tarafından giderilmesi demektir.
 Tazminat maddi ve manevi tazminat olmak üzere ikiye ayrılır.
 Maddi tazminat aynen ve nakden yapılabilir. Aynen tazminat zarar verilen şeyin
eski haline getirilmesi demektir. Nakden tazmin ise ortaya çıkan zararın parasal
değerinin ödenmesidir.
 Tazminatın miktarı ve nasıl ödeneceği hakim tarafından belirlenir. Hakim
mağdurun zarara razı olduğunu veya zararın doğmasında mağdurun da kusurunun
bulunduğu sonucuna varır ise, tazminatı indirebileceği gibi tamamen ortadan da
kaldırabilir.
 Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle
kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler.
 Tazminatın irat biçiminde ödenmesine hükmedilirse, borçlu güvence göstermekle
yükümlüdür (BK 51. Md)
Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkilerinde Özel durumlar
1. Ölüm ve bedensel zarar
2. Haksız rekabet:
3. Kişilik hakkının zedelenmesi:
4. Ayırt etme gücünün geçici olarak kaybı:
5. Müteselsil sorumluluk
Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkilerinde Özel durumlar
1. Ölüm ve bedensel zarar
a. Ölüm: Ölüm hâlinde uğranılan zararlar
özellikle şunlardır:
1. Cenaze giderleri.
2. Ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi
giderleri ile çalışma gücünün azalmasından
ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.
3. Ölenin desteğinden yoksun kalan
kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar.
b. Bedensel zarar: BK 54. Md: Bedensel
zararlar özellikle şunlardır:
1. Tedavi giderleri.
2. Kazanç kaybı.
3. Çalışma gücünün azalmasından ya da
yitirilmesinden doğan kayıplar.
4. Ekonomik geleceğin sarsılmasından
doğan kayıplar.
4. Ayırt etme gücünün geçici olarak
kaybı: Ayırt etme gücünü geçici olarak
kaybeden kişi, bu sırada verdiği zararları
gidermekle yükümlüdür.
Ancak, ayırt etme gücünü kaybetmede
kusuru olmadığını ispat ederse,
sorumluluktan kurtulur.
2. Haksız rekabet: Gerçek olmayan
haberlerin yayılması veya bu tür ilanların
yapılması ya da dürüstlük kurallarına
aykırı diğer davranışlarda bulunulması
yüzünden müşterileri azalan veya onları
kaybetme tehlikesiyle karşılaşan kişi, bu
davranışlara son verilmesini ve kusurun
varlığı hâlinde zararının giderilmesini
isteyebilir.
Ticari işlere ait haksız rekabet hakkında
Türk Ticaret Kanunu hükümleri saklıdır.
3. Kişilik hakkının zedelenmesi: Kişilik
hakkının zedelenmesinden zarar gören,
uğradığı manevi zarara karşılık manevi
tazminat adı altında bir miktar para
ödenmesini isteyebilir.
5. Müteselsil sorumluluk
a. Dış ilişkide: Birden çok kişi birlikte bir
zarara sebebiyet verdikleri veya aynı
zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu
oldukları takdirde, haklarında müteselsil
sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır.
b. İç ilişkide: Tazminatın aynı zarardan
sorumlu müteselsil borçlular arasında
paylaştırılmasında, bütün durum ve
koşullar, özellikle onlardan her birine
yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve
yarattıkları tehlikenin yoğunluğu göz
önünde tutulur.
Tazminatın kendi payına düşeninden
fazlasını ödeyen kişi, bu fazla ödemesi
için, diğer müteselsil sorumlulara karşı
rücu hakkına sahip ve zarar görenin
haklarına halef olur.
KUSURSUZ SORUMLULUK
KUSURSUZ SORUMLULUK
 Haksız fiil sorumluluğu, kusura dayanan sorumluluk türüdür. Yani hukuka aykırı
hareketle başkasına zarar veren kimse kusurlu değilse zarardan mesul değildir. Bu
durum hakkaniyete aykırı sonuçlar doğurmaktadır.
 Niteliği itibariyle tehlike yaratan bir girişimde bulunan kimse, kusurlu olmasa dahi
girişimin sebep olduğu zarardan sorumlu tutulmalıdır. İşte bu durum, kusursuz
sorumluluk müessesesini ortaya çıkarmıştır.
 Bu sorumluluk türüne "tehlike sorumluluğu" da denilmektedir. Çünkü teknolojinin
gelişmesi ile ulaşımda (uçak ve deniz kazaları gibi) ve sanayide çoğu kez kusur
olmaksızın zararlar ortaya çıkmaktadır.
 Bununla beraber, bazı hallerde hakkaniyet, bir kimsenin kusuru olmasa bile doğmuş
olan zarardan sorumlu tutulmasın gerektirmektedir ki, bu tür sorumluluğa da
"hakkaniyet sorumluluğu" denir.
 Kusursuz sorumlulukların bazıları özel kanunlarla düzenlenmiştir (motorlu taşıt
işletenlerin sorumluluğu ve çevreyi kirletenlerin sorumluluğu gibi).
Borçlar Kanunu’nda, Kusursuz Sorumluluk Halleri Şunlardır;
1) Temyiz Kudretinden Yoksun Olanların Sorumluluğu
2) Başkasını Çalıştıranların Sorumluluğu
3) Hayvan İdare Edenlerin Sorumluluğu
4) Bina ve Diğer Bir Eser Malikinin Sorumluluğu
1) Temyiz Kudretinden Yoksun Olanların Sorumluluğu
 Temyiz kudretinden sürekli yoksun olanlar fiil ehliyetine de sahip değillerdir.
Dolayısıyla haksız fiillerden de sorumlu değillerdir. Yani temyiz kudretinden
sürekli olarak yoksun bulunan kimse verdiği zararlardan sorumlu değildir.
 Ancak bazı durumlarda hakkaniyet temyiz kudretinden yoksun olan kişiyi verdiği
zararı gidermekle yükümlü tutmayı gerektirmektedir.
 BK. 65 md’ ye göre; Hakkaniyet gerektiriyorsa; hâkim, ayırt etme gücü
bulunmayan kişinin verdiği zararın, tamamen veya kısmen giderilmesine karar
verir.
 Ayırt etme gücünü geçici olarak kaybeden kişi, bu sırada verdiği zararları
gidermekle yükümlüdür. Ancak, ayırt etme gücünü kaybetmede kusuru
olmadığını ispat ederse, sorumluluktan kurtulur. (BK. 59. Md) Örneğin
çayına ilaç katıldığını veya zorla alkol içirildiğini ispat ederse sorumluluktan
kurtulur.
2. Başkasını Çalıştıranların Sorumluluğu (BK 66 md)
 Adam çalıştıran, çalışanın, kendisine verilen işin yapılması sırasında başkalarına
verdiği zararı gidermekle yükümlüdür.
 Başkasını çalıştıranın kusursuz sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için
çalıştırdığı kişinin işlemiş olduğu haksız fiilin aranılan şartlarının gerçekleşmiş
olması gerekir. Aynı zamanda zarar; çalışanın, çalıştıran şahsın işi görülürken
verilmiş bir zarar olmalıdır.
 Borçlar Kanunu çalıştıranı iki halde sorumluluktan kurtarmaktadır. Birincisi,
çalıştıranın zararın doğmaması için hal ve şartların gerektirdiği bütün dikkat ve
özeni göstermiş olduğunu; ikincisi ise, hal ve şartların gerektirdiği bütün dikkat ve
özeni göstermiş olsaydı bile zararın doğmasını önleyemeyeceğini ispat etmesidir.
 Bir işletmede adam çalıştıran, işletmenin çalışma düzeninin zararın doğmasını
önlemeye elverişli olduğunu ispat etmedikçe, o işletmenin faaliyetleri dolayısıyla
sebep olunan zararı gidermekle yükümlüdür.
 Adam çalıştıran, ödediği tazminat için, zarar veren çalışana, ancak onun bizzat
sorumlu olduğu ölçüde rücu hakkına sahiptir.
3. Hayvan İdare Edenlerin Sorumluluğu
 Bir hayvanın bakımını ve yönetimini sürekli veya geçici olarak üstlenen kişi,
hayvanın verdiği zararı gidermekle yükümlüdür.
 Hayvan idare edenin mutlaka hayvanın maliki olması şart değildir. Hayvanı kendi
hâkimiyeti altında bulunduran kiracı veya rehin hakkı sahibi ve hatta hayvanı
çalmış olan hırsız bile hayvan idare eden sayılır.
 Bir kişinin hayvanı, başkasının taşınmazı üzerinde bir zarar verdiği takdirde,
taşınmazın zilyedi, o hayvanı yakalayabilir, zararı giderilinceye kadar alıkoyabilir;
hatta durum ve koşullar haklı gösteriyorsa hayvanı diğer yollarla etkisiz hâle
getirebilir.
 Bu durumda, taşınmazın zilyedi derhâl hayvan sahibine bilgi vermek ve sahibini
bilmiyorsa, onun bulunması için gerekli girişimleri yapmak zorundadır.
 Burada da yine Borçlar Kanunu hayvan idare edenleri iki halde sorumluluktan
kurtarmaktadır. Birincisi, hayvan idare edenin zararın doğmaması için hal ve
şartların gerektirdiği bütün dikkat ve özeni göstermiş olduğunu; ikincisi ise, hal ve
şartların gerektirdiği bütün dikkat ve özeni göstermiş olsaydı bile zararın
doğmasını önleyemeyeceğini ispat etmesidir.
4. Bina ve Diğer Yapı Eseri Maliklerinin Sorumluğu
 Binanın veya diğer yapı eserinin inşasında gerekli teknik şartlara uyulmamış,
eksik ve kötü malzeme kullanışmış olması gibi sebepler, yapılışındaki
bozuklukları oluşturur. Bakım (muhafaza) noksanlığı ise, inşa eseri şeylerin
kullanılmasına uygun olarak ve tehlikeleri önleyici şekilde bakımının
yapılmamasını ve muhafaza edilmemesini ifade eder.
 Bir binanın veya diğer yapı eserlerinin maliki, bunların yapımındaki
bozukluklardan veya bakımındaki eksikliklerden doğan zararı gidermekle
yükümlüdür.
 İntifa ve oturma hakkı sahipleri de, binanın bakımındaki eksikliklerden doğan
zararlardan, malikle birlikte müteselsilen sorumludurlar.
 Bir başkasına ait bina veya diğer yapı eserlerinden zarar görme tehlikesiyle
karşılaşan kişi, bu tehlikenin giderilmesi için gerekli önlemlerin alınmasını hak
sahiplerinden isteyebilir. (BK 70. Md)
 Kişilerin ve malların korunması hakkındaki kamu hukuku kuralları saklıdır.
Tazminat İsteminde Zamanaşımı
 Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten
başlayarak 2 yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak 10 yılın geçmesiyle
zamanaşımına uğrar. (BK 72. Md)
 Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı
gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.
 Haksız fiil dolayısıyla zarar gören bakımından bir borç doğmuşsa zarar gören, haksız
fiilden doğan tazminat istemi zamanaşımına uğramış olsa bile, her zaman bu borcu ifadan
kaçınabilir.
SEBEPSİZ ZENGİNLEŞMELER
SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME
Sebepsiz Zenginleşme bir kimsenin malvarlığının haklı bir sebep olmaksızın diğer bir
kimsenin malvarlığı aleyhine çoğalması demektir.
Sebepsiz Zenginleşme Şartları
Sebepsiz zenginleşe ile sebepsiz fakirleşen arasında bir borç ilişkisinin
doğabilmesi için başlıca dört şartın gerçekleşmiş olması gerekir. Bu şartlar,
1- Zenginleşme
2- Fakirleşme
3- İlliyet bağı (Nedensellik Bağı)
4- Haklı bir sebebin bulunmaması
1. Zenginleşme
Öncelikle mutlaka taraflardan birinin
zenginleşmiş olması gerekmektedir.
Bunun için ise mutlaka malvarlığının
aktif kısmının artması gerekli
olmayıp, malvarlığının eksilmemesi
de mümkündür.
2. Fakirleşme
Bir kimsenin malvarlığındaki
zenginleşme diğer kimsenin
malvarlığının aleyhine olarak
gerçekleşmeli, yani birinin
malvarlığı artarken diğeri de
azalmalıdır.
Bunun için ise mutlaka
malvarlığının aktif kısmının
eksilmesi değil, pasif kısmının
çoğalması da mümkündür.
3. İlliyet Bağı
Bir kimsenin malvarlığında
meydana gelen zenginleşme ile
diğer kimsenin malvarlığında
meydana gelen fakirleşme arasında
bir illiyet bağı bulunmalıdır.
Yani zenginleşme ile fakirleşme
arasında sebep sonuç ilişkisi
olmalıdır
.
4. Haklı Bir Sebebin
Bulunmaması
Bir kimsenin malvarlığında diğer
kimsenin aleyhine bir şekilde
meydana gelen zenginleşmenin
haklı bir sebebe dayanmaması
gerekmektedir.
Eğer zenginleşme geçerli olmayan,
gerçekleşmemiş olan ya da sona
ermiş bulunan bir sebebe
dayanmaktaysa ortada haklı bir
sebep mevcut olmadığından bu
zenginleşme sebepsiz bir
zenginleşmedir.
Sebepsiz Zenginleşmeden Doğan Borç İlişkileri
1) Haklı bir sebep olmaksızın, bir başkasının malvarlığından veya emeğinden
zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür. (BK 77. Md)
2) Bu yükümlülük, özellikle zenginleşmenin geçerli olmayan veya gerçekleşmemiş
ya da sona ermiş bir sebebe dayanması durumunda doğmuş olur.
3) Borçlanmadığı edimi kendi isteğiyle yerine getiren kimse, bunu ancak, kendisini
borçlu sanarak yerine getirdiğini ispat ederse geri isteyebilir.
4) Zamanaşımına uğramış bir borcun ifasından veya ahlaki bir ödevin yerine
getirilmiş olmasından kaynaklanan zenginleşmeler geri istenemez. Borç olmadığı
hâlde ödenmiş olan edimin geri istenmesine ilişkin diğer kanun hükümleri
saklıdır.
5) Hukuka veya ahlaka aykırı bir sonucun gerçekleşmesi amacıyla verilen şey geri
istenemez. Ancak, açılan davada hâkim, bu şeyin Devlete mal edilmesine karar
verebilir. (BK 81. Md)
I. Zenginleşenin yükümlülüğü
a) Sebepsiz zenginleşen, zenginleşmenin geri istenmesi sırasında elinden çıkmış
olduğunu ispat ettiği kısmın dışında kalanı geri vermekle yükümlüdür.
b) Zenginleşen, zenginleşmeyi iyiniyetli olmaksızın elden çıkarmışsa veya elden
çıkarırken ileride geri vermek zorunda kalabileceğini hesaba katması gerekiyorsa,
zenginleşmenin tamamını geri vermekle yükümlüdür.
c) Zenginleşen iyiniyetli ise, yaptığı zorunlu ve yararlı giderleri, geri verme
isteminde bulunandan isteyebilir.
d) Zenginleşen iyiniyetli değilse, zorunlu giderlerinin ve yararlı giderlerinden sadece
geri verme zamanında mevcut olan değer artışının ödenmesini isteyebilir. (BK
80md)
Sebepsiz Zenginleşmede Zamanaşımı
 Sebepsiz zenginleşmeden doğan istem hakkı, hak sahibinin geri isteme hakkı
olduğunu öğrendiği tarihten başlayarak 2 yılın ve her hâlde zenginleşmenin
gerçekleştiği tarihten başlayarak 10 yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. (BK 82.
Md)
 Sebepsiz zenginleşmede geri verme, fakirleşen tarafın zenginleşene karşı açacağı
bir davayla sağlanır. Bu davaya sebepsiz zenginleşme davası denir. Bu dava 2 ve
10 yıllık zamanaşımına tabidir.
 Bir yıllık zamanaşımı süresinin işlemeye başlayabilmesi için, zarar görenin, dava
açmayı mümkün kılacak unsurları bilmesi, malvarlığında haklı bir sebep
olmaksızın meydana gelen fakirleşmeyi ve sebepsiz zenginleşen kimseyi
öğrenmesi gerekir.
 On yıllık zamanaşımı süresinin başlangıcı için ise, sebepsiz zenginleşmenin
çeşidine göre değişecektir.
 Malvarlığındaki zenginleşme baştan itibaren haklı bir sebebe dayanmıyorsa,
malvarlığının çoğaldığı andan itibaren geri isteme hakkı doğacak ve on yıllık
zamanaşımı süresi işlemeye başlayacaktır.
 Buna karşılık, hukuki sebebin gerçekleşmemesi nedenine dayanan sebepsiz
zenginleşmelerde, geri isteme hakkı, sebebin gerçekleşmeyeceğinin kesin olarak
anlaşılmasından; hukuki sebebin sonradan ortadan kalkması halinde ise, geri
isteme hakkı, sebebin sona ermesinden itibaren doğacak ve geri isteme hakkının
doğmasından sonra on yıllık zamanaşımı işleyecektir.
 Zamanaşımının bir istisnası "Daimi def’i hakkı" olarak karşımıza çıkmaktadır.
"Daimi defi hakkı" nda, eğer zenginleşme, zarar gören taraf için bir borç doğması
(zarar gören aleyhine bir alacak) niteliğinde ise, zarar gören, dava hakkı
zamanaşımına uğramış olsa dahi borcu yerine getirmeyi reddedebilir. Böylece,
borçlu sebepsiz zenginleşme davası zamanaşımına uğramış olsa dahi, geçerli bir
hukuki sebebi olmayan mücerret bir borç vaadinden doğan alacağı ödemekten her
zaman kaçınabilir.
BÖLÜM: 4
BORÇLARIN HÜKÜMLERİ
BORCUN İFASI
 İfa borç ilişkisinin konusu olan edimin borçlu tarafından alacaklıya karşı yerine
getirilmesi ve böylece borç ilişkisinin sona erdirilmesidir. İfanın konusu borcun
konusunun aynısı olmalıdır.
 Aynı zamanda borcun bizzat borçlu tarafından ifa edilmesinde alacaklının bir
menfaati bulunmadıkça, borçlu borcunu şahsen ifa etmek zorunda değildir.
Demek ki borçlunun borcunu şahsen ifası, alacaklının bunda menfaatinin
bulunduğu hallerde (örneğin bir ressamın bir tablo yapmayı, bir terzinin elbiseyi
dikmeyi, bir hasta bakıcının hizmet sunmayı üstlendiği durumlarda) gerekli
olacaktır. Ancak bu yedek kuralın aksi de kararlaştırılabilir.
 Konusu para olan borç, memleket (Türk) parası ile ödenir.
 Sözleşmede, ödeme yerine kanuni rayici olmayan bir para öngörülmüş ve
sözleşmenin değiştirilmeden (harfiyen) yerine getirilmesi, aynen ödenecek
kelimeleri veya buna denk (muadil) deyimlerle şart kılınmamış ise, borç, vade
günündeki rayici üzerinden Türk parası olarak ödenir.
 Yabancı para borcunun vadesinde ödenmemesi halinde alacaklı, bu borcun, vade
veya fiili ödeme günündeki rayici göre Türk parası ile ödenmesini isteyebilir.
 Eğer borcun tamamı muaccel olmuşsa (vadesi gelmişse) tamamının ifa edilmesi
gerekir. Alacaklı kısmi ifayı kabule mecbur değildir.
Muaccel: İvedi, vadesi gelmiş, ödenmesi gereken hale gelmiş.
Muadil: Denk, eşit.
İFANIN KONUSU
1. Kısmen ifa
Borcun tamamı belli ve muaccel ise, alacaklı kısmen ifayı reddedebilir.
Alacaklı kısmen ifayı kabul ederse borçlu, borcun kendisi tarafından ikrar olunan kısmını
ifadan kaçınamaz.
2. Bölünemeyen borç
Bölünemeyen bir borcun birden çok alacaklısı varsa, alacaklılardan her biri, borcun
alacaklıların tamamına ifasını isteyebilir. Borçlu, edimini alacaklıların hepsine birden ifa
etmek zorundadır.
Bölünemeyen borcun birden çok borçlusu varsa, borçlulardan her biri borcun tamamını ifa
etmekle yükümlüdür.
Durumun gereğinden aksi anlaşılmadıkça, ifada bulunan borçlu, alacaklıya halef olur ve
diğer borçlulardan payları oranında alacağını isteyebilir.
3. Çeşit borcu
Çeşit borçlarında hukuki ilişkiden ve işin özelliğinden aksi anlaşılmadıkça, edimin seçimi
borçluya aittir. Ancak borçlunun seçeceği edim, ortalama nitelikten daha düşük olamaz.
4. Seçimlik borç
Seçimlik borçlarda, hukuki ilişkiden ve işin özelliğinden aksi anlaşılmadıkça, edimlerden
birinin seçimi borçluya aittir.
İFA YERİ
Borcun ifa yeri, tarafların açık veya örtülü iradelerine göre belirlenir. Aksine bir anlaşma
yoksa aşağıdaki hükümler uygulanır;
1. Para borçları, alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde,
2. Parça borçları, sözleşmenin kurulduğu sırada borç konusunun bulunduğu yerde,
3. Bunların dışındaki bütün borçlar, doğumları sırasında borçlunun yerleşim yerinde,
ifa edilir.
Alacaklının yerleşim yerinde ifası gereken bir borcun doğumundan sonra alacaklının
yerleşim yerini değiştirmesi sebebiyle ifa önemli ölçüde güçleşmişse borç, alacaklının önceki
yerleşim yerinde ifa edilebilir.
İFA ZAMANI
 İfa zamanı borcun ifa edilmesi gereken andır. Alacaklı yönünden onun borçludan
ifayı
 İsteyebileceği anı ifade eder. İşte borçlunun edimini ifa etmekle yükümlü olduğu,
alacaklının ise ifayı istemeye haklı bulunduğu ana muacceliyet denir. Bu anın
gelmesi ile borç muaccel borç, alacak ise muaccel alacak haline gelir.
 Kural olarak borç doğduğu anda muaccel olur ve hemen ifası istenebilir.
 Ancak taraflar borcun ifasını bir süreye bağlayabilirler.
 Henüz vadesi gelmemiş olan borca müeccel borç denir.
 Vadenin gelmesi ile borç muaccel hale gelir.
 İfa zamanı veya sürenin son günü, kanunlarda tatil olarak kabul edilen bir güne
rastlarsa, kendiliğinden bu günü izleyen ve tatil olmayan ilk güne geçer.
Müeccel: Vadeli, vadeye bağlanmış, zamanı henüz gelmemiş
I. Süreye bağlanmamış borç
İfa zamanı taraflarca kararlaştırılmadıkça veya hukuki ilişkinin özelliğinden
anlaşılmadıkça her borç, doğumu anında muaccel olur. (BK 90. Md)
II. Süreye bağlı borç
1. Aya ilişkin sürelerde vade
Borcun ifası için bir ayın başlangıcı veya sonu belirlenmişse, bundan ayın birinci ve
sonuncu günü; ayın ortası belirlenmişse, bundan da ayın 15. günü anlaşılır.
Borcun ifası için gün belirtilmeksizin sadece ay belirlenmişse, bundan o ayın son
günü anlaşılır.
2. Diğer sürelerde vade
Bir borcun veya taraflardan birine düşen herhangi bir yükümlülüğün sözleşmenin
kurulmasından başlayarak belli bir sürenin sonunda ifası gerekiyorsa, ifa zamanı
aşağıdaki biçimde belirlenir:
1. Gün olarak belirlenmiş süre, sözleşmenin kurulduğu gün sayılmaksızın, bu sürenin
son günü dolmuş olur. Sekiz veya 15 gün olarak belirlenmiş süre ise, bir veya iki
haftayı değil, tam sekiz veya 15 günü ifade eder.
2. Hafta olarak belirlenmiş süre, son haftanın sözleşmenin kurulduğu güne ismen
uyan gününde dolmuş olur.
3. Ay olarak veya yıl, yarıyıl ve yılın dörtte biri gibi birden çok ayı içeren bir zaman
olarak belirlenmiş süre, sözleşmenin kurulduğu gün ayın kaçıncı günü ise, son ayın
bunu karşılayan gününde dolmuş olur. Son ayda bunu karşılayan gün yoksa süre, bu
ayın son günü dolmuş sayılır.
4. Yarım aydan 15 günlük süre anlaşılır. Bir veya birden çok ay ve yarım ay olarak
belirlenmiş sürenin dolduğu gün, son aya onbeş gün eklenerek belirlenir.
Bu kurallar, sürenin sözleşmenin kurulmasından başka bir andan işlemeye başladığı
durumlarda da uygulanır.
Borçların Erken ifası
Sözleşmenin hükümlerinden veya özelliğinden ya da durumun gereğinden tarafların
aksini kastettikleri anlaşılmadıkça borçlu, edimini sürenin sona ermesinden önce ifa
edebilir. Ancak, kanun veya sözleşme ya da âdet gereği olmadıkça borçlu, erken ifada
bulunması sebebiyle indirim yapamaz. (BK 96. Md)
İFA GÜÇSÜZLÜĞÜ
Karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmede, taraflardan birinin borcunu ifada güçsüzlüğe
düşmesi ve özellikle iflas etmesi ya da hakkındaki haciz işleminin sonuçsuz kalması
sebebiyle diğer tarafın hakkı tehlikeye düşerse bu taraf, karşı edimin ifası güvence
altına alınıncaya kadar kendi ediminin ifasından kaçınabilir.
Hakkı tehlikeye düşen taraf, ayrıca uygun bir sürede istediği güvence verilmezse
sözleşmeden dönebilir.
BORÇLUNUN TEMERRÜDÜ
Borçlunun temerrüdü borcun ifa edilmemesi hallerinden biridir. Borçlunun temerrüdü,
ifası mümkün muaccel bir borcun borçlu tarafından zamanında yerine
getirilmemesidir.
Borçlunun temerrüdü ancak ifanın mümkün olduğu sürece söz konusu olabilir. Eğer
ifa imkânsızlaşmışsa burada temerrüt değil kesin bir ifa etmeme hali vardır. Ama
temerrüde düşürülmüş olan borçlunun henüz borcunu ifa etme imkânı vardır. Ancak
bu durumdu yapılacak olan ifa gecikmiş ifa niteliğindedir.
Kısacası borçlunun temerrüdü halen ifası mümkün olan muaccel bir borcun borçlu
tarafından zamanında ifa edilmemesi, yani borcun ifasında gecikilmiş olmasıdır.
Şartları: Borçlunun temerrüde düşürülebilmesi için iki şartın gerçekleşmiş olması
gerekmektedir.
1. Borcun muaccel olması
(yani vadesinin gelmiş olması)
2. İhtar
1. Borcun Muaccel Olması
Borçlunun temerrüdünün ilk şartı borcun muacceliyetidir. Yani alacaklının borçludan
ifayı talep ve dava edebileceği anın gelmiş olması demektir. Eğer borç henüz müeccel
ise (vadesi gelmemiş ise ) borçlunun temerrüdünden bahsedilemez.
2. İhtar
Temerrüdün olabilmesi için muacceliyetin yanında alacaklının borcun ifası için
borçluya ihtarda bulunması da gereklidir. Ancak bu iki şart birlikte gerçekleştiği
taktirde borçlu temerrüde düşmüş olur.
İhtar herhangi bir şekle tabi olmayan varması gerekli bir irade açıklaması olup,
borçluyu gecikmişte olsa ifaya çağırma anlamını taşımaktadır. Bir diğer ismi de
protestodur. Herhangi bir şekle tabi olmamakla beraber, tacirler arasında yapılacak
ihtarların geçerli olması için "Noter aracılığı ile" veya iadeli taahhütlü mektupla ya da
telgrafla yapılmaları şarttır.
İhtarın hangi borç için yapıldığı içeriğinden kolayca anlaşılabilmelidir. İhtar bizzat
borçluya veya yetkili temsilcisine, uygun zaman ve yerde yapılmalıdır.
İhtara gerek olmayan haller
Borçlar Kanunumuz bazı durumlarda ihtar kuralından ayrılmaktadır. İhtara gerek
olmayan haller şunlardır.
1) Vadenin taraflarca birlikte belirlenmiş olması;
Eğer taraflar borcun ifa edileceği anı beraberce kararlaştırmış iseler, bu anın
gelmesi ile borçlu o anda temerrüt haline girmiş olur. Alacaklının ayrıca bir ihtarda
bulunmasına artık gerek yoktur.
2) İfa gününü bir ihbarla belirleme hakkının taraflardan birine
bırakılmış olması;
Taraflar sözleşmeyi yaparken ifa, ödeme gününü bir ihbarla belirleme hakkını
içlerinden birine bırakmış olabilirler. Bu durumda böyle bir hak kendisine tanınmış
olan taraf ödeme gününü bir ihbarla diğer tarafa bildirir; bildirilen bu günün
geçmesiyle de borçlu ayrıca bir ihtara gerek kalmaksızın temerrüde düşmüş olur.
3) İhtarın faydasız görünmesi;
Borçlunun hal ve davranışlarından ihtarın faydasız olacağı anlaşılmakta ise ihtara
gerek olmaksızın borçlunun temerrüde düşmüş olacağı sonucuna varılabilir. Mesela
borçlunun borcunu ödemeyeceğini bildirmesi veya da borcunu ödememek için mal
kaçırma girişimlerinde bulunması halinde.
Bununla beraber gecikmede borçlunun kusurlu olması şart değildir. Yani borcunu
zamanında ifa edememiş kimse bu durum kendi kusurundan ileri gelmese dahi
temerrüde düşmüş sayılmaktadır.
Borçlunun Temerrüdünün Hukuki Sonuçları
1. Genel Sonuçlar
Başlıca iki genel sonucu vardır. Birincisi gecikme tazminatı ikincisi ise kazadan dolayı
sorumluluktur.
a) Gecikme Tazminatı
Borçlunun, borcu vadesinde ödememiş olması sebebi ile alacaklının ortaya çıkan
zararlarını tazmin etmesidir.
Temerrüde düşen borçlu, beklenmedik hâl sebebiyle doğacak zarardan sorumludur.
Borçlu, temerrüde düşmekte kusuru olmadığını veya borcunu zamanında ifa etmiş olsaydı
bile beklenmedik hâlin ifa konusu şeye zarar vereceğini ispat ederek bu sorumluluktan
kurtulabilir. Yani, Borçlu bu duruda gecikmenin kendi kusurundan meydana gelmediğini
ispat ederse tazminat ödemekten kurtulur.
Borçlunun temerrüt halinde ödemesi gereken tazminat alacaklı tarafın ifanın gecikmiş
olmasından dolayı uğradığı zararın karşılığıdır. Bu zararlara müspet zarar denilmektedir.
Yani Alacaklının zamanında yapılmış olsaydı elde edeceği menfaatler ile zamanında ifa
olmadığı için uğramış olduğu zararlardır.
b) Kazadan Dolayı Mesuliyet
Temerrüde düşen borçlu temerrüt süresi içinde teslim edeceği mala veya edime
umulmayan haller dolayısı ile meydana gelen bir zarar ortaya çıkarsa bu zararlardan
sorumludur.
Temerrüt halindeki borçlu, iki hususu ispat etmek şartıyla kazadan dolayı sorumluluktan
kurtulabilir. İspat edeceği hususlardan birincisi, temerrüde kendi kusuruyla düşmemiş
olduğu; ikincisi ise, borcu zamanında ifa etmiş olsaydı bile kazanın alacaklının zararına
olarak yeni bir edime ispat etmiş olacağıdır. Buna "kurtuluş beyyinesi" denir.
2. Özel Sonuçlar
Borçlunun temerrüdünün özel sonuçları, para borçlarında ve iki tarafa borç yükleyen
sözleşmelerde farklılık göstermektedir.
a) Para Borçlarında Temerrüt Faizi
Para borcunun borçlusu temerrüt halinde alacaklıya temerrüt faizi ödemelidir.
Uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa, faiz borcunun
doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir.
Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık temerrüt faizi oranı, belirlenen yıllık faiz oranının
yüzde yüz fazlasını aşamaz.
Akdî faiz oranı kararlaştırılmakla birlikte sözleşmede temerrüt faizi kararlaştırılmamışsa
ve yıllık akdî faiz oranı da birinci fıkrada belirtilen faiz oranından fazla ise, temerrüt
faizi oranı hakkında akdî faiz oranı geçerli olur.
Alacaklının gecikme faizi talep edebilmesi için herhangi bir zarara uğradığını ispat etme
mecburiyeti bulunmamaktadır. Yani borçlu para borcunun geç ödenmesinin kendi
kusurundan kaynaklanmadığını ispat etse dahi temerrüt faizi ödemek zorundadır.
Bununla beraber, temerrüt faizinde, faize faiz yürütülemez.
Tazminat
Eğer alacaklı borçlunun borcunu geç ödemesi dolayısı ile uğramış olduğu zararın
temerrüt faizinden daha fazla olduğunu ispat ederse borçlu temerrüt faizi ile birlikte bu
zararı da ödemek zorundadır.
Bu zarara ek zarar veya munzam zarar denilmektedir.
Ancak borçlu temerrüde düşmede kusursuz ise bu ek zararı ödemek zorunda değildir.
b) İki Tarafa Borç Yükleyen Sözleşmelerde
Bu tür sözleşmelerde bilindiği gibi her iki tarafta hem borçlu hem de alacaklıdır.
Dolayısı ile bu tür sözleşmelerde borçlunun temerrüde düşmesi için taraflardan birinin
mutlaka borcu ifa etmiş veya ifaya hazır olduğunu diğer tarafa bildirmiş olması
gerekmektedir.
Bu sözleşmelerde alacaklı karşı tarafa önce bir süre verecek bu süre içinde borç ifa
edilmez ise kanunun tanıdığı hakları kullanacaktır.
Süre Verilmesi (Mehil)
Alacaklı kendisine verilen hakları kullanmadan önce temerrüde düşmüş olan borçluya
ödeme yapması için uygun bir süre verir.
Ancak aşağıda saydığımız üç durumda; alacaklının mehil (süre) vermesine gerek
bulunmamaktadır.
a) -Borçlunun hal ve davranışından mehil vermenin faydasız olacağı açıksa,
b) -Borçlunun gecikmesi yüzünden borcun ödenmesi artık alacaklı için faydasız ise,
-Sözleşmenin içeriğine göre borcun ifa zamanı kesin bir vade olarak belirlenmiş ise,
Alacaklının Seçimlik hakları
Alacaklının Seçimlik hakları
Bu sözleşmelerde borçlunun temerrüdü halinde alacaklıya üç seçimlik hak verilmiştir.
1. Gecikmiş İfayı İsteme ve Tazminat
Alacaklı taraf hem gecikmiş olan borcun yerine getirilmesini hem de gecikmeden dolayı
uğramış olduğu zararın ödenmesini borçludan isteyebilir.
2. İfadan Vazgeçme ve Tazminat
Alacaklı gecikmiş olan borcun ödenmesinden vazgeçerek gecikme dolayısı ile uğramış
olduğu zararları borçludan isteyebilir. Burada istenen zarar müspet zarardır. Bu durumda
sözleşme hala geçerlidir; ama alacaklı ödemeyi kabul etmemektedir. Eğer alacaklı bu yolu
seçmiş ise bunu derhal borçluya bildirmelidir.
3. Sözleşmeden Dönme ve Tazminat
Bu durumda alacaklı sözleşmeyi feshetmektedir ve fesih sebebi ile uğramış olduğu zararın
tazminini borçludan istemektedir. Yine burada da alacaklı bu yolu seçtiğini derhal borçluya
bildirmelidir.
Alacaklı taraf sözleşmeyi feshettiği için kendi borcunu da yerine getirmek zorunda değildir.
Eğer borcunu ödemiş ise ödediği kısmı karşı taraftan geri alabilir. Alacaklının burada
sözleşmeyi feshetmesi sebebi ile ortaya çıkan zararına "menfi zarar" denilmektedir. Bu
zararın kapsamına, ortadan kaldırılan sözleşme için yaptığı masraflar ve sözleşmenin
işleyeceğine güvenerek başkası ile sözleşme yapma fırsatı da kaçırmış olması yüzünden
uğradığı zararlar girmektedir.
ALACAKLININ TEMERRÜDÜ
ALACAKLININ TEMERRÜDÜ
1) Yapma veya verme edimi gereği gibi kendisine önerilen alacaklı, haklı bir sebep
olmaksızın onu kabulden veya borçlunun borcunu ifa edebilmesi için kendisi
tarafından yapılması gereken hazırlık fiillerini yapmaktan kaçınırsa, temerrüde düşmüş
olur.
2) Alacaklı, müteselsil borçlulardan birine karşı temerrüde düşerse, diğerlerine karşı da
temerrüde düşmüş olur.
3) Borçlunun kusuru olmaksızın, alacağın kime ait olduğunda veya alacaklının
kimliğinde duraksama sebebiyle ya da alacaklıdan kaynaklanan diğer kişisel bir
sebeple borç, alacaklıya veya temsilcisine ifa edilemezse borçlu, alacaklının
temerrüdünde olduğu gibi, tevdi ya da sözleşmeden dönme hakkını kullanabilir.
4) Alacaklı temerrüdünün en önemli sonucu, tevdi veya sözleşmenin feshi yoluyla
borçluya borçtan kurtulma imkânını vermesidir:
a- Tevdi Hakkı: Borcun konusu bir şeyin teslimi ise, borçlu tevdi ile borcundan
kurtarabilir. Tevdi ile borçlunun burcundan kurtulması, ancak başkasına
teslimi mümkün olan edimler (para kıymetli evrak vs.) için söz konusu
olabilir.
 Alacaklının temerrüde düşmesi durumunda borçlu, hasar ve giderleri alacaklıya ait
olmak üzere, teslim edeceği şeyi tevdi ederek borcundan kurtulabilir.
 Tevdi yerini, ifa yerindeki hâkim belirler. Bununla birlikte ticari mallar, hâkim kararı
olmadan da bir ardiyeye tevdi edilebilir.(BK 107. Md)
 Borcun konusu olan şey tevdie elverişli değilse veya bozulabilir nitelikteyse veya
bakım ve saklanması büyük giderleri gerektiriyorsa, borçlu, alacaklıya ihtarda
bulunduktan sonra, yargıçtan izin alarak malı açık arttırmayla sattırıp bedelini tevdi
edebilir,
b- Sözleşmenin feshi: Borcun konusu bir şeyin teslimi değilse, borçlu borçlunun
temerrüdü kurallarına göre sözleşmeyi feshedebilir.
BÖLÜM: 5
BORÇLARIN ÖZEL DURUMU
1) MÜTESELSİL BORÇLULUK
MÜTESELSİL BORÇLULUK
Bir borç ilişkisinde borçlu taraf bir tek kişiden oluşuyorsa buna tek borçluluk birden
çok kişiden oluşuyor ise buna da birlikte borçluluk denilir. Müteselsil borçluluk da
birlikte borçluluk hallerinden biridir.
 Müteselsil borçlulukta alacaklı taraf alacağının hepsini ya da bir kısmını borçluların
herhangi birinden veya da borç sona erinceye kadar hepsinden talep edebilir
borçlulardan biri borcu ödeyemeyecek duruma gelirse ya da iflas eder ise kalan
borçlular borcu ödemek zorundadırlar.
 Müteselsil borçlulukta borcun bölünmesi mümkün olsa dahi alacaklı alacağını
bölerek talep etmek zorunda değildir.
Müteselsil Borçluluk Özellikleri:
1. Her Borçlunun Edimin Tamamından Mesul Olması
2. Alacaklının dilediği borçluya başvurabilmesi
3. Alacaklının Tatmini Oranında Diğer Borçluların Borçtan Kurtulmaları
1. Her Borçlunun Edimin Tamamından Mesul Olması
Müteselsil borçlulardan her biri edimin tamamını ifa ile yükümlü bulunduğu için
alacaklı edimin tamamını borçluların herhangi birisinden isteyebilir.
Örneğin Zeynep ve Ahmet Hasan’a 200 milyon TL. ödemeyi müteselsil olarak
kabul etmiş iseler alacaklı Hasan 200 milyonun tamamını borçluların herhangi
birinden isteyebilir.
2. Alacaklının dilediği borçluya başvurabilmesi
Alacaklı alacağının tamamını veya bir kısmını borçlulardan herhangi birinden
isteyebilir. Ancak alacaklının ödeme için istediği borçluya başvurabilmesi borcun
bütün borçlular açısından muaccel olmuş yani ödeme zamanının gelmiş
bulunmasına bağlıdır.
Alacaklı, ifayı borçlulardan dilediği birinden isteyebileceği gibi, bütün borçluları
da aynı anda takip edebilir. O halde alacaklı, ifayı borçlulardan birinden veya
hepsinden isteyebilmek bakımından da seçim hakkına sahip bulunmaktadır.
3. Alacaklının Tatmini Oranında Diğer Borçluların Borçtan Kurtulmaları
Borçlulardan biri alacaklının alacağını ifa ederse diğer borçlularda ifa edilen kısım
kadar borçtan kurtulurlar.
Müteselsil Borçluluk Kaynakları
Müteselsil sorumluluk ya "borçluların iradesinden" veya "kanundan" doğar.
1. Tarafların Serbest İradesinden Doğan Müteselsil Borçluluk
a) Akdi teselsül olarak da nitelendirilen bu halde borçlular alacaklıya karşı müteselsilen
borçlu olmayı kabul ve taahhüt etmektedir.
b) Bu taahhüt açık olabileceği gibi örtülü olarak da yapılabilir.
c) Yargıtay teselsül (müteselsillik) iradesinin mutlaka açık (sarih) şekilde belirtilmiş
olmasını aramaktadır.
d) Borçlar Hukukumuz da müteselsil sorumluluğun doğabilmesini borçluların açık irade
açıklamasına bağlamıştır.
e) Dolayısıyla Borçlar Hukukumuz, bir borcun birden çok borçlusu arasında müteselsil
borçluluğun kendiliğinden ve kanundan ötürü doğmuş olacağı sonucunu (teselsül
karinesi) kabul etmemiştir.
f) İradi müteselsil borçlulukta borçluların taahhütleri hep birlikte ve aynı anda olması şart
değildir.
g) Ticaret kanunumuza göre iki veya daha fazla kimse ticari mahiyeti olan bir iş dolayısı ile
diğer bir kimseye müşterek olarak borçlanırlarsa aksine hüküm sözleşmede
bulunmuyorsa müteselsilen sorumlu sayılırlar.
2. Kanundan Doğan Müteselsil Borçluluk
a) Doğrudan bir kanun hükmü dolayısı ile ortaya çıkan müteselsil borçluluğa kanuni
teselsül denilir.
b) Birden çok kişinin birlikte ariyet (bedava kullanma hakkı) almaları, vekâlet vermeleri,
vedia (emanet) kabul etmeleri halinde kanundan doğan müteselsil sorumluluk halleri
vardır.
c) Aynı zamanda, adi şirketlerde, ticaret şirketlerinde, kıymetli evrak hukukunda, sigorta
hukukunda da kanundan doğan müteselsil borçluluk halleri söz konusu olmaktadır.
Müteselsil Borçlulukla İlgili Hükümler
Müteselsil sorumluluğun hükümleri aşağıdaki gibidir.
1. Alacaklı ile Borçlular Arasındaki İlişki
Alacaklı, borcun tamamını veya bir kısmını borçlulardan dilediği birinden isteyebilir.
Alacağın istendiği borçlu, borcun neden diğer borçlulardan istenmediğini sorma hakkı
yoktur.
2. Borçluların Kendi Aralarındaki İlişkisi
Borçlular borcun tamamından müteselsilen sorumlu olmayı taahhüt ederlerken çoğu kez
tesadüfen bir araya gelmiş değillerdir.
Örneğin, hepsi bir adi şirketin ortağı olabilirler. Ya da böyle bir ilişki bulunmasa dahi
borçlular arasında yine de bir menfaat birliği olması muhtemeldir.
Borçlunun biri kendi payına düşen kısımdan fazlasını ödemişse eğer, bu fazla kısım
miktarınca diğer borçlulara başvurma hakkı vardır. Bu durum aşağıdaki şekillerde
karşımıza çıkar.
1. Rücu
2. Halefiyet
1. Rücu
Müteselsil borçlulukta borçlulardan her biri borcun tamamını ifa etmekle yükümlüdür.
Borçlulardan biri borcu ifa ettikten sonra kendi payından fazlasını diğer borçlulardan talep
edebilir. Buna "rücu (başvuru) hakkı" denir.
Kendi payından daha fazla ödemede bulunmuş olan borçlu, alacaklıya karşı ortak def’ileri
ileri sürmemiş ise, rücu hakkını kaybeder.
2. Halefiyet
Başkasına ait olan bir borcu ifa eden kimsenin kanun hükmüne dayanarak alacaklının
yerine geçmesi, onun hak ve yetkilerine sahip olması demektir. Müteselsil borçlulukta
halefiyet ise, alacaklıya ait hakların onu tatmin etmiş olan borçluya, sahip olduğu rücu
hakkı oranında geçmesi demektir. Bu durumda alacaklı, kendisine gösterilmiş olan
teminatları ve hakkının ispatına yarayacak belgeleri borçluya devretmek zorundadır.
Borcun sona ermesi
 Borçlulardan biri, ifa veya takasla borcun tamamını veya bir kısmını sona erdirmişse, bu
oranda diğer borçluları da borçtan kurtarmış olur.
 Borçlulardan biri, alacaklıya ifada bulunmaksızın borçtan kurtulmuşsa, diğer borçlular
bundan, ancak durumun veya borcun niteliğinin elverdiği ölçüde yararlanabilirler.
 Alacaklının borçlulardan biriyle yaptığı ibra sözleşmesi, diğer borçluları da ibra edilen
borçlunun iç ilişkideki borca katılma payı oranında borçtan kurtarır. (BK 166. Md)
MÜTESELSİL ALACAKLILIK
a) Müteselsil alacaklılık, borçlunun, alacaklılardan her birine borcun tamamını isteme hakkını
tanıdığı veya kanunun belirlediği durumlarda doğar.
b) Borçlu, alacaklılardan birine yaptığı ifayla, bütün alacaklılara karşı borcundan kurtulmuş
olur.
c) Alacaklılardan birinin icraya veya mahkemeye başvurmuş olduğu kendisine bildirilmedikçe,
borçlu onlardan dilediği birine ifada bulunabilir.
d) Aksi kararlaştırılmadıkça veya alacaklılar arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinden
anlaşılmadıkça, alacaklılardan her birinin edim üzerindeki hakları eşittir.
e) Kendisine düşen paydan fazlasını elde eden alacaklı, bu fazlalığı payını alamamış olan diğer
alacaklılara ödemekle yükümlüdür.
2. ŞARTA BAĞLI BORÇLAR
2. ŞARTA BAĞLI BORÇLAR
Şart ifadesi, bir hukuki işlemin geçerli olarak doğabilmesi için gerekli olan unsuru
veya unsurları ifade eder.
Örneğin, bir memura, İzmir’e tayin edilmesi şartıyla bir evin kiralanacağı vaat
edilmiş olursa, bu halde "şarta bağlı hukuki işlemler" söz konusu olur. Bu işlemlerde
şüpheli bir olay şarttır. Örneğin, "A kişisi ölürse" diye bir şarta bağlı sözleşme
yapılamaz. Çünkü her hâlükârda yani er ya da geç "A kişisi" ölecektir. Ancak bu
ölüm belli bir dönem içinse, mesela bu yıl, bu ay gibi o zaman şarta bağlı bir
sözleşmeden söz edebiliriz.
Doktrinde, tek taraflı hukuki işlemlerin (vasiyet) veya icabın şarta bağlanmasının
mümkün olduğu kabul edilmektedir.
Şarta Bağlı Borç Türleri
1.
Geciktirici Şart
Bozucu Şart
2.
Müspet Şart
Menfi Şart
3.
Tesadüfi Şart
İradi Şart
Karmaşık Şart
Şarta Bağlı Borç Türleri
1. Geciktirici Şart – Bozucu Şart
Geciktirici şart:
Hukuki işlemin istenilen hukuki sonuçları doğurabilmesinin gelecekteki şüpheli bir olayın
gerçekleşmesine bağlanmış olduğu şarttır.
Bir sözleşmenin hüküm ifade etmesi, gerçekleşip gerçekleşmeyeceği bilinmeyen bir olguya
bırakılmışsa, sözleşme geciktirici koşula bağlanmış olur.
Aksi kararlaştırılmamışsa, geciktirici koşula bağlı sözleşme, ancak koşulun gerçekleştiği
andan başlayarak hüküm ifade eder. Örneğin, "üniversiteyi iyi bir dereceyle bitirirsen sana bir
otomobil hediye edeceğim" biçimindeki şart, geciktirici şarttır.
 Koşulun askıda olduğu sıradaki durum
 BK 171. Md; Koşul gerçekleşinceye kadar borçlu, borcun gereği gibi ifasını engelleyecek
her türlü davranıştan kaçınmakla yükümlüdür.
 Koşula bağlı hakkı tehlikeye düşürülen alacaklı, alacağı koşula bağlı olmayan alacaklıların
haklarını korumak üzere başvurabilecekleri önlemleri alabilir.
 Koşulun gerçekleşmesinden önce yapılan tasarruflar, koşulun hükümlerini zedelediği
oranda geçersiz olur.
 Koşul gerçekleşinceye kadar elde edilen yararlar
 BK 172. Md; Borcun konusunu oluşturan şey, koşulun gerçekleşmesinden önce kendisine
verilen alacaklı, koşul gerçekleşirse, koşulun gerçekleşmesine kadar elde ettiği yararların
sahibi olur.
 Koşul gerçekleşmezse alacaklı, elde ettiği yararları geri vermekle yükümlüdür.
Bozucu şart:
Hukuki sonuçlar doğurmuş olan bir hukuki işlemin sona ermesinin gelecekteki şüpheli bir
olayın gerçekleşmesine bağlanmış olduğu şarttır. Örneğin, "aramızdaki kira sözleşmesi,
kardeşim Ankara’ya tayin olduğunda hükümsüz olacaktır" biçimindeki şart, bozucu şarttır.
 Sona ermesi önceden gerçekleşip gerçekleşmeyeceği bilinmeyen bir olguya bırakılan
sözleşme, bozucu koşula bağlanmış olur.
 Bozucu koşula bağlanmış sözleşmenin hükümleri, koşulun gerçekleştiği anda ortadan
kalkar.
 Aksi kararlaştırılmadıkça veya işin niteliğinden anlaşılmadıkça sona erme, geçmişe etkili
olmaz.
Ortak hükümler
Koşul, taraflardan birinin bizzat yerine getirmesi gerekli bir davranış değilse, o tarafın ölümü
hâlinde mirasçısı onun yerine geçebilir.
Taraflardan biri, koşulun gerçekleşmesine dürüstlük kurallarına aykırı olarak engel olursa,
koşul gerçekleşmiş sayılır.
Taraflardan biri, koşulun gerçekleşmesini dürüstlük kurallarına aykırı biçimde sağlarsa, koşul
gerçekleşmemiş sayılır. (BK 175. Md)
2. Müspet Şart – Menfi Şart
Müspet (olumlu) şart:
Şüpheli olayın gerçekleşmesi biçiminde konulmuş olan şarttır.
Örneğin, fakülteyi bitirirsen, yurt dışına doktora yapmak üzere gidersen, gibi şartlar, müspet
şarttır.
Menfi (olumsuz) şart:
Şüpheli olayın gerçekleşmemesi, yani şimdiki durumun devam etmesi biçiminde konulmuş
olan şarttır.
Örneğin, şu insanla evlenmezsen, görevinden ayrılmazsan, gibi şartlar, menfi şarttır.
3. Tesadüfi Şart – İradi Şart – Karmaşık Şart
Tesadüfi şart:
Gerçekleştirilmesi tarafların veya onlardan birinin elinde olmayan, tamamen tesadüfe veya
üçüncü bir kişinin iradesine bağlı olan şarttır. Örneğin, deprem olursa, tarlayı su basarsa, gibi
şartlar, tesadüfi şarttır.
İradi şart,
Gerçekleşmesi taraflardan birinin iradesine bağlı olan şarttır. Örneğin, Ankara’ya yerleşmeye
karar verirsem, doktora yapmak üzere Almanya’ya gidersem, gibi şartlar, iradi şarttır.
Karmaşık şart,
Gerçekleşmesi hem taraflardan birinin hem de belli bir üçüncü kişinin iradesine bağlı olan
şarttır. Örneğin, kardeşimle bir hizmet sözleşmesi yaparsan kiracımın otomobilini satın alırsan,
gibi şartlar, karmaşık şarttır.
Hükümleri
1. Şartın Gerçekleşmesinden Önce
Hukuki işlemin bağlandığı şart geciktirici şart ise taraflar bekleme durumundadır.
Alacaklı, alacağını isteyemez ve takas ta edemez.
Ancak, şarta bağlı alacak başkasına temlik edilebilir, alacaklının ölümü halinde
mirasçılarına geçer, rehin ve kefaletle güvenceye bağlanabilir ve haciz veya iflas yoluyla
takip te edilebilir.
Alacaklı, hakkı tehlikeye düşerse, sanki alacağı şarta bağlı değilmiş gibi ihtiyati haciz,
ihtiyati tedbir kararı alınmasını veya tapuya şerh verilmesini isteyebilir.
Hukuki işlemin bağlandığı şart, bozucu şart ise hukuki işlemin hükümleri yapıldığı andan
itibaren doğar.
2. Şartın Gerçekleşmesinden Sonra
Şart eğer gerçekleşmiş ise, buna "hakiki gerçekleşme", taraflardan biri iyiniyete aykırı
olarak hareket etmiş ve kanuni olarak bir gerçekleşme söz konusu olmuş ise, buna "hükmi
gerçekleşme" denir.
Hukuki işlemin bağlandığı şart, geciktirici şart ise, şartın gerçekleşmesiyle alacaklı,
alacağını isteme ve dava etme yetkisine sahip olur. Geciktirici şartın hükümleri, geçmişe
sonuçlar doğurmaz (taraflar aksini kararlaştırmamışsa).
Hukuki işlemin bağlandığı şart, bozucu şart ise, o zamana kadar hükümleri doğmuş ve
yürümekte olan hukuki işlem şartın gerçekleşmesiyle birlikte kendiliğinden ortadan
kalkar. Bozucu şartın hükümleri de, geçmişe sonuçlar doğurmaz (taraflar aksini
kararlaştırmamışsa).
Bağlanma parası (PEY AKÇESİ):
Taraflar arasında bir sözleşmenin yapılmış olduğunu pekiştirmek amacıyla taraflardan birinin
diğerine vermiş olduğu bir miktar para veya menkul mala pey akçesi denir. Pey akçesi
sözleşmenin yapılmış olduğuna dair delil niteliğindedir.
BK 177. Md’ye göre; Sözleşme yapılırken bir kimsenin vermiş olduğu bir miktar para, cayma
parası olarak değil sözleşmenin yapıldığına kanıt olarak verilmiş sayılır.
Aksine sözleşme veya yerel âdet olmadıkça, bağlanma parası esas alacaktan düşülür.
Cayma parası (PİŞMANLIK AKÇESİ):
Kapora, zamanı rücu, cayma tazminat ta denir. Pişmanlık akçesi, veren tarafa dilediği
zaman sözleşmeden serbestçe dönme hakkını sağlar.
BK 178. Md; Cayma parası kararlaştırılmışsa, taraflardan her biri sözleşmeden caymaya
yetkili sayılır; bu durumda parayı vermiş olan cayarsa verdiğini bırakır; almış olan cayarsa
aldığının iki katını geri verir.
CEZAİ ŞART
Borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi halinde borçlu tarafından alacaklıya ödenmesi
önceden kararlaştırılmış edimdir.
Cezai şart kararlaştırılmış hallerde, alacaklı herhangi bir zarara uğradığını ve zararın
miktarını ispat etmeksizin sadece borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemiş olduğunu
ispat etmek suretiyle cezai şart elde edebilecektir.
Cezai Şart Unsurları
1) Asıl Borcun
Bulunması
2) Bağımsız Bir
Edim Olması
3) Asıl Borcun
Yanında Fer’i
Borç Niteliğinde
Olması
1) Asıl Borcun Bulunması
Asıl borcun geçerli bir borç olması gereklidir. Ayrıca, borcun nereden doğmuş olduğunun
önemi yoktur. Sözleşmeden doğan borçlar kadar, haksız fiillerden veya sebepsiz
zenginleşmeden, hatta aile hukukundan doğan borçlar, örneğin nafaka borcu da cezai şart
yoluyla teminat altına alınabilir.
2) Bağımsız Bir Edim Olması
Cezai şart, mevcut asıl borsun yanında, ondan bağımsız ayrı bir edim yüklenimidir. Cezai
şart olarak kararlaştırılan edimin mali bir değer taşıması da gereklidir. Çünkü mali değeri
olmayan edimler icra yoluyla takip edilemez. Ayrıca cezai şart, asıl sözleşmeden
bağımsız başka bir sözleşme ile de kararlaştırılabilir.
3) Asıl Borcun Yanında Fer’i Borç Niteliğinde Olması
Cezai şarttan doğan borç ile kuvvetlendirilen borç arasında asıl borç-fer’i borç ilişkisinin
bulunması şarttır. Eğer iki borç arasında böyle bir ilişki yoksa, ortada cezai şart değil,
fakat "seçimlik borç" var demektir.
Cezai Şart Türleri
a) Seçimlik Cezai
Şart
b) İfaya Eklenen
Cezai Şart
c) Dönme Cezai
Şart
Cezai Şart Türleri
a) Seçimlik Cezai Şart
Bu tür bir cezai şartta alacaklı "seçimlik hakka" sahiptir. Hem borcun ifasını hem de cezai şartın
ödenmesini isteyemez.
b) İfaya Eklenen Cezai Şart
Cezai şart borcun zamanında ve tayin edilen yerde ifa edilmemesi halinde ödenmek üzere
konulmuş ise, aksi kararlaştırılmamış olduğu taktirde alacaklı, hem borcun aynen ifasını hem de
cezai şartın ödenmesini birlikte istemek hakkına sahiptir.
c) Dönme Cezai Şart
Borçlu, cezai şartı ödemek suretiyle sözleşmeden dönebilir. Fakat cezai şartın sözleşmeden
dönme (rücu) için kararlaştırılmış olduğunu ispat etmek zorundadır.
Dönme cezai şartı, borçlunun lehinedir; zira borçlu bu durumda dönme cezasını ödemek
suretiyle asıl borcu ifa yükümünden kurtulabilmektedir.
Cezai Şart Hükümleri
Cezai şartın hükümlerini aşağıdaki gibi maddeleştirebiliriz.
1) Asıl borç muaccel olmadıkça, kural olarak, cezai şart da muaccel olmaz.
2) Cezai şartın muaccel olabilmesi, asıl borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemiş olmasına;
borcun zamanında veya tayin edilen yerde ifa edilmemiş bulunmasına da bağlıdır.
3) Seçimlik cezai şartta, borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemiş olması halinde alacaklı,
ya aynen ifayı ya cezai şartın ödenmesini isteyebilir.
4) Dönme cezai şartında borçlu, cezai şartın kendisinin sözleşmeden dönme hakkını
kazanması için kararlaştırılmış olduğunu ispat etmek suretiyle cezai şartı ödeyerek asıl
borcu ifa yükümünden kurtulur.
5) Cezai artın miktarını taraflar diledikleri gibi saptayabilirler. Ancak hakim, fahiş gördüğü
cezai şartı indirmekle yükümlüdür.
6) Alacaklı, kararlaştırılmış olan cezai şart miktarından daha fazla bir zarara uğrarsa,
borçlunun kusurunu ispat etmek suretiyle bunu da borçluya ödettirebilir.
ALACAKLININ HAKLARI
Alacaklının hakları
1. Cezanın sözleşmenin ifası ile
ilişkisi
3. Kısmi ifanın yanması
2. Ceza ile zarar arasındaki
ilişki
4. Cezanın miktarı, geçersizliği
ve indirilmesi
1. Cezanın sözleşmenin ifası ile ilişkisi
a) Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza
kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın
ifasını isteyebilir.
b) Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için
kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak
kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir.
c) Borçlunun, kararlaştırılan cezayı ifa ederek sözleşmeyi, dönme veya fesih suretiyle sona
erdirmeye yetkili olduğunu ispat etme hakkı saklıdır.
2. Ceza ile zarar arasındaki ilişki
Alacaklı hiçbir zarara uğramamış olsa bile, kararlaştırılan cezanın ifası gerekir.
Alacaklının uğradığı zarar kararlaştırılan ceza tutarını aşıyorsa alacaklı, borçlunun kusuru
bulunduğunu ispat etmedikçe aşan miktarı isteyemez.
3. Kısmi ifanın yanması
Ceza koşuluna ilişkin hükümler, dönme durumunda ifa edilmiş olan kısmın alacaklıya
kalacağını öngören sözleşmelere de uygulanır.
4. Cezanın miktarı, geçersizliği ve indirilmesi
Taraflar, cezanın miktarını serbestçe belirleyebilirler.
Asıl borç herhangi bir sebeple geçersiz ise veya aksi kararlaştırılmadıkça sonradan
borçlunun sorumlu tutulamayacağı bir sebeple imkânsız hâle gelmişse, cezanın ifası
istenemez.
Ceza koşulunun geçersiz olması veya borçlunun sorumlu tutulamayacağı bir sebeple
sonradan imkânsız hâle gelmesi, asıl borcun geçerliliğini etkilemez.
Hâkim, aşırı gördüğü ceza koşulunu kendiliğinden indirir.
ALACAĞIN DEVRİ (TEMLİKİ)
ALACAĞIN DEVRİ (TEMLİKİ)
 Kanun, sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça alacaklı, borçlunun rızasını
aramaksızın alacağını üçüncü bir kişiye devredebilir.
 Kanun veya akit ile veya işin mahiyeti icabı olarak men edilmiş olmadıkça borçlunun
rızasını aramaksızın alacaklı, alacağını üçüncü bir şahsa temlik edebilir.
 Borçlu, devir yasağı içermeyen yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı devralmış
olan üçüncü kişiye karşı, alacağın devredilemeyeceğinin kararlaştırılmış bulunduğu
savunmasını ileri süremez.
 Yasal veya yargısal devir: Alacağın devri kanun veya mahkeme kararı gereğince
gerçekleşmişse, bu devir özel bir şekle ve önceki alacaklının rızasını açıklamasına
gerek olmaksızın, üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilir.
 BK 184. Md; Alacağın devrinin geçerliliği, yazılı şekilde yapılmış olmasına bağlıdır.
 Alacağın devri sözü verme, şekle bağlı değildir.
Devir Türleri
Rızai Temlik
Kanuni Temlik
Kazai Temlik
Rızai Temlik
Alacağın temlik eden ile temellük eden arasında bir anlaşmayla devredilmesidir.
Borçlar kanununda düzenlenmiş olan temlik türü de budur.
Kanuni Temlik
Alacağın belli olayların gerçekleşmesi üzerine kanundan ötürü bir başkasına
geçmesidir (ölüm sonrası miras bırakılması gibi).
Kazai Temlik
Alacağın bir mahkeme kararı ile temlik edilmesidir (tereke paylaşımda mirasçıların
anlaşamaması durumunda yargı yoluna başvurulması ve tereke paylaşımının hakim
tarafından yapılması gibi).
Genel olarak bir alacağın temlik edilebilmesi için, bir alacağın bulunması, bir
anlaşmanın bulunması ve temlik edenin tasarruf yetkisinin bulunması gibi şartların
mevcut olması gerekir.
DEVİR HÜKÜMLERİ
I. Borçlunun durumu
1. İyiniyetle yapılan ifa
Borçlu, alacağın devredildiği, devreden veya devralan tarafından kendisine
bildirilmemişse, önceki alacaklıya; alacak birkaç kez devredilmişse, son devralan
yerine önceki devralanlardan birine iyiniyetle ifada bulunarak borcundan kurtulur.
2. İfadan kaçınma ve tevdi
Kime ait olduğu çekişmeli bulunan bir alacağın borçlusu, ifadan kaçınabilir ve
alacağın konusunu hâkim tarafından belirlenen yere tevdi etmekle borçtan kurtulur.
Borçlu, alacağın çekişmeli olduğunu bildiği hâlde ifada bulunursa, bundan doğacak
sonuçlardan sorumlu olur.
Dava konusu olan çekişme mahkemece henüz sonuca bağlanmamış ve borç da
muaccel ise, taraflardan her biri borçluyu, edimi tevdi etmeye zorlayabilir.
3. Borçluya ait savunmalar
Borçlu, devri öğrendiği sırada devredene karşı sahip olduğu savunmaları, devralana
karşı da ileri sürebilir.
Borçlu, devri öğrendiği anda muaccel olmayan alacağını, devredilen alacaktan önce
veya onunla aynı anda muaccel olması koşuluyla borcu ile takas edebilir.
Alacak Devrinde Garanti
Alacak, bir edim karşılığında devredilmişse devreden, devir sırasında alacağın varlığını ve
borçlunun ödeme gücüne sahip olduğunu garanti etmiş olur.
Alacak bir edim karşılığı olmaksızın devredilmiş ya da kanun gereğince başkasına geçmişse,
devreden veya önceki alacaklı, alacağın varlığından ve borçlunun ödeme gücünden sorumlu
değildir.
Sorumluluğun kapsamı
Devralan garanti ile yükümlü olan devredenden aşağıdaki istemlerde bulunabilir:
1. İfa ettiği karşı edimin faizi ile birlikte geri verilmesini.
2. Devrin sebep olduğu giderleri.
3. Borçluya karşı devraldığı alacağı elde etmek için yaptığı ve sonuçsuz girişimlerin yol açtığı
giderleri.
4. Devreden kusursuzluğunu ispat etmedikçe uğradığı diğer zararlarını.
BORCUN NAKLİ (Borcun Üstlenilmesi)
Bir borç ilişkisinde borçlunun yerini yeni bir borçlunun alması demektir. O halde borcun
nakli, alacağın temlikiyle tam anlamıyla terstir.
Alacağın şahsında meydana gelen değişme, borçlu için önemli değildir. Oysa, borç ilişkisinde
borçlunun şahsında meydana gelecek olan değişme alacaklı yönünden son derece önemlidir.
Bununla beraber, alacağın temlikinin aksine borcun nakli ancak "alacaklının muvafakati ile"
mümkün olabilir.
Türleri:
A. İç üstlenme sözleşmesi (Borçtan Kurtarma Taahhüdü)
B. Dış üstlenme sözleşmesi (Borcun Nakli)
C. Borca katılma (Birlikte Borç Yüklenme)
D. Malvarlığının veya işletmenin devralınması
E. İşletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi
B. İç üstlenme sözleşmesi (Borçtan Kurtarma Taahhüdü)
Bu taahhüt öyle bir anlaşmadır ki; bununla o kimse (taahhüt eden, yüklenen) borçluyu alacaklı
karşısındaki borcundan kurtarmayı taahhüt eder. Görüldüğü gibi, borçtan kurtarma taahhüdünde
taahhüt eden (yüklenen), bizzat borçlunun yerini almamakta, sadece borçluya kendisini borcundan
kurtaracağını vaat etmektedir.
Bu anlaşma taahhüt eden ile borçlu arasında ve tamamen alacaklının dışında yapılmaktadır ki, bu
sebeple buna "iç borç nakli" denilmektedir.
 Borçlu ile iç üstlenme sözleşmesi yapan kişi, borcu bizzat ifa ederek veya alacaklının rızasıyla
borcu üstlenerek, borçluyu borcundan kurtarma yükümlülüğü altına girmiş olur.
 Borçlu, iç üstlenme sözleşmesinden doğan borçlarını ifa etmedikçe, diğer taraftan
yükümlülüğünü yerine getirmesini isteyemez.
 Borçlu, borcundan kurtarılmamışsa, diğer taraftan güvence isteyebilir.
B. Dış üstlenme sözleşmesi (Borcun Nakli)
Gerçek ve teknik anlamda borcun nakli sözleşmesi, borcu devralan kimse (nakil
müteahhidi) ile alacaklı arasında yapılır. Bu sözleşme gereği, eski borçlunun yerini yeni
borçlu (nakil müteahhidi) alır. Alacaklı ifayı bundan sonra eski borçludan değil, nakil
müteahhidinden (yeni borçludan talep edebilir. Buna "dış borç nakli" denilmektedir.
Öneri ve kabul
 Borçlunun yerine yenisinin geçmesi ve borcundan kurtarılması, borcu üstlenen ile
alacaklı arasında yapılacak sözleşmeyle olur.
 İç üstlenme sözleşmesinin, üstlenen veya onun izni ile borçlu tarafından alacaklıya
bildirilmesi, dış üstlenme sözleşmesinin yapılmasına ilişkin öneri anlamına gelir.
 Alacaklının kabulü açık veya örtülü olabilir. Alacaklı, çekince ileri sürmeksizin
üstlenenin ifasını kabul eder veya onun borçlu sıfatı ile yaptığı diğer herhangi bir
işleme rıza gösterirse, borcun üstlenilmesini kabul etmiş sayılır.
 Borcun üstlenilmesine ilişkin öneri alacaklı tarafından her zaman kabul edilebilir.
Ancak, üstlenen veya önceki borçlu, kabul için bir süre koyabilir. Alacaklı bu sürenin
bitimine kadar susarsa, öneri reddedilmiş sayılır.
 Önerinin alacaklı tarafından kabul edilmesinden önce yeni bir iç üstlenme sözleşmesi
yapılır ve bu ikinci üstlenmeye ilişkin olarak alacaklıya öneride bulunulursa, ilk
öneride bulunan, önerisi ile bağlı olmaktan kurtulur.
Borçlunun değişmesinin sonuçları
 Borçlu değişmiş olsa bile, alacaklının borçlunun kişiliğine özgü olanlar dışındaki
bağlı hakları saklı kalır.
 Bununla birlikte borcun güvencesi olarak rehin veren üçüncü kişinin ve kefilin
sorumlulukları, ancak onların borcun üstlenilmesine yazılı olarak rıza göstermeleri
hâlinde devam eder.
 Dış üstlenme sözleşmesi hükümsüz hâle gelirse, iyiniyetli üçüncü kişilerin hakları
saklı kalmak üzere, eski borç bütün bağlı borçlarıyla birlikte varlığını sürdürür.
 Bundan başka, borcu üstlenen üstlenme sözleşmesinin hükümsüz hâle gelmesinde ve
alacaklının zarara uğramasında kendisine bir kusur yüklenemeyeceğini ispat
etmedikçe alacaklı, önceden sağlanmış güvenceyi yitirmesi yüzünden veya başka
herhangi bir sebeple uğradığı zararın giderilmesini üstlenenden isteyebilir.
C. Borca katılma (Birlikte Borç Yüklenme)
Birlikte borç yüklenme borcun naklinden farklıdır. Gerçekten, borcun naklinde borçlunun
yerine yeni borçlu (nakil müteahhidi) geçtiği halde, birlikte borç yüklenmede borçlunun
şahsında bir değişme olmaz; yine de borçlu olmakta devam eder, birlikte borç yüklenen kimse
onun (borçlunun) yanında alacaklıya karşı ikinci bir borçlu olarak yer alır. Birlikte borç
yüklenen, mevcut borç ilişkisine "müteselsil borçlu" sıfatıyla katılır. Diğer bir değişle, "borçlu"
ile "borç yüklenen", alacaklıya karşı beraberce müteselsilen sorumlu olurlar.
 Borca katılma, mevcut bir borca borçlunun yanında yer almak üzere, katılan ile alacaklı
arasında yapılan ve katılanın, borçlu ile birlikte borçtan sorumlu olması sonucunu doğuran
bir sözleşmedir.
 Borca katılan ile borçlu, alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olurlar.(BK 201. Md)
D. Malvarlığının veya işletmenin devralınması
 Bir malvarlığını veya bir işletmeyi aktif ve pasifleri ile birlikte devralan, bunu
alacaklılara bildirdiği veya ticari işletmeler için Ticaret Sicili Gazetesinde,
yayımlanacak ilanla duyurduğu tarihten başlayarak, onlara karşı malvarlığındaki veya
işletmedeki borçlardan sorumlu olur.
 Bununla birlikte, iki yıl süreyle önceki borçlu da devralanla birlikte müteselsil borçlu
olarak sorumlu kalır.
 Bu süre, muaccel borçlar için, bildirme veya duyuru tarihinden; daha sonra muaccel
olacak borçlar için ise, muacceliyet tarihinden işlemeye başlar.
 Borçların bu yoldan üstlenilmesinin sonuçları, dış üstlenme sözleşmesinden doğan
sonuçlarla özdeştir.
 Bildirme veya ilanla duyurma yükümlülüğü devralan tarafından yerine getirilmedikçe,
ikinci fıkrada öngörülen iki yıllık süre işlemeye başlamaz.
E. İşletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi
 Bir işletme, başka bir işletme ile aktif ve pasiflerin karşılıklı olarak devralınması ya da
birinin diğerine katılması yoluyla birleştirilirse, her iki işletmenin alacaklıları, bir
malvarlığının devralınmasından doğan haklara sahip olup, bütün alacaklarını yeni
işletmeden alabilirler.
 Bir tek kişiye ait olup da, kollektif veya komandit ortaklık hâline dönüştürülen bir
işletmenin borçları hakkında da aynı hüküm uygulanır.
BORÇLARIN SONA ERMESİ
Borçların sona ermesi deyimi de aynen "borç" deyimi gibi hem borç ilişkisinin
ortadan kalkmasını hem de mevcut borç ilişkisinden doğmuş olan tek bir borcun sona
ermesini ifade etmektedir. Eğer borç ilişkisinden birden çok borç doğmuş ise, tek bir
borcun ortadan kalkması borç ilişkisini ortadan kaldırmayacak, borç ilişkisi bütün
borçlar teker teker sona ermedikçe, mevcut olmakta devam edecektir. Öyleyse, bazı
sebepler borç ilişkisinin ortadan kalkması sonucunu doğurdukları halde, bazı sebepler
sadece tek bir borcu sona erdirmektedirler.
BORÇLARIN SONA ERMESİ
Asıl borca
bağlı hak ve
borçların
sona ermesi
Birleşme
Yenileme
Takas
Kusursuz
İmkânsızlık
(İfa
İmkansızlığı)
İbra
Zamanaşımı
1. Asıl borca bağlı hak ve borçların sona ermesi
 Asıl borç ifa ya da diğer bir sebeple sona erdiği takdirde, rehin, kefalet, faiz ve ceza
koşulu gibi buna bağlı hak ve borçlar da sona ermiş olur.
 İşlemiş faizin ve ceza koşulunun ifasını isteme hakkı sözleşmeyle veya ifa anına
kadar yapılacak bir bildirimle saklı tutulmuş ise ya da durum ve koşullardan saklı
tutulduğu anlaşılmaktaysa, bu faizler ve ceza koşulu istenebilir.
 Taşınmaz rehnine, kıymetli evraka ve konkordatoya ilişkin özel hükümler saklıdır.
Fer’i Borcun Sona Ermesi
Asıl borç sona erdiği taktirde, ona bağlı fer’i borçların da ortadan kalkacağı Borçlar
Kanunumuzda düzenlenmiştir.
Kural bu olmakla beraber bazı istisnalar da mevcuttur:
d) Bir alacak gayrimenkul rehiniyle teminat altına alınmışsa, rehin asıl borcun ifasıyla
sona ermez; ancak tapu sicilindeki rehinin silinmesi veya gayrimenkulün tamamen
telef olmasıyla ortadan kalkar.
e) Kıymetli evrak ve konkordatoya ilişkin özel hükümler dolayısıyla asıl borç sona
erdiği halde, fer’i borçlar ortadan kalkmazlar.
f) Fer’i borç asıl borç niteliğini kazandığı takdirde, artık asıl borç ile olan bağlılığı da
ortadan kalkar, yani asıl borç sona ermiş olsa bile fer’i borç varlığını korumakta
devam eder.
g) Bazen fer’i borçlar sona erdiği halde bağlı bulundukları asıl borç ortadan kalkmaz.
Örneğin, asıl borç on yılda zamanaşımına uğrarken, faiz borcu beş yılda
zamanaşımına uğramaktadır.
2. İBRA
İbraya, "aklama akdi" de denilmektedir. İbra borcu sona erdiren sebeplerdendir. Borçlu ile
alacaklının anlaşma yapmak sureti ile borcun ve alacağın ortadan kaldırılmasıdır.
- Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç,
tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen
ortadan kaldırılabilir.
Sonuçları
Taraflar arasında yani alacaklı ve borçlu arasında ibra sözleşmesi yapılmakla borç ve alacak
ortadan kalkmaktadır. Hem asıl borç hem de asıl borca bağlı olan yan borçlarda ortadan
kalkmaktadır. Mesela asıl borca bağlı olan faiz, cezai şart gibi feri (yan) borçlar.
3. YENİLEME (TECDİT )
Yenileme (tecdit) yeni bir borç meydana getirerek eski borcun sona erdirilmesidir. Borçlu
eski borcundan kurtulup yeni borç altına girmekte, alacaklı da eski alacağından vazgeçip
yeni bir alacak hakkı elde etmektedir.
Yeni bir borçla mevcut bir borcun sona erdirilmesi, ancak tarafların bu yöndeki açık
iradesi ile olur.
Özellikle mevcut borç için kambiyo taahhüdünde bulunulması veya yeni bir alacak senedi
ya da yeni bir kefalet senedi düzenlenmesi, tarafların açık yenileme iradeleri olmadıkça
yenileme sayılmaz.
Cari hesaplarda
Çeşitli kalemlerin bir cari hesaba sadece kaydedilmiş olması, borcun yenilenmiş olduğu
anlamına gelmez.
Ancak, hesabın kesilmiş ve hesap sonucu diğer tarafça kabul edilmiş olması durumunda,
borç yenilenmiş olur.
Kalemlerden birinin güvencesi varsa, aksi kararlaştırılmadıkça, hesap kesilip sonucun
kabul edilmiş olması, güvenceyi sona erdirmez.
Şartları
1) Yenilemeden bahsedilmek için öncelikle ortada mevcut bir borç olmalıdır ve bu
borcun yani eski borcun ortadan kaldırılmış olması gerekmektedir. Mevcut borcun
kaynağı ve sebebi önemli değildir. Sözleşmeye aykırılıktan, haksız fiilden, kusursuz
sorumluluktan meydana gelmiş olabilir. Ancak yenileme yapılabilmesi için mevcut
borcun geçerli bir borç olması gerekmektedir.
2) Bir diğer şartta eski borç ortadan kaldırılırken yeni bir borcun kabul edilmesidir.
Ancak yeni oluşturulan borçta geçerli bir borç olmalıdır. Eğer yeni meydana
getirilen borç herhangi bir sebeple geçerli değilse eski borç ortadan kalkmaz,
varlığını sürdürür.
3) Yenilemenin üçüncü şartı yeni borcun eski borçtan farklı bir borç olması
gerekmektedir. Bu değişiklik edimin konusu olabileceği gibi, borcun taraflarında da
olabilir.
4) Dördüncü ve son şart tarafların bu konuda yani yenileme konusunda açıkça anlaşmış
olmaları gerekmektedir. Yani yenileme açık olmak zorundadır. Üstü kapalı, zımni
şekilde yenileme yapılamaz.
Sonuçları
Öncelikle yenileme ile eski borç sona erer yerine yeni borç geçer. Yeni borç ile eski borç
arasında bağlantı bulunmamaktadır. Bu nedenle eski borçtan sahip olunun itiraz ve
savunmalar yeni borçta ileri sürülemez. Ayrıca yenileme zamanaşımını kestiğinden, süre
yeniden işlemeye başlamaktadır.
Yeni borcun doğumu ile eski borç sona erdiğinden eski borca bağlı bulunan kefalet, rehin,
faiz gibi yan haklarda eski borçla birlikte sona ererler.
4. BİRLEŞME
Borçlar Kanunumuz bir borç ilişkisinde alacaklı ve borçlu sıfatlarının aynı kişide birleşmesini
de borcu sona erdiren bir sebep saymıştır.
Şartları
Her şeyden önce alacaklı ve borçlu sıfatının aynı şahısta birleşmesi yani alacağın tamamının
borçluya geçmesi gereklidir. Bunun yanında, alacaklı ile borçlu sıfatlarının aynı şahısta
birleşmesi kesin olmalıdır.
Hükümleri
Birleşmenin hükümlerini aşağıdaki şekilde maddelendirebiliriz.
1) Alacaklı ve borçlu sıfatlarının aynı şahısta birleşmesiyle borç kendiliğinden sona erer.
Borçla birlikte bütün fer’ileri de sona erer.
2) Üçüncü kişilerin alacak üzerinde önceden mevcut olan hakları birleşmeden etkilenmez.
3) - Birleşme sonradan son bulursa, birleşme ile ortadan kalkmış olan borç da yeniden doğar.
Birleşme geçmişe etkili olarak ortadan kalkarsa, borç varlığını sürdürür.
4) Taşınmaz rehni ve kıymetli evraka ilişkin özel hükümler saklıdır.
5. İfa imkânsızlığı (KUSURSUZ İMKÂNSIZLIK)
 Borcu sona erdiren sebeplerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.
 İmkânsızlık başlangıçtaki imkânsızlık ve daha sonra ortaya çıkan imkânsızlık diye
ikiye ayrılmaktadır.
 Başlangıçtaki imkânsızlık yani daha sözleşmenin kurulması esnasında ifanın
imkânsız olması halinde sözleşme batıldır. Yani geçerli değildir.
 Sonraki imkânsızlık ise sözleşme kurulduğu esnada ifa mümkün olup ta daha sonra
herhangi bir sebeple ifa mümkün olmazsa karşımıza çıkmaktadır. Sonraki
imkânsızlıkta eğer borçlunun kusuru varsa kusurlu imkânsızlık eğer kusuru yoksa
kusursuz imkânsızlıktan bahsedilir.
 Kusursuz imkânsızlık halinde borçlu sorumluluktan kurtulmaktadır.
Kısmi ifa imkânsızlığı
BK 137. Md; Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle kısmen
imkânsızlaşırsa borçlu, borcunun sadece imkânsızlaşan kısmından kurtulur. Ancak, bu
kısmi ifa imkânsızlığı önceden öngörülseydi taraflarca böyle bir sözleşmenin
yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, borcun tamamı sona erer.
Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde, bir tarafın borcu kısmen imkânsızlaşır ve
alacaklı kısmi ifaya razı olursa, karşı edim de o oranda ifa edilir. Alacaklının böyle bir
ifaya razı olmaması veya karşı edimin bölünemeyen nitelikte olması durumunda, tam
imkânsızlık hükümleri uygulanır.
Aşırı ifa güçlüğü
BK 138. Md; Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de
beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya
çıkabilir.
Şartları
İlk sırada gelen şart imkânsızlığın sonraki imkânsızlık olmasıdır. Yani imkânsızlık
dolayısı ile borçlunun borçtan kurtulabilmesi için imkânsızlığın sözleşmenin
kurulmasından sonra meydana gelmiş olması gerekmektedir.
Eğer sözleşmenin kurulması esnasında bir imkânsızlık hali varsa bu sözleşme zaten
mutlak butlanla geçersiz olduğundan hüküm doğurmaz.
İkinci şart imkânsızlığın kusursuz imkânsızlık olması gerekmektedir. Yani ifanın
imkânsız hale gelmesinde borçlunun kusurunun olmaması gerekmektedir. Şayet
imkânsızlıkta borçlunun kusuru varsa borçlu borcundan kurtulmaz, imkânsızlaşmış olan
ifanın yerine tazminat ödemekle yükümlü tutulur.
6. TAKAS
 Takas bir borcun bir karşı alacakla değiştirilerek sona erdirilmesidir.
 İki kişi, karşılıklı olarak bir miktar para veya özdeş diğer edimleri birbirine borçlu
oldukları takdirde, her iki borç muaccel ise her biri alacağını borcuyla takas edebilir.
 Alacaklardan biri çekişmeli olsa bile takas ileri sürülebilir.
 Zamanaşımına uğramış bir alacağın takası, ancak takas edilebileceği anda henüz
zamanaşımına uğramamış olması koşuluyla ileri sürülebilir.
Örneğin Ahmet ‘in Mehmet’ten 300 liralık alacağı var fakat Mehmet’e de 500 lira kira
borcu var. Bu durumda Ahmet ve Mehmet birbirlerine karşı hem alacaklı hem de
borçludurlar. Burada Ahmet ve Mehmet takas yolu ile bu borçların en az olanı oranında
sona erdirirler. Yani Mehmet’in Ahmet’e olan 300 liralık borcu ödenmiş olur. Ahmet’in
de Mehmet’e olan kira borcunun 300 liralık kısmı ödenmiş olur.
Takas Türleri
1) Kanuni
Takas
2) Akdi Takas
3) Mahsup
1) Kanuni Takas
Bizzat yasanın taraflara tanıdığı ve diğer tarafın muvafakatinin aranmadığı takas
çeşididir.
2) Akdi Takas
Tarafların karşılıklı olarak rızaları ile mümkün olabilen takastır. Yani her iki tarafta
aralarında bir takas sözleşmesi yapmaktadır.
3) Mahsup
Takastan farklıdır. Şöyle ki; mahsup bir alacaktan belirli sebepler dolayısı ile indirim
yapmak demektir. Yani indirilen kısım karşı alacak değildir.
TAKASIN ŞARTLARI
1. Borçların Karşılıklı Olması
3. Borçların Muaccel Olması
2. Borçların Benzer Olması
4. Takas Açıklamasında
Bulunulmuş Olması
1. Borçların Karşılıklı Olması
Takas edilecek borçlar karşılıklı olmalıdır. Yani takasta bulunan iki kişide birbirlerinden
hem alacaklı olacaklar hem de birbirlerine karşı borçlu olacaklardır.
2. Borçların Benzer Olması
Karşılıklı olan borçların aynı zamanda benzer olmaları gereklidir. Yani her iki borcunda
para borcu veya her iki borcun da aynı eşyaya ilişkin borç olması gerekmektedir. Mesela
birinin borcu para diğerinin borcu 20 kg. şeker ise takas gerçekleştirilemez.
Ancak miktarlar noktasında benzerlik olması şart değildir.
3. Borçların Muaccel Olması
Karşılıklı ve birbirine benzeyen iki borcunda muaccel olması, yani ödeme vadelerinin
gelmiş olması gerekmektedir. Borçlardan biri muaccel (vadesi gelmiş ) diğeri müeccel
(vadesi gelmemiş) borç ise takas yapılamaz.
4. Takas Açıklamasında Bulunulmuş Olması
Taraflardan birinin takas iradesini açıklamış olması gerekmektedir. Kanuni takasta kural
karşı tarafın muvafakatinin aranmamasıdır. Ancak aşağıda sayılan 3 durumda karşı tarafın
muvafakati aranmaktadır.
BK 144. Md’ye göre; Aşağıdaki alacaklar takas haklarının doğumundan sonra, ancak
alacaklıların rızasıyla takas edilebilir:
1. Tevdi edilmiş eşyanın geri verilmesine veya bedeline ilişkin alacaklar.
2. Haksız olarak alınmış veya aldatma sonucunda alıkonulmuş eşyanın geri verilmesine
veya bedeline ilişkin alacaklar.
3. Nafaka ve işçi ücreti gibi, borçlunun ve ailesinin bakımı için zorunlu olup, özel niteliği
gereği, doğrudan alacaklıya verilmesi gereken alacaklar.
Hükümleri
Takas, karşılıklı olan borçları en az olanının miktarı oranında sona erdirir.
7. ZAMANAŞIMI
Zamanaşımı kanun tarafından tespit edilmiş koşullarda ve belirlenen sürede alacaklının
alacağını talep etmemesi üzerine alacağın ifasını isteme yetkisinin sona ermesidir.
Kanunen belirlenen sürede alacaklının hakkını talep ve dava etmemesi sebebi ile alacağını
talep etme hakkından mahrum olmasına verilen isimdir. Bu zamanaşımı çeşidine düşürücü
zamanaşımı denilmektedir.
Bir diğer zamanaşımı çeşidi de kazandırıcı zamanaşımıdır. Burada ise kanunen belirlenen
sürenin geçmesi ile bir kimseye mülkiyet veya benzeri haklar kazandırır. Borçlar Kanunumuz
açısından geçerli olan zamanaşımı düşürücü zamanaşımıdır.
Zamanaşımı Şartları
1. Borcun Muaccel
Olması
2) Kanunun Belirlediği
Sürenin Geçmiş Olması
1. Borcun Muaccel Olması
Bir borcun zamanaşımına uğraması için, öncelikle borcun muaccel olması, yani
Alacaklının alacağının vadesinin gelmiş olması gerekmektedir. Eğer borç geciktirici şarta
bağlı bir borç ise zamanaşımı şartın gerçekleşmesinden itibaren işlemeye başlayacaktır.
Bütün borçlar zamanaşımına uğrarlar. Sadece aciz vesikasına bağlanmış olan borçlar ile
gayrimenkul rehni ile teminat altına alınmış olan borçlar zamanaşımına uğramazlar.
2) Kanunun Belirlediği Sürenin Geçmiş Olması
Yasa, düşürücü zamanaşımı sürelerini farklı maddelerde belirlemiştir.
a) On yıllık zamanaşımı
BK 146. Md; Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, her alacak on yıllık zamanaşımına
tabidir.
b) Beş yıllık zamanaşımı:
Borçlar Kanunumuz bazı alacaklar için genel zamanaşımı süresinden daha kısa bir süre
belirlemiştir. BK 147. Md
1. Kira bedelleri, anapara faizleri ve ücret gibi diğer dönemsel edimler.
2. Otel, motel, pansiyon ve tatil köyü gibi yerlerdeki konaklama bedelleri ile lokanta ve
benzeri yerlerdeki yeme içme bedelleri.
3. Küçük sanat işlerinden ve küçük çapta perakende satışlardan doğan alacaklar.
4. Bir ortaklıkta, ortaklık sözleşmesinden doğan ve ortakların birbirleri veya kendileri ile
ortaklık arasındaki; bir ortaklığın müdürleri, temsilcileri, denetçileri ile ortaklık veya ortaklar
arasındaki alacaklar.
5. Vekâlet, komisyon ve acentalık sözleşmelerinden, ticari simsarlık ücreti alacağı dışında,
simsarlık sözleşmesinden doğan alacaklar.
6. Yüklenicinin yükümlülüklerini ağır kusuruyla hiç ya da gereği gibi ifa etmemesi dışında,
eser sözleşmesinden doğan alacaklar.
Zamanaşımının başlangıcı
1. Genel olarak, Zamanaşımı, alacağın muaccel olmasıyla işlemeye başlar.
Alacağın muaccel olmasının bir bildirime bağlı olduğu hâllerde, zamanaşımı bu
bildirimin yapılabileceği günden işlemeye başlar.
2. Dönemsel edimlerde, Ömür boyunca gelir ve benzeri dönemsel edimlerde,
alacağın tamamı için zamanaşımı, ifa edilmemiş ilk dönemsel edimin muaccel olduğu
günde işlemeye başlar.
Alacağın tamamı zamanaşımına uğramışsa, ifa edilmemiş dönemsel edimler de
zamanaşımına uğramış olur.
Sürelerin hesaplanması: Süreler hesaplanırken zamanaşımının başladığı gün
sayılmaz ve zamanaşımı ancak sürenin son günü de hak kullanılmaksızın geçince
gerçekleşmiş olur.
Bağlı alacaklarda zamanaşımı: Asıl alacak zamanaşımına uğrayınca, ona bağlı
faiz ve diğer alacaklar da zamanaşımına uğramış olur.
Zamanaşımının durması:
BK 153. Md’ ye göre; Aşağıdaki durumlarda zamanaşımı işlemeye başlamaz,
başlamışsa durur:
1. Velayet süresince, çocukların ana ve babalarından olan alacakları için.
2. Vesayet süresince, vesayet altında bulunanların vasiden veya vesayet işlemleri
sebebiyle Devletten olan alacakları için.
3. Evlilik devam ettiği sürece, eşlerin diğerinden olan alacakları için.
4. Hizmet ilişkisi süresince, ev hizmetlilerinin onları çalıştıranlardan olan alacakları için.
5. Borçlu, alacak üzerinde intifa hakkına sahip olduğu sürece.
6. Alacağı, Türk mahkemelerinde ileri sürme imkânının bulunmadığı sürece.
7. Alacaklı ve borçlu sıfatının aynı kişide birleşmesinde, birleşmenin ileride geçmişe
etkili olarak ortadan kalkması durumunda, bu durumun ortaya çıkmasına kadar geçecek
sürece.
Zamanaşımını durduran sebeplerin ortadan kalktığı günün bitiminde zamanaşımı
işlemeye başlar veya durmadan önce başlamış olan işlemesini sürdürür.
Zamanaşımının kesilmesi:
Zamanaşımının kesilmesi kanunda sayılan sebeplerden birinin varlığı halinde
zamanaşımının o ana kadar işlemiş olan kısmının ortadan kalkması ve sürenin baştan
itibaren yeniden işlemeğe başlaması demektir.
Zamanaşımının kesilmesinin Sebepleri: Aşağıdaki durumlarda zamanaşımı kesilir:
1. Borçlu borcu ikrar etmişse, özellikle faiz ödemiş veya kısmen ifada bulunmuşsa ya da
rehin vermiş veya kefil göstermişse.
2. Alacaklı, dava veya def’i yoluyla mahkemeye veya hakeme başvurmuşsa, icra
takibinde bulunmuşsa ya da iflas masasına başvurmuşsa.
Hükümleri
Zamanaşımı süresinin dolması ile alacaklı alacağını borçludan dava ve talep hakkını
kaybeder.
Zamanaşımı alacağı veya borcu ortadan kaldırmaz sadece alacaklının talep ve dava
hakkını ortadan kaldırır.
Zamanaşımına uğramış olan borçlar eksik borçlardır. Yani borçlu zamanaşımına uğramış
olan borcunu bilmeden öderse daha sonra ödediğini geri alamaz.
Bir borçta asıl alacak zamanaşımına uğramışsa ona bağlı olan yan borçlarda faiz vs.
zamanaşımına uğramış olur.
BÖLÜM: 6
ÖZEL BORÇ İLİŞKİLERİ ÇEŞİTLİ SÖZLEŞME TİPLERİ
a) Devir Borcu Doğuran Sözleşmeler: Bunlar bir hakkın kesin olarak devrine
yönelmiş olan sözleşmelerdir. Bu sözleşmeler sadece hakkın (mülkiyetin)
devri borcunu doğururlar. ÖRNEK: Satış, Trampa, Bağışlama vaadi.
b) Kullandırma Sözleşmeleri: Bu sözleşmelerde bir şeyin mülkiyetini devretme
borcu değil sadece bir şeyin kullandırılması borçlanılır (taahhüt edilir).
ÖRNEK: Kira, Ariyet ve Ödünç (Karz)
c) İş Görme Sözleşmeleri: Bu tür sözleşmeler insan emeği harcamak belli bir
işin görülmesi amacını taşır. ÖRNEK: Hizmet (iş) Sözleşmesi, istisna (eser),
Vekalet Sözleşmesi
d) Saklama (Muhafaza) Sözleşmeleri'. Bu sözleşmeler alacaklıya ait belirli bir
eşyanın borçlu tarafından belirli bir eşyanın borçlu tarafından belirli bir süre
saklanarak bu süre sonunda alacaklıya geri verilmesi
e) Teminat Sözleşmeleri: Mevcut bir borcun ifasını temin amacı güden sözleşmedir.
Mevcut olan bu ana borcun ödeneceği güvence altına alınmaktadır. Örnek; Kefalet,
Rehin sözleşmeleri
f) Sonuçları Talih ve Tesadüfe Bağlı Olan Sözleşmeler. Edimin Yerine getirilip
getirilmeyeceği ve bunun kapsamı önceden belli olmayıp büyük ölçüde rastlantıya
bağlıdır. Örnek; Kumar ve bahis, Kaydı hayatla irat, Ölünceye kadar bakma
sözleşmesi
g)
Ortaklık Sözleşmeleri: İki ve daha çok kişi ortak bir amaca ulaşmak için emek
ve parasal varlıklarını birleştirmeyi borçlanırlar. Örnek; Adi şirket sözleşmeleri
1. SATIŞ SÖZLEŞMESİ
SATIŞ SÖZLEŞMESİ
Satım sözleşmesi iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerdendir. Bu sözleşmeyle satıcı
satılan malı alıcının vereceği semen karşılığında alıcıya teslim ve mülkiyetini devir
borcu altına girer.
 Satış sözleşmesi, satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme,
alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir.
 Sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça veya aksine bir âdet bulunmadıkça, satıcı ve
alıcı borçlarını aynı anda ifa etmekle yükümlüdürler.
Unsurları
Satılan Şey
Semen
Anlaşma
1. Satılan Şey
Maddi olan ve olmayan şeyler satım sözleşmesine konu olabilirler. Satıma konu edilen
şeyin sözleşmenin yapıldığı anda mutlaka var olması gerekmez. İleride elde edilebilecek
şeylerde satıma konu olabilir.
Aynı zamanda satılan şeyin sözleşmenin yapıldığı esnada satıcının mülkiyetinde olması
da şart değildir. Yani başkasına ait olan bir şeyde satılabilir. Ancak ifa zamanında satıcı
başkasına ait olan şeyi elde ederek alıcıya teslim edemezse alıcıya tazminat ödemek
zorunda kalmaktadır.
2. Semen
Alıcının satın aldığı şeyin karşılığı olarak satıcıya ödemeyi taahhüt ettiği paradır.
Semenin sözleşmenin yapıldığı anda belirli bir rakam olarak belirtilmesi şart değildir.
Yeter ki semen belirlenebilir olsun.
Özleşme de semen hiç belirtilmemişse siparişin yapıldığı gün ve yerdeki cari fiyat esas
alınır.
3. Anlaşma
Satıcı satılan şeyin mülkiyetini alıcıya devretmeyi, alıcıda semeni satıcıya ödemeyi
karşılıklı olarak üstlenmiş olmalıdırlar.
Hasar ve Yararın Geçmesi
 Kanundan, durumun gereğinden veya sözleşmede öngörülen özel
koşullardan doğan ayrık hâller dışında, satılanın yarar ve hasarı; taşınır
satışlarında zilyetliğin devri, taşınmaz satışlarında ise tescil anına kadar
satıcıya aittir.
 Taşınır satışlarında, alıcının satılanın zilyetliğini devralmada temerrüde
düşmesi durumunda zilyetliğin devri gerçekleşmişçesine satılanın yarar ve
hasarı alıcıya geçer.
 Satıcı alıcının isteği üzerine satılanı ifa yerinden başka bir yere gönderirse,
yarar ve hasar, satılanın taşıyıcıya teslim edildiği anda alıcıya geçer.
Örneğin satılan hayvanın sütü, yumurtası gibi Hasar sözleşmenin yapılmasından
sonra fakat ifadan önce satıcıya yükletilemeyen sebepler dolayısı ile satılan
şeyin yok olması veya değer kaybetmesi halidir.
Ancak bu kuralın uygulanması için öncelikle satılan şeyin ferdi ile belirli bir şey
olması gerekmektedir. Yani cins mallardan olmamalıdır. Örneğin ancak 34 K
252 plakalı araç satıma konu olursa hasar ve yararın geçmesi kuralı uygulanır.
Eğer satım sözleşmesi geciktirici bir şarta bağlanmış ise yarar ve hasar ancak
şartın gerçekleştiği andan itibaren alıcıya geçer.
Satış Sözleşmesinin Türleri
1. Taşınır (Menkul) Satışı
Menkul mallar yerinde sabit olmayan bir yerden başka bir yere götürülebilen mallardır.
2. Taşınmaz (Gayrimenkul) Satışı
Gayrimenkul yerinde sabit olan şeylerdir. Bina, arsa gibi. Gayrimenkul satımı resmi şekle
tabidir. Yani tapu memurları huzurunda yapılmalıdır. Bu zorunluluk sadece tapuya kayıtlı
olan gayrimenkuller için geçerlidir. Tapuya kayıtlı olmayanlar için şekil şartı
bulunmamaktadır.
BK 237. Md; Taşınmaz satışının geçerli olabilmesi için, sözleşmenin resmî şekilde
düzenlenmesi şarttır. Taşınmaz satışı vaadi, geri alım ve alım sözleşmeleri, resmî şekilde
düzenlenmedikçe geçerli olmaz. Önalım sözleşmesinin geçerliliği, yazılı şekilde yapılmış
olmasına bağlıdır.
Bazı Satış Türleri
1. Örnek Üzerine Satım
3. Kısmi ödemeli satışlar
a) Taksitle satış
b) Ön ödemeli taksitle satış
2. Beğenme koşuluyla satış
(Deneme ve Muayene Şartıyla
Satım)
4. Açık artırma yoluyla satış
1. Örnek Üzerine Satım
Örnek üzerine satış, tarafların sözleşmenin konusu olan malın alıcıya veya üçüncü bir kişiye
bırakılan bir örneğe ya da tespit ettikleri bir mala uygun olması üzerinde anlaşmalarıyla
yapılan satıştır.(BK 247. Md)
 Örnek, alıcının elindeyken bozulmuş veya yok olmuşsa, kusuru olmasa bile, satılanın
örneğe uygun olmadığını ispat yükü alıcıya düşer.
2. Beğenme koşuluyla satış (Deneme ve Muayene Şartıyla Satım)
Beğenme koşuluyla satış, alıcının satılanı deneyerek veya gözden geçirerek beğenmesi
koşuluyla yapılan satıştır.
Satılanın mülkiyeti, beğenme koşulunun gerçekleştiği ana kadar satıcıda kalır.
3. Kısmi ödemeli satışlar
A) Taksitle satış
Taksitle satış, satıcının, satılan taşınırı alıcıya satış bedelinin ödenmesinden önce teslim
etmeyi, alıcının da satış bedelini kısım kısım ödemeyi üstlendikleri satıştır.
a) Taksitle satış sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça geçerli olmaz.
b) Taksitle satış sözleşmesi, alıcı bakımından, taraflarca imzalanmış sözleşmenin bir
nüshasının eline geçmesinden yedi gün sonra hüküm ve sonuçlarını doğurur.
c) Alıcı, bu süre içinde irade açıklamasını geri aldığını satıcıya yazılı olarak bildirebilir.
Bu haktan önceden feragat edilemez. Geri alma bildiriminin sürenin son gününde
postaya verilmiş olması, sonuç doğurması için yeterlidir.
d) Alıcı, peşin satış bedelinin en az onda birini en geç teslim anında peşin olarak, satış
bedelinin geri kalan kısmını da sözleşmenin kurulmasını izleyen üç yıl içinde ödemekle
yükümlüdür.
e) Alıcı peşinatı ödemede temerrüde düşerse satıcı, sadece peşinatı isteyebilir veya
sözleşmeden dönebilir.
f) Satıcı, satış bedelinin geri kalan kısmının tamamen ödenmesini isteme veya
sözleşmeden dönme haklarını kullanmadan önce, alıcıya en az onbeş günlük bir süre
tanımak zorundadır.
B) Ön ödemeli taksitle satış
Ön ödemeli taksitle satış, alıcının taşınır bir malın satış bedelini önceden kısım kısım
ödemeyi, satıcının da bedelin tamamen ödenmesinden sonra satılanı alıcıya devretmeyi
üstlendikleri satıştır.
a) Ön ödemeli taksitle satış sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça geçerli olmaz.
b) Ön ödemeleri ifa borcu, beş yılın geçmesiyle sona erer.
4. Açık artırma yoluyla satış
Açık artırma yoluyla satış; yeri, zamanı ve koşulları önceden belirlenerek, hazır olanlar
arasından en yüksek bedeli öneren ile yapılan satıştır.
a) Herkesin katılabileceği isteğe bağlı açık artırmalarda satış sözleşmesi, artırmayı
yönetenin en yüksek bedeli öneren kişiye ihale etmesiyle kurulmuş olur.
b) Artırma koşullarında aksi kararlaştırılmamışsa, ihale bedelinin peşin ödenmesi gerekir.
c) Artırmada taşınır bir mal alan kişi, onun mülkiyetini ihale anında kazanır. Artırmadan
alınan taşınmazın mülkiyeti, ancak tapu siciline tescille alıcıya geçer.
Artırmanın iptali: Hukuka veya ahlaka aykırı yollara başvurularak ihalenin
gerçekleştirilmesi sağlanmışsa her ilgili, iptal sebebini öğrendiği günden başlayarak on gün
ve her hâlde ihale tarihini izleyen bir yıl içinde ihalenin iptalini mahkemeden isteyebilir.
Satış Sözleşmesinin Hükümleri
1. Satıcının borçları
a) Teslim ve mülkiyeti nakletme borcu
Satıcı sattığı malı alıcıya teslim etmesi ve malın mülkiyetini alıcıya devretmesi gerekir.
Bazı durumlarda satılan şey alıcıya fiilen teslim edilmemiş olsa da o şeyin mülkiyeti yine alıcıya
geçmiş olur ki bu durumlara teslimsiz kazanma denir.
Teslimsiz kazanmanın birinci hali hükmen teslimdir. Mesela satmış olduğum arabayı kira
sözleşmesine dayanarak bir süre daha elimde bulundurma imkânına sahipsem arabayı teslim
etmiş olmama rağmen aracın mülkiyeti alıcıya geçmiştir.
Teslimsiz kazanmanın ikici hali ise kısa elden teslimdir. Mesela, satmış olduğum arabayı alıcı
daha önceden benden kiralamışsa ve elinde bulunduruyorsa mülkiyet arabayı alıcıdan alıp tekrar
alıcıya teslim etmeme ihtiyaç olmadan sözleşmenin yapılması ile alıcıya geçmiş olur.
Satım sözleşmelerinde aksine bir hüküm yok ise ölçme ve tartma gibi teslim masrafları satıcıya
aittir.
b) Satılanı saklama borcu
Satıcı satılan şeyi teslim edinceye kadar saklayıp muhafaza etmek ve dikkat ile özen gösterme
borcu vardır.
c) Ayıba karşı garanti borcu
Satıcı satılan şeyin belirttiği ve vadettiği nitelikleri taşımaması veya satılan şeyin değerini
azaltan noksanlıkların bulunması halinde alıcıya karşı sorumludur.
Satılan şeyin ayıplı olması durumunda alıcı dilerse satılan şeyi geri vererek sözleşmeden
dönebilir dilerse satılan şeyi alıp değerindeki noksanlık oranında ödeyeceği miktarın
indirilmesini isteyebilir dilerse de satılan şeyin ayıpsız başka bir mal ile değiştirilmesini
isteyebilir. Ancak ayıp sebebi ile satıcının sorumlu olabilmesi için alıcının satın aldığı şeyi
imkânı olur olmaz muayene etmesi ve tespit ettiği ayıpları derhal satıcıya bildirmesi gerekir.
Satıcı daha uzun bir süre için üstlenmiş olmadıkça, satılanın ayıbından doğan sorumluluğa
ilişkin her türlü dava, satılandaki ayıp daha sonra ortaya çıksa bile, satılanın alıcıya devrinden
başlayarak 2 yıl geçmekle zamanaşımına uğrar.
2. Alıcının borçları
a) Semeni ödeme borcu
Alıcının satın aldığı şeyin bedelini satıcıya ödemesidir.
Bedelin ne zaman ödeneceği kararlaştırılmamışsa satıcının malı alıcıya teslim ettiği veya
teslime sunduğu anda ödenmesi gerekir.
b) Satılanı teslim alma borcu
Alıcının sözleşme gereği satıcı tarafından kendisine sunulan edimi teslim almasıdır.
2. MAL DEĞİŞİM (TRAMPA) SÖZLEŞMESİ
MAL DEĞİŞİM (TRAMPA) SÖZLEŞMESİ
Mal değişim sözleşmesi, taraflardan birinin diğer tarafa bir veya birden çok şeyin
zilyetlik ve mülkiyetini, diğer tarafın da karşı edim olarak başka bir veya birden çok şeyin
zilyetlik ve mülkiyetini devretmeyi üstlendiği sözleşmedir.
 Satım sözleşmesi gibi mülkiyetin devri amacını güden bir sözleşmedir.
 Ancak trampada bir malın başka bir mal ile değiştirilmesi söz konusudur. Satımda
satılan şeyin karşılığında para verildiği halde trampada karşılık olarak bir başka mal
verilmektedir.
 Örneğin; bir bilgisayarın bir televizyon ile değiştirilmesi.
 Satış sözleşmesine ilişkin hükümler, mal değişim sözleşmesine de uygulanır; buna
göre taraflardan her biri, vermeyi üstlendiği şey bakımından satıcı, kendisine
verilmesi üstlenilen şey bakımından alıcı durumundadır.
3. BAĞIŞLAMA SÖZLEŞMESİ
Bağışlama sözleşmesi, bağışlayanın sağlararası sonuç doğurmak üzere, malvarlığından
bağışlanana karşılıksız olarak bir kazandırma yapmayı üstlendiği sözleşmedir.
Bu sözleşme ile bir kimse mal varlığının bir kısmını veya tamamını bir karşılık
beklemeksizin bir kimseye devreder veya devretmeyi taahhüt eder. Tek tarafa borç
yükleyen sözleşmelerdendir.
 Henüz edinilmemiş olan bir haktan feragat etmek veya bir mirası reddetmek,
bağışlama değildir.
 Bağışlama sözleşmesinde sadece bağışlayan borç altına girer. Bağışlayan bağışladığı
malların ayıplarından ancak sözleşmede özel bir hüküm var ise sorumlu tutulabilir.
 Ahlaki bir ödevin yerine getirilmesi de bağışlama sayılmaz.
Bağışlama ehliyeti
I. Bağışlayan için
 Fiil ehliyetine sahip olan herkes, eşler arasındaki mal rejiminden veya miras
hukukundan doğan sınırlamalar saklı kalmak üzere, bağışlama yapabilir.
 Bağışlamayı izleyen bir yıl içinde başlatılmış bir yargılama sonucunda bağışlayanın,
savurganlığı yüzünden kısıtlanmasına karar verilirse, o bağışlama mahkemece iptal
edilebilir.
II. Bağışlanan için
Fiil ehliyeti bulunmayan kişi ayırt etme gücüne sahipse, bağışlamayı kabul edebilir.
Ancak, bağışlananın yasal temsilcisi bu kişinin bağışlamayı kabulünü yasaklar veya
bağışlanılan şeyin geri verilmesini emrederse, bağışlama ortadan kalkar.
Türleri
1) Bağışlama sözü verme
Bağışlama sözü vermenin geçerliliği, bu sözleşmenin yazılı şekilde yapılmasına bağlıdır.
Bir taşınmazın veya taşınmaz üzerindeki ayni bir hakkın bağışlanması sözü vermenin
geçerliliği, ancak resmî şekilde yapılmış olmasına bağlıdır.
Şekle uyulmaması sebebiyle geçersiz olan bağışlama sözü verme, bağışlayan tarafından
yerine getirildiğinde, elden bağışlama hükmündedir.
Bağışlama sözü vermenin geri alınması ve ifadan kaçınma BK 296. Md’ye göre;
1. Elden bağışlanılan bir malın geri verilmesini isteyebileceği sebeplerden biri varsa.
2. Mali durumu, sonradan sözün yerine getirilmesini kendisi için olağanüstü ağır kılacak
ölçüde değişmişse.
3. Bağışlama sözü verdikten sonra, kendisi için yeni aile yükümlülükleri doğmuş veya bu
yükümlülükleri önemli ölçüde ağırlaşmışsa.
Bağışlama sözü verenin borcunu ödeme güçsüzlüğü belirlenir veya iflasına karar verilirse,
ifa yükümlülüğü ortadan kalkar.
2) Elden bağışlama
Elden bağışlama, bağışlayanın bir taşınırını bağışlanana teslim etmesiyle kurulmuş olur.
Bağışlamaya konu olan şeyin bağışlayan tarafından bağışlanana teslim edilmesi ile meydana
gelir. Bu bağışlamaya sadece menkul mallar konu olabilir.
3) Koşullu bağışlama
Yerine getirilmesi bağışlayanın ölümüne bağlı olan bağışlamada, vasiyete ilişkin hükümler
uygulanır.
4) Yüklemeli bağışlama
Bağışlayan bağışlamasına yüklemeler koyabilir. Bağışlayan, sözleşme gereğince bağışlanan
tarafından kabul edilmiş olan yüklemelerin yerine getirilmesini isteyebilir.
5) Bağışlayana dönme koşullu bağışlama
Bağışlayan, bağışlananın kendisinden önce ölmesi durumunda, bağışlama konusunun
kendisine dönmesi koşulunu koyabilir.
Bağışlamanın ortadan kalkması
Bağışlamanın geri alınması
BK 295. md’ye göre; Bağışlayan, aşağıdaki durumlardan biri gerçekleşmişse, elden
bağışlamayı veya yerine getirdiği bağışlama sözünü geri alabilir ve bağışlananın istem
tarihindeki zenginleşmesi ölçüsünde, bağışlama konusunun geri verilmesini
isteyebilir:
1. Bağışlanan, bağışlayana veya yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse.
2. Bağışlanan, bağışlayana veya onun ailesinden bir kimseye karşı kanundan doğan
yükümlülüklerine önemli ölçüde aykırı davranmışsa.
3. Bağışlanan, yüklemeli bağışlamada haklı bir sebep olmaksızın yüklemeyi yerine
getirmemişse.
Geri alma hakkının süresi ve mirasçılara geçmesi
Bağışlayan, geri alma sebebini öğrendiği günden başlayarak bir yıl içinde bağışlamayı
geri alabilir.
Bağışlayan bir yıllık süre dolmadan ölürse, geri alma hakkı mirasçılarına geçer ve
mirasçıları bu sürenin sona ermesine kadar bu hakkı kullanabilirler.
Bağışlayan, sağlığında geri alma sebebini öğrenememişse, mirasçıları, ölümünden
başlayarak bir yıl içinde bağışlamayı geri alma hakkını kullanabilirler.
Bağışlanan, bağışlayanı kasten ve hukuka aykırı olarak öldürür veya onun geri alma
hakkını kullanmasını engellerse, mirasçıları bağışlamayı geri alabilirler.
Bağışlayanın ölümü
Aksi kararlaştırılmamışsa, dönemsel edimleri içeren bağışlama, bağışlayanın
ölümüyle sona erer.
5. ÖDÜNÇ SÖZLEŞMELERİ (KARZ)
1) Kullanım Ödüncü
2) Tüketim Ödüncü
1) Kullanım Ödüncü
Kullanım ödüncü sözleşmesi, ödünç verenin bir şeyin karşılıksız olarak kullanılmasını
ödünç alana bırakmayı ve ödünç alanın da o şeyi kullandıktan sonra geri vermeyi
üstlendiği sözleşmedir. (BK 379. Md)
Ödünç alanın yükümlülükleri ve kullanım hakkı
a) Ödünç alan, ödünç konusunu ancak sözleşmede kararlaştırılan şekilde, sözleşmede
hüküm yoksa niteliğine veya özgülendiği amaca göre kullanabilir.
b) Ödünç alan, ödünç konusunu başkasına kullandıramaz.
c) Ödünç alan, bu hükümlere aykırı davrandığı durumlarda, beklenmedik hâllerden
doğan zararlardan da sorumludur. Ancak, bu hükümlere uymuş olsaydı bile zararın
doğacağını ispat ederse sorumluluktan kurtulur.
d) Ödünç alan, ödünç konusunun olağan bakım ve koruma giderlerini karşılamakla
yükümlüdür.
e) Ödünç alan, ödünç verenin yararına yapmak zorunda kaldığı olağanüstü giderlerin
ödenmesini isteyebilir.
f) Bir şeyi birlikte ödünç alanlar, ondan müteselsilen sorumlu olurlar.
Sona ermesi
1) Kullanma için belirli bir süre öngörülmemişse, ödünç alanın, ödünç konusunu
sözleşme uyarınca kullanmış olmasıyla veya kullanabilecek kadar bir zaman
geçmesiyle sözleşme sona erer.
2) Ödünç konusu, kullanım süresi ve hangi amaçla kullanılacağı belirlenmeden
verilmişse, ödünç veren onu dilediği zaman geri isteyebilir.
3) Kullanım ödüncü sözleşmesi, ödünç alanın ölmesiyle kendiliğinden sona erer.
2) Tüketim Ödüncü
Tüketim ödüncü sözleşmesi, ödünç verenin, bir miktar parayı ya da tüketilebilen bir şeyi
ödünç alana devretmeyi, ödünç alanın da aynı nitelik ve miktarda şeyi geri vermeyi üstlendiği
sözleşmedir.
a) Ticari olmayan tüketim ödüncü sözleşmesinde, taraflarca kararlaştırılmış olmadıkça faiz
istenemez. Ticari tüketim ödüncü sözleşmesinde, taraflarca kararlaştırılmamış olsa bile
faiz istenebilir.
b) Sözleşmede aksine bir hüküm yoksa, belirlenen faiz, yıllık olarak ödenir.
c) Faizin anaparaya eklenerek birlikte yeniden faiz yürütülmesi kararlaştırılamaz.
ÖDÜNÇ SÖZLEŞMELERİNDE ZAMANAŞIMI VE GERİ VERME
ZAMANI
Zamanaşımı
Ödünç alanın, teslimine ve ödünç verenin de bu şeyin teslim alınmasına ilişkin
istemleri, diğer tarafın bu konuda temerrüde düşmesinden başlayarak 6 ayın
geçmesiyle zamanaşımına uğrar.
Geri verme zamanı
BK 392. Md’ye göre; Ödüncün geri verilmesi konusunda belirli bir gün ya da
bildirim süresi veya borcun geri istendiği anda muaccel olacağı
kararlaştırılmamışsa ödünç alan, ilk istemden başlayarak altı hafta geçmedikçe
ödüncü geri vermekle yükümlü değildir.
6. KİRA SÖZLEŞMESİ
Kira sözleşmesi, kiraya verenin bir şeyin kullanılmasını veya kullanmayla birlikte
ondan yararlanılmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kararlaştırılan
kira bedelini ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.
Kira süresi
Kira sözleşmesi, belirli ve belirli olmayan bir süre için yapılabilir.
Kararlaştırılan sürenin geçmesiyle herhangi bir bildirim olmaksızın sona erecek kira
sözleşmesi belirli sürelidir; diğer kira sözleşmeleri belirli olmayan bir süre için
yapılmış sayılır. (BK 300. Md.)
Kiraya verenin borçları
1. Teslim borcu
3. Yan giderlere katlanma
borcu
2. Vergi ve benzeri
yükümlülüklere katlanma
borcu
4. Kiraya verenin kiralananın
ayıplarından sorumluluğu
Kiraya verenin borçları
1. Teslim borcu
Kiraya veren, kiralananı kararlaştırılan tarihte, sözleşmede amaçlanan kullanıma
elverişli bir durumda teslim etmek ve sözleşme süresince bu durumda bulundurmakla
yükümlüdür.
2. Vergi ve benzeri yükümlülüklere katlanma borcu
Kiralananla ilgili zorunlu sigorta, vergi ve benzeri yükümlülüklere, aksi
kararlaştırılmamış veya kanunda öngörülmemiş ise, kiraya veren katlanır.
3. Yan giderlere katlanma borcu
Kiraya veren, kiralananın kullanımıyla ilgili olmak üzere, kendisi veya üçüncü kişi
tarafından yapılan yan giderlere katlanmakla yükümlüdür.
4. Kiraya verenin kiralananın ayıplarından sorumluluğu
Önemli ayıp durumunda kiracının sözleşmeyi fesih hakkı saklıdır.
 Kiracı, kiraya verenden kiralanandaki ayıbın uygun bir sürede giderilmesini
isteyebilir;
 Kiraya veren, kiralanandaki ayıbı gidermek yerine, uygun bir süre içinde ayıpsız
benzeriyle değiştirebilir.
 Kiracı, kiralananın kullanımını etkileyen ayıpların varlığı hâlinde, bu ayıpların
kiraya veren tarafından öğrenilmesinden ayıbın giderilmesine kadar geçen süre
için, kira bedelinden ayıpla orantılı bir indirim yapılmasını isteyebilir.
 Kiraya veren, kusuru olmadığını ispat etmedikçe, kiralananın ayıplı olmasından
doğan zararları kiracıya ödemekle yükümlüdür.
Kiracının borçları
I. Kira bedelini ödeme borcu
2. Özenle kullanma ve
komşulara saygı gösterme
borcu
3. Temizlik ve bakım
giderlerini ödeme borcu
4. Ayıpları kiraya verene
bildirme borcu
Kiracının borçları
1. Kira bedelini ödeme borcu
Kiracı, kira bedelini ödemekle yükümlüdür.
Kiracı, aksine sözleşme ve yerel âdet olmadıkça, kira bedelini ve gerekiyorsa yan
giderleri, her ayın sonunda ve en geç kira süresinin bitiminde ödemekle yükümlüdür.
2. Özenle kullanma ve komşulara saygı gösterme borcu
Kiracı, kiralananı, sözleşmeye uygun olarak özenle kullanmak ve kiralananın
bulunduğu taşınmazda oturan kişiler ile komşulara gerekli saygıyı göstermekle
yükümlüdür.
3. Temizlik ve bakım giderlerini ödeme borcu
Kiracı, kiralananın olağan kullanımı için gerekli temizlik ve bakım giderlerini
ödemekle yükümlüdür. Bu konuda yerel âdete de bakılır.
4. Ayıpları kiraya verene bildirme borcu
Kiracı, kendisinin gidermekle yükümlü olmadığı ayıpları kiraya verene gecikmeksizin
bildirmekle yükümlüdür; aksi takdirde bundan doğan zarardan sorumludur.
V. Ayıpların giderilmesine ve kiralananın gösterilmesine katlanma borcu
Kiracı, kiralananın ayıplarının giderilmesine ya da zararların önlenmesine yönelik
çalışmalara katlanmakla yükümlüdür.
Kiracı, bakım, satış ya da sonraki kiralama için zorunlu olduğu ölçüde, kiraya verenin
ve onun belirlediği üçüncü kişinin kiralananı gezip görmesine izin vermekle
yükümlüdür.
Kira ilişkisinin devri
Kiracı, kiraya verenin yazılı rızasını almadıkça, kira ilişkisini başkasına devredemez.
Kiraya veren, işyeri kiralarında haklı sebep olmadıkça bu rızayı vermekten kaçınamaz.
Sözleşmenin sona ermesi
Açık veya örtülü biçimde bir süre belirlenmişse, kira sözleşmesi bu sürenin sonunda
kendiliğinden sona erer.
Taraflar, bu durumda, açık bir anlaşma olmaksızın kira ilişkisini sürdürürlerse, kira
sözleşmesi belirsiz süreli sözleşmeye dönüşür.
Kiracının iflası
Kiracının ölümü
Kira bedeli
Tarafların yenilenen kira dönemlerinde uygulanacak kira bedeline ilişkin anlaşmaları,
bir önceki kira yılında üretici fiyat endeksindeki artış oranını geçmemek koşuluyla
geçerlidir.
Bu kural, bir yıldan daha uzun süreli kira sözleşmelerinde de uygulanır.
FİNANSAL KİRALAMA (LEASİNG)
Leasing sözleşmesi, uzun süreli kira aracılığı ile yatırım finansmanı sözleşmesi olarak
tanımlanabilir.
Leasing veren bir yatırımı finansa etmek ister ve yatırımın tümü veya bir kısmını satın
alır ve satıma dönüşebilir kira sözleşmesiyle başkalarına yararlanmaları için bu
malların zilyetliğini geçirir.
Leasing alanda yararlanma süresi içinde dönemsel olarak sabit ve belirli bir ücret
ödemekle yükümlü olmaktadır.
Finansal kiralama sözleşmesinin tipik özelliği hasarın leasing alana ait olması ve
leasing verenin tekeffül sorumluluğunu ortadan kaldırarak onun yerine kendisinin
satıcıya karşı sahip olduğu satım sözleşmesinden kaynaklanan tekeffül taleplerini
leasing alana devretmesidir.
FACTORİNG
Factoring; Alacaklının tahsil edilememesinin riskini ve müşteri için üçüncü şahıs
borçlunun muhasebesinin tutulması, ihtar işleminin yapılması gibi iş görme edimlerini
üstlenerek müşterinin üçüncü şahıs borçlu karşısındaki mal tesliminden veya bir
hizmet ediminden ileri gelen alacaklarını satın ve devralmasıdır.
Factoring bir üçlü ilişkidir, ilişkinin köşeleri, factor hizmeti talep eden müşteri,
müşterinin alacaklarını satın ve devralan factor ve müşterinin alacaklarına yönelmiş
olduğu üçüncü şahıs borçludur.
BÖLÜM: 7
7. HİZMET SÖZLEŞMELERİ
HİZMET SÖZLEŞMELERİ
Hizmet sözleşmesi, işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle
işgörmeyi ve işverenin de ona zamana veya yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği
sözleşmedir.
İşçinin işverene bir hizmeti kısmi süreli olarak düzenli biçimde yerine getirmeyi üstlendiği
sözleşmeler de hizmet sözleşmesidir.
Genel hizmet sözleşmesine ilişkin hükümler, kıyas yoluyla çıraklık sözleşmesine de
uygulanır; özel kanun hükümleri saklıdır.
Hizmet sözleşmesi, kanunda aksine bir hüküm olmadıkça özel bir şekle bağlı değildir.
Bir kimse, durumun gereklerine göre ancak ücret karşılığında yapılabilecek bir işi belli bir
zaman için görür ve bu iş de işveren tarafından kabul edilirse, aralarında hizmet
sözleşmesi kurulmuş sayılır.
1) İşçinin borçları
a)
b)
c)
d)
e)
f)
Bizzat çalışma borcu
Özen ve sadakat borcu
Teslim ve hesap verme borcu
Fazla çalışma borcu
Düzenlemelere ve talimata uyma borcu
İşçinin sorumluluğu: İşçi, işverene kusuruyla verdiği her türlü zarardan sorumludur.
2) İşverenin borçları
Ücret ödeme borcu
İş araç ve malzemeleri sağlama
İşçinin kişiliğinin korunması
Ceza koşulu ve ibra: Hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza
koşulu geçersizdir.
e) Tatil ve izinler
f) Hizmet belgesi: İşveren, işçinin isteği üzerine her zaman, işin türünü ve süresini
içeren bir hizmet belgesi vermekle yükümlüdür.
a)
b)
c)
d)
Sözleşmenin devri
Hizmet sözleşmesi, ancak işçinin yazılı rızası alınmak suretiyle, sürekli olarak başka bir
işverene devredilebilir.
8. VEKALET SÖZLEŞMESİ
VEKÂLET SÖZLEŞMESİ
Vekâlet sözleşmesi, vekilin vekâlet verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlendiği
sözleşmedir.
 Vekâlet sözleşmesi ile bir kimse ( vekil ) vekâlet verene karşı bir işin idaresini veya bir
hizmetin görülmesini yüklenir.
 Vekâlet sözleşmesinde zamanın önemi yoktur.
 Örneğin; bir dişçinin kendi muayenehanesinde tedavi ettiği hastaları ile olan ilişkisi
vekâlet sözleşmesi fakat aynı dişçinin bir hastanede ücretli çalışması halinde ise hastane ile
olan ilişkisi hizmet sözleşmesidir.
 Vekâlet sözleşmeleri karşılıklı veya karşılıksız olabilir. Herhangi bir şekle tabi değildir.
 Vekâlete ilişkin hükümler, niteliklerine uygun düştükleri ölçüde, bu Kanunda
düzenlenmemiş olan işgörme sözleşmelerine de uygulanır.
 Sözleşme veya teamül varsa vekil, ücrete hak kazanır.
Vekâletin kapsamı
 Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre
belirlenir.
 Vekâlet, özellikle vekilin üstlendiği işin görülmesi için gerekli hukuki işlemlerin yapılması
yetkisini de kapsar.
 Vekil, özel olarak yetkili kılınmadıkça dava açamaz, sulh olamaz, hakeme başvuramaz,
iflas, iflasın ertelenmesi ve konkordato talep edemez, kambiyo taahhüdünde bulunamaz,
bağışlama yapamaz, kefil olamaz, taşınmazı devredemez ve bir hak ile sınırlandıramaz.
I. Vekilin borçları
1. Talimata uygun ifa
2. Şahsen ifa, sadakat ve özen gösterme
3. Hesap verme
4. Edinilen hakların vekâlet verene geçişi
II. Vekâlet verenin borçları
Vekâlet veren, vekâletin gereği gibi ifası için vekilin yaptığı giderleri ve verdiği
avansları faiziyle birlikte ödemek ve yüklendiği borçlardan onu kurtarmakla
yükümlüdür.
Vekil, vekâletin ifası sebebiyle uğradığı zararın giderilmesini vekâlet verenden
isteyebilir. Ancak vekâlet veren, kusuru bulunmadığını ispat ederek bu
sorumluluktan kurtulabilir.
Birlikte vekâlet verenlerin ve birlikte vekillerin sorumluluğu
Bir kişiye birlikte vekâlet verenler, vekile karşı müteselsil olarak sorumludurlar.
Vekâleti birlikte üstlenenler, vekâletin ifasından müteselsil olarak sorumludurlar ve
yetkilerini başkalarına devir hakları olmadıkça, vekâlet vereni, ancak birlikte
yaptıkları fiil ve işlemleriyle borç altına sokabilirler.
Sona ermesi
1. Tek taraflı sona erdirme
Vekâlet veren ve vekil, her zaman sözleşmeyi tek taraflı olarak sona erdirebilir.
Ancak, uygun olmayan zamanda sözleşmeyi sona erdiren taraf, diğerinin bundan
doğan zararını gidermekle yükümlüdür.
2. Ölüm, ehliyetin kaybedilmesi ve iflas
Sözleşme, vekilin veya vekâlet verenin ölümü, ehliyetini kaybetmesi ya da iflası ile
kendiliğinden sona ermiş olur. Bu hüküm, taraflardan birinin tüzel kişi olması
durumunda, bu tüzel kişiliğin sona ermesinde de uygulanır.
Kredi Mektubu ve Kredi Emri
A. Kredi mektubu
Kredi mektubu, mektup gönderenin gönderilene bir üst sınır belirleyerek veya
belirlemeksizin, kredi mektubundan yararlanacak belirli kişiye istemde bulunacağı
miktarda para ve benzeri şeyleri verme konusundaki vekâletini içeren belgedir.
Kredi mektubu, vekâlet sözleşmesi ve havale hükümlerine tabidir.
Üst sınır belirlenmeksizin verilmiş olan kredi mektubunda mektuptan yararlanacak
kişi, bu mektupla ilgili olanlar arasındaki ilişkiye açıkça uygun olmayan fazla bir
istemde bulunursa mektup gönderilen, durumu gönderene bildirmek ve cevap alıncaya
kadar ödemeyi ertelemek zorundadır.
Kredi mektubuyla verilen vekâlet, ancak gönderilen tarafından belirli bir miktar için
kabul edildiği takdirde geçerli olur.
B. Kredi emri
Bir kimse kendi adına ve hesabına kredi emri verenin sorumluluğu altında bir üçüncü
kişiye kredi açmak veya krediyi yenilemek için emir almış ve kabul etmişse, kredi
emri verilen vekâletini aşmadıkça emri veren, kredi borcundan kefil gibi sorumlu
olur. Ancak, kredi emri yazılı olmadıkça emri veren sorumlu olmaz.
Vekâletsiz İşgörme
İşgörenin hak ve borçları
I. İşin görülmesi
Vekâleti olmaksızın başkasının hesabına işgören, o işi sahibinin menfaatine ve
varsayılan iradesine uygun olarak görmekle yükümlüdür.
II. Sorumluluk
 Vekâletsiz işgören, her türlü ihmalinden sorumludur. Ancak, işgören bu işi,
işsahibinin karşılaştığı zararı veya zarar tehlikesini gidermek üzere yapmışsa,
sorumluluğu daha hafif olarak değerlendirilir.
 İşgören, işsahibinin açıkça veya örtülü olarak yasaklamış olmasına karşın bu işi
yapmışsa ve işsahibinin yasaklaması da hukuka veya ahlaka aykırı değilse,
beklenmedik hâlden de sorumlu olur. Ancak, işgören o işi yapmamış olsaydı bile,
bu zararın beklenmedik hâl sonucunda gerçekleşeceğini ispat ederse
sorumluluktan kurtulur.
VEKÂLET İLİŞKİLERİ
Ticari Temsilciler, Ticari Vekiller ve Diğer Tacir Yardımcıları
A. Ticari temsilci
Ticari temsilci, işletme sahibinin, ticari işletmeyi yönetmek ve işletmeye ilişkin
işlemlerde ticaret unvanı altında, ticari temsil yetkisi ile kendisini temsil etmek üzere,
açıkça ya da örtülü olarak yetki verdiği kişidir.
 İşletme sahibi, ticari temsilcilik yetkisi verildiğini ticaret siciline tescil ettirmek
zorundadır; ancak ticari işletme sahibinin ticari temsilcinin fiillerinden
sorumluluğu, tescilin yapılmış olmasına bağlı değildir.
Temsil yetkisinin kapsamı
 Ticari temsilci, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı, işletme sahibi adına kambiyo
taahhüdünde bulunmaya ve onun adına işletmenin amacına giren her türlü
işlemleri yapmaya yetkili sayılır.
 Ticari temsilci, açıkça yetkili kılınmadıkça, taşınmazları devredemez veya bir
hak ile sınırlandıramaz.
Temsil yetkisinin sınırlandırılması
1) Temsil yetkisi, bir şubenin işleriyle sınırlandırılabilir.
2) Temsil yetkisi, birden çok kişinin birlikte imza atmaları koşuluyla da
sınırlandırılabilir. Bu durumda, diğerlerinin katılımı olmaksızın temsilcilerden
birinin imza atmış olması, işletme sahibini bağlamaz.
3) Temsil yetkisine ilişkin yukarıdaki sınırlamalar, ticaret siciline tescil
edilmedikçe, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı hüküm doğurmaz.
4) Temsil yetkisine ilişkin diğer sınırlamalar, tescil edilmiş olsalar bile, iyiniyetli
üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez.
Temsil yetkisinin sona ermesi
 Temsil yetkisinin verildiği ticaret siciline tescil edilmemiş olsa bile, sona erdiği
tescil edilir.
 Temsil yetkisinin sona erdiği ticaret siciline tescil ve ilan edilmediği sürece, bu
yetki iyiniyetli üçüncü kişiler için geçerliliğini korur.
B. Ticari vekil
Ticari vekil, bir ticari işletme sahibinin, kendisine ticari temsilcilik yetkisi vermeksizin,
işletmesini yönetmek veya işletmesinin bazı işlerini yürütmek için yetkilendirdiği kişidir.
 Bu yetki, işletmenin alışılmış bütün işlemlerini kapsar. Ancak, ticari vekil açıkça
yetkili kılınmadıkça, ödünç olarak para veya benzerlerini alamaz, kambiyo
taahhüdünde bulunamaz, dava açamaz ve açılmış davayı takip edemez.
C. Diğer tacir yardımcıları
 Toptan, yarı toptan veya perakende satışlarla uğraşan ticari işletmelerin
görevli veya hizmetlileri, o ticari işletme içinde, müşterilerin kolaylıkla
görebilecekleri bir yerde ve kolayca okuyabilecekleri bir biçimde, yazıyla
aksine duyuru yapılmış olmadıkça, aşağıdaki işlemler için yetkilidirler:
1. Ticari işletmenin alışılmış bütün satış işlemlerini yapmak.
2. Yetkili oldukları işlemler hakkında faturaları imzalamak.
3. Ticari işletmenin alışılmış işlemlerinden doğan borçların ifa edilmesine veya
bunların hiç ya da gereği gibi ifa edilmemesine ilişkin ihtar veya diğer açıklamaları
işletme sahibi adına yapmak; bu nitelikteki ihtar veya diğer açıklamaları, özellikle
alışılmış işlem dolayısıyla teslim edilmiş mallara ilişkin ayıp bildirimlerini ticari
işletme adına kabul etmek.
 Toptan, yarı toptan veya perakende satışlarla uğraşan ticari işletmelerin
görevli veya hizmetlileri, kendilerine yazıyla yetki verilmiş olmadıkça,
işletme dışında ve kasa görevlileri atanmışsa, işletme içinde satış bedellerini
isteyip alamazlar.
 Bu kişiler, satış bedellerini almaya yetkili bulundukları hâllerde, faturaları
kapatmaya veya makbuz vermeye de yetkilidirler.
Ticari Temsilciler, Ticari Vekiller ve Diğer Tacir Yardımcıları Konusunda
Rekabet yasağı
BK 553. Md’ye göre; Bir işletmenin bütün işlerini yöneten veya işletme sahibinin
hizmetinde bulunan ticari temsilciler, ticari vekiller veya diğer tacir yardımcıları,
işletme sahibinin izni olmaksızın, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak, kendilerinin
ya da bir üçüncü kişinin hesabına işletmenin yaptığı türden bir iş yapamayacakları
gibi, kendi hesaplarına bu tür işlemleri üçüncü kişilere de yaptıramazlar.
Buna aykırı davranırlarsa işletme sahibi, aralarındaki hukuki ilişkiden doğan hakları
saklı kalmak kaydıyla, uğradığı zararın giderilmesini isteyebileceği gibi, bunun
yerine, ticari temsilcinin, ticari vekilin veya diğer tacir yardımcısının kendi hesabına
yaptığı veya üçüncü kişilere yaptırdığı işlerin kendi hesabına yapılmış sayılmasını ve
bu işler dolayısıyla aldıkları ücretin verilmesini veya aynı işlerden doğan alacağın
devredilmesini isteyebilir.
Ticari Temsilciler, Ticari Vekiller ve Diğer Tacir Yardımcılarının Yetkilerinin
Sona Ermesi
BK 554. Md’ye göre; İşletme sahibi, ticari temsilcilerin, ticari vekillerin ve diğer tacir
yardımcılarının yetkilerini, aralarındaki hizmet, vekâlet, ortaklık ve benzeri
sözleşmelerden doğan hakları saklı kalmak koşuluyla, her zaman geri alabilir.
İşletme sahibinin fiil ehliyetini kaybetmesi veya ölümü, ticari temsilcilerin, ticari
vekillerin ve diğer tacir yardımcılarının yetkisini sona erdirmez.
9. SİMSARLIK SÖZLEŞMESİ
Simsarlık sözleşmesi, simsarın taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkânının
hazırlanmasını veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlendiği ve bu sözleşmenin
kurulması hâlinde ücrete hak kazandığı sözleşmedir.
 Simsarlık sözleşmesine, kural olarak vekâlete ilişkin hükümler uygulanır.
 Taşınmazlar konusundaki simsarlık sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça
geçerli olmaz.
 Simsar, ancak yaptığı faaliyet sonucunda sözleşme kurulursa ücrete hak kazanır.
 Simsarın faaliyeti sonucunda kurulan sözleşme geciktirici koşula bağlanmışsa
ücret, koşulun gerçekleşmesi hâlinde ödenir.
 Simsarlık sözleşmesinde simsarın yapacağı giderlerin kendisine ödeneceği
kararlaştırılmışsa, simsarın faaliyeti sözleşmenin kurulmasıyla sonuçlanmamış
olsa bile giderleri ödenir.
10. ÖMÜR BOYU GELİR VE ÖLÜNCEYE KADAR BAKMA
SÖZLEŞMELERİ
Ömür Boyu Gelir Sözleşmesi
Ömür boyu gelir sözleşmesi, gelir borçlusunun gelir alacaklısına, içlerinden birinin
veya üçüncü bir kişinin ömrü boyunca belirli dönemsel edimlerde bulunmayı
üstlendiği sözleşmedir.
a) Sözleşme, aksine açık bir hüküm yoksa, gelir alacaklısının ömrü boyunca yapılmış
sayılır.
b) Gelir borçlusunun veya üçüncü bir kişinin ömrüyle sınırlı olarak bağlanmış olan
gelir, aksi kararlaştırılmamışsa gelir alacaklısının mirasçılarına geçer.
c) Ömür boyu gelir sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça geçerli olmaz.
d) Sözleşmede aksi kararlaştırılmamışsa ömür boyu gelir, her altı ayda bir ve peşin
olarak ödenir.
e) Gelirin süresi ömrüne bağlanmış olan kişi, peşin ödeme öngörülen dönemin sona
ermesinden önce ölse bile, o döneme ait gelirin tamamı gelir borçlusu tarafından
borçlanılmış sayılır.
f) Gelir borçlusu iflas ederse, gelir alacaklısı, gelir borçlusunun yükümlü olduğu
dönemsel gelirin elde edilebilmesi için ilgili sosyal güvenlik kurumunca ödenmesi
gereken anaparaya denk düşen bir parayı iflas masasına kaydettirme hakkını elde
eder.
Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi
Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye
kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir malvarlığını veya bazı malvarlığı
değerlerini ona devretme borcunu üstlendiği sözleşmedir.
a) Bakım borçlusu, bakım alacaklısı tarafından mirasçı atanmışsa, ölünceye kadar
bakma sözleşmesine miras sözleşmesine ilişkin hükümler uygulanır.
b) Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, mirasçı atanmasını içermese bile, miras
sözleşmesi şeklinde yapılmadıkça geçerli olmaz.
c) Sözleşme, Devletçe tanınmış bir bakım kurumu tarafından yetkili makamların
belirlediği koşullara uyularak yapılmışsa, geçerliliği için yazılı şekil yeterlidir.
d) Bakım borçlusuna bir taşınmazını devretmiş olan bakım alacaklısı, haklarını
güvence altına almak üzere, bu taşınmaz üzerinde satıcı gibi yasal ipotek hakkına
sahiptir.
11. EVDE HİZMET SÖZLEŞMESİ
Evde hizmet sözleşmesi, işverenin verdiği işi, işçinin kendi evinde veya belirleyeceği
başka bir yerde, bizzat veya aile bireyleriyle birlikte bir ücret karşılığında görmeyi
üstlendiği sözleşmedir.
 İşveren, işçiye her yeni iş verişinde genel çalışma koşulları dışında kalan ve o işe
özgü özellikleri bildirir; gerekiyorsa işçi tarafından sağlanacak malzemeyi, bu
malzemenin sağlanması için kendisine ne miktarda ödemede bulunacağını ve iş
için ödeyeceği ücreti de işçiye yazılı olarak bildirir.
 İşin verilmesinden önce malzeme için ödenecek bedel ve iş için ödenecek ücret
yazıyla bildirilmemişse, bu işlerde uygulanan alışılmış bedel ve ücret ödenir.
12. PAZARLAMACILIK SÖZLEŞMESİ
Pazarlamacılık sözleşmesi, pazarlamacının sürekli olarak, bir ticari işletme sahibi
işveren hesabına ve işletmesinin dışında, her türlü işlemin yapılmasına aracılık etmeyi
veya yazılı anlaşma varsa, bu anlaşmada belirtilen işlemleri yapmayı, işletme sahibi
işverenin de buna karşılık ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.
 Pazarlamacılık sözleşmesi, sözleşmenin süresini, sona ermesini, pazarlamacının
yetkilerini, ücret ve masrafların nasıl ödeneceğini, taraflardan birinin yerleşim yeri
yabancı ülkede ise uygulanacak hukukun ve yetkili mahkemenin hangisi olduğunu
içerir.
 Yukarıdaki fıkra uyarınca sözleşmede yer alması öngörülen hususlar taraflarca
belirlenmemişse, kanun hükümleri ve alışılmış hizmet koşulları uygulanır.
Sona ermesi
I. Özel fesih süresi
 Komisyon, sabit ücretin en az beşte birini oluşturuyor ve önemli mevsimlik
dalgalanmalardan etkileniyorsa işveren, bir önceki mevsimin sona ermesinden
beri kendisiyle çalışmaya devam eden pazarlamacının sözleşmesini, yeni mevsim
sırasında iki aylık fesih süresine uyarak feshedebilir.
II. Özel sonuçlar
 Sözleşmenin sona ermesi hâlinde, pazarlamacının bizzat yaptığı veya yapılmasına
aracılık ettiği bütün işlemler ile kabul ve yerine getirme zamanına bakılmaksızın,
sözleşmenin sona ermesine kadar işverene iletilen bütün siparişler için komisyon
ödenir.
12. ESER SÖZLEŞMESİ
Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin de bunun
karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.
I. Yüklenicinin borçları
 Yüklenici, üstlendiği edimleri işsahibinin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat
ve özenle ifa etmek zorundadır.
 Yüklenici, meydana getirilecek eseri doğrudan doğruya kendisi yapmak veya
kendi yönetimi altında yaptırmakla yükümlüdür.
 Eserin meydana getirilmesinde yüklenicinin kişisel özellikleri önem taşımıyorsa,
işi başkasına da yaptırabilir.
 Malzeme yüklenici tarafından sağlanmışsa yüklenici, bu malzemenin ayıplı
olması yüzünden işsahibine karşı, satıcı gibi sorumludur.
 Malzeme işsahibi tarafından sağlanmışsa yüklenici, onları gereken özeni
göstererek kullanmakla ve bundan dolayı hesap ve artanı geri vermekle
yükümlüdür.
 Eser meydana getirilirken, işsahibinin sağladığı malzemenin veya eserin yapılması
için gösterdiği yerin ayıplı olduğu anlaşılır veya eserin gereği gibi ya da
zamanında meydana getirilmesini tehlikeye düşürecek başka bir durum ortaya
çıkarsa, yüklenici bu durumu hemen işsahibine bildirmek zorundadır; bildirmezse
bundan doğacak sonuçlardan sorumlu olur.
 Yüklenicinin işe zamanında başlamaması veya sözleşme hükümlerine aykırı
olarak işi geciktirmesi ya da işsahibine yüklenemeyecek bir sebeple ortaya çıkan
gecikme yüzünden bütün tahminlere göre yüklenicinin işi kararlaştırılan zamanda
bitiremeyeceği açıkça anlaşılırsa, işsahibi teslim için belirlenen günü beklemek
zorunda olmaksızın sözleşmeden dönebilir.
 Meydana getirilmesi sırasında, eserin yüklenicinin kusuru yüzünden ayıplı veya
sözleşmeye aykırı olarak meydana getirileceği açıkça görülüyorsa, işsahibi bunu
önlemek üzere vereceği veya verdireceği uygun bir süre içinde yükleniciye,
ayıbın veya aykırılığın giderilmesi; aksi takdirde hasar ve masrafları kendisine ait
olmak üzere, onarımın veya işe devamın bir üçüncü kişiye verileceği konusunda
ihtarda bulunabilir.
Zamanaşımı
Yüklenici ayıplı bir eser meydana getirmişse, bu sebeple açılacak davalar, teslim
tarihinden başlayarak, taşınmaz yapılar dışındaki eserlerde iki yılın; taşınmaz
yapılarda ise beş yılın ve yüklenicinin ağır kusuru varsa, ayıplı eserin niteliğine
bakılmaksızın yirmi yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar.
Sözleşmenin sona ermesi
I.
Yaklaşık bedelin aşılması
Başlangıçta yaklaşık olarak belirlenen bedelin, iş sahibinin kusuru olmaksızın aşırı
ölçüde aşılacağı anlaşılırsa iş sahibi, eser henüz tamamlanmadan veya
tamamlandıktan sonra sözleşmeden dönebilir.
II. Eserin yok olması
 Eser teslimden önce beklenmedik olay sonucu yok olursa iş sahibi, eseri teslim
almada temerrüde düşmedikçe yüklenici, yaptığı işin ücretini ve giderlerinin
ödenmesini isteyemez. Bu durumda malzemeye gelen hasar, onu sağlayana ait
olur.
 Eserin iş sahibince verilen malzeme veya gösterilen arsanın ayıbı veya iş sahibinin
talimatına uygun yapılması yüzünden yok olması durumunda yüklenici,
doğabilecek olumsuz sonuçları zamanında bildirmişse, yaptığı işin değerini ve bu
değere girmeyen giderlerinin ödenmesini isteyebilir. İş sahibinin kusuru varsa,
yüklenicinin ayrıca zararının giderilmesini de isteme hakkı vardır.
III. Tazminat karşılığı fesih
İş sahibi, eserin tamamlanmasından önce yapılmış olan kısmın karşılığını ödemek ve
yüklenicinin bütün zararlarını gidermek koşuluyla sözleşmeyi feshedebilir.
IV. İş sahibi yüzünden ifanın imkânsızlaşması
Eserin tamamlanması, iş sahibi ile ilgili beklenmedik olay dolayısıyla imkânsızlaşırsa
yüklenici, yaptığı işin değerini ve bu değere girmeyen giderlerini isteyebilir.
İfa imkânsızlığının ortaya çıkmasında iş sahibi kusurluysa, yüklenicinin ayrıca
tazminat isteme hakkı vardır.
V. Yüklenicinin ölümü veya yeteneğini kaybetmesi
Yüklenicinin kişisel özellikleri göz önünde tutularak yapılmış olan sözleşme, onun
ölümü veya kusuru olmaksızın eseri tamamlama yeteneğini kaybetmesi durumunda
kendiliğinden sona erer. Bu durumda işsahibi, eserin tamamlanan kısmından
yararlanabilecek ise, onu kabul etmek ve karşılığını vermekle yükümlüdür.
13. KEFALET SÖZLEŞMESİ
Kefalet sözleşmesi, kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin
sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir.
Koşulları
a. Kefalet sözleşmesi, mevcut ve geçerli bir borç için yapılabilir.
b. Kişisel güvence veren kişi, yükümlülük altına girdiği sırada, sözleşmeyi
sakatlayan eksikliği biliyorsa, kefaletle ilgili sorumlu olur.
c. Aynı kural, borçlu yönünden zamanaşımına uğramış bir borca kefil olan kişi
hakkında da uygulanır.
1) Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî
miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, yükümlülük altına
girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.
2) Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak
ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu
rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş
olması şarttır. (BK 584. MD)
3) Kefilin Ehliyeti: Kefilin kefalete ehil olmasıdır.
Kefalet Türleri
Kefalet Türleri
1. Adi Kefalet
2. Müteselsil Kefalet
3. Birlikte Kefalet
4. Kefile Kefalet
5. Rücua Kefalet
1. Adi kefalet
Alacaklının öncelikle borçluyu, daha sonra kefili takip edeceği kefalettir.
Adi kefalette alacaklı, borçluya başvurmadıkça, kefili takip edemez;
Aşağıdaki hâllerde doğrudan doğruya kefile başvurabilir:
a) Borçlu aleyhine yapılan takibin sonucunda kesin aciz belgesi alınması.
b) Borçlu aleyhine Türkiye’de takibatın imkânsız hâle gelmesi veya önemli ölçüde
güçleşmesi.
c) Borçlunun iflasına karar verilmesi.
d) Borçluya konkordato (iflas anlaşması) mehli verilmiş olması.
 Alacak, kefaletten önce veya kefalet sırasında rehinle de güvence altına alınmışsa,
adi kefalette kefil, alacağın öncelikle rehin konusundan alınmasını isteyebilir.
Ancak, borçlunun iflasına veya kendisine konkordato mehli verilmesine karar
verilmişse, bu hüküm uygulanmaz.
 Sadece açığın kapatılması için kefil olunmuşsa, borçlu aleyhine yapılan takibin
kesin aciz belgesi alınmasıyla sonuçlanması veya borçlu aleyhine Türkiye’de
takibatın imkânsız hâle gelmesi ya da konkordatonun kesinleşmesi durumlarında,
doğrudan doğruya kefile başvurulabilir. Sözleşmede, bu durumlarda alacaklının,
önce asıl borçluya başvurmak zorunda olduğu kararlaştırılabilir.
2. Müteselsil kefalet
Alacaklının önce asıl borçluyu takip etmeksizin doğrudan doğruya kefile
başvurabileceği kefalettir.
 Kefil, müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük
altına girmeyi kabul etmişse alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini
paraya çevirmeden kefili takip edebilir. Ancak, bunun için borçlunun, ifada gecikmesi ve
ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması gerekir.
 Alacak, teslime bağlı taşınır rehni veya alacak rehni ile güvenceye alınmışsa, rehnin
paraya çevrilmesinden önce kefile başvurulamaz.
 Alacağın rehnin paraya çevrilmesi yoluyla tamamen karşılanamayacağının önceden
hâkim tarafından belirlenmesi veya borçlunun iflas etmesi ya da konkordato mehli
verilmesi hâllerinde, rehnin paraya çevrilmesinden önce de kefile başvurulabilir.
3. Birlikte kefalet
Aynı borca birbirinden haberdar olarak birden fazla kimsenin kefil olmasıdır.
1) Birden çok kişi, aynı borca birlikte kefil oldukları takdirde, her biri kendi payı için
adi kefil gibi, diğerlerinin payı için de kefile kefil gibi sorumlu olur.
2) Borçluyla birlikte veya kendi aralarında müteselsil kefil olarak yükümlülük altına
giren kefillerden her biri, borcun tamamından sorumlu olur.
3) Bir kefil, kendisiyle birlikte daha önce veya aynı zamanda müteselsilen yükümlü
bulunan ve Türkiye’de takip edilebilen bütün kefillere karşı takibe girişilmiş
olmadıkça, kendi payından fazlasını ödemekten kaçınabilir. Bir kefil, bu hakkı,
diğer kefillerin kendi paylarını ödemiş veya ayni güvence sağlamış olmaları
durumunda da kullanabilir. Aksine anlaşmalar saklı kalmak kaydıyla, borcu
ödeyen kefil, kendi paylarını daha önce ödememiş olmaları ölçüsünde, diğer
kefillere karşı rücu hakkına sahiptir. Bu hak, borçluya rücudan önce de
kullanılabilir.
4) Alacaklı, kefilin aynı alacak için başka kişilerin de kefil olduğunu veya olacağını
varsayarak kefalet ettiğini biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, bu varsayımın
sonradan gerçekleşmemesi veya kefillerden birinin alacaklı tarafından kefalet
borcundan kurtarılması ya da kefaletinin hükümsüz olduğuna karar verilmesi
durumunda kefil, kefalet borcundan kurtulur.
5) Birbirlerinden bağımsız olarak aynı borç için kefil olanlardan her biri, kefalet
borcunun tamamından sorumlu olur. Borcu ödeyen kefil aksine anlaşma
olmadıkça, diğerlerine toplam kefalet miktarındaki payı oranında rücu hakkına
sahiptir.
a) Adi Birlikte Kefalet:
Birden fazla kişinin bölünebilen bir borca kefil olmaları halinde söz konusu olur.
Örneğin 400 bin liralık bir borca 4 kişi adi birlikte kefil olmuşlarsa, her biri alacaklıya
karşı, borcun kendi payına düşen 100 bin liralık bölümünden sorumlu olurlar.
b) Müteselsil Birlikte Kefalet:
Kefillerin gerek kendi aralarında, gerekse borçlu ile beraber müteselsilen sorumlu
olmayı yüklenmiş bulunmaları halinde ortaya çıkar.
4. Kefile Kefalet:
Kefilin alacaklıya karşı kefilin yüklenimine güvence vermesidir.
Alacaklıya, kefilin borcu için güvence veren kefile kefil, kefil ile birlikte, adi kefil gibi
sorumludur.
Alacaklı alacağını önce asıl borçludan veya kefilinden istemedikçe kefile kefilden isteyemez.
5. Rücua Kefalet:
Kefilin borçludan rücu sebebiyle alacağını alamayan asıl kefilin bu alacağına güvence
vermesidir.
a. Sorumluluğun kapsamı
Kefil, her durumda kefalet sözleşmesinde belirtilen azamî miktara kadar sorumludur.
Aksi sözleşmede kararlaştırılmamışsa kefil, belirtilen azamî miktarla sınırlı olmak
üzere, aşağıdakilerden sorumludur:
1) Asıl borç ile borçlunun kusur veya temerrüdünün yasal sonuçları.
2) Alacaklının, kefile, onun borcu ödeyerek yapılmalarını önleyebileceği uygun bir
zaman önce bildirmesi koşuluyla, borçluya karşı yönelttiği takip ve davaların
masrafları ile gerektiğinde rehinlerin kefile tesliminin ve rehin haklarının devrinin
sebep olduğu masraflar.
3) İşlemiş bir yıllık ve işlemekte olan yıla ait akdî faizler ile gerektiğinde tahvil
karşılığında ödünç verilen anaparanın işlemiş bir yıllık ve işlemekte olan yıla ait
faizleri.
Sözleşmede açıkça kararlaştırılmamışsa kefil, borçlunun sadece kefalet sözleşmesinin
kurulmasından sonraki borçlarından sorumludur.
Kefilin takibi
1) Borçlunun iflası sebebiyle asıl borç daha önce muaccel olsa bile, belirlenen
vadeden önce kefile karşı takibat yapılamaz.
2) Bütün kefalet türlerinde kefil, ayni güvence karşılığında hâkimden, mevcut
rehinler paraya çevrilinceye ve borçlu aleyhine yapılan takip sonucunda kesin aciz
belgesi alınıncaya veya konkordato kararına kadar kendisine karşı yöneltilen
takibin durdurulmasına karar verilmesini isteyebilir.
3) Asıl borcun muaccel olması, alacaklı veya borçlunun önceden süre içeren
bildirimde bulunmasına bağlıysa, kefalet borcu için bu süre, bildirimin kefile
yapıldığı tarihte işlemeye başlar.
4) Yerleşim yeri yabancı bir ülkede olan borçlunun borcunu ödemesi, döviz işlemleri
veya havale ile ilgili yasaklar gibi sebeplerle, o yabancı ülkenin yasal
düzenlemeleri gereği imkânsız hâle gelmiş veya sınırlandırılmışsa, yerleşim yeri
Türkiye’de olan kefil, takibe bu sebeple itiraz edebilir.
Def’iler (Davalının borcunu özel bir nedenden dolayı yerine getirmekten
kaçınmasına olanak veren hakka def’i denir.)
1) Kefil, asıl borçluya veya mirasçılarına ait olan ve asıl borçlunun ödeme
güçsüzlüğünden doğmayan bütün def’ileri alacaklıya karşı ileri sürme hakkına
sahip olduğu gibi, bunları ileri sürmek zorundadır.
2) Yanılma veya sözleşme yapma ehliyetsizliği ya da zamanaşımına uğramış bir borç
sebebiyle borçlunun yükümlü olmadığı bir borca bilerek kefalet hâli bu hükmün
dışındadır.
3) Asıl borçlu kendisine ait olan bir def’i den vazgeçmiş olsa bile kefil, yine de bu
def’iî alacaklıya karşı ileri sürebilir.
4) Kefil, asıl borçluya ait def’ilerin varlığını bilmeksizin ödemede bulunursa, rücu
hakkına sahip olur. Buna karşılık asıl borçlu, kefilin bu def’ileri bildiğini veya
bilmesi gerektiğini ispat ederse kefil, bunlar ileri sürülmüş olsaydı ödemeden
kurtulacağı ölçüde rücu hakkını kaybeder.
5) Kumar veya bahisten doğan bir borca kefalette kefil, borcun bu niteliğini bilmiş
olsa bile, asıl borçlunun sahip olduğu def’ileri ileri sürebilir.
Kefil ile borçlu arasındaki ilişki
a. Güvence verilmesini ve borçtan kurtarılmasını isteme hakkı
Kefil, aşağıdaki durumlarda asıl borçludan güvence verilmesini ve borç muaccel
olmuşsa, borçtan kurtarılmasını isteyebilir:
1. Asıl borçlu, kefile karşı üstlendiği yükümlülüklere, özellikle belli bir süre içinde
kendisini borçtan kurtarma vaadine aykırı davranmışsa.
2. Asıl borçlu temerrüde düşmüşse veya yerleşim yerini diğer bir ülkeye nakletmesi
yüzünden takibat önemli ölçüde güçleşmişse.
3. Asıl borçlunun mali durumunun kötüleşmesi, güvencelerin değer kaybetmesi veya
borçlunun kusuru sonucunda kefil için mevcut tehlike, kefaletin yapıldığı tarihe göre
önemli ölçüde artmışsa.
b. Kefilin rücu hakkı
1) Kefil, alacaklıya ifada bulunduğu ölçüde, onun haklarına halef olur. Kefil, bu
hakları asıl borç muaccel olunca kullanabilir.
2) Kefil ile asıl borçlu arasındaki hukuki ilişkiden doğan istem ve def’iler saklıdır.
3) Bir alacağın güvencesini oluşturan rehin paraya çevrildiği veya borç rehin veren
malik tarafından ödendiği takdirde malik, kefile karşı rücu hakkını, ancak kefil ile
kendisi arasında böyle bir anlaşma varsa ya da rehin sonradan bir üçüncü kişi
tarafından verilmişse kullanabilir.
4) Kefilin rücu hakkına ilişkin zamanaşımı, kefilin alacaklıya ifada bulunduğu anda
işlemeye başlar.
5) Kefil, dava hakkı vermeyen veya yanılma ya da ehliyetsizlik sebebiyle asıl
borçluyu bağlamayan bir borç için ödemede bulunduğu takdirde, asıl borçluya
karşı rücu hakkına sahip değildir. Ancak, kefil zamanaşımına uğramış bir asıl
borçtan sorumlu olmayı borçlunun vekili sıfatıyla üstlenmişse asıl borçlu, ona
karşı vekâlet sözleşmesi hükümleri uyarınca sorumlu olur.
c. Kefilin bildirim yükü
 Borcu tamamen veya kısmen ödeyen kefil, durumu borçluya bildirmek
zorundadır.
 Kefil, bu bildirimde bulunmazsa ve ödemeyi bilmeyen veya bilmesi gerekmeyen
borçlu da alacaklıya ifada bulunursa, rücu hakkını kaybeder.
 Kefilin, alacaklıya karşı sebepsiz zenginleşmeden doğan dava hakkı saklıdır.
Sona ermesi
1) Hangi sebeple olursa olsun, asıl borç sona erince, kefil de borcundan kurtulur.
2) Borçlu ve kefil sıfatı aynı kişide birleşmiş olursa, alacaklı için kefaletten doğan özel
yararlar saklı kalır.
3) Bir gerçek kişi tarafından verilmiş olan her türlü kefalet, buna ilişkin sözleşmenin
kurulmasından başlayarak on yılın geçmesiyle kendiliğinden ortadan kalkar.
4) Kefalet, on yıldan fazla bir süre için verilmiş olsa bile, uzatılmış veya yeni bir kefalet
verilmiş olmadıkça kefil, ancak on yıllık süre doluncaya kadar takip edilebilir.
5) Kefalet süresi, en erken kefaletin sona ermesinden bir yıl önce yapılmak kaydıyla,
kefilin kefalet sözleşmesinin şekline uygun yazılı açıklamasıyla, azamî on yıllık yeni
bir dönem için uzatılabilir.
Süreli kefalette:
Süreli kefalette kefil, sürenin sonunda borcundan kurtulur.
Süreli olmayan kefalette:
Süreli olmayan kefalette kefil, asıl borç muaccel olunca, adi kefalette her zaman ve
müteselsil kefalette ise, kanunun öngördüğü hâllerde, alacaklıdan, bir ay içinde borçluya
karşı dava ve takip haklarını kullanmasını, varsa rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takibe
geçmesini ve ara vermeden takibe devam etmesini isteyebilir.
Borç, alacaklının borçluya yapacağı bildirim sonucunda muaccel olacaksa kefil, kefalet
sözleşmesinin kurulduğu tarihten bir yıl sonra alacaklıdan, bu bildirimi yapmasını ve
borç bu suretle muaccel olunca, yukarıdaki fıkra hükümleri uyarınca takip ve dava
haklarını kullanmasını isteyebilir.
Alacaklı, kefilin bu istemlerini yerine getirmezse, kefil borcundan kurtulur.
Banka Teminat Mektupları
Borçlunun alacaklıya karşı üzerine aldığı bir edimi yerine getirmemesi halinde belirli
bir miktar parayı alacaklının ilk talebinde ona derhal ödemeyi kabul ve taahhüt
ettiğine dair bir banka tarafından verilen mektuba banka teminat mektubu denir.
Türleri:
Devlet ihaleleri nedeniyle en çok düzenlenen teminat mektubu türleri geçici, kesin ve
avans teminat mektuplarıdır.
Ayrıca verildikleri makamlara göre ve vadeli, vadesiz teminat mektupları olarak da
ayrılmaktadır.
Banka Teminat Mektuplarının Sağladığı Hukuki İlişkiler
Hukuki niteliğinden bahsedecek olursak banka teminat mektupların garanti
sözleşmesi olarak değerlendirilmektedir.
Garanti sözleşmesi; Sözleşmenin amacı garanti verenin (yani banka) garanti alana
(yani muhataba) belli bir sonucun gerçekleşmesini veya belli bir durunun (halın)
devamını garanti etmesidir.
Banka teminat mektubunun sağladığı ilişkinin tarafları garanti veren banka ile garanti
alan muhataptır. Bir sözleşme olarak garanti sözleşmesi de karşılıklı bir birine uygun
irade açıklamalarını gerektirir.
Banka teminat mektuplarında muhatabın ilk yazılı talebinde derhal ve gecikmesiz
ödeme taahhüdü yer alacağından banka garanti ettiği rizikonun doğup doğmadığına
bakmaksızın muhatabın yazılı beyanını yeterli görerek ödemede bulunacaktır.
Ödemede bulunmamışsa talep tarihi ile fiili ödeme tarihi arasında geçen süre için
kanuni faiz ödemek zorunda kalır. Banka ancak lehtar ile imzaladığı bir karşı garanti
ile rücu imkânını elde etmektedir.
Garanti alanın yani muhatabın hukuki durumu ise bankanın ödeme
yükümlülüğünü yerine getirmesi için muhatabın yazılı tazmin talebinde bulunması
gerekir. Bankanın garanti ettiği lehtarın yükümlülüğü yerine getirilmişse artık bankanın ödemede bulunması gerekmez yani garanti veren bankanın tazmin yükümlülüğü
sona erer. Bu durumda muhatabın teminat mektubunu bankaya iade etmesi gerekir.
Teminat mektubu kıymetli evrak değildir.
Lehtar banka ile lehtar arasındaki garanti sözleşmesince borcu (fiili) tekeffül edilen
kişidir. Mektubun düzenlenmesi karşılığında bankaya komisyon verdiği gibi ayrıca
ödeme durumunda bankanın kendisine rücu edebilmesi için de bankayla bir karşı
garanti akdetmektedir (Kontr-garanti). Teminat mektubu kıymetli evrak olmadığı için
haczi mümkün değildir, buna karşılık rizikonun gerçekleşmesi nedeniyle muhatap
lehine bir alacağın doğması halinde bu alacağın genel hükümlere göre haczi
mümkündür.
Zamanaşımı
Burada zaman aşımı riskin doğumu ile başlar ve zamanaşımı süresi 10 yıldır. Bu süre
karşı garanti (Kontr-garanti) içinde geçerlidir.
tekeffül etmektedir. Akdin tarafları ilk kefil ile rücuna kefildir. Bu kefalet adi kefalet
niteliğindedir.
14. SAKLAMA SÖZLEŞMELERİ ( vedia sözleşmeleri)
Saklama sözleşmesi, saklayanın, saklatanın kendisine bıraktığı bir taşınırı güvenli bir
yerde koruma altına almayı üstlendiği sözleşmedir.
Açıkça öngörüldüğü veya durum ve koşullar gerektirdiği takdirde, saklayan ücret
isteyebilir.
Saklatanın borçları
 Saklatan, sözleşmenin ifasının zorunlu kıldığı bütün masrafları ödemekle
yükümlüdür.
 Saklatan, kendi kusurundan ileri gelmediğini ispat etmedikçe, saklayanın
saklamadan doğan zararlarını gidermekle yükümlüdür.
Saklayanın borçları
1. Kullanım yasağı: Saklayan, saklatanın izni olmadıkça saklananı kullanamaz.
2. Geri verme: Saklama sözleşmesinde bir süre belirlenmiş olsa bile saklayan,
saklatanın her zaman ileri sürebileceği istemi üzerine, saklananı bütün çoğalmalarıyla
birlikte geri vermekle yükümlüdür.
Özel durumlar
1) Saklayan, belirlenmiş olan sürenin sona ermesinden önce saklananı geri veremez.
Ancak saklayan, öngörülemeyen durumlar dolayısıyla sözleşmenin devamı
saklanan için tehlikeli veya kendisi için zararlı olursa, belirlenen sürenin sona
ermesinden önce de geri verebilir.
2) Süre belirlenmemişse, saklayan saklananı her zaman geri verebilir.
3) Geri verme yeri: Saklanan, masrafları ve hasarı saklatana ait olmak üzere,
korunması gereken yerde geri verilir.
HAVALE
Havale, havale edenin, kendi hesabına, para, kıymetli evrak ya da diğer bir mislî
eşyayı havale alıcısına vermek üzere havale ödeyicisini; bunları kendi adına kabul
etmek üzere havale alıcısını yetkili kıldığı bir hukuki işlemdir.
Havale tek taraflı bir irade açıklamasıyla havale ödeyicisine ödeme, havale alıcısına
ise alma (kabz) yetkisi vermektedir.
Havalenin konusu nakit veya kıymetli evrak ve sair misli şeyler olarak ifade edilir.
Havale tam anlamıyla bir sözleşme değil aksine tek taraflı fakat varması gerekli bir
hukuki işlemi ifade eder.
Havale, havale edenin havale alıcısına olan borcunun ifası amacıyla yapılıyorsa, bu
borç ancak havale ödeyicisinin borcu ifa etmesiyle sona erer.